POPULARITY
Birkaç yıl önce ekranıma bir fotoğraf düştü. Fotoğrafın altında şu yazı: “Fenomen abi, valiliğin himayesinde çocuklarla camide buluşuyor.” “Fenomen abi” çocuklarla niye camide buluşuyor? Birlikte ibadet mi ediyorlar? Fotoğrafta ibadete, ilme, irfana dair bir şey görünmüyor. Daha ziyade bir festival havası. Fenomen abinin vücut dili ile çocukların vücut dili senkronize: Haydi eller havaya.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde burçlara inanıp inanmadığımızı, en sevdiğimiz ve en kaçtığımız burçları konuştuk! Bir Akrep ve bir Oğlak olarak kendi burçlarımızı masaya yatırırken, astrolojiye dair eğlenceli stereotipleri de tartıştık. Sizce burçlar gerçekten karakterimizi yansıtıyor mu, yoksa hepsi tesadüf mü?
Bu bölümde Hz. Yusuf'un iffetle imtihanını ve bu imtihan karşısındaki duruşunu göreceksiniz. İşlenilen ayetler:“Evinde bulunduğu kadın, onun nefsini elde etmek istedi. Bütün kapıları kapayıp, ‘Haydi gel, hazırım!' dedi. O ise, Ma'azallah ‘Allah'a sığınırım! Çünkü benim efendim (Rabbim); bana pek güzel bir konak verdi. Şüphesiz zâlimler iflah olmazlar!' diye cevap verdi.” “Ant olsun, kadın ona (Yusuf'a) ciddi bir arzu duydu (hammat bihi); o (Yusuf da) eğer Rabbinden bir burhan görmemiş olsaydı, kadına meyledecekti. İşte böylece Biz ondan kötülüğü ve fuhuşu bertaraf ettik; çünkü o, gerçekten Bizim halis (mukhlesîn) kullarımızdandı.”Kurantime Youtube kanalı, Ramazan ayında desteklerinizi rica ediyor. Çalışmalarımızı sürdürebilmek ve daha fazla üretebilmek için desteklerinize ihtiyaç duyuyoruz. Bize Gofundme üzerinden destekte bulunabilirsiniz:https://www.gofundme.com/f/kuran-time...
“Birlikte”yiz serisinde EGED Üyesi Moderatörümüz Ümmü Seyrek ile farklı örgütleri kulaklarınıza taşımaya devam ediyoruz. Haydi kulaklıklarımızı takalım, konuklarımız Fatih Fethi Aksoy ve Meliha Bilge eşliğinde Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneğini tanıyalım. Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği faaliyetlerini, Derneğin engellilik temaslarını, EGED Çevre ve Sıfır Atık Politika Belgesi'ni konuşalım.
Motivasyonunuzu kaybettiğinizde, bunun nedenlerini ve nasıl geri kazanabileceğinizi anlamak önemlidir. Bu bölümde, motivasyonu her yönüyle ele alıyor, tükenmişlik, belirsizlik ve yüksek beklentilerin etkisini inceliyoruz. Bilimsel veriler ve uygulanabilir stratejilerle, motivasyonu artırmanın pratik yollarını tartışıyoruz. Küçük adımların gücünü, öz şefkatin önemini ve net hedefler belirlemenin değerini öğrenin. Motivasyonu anlamak, hedeflerinize odaklanmanın ilk adımıdır. Haydi bu adımı birlikte atalım ve daha güçlü bir şekilde ilerleyelim! Yapabilirsin Instagram: https://www.instagram.com/yapabilirsinpodcast/ Asiye Bahar Instagram: https://www.instagram.com/asiiyebahar/ Asiye Bahar Linkedin: https://www.linkedin.com/in/asiyetabanlı/ Asiye Bahar Twitter: https://twitter.com/asiiyebahar Asiye Bahar Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCcau5_Cw9ekd1OPVNf_geaQ ✌
Bu podcast bölümünde sizlerle Ayşe Deniz Yurdakul'un etkileyici kitabı "Öldüm ve Döndüm" hakkında kaldığım yerden konuşmaya devam ediyorum. Bu kitap, çok farklı bir pencereden, ölüme yakın deneyim yaşayan bir çok insanın geri dönüş hikayesini ve neler yaşadıklarını anlatarak bizi bir yolculuğa çıkarıyor. Kitaptaki olaylar, insanların bu iki kavram arasındaki o noktada nasıl hissettiklerini anlatıyor ve hayata bakışımıza dair yeni sorular sorduruyor. Belki siz de bu bölümü dinledikten sonra ölüm kavramına farklı bir gözle bakmaya başlarsınız. Hazır mısınız? Haydi başlayalım!
Bu podcast bölümünde sizlerle Ayşe Deniz Yurdakul'un etkileyici kitabı "Öldüm ve Döndüm" hakkında konuşuyorum. Bu kitap, çok farklı bir pencereden, neredeyse ölümü yaşayan bir insanın geri dönüş hikayesini anlatarak derin bir yolculuğa çıkarıyor. Kitaptaki olaylar, insanların bu iki kavram arasındaki kıl payını nasıl hissettiklerini anlatıyor ve hayata bakışımıza dair yeni sorular sorduruyor. Belki siz de bu bölümü dinledikten sonra ölüm kavramına farklı bir gözle bakmaya başlarsınız. Hazır mısınız? Haydi başlayalım!
PASTAVILLA'nın sunduğu bu bölümde sirkadyen ritmimizi konuşuyoruz.Biyolojimiz durmaksızın bize bir şeyler söylüyor."Şu saatte uyu." "Haydi şimdi yemek ye."İçimizde farklı zaman dilimlerine uyarlanmış farklı saatler var.Bazıları aylık, bazıları yıllık, bazıları günlük döngülere sahip.En çok bilineni ise günlük olan, yani sirkadyen ritmimiz.Peki bu ritm bize neler söylüyor?Tam olarak 24 saatten mi oluşuyor?İnsanın sirkadyen ritminin peşinde bir ömür geçiren ve yakınlarda kaybettiğimiz Michel Siffre'den de bahsediyorum bu bölümde.Buyurun.PASTAVILLA HEP AKLIMDA!
Bir 9 yılı olan 2025 yılında seni ve dünya genelinde insanlığı neler bekliyor? Bu yılın ana teması neler olacak? Nasıl davranırsan yılı en kolay ve en etkili bir şekilde değerlendirmiş olursun ve bu yılın hediyelerini fark ederek güzel taraflarını tatlılıkla yaşayabilirsin? Haydi gel, uzun uzun anlattım.Support the showarkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
Ekim ayı, 2010'dan bu yana en fazla kadın cinayetinin işlendiği ay oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun açıkladığı verilere göre, Ekim ayında en az 48 kadın cinayeti ve 28 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Bu artış tesadüf değil. İstibdadın erkek egemenliğini körükleyen kadın düşmanı politikalarının, şiddeti engellemeye yönelik yasaların uygulanmamasının, kadınları koruması gereken devletin mahkemelerde faillerin sırtını sıvazlamasının ürünü. Bu cinayetlerin hiçbirisi münferit olaylar da değil. Tıpkı Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin'in öldürülmesinin münferit olmaması gibi. Narin'in cansız bedeni kaybolduktan 19 gün sonra, evinin yakınlarında, üstelik daha önce 3 kez arama yapılan bölgede bulunmuştu. AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Narin'in ölümünün ardından “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söyleyemediğimiz şeyler var; çünkü aile, bizim dostlarımızdır” demişti. Bu, bir kadının, bir çocuğun canını koruyamamak değil, korumamaktır. İktidarın Narin'in hesabını sormak yerine, belki de kendi pislikleri de ortaya saçılacak diye failleri korumanın peşine düştüğünün itirafıdır. Daha Narin'in acısı tazeyken, bu kez İstanbul'dan 6 yaşındaki Şirin'in boğularak öldürüldüğü haberi geldi. Şirin'in dilendirildiği iddia edildi, kaybolduktan 2 gün sonra cansız bedeni Feriköy mezarlığında, üzeri otlarla örtülmüş şekilde bulundu. Katil, soğukkanlı bir şekilde “Çocuk peşime takıldı, yanımda yürüdü. Mezarlığın orada çocuktan 200 lira istedim. Moralim bozuk olduğu için sinirlendim. Çocuğu mezarlığa soktum. Mezarlık içinde kızın üzerinde bulunan eşarpla iki mezar arasında boğdum.” diyerek suçunu itiraf etti. Şirin'i öldüren katil kadar, Narin'in faillerini cezasız bırakanlar, okula gitmesi gereken bir çocuğun sokaklarda dilendirilmesine göz yuman, 6 yaşında mezarlıkta boğulmasına sebep olan ve mezara sokan bu düzen de suçludur. Asıl suçlu bu yüzden erkek egemen kapitalist sistem ve istibdadın ta kendisidir. Hiçbir ceza da gideni geri getirmiyor. O yüzden onlar korumuyorsa biz kendimizi, birbirimizi korumanın da araçlarını geliştirmek zorundayız. Özsavunma örgütlenmeleri, şiddete karşı kendini korumanın bir hak olduğu düşüncesinin yaygınlaşması demektir; ki şiddet uygulayanın, karşısındakini kendini savunmaya hazır biri olarak gördüğü zaman geri çekildiği biliniyor. Özsavunma bilinciyle kendisini korumaya hazır olduğunu hissettirmenin kendisi bile şiddeti başlamadan durdurabilecek bir etken. Ve özsavunma tek başına kendini savunmanın ötesine geçip örgütlü bir hâl alarak özsavunma örgütlenmelerine dönüştüğünde, işte o zaman gerçekten caydırıcı bir güç ortaya çıkar. Nasıl ki örgütlü ya da örgütsüz fabrikada işçilerin üzerindeki patron baskısı bir değilse, örgütsüz fabrikada patron her şeyi kendine hak görürken örgütlü fabrikada ayağını denk almak zorunda kalıyorsa özsavunma örgütlenmelerinin var olduğu koşullarda da erkek şiddeti bugünkü cesareti gösteremeyecektir. İşte bu nedenle Devrimci İşçi Partisi olarak şiddete karşı özsavunma örgütlenmeleri şiarını öne sürdük. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü yaklaşırken, bu çağrıyı bir kez daha tekrarlıyoruz. Ortada tek tek failler olsa da asıl azmettirici, bu erkek egemen kapitalist düzense, ona karşı verilen her mücadele, ona karşı kazanılacak her mevzi, kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı mücadeleye de bugün doğrudan bağlantılı gibi görünmese de katkı sağlayacaktır. İşte bu nedenle de şiddete karşı mücadelenin de, özsavunma örgütlenmelerinin de öncüsü, başta bugün işine, aşına, hürriyetin sahip çıkarak mücadele edenler olmak üzere emekçi kadınlar olmalıdır. Haydi emekçi kadınlar! Bugünden başlayarak, hemen şimdi fabrikalarımızda, işyerlerimizde, sendikalarımızda, mahallelerimizde, nerede ne kadar güç varsa o güçle özsavunma örgütlenmelerinin kurulması için mücadele edelim.
Kariyer Öyküleri serisi kaldığı yerden farklı meslek alanlarını farklı seslerden dinleyicilerine ulaştırmaya devam ediyor. Bölümde Ümmü Seyrek, psikoloji bölümü mezunu Yunus Tarik ile söyleşiyor. Bölüm bizlere, Yunus'un hali hazırda çalıştığı çeşitlilik ve kapsayıcılık uzmanlığını tanıtıyor ve ardından Yunus'un özel sektör deneyimlerinden bu alana geliş hikayesini aktarıyor. Haydi o zaman kulaklıkları hemen takalım.
HACC SÛRESİ 65-78 MEALİ N108 M022 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 65 Görmedin mi yeryüzündekileri ve emriyle denizde akıp giden gemileri sizin emrinize verdi. Gökyüzü, yerin üzerine düşmesin diye tutuyor. Ancak O'nun izniyle (gök düşer). Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 66 O, sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek ve sonra (âhirette) diriltecek. Muhakkak insan çok nankördür. 67 Her ümmet için ibadet yeri/yolu kıldık ki, onlar ona göre ibadet etsinler. Bu işlerde seninle çekişmesinler. Rabbine çağır. Muhakkak sen dosdoğru bir yol üzerindesin. 68 Eğer seninle mücadele ederlerse: "Allah yaptıklarınızı daha iyi bilir" de. 69 Allah, kıyamet günü hakkında ihtilaf ettikleriniz şeylerde aranızda hükmedecektir. 70 Bilmez misin Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bu bir kitap (levhi mahfuz)dadır. Şüphesiz bu, Allah'a kolaydır. 71 Allah'tan başkasına ibadet ediyorlar. Allah onun hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onların bu konuda hiç bir bilgileri de yoktur. Zalimlerin yardımcısı yoktur. 72 Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğunda kâfirlerin yüzlerinde inkârı tanırsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Size bundan (inkâr ve öfkenizden) daha şerlisini haber vereyim mi? O Allah'ın kâfirlere va'd ettiği ateştir. O ne kötü bir dönüş yeridir. 73 Ey insanlar, bir misal verildi, onu dinleyin. Şüphesiz sizin, Allah'tan başka çağırdıklarınızın hepsi bir araya toplansalar bir sineği bile katiyyen yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. İsteyen de istenen de zayıf kaldı. 74 Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güçlüdür, kadirdir. 75 Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah işitendir, görendir. 76 Onların önlerindekileri ve arkalarındakileri bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür. 77 Ey iman edenler, rukû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz. 78 Allah (yolun)da, onun cihadına layık cihat ediniz. O sizi seçti. Dinde size hiç bir zorluk kılmadı. Babanız İbrahim'in dini (gibi kolay kıldı). O (Allah) ,sizi bundan (Kur'ân'dan) önce de, burada (Kur'ân'da) da "Müslümanlar" diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de bütün insanlara şahit olasınız. Haydi namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a (Allah'ın ipi olan Kur'ân'a) sarılınız. O'dur sizin Mevla'nız. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hacc-suresi-65-78-tefsiri
İşçi sınıfı uluslararası bir sınıftır. Nasıl ülkemizde mücadelenin her milletten memleketten insanı kapsaması gerektiğini söylüyorsak, Türkiye dışında başka ülkelerde işçilerin verdiği mücadeleleri de kendi mücadelelerimiz gibi görüp kazandıklarında sınıfımızın kazandığını, kaybettiklerinde bunun bizim de zararımıza olduğunu bilmemiz gerekir. Hal böyle olunca, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kapitalist dünyayı kasıp kavuran büyük ekonomik buhranın orta yerinde yoksul bir ülkede cumhurbaşkanı seçimini bir Marksist adayın kazandığı haberine bütün sınıf bilinçli işçilerin kulak kabartması gerektiği açık. Marksist demek proletaryanın, yani işçi ve ücretli emekçi bütün kitlelerin iktidarı için mücadele eden demek. O zaman demek ki, bu yoksul ülkede işçi sınıfı iktidarı için mücadele eden bir hareketin, bir cephenin adayı seçim kazanmış demek. O ülkeden öğrenecek ne çok şeyimiz olabilir. Bu ülkenin adı Sri Lanka. Hindistan'ın güneyinde, Japonya gibi, İngiltere gibi bir ada ülkesi. Haydi bakalım Sri Lanka'dan bize Türkiye işçi sınıfına ne ders var? Sri Lanka'ya bakın, devrimlerin, ayaklanmaların, halkın isyanının kudretine güvenin! Eksik olan halkta değil. Eksik varsa, kusur varsa, işçi sınıfı partisini inşa etmeyenlerde. Biz ediyoruz. Devrimci İşçi Partisi halk ayağa kalktığında gür bir sesle “buradayız” diye haykıracak! Yeni bir Syriza vak'ası İşçi sınıfı ve emekçiler ellerinden geleni yaptılar. Karşılarında bulunan partiler arasında düzenle barışık olmadığını söyleyen, kapitalist sınıfın ayrıcalıklarını sorgulayan, İMF programının sert koşullarıyla mücadele edeceğini iddia eden, emekçi halkın yaralarını sarmayı vadeden bir sosyalist partiyi ve onun kurduğu cepheyi desteklediler. Onu yüzde 3'ten yüzde 42'ye, hatta yüzde 58'e taşıdılar. Şimdi başka bir düzene doğru yürüyüş başlayacağı umudu içindeler. İşçi sınıfı ve emekçiler ellerinden geleni yaptılar ama bu daha işin başlangıcı. Ve çok küçük bir başlangıç. Sri Lanka Marksist hareketinin tarihinde JVP'nin yeri Sri Lanka solunun tarihinin ilk büyük evresi, ülkenin henüz “Seylan” adını taşıyan bir İngiliz sömürgesi olduğu 1930'lu yıllardan bağımsızlığın elde edildiği 1948 sonrasında da devam ederek 1960'lı yılların ortasına kadar süren bir dönemdir. Bu dönemde ülkede dünyanın o sıralarda en güçlü devrimci Marksist partilerinden biri solda başı çekiyordu. Lanka Sama Samaja Party (LSSP - Sri Lanka Sosyalist Partisi) IV. Enternasyonal üyesi, Trotskist programa sahip bir parti idi. Bu partinin içinden çıkan Sri Lanka Komünist Partisi ise Sovyetler Birliği'nin uluslararası yönelişine tâbi bir parti idi. 1960'lı yıllarda Komünist Partisi'nin içinden Maocu eğilimde bir başka parti yavaş yavaş ortaya çıkmaktaydı. Bu evreye damgasını vuran Trotskist LSSP, 1960'lı yıllarda bazı bakımlardan kısmen solda bir program önermekte olan bir burjuva partisi ile sınıf işbirliğine yönelince bu evrenin sonuna gelindiği ortaya çıktı. Bu öyküyü 2022 devrimi üzerine yazdığımız yazılardan birinde etraflı olarak anlattık. Okurumuzun bu aşamada durup o yazıya dönmesini ve bu yazının gerisini o bilginin ışığında okumaya devam etmesini tavsiye ederiz. Aragalaya'da sol Üstelik seçim sadece seçim kampanyasında kazanılmamış gibi görünüyor. NNP ittifakının (Ulusal Halk İktidarı) en önde gelen iki sol partisi olan JVP ve Frontline Socialist Party (Cephe Hattı Sosyalist Partisi), elimizdeki (sosyalizme tamamen mesafeli duran) bir kaynağın aktardığına göre başından sonuna kadar “100 günlük” aragayala'nın (“mücadele”nin) içinde yer alıyorlar. Bu partilerin yanı sıra solcu öğrenci hareketinin birleşik örgütü olan ve Anthare adını taşıyan Üniversite Öğrencileri Federasyonu da çeşitli yürüyüş ve gösterilerde önemli bir rol oynuyor. Ne yapmalı?
İnsan her şeye rağmen iyimser olmak istiyor. Kötülük yüklü ihtimâlleri mütemâdiyen zihnimizde büyüterek varılacak bir yer yok. Haydi zorlayalım kendimizi. Meselâ cehenneme dönen ve daha da dönecek gibi görünen Ortadoğu'da bir an için ateşkesin sağlandığını ve barış görüşmelerinin mâkul ve hakkâniyetli bir masa kurularak başladığını hayâl edelim. (Nasıl olsa hayâl kurmak vergiye tâbi değil). Yine de olmuyor.
*4 NİSA SÛRESİ 95-110 MEALİ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 95 Mü'minlerden özürsüz olarak oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler eşit değildirler. Allah, malları ve canlarıyla cihat edenleri, oturanlar üzerine bir derece üstün kıldı. Allah, her birine güzellik (cennet) va'detti. Allah, mücahidleri oturanlar üzerine büyük mükâfatla üstün kıldı. 96 Kendinden dereceler verdi, bağışladı ve esirgedi. Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir. 97* Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. 98 Ancak (mücahitlere katılmaya) yol bulamayan, çareye gücü yetmeyen erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan güçsüz olanlar müstesna. 99 Allah'ın onları afvetmesi umulur. Allah afvedici ve bağışlayıcıdır. 100 Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde yerleşecek çok yer ve bolluk bulur. Kim, evinden Allah'a ve Rasülüne muhacir olarak çıkarsa, sonra da ölüm kendisine erişirse, muhakkak onun sevabı Allah'a düşer. Allah, bağışlayıcı ve esirgeyicidir. 101 Yeryüzünde sefere çıktığınızda eğer kâfirlerin sizi belaya sokmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir günah yoktur. Muhakkak kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. 102 Onların arasında olup, onlara namaz kıldırdığında, onlardan bir kısmı seninle namaz kılsınlar, silâhlarını alsınlar. Secdeyi yaptıklarında (yani birinci rekatı kıldıklarında) arka tarafınıza geçsinler. Namaz kılmayan diğer kısmı gelsin ve seninle namaz kılsınlar, hazırlıklarını ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler, sizin silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil olmanızı ve üzerinize birden saldırmayı isterler. Eğer yağmurdan bir eziyet olursa veya hasta iseniz, silâhlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Harp hazırlığınızı yapınız. Muhakkak Allah, kâfirler için alçaltıcı azap hazırlamıştır. 103 Namazı kıldığınızda, ayakta, oturarak ve yan üstü yatarak Allah'ı zikrediniz. Korkudan emin olduğunuzda namazı dosdoğru kılın. Muhakkak namaz belirli vakitlerde müminler üzerine farz kılınmıştır. 104 Kâfirleri araştırmada gevşek davranmayın. Eğer siz acı çekiyorsanız, sizlerin acı çektiği gibi onlar da acı çekiyorlar. Onların Allah'tan ümit etmediğini siz ümit ediyorsunuz. Allah her şeyi bilendir. Hakim'dir. 105 Allah'ın gösterdiği doğrultuda, insanlar arasında hükmedesin diye Sana kitabı hak ile indirdik. Sakın hainler tarafında olma. 106 Allah'tan af talebinde bulun (istiğfar et) Allah yarlığayıcı, esirgeyicidir. 107 Kendilerine hainlik yapanları savunma. Muhakkak Allah hainlik yapanı, günah işleyeni sevmez. 108 Gece vaktinde Allah'ın beğenmediği sözü konuşurlarken Allah onlarla beraberdir. İnsanlardan gizlerler, Allah'tan gizleyemezler. Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır. 109 Haydi dünya hayatında onları (hainleri) savundunuz. Kıyamet gününde Allah'a karşı onları kim savunacak veya kim o hainlere vekil olacak? 110 Kim kötü iş yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah'tan af talebinde bulunur, istiğfar ederse, Allah'ı afvedici ve merhamet edici olarak bulur. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nisa-suresi-95-110-tefsiri-ali-kucuk
Adı bile ne kadar naif. Kulaktaki tınısı, zikretmesi... Anlamı ve olma halinin güzelliği ise beni müthiş yükseltiyor. Bana göre tevazu bir yolcunun özden, kalp gözüyle tertemiz yaşayan haline gelmiş olmasının en büyük göstergesi. Ve benim de olmaktan çok memnun olacağım yerlerden biri. Kibir, sus hali, öz değer ve öz sevgiden dem vurarak tevazuda olma ve kalma halini konuştum. Haydi gel sen de eşlik et bu sohbete...Support the Show.arkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
Allahü Teâlâ şöyle buyurdu: “Allâh'ı ve Resûlü'nü incitenleri Allâh, dünyada ve âhirette lânetlemiş ve onlar için alçaltıcı bir ceza hazırlamıştır.” (Ahzab s. 57) İkrime (r.a.) bunların resim yapanlar olduğunu söylemiştir. İbn Ömer (r.a.)'den, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu dediği rivâyet olunmuştur: “Bu suretleri yapanlar kıyâmet gününde muhakkak azâb olunurlar ve kendilerine: Tasvir ettiğiniz bu canlılara (haydi) hayat verin (bakalım) denilir.” (Buharî) Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivâyet ediliyor: “Resûlullâh (s.a.v.) bir seferden gelmişti. Sofaya al bir perde asmıştım. Üzerinde resimler vardı. Resûlullâh (s.a.v.) perdeyi görünce mübarek yüzü renkten renge girdi ve buyurdu ki: “Ey Âişe! Kıyâmet gününde insanların en şiddetli azâb görenleri Allâh'ın yarattığına benzetenlerdir.” Hz. Âişe (r.anhâ) der ki, bunun üzerine perdeyi kestim, iki yastık yüzü yaptım.” (Buharî) Yine İbn Abbas (r.a.)'den, “Resûlullâh (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim” dediği rivâyet olunmuştur: “Her kim dünyada bir ruh sahibi canlının sûretini yaparsa, Kıyâmet gününde o tasvire ruh üfürmeye zorlanır. Hâlbuki ressam tasvirine ebedî ruh nefhedemez de sürekli azab olunur.” İbn Abbas (r.a.)'den, Resûlullâh (s.a.v.)'in “Allahü Teâlâ şöyle buyurdu dediğini işittim” dediği rivâyet olunmuştur: “Allâhü Teâlâ buyuruyor ki: Benim yarattığım gibi yaratmaya uğraşan kişiden daha zâlim kim vardır? Haydi onlar bir tane yaratsınlar. Bir arpa tanesi yaratsınlar, bir zerre halk etsinler...” (İmâm Zehebî, Büyük Günâhlar, s.177)
Genelde bağımlılık diyince aklımıza sigara alkol madde tüketimi gibi şeyler geliyor ama günümüzün popüler aktivitesi buz banyolarından tutun da kitap okumak, bir şeyler öğrenmek, yalan söylemek, aşırı spor yapmak da birer bağımlılık olabilir. Haydi gelin bağımlılığın psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik etkilerine bakalım. Profesyonel Koçluk Ön Görüşme Linki https://emineyesilcimen.com/kocluk/
Robert Downey Jr.'ın Doctor Doom rolüyle sıradaki iki Avengers filminde yer alacağı Comic-Con'da duyuruldu. Sosyal medyayı sallayan haber Marvel takipçilerini haklı olarak ikiye böldü. Haydi gelin, RDJ'nin dönüşü MCU için hayır mı olur şer mi birlikte irdeleyelim. Sohbet muhabbet ve daha fazla içerik için Instagram @farklievrenn
Ne kadar yol aldığını anlaman için bir aynaya ihtiyacın olduğunu unutma. "İnsanlardan kaçmak ve uzun inzivalara çekilmek sana bir yere kadar belki iyi gelse de bir noktada pazara inmek yerinde olur" diyor bu yasa. Haydi gel daha detaylı anlattım, dinle…Support the Show.arkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
Bu hafta çevremizle ve hayatımızda var olan insanlarla kurduğumuz bağlar üzerine konuştum. Çünkü bu bağlar yada parçası olduğumuz ilişkiler hayatımızı canlandırıp, zenginleştirebilir, keyiflendirebilir, anlamlı ya da kolay bir hale getirebileceği gibi zindana da çevirebilir. O yüzden durup bir neyle kimle nasıl bağlar kuruyoruz, enerjimizi ve vaktimizi neye harcıyoruz diye arada bir envanter çıkarmak gerekebiliyor. Haydi gelin Sartre ve Heidegger'ı da yanımıza alıp doyumlu bağlar kurma üzerine düşünelim. Profesyonel Koçluk Ön Görüşme Linki https://emineyesilcimen.com/kocluk/
Abdullah ibni Ömer (r.a.)'dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hepiniz bir tür çobansınız; hepiniz hangi görevi üstlenmişseniz, ondan sorumlusunuz. Devlet reisi de bir tür çobandır ve yönettiklerinden sorumludur. Erkek ailesinin çobanı sayılır ve onlardan sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanı durumundadır; o da koruması gereken maldan sorumludur. Netice itibâriyle hepiniz bir tür çobansınız ve hepiniz üstlendiğiniz görevden sorumlusunuz.” Ashâb-ı Kirâm (r.a.)'den Ebû Süleyman Mâlik İbni Huveyris (r.a.) şöyle dedi: “Biz aynı yaşlardaki birkaç genç, Resûlullâh (s.a.v.)'e gelmiştik. Yirmi gün boyunca onun yanında kaldık. Bizim yakınlarımızı özlediğimizi anlayınca, geride ailemizden kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de kendisine söyledik. Allâh'ın Resûlü (s.a.v.) çok merhametli ve şefkât dolu bir insandı. O zaman şöyle buyurdu: “Haydi ailenizin yanına dönün, öğrendiklerinizi onlara öğretin, yapmaları gerekenleri kendilerine bildirin. Ben nasıl namaz kılıyorsam, siz de öyle kılın. Namaz vakti girince içinizden biri ezân okusun, en yaşlınız da size imam olsun.” Birilerini yönetenler, onlarla yakından ilgilenmeli, ihtiyaçlarını öğrenmeli ve onlara yardımcı olmalıdır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ashâbı (r.a.e.)'in imamıydı. Bu sebeple onlarla yakından ilgilenir, ibâdet başta olmak üzere, bilmeleri ve yapmaları gereken her şeyi kendilerine öğretirdi. Etrafındakilere derin bir şefkat beslediği için, onlar da Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)'i çok severdi. Bir müslüman namazı önemsemeli ve onu Peygamber (s.a.v.)'in Efendimiz kıldığı ve Ashâbı (r.a.e.)'e öğrettiği gibi kılmaya gayret etmeli ve bunu diğer insanlara da öğretmelidir. (İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.236-237)
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'den Mürre el-Fihrî (r.a.)'den rivâyet edildiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben ve yetimi himâye eden kimse, şu iki parmağın birbirine yakınlığı gibi cennette yan yana olacağız.” Tâbiînden Ebû Bekir ibni Hafs (r.a.)'den rivâyet edildiğine göre, Abdullah ibni Ömer (r.a.), sofrasında bir yetim olmadan yemek yemezdi. Tâbiîn âlimi Hasan-ı Basrî (r.a.) şöyle demiştir: “Bir yetim, Abdullah ibni Ömer (r.a.) yemek yerken hep sofrasında bulunurdu. Bir gün kendisine yemek getirmelerini, yetimi de çağırmalarını söyledi, fakat onu bulamadılar. Yetim, İbni Ömer (r.a.) yemeğini yiyip bitirdikten sonra geldi. İbni Ömer (r.a.) ona da yemek getirmelerini söyledi, fakat evde yemek kalmamıştı. Bunun üzerine ona kavut ile bal getirdiler. Abdullah ibni Ömer (r.a.)o yetime: “Haydi başla, vallahi aldanmış sayılmazsın.” dedi. Hasan-ı Basrî (r.a.) bu olayı anlattıktan sonra: “Vallahi İbni Ömer de aldanmamıştır” dedi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yetimlere, özellikle de hem anasını hem babasını kaybeden yavrulara sahip çıkmamızı istiyor. Onları bağrımıza basmamızı tavsiye ediyor. Ve kendisinin, yetim hâmisi merhametli kimselerle cennette yan yana bulunacağını müjdeliyor. Yetimi himâye etmek, onu yedirip içirmek, malını koruyup gözetmek, güzel bir eğitim almasını sağlamak demektir. Yetime sahip çıkanlar, âhirette Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e komşu olacaklardır. İslâm büyükleri, evlerinde yetimleri barındırır, onları incitmemeye çalışırlardı. Abdullah ibni Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimiz gibi yaşamaya çalışır, onun gibi yetimleri koruyup kollar, himâye ettiği yetimle beraber yemek yerdi. Yemek yendikten sonra gelen yetime kahvaltılık gibi bir şey verildi. İbni Ömer (r.a.) onun gönlünü almak için, yemeği kaçırmış olsa bile, yemekten geri kalmayacak güzel şeyler yediğini söyledi. Olayı anlatan Hasan-ı Basrî (r.a.) hazretleri yetime ikrâm etmek sûretiyle İbni Ömer (r.a.)'in de kârlı, kazançlı çıktığını ifâde etti. (İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.175-177
*30 RUM SÛRESİ 21-41 MEALİ N084 M040 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 21 Kendilerinde sükûn bulasınız diye kendinizden sizin için eşler yaratması O'nun âyetlerindendir. O, aranıza sevgi ve rahmet kıldı. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için ibretler vardır. 22 Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz bunda alimler için âyetler vardır. 23 Gecede ve gündüzde uyumanız ve Allah'ın lûtfundan rızk aramanız O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz bunda işiten kavim için ibretler vardır. 24 Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökyüzünden su indirip, onunla öldükten sonra yeryüzünü diriltmesi, O'nun âyetlerin(mucizelerin) dendir. Şüphesiz bunda akleden kavim için ibretler vardır. 25 Göğün ve yerin O'nun emriyle ayakta durması, O'nun âyetlerindendir. Sonra size bir çağrıda bulunduğunda, bir de bakmışsınız ki yerden çıkıvermişsiniz. 26 Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. Hepsi O'na itaat etmektedir. 27 Yaratmayı, başlatan, sonra onu (âhirette eski haline) döndürecek olan O'dur. Bu O'na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnek / sıfatlar O'na aittir. O, Aziz'dir, Hakim'dir. 28 Size kendinizden bir örnek verdi. Size verdiğimiz rızkı elinizin altındakilerle ortak olarak bölüşüp, rızk konusunda eşit olur musunuz? Kendi aranızda korktuğunuz gibi onlardan korkar mısınız? (siz bunu yapmazsınız. Ben mülkümde yarattıklarımı yönetimimde ortak eder miyim?) Akleden kavim için âyetleri işte böyle açıklarız. 29 Hayır, zulmedenler bilgisiz olarak hevalarına uydular. Allah'ın saptırdığına kim hidâyet verebilir. Onlar için yardımcı da yoktur. 30 Sen, her türlü şirke meyletmekten arınmış olarak, yüzünü dine doğrult. Allah'ın fıtratına (yaratmasına) ki, insanları onun üzerine yarattı. Allah'ın yarattığını değiştirmek yok. İşte doğru din budur. Ancak insanların birçoğu bilmezler. 31 O'na yönelerek O'ndan sakının. Namazı dosdoğru kılın. Müşriklerden olmayın. 32 Dinlerini parçalayıp, guruplara ayrılan (müşriklerden olmayın). Her gurup kendi yanındakiyle sevinir. 33 İnsanlara bir zarar dokunduğunda Rablerine yönelerek dua ederler. Sonra tarafından onlara bir rahmet tattırdığında bir de bakmışsın ki onlardan bir gurup Rablerine ortak koşarlar. 34 Onlara verdiklerimize nankörlük yapmak için (ortak koşarlar). Haydi faydalanın yakında (gerçeği) bileceksiniz. 35 Yoksa Biz onlara ortak koşmalarını söyleyen bir ferman mı indirdik? 36 İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinirler. Eğer onlara yaptıkları sebebiyle bir kötülük isabet ederse, hemen ümitlerini kesiverirler. 37 Allah'ın dilediğine rızkı bol verdiğini, dilediğine ölçülü verdiğini görmüyorlar mı? İşte bunda iman eden kavim için ibretler vardır. 38 Akrabaya hakkını ver. Yoksula ve yolda kalmışa da. Allah'ın rızasını isteyenlere bu daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. 39 İnsanların malları içinde, artması için verdiğiniz her faiz Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz her zekâta gelince, işte onlar kat kat artanlardır. 40 Allah'tır sizi yaratan, sonra size rızk veren, sonra sizi öldürecek olan, sonra sizi diriltecek olan. Allah'a ortak koştuklarınızdan bunları yapacak biri var mıdır? Allah onların ortak koştuklarından yücedir, münezzehtir. 41 İnsanların elleriyle yaptıkları sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıktı. Belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için (bozulma ortaya çıktı). https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/rum-suresi-21-41-tefsiri-ali-kucuk
Turizm Kafası (18 Mayıs 2024) - Haydi Tatile by Kafa Radyo
Günaydın! Salı sabahından herkese merhaba. Medyascope'un podcast'i Güne Başlarken'de günün öne çıkan haberlerine birlikte bakalım. Nasılsınız? İyi bir gün geçirmenizi diliyorum. Haydi, eleştiriye, öneriye, yoruma gelin, konuşalım: gamzeelvan@medyascope.tv'ye sizi bekliyorum!
Simyayı kısa cümleler veya kelimelerle aktarmak az kolay olduğu için bir video ile konuyu uzun uzun minnoş minnoş anlattım. Soruları Elif Saltık sordu, ben cevapladım. Haydi gel dinle, simya neymiş anla bakalım.Support the Show.arkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
Sarı saçlarını yastığa yaymış küçük kız bir masumiyet timsali olarak uyuyor. Kuşkonmazın minik yapraklarından süzülen gün ışığı kızın yüzünde, alnında, saçlarında bir anne şefkati ile dolaşıyor. Çil horoz ötüyor, anaç tavuk civcivlerini gezdiriyor. Ortancaların, at kestanesinin, zambakların tomurcukları şişmiş, nerdeyse patlayacak. Kırlangıç yuva yapıyor ve evvelbahar rüzgârı dağlardan aldığı çiğdem kokusunu ovalara yayıyor. Küçük kız az sonra kirpiklerini kırpıştırarak iri mavi gözlerini açacak. Havada bir rayiha. Aa! Saksıdaki karanfil açmış. Mor karanfil o gece yana yana açılmış, odayı kokusu ile doldurmuş. Küçük kız biraz doğrulup karanfil saksısına bakıyor. Bakıyor ve gülümsüyor. Gülünce yüzünde gamzeler. Annesi sabah kahvaltısı için patates kızartıyor. Yağa düşen patateslerin cızırtısı. Dışarıda arı, sinek, kuş sesi. Kız yavaşça iniyor yatağından ve pencereye gidiyor. Aşağıda çardak altında ablası. Saçlarını yıkamış hem güneşte kurutuyor hem tarıyor. Uzun, gür, kestane saçlar. Gün vurdukça par par yanıyor. Bir ergen kızın saçını taraması. Tararken dalgınlaşması. O dalgın yüzün derin mânası. Avlunun ardındaki meyve bahçesi tepeye doğru tırmanıyor. Ağaçların hepsi domur domur. Bademler sabredememiş galiba; pembe pembe açmışlar. Bahçenin zemini silme papatya, gelincik. Az sonra bu bahçeye iki kara gözlü kuzu atlar. Oynaya sıçraya koşuşurlar. O beş altı yaşlarındaki kopul oğlan durur mu? Haydi kuzuların peşine. Düşerek, kalkarak, yuvarlanarak, yanakları kızararak çiçek tozuna ve çimen kokusuna bulanarak. Şimdi karı kalkmamış bir dağ köyünün mescidinin dibindeyiz. Cemaatın ihtiyarları güneş alan duvarın dibine dizilmiş kemiklerini ısıtıyor. Ovada, pulluğun devirdiği toprak buğulanmakta. Güneşe karşı gerinip kabarmakta. Leylek, saksağan, tarla kuşu vesaire pulluğu takip ediyor; ansızın kendini dışarıda bulan böcekleri, solucanları topluyor. Deniz kenarında bir delikanlı. Önünde çay, elinde simit. O çiriş kokulu kundura atelyelerinden firar edip uzak diyarlara gitmeyi hayal ediyor. Dersten çıkıp bahçeye inen bayan öğretmen gözlüklerini siliyor. Her yanda ilk mektep öğrencilerinin cıvıltıları. Mavi gökte bir beyaz buluta dalıyor. Bulut sanki bahriye subayı olmuş; öyle yürüyor, öyle salınıyor. Gözlüklü bayan öğretmen bir elini kalbine bastırıyor. Belediye işçileri akasyaları buduyor. Bir yükselip bir inen motorlu testere sesi. Pastacının kızı Nilgün, saçlarını at kuyruğu bağlamış, dükkânın önündeki masalara kar gibi örtüler seriyor. Daha sonra örtüler üzerine birer porselen vazo, vazolara sarı papatyalar. Evvelbahar işte! Kayalar çatlar, sular coşar, üstündeki beyaz kefeni yırtan kardelen açar. Kalpler kanatlanır. Söğütlere su yürür. Âlemin pes perdede seyreden âhengi ağır ağır hızlanır; sonra iyice hızlanarak devrana başlar. Hûûû!
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ın kökeninde 1886'da ABD'de siyah ve beyaz işçilerin 8 saatlik iş günü için birleşerek greve gitmesi ve sonrasında grev kırıcılar ve Amerikan polisi tarafından işçilerin katledilmesi vardır. Bu mücadelenin anısına 1889'da işçi sınıfının uluslararası örgütü olan Enternasyonal'in kararıyla 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan edilmiştir. Türkiye'de de 1 Mayıs, nice mücadelelerle ve bedellerle kazanılmıştır. Bu bedellerden en büyüğü 1977 1 Mayıs'ında ödenmiştir. İşçi sınıfının kanlısı NATO'nun kurup beslediği kontrgerilla tarafından gerçekleştirilen bu katliamın hesabı elbet sorulacaktır. Bugün hâlen Taksim'i 1 Mayıs'ta işçi sınıfına yasaklayanlar bu büyük katliamın, bizlerse işçi sınıfının büyük mücadelesinin mirasçılarıyız! 1 Mayıs işçi sınıfının bayramıdır. Bu bayramı hakkıyla kutlamalıyız. Yoksulluk ve sefalet, baskı ve zulüm altında yaşayan işçiler, emekçiler, ezilenler meydanları doldurmalı, birlikten ve dayanışmadan aldığı güçle geleceğe umutla bakmalı, meydanlardan mücadeleyi büyütmek için güven, coşku ve enerji almalıdır. İşimize, aşımıza göz diken patronlara ve dünyayı kana bulayan emperyalistlere karşı güçlü bir duruş sergilemeliyiz! İsrail'le kanlı ticareti durdur! İncirlik ve Kürecik'i kapat! NATO'dan çık, NATO'yu yık! Depremlerde, iş cinayetlerinde canımızı alan, geleceğimizi karartan sömürü düzeninden hesap sormaya! Faşizme karşı omuz omuza! Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği! Kendi kavgana sahip çık! Sınıfını bil safları sıklaştır! Sınıf düşmanımız, mesele haklarımızı gasbetmek, krizin faturasını işçilere ödetmek olduğunda hemen birlik oluyor. Bugün de seçimlerde aralarındaki rant kavgasını halledip, emeğin haklarına saldırmak için el ele verdiler. Hepsi emperyalist sermayenin siparişiyle, Tayyip Erdoğan'ın yönetiminde ve Mehmet Şimşek'in eliyle uygulanacak olan saldırı programının arkasında duruyor. Bu programda kıdem tazminatının gaspı, sosyal güvenlik sisteminin budanması, esnek çalışma adı altında dizginsiz sömürü koşullarının dayatılması, krizin faturasının vergilerle, zamlarla ve en önemlisi de işten çıkartmalarla işçi sınıfına ödetilmesi var. Tekelci sermayenin ve bankaların kârları için yoksul köylünün, küçük esnafın ezilmesi var. Devlet bütçesinin yerli ve yabancı tefecilere, faiz ödemelerine harcanması, eğitimden, sağlıktan, kamu hizmetlerinden kısıntı yapılması var. İşte bu sınıf saldırısına karşı örgütlü gücümüzü göstermemiz ve tüm işçileri, emekçileri örgütlü mücadele seferberliğine çağırmamız gereken yerdir 1 Mayıs meydanları! Devrimci İşçi Partisi işçileri örgütlenmeye, sendikalara sahip çıkmaya, denetlemeye, 1 Mayıs'ta sendika kortejlerini sınıf mücadelesi sloganlarıyla coşturmaya, sınıfın partisinin saflarında sınıf siyasetini yükseltmeye çağırıyor! Devrimci İşçi Partisi emekçi kadınları erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı örgütlü mücadelede en öne, tacize, şiddete, kadın cinayetlerine karşı örgütlenmeye ve öz savunmayı yükseltmeye çağırıyor! Devrimci İşçi Partisi gençleri sömürüyle ve baskıyla çalınan gençliğine sahip çıkmak için örgütlü mücadeleye, hürriyet mücadelesini yükseltmeye çağırıyor! Devrimci İşçi Partisi bütün sömürülen ve ezilenleri kapitalist barbarlığa, emperyalizme ve Siyonizme karşı insanlığın kurtuluşu için devrimci ve sosyalist mücadelenin saflarına çağırıyor! Haydi 1 Mayıs'a! 1 Mayıs meydanını kızıl bayraklarımızla gelincik tarlasına çevirelim!
Prodüktör: Büşra Uygun İyi akşamlar! Medyascope'un podcast'i “Bugün Ne Oldu?”dan herkese merhaba! Ben gamze elvan. Günün en önemli gelişmelerini sizlere aktaracağım. Haydi başlayalım! * AKP adaylarını açıkladı * MHP 55 adayını açıkladı * Büyükçekmece Belediyesi'ne operasyon
Cesur Münevverler Çıkmadı, Bari Bugün de Bir Emile Zola Olsaydı!.. *Keşke günümüzde de entelektüellerden Dreyfus Davası'ndaki Emile Zola'nın yiğitliği gibi ki aslında bizim tarihimizde öyle binlercesi vardır ama bu konu açılınca ilk planda batıya bakmanın neticesi olarak o akla gelir bir yiğitliği gösterenler olsaydı. İnsan ne kadar arzu ederdi, alnını yere koyan, secde eden insanlardan bir kaç tanesi, en azından Mekke'deki müşrikler gibi, binlerce ailenin yüreğini sızlatan, binlerce insanı vazifelerini yaptığından dolayı gadre uğratan zalimler güruhuna karşı “yeter artık” falan deyip entelektüelce bir tavır sergileseydi, samimi bir ses yükseltseydi, herkes dilsiz şeytanlık durumuna düşmeseydi, keşke!.. İnsan ne kadar arzu ederdi!.. Ahiretlerini kurtaracaklardı. Maalesef aynı cürmün cezasını paylaşacaklar; birileri cürüm işleyerek, diğerleri de cürüm karşısında sessiz kalarak o cürme iştirak ettiklerinden dolayı, o cürmün cezasını müşterek olarak çekecekler öbür tarafta. Ve yine bizim canımız yanacak, onları öyle gördükçe, yüreğimiz sızlayacak; ciğerimize zıpkın saplanmış gibi bir acı duyacağız. Cenâb-ı Hak tez zamanda aklını yitirmiş kimselerin tutulmuş akıllarının zincirlerini, bağlarını çözsün, doğruyu göstersin, hakiki imana ulaştırsın, zulümden vazgeçirsin. *O üç insanla boykota son verildi ama işkence ve çileler bi'set-i seniyyenin on üçüncü senesine kadar öyle devam etti. “Acaba algı operasyonlarıyla bu insanları inandıkları şeyden vazgeçirebilir miyiz? Haydi bir fasıl daha, haydi bir fasıl daha!..” Kullanmadıkları argüman kalmadı: İnsan öldürmeden alın da, mahrum etmeye, zincir vurmaya, bir kaç günde sadece bir su sunmaya… kadar işkencenin en utandırıcılarını yaptılar. Fakat hiçbir Müslümanı sindiremediler . *Ashab-ı Kiram eziyet ve işkencelere boyun eğmedi zira onların insibağı çok güçlüydü. Sanki Allah (celle celaluhu) İnsanlığın İftihar Tablosu'nu hususi bir donanımla gönderdiği gibi, O'na hakiki ümmet olabilecek o babayiğitleri de hususi O'nun için hazırlamış. Bu açıdan da sahabeyle kimse boy ölçüşemez. Cenâb-ı Hak bizi onların arkasından yürüyenlerden eylesin. Bu video 26/04/2015 tarihinde yayınlanan “En Büyük Tehlike ve Boykot” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Biliyorsunuz bu sabah 10 günlük bir ara öncesinde son yayını yapacağım. Ayrıca 3 de şahane kitap önerim var. Haydi buyurun... Jenerik müziği: Rahman Altın
BARIŞ TERKOĞLU VE BARIŞ PEHLİVAN HAYDİ AÇIKLA!-Erkam Tufan
Haydi bakalım, geldi o gün! Yıllardır binbir yalanla karaladıkları ama başları sıkışınca sustukları meşhur Lozan'ın meşhur 100. yılı bugün. Jenerik müziği: Rahman Altın
Bu sabah her ay sonunda yaptığımız gibi bir Z raporu alacak ve tek bir gündem maddesine bağlı kalmadan sohbet edeceğiz. Haydi sorular hazırsa buyurun... Jenerik müziği: Abdurrahman Tarikçi
Haydi bakalım vakit geldi. Haydi bakalım, şimdi "Haydi" diyerek ülkeye sahip çıkmak zamanı! Önümüzde bizi bekleyen büyük riski görüp, ona bilimin ışığında karşı koyma zamanı... Jenerik müziği: Rahman Altın
İlginç bir durum yaşanıyor farkında mısınız? Pazar gününü son derece kötü ve moralsiz tamamlayan insanlar, dün öğleden beri "Bu iş daha bitmedi" demeye başladı. Haydi gelin bir bakalım o zaman, durum nedir? Jenerik müziği: Rahman Altın
Haydi bakalım, seçim yasakları öncesi son yayın bu... Kısa bir Z Raporu alalım... Vinyet: Yılmaz Aslantürk (Otisabi) Jenerik müziği: Rahman Altın
Haydi bakalım, vakit geldi! Önümüzde çok basit ama bir o kadar da yaşamsal bir seçim duruyor. Bu sabah karar sandığa giderken yanında götürmeyi unutmaman gereken şeyleri konuşalım mı? Jenerik müziği: Rahman Altın
Kuşak var, kuşak var... Baby boomer, X, Y, Z, hatta şimdi alfasına kadar… Bir de ara kuşaklar var: 68'i, 78'i, 12 Eylül'ü... Ama bir de nesilleri enine kesen konular var. Çatıştıran, bakıştıran, tartıştıran... Yine de aynı masaya oturmak önemli. Herkese bir yenileme, bir “rejenerasyon” lazım. Bağış Erten, Uğur Vardan ve Batuhan Herdem sahaya iniyor, her hafta futbolun içinden bir konuyu kendi kuşaklarının perspektifinden ele alıyor, bazen iddialaşıp bazen de ortak paydada buluşuyor. Amaç Sezen şarkısı gibi bir tat bırakmak aslında. Haydi gelin, bakalım dünyadaki neslimize… İlk bölümde topu santra noktasına koyduk, ilk düdükle başlıyoruz! "Futbolun sahibi kim? Sahibi tamam da emekçisi kim..?" sorularını cevaplamaya çalışırken 1 Mayıs'a dair anılarımızı da tazeliyor, yeşil sahaların emekçilerine selam duruyoruz.
Bu video 14/02/2016 tarihinde yayınlanan “Sarılın Şefkate, Yapışın Himmete; Tükürün Korkunun Yüzüne!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Her vesileyi meşru sayan vandallar anlamasalar da şefkat, mesleğimizin esasıdır ve biz bir karıncaya basmaktan bile Allah'a sığınırız!.. *Yüce bir mefkûreye bağlı olmadan yaşama duygusu insanın kendi kendini aldatmasıdır. “İhlas” diyebiliyorsan, “rıza” diyebiliyorsan, “Allahım, aşk u iştiyakın!” diyebiliyorsan, yaşamanın bir anlamı vardır. *Yaşatmak için yaşayan insanların en önemli vasıfları şefkattir.. taşa, toprağa, ağaca, haşerata, hayvanata ve en üst seviyede de insana şefkattir. Onlar, mütedahil daireler halinde mütalaaya alarak insanların hepsine karşı nisbî ve izafî bir münasebet içinde bulunurlar. Bütün insanlar Allah'ın ahsen-i takvimine mazhar ve O'nu gösteren birer ayna olduğundan, her insana karşı saygı duyarlar. Dindarı yürekten severler fakat başkalarına karşı da saygılı olurlar. Hele değerleri ve kendilerine ait hususiyetleri itibarıyla kat'iyen başkalarını sorgulamaya kalkmazlar. *Mesleğimizdeki bu şefkat mülahazası bir karıncaya bile ayak basmamayı gerektirir. Şayet bir karıncanın ayağı kırılmışsa, mümkünse bir kırıkçıya götürmek, onun ayağını bağlatmak, onu yeniden hayata döndürmek ve yaşayabildiği sürece sekmeden yaşamasını sağlamak bu mesleğin esaslarındandır. *Çok günahkar, mücrim, bütün ümidini sizin şefaatinize, vifak ve ittifakınız vesilesiyle Cenâb-ı Hakk'ın “Haydi sen de geç!” diyeceği esprisine bağlamış bir insan olarak, çok defa tekrar ettiğim bir şeyi tekrar etmekte beis görmüyorum: Bir arının odamda ölmesi karşısında yarım saat ağladığımı biliyorum. Biz buyuz!.. Yahya Kemal'in de dediği gibi “Bizden olmayanlar, bizi bilmezler!..” Her vesileyi gayelerine ulaşmak için meşru sayan vandallar bizi bilmezler. Ben yeminle söyleyebilirim: Yetmiş küsur senelik hayatım boyunca bilerek bir tek karıncaya basmadım.
Bülent Somay Akıntıya Karşı'da bu hafta, politika anlayışımızın nasıl pornografiye indirgendiğini anlatıyor: “Pornografi ‘Gösterilebilecek her şeyi göstermektir,' demişti Zizek. İnsanın aklına askerlikteki ‘Aç! Aç!' geceleri geliyor ister istemez. Görülebilecek her şeyi görme arzusu: ‘Annemle babam şu kapalı kapının arkasında ne yapıyorlar acaba?' merakı. ‘Altılı masa o kapalı kapının arkasında ne konuşuyor saatlerce?' merakından bir farkı var mı? Ya da ‘Haydi adayını göster! Kim olacak söyle!' feryatlarından ne farkı var bunun? Politika anlayışımız pornografiye indirgenmiş durumda ne yazık ki.”
Bugüne kadar -haklarını teslim etmek gerek- iyi idare ettiler ve adayı saklamayı, yıprattırmamayı falan becerdiler ama artık açıklanmaması açıklanmasından çok daha büyük sıkıntılar doğuracak. #seçim #aday Jenerik müziği: Rahman Altın
Editör: Buket Topaktaş Prodüksiyon: Özgün Özgül Reji: Özge Elvan & Şemsi Can Albayrak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması”nda vizyon belgesini açıkladı. Toplantıda Jeremy Rifkin, Faik Öztrak, Hacer Foggo, Prof. Dr. Hakan Kara, Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, Selin Sayek Böke ve Prof. Dr. Daron Acemoğlu farklı alanlarda sunumlar yaptı. Toplantının açılış ve kapanış konuşmasını yapan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Yeni Türkiye hayalimiz için yola çıkıyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Haydi arkadaşlar, başlıyoruz” dedi. Haber Hafta Sonu'nda bu akşam Prof. Dr. Tanju Tosun ve Prof. Dr. Kamil Yılmaz CHP'nin vizyon belgesini ve dünkü toplantının seçmen üzerindeki etkisini anlattı. 2022 FIFA Dünya Kupası'nda grup karşılaşmalarının heyecanı sona erdi ve son 16 turu heyecanı başladı. Haber Hafta Sonu'nun bir diğer konuğu da Medyascope Spor Servisi Editörü Doğa Üründül idi. Üründül, Dünya Kupası'nda sona doğru gelirken gelişmeleri aktardı.
TAVŞAN İLE ASLAN Güzel bir vadide birçok yabani hayvan beraber yaşıyormuş. Her şey çok güzelmiş ve herkes hayatından çok memnunmuş. Fakat bu güzelliği bozan bir şey varmış. Bütün hayvanlar aslandan korkuyormuş. Çünkü aslan, sık sık bu vadide tuzak kuruyor ve hayvanlardan birini yakalıyormuş. Bunun için bu ormanda yaşamak çok zor ve tehlikeliymiş. Hayvanlar toplanıp düşünmüşler ve sonunda aslanın yanına gitmişler. Aslana, “Bize dokunma. Biz de sana her gün yiyecek getirelim.” demişler. Fakat tecrübeli aslan, hayvanlara güvenmediği için bu teklifi kabul etmemiş ve “Ben yiyeceğimi kendim bulurum.” demiş. Hayvanlar, aslana söz vermişler ve aslan sonunda bu fikri kabul etmiş. Her gün aslanın yemeği ayağına götürülecekmiş. Günler böyle geçmeye başlamış. Bir gün sıra tavşana gelmiş. Bunu duyan tavşan “Bu iş ne zamana kadar sürecek?” diye bağırmış ve aslanın yanına gitmek istememiş. Yabani hayvanlar, tavşanı çağırıp, “Bu zamana kadar sözümüzde durduk. Bundan sonra karşı çıkıp adımızı kötüleme. Yürü, çabuk ol. Aslan rahatsız olmasın.” diyerek ona kızmışlar. Tavşan, arkadaşlarından biraz zaman istemiş. Hem kendisini hem de bu bölgedeki diğer hayvanları kurtaracak bir planı olduğunu söylemiş. Diğer hayvanlar bu planı çok merak etmişler; ama tavşanın ne yapmak istediğini öğrenememişler. Tavşan, biraz geç kalarak aslanın bulunduğu yere yaklaşmış. Aslan, çok sinirlendiği için ayağını yere vuruyormuş. Aslan, hayvanlarla anlaşmanın yanlış olduğunu düşünmeye başlamış. Tavşan, yavaş yavaş aslana doğru geliyormuş. Kızgın bir şekilde kükreyen aslan, tavşanın uzaktan geldiğini görmüş. Tavşana: – Filleri bile öldürebilirim biliyorsun değil mi? Küçücük bir tavşan da kim oluyor, diye bağırmış. Tavşan, aslana yalvarmış ve kendisini affetmesini istemiş. Niçin geç kaldığını anlatmış: – Sormayın efendim, sabahın erken vaktinde bir arkadaşımla, yanınıza geliyordum. Ancak yolda bir başka aslan bize saldırdı. Yalvardım; yapma, bizim bir padişahımız var, dedim. O da, “Kim oluyor o padişah, seni de öldürürüm onu da!” diye karşılık verdi. Ben de son defa padişahımın yüzünü göreyim ve seni ona haber vereyim, dedim. “Arkadaşını bana bırakırsan sana izin veririm.” dedi. Yalvardım, rica ettim; ama olmadı. Arkadaşımı aldı ve beni yalnız bıraktı. Arkadaşım hem güzel hem de benden iki kat daha büyüktü. Aslan: – Doğru mu söylüyorsun? Haydi beraber oraya gidelim ve onun cezasını verelim. Ama yalan söylüyorsan, senin cezanı veririm, demiş. Bunun üzerine yola çıkmışlar. Biraz yürüyünce derin bir kuyunun yanına gelmişler. Tavşan: – İşte ikisi de şurada, demiş ve kuyunun içini göstermiş. Kuyuya yaklaşan aslan, tavşanın geri çekildiğini fark etmiş ve: – Niçin ayağını geri çektin, geride kalma, önüme geç, demiş. Tavşan: – Korkudan titriyorum, görmüyor musun? Elim ayağım tutmuyor. Beni kucağına alırsan o zaman bakabilirim, demiş. Aslan tavşanı kucağına almış ve kuyunun içine bakmak için eğilmiş, kuyuda bir aslan ve şişman bir tavşan görmüş. Düşmanını suda gören aslan, tavşanı kucağından bırakmış ve kuyuya atlamış. Tavşan, aslanı tuzağa düşürmüş ve ondan kurtulmayı başarmış. Büyük bir sevinç içinde arkadaşlarının yanına dönmüş. Onlara bu mutlu haberi iletmiş. Bütün hayvanlar canlarını kurtardığı için tavşana teşekkür etmişler.
Bu kadar kısa bir kelime, sadece 5 harf... ama ardında yıllar süren bir savaş ve cehalete karşı anlatılmayı bekleyen 100 yıllık bir tarih var... Haydi, anlatalım o zaman... #30 Ağustos #Atatürk Jenerik müziği: Rahman Altın
Turkish Stories for Learner Turkish AFETLER 17 AĞUSTOS 1999 ADAPAZARI DEPREMİ Hep aynı rüyayı görüyordum: Ailecek Türkiye'deki evimizdeyiz. Kocam, kızım ve oğlum... Gecenin derin sessizliğinde çıt yok. Birden yer gök sarsılıyor, evimiz yıkıldı yıkılacak... Telaşla dışarı fırlıyoruz, avluda bulunan araba garajına sığınıyoruz. Büyük bir gürültüyle yıkılıyor evimiz... Toz duman, çığlıklar... Bir kâbustan uyanır gibi yataktan doğruluyorum. Soluk soluğa, yüzüm terler içinde, etrafıma bakınıyorum. Aynı rüyayı üç kez görmüştüm. İkisini Almanya'da; üçüncüsünü ise Adapazarı'ndaki evimizde... Bir gün kocama anlattım. Dinledi “Hayır olsun!” dedi. Derken dünya işleri, vatanıma kavuşmanın heyecanı, neşesi rüyayı bana unutturdu. 1999 yılının temmuz ayıydı. Havalar öylesine sıcaktı ki! İnsanı bayıltan bir sıcaklıktı bu. Hani gölgeler de olmasa, kesin ölebilirdi insan, diye düşünüyordum. Yıllardır Almanya'dayız. Bu yüzden her temmuz ayında yollara düşüyor ve memleketimize geliyoruz. Bu yıl da Adapazarı'ndayız. Bazen rüyam geliyordu aklıma, dalıp gidiyordum. Ağustos ayının 16'sıydı. Unutmuştuk Almanya'yı... Memleketimizde, eş dost arasında çok güzel günler geçiriyorduk. Görülmedik bir yazdı. O ne sıcaktı! Giderek artıyordu sıcaklıklar... Bir ay önceki güneş tutulmasından sonra komşularımız havanın çok sıcak olduğunu söylüyordu. Gece saat 12:00'yi geçmiş olmalıydı. Sokaklarda kimseler yoktu. Uzaklardan acayip gürültüler ve köpek ulumaları geliyordu. Zamanla onların sesi de kesildi. Erken kalkmak için uyumalıydım. Ama gözümde uyku yoktu. Birden gördüğüm o kâbus gibi rüya aklıma geldi. Evet, evimiz yıkılmıştı. Ailecek dışarı fırlamıştık... Bu rüyayı zihnimden atmaya çalıştım. Hatırlamak istemedim. Yerimden kalktım. Yan odaya geçtim. En iyisi, uyumaktı. Yatağa girdim. Hafiften dalmışım. Derken, büyük bir gürültüyle uyandım. Önce rüya görüyorum sandım. Yine aynı kâbus diye düşündüm. Her şey sarsılıyordu. Yerimden zorlukla doğruldum. Ayakta duramıyordum. Evin içindeki eşyalar devriliyor, sallanıyordu. Deprem olmuştu. Eşyalar yerle bir olmuştu. Her yer darmadağınıktı. Evdekilere seslendim: “Haydi balkona!” diye bağırdım ve yürüdüm; ister istemez onlar da arkamdan koştular. Balkonun kapısını açınca şaşkınlıktan donakaldım. Hemen önümüzde bahçe vardı. Oysa evimiz zemin katta değil ikinci kattaydı. Nasıl bahçede olabilirdik! Hep birlikte balkondan bahçeye geçtik... Manzara korkunçtu. Apartmanın iki katı yere çökmüş, bizim balkonumuz da bahçe ile eşit seviyeye gelmişti. Dehşet içinde etrafımıza bakındık. Her taraf zifirî karanlıktı. İniltiler, feryatlar, uğultular duyuluyordu. Sabah, gün doğduğunda, o acı gerçeği öğrendik. Adapazarı'nda, Gölcük'te, İzmit'te ve İstanbul'da binlerce ev yıkılmış, on binlerce insan ölmüştü. Memleketimiz, tarihin en büyük depremlerinden birini yaşamıştı. Hâlâ şaşkınlıkla düşünüyorum: Almanya'da iken gördüğüm kâbus gibi rüya, aynen gerçekleşmişti.
Öykü Didem Aydın ile Hukuk Okulu (16): "Haydi bidahha bidahha bidahha!" Recep Tayyip Erdoğan Yeniden Aday Olabilir mi? #YeniSeçimKanunuTeklifi #CumhurbaşkanıErdoğan #Seçim #YeniAnayasa #ÖyküDidemAydın #HukukOkulu
Ama sosyal medyanın çok etkisi olacak. Peki, sadece tweet atmak yeterli mi? Yoksa daha etkin bir kullanım yolu bulunabilir mi? Haydi gelin ben size bu sabah, güce sahip olmanın her zaman seçim kazandırAmayacağını, yakın siyasi tarihimizden önemli bir örnekle anlatayım... Jenerik müziği: Rahman Altın