POPULARITY
[LIMITED TIME PROMO] Unlock your potential and save $500 off the Pathway Program with code P2P500! Gain expert insights and actionable strategies to fast-track your growth. Don't miss this offer – accelerate your journey today! [OILI Conference] Don't miss out on the opportunity to be part of a dynamic community of investors! Join the Waitlist now and secure your spot at this exclusive event! For many of us, success starts with survival—breaking cycles, overcoming trauma, and pushing toward a better future. But what happens when making money isn't enough? In this powerful episode, I sit down with Romal Tune, author, speaker, and life coach, who has lived through poverty, violence, and addiction—only to emerge with a deeper understanding of true wealth, healing, and purpose. Romal's journey shows us that building wealth isn't just about money—it's about breaking through the mental and emotional barriers that keep us stuck. He shares how he confronted the wounds of his past, found strength in community, and redefined what success truly means. Tune in as Romal highlights the transformative power of resilience, support, and personal growth. KEY POINTS: - Introduction to Ramal Tune - On living life through the lens of possibility - The value of focusing on purpose and inner peace - On overcoming scarcity mindset, achieving true healing - Defining moments from Ramal's life - On finding purpose, dealing with perfectionism - The gift of seeing potential in others - Redefining wealth and success - The importance of community and support - Heal from past traumas, break generational curses - Love for one's self leads to success and fulfillment QUOTES: “Wealth is attained by asking the right questions to find the right answers.” – Romal Tune “Money never promised you inner peace, never. In fact, money also never promised that you would have a life free of difficulty.” – Romal Tune “It's important for people to tell stories, not just the wealth, journey of where you are now, and the success — but what it took to get there, where you come from, what you had to overcome to get to this place?” – Romal Tune GUEST RESOURCES Romal Tune IG | romaltune_ X | @RomalTune YouTube | @RomalTune Tiktok | @romaltune RESOURCES: [INVESTOR ROADMAP] Ready to take control of your future? Discover your personalized real estate strategy with our Investor Roadmap Quiz. Start Your Quiz Now and map out your path to success! [RESOURCE] Ready to enhance your child's learning at home? Here are the homeschool activities for your kids! [FB GROUP] Loving the podcast and want to engage more with me and our incredible guests? Join the Owning It and Living It Facebook group! It's where you'll find real estate tips, expert guidance, and a community of investors to support you. Join today and let's level up your real estate journey! Erika Brown IG: @erikabrowninvestor LinkedIn: @erika brown Wealth Within Reach is produced by EPYC Media Network
Avrupa'da 5. yüzyıl sonrası ortaya çıkan kıtlık ve etkileri, Romalı tarihçilerin toplumları yeme alışkanlıkları üzerinden betimlemeleri, uygarlıkların yemek alışkanlıklarıyla ilişkisi ve başka şeyler...
Avrupa'da 5. yüzyıl sonrası ortaya çıkan kıtlık ve etkileri, Romalı tarihçilerin toplumları yeme alışkanlıkları üzerinden betimlemeleri, uygarlıkların yemek alışkanlıklarıyla ilişkisi ve başka şeyler...
Nuh Aslantaş hoca ilgili tabloyu yollayınca tekrar hatırladım. Kudüs'ün Müslümanlar elinden 1917'de çıktığını düşünürsek bu mübarek şehir toplamda tamı tamına 1176 yıl Arap, Kürt ve Türk Müslümanların elinde kalmış. Yahudiliğin ortaya çıkışından itibaren şehrin yani aslında Mescid-i Aksa yurdunun Yahudilerin elinde kaldığı süreyse toplamda 498 yıl. Milattan önce 586 yılından, milattan sonra 638 yılında Hz. Ömer tarafından fethine kadar şehirde hiçbir zaman Yahudi hâkimiyeti söz konusu olmamış. Babilliler, Romalılar, Pitomeler gibi medeniyetlerde olmuş şehir.
Bu sefer tartıştığım konular açısından hayli sert bir podcast serisi ile karşınızdayım. Sinemanın kült filmlerinden Alien serisi üzerinden doğaya ve insanın varoluşuna dair farklı konulara kafa yoruyorum. Serinin ilk bölümünde önce Alien kelimesinin etimolojisine baktıktan sonra Alien'ın beyaz perde için tasarlanan biyolojik döngüsü üzerinden doğadaki canlıları, evrimi ve başkalaşmayı konuşuyorum. Bu biyolojik perspektif üzerinden Alien gibi hayali bir karakter, seyircide niye korku uyandırdığını inceliyorum. Son olarak inşa ettiğimiz bu yapı üzerinden Roma tarihinde kısa ama enteresan bir yolculuk yapıp Romalı Romulus ve Sabin Kadınları hadisesi üzerinden erillik ve vahşet arasındaki ilişkiyi değerlendiriyorum. Bölüm Kapağı: Kendi çizdiğim resim (05.09.2024) 10:26'daki müzik: Ludwing Beethoven – Sonata 14. Moonlight 17:00'daki müzik: Carattere Espagnuolo - 6 Violin Sonatas, Op. 10b No. 2 in G Major, J. 100 22:08'deki müzik: Mozart – Piano Concerto No: 23 in A Major, K 488 2 Adagi 28:20'deki müzik: Chopin – Waltz in E minör, B.56 Op Posth
Ihr Roman „Vierundsiebzig“ gehörte auf jede Shortlist der wichtigsten Bücher des Jahres. In ihrem zweiten Roman erzählt sie vom IS-Genozid an den Jesiden. Sie ist Gast im MDR KULTUR Café.
Ihr Roman „Vierundsiebzig“ gehört auf jede Shortlist der wichtigsten Bücher des Jahres. Darüber ist sich die Kritik einig.
Zaman zamana erişmez sen ânı hoşgör diyor şair. Anı yaşamak olarak bilinen Carpe Diem, “günü yakala” olarak Türkçeye çevrilmiş. Milattan 23 yıl öncesine dayanan bu felsefi akım, Romalı şair Horatius'un yazdığı bir eserin dizelerinde geçiyor. Anı yaşamak derken günü gün etmek, arzu ve isteklerine uygun doyasıya yaşamak, geçmişi ve geleceği hatta hiç kimseyi düşünmemek ve hayatın tadını çıkarmak anlamı kastediliyor.
Dermot Keely denies and then agrees that he was better without the ball but we are certain this podcast makes an argument that your life would be better with his new book. Dermot dropped into studio with the Irish Sun's Neil O'Riordan, his long term partner in prose, to discuss the many strands of his life in the league he loves. It's hard to summarise them under one heading so, just like a player in his dressing room or a student in his classroom you just need to strap in and see where the journey takes you. Before that there's a wrap of the weekend that was at the top and bottom of the table and there's also a getting to know you interview with St Patrick's Athletic's Romal Palmer, all facilitated by our friends in Future Ticketing, Lily's Childcare, Collar & Cuff and Rascals Brewing.
İyi ki Podcast'in yeni sezonunda birlikteyiz. Bu bölümde şans faktörünü irdeleyeceğiz birlikte. Mitolojik çerçevede masaya yatırdığımız şans kavramını, felsefi ve psikolojik açılardan da değerlendiriyoruz. Romalılar şansa nasıl bakıyordu, Yunan ve Mısır mitolojilerinde şans kavramı kendine nasıl yer buldu ve şans gerçekten rastgele dağıtılan bir kavram mı yoksa belirli dinamikler üzerine mi kurulu? Yoksa her birimiz kendi şansımızı yaratabilir miyiz bu hayatta? Max Gunther'in 5 başlık altında topladığı şans faktörlerini de detaylı bir şekilde inceliyoruz bu bölümde.Herkesin şansı kalbinin ağırlı kadar mı yoksa aklını kullanan, fırsatları değerlendiren herkesin şansı yaver gider mi? Ya da hepsi mi? Hep birlikte irdeleyelim.
Buongiorno a tutt3! La rassegna stampa di oggi, venerdì 28 giugno, è a cura di Angela Gennaro.I titoli dei giornali che raccontano Roma:Alessia uccisa sul Gra, 8 anni al camionista: ne parlano (quasi) tutte le testateLa ciclabile umana su via Ostiense e i troppi cantieri per ciclabili fermi in città, mentre aumentano i parcheggi e le macchine sembrano ancora essere l'unica soluzione per muoversi. Una buona notizia però c'è: al via i lavori della Monte Ciocci-San PietroSul Tempo l'arrivo dei bus green e la partenza dei lavori in 4 rimesse in giro per RomaL'area del lago ex Snia di nuovo a rischio: ripartono le ruspeIl regista Paolo Genovese deve proprio togliere quelle pergotende al CoppedèL'apertura di Repubblica Roma racconta della mossa di Lotito: "Flaminio sarà la casa della Lazio"Dal Corriere della Sera: Montespaccato, il centro sportivo torna al clan dei GambacurtaRivolta a Regina Coeli, la notizia su Messaggero e CorriereSu Romatoday: Dall'Ecuador a Civitavecchia, sulle tracce della rotta segreta della cocainaIl Messaggero apre con un "allarme sparatorie" in città: 3 in 72 oreE poi la cronaca: Valeria uccisa dalla meningite, un ragazzo è stato trovato morto in Vaticano, gli aggiornamenti della commissione Orlandi-Gregori su FanpageLa foto è di Salvaiciclisti Roma Sveja è un progetto sostenuto da Periferiacapitale, il programma per Roma della fondazione Charlemagne. Vuoi sostenerci con una piccola donazione? Ora basta un click! A domani con il Tamburino, la nostra rassegna culturale
Avrupa siyasetinin temeli, Roma hukukudur. Roma hukuku, pagan Roma şeriatı'dır. Avrupa hukuku, pagan Roma “şeriat”ına dayandığı için, Hıristiyanlık Avrupa'yı şekillendirmekten ziyade, üç pagan gelenek Hıristiyanlığı, dolayısıyla Avrupa'yı şekillendirmiştir: Zihnen Yunan paganizmi, hukuken Roma paganizmi, dinen de pagan'laştırılmış Yahudilik. Modern Avrupa'yı kuran bu üç kurucu kaynak, Batı uygarlığının geçmişten geleceğe yürüyüşünde, oluşum sürecinde süreklilik arzeden üç vazgeçilmez, tartışılmaz kurucu sütununu teşkil eder. BATI'NIN KURULMASINDA PAGANLAŞAN YAHUDİLİĞİN ATLANAN ROLÜ Burada şöyle bir sorunun izini sürmek zevkli, zihin açıcı bir okumaya imkân tanıyabilir: Bu üç kurucu sütundan hangisi Batı uygarlığına rengini ve ruhunu daha çok veren kaynaktır acaba? Bu soruya hep “Greko-Romen” şeklinde cevap verilegeldi bugüne kadar. Ancak bu, tahmin edebileceğiniz üzere fazlasıyla klişeleşmiş bir cevap. Greklerin ve Romalıların, Avrupalıların psişesinde derin izler bıraktığını biliyoruz elbette. Ama bir de madalyonun, pek anlatılmayan, bilinmeyen başka bir veçhesi daha var: Yahudilik. O yüzden, sözkonusu üç sütundan daha çok hangisi Avrupa'ya ruhunu ve rengini vermiştir, sorusuna, Yahudiliktir, diye cevap veririm ben. Tahrif edilmiş Yahudilik, insanın dünyevîleşme / sekülerleşme / paganlaşma sürecinin itici gücü oldu tarih boyunca. Yunan zihni ve Roma hukuku, Yahudiliğin bu paganlaştırıcı itkisi ve etkisiyle kapitalistleşen pagan Batı uygarlığını inşa etti. Tarihsel Hıristiyanlık, içe dönük, hatta içine kapalı, daha ziyade mistik bir dindi. Biraz da pagan Roma'nın zulmü, ilk dönem Hıristiyanları, havarileri dağların tepelerindeki mağaralara kapanmaya zorlamış, münzevî vasfını, karakterini pekiştirmişti Hıristiyanlığın. O yüzden ilk kiliseler, toplumdan tecrit edilmiş dağ başlarında kurulan manastırlardır: Manastır hem şiddetten kaçmanın hem de dünyanın kirinden, pasından insanın içine, iç dünyasına kaçmasının güçlü bir metaforudur aynı zamanda. İşte içine kapanan Hıristiyan dünyasını tam tersi kutba fırlatan, dünyevîleştiren tahrif edilmiş, pagan Yahudi geleneği oldu: Kapitalizmin Kiliseyi ve dolayısıyla Hıristiyanlığı ayartmasında İtalyan şehir devletlerinde köksalan seküler, materyalist paraya dayalı finans ekonomisi ve Hıristiyanlıkta da yasak olan faizi meşrûlaştıran bankacılık belirleyici rol oynadı. Avrupa'nın dünyevîleşmesinde, Hıristiyanlığı yutarak dünyevîleştirmesinde ve paganlaştırmasında işte bu Yahudi dünyevîleşme temayülü kilit rol oynayan kaynaklardan biridir. Ayrıca Hıristiyanlığın sekülerleştirilmesinde, hayattan uzaklaştırılarak bireysel bir inanç meselesine indirgenmesinde de, Batı hukukunun güçlülerden yana, seçkinler ve imtiyazlılar hukuku olarak kodlanmasında da pagan Yahudi dünyevîleşme temayülünün belirleyici rol oynadığı aşikârdır. Burada, Batı uygarlığının inşasında bildik bir ezberi bozmuş oluyorum: Bize anlatılan hikâye şuydu: Batı uygarlığı Grek-Roma ikilisini temel alarak inşa edilmiş bir uygarlıktı'r. Burada muharref Yahudiliğin rolünün nasıl da gözardı edildiğine şimdiye kadar neredeyse hiç dikkat çekilmedi. Oysa dahası da var: Yahudilik, Grek zihnini ve Roma hukukunu da kendine benzeterek dönüştürmüştü. Pagan bir Avrupa ruhunun inşasında Yahudi dünyevîleşme / sekülerleşme / paganlaşma temayülü, Grek zihninin ve Roma hukukunun da dualizm kapanına kıstırılmasına yol açtı.
#acıtatlımayhoş Fransızlar haşlıyor, Romalılar bütün olarak kızartıyor, Sicilyalılar közde pişiriyor. Dereotu yanında maydanozu da deneyin. Aylin Öney Tan bugün Sicilya usulü közde enginar tarifi veriyor.
#acıtatlımayhoş Fransızlar haşlıyor, Romalılar bütün olarak kızartıyor, Sicilyalılar közde pişiriyor. Dereotu yanında maydanozu da deneyin. Aylin Öney Tan bugün Sicilya usulü közde enginar tarifi veriyor.
Gazze'de İsrail terör devletinin işlediği ürpertici katliamlar, soykırım, her şeyi değiştirecek, tarihin yeniden yazılmasını gerektirecek kadar korkunç! Gazze, dünyanın nasıl bir postmodern dekadansın, tefessühün, yok oluşun eşiğine sürüklendiğini ispat ediyor. Değerlerin değersizleştiği, anlamın anlamsızlaştığı, insanın ruhsuzlaştığı bir çıkmaz sokak… Dünyasız insanlar, insansız dünyalar… Postmodern dünyanın en özlü tarif böyle yapılabilir. Batı uygarlığının dünyayı getirip bıraktığı, hatta gömdüğü çukur bu! Dünyasız insan, kültürel genleri soykırıma uğramış insan demek. Kültürel genleri soykırıma tabi tutulan insan, celladına âşık edilen ve tasmalı çekirgelere dönüştürülen bir insan müsveddesi değil de nedir! Batılı sefih insan tipinin berbat birer klonu, karikatürü, kopyası? Dünyası yok edilen insanın iradesinin varlığından söz edilebilir mi? Bu mümkün mü? Mümkün olabilir mi böyle bir şey? BATILILAR, İNSANLIĞIN İRADESİNİ VE RÜYALARINI YOK ETTİLER! Gerekler, Grek-olmayanları barbar olarak görüyorlardı. Romalılar da öyle. Kartaca'yı yok ettiler, tarihten sildiler o yüzden. Tozunu, izini bile bırakmadılar! Atlantis efsanesini, trajedisini anmaya, anımsatmaya bile gerek yok burada, değil mi? Avrupa, bütün kıtaları işgal etti, kültürleri târümâr etti, tabiî kaynaklarını yağmaladı. Avrupalılar kendilerini medeniyet olarak sundular, kendileri dışındaki kıtaları, toprakları, dünyaları “barbar bunlar, barbarlara uygarlık götürüyoruz” diyerek işgal ettiler! Haysiyetsizlik değil de nedir bu? Haydutluk, eşkiyalık, barbarlık değil de nedir? Sonra bir de pişkin pişkin, kendilerini uygar, başkalarını barbar olarak sunmuyorlar mı! İnsanın çıldırası geliyor! Barbar kim? Uygarlık ne? Latin Amerika'daki medeniyetlerden, kültürlerden eser kadı mı, iz kaldı mı? Kaç milyon insan soykırımdan geçirildi!
Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz hafta, ülkesinin batısındaki Gücerat eyaletinin küçük bir sahil şehrinde ilginç bir etkinliğe imza attı. Hindistan Deniz Kuvvetleri'ne mensup profesyonel denizci askerler eşliğinde Dwarka açıklarında dalış yapan Modi, Hindu inanışına töre tanrı Krişna'nın kurduğu antik şehrin denizaltındaki kalıntılarında dua etti. Bütün dinî ritüelleri özenle ve dikkatle uygulayan Modi, karaya çıktıktan sonra verdiği demeçte “ilahî bir tecrübe” yaşadığının altını çizdi. Gücerat, Narendra Modi'nin memleketi. Ama aynı zamanda, Hindistan topraklarında kurulmuş en dikkate değer İslâm devletlerinden Gücerat Sultanlığı'na (1391-1583) merkezlik yapmış bir coğrafya. Sultanlığa zirve yıllarını yaşatan Ebu'l-Feth Nâsiruddîn Mahmud Şah dönemi (1458-1511), bugün Hindular tarafından hâlâ nefret ve öfkeyle hatırlanıyor. Zira bu zaman diliminde Gücerat'a İslâm'ın mührünü vuran Mahmud Şah, Hindularla uzun savaşlara girişmiş bir hükümdar. Hatta Dwarka'da tanrı Krişna'ya adanan büyük bir Hindu tapınağının onun emriyle yıkıldığına inanılıyor. Mahmud Şah için çizilen kamusal imaj, Bâbürlü İmparatorluğu'nun meşhur hükümdarı İmparator Evrengzib'in (saltanatı: 1658-1707) her vesileyle yerin dibine batırılmasına benziyor. Evrengzib'in “suçu” da aynı: Hindistan'ın tarihine İslâm mayasını çalmak. 2014'te başbakanlık koltuğuna oturmasının ardından, ülkesindeki Müslüman nüfusa yönelik her türlü tahrik ve saldırıyı el altından destekleyen Narendra Modi, bir yandan da Hindistan'ın mazisindeki İslâm izlerini silmek ve yerine Hindu kültürünü ikame etmek peşinde. Bunun için silahlı çeteler palazlandırılıyor, ülke tarihindeki Müslüman şahsiyetlere yönelik karalama kampanyalarına girişiliyor, Müslüman halka karşı fiili taarruzlara da göz yumuluyor. * * * Hz. Ömer, 638'de başkent Medine'den bizzat gelerek Kudüs'ü teslim aldığında, acaba kalbinden neler geçiyordu? Zira Müslümanlar, 23 yıllık risâlet sürecinin yaklaşık 14 yılı boyunca namaz kılarken Kudüs'e dönmüştü, ancak bu zaman zarfında Mescid-i Aksâ fiilen yerinde değildi. Romalılar M.S. 70'de Kudüs'ü tamamen harabeye çevirdiklerinden, Hz. Peygamber ve ashabı, aslında bir mabedin arsasını kıble edinmişti. Verilen mesaj açıktı: “Ey Müslümanlar, burada vaktiyle size ait bir mekân vardı. Ona önce bedenlerinizle ve kalplerinizle yöneleceksiniz, zamanı gelince de burayı ihya ve imar edeceksiniz.” Hz. Peygamber'in irtihalinden sadece 6 yıl sonra işte o zaman gelmiş, Müslümanlar, Mescid-i Aksâ'yı her açıdan imara girişmişti. Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bir mabedin (yerinin) kıble olarak belirlenmesi, Müslümanlar için bir istikamet tayini ve kimlik inşasına doğru yola çıkma emriydi. Tarihi sahih biçimde yeniden yazmak, tarihî yürüyüşün güzergâhlarını tekrar belirlemek, kaybolup giden izleri belirginleştirmek ve bu yürüyüşü gelecek nesiller için kalıcı bir yol haritası hale getirmek… Alınacak temel ders buydu. (“Ama Peygamberimiz, Mirac mucizesini anlattığında, Mekke müşrikleri ona Mescid-i Aksâ'nın kapılarını, sütunlarını vs. sormadı mı? Aksâ demek ki mevcuttu…” şeklindeki bir itirazın cevabı şudur:
*Bir hadis-i şerifte, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hasır üzerinde istirahat buyurması ve hasırın da vücudunda iz bırakması sebebiyle Hazreti Ömer'in gözleri dolu dolu, “Yâ Rasûlallah! Sasaniler şöyle, Romalılar böyle…” diyerek O'nun da dünya nimetlerinden biraz istifade etmesi gerektiğini ima etmesi üzerine Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilir: مَا لِي وَمَا لِلدُّنْيَا مَا أَنَا فِي الدُّنْيَا إِلَّا كَرَاكِبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا “Benim dünya ile ne alâkam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer.” (Tirmizî, Zühd 44) Hepimiz biliyoruz ki, O (sallallâhu aleyhi ve sellem) isteseydi, Ashab-ı Kiram evinde barkında ne varsa getirir ve O'nun altına sererlerdi. Fakat İnsanlığın İftihar Tablosu, kendisini, muvakkaten bir ağacın altında ârâm eden ve sonra da çekip giden bir yolcuya benzetip dünyayla olan münasebetinin bundan ibaret olduğunu ifade ediyor; ruhunun ufkuna yürüyeceği âna kadar da hep bu ölçüye göre yaşıyor ve ümmetine de istiğna ruhunu talim buyuruyordu. (22:55) *İnsanlığa hizmete kendini adamış olanlar, peygamber yolunda yürüdükleri zaman kalıcı eserler bırakırlar. Yoksa Harun olarak yola çıkıp sonra Kârunlaşan kimseler, bir gün hazineleriyle beraber yerin dibine batarlar da lanet ile yâd edilirler. Hiç olmazsa imana ve Kur'an'a hizmete kendini adamış bu daire-yi mübareke içinde bulunan insanlar, yaptıkları hizmetler içinde, konumları itibarıyla “Ben şunu kendi hesabıma bir avantaj olarak değerlendirebilirim. Hatırımı kullanarak ‘şöyle bir mukavelede/ihalede bana da şu kadar şey düşünün' diyebilirim” mülahazalarından uzak olmalıdırlar. Eğer dilimde tel'in etmeye, “Yerin dibine batsın!” demeye azıcık açıklık bulunsaydı, dilimin bir parçasında bedduaya yer olsaydı, ‘millete hizmet ediyoruz' dedikleri halde o iş içinde kendi çıkarlarını düşünenler, meseleleri çıkar çarkına bağlayanlar, ihalelerde kendilerine pay ayıranlar ve kendilerine pay verenleri mabeyn-i hümayun insanı haline getirenler hakkında “Allah sizi çoluk çocuğunuzla, beklentilerinizle, ümitlerinizle yerin dibine batırsın, mahvetsin!” derdim. Ama demedim; çünkü dilimde öyle bir şeye yer yok. İkbal'in dediği gibi, “Dua dua yalvardım; tel'ine, bedduaya ‘amin' demedim!” (23:47) *Yol, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun, Hazreti Ebu Bekir'in, Hazreti Ömer'in yoludur. Onların yol ve yöntemlerinin dışında yürümeye “yolsuzluk” denir. İnsan farkına varmadan elli türlü yolsuzluğa kaymış olur.. ve yolsuzluk, bir yerde insanı güldürse bile, bir gün öyle bir ağlatır ki, orada “Ah keşke ölüp gitseydim, toprak olsaydım da bunları duymasaydım!” dedirtir insana.
Celâleyn Tefsiri'nde, meali “Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.” şeklindeki ayet (Âl-i İmran 3/21) tefsir edilirken, Yahudilerin kırk üç peygamber ile yüz yetmiş abidi öldürdükleri rivayet edilir. Yine bu kaynakta, Mümin sûresi 78. ayetinin tefsirinde de Allah'ın dört bini İsrailoğulları'ndan olmak üzere sekiz bin peygamber gönderdiği belirtilmiştir. Buna göre Yahudiler kendilerine en çok peygamber gönderilen ve en çok peygamber ve abit öldüren bir kavim olarak öne çıkmakta; bu da insanlık fıtratı içinde Yahudi mizacını adeta özelleştirmektedir. Nitekim, Rabbimizce “Ahsenü'l-kasas / kıssaların en güzeli” olarak vasıflandırılan Yusuf sûresi, bu bağlamda okunduğunda, zikredilen ilgili fenomenler üzerinden Yahudi mizacı çok açık olarak ortaya çıkmaktadır. Zira orada Hz. Yakub'un (İsrail'in) on oğlunun (İsrailoğulları'nın) şahsında Yahudi mizacına mahsus olarak sırasıyla şunların zikredildiğini görürüz: 1.Kıskançlık etmek; 2.Tuzak kurmak; 3.Şeytanın düşmanlığına açık olmak; 4.Kardeşini öldürmek ve/ya satarak kazanç elde etmek, baba ocağından sürmek; 5.Yalan söylemek; 6.Ebeveynlerini endişeye, üzüntüye ve hüzne düşürmek; 7.Kadın tutkusu, iftirası, tuzağı, ihaneti vb. şeyler üzerinden fitne ile imtihan edilmek; 8.Zulme maruz kalmak; 9.Hazine ve maliye yönetimini ele geçirmek; 10.İyiliği başa kakmak. Yusuf suresinde bu bağlamda Yahudilere yüklenen başka mizaçlar da var. Ancak Hz. Yusuf Allah'ın peygamberidir ve buna mahsus bulgularımızı başkalarının yanlış anlamalarından ve onları Hz. Yusuf'a mal etmelerinden sakınmak zorunda olduğumuz içindir ki, “Ant olsun, Yusuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.” mealindeki ayetin (Yusuf 12/7) sınırında durarak, mümkün anlayışları da bu ibretten nasiplenmek isteyenlerin meraklarına havale ediyoruz. Öte yandan, Rabbimizin Yahudilerden de muvahhitler çıkarma takdirine tabi olarak, hepi topu zaten 12 milyondan ibaret olan Yahudi topluluğunun tamamını birden zemmetmek istemiyoruz. Ancak Yahudi teriminden Siyonist terimine yöneldiğimizde tutumumuz şu nedenle farklılaşıyor: Günümüz itibariyle Siyonist Hıristiyanlığın, Yahudilerin Babilliler, Romalılar ve Naziler'den gördükleri zulümleri, adeta celladına âşık olma psikolojisi içinde şimdi Müslümanlar başta gelmek üzere başka milletlere, ümmetlere yönelik vahşetlerinde önceden test edilmiş bir garantili uygulama olarak fütursuzca, hayasızca ve vicdandan yoksun bir şekilde uyguladıklarına bizzat tanık oluyoruz.
evlerimizdeki -az sayıda ama özenle seçilmiş kitaplardan oluşan- şahsi kitaplıklarımızda bir Kudüs / Filistin rafının bulunması gerektiğini ısrarla söylüyor ve kimi yazılarımızda oraya eklenmesi gereken değerli yeni kitapların bilgisini paylaşıyorum. Bu bağlamda bilgisini paylaşacağım yeni kitabın adı: “Medine'den Kudüs'e – Hz. Peygamber'in (sav) Beytü'l-Makdis'i Fetih Stratejisi.” Abdullah Maruf Ömer'in imzasını taşıyan kitabın dilimize Mualla Zeyrek tarafından tercüme dilmiş olması bizi yanılmasın, müellifi yakınımızdadır. Beytü'l-Makdis çalışmaları uzmanı olan Abdullah Maruf Ömer, 1979 Ürdün doğumludur ve el'an 29 Mayıs Üniversitesi İslam Tarihi Bölümü öğretim üyesidir. Yazar, Ketebe Yayınları arasından çıkan çalışmasının maksadını ve vaadini şu kelimelerle vermiştir: “Bu çalışma, Hz. Peygamber'in (sav) Beytü'l-Makdis fethinin planlayıcısı olarak gerçek mimarı ve ilk önce Hz. Ebû Bekir'in, ardından Hz. Ömer'in bu planı hayata geçirmeye yardımcı olduğu tezine dayanmaktadır. Buna paralel olarak Müslümanların o bölgenin fethine yönelik tüm askeri teşebbüsleri planın uygulama safhasını teşkil eden uzantılarıdır. (...) Bu nedenle kitabımızda Hz. Peygamber'in (sav) Beytü'l-Makdis'e yönelik hedeflerini çok yönlü bir bakış açısıyla detaylandırabilmek için fetih planına ilişkin farklı tezler incelenmektedir. Başka bir açıdan, Beytü'l-Makdis merkeze alınarak Hz. Peygamber'in (sav) hayatı (sireti) incelikleriyle tekrar ele alınacaktır.” Bu çerçevede yazar, “Beytü'l-Makdis'in Fethine Dair Önceki Çalışmaları”ı da ele alarak, kitabını ekler ve kaynakça ile birlikte şu dört ana bölümden oluşturmuştur: Tarihi Arka Plan; Beytü'l-Makdis'in Fethine Dair Vesikalar; Askeri Harekât ve Son Değerlendirme. Coğrafi yönden Mısır, Anadolu, Mezopotamya ve Arabistan'ın giriş kapısı hükmündeki Kudüs'ün bu niteliğiyle pagan Mısır, Fenike, Hitit, Helen ve Roma iktidarlarının; hem coğrafi önemi hem de peygamberiyle (H. Musa, Hz. İsa ile) tanımlı olarak Davut- Süleyman Krallığının, Romalılarla Bizanslıların; Hz. Muhammed (sav) yoluyla da Müslümanların iktidarlarına girdiği malumdur. Öyle ki, yüzyıllara yayılan ve büyük savaşlara yol açan bu hâkimiyet çabası, Kudüs'ü “büyük imparatorluk olmanın” en değerli moral nesnesi haline getirmiş, Perslerin, Osmanlıların hâkimiyetleri de minvalde gerçekleşmiştir. Bugünkü hakimiyet savaşlarının temelinde de aynı moral etkinin yattığına hükmedilmekte ve Kudüs / Filistin'in 1917'den beri İngiltere, 1948'den beri ABD-İsrail tarafından kan gölüne çevrilmesindeki ilk maksat da yine bununla izah edilmektedir. Hz. Musa ile Hz. İsa'da olduğu gibi Kudüs'ün İslam tarihine mal oluşu da peygamber Efendimizin (sav) risaletiyle birliktedir. Peygamber Efendimiz ilk ibadetinden itibaren -Beytullah'ı araya alarak- Beytül'l-Makdis'i kıble edinmiş; Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ile Müslümanlar arasındaki ilk savaş olan Mute'den (629) itibaren de Kudüs bir dizi küçük ve büyük harekata konu olarak hem onun hem de halifelerinin en sıcak gündemi haline gelmiştir.
Milattan hemen sonra, Filistin topraklarında hâkimiyet kurmaya çalışan Roma İmparatorluğu, Yahudilerle çetin bir kavgaya tutuşmuştu. 70 yılında ünlü Romalı komutan Titus tarafından Kudüs'ün altı üstüne getirildi, ancak kavga yine yatışmadı. Filistin'de oraya buraya dağılan militan Yahudi gruplar, Romalı efendilere yönelik saldırı ve sabotajlarını sürdürdüler. Söz konusu karmaşa ortamında, sivil Yahudi nüfusun farklı coğrafyalara göç etmekten başka seçeneği yoktu. Asya yaylalarından Arabistan içlerine, büyük bir Yahudi hareketliliği başladı. Bu çerçevede, binlerce Yahudi de Yemen'in yolunu tuttu. Yemen'i tercih etmelerinin birinci sebebi, hepsinin çok iyi bildiği ünlü Şeba Kraliçesi'nin (İslâmî literatürdeki Sebe Kraliçesi Belkıs) memleketi olmasıydı. Kadîm Sebe ülkesi, Yemen'in kuzeyindeki Ma'rib mıntıkasındaydı. İkinci sebep ise, baharat ticareti rotasında çok kârlı bir durak olan Yemen'deki ekonomik potansiyeldi. Birkaç yüzyıl sonra, Yemen, yine Bilâdüşşâm bölgesinden iki ayrı dinî grubun daha göçüne sahne oldu: İbâdîler ve Zeydîler. Hz. Ali'yi şehit eden Hâricîlerden ayrılan bir fırka, Abdullah bin İbâd et-Temîmî'nin öğretilerini benimseyerek 745 yılı civarında Yemen'in Hadramevt bölgesinde kendi yönetimini kurmuştu. Hz. Hüseyin'in torunlarından Zeyd bin Ali'ye bağlı olan Zeydîler ise, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in hilâfetini meşru görmeleri sebebiyle, Ehl-i Sünnet'e en yakın ve mutedil Şia fırkasıydı. Merkezdeki kavga ve kaostan kaçarak Yemen'e sığındıklarında, tarihler 800'lü yılların başını gösteriyordu. Böylece farklı itikadî ve tarihî arka planlara sahip Yahudiler, Zeydîler ve İbâdîler, Yemen ve bugünkü Umman topraklarında yan yana yaşamaya başladılar. Yemen Yahudileri, 1800'lü yılların başından itibaren, Batılı araştırmacıların ve antropologların dikkatini çoktan çekmişti. Özellikle Alman Yahudi kâşif ve fotoğrafçı Hermann Burchardt'ın –1909'da Yemen içlerindeki bir seyahati sırasında öldürülünceye kadar– yaptığı çalışmalar, Yahudilerin tarihine, kültürüne ve Yemen'deki konumlarına dair çok önemli bilgiler sağladı. Yemen Yahudileri, 1880'lerin başında küçük gruplar halinde Filistin'e göç etmeye başladığından, bilahare Siyonistlerin de radarına girmekte gecikmediler. İsrail kurulduktan sonra ise, merkezinde Yemen Yahudilerinin bulunduğu korkunç bir skandal, gündeme bomba gibi düşecekti...
Hal Dili ve Peygamber Efendimiz *İnsanlığın bugün beklediği bir şey var ki maalesef o bir iki asırdır bizim yitirdiğimiz şeydir: Hâl ve temsil! Hâl ile halledilmeyecek problem yoktur. Rasûl-ü Ekrem ve Sahâbe-i Kirâm efendilerimizin belki en müessir yanları, onların hâl ve temsilleriydi. Onları derinden derine tetkik eden insanlar, “Vallahi çehresinde, tavır ve davranışlarında yalan yok!” diyorlardı. *Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz söylediği her hakikati öncelikle kendi hayatına tatbik ediyordu. Mesela, zühd, tevazu ve mahviyet tavsiye buyuruyorsa, her güzel ahlakta olduğu gibi, önce kendisi o hususta zirveyi tutuyordu. *Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in (aleyhissalatü vesselam) hasır üzerinde istirahat buyurması ve hasırın da vücudunda iz bırakması sebebiyle Hazreti Ömer'in gözleri dolu dolu, “Yâ Rasûlallah! Sasaniler şöyle, Romalılar böyle…” diyerek O'nun da dünya nimetlerinden biraz istifade etmesi gerektiğini ima etmesi üzerine Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “İstemez misin, yâ Ömer! Dünya onların, ahiret de bizim olsun!” *Ayrıca Efendimiz şunu söyler: مَا لِي وَمَا لِلدُّنْيَا مَا أَنَا فِي الدُّنْيَا إِلَّا كَرَاكِبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا “Benim dünya ile ne alâkam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer.” Bu video 23/08/2015 tarihinde yayınlanan “Hal ve Ümit” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Just a note that this episode discusses sexual abuse and briefly mentions suicide. If you or anyone you know is experiencing suicidal thoughts, Call or text 988 or text TALK to 741741 Romal Tune is passionate about teaching others how to heal the wounds of their past. He uses the power of storytelling to bring about meaningful change. Romal is the author of three books: God's Graffiti, Love is an Inside Job, and his latest, I Wish My Dad: The Power of Vulnerable Conversations Between Fathers and Sons. This episode is special to me because my story is featured in I Wish My Dad. Romal and I have been colleagues for close to 15 years, and our friendship deepened when he joined my family for a suicide prevention walk in the wake of the death of my brother Myron in September 2013. In this episode, we discuss the themes of I Wish My Dad, including healing, forgiveness, self-care, and the links between personal and social healing. Social Media Handles: Instagram @iwishmydad Twitter: @romaltune
On this episode of The Ride's Winning Insight Horse&Rider OnDemand expert Bud Lyon talks about when he uses romal reins and when he uses split reins.At Horse&Rider OnDemand you can enjoy hundreds of how-to videos from disciplines like reining, ranch riding, reined cow horse, natural horsemanship, and more. Visit OnDemand.HorseandRider.com and use promo code THERIDE for 15% off.This episode is brought to you by USRider App.Be sure to follow us on Facebook and Instagram. We want to hear from you! Email Nichole and Devin at HorseandRider@equinenetwork.com if you have any questions or comments.
On this episode of The Ride's Winning Insight Horse&Rider OnDemand expert Bud Lyon talks about when he uses romal reins and when he uses split reins.At Horse&Rider OnDemand you can enjoy hundreds of how-to videos from disciplines like reining, ranch riding, reined cow horse, natural horsemanship, and more. Visit OnDemand.HorseandRider.com and use promo code THERIDE for 15% off.This episode is brought to you by USRider App.Be sure to follow us on Facebook and Instagram. We want to hear from you! Email Nichole and Devin at HorseandRider@equinenetwork.com if you have any questions or comments.
Whew Chile! This week, Kenya B and her hubby, Romal do a deep dive into pain. Together they unpack the pain that comes with growth. They speak on the grief that comes with ending toxic connections and the silver lining of overcoming that pain. Tune in to hear their take on enduring pain that comes with personal growth. Remember to tell a friend to tell a friend! --- Support this podcast: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kenya-brewer/support
U.S. Rep. Raja Krishnamoorthi joins John Williams to talk about how he, along with U.S. Army veteran Chris McClanathan, were able to obtain a Special Immigration Visa for McClanathan’s friend Romal, who was an Afghan interpreter for the U.S. military. Rep. Krishnamoorthi explains how John introduced him to this story and what needed to be done to get […]
U.S. Rep. Raja Krishnamoorthi joins John Williams to talk about how he, along with U.S. Army veteran Chris McClanathan, were able to obtain a Special Immigration Visa for McClanathan’s friend Romal, who was an Afghan interpreter for the U.S. military. Rep. Krishnamoorthi explains how John introduced him to this story and what needed to be done to get […]
U.S. Rep. Raja Krishnamoorthi joins John Williams to talk about how he, along with U.S. Army veteran Chris McClanathan, were able to obtain a Special Immigration Visa for McClanathan’s friend Romal, who was an Afghan interpreter for the U.S. military. Rep. Krishnamoorthi explains how John introduced him to this story and what needed to be done to get […]
Hindistan Devlet Başkanı Modi ABD'yi ziyâret etti. Akabinde Hindistan'ın himâyesinde yapılan son Şanghay İşbirliği Örgütü Toplantısı çok sönük geçti. ABD Hâzine Bakanı Yellen Çin'e gitti. Karşılıklı sıcak açıklamalar yapıldı. Nihâyet Zelenski Türkiye'yi ziyâret etti. T.C Reis-i Cumhûru Erdoğan, Ukrayna'nın NATO üyeliğine Türkiye'nin sıcak baktığını ve desteklediğini açıkladı. Bunlar az boz gelişmeler değil. Bu gelişmeler dünyânın ekonomipolitik yapısında çok mühim, kritik kırılmalara gidildiğini gösteriyor Değerlendirmelerimi tek bir yazıya sığdırmam zor. Bunun için en az iki, belki de üç köşe yazısı düşündüm. Meseleye, sıkıcı olacağını biliyorum ama biraz da teorik temelleri üzerinden bakmak gerekiyor. Ez cümle, ekonomipolitik kavramını açmadan pek bir şey anlaşılmayacak gibi. Oradan başlayalım.. Her ne kadar dilbilimsel itibarla kökeni Aristotales'e kadar uzansa da ekonomi kavramının tarihinin modern zamanlarda başlamış olduğunu düşünenlerdenim. Aristotales'in kullandığı mânâsıyla oikonomia evin geçimini ifâde eder. Bizim kullandığımız iktisat kavramıyla da örtüşür. İktisatın gâyesi geçim işini kotarmaktır. Bu da çok fazla aç gözlü olmamayı, eldekiyle iktifa etmeyi icap ettirir. Kıymetli büyüğüm Mustafa Kutlu Üstâdımın dilinde bu kanaat ekonomisidir. Aslında kanaat ekonomisi bizzat iktisattır. (İktisat etmek, tutumluluk göstermek fiilleri de bunun hediyesidir). İş biz modernlerin bildiği mânâda ekonomiye geldiğinde manzara tamâmen değişir. Mesele, artık değerin arttırılabilme kapasitesi kazanmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Onbin seneyi biraz mütecâviz olan tarihin kısm-ı azâmında nesillerini kuşatan mukadderat değişmiyordu. Ahşabî, hâcerî ve sert mâdenî malzemelerin kullanımı üzerine kurulan zırâî temeldeki bu tarz-ı hayâtta artık değerin kapasitesi de sınırlı kalmaya mahkûmdu. Sümerler, Hititler, Aztekler, Selçuklular, Romalılar ve Osmanlılar, Persler, Frigler'in medeniyetleri, fark etmez, saban ile anılır. Saban üzerinden üretilecek artık değerin hacmi ne olabilirdi ki? Evet artık değer ister istemez eşitsizlik doğuracaktı. Bütün mesele bu eşitsizliklerin kırmızı çizgileri geçmemesiydi. Yukarıdakiler aşağıdakilerden farklı yaşayacaklardı. Ama bu farklılık genel dengeyi bozmamalıydı. Eğer bozarsa herkesin kaybedeceği bir istikrarsızlığa (kaos) sürüklenilirdi. O sebeple, herkes adımını ona göre atmalıydı. Antik dünyâlarda aşırı zenginlik temerküzünün hoş karşılanmamasının, sefahata, gösterişe duyulan hınç buradan kaynaklanır. Hoş; bu sınırlar aşılsa bile, belli bir çevrim üzerinden yeniden kurulurdu. (İbn-i Hâldun'un umran- asabiye arasında salıncaklanan bir târih tezi geliştirmesini de bu noktaya isâbet ettirebiliriz). Siyâset (politeia) ise zâten kısıtlı bir artık veren zıraat ve zenaatkârlığa dayalı iş kollarının üretimini düzen ve emniyet altına alınması, genel dengenin korunması; ez cümle artık değerin âdil dağıtımından mes'uldu. Dinlerin perhizkâr, kanaatkârlığı telkin etmesinin sebebi de buydu.
Rus özel paralı asker ordusu “Wagner”in isyan girişimi çok kısa sürdü. “Wagner”in patronu Yevgeni Prigojin geri adım atarak isyana son verdi. Rusya'nın “derin güç yapısı” içinden hatırı sayılır bir destek söz konusu olmadığı takdirde bu tür bir isyan girişiminin sonuç vermesi zaten imkânsız. “Kremlin”'in bu isyan girişimini hiç olmamış gibi görmesi de beklenmemeli. Bizde bu isyan girişimini kimisi “Yeniçeri İsyanları”na, kimisi de Osmanlı'nın isyancı Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya benzetti. Bu benzetmeler pek yerinde değil. “Yeniçeri Ocağı” bir “Wagner” değildir. Kavalalı Paşa da “Wagner”in patronu Prigojin'e benzemez. “Wagner İsyanı”na illâ tarihte bir “benzeştirme” aranacak ise en uygun vaka Milattan Önce 241'de Kartaca'daki isyan olabilir. “Birinci Pön Savaşları”nda Romalılar'a karşı Kartaca için savaşan paralı askerlerin isyanı Kartaca'yı neredeyse yok oluşun eşiğine kadar getirmişti.
İstemez misiniz dünya onların olsun, ahiret de bizim?!. *Nebîler Serveri'nin eşleri de birer beşerdi; her insanda bulunan bazı duygular onlarda da zaman zaman hükmünü icra ediyordu. Hane-i Saadet'te vahiyle besleniyor olmalarına rağmen, dünya nimetlerine karşı tabii alâka onların içlerinde de bir ölçüde canlılığını koruyordu. Gerçi, o huzur atmosferinde, bugünkü evlerden yükselen şikâyet edalı sesler hiçbir zaman duyulmamıştı; fakat birkaç kere, onların da günde bir-iki öğün yemek yeme ve herkesin istifade ettiği kadar dünyadan istifade etme arzuları ve bu arzularını açığa vuran imaları olmuştu. Cenâb-ı Hakk'ın mü'minlere bol bol nimetler lütfettiğini görünce, Ezvâc-ı Tâhirât da kendilerine verilen nafakanın arttırılması hususunda Gönüllerin Efendisi'ne başvurmuşlardı. Fakat Ufuk İnsan (aleyhissalâtü vesselam) zevcelerinin bu müracaatından hiç memnuniyet duymamış; bilakis, oldukça üzülmüş ve hoşnutsuzluğunu belirtmişti. Hatta Habîb-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz, eşlerinin daha fazla nafaka talep etmelerinden dolayı o kadar hüzünlenmişti ki, hücre-i saadetine kapanmış ve bir süre hiç kimseyle görüşmek istememişti. Allah Rasûlü'nün eşlerine karşı bu şekilde tavır ayarlamasına ve hücre-i saadetine kapanmasına bir yönü itibarıyla “Îlâ Hâdisesi” denmiştir. *Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselam) hasır üzerinde istirahat buyurması ve hasırın da vücudunda iz bırakması sebebiyle Hazreti Ömer'in gözleri dolu dolu, “Yâ Rasûlallah! Sasaniler şöyle, Romalılar böyle…” diyerek O'nun da dünya nimetlerinden biraz istifade etmesi gerektiğini ima etmesi üzerine, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İstemez misin, yâ Ömer! Dünya onların olsun, ahiret de bizim olsun!” buyurmuştu. “Bir şem'a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez!” Söndüremeyecekler, Allah'ın inayetiyle!.. *Önemli olan, Hazreti Pir'in ifadesiyle, dünyayı kalben terk etmektir, kesben değil. Çünkü ahiret adına dünyanın çok önemi vardır. Kârun kadar bile zengin olabilirsiniz. Fakat iktiza ettiği dönemde, hiç tereddüt etmeden, “Alın bunu, götürün, bir yerde üç-dört tane üniversite açın!” diyebiliyorsanız, bir yönüyle dünyayla Cennet'i peyliyorsunuz demektir. Gününüzde sizin zenginlerinizin çoğu bu felsefeye göre hareket ediyorlar; Allah adetlerini çoğaltsın, birlerini bin etsin. *Başkaları bundan rahatsızlık duyuyor, baskınlar yapıyor ve yapılan himmetlerin önünü almaya çalışıyorlar. Fakat “Takdir-i Hudâ kuvve-yi bâzû ile dönmez / Bir şem'a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez!” (Ziya Paşa) Bu yol peygamber yoluysa, bu yol sahabe yoluysa, bu yol Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali yoluysa, bu yol Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Hazreti Fatıma yoluysa Allah bu yoldan bizi ayırmasın bunu değil öyle zayıf insanlar, Nemrutlar, Firavunlar, Şeddatlar, Amnofisler, İbnüşşemsler bile önleyemeyeceklerdir. *Hizmet Hareketi bir kere çağlamış gidiyor, Allah'ın izni ve inayetiyle. Dünya ve mâfîhâyı kafalarından silip atmış insanlar da kendilerini o çağlayana salmışlar. Deryaya, deryalara boşalacağı âna kadar da bu akıntı devam edecektir. Bunun önünü, falan yerdekiler de, filan yerdekiler de alamayacaklardır. *Sadece bir şeyden endişe ediyorum: Bahreyn'den gelen ganimetler oldukça çoktu. Dünya nimetleri Sahabenin gözünün önüne dökülünce, Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek parmaklarıyla ganimet mallarını işaret buyurdu; “Ben şu düşmandan, bu düşmandan, şundan bundan endişe duymuyorum; fakat bir gün bunun karşısında tenafüse girip birbirinizle rekabet etmenizden korkuyorum.” dedi. Evet, bu mübarek hareketin gönüllüleri, bu Peygamber yolunda yürüyenler, bu sahabe yolunda hizmet edenler, peylenemeyen bu insanlar peylenememeyi devam ettirirlerse, Allah'ın izni ve inayetiyle, bu iş de devam eder gider. Ama birileri dünyaya meylederlerse, dökülür yollarda kalırlar hafizanallah!.. Bu video 06/12/2015 tarihinde yayınlanan “Sıra Bizde” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Etimolojik olarak pencere ve window kelimelerinin ortak noktası neydi?Akdeniz havzası medeniyetlerinin camsız pencereleri.İlk kez cam üreten Mısırlılar'dan nerdeyse 2500 yıl sonrasında pencerelerine ilk kez cam takan Romalılar.İngiliz buluşu “pencere vergisi” nelere sebep oldu?Mimar Sinan'ın büyük eseri Süleymaniye'nin inşasında çalışan 1436 cam işçisi.Mevlevi Mehmed Dede'nin İtalya'ya cam sanatını öğrenmeye gitmesi sonrası gelişen Beykoz camcılığı ve Paşabahçe..Ya peki “vasistas”? O da nerden çıktı?
Ordan Burdan adlı serimizde bu haftaki konumuz parayla zamanı satın almak. Size bazı konularda avantaj sağlayan konular için ekstra para ödemeli misiniz?
Romal Tune, author of “I Wish My Dad” joins Alvin, Bobby, and Vash to help us all heal and/or enhance our relationships with our dads or children. The book is a much needed, powerful, insightful, and enlightening guide for navigating relationships between men and their fathers. Romal interviewed 17 men between the ages 30 to 78, including his own son Jordan Tune. The resulting book allow readers a glimpse into the emotional needs of men and their personal struggles with father-and-son relationships. It lends a voice to the endless possibilities that can heal those broken relationships. This book shares truths we all need to hear in all of our lives. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/hesaidhesaidhesaidlive/message
İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak kabul etmemek, her insanda, insan haysiyeti görmek, insan vakârına inanarak onu korumak, insanı -suçlu da olsa- lüzumsuz varlık saymamak, gibi kavramların anlaşılması Batı'da oldukça gecikmiş, gereği gibi hâlâ anlaşılamamıştır. İlk çağlarda cezalandırma, tamamen keyfî uygulamalara dayanıyordu. Kuvvetli olan zayıfa istediği şekilde işkenceler uyguluyor, ondan öcünü alıyordu. Meselâ, eski Roma'da kuvvet sahipleri istediklerini suçlu ilân eder ve cezalandırırlardı. Cezâ hukûku sahasında çağdaş milletlerde kabul edilen yüksek esaslardan hiçbiri Roma tarafından bilinmezdi. Roma hukûku insan ferdinin değerini anlamamıştır. Romalılarda kur'a çekilerek ölüm cezâsı verilebiliyordu. İki adamın karşılıklı birbirini öldürmeleri, çarmıha gerilenin çektiği acı ve vahşî hayvanların suçlu görülenleri parçalamalarından zevk alınırdı. Eski Yunan ve Romalılarda suçlu görülen kimsenin çocukları da cezalandırılırdı. Orta Çağ insanının durumu da farklı değildir. Bu çağ insanının belirmiş bir kişiliği yoktur. O, ağırlık merkezini dinde bulan bir kültür sistemi içinde, belli bir görevi olan uzuv gibidir. Kilise ve toplum karşısında erimiştir. Bağımsız ve saygıya değer hiçbir varlığı yoktur. Yeni ve yakın çağda da durum değişmemiştir. Meselâ, Fransa'da cezâların tek temeli suçlunun sindirilmesi, yaptığının keffâretini ödemesiydi. Yargıç istediği cezâyı veriyordu. Kânunda cezalar tayin edilmemişti. Cezâlar, mahkûmun tekerleğe gerilmesi, çuvala koyup suda boğulması, yakılma, kaynar suya daldırma, diri diri toprağa gömme, kolları ve bacaklar, dört beygire bağlayıp ayırma vb. yöntemlerle infaz edilirdi. Kılıçla kafa uçurularak ölüm, asillere mahsustu. Asilzâdeler ile halk ayrı cezalara çarptırılırdı. Asilzâdelere karşı işlenen önemsiz bir suç, çok ağır cezâyı gerektiriyordu. Bir isyânı ateşleyen kırbaçlanıyor, ama aynı adam asillere suç isnad ettiğinden dolayı ateşte yakılıyordu. Küçük çocuklar (8 ve 13 yaş) da idam edilirdi. (www.mevlanatakvimi.com)
“The journey I'm on is trying to unpack my story in a way to find out who I am without my trauma. And what does life look like and how is it lived if I stop living through the lens of my trauma and the things that have been challenging for me, and really focus on purpose.” Ever Forward Club's Ashanti Branch is joined by Romal Tune. Romal is a father, author, social impact Entrepreneur, and VP of Strategic Partnerships at TMS Global. Along with his main purpose - to help people heal their stories - Romal loves to travel and collect art. In this conversation, Ashanti and Romal share the masks they present to the world, and Romal explains how understanding his own masks led him to the idea of writing his latest book, I Wish My Dad. (1:05) Ashanti's introduction. (7:45) Romal introduces himself, his work, his most recent book, and his family. (11:30) Romal shares the front of his mask - creativity, caring, passionate - and how his childhood shaped his interests, passions, and desire to heal. (16:15) Ashanti shares the front of his mask - passionate, serious, caring. Then, Romal and Ashanti reflect on their relationships with art and creativity. (21:40) Romal shares the back of his mask - anxiety, doubt, lonely - and how his journey on the back of the mask is an exercise in unpacking things about himself. (26:55) Ashanti shares the back of his mask - anxiety, fear, body shame - and how these feelings have become more present with age as the purpose of his journey has crystallized. (38:35) Romal explains the impetus behind his book, I Wish My Dad. (44:25) Then, Ashanti and Romal observe how both young people and adults are learning how to love each other better by breaking down social paradigms. (53:55) Romal shares how you can buy his book and get in touch. --- Connect with Romal Tune: Website: romaltune.com Buy “I Wish My Dad”: iwishmydad.com Instagram: instagram.com/iwishmydad Twitter: twitter.com/romaltune --- Support the podcast and the work of the Ever Forward Club: anchor.fm/branch-speaks/support Create your own mask anonymously at millionmask.org If you are interested in being on the Face to Face podcast, email us at everforwardclub@gmail.com --- Connect with Ashanti Branch: Instagram: instagram.com/branchspeaks Facebook: facebook.com/BranchSpeaks Twitter: twitter.com/BranchSpeaks LinkedIn: linkedin.com/in/ashantibranch Website: branchspeaks.com --- Send in a voice message: anchor.fm/branch-speaks/message --- Support this podcast: https://anchor.fm/branch-speaks/support
The "What's Your Revolution?" Show with Dr. Charles Corprew"
On September 16th, my father's physical light was extinguished. He was my utter, my guy, my best of the best friend. Charles S. Corprew, Jr. was a juggernaut of man. He was the penultimate father. To honor his legacy, author Romal Tune joins me on the show to discuss his forthcoming book, "I Wish My Dad: The Power of vulnerable conversations between fathers and sons. A wonderful primer, co-authored by 17 men as they discuss the things their fathers had done in their relationships. For me, I wish my dad was still here! Yet, for many, they detail how they wished their fathers were there more often or had been more vulnerable, or been more loving. Fathers are staples of our lives and this book and these authors highlight how some fathers need to step up. Yet for others, like myself, I wish my dad had seen me get married or coupled. I wish my dad had a grandson to love on as he loved on me for 50+ years. I wish my dad was still here! The conversation between Romal and I weaves its way through overcoming trauma, showing up in a world trauma-free, to understanding the roles of our fathers in our lives and how these folx are pivotal to our ability to thrive in the world. I just have to say this! I have the dopest guest on this show! To order his book! Please order here https://www.amazon.com/Wish-My-Dad-Vulnerable-Conversations/dp/1506481574/ref=asc_df_1506481574/?tag=hyprod-20&linkCode=df0&hvadid=564746907310&hvpos=&hvnetw=g&hvrand=9437018006657273588&hvpone=&hvptwo=&hvqmt=&hvdev=c&hvdvcmdl=&hvlocint=&hvlocphy=9008542&hvtargid=pla-1635453505825&psc=1
We have a crisis in masculinity. Many think the answer is to double down on a manhood that emphasizes burying your emotions to “stay strong.” But what if that is destroying men and their relationships? What if there is a healthier way of being a man that includes vulnerability? What if that's where men can find their true strength and healthier relationships? Join Pastor Adam and Romal Tune with your comments and questions as they discuss Romal's latest book, “I Wish My Dad.”
Geçmişten günümüze değişmeyen gerçek, Romalı olmak! Bugünün dünyasında bir tür Romalıların iç savaşını yaşıyoruz. Savaş yayılırsa diye korkuluyor. Acaba bu tür savaşların ve rekabetin merkezinde hangi temel fikir ve vizyon var?
Antik Yunan ve Roma'da “orgia” (orji), çeşitli tanrılara tapınmada uygulanan herhangi bir töreni anlatan kutsal bir terimdi. Zaman içinde pagan tanrılar Bacchus ve Dionysos'un onuruna düzenlenen, genellikle coşkulu veya çılgınca danslar, şarkılar ve bolca içkiyle kutlanan gizemli kültleri ve ayinleri ifade eden bir terim oldu. Romalı tarihçi Livy'ye (ö.17) göre, bu törenler karanlığın "özgür erkek ve kadınların rastgele çiftleşmesini" ve ara sıra cinayetleri gizleyebilmesi için geceleri yapılırdı ve bu, din kisvesi altında klasik bir ahlaksızlık vakasıydı. Erken İslami kaynaklarında “mum söndü” benzeri ithamlara maruz kalanlar da Mazdekilik, Hürremilik, Babekilik, Deysanilik ve Karmatilik gibi, Sünni ulema tarafından “heretik/sapkın” ilan edilen mezheplerin mensuplarıydı. Osmanlı'nın Sünni uleması ise doğrudan Kızılbaşları hedef aldı. Ardından açık ya da örtük suçlama dairesi büyüyerek günümüze kadar geldi. Hatta, CB Erdoğan, “sadece sapkın zevklerin üzerine inşa edilmiş Alevilik” olmaz bile dedi! Bu söylemin altında ne yatıyor? Gelin tarihten örneklerle anlamaya çalışalım…
This week, Kenya B brings in her man, Romal for some pillow talk. They speak on his well-being, how he gets through adversity, and how the world is never black and white. Tune in to hear how men communicate, and the real real about what they go through. --- This episode is sponsored by · Anchor: The easiest way to make a podcast. https://anchor.fm/app Support this podcast: https://anchor.fm/kenya-brewer/support
Turkish Stories for Learner Turkish OLİMPİYAT OYUNLARI Günümüzde yapılan modern olimpiyat oyunlarının kökeni Antik Yunan'da yapılan şenliklere dayanır. Milattan Önce 776 yılında Olimpia bölgesinde Kral Ligorgos'un önerisiyle yapılan gösteriler, tarihte ilk olimpiyat oyunlarını temsil eder. Önceleri 32 metre genişliğinde, 192 metre uzunluğunda küçük bir sahada 24 saat süren oyunlara sonraları değişik mesafede yarışlar eklendi. Şenlikler 5 güne çıkarıldı. İlk başlarda 8 yılda bir düzenlenen oyunlar, daha sonra 4 yılda bir yapılmaya başlandı. Romalıların Milattan Önce ikinci asırda Yunanistan'a hâkim olmalarıyla oyunların kurallarında bazı değişiklikler yapıldı. Sadece Yunan vatandaşlarına açık olan olimpiyatlara Roma İmparatorluğu içindeki herkesin katılması sağlandı. Yunanistan'daki olimpiyat oyunlarına yabancılar ve esirler katılamaz, kadınlar da sahaya seyirci olarak giremezlerdi. Eski Yunan'da olimpiyat şampiyonunun başlı başına bir yeri vardı. Olimpiyatlarda birinci olmanın ödülü ömür boyu yemek parası, dört atlı bir araba, tiyatrolarda ön sırada oturmaktı. OLİMPİYATLARIN TARİHÇESİ Modern olimpiyat oyunlarının kurucusu olan Baron Pierre de Coubertin, 1 Ocak 1863'te Paris'te doğdu. 1870 yılında Fransa'nın Prusya'ya yenilmesinden sonra monarşi, yerini cumhuriyete bıraktı. Coubertin'e göre bu kaosun sebebi fosilleşmiş eğitim sistemiydi. Fransız gençliğinin yeni bir eğitim sistemine ihtiyacı olduğunu düşünen Coubertin eğitimci olmaya karar verdi. Eğitim çalışmaları sırasında sporun, özellikle takım sporlarının, gençliğin benliğini bulmasında etkili olduğunu tespit etti. Bu tespitten sonra eğitimciliğinin yanında sporu yeni bir uğraş alanı olarak seçti. Olimpiyatların dünya barışı için oldukça önemli olduğunu düşünüyordu. Eski olimpiyat oyunlarını canlandırma ve modern şartlara adapte etme fikrini 1892'de yapılan Dünya Beden Eğitimi Konferansı'nda dile getiren Coubertin yeteri kadar taraftar bulamadı. Coubertin'i bu toplantı yıldırmadı. Fransa ve diğer ülkelerin spor teşkilatlarına sürekli mektuplar gönderdi; hedefi uğrunda mücadele etti ve beklenen gün geldi. 16 Haziran 1894 tarihinde 37 spor kuruluşunu temsilen 78 kişi ve 9 ülkeden 20 delege, Coubertin'in organize ettiği Uluslararası Atletizm Kongresi'nde buluştular. Coubertin'in bu kongredeki konuşmasından sonra olimpiyat oyunlarının yeniden başlatılması kararı alkışlarla ve oy birliğiyle kabul edildi. Olimpiyat oyunlarının yeniden başlatılması kararı Coubertin'in belirlediği aşağıdaki ilkelerle kabul edildi. Bu ilkeler ışığında 1. Olimpiyat Oyunları 1896 yılında Atina'da yapıldı.
Savaş Sicilya'da bir ileri bir geri devam ederken Romalılar savaşı bitirmek üzere o güne kadar yapmadıkları bir işe kalkışıp savaşı Afrika'ya taşımak için donanma ile açık denize açılmaya karar verdiler.
Roma siyasetinde yükselmenin yolu nerelerden geçiyordu? Romalı yöneticiler hangi noktada sivil, hangi noktada askerdi? Siyasetçilerin korumalarının silah taşıması neden yasaktı? Romalı korumaların gizemli silah yasağının sırrını aralıyoruz.
Üzümün anavatanı Mezopotamya, yaşadığımız topraklar. Burada binlerce yıldır üzüm hasadı şenliklerle, törenlerle, eğlenceyle kutlanıyor. Neler yok ki bu eğlencede? Tanrı Dionisos ve Osiris, Nuh Peygamber, kuyruklu yıldızlar, Ömer Hayyam, Romalılar, Bektaşiler... Eray ve Özgür'ün Elazığ Alpagut Bağları'nı ziyaretiyle başlayan bir bağbozumu hikayesi...
Aylin Öney Tan bu hafta incir tarihini anlatıyor, incirli yemek tarifleri veriyor: İncirin ballanıp pazara düşmesi, sonbaharın habercisidir. Romalılar bu yüzden sonbaharın ilk günlerine “Prima Ficus” demiş. "Ficus" incir demek, yani ilk sonbahar esintisi, "ilk incir" olarak anılırmış.
Romalı asilzadelerin villalarından tur otobüslerine, Michelin yıldızından Hitler'e, pet şişeyle duş yapmaktan Fuji Dağı'na tatile çıkmayı konuştuk. Tatile çıkamıyorsak ne yapmalı? En az kaç gün tatil bünyeye yarar? Tatile dair her şey bu bölümde...
Dişleri temizlemek için bazı bitkilerden eldeedilmiş çubukların kullanılması ilk defa M.Ö.3500'lerin başlarında Babilliler döneminde görülmektedir. Eski Yunan ve Roma edebiyatınaait eserlerde diş ve ağız temizlenmesine yardımcı olmak için çiğneme çubuklarından bahsedilmektedir.1 Hipokrat (M.Ö. 355), diş temizliğiiçin bir çubuğa sarılmış yün topunu balın içinebatırıp dişlere sürülmesini tavsiye etmektedir.Romalılar ayrıca sakız ağaçlarından elde ettikleri macunları diş temizliğinde kullanmışlardır.2Eski Arap dünyasında, diş temizliğinde misvak kullanılmıştır.3 Japonlar "koyoji" ve Yahudiler "kesam" adında bir tahta çubuk kullanmışlardı. 1920'li yıllarda bile Amerika'nın bazıkırsal alanlarında, kızılcıktan yapılmış, dişleresürülen bir çubuk hâlâ kullanılmaktaydı.3 17.yüzyıl Çin ansiklopedisine göre, ilk diş fırçası1498'de Çin'de yapılmıştır.Peygamber Efendimiz'in dişleri sararmış olduğu halde yanına gelen sahabi efendilerimizidiş temizliği konusunda ikaz etmesi (Ahmed binHanbel, Müsned 1/214), “Misvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım (Buhari, cuma 8; Nesei,Taharet 5; Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu18)” ifadesiyle tavsiyelerde bulunması ve “Cebrail (aleyhisselâm), misvak kullanmayı bana o kadarçok tavsiye etti ki misvak hakkında âyet inecekve misvak kullanmak farz kılınacak zannettim(İbni Mâce)” beyanlarıyla diş temizliğine çok önemverdiğini göstermiştir. Burada dikkatimizi çekenhusus diş temizliği için tavsiye edilen misvağınelde edildiği Arak ağacı (Salvadore persica)'nınbaşka ağaçlarda görülmeyen özelliklere sahipoluşu ve Peygamber Efendimiz'in de bizzat buağacı nazara vermesidir.Bir sünnet olarak Müslümanların hâlen kullanmaya devam ettikleri misvak alışkanlığınınilmin ve modern tıbbın ölçülerine göre ne gibitesirleri olduğunu göstermek için uzun yıllardan beri çalışmalar yapılmıştır. En son olarak2010 yılında İsveç'te Nobel mükâfatının verildiği Karolinska Enstitüsünde yapılan bir doktora çalışması bu konuda dünyaya verilen önemlibir mesajdır.4
Bal, çoğunluğu karbonhidrat (%76) ve su (%20) olan 200‘den fazla bileşenden ve ayrıca amino asitler, vitaminler, mineraller, organik asitlerler ve enzimler gibi diğer birçok madde-den oluşur. Yüksek biyolojik aktivite potansiyeli sebebiyle bal, eski çağlardan beri, yara bakımı, enfeksiyon kontrolü, karın ağrısı, deri ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır. Bu se-beple Sümerler, Babilliler, Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar, Kızılderililer, Çinliler, Türkler, Araplar ve diğer milletlerin ilaçlarla ilgili ilk dönem ki-taplarında baldan sıklıkla bahsedilmiştir. Bilhassa son yirmi yıldır, bilim insanları ve sağlık çalışanları, balın potansiyel kullanım ve faydalarını araştırmaktadır. İcra edilen hücre testleri, hayvan çalışmaları ve klinik deneyler yardımıyla; yaralar, kanser, şeker ve astımın yanı sıra kalb damar hastalıklarıyla nörolojik ve sindirim sistemiyle ilgili hastalıkların kont-rolü ve tedavisinde balın faydaları konusunda önemli tespitler yapılmıştır.
Raised by a low-income, single mother in the San Francisco Bay area, Romal Tune would have been considered an "at-risk" youth. Through many twists and turns, ups and downs in his marathon of life, Romal learned he was much smarter and capable than he previously believed. However, even after rising to the top levels of society, he still wasn't happy. He had been wearing a mask. Once he made the decision, painful and scary as it was, to live authentically, he found purpose and meaning in life. Now he shares his story to empower people to do the same! Listen to our conversation: Listen on iTunes or Listen to/download this episode here: Mentioned in this show: Romal Tune: www.RomalTune.com Instagram: @RomalTune Twitter: @RomalTune www.StudentSWAG.org His book: God's Graffiti: Inspiring Stories for Teens "Transform Your Life!" and other live events Worry No More! book Download: Affirmations for Abundant Living LIAM Team Life Coaching Community Subscription/Social Links: Subscribe on iTunes! Subscribe on Stitcher Radio! Watch on YouTube! LIAM on Twitter: @LifeIs262 LIAM on Facebook / LifeIsAMarathon Subscribe to the LIAM Mailing List www.BruceVanHorn.com Bruce Van Horn on Twitter Bruce Van Horn on Facebook