Podcasts about kalbin

  • 28PODCASTS
  • 146EPISODES
  • 17mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • May 31, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about kalbin

Latest podcast episodes about kalbin

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani sohbetleri 23 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later May 31, 2025 46:48


“Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurdu: - «Şu kalpler, paslanır. Onların cilâsı, Kur'an okumak, ölümü düşünmek ve zikir meclisinde hazır bulunmaktır.» Kalp pas tutunca, sahibi anlar, gidermeye çalışırsa, pekâlâ. Aksi hâlde fena kararır. Peygamber (S.A.) efendimizin emrettiği şekle geçilmediği takdirde, kalp fena hâlde paslanır ve bu pasın giderilmesi imkânsız olur. Kalbin kararmasına sebep olacak çok şeyler vardır. İman nurundan uzak kalındığı için kararır. Dünyayı sevdiği için kararır. Sakınmadan dünyaya abanan kimse, kalbini mutlaka karartır. Bir kimse, kendisini dünyaya kaptırırsa kalbi kararır. Sakınma duygusu da ölür. Haram demez, helâl demez, mal toplamaya başlar. Mal toplarken helâl veya haram olduğuna önem vermeyince utanma duygusu da ölür. Ve murakabe hâlinden mahrum olur.Ey cemaat! Peygamberinizi dinleyiniz. Onun kelâmı ile kalbinize cila vurunuz. Kalbinizin cila ilâcını size o haber verdi. Sizden biri hasta olsa, doktoru ilâç tavsiye etse, kullanmadan şifa bulabilir mi? Bulamaz. İlâcı kullanmadığı süre, hastalığı eksilmez, belki artar.Hayır, iki kelime üzerinde toplanmıştır: Allah'ın emrini yüce bilmek ve kullarına şefkat göstermek... Allah'ın emrini yüce bilmeyen yaratılmışlara şefkat duyamaz. Allah'a yakın olamaz; rahmetinden nasib alamaz. Allahü Teâlâ, Musa (A S.) peygambere şöyle vahyetti: - «Ya Musa, şefkat duygusu besle ki, ben de sana rahmet nazarımla bakayım. Şefkat duygusuna sahib olana rahmetimi yağdırırım. Cennetime koyarım. Kalbinde merhamet duygusu taşıyana saadetler olsun.»Bütün ömrünüz çürüdü. «Yediler, yedik; giydiler, giydik; biz topladık, onlar topladı» gibi lâflarla ömrünüzü bitirdiniz. Kurtuluş yolunu arayan, nefsini haram olan şeylerden alsın. Şüpheli şeyleri bıraksın. Şehvet duygularını kalbinde taşımasın. Allah'ın emrini yerine getirmek için nefsini sabırlı kılsın. Yasaklardan uzak dursun. Kader işlerine boyun eğsin.Kulları Hakk'a çağırmak ve onların cefasına tahammül etmek kolay değildir. Bu kolay olmayanı, o büyükler yapar. Kullardan gelen her çeşit ezâ ve cefaya dayanırlar. Onlar, münafıkları yola getirmek için dıştan yüzlerine gülerler. Fâsık kişiler onlara güler, oyun eder, kandırır. Kullar onlara ne yaparsa yapsın, tahammül ederler. Bütün gayeleri onları Hak kapısına götürmekten ibarettir. Büyüklerin dediği gibi içi bozuklara, yalnız Allah yolcuları güler yüz gösterir. İrfan sahibi, fâsık kişiye güler. Fâsık adam, içini bilen yok sanır. Halbuki arif olan, onun içindeki karanlığı bilir. Kalp gözünün karardığını ve hileli işlerinin çokluğunu anlar. Münafık ve fâsıklar, işlerinin gizli kaldığını sanır, yanılırlar. Sanki kendilerinin bozukluğunu sezen yoktur. Bu hâlleri onları çok yanıltır. Onların erenlere karşı saklı hâlleri yoktur. Fâsık ve münafık olanı, her hâli gösterir. Elleri, tenleri ve bakışları belli eder. İçte ve dışta, duruşlarında ve hareketlerinde onların ne olduğu kolay sezilir.Cehennem azabından ancak ittika (Günahlardan ve bütün kötülüklerden sakınan) ve ihlâs sahibi muvahhidler kurtulur. Tevbe edenler selâmete ererler. Tevbeyi önce kalbinizle yapınız, sonra dilinizle...Kalbini düzelt. Dünya bütün varlığı ile sana gelir. Sen onda hoş kalırsın. Halk tümü ile sana uyar. Gelmiş ve gelecek hiçbir şey sana zararlı olamaz. Mevlâ'nın kapısından seni alamaz. Çünkü sen, O'nunlasın. Yalnız O'na dönmüş ve O'nun emirlerini gözetiyorsun. O'nun Cemâl ve Celâl sıfatının tecellisini seyretmektesin. Celâl tecellisini gördüğün zaman dağınık hâle gelirsin. Cemâl tecellisine kavuşunca dağınık hâllerin toplanır. Celâl sıfatı sezilince korkulur. Bu korku başka bir korkuya benzemez. Cemâl sıfatının tecellisini görünce de bir şeyler ümit etmeye koyulursun. Celâl sıfatının büyük tecellisi seni yokluğa götürür. Cemâl sıfatı tecelli edince yerinde sabit durur bir yere gitmek istemezsin. Bu anlatılanları tadanlara ne mutlu... “Allah'ım bize yakınlık taammı tatdır; ülfet şarabını içir.” «Dünyada iyilik ver. Ahirette iyilik ver.

Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri - Gurbet -

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Apr 30, 2025 11:49


Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri: SIR

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Mar 28, 2025 10:14


Kerem Önder
"Kötülüklerini elbette örteceğiz!" - Ankebut 7 Tefsiri / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Feb 2, 2025 45:22


"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız." (Ankebut 7) “Ayet, amellerin imandan maksûd olan, gaye edinilen şeye dâhil olduğunu gösterir. Çünkü günahların bağışlanması ve amellerin en güzeli ile mükâfaatlandırılması işi, Sâlih amellerin işlenmesi şartına bağlanmıştır. Çünkü ameller, imanın meyvesidir. Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Bu, tıpkt meyve veren bir ağaca benzer. O ağacın damarlarının ve dallarının ağaçtan olduğunda şüphe yoktur. Fakat yerden çektiği su ve etrafını çevreleyen o toprak ağaca dahil değildir. Fakat meyvesi, ancak kendisine dahil olmayan bu su ve toprak sayesinde elde edilmiştir. İşte iman ile amel-i salih münasebeti de böyledir. Hem sonra o ağacın etrafını, işe yaramaz otlar, zararlı dikenler sararsa, meyve mutlaka az olur. Eğer bunlar büsbütün o ağaca hükümran olur, onu mağlub ederlerse, ağacın hiç meyvesi olmaz ve ağaç kurur. İşte günahlar da imana bu tesiri yapar. Amel-i sâlih, kendi kendine bakî kalamaz. Çünkü o bir arazdır, cevher değildir. O, âmili (yapanı) ile de kalamaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk, onu yapanın (kulların) helak olacaklarını bildirmiştir ve "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacaktır" (k&mb, se) buyurmuştur. Binâenaleyh amel-i Salih´in bakî oluşunun, mutlaka bakî olan birseyden dolayı olması gerekir. Fakat bakî olan, sadece Allah´ın zâtıdır. Çünkü Cenâbn Hak, "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacakhr" buyurmuştur. Binâenaleyh o amelin bakî kalabilmesi ve sâlih olabilmesi için, Allah rızası uğrunda yapılmış olması gerekir. Allah rızası için olmayan şeyin ise, ne kendisi, ne yapanı ve ne de uğruna yapıldığı şey ile bakî kalamaz, dolayısıyla da sâlih amet olamaz, O halde amel-i sâlih, mükellefin, sırf Allah rızası için yaptığı şeylerdir. Sâlih ameller "yükseltilir". Çünkü Cenâb-ı Hak, "Amel-i sâlihi (hoş kelimeler) yükseltir" (Fâtır, 10) buyurmuştur. Fakat amel-i sâlih, kelime-i tayyibe (kelime-l tevhid, yani iman) ile yükselir. Mükelleflerin amelleri üç kısma ayrılır: Tefekkürü, inancı ve tasdiki demek olan, kalbinin amelleri; zikri ve şahadeti demek olan, dilinin amelleri; taatı ve ibadeti demek olan, uzuv ve bedenlerinin amelleri. Binâenaleyh bedenî ibadetler, kendi başlarına değil, ancak diğerleri sayesinde yükselebilirler. Doğru söz ise, ayette de beyan edildiği gibi, kendi kendine yükselebilir. Kalbin ameli demek olan tefekkür ise, ona İner. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, en yakın semaya iner ve "Yok mu bir tevbe eden, tevbesini kabul edeyim" diye nida ecfer. "Tevbe eden", kalbi ile pişmanlık duyandır. Yine, Hz. Peygamber (s.a.s) "Allah Azze ve Celle, buyuruyor ki: "Ben, kalbi kırık ve mahzun olanların yanındayım” yani "Kendi aczini ve Benim kudretimi, kendi önemsizliğini ve Benim azametimi düşünenlerin yanındayım" demiştir. Bu, aklen de böyledir. Çünkü kim, Allah´ın nimetleri hususunda tefekkür ederse, Allah´ı bulur ve O´nu zihninde tutar. Burada bahsedilen "daha güzel mükâfaat", cennet dışında bir mükâfaattır Çünkü mü´min cennete imanı sayesinde girecektir. Çünkü cennet onun kötülüklerini örter. Kötülükleri örtülmüş olan kimse ise cennete girer. O halde "en güzel (daha güzel) mükâfaat" cennetten başka birşey olup, bu da hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmeyen birşeydir. Bunun rü´yetullah (Allah´ı görme) olması, uzak bir ihtimal değildir.

Kerem Önder
Ahmakların ticareti? - Mektubât 138 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Jan 31, 2025 40:42


Bu mektûb, şeyh Behâeddîn-i Serhendîye yazılmışdır. Alçak dünyâyı kötülemekde ve dünyâya düşkün olanlardan kaçınmağı bildirmekdedir: “Akıllı oğlum! Allahü teâlânın sevmediği bu dünyânın arkasında koşmamalıdır! Gönlünü hep Allahü teâlâya bağlamak sermâyesini elden kaçırmamalıdır! Ne satdığını ve buna karşılık neyi aldığını düşünmelidir! Dünyâyı ele geçirmek için âhıreti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak alçaklık ve ahmaklıkdır. Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır, tersidir. İkisinin sevgisi bir kalbde toplanamaz. İkisi bir araya getirilemez. Arabî mısra' tercemesi: Din ve dünyâ bir araya gelirse, güzel olmaz! Bu iki zıddan dilediğini seç ve seçdiğine karşılık kendini sat, fedâ et! Âhıret azâbı sonsuzdur. Dünyâda olanlar çok azdır. Allahü teâlâ, dünyâyı sevmez, âhıreti sever. Arabî beyt tercemesi: İstediğin gibi yaşa, birgün öleceksin! İstediğini topla, birgün ayrılacaksın! Sonunda kadından ve çocuklardan ayrılacaksın. Bunların idâresini Allahü teâlâya bırak! Bugün, kendini ölmüş bilmelidir. Onların işlerini Allahü teâlâya bırakmalıdır. Tegâbün sûresinin onbeşinci ve Enfâl sûresinin yirmisekizinci âyetinde meâlen, (Mallarınız ve çocuklarınız sizlere kesin olarak düşmandır. Onlardan sakınınız) buyuruldu. Bunu iyi anlayınız! Tavşan gibi, gözleri açık uyku ne zemâna kadar sürecek! Bir gün gelip uyanılacak! Dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmek, onlarla görüşmek, öldürücü zehrdir. Bu zehrle öldürülen kimse, sonsuz olarak ölür. (Aklı olana bir işâret yetişir) demişlerdir. Biz ise, açıkca ve üzerine düşerek anlatıyoruz. Bunların yağlı, tatlı yemekleri, kalbin hastalığını artdırır. Kalbin iyiliği, hastalıkdan kurtulması nasıl düşünülebilir? Sakın! Sakın! Çok sakın! Fârisî beyt tercemesi: Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana, Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına. Onlarla görüşmekden, arslandan kaçar gibi, hattâ dahâ çok kaçmalıdır. Arslan insanın yalnız cânını alır. Bu da, âhıretde fâideli olur. Dünyâya düşkün olanlarla berâber olmak ise, insanı sonsuz felâkete ve zarara sürükler. Onlarla konuşmakdan, onların lokmalarını yemekden ve onları sevmekden ve onları görmekden sakınmalıdır. Sahîh olan hadîs-i şerîfde, (Zengine, zenginliği için alçaklık gösterenin dîninin üçde ikisi gider) buyuruldu. Onlara karşı yapılan bu alçalmalar ve yaltaklanmalar, onların malları ve makâmları için midir, yoksa değil midir? İyi düşünmek lâzımdır. Malları, mevkıleri için olduğunda hiç şübhe yokdur. Bunun sonu da, dînin üçde ikisinin gitmesidir. Artık müslimânlık nerede, kurtuluş nerededir? Yağlı lokmaların ve uygunsuz kimselerle düşüp kalkmanın, bu yavrunun kalbinde vaazları dinlemeğe ve nasîhatleri düşünmeğe yer bırakmadığını bildiğim için, bu kadar ağır ve sıkı yazıyorum. Hafîf sözlerle, yumuşak kelimelerle uyanmayacağını biliyorum. Sakın! Onların sohbetinden sakın! Onları görmekden sakın! Allahü teâlâ yardımcın olsun! Allahü teâlâ, bizi ve sizi, râzı olmadığı, beğenmediği şeylerden kurtarsın! Mi'râc gecesi, (Gözleri Allahü teâlâdan ayrılmadı) diyerek övülen insanların efendisi hurmetine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” bu düâmızı kabûl buyursun! Âmîn.” Rabbani Abdullah b. Mes'ûd hazretleri şöyle demiştir: İyi olsun, kötü olsun, herkes için ölüm hayırlıdır. Çünkü, eğer insan iyi ise Yüce Allah böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah katındaki ni'metler, iyiler için daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân - 198) Eğer söz konusu olan kötü bir kimse ise, Yüce Allah böyleleri hakkında da şöyle buyuruyor: "Onlara mühlet vermemiz sadece daha çok günâha girmeleri içindir. Onlar için yüz kızartıcı bir azâb vardır" (Âl-i İmrân - 178) Allah, iki ruh yarattı. Birini dumanın içine koydu ve ona "Cin" dedi. Diğerini toprağın içine koydu ve ona "İnsan" dedi. Her ikisini de sınav etmeye devam ediyor... İyilikte kötülükte bulaşıcıdır. "İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır: Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 19 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Dec 20, 2024 34:22


“O'na dönünüz. O'nun önünde boynunuzu eğiniz ve ağlayınız. Yaşlar hem gözünüzden hem de kalbinizden aksın. Ağlamak ibadettir; Hakk'a karşı tevazu göstermenin şiddet hâlidir. Tevbe ve iyi niyet üzere ölen kurtulur. Ey cemaat! Nefisleriniz ilâhlık iddiasında; bundan haberiniz yok. O, bu kötü hâlini her zaman göstermektedir. Hakikat karşısında zor kullanmakta, Hakk'a kafa tutmakta ve ayrıca O'nun istediğini de istememekte... Dergâhtan kovulan şeytanı nefis sevmekte; halbuki Mevlâ onu sevmez. Nefis kadere uymuyor ve sabır, yolunu tutmuyor, daima niza çıkarıyor. O'nun yanında Hakk'a teslime dair alâmet yoktur. İslâm'ın sadece ismi ile yetiniyor; bu ona hiçbir zaman için fayda sağlayamaz ve menfaat getiremez. Ey evlâd! Korku üzere ol. Emin olma. Bu hâlin Rabbine kavuşuncaya kadar devam etsin. Kalbin istikrar buluncaya kadar böyle ol. Niyetini O'na yönelt. Emniyet hâli önüne serilinceye kadar çekin; bu olursa emin olabilirsin. Hak katında emniyet bulursan bol hayır görürsün. Oradan gelen emniyet hâli devamlıdır. O verdiği şeyi geri almaz. Aziz olan Hak kulunu sevince kendine yaklaştırır. Kul Mevlâsından korktuğu müddetçe kötülükleri gider; kalbi ve sırrı sakin olur. Bu hâli kimse sezemez. Hakk'la arasında olur. Siz tecrübesiz insanlarsınız. Allah yolcuları sizin önderinizdir. Onlar kurtarır. Eşinizi razı etmekte ve Mevlâ'nızı darıltmaktasınız. Halkın çoğu, eşinin ve çocuklarının rızasını Mevlâ'dan öne almaktadır. Ben, senin bütün hareket ve duruşunu, bütün gayretini nefsin için görmekteyim; yalnız eşin ve çocuğun için çalıştığını sezmekteyim. Sende Hakk'tan yana hiçbir haber yok. Yazık sana; tam olgun erlerden sayılmıyorsun. Kâmil olan kişi, yalnız Hak için iş yapar. Kalp gözlerin görmez olmuş. İç alemindeki temizlik bozulmuş. Rabbinden perdelenmişsin, ama bunlardan haberin yok. Bu sebeple bazı büyükler şöyle der (Onlara selâm olsun): - Hak'tan perdeli olduğunu bilmeyen zavallılara yazıklar olsun. Yediğin ekmek içerisinde cam kırıkları vardır; sen onu yemektesin ve durumu bilmemektesin. Çünkü ona karşı iştahın ve arzun çok fazla. Hırsın da sınırsız... Az sonra miden parçalanacak ve öleceksin. Bütün belâ Mevlândan uzak olduğu için geliyor; eğer halkı sevmediğini ve Hakk'ı sevdiğini söylemekte gerçekçi olsaydın böyle olmazdın. Peygamberler, her zaman nefislerine karşıdırlar; tabiî arzu ve şehvetlerini yenerler, hakikat yönünden meleklere katılıncaya kadar çalışırlar. Nefislerini yenmek için çok çabalar ve bu yolda çok gayret sarf ederler. Peygamberler ve sevgili kullar sabırlıdırlar. Size gereken sabır işinde onlara uymaktır. Ey evlâd! Tam hamle yapacak durumu elde edinceye kadar, düşmanın duruşuna dayan. Yakında onu tutar yere vurursun. Yalnız zamanını bekle; zamanı gelince onun bütün varlığını teslim alırsın. Ey evlâd! Çalış; hiç kimseye eziyet için gayret etme. Herkese iyi niyet besle. Ancak cemiyetin düzeni için bir şey yapılacaksa onu da yapmaktan geri durma; bu ibâdet sayılır. Aklı başında ve seçme doğrular, sûrlarına üflediler. Onlar, nefislerinin kıyametini kopardılar. Kendi gayretleri ile dünyayı bir yana attılar. Sırata inandıkları için geçtiler. Kalple yürüdüler ve cennetin kapısına vardılar. İçeri girmeden kapı ağzında durdular ve şöyle dediler: - Biz, buranın nimetini yalnız yemeyeceğiz ve içmeyeceğiz. İyi insanlar, yalnız canlarını düşünmezler ve yalnız yemezler. Bu düşünce ile dünyaya döndüler. Maksatları insanları Hakk'ın tâatına çağırmaktı. Ve orada gördükleri iyi şeyleri haber vermekti; ayrıca güç işleri kolaylaştırmaktı. İyi görüşe sahip olan baş gözü ile halka bakar; sonra kalbini açar ve Allah'ın fiil tecellisini onlarda görür. O tecellinin hareketini ve sükûnunu anlar. Buna izzet nazarı derler; Allahın sevgili kulları bu görüşe sahiptir. İman sahibi o kimsedir ki, bir kişiye baktığı zaman baş gözünü kullanır. İç âlemine de kalbi ile bakar ve Mevlâ'yı sır gözü ile görür. Bu yolda çalışan bulur. Kader geldiği zaman uyar. Deniz ve kara onun gözünde aynıdır.

Mevlana Takvimi
ALLÂH (C.C.) VE RESÛLÜ (S.A.V.)'E İTAATİN DÜNYEVÎ BAZI FAYDALARI - 10 ARALIK 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 10, 2024 2:06


1. Rızkın genişlemesi; 2. Mal, ömür ve amellerde bereketin olması; 3. Gam ve kederlerden kurtulmak; 4. Yağmurun yağması; 5. Tabî âfetlerden emîn olmak; 6. Allâhü Teâlâ'nın yardımına nail olmak; 7. Allâhü Teâlâ'nın emriyle, meleklerin, kişinin kalbini sabit kılması; 8. Hakikî izzet ve kuvvetin tahakkuk etmesi; 9. Yüksek mertebelerin kazanılması; 10. İnsanların kalplerinde onun sevgisinin oluşması; 11. Kur'ân-ı Kerîm'in ona şefaat etmesi; 12. Ona isâbet eden noksanlıkların, Allâhü Teâlâ'nın, noksanlığa bedel, başka bir şey ihsan etmesiyle onarılması; 13. Kalbin itminana kavuşması, mutmain bir kalbe sahip olmak; 14. Zikredilen hayırların evlâtlara da sirâyet etmesi; 15. Gaybî müjdelere nail olmak; 16. Ölüm esnasında meleklerin müjdelerine nail olmak; 17. Fakirlik ve iflâstan emin olmak; 18. Az bir şeyle iktifâ etmek; 19. Allâh (c.c)'un gazâbından emin olmak, korunmuş olmak. (Eşref Ali Tehanevi, Hanefi İlmihâli, s.43) ŞİRKTEN VE KÜFÜRDEN KORUNMAK İÇİN OKUNACAK DUÂ “Allâhümme innî e‘ûzü bike en-üşrike ve ene a‘lemü ve estağfiruke limâ lâ a‘lemü.” Türkçe Anlamı: “Allâh'ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerim için de senden mağfiret dilerim.” (www.ibadettakvimi.org)

Mevlana Takvimi
İNSANIN YARATILIŞTAKİ HAKİKÂTİ - 10 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Nov 10, 2024 2:12


Kendini tanımak, bilmek istersen, iki şeyden yaratılmış olduğunu bilmelisin. Biri zâhiri kalıp. Buna beden derler. Göz ile görülebilir. Diğeri bâtın mânâsındadır. Ona nefs derler, rûh derler ve kalp derler. Bu ancak hakikât gözü ile bilinir. Baş gözü ile görülemez. Senin hakikâtin, aslın, bu bâtın mânâsındadır. Ondan gayrısı ona tâbidir. Onun askeri ve hizmetçisidir. Biz bu mânâya kalp ismini vereceğiz. Kalp dediğimiz zaman biliniz ki, bazen rûh dedikleri, bazen nefs dedikleri, insanın hakikâtini demek istiyoruz. Kalp demekle, göğsün sol tarafına yerleştirilmiş olan et parçası yâni yüreği kastetmiyoruz. Onun bir kıymeti yoktur. Hayvanlarda da, ölülerde de vardır. Baş gözü ile görülebilir. Baş gözü ile görülen her şey, bu âlemden olup bunlara âlem-i şehâdet denir. Kalbin hakikâti bu âlemden değildir. Bu âleme garîb olarak gelmiştir. Yolcu gibi gelmiştir. Görünen et parçası, yürek onun taşıyıcısı ve âletidir. Bedenin tüm uzuvları, onun askeridir. Bütün bedenin padişahı odur. Hâkk Teâlâ'yı tanımak, O (c.c.)'un cemâlini müşâhede etmek, onun sıfatıdır. Teklif ona olmaktadır. Hitap onadır. Asıl saâdet ve şekâvet onun içindir. Beden, bütün bunlarda ona uymaktadır. Onun hakikâtini bilmek, sıfatlarını tanımak, Allâhü Teâlâ'yı tanımanın, bilmenin anahtarıdır. Onu bilmeye çok uğraş ki, o çok yüksek bir cevherdir. Melekler cevherindendir. Onun asıl madeni, Allâhü Teâlâ hazretleridir. Oradan gelmiştir, tekrar oraya dönecektir. Buraya gurbete gelmiştir. Ticaret ve ziraat tohumu ekmek için gelmiştir. O hâlde bu mânâdaki ticaret ve ziraatı bilmelisin. (Hüccetülislâm İmâm-ı Gazalî (r.âleyh), Kimyâ-i Saâdet, s.18-19)

Kerem Önder
Zenginlerle çok takılma! - Mektubat 132, 133 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Oct 18, 2024 41:09


132. Bu mektûb, molla Muhammed Sıddîk-ı Bedahşîye yazılmışdır. Dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmemeli. Dünyânın ne olduğunu iyi bilenlerin sohbetine koşmak lâzım geldiği bildirilmekdedir: Kardeşim! Görünüşe bakılırsa, fakîrlerin sohbetinden sıkıldığınız, zenginlerle arkadaşlık kurduğunuz anlaşılıyor. Çok fenâ yapıyorsunuz. Bugün gözünüz kapalı ise de, yarın açılacakdır. Fekat o zemân, pişmânlıkdan başka ele birşey geçmiyecekdir. Haberleşmeliyiz. Ey şaşkın! Senin şu hâlin iki şey olabilir: Zenginlerin arasında iken gönlünü Allahü teâlâ ile yapabilirsin veyâ yapamazsın. Eğer yapabilirsen fenâdır. Eğer yapamazsan dahâ fenâdır. Eğer yaparsan fenâ olur dedik. Çünki istidrâcdır. İstidrâc iyi görünür. Fekat felâkete götürür. Böyle olmakdan Allahü teâlâya sığınırız. Onların arasında gönlünü Allahü teâlâya veremezsen, dahâ fenâ olur dedik. Çünki, Hac sûresinin, (Dünyâda ve âhıretde ziyân etdiler) meâlindeki onbirinci âyetinde bildirilenlerden olursun. Fakîr çöpçüler, koltukda oturan zenginlerden çok iyidir. Bu söze belki inanırsın. Belki de inanmaz, şaşarsın. Fekat, bir gün gelecek inanacaksın. Lâkin, o inanışın fâidesi olmıyacak. Yağlı, tatlı yemeklere ve süslü, modaya uygun elbiseye düşkünlük, seni bu belâya da sürükledi. Fırsat elden dahâ gitmemişdir. İşin doğrusunu düşününüz! Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine engel olanları düşman biliniz! Onlardan kaçınız! Çok sakınınız! Tegâbün sûresinin, (Çok doğrudur ki, zevcelerinizden ve çocuklarınızdan size düşmân olanlar vardır. Onlardan sakınınız!) meâlindeki ondördüncü âyetini okuyarak gaflet uykusundan uyanmalıdır. Birlikde geçirdiğimiz günlerin haklarını göz önünde tutarak, size bir nasîhat yapıldı. İster dinleyiniz, ister dinlemeyiniz. Önceden de, sizin yersiz davranışlarınızı görerek bu yolda bulunamıyacağınızı anlamışdım. Korkduğum başımıza geldi. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın izinde bulunanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü vettehıyyâtü etemmühâ ve ekmelühâ”! Yaradılışdaki iyiliği ve uygunluğu görerek, sizden başka şeyler umuyordum. Kıymetli cevherinizi çöplüğe atdınız. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). 133. Bu mektûb, yine, molla Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Fırsatı ganîmet bilmek, vakti kıymetlendirmek lâzım olduğu bildirilmekdedir: Gönderdiğiniz mektûb geldi. Fırsatı ganîmet bilmelidir. Vaktleri çok kıymetli ni'met bilmelidir. Modaya, âdetlere uymakla ele birşey geçmez. Yalan sözlerden, kaçamak davranışlardan ancak zarar ve ziyân ele geçer. Muhbir-i sâdık, ya'nî hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” (Helekel-müsevvifûn) buyurdu. Ya'nî sonra yaparım diyenler helâk oldular. Bugünkü ömrü vehm ve hayâl için harc etmek ve hayâl olan şeyleri ele geçirmek için, mevcûd olanları elden kaçırmak çok çirkin bir işdir. Elde bulunan şeyi, en ehemmiyyetli, en kıymetli şey için kullanmak gerekir. Karışık, pis, fâidesiz şeyler geriye bırakılmalıdır. Hak teâlâ, mâsivâsı ile ya'nî Ondan başka şeyler ile olan râhatlıkdan kurtarmak için, bir parça râhatsızlık versin! Dedikodu ile ele birşey geçmez. Kalbin selâmetini istemelidir. Asl lâzım olan işi düşünmeli, lüzûmsuz, fâidesiz şeylerden tâm kaçmalıdır. Fârisî beyt tercemesi: Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa. Habercinin ancak haber vermesi lâzımdır.” Rabbani Ebû Hamid Lifâf şöyle demiştir: Sık sık ölümü hatırına getiren kimseye şu üç şey bağışlanır: 1) Bir an önce tevbe etmek, 2) Asgarî miktarda rızıkla yetinmek, 3) Şevkle ibâdet edebilmek. Buna karşılık, ölümü unutan kimse de şu üç şeyle cezalandırılır: 1) Tevbe etmeyi ertelemek, 2) Asgarî miktardaki rızka râzı olmamak, 3) İbâdete karşı isteksizlik. Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.

1 Kitap 1 Film Podcast
#S4E05 - Gözler: "Ayn"en!

1 Kitap 1 Film Podcast

Play Episode Listen Later Oct 10, 2024 24:15


Eylül Görmüş ve Tuğçe Arslan Üçer, yeni bölümde gözlere dair konuşuyor. Kalbin mi aynası, beynin mi gözler? Gün içinde ne çok kez göz dediğimizin farkında mıyız? Gözler gözlemlemek dışında ne yapar? Bir sürü soru ve cevaplarken başvurduğumuz filmler, kitaplar... Bölüm ismindeki küçük şakayı mazur göreceğinizi umarak iyi dinlemeler diliyoruz! Bölümde adı geçen tüm kitap ve filmlerin listesini ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠@1kitap1film.us⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ instagram hesabımızda bulabileceğinizi hatırlatalım. Bu bölüme sponsor olarak bizi destekleyen ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠Doku Clinic⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠'e katkılarından ötürü sonsuz teşekkür ederiz. Podcast kapağı için seçtiğimiz Serdar Okan eserinin de kendilerinin koleksiyonundan olduğunu belirtelim.

Mevlana Takvimi
GÜNÂHLARIN DÜNYEVÎ BAZI ZARARLARI - 02 EKİM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Oct 2, 2024 1:41


1. İlimden mahrum olmak; 2. Rızkın noksan olması; 3. Allâh (c.c.)'un zikrinden ve insanlardan, özellikle de hayırlı amel sahibi, ebrâr kişilerden uzaklaşmak; 4. İşlerde darlığa düşmek; 5. Kalbin kararması ve zayıflaması, bu sebeple bazen beden de zayıf düşebilir; 6. İbâdet ve tevbeye muvaffâk olamamak; 7. Günahları çirkin görmemek; 8. Allâh (c.c.) katında değersiz olmak; 9. Mahlukâta zarar vermek, zira günâhlar, kıtlık ve yağmurun kesilmesine sebep olur, dolayısıyla canlılar bundan zarar görür ve neticede günahkâra lânet ederler; 10. Aklın fesâda, bozulmaya uğraması; 11. Resulullâh (s.a.v.)'in lânetine uğramak; 12. Meleklerin duâsına dahil olmaktan mahrum olmak, 13. Göklerin ve yerin bereketlerinden mahrum olmak; 14. Gayret, kıskanma ve hayâ duygusunun gitmesi; 15. Allâh (c.c.)'un azâmet ve heybetinin kalpten uzaklaşması; 16. Üzüntü ve kederin çoğalması; 17. Şeytânların kişiye musallat olması; 18. Kalbin ızdırap duyması, mutmain olamaması; 19. Ölüm esnasında Allâh (c.c.)'u zikretmek ve tevbe etmekten mahrum olmak; 20. Allâh (c.c.)'un rahmetinden ümit kesmek. (Eşref Ali Tehanevi, Hanefi İlmihâli, s.43)

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 15 - 2. Kısım / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 20, 2024 45:47


“İman sahibi, azık hazırlar. Kâfir ise yer içer, keyfine bakar, ötesini düşünmez. İman sahibi, bir yolcu gibidir. Kendini öyle görür. Burada az zaman kalacağını bilir. Malını alır, azla yetinir. Arta kalanı âhiret âlemine bırakır. Nefsine yeteri kadar burada harcar. Varlığını taşıtacak kadar nefsini doyurur. «Bütün emeli âhiret içindir. Bütün gücünü ve kuvvetini oraya verir. Dünya ve onun ehline önem vermez. Kalbi dünyadan kesilmiştir. Dünya ve ehli onun yanında önem taşımaz. Yanında tatlı bir dünyalık varsa fakirlere verir. Âhiret için azığın böyle yapılacağını bilir. Dünyada verdiği az şeyin, âhirette daha büyük ve daha iyi bir şeyle karşılık bulacağına inanır. İrfan sahibi ve bilgi sahibi olan, bütün gücünü Hakk'a yakın olmaya harcar. Âhirete geçmeden önce Hak yakınlığını burada bulmayı arzular. Gayretini bu yolda harcar. Hak yakınlığı bulunduğu an, kalp yolculuğu biter. Ondan öte yol yoktur. Sır âleminin yürüyüşü de sona erer. Seni daima secde, kıyam ve rükû hâlinde görmekteyim. Bunlardan bir sürü de yorgunluk duyuyorsun; ama kalbin, bunlardan bir iz almıyor. Hakk'a yakın olmuyor. Yaptığın işler ona tesir etmiyor. Kalbin, şu kalıptan bir türlü çıkmıyor. Rabbini doğru ara. Bu yolda doğru ol. Bu doğruluğun seni yorgunluktan kurtarır. Doğruluk gaganla vücut yumurtasını del, halka bağlılıktan kurtul. Dünyalık eşyalara karşı zühd elini çıkar; bütün arzularını kır. Kalbinle uçmaya koyul. Hak yakınlığı sahiline varıncaya kadar uçuşa devam et. O denizin sahiline yanaş. Geçmişin kurtarıcısı sana gelir. Onun yanında yardım gemisi de bulunur. Elinden tutar. Rabbine götürür. Bu dünya, bir denizdir. İmanın da bir gemidir. Gemi sağlam olursa burada boğulmaktan kurtulursun. Buna benzer Lokman Hekim'in bir sözü vardır. Oğluna öğüt verirken şöyle der: - Oğulcuğum! Dünya denizdir, iman da onun içinde gemi... Gemiyi yürüten, Allah'a kulluktur. Sahil âhiret âleminin başlangıcıdır. Ey günahlarda ısrar edenler, yakında sizi körlük kaplayacak. Kulaklarınız duymayacak. Kötürüm olacak, yerinizden kalkamayacaksınız. İsyankâr olduğunuzdan, kullar da sizin için acıma hissi duymayacak. Malınız telef olacak... Hırsızlar gelecek, her biri bir parça alıp götürecek... Fırtına esecek, âfet inecek, diğerlerini telef edecek, siz de perişan olacaksınız. Akıllı olunuz. Rabbinize dönünüz. Allah'a karşı olarak, malınızı çıkarmayınız. Allah'ı bırakıp mülke bel bağlamayınız. Hakk'ı bırakıp mülke dayanmayınız. Kalbinize Allah sevgisini koyunuz; mülk sevgisini çıkarınız. Malınız evinizde dursun; ceplerinizde ve çocuklarınızın elinde beklesin. Malınızı, vekilleriniz kimse onlar idare etsin, siz bir yanda bekleyiniz. Ölümü gözetleyiniz. Hırsınızı azaltınız, ümitlerinizi biraz kısınız. Bayezid-i Bistamî (Allah ona rahmet eylesin), şöyle der: - İman ve irfan sahibi, Allah'tan dünya istemez. Âhiret talebinde bulunmaz. Mevlâ'sından Mevlâ'yı ister. Ey evlâd! Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevbe ile dönülür. Tevbe eden ona dönmüş sayılır. Allahü Teâlâ'nın: - «Rabbinize inabe ediniz.» (Zümer/54) Buyurması, Rabbinize dönünüz demektir.

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani sohbetleri 15 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 19, 2024 36:27


“İman sahibi, azık hazırlar. Kâfir ise yer içer, keyfine bakar, ötesini düşünmez. İman sahibi, bir yolcu gibidir. Kendini öyle görür. Burada az zaman kalacağını bilir. Malını alır, azla yetinir. Arta kalanı âhiret âlemine bırakır. Nefsine yeteri kadar burada harcar. Varlığını taşıtacak kadar nefsini doyurur. «Bütün emeli âhiret içindir. Bütün gücünü ve kuvvetini oraya verir. Dünya ve onun ehline önem vermez. Kalbi dünyadan kesilmiştir. Dünya ve ehli onun yanında önem taşımaz. Yanında tatlı bir dünyalık varsa fakirlere verir. Âhiret için azığın böyle yapılacağını bilir. Dünyada verdiği az şeyin, âhirette daha büyük ve daha iyi bir şeyle karşılık bulacağına inanır. İrfan sahibi ve bilgi sahibi olan, bütün gücünü Hakk'a yakın olmaya harcar. Âhirete geçmeden önce Hak yakınlığını burada bulmayı arzular. Gayretini bu yolda harcar. Hak yakınlığı bulunduğu an, kalp yolculuğu biter. Ondan öte yol yoktur. Sır âleminin yürüyüşü de sona erer. Seni daima secde, kıyam ve rükû hâlinde görmekteyim. Bunlardan bir sürü de yorgunluk duyuyorsun; ama kalbin, bunlardan bir iz almıyor. Hakk'a yakın olmuyor. Yaptığın işler ona tesir etmiyor. Kalbin, şu kalıptan bir türlü çıkmıyor. Rabbini doğru ara. Bu yolda doğru ol. Bu doğruluğun seni yorgunluktan kurtarır. Doğruluk gaganla vücut yumurtasını del, halka bağlılıktan kurtul. Dünyalık eşyalara karşı zühd elini çıkar; bütün arzularını kır. Kalbinle uçmaya koyul. Hak yakınlığı sahiline varıncaya kadar uçuşa devam et. O denizin sahiline yanaş. Geçmişin kurtarıcısı sana gelir. Onun yanında yardım gemisi de bulunur. Elinden tutar. Rabbine götürür. Bu dünya, bir denizdir. İmanın da bir gemidir. Gemi sağlam olursa burada boğulmaktan kurtulursun. Buna benzer Lokman Hekim'in bir sözü vardır. Oğluna öğüt verirken şöyle der: - Oğulcuğum! Dünya denizdir, iman da onun içinde gemi... Gemiyi yürüten, Allah'a kulluktur. Sahil âhiret âleminin başlangıcıdır. Ey günahlarda ısrar edenler, yakında sizi körlük kaplayacak. Kulaklarınız duymayacak. Kötürüm olacak, yerinizden kalkamayacaksınız. İsyankâr olduğunuzdan, kullar da sizin için acıma hissi duymayacak. Malınız telef olacak... Hırsızlar gelecek, her biri bir parça alıp götürecek... Fırtına esecek, âfet inecek, diğerlerini telef edecek, siz de perişan olacaksınız. Akıllı olunuz. Rabbinize dönünüz. Allah'a karşı olarak, malınızı çıkarmayınız. Allah'ı bırakıp mülke bel bağlamayınız. Hakk'ı bırakıp mülke dayanmayınız. Kalbinize Allah sevgisini koyunuz; mülk sevgisini çıkarınız. Malınız evinizde dursun; ceplerinizde ve çocuklarınızın elinde beklesin. Malınızı, vekilleriniz kimse onlar idare etsin, siz bir yanda bekleyiniz. Ölümü gözetleyiniz. Hırsınızı azaltınız, ümitlerinizi biraz kısınız. Bayezid-i Bistamî (Allah ona rahmet eylesin), şöyle der: - İman ve irfan sahibi, Allah'tan dünya istemez. Âhiret talebinde bulunmaz. Mevlâ'sından Mevlâ'yı ister. Ey evlâd! Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevbe ile dönülür. Tevbe eden ona dönmüş sayılır. Allahü Teâlâ'nın: - «Rabbinize inabe ediniz.» (Zümer/54) Buyurması, Rabbinize dönünüz demektir.

Çağlayan Dergisi
Başyazı - Kalbin Solukları -

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jun 1, 2024 9:54


Kerem Önder
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 13 - 2. Kısım / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later May 14, 2024 49:22


Ey evlâd! Afiyet, afiyeti aramamaktır. Afiyeti arayan, afiyeti bulmamıştır. Zengin, zenginliği aramaz. Zenginliği fakirler arar. Şifa aramak hastalar içindir. Şifa, şifayı aramamaktadır. Bütün şifa, Hakk'a teslim olmaktadır. Sebepleri bir yana at. Kalbini temizle. Putlar varsa çıkar. Her derdin dermanı vardır. Onu bulmak icap eder. Şifaların en büyüğü, Allah'ın tevhididir. O'nu birlemek iman sahibinin vazifesidir. Tevhid, yalnız dille olmaz, kalple de olmalı... Tevhid ve zühd dille ve dış varlıkla olmaz. Akıllı ol. Yapmacıkları bırak. Hevese kapılma. Bir iş yapmak için, câhil hareketleri terk et. Bulunduğun hâl, yapmacık ve hevesten ibarettir. Riyakârlık da var. Nifak (içi başka dışı başka) hâli de mevcut. Bütün gücünün hedefi halkın sana tapması oluyor; onların yararını bekliyorsun. Şunu bil ki, halka bir adım atsan; Hakk'tan uzak kalırsın. Sen Hakk'ı aradığını söylüyorsun; halbuki, halkı arıyorsun. - Ben Mekke'ye gidiyorum, deyip Horasan yolunu tutana benziyorsun. Tabiî, Horasan'a yakın oldukça Mekke'den uzak kalırsın. İç âleminin temiz olduğunu söylüyorsun; fakat onlardan hem korkuyor hem de bir şeyler bekliyorsun. Dıştan her kötü şeyi bırakmış gibisin, içten ise ona karışma yollarını arıyorsun. İçin halk sevgisi ile dolu; dıştan Hakk'ı sevdiğini anlatıyorsun. Bu hâller, dil gürültüsü ile olmaz. Salih olan o muvahhid kullar, diğer kullara örnektir. Onların her birinin hâli başkadır. Onların bir kısmı dışından dünyayı bırakır. Bir kısmı içinden bırakır. Bu hâlleri, onlara zarar doğurmaz. Her biri kendi hâline göre iş eder. Hak Teâlâ'nın kudsî varlığından başkasını göremezler. Bunların kalbi saf ve temizdir. Bu âleme kavuşan, dünya mülkünü kazanmış olur. Kahraman odur. Bahadır odur. İslâm dininin dış emirleri insanın dışını süsler. İçe hitap eden gerekleri ise, ruhu nurlandırır; tevhid ve marifet iç âlemi temiz eden gereklerden sayılır. Karşımda duran! Dediler ve diyoruz, şeklindeki sözlerini açıkla, ne demek istiyorsun?.. Bu sözün ne getirebilir?.. Bir şeyin haram olduğunu söylüyorsun. Ama, durmadan yapmaktasın. Bir şeyin helâl olduğunu söylerken yapmıyorsun. Sende sadece bir iştiha var. Başka bir şey yok. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar: - «Cahile bir defa yazıklar olsun, âlime yedi defa...» Cahile bir defa... sebebi, bilgisiz kalışı. Âlime yedi defa... sebebi, o bildiği ile iş tutmayışı... İlmin bereketi ondan uzaktır; yalnız vebalini yüklenmiştir. Öğren, sonra amel et. Sonra halkı bir yana at, Hak'la ol. Hak sevgisini kalbine yerleştir. Hak'la olma arzusu ve O'nun sevgisi sende ciddî bir hâl alınca, Mevlâ seni kendine yaklaştırır. Kendi öz varlığına iletir; orada yok eder. Sonra O dilerse seni halka teşhir eder, arzu buyurursa halk arasına katar. Dünyalık nasiplerini bol bol almak için her varlığı sana iletir. Rüzgârları sana emirle gelir. O'nun bilgisi seni kuşatmıştır. İşlerine halk da muttali olur. Bunlar kendi varlığını bıraktığın anda gelir. O'nunla halka karışırsın; seninle değil... Nefsin şomluğu (uğursuzluğu) ölür. Tabiat zararlı hâlini yitirir. Her şey sana bol gelir. Nefis, heva ve tabiat onlardan kısmet alamaz. Kalbin daima Hak'la olur. Şu kalp Hakk'a yakın olmadıkça felah bulamaz. Hak Azizdir, Celildir. Evveli, âhiri yoktur. Boşuna sıkışma, zavallı içi bozuk, yanında hayır diye bir şey yoktur. Dediğim hâllerden sende bulunmaz. Sen, ekmeğin ve katığın kölesisin. Helvaya kulsun. Emrinde bulunduğun efendinin ve atın bendesisin. Doğru olan kalp, halkı bir yana atar, Hakk'a doğru yolculuğa başlar. Yollarda bir şeyler görse, selâm verir, geçer. İlmiyle âmil olanlar, Peygamber (S.A.) efendimizin vârisleridir. Geçmişteki büyüklerin vekilleridir. Arta kalan halk ise onlara yardımcıdır. Onlarla iş yaparlar. Dinin gereklerini onların vasıtası ile yerine getirirler. Onlara iyiliği, kötülüğü söylerler. Cümle halk o sevgili kulların emrine hazır bekler. O büyük insanlar, kıyamet günü peygamberlerin yanında bulunur. Rabları tarafından peygamberlere ne verildi ise onlara da verilir.

Yeni Şafak Podcast
Mahmut Ay - Kur'an Nasıl Bir Kalp ile Okunmalı? -8

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 23, 2024 7:32


İmam Gazzâlî'nin (ö. 505/1111), muhalled eseri İhyâ'nın birinci cildinde yer alan “Tilâvetin Bâtınî Amelleri Üzerine” isimli bölümdeki 8. maddeyi özetle şöyle aktarabiliriz: 8. Kalbin Âyetlerden Derin Bir Şekilde Etkilenmesi: Kur'an'a muhatap olan kalp, âyetlerin muhtevasına göre bazen hüzün, bazen de sürur hali yaşayıp vecde girmeli, kendinden geçmelidir. Kalpte marifet ne kadarsa, haşyet de o kadar olur. Kalbin, Kur'an okurken etkilenmesi şu şekilde olur/olmalıdır: Kalp, okunan âyetlere iyice odaklanmalı ve tehdit içeren, Allah'ın bağışlamasını –iman ve salih amel gibi- bazı şartlara bağlayan âyetlerle karşılaştığında, öyle ürpermelidir ki korkudan öleyazacak gibi olmalıdır. İlâhî müjdelerden ve Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin genişliğinden bahseden âyetlerle karşılaştığında ise, mutluluktan uçacak gibi olmalıdır. Allah Teâlâ'dan, O'nun isim ve sıfatlarından bahseden âyetlerle karşılaştığında ise, O'nun celâli ve azametini düşünerek adeta erimelidir. Kâfirlerden bahseden âyetleri okuduğunda, onların söz ve inançlarına buğz etmelidir. Cennetle ilgili âyetleri okuduğunda, ona derin bir özlem duymalı; cehennemle ilgili âyetleri okuduğunda ise ondan ürpermelidir. Efendimiz (sav), bir keresinde Abdullah b. Mesud'dan Kur'an okumasını istemişti. O da Nisa Suresi'nin başından başlayarak 41. Âyeti olan “Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde ve seni de onlara şahit getirdiğimizde, onların hali nice olacak!” âyetini okuduğunda, Efendimiz'in (sav) iki gözü iki çeşme olmuş ve “Bu kadarı yetişir.” buyurarak daha fazla tahammül edememişti. Zira onun kalbi, okunan âyetlere tamamen dalmış bir haldeydi. Öyle kimseler vardır ki, Kur'an okurken ya da dinlerken etkilenip bayılmıştır; öyle kimseler de vardır ki, kalbi bu etkiye dayanamayıp oracıkta vefat etmiştir.

M. Fethullah Gülen
Kalbin Miracı | Çamlıca Vaazı | M. Fethullah Gülen

M. Fethullah Gülen

Play Episode Listen Later Feb 4, 2024 76:50


Kalbin Miracı | Çamlıca Vaazı | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya

ERKAM RADYO
Kalbin Doğuşu

ERKAM RADYO

Play Episode Listen Later Feb 1, 2024


TASAVVUF VE İNSAN PSİKOLOJİSİ

Kerem Önder
Nasipsiz çöpçüler! - 114 - 116 - 117. Mektuplar / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Jan 28, 2024 42:13


Nasipsiz çöpçüler! - 114 - 116 - 117. Mektuplar / Kerem Önder “Cenâb-ı Hak, hepimizi, dünyâ ve âhıretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafâya “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi' olmak se'âdetiyle şereflendirsin! Çünki cenâb-ı Hak, Ona tâbi' olmağı, Ona uymağı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhıret ni'metlerinden dahâ üstündür. Hakîkî üstünlük, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi' olmakdır ve insânlık şerefi ve meziyyeti, Onun islâmiyyetine uymakdır Meselâ, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, ona uymaksızın, birçok geceleri ibâdetle geçirmekden, kat kat dahâ kıymetlidir. Çünki (Kaylûle etmek) ya'nî öğleden önce biraz yatmak, âdet-i şerîfesi idi. Meselâ, Onun dîninin emr etdiği için, bayram günü oruc tutmamak ve yiyip içmek, Onun yolunda bulunmayıp senelerce tutulan oruclardan dahâ kıymetlidir. İslâmiyyetin emri ile fakîre verilen az bir şey ki, buna zekât denir, kendi arzûsu ile, dağ kadar altın sadaka vermekden dahâ efdaldir. Emîr-ül-mü'minîn Ömer “radıyallahü anh”, bir sabâh nemâzını cemâ'at ile kıldıkdan sonra, cemâ'ate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshâbı dediler ki, (Geceleri sabâha kadar ibâdet ediyor. Belki şimdi uyku basdırmışdır). Emîr-ül-mü'minîn buyurdu ki, (Keşke bütün gece uyuyup da, sabâh nemâzını cemâ'at ile kılsaydı, dahâ iyi olurdu). İslâmiyyetden sapıtmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücâhede edip, nefslerini ve kötü arzûlarını körletiyor ise de, bu dîne uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakîrdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hâsıl olursa, dünyâda birkaç menfe'atden ibâret kalır. Hâlbuki, dünyânın hepsinin kıymeti ve ehemmiyyeti nedir ki, bunun birkaçının i'tibârı olsun. Bunlar, meselâ çöpçüye benzer ki, çöpçüler herkesden dahâ çok çalışır ve yorulur. Ücretleri de herkesden aşağıdır. İslâmiyyete tâbi' olanlar ise, latîf cevâhir ve kıymetli elmaslar ile meşgûl olan mücevherciler gibidir. Bunların işi az, kazançları pek çokdur. Ba'zan bir sâatlik çalışmaları, yüzbinlerle senenin kazancını hâsıl eder. Bunun sebebi şudur ki, islâmiyyete uygun olan amel, Hak teâlânın makbûlüdür, mardîsidir, çok beğenir. İslâmiyyete uymıyan şeylerin hiçbirisini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevâb verilir mi? Belki cezâya sebeb olur. Bu incelik, dünyâ işlerinde de vardır. Biraz düşünülürse anlaşılır. O hâlde, se'âdet-i ebediyyeyi ele geçirten sermâye, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” dînine yapışmakdır. Bütün zarar ve fesâdların başı, islâmiyyetden ayrılmakdır. Vesselâm.” 116. mektup “Kıymetli kardeşimin mektûbu geldi. Kalbin selâmeti için yazdıklarınız anlaşıldı. Evet, kalbin selâmeti, onun mâsivâyı unutmasına bağlıdır. Öyle ki, zorla hâtırlatmak isteseler, hâtırlayamamalıdır. Bu hâle (Fenâ-i kalb) denir. Bu yolun birinci basamağı, bu Fenâya kavuşmakdır. Bu Fenâ vilâyet derecelerine kavuşulacağının müjdecisidir. Sâlikler, yaradılışlarındaki uygunluklara göre, çeşidli derecelere yükselirler. Çok yükselmek istemeli, bunun için çok çalışmalıdır. Çocuklar gibi, yolda önüne çıkan kozalaklara, cam parçalarına bağlanıp kalmamalıdır. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, yüksek şeylere kavuşmak istiyenleri sever) buyuruldu. Dünyâ işleri ile çok uğraşmakda, dünyâ işlerine gönül bağlamak korkusu vardır. Kalbin selâmete kavuşmasına da sakın aldanmayınız! Yine geri dönebilir. Dünyâ işleri ile, elden geldiği kadar az uğraşınız ki, dünyâya gönül bağlamak tehlükesine düşmeyesiniz! Dünyâya düşkün olmak felâketinden Allahü teâlâya sığınırız. Dünyâya gönül bağlamamış olan fakîr bir çöpcü, gönlünü dünyâya kapdırmış olan koltukdaki zenginden katkat dahâ kıymetlidir. Birkaç günlük yaşamakda dünyâya gönül vermemek, hiçbirşeye düşkün olmamak için çok uğraşınız! Dünyâya düşkün olmakdan ve dünyâya düşkün olanlardan, aslandan kaçmakdan dahâ çok kaçmalıdır.”

Yeni Şafak Podcast
Nedret Ersanel - Gazze Şeridi'nden ‘boğma teli' nasıl yapılır...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Oct 11, 2023 5:28


HAMAS ataklarıyla ortaya çıkan ‘savaş alanı'nın ürettiği şaşkınlık ve merak soruları azalırken, yerküreye potansiyel etkileri ile “taraflar” yerlerini bulmaya başlıyor... İşin aslı da burada; herkesi stratejik strese sürükleyen Gazze vakasına kadar az-çok belirginleşen dünya bölünmüşlüğü, aynı aktörlerin şimdi de zıt koltuklara oturduğunu gösteriyor... Yeni kriz, ‘yeni dünyaya' geçiş safhalarından biri olduğu gibi onu besleyen anomalilerden de biri... Nabzı daha önce Libya'da, Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Ukrayna-Rusya savaşında alıyorduk, şimdi İsrail- Filistin üzerinden Ortadoğu'da alıyoruz ama.. ‘Kalbin attığı' yer neresi? ORTADOĞU'YU ‘DEĞİŞTİRMEK'!.. Önce ‘korku'yu yerine oturtalım; bir küresel hesaplaşma Ortadoğu'ya indiğinde, pandemik etkisi hem güç hem hız kazanır... Tel Aviv'den saldırının ilk gün ve saatlerinde duyulan resmi intikam yeminleri doğal ama Başbakan Netanyahu'nun, “Ortadoğu'yu değiştireceğiz ve sakatlayacağız” türünden ifadeleri ile, “İsrail'in bölgedeki düşmanları Amerikan uçak gemisinin bölgeye gelişinin öneminin farkındalar. Yapacaklarımızın yankıları nesiller boyu aktarılacak” açıklamaları, bir kaç saat sonra Pentagon'dan gelen, “İran, HAMAS saldırısında suç ortağı” ilanıyla birleştiğinde, sadece Gazze'yle sınırlı dertlerle uğraşmayacağımız anlaşılıyor!.. Nitekim İran yönetiminin bu tehditlere verdiği yanıt, klasik İsrail nefretinin dışında ve üstünde; “dünya artık öyle bir yer değil”!.. Peki, nasıl bir yer? İran'ın söylediği, ülkesinin stratejik bütünlüğünün aynı zamanda Rusya ve Çin'den oluştuğudur... Batı'nın Ortadoğu'nun şu anki halinden memnun olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği, Doğu'nun ise kısa süre öncesine kadar Batı'ya bağımlı ama şimdi daha ortada alanları geliştirmek arzularının yüzleşmesinden bahsediyoruz! Yine Netanyahu'nun, “HAMAS IŞİD'dir” tarifi iki yapının aynılığını değil, “küresel bir koalisyon” arayışını yokluyor. Nitekim, ABD-İngiltere-Fransa-Almanya-İtalya'nın, İsrail'e destek konusunda ortak bildiri yayınlamaları öncül kabul edilebilir. Ancak Batı'nın hali müsait olmadığı gibi, Ortadoğu'daki güçlü oyuncular da buna gelmez!.. DIŞIŞLERİ BAKANI'NA TWEET SİLDİRMEK... Korkunun Ortadoğu'daki bıçağını bileyen önemli diğer gerçeklik, Washington'un şu anki politik ruh halidir... Biden ve Netanyahu hükümetlerinin politik geleceklerinin ortaklaşarak Gazze'ye bağlanması büyük ironi değil mi? ABD'nin seçim yılına giriyor olması, Biden yönetiminin kamuoyuna satabileceği küresel başarı ihtiyacını hayati boyuta yükseltmiş durumda. Ukrayna'nın bu gereksinimi karşılamayacağı artık anlaşılıyor. Tersine, zarar verici/aşağılayıcı boyuta evrilme olasılığı var. Aynı endişe Kongre'de de güçlü hatta vahşi biçimde hissediliyor. Dışişleri Bakanı Blinken'in Sayın Fidan'la yaptığı görüşmeyi paylaşan tweetini, içerdiği “ateşkes” ifadesi için sildiren güç işte böyle bir şey. Seçim yılında Yahudi lobisini kızdırmak siyaseten ölüm demek. Bu yüzden parlamenterler HAMAS/İslam/Ortadoğu düşmanlığında birbirlerini ezerek yarışıyorlar. Bölgede ölen/ölecek belki binlerce insana ne olacağı hiçbirinin umurunda değil. Hatta daha çok kan istiyorlar. “Ateşkesi” sildirmek o demek... Amerikan müesses nizamının durumu da aynı ama farklı nedenle. Ortadoğu'da, direkt bağlantılı Batı Asya- Kafkasya-Afrika-Akdeniz'de ABD/Batı'nın tutunumunu korumak, kaybedilen mevzileri yeniden ele geçirmek için bu yeni savaşı güçlüce beslemek niyetindeler. Nasıl olacağı/bedeli onların da umurunda değil.

Yeni Şafak Podcast
Gökhan Özcan - Sevebilmek

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Sep 28, 2023 3:41


“en önemli nokta, başkalarını da kendini sevdiğin gibi sevebilmek, en önemlisi bu ve aslında hepsi bu; başka hiçbir şeye gerek yok. Bunu yapar yapmaz geri kalan her şeyin nasıl oturtulacağını hemen anlayacaksın” diyor Fyodor Dostoyevski. Üstadın yüksek müsaadesi ve günümüz gerçeklerinin zorlamasıyla bu cümleyi tersine çevirmek durumundayım. Bendenizin aciz kanaati şudur: İnsan varoluşunun hikmetini azıcık bile olsa kavrayabilirse gerçek sahibi olmadığını bildiği hayatını sever, hikayesine ısınır, dolayısıyla aleme de bu ısınmışlık içinden bakar. Bugün bu olamadığı için, kendilerini sevmenin bir yolunu bulamayan insanlar başkalarını da sevemiyor. Sevmek, sevebilmek istisnai durumlar haricinde bir yönelişi, bir açıklığı gerektiriyor. İnsanın kendi ‘varoluş'uyla muhabbeti olmadan, gönüller tam manasıyla sevgiyle dolmuyor, yani hane mamur olmuyor. Arifler her şeyin başına aşkı koymuşlar, bunun manasına tam olarak ermekten aciziz. Ama şöyle bakabiliriz belki, sevgiyle bakabilmeye, belki daha vurgulu bir deyişle sevme yönelişiyle başlarsak kendimize ve etrafımıza bakmaya; o vakit içimizdeki sertlikler, öfkeler, nefretler, ihtiraslar, kendilerine mecburmuşuz gibi hissettiğimiz katılıklar yavaş yavaş çözülecektir. Kolay mı peki? Pek de sandığımız kadar zor değil bana kalırsa... Bunun örnekleri var hayatımızda... Birini ya da bir şeyi sevdiğimizde, bu çocuğumuz olabilir, eşimiz, sevgilimiz, şehrimiz, bir meşgalemiz, bir sanat, bir sosyal ya da ilmi alan olabilir, orada hep iyilik olsun, muvaffakiyet olsun isteriz. Bunların marazlı halleri, medyaya düşen ve her gün vahşiliği artan haberler akla gelebilir. Böyle oluyorsa sevgiyle ilgili pek bir şey bilmiyoruz demektir. Sevmek sahip olmaktan, yönetmekten, kontrol etmekten, yararlanmaktan, kullanmaktan daha farklı bir şeydir. Seven, sevdiği kişinin ya da şeyi neden başka bir şeye dönüştürmek istesin, o zaman sevdiği gibi olmaktan çıkmaz mı? Kişi sevdiği birine nasıl zarar versin, onun yokluğu, incinmişliği, yarası seveni nasıl memnun etsin; o ki bakınca görmek istediği yegane şey haline getirir aşkıyla onu. Kişi sevdiğinin karşısına bütün nefsaniyeti ve egosuyla nasıl kendini koyabilir? Onda Mecnun gibi fena bulması değil midir aşk? Gerçekten sevebilen bir kalp, neyi seviyor olursa olsun, sırf sevebildiği için, böyle bir kabiliyet kazanabildiği için değişir ve alemin hakikatiyle uyumlu hale gelir. Bunun tamamı güzelliktir. Çünkü sevgi güzelliğin neticesidir, güzellikse Allah'tandır. Belki buradan çıkarak aşkı insanın güzelliğin hakikatine kendini teslim etmesidir diyebiliriz. İnşallah teşbihte hata olmaz, aşkı incitecek bir şey söylemekten Allah'a sığınırız. Marcel Proust, sevgiye hangi açıyla bakmamız gerektiğine dair ufuk genişletici bir parantez açıyor: “Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.” Bir şeyi gerçekten sevebilmek onun bize göründüğü haline ram oluşumuzla mümkün... Ona kendimizden sözler, davranışlar, değişimler, istikametler katmaya çalışırsak, hem sevdiğimizi hem sevgimizi hem de kalbimizi kaybederiz. “Kalbin varsa seversin” dedi meczup, “sevemiyorsan sineni yokla!”

Maksat 114
Kalbini Test Et! Ölmüş Olabilir

Maksat 114

Play Episode Listen Later Aug 26, 2023 17:04


Kalp nedir, ne işe yarar; nasıl bir kalbe sahibiz; kalbin ihtiyacı ne; Allah kalbimizi nasıl kullanmamızı istiyor ve biz nereye kullanıyoruz; ölü olan kalp nasıl dirilir gibi soruları ele aldığımız bir ders. * Bölümler: 00:00 Kalp gözüyle kainatı seyretmek 2:39 Kalp nedir? 8:09 Kalbin inkişaf etmesi 12:21 Kalbin kuruması 14:25 Kalbin vücudumuzdaki görevi 16:07 Son * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa⁠ Twitter: @maksat114bursa⁠ YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114

Hizmetten
Takvalı olana Allah bir çıkış kapısı ihsan edecektir! | M. Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 6, 2023 10:23


Takvalı olana Allah bir çıkış kapısı ihsan edecektir 01: 18 Şuur Hassasiyeti… 02: 06 Muttakiler gayba iman eden insanlardır 03: 29 Günahlara masiyete girmemek için bazen mubah şeyleri terk etme yolu da var 05: 55 O müminler felah buldular ki, namazlarını huşu ile eda ederler 08: 04 Allah'a dehaletten bir lahza geriye kalmamak 08:45 Hakiki muttakî Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V) dır 09: 36 Kalbin ziyası, ulum-u diniyedir

Hizmetten
Kur'an ile yeniden tanışmak lazım! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 4, 2023 9:40


Bu video 20/04/2020 tarihinde yayınlanan “ZULÜM, SALGIN ve RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/zulum-... Hani değişik vesileler ile arz etmişimdir: Doktor İkbal diyor ki: “Hep Kur'an-ı Kerim'i kemâl-i hassasiyetle okurdum.” Hakikaten de öyle okuyordur. Mesela İngiltere'de -zannediyorum- on altı sene kadar kalmış, teheccüdü bir kere kaçırmamış. Oysaki teheccüd, Türkiye'de unutulmuş; “teheccüd” diye bir namaz var mı, yok mu? Kaçırmamış onu orada. Hep Kur'an-ı Kerim'i okuyor, kemâl-i hassasiyetle. “Babam diyordu ki bana: Oğlum, Hazreti Muhammed'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) inmiş Kur'an'ı, O'na inmiş bir Kur'an gibi değil, sana inmiş bir Kur'an gibi oku!” Öyle diyor. Şimdi işin esası, o; hep kendini muhatap olarak ele alma orada… Ama her şeyiyle kendini muhatap olarak alma… “Efendimiz'e ne demiş ise Cenâb-ı Hak, bana diyor bunu; fakat zılliyet planında, izafi planda bana diyor Allah (celle celâluhu) bunu!” Buna kimsenin itiraz etmeye hakkı da yoktur. Bu, öteden beri de öyle anlaşılmıştır. Yeni bir “Kur'an Çağı” yaşanabilir ama İlahi Beyan'ı hallaç edip onda derinleşecek ruh insanlarına ihtiyaç var!.. Şimdi bunu sürekli seslendirmek suretiyle, esasen, yeniden bir “Kur'an Çağı” olabilir, Allah'ın izni-inayeti ile, Hazreti Pîr-i Mugân, Şem'-i Tâbân gibi, bir yönüyle, o Kur'an-ı Kerim'i o ölçüde hallaç ederek… -Üstad Necip Fazıl, “eşya ve hadiseleri hallaç etme” tabirini kullanırdı; “tekvinî emirleri hallaç etme” derdi.- Kur'an-ı Kerim'i bu şekilde hallaç etmek suretiyle… آمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ، وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى، وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ “Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâ'dan olduğuna iman ettim. İnandım: Öldükten sonra dirilmek haktır.” Bu hakikatlerin hepsi, Kur'an-ı Kerim'de var. Bunların hepsini üç tane hakikate ircâ edebilirsiniz. Nitekim etmişler; Gazzâlî de, Hazreti Pîr de ircâ ediyor aynı zamanda. Ama Kur'an-ı Kerim'i öyle duyma çok önemlidir. Duyurma da Kur'an-ı Kerim'i duyanların vazifesidir. İnsan duymuş ise şayet, duyuracaktır onu. “Nasıl oluyor da insanlar -böyle- gâfilâne davranıyor; buna bakmıyorlar?” diyecektir; Sahabe-i Kiram gibi, Tâbiîn-i Izâm gibi düşünecektir: “O Kur'an'ı Kerim ama gözyaşları nerede? Kalbin heyecanı nerede? Kalbin titremesi nerede?!.” Evet, insanlarda o duyguyu oluşturmak lazım. Ölü ruhların elinden alarak onu, hakikaten “Yahu bir kere daha duyayım!” diye namaza koşma ruhunu canlandırmak lazım. Kur'an'ı eline alma, öpme, başına koyma… Ondan sonra da saygı ile onun karşısında iki büklüm olma… Bu, zannediyorum, günümüzde bu mevzuda uzman insanların yapabileceği bir iş… Uzman dediğim, kitapların satırlarında düktor (!), dû-cent (!), dû-cennet (!), profesör değil. Esasen ruh insanları, kalb insanları, his insanları, şuur insanları… Zannediyorum işte bu mevzuda çok ciddî tembihe ihtiyaç var, ısrarla tembihe ihtiyaç var. Önceki senelerde Ramazan boyunca Kur'an-ı Kerim'i meali ile beraber okuyorduk; sabah-akşam okumak suretiyle bir cüz okunuyordu, hiç olmazsa ayda bir kere bir hatim oluyordu. Böyle işleye işleye, belki başkalarına on beş günde bir hatim yapma duygusu aşılanmış olurdu. Hiç olmazsa ayda bir, senede on iki defa Kur'an-ı Kerim'i hatmetme aşılanmış olurdu. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, “Nafile namazlarda Kur'an'a bakarak okumada mahzur yoktur.” diyor; onun özel fetvası, tercihi. Hani en azından Kur'an-ı Kerim'i öyle okuma… Hatta ondan evvel de bir mealine bakma, imkânı varsa; sonra namaz kılarken o ruhla okuma. Hani, mealini düşünerek okuma değil de en azından ondan anlayacağı şeyleri anlama mevzuu… Arkadaşlarımızın bazıları yapıyor, şu anda bunu yapıyorlar; yapmaya da devam etmek lazım.

Hizmetten
Ahlâkî Mülâhazalar - Ahlâk Serisi | Vaaz-3 | Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Mar 6, 2023 65:05


16 Mayıs 1980 -Bornova/İzmir - Efendimiz (sav) fıtratımızın gayesini öğrenmek için gönderilmiştir. - Allah'ın isimlerinin insanda tezahür ediş keyfiyeti. - Ahlâk, Allah'a dönüş ve insandaki duyguların keşfi demektir. - İnsana Mevhibe-i İlahiye olarak verilen şeyler ve gayeleri nelerdir? - Kalbin yaratılış gayesi, fonksiyonları ve vazifeleri. - 3 asırdır insanlığın içler acısı hali. - Bize kusurlarımızı, eksikliklerimizi hatırlatıcı umdeler. - İnsan kendisine bir üstad bulmalı. - Ayıplarını gösterecek iyi bir arkadaşı olmalı. - Bizi sevmeyen kimselerin hakkımızda söylediklerini değerlendirme. - Cemaatin ve halkın içinde olma. - Kurtuluşa eren müminlerin vasıfları. - Hz. Muhammed'in (sav) bize ahlâktaki önderliğine misaller.

Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri - Rıza - 1

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Feb 1, 2023 11:01


Hizmetten
Kalbin Miracı | Miraç Kandili | Çamlıca Camii | 6 Nisan 1986 | Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 77:02


• On dört asır geçmiş olmasına rağmen Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) hala sinelerimizde taptaze ve dipdiri olduğu... • Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) "Kardeşlerime selam olsun!" dediği talihliler ve onların misyonu... • İslâm'da mabedin ehemmiyeti ve fonksiyonları... • Yirminci asra gelinceye kadar İslâm Âlemi'nin geçirmiş olduğu dönüşümler ve hadiseler.. kendi öz değerlerinden uzaklaşan nesiller... • Taassubu bırakan Batı Dünyası Kur'ân-ı Kerimi tetkik etme gereği duymaya başladı. Eğer bilinçli bir İslâm dünyası olsaydı, yıllar önce insanlar fevç fevç İslâm'a girecekti... • Bugün Kur'ân'a ve Resûlullah'a dilbeste olmuş, yüzlerce, binlerce sevdalıları görünce insan istikbale ümitle bakıyor, yeniden bir gül devrinin yaşanacağı hissine kapılıyor... • Hak yolunda sıkıntı ve ızdırabın en büyüğünü İslâm'ı omuzlarında ilk defa yükseltenler çekmişlerdir. • Değişen hiçbir şey yoktur.. sıkıntı ve ızdırabın en büyüğünü yine O'nun davasına omuz verenler çekmektedir... • "Bir kavim kendi içinde bir değişikliğe veya bozulmaya uğramadan Allah o kavmi değiştirmez." (Ra'd sûresi, 13/11) âyeti... • Gelecek adına maddî manevî hiçbir beklentisi olmayan günümüz nesli, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) • emanetinin kıyamete kadar bekçileridir ve sonuna kadar da bu emaneti götürmeye kararlıdırlar... Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) aşkıyla yanan bir gönlün Ravza'ya vardığı zamanki hissiyatı ve ahd ü peymânı... • Miraçta O (sallallahu aleyhi vesellem), bütün göz kamaştırıcı âlemleri perde perde aştı, Cebrail'in bile "Ben bir adım daha atsam yanarım." dediği mekânları geçti ve bambaşka bir âleme ulaştı. Fakat bu kadar cazibedar nimetler içinden, ümmetini de o âlemlere çıkarmak için geri döndü. • Samimiyetle kalkan eller arasında, mahzun ve kederli bir gönlün içten ve samimi yakarışı...

Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt tepeleri - Sabır-1

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Dec 1, 2022 8:24


Blackstalgia
Everybody Hates Elon

Blackstalgia

Play Episode Listen Later Nov 29, 2022 66:46


Everyone hates Elon because he is bad for some odd reason. Being a billionaire clearly means his parents gave him a money tree and with enough water, a billion dollars sprouted. Jealousy and envy is one hell of a drug. Kerlpin talks #AdamConover's latest rant about people who have accomplished more than him, but then he calls them dumb. People like Mark Zuckerberg, Jeff Bezos, Elon Musk and Sam Bankman Fried. Even #SBF is smart, he just used his intelligence to do dumb things. But obviously Adam such a genius he thinks Twitter's only source of revenue is $8 blue check marks. How intelligent. Kalbin is unleashed with the vigor of cider flowing through his veins and this ain't the episode to miss. Men on the internet is a podcast that delivers unfiltered, politically incorrect rants about all things from sports to politics and all in between. Not the place for sensitive nancies so just know that this is a warning. Follow and support the Men on the Internet Podcast: MOI IG: https://www.instagram.com/moipodcast/​ Kelby: https://www.instagram.com/kajslare4/​ Suneil IG: https://www.instagram.com/sorealsuneil/​ Chris (Chruh) IG: https://www.instagram.com/iamsaballos/ Twitter: https://mobile.twitter.com/moi_podcast Learn more about your ad choices. Visit podcastchoices.com/adchoices

Hizmetten
Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 29, 2022 5:59


Asıl dildâra gönül verenler bütün diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları Ramazan davulcusunun sesi gibi görürler!.. Evet, yine hatırlayın; “Sen Mevlâ'yı seven de / Mevlâ seni sevmez mi?” Sen O'na doğru bir adım atarsan…” -Kudsî hadisin ifadesiyle, müteşâbih, mukabeleyi ifade ediyor- “O, yürüyerek gelir; sen O'na yürüyerek gidersen, O, koşarak gelir… Sonra bir ân olur ki, O, senin gören gözün olur, görülmesi gerekli olan şeyi, görmen gerektiği gibi gördürür; duyulması gerekli olan şeyi, duyman gerektiği gibi duyurur.” Hem gördüğün, hem duyduğun şeyler, eski Usûlüddin ulemasının beyanıyla “hem mesmûat, hem mübserât” bir yönüyle, birer marifet çağlayanı halinde içine akmaya başlar. Kalbin, birden bire hâristan iken, bâğistan olur, bostan olur, gülistan olur, Firdevs olur. Daha öbür tarafa gitmeden evvel, işte o kalbindeki cennet çekirdeğini nemalandırmış olursun. “İman, bir manevî Tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor” O biri, Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmetinin tecellisine bakıyor; beriki de kulun ihmaline göre, Cenâb-ı Hakk'ın muamele ve mukabelesini ifade ediyor. O zakkum-u cehennem, insan içinde madem saklanıyor, onun inkişaf etmesine meydan vermeden, manevî o tubâ-i cennet çekirdeğini ise nemalandırmak suretiyle, ser çekmesini sağlamak suretiyle, bir çınar gibi, bir ar'ar gibi, bir selvi gibi boy atıp gelişmesini sağlamak için gayret gösterilmeli. Böyle olunca, insan, daha dünyadayken, bir yönüyle cenneti yaşıyor gibi olur. Hayalinde, imanında, bazen miracın gölgesinde, manevî bir şuhûd ile, basar'ın değil de basiret'in görmesiyle, Firdevs bahçelerinde dolaşıyor gibi olur. Öyle bir inşirah duyar ki insan orada, ayağında zincir olsa, boynunda bir pranga olsa, başına balyozlar inse kalksa, bunları duymuyor gibi olur. Çünkü o, Cennet Firdevslerinde dolaşıyor, burcu burcu, lâhutî tecelliler kokusuyla kendinden geçmiş, mest-mahmûr. Evet, her ânı, Gedâî'nin dediği gibi duyar: “Ey sâkî, aşkın oduna / Yandıkça yandım, bir su ver / Düşeli dilber derdine, (mecaz; düşeli dilber derdine) / Yandıkça yandım, bir su ver. // Ol suyu kim içse heman, (“hel min mezid”, ol suyu kim içse heman) / Kalbe doğar nur-u cihan / Verir hayat-ı câvidân / Yandıkça yandım, bir su ver.” O noktaya gelince, Nesimî gibi sızlanırsın; “Bana Hak'tan nidâ geldi: / Gel ey âşık ki, mahremsin / Bura mahrem makamıdır / Seni ehl-i vefâ gördüm!” Vicdanında duyuyor gibi olursun. Duymazsın âlâmı, ızdırapları, kederleri, salya atmaları, diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları… Kalmazsın onların tesirinde. Kaldığın şeyin tesirindesin sen; kaldığın şeyin tesirinde kaldığın kadarın onda biri kadar, kalmazsın onların şovlarının tesirinde; çünkü öyle bir “dilber”e gönül vermişsin ki, öyle bir “dildâr”a gönül vermişsin ki, artık her şey gözünden gönlünden silinip gitmiş. Şovlar, sana bir yönüyle, Ramazan davulcusunun sesi gibi gelir; zaten sen, saatini kurmuşsun, kalb saatini, uyanmışsın sahura, hazırsın oruç tutmaya ve bekliyorsun iftarı, Cenâb-ı Hakk'ın “evet” dediği ânı; bekliyorsun.. onun dışındaki her şeyi -nezâket ve nezahet-i lisaniyem müsaade etse, denecek şey şudur- “dırdır” sayarsın, dırdır sayarsın bütün şovları, bütün hırıltıları ve kulak asmazsın onlara. “Allah Allah, bunlar da ne ki böyle, bu şerareler, filan.. bu mis gibi gelen kokuları, bunlar bir yönüyle bulandırıyorlar.. bana gelen bu tatlı musiki gibi, Cennetten kopup gelen sesleri, şerare yapıyor ve bozuyorlar. Benim frekansıma giriyor ve bir yönüyle benim almam gerekli olan sinyalleri bunlar bozuyorlar…” falan dersin.. yaklaşmazsın onlara. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani'den nasihatler - 1. Sohbet / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Oct 28, 2022 43:22


Abdülkadir Geylani – Fethur rabbânî, 1. Sohbet - KADERE İTİRAZ ETMEMEK “Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür, tevhid nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder. Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, o da; “Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır. Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir: “Ey mutmainne sakin, Hakk'a uyar nefis, Rabb'ine dön! O, senden razı; sen de O'ndan hoşnut olarak!” (el-Fecr, 89/27-29) “Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (Zümer, 39/10) Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O'nun gözünden kaçmaz. Siz, bir an olsun O'nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır. Kalplerinizi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması, bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in şu hadîs-i şerifini anlatmak yerinde olur: “Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder. İşte o et parçası ‘kalp'tir.” Kalbin salâhı; takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür. Fesadı ise; bunların yokluğu ile olur. Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde saklı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.Ey cemaat! Allah yolunda olun. Sâlihler böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Sâlih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O'nun itaatine koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır, teslim olmaktır. Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah'a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakiki mânada O'na kulluk etseydin, O'nda yok olurdun. O'nun varlığında erir, kaybolurdun. Tam îmana sahip olan, nefis şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz. Aslında îman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki? Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca… Ey cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarf eden Abdulkâdir'e dönün. Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden olduğum için beni Kâdir'e Allah'a ulaştırdı.Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil(!) görsün. Ne çıkar? Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım

Blackstalgia
Solo Nightingale

Blackstalgia

Play Episode Listen Later Aug 9, 2022 67:35


Kirby Nightingale does a solo episode. RIP Olivia Newton-John. Senate passes a sweeping anti-inflation act. The FBI search Trump's home. Ahmaud Arbery killers receive a live sentence. Kalbin talks purpose and life. Learn more about your ad choices. Visit podcastchoices.com/adchoices

Çağlayan Dergisi
Kalbin Şifresi

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jul 31, 2022 6:01


Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri - İhlâs -

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jul 31, 2022 8:08


Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri - HÜZÜN -

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jun 11, 2022 10:00


Psikolog Tülay Kök
KİBİR Kalbin üstündeki en ağır yük! Nasıl fark edilir?

Psikolog Tülay Kök

Play Episode Listen Later May 10, 2022 27:20


KİBİR Kalbin üstündeki en ağır yük! Nasıl fark edilir?

Hayati İnanç & Selahaddin Kocaaslan — Can Veren Pervâneler
#182 Kalbin ve Aklın Şifası | Hayati İnanç — Can Veren Pervâneler

Hayati İnanç & Selahaddin Kocaaslan — Can Veren Pervâneler

Play Episode Listen Later Jan 28, 2022 23:04


Nâbi'den Şeyh Gâlib'e, Bâki'den Fuzûli'ye nice müstesna değerimizin en güzel şiirleri ile günümüze ve gönlümüze taşınacağı Hayati İnanç ile 'Can Veren Pervâneler' programında... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/

Yıldız Tozu
Yıldız Tozu - En Büyük Hayallerimden Biri Nasıl Gerçek Oldu? Kalbin Arkası

Yıldız Tozu

Play Episode Listen Later Aug 14, 2021 17:23


Başlık her şeyi anlatıyor aslında...  Instagram @gizemdemirel https://www.kitapyurdu.com/kitap/kalbin-arkasi/589323.html https://www.dr.com.tr/kitap/kalbin-arkasi/edebiyat/anlati/urunno=0001932687001 https://www.idefix.com/Kitap/Kalbin-Arkasi/Edebiyat/Anlati/urunno=0001932687001   Hiwell'e sponsorlukları için teşekkür ederim.  www.hiwellapp.com

İNSAN BU
Kırık Kalbin Bayramı Olmaz...

İNSAN BU

Play Episode Listen Later May 16, 2021


Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri -TAKVA-

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jan 2, 2021 12:27


Çağlayan Dergisi
Kalbin Zümrüt Tepeleri -Sıdk-

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jun 1, 2020 12:43


Çağlayan Dergisi
Visale Düşen Firak / 2019 Kasım

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Nov 3, 2019 2:15


Ufkumda tüllenen Senin kemâlindir,Hayranın olup yandığım cemâlindir;Hüsûf peşinde hep bir sürü yarasa,Bu da benim gönlümdeki melâlimdir…Âh âh ediyorum kalıyor havada;Hep uzayıp gidiyor bir leyl-i yeldâ;Küsûf bitsin, güneş çıksın budur sevdam,Başka bir arzum olmadı bu dünyada…Hayalimde her zaman bir nurlu şafak,Tulû'un sadık habercisi ki ap-ak;Sızlanıp duruyorum, bitsin bu çile,Visâle dönsün şu kaç asırlık firak…Yine o hülyalara daldım bu gece,Mırıldanıp durdum O'nu hece hece;Zaten o sevdayla yatıp kalkıyorum,Her gün gönlü sarıyor daha derince…Bize bizden yakın hep yanımızdasın,Tende değil, gönül ve canımızdasın;Unutmamaya and içen gönülleriz,Kadrince olmasa da aşımızdasın…Muhammed Fethullah Gülen

Çağlayan Dergisi
Çile / 2019 Kasım

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Nov 3, 2019 10:21


Zevk u sefadan bütün bütün el çekerek, beden ve cismaniyeti aşma istikametinde katlanılan sıkıntı, eziyet mânâlarına gelen çile; hak yolcusunun, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi adına, asgarî kırk gün olmak üzere, çetin bir perhiz ve disiplin içinde yaşamasına denir ki, bu süre zarfında derviş, yeme-içme, uyuma-konuşma... gibi hususlarda zaruret sınırları içinde kalarak, vaktinin büyük bir bölümünde ibadet, zikir, fikir, murâkabe ve muhâsebe ile meşgul olur ve âdeta ölmeden evvel ölmüş gibi davranarak, sürekli ölüm temrinleriyle nefsanîliği açısından fenâ bulur ve ruhunun bütün menfezleriyle Hakk'a açık bir hakikat eri donanımıyla yeniden hayata “bismillâh” der ve Rabbine yürür.Daha çok dervişlerin, tekye ve zaviyelerinin tenha bir köşesinde veya evlerinin âsûde bir hücresinde çekmeye çalıştıkları çile; riyâzet mülâhazasının hatırlattığı hususları çağrıştıran, hatta bazı yanları itibarıyla onun fonksiyonlarını edaya vesile olan bir Hakk'a kurbet hamlesi veya aktif bir vuslat beklentisidir. Asgarîsi kırk gün olması itibarıyla, kelimeyi Farsça aslına ircâ ederek “çile” dedikleri gibi, bazen de kelimenin Arapça karşılığıyla “erbaîn” demişlerdir. Kırk demek olan erbaîn, tam kırk gün demek değildir; bu süre bazen gün, bazen hafta, bazen ay, bazen de senelerce sürebilir.. bazen derviş, bütün bütün cismaniyetten sıyrılıp çıkmak ve nefs-i hayvanîsini aşabilmek için ömür boyu bile çile çıkarabilir; çile ile oturur kalkar.. kapılarını sürekli ızdıraba açık tutar.. dahası, Hak yolunda katlanılan şeyleri Sevgili'nin armağanı olarak kabul eder.. dertler, sıkıntılar, kederler ağırlaştıkça o, hayatı daha bir sever.. yaşadığını duyuyor olma neşvesi içinde musibetleri hoşâmedî ile karşılar ve Allah için başa gelen her şeyi aziz bir misafir gibi selâmlar; hatta bazı gönül erleri, onu belâ şeklinde insana ihsan edilmiş bir nimet kabul ederek, “hel min mezîd” deyip, artırılmasını bile istedikleri olmuştur. Fuzûlî, Mecnûn'u konuşturma sadedinde bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki, çok belâlara kıl müptelâ beni.” Mevlâna, ızdırap ve çileleri, her sabah kapımızı çalan bir misafire benzetir ve bu aziz misafirin izaz edilmesi gerektiğini vurgular, “Her an aziz bir misafir gibi gönlüne bir tasa, bir keder gelir çatar... Eğer sana bir gam elçisi gelirse, onu bir dost gibi karşıla, kucakla; zaten o da sana yabancı değil; yani arada bir âşinalık var.”

Çağlayan Dergisi
Sohbet ve Musahabe / 2019 Eylül

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Sep 3, 2019 10:04


Sofiyece hakikate ulaştıran iki önemliyol vardır; bunlardan biri sohbet, diğeri dehizmettir. Hizmet, himmete mazhariyetinbir vesilesi ve yolu; sohbet de, zâhir ve bâtınduygularla hakikati duyma, hissetme, yaşama hâlidir ki, öteden beri hep ehemmiyetlibir “insibağ” sebebi addedilegelmiştir. Nevar ki, her insibağ, sohbetin merkez noktasını tutan zatın mertebesiyle mebsûten mütenasip (doğru orantılı) olduğundan, tezahürve tesirlerinde de bir kısım farklılıklar sözkonusudur. Insanlığın Ifftihar Tablosu'nun,câmiiyyeti itibarıyla hak sohbeti sayesindemazhar olduğu insibağ, en kâmil mânâdadırَ ًة ve ِSen, Allah'ın boyasıyla boyan ve O'nun verdiği rengi tam al;(zaten) o ilâhı̂ boyadan boyası daha güzelolan kimdir ki?” hakikatinin aşkın bir remzidir. Ondan sonra, O'nun metbûiyyetinebağlı bir tâbiiyyet içinde ve asliyetine nisbeten bir zılliyet mahiyetinde diğer bütün dava-i nübüvvet ve dava-i vilâyet vârislerinininsibağları gelir ki, verenin ve alanın istidadına göre çok farklı ve mütefâvittir ve bu konudaki ahz ü atâ da tamamen kabiliyetleregöre cereyan etmektedir.“Herkesin istidadına vâbestedir âsâr-ı feyzi,Ebr-i nisandan ef'î sem, sadef dürdane kapar.”(Mîrî)Hizmet; ihlâs ve samimiyet içinde Hakrızasını aramak ve Hakk'ın hoşnut olduğukimselerin terbiye ve vesayetinde bulunmak;sohbet ise, gönül kapılarını ardına kadar ilâhîvâridât ve mevhibelere açık tutarak, bir hakdostuna mülâzemette bulunup, onun hak tecellîlerine açık o zengin atmosferini paylaşmak demektir. Sahabe, hizmette zirveleri tuttuğu gibi, sohbette de en yüksek şâhikalarınüveyki olma pâyesiyle serfirazdır ki bu, o toplumun musâhabesinde merkez noktayı tutan Zat'ın bir tek nazarının, –bu konu, Nazarbaşlığıyla ayrıca tahlil edilmiştir– müstaidruhları bir hamlede evc i kemale çıkarmasında aranmalıdır. Tabiî, kalblerini, iradelerini,hislerini, şuurlarını o Kutup Yıldızı'nın çevresinde dönmeye bağlamış bu aktif sabır kahramanlarının istidat ve performanslarının danazardan dûr edilmemesi gerekir.

Çağlayan Dergisi
Kalbin Secdesi / 2019 Mart

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Mar 7, 2019 14:17


Allah (celle celâluhu), zaman vemekândan münezzehtir. Dolayısıylahadis-i şerifte bahsedilen ”KulunRabbine en yakın olduğu an, secde halidir” ifadesi, fiziki bir yakınlık olarakasla düşünülemez. Allah, “Kullarına şahdamarından daha yakındır.” Uzaklıkise kullarına aittir. Bizler O'nanefsaniyetimiz cihetiyle uzağız.

Çağlayan Dergisi
Keramet ve İkram - 1 / 2019 Mart

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Mar 7, 2019 10:18


Sözlükte şeref, izzet, büyüklükmânâlarına gelen “keramet”;lütuf, ihsan, cömertlik, anlamındaki“kerem” kelimesiyleaynı kökten gelir. Istılahta keramet ise;lüzumu anında, bazen isteyip dilemekle,bazen de irade ve talep söz konusu olmadan,evliya, asfiya, ebrâr ve mukarrabînhazerâtına Rahman ü Rahîm'in hususî birutûfetinin unvanı olagelmiştir. Enbiya-iizâm hazerâtının nübüvvet davalarını tasdikematuf Allah'ın yaratmasıyla onlarınortaya koydukları mucizelerin, o zevât-ıkirâma tebeiyyet-i tâmme ile ittiba edenlerinelinde zuhur eden, zılliyet planında,harika türünden bir örneğidir keramet.Dilemeye bağlı veya dilemeden Hak yaratmasıylameydana gelen böyle harikuladeşeylere mazhar olan, nur-i nübüvvetle serfiraz“ehlullah” diyeceğimiz o yüce kâmetzevat da “sahib-i keramet” unvanıyla yâdedilegelmiştir.İlimleri Hak'tan, marifetleri O'nun farklıbir teveccühü bu mümtaz kimselerinilim ve irfanlarının, kalbî ve ruhî hayatayönlendirmeye, aşk u iştiyak-ı likâullahatevcihe, O'nu âleme sevdirmeye, gönüllerdeiman ü iz'an meşalesi tutuşturmaya,rıza ve rü'yet-i Hak arzusu uyarmaya, bukonularda “im'ân-ı nazar”a ve bunlarda dadevam ve temâdîye vesile olması şeklindekiharika zuhurata “keramet-i ilmiye” denegelmiştirki, bu türden bir ikram-ı ilâhî,Cenab-ı Hakk'ın sevdiklerine en büyük ihsanıolsa gerek…Bunun yanında tekvînî mahiyette olağanüstüharikalar da “keramet-i kevniye”diye anılagelmiştir ve avam nazarındadaha ziyade câlib-i dikkat olmasına rağmenerbabınca keramet-i ilmiyeye nispetenikinci derecede addedilmektedir.Hîn-i hâcette böyle bir harikanın ortayakonması, dinî-içtimaî bir faydaya bağlı vehedeflerin en yücesinin gönüllere ve dillereduyurulmasına vesile ise -irade şart-ıâdî- böyle bir tasarruf matlup ve mergupolmasına mukabil, şahsın kendini ifade etmesiadına ortaya konmuşsa merduttur veistidraç olma ihtimali söz konusudur.

Çağlayan Dergisi
Farklı Mertebeleriyle Nefis (5) / 2018 Eylül

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Sep 11, 2018 8:56


Yolun erkânı gözetilerek Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) şehrahtagönül birliğiyle hareket edilirse, evvela esmâ-i ilâhiye celevâtı, sonra sıfât-ısübhâniye tecelliyâtı, sonra şuûnât-ı zâtiye mevâhibiyle mukabelede bulunurfazl-ı kerem sahibi Hazreti Zât-ı Ecell ü A'lâ.

Çağlayan Dergisi
Farkli Mertebeleriyle Nefis - 3 / 2018 Temmuz

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jul 12, 2018 10:59


Nefis, hilkat itibarıyla kurbete açıközelliğinin yanında, ihmal edilipyüksek ufuklara yönlendirilmediğizaman bir zift kaynağı haline gelmekonumundadır. O, iman, islâm, ihsan, marifet vemuhabbetle beslenip yeni bir tabiat kazanmadığı/kazandırılmadığı takdirde kalb ve ruh ufkunukarartan bir unsur haline gelecek ve şeytantarafından içine atılan bir kıvılcımla insanın ötelereaçık ledünnı

Çağlayan Dergisi
Âbid, Zahid, Âsik (3) - Nisan 2018

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Apr 9, 2018 8:17


Belli nisbîlik ve izâfîliklerden sonra, farklı bir ufuktan bir kere daha “âşık” diyoruz: Birine gönlünü kaptıran ve derin bir alaka ile mahbuba bağlanana âşık deniyor ki, böyle bir aşkın cismânî ve nefsânî olanına “aşk-ı mecâzî”; içten gelen aşka “aşk-ı derûnî”; ideal aşka “aşk-ı eflâtûnî”; Allah aşk u iştiyakına da “aşk-ı ilahî” diyegelmişlerdir.Âbidin değişik seviyelerdeki ibadeti zühdle taçlandırıldığında aşk-ı rabbânî istikametinde önemli bir adım atılmış olur. Zühd, dünyadan el-etek çekmek ise, zâhid, kendi ile Mahbûb-u Hakîkî mabeynindeki bir kısım engelleri ubûdiyet ve ubûdetle aşmış olur. Bu engeller aşılmadan Hakk'a aşk ufku ya hiç duyulup sezilmez veya sisli-dumanlı görülür. Zira dünya ve mâsivâ, insanın nefsine bakan yönüyle Hak aşkına karşı ciddi bir mâni sayılır.