POPULARITY
Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığına kesin gözüyle bakılan Trump'ın NATO'yla ilgili sözleri Amerika'nın küresel liderlik iddiasının ne kadar kırılgan olduğunu tekrar gösterdi. Trump bazı NATO üyesi ülkelerini askeri harcamalarını yeterli seviyeye getirmedikleri takdirde tehdit edeceğini söyledi. Rusya'nın onlara ‘ne isterse yapabileceğini' dile getiren Trump, başkanlığı dönemindeki anti-NATO söylemini daha da ileri bir seviyeye taşımış oldu. Önceden beri ABD'nin ortak savunma konseptini sorgulayan Trump'ın NATO üyesi bir ülkeyi korumaması bu askeri ittifakın pratikte sonu anlamına geliyor. NATO'nun 5. maddesine dayanan kolektif savunma anlayışının caydırıcılığının ortadan kalkması ittifakın güvencelerinin bitmesiyle kalmayıp ABD'nin de Batı ittifakı içindeki liderliğinin sonu anlamına gelecektir. Rusya ve Çin'le küresel güç mücadelesi içinde olan Amerika'nın Batı ittifakı içinde birlik sağlamadan bu mücadeleyi yürütmesi çok zor hale gelecektir. Trump'ın başkanlığı döneminde uluslararası ittifakları ve anlaşmaları hem sorgulayan hem de sona erdiren politikaları, Amerikan dış politikasının tek taraflı bir çizgide gitmesi sonucunu getirmişti. Uluslararası anlaşmaların bağlayıcı etkisinden rahatsız olan dış politika damarının bir ifadesi olarak, ABD'yi Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşması'ndan çıkaran Trump NAFTA'yı da yeniden pazarlık etmişti. NATO ittifakını sorgulayan Trump, Paris İklim Anlaşması'yla birlikte İran nükleer anlaşmasından da çekilmişti. Bu anlaşmalardan çekilmesi Amerika'nın tek taraflı hareket yeteneğinin kısıtlanmasına itirazla birlikte Trump'ın bu anlaşmalara kendi çabasıyla varılmasını sağlayarak siyasi kredi elde etme arzusunun da bir yansımasıydı. Sonuç itibariyle Amerika'nın anlaşmalarına sadık kalmayacağı tezini güçlendiren bu politika, birçok ülkeyi Trump dönemi sona erene kadar sabretmeye bazılarını da yeni arayışlara sevk etmişti. NATO ittifakını kuran liderliği gösteren ABD'nin bunun mali yükümlülüğünü de yüklenmesini bir türlü kabullenemeyen Trump, Avrupalıların daha fazla finansman sağlayarak Amerika'nın ‘yükünü' azaltması gerektiğini savunuyordu. NATO ülkelerini %2 savunma harcaması sözünü yerine getirmeye zorlayan Trump bunda kısmen başarılı olmuştu ancak özel toplantılarda ABD'nin NATO'dan çıkmasını telaffuz etmesi Amerikan liderliğine güvensizliği had safhaya getirmişti. Bunun sonucu olarak Avrupa'nın kendini Amerika olmadan savunabilme kapasitesi geliştirmesi tartışmaları da başlamıştı. Yeni arayışlar noktasında NATO'nun zayıf kaldığını ittifakın ‘beyin ölümü' yaşadığı şeklinde ifade eden Fransız Cumhurbaşkanı Macron gibi liderler de Trump'ı memnun etmeye çalışmanın ötesine geçememişlerdi. Alman lider Merkel'i sevmediğini saklamayan Trump ittifakı siyasi türbülansa sokmuştu.
ABD, 40 adet F-16 Block 70 savaş uçağı ve 79 mevcut F-16 uçağına ait modernizasyon kitlerinin Türkiye'nin talep ettiği V-Konfigürasyonuna 23 milyar dolar karşılığında olası satışını onayladı. Aynı zamanda Yunanistan'ın 8,6 milyar dolara 40 adet F-35A uçağı satılacak. ABD kendi hesabına göre bir "denge" mekanizmasını işletmeye devam ediyor. NATO ise memnun. NATO'nun düşmanları bu durumdan pek memnun olmayabilirler.
Nihâyet beklenen gün geldi. TBMM'de İsveç'in NATO'ya üyeliği oylandı ve kâhir bir ekseriyetle kabûl edildi. Mesele basit olarak bir NATO devletinin, başka bir devletin NATO'ya kabûl edilmesini onaylanmasının çok ötesinde. Bu karârın esaslı bir kırılma olduğunu ve Türkiye'nin yakın geleceğini doğrudan alâkadar eden bir niteliği olduğunu baştan idrâk etmek gerekiyor. Bunu sonraki yazımda ele almayı planlıyorum. Bugün sâdece bâzı intibâ ve tespitlerimi ortaya koyacağım. Başlangıçta Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın müracaatının onaylanması husûsunda kendisine verdiği inisyatifi târihsel bir fırsat olarak algıladı. Türkiye Cumhûriyeti ile NATO'nun jeopolitiklerinin 1990'ların başından beri yaşamakta olduğu kesin kopuşun muhasebesini masaya taşımak niyetinde olduğumuzu açıkça ortaya koyduk. Bunda da son derecede haklıydık. NATO, güney komşularımız olan Irak ve Sûriye coğrafyalarını hallaç pamuğu gibi atmış, doğrudan Türkiye'nin varlığını tehdit eden bir PKK devletinin hemen sınırlarımızın başladığı yerde kurulmasını destekleyen ve özendiren bir jeopolitik ve jeostrateji tâkip etmekte ısrarlıydı. Bunu bir hayli geç idrâk ettiğimizi kaydetmeliyiz. Türkiye ile NATO arasındaki ilişkileri sarsan ilk ciddî şokları daha 1974 Kıbrıs Harekâtında ve Haşhaş meselesinde NATO ve ABD tarafından yediğimiz ambargolar sırasında hissettik. Ama bu tecrübeler bizi, 1990'larda NATO'nun komşu coğrafyalarımızı darmadağın etmek yolundaki plânının en büyük adımlarından olan Çekiç Güç harekâtlarına, NATO ezberlerimiz üzerinden uzun seneler boyunca destek vermekten alıkoymadı. PKK'nın münferit bir terör hareketi olduğunu düşünüyor; bunun uluslararası bir plânın parçası olduğunu idrâk edemiyorduk. PKK'ya destek veren Fransa ve Almanya'nın siyâsetlerini, “Canım bunlar Türkiye'yi zâten sevmezler; o sebepler terörü destekliyor” kabilinden yüzeysel değerlendirmelerle, kırgınlık ve kahırlanmalarla geçiştirdik. Askerlerimizin başına çuval geçirilip kelepçelenerek teslim alınmasını, Muavenet gemimizin vurulmasını şaşkınlıkla karşılıyorduk. Zihnimizin bir köşesinde bunların ârızî hâdiseler olduğu, gelip geçeceği yolunda sâbir bir düşünce vardı. Ama en beteri, Turgut Özal'ın “Bir koyup üç alırız” lâfında olduğu gibi, ABD'nin komşumuza saldırmasını Türkiye'nin büyümesi için bir fırsat olarak görmekti. Bunun ileri adımını 2010'lardaki Arap Baharı esnâsında da yaşadık. 2009 Davos ve One Minute çıkışı Türkiye'yi Arap sokağında çok prestijli hâle getirdi. Ama Arap Baharı tabloyu değiştirdi. Arap Baharı'nın doğurduğu dalgaların üzerinde sörf yaparak Türkiye'yi Ortadoğu'da yeniden patron yapacağını zannettik. Arap Baharı'nın nihayette bir NATO işi olduğunu, Arap kamuoylarının evvelâ gazını alıp, NATO'ya arıza çıkaran BAAS rejimlerinin tasfiye edilerek, akabinde NATO'ya sadâkatle çalışacak yeni idârelerin kurulmasıyla alâkalı olduğunu da göremedik. En hazini, 1974'de Kıbrıs müdahalemizi desteklemiş ve uçaklarımızın uçuşunu sağlamakta bize hayâtî bir destek vermiş olan Kaddafi'ye karşı düzenlenen saldırılara katılmamızdı. Hatâ üzerine hatâ yaptıran siyâsetlerdi bunlar. Neticede Katar ve kısmen Libya hâriç tutulacak olursa, tekmil Arap dünyâsından koptuk. Bugün Türkiye husûmeti ile hareket eden çok sayıda Arap devleti ile muhatâbız. 1 Mart Tezkeresi hâdisesinde bir refleks göstererek tepkimizi verdik. Zâten ondan sonrası geldi ve Türk-NATO münâsebetleri düzelmek bir tarafa, her geçen sene daha da kötüleşti. Komşumuz Yunanistan tepeden tırnağa silâhlandırılırken Türkiye adım adım NATO'dan dışlanıyordu. Hava savunma sistemi vermediler. S 400'leri Rusya'dan almamız büyük bir hâdise hâline geldi. Cezâ aldık. Türkiye'yi F35 programından çıkardılar. 2009'dan başlayarak ambargolar gelmeye başladı... NATO güdümlü 15 Temmuz ise cerahati patlatan hâdiseydi. Artık NATO jeopolitikası ile Türkiye'nin menfaatlerinin kesin bir şekilde ayrıştığı gün gibi ortadaydı.
Günaydın. TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylama sonucunda Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğini kabul etti. İsveç, NATO'nun 32. üyesi olmaya bir adım daha yaklaştı. Bu bölüm Olivacat hakkında reklam içermektedir. Zeytin çekirdeğinden üretilen ilk kedi kumu olan Olivacat, toz yapmayan özel formülü sayesinde özellikle solunum yolu rahatsızlığı olan kedilerin favorisi. Doğal ve antibakteriyel yapısıyla hem kedinizin hem de sizin için evinizde kusursuz bir konfor sağlayan Olivacat, sağlığa zarar vermeyerek kesin çözüm sunuyor. Aktif karbonlu seçeneği olan Olivacat ürünlerine hemen buradan ulaşabilirsiniz.
Başkan Joe Biden İsrail, Ukrayna'ya yardım ve sınır güvenliği gündemiyle Kongre liderlerini ağırlıyor. ABD Yemen'deki Husileri “küresel terör grubu” listesine aldı. Davos'ta gündem Ukrayna ve Gazze'nin yanı sıra İran'ın Pakistan'daki hava saldırısı. NATO'nun askeri yetkililerinden “verimlilik yerine etkinliğe” odaklanılması çağrısı. Eski Başkan Donald Trump New York'ta bir kez daha hakim karşısında. ABD Maliye Bakanı Biden'ın ekonomi planını savundu. Dondurucu soğuklar, ABD geneline hakim. Ayrıntılar Stüdyo VOA yayınında
Kuzey Irak'ta 9 şehit daha verdiğimiz saldırıları PKK'lı teröristlere yaptırtan devletin azılı düşmanımız ABD olduğu gerçeği, herkesin bildiği sır! Aynı bölgede 20 gün arayla yapılan her iki saldırıda da, ABD'nin tandemi İsrail terör devletidir. Gazze Savaşı'nda sahada fevkalade ağır bir yenilgi yaşayan Soykırım İkilisi, PKK'yı Türkiye'ye saldırtıyor. YPG-PKK'nın Suriye'deki (Kamışlı ve Deyrizor) kamplarında ABD askerlerinin yaptırdığı tatbikatların ardından... PKK'lı teröristler, CIA ve MOSSAD unsurlarınca Irak'ın kuzeyinde sahaya sürüldü. Amerikan uydularının da, PKK'nın hizmetinde olduğunu ekleyelim! “Müttefikimiz” olduğuna dair büyük yalan uzun yıllardır ısrarla tekrarlanan Haydut ABD, maşası PKK ile “istihbarat paylaşımı” yapıyor. İsrail, Türkiye'nin MOSSAD ajanları ve köstebeklerine yönelik operasyonuna PKK eliyle karşılık veriyor. TERÖRİSTAN DEVLETİ Ankara “Hangi sebeple olursa olsun, güney sınırlarımız boyunca Teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz” dedi. -Peki, bu Teröristan'ı “İkinci İsrail” misali kurmak isteyen kim? -El Cevap: ABD! Ankara, artık bu gerçeği üstü kapalı şekilde veya dolaylı olarak değil, açıkça söylemelidir. NATO'nun lokomotif devleti Haydut ABD'nin riyakârlığı, cümle âleme “ayan beyan” gösterilmelidir. Bu mevzuda, mebzul miktarda kanıt var! Dahası... ABD & İsrail terör üretim tandemi, sadece güçten anlar! Türkiye, bunun gereğini yapmakta daha fazla gecikmemelidir. Yani, düşmanların anladığı dilden konuşmak şarttır! VAŞİNGTON PORTAKALLARI “Bölgede yalnızlaştık! PKK'ya karşı ABD'yi yanımıza çekmeliyiz!” gibi akla ziyan, trajikomik analizler fışkırtanlar... Ankara'yı, Washington'a eklemleme kafasındalar! PKK'lı teröristlerin aslında ‘Amerikan Askerleri' olduğu ortada iken... Böylesine işbirlikçi ve de teslimiyetçi lakırdılar hezeyandır. Şu ibretlik örneği de not edelim: PKK terörünü yorumlaması için hala daha “uzman” diye ekranlara çıkarılan bir emekli tümgeneralin; yakın geçmişte “Suriye'nin kuzeyinde laik PYD olsun” dediğini unutmuyoruz! Bu şahsın “Laik PYD” dediği PKK'lı teröristleri; Haydut ABD, Mehmetçiğe saldırtıyor... O vakit, bu emekli tümgeneralin de aslında “Bir tür Yanki/Amerikan askeri” olduğu ortaya çıkıyor! Aynen, 15 Temmuz darbe girişimini yapan FETÖ'cü subaylar gibi! HAÇLI-SİYONİST TEHDİDİ
Bütün günahların toplamı gibi yaşanan savaşlardan dünyanın bir türlü ‘çıkamaması' hali de yeni; yayılmıyor, sıçrıyorlar. Hep bilmediğimiz alametler... Gazze savaşının hızla bitmesi gerekiyordu, barışın neresindeyiz bilemiyoruz. Ukrayna, on binlerce insan hiç uğruna öldü, durduramadık, sonuna geliyor diye hissediyoruz, muhtemelen yanılıyoruz!.. Oysa potansiyel/bildik savaş alanlarına yenilerinin eklenme ihtimali de artıyor. Büyük petrol şirketlerinin Kızıldeniz'den tüm sevkiyatlarını durdurması ve Amerikan askeri gücünün ortaklarıyla beraber, bir yeni koalisyon/operasyon gücü oluşturması ciddi meseledir. Savunma Bakanı Austin diyor ki, “Refah Muhafızı Operasyonu'nu kuruyoruz, bu uluslararası bir meydan okumadır”... Gönül isterdi ki, eş zamanlı COP28 İklim Zirvesi, OPEC+'ın direniş kararları ile Kızıldeniz alakasını kuran yazı kaleme alalım. Hatta Kızıldeniz'in stratejik boğazı ve kavganın koptuğu, ‘Babülmendep'in bir yakası Yemen/Husiler ise diğer tarafı Cibuti/Çin/Türkiye' diyelim! ‘Ortadan ayrılmış' gibi... Gönül istiyor ama ‘dünya dönüyor'... Gazze'nin altında-haklı nedenlerle-ezilen Ukrayna savaşı, Batı'nın geleceğine ağır tehdit olmayı sürdürüyor. Güncel durum, sahada Rusya'nın pozisyonunu pekiştirdiği, güçlerini tahkim ettiği ve ordusunu kolayca besleyecek sistemi ‘geleceği' de düşünerek kurduğunu işaret ediyor. Kiev'in geçtiğimiz Bahar gerçekleşen harekâtı ‘tam gerçekleşemediği' için, Avrupa ve ABD'nin içinde Ukrayna'yı desteklemek için eskisi kadar hevesli bulmak zorlaşıyor, sızlanmaları daha duyulur hale geliyor. Üstelik mali portre ve askerî destek, silah, mühimmat yani lojistik darlanmalar da politik çerçeveye eşlik ediyor. Amerikan Kongresi'nin Ukrayna için hayati önemde olan ekonomik yardım için ayak sürümesi de devam ediyor. (Merak etmeyin, yolunu bulacaklardır.) Aktüel akış kabaca; Rusya'nın kazanma, Kiev'in kaybetme yolunda olduğudur! Fakat tam gerçek bu değil... SAVAŞIN DEVAM EDECEĞİNİN İŞARETLERİ... Savaş bitmedi. Bir dalga daha gelecek... Şu an evet öyle ama Ukrayna savaşının Batı'nın istediği gibi gitmemesi yanıltmasın. Batı'nın kaderi ile ilgili bir mesele bu; Kiev düşerse, ABD/İngiltere/NATO yenilmiş sayılır ve yeni dünya düzenine geçişin artık alameti sayılmaz, ‘çalışmaya başladı' sayılır... İkinci ve ‘hep aklımızdaki' nokta, ABD Başkanlık seçimlerinin belirleyiciliğidir... Anlamı, ‘savaşı o güne kadar idare edelim' değil. Savaşın devam edeceği hatta şiddetleneceğine ilişkin işaretler tek tek, farklı zamanlarda gelebilir ama listelediğinizde korkuların da günahların da büyüyeceğini anlarsınız... Moldova, Gürcistan, Ukrayna'ya AB üyeliği yolunun açılması, o kadar mızmızlanmalarına rağmen yine AB ülkelerinin Kiev'e on milyarlarca Euro ekonomik yardım kararı almaları, Zelenski'nin Washington'a davet edilerek Beyaz Saray desteğinin altının yeniden çizilmesi, yeni karargâh sayın; ABD çok yıldızlı askeri yetkililerinin Kiev'e ‘yerleşmeye' başlaması, İsveç'in NATO üyeliğinin en fazla Temmuz ayına kadar gerçekleşmesi baskıları, ki, aynı zamanda Türkiye'nin elindeki kozun büyüklüğünü gösteriyor, keza Avrupa'nın silah üretiminin artırılması yönünde Amerika'dan gelen kuvvetli çağrılar.. Almanya, Belçika gibi bazı ülkelerin de sürekli, “kendimizi savunacak halimiz yok, mühimmat depoları boşaldı” açıklamalarını genellikle savaştan vahlanma/sıvışma hali üzerinden gördük ama biraz da önümüzdeki döneme, NATO'nun varlığının pekiştirilmesine yönelik “dolduruşlar”dır...
İsrail'in Gazze'deki soykırımcı saldırısında ölü sayısı 10 bini aştı. Siyonist terörün kurbanlarının yüzde 65'i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Vicdanı olan her insan yaşananları görüyor ve zulme karşı Filistin halkının yanında duruyor. Ancak bu yetmez. Harekete geçmek ve somut eylemlerle Filistin'i desteklemek gerekiyor. Bunu sadece Filistinli çocuklar için değil, kendi çocuklarımız ve geleceğimiz için de yapmalıyız. Çünkü Filistin halkının düşmanı bizim de düşmanımızdır. Yanı başımızda Gazze'de göz göre göre bir halk soykırıma uğruyorsa Türküyle Kürdüyle hiçbir halk güvende olamaz. Emperyalizm, her gün bizi sömüren kapitalizmin en ileri halidir. Bugün Filistin halkına saldırıyorsa, o halkla aynı saftayız demektir. Elimizden bir şey gelmiyor diyenlere kulak asmayın. Elimizden çok şey gelir. Gerçek en büyük silahımızdır. İsrail teröre karşı savaştığını söylüyor. Batı emperyalizmi aynı nakaratı tekrarlayıp duruyor. Yalan söylüyorlar. İftira atıyorlar. Gerçek ise başkadır. Filistin halkının işgale karşı direnişi meşrudur ve haklıdır. Gazze'de terörist olan İsrail'dir! Teröristin en büyüğü ise İsrail'in arkasındaki esas güç olan ABD ve NATO'dur! NATO'nun bir güvenlik şemsiyesi olduğu yalandır. Gerçek 15 Temmuz'da İncirlik'ten yakıt alan uçakların TBMM'yi bombalamış olmasıdır! En büyük terör örgütünü içimizde besliyoruz. Bu zillete son verilmelidir! Siyonist İsrail ise ev, hastane, cami, kilise demeden, fosfor bombası gibi yasaklanmış mühimmat türleri kullanarak, hiçbir hava savunma sistemi olmayan, 45 kilometre karelik bir yere 2,3 milyon insanın hapsedildiği bir alanda katliam yapıyor. Gazze'yi savunan tek güç yerin altını tünellerle ören ve fedakârca savaşan direnişçiler. Ne onlar teslim oluyor ne Filistin halkı diz çöküyor. Onlar üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Bizim üzerimize düşen emperyalist ve Siyonist saldırganlığı cephe gerisinde zayıflatmaktır. Dedik ya gerçek en önemli silahımızdır. Türkiye'de iktidar ve hâkim sınıflar, sözleriyle Filistin'in yanındaymış gibi yapıp eylemleriyle emperyalizme ve Siyonizme destek vermektedir. İsrail elçisi hâlâ kovulmadı. Siyonistler adamlarını kendileri çekti. Erdoğan bu basit tepkiyi bile göstermedi. Erdoğan “one minute” dedikten sonra bile, Mavi Marmara katliamından sonra bile İsrail'le ticaret rekorları kırdı Türkiye! Siyonist katil bu ticaretle semirdi. Bugün İsrail'in çelik pazarının yüzde 65'ine Türk şirketleri sahip! Her gün Türk limanlarından İsrail'in Hayfa limanına şilepler mal taşımaya devam ediyor. İsrail'e boykot! Boykot, katili güçten düşürmek demektir. Emekçi halkımız İsrail'e destek olan markaları boykot etmeli. Ama esas, iktidarı İsrail ile yapılan ticareti durdurması için zorlamalı, diplomatik ilişkileri tamamen kesmesini sağlamak için bastırmalı. Zira Türkiye'yi yönetenler sadece ekonomik olarak değil askeri olarak da Siyonizme hizmet ediyor. Malatya'da konuşlu NATO'ya bağlı Kürecik radar üssü İsrail'in bölge çapındaki en büyük istihbarat kaynağıdır. Gazze'ye ölüm yağdıran pilotlar geçmişte Konya'daki hava üssünde eğitim gördüler. ABD iki uçak gemisinin yanı sıra İncirlik'teki askeri üsse indirdiği bombardıman uçaklarıyla bölge çapında terör estiriyor. Tüm bunlara İngiliz emperyalizminin Ağrotur ve Dikelya üsleri ile Kıbrıs'ı batmaz bir uçak gemisi olarak kullanmasını da eklemeliyiz. Türkiye Kürecik üssünü kapatırsa katilin bir gözünü kör eder. İncirlik üssünü kapatırsa katilin havaya kaldırdığı bir yumruğunu tutmuş olur. Türkiye'nin NATO'dan çıkması ise dengeyi tamamen değiştirecektir. İşçiler emekçiler köylüler! Yüreğimiz Filistin'de atıyor. Eylemimizle de Filistin'in yanında olalım! İsrail'i boykot edelim! İsrail'le tüm ekonomik, diplomatik, askeri, kültürel, akademik ilişkilerin kesilmesi talebini yükseltelim! Emperyalist üslerin kapatılması, Türkiye'nin NATO'dan çıkması için mücadele edelim! Filistin halkının bir kez daha kendi topraklarından sürülmesini engelleyelim! Soykırımı durduralım!
7 Ekim'den bu yana Türkiye'de yüzünü Batı dünyasına dönmüş eğitimli katmanlar ve bunların sola yatkın kesimleri, Hamas'ın İsrail'e karşı başlattığı el Aksa Tufanı eyleminin, sivilleri de hedef alan aşırı şiddete dayandığı için desteklenemeyeceğini savunuyor. İsrail'in Gazze'ye bir aydır uyguladığı ağır çekim soykırımın barbarlığı bunların artık ilk günlerdeki gibi yüksek sesle konuşmasını olanaksızlaştırdı ama emin olabiliriz ki bu koşullar değiştiğinde benzeri homurtular yeniden artacaktır. Kalıcı bir sorunla karşı karşıyayız, deşmemek olmaz. Bu kesimler Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran. Bu demokrasinin o ülkelerde nasıl kurulmuş olduğunu da az çok biliyorlar. Bu kesimlerin yücelttiği burjuva cumhuriyetinin Fransa'da kalıcı olarak kuruluşu neredeyse yüz yıla yayılan dört devrim sayesinde olmuştur (1789, 1830, 1848, 1871). Devrim diyen neredeyse kaçınılmaz olarak şiddet demiş olur. Hiçbir toplumun hâkim sınıfları iktidarı güle oynaya yeni birtakım güçlere teslim etmeyecektir. Biliniyor ki, bu dört devrimin ilki, 1789 ila 1815 arasında sadece Fransa'yı değil Rusya'ya kadar bütün Avrupa'yı sarsan ve bütün dünyada burjuvazinin çağını açan Büyük Fransız Devrimi'dir. Bu devrimin en yerleşik sembolü nedir? Giyotin! Fransız devrimi önce eski rejimin kralının kellesini kesmiş, ardından devrimciler birbirlerine düşerek tam bir terör rejimi kurmuştur. Daha ileriki bir aşamada ise ünlü general Napolyon Bonapart kırda toprak köleliğini ortadan kaldıran Fransız devrimini süngüyle Rusya sınırlarına kadar taşımıştır. Bu çeyrek yüzyılda yaşanan şiddetin, yitirilen canların haddi hesabı yoktur. Yani cumhuriyet ve demokrasi Avrupa'ya okyanuslar kadar çok kan akıtılarak gelmiştir. Amerika da farklı değildir. 18. yüzyıl ortasına kadar Kuzey Amerika, İngiliz sömürgesiydi. Bu sömürgelerden 13 tanesi 1770'li yıllarda bağımsızlığını ilan etti. Elbette İngiltere bu verimli sömürgelerinin bağımsızlığını bir asilzade selamıyla kabul etmedi. Bağımsızlık, modern tarihin gördüğü en şiddetli, en gaddar savaşlarından biri sonunda kazanıldı. Buna Amerikan devrimi dendi. Amerika bugün bir burjuva demokrasisi yaşıyorsa bunu, devrimcilerinin sömürgeciye karşı gereken her yöntemi kullanmasına borçludur. Amerika ve Avrupa bunu kendileri de gayet iyi biliyorlar, ama bu toplumların yöneticileri, bugün işçi ve emekçiler ayaklandığında veya ezilmiş halklar emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı isyan ettiğinde hemen “terör”, “vahşet”, “insanlık suçu” diye haykırmaya başlıyorlar. Onları anlamak mümkün: Bu ülkelerin hâkim sınıfı burjuvazi, işçi sınıfının sömürülmesine dayanan kapitalizmden ve 19. yüzyılın sonlarında yerleşen emperyalist dünya sisteminden büyük fayda elde ediyor. Bu sisteme her meydan okuyuş karşısında bütün propaganda silahlarını kullanmaları anlaşılır. Peki, Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran eğitimli katmanlarına ve onların solcu kesimlerine ne oluyor? Onlar neden mesela Filistin'de Hamas, sömürgeci Siyonist İsrail devletine kayıplar yaşattığında birden Amerika-Avrupa hâkim sınıflar korosuna katılıyor? Birdenbire Filistin halkının çok gaddar bir yerleşimci sömürge yönetiminin zulmünü tam 75 yıldır yaşamakta olduğunu görmezlikten geliyor? Bu katmanlar Türkiye'nin Batı sistemiyle bütünleşmesinden büyük çıkar sağlıyor da ondan. Kimi doğrudan sermaye ve ticaret yoluyla, kimi parasını oralarda tutarak, kimi ev alarak, kimi vatandaşlık satın alarak, kimi burs ya da derneğine “fon” bekleyerek, kimi her ne sanat ya da bilim icra ediyorsa orada şöhret olma hayaliyle yaşadığı için. İşte bu yüzden bundan yaklaşık 70 yıl önce Türkiye'yi NATO denen korsanlar örgütüne bağladılar. Bu yüzden NATO'nun ve emperyalizmin çıkarına dokunan her mücadeleye karşı olmak için bir kulp bulurlar. Bunların ikiyüzlü dünyalarında Güney Afrika'nın ilk siyahi cumhurbaşkanı Nelson Mandela çok olumlu bir yere sahiptir. Güney Afrika'daki o çok sınırlı kurtuluşun kökünde şiddet yatıyorsa aynı şeyi Filistin'den esirgemek kimin haddine düşmüş?
8yıldır yaşananlar, kamuoyunda güçlü bir anti-Amerikan/anti-emperyalist hissiyatı yükseltmiş bulunuyor... Kimse bunun için bizi suçlayamaz. Bu ülkeden ABD'ye giden her türlü tepki, tepeden tırnağa haklı ve tatmin edici karşılığı da ortada yok. Tersine, Amerikan/Batı vurdumduy-mazlığı bölgenin ve bizim üzerimize arsızca gelmeye devam ediyor. Hırsını alamama öfkeye doğru köpürüyor... İsrail örneği ders niteliğinde; kısa süre evveline kadar bu ülkeyle ilişkilerin düzeltilmesi/normalleşmesi yönünde yapılan baskılar ve atılan adımların ardından gelinen nokta bu... İsrail'i protesto edenler-ki aynı zamanda ABD'nin protesto edilmesidir-İncirlik Üssü'ne de gittiler ve burada bir eylem ortaya koydular... Bu ülkede hatırı sayılır bir kesim İncirlik'i-veya Kürecik gibi benzerlerini-ABD ve ortaklarının çirkinliklerine verilecek yakıcı bir yanıtın sembolü olarak görüyorlar... ABD'Yİ ‘ACITMAK?.. Aynı durum Türkiye'nin NATO üyeliği için de geçerli; yine NATO üyeliğinden ayrılmanın doğru cevap olduğunu savunan kesimler de mevcut... NATO'da kalmanın gerekçesi olarak, NATO'dan gelecek kötülüklere karşı bir kalkan saymaya kadar geriledi savunular. Yani kimsenin NATO'nun varoluş nedenini, Batı ideolojisini, birlik ideallerini savunacak hali kalmadı. Ancak sayılan değerlerin yaşadığı dönem, Türkiye'nin NATO'dan en çok kazık yediği zaman dilimini oluşturuyor. NATO'nun bu hali ise Türkiye için daha konforlu görünüyor. Şimdiye kadar ABD-NATO ne derse harfiyen ve hemen yerine getiren Türkiye'nin yerinde bugün, tabiri mazur görün, “süründüren” bir Ankara var... Üstelik bunu ‘intikam' hisleriyle değil, haklı nedenlerle yapıyor. Bu yüzden, yine üzerimize abanıyorlar ama yapabileceklerinin sınırlı olduğunun farkındalar... NATO İÇİNDE ABD KADAR...
Amerikan Kongresi'ndeki siyasi dengeler ve lobi gruplarının faaliyetleri, öteden beri Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkileyen ana faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. 1970'lerden beri Kıbrıs ve Ermenistan gibi meselelerde Beyaz Saray'ın dış politikadaki geniş yetki alanını sınırlandırarak Türkiye aleyhinde kararlara imza atan Kongre, son senelerde Suriye ve savunma iş birliği gibi alanlarda da etkisini gösterdi. Trump'ın Putin'le iyi ilişkiler kurma ısrarını cezalandırmak adına Rusya'ya karşı CAATSA'yı çıkaran Kongre, bu yasayı ilk ve tek olarak Türkiye'ye karşı uygulamıştı. Türkiye'yi F-35 programından çıkaran Kongre baskısı, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliklerini F-16 satışının bir şartı haline getirdi. Türkiye'nin NATO üyesi bir ülke olması itibariyle askeri kapasitesinin güçlü tutulması bu ittifakın da gücünü artıracak bir adım olmasına rağmen Kongre siyaseti satışı NATO'nun genişlemesinin bir ön koşulu haline getirdi. Beyaz Saray'ın F-16 satışına destek açıklamasına rağmen Biden yönetiminin Kongre'yi karşısına almak istemeyen tavrı Türkiye'ye güven vermiyordu. Türkiye hem Finlandiya hem de İsveç'in üyeliklerini onaylasa bile F-16 satışının Senato Dış İlişkiler Komite Başkanı New Jersey Senatörü Bob Menendez tarafından engellenmeye çalışılacağı kesin gibiydi. Geçtiğimiz hafta Menendez'e karşı şok rüşvet iddiaları içeren bir kriminal dava açılması Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrine de etki etme potansiyeli taşıyor. Menendez'in geçici olarak Dış İlişkiler Komite Başkanlığı'nı bırakması ve TBMM'nin İsveç'e yeşil ışık yakması durumunda F-16 meselesinde ilerleme sağlanabilir. Böyle bir senaryoda Türk- Amerikan savunma ilişkilerinde epeydir devam eden sıkışma ve karşılıklı güvensizlik önemli ölçüde aşılabilir. Menendez'in senatörlükten istifa edip etmeyeceği ve tekrar seçilip seçilemeyeceği bilinmiyor ancak Dış İlişkiler Komitesi'ndeki etkisinin azalacağı kesin. DEMOKRAT PARTİ'NİN TEPKİSİ New York Güney Bölge Mahkemesi'nin Menendez'e karşı açtığı dava haberinin hemen sonrasında kendine yakın isimlerden Demokrat New Jersey Valisi Philip Murphy istifa çağrısı yaptı. Eyaletteki diğer Demokrat siyasetçilerden de benzer çağrılar geldi ancak başka eyaletlerin senatörlerinden temkinli açıklamalar geldi. Menendez'in en kıdemli Demokrat senatörler arasında yer alması ve en etkili komitelerden biri olan Dış İlişkiler Komite Başkanlığı'nı yürütmesi Demokrat Parti'den sert tepki verilmesini frenlemiş görünüyor. Buna karşın Pennsylvania Senatörü John Feterman'ın Menendez'e ilk istifa çağrısı yapan senatör olması ve hatta sosyal medyada adeta ‘trollemesi' dikkat çekti. Buna karşın New Jersey'nin diğer Demokrat Senatörü Cory Booker'dan henüz ses çıkmaması partinin güçlü isimlerinden birine karşı pozisyon almanın zorluğunu ortaya koyuyor. Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer'ın da istifa çağrısından kaçınarak Menendez'in ‘kanıtlanana kadar suçsuz olduğu' yönündeki sözleri durumun hassasiyetine işaret ediyor. 2024 Kasım seçimlerinde Demokrat Parti içinden Menendez'e karşı adaylığını açıklayan New Jersey Demokrat Temsilcisi Andy Kim, skandalın ortaya çıkardığı siyasi fırsatı değerlendireceğini göstermiş oldu. Menendez ise iddiaları siyasi operasyon olarak değerlendirerek istifa çağrılarına rağmen görevine devam edeceğini söyledi. 2015 yılında aleyhinde açılan yolsuzluk davasında 2017'de jürinin oy birliğiyle karar verememesiyle aklanan Menendez 2018 seçimlerini kazanmayı başarmıştı. O zaman Demokrat siyasetçilerin tam desteğini yanında bulan Menendez'in bu sefer işinin çok daha zor olacağını söyleyebiliriz. F-16'LARIN ÖNÜ AÇILIR MI?
Vilnius'taki “NATO Zirvesi”nin sonuç bildirisinde Çin'in iddialı politikalarının ve artan askeri gücünün NATO'nun çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine karşı tehdit oluşturduğuna dikkat çekilmişti. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin ise yaptığı bir açıklamada NATO'yu modası geçmiş “Soğuk Savaş zihniyeti”ni ve “sıfır toplamlı oyun” kavramını terk etmeye davet etmişti. Wenbin ayrıca NATO'nun Asya-Pasifik'te tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir tutum izlemekten vazgeçmesi gerektiğini belirterek, “Genişlemeye devam etmek için bahaneler uydurmayın, dünya barışı ve istikrarında yapıcı bir rol oynayın” demişti. Pekin'deki rahatsızlığın en önemli sebeplerinden birisi, Asya-Pasifik'ten Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda liderlerinin de Vilnius'taki “NATO Zirvesi”ne katılmış olmalarıydı. Biden Yönetimi bir taraftan Pekin ile diyalog geliştirmeye çalışırken, diğer taraftan da Çin'e karşı sert bir politika gündemi takip ediyor. Amerikan Kongresi'nde her iki parti içindeki Çin karşıtı şahinlerin çoğunlukta olması Biden Yönetimi'ni çift dilli bir politikaya yöneltiyor. Amerika'da “Anti-Çin Partisi”, Biden Yönetimi'nin Çin ile “diplomasi” dahil olmak üzere tüm diyalog girişimlerinin ABD'yi zayıf gösterdiğini savunuyorlar. Washington ve Pekin arasındaki diyalog girişimlerine kesif bir “güvensizlik” havası hakim. Çinliler Amerikalılara, “bize bir şey söylüyorsunuz, söylediğinizden başka bir şey yapıyorsunuz” diye serzenişte bulunuyorlar. ABD Dış İşleri Bakanı Antony Bilinken'dan sonra ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ve Biden Yönetimi'nin İklim Özel Temsilcisi John Kerry de Pekin'i ziyaret ettiler. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Bilinken ile bir araya gelirken Janet Yellen ve John Kerry ile görüşmedi. Kerry ile aynı sıralarda Çin'i ziyaret eden Dışişleri eski Bakanlarından Henry Kissinger ise Pekin'de adeta kırmızı halılarla karşılandı. Kissinger, 1972'de ABD Başkanı Richard Nixon'ın Pekin'e giderek Çin Komünist Partisi Lideri Mao Zedung ile buluşmasını sağlayan kişiydi. Soğuk Savaş'ın sıcak bir döneminde gerçekleşen bu sürpriz buluşma ABD ve Çin ilişkilerinin seyrini değiştirmişti. Kissinger Pekin'de Çin Savunma Bakanı Li Shangfu ve Çin'in en üst düzey diplomatı Wang Yi ile görüştükten sonra Şi Cinping tarafından da kabul edildi. 100 yaşındaki eski kurt diplomat Kissinger ABD'nin Çin ile yapıcı bir diyalog ve işbirliği yapmasını savunduğu için Çin karşıtı şahinler tarafından taciz ediliyor. Pekin ise Kissinger'ı “Çin'in dostu” olarak görüyor.
Konuşmak Lazım'ın 12 Temmuz 2023 tarihli bu bölümüne Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ, Av. Ebubekir Elmalı, Gazeteci Hasan Basri Akdemir ve Prof. Dr. Çınar Özen konuk oldu. 00:00 Giriş 2:24 Türkiye için yeni süreç nasıl başlayacak? 12:47 Soğuk Savaş öncesi NATO'da neler değişti? 35:47 Türkiye'nin İsveç kararı dünyada nasıl yankılandı? 40:12 Litvanya'da 3'lü zirve ne getirdi? 45:17 Türkiye NATO'nun içindeki denklemleri mi bozdu? 50:12 İsveç'e NATO vizesi Türkiye'nin AB yolunu mu açtı? 56:47 NATO Zirvesi'nde dikkat çeken detaylar neler? 1:10:25 Kazanan Türkiye'nin dengeli dış politika stratejisi mi? 1:20:47 NATO Zirvesi'nin önemini artıran konu ne? 1:45:47 ABD ile yeni süreç nasıl işleyecek? 2:01:17 ABD'nin ihanetlerinin arkasında Türkiye korkusu mu var? 2:07:21 Türkiye AB yolunda nasıl ilerleyecek? 2:08:45 İsveç bu kez verdiği sözleri tutabilecek mi? #isveç #nato #türkiye
Türk dış politikasının bölgesel ve küresel dengelere göre pragmatik adımlar atarak kendine alan açma çabasının yeterince anlaşıldığı söylenemez. Batı ittifakından ‘koptu kopacak' şeklinde yapılan analizler, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını rasyonel biçimde tespit edip ona göre hareket edemeyeceği yanılgısına dayanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Transatlantik İttifakı ötesinde geliştirdiği her ilişki ya Batı'ya alternatif ya da Batı'dan uzaklaşma olarak sunulunca, Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili temelsiz önyargılar oluşuyor. Türkiye analizleri Batı'yla Doğu arasında sıkışmış ve sürekli gelgit yaşayan bir ülke algısının farklı varyasyonları haline gelince, Türk dış politikasına ilişkin sorunlu perspektifler yaygınlık kazanıyor. Türkiye'nin meşru ulusal çıkarları ve öncelikleri olduğu varsayımından hareket edilmedikçe bu analizlerin derinlikli bir izah sunma imkanları da ortadan kalkıyor. Türkiye'nin son günlerde attığı kritik dış politika adımlarına ilişkin analizlere bakıldığında, gene ‘Batı'ya dönüş' çerçevesinin hâkim olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin hem İsveç'ten hem de NATO'dan aldığı garantiler, İsveç'in üyeliğine verilen onayın Batı'ya geri dönme çabasına indirgenmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. İsveç'in terörle mücadeleyle ilgili taahhütleri ve NATO'nun ilk kez terörle mücadele özel temsilcisi atamayı kabul etmesi, Türkiye'nin uluslararası terörü ittifakın gündemine sokma çabalarının başarısı. İsveç'ten alınan gümrük
Vilnius Zirvesi, NATO ittifakının Soğuk Savaş'tan beri tecrübe ettiği stratejik hedef belirsizliğini aşmaya başladığı bir dönemde gerçekleşiyor. ABD'nin 11 Eylül saldırılarının ardından “küresel teröre savaş” açması sonrasında NATO Afganistan'da görev aldı ancak ittifakın değişen uluslararası güvenlik sistemine uygun strateji geliştirmesi mümkün olmadı. NATO'nun 2010 Stratejik Konsept Belgesi, Rusya'yla iş birliğinden bahsederken Çin tehdidine atıf bile yapmıyordu. Kırım'ın ilhakına güçlü bir cevap veremeyen ittifak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimiyle bir anda Avrupa'da nükleer savaş tehlikesini karşısında buldu. NATO'ya adeta asli misyonunu hatırlatan bu gelişme, Avrupa'nın güvenliğini sil baştan düşünmesi gereğini ortaya çıkardı. İttifak, 2022 Stratejik Konsept Belgesinde Rusya, Çin ve diğer küresel tehditler karşısında kapsamlı bir vizyon ortaya koymaya çalıştı. Son senelerde ABD'nin Batı ittifakını tekrar canlandırma ve Çin-Rusya eksenine karşı cephe oluşturma çabaları, NATO'nun önemini iyice artırdı. Bu bağlamda Vilnius Zirvesi'nde alınacak kararlar ittifakın uluslararası güç mücadelesindeki rolü açısından kritik önemi haiz hale geliyor. Zirvede Ukrayna'ya verilen desteğin artırılması şaşırtıcı olmayacak ancak Zelenski'nin istediği NATO davetiyesinin çıkması da kolay olmayacak. Hâlihazırda savaş halinde olan bir ülkeye NATO üyeliği vadedilmesi ittifakın Rusya'yla doğrudan savaşa girme riskini artıracağı için bu formüle sıcak bakılmıyor. Başkan Biden, Rusya'yı daha da provoke
Kırk yıl önce kimsenin aklına böyle bir şey gelmezdi. Bu yıl “NATO Zirvesi”, 1990'ların başına kadar “Sovyetler Birliği” içerisinde yer alan Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta gerçekleşiyor. Zirve”nin gündeminde yine “NATO'nun genişlemesi” ve “Ukrayna-Rusya Savaşı” var. 25 yıldır devam eden genişleme sürecinde son gelişme Finlandiya'nın NATO üyesi olmasıydı. İsveç'in üyeliğiyse Türkiye'nin taleplerinin karşılanmasına bağlı. Ukrayna NATO'ya üyelik için bastırıyor, NATO üyelerinin çoğunluğuysa bunun için ‘doğru zaman'ın gelmediğini düşünüyor. ABD Başkanı Joe Biden savaş devam ettiği müddetçe Ukrayna'nın NATO üyeliğinin mümkün olmadığını defalarca vurguladı. Öte yandan ABD, savaşın olabildiğince uzamasını içeren bir strateji izliyor. ABD'nin Ukrayna'da “vekalet savaşı” verdiğine dikkat çeken yorumcularsa bu stratejiyi “Son Ukrayna askeri ayakta kalana kadar savaşa devam” olarak formüle ediyorlar. Ukrayna'nın gelecekte NATO üyeliğini kolaylaştırmak amacıyla “NATO-Ukrayna Konseyi”nin kurulmasının da Vilnius Zirvesi'nde ele alınması bekleniyor. 2002'de benzer bir mekanizma olarak “NATO-Rusya Konseyi” kurulmuştu. Bu Konsey, “ismi var, cismi yok” kabilinden işlevsiz kaldı. Bazı NATO üyeleriyse, Ukrayna'nın aday ülkeler için öne sürülen koşullardan muaf tutulmasını istiyorlar. Bu üyelere göre Ukrayna'nın üyeliğiyle ilgili süreç hızlandırılmalı. Avrupa güvenlik mimarisi bağlamında NATO, “Sovyetler Birliği”ne karşı kurulmuştu. Sovyetler Birliği ve “Varşova Paktı” ortadan kalktığı halde NATO varlığını sürdürüyor. “NATO” ABD'nin Avrupa politikasının en güçlü aracı. NATO'nun genişlemesi ABD'nin Avrupa'da askerî olarak kalmaya devam etmesiyle ilgili. ABD'nin politikası Rusya'yı Avrupa dışında tutmayı içeriyor. Rusya'nın Avrupa güvenlik mimarisinde yer almaya yönelik girişimleriyse geri püskürtüldü. “Soğuk Savaş”ı sona erdiren Sovyetler Birliği'ydi. ABD ise Rusya'ya savaş kaybetmiş hasım muamelesi yaptı. Avrupa'da Rusya'ya bir yer olmamasıysa Rus politik sisteminin “Putinizm” biçiminde sertleşmesinde rol oynadı. NATO'nun genişlemesi, bugün yaşananların döl yatağıdır. ABD Kiev'e verdiği silahların niteliğiniyse aşama aşama artırıyor. Biden Yönetimi şimdi de Kiev'e “misket bombaları” verecek. Biden'a göre, ABD “155 mm'lik” top mermisi üretimini artırana kadar bu bombalar ‘kalıcı” olmamak kaydıyla gönderilecek. “Süre” konusu muğlak bırakıldı. Pratikte bu yaklaşım “Kiev ihtiyaç duyduğu sürece gönderilecek” anlamına geliyor.
Erdoğan'ın seçime giderken ülkeyi bir borç batağına soktuğunu seçimlerden sonra da alacaklıların kapıya dayanacağını söylemiştik. Teker teker gelmeye başladılar. İlk gelen NATO oldu. Daha resmi sonuçlar bile açıklanmadan NATO'nun istediği asker gücü Kosova'ya yollandı. Ardından uçaklar Almanya'daki NATO tatbikatına gönderildi. Hükümet açıklandı. Hazine ve Maliye, Batı emperyalizminin gözdesi İngiliz Mehmet'e, Merkez Bankası Amerikan bankalarından transfer edilen Gaye Erkan'a teslim edildi. İngiliz Mehmet ilk ziyaretini TÜSİAD'a yaptı. İşçisine lira ödeyip malını dövizle satan büyük patronlar adına Tuncay Özilhan ve turizm patronları değersiz Türk lirası istedi. Merkez Bankası kuru baskılamasın dedi. Dolar kuru 26'yı geçti. Patronların kasaları doldu. Alacaklılar Erdoğan'ın yeni iktidar döneminde istediklerini bir bir alıyorlar. Peki ya emekçi halk? Emekçi halkın payına hayat pahalılığı ve işsizlik düşüyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) yayınladığı endekse göre Türkiye 149 ülke içinde işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. Asgari ücret zamları senede iki defa yapılıyor artık. Ama asgari ücret bir türlü açlık sınırını aşmıyor. Giderek daha fazla işçi asgari ücretli haline geliyor. Kamu emekçilerine ve emeklilere yapılan zamlar da aynı şekilde yapıldığı gibi enflasyon karşısında eriyor, buhar olup uçuyor. Elinde paranın gücünü bulunduranlar hükümetten istediklerini alırken işçi ve emekçinin haklarını savunabilmesinin tek yolu örgütlü olmaktan ve üretimden gelen gücünü kullanmaktan geçiyor.
gün geçmiyor ki Doğu ile Batı arasındaki savaşta yeni bir hamle gerçekleşmesin. ABD ve İngiltere ittifakının Rusya ve Çin merkezli Doğu'ya karşı başlattığı mücadele ilk olarak ABD eski Başkanı Donald Trump döneminde Çin'e karşı başlatılan yasaklar ile gün yüzüne çıkmıştı. İlk adımla gerekli ivmeyi sağlayamadığını gören Batı, şartları daha da zorlama eğilimine girmişti. Doğu ile Batı arasındaki anlaşmazlığın sıcak savaşa dönüşme ihtimali ise dünyanın beklemediği bir gelişmeydi. O kadar ki ‘NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' diyen Fransa Başkanı Macron, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasıyla 180 derce aksi istikamete dönerek NATO'nun yanında saf tutar hale evrildi. Hatta NATO'ya mesafeli duran Avrupalı ülkelerin katılımı söz konusu oldu ve bunlardan ilki gerçekleşti. Rusya-Ukrayna arasındaki savaş akabinde, savaşın en çok kaybedeni, Avrupa Birliği'ni de yanına alan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere kendi bloklarını güçlendirme imkanı buldu. Savaşla birlikte Rusya'ya karşı sayısız ekonomik ve sosyal yaptırımlar uygulamaya alarak yeni bir evreye geçen Doğu Batı arasındaki sorunlar, Çin'e uygulanan çevreleme politikası ve ticaret alanlarının daraltılma hamlesi ile her geçen gün artmaya devam etmektedir. Bunun için atılan en önemli adım Çinli şirketlerin ABD'de hareket kabiliyetlerinin kısıtlanması ve teknolojiye ulaşmalarının önünün kesilmesi şeklinde gerçekleşmişti. Çip üretimi için gereken ekipmanların ve önemli teknolojilerin Çine ihraç edilmesi önüne engeller çeken Amerika Birleşik Devletleri'ne Çin'den karşı hamle gecikmedi. Çin, ABD ve Avrupa'nın Çin'e çip ihracatını kısıtlamasına misilleme olarak, yarı iletkenler ve diğer elektroniklerin yapımında kullanılan iki nadir elemente ihracat kontrolleri uygulama kararı aldı. Çin Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, galyum ve germanyumun ulusal güvenliği ve çıkarları korumak için 1 Ağustos'tan itibaren ihracat denetimlerine tabi olacağını bildirilirken, bu hammaddelerin ihracatçılarının ülke dışına nakledilmesi için devletten özel izin başvurusunda bulunmaları gerekeceği belirtildi. Pekin'in bu hamlesi, Hollanda hükümetinin bazı yarı iletken ekipmanların ihracatına yönelik yeni kısıtlamalar duyurmasının hemen akabinde geldi. Bilgisayar çipleri ve güneş panelleri dâhil olmak üzere çeşitli ürünlerde kullanılan galyum ve germanyum, Avrupa Birliği'nin “Avrupa ekonomisi için çok önemli” kabul edilen kritik hammaddeler listesinde yer alıyor. U.S. Geological Survey'e göre Çin, galyum ve germanyum da dâhil olmak üzere 20 kritik ham maddenin lider üreticisi konumunda bulunuyor. Rusya'nın Avrupa için kritik öneme sahip doğal gaz rezervlerinden sonra Çin'den yine doğal kaynaklar üzerinden gerçekleşen karşı hamlesi sadece teknolojiye sahip olmanın yeterli olmadığı, doğal kaynaklara sahip olmanın bir o kadar önemli olduğunu göstermektedir.
NATO'nun genişleme sürecinde gözler İsveç'in üyeliğine çevrildi. İskandinav ülkesinin üyeliği için Ankara-Stockholm-Brüksel hattında temas trafiği hızlandı. Dün yapılan ortak mekanizma buluşmasında ilerleme sağlansa da somut bir karara varılamadı. Pazartesi günü NATO Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsveç başbakanıyla bir araya gelecek. Vilnius'ta İsveç'in NATO'ya üye olup olamayacağı karara bağlanacak. Müzakereler nasıl ilerliyor, Ankara'nın talep ettiği şartlardan ne kadarı yerine getirildi, Vilnius Zirvesi neden önemli? Kayıttayız'da bu sorulara yanıt arandı.
neymiş? İsveç hükümeti, Stockholm'deki caminin önünde Kur'an yakılmasını kınamış! Riyakârlığın doruğuna çıktılar. Hem yakanları teşvik ve himaye ediyorlar, hem de yalandan kınayıp skandalı geçiştiririz sanıyorlar. İsveç'te İslam düşmanlığı, yazılı olmayan bir devlet politikası... Keza, Türkiye'mize düşmanlık da! NATO'nun üyesi olabilmek için Türkiye'ye muhtaç haldeki İsveç... Kutsal Kitabımızı yakanlarla birlikte PKK'lı ve FETÖ'cü hainlerin de yeminli hamisidir. ABD'nin İskandinavya'daki Maşası İsveç, NATO'nun dışında Türkiye için böylesine bir güvenlik sorunu iken... Şayet, NATO üyeliğini elde ederse tam bir baş
Soğuk Savaş'ın bitmesinden bu yana NATO'nun hazırladığı ilk ve en kapsamlı ‘Bölgesel Savunma Planı'na Türk itirazı, İsveç'in önüne çektiğimiz set ile birleştiğinde ne anlama geliyor?.. 11-12 Temmuz'da Vilnius'ta-Kaliningrad'a 150 Km!- gerçekleşecek liderler zirvesine hazırlık sayılan NATO Savunma Bakanları toplantısında ele alınan, yüksek gizlilik dereceli plan şimdi liderlerin önüne gelecek... NATO, zirvenin en önemli konularından birisi olacağını söylüyor. Doğrudur; yeni askerî planlar bunlar ve yeni ‘küresel yerleşkeye' göre tasarlandı. Bu yüzden başka ülkelerin de rezervleri söz konusu. Ankara'nın, Kıbrıs'a ilişkin coğrafi konumlamalarda kullanılan kimi ifadelere şerh koyduğu söyleniyor. Böyle söyleyince, ‘düzeltilebilir' intibaı ediniyorsunuz. Öyle ise liderler problemi aşacaklardır. Buna rağmen itirazlar çekilmezse, bakış açısını değiştirerek “kriz” ele alınır.
Ukrayna'nın Rusya'ya karşı saldırı başlattığı hafta içinde Almanya'da dev bir NATO tatbikatı yapıldı. Senaryo, olası bir Rus işgaline karşı hava savunma kabiliyetini geliştirmekti. Tatbikata Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 25 ülkeden 250 hava aracı katıldı. Almanya Hava Kuvvetleri Komutanı Ingo Gerhartz “NATO topraklarının her bir santimini korumak için hazırlanıyoruz” dedi. Geldiğimiz noktada NATO'nun beyin ölümünü değil Rusya'ya karşı genişlemesini konuşuyoruz. İsveç ve Finlandiya bu noktada gündeme gelen iki ülkeydi. Ancak iki ülkenin NATO üyeliği Türkiye'nin (ve Macaristan'ın) blokajına takıldı. Sebebi özellikle İsveç'in terör ve savunma sanayii konularında Türkiye karşıtı tutumuydu. Akabinde sorunun çözümü için Daimi Ortak Mekanizma oluşturuldu. İsveç ve Finlandiya, Türkiye ile muhtıra imzalayarak terörle mücadelede işbirliği konusunda net taahhütlerde bulundu. Daha sonra Türkiye'nin Finlandiya'ya yeşil, İsveç'e kırmızı ışık yakacağını ilk kez bu köşede okudunuz. Öyle de oldu. İsveç'in Finlandiya'dan ayrışması Stockholm hükümetini daha fazla adım atmaya zorladı. Terör örgütünün Suriye kolu SDG/YPG ile temas kesildi. Bazı isimler sınırdışı edilerek geldikleri ülkelere ya da Türkiye'ye iade edildi. Ülkedeki terör etkinliklerine sınırlama getirildi. Kur'an-ı Kerim'e dönük provokatif eylemlerin önüne geçileceği beyan edildi. Terörle Mücadele Yasası değiştirildi ve 1 Haziran'da yürürlüğe girdi. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından İsveç konusunun yeniden ısındığı bir sürece giriyoruz. Çünkü 11-12 Temmuz'da NATO zirvesi var ve bu zirve öncesinde İsveç'in üyeliğinin onaylanması için ciddi bir lobi faaliyeti yürütülüyor. ABD'nin başkentinde İsveç'e onay çıkacağına ilişkin bir hava ve beklenti var. İsveç basınında Macaristan'ın blokajı kaldırması konusunda ikna edildiği yazılıyor. Türkiye'nin de benzer bir tutum alacağı yönünde beklenti oluşturuluyor. Lobi faaliyetlerinin başını ABD çekiyor. ABD, “Bu bir şart değil” dese de İsveç'in üyeliğini onaylaması halinde Türkiye'ye F-16 satışının gerçekleşeceğini ima ediyor. ABD Temsilciler Meclisi Savunma Komitesi Başkanı McCaul'un “Somut adım görmeden F-16 satışına karşıyım. İsveç'in NATO üyeliği bu adımlardan sadece biri” ifadesi “F- 16 satışı için başka şartlar mı var?” sorusunu gündeme getiriyor. Oluşturulan bu hava neticesinde İsveç hükümetinin üyelik hazırlıklarına başladığı, yabancı askerlerin (NATO askerleri) ülkede konuşlanmasına yönelik çalışma yaptığı belirtiliyor. Bu arada Almanya'daki NATO tatbikatına İsveç'in de katıldığını belirtelim. Ancak Ankara konuyla ilgili kararını henüz vermiş değil. Sebebi İsveç hükümetinin kendisinden beklenen somut adımlar konusunda cesur davranmaması. Örnekle anlatalım. Daha önce ülkede Kur'an-ı Kerim yakılması gibi provokatif eylemlere izin verilmeyeceği beyan edilmişti. İsveç Yüksek Mahkemesi polisin Kur'an yakma yasağını kaldırdı. Öte yandan 1 Haziran'da yürürlüğe giren düzenlemeye rağmen terör örgütü PKK sembolleri taşıyan kalabalık bir grup -5 Haziran'da- ülkenin başkentinde gösteri yaptı. Ankara'nın tepki gösterdiği gösteriyle ilgili İsveç hükümeti “Onlar PKK'lı değil NATO karşıtı, sol gruplar” diyerek kendini savundu. İsveç Başbakanı Kristersson, “Ben yasa değişikliğini yaptım. Yargının bu yasayı nasıl uyguladığına karışamam” mesajı verdi.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişiminin akabinde NATO üyesi olmayan ve tarihsel olarak tarafsızlığını koruyan Baltık ülkeleri büyük bir riskle karşı karşıya olduklarının farkına vardılar. 1340 kilometrelik sınıra sahip olduğu Rusya'ya yakınlığı sebebiyle Finlandiya ve İsveç, NATO'ya başvurarak hızlandırılmış bir üyelik süreci talebinde bulundular. Türkiye'nin kaygılarını gidermeyi başaran Finlandiya üye olurken Türkiye İsveç'ten 1 Haziran itibariyle yürürlüğe giren Terörle Mücadele yasasının uygulanmasıyla ilgili somut adımlar atılmasını bekliyor. Türkiye'nin çekincelerinin hafife alınması, NATO ittifakının uluslararası terörün Avrupa'daki tezahürlerine karşı kapsamlı bir tavır geliştiremediğini gösteriyor. İsveç'in üyeliğinden bağımsız olarak Türkiye her uluslararası platformda olduğu gibi NATO içinde de uluslararası terörle mücadelenin ortak hedeflerden biri haline getirilmesinde ısrarcı olmaya devam etmelidir. 2000'lerden beri NATO üyesi olacağı sözü verilerek Avrupa'yla Rusya arasındaki siyasi ve ekonomik nüfuz çatışmasının alanı haline gelen Ukrayna, Batı'ya yanaştığı için büyük bir bedel ödemek zorunda kaldı. Rusya, işgal öncesinde NATO'nun genişlemesini durdurmasını ve Ukrayna'nın bu ittifaka katılmayacağının garanti altına alınmasını şart koşmuştu. Ukrayna'nın ulusal egemenliğinden taviz vermesi anlamına gelecek Rus taleplerinin amacı çözüm bulmaktan ziyade Rusya'nın işgaline ‘meşru' zemin oluşturmaya çalışmaktı. Bu durumda Ukrayna Batı'yla daha fazla entegre olmanın bedelini ödemek durumunda kalmıştı. Bu durum karşısında NATO içinde olmayan Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler benzer bir durumda kalmamak için üyelik
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, tıpkı Kemal Kılıçdarson gibi yalan söylemeyi pek seviyor. Şu sözler, ona ait: “İsveç, Türkiye ile yaptığı mutabakatın tüm şartlarını yerine getirdi... Yapması gerekenleri yaptı. Çok saygılı olduk... NATO'ya katılımla ilgili bundan sonra karar alması gereken Türkiye'dir, biz değiliz.” Resmen hikâye anlatıyor. Başta Bülent Kenesh olmak üzere Paralel hainlerin hiçbirini iade etmeyen İsveç devleti, yapması gerekenleri yapmadı. PKK'lı hainleri de Türkiye'ye vermediler; halen alayını himaye ediyorlar. NATO'nun Norveçli Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye'de Erdoğan'a İsveç için dil döktüğü sırada... Terör örgütü PKK yandaşları, İsveç'in başkenti Stockholm'de gösteri yapıyorlardı! Mister Stoltenberg de tam bir madrabaz... “İsveç, Türkiye'nin endişelerini giderdi. Taahhütlerini tamamladı” diye ayan beyan yalan söylüyor! Haftaya Türkiye, İsveç ve NATO bir araya gelecek; bakalım neler olacak? KAFA SESLERİ İsveç'in Başbakanı Ulf ile NATO Genel Sekreteri Jens'in kafa seslerini tahmin etmek güç olmasa gerek... Misal: “Ah, Kılıçdarson seçilseydi; şimdi İsveç NATO'daydı!” Stoltenberg, Brüksel'e dönüşte... Türkiye'deki seçim sonuçlarından dolayı bunalımda olan Jemre Birand Hanımefendi'yi de “hava değişimi iyi gelir” diyerek yanında götürmüş müdür, acaba? Şaka bir yana... Jemre Birand vaktiyle NATO'nun merkezi Brüksel'de “Albay” rütbesiyle görev yaptı. Dönemin NATO Genel Sekreteri Joseph Luns'un “Basın Sekreteri” idi. ARA KALIP: İZMİR'DEKİ BİLDERBERG “Gizli Kardinal” Fetullah Locaefendi'nin mason locasına girdiği sene yani 1975'te... Derin Bilderberg örgütü, Türkiye'deki ilk toplantısını İzmir-Çeşme'deki Altınyunus Oteli'nde yapmıştı. Uzun yıllar önce CIA tarafından kurulan Bilderberg örgütünün İzmir'deki toplantısına katılanlar arasında Joseph Luns da vardı! Küresel Baronlar'ın önde gelen simaları David Rockefeller, Edmond de Rothschild ve Giovanni Agnelli de oradaydı! ÖZEL MİSYON Jemre Birand, 15 Temmuz 2016'daki FETÖ darbe girişiminin sonrasında... Fetullahçı hainleri “mağdurlarmış gibi” gösterme kirli kampanyasının bir parçasıdır. Halen gözbağcılığa, madrabazlığa dayalı bu “özel görevini” itina ile sürdürüyor. Demek ki, nedir? NATO'daki derin özel görevlerden emekli olunmuyor! “ÇİFT MESLEKLİLER” Tuncay Güney, 17 Temmuz 2008 tarihinde Toronto'dan katıldığı 32. Gün programında... M.Ali Birand'ın “Başka bir devlet adına çalıştığını” öne sürmüştü! “RTÜK var, devletin ismini açıklayamam” diye eklemişti. Tuncay Güney, bu sözleri Çift Meslekliler bahsinde sarf etmişti! PANAMA BELGELERİ
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Fahri Erenel ve Prof. Dr. Çağrı Erhan'ın konuk olduğu, 24 Ocak 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 8:58 İsveç ve Finlandiya'ya NATO yolu kapandı mı? 15:17 İsveç, kimin yazdığı senaryoyu oynuyor? 17:20 Batı, İsveç'i Türkiye'ye karşı yem olarak mı seçti? 19:33 İsveç'in NATO üyeliği nasıl bir çıkmaza girdi? 21:34 Amaç, Türkiye-AB ilişkilerini sekteye uğratmak mı? 28:44 Muhalefet dış politikada hangi adımları atar? 32:36 NATO önemini yitiriyor mu? 34:01 Türkiye, NATO'nun dışında mı bırakılmak isteniyor? 36:40 İsveç ve Finlandiya'ya NATO yolu kapandı mı? 41:53 İsveç ABD'den mi, Rusya'dan mı çekiniyor? 46:19 Türkiye, NATO'nun genişlemesinde engel olarak mı görülüyor? 53:22 İsveç-Finlandiya, Türkiye'yi NATO'dan atma tuzağı mı? 1:01:50 İsveç İslam düşmanlığını yaymakla mı görevlendirildi? 1:11:22 İsveç ve Finlandiya'ya NATO yolu kapandı mı? 1:22:14 Türkiye, NATO'nun dışında mı bırakılmak isteniyor? 1:26:23 Türkiye neden Batı'nın hedefinde? 1:29:55 Batı, İsveç'i Türkiye'ye karşı yem olarak mı seçti? 1:31:22 Türkiye'nin NATO stratejisi ne olacak? 1:34:47 ABD, Avrupa üzerinde nasıl bir etkinliğe sahip? 1:37:18 Yeni dünya dengeleri nasıl bir oluşum içinde? 1:42:17 Türkiye, yeni dünyaya nasıl hazırlanmalı? 1:43:45 Değişen dünyada Türkiye nasıl yer alacak? 1:50:58 Ukrayna'ya yapılan yardımlar savaşı nasıl etkiliyor? 1:53:00 Almanya-Polonya ilişkilerine nasıl bakılmalı? 1:55:21 Tanklar Rusya'ya yapılacak taarruzu mu gösteriyor? 1:57:55 Rusya-Ukrayna savaşı nasıl şiddetleniyor? 2:04:37 Ukrayna'ya verilecek tanklar Rusya için bir tehdit mi? #NATO #Rusya #Almanya Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Doç. Dr. Fahri Erenel ve Prof. Dr. Çağrı Erhan'ın konuk olduğu, 17 Ocak 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 08:56 Türkiye-İran ilişkileri nasıl şekillenecek? 10:20 İran, Türkiye-Şam ilişkisine ne diyor? 14:33 İran'ın dış politika stratejisi nasıl ilerliyor? 16:02 İran, Türkiye ve Rusya'ya rağmen neden Şam'ın yanında yer aldı? 18:28 Batı'nın bölgedeki varlığı Türkiye ve İran'ı nasıl etkiliyor? 28:06 İran, bölgedeki dinamikleri yeniden dizayn etme çabasında mı? 31:13 Rusya, İran'ın bölgedeki adımlarına nasıl bakıyor? 36:19 İsrail'in bölgeye nasıl bir etkisi var? 39:05 İran'ın hamleleri İsrail'i tetikliyor mu? 41:38 Suriye, kimden ne istiyor? 45:21 İran, bölgede kiminle iş birliği yapmaya daha yakın? 47:34 Suriye düğümü nasıl çözülecek? 1:00:01 İran'ın Suriye'deki askeri gücü hangi boyutta? 1:01:58 ABD, Türkiye'nin Suriye ile normalleşmesine nasıl bakıyor? 1:05:22 ABD'nin bölgeden beklentisi ne? 1:12:04 Çavuşoğlu-Blinken görüşmesinin detayları ne? 1:16:02 Türkiye-ABD masasında hangi konular olacak? 1:18:22 ABD Kongresi F-16 paketi için ne yapar? 1:23:20 ABD F-16 satışı için pazarlık yapar mı? 1:26:50 Türkiye-ABD stratejik ilişkileri nasıl ilerleyecek? 1:30:30 Türkiye-Yunanistan dengesi nasıl bozuldu? 1:36:45 F-16 süreci nasıl ilerleyecek? 1:45:04 ABD'nin Yunanistan'daki yeni planları ne? 1:47:22 Türkiye, hava harekatı alanında hangi adımları atmalı? 1:48:52 ABD neden NATO'nun genişlemesini istiyor? 2:01:22 Türkiye F-16 konusunda hangi adımları atacak? #İran #Şam #nato Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
ABD ve NATO'nun 20 yıllık işgal ve savaştan sonra, Ağustos 2021'de apar topar çekilerek Taliban rejimine terk ettiği Afganistan'da neler olup bitiyor? Kadınların kamusal alandaki varlıkları -hatta suretleri bile- nasıl silindi? Eğitim hakları ellerinden alınan milyonlarca kadın ve çocuk, işgücünden koparılan binlerce kadın hangi koşullarda yaşıyor? Taliban rejiminin hak ihlallerine Batı neden sessiz? Afgan siyasetbilimci Nazeela Elmi, bu yayında ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasi durumu analiz ediyor ve Taliban'ın kadınları hedef alan ayrımcı politikalarının bir zamanlar Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki rejimin siyahlara karşı uyguladıkları Apartheid rejiminden neden farklı olmadığını anlatıyor. Elmi, Batı'nın -ve Türkiye'nin de- Taliban rejimini meşrulaştırarak ülkede süregitmekte olan fiili cinskırıma yol verdiklerine de dikkat çekiyor.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Hasan Köni, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 01 Aralık 2022 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 02:23 Bölgesel ve ulusal güvenlik konularında nasıl strateji izlenecek? 08:12 MGK toplantısından hangi kararlar çıktı? 12:36 NATO, müttefiklik anlayışı ile hareket etmeyi bıraktı mı? 17:13 Olası harekata ABD'nin tutumu ne? 18:33 ABD bölgede Türkiye'ye karşı zaman kazanmaya mı çalışıyor? 23:00 Orta Doğu'da ABD ve Rusya için neler değişti? 27:10 Orta Doğu'da bölgesel dinamikler hangi boyutta? 30:20 Türkiye'nin Orta Doğu politikası nasıl şekillenecek? 45:10 Kimler, Türkiye'yi terörle oyalamaya çalışıyor? 53:07 ABD ve Rusya bölgede Türkiye'ye karşı ikili mi oynuyor? 56:11 ABD ve Rusya Türkiye'ye karşı nasıl bir strateji yürütüyor? 59:16 Türkiye'nin Suriye politikası ne olacak? 1:03:04 Orta Doğu için kimler, nasıl bir senaryo kaleme aldı? 1:07:12 Türkiye Orta Doğu'da hangi adımları atacak? 1:19:18 Türkiye'nin ikili ilişkileri nasıl şekillenecek? 1:21:01 Yunanistan tatbikatlarla provokasyon peşinde mi? 1:22:38 ABD'nin teröre desteği kesmesi mümkün mü? 1:30:01 Ankara-Şam hangi konularda uzlaşır? 1:31:10 Biden hangi şartlar altından Putin ile görüşür? 1:36:35 ABD Avrupa'yı nelerle kendine bağlıyor? 1:40:01 Ukrayna'da asıl barışa ihtiyacı olan AB mi? 1:43:02 AB'yi nasıl bir ekonomik dar boğaz bekliyor? 1:52:02 ABD hegemonyasını kurmak için nasıl bir yol izliyor? 2:01:03 NATO'nun kuruluşunda Almanya nasıl konumlandırıldı? 2:10:01 Yaptırımlar Rusya'yı nasıl etkiledi? #NATO #harekat #ortadoğu Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel, Prof. Dr. Hasan Koni ve Prof. Dr. Çağrı Erhan'ın konuk olduğu Akıl Odası'nda bu hafta: İran'da protestolar kimlik mi değiştirdi? İngiltere Savunma Bakanı Wallace'nin Türkiye Ziyareti İsrail'in Ankara ziyareti seçim yatırımı mı? İran enerji konusunda nasıl adımlar atıyor? İran'da protestolara Tahran'ın tutumu sertleşecek mi? İran'da protestolar rejimi zorluyor mu? Kimler, Türkiye-İran çatışması için ellerini ovuşturuyor? İran, ABD'nin seçim kozu olmaktan çıktı mı? İran'da bitmeyen protestolar kurgu mu? İran'da protestoların senaryosunu kimler yazdı? İran'daki karışıklık kimleri nasıl etkiliyor? İran'daki protestolar şiddet sarmalına mı dönüyor? İsrail-Türkiye ilişkilerinin geleceği nasıl şekillenecek? İran'da rejim kimler tarafından destekleniyor? İsrail, Türkiye'nin tarafını öğrenmeye mi çalışıyor? Rusya ve NATO'nun nükleer tatbikatları Nükleer tatbikatlar savaş hazırlığının izdüşümü mü? Avrupa nasıl bir değişim sürecine girdi? Avrupa birliğini koruyabilecek mi? Dünyadaki savaşların çıkış nedenleri? ABD'de 30 parlamenterden Ukrayna mektubu
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Serhat Güvenç'in "NATO'nun yeni strateji belgesi ne söylüyor?" başlıklı yazısını Hasan Teoman Bingöl sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Serhat Güvenç'in "NATO'nun Madrid Zirvesi'nin ardından" başlıklı yazısını Hasan Teoman Bingöl sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel ve Fahri Erenel'in, konuk olduğu Akıl Odası'nda bu hafta: Ortadoğu NATO'sunun senaryosunu kim yazıyor? ABD Özbekistan'ı yanına çekmeye çalışıyor Özbekistan'da yaşananlar nasıl okunmalı? Küresel dengeler nasıl şekilleniyor? Karakalpak isyanını kimler tetikliyor? Parasal çevreler Çin'le ilişki halinde Rusya ve İngiltere'nin Asya denklemi Rusya Asya'da yabancı güç istemiyor Orta Doğu NATO'sunda Türkiye nerede? Orta Asya ülkeleri savaşa sokulmaya mı çalışılıyor? NATO'nun yeni harekat alanı nasıl belirlenecek? -
Yeni AB Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti'nin öncelikleri neler? AB'nin salgın sonrası milyarları kara deliğe mi gidiyor? NATO'nun iddialı silahlanma ve genişleme politikası ne anlama gelir? Doç. Dr. Alper Kaliber Avrupa Günlüğü'nde yorumladı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3IfaUNg
NATO'nun tarihi Madrid zirvesi tamamlandı. Toplantılarda küresel siyasetle ilgili birçok önemli karar alındı; düşman tanımı yapıldı, genişleme süreci onaylandı ve NATO zirvesi, ittifakın çatısını güçlendiren zirve olarak kayıtlara geçti. Kayıttayız'da kritik zirvenin Türkiye açısından kazanımları konuşuldu. Gazeteci Mete Çubukçu sordu; Profesör Burak Küntay ve Doçent Helin Sarı Ertem yanıtladı.
Siyasete dair her şey, Türkiye'yi ilgilendiren her konu Konuşmak Lazım'da konuşuluyor. Konuşulmayanlar masaya yatırılıyor, uzman konuklar analizleriyle olaylara ışık tutuyor. Konuşmak Lazım'a bu hafta Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Mehmet Metiner, İhsan Aktaş ve Prof. Dr. Murat Koç konuk oluyor. İsveç ve Finlandiya verdiği sözleri tutacak mı? NATO'nun yeni stratejisi ne olacak? Türkiye, ABD-Yunanistan desteği Mutabakata uymayanlara yaptırım uygulanacak mı? Madrid'de Erdoğan-Biden zirvesi ABD F-16'lar konusunda geri adım atacak mı? Cüneyt Özdemir ile Konuşmak Lazım her çarşamba 20.45'te tvnet'te.
Madrid'de NATO Zirvesi (2022) bugün olacak. Hemen öncesinde Genel Sekreter Stoltenberg'in riyasetinde Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın liderleri bir araya geldiler. Dün itibariyle NATO'nun genişlemesi perspektifinde İsveç ve Finlandiya hakkındaki blokajın kaldırılması bağlamında Türkiye ile yürütülen görüşmeler olumlu sonuç verdi. NATO, müttefikler, aday ülkeler, özellikle Joe Biden yönetimi mutlular. Türkiye de en başından beri, NATO'nun genişlemesi politikasını desteklediğini açıkladı, ancak terörle ilgili taleplerinin ve buna mümasil ilgili ülkelerce verilecek garantilerin netleşmesi için mücadele etti, alınan sonuç mutabakatla teyit edildi. Şimdi sürecin takipçisi olunacak.
Tarihi NATO Zirvesi Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine dair vetosunu kaldıracak mı? NATO'nun "Stratejik Konsept" belgesinde YPG terör örgütü olarak kabul edilecek mi? Rusya tehdidi metinde nasıl yer bulacak? Deniz Kilislioğlu sordu; EDAM direktörü Sinan Ülgen yanıtladı.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel ve Doç. Dr. Fahri Erenel'in konuk olduğu Akıl Odası'nda bu hafta: The Economist ne mesaj vermek istiyor? Suriye'ye operasyon ne zaman olacak? Türkiye'nin dış politikada adımları İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği Türkiye-İsrail ilişkileri Türkiye'nin dış politika adımları Rusya ve Çin NATO'nun yeni hedefi mi? NATO'nun geleceğini ne bekliyor?
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel, ve Fahri Erenel'in konuk olduğu Akıl Odası'nda bu hafta: Türkiye-Yunanistan gerilimi? Türkiye-Yunanistan ilişkileri ABD, Yunanistan üzerinden neyi hedefliyor? Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin geleceğini ne bekliyor? NATO'nun geleceği nasıl şekillenecek? NATO ve AB'nin, Avrupa stratejisi Türkiye'nin NATO adımı ne olur? Türkiye Doğu Akdeniz'de neden hedef alınıyor?
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Aydın Selcen'in "NATO'nun genişlemesi aynasında biz" başlıklı yazısını Burak Siperli sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun üç davadan aldığı cezaların Yargıtay tarafından onanmasının ardından parti yönetiminin Bursa'dan İstanbul'a taşıma kararı aldığı “Milletin Sesi” mitingi Maltepe Etkinlik Alanı'nda düzenlendi. 500 bine yakın kişinin katıldığı miting CHP'li 11 büyükşehir belediye başkanının sahneye çıkarak halkı selamlaması ile başladı. Daha sonra Yargıtay'ın hakkında verilen cezaların dört yıl 11 ay 20 günlük kısmını onadığı Canan Kaftancıoğlu sahneye çıktı ve halkı selamladı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da eşi Selvi Kılıçdaroğlu'yla birlikte sahneye çıktı ve “Beş yıl önce ilk adımını attığımız yürüyüşün finaline yaklaşıyoruz. Az kaldı” dedi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu mitingle birlikte cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmiş oldu mu, mitingde hangi mesajlar öne çıktı? Haber Hafta Sonu'nda bu akşam CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın cevapladı. Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'ya saldırması, küresel güvenlik meselesini yeniden tartışmaya açtı. NATO'nun sağladığı güvenlik şemsiyesinden yararlanmak isteyen ilk ülke, Finlandiya oldu. İsveç de Finlandiya'nın ardından ülkenin 200 yıllık tarafsızlık politikasını sonlandırdı ve NATO'ya başvurdu. Ancak NATO'ya girmek isteyen iki ülke Türkiye'nin itirazıyla karşılaştı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusunun ele alındığı görüşmede Erdoğan, İsveç'e Ankara'nın taleplerini sıraladı. Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğine neden mesafeli? Haber Hafta Sonu'nun bir diğer konuğu İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman cevapladı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3yU5Hry
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Doç. Dr. Fahri Erenel'in konuk olduğu Akıl Odası'nda bu hafta: İsveç ve Finlandiya'nın NATO adaylığı Türkiye'nin NATO tutumu ne gösteriyor? Türkiye'nin NATO'yu veto kararı NATO'nun genişlemesi NATO krizi Küresel dengeler Nedret Ersanel ile Akıl Odası her Salı ve Perşembe 20.45'te tvnet'te.
Kararları Rusya açısından pek de caydırıcı olmayan zirve, NATO'nun konsolidasyonunu ve Avrupa Birliğindeki fikir ayrılıklarının da ortadan kalktığını göstermesi açısından önemli. Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş
Rusya-Ukrayna savaşı, dünya düzenini derinden sarstı. Bir taraftan Avrupa ve NATO'nun kenetlenip yeniden önemli bir aktör olarak sahneye çıkması, öte yandan Orta Doğu'da ve Doğu Akdeniz'de değişen dengeler... Hem Rusya hem de Ukrayna'yla yakın ilişkileri olan Türkiye'nin jeopolitik önemi artıyor mu? Yeni kurulan dünya düzeninde Türkiye'nin rolü ne olacak? Mesele serisinin bu bölümünde Gülener Kırnalı tüm bu soruları masaya yatırdı. Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Senem Aydın-Düzgit ve Atilla Yeşilada ihtimalleri değerlendirdi.
Rusya'nın Ukrayna saldırısı altıncı gününde. Avrupa Parlamentosu Ukrayna'nın Avrupa Birliği (AB) üyeliği için katılım başvurusunu kabul etti. Bu ne anlama geliyor? Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısına Avrupa ülkeleri ve AB nasıl tepki verdi? Saldırı AB-ABD ilişkilerini, NATO'nun işlevini nasıl etkiler? Türkiye'nin Ukrayna'nın yanında tavır alması Türkiye-AB ilişkilerini olumlu bir biçimde etkiler mi? Saldırı Avrupa güvenliğinin merkezini askeri güce mi sevk eder? Rusya'nın Ukrayna saldırısı Avrupa ülkeleri ve AB açısından nasıl değerlendirilebilir? Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi, İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas, Gülçin Karabağ‘ın sorularını yanıtladı.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının 6. günündeki gelişmeleri değerlendirmek üzere deneyimli dış politika ve diplomasi habercisi Barçın Yinanç‘ı ağırladık. 1 Mart tezkeresinin 19. yıldönümü vesilesiyle ABD'nin Irak saldırısı ile Rusya'nın Ukrayna saldırısı arasında benzerlik ve farklılıklar üzerine konuştuk. ABD, AB ve NATO'nun karşı ekonomik, diplomatik ve askeri adımlarını değerlendirdik.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ve belirli bölgelerini işgal etmesi, devletlererası ilişkilerin hangi esaslara dayandığı veya dayanması gerektiği üzerine yeniden düşünmek için önemli bir örnek oluşturuyor. Kamu oyunda yaygın olarak dile getirildiğini gözlemlediğim bir yaklaşıma göre, Rusya'nın bu saldırısında haklılık temeli, NATO'nun -tabii ABD'nin- ve AB'nin Rusya'yı adeta çevreleyici bir biçimde yayılmasına dayandırılıyor.
Güne Bakış'ta bu akşam, Prof. Dr. İlhan Uzgel, Reuters'ın Vaşington merkezli diplomasi muhabiri Hümeyra Pamuk ve Medyascope dış haberler editörü Senem Görür ile Rusya-Ukrayna krizini, Amerika Birleşik Devletlerinden gelen yaptırım kararını, Avrupa Birliği ve NATO'nun açıklamalarını konuştuk.
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Serhat Güvenç'in “NATO'nun 70 yıllık müttefiki” başlıklı yazısını ben Volkan Kutluer sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.
Suriye krizine dek dünyanın en çok göç veren ülkesi konumundaki Afganistan'da ABD ve NATO'nun çekilmesiyle göç hareketi hızlanacak gibi görünüyor. Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Avrupa Birliği'ne müracaat ederek, gelebilecek yeni Afgan sığınmacılar için şimdiden sınırda kamp kurulmaya başlanmasının faydalı olacağı görüşünde. Kuneralp, İran'dan da yeni bir sığınmacı akını olabileceğini düşünüyor. Nedenlerini bu yayında anlattı.