Podcasts about kurey

  • 26PODCASTS
  • 76EPISODES
  • 12mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Feb 22, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about kurey

Latest podcast episodes about kurey

Mevlana Takvimi
HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN BABASI: HZ. ABDULLÂH-22 ŞUBAT 2025-MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 22, 2025 2:26


Mekke'nin ileri gelenlerinden Abdulmuttalib bin Haşim ile Fatıma bint Amr'ın oğludur. 552553 yılları civarında doğdu. Babası Abdülmuttalib, uzun yıllar boyunca kapalı kaldığı için yeri unutulan zemzem kuyusunu yeniden ortaya çıkarıp onarmış ve kuyunun bakımını kendi üstüne almıştı. Kureyş kabilesinin diğer ileri gelenleri buna karşı çıkmışlar, o tarihte Hâris'ten başka oğlu olmayan Abdulmuttalib, tepkiler karşısında savunmasız kalmıştı. Bu sebeple, on erkek çocuğu olursa, birini kurban etmeye adamıştı. Dileği gerçekleştikten sonra gördüğü bir rüya üzerine adağını hatırlayarak, kurban edilecek çocuğu belirlemek için oğulları arasında kura çekti. Kura en küçük oğlu Abdullâh'a çıktı. Abdulmuttalib, Abdullâh'ı kurban etmeye hazırlanırken bu uygulamanın bir gelenek haline gelmesinden korkan yakınları ve Kureyş'in ileri gelenleri kendisini engellediler ve ona adak borcundan kurtulmak için oğlunun yerine birkaç deve kurban etmesini öğütlediler. Bunun üzerine getirilen on deve ile Abdullâh arasında kura çekildi, kura yine Abdullâh'a çıktı. Deve sayısı onar onar arttırıldığı halde kura hep Abdullâh'a çıkıyordu, nihayet sayı yüz deveye ulaşınca bu defa develere çıktı. Hazırlanan develer Safâ ile Merve arasında kurban edildi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), sonraları bu olaydan bahsederken, hem Hz. İbrahim (a.s.) tarafından kurban edilmek istenen Hz. İsmail (a.s.)'ı hem de kendi babasını kastederek “Ben iki kurbanlığın oğluyum” buyurmuştur. (Hâkim) Başka bir gün bir bedevî Arap, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e “Ey iki kurbanlığın oğlu!” diye seslenmiş, O (s.a.v.) de bu hitabı onaylarcasına tebessüm etmiştir. (Hâkim) (İsam, Temel İslâm Ansiklopedisi,c.1 ,s.70)

Mevlana Takvimi
O (S.A.V.)'E “EL-EMÎN” DERLERDİ - 22 ARALIK 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 22, 2024 2:29


Dâvûd bin Husayri şöyle demiştir: “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, kavminin her bakımdan en faziletlisi olarak büyüdü; hepsinin en güzel ahlaklısı O (s.a.v.) idi. Mürüvette ve hoşgörüde en ileri olan O (s.a.v.) idi, en iyi komşu idi. Hilm, emânet ve sadâkat bakımından hepsinden önde idi, çirkin söz söylemekten en uzak olan da yine O (s.a.v.) idi. O (s.a.v.)'in şu veya bu ile çekişip cidalleştiği görülmemiştir... Kavmi yanında O (s.a.v.), o kadar emindi ki, kendisini ancak “El-Emîn” diyerek çağırıyorlardı.” Ebû Nuaym (r.âleyh) Mücâhid (r.a.)'den şöyle nakleder: “Ben, câhiliye zamanında Peygamberimiz (s.a.v.)'in ortağı idim. Ben Medine'ye gittiğimde bana: “Beni tanıdın mı?” diye sordu. Ben de: “Evet yâ Resûlallâh. Sen benim ortağımdın, hem de ne güzel bir ortak. Kimseyle çekişip didişmezdiniz” diye karşılık verdim. Abdullah bin Ebu'l-Hamsâ (r.a.) şöyle demiştir: “Ben, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e peygamberlik verilmezden önce kendisinden bir şey satın almış ve O (s.a.v.)'e biraz borcum kalmıştı... Kendisine: “Burada bekle, kalanını getirip vereyim” demiştim. Ben bu maksatla oradan ayrıldım, fakat o gün ve ertesi gün bunu tamamen unutmuşum. Üçüncü günü hatırladığımda derhâl oraya koştum, kendisinin hâlâ orada beklemekte olduğunu gördüm. Tabiî bende olan alacağını da verdim. O bana dedi ki: “Bu kadar bekletmekle şüphesiz bana sıkıntı vermiş oldunuz! Tam üç gün beni burada beklettiniz.” Rubeyyi bin Haysem (r.a.)'den İbn-i Sa'd (r.a.)'in çıkardığı haber ise şöyledir: “İslâm'dan önceki câhiliye devrinde, Kureyş büyükleri bazı ciddî mes'elelerde, Peygamber (s.a.v.)'in hakemliğine başvururdu.” (Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.163-164)

Mevlana Takvimi
RESÛL-İ EKREM (S.A.V.)'İN KONUŞMALARI - 09 AĞUSTOS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Aug 9, 2024 2:25


Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in doğru ve düzgün konuşmasının, etkili ve yerinde söz söylemesinin başlıca sebepleri şunlardır: O, Arapça'yı en iyi konuşan Kureyş kabilesine mensuptur ve Sa'doğulları topraklarında yetişmiştir. Bedevî Arapların tatlı ve düzgün söz söyleme kabiliyetine; şehirlilerin açık, anlaşılır ve parlak konuşma yeteneğine sahip olmasının hikmeti budur. Hepsinden önemlisi O (s.a.v.), hiçbir insanın elde edemeyeceği ilâhî vahyin desteğini kazanmıştır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'i en iyi tasvir edenlerden biri olan Ümmü Ma'bed, hicret sırasında görüp tanıdığı Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'i şöyle anlatmıştı: “Konuşması pek tatlı, açık ve netti. Söylediği sözler ne anlaşılmayacak kadar yetersiz, ne de usandıracak kadar fazlaydı. Onun sözleri bir inci dizisi gibiydi. Sesi gür ve pek ahenkliydi. Salâtü selâm ona olsun.” RESÛL-İ EKREM (S.A.V.)'İN TEMİZ SOYU Abdullah ibni Abbâs (r.a.) şöyle demiştir: “Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'in rûhu, daha Hz. Âdem (a.s.) yaratılmadan iki bin yıl önce Cenâb-ı Hakk'ın huzûrunda bir nûr olarak durmaktaydı. Bu nûr Cenâb-ı Hakk'ı tesbîh eder, melekler de onun tesbîhi sebebiyle Allâh (c.c.)'u tesbîh ederdi. Allâhü Teâlâ Hz. Âdem (a.s.)'i yaratınca bu nûru onun sulbüne iletti. Bundan sonrası hakkında Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâhü Teâlâ beni Âdem'in sulbünde yeryüzüne indirdi. Sonra beni Nûh'un sulbüne koydu, daha sonra İbrahim'in sulbüne iletti. Böylece Allâhü Teâlâ beni hep asîl sulblerden, tertemiz rahimlerden birbirine ileterek, kesinlikle evlilik dışı ilişkide bulunmamış olan anne ile babamdan dünyaya getirdi.” Hz. Abbâs (r.a.)'in Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'i medheden ünlü şiiri bu rivâyetin sağlam olduğunu göstermektedir. (Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c.1, s.196-199)

Maksat 114
Bir İnsan Bunları Nereden Bilebilir? (Fetih Suresi'ndeki 3 Mucize)

Maksat 114

Play Episode Listen Later May 23, 2024 43:51


Allah Resulü'nün (sav) rüyası üzerine hac ibadeti yapmaya gelen müslümanlarla anlaşmak için Kureyş Suheyl b. Amr'ı elçi olarak göndermişti. “Hudeybiye… Kazandık, Muhammed'i ve adamlarını hezimete uğrattık sanmıştık… Fakat, garip bir şeyler vardı. Anlaşma esnasında Muhammed'in suratındaki eminlik beni tedirgin etmiyor değildi. Öyle zeki bir adam, en yakınlarının isteğinin aksine giderek böyle bir anlaşmayı gözünü kırpmadan kabul etmişti. O güne kadar ilk defa Muhammed'in adamlarının ona bu kadar karşı çıktıklarını görmüştüm. Bu kadar zor şartlarda yaptıkları yolculuk, katlandıkları onca meşakkatin üstüne götürdüğüm istek ve tekliflerimiz onlara çok ağır gelmişti. Anlaşma yapıldı, Mekke'ye döndüm. Sevinçten ne yapacağımızı bilmiyor, zafer naraları atıyorduk o gün. Fakat, bu sefer yanılmıştık. Evet, Kureyş'in zeki, tecrübeli önderleri olan bizler, bu sefer geri dönüşü olmayan bir yanılgıya düşmüştük. Muhammed'in suratındaki eminliğin nedenini şimdi anlıyorum işte. O'nun ve bahsettiği Rabbinin bildiği bir şeyler varmış meğer…” Anlaşmanın üzerinden sadece 2 yıl geçmesiyle Kureyş anlaşmayı bozmak zorunda kaldı. Anlaşmanın onlara 2 yılda yaşattığı bunca şeyi kaldıramamışlardı. 2 Yılda ne mi yaşandı?.. * Video Linki: https://youtu.be/jicyfQtI8fM * Bölümler: 00:00 Fragman 01:05 İslam Tarihindeki 4 Kırılma Noktası 01:40 Efendimiz'in (a.s.m) Rüyası Ve Hazırlıklar 03:30 Kureyş'i Çaresiz Bırakan Yolculuk 07:28 Efendimiz'in Bir Mucizesi 08:14 Kureyş Suikast Timi Gönderiyor 09:46 Kureyş Elçi Gönderiyor 12:00 Efendimiz'i Azarlamaya Kalkışan İkinci Elçi Ve İtirafları 15:02 Müslümanların Elçisine Yapılanlar 17:00 "Hz. Osman'ı Öldürdüler" Söylentileri 20:42 Sahabeleri Çıldırtan Hudeybiye Anlaşması 26:59 Hz. Ömer'in Dayanamayıp Resulullah'a Sordukları 28:49 Medine'ye Geri Dönüş Ve Fetih Suresi'nin Nüzulu 29:33 Fetih Suresindeki Birinci Mucize 31:34 Fetih Suresindeki İkinci Mucize 40:40 Fetih Suresindeki Üçüncü Mucize 43:00 Son * Fatih Toprakoğlu * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa⁠ YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 ⁠X: @maksat114bursa⁠⁠

Mevlana Takvimi
PEYGAMBER (S.A.V.)'İN DOĞRULUĞU - 16 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 16, 2024 2:32


Peygamber (s.a.v.) en emin, en âdil ve en doğru bir peygamberdi. Öylesine emin ve doğru idi ki, bunu düşmanları bile kabul edip itiraf etmişlerdir. Henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce bile “El -Emin” deniyordu. Îbn İshak (r.âleyh), “Allâh (c.c.) O (s.a.v.)'de bütün güzel ahlâk ve hasletleri cemettiği için kendisine emin denilmiştir.” dedi. Allâh (c.c.): “Orada kendisine itaat olunandır. Bir emindir” (Tekvir s. 21) buyurmuştur. Birçok müfessirler, “bu âyette kastedilen, Hz. Peygamber (s.a.v.)'dir” dediler. Kureyş, Kâbe'nin inşasında Hacer-i Esved'i kim koyacağı hususunda anlaşmazlığa düşünce, aralarında bilâhare ilk defa kim gelirse onu hakem kılacaklarına karar verdiler. Derken, Peygamber (s.a.v.) çıkageldi. Bu, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce idi. Dediler ki: “Bu Muhammed'dir. Bu, kendisine son derece güvenilen bir zattır. Yani Emîn'dir. Onun hakem olmasına hepimiz yürekten razıyız. Hakemliğini kabul ediyoruz.” Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur: “Vallâhi ben gökte de eminim, yerde de.” Hz. Ali (r.a.)'den rivâyetle: “Ebû Cehil, Peygamber (s.a.v.)'e dedi ki: “Biz seni yalanlamıyoruz, biz sana gelen kitabı yalanlıyoruz.” Bunun üzerine Allâh (c.c.): “Şüphesiz onlar, seni yalanlamıyorlar.” meâlindeki âyeti inzâl buyurmuştur. Bir başka rivâyette ise, “Biz seni yalancı saymıyoruz, sen aramızda yalanlanan (yalancı sayılan) biri değilsin.” Ehnas b. Şerîk, Bedir günü Ebû Cehil ile karşılaştı ve ona sordu: Ey Hakem'in babası burada sözümüzü duyacak kimse yok, bir sen bir de ben varım. Söyle bakalım Muhammed sâdık, doğru bir kimse midir, yoksa yalancı mıdır?” “Allâh'a yemin ederim ki Muhammed doğru ve pek emîn bir zattır! O hayatında katiyyen yalan söylememiştir.” diye cevâp vermiştir. (Kadı Iyâz, Şifâ-i Şerif, s.133-134)

Mevlana Takvimi
AMİNE HATUN - 05 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 5, 2024 2:58


Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in mübarek annesi olup Kureyş kabilesinin Zühreoğulları kolundan Vehb bin Abdi Menaf'ın kızıdır. Annesi Abdüddaroğullarından Berre binti Abdüluzza'dır. Üç batın ileride soyu Peygamberimizin baba tarafı ile birleşir. Medine'de doğdu. Amcası Vüheyb ibn Abdi Menaf'ın yanında büyüyen Amine, güzelliği ve terbiyesi ile Kureyş içerisinde emsalsiz idi. Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'la evlendi. Abdullah'ın alnındaki nur zifaf gecesi Amine'nin alnına geçti. Bu hale bütün Kureyş kadınları imrendiler. Kısa bir müddet sonra alemlerin efendisine hamileyken, kocası Abdullah vefat etti. Kocasının ölümüne çok üzüldü. Amine, Resûlullâh (s.a.v.)'e hamile olduğu esnada ve dünyayı teşrifi esnasında hiç sıkıntı ve doğum sancısı çekmedi. Kendisine Hz. Asiye ve Hz. Meryem'in ruhaniyetleri ile melekler yardım ettiler. Rüyasında çocuğunun ismini Muhammed (s.a.v.) koyması istendi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hakkında bir de rüya gördü. Bu rüyayı Efendimiz (s.a.v.) şöyle anlatmışlardır: “Ben ceddim İbrahim'in duâsı, İsa'nın müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. Annem rüyasında Şam saraylarını aydınlatan bir ışığın kendi içinden çıktığını görmüş idi. Peygamberlerin anneleri böyle rüyalar görürler.” Amine, Hz. Abdullah'tan başka kimse ile evlenmedi. Abdullah'ın mezarını ziyaretten dönerken, Medine ile Mekke arasında Ebva denilen yerde vefat etti. Bu esnada alemlerin efendisi (s.a.v.) henüz altı yaşındaydı. Böylece Alemlerin Efendisi (s.a.v.) hem öksüz hem de yetim kaldı. Bundan sonra dedesi, Abdülmuttalib ve sonra amcası Ebû Talib'in himayesine girdi. Hz. Abdullah ve Amine, Hz. İbrahim (a.s.)'ın dinine göre ibâdet ederlerdi. İslâm alimlerinin çoğunluğunun bildirdiğine göre; Allâhü Teâlâ, Peygamberimiz (s.a.v.)'e lütûf ve ihsan olarak, Veda haccında anne ve babasını diriltti. İkisi de Resûlullâh (s.a.v.)'e imân ettiler. O (s.a.v.)'in ümmeti oldular. (Rehber Ansiklopedisi, c.2)

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - MÜŞRİK YAHUDİLERİN İSLAM'A DÜŞMANLIKLARININ TEMELİNDE NE VAR?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 5, 2024 4:54


Medine Yahudilerinin daha doğumundan Peygamberimiz Aleyhisselam'a yönelttikleri düşmanlık, onun risaleti konusunda bilgisizliklerinden değil bilakis doğru ve kesin bilgilerinden kaynaklanmıştır. Peygamberimiz Aleyhisselam'ın gelişiyle, Yahudilerin zillet içindeki yaşayışlarına son vermesini umutla bekledikleri Mesih'in gelişi ertelenmekle kalmamış; onları tevhit inancında ve ahlakta tekrar toplamak isteyen bir yeni teklif / şeriat gelmiştir. Bu manada Yahudiler sadece Peygamberimiz Aleyhiselam'ın nübüvvet alametlerini değil, kendi peygamberlerinin emirlerini de içine alan çift yönlü ve dolayısıyla teyitli bilginin ikisini birden kibir, azgınlık ve hasetleri nedeniyle reddetmişlerdir. Nitekim İslam tarihçilerinden bazıları, “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler.” mealindeki ayetin (Bakara 2/146; Enam 6/20) tefsiri esasında başvurdukları şu bilgiyle onların söz konusu tutumlarına işaret etmişlerdir: “(Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Mina panayırında kendisini korumalarına almaları talebiyle görüştüğü kabilelerden bir olan Abs kavmi de ona olumlu cevap vermemişlerdi ancak Fedek'teki Yahudilerden onun hakkında bilgi alma isteği de duyarak) Yahudilerin yurduna yönelip yanlarına vardılar.  Yahudiler Beni Abslere bir kitap çıkartıp ortaya koydular. Onda, Resûlullah Aleyhisselam'ın anıldığı yeri okudular:  ‘O Peygamber, ümmidir ve Arap'tır. Deveye, merkebe biner; ekmek kırıntılarını yemekle yetinir. Ne uzun ne de kısa boyludur. Ne kıvırcık ne de düz saçlıdır. Kendisinin gözlerinde hafif kırmızılık vardır. Teni pembedir.”  (Kitap'tan bunu okuduktan sonra, Yahudiler):  ‘Eğer O sizi getirdiği dine davet ederse, O'nun davetini kabul edin ve O'nun dinine girin!  Bizler ise, O'nu kıskanırız ve O'na tabi olmayız,  O'nun eliyle, bize birtakım savaşlarda büyük belalar gelecektir.  Araplardan da ona tabi olmayan, onunla çarpışmayan hiç kimse kalmayacaktır!  Siz, ona tabi olanlardan olun!” dediler.” (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Ketebe Yayınları, İstanbul 2023) Belâzürî de (ö. 892) Yahudilerin, Medine Vesikası'ndan şaşmalarının “sebebi” olarak zikrettiğimiz tutumları şöyle nakletmiştir: “Resûlullah (sav) Bedir'de galip gelip Medine'ye sâlimen ve bol ganimet ile dönünce Yahudiler azgınlaşıp anlaşmayı bozdular. Resûlullah (sav) onları topladı ve dedi ki: ‘Ey Yahudi topluluğu! Müslüman olunuz! Allah'a yemin olsun ki benim Allah'ın peygamberi olduğumu bilmektesiniz. Aksi takdirde Allah, Kureyş'i düşürdüğü (durumun) daha kötüsüne sizi düşürecektir.' Onlar da dediler ki: ‘Karşılaştığın şey seni aldatmasın. Sen (savaşmayı bilmeyen) tecrübesiz bir kavmi yendin. Bizler ise harp insanıyız. Şayet bizimle savaşırsan, benzerimizle (daha önce) savaşmadığını anlarsın.” (Trc.: Mehmet Akbaş – Musa K. Yılmaz, TYEK Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2020) Her savaşın bir sebebi bir de vesilesi vardır. Naklettiğimiz sebebe bağlı olarak hicretin 2. yılında yapılan Benî Kaynuka Gazvesi'nin “vesilesi” ise yine Belâzürî tarafından şöyle nakledilmiştir:

Mevlana Takvimi
MİRAC HEM RUH HEM BEDENLE OLMUŞTUR - 05 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 5, 2024 3:12


“Kulunu geceleyin, delillerini göstermek için, Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksâ'ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, her şeyi çok iyi işiten, çok iyi görendir.” (İsra s. 1) Bu âyet-i kerîme, Resûlullâh (s.a.v.)'in, Mekke'den, Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksâ'ya, ilâhî bir güçle götürüldüğünü beyân etmektedir. Bu hadiseye “İsra ve Mirac” denilmektedir. Resûlullâh (s.a.v.) uyanık bir haldeyken, geceleyin, Mekke'den Mescid-i Aksâ'ya “Burak” denilen bir bineğe bindirilerek götürülmüş, Mescid-i Aksâ'ya varınca bineğini mescidin kapısında bırakmış, içeri girip iki rekât mescid namazı kılmış sonra, merdivene benzeyen ve “Mirac” denen bir aracın yanına varmış, o araç vasıtasıyla önce dünya semasına çıkmış sonra göğün diğer katlarına gitmiştir. Her kata vardığında, oranın ileri gelen sâkinleri tarafından karşılanmıştır. Resûlullâh (s.a.v.) göklerin her katına vardığında, derecelerine göre oralarda bulunan Peygamberlerle selâmlaşmış, altıncı katta Hz. Musâ (a.s.) ile yedinci katta da Hz. İbrahim (a.s.) ile görüşmüş, daha sonra onların ve diğer Peygamberlerin makamlarını da aşarak kaderleri yazan kalemlerin gıcırtısının işitildiği makama kadar ulaşmıştır. Burada bulunan Cebrail (a.s.)'ı aslî suretiyle görmüş, yine bütün ufukları tutan yeşil “Refref'i de görmüştür. Göğün Kâbesi olan Beytül Mamuru görmüş, yeryüzündeki Kâbeyi yapan Hz. İbrahim (a.s.)'ın ona yaslandığına ve kıyâmete kadar bir daha dönmemek üzere her gün oraya yetmiş bin meleğin gelip Allâh'a ibâdet ettikten sonra ayrılıp gittiklerine şahit olmuştur. Yine cennet ve cehennemi görmüş, Allâhü Teâlâ, günde elli vakit namaz kılınmasını farz kılmış, daha sonra bir lütuf olarak bu elli vakti beş vakte indirmiştir. Eğer Mirac sadece ruhla olsaydı, Kureyşlilerin bunu yalanlamalarına gerek kalmazdı. Çünkü bilirlerdi ki, kişi uyku halindeyken birçok harika olayları görebilir. İsra ve Mirac olayı ise ruhen ve bedenen cereyan etmiştir. (Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c.5, s.253)

Kur'an-i Kerim Tefsiri
29 106 Kureys Suresi Tefsiri - Ali Kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Feb 2, 2024 54:08


KUREYŞ SÛRESİ MEALİ N029 M106 Mekke'de nâzil olmuştur. 4 âyettir. Açlığa ve güvenliğe dikkat çeker. Ka'be'ye ve Allah'a ibadete önem verirsek kaynaşmanın sağlanabileceğini ifade eder. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1- Kureyş'in kaynaşması için 2- Kış ve yazın iş seyahatlerinde kaynaşmaları için 3- Şu evin (Ka'be'nin) Rabbine ibadet etsinler. (4) O (Rab) ki, onları açken doyurdu ve onları korkudan emin kıldı. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/24-kureys-ve-karia-suresi-tefsiri https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kureys-suresi-tefsiri-ali-kucuk Kuranı kerim tefsir grubu günde 1 ders : https://chat.whatsapp.com/GNtQOkfXY7q4twBoslXoOi Tüm dersler: https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri Telegram - Tüm dersler mevcut https://t.me/KuraniKerimTefsiri

Mevlana Takvimi
RESÛL-İ EKREM (S.A.V.)'İN SOYUNUN ŞEREFİ - 02 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 2, 2024 2:57


Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'in soyunun şerefi, memleketinin ve büyüdüğü yerin değeri son derece açıktır. Çünkü o Hâşimoğullarının en seçkinidir. Kureyş'in özü, baba, anne ve soy bakımından en şereflisidir. O, hem Allâh (c.c.)'un hem de Allâh (c.c.)'un kullarının en çok değer verdiği Mekke-i Mükerreme'nin halkındandır. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben devirden devire ve aileden aileye süzülerek Âdemoğulları soyunun en temizlerinin birinden diğerine intikâl ettirildim. Sonunda içinde bulunduğum Hâşimî soyundan dünyaya geldim.” (Buhârî) Hz. Abbâs (r.a.)'in rivâyet ettiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâhü Teâlâ, mahlûkatı yarattı ve beni o mahlûkâtın en hayırlısı olan insanoğlundan, insanoğlunun da en hayırlı soyundan yarattı. Sonra insanları kabilelere ayırdı, beni en hayırlı kabilenin, Kureyş'in içinde yarattı. Sonra onları ailelere ayırdı, beni en hayırlı aile, Benî Hâşim içinde yarattı. Ben insanların şahsen ve aile bakımından en hayırlısıyım.” (Tirmizî) Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'den Vâsile bin Eskâ‘ (r.a.), Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Allâhü Teâlâ İbrâhim oğullarından İsmâil'i, İsmail oğullarından Benî Kinâne'yi, Benî Kinâne'den Kureyş'i, Kureyş'ten Benî Hâşim'i, Benî Hâşim'den de beni seçti.” Abdullah ibni Ömer (r.a.)'in rivâyetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâh mahlûkâtı yarattı; onların arasından insanoğlunu seçti. İnsanoğlunun arasından Arapları seçti. Arapların arasından Kureyş'i seçti. Kureyş'ten Benî Hâşim'i seçti. Benî Hâşim'den beni seçti. Ben hep seçilerek geldim. Şuna dikkat ediniz. Arap'ı seven, beni sevdiği için sever. Arap'tan nefret eden, bana buğzettiği için nefret eder.” (Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c.1, s.196-198)

Yeni Şafak Podcast
Ömer Lekesiz - Ehlikitap inanışları İslam düşmanlığına göre nasıl yapılandırıldı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 1, 2024 5:27


Yazımızın başlığı, İslam'a düşmanlık esasında, geçmişte münferiden Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa (Ehlikitaba), bugün ise Siyonist Hıristiyanlığa mahsus, başlangıcından beri hiç kesilmeyen, günümüzde daha da azgınlaşarak devam eden bir süreci ifade etmektedir. Ehlikitabın İslam düşmanlığı, Peygamberimiz Aleyhisselam'ın daha doğumundaki peygamberlik alametlerinin tespitiyle uç vererek, onun risalet görevini beyan ve kendi şeriatını tebliğ ettiği günlerde aleniyet kazanmıştır ki, bu düşmanlığın, Mekke merkezli orta ve güney Arabistan müşriklerinin düşmanlığından mahiyet ve yöntem itibariyle büyük oranda farklı olduğu da bilinmektedir. Söz konusu farkı ana hatlarıyla hatırlatacak olursak: Müşrikler, Hz. İbrahim'in (a.s.) Mezopotamya Akdini, aynı zamanda Mekke'nin de kurucusu olan ataları Hz. İsmail (a.s.) üzerinden asabiyet ve Beytullah'ın kutsiyeti, hac, tavaf… vb. asli muhtevası, formları büyük oranda bozulmuş bulunan gelenekler yoluyla kısmen bilmelerine rağmen, putlara tapmaları nedeniyle şirk içinde olmaları bakımından Ehlikitaptan ayrıştıkları kadar, mevcut toplumsal statülerini ve ekonomik ilişkilerini koruma kaygısıyla da yine Ehlikitaptan ayrışırlar. Benzer nedenler Ehlikitap için de büyük oranda geçerli olmakla birlikte, onlar için asıl fark muharref kitaplarını ve özünü kaybederek geleneksellemiş dinlerini muhafaza etme kaygısından doğmuştur. Diğer bir söyleyişle Mekkeli müşriklerin İslam düşmanlığı manevi olmaktan çok maddi nedenlere dayanırken, Ehli kitabın düşmanlığı hem manevi (moral) hem de maddi nedenlere dayanmaktadır. Nitekim bu fark, müşriklerce de gözetilerek, Peygamber Aleyhisselam'ın vahiy vurgusuna karşı puta tapmayı meşrulaştırmak için kimi deliller üretmelerine sebep olmuştur. Bunun tipik örneklerinden birini Mehmet Asım Köksal, İslam Tarihi'nde şöyle iletmiştir: “(Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün Mescid-i Haram'da müşriklerin ileri gelenlerinden bir gruba, puta tapanların cehenneme atılacaklarına dair Enbiyâ suresinin 98-100. ayetlerini okuyunca) Putları aleyhinde okunan ayetler Kureyş müşriklerinin çok ağırına gitti.  O sırada oraya Abdullah b. Zibarâ geldi.

NAMAZDA OKUNAN DUA ve SURELER

Kur'an'ın 106. suresidir. Adını birinci ayette geçen kureyş kelimesinden almıştır. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/mustafakaya/message

Mevlana Takvimi
EFENDİMİZ (S.A.V.)'İN SÜTANNESİ HALÎME - 18 EKİM 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Oct 18, 2023 3:01


Allâh (c.c.)'un yardımı ve izniyle varlık beşiğinin süsü olan Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in süt anneliği şerefine eren mübarek Halîme (r.anhâ) şöyle anlatıyor:“Çocukları emzirtme mevsiminde Benî Sa'd kabilesinin kadınları ile Mekke'ye doğru yola çıkmıştık. Yoldaşım olan kadınların hepsi acelecilik arabasına binmişlerdi. Bizim devemiz zayıf, eşeğimiz aksak ve çelimsiz idi. “Ne talihli süttür o kadının sütü ki peygamberlik bahçesinin gül goncasına nasip olacaktır” şeklinde gaipten gelen sesi duyup şaştım. Bulunduğum kervan Mekke'ye ulaşıp Kureyşli büyüklerin çocuklarını almıştı. Bir müddet sonra ben de Allâh (c.c.)'un Harem'ine girdim. Zenginlik ve bolluk sahibi kimselerden birinin çocuğunu alamadığım için perişanlık ve üzüntüye kendimi kaptırdım. Bir köşede oturup beklemeye başladım. Birden güzel yüzlü bir kişi ortaya çıktı ve “Ey saadetli Halîme! Muhammed isminde nazlı bir yetimim var. Benî Sa'd kabilesinin diğer kadınları emzirmek istediler, onların sütünü kabul etmedi. Eğer senin göğsündeki sütünden yüz çevirmezse pek çok kazânca sahip olursun zannederim” dedi. Abdülmuttalib ile beraber Hz. Amine (r.anhâ)'nın iffetli evine girdik. O ay yüzlü kadın bizi alıp ay parçasının yanına götürdü. O nazlı çocuğun melekleri andıran yüzüne hayran olduğumdan sanki bedenimde olan damarlarım süt kesildi. Sağ mememi mübarek ağzına koydum. Tereddütsüz kabul etti; fakat süt kardeşlerinin hakkına riâyet ederek sol mememi emmekten geri durdu.” Hz. Halîme (r.anhâ), insanlığın efendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)'i emzirmek gibi dünyalara değer önemli bir hizmeti görmeye başlayınca tarifi mümkün olmayan bir zenginlik ve bolluğa kavuştu. İki sene sonra bebeği annesine götürdü fakat ayrılığın takat getirilemez ateşine tahammül edemedi. Havanın sıcak oluşu dolayısıyla Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in bünyesinin bundan etkileneceğini ileri sürdü. Annesinin rızasıyla onu yanına alarak ikinci kere kendi bulunduğu yere götürdü, bağrına bastı. (Eyüp Sabri Paşa, Mahmudu's Siyer, s. 51-52)

Mevlana Takvimi
İSMAİL (A.S.)'IN BAZI FAZÎLETLERİ VE KABR-İ ŞERÎFİ - 13 EKİM 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Oct 13, 2023 2:35


İsmail (a.s.) babası İbrahim (a.s.)'ın vefâtından sonra, gerek Kâbe ve gerek Hacc âmellerine âit hizmetleri yürütme ve yönetmeye devam etti. İlk olarak Kâbe'ye örtü örttü. Yüce Allâh, İsmail (a.s.)'a Peygamberlik verdi. Onu, Mekke'de ve Mekke çevresinde oturan Cürhüm ve Amalika halkı ile Yemen kabilelerine, Me'rib ve Hadramevt taraflarına peygamber olarak gönderdi. Elli yıl, onları İslâmiyet'e davet etti. Davet ettiği kimselerden bazısı imân, bazı inkâr etti. İmân edenler, pek az idi. İsmail (a.s.), vazifesinde sabır ve sebat edenlerdendi. Sözünde sâdıktı. Günâhkârları Mekke Haremi'nden ilk sürüp çıkarandı. Kendilerine üstün meziyetler verilenlerin en hayırlı olanlardandı. Namazlarını kılmalarını, zekâtlarını vermelerini, ev halkına ve kavmine emrederdi. Kendisi Allâh (c.c.) katında rızâya ermişti. İsmail (a.s.); Mekke'nin sıcaklığından şikâyetlenince, Yüce Allâh: “Ben, sana, Cennet'ten bir kapı (pencere), açacağım! Kıyâmet gününe kadar, oradan, sana serin serin yel esecektir!” buyurdu. Pencere açılacağı bildirilen yer, kendisinin, vefât ettiği zaman, gömüldüğü yer olan Hicr idi. Asr-ı Saadet'ten sonra (Hicrî: 64) Abdullah b. Zübeyr (r.a.), Haccac'ın mancınıkla attırdığı taşlarla yıkılan Kâbe'yi, yeniden yaptırırken, Hatîm'i kazdırdığı sırada, orada, yeşil taştan bir tâbut buldu. Bunun hakkında Kureyşîlerden bilgi istedi. İstediği bilgiyi, hiçbirinde bulamayınca, Abdullah b. Safvan (r.a.)'a adam gönderip ondan sordurdu. Abdullah b.Safvan (r.a.): “Bu, İsmail (a.s.)'ın kabridir. Onu, yerinden kımıldatma!” dedi. Abdullah b. Zübeyr (r.a.) de, tabutu olduğu gibi bıraktı. (M. Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, c.1, s.233-234)

Mevlana Takvimi
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN GELECEĞİNİN MUSA VE YAKUB (A.S.)'A BİLDİRİLMESİ - 03 EYLÜL 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Sep 3, 2023 2:30


Ebû Ümâme (r.a.)'den şöyle nakledilmiştir: “Ben Resûlullâh (s.a.v.)'den işittim, O (s.a.v.) şöyle diyordu: “Ma'd bin Adnan'ın çocuklarının sayısı kırka ulaştığı zaman, bunlar Mûsâ (a.s.)'ın askeri içine dalarak onların mallarından aldılar. Mûsâ bunlara bedduâ etti. Cenâb-ı Hâkk kendisine vahiy ederek dedi ki: “Yâ Mûsâ onlara bedduâ etme! Çünkü onların içinde kötü yolda gidenleri korkutan, iyi yolda gidenleri müjdeleyen Nebiyy-i Ümmî gelecek. Ve kendilerine merhamet olunan Ümmet-i Muhammed zuhur edecektir... Bu, öyle bir ümmet olacaktır ki, Allâh (c.c.)'dan gelen az rızka razı olacaktır. Allâh da kendilerinin az âmellerinden razı olacaktır. Ve onları “Lâ ilâhe illallâh” Kelime-i Tevhîd'i ile Cennet'e koyacaktır. Bu ümmetin peygamberi, Abdülmuttalib'in torunu, Abdullah'ın oğlu Muhammed olacaktır! Muhammed ahlâkında son derece tevâzû, sahibi, son derece akıllı, hikmetle konuşan, hilm ve vakar sahibidir... Ben O'nu, Kureyş'in en hayırlı kolundan ve o kolun en seçkin ailesinden çıkaracağım! O, bir kul olarak, en hayırlı aileden en hayırlı ümmete peygamber olacaktır! O ve O'nun ümmeti, hayra doğru yürüyecek ve hayrı bulacaktır.” (Taberanî) İbn-i Sa'd (r.a.) şöyle rivâyet eder: “Cenâb-ı Hâkk, Yakûp (a.s.)'a şöyle vahyetmiştir: “Ey Yâkûp, ben senin zürriyetinden birçok hükümdarlar ve peygamberler göndereceğim. Fakat sonunda Harem-i Mekke'den çıkacak olan peygamberi göndereceğim. O'nun ümmeti Kudüs'deki mescidin binasını yenileyecektir. O, bütün peygamberlerin sonuncusu olarak gelecek ve adı Ahmed olacaktır...” (Celaleddin es-Suyuti, Nebî (s.a.v.)'in Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.26)

Mevlana Takvimi
NEBÎ (S.A.V.)'İN TEMİZ SOYU VE ATALARI - 26 AĞUSTOS 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Aug 26, 2023 2:47


Peygamberimiz (s.a.v.), soyları ve kendileri hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Yüce Allâh, İbrâhîm oğullarından, İsmâîl'i seçti. İsmâîl oğullarından Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyş'i seçti. Kureyş'ten, Hâşimoğullarını seçti. Hâşimoğullarından da beni seçti.” “Ben Muhammed bin Abdullâh bin Abdulmuttalibim! Yüce Allâh, mahlûkâtı yarattı ve beni, onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Sonra, onları, iki fırkaya ayırdı ve beni, onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Sonra, onları, kabîlelere ayırdı ve beni, en hayırlı olan kabîlenin içinde bulundurdu. Sonra, onları âilelere ayırdı ve beni, onların en hayırlısı içinde bulundurdu. Ben, sizin âile yönünden de en hayırlınızım, nefs yönünden de, en hayırlınızım!” “Ben Âdemoğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devire, âileye geçe geçe, nihâyet şu içinde bulunduğum âileden vücûda getirildim” “Halk ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, Allâh (c.c.) beni, onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben câhiliye devrinin kötülüklerinden hiç bir şeye bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim!” “Ben tâ Âdem'den, babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsûlü olarak meydâna geldim, aslâ zinâdan meydana gelmedim!” İbn Sa'd (r.a.); Ensâr bilginlerinden Muhammed b. Sâib (r.a.)'e dayanarak, Peygamberimiz (s.a.v.)'in anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin: “Peygamber (s.a.v.)'in beş yüz annesini tesbît ve kaydetmeye muvaffâk oldum. Hiçbirinde, ne zinaya, ne de câhiliye çağında işlene gelen kötü işlerden bir şeye rastlamadım!” dediğini de nakleder. Bunun içindir ki büyük bilgin İbn Haldun (r.h.), “Peygamber (s.a.v.)'den başka, hiçbir kulun, ilâhî ikram olarak ne soyunun bu derece kaydedildiğinin, ne de Âdem (a.s.)'dan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediğini bildirir. (M. Asım Köksâl, İslâm Tarihi, c.1, s.24-25)

Kerem Önder
Fakir zenginler: Cimriler / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 19, 2023 37:54


“Yoksa onların mülkten bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara zerre miktarı bir şey vermezlerdi.” (Nisâ 53) “Bu âyette de Yahudileri, cimrilik ve haset etmekle vasfetmiştir. Cimrilik, bir kimsenin, Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden hiç kimseye hiçbir şey vermemesidir. Hased ise, insanın, Allah'ın başka kimselere hiçbir nimet vermemesini temenni etmesidir. Binaenaleyh, cimrilik ile hased kendisinde bulunduğu kimselerde, Allah'ın başkalarına nimet vermemesini isteme hususunda müşterektirler. Buna göre cimri olan kimse, kendinde olan nimeti başkalarına vermez; hased eden kimse de, Allah'ın, başka kullarına hiçbir nimet vermemesini ister. Cenâb-ı Hak o âyeti bu âyetten önce getirmiştir; çünkü insanın, "kuwet-i âlime" (bilme kuvveti) ve "kuwet-i âmile" (yapma kuvveti) diye iki kuvveti vardır. Kuvvet-i âlime'nin kemâli, ilim; noksanlığı ise, cehalettir. Kuvvet-i âmile'nin kemâli, güzel ahlâk; noksanlığı ise, kötü ahlâktır. Noksanlık itibariyle kötü ahlâkın en şiddetlisi de, cimrilik ile haseddir. Çünkü bunlar, Allah'ın kullarına birçok zararın dönüp gelmesinin menseldirler. Cimriliğin ve hasedin sebebi, cehalettir. Sebep, müsebbebten (neticeden) önce olur. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hak, cimrilik ve hasedden önce cehaleti zikretmiştir. Cimriliğe gelince, bu şundan dolayı böyledir: Malı harcamak, nefsin tezkiyesinin (temizlenmesinin) ve âhirette mutluluğu elde etmenin sebebidir. Malı harcamamak ise, dünya malının insanın elinde birikmesinin sebebidir. Binaenaleyh cimrilik, seni dünyaya bağlayıp, âhiretten alıkor. Cömertlik ise, seni âhirete davet edip, dünyadan alıkor. Dünyayı âhlrete tercih etmek ise, sırf cehaletten dolayı olur. Hasede gelince, bu şundan dolayı böyledir: Hanlık, nimet ve lütuîları kullara ulaştırıp, onlara ihsanda bulunmaktan ibarettir. Binaenaleyh bunu hoş görmeyen, sanki Allah'ı, hanlıktan azletmek istemiştir. Bu ise, sırf cehaletten neş'et eder. Binaenaleyh cimrilik ve hasedin asıl sebebinin, cehalet olduğu sabit olmuş olur. Cenâb-t Hak önce cehaleti zikredince, peşinden müsebbeb (netice) de sebebin peşine zikredilmiş olsun diye, cimrilik ve hasedi zikretmiştir. Allah Teâlâ, o mel'un yâhudilerin, Kureyş müşriklerine "sizler, mü'minlerden daha doğru yoldasınız" dediklerini nakledince, bu ifâde üzerine, "Yoksa onların mülkten bir hissesi mi var?" ifâdesini atfetmiştir. Yahudiler, "Biz, mülke (hükmetmeye) ve nübüvvete daha lâyıkız. Binaenaleyh biz, Araplara nasıl tâbi oluruz?" diyorlardı. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak bu âyetle, onların bu görüşlerini iptal etmiştir. Ayrıca, mülk üç kısımdır: a) Sadece, zahire malik ve hükümran olmak. Bu, meliklerin (padişahların) mülküdür. b) Sadece bâtına mâlik ve hükümran olmak. Bu da, âlimlerin mülküdür. c) Hem zahire, hem de bâtına hükümran olmak. Bu ise, peygamberler (a.s)'in mülküdür. Cömertlik, mülkün ayrılmaz bir parçası olunca, şu huyların herbirinin, insanların kendilerine uymalarının ve emirlerine sımsıkı sarılabilmelerinin sebebi olması için peygamberlerin son derece cömert, keremli, merhametli ve şefkatli olmaları gerekir. Bütün bu sıfatların en mükemmeli, Hz. Muhammed (s.a.s)'de bulunmaktadır.” Razi “Birinizin ayağı takılıp yere düşerse şeytana lanet okumasın, çünkü şeytan, kendisinin ciddiye alındığını düşünür ve sevinir. Bu durumda Bismillah deyin ki şeytan küçüle küçüle kayıp olup gitsin.” (Müsned, 5/59) "İki haslet vardır ki müminde bir arada bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak." (Tirmizi, Birr, 41; Buhari, Edebü'l Müfred, 282) "...Cimri kişi Allah'a uzak, Cennet'e uzak, insanlara uzak ve Cehennem ateşine yakındır" (Tirmizî, Birr, 40). İnanç dediğimiz şey bazı fikir ve düşüncelere olan bağımlılıktır. Onları kesin doğrularımız olarak görürüz. Annemiz bize geçmişte bir şey söylemiştir; "sobayı elleme, elin yanar" denemiş veya denememiş ama deneyen birisini gözlemlemişizdir ve gerçekten de eli yanmıştır. Biz onu çok sağlam bir şekilde kodlarız, artık sobayı ellemeyiz.

Mevlana Takvimi
MADDİ GÜÇ YETERLİ DEĞİLDİR - 10 AĞUSTOS 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Aug 10, 2023 2:43


Allâhü Teâlâ yahûdîlerin kendilerini savaşçı sayıp Ehl-i İslâm'dan adetçe çok olmakla gâlib olacaklarına dâir iddialarını reddetmek üzere: “Ey mü'minler! Sizin için iki fırkada (toplulukta) büyük alâmet vardır ki, o iki fırka birbiriyle karşılaşırlar, onlardan birisi fîsebilillah (Allâh (c.c.) yolunda) mukâtele eder (vuruşur), diğeri mütemerrid olarak (inâd ederek) mukâtele eder. Mü'min olan fırka, kâfir olan fırkayı kendisinin iki misli olduğunu ru'yelayn (gözüyle) görür. Hâlbuki Allâhü Teâlâ dilediği kulunu nusret (yardım) ile te'yîd eder. İşte şu fırkalardan iki misli çok olan fırkanın, az olan fırkaya mağlûb olmasında, basiret sahipleri için ibret vardır.” (Âl-i İmrân s. 13) Âyetin mânâsı; “Ey yahûdî kavmi! Sizin için Bedir'de karşı karşıya muharebe eden iki fırkada pek büyük alâmet vardır. Zîrâ o iki fırkadan birisi mü'minler ki “İ'lâ-yı Kelimetullah” için fî-sebîlillah (Allâh (c.c.) yolunda) muhârebe eder. Ve diğer fırka-i kâfire (kâfir topluluğu) ki, Kureyş kabîlesidir. Onlar şirk üzere kalmak için muharebe ederler ve kendilerinin ehl-i imânın iki misli olduğunu ru'yel-ayn (gözleriyle) görür ve gâlib olacaklarını zannederler. Hâlbuki Allâhü Teâlâ dilediği kimseleri kendi yardımıyla te'yîd ve takviye eder (destekler). Binâenaleyh mü'minler az oldukları halde Allâhü Teâlâ'nın yardımıyla gâlib oldular. İşte şu azın, çoğa galebesinde idrâk ve basiret sahiblerine büyük ibret vardır.” Çünkü Bedir vak'asından döndükten sonra Resûlullâh (s.a.v.) Hazretleri Medîne-i Münevvere'de Benî Kaynukâ çarşısında yahûdîleri topladı ve buyurdu ki: “Ey yahûdi cemâati! Kureyş'e nazil olan (inen) belâyânın (belâların) size de nazil olmasından korkun! Ve belâya (belâlar) nazil olmadan evvel İslâm olun, necât bulun (kurtulun). Zîrâ siz benim Nebî olduğumu bilirsiniz. Binâenaleyh imân etmeniz lâzımdır.” (Hz. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (k.s.), Bedir Gazvesi ve Sure-i Enfâl Tefsîri, s.92-93)

Mevlana Takvimi
HZ. ALİ'NİN HZ. EBÛBEKİR VE HZ. ÖMER ALEYHİNE KONUŞANLARA CEVÂBI - 08 TEMMUZ 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jul 8, 2023 2:46


Hz. Ali (k.v.) Efendimiz, Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.a.e.)'in aleyhinde konuşulduğunu duymuştu. Minbere çıkıp şöyle dedi: “Kureyşin uluları ve müslümanların babaları olan iki zatı dillerine dolayanlara yazıklar olsun. Takvâ sahibi olan müslümanlar bu iki zâtı sever. Bunlara ancak fâcir ve âdî olanlar kin besler. Resûlullâh (s.a.v.), başka kimseyi onlar kadar sevmezdi. Ebûbekir (r.a.), Resûlullâh'ın emriyle imâm olup 9 gün mü'minlere namaz kıldırdı. Mü'minler de isteyerek ve rızaları ile ona bîat ettiler. Haşimoğlullarından ona ilk bîat eden bendim. Kendisi halifeliği istemiyor ve bu yükü bizden birisinin yüklenmesini istiyordu. Vallâhi bizlerin en hayırlısı, en merhametlisi, en çok takvâ sahibi olanı (Allâh (c.c.)'dan korkanı) ve yaşça en başta geleni o idi. Resûlullâh (s.a.v.)'in yaşayışı üzere gitti. Ondan sonra Ömer (r.a.) halife oldu. O da Resûlullâh (s.a.v.)'in dostunun yolundan gitti. Vallâhi o pek merhametli idi. Zulme uğrayanlara yardım ve merhamet ederdi. Allâh (c.c.)'un emrinde, kötüleyicinin dilinden korkup sakınmazdı. Zannederdik ki, onun dili üzerinde bir melek konuşuyor. Allâh (c.c.) onunla İslâm'ı aziz eyledi ve münâfıkların kalplerine korku, mü'minlerin kalplerine sevgi verdi. Onun gibi kimi bulabilirsiniz? Allâhü Teâlâ, bu ikisinin yolu üzere gitmeye bizi muvaffâk etsin. Onların derecesine varmak, ancak onların ardınca gitmek ve onları sevmek ile olur. Beni seven onları da sevsin. Onlara düşmanlık eden bana da düşmandır. Ben onlara düşman olan kimseden uzağım. Dikkat ediniz! Peygamberlerden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebûbekir ve Ömer (r.a.e.)'dir. Bundan sonra kim onların aleyhinde böyle bir söz söylerse, hakkında iftira cezası uygularım.” (İbn-i Asâkir Tarihi ve Kısas-ı Enbiyâ) (Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü'l- Alâiyye, s.925-926)

Mevlana Takvimi
İSLÂM AHKÂMININ HAKKIYLA ÖĞRENİLMESİ GEREKİR - 12 HAZİRAN 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 12, 2023 2:39


Bir müslümanın helâli, haramı, farzı, vacibi ve diğer hükümleri muhakkikîn ulemânın kitaplarından öğrenmesi ve bilmesi gerekir. Ahkâm-ı Şer'iye'yi, İslâm ahkâmını herkesin kendi durumuna göre öğrenmesi farzdır. Uhud Harbi'nde Amr ibn-i Sabit (r.a.) Kureyş müşrikleri tarafındaydı. Harbin kızıştığı bir sırada müslümanların safına geçti ve “Ya Resulullah; önce imân edip sonra mı harp edeyim, yoksa önce harp edip sonra mı imân edeyim?” diye sordu. İmân etmek biraz zaman alacağı için, savaşın o kızgın zamanında hiç vakit kaybetmeden fazladan birkaç kafir öldürebilmek için sorulmuş bu suâle karşılık Nebi (s.a.v.) Efendimiz, “Ya Amr; önce imân et sonra harp et, yoksa mahrum olursun.” buyurmuşlardır. Böylelikle Resulullah (s.a.v.) Efendimiz imânsız olarak Allâh (c.c.) rızası için harp dâhi edilemeyeceğini beyân buyurmuşlardır. Bunun üzerine Amr ibn-i Sabit (r.a.) kuşluk vaktinde imân etti, hemen arslan gibi düşmana karşı saldırdı, birkaç müşriki öldürdükten sonra öğle namazı vakti gelmeden kendisi de şehid oldu. Bu durumu bir rivâyete göre Ebû Hureyre (r.a.) “Hadi bana öyle bir kimse söyleyin ki, Allâh (c.c.)'a bir kere secde etmeden cennete gitmiş olsun.” diye bilmece şeklinde ashâb (r.a.e)'e sordu. Ashâb (r.a.e.) “Öyle şey olur mu?” deyince “Olur, işte Amr ibn-i Sabit (r.a.). Kuşluk vakti imâna geldi ve henüz öğle namazı vakti gelmeden, dolayısıyla öğle namazı üzerine farz olmadan şehid oldu. Hiç secde edemeden şehid oldu ve cennete dâhil oldu.” diye açıkladı. Bu misâlden de anlaşılacağı gibi, bir kimsenin İslâm ahkâmını öğrenmeye üzerine farz olan şeylerden başlaması gerekir. Bir kimse öğle vakti müslüman olsa önce öğle namazının kılınışını öğrenmesi gerekir. Daha sonra sırasıyla ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazı gelir. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.44-45)

Yeni Şafak Podcast
Taha Kılınç - Kayravân'ın ruhu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 7, 2023 4:39


Gözlerimi kapatıp hayal ediyorum: Mekke'de dünyaya gelen, Mısır'ın fethine katılan, ardından Kuzey Afrika'yı İslâm topraklarına katan, bugünkü Tunus'u da içine alan İfrikiyye bölgesinin ilk camisini kuran, atını ta Atlas Okyanusu'na kadar sürüp daha öteye ilerleyemeyince parmağını gökyüzüne doğru kaldırarak “Ya Rab, şahit ol! Eğer karşıma bu umman çıkmasaydı, senin adını duyurmak için dünyanın en uzak yerlerine giderdim!” diye yakaran, dönüşte Cezayir içlerinde yoluna devam ederken şehit düşen, kabri zamanla Mağrib'in en önemli ziyaretgâhlarından birine dönüşen, ismi çağların ötesinden bugüne hâlâ parlak bir fener gibi ışıldayan bir kahraman... Ukbe bin Nâfi'nin, 682'de fani ömrünü tamamlayana dek kat ettiği mesafeyi ve bıraktığı izleri tahayyül etmek, insanın havsalasını zorluyor doğrusu. Geçtiğimiz perşembe günü, Tunus'un Kayravân şehrinde, temelleri 670'te atılan ulu camiyi bütün ihtişamıyla seyrederken aklımda bunlar vardı. Ukbe'nin öyküsü, gayretli ve samimi olmak şartıyla, tek bir kişinin tarihte bazen ne büyük çığırlar açabileceğinin işaretiydi. Günümüzde artık 180 bin nüfuslu büyük bir şehre dönüşmüş bulunan Kayravân, İfrikiyye'de kısa bir müddet hüküm süren Ağlebîler döneminde (800-909) en parlak yıllarını yaşamış. Necd kökenli, Hanefî mezhebine mensup Arap bir hanedan olan Ağlebîler, özellikle üç sahada öne çıkmış: 1) Kalelerin, şehir surlarının ve camilerin kapsamlı bir biçimde restorasyonu, 2) Tarım ve sulama seferberliği, 3) Akdeniz adalarında fetihler ve İslâmlaştırma faaliyetleri. Nitekim Kayravân Ulu Camii de, Ağlebîlerin özenli restorasyonuyla günümüze aktarılmış. Kayravân'ın bir açık hava müzesini andıran, labirent biçimli ara sokaklarında dolaşırken önümüze sıklıkla dokuma tezgâhları, desenli kapılar ve tarihî mescitler çıkıyor. Şehir, “turistik” bir belde için oldukça ıssız, ama tarihin soluğunu dinlemek isteyenler için elbette bu durumda şikâyet edilecek hiçbir şey yok. Ve sessiz bir şehir, tefekkür için de birebir: Kuzey Afrika'nın ilk tam tefsirini kaleme alan Yahyâ bin Sellâm'ın (v. 815) da aynı sokaklarda yürüdüğünü düşünmek mesela... 1881'de başlayan Fransız işgali öncesinde, Kayravân'a gayrimüslimlerin girişinin özel izne tabi olduğunu hatırlayıp gülümsemek... Buhara için Sâmânoğulları ne anlam ifade ediyorsa, Kayravân için de Ağlebîlere aynı rolü vermek... Şehrin en eski kabristanının “Kureyş” adını taşıyor olmasının hatırlattıklarına odaklanmak... Burada medfûn bulunan, Hz. Ömer'in torunu Zeyneb binti Abdillah'ın kabrinde Fatiha okumak... Ağlebîlerin kurduğu muazzam sulama sisteminden günümüze kalan dört büyük havuzu yukarıdan izlemek... Berberî asıllı sahabî Ebû Zem'â el-Belevî'nin kabrinde, yüzyıllar öncesine uzanmak... Kayravânlıların yeraltından Zemzem'e bağlandığına inandığı Berrûta kuyusunun suyundan içmek... Endülüs esintili mimarisiyle Kuzey Afrika'yı İspanya'ya bağlayan Üç Kapılı Cami'yi temaşa etmek... Kayravân'dan sonraki duraklarımız Mehdiyye, Sûse ve Munastir'e devam ederken, benim aklım elbette bu muhteşem İslâm şehrinde kalmıştı. Bütün ziyaretlerimde ve her seferinde olduğu gibi. 915'te Fâtımî İmparatorluğu'nun temellerinin atıldığı Mehdiyye, kurucusu Ubeydullah el-Mehdî'nin adını taşıyor. Kayravân için Hristiyanların muhtemel saldırılarından dolayı içeride bir bölge tercih edilirken, Ağlebîlerin sağladığı istikrar sayesinde Fâtımîler sahildeki bir yarımadaya rahatça yerleşmişler. Fâtımîlerden günümüze ulu cami ile liman ve saray kalıntıları ulaşmış.

Hizmetten
Ahlâkî Mülâhazalar - Ahlâk Serisi | Vaaz-14 | Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jun 6, 2023 61:30


5 Eylül 1980 -Bornova/İzmir - Hak ve hakikatin mübelliğ Nebîlere başkaldırmak büyük bir cinnettir. - En büyük cinnet: 'İnkar' - Meşru dairedeki rızıklar keyfe kafidir. - Kibir ve zilletin orta yolu: 'Vakar' - Hayatımızı dizayn etmede üstadımız Hz. Muhammed'dir (sav) - Allah Rasûlü'nün (sav), kibirli Kureyş büyüklerine verdiği cevap! - Fani ve zâil olan kibrin saikleri. - Ruh ve kalb, bilgiyle doğru orantılı yükselmez ise insan gülünç hala düşer. - Efendimizin (sav) ve İslam büyüklerinin tevazuu..

Kuran Time
Kahrolasıca: Velid bin Muğire | Işığa Gözlerini Kapatanlar | Bölüm: 1

Kuran Time

Play Episode Listen Later May 28, 2023 16:48


"Allah Resulü'nün Düşmanları" serisinde ilk olarak ele alacağımız kişi, Kureyş'in ulularından Velid ibn Muğire. Kendisinin Peygamber Efendimiz'e (sas) düşmanlık etme sebepleri, Velid'in ayağını kaydıran noktalar, İslam'a girecekken son anda ışığa nasıl gözlerini kapadığı gibi noktalara değineceğimiz videomuzu beğenilerinizle desteklemeniz daha geniş kitlelere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.

Bir bakışta
MİT'in DEAŞ'a darbesi ne anlama geliyor?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later May 2, 2023 9:04


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon yayınında Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) yaptığı bir nokta operasyonla DEAŞ'ın sözde lideri Ebu Hüseyin el Kureyşi'nin etkisiz hale getirildiği duyurmuştu. Prof. Dr. Ferhat Pirinççi ile MİT'in bu stratejik operasyonunu konuştuk.

Vel Asr
KURANI BİZ KORUYACAĞIZ

Vel Asr

Play Episode Listen Later Apr 13, 2023 1:26


OSMANLI HUKUK FAKÜLTESİNDEN BİRİNCİLİKLE MEZUN OLAN. EVLİYAULLAH'IN BÜYÜKLERİNDEN MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU HAZRETLERİNİN MUSAHABE KİTABINDAN HAZIRLANMIŞTIR.  “Kur'ân'ı muhakkak biz inzal ettik ve onu elbette biz hıfz ederiz.”Zamân-ı saâdet-i peygamberîden bu ana kadar 1400 küsur sene olduğu halde bir âyet-i kerîme şöyle dursun, bir kelimesi ve hattâ bir harfi bile tebdîl olunamamıştır. Ve el dokundurulamaz. Ve kıyamete kadar da ilâ nihâye böyle devam edecektir.“Yâ Ekreme'r-Rusül! Sana kavmin Kureyş tarafından söylenmez, ancak senden evvel geçen rusül-i kirama denilen söz denilir. Binâenaleyh, sen onların sözlerine mahzun olma. Zira Rabbin Teâlâ Kur'ân'a îmân edenleri mağfiret edici ve küfr edenlere azâb-ı elîm sahibidir.”Yani senden evvel geçen rasüller milletleri tarafından vâkî olan ezaya nasıl sabr ettiler ve zafer-yâb oldular ve düşmanlarından intikamlarını aldılarsa sen de sabret ki, kavmin üzerine zafer-yâb olasın. Zira küfürden tevbe edip îmân edenleri Rabbin Teâlâ mağfiret edici ve küfre devam edenlere acıtıcı azâb vericidir. Musahabe Sohbetle halleşmek demek. Hayırlı niyetlerin mü'minler arasında yankı bulması demek. Yazandan okuyana, okuyandan dinleyene duygu ve düşüncelerin aktarılması demek. Musahabeler her biri özenle seçilen ve titizlikle işlenen yüzlerce mevzuun özü, özetidir. Ayet-i kerîme mealleriyle, hadis-i şeriflerle ve her biri itina ile seçilmiş konular, Allah dostlarının menkıbeleriyle tel tel işlenmiş. Kuran-ı Kerîm'in geçmişe ve geleceğe ışık tutmadaki maksadının; yaşayan insanı aydınlatmak, ibret almaya sevk etmek olduğu vurgulanmıştır.

Kur'an Mealleri
80.Abese Suresi (Arapça: سورة عبس), Hasan Basri Çantay sesli Kur'an meali KHMK

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Apr 9, 2023 3:53


Abese Suresi (Arapça: سورة عبس), Kuran'ı Kerim'in Mekki surelerinden olup, Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 80. iniş sırasına göre ise 24. suresidir. Abese kelimesiyle başlamasından dolayı Abese Suresi adını almıştır. Abese Suresi'ne, Abese kelimesiyle başlamasından dolayı bu ad verilmiştir; “Abese ve tevella.” ( Surat astı ve yüz çevirdi.) Bu surenin diğer ismi (ikinci ayette geçen a'ma kelimesinden dolayı) A'ma Suresi olarak bilinmektedir; “En caehul'a'ma.” (tercüme: Yanına o kör geldi diye.) Abese Suresi'nin 15. ayetinde zikri geçen sefere (insanların amellerini yazan melekler) kelimesinden dolayı, bu sureye Sefere Suresi de denmiştir. “Bi eydi seferah.” (tercüme: Kâtiplerin ellerindedir.) Özellikleri Abese Suresi'nin ayet sayısı Hicaz ve Küfe karilerine göre 42 ve diğer karilerin görüşüne göre ise 41 yâda 40'tır; ancak birinci görüş daha meşhurdur. Bu sure 133 kelime ve 553 harften ibarettir. Mushaf'ta ki sırasına göre sekseninci, iniş sırasına göre ise yirmi dördüncü suredir. Abese Suresi Mekke'de nazil olmuştur. Lafız ve hacim bakımından “Mufassal” surelerden; yani Kur'an'ı Kerim'in kısa surelerinden olup, 30. cüzde yer almaktadır. Konuları Abese Suresi'nin başında, Allah Resulünün (s.a.a) yanına gelen bir kör şahıstan bahsedilmektedir; o esnada Allah Resulü (s.a.a) Kureyş büyükleri ile müzakere etmekle ve onları İslam'a davet ile meşgul olmasından dolayı, kör şahsa gereken ilgiyi gösteremediğine işaret edilmektedir. Ancak Şii mütekellim ve müfessirler bu tefsiri kabul etmeyerek, ilahi kınama ve azarlamanın Allah Resulü (s.a.a) hakkında olmadığını belirtmişlerdir.[1] İnsanların Allah'a yönelmesi, nimetlere şükran ve teşekkür kastıyla ilahi nimetlerin bazılarının sayılması, insanlara karşı güler yüzlü ve saygılı davranma, insanın gaflet, gurur ve kibirden uzak durması kastıyla insana neden (temiz olmayan bir sudan ve nütfeden) yaratıldığının hatırlatılması, kıyametin kesinlikle vuku bulacağının vurgulanması, cennet ve cehennem ehlinin özellikleri gibi konular bu surenin temel konularından bazılarıdır

Kur'an-i Kerim Tefsiri
3- Kureys Suresi Tefsiri - Mahmut Toptas

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Apr 1, 2023 50:30


24 *106- KUREYŞ SÛRESİ Mekke'de nâzil olmuştur. 4 âyettir. Açlığa ve güvenliğe dikkat çeker. Ka'be'ye ve Allah'a ibadete önem verirsek kaynaşmanın sağlanabileceğini ifade eder. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1- Kureyş'in kaynaşması için 2- Kış ve yazın iş seyahatlerinde kaynaşmaları için 3- Şu evin (Ka'be'nin) Rabbine ibadet etsinler. (4) O (Rab) ki, onları açken doyurdu ve onları korkudan emin kıldı. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/24-kureys-ve-karia-suresi-tefsiri https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/29-106-kureys-suresi-tefsiri-ali-kucuk Kuranı kerim tefsir grubu günde 1 ders : https://chat.whatsapp.com/GNtQOkfXY7q4twBoslXoOi Tüm dersler: https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri Telegram - Tüm dersler mevcut https://t.me/KuraniKerimTefsiri

Mevlana Takvimi
Mİ'RAC MUCİZESİ - 16 ŞUBAT 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 16, 2023 2:50


“Eksiklikten uzaktır O Allâh ki, geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü. O'na ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye. Gerçekten O işiten görendir.” (İsrâ s.1) Âyette geçen kulunu (bi ‘abdihî) sözü, ruh ve cisimin birleşiminin adıdır. Bundan İsrâ hâdisesinde ruh ve bedenin birlikte bulunduğu anlaşılır. Nebî (s.a.v.), Mi'râcını Kureyşliler'e anlatırken, Kur'ân-ı Kerîm'de bildirildiği gibi, Mescid- i Aksâya uğradıklarını söyledi. Kureyşliler, Onun Mescid-i Aksâ'yı dahâ önce görmediğini biliyorlardı. Mescid-i Aksâ'nın şeklini sordular. O sırada Cebrâîl (a.s.) Mescid-i Aksâ'yı Resûlullâh (s.a.v.)'in gözlerinin önüne getirdi. Sorulan şeylere Mescid-i Aksâ'yı seyrederek cevâb verdi. Ayrıca Kureyşlilerin Şâm'a gitmiş olan bir kervânından haber sordular. “Kervân yoldadır. Ben onlara uğradığım zamân, falan kişi deve üstünde oturmuştu. Hava soğuk idi. Kölesinden kilim istedi. Ben susamıştım. Falan kimsenin bardağından su içtim. Bir kimse bir şey kaybetmişdi. Onu arayıp buldular. Bizim Burakımızdan kervândaki develer ürktü ve etrâfa dağıldılar. Eğer develeri toplamak için çok oyalanmazlarsa, falan gün güneş doğarken Mekke'ye gelirler” buyurdu. Kervânın geleceğini söylediği gün müşrikler iki grup oldular. Bir grubu kervânın geleceği tarafı, bir grup da güneşin doğacağı tarafı gözetlemeye başladılar. Kervânı gözetleyenler âniden, işte kervân geldi diye bağrıştılar. O anda güneşin doğuşunu gözetleyenler de, işte güneş doğuyor diye bağrışdılar. Kervânı karşıladılar ve anlatılanları ve başlarından geçen hâdiseleri tek tek sordular. Hepsinin doğru olduğunu öğrendiler. Fakat inâdlarından ve kibirlerinden dolayı îmân etmediler. İnkârları ve kibirleri arttı.Yûnus bin Bükeyr, bu rivâyete ilâveten şöyle demiştir: “O gün güneşin doğması, kâfilenin gelmesine kadar Allâhü Te'âlâ tarafından geciktirilmiştir.” Allâhü Te'âlâ'nın dalâletde bırakdığını, kimse hidâyete erdiremez. (Molla Câmi, Şevâhidü'n-Nübüvve, s.114-115)

Kerem Önder
İnşaallah demeyi unutma! / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Jan 29, 2023 49:30


“Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme!” Kehf 23 “Ancak, ‘Allah dilerse yapacağım' de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve ‘Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır' de.” (Kehf 24) Ashâb-ı Kehf kıssası Hz. Peygamber'e sorulduğunda “Allah izin verirse” demeden, “Yarın size cevap vereceğim” dedi. Bu sebeple bir süre vahiy kesildi. Bu bir uyarıydı. Nitekim on beş gün sonra vahiy geldiğinde yüce Allah Hz. Peygamber'i şöyle uyarıyordu: “Allah izin verirse demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım' deme!” Hiç kimse yarın ne yapacağını bilemez.” (Lokmân 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın iradesi yeterli değildir, Allah'ın da onun olmasını dilemesi gerekir. Bu irşad ve uyarılar sebebiyle gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken işi Allah'ın iradesine bağlamak yani “Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. “Müfessirler şöyle demişlerdir: Kureyşliler, Hz. Peygamber'e üç soru sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s), "İnşaallah" demeden, "Ben yarın bunları cevaplarım" dedi. Bunun üzerine vahiy onbeş gün süre ile kesildi. Bir başka rivayette bu sürenin kırk gün olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonra bu ayet nazil oldu. İnsan "yarın falanca işi yapacağım" dediğinde hem o gün gelmeden önce ölmesi, hem de diri kalması halinde, o işi yapmaya mani bir engelin çıkması uzak bir ihtimal değildir. Binâenaleyh o, "inşaallah" demezse, o zamanda o vaadinde yalancı olmuş olur. Halbuki yalan, nefret ettirici bir husustur. Bu ise, peygamberlere yakışmaz. Bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak ona, "inşaallah" demesini vâcib kılmıştır, öyle ki onun bu vaadini yerine getirmemesi halinde yalancı olmaz, o zaman da bir nefret meydana gelmez. Bu cümleden olarak İbn Abbas (r.a): "Bu kimse uzun bir müddet sonra inşaallah demeyi hatırlar da bunu söylerse, keffareti savuşturmuş olma hususunda bu yeterlidir" demiştir. Said İbn Cübeyr'den de: "Bir sene veya bir ay veya bir hafta veyahutda bir gün sonra dahi inşaallah dese" şeklinde rivayetler gelmiştir. Anlatıldığına göre, Ebu Hanife (r.h.)'nin, İbn Abbas'ın, inşâallahın belirli bir zaman sonra denilebileceği şeklindeki görüşüne muhalefet ettiği haberi Halife Mansur'a ulaşmış; o da bunun üzerine, bu görüşü reddetmesi için, onu huzuruna çağırmış. Bunun üzerine Ebu Hanife (r.h) de: "Bu senin aleyhine olur. Çünkü sen, yemin ettirerek biat aldığında, onların senin yanından çıkıp da "İnşâallah" diyerek senin aleyhine başkaldıracaklarını düşünmez misin?" der. Mansur, Ebu Hanife'nin sözünü beğenir ve ondan memnun kalır. Daha sonra Cenâb-ı Hakk, 'Ve şöyle de: "Umulur ki Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola erdirir" buyurmuştur. Bu hususta şu izahlar yapılabilir: a) "İnşaallah" dememek güzel değildir. Bunu söylemek, söylememekten daha güzeldir. Hak Teâlâ'nın, "bundan daha yakın bir rüşde" ifadesiyle bu cümlenin söylenilmesi kasdedilmiştir. b) O, onlara herhangi bir şeyi vaadedip ve o vaadiyle beraber "inşaallah" da dediğinde, O, "Umulur ki benim Rabbim beni, size vaadettiğim şeyden daha güzel ve daha mükemmeline iletir ve götürür" demiş olur.” Razi “Kişinin ‘İnşallah' demesi imanın kemalindendir.” (Suyuti, Camiu's-sağir, II/ 50) Bir kimse ile bir şey kararlaştırırken "inşaallah" denirse, sonradan o iş yerine getirilmezse, yalancı olunmaz. (Miftah-ül Cenne) Kesin işlerde de "inşaallah" denir. Mescid-i Haram'a girileceğini Allah Teâlâ bildirdiği halde, inşaallah denmesini öğretmek için, "Mescid-i harama inşaallah gireceksiniz" buyurdu. (Fetih 27) "... Babacığım, sana emredilen ne ise, onu yap! İnşaallah beni sabredicilerden bulursun." (Saffat, 102) Peygamber Efendimiz (asm) de, mezarlığa uğrayınca, ölüm muhakkak olduğu halde, ilâhi terbiye gereği olarak, "İnşaallah biz de size kavuşacağız." buyurdu. (Müslim)

Mevlana Takvimi
BİR VAKİT NAMAZ KILMADAN CENNETE GİREN SAHÂBÎ - 10 OCAK 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jan 10, 2023 2:54


Amr ibn-i Sabit (r.a.)'in Câhiliye devrinde halk üzerinde alacağı ribâ (faiz) paraları vardı. Onları almadıkça müslüman olmak istemedi. Uhud savaşına çıkıldığı gün, gelip amcalarının oğullarını göremeyince: “Amcamın oğulları neredeler?” diye sordu. “Uhud'dadır!” dediler. “Filan kişi nerededir?” diye sordu. “Uhud'dadır!” dediler. “Filan kişi nerededir?” diye sordu. “Uhud'dadır!” dediler. Bunun üzerine, Amr b. Sabit (r.a.), hemen zırhını giyinip atına binerek onlara doğru yöneldi, gitti. Amr (r.a.), Uhud'da, Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanına varıp: “Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! Önce savaşayım mı, yoksa müslüman mı olayım?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v.): “Önce müslüman ol, sonra savaş!” buyurdu. Bunun üzerine, Amr (r.a.) müslüman oldu. Müslümanlar, onu Uhud'da görünce: “Sen bizden uzak dur!” dediler. Amr b. Sabit (r.a.): “Ben imân ettim, müslüman oldum!” dedi ve müslümanların yanında yaralanıncaya kadar çarpıştı. Uhud'dan, ailesinin yanına ağır yaralı olarak getirildi. Sâ'd b. Muaz (r.a.), Amr (r.a.)'i ziyarete gelip, onun kız kardeşine: “Amr'a bir sor bakalım” dedi ve şunu sormasını istedi: “Sen kavmine olan hamiyetinden dolayı mı; yoksa Kureyş müşriklerine kızdığın için mi; ya da Allâh (c.c.) için mi kızarak onlarla çarpıştın?” Amr (r.a.): “Ben Allâh (c.c.) ve Resûlullah (s.a.v.) için kızarak onlarla çarpıştım!” dedi. Kuşluk vakti müslüman olup öğle vakti girmeden şehit olduğu için, Allâh (c.c.)'e bir vakit bile namaz kılamadan vefât etti ve Cennet'e girdi. Peygamberimiz (s.a.v.), onun hakkında: “Az amel etti, çok ecre erdi!” buyurmuştur. Ebû Hüreyre (r.a.) de, bir gün, çevresindeki kişilere: “Allâh (c.c)'a bir vakit bile namaz kılmadan, secde etmeden Cennet'e giren adamı bana haber veriniz?” deyip herkesin sustuğunu görünce: “O, Abduleşhel oğullarının kardeşi Amr ibn-i Sabit'tir!” dedi. Allâh (c.c.) ondan razı olsun! (M. Asım Köksâl, İslâm Tarihi, c.10, s.109)

Mevlana Takvimi
MUCİZE İSTEYEN MÜŞRİKLER - 30 ARALIK 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 30, 2022 2:45


Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “(Müşrikler) kendilerine istedikleri gibi bir âyet (bir mu'cize) gelirse mutlak îmân edeceklerine, Allâhü Teâlâ'ya yeminlerinin en kuvvetlisi ile yemin ettiler. De ki: “Âyetler ancak Allâhü Teâlâ'nın nezdindedir.” (Onlara Kâdir olan ancak O'dur, dilediğini izhâr eder, dilediğini etmez, hiçbiri benim kudret ve irâdemde değildir). Onların diledikleri âyet gelse de îmân etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?” (En'âm s. 109) Rivâyet edildiğine göre; Kureyş'in ileri gelenleri. Peygamber (s.a.v.)'e dediler ki: “Yâ Muhammed! Sen bize Mûsâ'nın asâsından, taşa vurduğu vakit on iki pınar aktığından bahsediyor, İsa'nın ölüleri dirilttiğini söylüyorsun. Sen de bize bunlar gibi bir mu'cize göster ki imân edelim!” Efendimiz (s.a.v.): “Ne yapmamı istiyorsunuz?” buyurdu. “Safâ Dağını altın yap. Yâhûd ölülerimizden bazılarını dirilt! Veyâ bize melekleri göster ki senin için bize şahadet etsin.” dediler. Resûl-ü Ekrem (s.a.v.): “Bu istediklerinizden bazısını size yaparsam, beni tasdik eder misiniz?” buyurdu. “Hay hay”” dediler, yeminlerinin en kuvvetlisiyle yemin ettiler: “Hepimiz seni tasdik eder, Müslüman oluruz.” Ashâb (r.a.e.)'den bazıları müşriklerin isteklerini terviç ettiler. Ettikleri yeminlere aldanarak, istedikleri mucize gösterilirse, müşriklerin îmân edecekleri ümidine düştüler ve Efendimiz (s.a.v.)'den böyle bir mucizenin gösterilmesini dilediler. Efendimiz (s.a.v.), Safa Dağı'nın altın olması için duâ etmeye niyet etmişti ki bu sırada, Cebrâil (a.s.) geldi: “Yâ Resûlullâh!” dedi. “Sen ne istersen Allâhü Teâlâ, onu sana verir. Fakat bundan sonra, yine tasdik etmezlerse, dünyâda da azâb görür, helâk olurlar. İstersen bundan sarf-ı nazâr et, olur kî içlerinden bazıları tevbe ederler.” Efendimiz (s.a.v.) de: “Dilerim ki tevbe edecekler, tevbe etsinler” buyurdu ve duâ etmekten sarf-ı nazâr eyledi. Bu âyet-i kerîme bu sebeble nazil olmuştur. (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.46-47)

Mevlana Takvimi
MEKKE'NİN FETHİ GÜNÜ HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN TEVAZUÛ VE BAĞIŞLAYICILIĞI - 23 ARALIK 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 23, 2022 2:35


Hatemü'l-Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri, Mekke'den sekiz sene evvel hicret buyurarak nasıl çıktığını ve bugün Mekke'ye girerken büyük bir fütuhâtla ve nasıl bir ihtişamla girdiğini düşünerek, Cenâb-ı Hâkk'ın bu lütuf, kerem ve inâyetine karşı son derece ubûdiyetkârâne bir vaziyet alarak, başını devesi üzerine eğmişti. O derecede ki, mübârek re's-i saâdeti, devenin boynunda secde eder gibi bir vaziyet almıştı. Hâlâ Zahr denilen Zîtuva mevkiinden itibaren böylece mütevazî ve Cenâb-ı Hâkk'a karşı mütezellil bir vaziyette tesbih, tehlil ederek, duâ ederek ve mübârek başında siyah imame (sarık) olduğu halde Mekke-i Mükerreme'ye girdiler ve doğru Kâbe-i Muazzama'ya azîmet buyurdular. Bu sırada bütün Kureyş, Mescid-i Haram'da toplanmış, saf bağlamış, haklarında ne muamele olunacağını dikkatle bekliyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri, yalnız Kureyş'e ve Mekkelilere değil, bütün beşeriyete seslenen bir hutbe îrad buyurdular ve sonra: “Ey Kureyş cemaati! Şimdi size ne muamele edeceğimi sanırsınız?” diye sordu. O Fahrü'l-Mürselîn (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin ne derece merhametli ve âlicenab olduğunu bilen Kureyş müşrikleri ve Mekkeliler, hep bir ağızdan: “Hayır umarız! Sen kerîm bir kardeş ve âlicenap bir kardeşin oğlusun” dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri de: “Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de size, artık bugün geçmişten dolayı tevbih (azarlama) ve muahaze yoktur, derim. Haydi gidiniz! Azadsınız!” buyurdu. Bu, bir afv-ı umûmî idi. Evvelce herbir fenalığı irtikâp eden herhangi zâlim bir kavmi de, afv ile beraber, bütün beşeriyete hitâben onları hakka, adalete, hürriyete, müsavaata (eşitliğe) davet etmiştir. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Hz. Hâlid bin Velid (r.a.), s.74-78)

Yeni Şafak Podcast
Taha Kılınç - Osmanlı Arapları

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 3, 2022 4:52


"Blunt, Londra'da çeşitli gazetelerde ve dergilerde yayımladığı fikirlerini 1882 yılında bir kitaba dönüştürdü. ‘The Future of Islam' (İslâm'ın Geleceği) isimli kitabında eski fikirlerini aynen tekrar ediyordu. Artık o da tıpkı İngiltere gibi, fikirlerinin hayata geçmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanıyordu. Başka bir ifade ile II. Abdülhamid Osmanlı sultanı olarak kaldığı sürece bu fikirlerinin gerçekleşmesinin imkânsızlığına iyice kanaat getirmişti. Beş bölümden meydana gelen kitabın birinci bölümü, dünyadaki Müslümanların nüfusu ve haccın Müslümanlar için önemine ayrılmıştır. Kitabında ayrıca Avrupa'nın İslâm âlemini hakkıyla tanımadığını ve Müslümanları sadece Osmanlı Devleti'nden ibaret sandığını yazan Blunt, kendisinin de Arap dünyasını gördükten sonra fikirlerinin değiştiğini belirtmektedir. Müslüman nüfusu ve 1880 yılında Mekke'ye gelen hacılar hakkında bazı istatistikler verdikten sonra, İslâm mezhepleri ve müntesipleri hakkında da bilgiler vermektedir. Sonra konuyu hilafetin tarihine getirmektedir. Kitabının ikinci bölümünde hilafet meselesini tartışan Blunt, burada Hz. Ebubekir'den I. Selim'e [Yavuz] kadar geçen sürede hilafetin nasıl el değiştirdiğini anlatmaktadır. Blunt'un bütün amacı, hilafetin Osmanlılar tarafından gasp edildiğini iddia edip, II. Abdülhamid'in İslâm Birliği fikrinin isabetsiz olduğunu ortaya koymaktır. En temel iddiası, İslâm literatüründe de bulunmakla birlikte farklı yorumlanan Hz. Muhammed'in ruhanî temsilcisi olacak kişinin, yani halifenin Hz. Peygamber'in mensubu bulunduğu Kureyş kabilesinden olması gerektiğidir. Blunt'a göre, sadece bundan dolayı II. Abdülhamid'in halifeliği uydurmadır. Blunt, bütün bunlara rağmen son zamanlarda II. Abdülhamid'in hem Türk ulemasının ve hem de diğer milletlere mensup ulemanın saygınlığını kazandığını itiraf etmekte ve adeta bundan dolayı üzülmektedir. Avrupalıların politikalarının da II. Abdülhamid'in daha fazla sempati toplamasına neden olduğunu söyleyen Blunt, Abdülhamid'in İngiltere'nin gözüne baka baka Yunanistan, Arnavutluk ve Kürtlere karşı zaferler elde ettiğini ifade etmektedir. Fransızların Tunus'u işgal etmeleri üzerine II. Abdülhamid'in Kuzey Afrika Müslümanlarının yoğun sempatisini kazandığını, hatta Hindistan'da hutbenin onun adına okunduğunu kitabında hayıflanarak anlatmaktadır. Buna rağmen, İslâm Birliği siyasetinin çökmesi için ümitvar olan Blunt, şu iddialarda bulunmaktadır: Adı ister Abdülaziz, ister Abdülhamid olsun, bir Osmanlı Hilafeti oldukça, İslâm dünyasında gerçek bir ilerleme mümkün olmayacağı gibi, içtihat kapısı da açılamaz. Eninde sonunda hilafet Medine veya Mekke'ye geri dönecektir.” Prof. Dr. Zekeriya Kurşun Hoca'nın “Osmanlı Arapları - Hilafet, Siyaset, Milliyet, 1789-1918” (Vakıfbank Kültür Yayınları, İstanbul, Ekim 2022) adlı kitabını okurken, İngiliz şarkiyatçı ve siyasetçi Wilfrid Scawen Blunt'ı anlattığı kısma (s. 127 vd.) gelince durakladım. Klâsik İngiliz kibrinin yanı sıra, Osmanlı'ya ve tarih içinde oluşan “Türk” misyonuna yönelik önyargı ve düşmanlıkların bugün de hâlâ yerli yerinde durduğunu müşahede ederek... Zekeriya Hoca, 452 sayfalık hacimli eserinde, -isminden de anlaşılacağı üzere- Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında yaşayan Arapları, Arapların merkezle ilişkilerinin seyrini ve nihayet Birinci Dünya Savaşı'nda Arap coğrafyasının Osmanlı'dan kopuş evrelerini anlatıyor. “Anlatıyor” dedim, ama belki şöyle söylense daha doğru olur: Canlı manzaralar halinde tasvir ve tahlil ediyor. Kitap, konusunun ehemmiyeti kadar, üslubundaki akıcılık ve muhatabını öyküsünün içine çekebilmesi yönüyle de tam bir “usta işi” olmuş.

Mevlana Takvimi
HZ. ALÎ (K.V.)'NİN DİLİNDEN HZ. EBÛBEKİR VE HZ. ÖMER (R.A.E.) - 28 EKİM 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Oct 28, 2022 3:02


Alkame b. Kays (r.a.), bir gün Kufe Mescidi'nin minberine eliyle vurarak şunları anlattı: Hz. Alî (r.a.), bu minber üzerinde bizlere hitap etti. Bunda Allâh (c.c.)'a hâmd-ü senâlar ettikten ve O (c.c.)'un dilediği şeylerden bahsettikten sonra şöyle buyurdu: “İçinizden bazı kimselerin beni, Ebûbekir (r.a.) ile Ömer (r.a.)'den üstün tuttuklarını duydum. Eğer daha önce sizi bu konuda uyarmış olsaydım bu kişileri cezalandırırdım. Ben, hakkında uyarıda bulunmadığım konularda sizi cezalandırmayı hoş karşılamıyorum. Ancak şu andan itibaren kim böyle bir şey söyleyecek olursa ona iftira cezası vereceğim. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra insanların en hayırlısı Ebûbekir (r.a.), ondan sonra da Ömer (r.a.)'dir. Bunlardan sonra biz, hakkında Allâhü Teâlâ'nın dilediği gibi hükmedeceği birtakım şeyler yaptık.” (Müntehâb, c.4, s.446; İmâm Ahmed, Müsned, c.1, s.127) Halîfeliği sırasında bir gün Süveyd b. Ğafle (r.a.), Hz. Alî (r.a.)'e gelerek: “Ey mü'minlerin emîrî! Bugün, yanlarına uğradığım bazı kimselerin Ebûbekir (r.a.)'le Ömer (r.a.) hakkında ileri geri konuştuklarını duydum” dedi. Bunun üzerine Hz. Alî (r.a.), minbere çıkarak şunları söyledi: “Cansız maddelere can verip kupkuru tohumları yeşerten Allâh (c.c.)'a yemin ederim ki, Ebûbekir (r.a.)'le Ömer (r.a.)'i ancak fazîletli mü'minler sever; diğer taraftan bu ikisine haddi aşan sapıklardan başkası buğz etmez. Bu sebeple onları sevmek ibâdettir, insanı Allâh (c.c.)'a yaklaştıran bir âmeldir. Onlara buğz etmekse haddi aşmaktır. Bazı kimseler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kardeşleri ve arkadaşları, Kureyş'in efendileri ve Müslümanların babaları olan bu iki şahıs hakkında neye dayanarak ileri geri konuşuyorlar. Böyle kimseler benden değildir ve ben kimin, onlar aleyhinde konuştuğunu duyarsam, onu cezalandırırım.” (Müntehâb, c.4, s.443) (Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.188)

Mevlana Takvimi
HZ. HATİCE (R.ANHÂ) ANNEMİZ - 25 EYLÜL 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Sep 25, 2022 2:52


Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz, Peygamberimiz (s.a.v)'in ilk hanımı, ilk îmân eden hür kadın, mü'minlerin annelerindendir. Kureyş kabilesinin kibâr ve asîl bir ailesine mensûptur. Babasının adı Hüveylîd, annesininki Fâtıma'dır. Hz. Hatice (r.anhâ)'nın ilmi, malı, şerefi, iffeti ve edebi pek fazla idi. Ticâret ile uğraşan, devrin büyük tüccarlarındandı. Memurları, katipleri ve köleleri vardı. Ticâreti adamları vasıtasıyla veya ortaklık suretiyle yapardı. Efendimiz (s.a.v.) ile evlendi. Bütün malını Efendimiz (s.a.v.)'in yolunda infâk etti. Hz. Hatice (r.anhâ), Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e, evlâdına, müslümanlara ve insanlara çok şefkatliydi. Ev işlerini iyi bilip, mükemmel iş görürdü. Peygamberimiz (s.a.v.) bu husûsta O'nun için “Hem çocuk annesi, hem de ev işi tanzim eden hatun” buyurdu. Peygamberimiz (s.a.v.)'e karşı çok hürmetkâr idi. Ne buyurursa itiraz etmeden kabul ederdi. Bu her zaman böyle oldu. Resûlullâh (s.a.v.) de onu her zaman medh ederdi. Hatta bir gün yine O'nu medh ederken, Hz. Âişe (r.anhâ) dayanamayıp, “Cenâb-ı Hâkk size daha iyisini verdi” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) “Hayır, ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyet verirken, O bana yâr oldu. Üzüntülerimi giderdi” buyurdu. Hz. Hatice (r.anhâ) hayattayken, Peygamberimiz (s.a.v.) başka bir kadınla evlenmedi. O'nun akrabalarını gördüğü zaman hemen ayağa kalkar, onları karşılar ve yanlarına oturturdu. Eline mal geçtiğinde, onları unutmaz; hemen hediye göndererek, unutmadığını, hatırladığını belirtirdi. Peygamberimiz (s.a.v.) yine onun ve diğer üstün hatunlar hakkında buyurdu: “Dört hatunun fazîletleri bütün dünyâ hatunlarının faziletlerinden üstündür. Meryem binti İmrân, Firavun'un îmân etmiş hanımı Asiye, Hatice binti Hüveylid ve Fâtıma binti Muhammed.” (Ömer Faruk Hilmi, Ehli Beyt'in Fazileti)

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Düşmanı dost kılarak yenmek

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 29, 2022 6:50


Ashab, insanlar içinde dostluğun hakkını en iyi veren, o yüzden isimleriyle müsemma olan erdemli dostlar topluluğu. Onların mükemmel dostluğu, dostluğun en iyi kaynağından aldıkları eğitimle mümkün hale gelmişti. Böylece erdeme dayalı gerçek dostluğun öğrenilen ve öğretilen bir şey olduğunu da görüyoruz. Öyle bir dostluk ki, düşmanlığı dönüştürüyor, düşmanlığın sebeplerini yok ediyor ve birbirine düşman olanları kardeş kılmanın nimetini de hissettiriyor. Kureyşliler aslında olabildiğince güvenilir, emin diye bildikleri Muhammed (S), kulluk etmekte oldukları tanrılarını eleştirince aralarında derin bir düşmanlık başlar. Oysa kendisi onlara sergilediği emanetle, mükemmel kişilikle dostluğun tek taraflı ilk şartını yerine getirmiş oluyordu. Onlara söylediği şeyle aslında yine bir dostun bir dosta yapabileceği en büyük iyiliği yapıyor, bir “armağan” olarak hakikati sunuyordu. Bu hakikat kendilerini gömdükleri mezarımsı konforun farkına varıp ihya olmalarını sağlayacaktı. Kendi isimlendirmelerinden başka bir anlamı ve karşılığı olmayan putları, o putlar etrafında ve onların temsil ettiği mensubiyet bağlarıyla oluşturdukları dostluğun sahteliğini söylüyordu. Ama onlar kendilerini ihya edecek bir çağrıyı kendilerine emin dedikleri, güvendikleri birinden bile duyamayacak haldeydiler. Reddetmekle kalmadılar, kendisine ve inananlarına yönelik dışlama, alay etme, aşağılama ve işkenceyle cevap verdiler. Böylece aralarına giren düşmanlık mesafesi ilk bakışta hiçbir şekilde kapanamayacak gibi görünüyordu. Nitekim Kureyş hicrete zorladığı düşmanlarıyla Bedir, Uhud ve Hendek'te savaşmış ve karşılıklı birbirlerini öldürmüşlerdi. Bunlar aradaki düşmanlığı daha da derinleştiriyor, aşılmaz hale getiriyordu. Buna rağmen o aşılmaz mesafeler aşıldı. Savaşarak aşıldı, ama savaş, yok etmeye dönük değil, insanlara mesajı ulaştırırken ortaya çıkabilen aşırı önyargıları kırmanın, cahiliyeyi gidermenin yollarından biridir. Ancak Müslümanlar için savaştıkları düşmanları bile son ana kadar mesajlarının hedefi, dolayısıyla potansiyel dostlarıdır. Bu düşmanlık ve dostluk ırk veya aşiret gibi aşılamayan ve genellikle insanın elinde olmayan verili bir nedene, karındaşlığa dayanmaz. Bilakis dostluk da düşmanlık da insanın tercih edebildiği, ilkelere veya erdemlere dayalı olduğu için hiç kimse nihai düşman, hatta hiç kimse garantili bir ebedi dost bile değildir. Öğrenilen dostluk unutulur da. Bedir'de kan bağı olanların birbirlerinin karşısında, hiçbir kan bağına sahip olmadıkları dostlarının safında ortaya verdikleri savaş İslam tarihinin en tipik aynı zamanda kurucu örneklerinden biridir. 23 yılın sonunda neredeyse tamamı düşman olan bir topluluğun tamamı ashaba /dosta dönüştü. Peygamber'in tezkiyesinden geçerek, dostluk halkasına ve talimine katılarak, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet seviyesine yükseldi. Peygamber kendilerine “ay göründü dediği zaman” İsmet Özel'in dediği gibi “bir tepeye tırmanıp aya bakmaya koşmak” yerine, doğrudan “bayram edecek” kadar güvendiler, hatta Peygamber'in aralarındaki mevcudiyetini “ay doğdu üzerimize” diyerek kutladılar. Düşmanken dost olmak, bugün alıştırıldığımız dost-düşman ilişkilerinin ufkuna ne kadar yabancı, ama aslında ne kadar büyük bir nimet. Genellikle aşiret, kabile, millet, kavim gibi unsurlar dostluklarını ve düşmanlıklarını hiçbir zaman dönüşmeyecek bir metafizik alanda tesis ederler. Düşmana hayat hakkı vermeme, imha etme, perişan etme arzusu tek motivasyondur. Oysa Allah'ın dostluğunu ve rızasını gözeten dostluğun en büyük zaferi düşmanı yok ederek yenmek değil, onu kazanarak, dost kılmaktır.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Sohbet çekilince aramızdan...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 24, 2022 6:31


Hakkında şimdiye kadar okuyup duyduklarımız, dostluğun çoklukla pek bağdaşmadığı yönünde. Öyle ya, “çok dostu olanın dostu olmaz” demişti Aristoteles. Oysa aynı filozof dostluğun hazza, çıkara ve erdeme dayalı olan türlerini ayırmayı da ihmal etmez. Erdeme dayalı dostluğun mümkün en fazla sayıda insanla paylaşılmasını engelleyen şey nedir? diye sormuştuk. Herkesle dost olmak çoğu kez kendi dostlarına da ihanettir, çünkü erdemli olmayanlar, erdemlere düşman olanlar da vardır ve onlarla o erdemler adına dostluğu kabul etmek herşeyden önce dostluğun anlamını yok eder. Burada dostluk aslında dostlarla erdem için, erdem sayesindedir ve erdemler başkalarıyla paylaşıldıkça dostluk da artmaktadır, erdemler ise eksilmemekte, zayıflamamakta daha da güçlenmektedir. Oysa filozofun mükemmel dostluk fikrinde erdemli insan, en yüksek dostluğa muktedir tek kişi, dostluğa en az ihtiyaç duyandır ve kurduğu dostluklar konusunda en kısıtlayıcı olma ufkuna veya istiğnasına da sahip olandır. Belki tarif edilen erdemli, erdemini başkalarıyla paylaşma konusunda kinik bir pasifliği tercih eder. Bu sayede erdemler alanında edindiği bu özerkliği, özgürlüğün zirvesini işgal eden, dosta hiç ihtiyacı olmayan ve hatta burada başka basit insanları, dostluğa layık olmayanları dışlaya dışlaya bir tür dostluk kıtlığı da talep etmiş olur. O yüzden Pierre Aubenque'ın dediği gibi “Mükemmel dostluk kendini yok eder”. Tam da bu dostluk kıtlığı veya tekilliği düşüncesine karşılık Hz. Muhammed'in dostluk tecrübesinde karşımıza bırakınız dünyadaki trajik kıtlığı, eksikliği veya yokluğunu, tam bir kanıtlanmış bolluk göze çarpmaktadır. O kadar ki, onun bir dostu yoktur sadece. Tabii, onun akranı, yaşı yaşına, kişiliği kişiliğine uygun, halinden en iyi anlayan, yol arkadaşı, sırdaşı, sevincini, üzüntüsünü, her türlü hissiyatını, fikriyatını beraber yaşadığı, paylaştığı, her türlü sıkıntısında dağ gibi arkasında duran Sıddık bir arkadaşı vardır. Onunla çok özel bir dostluğu olsa da dostluk tecrübesi onunla sınırlı olmamıştır. O dostluk onun için belki başka dostluklar için bir kapı, bir açılım yolu oluşturmuştur. Gerçek bir dostu olmuş ama yanısıra olabilecek en çok sayıda dostları da olmuştur, her yaştan, her toplumsal statüden, tabakadan, erkek ve kadın, akraba veya yabancı, Kureyşli veya Kureyş dışından, Arap veya Acem, Habeşli, Yemenli, şehirli veya bedevi her cinsten dostları. Bu kadar çok dostu olanın dostu olamayacağı sözünün tam aksini fiilen ashabıyla olan muhteşem dostluğuyla kanıtlamış bir örnektir Hz. Muhammed (s). Ashab sahibin çoğulu. Sahib ise bir anlamı Türkçe'deki gibi bir şeye sahip olmayı içerse de, malik olmak anlamına gelmeyen bir sahiplik bu. Burada sahib olanla karşılıklı bir sahabet ilişkisi vardır. Bir dostun maliki olmayız sahibi oluruz, yani ona eşlik eder, ona karşı sorumluluk yüklenir, ona yoldaşlık eder onunla musahebe-sohbet ederiz. Sohbet ise insanın bu dünyada varoluşunun aslında en temel düzeyi. “Biz bir sohbet olalı” der bir şiirinde Hölderlin, insanın yeryüzündeki varoluşunun esasına değindiği noktada. Heidegger bu şiiri yorumlarken insanların birbirlerinden birşeyler duyarak, birbirlerine birşeyler söyleyerek, birbirleriyle söyleşerek mesken tuttukları dilin tabiatını da anlatıyor. Dünyamızı sohbetimiz inşa ediyor. Sohbetlerimizle, birbirimizden duyduğumuz ve birbirimize söylediklerimizle görüşümüzü de, algılarımızı da, gerçekliğimizi de inşa etmiş oluyoruz.

Mevlana Takvimi
HİCRET EMRİ - 29 TEMMUZ 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jul 29, 2022 3:01


Allâh Resûlü (s.a.v.), Kureyşlilerin baskılarının artması üzerine bütün Ashâbı (r.a.e.)'i Medîne'ye gönderdi. Kendisi de Hâkk Teâlâ'nın emrini bekliyordu. Ebû Cehil başkanlığında Kureyşli kâfirler bu durumu sezip bir toplantı düzenlediler. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Medîne'ye hicret etmesinin sonra başlarına çok büyük felâketler açabileceğinde hemfikir oldular ve Ebû Cehil'in “Her kabileden kuvvetli, heybetli kişiler seçip birlikte Muhammed (s.a.v.)'in evine gidelim. Yattığı yerde kendisini kılıçla parça parça edelim. Kimse görmeden oradan dağılalım. Ertesi gün Hâşimoğulları toplanıp O (s.a.v.)'i öldüreni isterler. Ancak bulamazlar. Çünkü Muhammed (s.a.v.)'i öldüren kimsenin, kim olduğunu bilemezler. Araya ileri gelenler girer. Bir çare bulurlar. Kanının pahasını veririz, bu iş de burada bitmiş olur” fikrini kabul ettiler. Bu toplantı daha dağılmadan Cebrâil (a.s.) Peygamber (s.a.v.)'e Allâh (c.c.)'un emrini iletti: “Hani bir zaman da o kâfirler, seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri ya da sürüp çıkarmaları için, sana tuzak kuruyorlardı; onlar tuzak kurarlarken Allâh da karşılığını kuruyordu. Öyle ya Allâh tuzakların hayırlısını kurar.” (Enfâl s. 30) Peygamber (s.a.v.): “Ey Cebrâil! Bu âyetin nüzûlünün sebebi nedir?” diye sordu. Cebrâil (a.s.) da kâfirlerin niyetini anlattı. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Ey Cebrâil! Allâhü Teâlâ'nın bana emri nedir? Ne yapmalıyım?” diye sordu. Cebrâil (a.s.): “Hâkk Teâlâ senin de Medîne'ye hicret etmeni emretmektedir” dedi. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Hangi vakit gideyim?” diye sordu. Hz. Cebrâil (a.s.) bu soruya bir cevap vermedi. Allâh Resûlü (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in evine geldi. Hz. Sıddîk (r.a.)'i durumdan haberdar etti. “Ey Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)! Ben de seninle geleyim” dedi. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Evet. Sen de benimle geleceksin” buyurdu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) sevincinden ağladı. (Mustafa Darir-i Erzurûmî, Peygamberimizin Hayatı, c.2, s.169-170)

Mevlana Takvimi
RESÛLULLÂH (S.A.V.), ALLÂH (C.C.)'DEN BAŞKASINDAN KORKMAZDI - 14 TEMMUZ 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jul 14, 2022 2:06


Ebrehe'nin oğlu, babası helâk olduktan sonra tekrar Beytullah'ı yıkmak için Mekke'ye geldi. Resûlullâh (s.a.v.) o zaman henüz çocuk yaştaydı ve ordunun gelip Mekke dışında konakladığını duyunca hemen dedesine gitti. Abdülmuttalib'e: “Dedem İsmail'in okunu da yayını da bana ver ve beni şu atın üstüne bindir” dedi. Abdülmuttalib aynen öyle yaptı ve Allâh Resûlü (s.a.v.) Ebrehe'nin oğluna doğru at sürmeye başladı. Ebrehe'nin oğlu uzaktan Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'i görünce: “Ey çocuk ne istiyorsun?” dedi. Resûlullâh (s.a.v.): “Buradan çekip gitmenizi!” dedi ve konuşma sırasında yayını indirmek için mübârek elini omzuna atınca Ebrehe'nin oğlu karşısında Azrâil (a.s.)'ı gördü. Ölümle burun buruna gelince hemen: “Yâ çocuk inandığın o Allâh (c.c.) adına yayını indirme. Gideyim askerlerimle istişâre edeyim.” dedi. Kureyş'in azgın zamanlarından birinde bir yabancı Ebû Cehil'den alacağı borcu alamıyordu. “Benim borcumu kim tahsil eder?” deyince alay etmek için: “Şu tahsil eder.” diyerek Resûlullâh (s.a.v.)'e yönlendirdiler. Ebû Cehil, Resûlullâh (s.a.v.)'e en büyük düşmanlık eden kişi olduğu için Resûlullâh (s.a.v.)'in bu işi halletmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) o adamın önüne düştü ve Ebû Cehil'in evine götürdü. “Şunun borcunu ver” dedi. Ebû Cehil: “Derhal ya Muhammed” dedi ve hemen adama olan borcunu ödedi. Kâfirler Ebû Cehil'e: “Bizi rezil ettin.” dediler. Bunun üzerine Ebû Cehil: “Vallahi o Muhammed'in iki omuzunda iki tane aslan vardı. Eğer ters bir şey yapacak olsaydım beni hemen yutacaklardı. Korkumdan getirdim” dedi. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-1, s.185-186)

Kur'an Mealleri
60. MÜMTEHİNE suresi. KHMK Kur'an-ı Hakim Meali Kerim Kur'an sesli meali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Jun 18, 2022 8:31


Hacim bakımından Mufassal surelerin Tival sureleri (Mufassal, Kur'an'ın sonundaki surelerdir. Rahman Suresi'nden sonuna kadar olan ayetler. Onlar da Tival, Evsat, Kısar olmak üzere üç bölüme ayrılır. Tivali Mufassal: Hucurat Suresi'nden Buruc Suresi'ne kadar, Evsatı Mufassal: Buruc Suresi'nden Lemyekün'e kadar, Kısarı Mufassal: oradan sona kadardır) grubundandır. Mümtehine Suresi'nde birkaç önemli fıkhi ve siyasi hükmün yanı sıra muhacir kadınların ahkâmını içermekle birlikte Mekke'nin fethinden sonra muhacir kadınların Allah Resulü (s.a.a) ile biati konularından da bahsetmektedir. Mümtehine Suresi Mümtehine Suresi, imtihan kelimesinden alındığı için “Mümtehine” olarak adlandırılmıştır ve eğer “ha” harfi esre (fethe) olursa ismi meful (yani imtihan olunmuş manasında) ve “ha” harfi kesre harekeli ise ismi fail (yani imtihan eden manasında) olmaktadır. İsimleri Mümtehine Suresi her iki surette de (yani ismi fail ve ismi meful olarak) adlandırılmıştır. Zira bu surenin 10. Ayetinde hicret eden kadınların kocalarını terk etme hedef ve nedenlerini ve aynı şekilde Mekke'den Medine'ye muhaceret edişlerinin sebeplerinin aşikâr olması ve onlar hakkında karar alınması noktasında, Allah Resulüne (s.a.a) muhacir kadınları imtihan etmesi emredilmiştir. Bundan dolayı muhacir kadınlar “Mümtehane”dir (ha harfi esreli; yani imtihan olunan) ve Allah Resulü (s.a.a) ise “Mümtehin”dir (ha harfi kesreli; yani imtihan eden). Bu yüzden bu surenin diğer bir adı da “İmtihan”dır. Bu surenin üçüncü ismi “Meveddet”tir; zira meveddet kelimesi bu surede üç defa geçmiştir. İki defa Müslümanların Allah düşmanlarını dost edinmemeleri vurgulanan birinci ayette ve bir defa da Müslümanların Allah düşmanları ile oluşabilecek irtibat ve dostlukları hakkındaki gaybi haberi içeren (bu gaybi haberler, Mekke'nin fethiyle Kureyş'in iman etmesi ve onların Müslümanlara olan düşmanlıklarının dostluğa dönüşmesiyle tahakkuk bulmuştur) 7. ayette zikredilmiştir. Mümtehine Suresi 13 ayet, 352 kelime ve 1560 harften oluşmaktadır. Medeni olan bu sure Mushaf'taki sıralamada 60. iniş sırasına göre ise 91. suredir. Bu sure lafız ve hacim bakımından Mufassal surelerin Tival sureleri (Mufassal, Kur'an'ın sonundaki surelerdir. Rahman Suresi'nden sonuna kadar olan ayetler. Onlar da Tival, Evsat, Kısar olmak üzere üçe bölünür. Tivali Mufassal: Hücurat Suresi'nden Buruc Suresi'ne kadar, Evsatı Mufassal: Buruc Suresi'nden Lemyekün'e kadar, Kısarı Mufassal: oradan sona kadardır) grubundandır ve yaklaşık bir hizb'in (Hizb: cüz'ün dörtte biri demektir) üçte biri kadardır. Konular Mümtehine Suresi, birkaç önemli fıkhi ve siyasi hükmün yanı sıra muhacir kadınların ahkâmını içermekte ve Mekke'nin fethinden sonra muhacir kadınların Allah Resulü (s.a.a) ile biati konularından bahsetmektedir. Ayrıca dostluk ve düşmanlığın ölçüsünün sadece ve kesinlikle Allah olması gerektiğine değinilmiş ve Hz. İbrahim'in (a.s) dua ve münacatlarının yanı sıra dua konuları da beyan edilmiştir.[1]

Yeni Şafak Podcast
Ömer Lekesiz - Türk-İslam devletlerinden İslamofobya'ya

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 18, 2022 4:33


Kuteybe b. Müslim'in (v. 715) açtığı Hicaz – Mâverâünnehir yolu, Muhammed b. Kâsım es-Sekafî'nin (v. 715) aynı yıllarda Hind'in kapısı hükmündeki Sind'i fethiyle (712) yeni bir yön kazanmıştır. İlk fetihten 286 yıl sonra Gazneli Mahmud bu istikameti izleyerek Hind diyarının ilk Türk-İslam devletini; onu takiben Kutbeddin Aybek Delhi Türk Sultanlığını kurmuştur. Bu devletin yıkılmasıyla oluşan emirlik yönetimlerinin Timur tarafından ortadan kaldırılmasını takiben, Fergana doğumlu torunu Zahîrüddîn Muhammed Bâbür'ün (v. 1530) kurduğu Babürlü Türk-İslam Devleti 1858 yılına kadar Hind'e hüküm sürmüş, böylece Sind'in fethinden Babürlüler'in yıkılışına kadar 1145 yıl; Gazneli Mahmud'un gelişinden Babürler'in yıkılışına kadar ise yaklaşık 850 yıl Hint diyarı aynı zamanda İslam beldesi olmuştur. Fetih tarihleri İspanya'nınkiyle aynı, çok dinli ve çok kavimli yönetim tarzları bakımından benzerlikleri olan ve ondan yaklaşık dört asır daha fazla yaşayan Hint-Türk İslamlığı, bu vasfını Timur'dan (v. 1405) beri süre gelen devlet yönetimi geleneğinden almış olmalıdır. Çünkü, şer'i hukukun yanı sıra örfî ve bu bağlamda muhalif din ve kavimlerin yapılarına, güçlerine ve tabiyet düzeylerine göre özel hukuk uygulamalarına baş vurulmuş, yeni denemelerden, değişikliklerden, daha ideal arayışlardan hiç kaçınılmamıştır. Bu mana verilebilecek en tipik örnek Ekber Şah'ın “...Birçok dini ve kültürü barındıran bu coğrafyada uzun süre iktidarda kalmanın herkesin kültür ve inancından bir parçayı içerisinde bulduğu din tasavvuruyla sağlanabileceği” düşüncesinden doğan eklektik bir din -Din-i İlahî- yaratma ve uygulama fikridir (1557-1605). Ekber Şah'ın bu fikir ve uygulaması kendisinden sonra tahta geçen Sultan Cihangir, Şah Cihan ve Evrenzgib Âlemgîr tarafından reddedilmekle kalınmamış, bilakis şer'i hukukun uygulanması, putperest Hindular üzerindeki kontrolün yeniden artırılması sağlanmıştır. Bu yanıyla Hint diyarındaki Türk-İslam varlığının, Gazneliler'le tanıma (963-1201), Delhi-Türk Sultanlığı'yla yerleşme (1206-1526), Babürlüler'le kökleşme (1526-1857) olarak üç devre ayırması isabetli olsa gerektir. Öte yandan, ilk uygulamasını Timur'da bulan, halifenin Kureyş'ten olmasını savunmakla birlikte, devlet yönetiminde devlet başkanlarının bağımsız siyasi faaliyetlerini esas alma düşüncesinin Zahîrüddîn Muhammed Bâbür tarafından pekiştirilerek uygulanması; devletin 1858'de yıkılmasını takiben Cuma hutbelerinde Osmanlı sultanlarının adlarını zikretmesi ve buna hilafetin ilgasıyla (1924) son verilmesi de mezkûr devlet geleneğiyle birlikte değerlendirilmelidir. Hilafet ile saltanat(lar) ilişkisinin bu şekilde kurulmasının faydalarından biri, ilim ve tasavvuf ehli ile tüccarların Singapur'dan Fez'e ve Kurtuba'ya uzanan hatta serbestçe dolaşabilmeleri ve bu sayede İslamî bilgi, bilim ve yönetim tecrübelerini İslam mülkü içinde taşıyarak Müslümanlara ortak bir ufuk sunabilmeleridir. Mürsiyye'de doğup Şam'da vefat eden ve buraya defnedilen İbnü'l-Arabi'nin (1165-1240) Mürsiye, İşbîliye, Gırnata, Kurtuba, Cezîretülhadrâ, Sebte, Fas, Tilimsân, Tunus, Mekke,Medine, Bicâye, Mısır, Kudüs, el-Halil, Medine, Bağdat, Musul, Urfa, Diyarbekir, Sivas, Malatya, Şam; Lahor'da doğup Bağdat'ta vefat eden ve Mekke'ye defnedilen Radıyyüddîn es-Sâgânî'nin (1181-1252) Lahor, Mekke, Medine, Yemen, Bağdat ve Mogadişu, Delhi, Bedâûn, Kol Yemen, Aden, Mogadişu ve Bağdat arasındaki seyahatleri, çok sayıdaki örnekten ikisidir.

Mevlana Takvimi
MÜSLÜMAN OLAN 13. SAHABE: OSMAN B. MAZ'UN (R.A.) - 12 HAZİRAN 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 12, 2022 3:03


Kureyş kabilesinin Benî Cumah koluna mensuptur. Hz. Ebû Bekir (r.a.) vasıtasıyla on üçüncü kişi olarak İslâmiyet'i kabul etti. Yine ilk müslümanlardan olan oğlu Sâib ve kardeşleri Kudâme, Abdullah ve Sâib (r.a.e.) ile beraber Birinci Habeşistan Hicreti'ne katıldı. Mekkeliler'in İslâm'ı kabul ettiğini duyunca yakınlarıyla birlikte Mekke'ye döndü. Haberin asılsız olduğunun anlaşılması üzerine Velîd b. Mugīre'nin himayesine girmek zorunda kaldı. Müşriklerin Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Ashâbı (r.a.e.)'e işkence yaptığını gören Osman (r.a.), Velîd b. Mugīre'nin himayesini terkedip Allâh (c.c.)'un himayesine girdiğini açıkladı. Daha sonra da kardeşleriyle birlikte Medine'ye hicret etti. Sahihayn'de, Sad b. Ebi Vakkas (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.), Osman b. Maz'un'un bekar yaşama isteğini reddetmiştir. “Şayet izin verseydi elbette kendimizi hadım ederdik” demiştir. İbn Şahin (r.âleyh) şöyle rivâyet ediyor: “Dedim ki: Ey Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)! Bana savaşlarda bekar kalmak zorluk veriyor. Hadım olmam için bana izin ver. Kendimi hadım edeyim mi?” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Hayır! Lâkin ey İbn Maz'un, sana oruç tutmanı tavsiye ederim.” Bedir Gazvesi'ne de oğlu ve iki kardeşiyle beraber katıldı. Osman b. Maz‘ûn (r.a.) bu savaşın ardından vefat etti ve Medine'de ilk vefat eden muhacir oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) onun ölümüne üzülüp ağladı ve naaşını öptü. (Ebû Dâvûd), “Bu bizim âhirete ilk gidenimizdir” diyerek onu Bakī‘ mevkiine defnetti, daha sonra burası kabristan haline getirildi. Osman (r.a.)'ın defninden sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in bir sahâbîden büyükçe bir taş getirmesini istediği, sahâbî taşı kaldıramayınca Resûlullâh (s.a.v.)'in onu alıp kabrin başucuna koyduğu ve “Böylece kardeşimin kabrini bulur, tanır ve ailemden ölenleri de artık buraya gömerim” dediği belirtilmektedir. (İbn Mâce) (İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s.385-386)

Muhammet KALEM
Naat • Arif Nihat Asya

Muhammet KALEM

Play Episode Listen Later Apr 26, 2022 9:20


Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı. Mescit mümin, minber mümin.. Taşardı kubbelerden Tekbir, Dolardı kubbelere "amin"! Ve mübarek geceler, dualarımız, Geri gelmeyen dualardı. Geceler ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı! Kapına gelenler ya MUHAMMED, - Uzaktan, yakından - Mümin döndüler kapından! Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İki dünyada aziz ümmet, MUHAMMED ümmetiydi. Konsun yine pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler.. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi.. Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi.. Nerde kaldın ey RESUL, Nerde kaldın ey NEBİ? Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED; Çağlar ne çağlardı: Daha dünyaya gelmeden Müminlerin vardı.. Ve bir gün ki gaflet Çöller kadardı, Halime'nin kucağında Abdullah'ın yetimi, Amine'nin emaneti ağlardı! Hatice'nin goncası, Aişe'nin gülüydün. Ümmetin gözbebeği, Göklerin RESULÜYDÜN.. Elçi geldin, elçiler gönderdin. Ruhunu ALLAH'a, Elini ümmetine verdin. Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin. Biz bu dünyadan nereye Göçelim, ya MUHAMMED? Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet Altın devrini yaşıyor.. Diller, sayfalar, satırlar "Ebu Leheb öldü"diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor! Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız; Ne adlar ezberledi, ey NEBİ, Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız! Kabe'ne siyahlar Yakışmamıştı, ya MUHAMMED, Bugünkü kadar! Haset gururla savaşta; Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi.. Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği. İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi! Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına! Şu gördüğün duvarlar ki Kimi Taif'tir, kimi Hayber'dir. Fethedemedik ya MUHAMMED, Senelerdir. Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi.. Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi. Günahın kursağında Haramların peteği! Bayram yaptı yabanlar; Semave'yi boşaltıp Save'yi dolduranlar. Atını hendeklerden-bir atlayışla- Aşırdı aşıranlar. Ağlasın Yesrib, Ağlasın Selman'lar! Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı. Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ, Yabanların gözünde kalacaktı! Konsun yine pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Ne oldu, ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar taşlar, Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar! Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin, Yollar gideceklerindir. Şu tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir. Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi. Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu, cinlerin mi; Perilerin yurdu mu? Şu yuva-ki bilinmez, Kuşları hüdhüd müdür, Güvercin mi kumru mu? Kuşlarını bir sabah, Medine'ye uçurdu mu? Ey Abva'da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın En güzel gülü; Hatıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü! Dinleyene, halâ, Çöller ses verir: "Yaleyl! " susar, Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir. Sen de, bir hac günü, Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir; Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir! Ebubekir'de nur, Osman'da nurlar. Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; Ali'nin önünde kapılar açılır, Ali'nin önünde eğilir surlar. Bedir'de, Uhud'da, Hayber'de Hakk'ın yiğitleri, şehit olurlar. Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı; Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı. Konsun-yine-pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Ya MUHAMMED, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Adem oğullarına! Yüreklerden taşsın Yine, imanlar! Itri, bestelesin Tekbir'ini; Evliya okusun Kur'an'lar! Ve Kur'an'ı göz nuruyla çoğaltsın Kayışzade Osman'lar! Naatını Galip yazsın, Mev

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Kur'an, her dem yenilenen mucize

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 13, 2022 5:41


İlk inen sure değildir Fatiha, Bakara Suresi de ikinci sure değildir. Mushafın bu tertibi nüzul sırasına göre değil, tamamen farklı bir hikmeti ilahiyle yapılmıştır. Bu konuda tertibin tevkifi, yani vahiy kaynaklı mı yoksa rastgele veya Peygamber'in (s) bir içtihadı neticesi mi olduğu konusuna daha önce de değinmiştik, ama belli rivayetlerin dışında Mushafın tertibinin kendi içindeki mucizevi dengesi ve simetrisi üzerine yapılan keşifler dahi bunun ancak vahiy kaynaklı olabileceğini çok net bir biçimde göstermektedir. Aslında sadece bu keşifler bile Kur'an'ı bir beşer sözü gibi görenlerin, inanmayanların hatta Müslüman olup da Kur'an'a tarihsel yaklaşanların karşısında durup teslim olmaları gereken bir mucizeyi gösteriyor. Kur'an'ın Peygamber'e verilmiş en büyük mucize olduğu malum. Hatta bazı görüşlere göre tek mucizedir ki, bu tartışmaya girmeyelim, gerek yok, ama tartışmaların hiçbiri Kur'an'ın bir mucize olduğuna itiraz etmez. Kur'an'ın mucize olma boyutu her şeyden önce onun bir beşer sözü olmadığını, belağatıyla, üslubuyla, hiçbir zaman eskimeyen etkisiyle, tutarlılığıyla görene, görmeye gözünü kapatmayana gösterir. Bazı tarihselciler neredeyse Peygamber'e vahyedilmiş bir mananın Peygamber tarafından o günkü dilin ve kültür ufkunun içindeki bir ifadesi olarak bakmaya çalıştılarsa da bu bakışların bizzat Peygamber'in hadisleri ile Kur'an arasındaki radikal metinsel farkı bile nasıl göremediklerine insan inanamıyor. Şu var ki, insan inanmak istemediğinde inanmamanın akılcı bir yolunu bulabiliyor. Oysa Kur'an'ın üslubundaki radikal fark, hiçbir zaman giderilemeyen ve benzeri hiçbir beşer tarafından ortaya konulamayan üstünlüğünün bugün sadece işin belağatından, üslubundan, zaman zaman vahyedildiği dönemde hiçbir beşerin bilmediği bazı bilgileri içerdiğinin anlaşılmasından gelmiyor. Bu söz etkisiyle, belki sadece bu söz etkisiyle, Kur'an'ın Mekke ve Medine'de vahyedildiğinde inkâr edenlere benzeri bir sure getirmeleri yönünde bir meydan okuması var. Söz ustalarının olduğu, şiirin ve söz güzelliğinin oldukça yaygın, icra edilen ve takdir edilen bir sanat olduğu bir ortamda hiç kimsenin bu meydan okumaya bir cevap verememiş olması, herkesin bu meydan okumaya karşı “aciz” kalmış olması, dolayısıyla herkesi “muciz” olması malumdur. Bazıları sırf şaklabanlık olsun diye bazı girişimlerde bulunmuş olsa da bu girişimler sinek vızıltısı gibi gelmiştir. Velid b. Muğire gibi Kureyş'in bilgilisi ve bilgesi görülen kişinin bile, inkâr etmek istediği halde bunun bir beşer sözü olduğunu söylemeye dilinin varmadığı iyi bilinir. Kur'an'ın icazı ile ilgili geniş bir literatür oluşmuştur. Bu icaz literatürü içinde birçok kitabın her biri Kur'an'ın belli yanlarına, içerdiği dilsel yeniliklere, özgünlüklere ve zenginliklere, hatta haberlere işaret etmiştir. Bana göre bunların hepsi değerli. Kur'an bir mucize olduğunu söylese de üslup olarak bugünün insanını, hele Arapça bilmeyen insanını ilk dönem Araplarını etkilediği kadar etkilemiyor olma ihtimali vardır. Bunda elbette Kur'an'dan farklı bir dil havzasında yaşıyor olmamızın büyük rolü vardır.

Mevlana Takvimi
HAYÂT SİZİNLE, ÖLÜM DE SİZİNLE - 28 MART 2022 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 28, 2022 2:52


Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Mahzâ Râblerinin cemâlini (rızâsını) dileyerek, sabah, akşam O'na (ihlâsla) duâ (ve ibâdet) edenleri huzurundan kovma.” (En'am s. 52) Rivâyet edilir ki; Bir gün Kureyş'in ileri gelenlerinden bazıları, Resûlullâh (s.a.v.)'e gelmişlerdi. Suheyb, Habbâb, Bilâl, Ammâr, Selmân ve İbn-i Mes'ûd (r.a.e.) gibi otuz kadar fakir Mûslümanın huzûr-u Nebevî'de oturmakta olduğunu gördüler, “Yâ Muhammed! Sen kavminden vazgeçtin de bu fakirlere mi râzı oldun? Biz, bunların arkasından mı gideceğiz? Bunları huzurundan çıkarırsan gelir, seninle konuşuruz. Belki de sana ittibâ ederiz. Fakat bunlarla bir arada oturmak bize ağır gelir.” dediler. Resûlullâh (s.a.v.): “Ben, mü'minleri kovamam!” buyurdu. Bunun üzerine: “Bâri biz geldiğimiz vakit kalkıp gitsinler. Dilersen, sonra gelir, yine seninle birlikte otururlar.” diye teklif ettiler. Resûlullâh (s.a.v.), bunu kabûl etti. Hz. Ömer (r.a.) da aynı muvâfakatı gösterdi; “Tekliflerini kabûl et Yâ Resûlullâh! Bakalım netice ne olur?” demişti. Hattâ bu yolda bir mukâvelenâme kaleme alması Hz. Ali (k.v.)'ye emredilmişti. Bu âyet-i kerîme bu sebeble nazil olmuştur. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.), huzûrundan ayrılan Müslümanları yanına çağırdı ve “Râbbiniz, kendine râhmeti size farz kıldı.” dedi. Selmân ve Habbâb (r.a.e.) demiştir ki: “Bu âyet, bizler hakkında nâzil oldu.” Resûlullâh (s.a.v.) bizimle beraber oturur ve biz kendisine dizimiz mübarek dizine dokununcaya kadar yaklaşırdık. İstedikleri zaman yanımızdan kalkarlardı. Fakat sonra, “Râblerine sabah, akşam duâ edenlerle berâber sen de sabret!” (Kehf s. 28) Âyet-i celilesi nâzil olunca, biz kalkmadan kalkmayı terk ettiler ve “Allâhü Teâlâ'ya hamdolsun ki, ümmetimden bir kavim ile berâber nefsime sabrettirmemi bana emretmeden beni öldürmedi. Hayât sizinle, ölüm de sizinle” buyurdular. (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.22-23)

Mevlana Takvimi
DÜŞÜNEN İNSANLAR İÇİN İBRETLER - 03 MART 2022 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 3, 2022 3:32


Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeylerle denizlerde akıp giden gemilerde, Allâhü Teâlâ'nın gökten indirip de kendisiyle, ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, orada her türlü canlıyı yaratıp yaymasında, yer ile gök arasında boyun eğmiş rüzgâr ve bulutları evirip çevirmesinde düşünen insanlar için nice âyetler vardır.” (Bakara s. 164) İbn Cerir (r.âleyh), bu âyetin sebeb-i nüzûlü olarak Atâ (r.âleyh)'den şunu zikretmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde, “İlâhınız tek bir İlâh'tır” âyeti nâzil oldu. Bunun üzerine Mekke'deki Kureyş kâfirleri, “Bütün İnsanlara tek bir ilâh nasıl yetiyor?” dediler. Bu sebepten dolayı Cenâb-ı Allâh bu âyeti indirdi.” Kureyşliler yahudilere şöyle bir soru sordular: “Hz. Musa (a.s.)'nın size getirdiği âyetlerden bize bahsedin.” Yahudiler de onlara, Hz. Musa (a.s)'ın mucizesi olarak, asâ ve yed-i beyzâ (Beyaz, parlayan el) mucizelerini anlattılar. Kureyşliler, hristiyanlara da Hz. İsâ (a.s)'ın mucizelerini sordular. Onlar, Hz. İsâ (a.s.)'ın anadan doğma körleri ve alaca hastalığını iyileştirme ile ölüleri diriltme mucizelerini anlattılar. Bunun üzerine Kureyşliler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e, “Allâh (c.c.)'a Safâ tepesini, bizim için altın kılması için duâ et de, sana yakînî olarak inanalım ve düşmanımıza karşı gücümüz artsın” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), bundan dolayı, bunu Râbbinden isteyince, Allâhü Teâlâ O (s.a.v.)'e,“Kureyşlilere bunu vereceğini, fakat eğer onlar buna rağmen tekzîbe düşerlerse, hiç kimseye yapmadığı bir şekilde onlara azâb edeceğini” bildirdi. Bunun üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Beni ve kavmimi helâk etme. Ben onları günbegün İslâm'a davet ederim” dedi. İşte bu sebeble Allâhü Teâlâ bu âyeti, “Eğer onlar yakinî inançları artsın diye Safâ tepesini onlar için altın kılmamı istiyorlarsa, bilsinler ki gökleri, yeri ve âyette geçen diğer varlıkları yaratmak yakinî imanı artırma bakımından daha büyüktür” diye açıklamak için indirmiştir. (Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.4, s.139-140)

Mevlana Takvimi
HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'E HASET VE GARAZIN AKIBETİ - 01 MART 2022 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 1, 2022 3:00


“Ebû Leheb'in nefsi helâk oldu. Ve dünyâda işlediği ameli de helâk oldu. Ebû Leheb'in malı ve ameli kendinden belâyı defedemedi. Yalanda alev sahibi ateşe girer. Odun götürücü olduğu halde Ebû Leheb'in zevcesi de Cehenneme dâhil olur. O hâtûnun boynunda hurmadan yapılmış ip vardır.” (Tebbet s. 1-5) Bu Sûre-i Celîle'nin sebeb-i nüzulü şudur: Bir gün Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Safa üzerinde Kureyş'in büyüklerini da'vet ile dîn-i İslâm'a dâhil olmalarını teklif edince Ebû Leheb de: “Bizi bunun için mi da'vet ettin? Tebben leke!” dedi. Ya'nî; “helâk olasın!” demekle kalb-i Nübüvvet (s.a.v.)'i rencide edince Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Hazretleri Resûl (s.a.v.)'in kalbine ârız olan kederi izâle ve teslîye için bu sûreyi inzâl buyurmuştur. Ebû Leheb'in karısı Ümm-ü Cemil de, Resûlullâh (s.a.v.)'e şiddet-i adavetinden dağdan “muğıylan dikeni” ve sâir çalıları arkasında getirir, Resûlullâh (s.a.v.)'in yolu üzerine saçardı. Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)'nin sıyânetiyle, o dikenler üzerinde Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz yürürken ipekten döşeme üzerinde yürür gibi yürür ve hiçbir şey te'sîr etmezdi. Bu Sûre-i Celîle'nin evvelinden nihayetine kadar Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle) Ebû Leheb'i ve haremini zemmedince; bu zemme tahammül edemeyip, husûmetini alenen i'lâna başlaması üzerine herkes, Resûlullâh (s.a.v.)'e olan hased ve garazını anladığından, Ebû Leheb'in Resûlullâh (s.a.v.) hakkında lâyık olmayan sözleri hiç kimseye te'sîr etmemeğe başladığı gibi, kendi hakkında herkesin buğz-u adaveti artmış, nâs indinde kadr-ü kıymeti kalmayıp aksine herkesin nefretini de kazanmıştı. İşte Cenâb-ı Hâkk (azze ve celle)'ye karşı sell-i seyf edib, hakkı ibtâle çalışanların âkîbeti. Şüphesiz onlar, dünyâ ve âhirette hüsranda kalacaklardır. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Bedir Gazvesi ve Sûre-i Enfâl Tefsiri, s.78-79)

Kur'an Mealleri
55. Rahmân Suresi (Arapça: سورة الرحمن) Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim Meal-i Kerim sesli meali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Feb 12, 2022 7:27


sureye Esmaü'l Hüsna'dan olan kutsal ‘‘Rahman'' kelimesi ile başlandığından dolayı “Rahman Suresi” denmiştir. Surenin bir diğer adı da “Alaa”dır (nimetler anlamına gelen ‘‘A'la'' kelimesinin çoğuludur). Zira Allah, bu surede insanlara olan nimetinden bahsetmiş ve “A'la” kelimesi de 31 kez tekrar edilmiştir. [1] Surenin lakabı “Arusü'l Kur'an”dır. Bu lakaba, Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Masum İmamlardan (a.s) nakledilen rivayetler esasınca sahip olmuştur.Küfe ve Şam karilerine göre ayet sayısı 78 ve başka karilere göre ise, 77'dir. Ancak birinci görüş daha doğru ve daha meşhurdur. Sure 352 kelime ve 1648 harften oluşmaktadır. Mushaf'taki sırasına göre elli beşinci ve iniş sırasına göre ise, doksan dokuzuncu suredir. Sure, Medine'de nazil olmuştur. Hacim ve boyut olarak Mufassal surelerden ve tıval kategorisindendir. Yaklaşık yarım hizip kadardır. [7] Bu surenin özelliklerinden birisi de Medeni bir sure olmasına ve Medeni surelerin tipik özelliklerinden biri olan uzun sureler gibi olmasına rağmen, bu surenin ayetleri oldukça kısadır. Kur'an'ın en küçük ayeti (bir veya iki harften oluşan mukattaa harfler dışında) bu surenin 64. ayetidir ki yalnızca bir kelimeden (mudhemmetan= Her ikisi koyu yeşildirler) oluşmaktadır. [8] Bu surenin edebi özelliklerinden birisi de bir ayetinin (Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?) tam 31 kere tekrarlanmasıdır. Konuları Bu sure de Allah-u Teâlâ'nın yarattığı envai çeşit nimetlerini saymakta ve insanlardan adaletli olmaları, insaflı olmaları, insanların haklarına ihanet etmemeleri, terazide haksızlık yapmamaları ve ayrıca mead, yeniden diriliş ve yeniden dirilişin niteliği ele alınmıştır.[9] Rahman Suresi, Yüce Allah'ın dünya ve ahretteki nimetler mecmuasını saymaktadır. Başka bir deyişle Rahman Suresi, Yüce Allah'ın rahmaniyet sıfatını beyan etmektedir. [10] Rahman Suresi'nde işlenilen konuların içeriğini üç ana başlık altında ele alabiliriz: 1-Dünyevi nimetler: Bazı nimetlere işaret edilmesi, örneğin Kur'an-ı Kerim'in öğretilmesi, insan ve cinlerin yaratılması, ağaç ve bitkilerin yaratılması, gökyüzünün yaratılması, kanunların hâkim olması, yerkürenin sahip olmuş olduğu özellikler ile yaratılması, meyvelerin yaratılması, güzel kokulu gül ve çiçeklerin yaratılması, tuzlu ve tatlı denizlerin çakışması ve denizde varolan nimetler (1-30. ayetler). 2-Kıyametin kopması: Dünya nizam ve düzenlerinin dağılması, parçalanması ve kıyametin kurulması, kıyametin özellikleri, nasıl hesaba çekileceği, ceza ve cezalandırmalar (30 ve 31. ayetler) 3-Uhrevi nimetler: Cehennemliklerin çekeceği azaplara kısaca değinmenin ardından, iyi işler görenlerin nimetleri sayılıyor. Cennet nimetlerinden en önemlileri: Bağlar, pınarlar, meyveler, güzel ve vefalı eşler (31-78. ayetler). [11] İniş Sebebi Birçok müfessir bu surenin iniş sebebini, Kureyş müşriklerinin Allah'ın Rahman adının farkında olmadıklarından nazil olduğuna inanmaktadır. Kureyş müşrikleri, Furkan Suresi 60. ayet-i kerime (Onlara, secde edin rahmâna dendi mi, “rahmân da nedir ki” derler, “bize emrettiğine mi secde edeceğiz?”) nazil olduğunda, “Rahman da kim?” dediler. Allah-u Teâlâ, Kureyş müşriklerinin bu sözü karşısında Rahman Suresi'ni nazil etti. [13] Bazıları da İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen bir rivayet esasınca, Rahman Suresi'nin Ehlibeyt (a.s) hakkında nazil olduğuna inanmaktadır. [14] İki Deniz ve el-Lü'lüü ve'l Mercan'dan Maksat Nedir İmam Sadık'tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Ayet-i kerimede bahsedilen iki denizden maksat, «مَرَ‌جَ الْبَحْرَ‌يْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْ‌زَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ: yani; Allah-u Teâlâ, iki denizi birbirleriyle çarpışması için akıcı kıldı. Aralarında bir engel olduğundan dolayı birbirine karışmayan iki denizden maksat, İmam Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (a.s) dır. [15] «يَخْرُ‌جُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْ‌جَانُ: ayet-i kerimesinde ki her iki denizden çıkan inci ve mercandan [16] maksat ise, İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) dir. [17] Bu tefsir, Mecmau'l Beyan gib

Mundo Sabah Bülteni

Haftanın ilk iş gününden günaydın! Dünya'dan ipuçları ile başlıyoruz:-Almanya: Kriz bölgelerine silah vermiyoruz, Ukrayna'ya saldırı silahı sağlamıyoruz.-AB‘de gaz fiyatları 6 ile 10 kat arasında arttı.-Irak Başbakanı, IŞİD lideri el Kureyşi'ye düzenlenen operasyon istihbaratının ülkesinden sağlandığını söyledi.-İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, veliaht Prens Charles kral olduğunda, eşi Düşes Camilla'nın ‘kraliçe' olmasını içten dilediğini açıkladı.-İsrail Cumhurbaşkanı, Erdoğan'a geçmiş olsun dileklerini iletti.

Anti-Shirkist's Podcast
106. Kureyş Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Sesi ve Meali ile (2001)

Anti-Shirkist's Podcast

Play Episode Listen Later Jan 16, 2022 0:30


İniş Sırasına Göre 29. sure / Mekke Anlamı: Kureyş Kabilesi --- Send in a voice message: https://anchor.fm/sirkkarsiti/message

Mevlana Takvimi
YAHUDİLERİN RESÛLULLÂH (S.A.V.)'İN DOĞUMUNU HABER VERMESİ - 26 ARALIK 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 26, 2021 2:31


Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in doğumun şaşılacak hallerinden biri şudur ki, İmâm Beyhakî ve Ebu Nuaym (r.âleyh)'in rivayetlerinde Hassan bin Sâbit (r.a.) şöyle derdi: “Ben sekiz yaşında vardım. Hatırlıyorum ki, bir sabah vakti bir Yahudi feryâd edip, “Ey Yahudî topluluğu!” diye çağırdı. Yahudi cemaati de: “Ne oldu, ne diye çağırıyorsun?” diye başına üşüştüler. Dedi ki: “Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu ve Ahmed de bu gece vücuda geldi.” Hz. Âişe (r.anhâ)'nın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Bir Yahudi vardı, Mekke'de otururdu. Resûlullâh (s.a.v) Hazretlerinin doğum gecesi Kureyş kavmine: “Hiç bu gece aranızda bir oğlan vücuda geldi mi?” diye sordu. “Bilmiyoruz” dediler. “Gidin, o halde görün. Bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Arkasında alâmeti vardır” diye haber verdi. Gittiler, Kureyş tâifesi arasında soruşturdular. Onlar da haber verdiler ki: “Bu gece Abdullah'ın bir oğlu vücuda geldi. Gerçekten arkasında bir nişanı vardır” dediler. Yahudi gelip nübüvvet nişanını görünce aklı başından gidip düştü; “Hay, medet! Nübüvvet Benî İsrail'den gitti!” dedi. Yahudi tâifesinin bu gibi şeylerden haber vermelerinin sebebi şudur ki, onların içinde âlimler çoktu ve kitaplarında Resûlullâh (s.a.v) Hazretlerinin geleceğini görmüşlerdi. Yıldızlar ilminde behre sahibi (pay sahibi) olanları da vardı. Geleceği zamanı, yıldız hesâbı ile bulmuşlardı. Zira Resûlullâh (s.a.v)'in doğumuna yıldızlar içinde kuvvetli delil vardır ve ehlince bilinmekteydi. Hattâ şimdiki zamanda da müneccimler, Resûlullâh (s.a.v)'in doğumuna işaret olan kırânın (iki gezegenin bir burçta(galaksi) birleşmesinin) filân yılında olduğuna dair geriye doğru takvimler tertip edip tarih yazarlar. O kırân meşhur bir kırândır ki, bütün dünyada olan hikmet ehlinin malûmudur. (İmâm Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, c.1, s.52-53)

Mevlana Takvimi
SAHÂBÎLERE CENNET VAAD EDİLMİŞTİR - 6 ARALIK 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 6, 2021 2:59


Allâhü Te‘âlâ buyuruyor ki; “Ne oluyor size ki, Allâh yolunda harcamıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allâh'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infâk eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allâh hepsine de en güzel olanı vaat etmiştir. Allâh'ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadid s. 10) “Müminlerden özür sahibi olanlar dışında oturanlarla malları ve canlarıyla Allâh (c.c.) yolunda cihâd edenler bir olmaz. Allâh (c.c.), malları ve canları ile cihâd edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allâh (c.c.) hepsine de güzellik, cennet vaat etmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allâh çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisâ s. 95-96) El-Kurtubî, Tefsirinde der ki; “Bununla beraber Allâh (c.c.) hepsine de el-Hüsnâ'yı vaat etmiştir.” Yani Yüce Allâh önceden geçen ilklere de sonradan onlara katılanlara da, hepsine derecelerinin farklılıkları ile birlikte cenneti vaat etmiştir.” Geçen ayetler, bütün sahabeleri kapsamakta olup buna muhacirler, ensâr ve fetihten sonra Müslüman olanlar dahildir. Zira onlar, birbirlerinin dostudurlar. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki; “Muhacirlerle ensâr, Kureyş'in fetihte Müslüman olanları ile Sakifin fetihten sonra Müslüman olanları kıyâmet gününe kadar birbirlerinin dostudurlar.” Rivâyetin diğer bir tariki de şöyledir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki; “Kureyş'in fetihte Müslüman olanları ile Sakifin fetihten sonra Müslüman olanları dünyada ve âhirette birbirlerinin dostudurlar. Muhacirler ve Ensâr dünyada ve âhirette birbirlerinin dostudurlar.” Geçen âyetlerde Allâh (c.c.) onlardan razı olduğunu açıkladığı gibi, Peygamber (s.a.v.) de hadîs-i şerîflerinde onların birbirlerine yakınlığını açıklamıştır. (İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsâbe (Seçkin Sahabeler), s.11-12)

Askıda Kitap
Kur'ân-ı Kerîm Nasıl Geldi?

Askıda Kitap

Play Episode Listen Later Nov 20, 2021 4:18


Kur'ân-ı kerîm, nazm-ı ilâhîdir. Nazm, lügatda, incileri ipliğe dizmeğe denir. Kelimeleri de, inci gibi, yanyana dizmeğe nazm denilmişdir. Şi'rler birer nazmdır. Kur'ân-ı kerîmin kelimeleri arabîdir. Fekat, bu kelimeleri yanyana dizen, Allahü teâlâdır. Bu kelimeler, insan dizisi değildir. Muhammed “aleyhisselâm”, Allahü teâlâ tarafından, mubârek kalbine bildirilen şeyleri, arabca olarak anlatırsa, Kur'ân-ı kerîm olmaz. Bunlara (Hadîs-i kudsî) denir. Kur'ân-ı kerîmdeki arabî kelimeler, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş olarak âyetler hâlinde gelmişdir. Cebrâîl ismindeki bir melek, bu âyetleri, bu kelimelerle ve bu harflerle okumuş, Muhammed “aleyhisselâm” da, mubârek kulakları ile işiterek, ezberlemiş ve hemen Eshâbına okumuşdur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmi Kureyş kabîlesinin lügatı ile, dili ile gönderdi. (Redd-ül-muhtâr) kitâbı, üçüncü cild, yemîn bahsinde buyuruyor ki, ((Feth-ul-kadîr) kitâbında da denildiği gibi, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmi, harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûkdur. Bu harf ve kelimelerin ma'nâsı, kelâm-ı ilâhîyi taşımakdadır. Bu harflere, kelimelere Kur'ân denir. Kelâm-ı ilâhîyi gösteren ma'nâlar da Kur'ândır. Bu kelâm-ı ilâhî olan Kur'ân mahlûk değildir. Allahü teâlânın, başka sıfatları gibi, ezelî ve ebedîdir). Kur'ân-ı kerîm, Kadr gecesinde inmeğe başlamış ve hepsinin inmesi yirmiüç sene sürmüşdür. Tevrât, İncîl ve bütün kitâblar ve sahîfeler ise, hepsi birden, bir def'ada inmişdi. Hepsi, insan sözüne benziyordu ve lafzları mu'cize değildiler. Onun için çabuk bozuldu, değişdirildiler. Kur'ân-ı kerîm ise, Muhammed aleyhisselâmın mu'cizelerinin en büyüğüdür ve insan sözüne benzememekdedir. Cebrâîl “aleyhisselâm” her sene bir kerre gelip, o âna kadar inmiş olan Kur'ân-ı kerîmi, Levh-il-mahfûzdaki sırasına göre okur, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz dinler ve tekrâr ederdi. Âhırete teşrîf edeceği sene, iki kerre gelip, temâmını okudular. Muhammed “aleyhisselâm” ve Eshâb-ı kirâmdan çoğu, Kur'ân-ı kerîmi temâmen ezberlemişdi. Ba'zıları da, ba'zı kısmları ezberlemiş, birçok kısmlarını yazmışlardı. Muhammed “aleyhisselâm”, âhırete teşrîf etdiği sene, halîfe Ebû Bekr “radıyallahü anh”, ezber bilenleri toplayıp ve yazılı olanları getirtip bir hey'ete, bütün Kur'ân-ı kerîmi, kâğıd üzerine yazdırdı. Böylece, (Mushaf) veyâ (Mıshaf) denilen bir kitâb meydâna geldi. Otuzüçbin Sahâbî “radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în” bu Mushafın her harfinin, tâm yerinde olduğuna sözbirliği ile karâr verdi. Sûreler belli değildi. Üçüncü halîfe Osmân “radıyallahü anh”, hicretin yirmibeşinci [25] senesinde, sûreleri birbirinden ayırdı. Yerlerini sıraladı. Altı dâne dahâ Mushaf yazdırıp, Bahreyn, Şâm, Mısr, Bağdâd [Kûfe], Yemen, Mekke ve Medîneye verdi. Bugün, bütün dünyâda bulunan mushaflar, hep bu yedisinden yazılıp, çoğalmışdır. Aralarında bir nokta farkı bile yokdur. Kur'ân-ı kerîmde yüzondört sûre ve altıbinikiyüzotuzaltı âyet vardır. Âyetlerin sayısının 6236 dan az veyâ dahâ çok olduğu da bildirildi ise de, bu ayrılıklar, büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veyâ birkaç kısa âyetin, bir büyük âyet, yâhud sûrelerin evvelindeki Besmelelerin bir veyâ ayrı ayrı âyet sayılmasından ileri gelmişdir. Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 43 - 44

Mevlana Takvimi
YUMUŞAK HUYUN FAYDALARI - 24 EKİM 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Oct 24, 2021 2:44


Cabir (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet eder: “Cehennemin kendisine haram olduğu kimseyi size haber vereyim mi? İnsanlarla kolay anlaşan, yumuşak tabiatlı ve insanlara yakınlık gösterene cehennem haramdır.” (Tirmizî) Ebû Mes'ûd el-Ensârî (r.a.) şöyle rivâyet eder: Resûlullâh (s.a.v.)'e bir adam getirilmişti. Adam, Resûlullâh (s.a.v.)'in huzurunda titremeye başlayınca Efendimiz (s.a.v.): “Titreme, ben melik değilim, Kureyş'ten kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum” buyurdu. (İbn-i Mace) Sûfilerin yumuşak yönüyle ilgili birisinin şöyle bir sözü rivâyet edilir: “Kolay anlaşılır, yumuşak huyludurlar. İnsanlara kolaylık gösterirler, şereflidirler, insanları iyi idâre ederler, konuşurlarsa kötü söz söylemezler, çekişirlerse ileri gitmezler. Onlardan birine rastlarsan, “gece yol yürüyene yol gösteren yıldızlar misali insanların efendilerine rastladım” de!” Ebu'd-Derdâ (r.a.)'ın rivayetine göre Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yumuşaklıktan nasip alan, hayırdan hissesini almış demektir. Yumuşaklıktan mâhrum olan, hayırdan mâhrumdur.” (Dârimî) Ziyâuddin Ebu'n-Necib (r.âleyh) şöyle bir hadis-i şerif nakletmiştir: Bir bedevî anlatıyor: Huneyn gazvesinde ayağımdaki kalın ayakkabı ile (farkında olmadan) Resûlullâh (s.a.v.)'in ayağına basarak incittim. O da elindeki kırbaçla hafifçe bana vurdu ve: “Bismillah, canımı yaktın” dedi. Ben kendi kendime: “Resûlullâh (s.a.v.)'i incittim, yumuşak davranmalı ve yumuşak konuşmalıyım” diye düşündüm. Bir geceyi, Allâh (c.c.)'a malum olduğu üzere, bu düşünce ile geçirdim. Sabah olunca bir adam: “Filan nerede?” diye beni arıyordu. Ben hemen: “Dünkü o hadise benden vâki olmuştu” dedim ve korkarak Resûlullâh (s.a.v.)'in yayına gittim. Resûlullâh (s.a.v.) bana: “Sen dün ayakkabınla benim ayağıma basarak canımı yaktın. Ben de sana elimdeki kırbaçla vurdum. Şu seksen koyun senin, al götür onları” buyurdu. (Sühreverdî, Avârifu'l-Meârif, s.306-309)

SİYER MEKTEBİ
Peygamber Efendimiz'in Kureyşlilere Tebliği

SİYER MEKTEBİ

Play Episode Listen Later Sep 21, 2021


Kur'an Mealleri
TEVBE SURESİNİN SON İKİ AYETİ ELMALI TEFSİRİ (HDKD) FAZİLETİ KERAMETİ

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Aug 10, 2021 11:32


128. لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ - LE KAD CAEKÜM RESULUN Kasem olsun ki size hakikaten bir Resul geldi مِّنْ أَنفُسِكُمْ - MİN ENFUSİKUM bir Resul ki kendinizden -kendi cinsinizden, Melek değil Beşerden, Aslı ve nesebi ma'lûm Arabî, Kureşî, ehli haremden عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ - AZİZUN, ALEYHİ MA ANİTTUM sizin sıkılmanız gücüne gider. - Ya'ni azâb görmeniz şöyle dursun zahmet çekmeniz bile onu son derece müteessir eder. Yahûd sizi sıkan, zorunuza giden şeyler hasbelbeşeriyye onu da müteessir eder, Onun şedaidi iktihamı (şiddetleri gögüslemesi), müteessir olmadığından değil, risaletindendir. Bu tefsirlere göre cümlenin mecmuu bir sıfattır. Fakat İbni Kuşeyrînin muhtarına göre «Azîz» bir sıfat, « HARÎS » de diğer bir sıfattır. Buna işareten ba'zı Mushaflarda «azîz» üzerine bir «cim» secavendi konulmuştur ki bunda daha fazla bir ma'nâ vardır. Ya'ni bir Resul ki azîzdir: büyük ızzeti vardır. Sizi sıkan şeyler onun aleyhinedir. O yüksek ızzet, ebnayi cinsinin müteellim olmasını istemez, Cinsinizden olması ve ızzet sahibi bulunması hasabiyle bütün derd-ü kederinizi duyar حَرِيصٌ عَلَيْكُم HARÎSUN ALEYKUM üzerinize pek hırslıdır. -Üstünüze titrer. « ان تحرص على هداهم - İN TAHRIS ALA HUDAHUM » -ŞAYET SEN ONLARIN HİDAYETTE OLMALARINA HARİS OLURSAN 16/37 âyetinde işaret buyurulduğu vechile hidayet ve salâhınıza, hayr-ü nef'inize harıstır. Üzerinize toz kondurmak istemediği gibi Sizi aksayı saadet ve selâmete çıkarmak, Cennet ve rıdvana erdirmek için bütün hırsıyle uğraşır. Hem onun nazarı Kureyşe veya Araba, yahûd şu bu kavme değil, her hangi kavmden olursa olsun بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ bütün mü'minleredir ki Raufdur. - Ziyadesiyle re'feti, ya'ni gayet ince bir şefekat ve merhameti vardır. Rahîmdir. -Fıtraten mintarafillâh pek ziyade merhametlidir. Günahkârlara bile acır. Binaenaleyh Ey insanlar Kur'anda varid olan tekâlif, bahusus bu Sûredeki beraet, tevbe, cihad ve saire hakkındaki evamir ve hıtabat, ağırınıza gelmemeli, gücünüze gitmemelidir. Bütün bunlar küfr-ü nifakın zarar ve şeâmetine karşı alel'umum mü'minlere gayet büyük bir re'fet ve şefekatin tecelliyatıdır. Onun için derhal bunlara iman edib mucebince amel etmelisiniz. Görülüyor ki burada Resulullaha esmai husnayi ilâhiyyeden rauf, rahîm isimleri verilmiştir. Hasen ibni-l Fadl demiştir ki: Allah tealâ, hiç bir Peygambere esmasından iki ismi cemetmedi, Ancak Peygamberimiz hakkında « بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ - Müminlere Rauf, Rahimdir buyurdu, zatı sübhanîsi hakkında da « İNNELLAHE BİNNASİ LE RAUFUN RAHİM » Herhalde Allah insanlara refetli çok refetli rahimdir. 2/143 buyurdu. Filvaki' bu tesmiye ve tavsıfta Resulüne pek büyük bir tekrimi ilâhî vardır. Bundan anlaşılır ki esmai husnayi ilâhiyyenin hepsi «ALLAH, RAHMAN, RAB » isimleri gibi esmai muhtassadan değildir. Resulullah ahlâkı ilâhî ile mütehallık olduğundan mü'minlere rauf-ı rahîmdir. Ve getirdiği din ve şeriat da iman edenler için aynı re'fet ve rahmettir. 12.2 129. فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ - Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi). فَإِن تَوَلَّوْاْ - FE İN TEVELLEV FEKUL Bunun üzerine i'raz ederlerse (Ya Muhammed) فَقُلْ - sen şöyle de: حَسْبِيَ اللّهُ - HASBİYALLAH Bana Allah kâfi ا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ - LA İLAHE İLLA HU Ondan başka ilâh yok عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ - ALEYHİ TEVEKKELTÜ Ancak O'na dayandım. وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ - VE HÜVE RABBUL ARŞİL AZİM dir. - O azîm Arşın Rabbı, Bütün kâinatı muhıt olan en büyük hukm-ü saltanatın sahib ve şehinşahîdir. (Sûrei A'rafta « SÜMME-ESTEVA ALEL-ARŞİ YUĞŞİ-L-LEYLE-N-NEHAR» Araf 7/54 ayetinin tefsirine bakınız.) İşbu «لَقَدْ جَاءكُمْ  » - LE KAD CAEKÜM ilâ ahırıhâ iki âyetin en son nâzil olan âyet olduğu hakkında bir rivayet vardır.

Mevlana Takvimi
NEBÎ (S.A.V.)'İN MUHTEREM EBEVEYNİ - 16 TEMMUZ 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jul 16, 2021 2:51


Seleften büyük bir cemâat ve âlimlerin çoğu Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin anne ve babalarının îmân üzere vefât ettikleri görüşündedirler. Şunu delîl getirdiler. Efendimiz (s.a.v.): “Ben mütemâdiyen (devâmlı olarak) temiz babaların sulbünden, temiz anaların rahmine nakloluna geldim” diye buyurmuşlardır. Cenâb-ı Hâkk Tevbe Sûresinde “Şübhesiz ki müşrikler, necistir (pistir)” buyurmuşlardır. Temizlik ile pislik; îmân ile şirk birbiriyle tezad teşkil eder. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in yüce ecdâdından herbirisi temizdir ve onların müşrik olmadıklarını kabûl etmek vâciptir. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin nesebi, şirkin kirinden, küfrün aybından ve her türlü pislikten arınmıştır. O dönemde Kureyş'in putlara taptığı meşhûrdur. Amma, onların içinde Hz. İbrâhîm (a.s.)'ın Dîni üzere olup putlara tapmayanlar da vardı. Ve aynı zamânda Hz. İbrâhîm (a.s.) şöyle duâ etmişti: “Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!” Mâliki Mezhebi'nin büyük âlim ve kadılarından Ebû Bekir İbn-i Arabî Hazretleri'ne, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin ebeveynlerinin cehennemde olduğunu söyleyen kişinin hâlini sordular. O zât da şöyle fetvâ verdi: “Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri'nin anne ve babalarının cehennemde olduğunu söyleyen kişi mel'ûndur. Zîrâ Allâhü Te'âlâ: “Şübhesiz ki Allâh ve Resûlü'ne ezâ edenler; muhakkak ki Allâh onları dünyada ve âhirette la'netlemiş (rahmeti sahasından kovmuş) ve onlara pek hakaretli bir azâb hazırlamıştır” buyurmaktadır. (Ahzâb s. 57) Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri de: “Ölülerden dolayı, hayâtta olanlara eziyet etmeyin (onları üzecek sözler söylemeyin)” buyurdular. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri: “Ashâbım anıldığı zamân susun (dilinizi tutun)” buyurdular. Biz Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.) Hazretleri hakkında noksanlık ve ayıp verecek bir şeyle konuşmaktan men olunduk. Peygamberler (s.a.v.) hakkında ayıp ve noksanlık veren bir şeyle konuşmamak daha önce gelir. (İsmâil Hakkı Bursevî (k.s.), Rûh'ul Beyân, c.1, s.767-672)

Medyascope.tv Podcast
Nijerya'da Boko Haram-IŞİD savaşı - Konuk: Doğu Eroğlu

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Jun 8, 2021 22:46


IŞİD'e bağlı Batı Afrika Eyaleti İslam Devleti (ISWAP) örgütü lideri Ebu Musab el-Barnawi'ye ait olduğu öne sürülen bir ses kaydına göre, Afrika'da faaliyet gösteren radikal İslamcı Boko Haram'ın lideri Ebubekir Şekau, IŞID'in emriyle öldürüldü. Gazeteci Doğu Eroğlu ile Boko Haram'ın dününü ve bugününü, diğer cihatçı örgütlerle arasındaki rekabeti, Nijerya'da Boko Haram-IŞİD savaşının geleceğini ve IŞİD'in dünyada ve Türkiye'deki ağlarını konuştuk. Şekau'nun infaz emrinin IŞİD lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi tarafından verildiğini aktaran Eroğlu, örgütün uzun zamandır Şekau'nun Nijerya'daki gücünü zayıflatmak istediğini söyledi.

M. Fethullah Gülen
Kureyş Suresi l Mustafa İsmail

M. Fethullah Gülen

Play Episode Listen Later Apr 27, 2021 1:07


Kureyş Suresi l Mustafa İsmail by Çınar Medya

Mevlana Takvimi
FİL ASHÂBININ HELÂK OLMASI - 8 NİSAN 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Apr 8, 2021 2:23


Yemen padişahı Ebrehe, Beytullâh'ı yıkmak niyetiyle geldiği zaman bunu işiten Abdü'l-Muttalib dedi ki: “Ey Kureyş kavmi! Huzursuz olmayın! O, gelip bu Ev'i yıkamaz. Bunun sahibi vardır, bunu korur!” Sonra Ebrehe geldi, Kureyş'in develerini ve koyunlarını götürdü. Abdü'l-Muttalib'in de dört yüz maya devesini beraber alıp götürmüştü. Bunun üzerine Abdü'l-Muttalib, Kureyş tâifesiyle beraber atına binip Sebîr Dağı'nın üstüne çıktı. O anda Muhammedî nûr, Abdü'l-Muttalib'in alnında hâle gibi çevre bağlayıp Mekke üzerine ışık saldı. Abdü'l-Muttalib, bu hâli görünce Kureyş topluluğuna dedi ki: “Dönün, Mekke'ye gidelim! Zafer bizimdir. Her ne zaman bu nûr benim alnımda çevre bağlasa zafer bizim olur.” Mekke'ye gidince, Ebrehe'nin kendi kavminden kumandan tayin edip bir miktar adamla birlikte gönderdiği bir kişi geldi ve Abdü'l-Muttalib'i görür görmez dili dolaştı, aklı başından gidip yere düştü. Aklı başına gelince Abdü'l-Muttalib'e secde etti ve: “Ben şehâdet ederim ki, sen Kureyş tâifesinin seyyidisin” dedi. Ebrehe Mekke'ye girip yıkmaya kastettiğinde fili de beraberindeydi. Mekke'ye gelince fil hemen bir yere çöküp yattı. Dövmeye başladılar, fakat çöktüğü yerden kaldıramadılar. Sonunda filin başını Yemen tarafına çevirdiler, hemen ayağa kalktı. Ondan sonra Hâkk Te‘âlâ, deniz tarafından Ebâbil kuşlarını Ebrehe'nin askerinin üzerine gönderdi. Her kuşta mercimek büyüklüğünde üç tane taşcağız vardı. Biri ağzında, ikisi iki ayağında idi. Kuşlar taşları Ebrehe askerinin üzerine bıraktığı zaman, taşlar her kime dokunursa helâk ederdi. Bunun üzerine askerler oradan çıkıp kaçmaya başladılar. Yollarda kırılıp döküldüler. Ebrehe de çirkin bir hastalığa tutuldu. Parmaklarının uçları çürüyüp düştü; kanlar ve irinler aktı. Sonunda yüreği çatlayıp öldü. (İmâm Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, c.1, s.44)

Tarihte Bugün
Tarihte Bugün #82 | 23 Mart

Tarihte Bugün

Play Episode Listen Later Mar 23, 2021 2:13


23 MART 2021 DÜNYA TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR 625 - Arabistan'da Müslümanlarla Kureyşler arasında, Uhud Savaşı başladı. 1919 - Benito Mussolini, İtalya'da Faşist Mücadele Birliklerinin İttifakı partisini kurdu. 9 Kasım 1921'de ise Ulusal Faşist Parti kuruldu. 2001 - Sovyet uzay istasyonu Mir'in görevi sonlandırıldı. 2001 - NATO, Kosova Savaşında seyreltilmiş uranyum mermisi kullandığını itiraf etti. TÜRKİYE TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR 1921 - II. İnönü Muharebesi başladı. Yunan birlikleri, Uşak ve Bursa üzerinden, Afyon ve Eskişehir'e doğru iki koldan taarruz başlattı. 1923 - Mübadele sonucu Selanik'ten gelen Türkler, Didim'e ulaştılar. 1931 - Türk çocuklarının ilk öğrenimlerini Türk okullarında yapmalarını zorunlu kılan kanun kabul edildi. 1992 - Şırnak'ın Cizre ilçesinde çıkan olaylarda, güvenlik güçleri ile göstericiler arasındaki çatışmaları izleyen Sabah Gazetesi muhabiri İzzet Kezer, başından vurularak öldü. BUGÜN DOĞANLAR 1876 -  Türk şair Ziya Gökalp, dünyaya geldi. 1900- Amerikalı psikoanalizci ve toplum felsefecisi  Erich Fromm doğdu. 1933 - Stanford hapishane deneyi ile tanınan Amerikalı psikolog Philip Zimbardo dünyaya geldi. BUGÜN ÖLENLER 1842 -  Fransız yazar Stendhal, hayatını kaybetti. 1960 -  İslam düşünürü ve tefsir yazarı Risale-i Nur Külliyatı'nın yazarı ve Nur Cemaati'nin kurucu lideri Said Nursi, vefat etti.  

Tasavvuf Sohbetleri
#60 Kureyş - Maun - Kevser - Kafirun Suresi / Tasavvuf Sohbetleri

Tasavvuf Sohbetleri

Play Episode Listen Later Jan 14, 2021 195:32


Kureyş - Maun - Kevser - Kafirun Suresi anlamı ve fazileti üzerine yapılmış tevil ve tesfir içeren tasavvuf sohbetidir.

Kuran Ne Diyor?
Kureyş Suresi Ne Diyor?

Kuran Ne Diyor?

Play Episode Listen Later Dec 4, 2020 24:05


Kureyş Suresi bize ne diyor? Kısa dinlemelerle öğreniyoruz.

Dünden Bugüne
İmam Şafii ve Şâfii Mezhebi

Dünden Bugüne

Play Episode Listen Later Nov 21, 2020 12:33


"Kureyş âlimi yeryüzünü ilim ile doldurur." Hadis-i şerif

Mevlana Takvimi
HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN ASHÂBI (R.A.E.) HAKKINDAKİ SÖZLERİ - 30 AĞUSTOS 2020 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Aug 30, 2020 2:33


İbn Ömer (r.a.) rivayet etti: Peygamber (s.a.v.): “Kureyş'ten üç kişi vardır ki, yüzleri yönünden insanların en güzelleri olduğu gibi ahlâkları ve hayâları yönünden de insanların en sabit olanlarıdırlar. Seninle konuşurlarsa, yalan söylemezler. Kendileriyle konuşursan, seni yalanlamazlar. Onlar Ebûbekir, Osman b. Affan ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrah (r.a.e.)'dir” dedi. Bir gün Allâh (c.c.)'un Resûlü (s.a.v.) kızının evine girdi. Kızı, kocası Hz. Osman (r.a.)'in başını yıkıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Ey kızım! Ebû Abdullah'a (Hz. Osman'a) daima iyilikte bulun. Çünkü o Ashâbımın içinde, ahlâk bakımından, bana en çok benzeyendir” buyurdu. Resûlullâh (s.a.v.)'in kızı, Hz. Osman (r.a.)'in hanımı Hz. Rukiyye (r.ânhâ)'nın hanesine gittik; elinde bir tarak vardı. Bana: “Resûlullâh (s.a.v.) şimdi benim yanımdan çıktı. Onun başını taradım. Babam benden Hz. Osman (r.a.)'i sordu. Ben de: “Hayırlıdır, iyidir” dedim. Babam: “Ona ikrâm et! Çünkü o, ahlâk bakımından bana Ashâbım'ın hepsinden daha çok benzer” buyurdu” dedi. Hz. Alî (r.a.) şöyle anlatıyor: “Ben, Cafer ve Zeyd birlikte Resûlullâh (s.a.v.)'e vardık. Hz. Peygamber (s.a.v.), Zeyd (r.a.)'e: “Sen bizim kardeşimiz ve arkadaşımızsın” dedi. Bunun üzerine Zeyd (r.a.), sevincinden sıçrayarak çıktı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) Cafer (r.a.)'e “Sen şekil bakımından da, ahlâk bakımından da, bana benziyorsun!” dedi. Bunun üzerine Cafer (r.a.) de Zeyd (r.a.) gibi sıçrayarak sevincini gösterdi. Sonra bana: “Sen benden, ben de sendenim” dedi. Ben de sıçrayarak Cafer (r.a.)'in arkasından gittim. (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayâtü's-Sahâbe, 3.c., 97.s.)

Portakal Ağacı
Kureyş Suresi

Portakal Ağacı

Play Episode Listen Later May 22, 2020 18:18


Kısa Sureler Tefsiri'nde Kureyş Suresi ile devam ediyoruz.

Portakal Ağacı
Kureyş Suresi

Portakal Ağacı

Play Episode Listen Later May 21, 2020 82:31


Kureyş Suresi by Hatice Özdemir Tülün

Kuran Dinle
106. Kureyş Suresi - Kuran Meali Dinle

Kuran Dinle

Play Episode Listen Later Apr 19, 2020 0:24


106. Kureyş Suresi - Kuran Meali Dinle

Kuran Dinle
106. Kureyş Suresi - Kuran Dinle

Kuran Dinle

Play Episode Listen Later Apr 16, 2020 0:34


106. Kureyş Suresi - Kuran Dinle - İshak Danış

Mevlana Takvimi
SUHEYB (R.A.) VE ARKADAŞLARININ HÂLLERİ - 29 Mart 2020 Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 29, 2020 2:57


Bazı Kureyş ileri gelenleri, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den Habbab, Suheyb, Bilal-i Habeşî ve Ammar (r.a.e.) gibi Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)'e candan bağlı fakat maddi yönden yoksul durumdaki müslümanları yanlarından kovmalarını istemişlerdi. Peygamberimiz (s.a.v.), Kureyş'in ileri gelenlerinin bu sözlerine uyması halinde kendilerinin de gelip görüşebileceklerini söylemeleri üzerine, tekliflerini reddetmişti. Üstünlük ve şerefin, bedenî ve maddî süste değil gönül zenginliğinde, imân ve güzel yaşayışta olduğunu, dolayısıyla bu isteğine değer vermemek gerektiğini anlatmak için şu ayetler inmiştir: **“Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek duâ edenlerle birlikte candan sebât et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan uzak kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimselere boyun eğme. Ve de ki: Hâk, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen imân etsin. Dileyen inkâr etsin. Biz zalimler için öyle bir cehennem hazırladık ki onun duvarları, kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.” (Kehf s. 28-29)** Kafirleri ateşle tehdit eden bu ayetlerin inişinden sonra Resûlullâh (s.a.v.) hemen ayağa kalkarak arkadaşlarını aramaya başladı, sonra onları mescidin bir köşesine çekilmiş, Allâh (c.c.)'u zikreder vaziyette bulunca: ”Ümmetimden bir grupla birlikte sabretmemi bana emredinceye kadar beni öldürmeyen Allâh (c.c.)'a şükürler olsun. Ölümüm de diriliğim de sizinle beraberdir.” dedi. Müşrikler Nebi (s.a.v.)'i her gördüklerinde Allâh (c.c.) Resûlü (s.a.v.) birkaç sahabesiyle birlikte sohbet ediyor, yoksul kişilerle oturuyordu. O yoksul diye kötülediklerinin biri Hz. Ammar b. Yâsir, diğeri Hz. Bilâl-i Habeşî ve bir diğeri de Hz. Süheyb-i Rûmî (r.a.e.) idi. Bu ve bunlar gibi sahabiler Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in sevgisiyle dopdolu olmuşlardı. Bu topluluğa Ashâb-ı Suffa denilmişti. Mâl, mülk ve her şeyden yüz çevirmişlerdi. **(Ömer Muhammed Öztürk, Misvâk Neşriyat, _Suheyb-i Rumî (r.a.)_)**

Mevlana Takvimi
SAHABENİN DİLİNDEN HZ. OSMAN (R.A.) - 13 Mart 2020 Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 13, 2020 2:48


Hz. Osman b. Affân (r.a), dört halifenin üçüncüsü, ibâdetlerine bağlı, iki nur sahibi, Allâh (c.c.)'dan korkan, iki hicret sahibi ve iki kıbleye karşı namaz kılan kişidir. Gece saatlerini secde ve kıyamla geçiren, ahiretten sakınıp Râbbi'nin râhmetini umanlardan idi. Her zaman cömert ve hayâ sahibiydi, devamlı havf ve recâ duyguları içindeydi. Bütün gün yaptığı cömertlik ve oruç, gece yaptığı ise sücud (secde) ve kıyamdı. Hasan-ı Basrî (rh.a) Hazretleri, Hz. Osman (r.a.)'ı ve ne kadar çok hayâlı biri olduğunu zikredip şöyle demiştir: “Bazen evdeyken kapılar kapalı olduğu halde hayâsından dolayı banyoda, avret yerleri açıkta kalır diye giysilerini çıkarmazdı.” Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: “Kureyş'te üç kişi vardır ki, insanların en ak yüzlü, en mükemmel ahlâklı ve en sağlam terbiyeli kişileridir. Sana bir şey söylediklerinde yalan söylemezler. Onlar, Ebû Bekir es-Sıddîk, Osmân b. Affân ve Ebü Ubeyde b. el-Cerrâh (r.a.e.)'dir.” Zübeyr b. Abdullah (rh.a) naklediyor: “Osmân (r.a.) devamlı oruç tutardı, başta bir şekerlemeden sonra geceyi de ibâdetle geçirirdi.” Muhammed b. Sîrîn (rh.a) der ki: “Hz. Osmân (r.a.)'ı öldürmek için kuşatmaya aldıkları zaman hanımı: “Onu öldürürsünüz veya bırakırsınız, o zaten bütün geceyi bir rekâtta Kur'ân'ın tamamını okuyarak ihyâ ederdi.” dedi. Şeyh Ebû Nuaym (rh.a) diyor: “Hz. Osmân (r.a.)'e mihnetlerle ve belâlarla karşılaşacağı haber verilmişti. Bu belâlardan korku ve şikâyet etmesi söz konusu değildi. Sabırla korkuya, şükürle belâlara karşı koyardı. Hz. Osman (r.a.), mal varlığıyla Allâh (c.c.)'un rızasına kavuşmuş, servetini infâk konusunda Allâh (c.c.)'un kullarını geçmiştir. Kendisini düşünmemiş, giyiminde ve yemeğinde basit bir hayat tarzı seçmiştir. **(Ebu Nuaym el-Isbehânî, _Hilyeu'l Evliya_, c.1, s.63-86)**

Mevlana Takvimi
SÜRÂKA BİN MÂLİK (R.A.) - 22 Şubat 2020 Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 22, 2020 2:36


Sürâka bin Mâlik (r.a.)'in künyesi Ebû Süfyan'dır. Mekke'nin kuzeyinde Kadîd olarak bilinen mahalde otururdu. Müslüman olduktan sonra Medîne ehlinden olmuştur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri Mekke'den hicret ettiklerinde Kureyş taifesi Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'i ele geçirenlere yüz deve vaad eylemiş, Sürâka (r.a.) atına binip Peygamber (s.a.v.) ‘in peşine düşmüş ve gelip yetiştiğinde atının ayakları yere çöküp kalmış ve: “Yâ Muhammed! Bildim ki bu senin işindir, duâ et kurtulayım, vallahi geriden gelenlere seni bildirmem!” diye yalvarârak Seyyid'il-Enâm (s.a.v.)'in duâsı ile kurtulup geriye dönmüş ve Hz. Sultân-ı Güzîn (s.a.v.)'den bir de emânnâme almış ve Kureyş'in geriden gelen arayıcılarına: “Ben buraları aradım, kimseyi göremedim, başka taraflara bakalım.” diye onları geri döndürmüştür. Sonra da Ebû Cehil onun bu sırrına vâkıf olarak kendisini suçlamaya başlayınca ona hitaben şu beyitleri söylemiştir: “Ey Ebâ Hakem (Ebû Cehil)! Atımın ayakları yere battığında hâlimi sen görmüş olsaydın bilirdin ve şüphe etmezdin ki Muhammed (s.a.v.) kesinlikle peygamberdir. Artık ona kim mukavemet edebilir? Sen Kureyş kavmini ona taaruzdan men etmelisin. Ben zannederim ki onun emir ve öğrettikleri, yani Şeâir-i dîni ve nişâne-i mübîni bir gün olup zahir olacaktır. Bu suretle ki bütün halk kendisine muharip ve düşman değil, barışık ve dost bulunmayı arzu edecektir.” İslâm ordusu, Feth-i Mekke'den, Huneyn ve Tâif seferlerinden döndükten sonra Sürâka (r.a.), önceden almış olduğu emânnâme yanında olduğu halde Cirâne'de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerine kavuşarak İslâm ile şereflenmiş ve Resûlullâh (s.a.v.)'in iltifatına mazhar olmuştur. ** (Mahmud Sami Ramazanoğlu, _Ashâb-ı Kirâm Menâkıbı_ s.303-304)**

Mevlana Takvimi
EFENDİMİZ (S.A.V.)'İN MERHAMETİ - 23 Aralık 2019 Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 2, 2019 2:43


Uhud'da atılan taşların isabet etmesiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)'in mübarek yüzü kana boyandı. Bu hali ile yine Kureyşliler'in ıslahı için, “Allah'ım, kavmime hidayet ver. Çünkü onlar bilmiyorlar” duâsını ahad olan Allah (c.c.)'un dergâhına arzediyordu. Bilinmeli ki, işkenceye sabretmek nefsin cihadıdır. Cenâb-ı Hakk nefsi, kendisine bir zarar, bir kötülük geldiği zaman rahatsız olsun ve elem çeksin diye yarattı. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bu işkence güç geldi, acı çekti fakat sabretti. Çünkü sabredenlere Cenâb-ı Hakk'ın verdiği ecir ve sevabın sonsuz olduğunu biliyordu ve işkenceye sabretmek, dayanmak, kendisine gelen bir belâ hakkında idi. İslâm dini hakkında değildi. Eğer İslâm dinini küçültüp ona ihanet, hakaret edilseydi o zaman Cenâb-ı Hakk'ın şerefli emrine uyup Kur'an-ı Kerim'deki meâlen; **“Ey Peygamber, kâfirlerle, münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran...” (Tevbe s. 73)** hükmüne göre kâfir ve münafıklarla savaşır, onlara karşı sert ve şiddet gösterirdi. Kendisine gelen haksızlıklara karşı sabırlı idi. İmâm Buhâri, Enes bin Mâlik (r.a.)'in şöyle anlattığını söylüyor: “Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'le gidiyordum. Resûlullah (s.a.v.)'in sırtında kenarları kalın bir aba vardı. Bir Arabî geldi ve abasına yapışıp kuvvetli çekti. Mübarek omuzunun üstünde abanın kaim kenarının geldiği yere baktım çizilmişti. Sonra Arabî, “Ya Muhammed (s.a.v.), emret, Allah (c.c.)'un malından bana versinler” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) dönüp ona baktı, gülümsedi ve kendisine mal verilmesini emir buyurdu. İşte nefsi ve malı yönünden gösterdiği bu sonsuz sabır ve fedakarlıkla, güzel ve seçkin ahlâkıyla insanları kendine bağladı, itaât ettirip İslâm'a getirdi. Zorla ve nefretle değil, isteyerek ve severek müslümanlığı kabul ettirdi. **(İmâm Kastalanî, _Mevahib-ü Ledünniye_, 326.s.)**

Çağlayan Dergisi
Bir Sevgi Meşalesi Olarak Kültür Festivalleri / 2019 Mayıs

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later May 10, 2019 6:43


estivaller birer eğlence programı olmasının ötesinde onlarca yılgözyaşlarıyla sulana sulana büyütülen �idanların dal budak salması, gelen baharın müjde si Hıdırellez kutlamasıdır.Yeryüzünü cennetlere çevirecek �ikir işçilerinin bütün dünyaya tanıtıldığı bir vitrindir.Fransa'daki festivallerden sonra Fransız misa�irlerin yaptığı şu tespitler,bu mayanın tuttuğunun bir delilidir:Piyanist Cyril Diard: “Çok güzel bir gösteriydi. Bir müzisyen olarak hayran kaldım. Davetinizle beni onurlandırdınız. Gördüğüm kadarıyla programda çok ciddi bir emek var. Bu muhteşem organizasyonun gönüllülerİsmet Macit Toplumestivaller birer eğlence programı olmasının ötesinde onlarca yılgözyaşlarıyla sulana sulana büyütülen �idanların dal budak salması, gelen baharın müjde si Hıdırellez kutlamasıdır.ya tanıtıldığı bir vitrindir.FBu insanlıkprojesininkültür ve sanatsancağı düşmedi,düşmeyecek...16 ÇAĞLAYAN | MAYIS 2019tarafından yapılması ve samimiyetleri beni çoketkiledi. Bu festival, birkaç saat içinde dünyakültürlerine seyahat imkânı veriyor. Bundansonraki organizasyonlarda gönüllü olarak bulunmak istiyorum.”Paris'teki bir dernekte gönüllü çalışan Fransız gençler: “Bu ağabey ve ablaların bilmedikleri bir konu yok sanki. Ne yaparlarsa mükemmel yapıyorlar. Adeta nefes almadan izledik.Bu kadar ağabey ve ablayı bir arada görmekbizi çok sevindirdi. Biz de bir gün onlar gibi olmak istiyoruz.”Fransız bir aile: “Böyle program beklemiyorduk. Ailecek çok memnun kaldık. Alkışlamaktan ellerimiz yoruldu.”Müzisyen ve eğitimci Bayan Florise: “Bu çocukların bu kadar etkileyici olmasını sağlayanbu motivasyon keşke her birimizde olsa. Böylece hayat çok daha kolay ve sevimli olurdu.”Programa ilk defa katılan, Fransız KomünistPartisi üyesi Marie-Françoise Hanım: “Adanmışlığın bariz olarak hissedildiği bir gösteriydi. Gelecek yıllarda, bu çorbada tuzumuz olabilecekse, seve seve hizmet etmeye hazırım.”Programa üçüncü defa katılan, gazeteci veöğretmen Marie-Laure Hanım: “Bu Festival diğerine göre çok daha günceldi ve barış mesajlarıdaha netti. Çocukların performansı mükemmeldi. Sizinle gönüllü olarak çalışmayı çok isterim.”Dünya genelindeki dostların da ifade ettiğigibi, insanlığın hakiki insaniyet u�kuna yürüyeceği köprülerin sahneye taşınmasıdır bu festivaller.Bitmeyecek, bitirilmeyecek bir barış ve birlikte yaşama projesinin ekrana yansımış kesitidir.Seyredenlerin gözyaşlarına boğulduğu birsahne var ki gelecek adına bir ümit tomurcuğugibidir. Renkleri, dilleri ve dinleri farklı olan,dünyanın dört bir tarafından festival için gelençocukların; farklı iklimlerin çiçekleri gibi birbirlerine sarılarak sevgiden bir buket halindedöktükleri gözyaşları; kin, nefret ve ö�ke çöllerini cennetlere çevirecektir.Artık bu kadar kini ve ö�keyi taşıyamayanyaşlı dünyamızın ümit çiçeklerinin bahçesidirfestivaller.Türkiye'de toprağa düşmüş, rüşeym olup�iliz �iliz dünyaya mal olmuş; şimdilerde binbir çile ile inleyen cefakâr Anadolu insanının,“Aman bu rüyayı yarım bırakmayın” sözlerineverdiği cevaptır festivaller.Festivaller insanlık düşmanlarının, “Bitirdikbunları” dedikleri anda, “Bitmedik!” diye haykıran ümidin, azmin ve kararlılığın sesi soluğudur.Uhud'da alınan yaradan bir gün sonra bitmedik/bitmeyeceğiz mesajı için Hamrâu‘l-Esed'de yakılan yedi yüz ateştir, Mevla'nın yaktığı, ü�lemekle söndürülmeyecek meşaledir.Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselâm), Hicret'inyedinci yılında, Kaza Umre'si için 1600 arkadaşıyla Mekke'ye gelmişti. Müşrikler bir öncügönderip Müslümanların hallerini öğrenmekistemişlerdi. Gözcü Mekke'ye dönüp Müslümanların hallerini Kureyş'in ulularına alayederek anlatmıştı: “Müslümanlar zayıf, bitkin,hasta, yorgun ve perişan haldeler.” Kureyş uluları ise, “Çıkalım Darü'n-Nedve'nin damına veMüslümanların perişan hallerine gülelim” demişlerdi. Cebrail bu durumu Efendimize haberverince Allah Rasûlü, Mescid-i Haram'a girerken şöyle buyurmuştu: “Ey mümin erkekler!İhramlarınızı sağ kollarınızın altından alın (ızdıba) ve kısa adımlarla canlı canlı yürüyün (remel) ki bugün heybetli görünüp bu şekilde yürüyene Allah ahirette merhamet edecek.” İşteböyle bir yürüyüşün, canlılığın, ümidin, aşkın,şevkin adıdır festivaller.Bugün bu meşaleyi yıllar önce tutuşturanlar, çile ve ızdırabın pençesinde inim iniminliyorlar. Analar rahat rahat emzirirken yavrularını, anne sütünden mahrum bırakılanyavrular akıllarına gelince, gözyaşları damlıyor yavrularının yüzüne. Her şeye rağmen, birolimpiyat meşalesinin taşınması gibi elden eleulaşan bu emaneti uzatırken bütün dünyayaAnadolu'nun vefakâr, cefakâr ve çilekeş insanları; “Alın bu meşaleyi, sakın düşürmeyin, zirabiz bu çileyi ömrümüzü vakfettiğimiz ışıktanyarınlar için çekiyoruz” diyorlar.“Kıyamet kopuyor da olsa elinizdeki �idanıdikin” buyuran Allah Rasûlü'nün (aleyhissalâtüvesselâm) kutlu emrine binaen, geleceğin ümittohumlarını, kızılca kıyamete rağmen dünyanın dört bir tarafındaki mümbit topraklara saçmaya devam edenlere, bu işi Anadolu'da başlatıp bu meşaleyi dünyaya taşıyan ve şimdilerde“akrebin kıskacında yoğrulan” binlerce vicdanişçisine selam olsun!Bu insanlık projesinin kültür ve sanat sancağı düşmedi, düşmeyecek...

Çağlayan Dergisi
İmam Cafer Es-Sadık (ra) - Nisan 2018

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Apr 9, 2018 18:29


İmam Cafer Es-Sadık'ın (radıyallahu anh) tam ismi, Ebu Abdillah Cafer es-Sadık b. Muhammed el-Bakır b. Ali Zeyne'l-Abidin b. Hüseyin b. Ali el-Haşimi el-Kureyşi el-Medeni'dir.[i]İmam Muhammed el-Bakır'ın en büyük çocuğudur.[ii]Büyük oğlu Abdullah'a nispet edilerek “Ebu Abdillah” diye künyelenmiştir.[iii]Musa ismindeki oğlundan dolayı “Ebu Musa” künyesiyle de anılmıştır. Sözündeki doğruluğundan dolayı kendisine “Sadık” lakabı verilmiştir.[iv]Doğduğu tarih konusunda ihtilaf bulunmakla beraber kaynaklar umumiyetle 80/699–700 tarihini göstermektedir.İmam Cafer'in annesi, “Ümmü Ferve” künyesi ile anılan Fatıma bint Kasım b. Muhammed'dir.[vi]Ümmü Ferve'nin babası Kasım, Hz. Ebu Bekir'in torunudur. Annesi, salahat ve ilmiyle meşhur “Sevde”,[vii]anneannesi ise “Esma bint Abdurrahman b. Ebu Bekir”dir. Yani İmam Cafer, annesinin hem annesi hem de babası tarafından Hz. Ebu Bekir'in torunudur. O her zaman: “Ali'nin şefaatinden ne umuyorsam aynısını Ebu Bekir'in şefaatinden de umarım. Çünkü ben, onun iki taraftan evladıyım” derdi.İmam Cafer es-Sadık'ın altı kardeşi, on veya on bir çocuğu vardır. O, Abdullah isimli kardeşi ile aynı annedendir. Küçükken vefat etmiş olan Ubeydullah ve İbrahim adlı kardeşlerinin annesi ise Ümmü Hakim bint Üseyd b. Muğire es-Sekafiyye'dir. Ayrıca Ali, Zeynep ve Ümmü Seleme adlı kardeşleri de vardır.[ix]Çocukları sırası ile şunlardır: İsmail, Abdullah, Ümmü Ferve, İmam Musa el-Kazım, İshak, Muhammed, Abbas, Ali el-Arıdi, Esma ve Fatıma es-Suğra. “On bir çocuğu vardır” diyenlere göre, Hamide el-Berberiyye'den Fatıma el-Kübra denen bir kızı daha vardır.

Günün ve Güncelin Edebiyatı
İnan Çetin edebiyatı ve "Kureyş'in Kurtları" adlı eseri

Günün ve Güncelin Edebiyatı

Play Episode Listen Later May 28, 2015 25:15


Günün ve Güncelin Edebiyatı: 28 Mayıs 2015