POPULARITY
Bu yazıya neden bu başlıkla başladım? Çünkü ülkemizde büyük devrimler oluyor. Devlet, büyük bir devlet olarak yeniden kuruluyor. Ancak sanki bütün bu olup bitenler kendiliğinden oluyormuş gibi bir hava oluşuyor. Jeopolitik olarak bu kadar riskli, diplomasi, ekonomi ve enerji yollarının kavşağında bulunan bir ülkeyi kimse kendi haline bırakmaz; nitekim iki yüzyıl boyunca da bırakmadılar. Yirmi yıl önce Türkiye, altyapısını ve kalkınmasını tamamlamaya niyet ettiğinde, attığı her adım başka bir adımı getirdi. Ulaşımla başlayan bu serüven; sağlık ve diğer hizmetlerle devam etti, şehirlerde altyapıya büyük kaynaklar ayrıldı.
Yaşadığı çağın izlerini üzerinde taşıyan bir varlık insan. İçinde bulunduğumuz zaman ve mekânın şartları, her açıdan üzerimizde etki bırakıyor. Az ya da çok, ama mutlaka etkiliyor insanı. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz. İnsanlık, zamanın bu dilimine gelinceye kadar çeşitli açılardan pek çok evreler geçirdi. Konumuz gereği insanlığın din ve inanç açısından yaşadığı gelişim ya da değişim evrelerine baktığımızda “zamanın ruhu” denilen şeyle karşılaşıyoruz.
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" dokuzuncu bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz.Bu bölümde sebeplerin hakiki tesiri olmadığını, sebeplerin Allah'ın izzet ve azametine perde olduğunu, Allah tarafından her mevcudun bizzat ve farklı yaratılıp terbiye edildiğini, redd-i müdahale ve men-i iştirak kanunlarını konuştuk.İyi seyirler.Dersin işlendiği kitap:Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat RisalesiÜçüncü Kelime - Üçüncü Muhal#ateizm #tabiat #lemalar*Video Linki: https://youtu.be/H32_dOri1bw*Bölümler:0:00 Giriş0:30 Sebepleride sonuçlarıda Allah yaratır15:11 Sebepler neden var?19:53 Kainattaki hiç bir şey birbirinine benzemiyor30:18 Sebepler Allah'ın esmasının elbiseleridir 35:34 Sebepler Allah'ın ortağı mıdır?42:45 Bütün şükür ve hamdlar Allah'a aittir *Harun Serkan Aktaş*Takip Etmeyi Unutma:Instagram: @maksat114bursaYouTube: @maksat114Spotify: Maksat 114X: @maksat114bursa
Toplumların kendilerine verdiği en büyük zarar pasifist bir yaklaşım benimsemeleri. Atalarımızın emek harcadığı hiçbir işe artık o emeği harcamıyoruz. Eskiden akşam tavuk yemek isteyen biri saatlerce önce başlıyordu bunu hazırlamaya. Şimdi öyle mi istersen evine pişmiş bile getiriyorlar. Bu zamanı daha aktif değerlendirmemiz gerekirken çok daha tembelleşiyoruz. Hatta bazıları o kadar tembelleşiyor ki yaralarını sarmak yerine geçmesini beklemeyi tercih etmek istiyor. Toplum içindekilerin bazıları da onlara bunu öğütlüyor. Zamanla hiçbir şey geçmez. Hiçbir şey kendi kendine olmaz. Elde etmek istediğin başarı, mal, sağlık her ne ise bunun için mücadele etmen gerekir. Ben söylediğim sadece bu. Çünkü kendi yolunda olmak işleyen demirin ışıldadığını bilen olmaktır.
Gerçekten senin yanında olan insanları bir, zor anında gerçekten ne hissettiğini iki. Bunları asla ama asla unutmamalı insan. Bu iki şey kafanda sürekli dönmeli. Sen bir şey rica ettiğinde koşan insan ile yerde elini uzatıp bir kaldıran olur mu diye bekleyen sen. Bir karşılık beklemeden kendi yaralarını sardığın gibi onlara da yaralarını nasıl saracağını anlat. Biliyorum insanlara bir borcun yok ama çektiğin acıların bir amaca dönüşmesini ancak böyle sağlayacaksın. Bu acılar bir amaca dönüşünce onların boşa çekildiği düşüncesi çok hızlı siliniyor emin ol. Peki bu neden gerekli? Çünkü kendi yolunda olmak acılarından anlamlar üretebilen olmaktır.
Bu hafta sürekli özür dileyen insanlar hakkında konuşmak istiyorum seninle. Ben bir özgüven problemi yaşayan insanlar olduklarına inanmıyorum bu kişilerin. Sadece karşı tarafa kendilerinden çok daha fazla değer verdiklerine inanıyorum. Gerek yok böyle olmaya. Hakkın olanı almak veya neden diye sormak için özür dilemene gerek yok. Sen özür dileyen taraf olmamalısın senden özür dilenmesi gerekir bunu lütfen aklından asla çıkarma. Kendini suçlu hissedecek hiçbir şey yok. Sen amalı cümlelerin başı değilsin. Kapıları çal ve gir. Telefonları aç ve sor. Karşılarına dikil ve talep et. Çünkü kendi yolunda olmak hakkının değerini bilen olmaktır.
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" sekizinci bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde üçüncü kelimedeki üçüncü muhalde tabiatperestlik ve natüralizm düşüncesinin ne kadar safsata ve hezeyanlarla dolu olduğunu temsillerle konuştuk, inşallah sizler de istifade edersiniz. Video ile alakalı görüşlerinizi ve önerilerinizi yorumlarda bekliyoruz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi Üçüncü Kelime - Üçüncü Muhal #ateizm #tabiat #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/aJJF6elmNDw * Bölümler: 0:00 Giriş 0:32 Birinci Misal: Mükemmel bir saraya giren vahşi adam 21:59 İkinci Misal: Bir kışlaya ve camiye giren vahşi adam * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" yedinci bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde üçüncü kelimedeki ikinci muhali konuştuk, inşallah sizler de istifade edersiniz. Video ile alakalı görüşlerinizi ve önerilerinizi yorumlarda bekliyoruz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi Üçüncü Kelime - İkinci Muhal #ateizm #tabiat #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/nKige8sCo6c * Bölümler: 0:00 Giriş 1:37 3. kelime 2. muhal metni 4:20 1. muhal ile 2. muhal arasındaki metin benzerliği (Güneş/Toprak) 5:18 Bir Tavsiye 6:03 İntizamlı, mizanlı, sanatlı, hikmetli varlıklar 7:45 İntizam ve mizan farkı 8:47 Varlıklar tabiata dayandırılsa, toprakta hangi özellikler olmalı? 13:53 Maddeleri bir olan tohumlardan ve şuursuz unsurlardan farklı ve sanatlı çiçekler çıkması 16:40 Pamuktaki TEZGAH :) 18:20 Bu iş neden akıldan uzak? 20:08 Biz neyi iddia ediyoruz? 21:36 Bu işlerin tabiatla yapılmasının imkansız olduğunu anladım. Peki Allah ile nasıl kolayca oluyor? 23:06 Nuraniyet sırrı ve memurluk vazifesi 33:20 İtaat ve imtisal sırrı 39:01 Maskaraları dahi utandıran bir hayal… 41:20 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" altıncı bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde üçüncü yoldaki birinci muhali konuştuk, umarız sizlerde istifade edersiniz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi Üçüncü Mesele Birinci Muhal #ateizm #tabiat #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/vEUDwlxNmR8 * Bölümler: 0:00 Giriş 0:55 Tabiat Nedir? 2:16 Tabiatın Nesine Karşıyız 7:36 “Her Şey Tabiatın Bir Gereği.” 10:40 İmam-ı Mübin Ve Kitab-ı Mübin Kavramları 15:45 Kanunlar Nasıl Harekete Geçer? 18:52 Doğada Yapılan İşler Allah'a Verilmezse 32:44 Doğada ki Sanatları Tabiata Veren İnsan 36:16 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" dördüncü bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde ikinci yoldaki ikinci muhali konuştuk, umarız sizlerde istifade edersiniz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi İkinci Mesele İkinci Muhal #ateizm #risaleinur #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/IQD_fNLI4Nk * Bölümler: 0:00 Giriş 0:55 İnsan bedenindeki tesanüd (kubbe örneği) 10:22 Zerreler Allah'ın emrinde olmazsa ne olur? 16:48 Her şey kendine kendine mâlik midir? 20:13 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
*57 HADÎD SÛRESİ 1-11 MEALİ Medine döneminin sonlarına doğru nâzil oldu. Yirmi beşinci âyette demirin Rabbimiz tarafından indirildiğini haber verdiği için "Hadîd sûresi" diye isimlendirilmiştir. Adaletin sağlanması için Kur'ân, insan ve gücün bir araya gelmesine işaret eder. Zor zamanların adamları öğülür. Onlar varlığa sevinmezler, yokluğa yerinmezler. Kazandıklarını dağıtırlar. Bid'atlara saplanmazlar. Ruhbanlığa özenmezler. 29 âyettir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Göklerde ve yerde her ne varsa Allah'ı tesbih etmektedir. O, aziz'dir, hakim'dir. 2 Göklerin ve yerin mülkü O'na aittir. O diriltir ve O öldürür. O her şeye gücü yetendir. 3 O ilktir, O sondur, O açıktır, O gizlidir, O her şeyi bilendir. 4 O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva edendir. Yeryüzüne giren her şeyi ve ondan çıkan her şeyi bilir. Gökyüzünden inen her şeyi, gökyüzüne çıkan her şeyi de (bilir). Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. 5 Göklerin ve yerin mülkü O'na aittir. Bütün işler Allah'a döndürülür. 6 Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. O göğüslerin özünü hakkıyla bilendir. 7 Allah'a ve Rasülü'ne iman ediniz, sizi halef (öncekilerin bıraktığı mala yönetici) kıldığı şeylerden infâk edin. Sizden iman edip, infak edenler için büyük ecir vardır. 8 Peygamber sizi Rabbinize iman etmeniz için çağırdığı halde, size ne oluyor da Allah'a iman etmiyorsunuz? Halbuki O, sizden söz almıştı. Eğer iman ediyorsanız (çağrıya uyun). 9 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir. 10 Göklerin ve yerin mirası Allah'a ait olduğu halde, size ne oluyor da Allah yolunda infakta bulunmuyorsunuz? Sizin içinizden (Mekke'nin) fethinden önce infak eden ve savaşan (başkalarıyla) denk değildir. Onlar derece bakımından (Mekke'nin) fethinden sonra infak edip savaşanlardan daha büyüktürler. Allah hepsine güzeli (Cenneti) va'detti. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 11 Allah (kulların) a iyilikle borç verecek olan kimdir ki Allah onun için o malı kat kat artıracaktır ve onun için çok değerli ecir vardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hadid-suresi-1-11-tefsiri-ali-kucuk
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" üçüncü bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde ikiinci yoldaki birinci muhali konuştuk, umarız sizlerde istifade edersiniz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risale İkinci Mesele Birinci Muhal #ateizm #risaleinur #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/IQD_fNLI4Nk * Bölümler: 0:00 Giriş 2:51 Her şey kendi kendine mi oluyor? (teşekkül) 7:02 Enaniyetle olaylara bakan kişinin gördüğü 8:56 İnsanın vücudundaki sistemlerin çalışması (fabrika örneği) 16:55 İnsandaki manevi değişim 18:37 Kainataki her şey neden bir anda olmuyor? 19:55 Kainat insan ilişkisi 27:04 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Yirmi yıl önce distopik bir hikâye yazılsaydı ve hikâyede kahramanlarının hiç tanımadıkları kişilerin cenazesine belki ünlü birini görürüm, görür de onunla resim çekilirim arzusuyla gittiği tasvir edilseydi, metin zihnimizde metalik bir tat bırakırdı. Oysa hayatımıza akıllı telefonlar ve sosyal medyanın girmesi ile birlikte distopik hikâyenin çok ötesine geçtik. Cenaze selfisi ile ilgili ilk şoku, rahmetli Necmettin Erbakan kabrine yerleştirilirken çekilen selfi dolayısıyla yaşadım. Şehit askerin cenazesinin götürüldüğü aracın içinde selfi çeken imam görüntüsü, aklımı başımdan alan ikinci görüntü oldu. Sonra arkası geldi. Cenaze töreninde, kabristanda selfi çeken insanlar haberleştirildikçe “Kötüyü ortaya getirmeyin, muhakkak bir alıcısı çıkar” sözü yerini muhkemleştirdi. Ünlü cenazelerinde selfi çeken kişilere bakıyorum. Genellikle orta yaşlarında kişiler. Yani hayatında ölümü görmüş, acıyı bir yakınında tatmış insanlar. Ateşin düştüğü yerde bulunmuş, o ateşin sıçradığı koru tatmış kişiler olmaları muhtemel. Peki nasıl oluyor da o gün o acılı insanı eline cep telefonu alarak “Hadi gülümse, buraya bak!” diye komut vererek, bazen çok yakınıymış gibi elini omzuna atarak selfisini çekiyor. Kayıtlara geçsin diye birkaç örnek vereyim: Oyuncu Açelya Akkoyun eski eşi Civan Canova'nın tabutunun başında iken orta yaşlı bir kadın yanına gelip “Gülümse!” diyerek Açelya Akkoyun ile selfi çekti. Birkaç gün önce Cihat Tamer oğlunu defnetti. Ünlülerin cenazesine ünlü kişiler gelir diye cenazeye hücum edenler, cenaze adabını hiçe sayarak selfi çektiler yine. Tabut başında yapılan selfi çekimlerine sıradan insanın arsız isteği, görgüsüzlüğü deyip geçmeli miyiz?
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" ikinci bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde birinci yoldaki üç muhali konuştuk, umarız sizler de istifade edersiniz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi Birinci Muhal İkinci Muhal Üçüncü Muhal #risaleinur #lemalar #tabiatrisalesi #ateizm * Video Linki: https://youtu.be/moywAYBMjNE * Bölümler: 0:00 Giriş (ilk bölüm özet) 3:22 Temsil dürbünü 6:55 Birinci Yol 8:26 Birincisi Muhal 17:43 Yakini bilgi 19:32 Öğrenci ile öğretmen arasında geçen olay 23:05 İlaç oluşumu 24:46 Kan tahlili 26:55 Anne karnında bebeğin oluşumu 28:42 Birinci muhal devamı 34:40 Fizikçi “Atomların ilmi de var iradesi de var” dedi 35:21 İkinci Muhal 36:38 Sivrisinekteki mucizevi haller 46:03 Üçüncü Muhal 50:20 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Merhaba arkadaşlar yep yeni bir konsept ile sizlerleyiz, bu konseptimizin ilk konusu "Tabiat Risalesi" bu risalede, tabiat kendi kendine mi var oldu, yoksa bir yaratıcının mı eseridir, çeşitli alternatiflerin incelendiği ve tabiatın yaratılmış olduğunun dokuz ayrı delille ispat ediyor. Bu dokuz ayrı delili sizlerle beraber işleyeceğiz. Not defterin ve kalemin hazırsa başlıyoruz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi #risaleinur #lemalar #tabiat #ateizm * Video Linki: https://youtu.be/moywAYBMjNE * Bölümler: 0:00 Giriş 2:45 Tabiat Risalesi kimlere yazılmış 3:50 Tabiat Risalesine giriş 8:34 Mikrobiyoloji dersinde hocayla aramızda geçen diyalog 11:10 Tabiat Risalesinde neden sert bir üslup kullanılmıştır? 14:30 Allah'ın varlığının ve birliğinin ispatı 15:36 Tabiat Risalesinin telifi 17:42 1.Muhal “Esbab bu şeyi icad ediyor.” 18:32 2.Muhal “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor." 19:57 3.Muhal “Tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor." 21:10 Sofestaî (Her şeyi inkâr edenler) 22:12 Abesiyyun (Kâinatı kabul eden, sanat ve hikmeti inkar edenler) 26:30 Maddeye ezeliyet verenler 32:06 Ateistler neden Allah'ı kabul etmiyor? 35:32 Tabiat Risalenin Muhatabı kim? 37:10 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Soykırım kavramı ilk defa 1943 yılında bir Yahudi olan Raphael Lemkin tarafından kullanıldı. Holokost'u kendi hayatında acı bir biçimde deneyimlemek zorunda kalan Lemkin, soykırım suçunun tanımlanması ve uluslararası hukuk tarafından kabul edilmesi için büyük çaba sarf etti. Nihayet 1948 yılının sonunda Birleşmiş Milletler Soykırım Konvansiyonu kabul edildi ve 1951 yılında yürürlüğe girdi. Bir ulusal, etnik, ırksal ya da dini grubu tamamıyla ya da kısmen yok etme amacı ile işlenen fiiller olarak tanımlanan soykırım kavramı zaman içerisinde muğlaklaştı ya da kapsamı ile ilgili tartışmalar yapıldı. Tıpkı terör kavramı gibi tanımlanması ve ispatında uluslararası ölçekte sorunlar yaşanması neyin soykırım olup olmadığı ile ilgili de öznel yorumlamaları beraberinde getirdi. Hiç kuşkusuz 20. yüzyıl soykırımlar tarihi açısından oldukça acı tecrübelere sahne olmuştur. Başta Nasyonel Sosyalizmin sebep olduğu Holokost olmak üzere 1990'larda Ruanda ve Bosna'da yaşananlar soykırımın ne denli tahrip edici olduğunu gözler önüne sermiştir. Bir tür uluslararası sistem krizine de işaret eden bu örnekler, Batı tarihi ve müdahalesi açısından da okunmalıdır. Nitekim her bir krizin yaşanması ve önlen(e)memesi aşamasında Batılı ülkelerin dolaylı ya da doğrudan sorumlu oldukları görülmektedir. 1994'te Hutu'ların sekiz yüz bin civarında Tutsi'yi öldürdükleri süreçte bütün yabancı misyonların ülkeyi terk etmeleri ve BM başta olmak üzere Batılı devletlerin herhangi bir müdahalede bulunmamaları bu açıdan önemli bir örnek. Benzer bir trajedinin yaşandığı Bosna'da da aşırılık yanlısı Sırp milliyetçilerinin Boşnaklara yönelik sistematik katliamlarına seyirci kalınmıştır. Binlerce insanın öldürüldüğü süreçte başta BM'ye bağlı barış gücü olarak görev yapan Hollanda askerleri olmak üzere Batılı ülkelerin tavrı, soykırımın yaşanmasında doğrudan etkili olmuştur. Hollandalı askerlerin Boşnakları Sırplara karşı korumasız bırakması sonucunda oluşan bu durum, Avrupa'nın göbeğinde bir “Avrupa medeniyeti” krizine de işaret etmektedir. Srebrenitsa'da yaşananların soykırım olarak tanımlanması aşamasında yaşananlara bakıldığında soykırım kavramına dair yapılan tartışmaların ne denli bulanıklaştırıldığı ve öznel yorumların yapıldığı da görülmektedir.
Author of best selling 'Practical Kabbalah' (Random House) available on Amazon.Rabbi's Wolf's work has been lauded by spiritual leaders including Rabbi Lord Sir Jonathan Sacks OBM, the Dalai Lama, and Rabbi Mordechai Eliyahu OBM, the Chief Rabbi of Israel from whom Rabbi Wolf received his Rabbinical ordination.
Abdullah ibni Ömer (r.a.)'dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hepiniz bir tür çobansınız; hepiniz hangi görevi üstlenmişseniz, ondan sorumlusunuz. Devlet reisi de bir tür çobandır ve yönettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin çobanı sayılır ve onlardan sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanı durumundadır; o da koruması gereken maldan sorumludur. Netice itibâriyle hepiniz bir tür çobansınız ve hepiniz üstlendiğiniz görevden sorumlusunuz.” Ashâb-ı Kirâm (r.a.)'den Ebû Süleyman Mâlik İbni Huveyris (r.a.) şöyle dedi: “Biz aynı yaşlardaki birkaç genç, Resûlullâh (s.a.v.)'e gelmiştik. Yirmi gün boyunca onun yanında kaldık. Bizim yakınlarımızı özlediğimizi anlayınca, geride ailemizden kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de kendisine söyledik. Allâh'ın Resûlü (s.a.v.) çok merhametli ve şefkât dolu bir insandı. O zaman şöyle buyurdu: “Haydi ailenizin yanına dönün, öğrendiklerinizi onlara öğretin, yapmaları gerekenleri kendilerine bildirin. Ben nasıl namaz kılıyorsam, siz de öyle kılın. Namaz vakti girince içinizden biri ezân okusun, en yaşlınız da size imam olsun.” Birilerini yönetenler, onlarla yakından ilgilenmeli, ihtiyaçlarını öğrenmeli ve onlara yardımcı olmalıdır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ashâbı (r.a.e.)'in imamıydı. Bu sebeple onlarla yakından ilgilenir, ibâdet başta olmak üzere, bilmeleri ve yapmaları gereken her şeyi kendilerine öğretirdi. Etrafındakilere derin bir şefkat beslediği için, onlar da Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)'i çok severdi. Bir müslüman namazı önemsemeli ve onu Peygamber (s.a.v.)'in Efendimiz kıldığı ve Ashâbı (r.a.e.)'e öğrettiği gibi kılmaya gayret etmeli ve bunu diğer insanlara da öğretmelidir. (İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.236-237)
İsmailağa Cemaati bir süredir yine hem gündemde hem de hedefte. Merkezi Fatih Çarşamba'da olan cemaatin kamuoyunda konuşulmasına alışkınız aslında. 28 Şubat sürecinin ‘irtica' konulu haberlerinin aşinalığı diyelim. Hatırımda şöyle bir televizyon haberi var: Ramazan ayıydı. Sanırım 2006 yılıydı. Çünkü öncesinde, Bayram Ali Hoca vaaz verdiği esnada İsmailağa Camii içinde katledilmişti ve dönemin kartel medyasında hemen her gün; çarpıtıcı, hedef gösteren, suçlayan bir İsmailağa Cemaati haberi yayınlanıyordu. Reha Muhtar tarzı denilen, içeriğinde bilgi olmayan lakin ilgi çekmesi için abartılı tonlamalarla seslendirilen, görüntü efektlerinin, flaşların, ‘bakın ne oldu' tahriklerinin tüm nüvelerini barındıran televizyon haberi zihnimde yer edindiği kadarıyla şöyleydi: “Tartışmaların odağındaki İsmailağa Cemaati mensuplarından çok konuşulacak görüntüler… Camide iftar yaptılar! Fatih Çarşamba'daki cemaatin bir grup üyesi İsmailağa Camisi içinde, halıların üzerinde yemek yerken görüntülendiler.” Ekrana gelen o görüntüler muhtemelen dönemin cep telefonlarıyla çekilmişti. Yere serilmiş örtü üzerinde iftar eden o birkaç kişinin yüzleri belli olmuyordu. Haberin kalitesizliği her haliyle ortadaydı. Şimdi bu aktarımı okuyanlar haklı olarak “haber mi bu şimdi” diyebilir. Hatta abarttığımı düşünenler de olabilir. Ancak 28 Şubat süreci ve sonrasını hafızalarından silmeyenler anımsayacaktır; bırakın haber değeri olmasını, günümüzde sosyal medyada bile paylaşılmayacak manşetlere ve ‘şok olayda flaş gelişmelere' maruz kaldı memleket. Bir de “muhabirimiz herkesin konuştuğu Fatih'in Çarşamba semtine girdi” cümleleriyle pazarlanan yazı dizileri vardı. Liseyi 500 metre aşağısında okuduğum ve okulun yurdunda kaldığım için 4 yıl boyunca önünden, arkasından, yanından, sağından solundan sorgusuz sualsiz geçtiğim İsmailağa Camii ve cemaatini hedef alan bu tarz haberlere haliyle en fazla ben şaşırıyordum. Son 20 yılda Türkiye'deki siyasi iklimin değişmesi ile bir kısım medyanın Fatih Çarşamba merkezli haberleri de azaldı. Haliyle “oluşturulmak istenen gizem” ortadan kalktı. Ancak İsmailağa Cemaati bu süreçlerde dışarıdan gelen saldırılara karşı bir savunma mekanizması da geliştirmemişti. Yıllarca hedef gösterilmelere ve değerli hocaları katledilmesine rağmen, “Bizim bir suçumuz, yanlışımız yok. Her halimizle ortadayız. İlimden başka bir amacımız, gayemiz olmadı ve olmayacak da. Kim ne derse, kim ne yazarsa yazsın. Sormak isteyene anlatırız” görüşünü benimseyen İsmailağa Cemaati şimdilerde yeni bir sürecin kapısını aralıyor. Tarihte bir ilke imza atılarak hem de. İsmailağa Cemaati, yine gündemde ve bu kez farklı bir noktadan hedefteler. Yine dışarıdan ancak “tabana” yönelik bir ayrışma söz konusu. Cemaatin, 1960'dan beri önderliğini yapan Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi 2022 yılında vefat ettiğinde yerine yoldaşı ve müridi Hasan Kılıç Hocaefendi'yi tayin etmişti. Hasan Kılıç Hoca'nın da geçtiğimiz günlerde vefat etmesi üzerine, İsmailağa Cemaati'nin yeni şeyhinin Ahmet Fikri Doğan Hocaefendi olduğu ilan edildi. Ancak İsmailağa'da yetişen ve uzun zamandır kendi sohbet halkalarını oluşturarak bir bakıma cemaatini de oluşturan Cübbeli Ahmet Hoca yeni şeyhi tanımadığını ilan etti. Arada bir sürü tartışma, açıklama ve iddialar var. Ben bunlara değinmeyeceğim. Ancak İsmailağa Cemaati'nden bir ayrışma hatta bölünme sancıları yaşandığı da ortada. İşte tam da böylesi bir ortamda, dün sabah (1 Mayıs) bir grup gazeteci ile İsmailağa Camii'nde, cemaatin hocalarının daveti üzerine kapalı bir basın toplantısı yapıldı. İsmailağa Cemaati'nin tarihinde bir ilk olan medya buluşmasına; televizyon, gazete ve internet sitelerinde görev yapan, yazı yazıp, programlara çıkan 20 gazeteci katıldı.
İnsanlar düşmekten çok korkuyorlar. Düşünce canımız acıyor tabii ki bu çok yerinde bir korku ama somut olmayan düşüşlerden de çok korkuyorlar. Bu hafta bu soyut düşüşler yani hayattaki düşüşler üzerine konuştuk. Düşmek yürümenin bir parçası aynı bebekliğimizdeki gibi ve bebekliğimizdeki gibi bazı desteklere ihtiyaç duyuyoruz hayatta ilerlerken. Her ne kadar kendi yolunda tek başımıza olsak da yalnız değiliz derken sana bu destekleri göstermeye çalışıyorum işte.Bu destekler hayatımızın her anında bizim çevremizde aslında sadece onları görmek gerekli. Çünkü kendi yolunda olmak doğru destek ve motivasyonu tespit edebilen olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Çoğu insanın aklında teorik bilgiler yerine pratik hikayeler kalır. Toplum yolunun öncüleri de bunu çok iyi bildiklerinden toplum içinde bir düzen yaratabilmek adına çok fazla sayıda masal anlatmışlardır insanlık tarihi boyunca. Bu masalları konuştuk bu hafta. Toplum yolundaki sevgili dostlarımız bunların alt mesajlarını anlamak yerine metaforlara sıkı sıkı bağlı yaşamaya bayılıyorlar. Sen o metaforlarda başka bir şey var dediğinde de seni suçlu ilan etmekten de geri durmuyorlar. Bu masalları tekrar tekrar dinlemek bize göre değil. Çünkü kendi yolunda olmak kendi hayat masalının yazarı olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Bizleri toplum yolundakilerden ayıran önemli bir farkımız da nefret gibi aşk gibi saman alevi gibi duygulara değil bizi insan yapan merhamet gibi tutku gibi uzun süre etkisini hissedebildiğimiz duygulara önem vermemizdir. Saman alevi gibi olan duygular denizleri hırçınlaştırır fırtınaları beraberinde getirir. Denizlerimizi sakin tutmak üzerine konuştuk bu hafta. Önemli olan tutkuyla işine ve ailene sarılıp kendini sevmek ve kendi yolunda sakince bir rotada hayatın keyfini çıkarmak. Ben yine tüm tutkumla en güzelinin olacağına olan inancımı koruyarak yoluma devam edeceğim. Çünkü kendi yolunda olmak gemisini rotada sakince tutabilen olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Yirmi yılı aşkın bir süredir, burada çok bayram yazısı yazdım/yayınladım. Tanık olduğum sahneleri harflerin gövdesine yükledim. “Nerede o eski bayramlar!” sızlanışı yerine günün bayramlarını dikkatinize ve rikkatinize sundum. Bulunduğum mekânın içinde, nefes aldığım zamanın iklimini, sizlere sunmaya çalıştım. Bazen bir otobüs yolculuğu esnasında karşılaştığım bir sahne idi harflerin gövdesine yüklediğim, bazen Anadolu'nun mütevazı bir pazarında bayram alışverişi yapan baba oğulun hikâyesi. Bir “Ah!”da bin acı gizli bayramlarımız oldu. Her defasında, “Bayram bir ibadettir, bayramımız bayram olsun” diye bitirdik temennilerimizi. 2020 Baharında, 2020 Baharının en yalnız Ramazan-ı şerifinde, dünya hayatının bir mühlet olduğunu idrak etti bazılarımız. Virüs paydasında “İnsanlar kardeştir” diye eşitlendiğimiz yanılgısını yaşadık bir müddet. İnsan insanın kurdu değil, insan insanın yurdudur ilkesine iman ettik. İmanımızı tazeledik. “Hayat eve sığar” diyen küresel dünyanın sloganına inandık. Sonra… Sonra çok şeyler oldu. Çok başka şeyler. İnsanlar evlerine hapsedilmişken, tekinsizliğin korkusu altında mahpus yaşarken… Transhümanizm çağının mimarlarının, ıssız sokaklarda yeni hayat düzenini eski acıları aratır şekilde düzenlediğini bazılarımız gördü, bazılarımız gör(E)medi.
Toplum yolunda bazı kargalar var. Tek bir derdi var bu kargaların senin hayattan keyif almanı engellemek. Onlar istiyorlar ki herkes onlar gibi mutsuz ve depresif olsun. Hiç kimse hayattan keyif alamasın. Bu karamsar bulutlar üzerine konuştuk bu hafta. Hayat yolu dediğimiz bir şovsa senin şovunu mahveden yağmurlar olmasına müsade etmemelisin. Şovunda onlara rol verirsen senin yağmurun olacaklar ancak. Kendi yolunda bir insan olarak o rolleri onların elinden büyük bir keyifle çekip almalısın. Çünkü kendi yolunda olmak kendi şovunun yönetmeni olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Sabır biz kendi yolunda olanların en kıymetli yeteneklerinden bir tanesi. Toplum yolundakilerin kendileri için sabırları olmadığı gibi çocukları için de yok. Sordukları en basit sorulara dahi yanıt vermek onlara çok zor geliyor. Bu hafta onlar gibi olmamak hakkında konuştuk. Bizim için önemli olan hedefe varmak bu hayatta. O hedefe ulaşmaya çalışırken de toplum yolundakilerden farklı olarak kalp kırmadan ilerlemek. Çünkü kendi yolunda olmak gökyüzünün neden mavi olduğunu sabırla anlatabilen olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Toplum gölgelerin arkasında parlayan bir çift sarı gözlü canavar gibi insanların tutkularını tüketerek varlığını sürdürüyor. Çocukluktan itibaren insanların heveslerini kursağına bırakarak tutkularını yok ediyor ve onları kendi istediği kalıplara sokuyor. Bu hafta gölgelerdeki bu canavar hakkında konuştuk. Tutkularını yok etmesine rağmen oradan ayrılmayan toplum yolundakileri ne sen ne de ben kurtarabiliriz. Çekip o hayattan çıkaramayız onları. Bu yüzden de dibe doğru batacaklar ve orada diğerleri ile buluşacaklar. Herkesi ait olduğu yerde bırakıp yolumuza devam etmek bizler için en konforlu olan emin ol. Çünkü kendi yolunda olmak tutkularının peşinde olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Toplumu koca bir okyanusa benzetirsek bizler de oradaki damlalarız aslında. Kendi yoluna giden insanlar olarak bizler bu okyanustan ayrılmayı yani toplumdan farklı bir yöne gitmeyi tercih ettik. Lakin bazılarımızın gündelik hayattaki dertlerin ve kaygıların yarattığı nehirlere kapıldıklarını gözlemliyorum. Bu nehirleri fark etmek üzerine konuştuk bu hafta. Bu nehirler tahmin edebileceğin gibi yine okyanusa ulaşıyor. Nehirlerin seni sürüklediğini hissediyorsan derin bir nefes al ve dur. Öylece dur ve sakinleş. Sen akıntının tersine ilerleyebilecek kudrete sahipsin. Çünkü kendi yolunda olmak nehirlerin akışlarını değiştirebilen olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Toplum yolundakiler canlının dış görüşüne göre ona zarar verebilmeyi kendilerine bir hak olarak görürler. Yani güzel olana zarar verene kızarlar ama çirkin olanın öldürülmesine ses çıkarmazlar. Bunun bir örneği kelebekleri öldürenlere bağırıp çağıranların zevkle ve hınçla hamam böceklerini öldürmeleridir. Toplumların bu iki yüzlülüğü hakkında konuştuk bu hafta. Ben buna tahammül edemediğim için topluma sırtımı döndüm ve kendi yoluma çıktım. Lütfen şunu asla unutma: Kendi yolunda olmak görünenin arkasındakini görebilen olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Kusursuz fırtına terimini biliyor musun bilmiyorum. Biraz açıklamam gerekirse kusursuz fırtına, birkaç farklı fırtınanın birleşmesinden kaynaklanan nadir ve güçlü bir hava olayı. Son derece yıkıcı bir etkiye sahip bir fırtına. Biz kendi yolunda olan insanlar da bizim hayatımızın zorbaları olan kişilere bu şekilde bir deneyim yaşatmak zorundayız. Kusursuz bir fırtınaya dönüşmek üzerine konuştuk bu hafta. En güçlü silahlarımızdan bir tanesi her koşulda sakinliğimizi koruyabilmek. Lakin bu sakinlik vur ensesine al lokmasını pasifistliği değil. Sana sistematik bir kötülük yapmaya çalışanı yıkıp geçeceksin. Bunu da kusursuz bir fırtına gibi birden fazla özelliğini bir araya getirerek yapacaksın. Nasıl mı? E bunu da artık ben sana söylemeyeyim sen zaten kendini çok iyi tanıyorsun. Çünkü kendi yolunda olmak en güçlü silahlarının ustası olmaktır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kendi-yoluna-giden-adam/message
Bu bölümde konuğum sanatçı Deniz Sağdıç. Kendisini ismen değilse de eserlerini; büyük tuvaller üzerinde kumaşlar, kablolar, plastik, alüminyum ambalaj atıkları gibi malzemeler ile yaptığı, uzaktan bakıldığında her an canlanacakmış gibi görünen, yağlı boya ile yapılmış izlenimi veren portrelerini tanıyorsunuzdur.Yirmi yılı bulan sanat yaşamında nasıl kendi tutkularını, değerlerini sanatına yansıttığını, aldığı reaksiyonlara göre nasıl çalışmalarına yön verdiğini, doğadan nasıl ilham aldığını anlattı.Her konuğum için araştırma yapar ve sorular belirlerim, bazen gidişata göre değiştirdiğim veya atladığım sorular olur, ama pek az söyleşide bu denli soramadığım soru kaldı. Bunda sanatın tüm hayatı kapsayan etki alanı olduğu kadar Deniz Hanım'ın sanatını icra etmesindeki özen ve yaratıcılığın bende uyandırdığı merakın da payı var. Eserleri sergilemekte, geliştirmekte gösterdiği yaratıcılığını kurmuş olduğu Sanat Evi'ni önümüzdeki on yılda multidisipliner bir sürdürülebilir sanat akademisine dönüştürme hedefini koymasında da görebiliyoruz.Birinin çöpü başkasının hazinesidir derler, o hazineyi bir kültürel zenginliğe çevirip, dünya ve Anadolu arasında nasıl bir köprü kurduğunu gelin Deniz Hanım'dan dinleyelim. (02:48) Doğanın hayatındaki yeri (06:16) Sanatının geçirdiği evrim (10:50) Sanat sanat için mi toplum için mi? (13:56) Sanatta başarının tanımı (18:15) Başarıyı beklerken (21:00) Kullandığı malzemeler (30:00) Yapay zeka hakkında düşüncesi (32:15) Kimden, neyi çaldı? (36:17) Portreleri ve tekniğini nasıl belirliyor? (43:09) Gelecek planları (48:03) Deniz Sağdıç'ın değer yaratma formülü Deniz Sağdıç'ın İnstagram sayfasıhttps://www.instagram.com/denizsagdicartSupport the show
Yirmi yedi yaşındaki Taquisha McKitty; Brampton, Ontario'da bulunan William Osler Hastanesi'nin yoğun bakım ünitesinde sırt üstü uzanıyor. Gözleri kapalı olan genç kadının yüzünde huzurlu bir ifade bulunmakta. Yanağına bantlanmış plastik tüp, yattığı yatağın yanındaki vantilatörden gelen havayı ciğerlerine… Seslendiren: Gülfem Akdemir
Seleften Allah razı olsun halefe ne kadar çok iş bırakmışlar. Sizin döneminizde Hazreti Pir-i Muğan Şem-i Taban, Mısır'da bir başkası, Suudi Arabistan'da bir başkası, Pakistan'da bir başkası; herkes kendi ufku ve ufkundaki enginliği ölçüsünde ortaya bir şeyler koymuştur. Arkadan gelen nesillere bu doneleri değerlendirmek düşmektedir. Bunu yapmak suretiyle kendi dünyanızın rengini dünyaya aksettirin, o mükemmel dantelayı bütün dünyaya gösterin, onlarda imrenme duygusu uyarın. Belayı ve musibeti ne kadar minimize ederseniz, Allah'ın izni ve inayetiyle, insanlık o kadar huzurlu bir dünyada yaşamış olur. *Evet, geçmişte kavgaya, gürültüye, patırtıya sebebiyet vermiş hadiseleri deşelemek suretiyle günümüzde yeni kavga unsurları oluşturmamak, aksine güzergâh emniyeti adına herkese açık durmak lazım. Kardeş, dost, taraftar, muhip, sempatizan, ilişmeyen ve arafta (bir o tarafa bakan, bir de bu tarafa bakan, bazen dökülen bazen de siz kalkıp yürüdüğünüz zaman çıkarları o istikamette olduğundan dolayı sizin yanınızda) bulunanlara kadar alaka dairesini geniş tutmak lazım. *Hazreti Mevlana'nın ifadesiyle “Bir ayağım İslam'ın merkezinde, öbür ayağım yetmiş iki millet içinde!..” Hazret öyle diyor, öyle bir daire çiziyor. Böyle engin bir vicdanla insanlığa bakmak lazım. Zira kinlerin, nefretlerin, gayzların, öfkelerin şimdiye kadar insana bir şey kazandırdığı hiç görülmemiştir. Geleceği Omuzunda Bayraklaştıracak Genç Nesiller *Düne kadar Türkçe Olimpiyatları adıyla, şimdilerde Dil ve Kültür Festivali unvanıyla yapılan faaliyetleri yasak ettiler; “Burada olmasın!” dediler, “Yaptırmayacağız!..” dediler. Sağ olsunlar, hidayet defterlerine yazılsın bu, kaydedilsin!.. Bu sene yirmi yerde yapıldı. Yirmi yerde Türkiye'de olandan daha parlak icra edildiği için, arkadaşların bu mevzuda aşk u iştiyakları daha bir arttı. Diyorlar ki: “Yahu 40 ülkede de yapmak mümkünmüş bunu! Niye 40 ülkede yapmadık?!.” Öyleyse gelecek sene 40 ülkede yapacak şekilde bu meseleyi projelendirelim Allah'ın izni ve inâyetiyle. Nasıl olsa varidat, semalar ötesinden geliyor. Nasıl olsa, Cenâb-ı Hak vüdd vaz ederek, kalbleri size tevcih ediyor. *Geleceği omuzunda bayraklaştıracak genç nesiller.. siyahı, esmeri, mavi gözlüsü, kara gözlüsü, kıvırcık saçlısı, düz saçlısı, uzun saçlısı, kısa saçlısı… birbiriyle öyle mezc oldu, öyle kaynaştı, öyle bütünleştiler ki, bunlar geleceğin eliti olmak üzere yürüyorlar ve geleceğin huzur dünyası adına her birisi adeta inandıran çok önemli bir mesajdır. Aslında olan şeyler, gelecekte olacak şeylerin en inandırıcı ve en yanıltmayan referansıdır. Bu video 07/06/2015 tarihinde yayınlanan “Tarih Şuuru ve Sulh Ruhu” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
[Turkish: Three hundred and twenty-four – We're excited] The sun is starting to peek through the clouds, birds are chirping and everyone's busy cleaning. It must be Spring. You'll get... LEARN MORE The post Üç yüz yirmi dört – Etekleri zil çalıyor appeared first on babble POP!.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında kurulmuştur. İlk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Türkiye, çok farklı medeniyetlerin yaşadığı toprakların üzerine kurulmuştur. Yirmi civarında medeniyetin yaşadığı bu topraklar on bin yıllık bir geçmişin izlerini taşır. Çok sayıda cami, kilise, saray, tapınak ve antik tiyatro gibi tarihî yapılar Türkiye'nin sınırları içerisindedir. Türkiye, hem Avrupa hem de Asya kıtasında toprakları bulunan bir ülkedir. Türkiye'nin Asya kıtasında bulunan bölümüne Anadolu, Avrupa kıtasında bulunan bölümüne ise Trakya denir. Asya kıtası ile Avrupa kıtası; İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı ile ayrılır. Dünyada iki kıtada toprakları bulunan ülkeler sadece Türkiye, Rusya Federasyonu ve Mısır'dır. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir. Türkiye'nin güneyinde Akdeniz, batısında Ege Denizi, kuzeyinde Karadeniz ve kuzeybatısında bir iç deniz olan Marmara Denizi vardır. Türkiye'nin kuzeybatısında Yunanistan ve Bulgaristan, güneydoğusunda Suriye ve Irak, doğusunda İran, Ermenistan ve Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, kuzeybatısında ise Gürcistan vardır. Türkiye'nin nüfusu 75 milyondur. Türkiye, nüfus olarak Avrupa'da Almanya'dan sonra ikinci sıradadır. Dünyada ise on beşinci büyük nüfusa sahip ülkedir. Türkiye 814.578 kilometre karelik (km²) yüz ölçümü ile Rusya'dan sonra Avrupa'nın en büyük yüz ölçümüne sahip ülkesidir. Türkiye'de 81 il vardır. En kalabalık şehir 14 milyon insanın yaşadığı İstanbul'dur. İstanbul'un yarısı Asya'da, yarısı Avrupa'dadır. Dünyada iki kıta üzerinde toprakları olan tek şehir İstanbul'dur. İstanbul'dan sonra en büyük şehirler; Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Konya ve Antalya'dır. Türkiye'nin nüfusunun % 99'u Müslüman, % 1'i ise Hristiyan ve Yahudi'dir. Türkiye, ılıman iklim kuşağındadır. İlkbahar, yaz, sonbahar ve kış olmak üzere dört mevsim yaşanır. Türkiye'de irili ufaklı çok sayıda göl vardır. En büyük göl Van Gölü'dür. Daha sonra Beyşehir Gölü, Tuz Gölü ve Eğirdir Gölü gibi göller gelir. Türkiye'de çok sayıda nehir vardır. Türkiye sınırları içindeki en uzun nehir Kızılırmak'tır. Fırat, Dicle, Sakarya ve Yeşilırmak diğer uzun nehirlerden bazılarıdır. Nehirlerin üzerinde çeşitli barajlar kurulmuştur. Büyükten küçüğe doğru ilk akla gelebilecek barajlar; Atatürk, Keban ve Ilısu'dur. Türkiye'de birçok dağ vardır. Dağlar özellikle Türkiye'nin doğusundadır. En yüksek dağlar; Ağrı Dağı (5137 metre), Cilo Dağı, Süphan Dağı, Kaçkar Dağı ve Erciyes Dağı'dır. Türkiye bir turizm merkezidir. Türkiye'ye 2011 yılında 31 milyon 456 bin turist gelmiştir. Turistlerin en çok ziyaret ettiği iller; İstanbul, Antalya, İzmir, Nevşehir, Muğla, Denizli ve Mardin gibi illerdir. Türk mutfağının zenginliği dikkat çekicidir. Adana ve Urfa kebabı, döner, mantı, karnıyarık, köfte, pide, lahmacun, hamsi tava, yaprak sarması, börek, baklava, kadayıf, sütlaç ve revani Türk mutfağı denince ilk akla gelenlerden bazılarıdır. Derleyen Murat Cuma
Tâbiînin büyüklerinden, meşhûr tefsîr ve hadîs âlimi Şu'be bin Haccâc bin el-Verd o ibadet âşıklarından biriydi. Kütüb-i Sitte'de yüzlerce rivayeti bulunan Hazreti Şu'be, Basra'da sistemli hadis tasnifini ve ricâl tenkidine dair bilgi toplayıp değerlendirme faaliyetini başlatmıştı. Kendinden sonra gelen, hadis metin ve senet nakkâdı olan büyük âlimlerin kullanacağı sistemi o kurmuştu. Şayet Batı'da o düşünce ve o seviyede bir insan bulunsaydı, büyük filozof olarak kabul edilirdi. İlim, duygu ve düşünce itibariyle o kadar derindi; diğer taraftan ibadet ü tâatte de o ölçüde engindi. Hadisle iştigal etmediği vakitlerde sürekli namaz kılardı. *Hazreti Şu'be bin Haccâc'ın rivayet ettiği binlerce hadis ve yetiştirdiği binlerce talebe var. O insanlar nasıl bir bast-ı zaman yaşıyorlar anlamak mümkün değil. Adeta onlar için dakika saat oluyor, saat günler oluyor, günler de haftalar oluyor. Bast-ı zaman hakikati sofilerce çok malum bir hakikattir. Bize gelince, biz bir kabz-ı zaman yaşıyoruz. Yirmi dört saati 24 saat kadar bile değerlendiremiyoruz. Yirmi dört saati 24 gün gibi değerlendirmişler adamlar ve mübarek bir miras bırakmışlar arkadan gelenlere. Her şeyi hazırlamışlar, paketlemişler; zümrüt, zebercet ve yakutla süslü ambalajlarla ambalajlamışlar. Tepkiye, reaksiyona sebebiyet vermeyecek şekilde arkadan gelen nesillere bırakmışlar; “Alın bunu, biraz daha öteye götürün; biz bir yere kadar getirdik, öteye siz götürün.” demişler. *Bir örnek olması için Şu'be bin Haccac'ı söyledim. Bu konuda yüzlerce binlerce misal göstermek mümkündür. İbadet ve ubudiyette fani olmuş kulların başında da Ashab-ı Kiram gelir. Onlardan da bir örnek vermek istiyorum ama önce hadiseyi nakleden Urve bin Zübeyr'den (radıyallahu anh) bahsedeyim. Kesilen Bacağına “Allah'a yemin ederim ki seninle hiç harama yürümedim!” Diyebilen Kahraman *Büyük sahabi Hazreti Zübeyr'in oğlu olan Urve'nin annesi, mü'minlerin anası Hazreti Aişe validemizin kız kardeşi, yani Hazreti Ebu Bekir'in diğer kızı Esma'dır. Gerek baba, gerekse ana tarafından iman abidesi bir ailenin çocuğu olan Hazreti Urve, teyzesi Hazreti Aişe validemizin terbiyesiyle büyümüştür. *Urve bin Zübeyr, o seferden sonra hep şöyle hamd edermiş: “Allahım! Sen bana yedi oğul verdin, birisini alsan da altısını bana bıraktın; bana dört âzâ verdin birisini aldın ama üçünü bana bıraktın. Sana hamd ü sena ederim!” “Acaba, kıyamet günü ailenizi hatırlar mısınız?” *İşte bu büyük insan, Urve hazretleri anlatıyor: “Sabahları evden çıkınca teyzem Hazreti Aişe'nin evine uğrar ve ona selam verirdim. Yine bir gün erkenden ona uğradım. Baktım ki, namaz kılıyor, Cenâb-ı Hakk'ı tesbîh u tazimde bulunuyor; sürekli “Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Allah bize lutfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu” (Tur, 52/26-27) mealindeki ayetleri okuyor (bazı rivayetlerde ve belki başka zamanlarda farklı ayetleri sürekli okuduğu da nakledilir); bu ayetleri durmadan tekrar ediyor, Rabbine dua dua yalvarıyor, ağlıyor ve adeta gözyaşlarıyla yüzünü yıkıyor. Onu o halde görünce, ben de kalkıp namaza durdum. Fakat o okumasını bir türlü bitirmeyince daha fazla dayanamayıp bir ihtiyacımı görmek için çarşıya gittim. Döndüğümde ne göreyim; Hazreti Aişe yine namazda ve kıyamdaydı; aynı ayetleri tekrar ediyor, ağlıyor ağlıyordu.”
Yeşil sahaya bakınca ilk gördüğünüz şey nedir? Yirmi iki oyuncu ve üzerlerinde takımlarının forma renkleri. Bazen o formaların saha içinde maçı tek başına kazandırdığı söylenir. Kimi zaman o formalar tasarımıyla bile gücünü kaybeder. Ya saha kenarı? Eskiden forma tribünde ihtiyaç değil lükstü. Ama sahadakini beğenmezse ‘çıplak oynayın' derdi seyirci. Yani formalar kutsal ve galiba klişeler haklı. Forma her zaman aslanın ağzında.
Dolar, 26 lirayı görerek tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ gözaltına alındı. Yunanistan'da seçimleri mevcut başbakan Miçotakis kazandı. Bu bölüm Foneria hakkında reklam içermektedir. Türkiye'nin fon pazarı Foneria ile yatırım yapmaya buradan başlayabilir, mobil uygulamasını şuradan indirebilirsiniz.
İbadetlerdeki ihmaller ve işlenen günahlar değişik musibetlere davetiyedir!.. *Hazreti Bediüzzaman meseleye öyle bakıyor ve özellikle Sünuhat Risalesi'nde bu husus üzerinde genişçe duruyor. Şöyle diyor: “Zira yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay, oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik; O da bizden müterakim zekâtı aldı.” *Belli günahlar, kaht kelimesiyle ifade edilen kıtlık, kuraklık, susuzluk, yağmurun kesilmesi ve açlık gibi değişik musibetlere davetiye mahiyetindedir. Şu anda İslam dünyasında da böyle musibetler yaşanıyor. Merceğe veya teleskoba lüzum yok; kendi ülkenize baktığınız zaman her gün değişik yerlerde farklı felaketler olduğunu göreceksiniz. Aslında yağmur, kar, dolu hep gökten geliyor ve rahmet olarak iniyor; fakat masiyetlerimiz onlara kendi renklerini ve boyalarını çalıyor; dolayısıyla bu nimetler rahmet iken nıkmet haline dönüşüyor ve değişik felaketlere sebebiyet veriyor. Ayrıca, zelzeleler oluyor, yoksulluklar yaşanıyor, toplumda herc ü merc meydana geliyor ve değişik fitneler başgösteriyor. Kısacası, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), âhir zamanın ve kıyamete yaklaşmanın alameti olarak ifade buyurduğu, hadis kitaplarında Kitâbü'l-fiten ve'l-melâhim bölümlerinde haber verilen hemen her hadise İslam dünyasında cereyan ediyor. En büyük musibet, musibetin musibet olduğunu görememektir!.. *Bu musibetlerden daha büyük bir musibet varsa, o da bu musibetlerden bir ders çıkarmama musibetidir. Zelzele, sel, tsunami birer musibettir. İnsanların birbirine düşmeleri ve birbirine güve olmaları da bir musibettir. Fakat bunlardan daha büyük bir musibet vardır o da musibetlerin musibet olduğunu görmeme musibetidir. *Namazın terkedilmesinin çağırdığı bir çeşit musibet vardır. Allah (celle celaluhu) boş yere yatırtır kaldırtır sizi, Cihan Harbi'nde olduğu gibi. Cepheden cepheye koşturur durursunuz “musibetleri bastıracağız” diye. Her bastırma hareketiniz değişik komplikasyonlara sebebiyet verir, yeni musibetler hortlar ondan. “Falan musibeti bastıralım!” dersiniz. Bastırma esnasındaki yanlış tavır, davranış ve günahlarınızdan dolayı o bastırma işi kine nefrete dönüşür, daha büyük bir musibet haline gelir ve siz kendinizi bir musibetler sarmalı içinde bulursunuz. Yirmi sene, otuz sene, kırk sene mücadele edersiniz ona karşı fakat Allah sizi yatıp kalkmaya mahkûm etmiştir, çünkü namazınız namaz değildir. Bu video 13/12/2015 tarihinde yayınlanan “İbadetlerin İhmali ve Savaş Endişesi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Perakende sektöründeki problemler, üretilen çözümler, pandemi ve nihayetinde 12 milyon dolar yatırım... Yirmi yılı aşkın süredir girişimcilik yapan Bülent'le kurulduğu 2015'ten bu yana yeni nesil perakende yönetimi konusunda B2B hizmet veren Rem People'ı konuştuk. Swipeline Podcast'in 163. bölümünde REM People'ın kurucu ortağı Bülent Peker konuğumuz. Bülent Peker: https://www.linkedin.com/in/bulentpeker/ Rem People: https://www.rempeople.com/ _ Swipeline, ana iletişim mecrası Instagram olan; girişimcilik, startup ve teknoloji odaklı yeni medya kuruluşudur. Haber, video ve podcast içerikleri üretir. Bizi Instagram'da mutlaka takip edin! https://www.instagram.com/swipeline_tr
Bugün bültende Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçüncü olan Sinan Oğan'ın seçimin kaderini belirleyecek kilit isme dönüşmesi, Türkiye'nin CDS priminin 600 puanı aşması ve Borsa İstanbul'da uygulanan devre kesici yer alıyor. Bugünün bülteni TEPTA Aydınlatma ile birlikte ulaşıyor. Bu bölüm TEPTA Aydınlatma hakkında reklam içermektedir. Yerebatan Sarnıcı gibi dünyanın önemli tasarım ödüllerine layık görülen projelerin parçası olmanın yanı sıra İBB Miras tarafından restore edilerek kentlilere kazandırılan Metro Han, Casa Botter, Kadıköy ve Beşiktaş iskeleleri gibi yapılarda imzası bulunan TEPTA'yı buradan ziyaret edebilirsiniz.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Hayırlı iftarlar! Ramazan ayının Türk kültüründe ve hayatımızda nasıl bir yere sahip olduğunu inceliyoruz. Oruç, sahur, iftar gibi Ramazan ayında yapılması gerekenleri konuşuyoruz. Ramazan bayramının yapı taşlarını tartışıyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Emin: [0:26] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün her zaman olduğu gibi Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:36] İyiyim Emin teşekkür ederim. Sen nasılsın? Emin: [0:39] Ben de iyiyim. Teşekkür ederim. Bugün, bildiğin üzere, ramazan ayının kaçıncı günü oluyor? Bildiğin üzere dedim ama ben de bilmiyormuşum. (Dördüncü günü galiba.) Evet, dördüncü günü galiba. Ramazan ayı aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin kullanmış olduğu miladi takvimde bulunmayan bir ay. Hicri takvimde bulunan bir ay. Ramazan ayının bize öneminden bahseder misin? Türkiye için neden ramazan ayının önemi var? Ramazan ayında neler yapılıyor bize anlatır mısın? Cihat: [1:14] Tabii. Yani aslında şöyle başlamak lazım diye düşünüyorum: Bizim iki tane önemli dini bayramımız var. Biri Ramazan Bayramı, biri de Kurban Bayramı. Şu an ramazan ayı içerisindeyiz. Otuz gün sürecek bu. Tam olarak otuz gün oluyor mu emin değilim ama bir ay sürüyor diyelim. (Yirmi dokuz gün.) Aynen. Sonrasında da bayramını kutlayacağız. Şeker Bayramı diye de geçiyor yanlış bilmiyorsam. Bu ayın bizim için önemi şu, bizim en önemli kültürel etkinliğimiz, tüm toplumun ortak olarak paylaştığı şey bu ayda bizim oruç tutuyor olmamız. Ne demek istiyorum? Sabah ezanıyla yani Güneş doğmadan hemen önce ile Güneş batana kadar arasında yemek yemediğin ama bunun dışında akşam boyunca yemek yiyebildiğin bir dönem. Bu böyle çok inançlı olmayan insanların bile yaptığı bir şeydir oruç tutmak. Çünkü dediğim gibi, kültürel bayağı önemli bir yanı var bence. Hem onu paylaşıyoruz toplum olarak genellikle bu ay içerisinde hem de camilerin üzerine asılan yazılar olur ya... Neydi adı? Anımsamıyorum. Bir ismi var onların. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Bu video 07/02/2016 tarihinde yayınlanan “RUHÂNÎ LEZZET ve ENGİN ŞEFKAT” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İnkâr ve dalâlet fırtınaları karşısında ayakta kalabilmenin vesilesi amelî ve tahkikî imandır. *Nazarî ve taklidî imanla kalmamalı, amelî ve tahkikî iman hedeflenmelidir. Bu sayede imanın marifete ulaşması, marifetin muhabbetle taçlandırılması ve muhabbetin cinnete varacak şekilde bir aşk u iştiyaka inkılap etmesi mümkün olacaktır. Cenâb-ı Hakk'a kavuşma, cemâl-i bâkemâlini müşahede etme ve “Ben sizden razıyım” hitab-ı celîl-i sübhaniyesini duyma iştiyakıyla yanıp tutuşma, o meselenin zirvesidir. Şayet “iman ettim” diyenler, meseleyi amelle de derinleştirmemişlerse, namazdan şeker-şerbet yudumluyor gibi zevk almıyorlarsa, kaçırdıkları bir teheccüdden dolayı bile yirmi dört saat yemekten iştahları kaçmıyorsa, onlar hala nazarîde emekleyen insanlar demektir. *Bergson, hakikatin ancak vicdanî duyuş ve sezişle bulunabileceğini ifade ederken; Kant da, Allah'ın amelî akılla bilinebileceği üzerinde durmuştur. Batı kültürü içinde yetişmiş bu filozofların hakikate ne kadar aşina olduğunun ve bizi ne ölçüde hakikate aşina kılacağının münakaşası her zaman yapılabilir. Bu, ayrı bir meseledir. Fakat şurası bir gerçek ki, Allah'ın bilinmesi mevzuunda çoğu zaman sizin ortaya döktüğünüz deliller sadece nazarî bilgi olarak kaldığında iman ve İslâm'a ait esasların koruma altına alınmasında bu durum yeterli olmayabilir. Evet, nazariyatta kalmış her türlü bilgiyi ve delili bir muhalif rüzgâr alıp götürebilir. Bu açıdan nazarî bilgilerin mutlaka amel blokajı üzerine oturtulması gerekir. *Usûlüddin uleması, taklitle kazanılan inancın bile insanı kurtaracağını söylemiş ve bunu ıstılahî ifadesiyle, “Taklidî iman makbuldür.” şeklinde ifade etmişlerdir. Fakat her ne kadar böyle denmiş olsa da, inkâr ve dalâlet fırtınaları karşısında imanın ayakta kalabilmesi için taklitle benimsenen bu mülâhazaların, daha sonra altlarının doldurularak sağlam bir temele oturtulması ve içte hazmedilip sindirilmesi gerekir. Zira taklit, nazarînin başlangıç noktası olarak mebdede bir vazife eda etse de, onunla elde edilenlerin kalıcı hâle gelmesi tahkikle mümkündür. Engin deniz, uzun yol ve sarp yokuşlar ancak iman, marifet, muhabbet ve aşk u iştiyak azıklı gemiyle aşılabilir. *Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ebû Zerr hazretlerinin şahsında bütün ümmet-i Muhammed'e şöyle buyurmuştur: جَدِّدِ السَّفِينَةَ فَإِنَّ الْبَحْرَ عَمِيقٌ وَخُذِ الزَّادَ كَامِلاً فَإِنَّ السَّفَرَ بَعِيدٌ وَخَفِّفِ الْحِمْلَ فَإِنَّ الْعَقَبَةَ كَئُودٌ وَأَخْلِصِ الْعَمَلَ فَإِنَّ النَّاقِدَ بَصِيرٌ “Gemini bir kere daha elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin. Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun. Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp. Amelinde ihlâslı ol, zira her şeyi görüp gözeten, tefrik eden ve hakkıyla değerlendiren Allah senin yapıp ettiklerinden de haberdardır.” *Marifet, nazarî bilgi değildir; o, bir vicdan kültürüdür. Vicdan marifetle lebrîz olunca (taşacak kadar dolunca) muhabbet sınırına ulaşılmış demektir. Artık muhabbet insan mahiyetinde bir dinamo haline gelir ve o sayede insan, Allah'ı, Rasûlü'nü ve Sahabeyi her şeyden artık sever. Zamanla o kulu likâullah iştiyakı bütün bütün sarıverir. *Özellikle tasavvuf ıstılahı olarak çokça zikredilen “likâullah” tabiri, Allah'a kavuşmak, Cenâb-ı Hakk'ın vuslatına ermek ve Cennet'te “Cuma Yamaçları”ndan Mevlâ-yı Müteâl'in o güzellerden güzel cemaliyle şereflenmek demektir. Likâullah iştiyakına (Mahbûb'a karşı arzu ve isteklerle dolup taşmaya) giden yol, imandan, imana bağlı mârifetten, mârifet kaynaklı muhabbetten ve muhabbetten hâsıl olan aşk u şevkten geçer.
ERDOĞAN'I ÇILDIRTAN İFŞA_ 27. KAT #hulusiakar #hakanfidan #bilalerdoğan #hulusiakar #hakanfidan #bilalerdoğan #cevahir Erdoğan ve has adamlarının gizli mabedi ifşa oluyor: Yirmi yedinci kat... Balistik camlarla kaplı, dinlenemeyen bu gizli merkezden bugüne kadar hiçkimse sözetmedi. O katta Fidan, Akar ve Varank, Bilal Erdoğan'a ne teklif ettiler? Bilal Erdoğan nasıl deliye döndü? Yirmi yedinci kata girebilen çok özel isimler kimler? Mekanın sahibi Cevahir Ailesi neden sürekli gölgeler içinde yaşıyor? Cevahir ailesi ile Erdoğan arasındaki milyarlarca dolarlık ilişkiler... Mustafa Varank için ayrılan ve başka hiçkimseye verilmeyen kral dairesi. Varank'ın Cevahir Ailesi ile götürdüğü milyar dolarlar... İslam Cevahir, Dursun Cevahir, Reşat Cevahir figürlerinin bilinmeyen yönleri. Matild Manukyan'a çökme günlerinden tek parti döneminin CHP'si, sonra Anap, sonra AKP bağlantılarına kadar Cevahir ailesinin karanlık, mafyatik yönleri.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
İstanbul'da ev kiralarının hayatımızı ne kadar zorlaştırdığını sorguluyoruz. Artan fiyatlardan doğan İstanbul'da yaşam zorluğunu inceliyoruz. Enflasyonun üzerimizde bıraktığı izleri takip ediyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:20] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün yine Cihat'la beraberiz. Bu bölümlük böyle ama Cihat'la bir karar aldık. Artık haftayaki bölümlerden itibaren podcastimize konuk almaya karar verdik. Evet, öncelikle ne düşünüyorsun bu konu hakkında Cihat? Cihat: [0:38] Ya ben çok heyecanlıyım çünkü bu bizim baş başa randevularımız gibi ilerliyor bir süredir. Birinin daha katılacak olması beni hem heyecanlandırdı hem de biraz üzdü. Yirmi yedi bölümdür haftada şu kadar saat geçirmişiz baş başa falan diye düşündüm. Ama şöyle düşünüyorum bu arada, bu işin mizahı bir yana, başka insanların perspektifi de bizim ufkumuzu çok açacaktır diye düşünüyorum. Bakalım kimler konuk olacak? Ne tür konular konuşacağız? Hepsinin planlamasını yapacağız. Ama böyle biraz yeni bir bölüm başlıyor 2023'te gibi düşünebiliriz bence. Emin: [1:14] Evet, bizim yeni yıl hedeflerimizden birisi de bu diyebiliriz belki. Cihat: [1:18] Evet, "Podcastimiz seviye atlıyor." olarak yorumladım. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
B"H Reb Yirmi Ginsberg was really nervous about going home to America after a year learning in the Mir Yeshiva in Jerusalem. His Rebbe right away told him the secret to maintaining a life of clarity: "Duties of the Heart, the Gate of Trust!" The day Reb Yirmi got home, he started learning the Gate of Trust, and his life has literally changed ever since! Reb Yirmi now teaches the Gate of Trust on his Bitachon for Real weekly podcast using the Fellig edition with Chassidic commentary. This episode of the Gate of Trust Podcast is dedicated for Hatzlocho for Aaron Tuvia Ben Chana! הצלחה לאהרן טוביה בן חנה נ"י
Bu video 29/01/2017 tarihinde yayınlanan "HİZMET'İN ALTI ESASI" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Dünya”nın bir numaralı değer durumuna geçtiği.. insanların, enaniyetleri tarafından kündeye getirildiği, el-enseye getirildiği.. egoizmanın hâkim olduğu “enâniyet asrı”nda bu “terk”lere muvaffak olmak çok zor. Allah dostları, “benlik ve enâniyet asrı” demişler. Böyle bir asırda, Muhammed Bahâuddin Nakşibendi hazretlerinin ortaya koyduğu o dört esas çerçevesinde -ki, ben icmalini arz ettim; tafsili, bir kitap muhtevasında- yaşamak çok zor olduğundan, Bediüzzaman hazretleri bugünün insanın zaaflarını bilerek.. dünyayı ukbâya tercih etme zaafını.. şahsına çok önem verme zaafını.. enâniyet zaafını (…) nazar-ı itibara alarak diyor ki: “Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-i mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!” Tetimmesi, hâşiyesi de “tefekkür” ve “şefkat”. “Benim yolumda da dört şeye sarılmak lazımdır.” Orada “terk”, burada “sarılmak. “Lâzım-âmed” diyor, “lazımdır” o. - Acz-i Mutlak: Kendini acz-i mutlak içinde görmek; sa'yine, cehdine, gayretine güvenmemek. Onun Kader Risalesi'nde (Yirmi altıncı Söz'de) iradeye tanıdığı tarif çerçevesinde, aczini müdrik insan, meyelânına, meyelândaki tasarrufuna terettüp eden ne kadar başarı ve muvaffakiyet varsa, onlar karşısında “Allah, Allah! Benim gibi âciz, sinik, bir termit… Nasıl bu kubbeler yapılıyor böyle? Demek ki onları yapan, O (celle celâluhu)!” falan diyor. Eviriyor, çeviriyor, “ene”nin boynunu kırıyor; “elif”iyle uğraşıyor, “nun”uyla uğraşıyor, ondan bir “Hüve” çıkarıyor, “Hû” diyor. Evet, acz-i mutlak; “benim gibi bir âciz-i mutlak”, “Bizim gibi birer âciz-i mutlak”, “cemaat gibi âciz-i mutlak”. Allah (celle celâluhu) eğer yüz yetmiş, yüz seksen ülkede okul açma, “edille-i şer'iyye-i asliye”ye dair değerleri, “edille-i şer'iyye-i fer'iyye”ye dair değerleri bayraklaştırıp “Beğenirseniz, hani bunlardan alacağınız şeyler olabilir!” mülahazasıyla dünyanın dört bir yanına açılma imkânı vermişse, bu O'ndandır. Eskilerin ifadesiyle, “şedd-i rihâl” eden, ağlayan annesini-babasını arkada bırakan, eşini ağlayarak arkada bırakan, çocuklarını ağlayarak arkada bırakan ve bu yüksek mülahaza, bu gâye-i hayal ile dünyanın dört bir yanına açılan insanlara Cenâb-ı Hak büyük işler yaptırmış. O açılmaları Allah, devam ettirsin! Falanın filanın o mevzuda “hır hır”ına, “dır dır”ına bakmadan, “i'lâ-i kelimetullah” ve “i'lâ-i hakâik” yolunda yürümeye Cenâb-ı Hak muvaffak kılsın ve onda sâbit-kadem eylesin!..
Bu video 19/02/2017 tarihinde yayınlanan "DERİN VE CANLI MÜSLÜMANLIK" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Gerçek Müslümanın terörist olamayacağını ve terörün her çeşidinden fersah fersah uzak bulunduğumuzu bütün dünyaya anlatmalısınız!.. Meselenin bir diğer yanı: Esasen, Müslümanlığın bir kavga dini olmadığı çok iyi anlatılmalıdır. “Ebedî Risalet”te ifade edildiği gibi, O'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) savaşları/harpleri bile, müdâfaa savaşıdır. Bütün dünyaya bunu göstermek lazımdır. Kavganın karşısında olduğunuzu, anarşinin karşısında olduğunuzu, terörist örgütlerin karşısında olduğunuzu ifade etmeniz, İslam'ın güzelliğini anlatma adına çok önemli bir husustur. Yığın yığın günümüzde terörist var. Müslümanlığın/Müslümanların terörizm ile katiyen alakalarının olmadığını anlatmak çok mühimdir. Yirmi sene evvel mi demiş Kıtmîr: “Müslüman, terörist olmaz; teröriste de ‘Müslüman' denmez!” Olmaz!.. Belki de burada, bu kulelerin tahrip edildiği zaman mıydı, neydi; evet, belki o zaman. O da yine on-on beş sene herhâlde oluyor. Başka zaman belki başka şekilde de mesele ifade edilmiştir. İslam'ın mübarek adını, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enam'ın emanetini, Cenâb-ı Hakk'ın mesajının -esas- hayat tarzı şeklinde hayatımıza hayat olmasını -bence- o türlü şeylerle karartmamak lazım. “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası.” (Sözler, s.717) İhyâ-yı din ile olur dünyanın ihyası… İhyâ-yı din ile olur dünyanın ihyâsı!.. Ne çapta olursa olsun, inandırın! Bir seviyede inansın. Dolayısıyla bu, sizi -bir yönüyle- omuz omuza getirecek; diz dize, topuk topuğa getirecek; âdeta bir safın insanları haline getirecek. İsterseniz siz sonradan ona “kültürler diyalogu” dersiniz; isterseniz “anlayışlar diyalogu” dersiniz; isterseniz “inançlar diyalogu” dersiniz. Fakat esası bunun, “kavgasız bir dünya” demektir; “birbirini canavar gibi öldürmeyen insanların dünyası!” demektir. Kâfî derecede -zaten- insanlar ölüyor. Efendim, buna Darwin mülahazasıyla “natürel seleksiyon” demeyeceğim de ben; bir yönüyle şöyle-böyle, değişik yaygın/sârî hastalıklarla veya işte başkalarının şöyle-böyle zarar vermesiyle insanlar ölüyor. Buna da isterseniz “iradî seleksiyon” diyebilirsiniz; “Natural seleksiyon” yerinde “iradî seleksiyon”. Yok öyle bir tabir. Evet, bu açıdan da varsın olsun, insanlar. Efendim, “Bir ekmek bulamıyorsam ben, yarım ekmek ile geçinirim, yarısını başkasına veririm!” Ve böylece kimsenin canına kıymam.
Bu video 19/02/2017 tarihinde yayınlanan "DERİN VE CANLI MÜSLÜMANLIK" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Günümüzün cahil ve laubali teologlarını değil, her konuda kılı kırk yararak eserler yazmış ve örnek bir hayat ortaya koymuş selef-i sâlihîni takip etmek lazım!.. Gece, teheccüdü kaçırdığından dolayı, gündüz onu kaza ederken, “Bu esas, gece namazıydı ve berzah hayatını aydınlatacak bir projektör idi; ben nasıl oldu da bu geceyi böyle ölü geçirdim?!.” diye ağlayan/üzülen kaç insan vardır, o camileri lebâleb dolduran insanlar içinde?!. Bırakın onları, kaç imam vardır, kaç müezzin vardır, kaç vaiz vardır, kaç merkez teşkilatındaki ekâbir vardır, kaç Horasanlı Taylasanlı vardır?!. “Evvâbin'i kılamadım! Cebren li'n-noksan; farzımda, revâtibimde kusur etmiş olurum. Onu da kılayım ben!..” diyen kaç insan vardır?!. Kütüb-i fıkhiye'de anlatılan esaslar bunlar. Ezbere bir şey değil ki, alın bakın. Burada bunların hepsi de yine müşterek “Fethü bâbi'l-İnaye” ile beraber müzakere edildi. Yirmi eser var mıydı? Belki, yirmi ayrı fıkıh kitabı mütalaa edildi. Ben en âli mektepte meseleye bu şekilde yaklaşıldığını bilmiyorum; çünkü oralarda bile iş, geçiştirmeye bağlanmış. “Fihriste bak, işle, fişle, doktora yap, doçentlik yap, profesör ol; tamam, allâme-i cihansın!” O değil!.. O, müktesebatın bütününe vâkıf olma, esastır. O, Kütüb-i Sitte'yi birkaç defa baştan sona okumamışsa; “Falan şöyle diyor, filan böyle diyor!” Ben ona katiyen hadisçi demem. Efendim, o olsa olsa, “hüdeys”çi olur; muhaddis değil, “müheydis”!.. Yok öyle bir kelime. Evet.. Derin olma mecburiyetindeyiz. Dürer'e bakın, Gurer'e bakın; Fatih döneminde yazılan eserler. Yine o döneme ait İbrahim Halebî'nin “Mülteka'l-Ebhur”una bakın; sadece namaza müteallik, Haleb-i Sağîr'ine bakın. Belli bir dönemde yazılmış (Nuru'l-Îzâh şerhi) Merâki'l-Felâh'a bakın; onun haşiyesi, Tahtâvî'ye bakın… Onlara göre bir Müslümanlık… Selef-i sâlihînin dediği şeyleri süzmüş, değerlendirmiş, takdirlerde-tercihlerde bulunmuş, ortaya koymuşlar; “Müslümanlık budur!” demişler.
Bu video 05/03/2017 tarihinde yayınlanan "DİKENLİĞE DÜŞEN GÜLLER VE İNLEYEN BÜLBÜLLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Varsın birileri Ebu Cehil, Utbe, Şeybe şeytanlığı irtikâp etsinler; siz dünya çapında Muhacir ve Ensar kardeşliği örgülemeye bakın!.. Hatta şu Hıristiyan dünyada!.. Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde işinden atılan insanlar var. Ne “Aralık”tan haberi var, onu duymuş… “Aralık”ı soruyorlar: “Aralık'ta ne olmuştu ki?!.” diyor. “Aralık'tan sonra Ocak gelmişti, Ocak da yılbaşı demekti!” desen, “Hâ, bak ben bunu bilmiyordum!..” diyecek neredeyse. “Temmuz”; Temmuz'u duymamış yani adam; “Temmuz'da ne olmuştu ki?” diyor. Fakat orada şeytanî bir mülahaza ile, şeytanî bir fişleme ile, şeytanî bir hıyanet ile -kimsenin bir şeyden haberi yok- “Sen, artık azledildin!” diyorlar. Yüzlerce insan; birden bire kendini boşlukta hissediyor. O, boşlukta hissediyor; Müslüman görünen o insanlar, onu o duruma düşürüyorlar; fakat beri tarafta, “Hazreti Mesih!” diyen, “Hazreti Musa!” diyen, “Hazreti İbrahim!” diyen insanlar, diyorlar ki: “Arkadaş! Seni mahrum ettiler. Falan yerde benim bir yazlık evim var, orada oturabilirsin, kira vermeden. Biliyorum, gelirin de yok senin; Allah'ın izniyle, ben sana o mevzuda da yetecek kadar bir şey temin etmeye çalışırım!” Bunların sayısı da hiç az değil. Mesele yeni duyuluyor; mazlumiyet ve mağduriyet, kendine ait çizgileriyle yeni duyuluyor, yeni hissediliyor. Fakat duyan ve hissedenler, farklı dinde, farklı kültür ortamında neş'et etmiş olmalarına rağmen, zalimin zulmü karşısında, fâsıkın fıskı karşısında, müfsidin ifsadı karşısında, o mazlum ve mağdur insanlara sahip çıkıyorlar. Hatta biri diyor ki: “İnsanlar ailelerini gönderdiler, bana verdikleri evin temizliğini onlar yaptılar. Çok hicap duydum. Üst seviyede insanların eşleri idi; bana verdikleri evin temizliğini yaptılar, hicap duydum. ‘O da ne demek!' dediler, ‘Siz, bizim misafirimizsiniz!' dediler.” Onlar Muhacir ve Ensar kardeşliği yaptılar; birileri de orada Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Velid İbn Muğîre şeytanlığı irtikâp ediyorlar. Dünyanın değişik yerlerinde -zannediyorum- bu Muhacir ve Ensâr kardeşliği de sürüp gidecek. Şimdi o arkadaşın, dün dediği ülkede de o işi gerçekleştirmişler. Adını söylemiyorum, çünkü nerede işler rayında giderse, orada işi rayından çıkarmak için -trenin tekerlerinin önüne kaysın diye bir şey koymak gibi- mutlaka yirmi defa telefon ediyorlar. Yirmi defa “bukeyn” (bakancık) gönderiyorlar oraya. Allah cezalarını versin!.. Gönderiyor ve kafa karıştırıyorlar. Bir ülkede yine yetkililer direnmiş, dayanmışlar. (Şeytanî komplo peşinde olanlar) dedikleri yapılmadığından dolayı, her gün bir kere, iki kere telefon ediyorlar o devletin başındaki adama. O adam da sizin yetiştiğiniz kültür ortamında yetişmemiş. İşin nezaketine binaen “kültür ortamı” diyorum. Farklı anlayışı var, farklı inanışı var. “Bir daha bu adamların telefonuna çıkmayacağım ben! Telefonu her açışlarında aynı şeyleri mırıldanıyorlar, aynı şeyleri…” diyor.
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Öner Günçavdı'nın “İki bin yirmi bir” başlıklı yazısını ben Murat Türsan sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.