POPULARITY
Federal hükümet, CRISP olarak bilinen Toplum Mülteci Entegrasyonu ve Yerleşim Pilot Programı'nın kalıcı hale geleceğini duyurdu. 2022 yılının ortalarında başlatılan girişimin Avustralya genelindeki toplum grupları tarafından 500'den fazla mültecinin yerleştirilmesine yardımcı olduğu bildiriliyor.
Konda Araştırma işbirliğiyle hazırlanan Apaçık Radyo Dinleyici Araştırması: https://konda.com.tr/apacikradyo -- Ah! Kosmos projesiyle tanınan Başak Günak ile Sharjah Bienali'ndeki ses yerleştirmesi üzerine konuşuyoruz.
Threads, Meta'nın diğer bir sosyal medya platformu. Türkiye'de hatırlarsanız 6 Temmuz 2023'te kullanıma açıldı ve uygulama 24 saat dolmadan 40 milyon kişiye ulaştı. Peki, Rekabet Kurumu ne dedi? “Yaptığınız doğru değil” diyerek 29 Nisan 2024'te Threads'i Türkiye'de kapattı. Peki ne oldu? Threads, Türkiye'nin ona verdiği cezaları kabul etti, yapması gereken yükümlülükleri yerine getirdi ve 23 Kasım 2024 tarihinde tekrardan Türkiye'de aktif hale geldi. Böylece soruşturma kapandı. Yaklaşık 2-3 gün önce, yani 24 Ocak'ta Threads bir açıklama yaptı ve “Biz artık Threads'te reklam yayınlamaya başlıyoruz” dedi. Ancak bu reklamlar şimdilik sadece Amerika ve Japonya'da belirli firmalar için test ediliyor. Türkiye'de ve diğer ülkelerde henüz aktif değil, ancak test süreci tamamlandıktan sonra diğer pazarlara da açılacak. Threads Türkiye'de kapandığında “Oh, güzel oldu” dedim. Neden mi? Çünkü zaten yeterince sosyal medya platformu var. Bir yenisine daha gerek var mıydı? Şimdi diyeceksiniz ki, “Threads farklı”. Peki ne kadar farklı? Twitter (ya da X) ile karşılaştırırsak aslında birebir aynısı. Threads'te de yazı yazıyorsunuz, içerik paylaşıyorsunuz, görsel veya video ekliyorsunuz. Instagram ise daha çok görsel ve işitsel odaklı bir platform. Son zamanlarda Instagram'da Twitter'daki metinlerin ekran görüntüsünü alıp paylaşmak yaygınlaşmıştı. İnsanlar Story'lerinde uzun uzun yazılar yazmaya başlamıştı. Bunu gören Meta, “O zaman biz de yazı tabanlı bir platform oluşturalım” diyerek Threads'i piyasaya sürdü. Ancak bu süreçte bazı rekabet ihlallerine takıldılar ve Türkiye'de kapatılmak zorunda kaldılar. Threads, Türkiye pazarına tekrar girmek için gerekli düzenlemeleri yaptı ve şu an aktif. Peki bizi ilgilendiren en önemli konu ne? Reklamlar. Meta, Threads için yeni bir reklam platformu oluşturmadı. Threads reklamlarını Meta'nın Business Manager (Reklam Yönetim Paneli) üzerinden yönetebileceğiz. Yani Facebook ve Instagram reklamlarını yönettiğimiz panelden, Threads reklamlarını da yöneteceğiz. Advantage Placement (Akıllı Yerleşimler) seçeneğini açarsanız Threads'e de otomatik olarak reklam verebileceksiniz. Manuel olarak seçim yaparsanız, yakında Threads'i beşinci reklam yerleşimi seçeneği olarak göreceğiz. Şu anda yalnızca Amerika ve Japonya'daki belirli firmalar için test ediliyor. Threads'teki reklam modeli Twitter'daki gibi olacak. Yani: • Üstte bir görsel • Altında metin • Başlık kısmı • “Sponsored” (Reklam) etiketi Facebook ve Instagram Feed içindeki reklam modellerine benzer bir format olacak. 1. Yeni bir Pixel koduna ihtiyacınız yok. • Facebook ve Instagram için kullandığınız pixel, Threads için de geçerli olacak. 2. Şimdilik sadece görsel reklam yayınlanabiliyor. • Video ve diğer formatlar ilerleyen zamanlarda gelebilir. 3. Özel bir Threads reklam tasarımı gerekiyor. • Instagram ve Facebook görselleriyle birebir uyumlu olmayabilir, Threads'e özel bir tasarım yüklemeniz gerekecek. Bu sistem, yakında tüm reklam verenler ve ajanslar için kullanılabilir hale gelecek. Bir sonraki podcast'te Sevgililer Günü'ne özel kampanya stratejilerini konuşacağım. • 14 Şubat, e-ticaret için harika bir dönem. • İnsanlar birbirine hediye almaktan hoşlanıyor. • Single'lara özel kampanyalar da yapabilirsiniz! Sevgililer Günü için satışlarınızı x2 – x3 artırabileceğiniz yöntemleri detaylıca paylaşacağım. Threads'te Reklam Dönemi BaşladıThreads Gerçekten Gerekli mi?Threads Reklamları Nasıl Çalışacak?Threads'te Hangi Tür Reklamlar Yayınlanacak?Reklam Verenler İçin Önemli Noktalar14 Şubat Sevgililer Günü ve Satış Fırsatları
Yerleşimciler ve yerleşimci yayılmacılık İsrail'in kolonyal hırslarının alamet-i farikasıdır. Bu çok önemli fark, Siyonizm'in bir ideoloji olarak iki yüzünden birini oluşturuyor. Siyonistler bunu bilerek tercih ettiler. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Siyonizm'i Anglosaksonlardan devraldıklarında sadece yerleşimci kolonyalizm vardı. Zamanla Holokost ve pogrom anlatılarıyla ikinci yüz de oluştu. Çokça gündeme getirilen “İsrail'in kendini savunma hakkı” hem yerleşimci yayılmacılığın hem de Siyonist ideolojinin evanjelik Hıristiyan köklerini görünmez kıldı. Fakat bunun bir sınırı vardı ve şimdi o sınır belirginleşti. Suriye devriminin ilk günlerinde İsrail, fırsattan istifade Golan'ı işgal edip yerleşimcileri oraya taşıyacağını beyan edince yayılmacılığın sınırları ortaya çıktı.
Bölümün Youtube videosu; https://youtu.be/2GDudZvt2Ak Destek vermek isterseniz; Youtube linki: www.youtube.com/@yasinacarpodcastt Instagram linki: www.instagram.com/yasinacar50
Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş'a göre ABD'nin Güney Kıbrıs'a askeri sevkiyatı, Türkiye'yi çevrelemeyi amaçlıyor. Türkiye'nin Doğu Akdeniz denkleminin dışına itilmeye çalışıldığını kaydeden Karataş, buna paralel olarak Suriye'de de Türkiye'nin çıkarlarını koruması için aktif olarak sahada adım atması gerektiğini vurguladı.
Richard Falk, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Netanyahu ve Galant hakkında verdiği tutuklama kararını yorumlarken “jeopolitik dokunulmazlığa karşı ve hesap verebilirlik lehine bir darbedir” dedi. Falk aynı yerde tutuklama emrinin kalıcı önemiyle ilgili olarak şunu söylüyor: “Tutuklama emirlerinin çıkarılmasının kalıcı önemi, Filistin'in hukuk, ahlak ve kamu söyleminin yüksek zeminini kontrol etmek için yürütülen ‘meşruiyet savaşını' kazanmasına yardımcı olmaktır.”
Kim haklı, kim suçlu?Öyle binlerce sene geriye gitmeye gerek yok, Hamas iktidara geldiğinde Filistin meselesi yaklaşık 60 senelikti. Bugün dört dönüm noktasından bahsedeceğim: İngiliz mandası, İsrail'in kuruluşu, İsrail'in sınırlarını genişletişi ve gerçekleşmeyen bir barış süreci. Elbette bu dönüm noktalarını ben seçtim ve kendime göre yorumladım. Birkaç farklı bakışla tanışıp kendinize göre bir sentez yaparsınız, aşağıda listelediğim kitaplara da bakıverin sevgili fularsızlar.Konular:(00:15) Milletle tartışmaya girmeyin(03:40) 1917: Balfour Açıklaması(09:05) 1948: Mülteci Krizi(12:05) 1967: Yerleşkeler(14:25) 1993: Barışa gidemeyen yol(16:30) Patreon teşekkürleriKaynaklar:AnketlerKitap: Redrawing the Middle East (2018)Kitap: The Balfour Declaration: The Origins of the Arab Israeli Conflict (2010)Kitap: A Peace to end all Peace: The Fall of the Ottoman Empire (1989)Kitap: The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy (2006)------- Podbee Sunar -------Bu Podcast Parolapara hakkında reklam içerir.Parolapara'nın toplamda 2.600 TL kazanabileceğiniz tüm nakit iade avantajlarından faydalanmak için uygulamayı şimdi indirin. Ayrıntılı bilgi ve ek koşullar için; Parolapara.com'u ziyaret edin.Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Podbee50 kodumuzla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin. 1400'ü aşkın uzman klinik psikolog arasından size en uygun olanlarla terapi yolculuğunuza kolaylıkla başlayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Almanya'da başta sağlık sektörü olmak üzere pek çok alanda kalifiye eleman açığı var. Ülkeye yeni gelenler, özellikle de Berlin veya Köln gibi büyük kentlere yerleşenler ise ciddi bir barınma sorunu yaşıyor. Berlin eyaleti bu sorunu bir nebze hafifletebilmek için ülkeye yeni gelen yabancı çalışanlara geçici süreyle kamu konutu tahsis etmeye başladı. Cosmo Türkçe, Berlin'e yerleşen Orhan Erkin Altınörs ile Almanya'ya adaptasyon sürecini konuştu. Mikrofonda Aydın Işık ve Elmas Topcu var. Von Aydin Isik.
Avrupa'da aşırı sağın Müslüman karşıtı düşüncelerinin giderek yaygınlaşması ve Müslümanları hedef alan saldırılarının her geçen gün artması ideolojik bir yaklaşıma işaret ediyor. Bu yaklaşım, “Batı dünyasının, Yahudi-Hıristiyan dünyasının barbarlıkla savaştığı, varoluşsal bir medeniyet mücadelesi içinde olduğu” yönündeki ifadeleri farklı bir şekilde anlamamızı zorunlu kılar.
TRT World araştırma ekibinin hazırladığı “Kutsal İşgal” belgeselinin ilk gösterimi Cuma günü Atlas Sineması'nda yapıldı. İzmir'de olduğum için programa katılamadım fakat hem katılımcılardan bilgi aldım hem de basından takip ettim. Böylelikle Ilan Pappe gibi Türkiye'de kitapları ve konuşmaları yakından takip edilen Siyonizm karşıtı bir aydının konuşmasından ve belgeselin içeriğinden haberdar oldum. İlk gösterimi yapılan belgeselin dünya çapında ilgi uyandıracağı düşünülüyor. Belgeselin dünya çapında ilgi uyandırıp uyandırmayacağını zaman gösterecek fakat bunun bir ilk olduğu kesin. Bu sebeple belgeselin öneminin zamanla anlaşılacağını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bu, hakikaten, bir ilk çünkü belgeselde yerleşimcilerin hayatına yönelmişler ve bu hayatı çeşitli yönleriyle belgelemişler. Bunu ilk defa TRT'nin başarmış olması son derece önemli. Çünkü bu belgesel ile sadece Batı Şeria'da terör estiren Siyonist yerleşimcilerin hayatına ışık tutulmuş olmayacak, en az bunun kadar önemli başka bir mesele daha aydınlatılmış olacak. Bu da bir yapı olarak Avrupa yerleşimciliğidir. Filistin, İsrail'in karanlık yönlerinin aydınlatılması için bir laboratuvar vazifesi görürken TRT World de bu yapının en önemli unsurlarına ışık tutmuş oluyor. Böylelikle bir yapı olarak yerleşimcilik ortaya çıkarılacak. Yerleşimcilik ve yerleşimciler kolonyal yayılmacılığın en önemli unsurlarındandı. Avrupa üstünlüğünün (!) en önemli unsurlarından biri yerleşimcilerdi. Fakat ne Avrupa yerleşimci yayılmacılık tarihi yazıldı ne de yerleşimci kolonyalistlerin kimler oldukları üzerinde duruldu. Tarih, bu soruların cevabını da vermeliydi. Örneğin Britanya ve Avrupa tarihi, yerleşimcilerin kimlerden ibaret oldukları ve gittikleri yerlerde neler yaptıkları soruları merkeze alınarak da okunabilirdi.
Sadece işgal altındaki bölgelerde değil, bir zamanlar Filistinlilere ait bütün topraklarda Siyonist İsrailliler yerleşimci kolonyalist yayılmacılardı. Bunun ne anlama geldiğinin bilindiğini zannetmiyorum. Siyonist İsrail'le ilgili tartışmalara bakıldığında yanılmadığımız anlaşılıyor. Yerleşimci kolonyalizm bir kavramdır ve on dokuzuncu yüzyıl Avrupa yayılmacılığının devamı olarak görülmelidir. Daha da özelleştirdiğimizde yerleşimci kolonyalizm Anglosakson ve Fransız kolonyalizminin bir özelliğidir. Tamlamada geçen yerleşimci kavramının farklı anlamlara çekilmesinin tabiî sonucu, bu kavramın taşıdığı fikrin ve ideolojinin tartışılmamasıdır. Modern tarihin en önemli kavramlarından biri olarak yerleşimcilik, kolonyalizmin bir özelliğidir ve yerleşimcilerin yayılma sürecinde ortaya çıkan şiddeti ancak köle ticareti ile kıyaslayarak tasavvur edebiliriz. Ne yazık ki bu kavramın gösterdiği durum tasvir edilmediği için Türkiye'de tuhaf tepkiler ortaya çıktı. İşgal altındaki bölgelerde İsrail'in yayılmacı politikalarının asıl temsilcileri yerleşimcilerdir ve bu kavramı yok saydığımızda Siyonistlerin yayılmacı saldırganlığı belirsizlik içinde kaybolur. Kavrama itiraz edenlerin bunu bilmesi gerekir. Kolonyalizm bir yapıdır ve bütün yönleriyle ele alınmalıdır. Mevcut küresel sorunları da aynı bağlam içinde ele almak gerekir. Örneğin Anglosakson kolonyalizmi Hindistan örneği ile sınırlı tutulursa anlaşılmaz. Hatta Afrika örneği de tek başına Anglosakson kolonyalizmini açıklamak için yeterli değildir. İngilizler Kuzey Amerika'da koloniler kurduktan sonra tedricen yerliler aleyhine topraklarını genişlettiler. Anglosaksonlar toprağı tam manasıyla İngilizleştirmek için üstünde yaşayan yerlileri etnik temizliğe tabi tuttu. Böylelikle uzaktaki topraklarda yeni Avrupalar icat ettiler. Yerleşimci kolonyalizmi ve yerleşimcileri tasavvur edebilmek için ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda örneklerine bakmak gerekir. Bu bölgelerde tatbik edilen sistemi göstermek bakımından “sömürgecilik” kavramı yanlış ve yanıltıcıdır. ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda hiçbir zaman İngiltere'nin sömürgesi olmadı. Orada koloniler kurdular ve yayılmacı yerleşimcilerin şiddetiyle yerlilerin kökünü kazıdılar.
Fidiro Kahvesi bu bölümünde Filistinli aktivist Mohammed El-Kurd çocukken Kudüs'teki evinin işgal edilmesini anlatan My Neighbourhood (Mahallem) kısa filmini konuşuyor. Müdavimlerimiz bir mahallenin İsrailli yerleşimciler tarafından işgalini sahne sahne ele alırken, bir yandan da işgal karşıtı İsrailli aktivistlerin duygu dünyasını inceliyor. ‘Yerleşimci' nedir? İsrail devleti kimleri yerleşimci olarak seçiyor ve kullanıyor? Çocukluğun işgal ile geçmesi ne demek? İsrailli aktivistlere güvenebilir miyiz?Filistin'i, zorla yerinden edilmeyi, aktivizmi, Filistin- Suriye ilişkisini ve Türkiye'deki göç politikaları ve artan ırkçılığı konuştuğumuz bu içten sohbete sizler de buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Kısa film belgeselin linki: https://justvision.org/myneighbourhood/watch#watchBelgeselin websitesi: https://justvision.org/myneighbourhoodYönetmenler: Julia Bacha ve Rebekah Wingert-Jabi In Bad Faith: https://www.youtube.com/watch?v=4m1aDlglA-kRanda Abdel Fattah röportajı: https://youtu.be/LuA59Tu6yZk?si=uOuzXJ6YzsSyqk6f Bahsedilen diğer kaynaklar: İşgal karşıtı İsrailliler hakkında: https://perspektif.eu/2024/07/19/alon-sahar-isgale-son-vermek-yalniz-filistin-icin-degil-israil-icin-de-gerekli/İsrail eğitim sistemi hakkında: https://perspektif.eu/2024/03/29/nurit-peled-elhanan-filistinliler-israillilerin-bilincinde-yoklar/ Bu devlet gibi düşünme meselesini de bir yerde okumuştum ama hatırlamıyorum. Hatırlayınca burayı güncelleyeceğim! - ServetSupport the Show.
Orta Çağ, Aydınlanma döneminde ortaya çıkan fikirleri yansıtabilecek en önemli kavramlardan biridir. Aydınlanma dönemi filozoflarının fikir dünyası üzerinde çalışanlar, eğer öğrenci pozisyonundan kurtulmazlarsa dönem hakkında fikir yürütürken belirli şablonların dışına çıkamayacaklardır. Bu da Orta Çağ kavramının temsil ettiği dönem hakkında farklı fikirlere geçit vermeyecektir. Bugün Türkiye'de hâlâ Orta Çağ karanlığı gibi Aydınlanma dönemi kavramlarının yaygın bir şekilde kullanılması farklı fikirlere geçit verilmemesinin baş sebebidir. Hâlbuki bugünkü Avrupa Orta Çağ olarak bilinen bu uzun dönemde şekillenmişti. Tabiri caizse Avrupa'nın çocukluk dönemi Orta Çağ'dır ve onlar için bu dönem hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Ne zaman çocukluk dönemine inmek isteseler muhakkak Orta Çağ'a bakacaklardır. O zaman Avrupa kavramının kuşatıcı bir kimlik olarak çok yeni olduğu daha iyi anlaşılır. Norbert Elias, kültür ve uygarlık arasındaki farkı kolonyal yayılmacılık ekseninde tartışmıştı. Avrupa'da milliyetçilik kavramı aynı eksende tartışılır. Aydınlanma filozlarının fikirlerini kolonyal yayılmacılık dönemi bağlamında açıklamak herhalde ufuk açıcı olacaktır. Neredeyse bütün tanımlamalar aksi yöndeki fikirleri ifade etse de Avrupa fikri çok sağlam temeller üzerine inşa edilmemiştir. Bugün bunu çok daha iyi görüyoruz. Anglosakson, Norman, Germen, Slav, Grek ve Latin kavramalarının daha fazla öne çıkacağı bir döneme doğru gittiğimiz çok açıktır. Avrupa kavramı emperyal bir vizyonu yansıtmaktaydı. Kendi içinde birbiriyle rekabet eden ve uzun savaşların sonunda mutabakatlarla belirlenen merkezler vardı. Bu merkezleri aynı kategoriye dâhil etmek kolay değildi. On dokuzuncu yüzyılda en önemli merkez Londra idi. Avrupa Birliği gibi oluşumları da bu merkezlerden birinin hâkimiyeti çerçevesinde anlamak gerekir. Yahudi-Hıristiyan medeniyeti kavramı sorgulamadan muaf değildir. Hem Avrupa Birliği hem Yahudi-Hıristiyan medeniyeti Anglosakson imzasını taşır. Bunların dönemine göre kuşatıcı kavramlar olarak sunulması şaşırtıcıydı. Yahudi-Hıristiyan medeniyeti kavramı bugün hâlâ sorgulanmamaktadır. ABD ve İsrail Yahudi-Hıristiyan medeniyetlerinin uzlaşmasının bir sonucu mudur yoksa bu iki kolonyal yapı Anglosakson emperyalizminin başarı hanesine mi yazılmalıdır? Bu sorunun ciddiyetle tartışılması gerekir. Bu iki kolonyal devlet, Anglosakson yayılmacılığının eseridir ve kendi içinde birçok ortak özelliğe sahiptir. İkisi de Anglosaksonların yerleşimci kolonyalizminin bütün özelliklerini üzerinde taşımaktadır. İkisi de yayılmacıdır ve başarılarının temelinde etnik temizlik vardır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ya da artık ideolojisi... Bu kavramı son yıllarda çok fazla duyduk ve tartıştık. Hatta bir dayatma aracına dönüştü. Kulağa sıcak, sempatik ve insani geliyor. Nedir? Sosyal hayatta, kadın ve erkek arasındaki adalet sağlamak gibi. Ancak perde gerisinde korkunç bir manzara var. Perdenin gerisini ise Türkiye'nin büyük tartışmalarla çekildiği İstanbul Sözleşmesi araladı aslında. Görüldü ki; toplumsal cinsiyet eşitliği, tüm dünyada ve ülkemizde kadınlar ile erkekler arasındaki “biyolojik farkı” ortadan kaldırma projelerinin altındaki toplandıkları büyük bir şemsiye haline getirilmiş. ‘Bir Başka Mesele'de Mustafa Merter ile bu hassas ve mayınlı bir arazi olan toplumsal cinsiyet eşitliğini masaya yatırdık. Mustafa Hoca yine kitabın ortasından yorumlar yaptı ve aslında nelerin amaçlandığını anlattı. Bu, Mustafa Merter ile sohbetlerimizin altıncı yazısı. Haftaya yedi olacak ve bitecek. ‘Bir Başka Mesele' serisine ise başka bir uzman hocamızla yine üst üste yayınlanacak bölümlerle devam edeceğiz. *** FEMİNİSTLER İSYAN ETMEYE BAŞLADI Mustafa Merter Hoca, ‘Hekaton'la Son Tango kitabında “toplumsal cinsiyet” yani “gender” teorisiyle ne amaçlandığının görülmesi için baş teorisyeni Judith Butler'ın tanınması gerektiğini söylüyor. Birar araştırdım. Hakkında yazılanları okudum. Butler Amerikalı feminist felsefe kuramcısı. Kendisi bir lezbiyen ve her türlü cinsel sapıklığı meşrulaştıran görüşlere sahip. Mesela, ‘Cinsiyeti Çözme' isimli bir kitabı var. Bestseller olmuş. toplumsal cinsiyet biçimlerinden bahsediyor ve biçim olarak pedofili ve enseste kadar savunuyor. Butler, kadın ve erkek kimliğinin tarihsel bir hastalık olduğundan da bahsediyor. Mustafa Hoca, Judith Butler'a üçüncü feminizm akımının mimarı diyor. Kitabından alıntılar yapıyor ve okuruna da sinirlenip sayfaları yırtmamaları için not düşüyor. Sohbetimizde sordum: Hocam bu kadın ne yaptı insanlığa? Yani bu toplumsal cinsiyet ideolojisinin temeli nedir?
10.05.2024 | Dijital Hayat Bölüm481 - TRT Radyo1 | "Oyun içi Reklamcılık: Gamevertising" Bilal Eren'in hazırlayıp, sunduğu Dijital Hayat programımızda bu hafta; Portuma Kurucusu Ozan Emrah Ünal ile, - Oyun içi Reklamcılık Nasıl Tanımlanabilir, Çerçeve Nedir? - Oyun içi Reklam Modelleri Neler? - Ürün Yerleştirme, Oyun Arası Reklam Gösterme gibi Hangi Reklamcılık Modelleri Var? - Oyun içi Reklam Sektörü ve Pazarı ile ilgili İstatistikler Neler? - Oyun içi Reklamcılık Kitle, Pazar Büyüklüğü, Etkileşim, Marka Algısına Etkisi gibi Hangi Parametrelere Sahip? - Hem Oyun Şirketleri ve Reklam verenler Hem de Oyuncular Oyun içi Reklamcılığa Nasıl Bakıyor? - Oyun içi Reklamlarda Hedef Kitleler Doğru Belirlenebiliyor mu, Bu Belirleme de Teknolojiler Yeterli mi? - Hangi Oyunda, Hangi Sahnede Hangi Reklamın Geleceği Organize Edilebiliyor mu? - Oyuncular için Genel Olarak Reklamlar Rahatsız Edici mi? - Oyuncuların Gösterilen Reklamlardan Para Kazanması Modeli Mümkün mü? - İstenmeyen, Rahatsız Edici veya İllegal Reklamlara Karşı Hukuki veya İdari Bir Kontrol Mekanizması Var mı? Başlıklarını konuştuk. Dijital Hayat, her cuma saat 15:30'da TRT Radyo1 mikrofonlarında canlı yayında... Tüm geçmiş ve gelecek yayınlarımız için; Web: https://www.dijitalhayat.tv
Son bir haftada Batı Şeria'da gerilim ve şiddet artıyor. Bu şiddetin sorumlusu da büyük çoğunlukla Yahudi yerleşimciler. Yerleşimcilerin eylemlerini takip eden gruplar Gazze'de savaş devam ederken Batı Şeria'da rekor büyüklükte toprağın yerleşimciler tarafından el konulduğunu söylüyor.
Nuri Çetin, Ömür Okumuş ve Alper Çelik ile varyantlı hususlara yolculuk
Edward Said'in ABD'de yaşayan kızı Necla Said, Columbia Üniversitesi'nde başlayan öğrenci eylemleri hakkında konuşmuş. Necla Said eylemlere ilişkin görüntülerden duygulandığını ve gösterilere katılmaya karar verdiğini belirtirken eylemlere katılan öğrencilerle ilgili şu sözleri sarf ediyor: “Olağanüstüydü. Çoğu elinde babamın kitabını tutuyordu. Filistin'le ilgili kısmın sayfaları katlanmıştı.” Necla Said konuşmalarında Columbia Üniversitesi'nde öğrencilerin eyleme katıldıkları yerin bir zamanlar babasının çalıştığı odadan gözüktüğünü de söylemiş. Herhâlde bu da ancak zamanın ortaya çıkarabileceği hakikatlerdendir. Necla Said'in eylemlerle ilgili yorumu şaşırtıcıydı. O da babası gibi düşünüyor ve İsrail'in yayılmacı faaliyetleriyle ilgili olarak şunları söylüyor: “Yerleşimci ve kolonyal durum insanların düşündüğünün tersine din gibi şeylerle alakalı değil, toprak ve kolonileştirmeyle alakalı.” Necla Said ilave ediyor: “Eğer babam hayatta olsaydı, herkesin yaptığı gibi yazar, konuşur ve ortada olan olayı gösterirdi. Sorun kolonyalizm ve emperyalizm…” Said'in kızı konuşmasında olayların başladığı ilk gün işini kaybettiğini söylemiş. Bu, ABD'de eyleme katılan veya katılmadığı hâlde onlarla aynı kategoride bulunan insanların karşılaştıkları zorlukları anlamak açısından son derece önemlidir. Bu türden eylemlere katılımla ilgili zorlukları hissedemeyen birinin Columbia Üniversitesi öğrencilerinin cesaretini anlaması kolay olmayacaktır. Onların Necla Said'in yaşadığı zorlukları anlaması da kolay olmayacaktır. Fakat yine de Said'in kızının eylemlere katılacağını söylemesi, ABD üniversitelerinde başlayan ve Avrupa üniversitelerini etkileyen bu yeni eylemlerin psikolojisini anlamamıza yardım edebilir. Filistinli öğrencilerin etrafında şekillendiğini tahmin ettiğimiz eylemlerin, farklı etnik ve dinî kimliklere sahip insanların üzerlerindeki korkuyu atmalarına yol açtığını söyleyebiliriz. Bu olayları ancak Marksist hareketlerle karşılaştırarak anlayabiliriz. Columbia Üniversitesi öğrencilerinin cesaret isteyen bir eyleme katıldıklarını anlayabiliyoruz. Çünkü eyleme katılan öğrenciler aslında bütün bir ABD sistemini sorguluyorlar. Said'in kızı öğrencilerin iktisadî ve siyasî temelli bir sisteme karşı çıktıklarını ifade ederken de bunu söyleyemeye çalışıyor. Bu da eylemlerin sıradan olmadığını gösterir. Açıkça ifade etmek gerekirse ABD'de bu dönemde “Müslüman” öğrencilerle birlikte görüntü vermenin bedeli çok ağır olacaktır. Buna rağmen Filistin davasına sahip çıkmak gibi bir sorumluluktan kaçınmanın da mümkün olmadığı anlaşılıyor. Edward Said gibi bir fikir insanının mirasını taşımak herhalde kolay değildir. Bahsettiğimiz zorluk eylemlere katılan ve hatta başı çeken “Müslüman” öğrenciler için de geçerlidir. Dolayısıyla ABD üniversiteleri başta olmak üzere Filistin taraftarı olarak protesto eylemlerine katılmak için epeyce cesur olmak gerektiğini söyleyebilirim. Eylemlere “Müslüman” öğrencilerin katıldığını söyledik fakat bu yeterli bir durum tespiti değil. Anlaşıldığı kadarıyla “Müslüman” öğrenciler eylemlerin tam merkezinde yer alıyor. Harvard Üniversitesinin bahçesinde eylemlere katılan öğrencilerin namaz kılma sahneleri birçok hakikati gözler önüne seriyor. Bu öğrencilere polis müdahale ederken arkadaşları onları korumaya çalışıyordu. Bu esnada bizler hem bir dayanışma anına şahitlik ettik hem de katılımcı çeşitliliğini gördük. Yine de gözümüzün önünde cereyan eden hadiseleri çok daha farklı açılardan incelemek gerekir. “Sistem dışı hareketler” kategorisine dâhil edilebilecek olaylarla ilgili çok daha kapsamlı analizlere ihtiyaç olduğunu ifade etmeliyiz. Çünkü bunlar ABD devlet aklının, istihbarat kurumlarının ve medyanın ürettiği Müslüman kategorisini de geçersiz kılmaktadır. Eylemelere katılan öğrencilerin güçlü bir fikri temsil ettikleri çok açık.
6 Şubat 2023 depremlerinden etkilenen Suriye yerleşim bölgeleri üzerine Prof. Dr. Deniz Sert, Melek Tuma ve Ouaees Hommous ile bir araya geliyoruz.
To enjoy longer episodes, please subscribe on https://anchor.fm/turkish-learners-network/subscribe or Apple Podcasts Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by Turkish Learners Network Basit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz. — Please support us by subscribing to our podcast. Doing so costs only 3 dollars a month; and gives us the energy we need for this podcast. By subscribing, you can enjoy longer episodes and skip this intro. If you don't want to subscribe just yet, you can still help us by rating or reviewing us on your podcast app. Our listeners on Apple Podcasts can now subscribe to our show on the app. On Spotify, you can enjoy our premium episodes in video format and have access to our archive. — Yerleşimci: Settler Şiddet: Violence Uygulamak: v. Apply, Exert Yaptırım: n. Sanction Varlık: Asset Dondurmak: v. Freeze İhlal etmek: v. Violate — Bugün 22 Mart 2024 Cuma. Avrupa Birliği'nden Batı Şeria'daki Yerleşimcilere Yaptırım Batı Şeria'da bazı İsrailli yerleşimciler Filistinlilere şiddet uyguluyor. AB Dışişleri Bakanları, bu yerleşimcilere yaptırım uygulamaya karar verdi. Bu yaptırımlara göre, şiddet uygulayan yerleşimciler AB ülkelerine giremeyecek. Bu kişilerin AB ülkelerindeki varlıkları dondurulacak. Avrupa Birliği bu konuda ilk kez ortak karar aldı. Geçen ayki toplantıda Macaristan gibi bazı ülkeler yaptırımlara karşı çıktı. Bu nedenle Hollanda ve Fransa gibi ülkeler birlikten ayrı olarak yaptırım uygulamayı düşünüyordu. Örneğin Fransa, insan haklarını ihlal eden 28 İsrailli yerleşimcinin ülkeye girişini yasakladı. Bu ülkeler AB kararı olmasa bile bu yerleşimcilerin AB'ye girişini zorlaştırmak istiyordu. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in çabasıyla 27 ülkenin bakanları anlaştı. Aynı toplantıda Hamas için de ek yaptırımlar konusunda anlaşıldı. AB ülkeleri öncelikle hangi yerleşimcilere yaptırım uygulanacağını onaylayacak. Bu nedenle, şiddet uygulayan yerleşimcileri tespit etmek için bir çalışma yapılacak. İngiltere, şiddet uygulayan yerleşimcilerin ülkeye girişini geçen yılın sonunda yasakladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'a göre, İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim birimleri uluslararası hukuka aykırı. — Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Dr. Gökhan Çınkara'ya göre, İsrail ve komşularının karadan Gazze'ye sınırlarını açmak istememesinin de etkisiyle derinleşen insani krizde ‘geçici liman' kurma hamlesi dikkat çekici. Çınkara, Biden yönetiminin başını çektiği bu lojistik girişimin kalıcılaşarak Doğu Akdeniz'de ABD'nin ‘yerleşik güç olacağı' bir döneme yol açabileceği görüşünde.
ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Turner, ülkesinin ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi ile karşı karşıya olduğunu ve Başkan Joe Biden'ın tüm bilgi ve belgeleri Kongre ile paylaşması gerektiğini bildirmişti. Amerikan medyasına yansıyan, Rusya'nın uzaya nükleer silah konuşlandırmayı planladığı yönündeki iddialar doğru mu? Uzaya nükleer silah yerleştirmek mümkün mü? Hudson Enstitüsü kıdemli uzmanı Dr. Can Kasapoğlu ile konuştuk.
ABD Kongre üyesinden “Rusya ile ilgili ulusal güvenlik tehdidi” uyarısı geldi. Biden'ın 2025 bütçe talebinde F-35 jet siparişini yüzde 18 azaltacağı belirtiliyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Flake, “Ukrayna'nın savunması için Türk savunma sanayi ile işbirliği yapılıyor" dedi. ABD Trump'ın New York'taki sus payı davasına kilitlendi. Kansas City Chiefs kupa geçit töreninde silahlı saldırı; bri ölü, 8'i çocuk 21 yaralı. Dünya sineması Berlinale'de buluşuyor. Festivalde Türkiye kökenli yönetmeler de var
Sömürgecilik kavramının yanlışlığını göstermek için İsrail açıklayıcı bir örnektir. Eğer kolonyalizm, müstemlekecilik kavramıyla karşılanmaya devam edilseydi daha isabetli olurdu. Böylelikle fikir dünyamız muğlaklık ve anlam karmaşası üzerinden kolonize edilmezdi. Fikir dünyamızın kolonize edilmesi ile “zihnî sömürge” arasındaki farkın üzerinde de durmamız gerekiyor. Hem “sömürge” hem de “zihnî sömürge” kavramları Türkçeye mahsustur ve karşılığını bulmak kolay değildir. Eğer koloni kavramının Türkçedeki karşılığı doğru olsaydı İsrail'e sömürge dememiz gerekirdi. Hâlbuki İsrail, bir Anglosakson kolonisi olarak kuruldu ve bu durumu sömürge kavramıyla tanımlamak mümkün olmadığı için koloni kavramı kullanılamadı. Bu da İsrail'in Anglosakson kolonisi niteliğini gündemden düşürdü. Herhangi bir kimse İsrail'i sömürge olarak düşünemez. ABD kolonilerden oluştu ve hiçbir zaman sömürge olmadı. İngiltere emperyal merkezine bağlı vilayetler birleştiğinde ABD ortaya çıktı. Bu sebeple Kuzey Amerika'daki İngiliz kolonilerini birer sömürge olarak görmek gerçekliği belirsizliğe mahkûm etmektir. Eğer öyle olsaydı bu koloniler sömürge olmaktan kurtulmuş olurlardı. Tam aksine, vilayetler daha fazla toprağı kolonize etmek için emperyal merkezden bağımsızlığını ilan etti. ABD'de yaşayan yerleşimci kolonyalistler, İngiliz kolonyalizmini daha ileri bir seviyeye taşıdılar. Böylelikle “Vahşi Batı'yı uygarlaştırdılar.” Ne yazık ki aydınlarımız arasında, geçmişte ABD'nin İngiliz sömürgesi olduğunu düşüneneler vardı. Hâlâ böyle düşünmeye devam edenler var. Hâlbuki koloniciler bugün ABD ve Kanada'da yaşayanların atalarıydı. Hatta onlar yerleşimci kolonicilerdi. Yerleşimci kolonyalizm, kolonyalizmin bir çeşididir. İsrail'i de yerleşimci kolonyalist Anglosakson eyaleti olarak düşünmek gerekir. Bu, İsrail'in muhtemel adımlarını tahmin etmek açısından son derece önemlidir. Bu açıdan ABD, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya'nın tarihine yeniden bakmak gerekir. İsrail, ABD ve İngiltere'nin ne yapmak istediklerine dair bir fikir oluşturabilmek için bu, oldukça önemlidir. Zira İsrail Anglosakson kolonyalizminin bir uzantısıdır.
İşgal altındaki Filistin topraklarında “Siyonist yerleşimler” ABD ve Batı Dünyası tarafından da uluslararası hukuka aykırı olarak görülüyor. “İki Devletli çözüm” konusunda olduğu gibi bu konuda da ABD ve Batı'nın izlediği tutum, müeyyidesi olmayan söylemlerden ibaret kalıyor. Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 700 bin yasa dışı yerleşimci var. İki yıl öncesine kadar yerleşimci sayısı yaklaşık 200 bin imiş. Yerleşimlere karşı mücadele eden Yahudiler tarafından 1978'de kurulan, Tel Aviv merkezli “Peace Now(Şimdi Barış)” isimli sivil toplum kuruluşunun sitesinde Doğu Kudüs'te yeni bir yerleşim yeri inşa etme planının onaylandığı, Batı Şeria'da ise yeni yollar ve karakolların açıldığı belirtiliyordu. İsrail'de yayınlanan “Haaretz” gazetesinde de yerleşimcilerin Gazze'deki savaşı fırsat bilerek Filistinlileri topraklarından çıkarma, saldırma ve Batı Şeria'da yeni alanlar ele geçirme çabası içerisinde olduklarına dair haberler çıkıyor. 7 Ekim öncesi dahil olmak üzere, sadece son bir yıl içinde Batı Şeria'da İsrail güçleri ve silahlı yerleşimciler tarafından katledilen Filistinlilerin sayısı 500'e yaklaştı. Biden 18 Kasım'da “Washington Post” gazetesinde yayınlanan yazısında “Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik aşırılık yanlısı şiddetin sona erdirilmesi ve bu şiddeti uygulayanların sorumlu tutulması gerektiğini İsrail liderlerine vurguladım. ABD olarak Batı Şeria'da sivillere saldıran aşırılık yanlılarına vize yasağı getirilmesi de dâhil, kendi adımlarımızı atmaya hazırız” demişti. Keza 18 Kasım'da “Politico” gazetesinde Alexander Ward imzalı haberdeyse Biden'ın “Dış İşleri” ve “Hazine” bakanlıklarına gönderdiği notta Batı Şeria'da Filistinlilere saldıran ve onları yerlerinden eden yerleşimcilere yönelik vize yasakları ve yaptırımlar hazırlamalarını istediği belirtiliyordu. Notta insan hakları ihlali veya suiistimali teşkil eden hareketlerde bulunan ve iki devletli bir çözüme ulaşma çabalarını önemli ölçüde engelleyen, bozan veya önleyen eylemlerde bulunan kişi veya kuruluşların yaptırımlara tabi tutulacakları ifade ediliyor imiş. “Avrupa Birliği” ile İngiltere, Kanada, Avustralya, Norveç, İsviçre gibi ülkelerden de İsrail'e yerleşimlerle ilgili uyarılar yapılıyor. AB ve diğer ülkelerce yapılan bir ortak açıklamada ise İsrail'in Filistinliler'i korumada ve aşırılık yanlısı yerleşimcileri yargılamada gösterdiği başarısızlığın tahmin edilemez seviyeye ulaşan yerleşimci şiddetinin neredeyse cezasız kaldığı bir ortama yol açtığı belirtiliyordu. Tabii ki Netanyahu bu uyarıları da kulak arkası yapıyor. Söz konusu açıklamalarda İsrail Hükümeti'nin yasa dışı yerleşimleri teşvik ettiği, yerleşimcileri silahlandırdığı, koruduğu göz ardı ediliyor. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir İsrail'in en aşırı ilhakçılarından biri. “Washington Post”ta 15 Şubat 2023'te Shira Rubin imzalı, “Itamar Ben Gvir: Aşırılıkçı bir yerleşimci nasıl güçlü bir İsrailli bakan oldu?” başlıklı yazıda Gvir'in İşgal altındaki El Halil kenti yakınlarındaki bir yasa dışı yerleşimde yaşadığı belirtiliyordu. Ekim ayı sonlarında Gvir yerleşimcilere Amerikan menşeli saldırı tüfekleri dağıtırken görülmüştü. Biden Yönetimi'nin ifade etmediği bir diğer gerçek ise Siyonist yerleşimcilerin önemli bir kısmının ABD ve diğer Batı'lı ülkelerin vatandaşları olduğuydu. ABD'nin yanı sıra Avrupa ve dünyanın birçok bölgesinden İsrail'e Yahudi göçünü finanse eden kişi ve kuruluşlar var. Çoğu ABD'de olan bu kişi ve kuruluşlar yasa dışı Siyonist yerleşimlerin genişletilmesi için bağış kampanyaları yapıyorlar ve ABD yönetimi tarafından hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmuyorlar. Kudüs merkezli “Times of İsrael” gazetesinde 24 Mayıs 2017'de Amanda Borschel-Dan imzalı yazıda İsrail'de tahminen 200 bin ABD vatandaşının bulunduğu, bunların 60 binden fazlasının ise Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde yaşadıkları belirtiliyordu. Yazıda yer alan bilgilere göre Amerikalı yerleşimciler tüm Siyonist yerleşimcilerin yüzde 15 kadarını teşkil ediyordu.
Mehmet Efe Çaman | Türkiye dışında yerleşik olmak | 29.11.2023 by Tr724
Konuklarımızın hikayesini de ülkemizin hikayesini de konuşuyoruz. Türkiye'nin seçkin isimleri Türk Kahvesi'nde ağırlanıyor, samimi ve sıcak bir atmosfer evlerinize taşınıyor. Ayşe Böhürler Pazar sabahlarını, Türk Kahvesi ile tatlandırıyor. Sanat ve entelektüel hayat üzerine değerlendirmeler, nostalji, mimari, tarih ve eski uygarlıklar üzerine birçok konunun konuşulduğu programda aradığınız her şeyi bulacaksınız. Türk Kahvesi'nde bu hafta konuğumuz Hakan Erdem oluyor. 00:00 Giriş 03:06 Siyonizm aslında nedir? 11:30 İsrail'in kuruluş amacı nedir? 18:00 İsrail ne zaman Yahudi devleti oldu? 40:00 İngilizlerin Ortadoğu'daki varlığı 1:02:20 İki devletli çözüm neden mümkün olmadı? 1.08:20 Batı'nın İsrail'e desteği devam edecek mi? 1:20:30 Filistin'e çözüm nasıl gelecek? #israil #filistin #ortadoğu #siyonizm
Yemen'den Endonezya'ya kadar uzanan sahanın muhtemelen büyük bir okyanus ile kaplı olmasının da etkisiyle Filistin için sokaklara dökülen yüz binlerce insanın hangi saiklerle hareket ettiği üzerine çok da düşündüğümüzü zannetmiyorum. Eğer bu hareketlenme sadece okyanus bölgesiyle sınırlı kalsaydı ehemmiyeti üzerinde durmaya gerek kalmayabilirdi. Ne kadar geniş bir saha olsa da bölgesel bir olay denilip geçilebilirdi. Fakat aynı fikirlerin Batı başkentlerinde de yüz binleri sokaklara döktüğü görülüyor. İngiltere, ABD, Fransa ve Almanya'nın “vekil kolonisi” olarak hareket eden İsrail'in hususen Gazze'de ve umumen bütün Filistin'le birlikte Doğu Akdeniz'de tatbik ettiği soykırım ve büyük yıkım neredeyse dünyanın her bir bölgesinde büyük tepkilere yol açtı. Türkiye'de de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısıyla milyonlar meydanlarda toplandı. Bu kadar geniş bir sahada milyonların aynı fikir etrafında birleşmesini bir ilk olarak görebiliriz. Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Kuzey Amerika'ya ve oradan da Avrupa'dan tekrar Asya'ya milyonları aynı fikir etrafında bir araya getiren önemli olay Gazze'deki muazzam direniştir. Bugün bu direniş, geçmişten farklı olarak ilk defa bütün dünyaya yeni bir şey söylemeyi başardı. Zira İsrail'in yerleşimci müstemlekeciliği yaklaşık yüz yıldır sürekli olarak yayılmacı bir anlayışla yerli nüfus aleyhine genişlemişti ve İsrail her bir dönemde bugünkünden farklı bir politika takip etmemişti. Yerleşimci kolonyalist bir yapı olan İsrail, yaklaşık yüz yıldır ABD ve İngiltere'nin himayesinde (İngiltere'nin kurduğu rejimin adı manda ve himayedir) Filistin'de her türlü kötülüğü irtikâp etmekte bir sakınca görmemişti. Bu açıdan bugün dünyanın her yerinde Filistin lehine milyonların sokaklara dökülmesi ve meydanlarda toplanması bizi yeni fikri anlamaya zorlamaktadır. Kolonyalist bir ideoloji olan Siyonizm geride kalan bunca zamanda kendini Yahudi ilahiyatının bir meselesi olarak takdim etmeyi başarmıştı. Kuşkusuz bunda II. Dünya Savaşı'nın arifesinde Orta Avrupa'da yaşanan hadiseler büyük bir rol oynamıştı. Bu gerekçe ile Siyonist hareket Yahudi ilahiyatını merkeze alarak Filistin topraklarında yeni bir müstemleke- koloni devletin vahşetini gözlerden uzak tutmayı başardı. Hâlbuki daha ortaya çıktığı ilk dönemde bile Siyonizm'in kurucu babaları İsrail'i Avrupa'nın uzantısı koloni yapı olarak tasarlamıştı. Fakat özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yahudi ilahiyatı baskın bir ideolojik açıklamaya dönüştü. Bu anlatının Türkiye'deki etkisinin diğer ülkelere nazaran daha ağır olması üzerinde durmamız gerekir. Zira bu yeni koloni-müstemleke yapı kaybedilen Osmanlı toprakları üzerinde inşa edilmekteydi. Buna rağmen Türk kamuoyu da Yahudi ilahiyatına teslim oldu. Muhtemelen bu yöndeki propagandalar Türkiye'de çok güçlüydü. Bunun bir sonucu olarak bu son gelişmeler esnasında bile Ortadoğu'da teopolitik savaşlar gibi tuhaf başlıklar ortaya çıktı.
İsrailli yetkililerin, komutanların Gazze'ye yönelik neredeyse bir aydır süren acımasız saldırılara ilişkin tüm açıklamalarında dini- tarihi gerekçeler göstererek katliamı meşrulaştırmasıyla dini bir radikallik ile karşı karşıya olduğumuzu gördük. Üstelik bu etnik- dini faşizmi destekleyen de “aydınlanmacı, hümanist” Batı ülkeleri... Bu çerçevede bakarken kitaplıkta Gilles Kepel'in 1970 sonrası tüm dünyada dini hareketlerin yükselişini ele aldığı kitabı “Tanrı'nın İntikamı: Din Dünyayı Yeniden Fethediyor” kitabını gördüm. Kitabın önemli bir bölümünde, Museviliğin yeniden yükselmesi, İsrail Krallığı'nın kurulması hedefinin siyasete nasıl sirayet ettiği anlatılıyor... Kepel kitapta, Müslümanlık ve Hristiyanlığın da yeniden yükselmesini ele alırken Museviliğin yükselmesini onlardan ayrıştırıyor. “Diaspora'da olduğu gibi İsrail'de de haredim (ultra ortrodoks) gurupları, misvotlara (kutsal zorunluluk ve yasaklara) katı saygı göstermeye dayalı çok büyük bir ağ geliştirdiler. Okullar, dini ensitütüler ve günlük yaşamadaki uygulamalarla Haredi dünyası halktan koptu, gettolaştı. Ortodokslar kendilerini aydınlanmış filozofların sahte evrenselcilikleri, laikleşmiş Musevi çevrelerinin cazibelerinden koruyordu. Tanrı'nın gözünde Musevi ile gayri Musevi'nin arasındaki fark, gayri Musevi ile hayvan arasındaki fark ile aynıdır.” Yukarıda özetlediğim Museviliği yeniden yorumlamak üzerinden gelişen bir hareket olan “Gouş Enonim” bu söylemlerin merkezine eylem de koyuyor. “Gouş Enonim” kelime anlamı olarak “inançlılar bloku” ya da” birliği” anlamına geliyor. Örgüt 1967 Arap-İsrail savaşı sonrası Araplara taviz verdiğini düşündükleri İsrail devletine karşı ortaya çıkıyor. “Biz Mesihi getirmeye çalışıyoruz” diyen örgüt Batı Şeria'daki Filistinli Arapların yaşadığı köylerin boşaltılmasını sağlamak için her şeyi mübah görüyor. Zorla boşaltılan bu bölgelere ve evlere kendi görüşlerine mensup radikal Musevilerin getirilmesini örgütlüyorlar. Bugünkü paramiliter yerleşimciler onların eseri. Olayların gelişimine dair kitaptan kısa bir özet vermek istiyorum... “1984 İsrail polisi El Halil'deki/Hebron İslami Üniversite'de birçok öğrenciyi öldürdükleri, Filistinli bir belediye başkanına suikast düzenledikleri gerekçesiyle Musevi bir terör gurubu üyelerini tutukluyordu... Bu yeraltı Musevilerinden oluşan gurubun adı Gouş Enonim'di... İsrail'in yeniden Musevileşmesini, Musevi kanunlarının yeniden incelenmesi gerektiğini savunuyorlardı. Museviler ile Musevi olmayanlar yani ‘goyimler' arasında kesin bir ayrımı öne çıkartıyorlardı... Gouş Enonim daha sonra görevdeyken öldürülen tek İsrail başbakanı olan İzak Rabin suikastinde de rol almıştı. Suikast sebebi Arafat ile barış görüşmeleriydi! .. 1997'de El Halil Camii'ndeki katliamı ve camiyi ikiye bölen eylemlerin içinde yer aldılar. Gouş Enonmi'e göre Kubbetü-l Sahra ve El -Aksa camilerinin bombalanması , milyonlarca Müslümanı cihada sürükleyecek. Bu da tüm insanlığı Yecüc Mecüc savaşı olarak görülen olayı beraberinde getirecek ve Musevileri evrensel sorumluluklarıyla karşı karşıya getirecekti. Bu ateşle imtihan sonucunda İrail'in elde edeceği zafer; Mesih geldiğinde yolu hazırlamaktı.” TÜRK BASINI FİLİSTİN MESELESİNİ NASIL GÖRMÜŞTÜ?
Her zaman geri dönebileceğin bir ev var, zihnin saf doğası, tarafsız farkındalık. Öz, bir şeyin varlığının, anlamı, 'manasıdır'. Öz, temel, değişmez ve bir şeyin varlığını var eden anlamındadır. Öz, benlik ya da saf Farkındalık ise sizin Özünüz olamaz. Siz Öz'ün kendisisiniz. Sabitleş derken artık "fark et" ya da "bil" de demez, bilmek ve analiz etmek yine de kıyastadır ve sen-ben ile "kendini" ayrıt etmenin sürecidir ancak Olmak nihayettir. Gidilecek başka yer yoktur, varıştır. Üçüncü Lojong Slogana' a tamamlayıcı olarak gelen beşinci Lojong slogan, bir diğer Tibet Ustası Pema Chödrön'ün de ifade ettiği gibi "sen Gökyüzüsün, Hava durumu ise gelip geçicidir". Hava Durumunu, gökyüzü sanmamayı hatırlatır.
Konuklarımız, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Esin Köymen ve Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Alper Ünlü ile 'Cumhuriyetin 100. yılında İstanbul – Mimarlık ve Yerleşme Kültürü' adlı sempozyum üzerine konuşuyoruz.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, ağustos ayında yaptığı bir açıklamada şu cümleleri sarf etmişti: “Yerleşimcilerin Batı Şeria'da Filistinlilere karşı düzenlediği terör eylemleri, Filistinlileri de karşı eylemler düzenlemeye zorluyor. Evet, son aylarda Filistinlilerin karıştığı terör olayları artışa geçti, ama bunun karşısında nasyonalist suçlar ve nasyonalist terör de artıyor. Yerleşimcilerin yaptıkları terördür. Bunu başka türlü ifade etmenin yolu bulunmuyor. Bu meseleyi gündemimize almamız ve çözmemiz gerekiyor. Eğer yerleşimciler engellenebilirse, terör de genel anlamda azalır.” Benyamin Netanyahu hükümetindeki bazı bakanlar ve aşırı sağcı Yahudi vekiller, Hagari'ye büyük tepki göstererek, onu “solcu düşüncelerle hareket etmek”le suçladılar. “Kendi vatandaşlarımızla düşmanı birbirinden ayırt etmeyi bilmiyor” diyenler de oldu. Daniel Hagari'nin açıklamalarıyla eş zamanlı olarak, İsrail basını, İsrail iç güvenlik servisi Şin-Bet'in başkanı Ronen Bar'ın Başbakan Benyamin Netanyahu'ya bir rapor sunduğunu, raporda Batı Şeria'daki yerleşimci terörünün Filistin halkını da terörize ettiğinin vurgulandığını yazdı. Aynı günlerde, Batı Şeria'dan Yahudi yerleşimcilerin imza attığı terör eylemlerine dair haberler de gelmeye devam ediyordu. Kayıtlara geçen rakamlarla somutlaştırmak gerekirse: Sadece 2023'ün ilk yarısında, Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimciler Filistinlilere yönelik 680 taşlama ve fiilî saldırı gerçekleştirdi. Bu sayı, 2022'nin tamamında 950'ydi. Yine aynı dönemde, ağır yaralanma veya ölümle sonuçlanan yerleşimci saldırısı sayısı 36 oldu. Bunlara araç kundaklama, zeytinlikleri yakma, protesto gösterilerine sabotaj, Batılı gazeteci ve aktivistlere sürekli tacizler de eklenmeli elbette. Kısacası, karşımızda, İsrail güvenlik bürokrasisinin de artık itiraf etmek zorunda kaldığı üzere, terörist bir güruh var. Silah taşıma hakkına sahip, işlediği hiçbir suça karşılık ceza almayan, faşist ve Arap / Müslüman düşmanı bir güruh... Kanser hücreleri misali, içine girdiği bünyeyi bozup ifsat eden, iflah ve ıslah olmaz bir güruh... Batı Şeria ve Doğu Kudüs sınırları içinde, toplam sayıları 750 bini bulan bir nüfustan söz ediyoruz. ABD ve Batılı ülkelerin sözde “illegal” olarak nitelendirdiği, ama İsrail devletinin yeni yerleşimler inşa etme kararları karşısında kınamadan başka hiçbir şey yapmadığı bir oldu-bitti bu, aynı zamanda. 1967'de Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ün İsrail tarafından işgal edilmesinden sonra, Filistinlilerin yaşadığı bölgeleri “kalıcı biçimde Yahudileştirme” yöntemi olarak kullanılan yerleşim siyaseti, bugün İsrail'de iç iç politik zemini de tümüyle zehirleyen bir noktaya evrilmiş bulunuyor:
16 yıldır insanlık dışı bir kuşatma altında bulunan Gazze'nin yiğit erleri, 7 gün önce başlattıkları operasyonda İsrail'i tarihinde görebileceği en rezil yenilgiyi yaşattılar. İsrail'i, ordadoğunun kalbine bir bıçak gibi saplanmış, kendilerini dünyanın en üstün, en ayrıcalıklı, en asil kanlı kavmi sayanların devleti İsrail. Kurulduğu günden itibaren başta ABD olmak üzere uluslararası düzenin bahşettiği imtiyazlarla, desteklerle dünyanın ulaşabildiği en yüksek savunma ve saldırı teknolojileriyle her zaman donanımı güncellenen İsrail. Yenilme ihtimali, savunmasının delinmesi veya bir saldırıya maruz kalma riski akla bile getirilemeyecek süper savunma ve savaş makinası İsrail. Etrafı yangınlarla yanıp bitip kül olsa bin kıvılcım bile topraklarına ulaşamayacak kadar güvende olan İsrail. Bu güven algısını dünyanın her tarafından toplayıp getirdiği yerleşimcilere satıyordu İsrail. Yerleşimciler, zaten yaşadıkları ülkelerde hiçbir güvenlik veya geçim sorunları olmayan Yahudilerden oluşuyor. Kimse bunların tavuğuna zaten kış diyemiyor bugünkü dünyada. Yaşadıkları ülkelerde bile imtiyazlarla yaşıyorlar. Bu imtiyazlar yetmiyormuş gibi şimdi işgal edilmiş topraklarda yaşayan Filistinlileri zorla evlerinden çıkarıp yerlerini gasp eden yerleşimcilerden bahsediyoruz. Bir cümlede geçiştirilemeyecek bir durumdur bu. Siz hiçbir gece yarası çoluk çocuğunuzla yaşadığınız evi basıp bu ev artık bizim, pılınızı pırtınızı toplayın ve defolun gidin diyen bir baskına muhatap oldunuz mu? Allah etmesin, ya bunu hiçbir an için düşünebilir misiniz? İsrail'deki yerleşimcilik terörü böylesine 1948'den beri sistematik olarak devam ediyor. Gazze evlerinden yurtlarından zorla çıkarılmış insanların toplandıkları kamplardan oluşuyor. Asıl yerlilerinin sayısı toplam nüfusunun çok azını oluşturuyor şimdi. Bir gün zorla çıkarıldıkları topraklarına, evlerine kavuşmayı diliyorlar, ama zaten Gazze'den de gidecekleri başka bir yerleri yok. Ama işgalci terör devleti onlara Gazze'de de rahat yüzü vermedi. 16 yıldır yaşanan kuşatma İsrail'in Gazze halkından korkusunun da ifadesi ama korktuğunu sürekli zor ve baskı altında tutarak bu korkusunun eceline fayda edeceğini hesaplıyor. Korkağın terörü çok daha korkunç, çok daha insanlık dışı oluyor nitekim. Korktuğu için kuşatıyor, hapsediyor, korktuğu için öldürüyor, eninde sonunda büyüyünce karşısına dikileceğini hesaplayarak çoluk çocuğu da, kundaktaki bebeği de, hatta anne karnındaki bebeği de öldürmekten geri durmuyor. Oysa mensubiyet iddia ettikleri Musa'nın hayatından zerre ibret almış değiller. Musa Firavun'un korkusuydu, eceli oldu. Musa'nın geleceğini kehanetle haber alan Firavun İsrailoğullarının erkek çocuklarını katlederek ecelinden kaçabileceğini zannetti. Oysa Musa Allah'ın Firavun üzerine inecek sopasıydı, inmesi mukadder hale geldiğinde Musa'nın sarayının içinden çıkıp inecekti başına.
Sanatçı Sema Moritz önce aldığı bir burs sonra da ünlü sanatçı Tuncel Kurtiz'in teklifi üzerine İstanbul'a gitti ve daha sonra bu kadim kente yerleşti. Yerleşti ama „asıl vatanım“ dediği Berlin'i sık sık ziyaret etti. Efsane Hanımlar, İlahi Nefesler, Istanbul'u dinliyorum, Sihir, Gülnihal gibi albümleri Sema'nın adeta yeraltından çıkarıp ses verdiği unutulmaya yüz tutmuş eserler ile dolu. Sema, müziğe çok sevdiği İstanbul'u bırakıp Berlin'de eski ve yeni projeleri ile devam edecek. Ceyhun Kara, Sema Moritz'in müzik kariyerindeki durakları sıraladı. Fulya Canşen, Sema ile Berlin'de buluştu. Mikrofonda Tuba Tunçak var. Von Tuba Tuncak.
Müzik Yolculuğu'nun bu bölümünde Prof. Dr. Michael Kuyucu, Serdar Ortaç'ın müziği bırakıp köye yerleşme kararını yorumluyor.
Aujourd'hui, je reçois Benoît Yerle : qui est Associé/Fondateur du cabinet Fortuny site Portail-SCPI.frDiplômé d'un master en Ingénierie Financière de Paris Dauphine, il a commencé sa carrière de conseiller en gestion de patrimoine indépendant en 2013 au sein du cabinet Euodia à Neuilly/Seine.Il a fondé en 2015, avec l'aide de ses associés, la plateforme Portail-SCPI.fr qui a pour but de démocratiser et de détailler les différentes possibilités d'investissement en SCPI.Fort aujourd'hui de 10 ans d'expérience, son équipe analyse et sélectionne les meilleurs produits en liant des partenariats parmi les plus performants du marché.Il est à l'écoute et reste disponible pour rencontrer les clients dans ses locaux du 17ème arrondissement.Il accompagne les clients durant tout le processus d'investissement et les conseils sont réalisés en toute transparence, sans lien capitalistique avec les différents partenaires.Si tu veux acheter des SCPI via mon lien d'affiliation : portailscpi.fr Mon lien d'affiliation est dispo dans ma bio.Si cet épisode ta plu n'oublie pas de l'indiquer en me laissant 5 étoiles sur les plateformes de diffusion.Et tu peux me retrouver sur mes autres canaux de communication :Mon blog : Money & mindset.comSur Instagram : Vanessa.Money&MindsetMa newsletter : https://systeme.io/newsletter/share/1545347d5285df06003053afe2daf01e7b75bMa page YouTube : https://www.youtube.com/channel/UCyMLFz7nNs7hmECldNwcoEw?sub_confirmation=1
Gündemin öne çıkan gelişmeleri Demet Bilge Erkasap'ın hazırlayıp sunduğu ‘Bülten'de...
Kobraların gündeminde bu hafta; geride bıraktığımız yılbaşı gecesi, Lozan'la ilgili açıklamalar yapan Hüseyin Baş, Teoman, Mustafa Şentop, camide çektirdiği fotoğrafla gündeme gelen Eda Taşpınar, hiç kimsenin ziyaret etmediği Demokrasi ve Özgürlükler Adası, milletvekili olmak isteyen Demet Akalın, 20 yıldır diş doktorluğu yapan sahte doktor, motorkuryelik yapan bakan Varank, yılbaşı manisi okuyan, selpak reklamı yapan, terörist sayısı veren Süleyman Soylu, ÖTV açıklaması yapan bakan Nebati, çocuk istismarıyla ilgili açıklamalarıyla Hülya Nergis Atçı ve Yeni Akit, ilginç açıklamasıyla Ertuğrul Özkök, Yeni Akit yazarı Hacı Yakışıklı, ağlayarak video çeken Hadi Özışık, aday görüşmelerine başlayan Altılı Masa, orta gelirliler için yapılan Yeni Evim projesi, aralık ayı enflasyonu, seçim öncesi partilere yapılacak olan hazine yardımı ve HDP'nin hesabına gelen bloke, memur ve emekli maaşlarına gelen zamlar, Starbucks zamları var. Cumhurbaşkanı köşesinde; zor anlar, özgün Türkiye, özgür basın, erken seçim, imam hatipler var. Yepyeni bölüm yayında! Kobralara destek olmak için : http://kreosus.com/kobrakobrapodcast Twitter: http://twitter.com/kobrapod Instagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Nail Aykan yüzden fazla insanla birebir bir araya gelerek Türk toplumunun ilk yıllarını yansıtmaya çalıştığı 'Coburg Camii – Türk Yerleşimi Yolculuğu' adlı kitabının tanıtımını geçtiğimiz günlerde Melbourne'de yaptı.
Big Mac menü'nün son 5 yıldaki fiyatları: 2018: 13,95 tl 2019: 18,99 tl 2020: 29,99 tl 2021: 36,99 tl 2022: 79,00 tl Herkes bir airfrey almalı...
Çıktığın an başkasına iki katına verirler. / Editing: Emre Ceylan
Yerleştikleri Kars'ın birçok noktasında su değirmenleri yaparak, köylülerin tahılını öğütmeye başlayan Malakanlar, kentten göçerken de yaptıkları bu işletmeleri yöre halkına bıraktı
İnsan Hakları Uzmanı Cemre Ülker'le birlikte gündemi değerlendiren Dış Politika ve Siyaset Bilimi Uzmanı Ömer Murat, Türkiye'de kurumların itibarı kullanılarak kişisel menfaat elde edildiğini belirterek Reuters Haber Ajansı'nda yayınlanan özel haberin de içeride basına uygulanan baskıya dikkat çektiğini söyledi.
Tarık Toros | ERDOĞAN'I TEK HAREKETİYLE YERLE BİR EDECEK TEK İSİM | 07.09.2022 by Tr724
Geçen yılın eylül ayında başlatılan faiz indirimleriyle döviz kurları ve enflasyon kontrolden çıkınca uygulamaya konulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının hazineye faturası dört ayda 100 milyar TL'yi buldu. Haziranda 31,1 milyar TL olarak açıklanan aylık bütçe açığının yarısından fazlası, KKM hesap sahiplerine yapılan 16,1 milyar liralık kur farkı ödemesinden kaynaklandı.
Bu video 19/02/2017 tarihinde yayınlanan "DERİN VE CANLI MÜSLÜMANLIK" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Harikulade Dehalar, Dağılmamış İnsanlar, Doğru Müslümanlık ve Günümüzdeki Sahtekârlar… O ölçüde o meseleleri ortaya koyacağımız, şartlar ve konjonktür hazır olacağı âna kadar… Bir farklı anlayış… Bundan sonra tek başına bir insanın müctehid olması mümkün değil. “Ben müçtehidim!” diye ortaya çıkan, haddini bilmeyen paranoyaklar olabilir; paranoyak, olabilir. Fakat günümüzde “ezhân” bu kadar dağılınca, zihinler bu kadar dağılınca, dün duyduğu şeyi bugün unutan insanların içtihatta bulunmaları mümkün değil. O ictihad meselesi… Dördüncü derecede Ahmed İbn Hanbel. Bir milyon hadisten, o kırk bin küsur hadise yakın, (oğlunun ziyadesiyle beraber, Abdullah'ın ziyadesiyle beraber) seçmiş. Bir milyon hadisten… Aklınızda değerlendirmeniz için küçük bir örnek vereyim; Buhari burada var, değil mi? Ondaki hadis sayısı, beş bine yakın. Düşünün, yüz bini ne kadar olur onun! Sonra yüz binin on katı ne kadar olur! Fakat o Ahmed İbn Hanbel, o müçtehidîn-i izâmın dördüncüsü. Ebu Hanife, İmam Mâlik, İmam Şâfiî, sonra dördüncü derecede Ahmed İbn Hanbel geliyor. O cins dimağlar… Başka şeylerle meşgul olmamışlar, dağınıklığa düşmemişler; bütün himmetlerini Allah'ın murad-ı sübhânîsini anlama istikametinde kullanmışlar. Siyaset nedir, bilmemişler. Siyasetçiye kapı kulu olmamışlar. Onlar karşısında düğme iliklememişler. Hatta İmam Gazzalî gibi, çokları bir yönüyle, onlarla oturup kalkmayı ilme karşı saygısızlık ve cinayet saymışlar. “Ayağıma gelirse!..” Harun Reşid, Fudayl İbn İyaz'ın ayağına gidiyor ve “Bana nasihat et!” diyor. Türkiye kadar yirmi büyüklükte bir devletin başındaki adam, Fudayl İbn İyaz'ın ayağına gidiyor; o da onun kusurlarını sayıp döküyor yüzüne: “Milletin malından alıyorsun, hakkın mı o? Ebu Bekir ne kadar almıştı, Ömer ne kadar almıştı, Osman ne kadar almıştı? Ama sen, ne yapıyorsun?!. Bu mevzuda, çoluk-çocuğun için de -o dönemde yoktu hani, günümüzden misal verecek olursak- nereden bu villalar; gecekondudan çıkıp da birden bire nasıl oluyor o filolar?!. Nasıl oluyor da o yalılar?!. Nasıl oluyor da dünya kadar yurt dışına para transferleri?!. Nasıl oluyor?!.” O da hıçkıra hıçkıra ağlıyor, yanındaki Fazl “Hünkarı, sultanımızı çok rencide ediyorsunuz; ne olur, biraz yumuşak konuşun!..” diyor. Ama Harun Reşid, gönlünden gelen bir istekle dinliyor onu; çünkü o, doğru Müslüman!.. Çünkü o, doğru Müslüman!.. Mefhum-u muhalifini, şöyle günümüzde genel manzara itibariyle nazarınızı gezdirin, tayin etmeye çalışın. Mefhum-u muhalifi… Çünkü onlar, doğru Müslüman değil!.. Çünkü onlar, sahtekar!.. Çünkü onlar, riyakar!.. Namazları da yalan, oruçları da yalan, geçmişle irtibat adına değişik organizasyonları da yalan!.. Şanlı ecdadımızın adını kullanmaları da yalan!.. Yalan ile oturuyor, yalan ile kalkıyorlar!.. İftira ile oturuyor, iftira ile kalkıyorlar!.. Ve dolayısıyla da hayallerinde kendilerine “Binde bir ihtimalle, ne olur ne olmaz, tehlike olur!” diye, birilerini, bir tehlike zümresi, tehlike cemaati olarak îlân etmek suretiyle, ademe mahkum etmeye çalışıyorlar. Ta'yîrleri ta'yîrler, tahkirleri tahkirler, tezyifleri tezyifler, ibâdeleri ibâdeler, tenkilleri tenkiller takip ediyor. Yerle bir etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar; çünkü onlar birer vehim insanı!.. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Almanya'da koalisyon hükümeti yeni bir göç yasası hazırlığı içinde. İçerik basına sızdı. Haftalık "Der Spiegel" dergisinin haberine göre, taslakta sığınmacılara daha geniş haklar tanınacak. Yerleşik göçmenlere yönelik henüz bir iyileşme yok. Örneğin çifte vatandaşlık konusunda somut bir adım öngörülmüyor. Almanya göç konusunda ne kadar yol aldı? Bu yeni yasa tasarısı beklentileri karşılayacak mı? Von Gökce Göksu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriyeliler konusunda söylem değiştirmesi tartışmalara neden oldu. Erdoğan neden "gönüllü ve onurlu geri dönüş"ten bahsetti? Türkiye'nin Suriyelilere ilişkin politikasında ne oluyor? Suriyeliler sorunu nereye evriliyor? Hepsini siyaset bilimci Yektan Türkyılmaz, Dicle Baştürk'e anlattı.