POPULARITY
Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nın bu haftaki konuğu Fatma Açar. 1978 yılında İstanbul'da doğan Fatma, İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun olduktan sonra bir bankada çalışmaya başladı. Çalışma hayatına başlamasıyla sosyal fobisi oluştu. Kendini iyileştirmek için farklı şifa yöntemleri deneyen ve eğitimler alan Fatma, ardından nefesle tanıştı. Kudreti Nefes Akademisi'nin nefes eğitmenlerinden Fatma'yla şifa yolculuğunu ve hikayesini konuştuk. Fatma'nın çalışmalarını ve paylaşımlarını https://www.instagram.com/mucizenefes/ Instagram adresinden takip edebilirsiniz. Ayrıca Kudret-i Nefes Akademisi'nin meditasyonlarına ve nefes çalışmalarına https://open.spotify.com/show/6UtRQjrU1qCqBRBZZ0BJ0L?si=6bd98f26a86b49a8 Spotify kanalarından veya https://www.youtube.com/@kudret-inefesakademisi4586 Youtube kanalından ulaşabilirsiniz. Keyifli dinlemeler :) ***** Yeni bölümleri izlemek için kanala abone olabilir, bildirimleri açabilirsin :) https://www.youtube.com/c/DidemMollaoglu Yazılarımı ve yolculuklarımı takip etmek istersen; https://www.instagram.com/didemmollaoglu/ ***** Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı aynı zamanda Spotify ve Apple Music'den podcast olarak dinleyebilirsin. https://open.spotify.com/show/312t5k7BqvGSv7c9l88Y6Z https://podcasts.apple.com/tr/podcast/anadolunun-şifacı-kadınları/id1519077215 ***** Ben Kimim? 2016'da tüm eşyalarını satarak çıktığı yolculukta henüz kendine doğru bir yolculukta olduğunu bilmiyordu. Ta ki yuvasından binlerce kilometre uzaklıkta Anadolu onu çağırana kadar. Yuvasına dönüşüyle birlikte kendi şifa yolculuğu başladı. Çünkü bir ağacın yeşermesi için önce köklerinin iyileşmesi gerektiğini biliyordu ve kökleri bu kadim topraklardaydı. Çıktığı bu yolculukta Maya Şamanizmden yogaya, yogadan tasavvufa uzanan farklı ilimlerin peşinden gitti, birçok eğitim aldı. Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı konuk ettiği bir podcast yapan Didem kendi deyimiyle Aşk'ı arayan bir aciz kul, yolcu. ***** Light Of Daytime by Vlad Gluschenko | https://soundcloud.com/vgl9 Music promoted by https://www.free-stock-music.com Creative Commons / Attribution 3.0 Unported License (CC BY 3.0) https://creativecommons.org/licenses/by/3.0/deed.en_US
On today's Intrigue Outloud, a deep dive interview with Kudret Özersay, a former foreign minister, member of Parliament, chief negotiator, and presidential candidate in the unrecognised Turkish Republic of Northern Cyprus. Thanks to our sponsor, Babbel.
Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı konuk ettiğim programın bu haftaki konuğu Gül Mayadağlı. 1960 yılında Tarsus'ta doğan Gül, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünü bitirdikten sonra, Samsun'da öğretmenlik yapmaya başladı. 1994 yılında Samsun'da Gelişim Çocuk Yuvasını kurarak, 25 yıl yöneticilik yaptı. Bir süre sonra maddi ve manevi sıkıntılar yaşamasıyla beraber sorgulamaları başladı ilk olarak yoga eğitmenlik eğitimi aldı. Yoganın tasavvufla olan benzerliğini gördükten sonra esmaları çalışmaya başladı ve birçok farklı konuda eğitim aldı. 2014 yılında Kudret-i Nefes kurucularından Dr. Havvanur Keleş ile yollarının kesişmesiyle nefes çalışmalarına başladı. Gül'ün paylaşımlarını ve çalışmalarının duyurusunu https://www.instagram.com/bag33gul/ Instagram adresinden takip edebilirsiniz. Keyifli dinlemeler :) **** DÜZELTME: Sohbetimiz sırasında Mevlana ile ilgili geçen hikayede İbnü'l Arabi değil Şems olacak, heyecandan olur öyle şeyler :) **** Sohbetimizin sonunda yapılan çalışma için rahat bir alanda olmanız gerekiyor. ***** Yeni bölümleri izlemek için kanala abone olabilir, bildirimleri açabilirsin :) https://www.youtube.com/c/DidemMollaoglu Yazılarımı ve yolculuklarımı takip etmek istersen; https://www.instagram.com/didemmollaoglu/ ***** Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı aynı zamanda Spotify ve Apple Music'den podcast olarak dinleyebilirsin. https://open.spotify.com/show/312t5k7BqvGSv7c9l88Y6Z https://podcasts.apple.com/tr/podcast/anadolunun-şifacı-kadınları/id1519077215 ***** Ben Kimim? 2016'da tüm eşyalarını satarak çıktığı yolculukta henüz kendine doğru bir yolculukta olduğunu bilmiyordu. Ta ki yuvasından binlerce kilometre uzaklıkta Anadolu onu çağırana kadar. Yuvasına dönüşüyle birlikte kendi şifa yolculuğu başladı. Çünkü bir ağacın yeşermesi için önce köklerinin iyileşmesi gerektiğini biliyordu ve kökleri bu kadim topraklardaydı. Çıktığı bu yolculukta Maya Şamanizmden yogaya, yogadan tasavvufa uzanan farklı ilimlerin peşinden gitti, birçok eğitim aldı. Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı konuk ettiği bir podcast yapan Didem kendi deyimiyle Aşk'ı arayan bir aciz kul, yolcu. ***** Light Of Daytime by Vlad Gluschenko | https://soundcloud.com/vgl9 Music promoted by https://www.free-stock-music.com Creative Commons / Attribution 3.0 Unported License (CC BY 3.0) https://creativecommons.org/licenses/by/3.0/deed.en_US
“Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah'ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.” Bakara 61 İsrâiloğulları, aslında Hz. İbrâhim'in torunları olup yüksek bir dinî-ahlâkî kültür ve geleneğe sahip oldukları halde, yüzyıllar boyunca Mısır'da kaldıkları için oranın putperest kültürüyle dejenere olmuş; orada ikinci sınıf insanlar olarak muamele görmeleri sebebiyle günlük rahatlarından öte bir gaye tanımayacak; iman, özgürlük, bağımsızlık gibi yüksek değerler uğruna sıkıntılara katlanmayı göze alamayacak kadar bayağılaşmış, hatta korkak bir toplum haline gelmişlerdi. Nitekim Hz. Mûsâ, “Allah içinizden peygamberler çıkardı, sizi hükümdarlar yaptı, âlemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi” şeklindeki sözleriyle onlara millî değerlerini hatırlatıp kendilerine vatan kılınan mukaddes topraklara doğru arkalarını dönmeden ilerlemelerini emrettiği halde, onlar, o ülkede güçlü bir kavim bulunduğunu ifade ediyor ve “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla giremeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” diyorlardı (bk. Mâide 5/20-24). Halbuki eski yurtları olan kutsal topraklara dönüp bağımsız ve onurlu bir toplum olarak yaşamaları, böyle bir onura lâyık olmaları için de her şeyden önce Allah'a ve O'nun elçisi, kendilerinin de rehberi ve kurtarıcısı olan Hz. Mûsâ'ya tam bir sadâkatle inanıp bağlanmaları, onun öğretisini benimseyip hazmetmeleri, amaçlarını gerçekleştirme yolunda maddî sıkıntılara katlanmaları gerekiyordu. Fakat onlar, hâlâ Mısır'da iken yaşadıkları sıradan hayatı özlüyor, bir tek yemekle yetinemeyeceklerini söylüyor ve Mûsâ'dan çeşitli sebzeler istiyorlardı. Oysa Mûsâ'nın önlerine koyduğu ideale göre bunlar son derece bayağı isteklerdi; ayrıca çölde çok çeşitli yiyeceğe sahip olmasalar da, yedikleri kudret helvası ve bıldırcın eti, kayadan fışkıran on iki çeşme de sıradan yiyecek ve içecekler olmayıp Allah tarafından özel olarak lutfedildiği için ayrı bir önem –ve belki de yüksek bir besin değeri– taşımaktaydı. Bu sebeple Mûsâ onları, “Daha iyiyi daha kötü ile değişmek mi istiyorsunuz” diyerek suçlamıştır “Etin kokuşmasının nedeni İsrailoğullarıdır.” (Buhari, Müslim) Ancak onlar onu hırs ve tamahkarlıkları nedeniyle depoladılar. Bu yasağı çiğnemenin cezası olarak depoladıkları etleri kokuştu. Kudret helvası bembeyaz ve baldan daha tatlıydı. “Onlara göre, İsraîloğultarı Hz. Musa (a.s)'dan, Rabbinden istekte bulunmasını istedikleri zaman, duâ icabete daha yakın olduğundan onlar için bu istek caiz otur ve bu da bir günah sayılmaz. "Kim de, dünyanın ekinini isterse, ona da bundan veririz " (şûrâ. 20) buyurduğu gibi, onların istedikleri şeyi peşinen dünyada vermiştir. Bu husustaki sözün özü şudur: Bundan murad ya onun dinî menfaatler bakımından en düşük şey olmasıdır, veya dünyevî menfaatler bakımından en düşük şey olmasıdır. Birincisi kastedilmemiştir. Çünkü içinde oldukları durum, şayet dinî bakımdan istedikleri şeyden daha faydalı olsaydı, onların bu isteklerini yerine getirmek caiz olmazdı. Halbuki Cenâb-ı Hak, onların bu isteklerini, "Şehre inin, çünkü orada sizin İstediğiniz şey var" diyerek yerine getirmiştir. Bıldırcın ve kudret helvası ellerinizde olan şeylerdir. Onların istedikleri şeyler ise, elde etmeleri şüpheli ofan şeylerdir. Elde bulunan ise, elde edilmesi şüpheli olandan daha hayırlıdır. Veya bu bıldırcın ve kudret helvası, herhangi bir zorluk ve emek olmadan elde edilmektedir. İstedikleri şeyler ise emek ve külfet neticesi ancak elde edilir. Bu sebeple birincisi daha hayırlıdır.
“İnsan böyledir” demişti o pirifâni bana bir keresinde. Ta derinden kavramıştım ne demek istediğini. Yıllar sonra dün aklıma düştü yine o iki kelime. Bir ayeti, bir mezar taşının üzerinde görünce yani: “Kudret isteyen kimse bilsin ki kudret, bütünüyle Allah'ındır.” Şöyle diyen insanlara rastlamışsınızdır mutlaka: “Ben aslında sadece insanlara faydam dokunsun diye istiyorum kudret, güç, para, makam, mevki sahibi olmayı.” “İnsanın kendisini kandırmasının yolu türlü türlüdür” demişti bana aynı pirifâni, “en kötüsü de hayırlı bir iş için tehlikeli bir yolu benimserken kandırmasıdır, kendini.” Ben de ona, küçücük aklımla, İbn Arabi'den bir cümle nakletmiştim: “Akıllı insan, kalbine gelen düşüncelerin hangisinin Allah'tan, hangisinin nefsinden veya melek ya da şeytan güruhundan geldiğini ayırt edebilen kişidir.” “Akıl” demişti gülümseyerek, “akıl sadece fark bilgisi için, siz şimdilerde nasıl söylüyorsunuz, farkındalık için lazım gelir insana. İyiyi kötüden ayırmakla olmaz sadece bu fark bilgisi. İyiyi kötüden çocuklar da ayırır. Hatta onlar bizden çok daha iyi ayırır. Asıl fark bilgisi, dünyayı ve içindekileri yerli yerine koymakla, koyabilmekle olur.” “Nasıl” diye sormuş bulundum. “Çok mu seviyorsun sen İbn Arabi'yi?” oldu cevabı. “Severim, ‘insanın idraki, idraksizliğini idrak ile başlar' cümlesini duydum duyalı çok severim” dedim ben de. “O halde sana bir İbn Arabi cümlesi daha söyleyeyim de tefsir et kendince” dedi bu sefer de, “ama önce akıl dediğimiz fark bilgisine dair bir şey diyeyim sana. Akıl, insanı tedbir almaya yöneltir her zaman. ‘Bunu yaparken aklın neredeydi?' diye sorarız bize göre yanlış bir şey yapan birini gördüğümüzde. Akıl daima sükûnete davet eder insanı. Kalp ise taşkın bir nehir gibi, seni kendisine katıp sürüklemek ister. Meczupta akıl yok sanırsın. Oysa meczubun aklı hepimizden fazladır. Sükûneti bir kenara bırakmanın asıl akıllılık olduğunu bilir çünkü o. Tedbiri terk edip ateşe düşmeden aklın başa gelmeyeceğini sezer. İnsan, ne denli meczuplaşırsa o denli akıllanır. Ölüm mukadder iken Kâinatın Efendisi vakit kazansın da Mekke'den Medine'ye göçebilsin diye O'nun yatağına yatan Hazreti Ali, bizim en akıllımız değilse kimdir aklı başında olan?” Lafın nereye gideceğini merak ettiğimi anlamış olmalıydı. Uzatmadı: “Gerçekten akıllı kişi bu yangın yerinde yangının sahibinden başkasında bir kudret, bir güç olmadığını bilir evlat. Hazreti Ali için o gecenin sabahına çıkmamakla sabaha hâlâ nefes alıp veriyor olmak bütünüyle aynı olduğu için en akıllımız o. Ya biz? Biz başımıza gelip duran şeyler için mızmızlanmaktan başka ne yapıyoruz?” “İbn Arabi diyordunuz?” dedim. “Evet, İbn Arabi. Akıllı biri. İkimizden de akıllı. Cümlesi şöyle evlat: Allah, kalbi kırıklarla beraberdir. Duymuş muydun daha önce?”
Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı konuk ettiğim programın bu haftaki konuğu Yasemin Selamoğlu. 1978 yılında Ankara'da doğan Yasemin, Bilkent Üniversitesi'nde Bankacılık ve Finans Bölümü'nde okudu. Mezun olduktan sonra, 2003 yılında aile şirketinde çalışmaya başladı ve yine aynı zamanda yoga ile tanıştı. Daha sonra birbirinden farklı spiritüel eğitimler alan Yasemin 2014'da nefes eğitimi aldı. 2017 yılında yol arkadaşları ile Kudreti Nefes Akademisi'nin ilk temellerini attı. Yasemin'in paylaşımlarını https://www.instagram.com/yaseminse/ , çalışmalarını veya kampları ise https://www.instagram.com/kudretinefesakademisi/ Instagram adreslerinden takip edebilirsiniz. Keyifli dinlemeler :) NOT: Sohbetin sonunda yapılan yedi dakikalık meditasyon çalışmasını yapmak için lütfen kendinizi rahat hissedeceğiz bir ortam yaratın.
EY KUDRETİ SONSUZ l DUA UFKU by Çınar Medya
Bir böcek uçarken saniyede ortalama birkaç yüz defa kanat çırpar. Hatta kanatlarını saniyede 600 defa çırpabilen böcekler bile vardır. Bir saniyede bu kadar hareketin olağanüstü bir hassaslıkta yapılması, bunun teknolojik olarak taklit edilmesini imkansız kılmaktadır. Nitekim California Üniversitesi'nde biyoloji profesörü olan Michael Dickinson ve arkadaşlarının meyve sineklerinin uçuş tekniğini ortaya koyabilmek için geliştirdikleri robot, meyve sineğinin 100 katı büyüklüğünde ve sineğin kanat hızının ancak binde biri hızla kanat açıp kapama hareketi gerçekleştirebilmektedir. Üstelik her beş saniyede bir kanat hareketi yapan robot sineğin, bu hareketi için 6 ayrı motor kullanılmaktadır. Meyve sinekleri uçmak için birden fazla aerodinamik özellikten yararlanır. Meselâ kanatlar bir vuruş meydana getirdiğinde arkasında girdablı, komplike bir hava dalgası bırakır. Kanat geri dönerken de bunu dümen suyu gibi dalganın içinden geçirerek daha önce kaybettiği enerjisinin bir kısmını yeniden devreye sokar. Saniyede 200 kez kanat çırpan 2,5 milimetrelik meyve sineğinin uçmasını sağlayan kas, diğer bütün böceklerin uçuş kaslarının arasında en güçlüsü olarak nitelendirilir. Ayrıca sineklerde, kanatların yanı sıra sâhib oldukları keskin gözler, denge için kullandıkları ufak arka kanatlar ve kanatların zamanlamasını ayarlayan alıcılar gibi daha pek çok detay da yaratılışındaki mükemmelliği göstermektedir. Sinekler milyonlarca senedir bu aerodinamik kurallardan yararlanarak uçmaktadır. Günümüzde en gelişmiş teknolojileri kullanan bilim adamlarının bile sineklerin uçuş tekniklerini tam olarak açıklayamamaları, Allâh (c.c.)'un kudretinin apaçık delillerinden biridir. (Michael Dickinson'un 2001 Haziran'da Scientific American dergisinde yayınlanmış makalesinden alıntıdır.) “Ey insanlar, size bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allâh'ın dışında tapmakta olduklarınız (hepsi bunun için biraraya gelseler dahi) gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.” (Hacc s. 73)
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Ali Hakan Altınay'ın "Muhtaç olduğumuz kudret yanımızda oturuyor" başlıklı yazısını Dilek Şen sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
**It's The Jazz2Go Show Replay On traxfm.org. Jazz2Go Presented Some Classic & Contemporary Jazz Crackers From Carlos Garnett, Jazztronik, Azar Lawrence, Ithamara Koorax Feat Jose Roberto Betrami, Paprika Soul, Digital Blues AKA Gareth Emery, Mimis Plessas, Flora Purim, Moe Koffman, Dave Valentin, Erol Pekcan & Tuna Ötenel & Kudret Öztoprak & More #Jazz #JazzClassics #ContemporaryJazz #JazzGroove #JazzSoul Catch Jazz2Go Every Monday From 7PM UK Time Listen Live Here Via The Trax FM Player: chat.traxfm.org/player/index.html Mixcloud LIVE :mixcloud.com/live/traxfm Free Trax FM Android App: play.google.com/store/apps/det...mradio.ba.a6bcb The Trax FM Facebook Page : facebook.com/original103.3 Trax FM Live On Hear This: hearthis.at/k8bdngt4/live Tunerr: tunerr.co/radio/Trax-FM Tune In Radio : tunein.com/radio/Trax-FM-s225176 OnLine Radio Box: onlineradiobox.com/uk/trax/?cs...cs=uk.traxRadio Radio Deck: radiodeck.com/radio/5a09e2de87...7e3370db06d44dc Radio.Net: traxfmlondon.radio.net Stream Radio : streema.com/radios/Trax_FM..The_Originals Live Online Radio: liveonlineradio.net/english/tr...ax-fm-103-3.htm**
Bu video 22/01/2017 tarihinde yayınlanan "İTİRAFÇI KILIKLI MÜFTERÎLER VE MEDRESE-İ YÛSUFİYE" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kırılmış kalblerinizi Kudret eli tamir edecek ve nurlandıracaktır!.. Yıkılmış kalbleri, O (celle celâluhu) tamir edecek. Onlar, kaybetmiyorlar; ehl-i dünyanın kirli eliyle yıkılıyorlar ama yed-i Kudret ile, nurlandıracak şekilde, imar ediliyorlar. Şu halde, kazanıyorlar mı, kayıp mı ediyorlar? Kirli elleriyle kalbleri yıkanlar, esas kaybedenler onlar oluyor. Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor: لاَ حَوْلَا وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ كَنْزٌ مِنْ كُنُوزِ الْجَنَّةِ “Allah'ın havl ve kuvvetinden başka bir dayanak olmadığına inanıp bunu ikrar etmek Cennet hazinelerinden bir hazinedir.” O'nun havl ve kuvvetine dayanarak yürüyen insanlar, hiçbir dönemde, hiçbir şart altında takılıp yollarda kalmamışlardır. Baskı gördükçe; hızlarını artırmış, ihlasta derinleşmiş, kendilerini nefyetme/sıfırlama mevzuunda daha bir şuurlu hale gelmiş, kalb ve ruhun hayatına merdivenler koymuş, asansörler bağlamış; cismâniyetten uzaklaşma, hayvaniyeti terk etme, beşerî garîzelere ebedî veda etme mülahazasıyla kendilerini âdeta unutmuş ve unutulmaması gerekli olan şeye tutunmuşlardır. Evet, sizin yolunuz bu… Yerinde sâbit-kadem kalanlar, bu hususta kazandıkları şeyleri kazanmışlardır. Belli baskılar altında -immün sistemleri o kadarmış- dayanamayıp zâlimlerin elini öpenler, önlerine konan iftira kağıtlarına “itiraf” adı altında imza atanlar ise, muvakkaten belki iki üç yudum oksijen yudumlayabilirler; fakat Cenâb-ı Hak tarafından öyle bir tokat yerler ki!.. “Benim yolumda yürümenin ne kötülüğünü gördünüz de zâlimlere ‘eyvallah!' çekmeye durdunuz?!” der.
Bu video 05/03/2017 tarihinde yayınlanan "DİKENLİĞE DÜŞEN GÜLLER VE İNLEYEN BÜLBÜLLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Yurtdışında “himmet toplulukları” oluşturmak suretiyle, hem mağdurlara hem de onların ailelerine mutlaka el uzatmak lazım!.. İkinci mesele, ne yapıp yapıp o mazlum ve mağdurların maddî manevî yardımlarına koşmak. Hatta, mesela, bir yerde evimiz-barkımız varsa, onu satıp o insanlara el uzatmak!.. Geçen de “himmet” adına dedim. Türkiye'de de olabilir fakat siz, Türkiye'de bugün, evinizi barkınızı, onlara yardım etmek için satmaya kalkarsanız, ona da el koyarlar. Çünkü haram-helal duygusu birbirine karışmış. Hak yok, adalet yok, istikamet yok, haram-helal bilgisi yok!.. Oysaki İslam, “muamele” açısından haram ve helalden ibarettir. “İslam, muâmeleden ibarettir.” Muamelâtında haramı irtikâp eden bir insan, helali helal bilmeyen bir insan, haramı haram bilmeyen bir insan, Müslümanlığında da o kadar yaya, zavallıdır; asfaltta yürüyorum zannediyor ama patikalarda tekliyor duruyordur. Zavallı… Evet, bu açıdan da orada (Türkiye'de) ev satmaya, bağ satmaya kalksanız, arazi satmaya kalksanız, gelir onu da gasp ederler. Çünkü artık o mübarek ülke, Ali Baba'nın Kırk Haramîlerinin ülkesi haline gelmiş. Müslümanlığın sadece adı var. Ve onu, bir yönüyle, dillendiren insanlar da sadece onların hissiyatlarına -menfûr, mağdûb, merdûd, makhûr hissiyatlarına- tercüman olmak suretiyle, mel'ûn insanlara şirin görünme gayreti içindeler, onların arkasında koşuyorlar. O açıdan da, dua etmenin yanı sıra, dışta “himmet toplulukları” oluşturmak suretiyle, hem mağdurlara hem de onların ailelerine -bir çeşit yolunu bulup- o yardımların ulaşmasını sağlamak lazım. Ailelerine ulaştırır iseniz, onların gönüllerinde de ferah meltemleri esmesi için… Evet, gösteriş, alâyiş, nümâyiş, riya, süm'a, ucub için değil; fakat onları memnun etmek için.. yalnız bırakmadığınızı göstermek için.. ve mağduriyet/mazlumiyet ahvalinde size de dua etmeleri için… Süfyân İbn Uyeyne'nin sözünü hatırlayın: “Bazen, bir muzdarrın duası ile Allah, bütün bir ümmeti bağışlar!” O insanlar, kendilerine ulaşan öyle bir yardım karşısında el açar derlerse, “Allah'ım, bizlere yardım edenlere yardım et!”, Allah (celle celâluhu), aysbergler gibi buzları eritir; açılmaz gibi görünen kapıların arkasından sürgüleri Yed-i Kudret'iyle itiverir ve çözülmez zannettiğiniz o şeyler, Allah'ın izni ve inâyetiyle birden bire çözülüverir. Evet, dünyanın değişik yerlerinde “himmet toplulukları” oluşturmalı; Türkiye'deki mazlumlarla beraber cebrî muhacirlere yardım etme adına ciddi gayret ortaya konmalı!.. Gerçi, bunu da duyarlarsa, kafaları o istikamette de karıştırırlar; fakat duysunlar, zaten millet yapıyor bunu. Dün, bir arkadaş, bana telefonla söyledi bu meseleyi: “Üç yüz aile ile, Muhacir-Ensâr kardeşliği tesis ettik!” Türkiye'de üç aile ile bunu yapamazsınız; bu, terör örgütü olmak için yeterli bir suç sayılır. Kafalar, o kadar dönmüş; gönüller, o kadar haydutlaşmış ki!.. Birine yapacağınız bir yardım, suç sayılıyor. Nitekim burs verme mevzuu, okul yapma mevzuu, üniversiteye hazırlık kursu açma mevzuu âdeta bir şekâvet işi gibi algılanmış ve bütün bu hareketlerin hepsine “terör hareketi” adı konmuş. Her şeye rağmen, ikinci mesele, himmet etme; bu mevzuda, onların yanında bulunma. Ve bunu yapıyorlar; Muhacir-Ensâr kardeşliği yapmışlar.
Bu video 30/04/2017 tarihinde yayınlanan "ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, SÖNDÜRÜLEMEZ!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Öyle şirk ifadelerine ve çirkin laflara göz yumdular ki, sonunda “Falanların eşleri bize helaldir!” diyebilen ahlaksız vandallar türedi!.. Geriye dönüyorum: İmtihan. وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ Öldürürler; nefislere de tecavüz ederler. İslam hukukunda ve aynı zamanda Modern Hukuk'ta “usûl-i hamse” (canı, dini, namusu, aklı, nesli korumak) esastır; “hürriyet” ile beraber, “usul-i sitte” esastır. -Bilmiyorum, usûl ilmini biliyorlar mı?- Fakat وَالْأَنْفُسِ “Enfüs” kaydının da ifade ettiği üzere, nefislere/canlara da kastedebilirler. Bakın, bir vandal kalkıp bir şey dedi. Hani daha önce bir vandal, “Falan, Allah'ın evsâf-ı âliyesiyle muttasıf…” dedi. Yani, Sübutî sıfatlar; Hayat, İlim, Sem', Basar, Kudret, İrade, Kelam, Tekvin sıfatlarıyla muttasıf demek bu. “Allah'ın evsâfıyla muttasıf!” demek, ne demek bu?!. Zâtî sıfatlar: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdaniyet, Muhalefetün Li'l-havâdis, Kıyam binefsihi. Ef'âl sıfâtı: Halk, İbda', İnşâ, İhyâ, İmâte, Terzîk. “Bütün bu evsâf-ı âliye-i İlahîye ile ittisaf etmiş!” Buna sadece “küfür” denmez; buna, Ziya Gökalp'ın ifadesiyle, “mük'ab küfür” denir, “mük'ab”. Cephe hatırına kimse, “Yahu, sen biraz ayıp ettin, ileriye gittin!” demedi. Allah'a karşı mük'ab terbiyesizlik irtikâp edildiği halde, sesini kesen “dilsiz şeytan”lar!.. Dünyanın dört bir yanında dinlerini, diyanetlerini, iffetleriyle, ismetleriyle temsil eden insanlara karşı savaş ilan ediyor gibi, umumî harp ilan ediyor gibi, cihada gidiyor gibi yola çıkan insanlar!.. Onların, neyin peşinde oldukları belli!.. Efendim, biri öyle dedi; biri de “Bakara-Makara!” dedi. Gördünüz mü, o cepheden ona itiraz eden bir insan! Bir kişi kalktı sadece, bir câmi vaizi veya hatibi; sadece o, bu mevzuda bir şey söyledi. Belki bir-iki ceridede de çıktı. Fakat cephe hatırına Allah'a sövüldüğü zaman bile ses çıkarılmadı. Koskocaman bir yurdun masum çocukları tecavüze uğradığı halde, örtbas edildi. Efendim, uyuşturucu, onların kutsadığı mekteplere kadar indi; ilk mektep talebelerine kadar indi, seslerini çıkarmadılar. Bütün me'âsîye, mesâvîye “evet” dediler, “Olsun! Madem bizim cephemizde; biz affettik, Allah da affeder!” Allah'a inanıyorlar mı, bilmiyorum; tabiî onu, Allah bilir. Bakın bu denen şeylere!.. Daha neler dendi neler?!. “Elini sürmek ona, ibadettir!”; bu da ayrı bir küfür. Bütün bunlara karşı sessizlik, dilsiz şeytanlık ve sesini çıkarmayan insanların hali, bu mevzudaki cüretkâr bir kısım saygısız ve terbiyesizleri daha da cesaretlendirdi. “Bu, yurt dışına kaçan insanların veya bizim içeriye attığımız insanların kadınları/kızları bize helaldir!” dediler. Biri dedi; ser-münâfıktan hâr-münafığa kadar, kimse sesini çıkarmadı. Cesarete geldi, bir başkası da aynı şeyi söyledi. Kim bilir kapalı kapılar arkasında daha niceleri aynı şeyleri tekrar ediyorlar?!. Ne olursa olsun, sarsılma; “Gamı, tasayı bırak, iraden canlı ise / Ümit kaynağı ol, olabilirsen, herkese!”
In its simplest definition, microfinance refers to small loans usually worth less than $1,000 for people with low incomes. Microfinance is a widely discussed idea in development circles, particularly surrounding women's empowerment. But how effective is it?On this episode of the Hidden Economics of Remarkable Women, we look at why microfinance has had mixed results and learn about the best ways to distribute these kinds of loans. First, we talk to a Turkish Grameen Foundation/Kiva microcredit recipient named Kudret about the impact microfinance has had on her personally. Then, Roshaneh Zafar speaks with host Reena Ninan about her experiences launching the Kashf Foundation, the first microfinance institution in Pakistan and the largest loan provider to women in the country.Special thanks this week to Stephen Rasmussen from the Consultative Group to Assist the Poor, who recommended FP talk to Zafar. Also, thanks to Aslıhan Köksal and Brit Heiring from Kiva, Andrée Simon from FINCA, and a number of others who spoke to us for this episode. The Hidden Economics of Remarkable Women is a Foreign Policy podcast made possible through funding by the Bill & Melinda Gates Foundation. See acast.com/privacy for privacy and opt-out information.
Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde Serdar Tuncer'in sorularını cevaplıyor. Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunlar konuşuldu; Serdar Tuncer: "Dinle neyden kim hikâyet etmede Ayrılıklardan şikâyet etmede Şerha şerha eylesün sinem firâk Eyleyem ta şerh-i derd-i iştiyâk" Efendim, Dinle Neyden'e hoşgeldiniz, safalar getirdiniz. Bu defa bir değişiklik olsun istedik. Değişikliğin tek sebebi var; fakir hani isminizin kimin isminin hizasına yazıldığı önemlidir, kimin yanında durduğunuz mühimdir ya Dinle Neyden'in sahibinin yanında durmak, yanında görünmek benim için kıymetli o böyle bir tarihlere not düşsün, bir vesika halini alsın diye bugün maalesef bendenize de katlanmak durumunda kalacağınız bir Dinle Neyden programı yapacağız... Şimdi bir soru sormam lazım aslında da sunucuların sorması gereken onu sormayacağım çünkü asıl soracağım soruya mani bi şey yapmış olurum o zaman... Afiyette misiniz diye soracağım, nasılsınız demeyeceğim. Ömer Tuğrul İnançer: Elhamdülillah. Elhamdülillahi ala külli hal. Ne kadar başımıza ne sıkıntı gelirse gelsin biraz Kısas-ı Enbiya okuyan, biraz Hz. Fuzuli'nin Hadikatü's Süeda'sını okuyan şükrünün ne kadar çok artması lazım geldiğini inşallah idrak eder. Hiç bir Peygamberin çektiği belayı çekmiyoruz! Peygamber! Daha ötesi yok... Hacı Bayram-ı Veli Efendimiz buyuruyorlar ki; "Bir velinin başının uzanacağı en yüce nokta bir Nebi'nin ayak ucudur." Çünkü Nebi, Peygamber vahiye mazhar. Bundan daha yükseklik yok ama Hz. Adem'den (a.s) itibaren Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya'sı en yani daha kolay takip edilebilir bir kitap veya Hadikatü's Süeda yani sadece değil kendi çoluk çocuğu Evlad-ı Resul'ün çektikleri dünyada... Bunların hiç biri bizim başımızda yok onun için bu kadar şikayet nankörlük olur. Madem ki programın adı Dinle Neyden biz de Mesnevi-i Şerif'ten örnek verirsek birinci ciltte daha nankörlükten, nankörün zararının sadece kendisine dokunmayacağını, etrafına da sirayet edeceği hakkında Hz. Musa (a.s) kavminin hazır Kudret helvası ve Bıldırcın kebabı yerken işte bakla isteriz, soğan isteriz, sarımsak isteriz... Efendim, o münasebetsizlikle isteyenler azınlıkta diğer çoğunluk razı ama o az miktarda olan nankörler yüzünden hepsi birden aynı cezaya çarptırılıyorlar. Ceza ne? Ben size emeksiz rızık veriyordum şimdi rızkınızı emeğe bağladım! İşte nankörlük bugün çok, şükürsüzlük çok... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Bütün farzlardan önce Allâhü Te‘âlâ'yı anlamak, (Ehl-i Sünnet İtikâdı'na göre ona inanmak), Allâhü Te‘âlâ'nın “Vâcibü'l-Vücûd” olduğunu bilmek akıllı ve buluğa ermiş herkes üzerine borçtur. Allâh (c.c.)'a îmân Cenâb-ı Allâh'ın varlığına, birliğine, eksik sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatları ile vasıflanmış olduğuna inanmaktır. Allâh mevcûddur, yaratandır, öldürendir, diriltendir, ortağı ve benzeri yoktur. Hiçbir şeye benzemez ve benzetilmez. Hayy ve dâim O'dur. Bütün cihan O (c.c.)'un emrine kâimdir. O uyuklamaz ve uyumaz. Yemez ve içmez. O hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtâç değildir, ancak her şey O (c.c.)'a muhtâçtır. Olmuş ve olacağı bilici, her şeyi görücü ve işiticidir. Görmesi ve işitmesi bizim gibi göz ve kulakla değildir. Cenâb-ı Hâkk kendi varlığını, birliğini, büyüklüğünü, ve kudretini bildirmek için dünyayı yarattı. İnsanların birinci babaları olan Hz. Âdem (a.s.)'ı topraktan yarattı. Ufacık bir karınca yaratmakla yeri, göğü ve bütün mahlûkâtı yaratmak arasında onun için hiçbir fark yoktur. Allâh (c.c.) ezelîdir, varlığının başlangıcı yoktur. Ebedî'dir, varlığının sonu yoktur. Buna, Kur'ân-ı Kerîm'de geçen şu âyet-i kerîm'e delîldir: “O (Allâh) hem evvel hem de âhirdir (O'nun bidâyeti ve nihâyeti yoktur)” buyuruluyor. (Hadid s. 3) Cenâb-ı Hâkk'ın künhünden (aslından) ve hakîkatından bahsetmek câiz değildir. Zât-ı İlâhiye'yi düşünmek yasaktır. Allâh (c.c.)'u bilmek Kur'ân-ı Kerîm'de beyân buyurulan Sıfat-ı Celîle'yi bilmekle olur. Allâhü Te‘âlâ'nın sıfatları: Zâtî sıfatlar (altıdır): Vücûd (var olmak), Kıdem (evvelî olmamak), Bekâ (sonrası olmamak), Vahdaniyet (bir olmak), Muhâlefetün li'l-Havâdis (hiç bir şeye benzememek), Kıyâm bi-nefsihî (başka bir şeye muhtâç olmamak). Subûtî Sıfatlar (sekizdir): Hayat (diri olmak), İlim (bilmesi), Semi' (işitmesi), Basar (görmesi), irâde (dilemesi), Kudret (gücü yetmesi), Kelâm (söylemesi), Tekvin (yaratması). (Mirkatü'l Akâid ve Miftahü'l Akâid)
Gökkuşağı Bülteni'nin bu haftaki konuğu Av. Hüseyin Ali Kudret‘ti. Kudret ile Onur Yürüyüşlerini, İstanbul Sözleşmesi eylemlerini ve buralardaki polis müdahalesini, Beyoğlu'ndaki Bayram ve Küçük Bayram sokaklarında trans kadınların yaşadığı evlerin mühürlenmesini konuştuk.
Allahü teâlânın (Sıfât-i zâtiyye)si altıdır. Bunlara, (Sıfât-i vücûdiyye) ve (Ülûhiyyet sıfatları) da denir. Bu sıfatlar, Vücûd (var olmak), Kıdem (varlığının evveli, başlangıcı olmamak), Bekâ (varlığının âhırı, sonu olmamak), Vahdâniyyet (nazîri ve şerîki olmamak), Kıyâm-ı binefsihî (mekâna muhtâc olmamak. Madde, mekân yok iken o vardı), Muhâlefetün lilhavâdis (mahlûklara, hiçbirşeye benzememek)dir. Allahü teâlânın (Sıfât-ı sübûtiyye)si sekizdir. Bunlara, (Sıfât-i hakikiyye) de denir. Bu sıfatlar, Hayât (diri olmakdır), İlm (bilici olmakdır), Sem' (işitici olmakdır), Basar (Görücü olmakdır), Kudret (güçlü olmakdır), İrâdet (dilemesi olmakdır), Kelâm (söylemesi olmakdır), Tekvîn (yaratıcı olmakdır.) Âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki; herşeyi bir sebeb ile yaratmakdadır. Fekat, sebeblerin, vâsıtaların, Onun yaratmasına hiç te'sîrleri yokdur. Vâsıtasız mâlikdir. Ondan başka yaratıcı yokdur. Bütün varlıkları yokdan var etdi. İnsanların ve hayvânların hareketlerini, sükûnlarını, düşüncelerini, hastalıklarını, şifâlarını, hayrlarını, şerlerini, fâidelerini, zararlarını yaratan yalnız Odur. İnsan, kendi hareketlerini, düşüncelerini, hiçbirşeyi yaratamaz. İnsanın düşüncelerini, hareketlerini, keşflerini, buluşlarını hep o îcâd etmekde, yaratmakdadır. Ondan başkasına yaratıcı demek, câhilce, bâtıl bir sözdür. Allahü teâlânın sıfât-i sübûtiyyesi de, sıfât-i zâtiyyesi gibi kadîmdirler. Bu sıfatları da, zâtından ayrılmazlar. Ya'nî sıfatları zâtının, kendinin aynı da değildirler, gayrı da değildirler. İslâm Ahlâkı | Sayfa : 441
"Köpek, sıcağı yavruluyor... Sarı. İçimizin sarısı."
Sedat Peker'in iddiaları ve Kutlu Adalı cinayeti - Kudret Özarsay ile söyleşi by Medyascope
- Kurân'ın başında Besmelede "İsmi Allâh olan" diyor. İsmi Allâh olan nedir? - Andolsun ki insanı tıyn'den (balçıktan; su + mineral terkibinden) meydana gelen bir sülaleden (sperm - genetik yapıdan) yarattık. (23.Mu'minûn Sûresi: 12) - Sperm ve yumurta birleşti, ilk, tek hücre meydana geldi... - Çoğalan hücrelerin belirli organları meydana getirme sürecinde dışardan bir etki var mı? - O tek hücrenin içindeki kudret ve ilim yani bilgi/data ve enerji (kudret) oradaki program, kendi içinde işleyerek bu gelişimi sağlıyor. - İnsanın oluşumu, kendi varlığındaki Allâh ilmi ve kudretiyle meydana gelmiştir. - Eğer varlığınızın Allâh'ın bu ilmi ve kudretiyle var olduğuna iman ederseniz (Aminu Billâhi) size pek çok kapı açılır. - Aminu Billâhi = Varlığının hakikati olan Allâh'a iman et! - Her bir hücreden var olan varlık, Allâh'ın ilim ve kudretinin orada açığa çıkışıdır. - SIR, hakikatinin ilim ve kudret ile meydana geldiği, varlığının Allâh'ın varlığı ile kaim ve daim olduğunu anlamaktadır.
- Yeryüzünde yaşayan insansılar vardı. Bu insansılar evrimle oluşmuş varlıklardır. - İnsan, "ceale" kelimesinin ifade ettiği mânâda insansıda, insan bedeninde açığa çıkarılmış bir şuur diyebileceğimiz şeydir. - İnsan sûreti Allâh'ın esma özelliklerini tamamen zahire yansıtabilecek kapasitede olduğunda Ruh nefh edilmiş, insan meydana gelmiştir. - Cennet, ilâhî isimlerin mânâlarını açığa çıkartarak Allâh'ın İlim, İrade, Kudret sıfatlarıyla sonsuz yaratışına vesile olanlar demektir. - Fiziksel mânâda cehennem, Güneş'in gelip Dünya'yı kuşatmasından sonra insansı ruhlarının Güneş'in manyetik alanı içinde kalmasıdır. - Ana konumuz, varlığın insan ve insansı olarak 2 tür yaratıldığıdır. İnsan türü cennet için, insansı türü cehennem için halkedilmiştir. - Andolsun ki cin ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!.. İşte bunlar en'am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin ta kendileridir! (7.A'raf: 179)
Sabahattin Kudret Aksal'ın, Ev ve Ölü adlı öyküsünü Nisan Kumru'nun seslendirmesi ile dinleyin.
Sabahattin Kudret Aksal’ın Meydan öyküsü, evde bir hayli zaman geçirdiğimiz şu günlerde, dışarıya özlemimizi harlayan bir öykü olmasının yanında, gündelik küçük şeylerin hayatımızdaki değerini yeniden hissettiriyor. Bu öyküde Aksal’ın anlattığı zaman ve insanlar geçmişte kalmış olsa da kişilerin ve her bir detayın tanıdık olduğunu kim inkar edebilir? Meydan öyküsü, okura sunulmuş iyi bir metin olmanın yanında, verdiği detaylarla bir davet niteliği taşıyor aynı zamanda. Öykünün bir yerde söylediği gibi “...Yaşamanın güzelliğini her zaman duyabilir insan.” Sait Faik Hikaye Armağanı’nın ilk kez verildiği 1955’te Gazoz Ağacı’yla bu ödülü alan Sabahattin Kudret Aksal’ın Meydan öyküsü Ses Olsun’da! Keyifli dinlemeler.
Wise - Risale-i Nur Dersleri - 24 | Kudret | Yılmaz İndi by Bahar Solukları
Wise - Risale-i Nur Dersleri - 23 | Kudret | Yılmaz İndi by Bahar Solukları
Wise - Risale-i Nur Dersleri - 22 | Kudret | Yılmaz İndi by Bahar Solukları
On dört bölüm bir arada 1) Kader-cüz'i irade münasebetindeki ölçü - Cebriye ve Mutezile ekollerindeki uç noktalar | 26. Söz 2) Kader, kişiyi gururdan korur; insanın iradesi ise onu sorumsuzluktan kurtarmak içindir | 26. Söz 3) İnsan kötülüklerinden tamamen sorumludur, fakat iyilikleri ile övünmeye hakkı yoktur | 26. Söz 4) Şerlerin yaratılması değil işlenmesi şerdir; şerlerin yaratılışında da hayırlar vardır | 26. Söz 5) Kader adalet eder, beşer zulmeder. Kadere rıza göstermek, zulme boyun eğmemek gerektir | 26. Söz 6) Küfür, isyan ve günah müthiş tahribata yol açabilir; insan Allah'ın inâyetine muhtaçtır | 26.Söz 7) Kader ve cüz-ü ihtiyarîden bahsedebilmenin ölçüsü – Cenâb-ı Hakk'ın Âdil-i Hakîm oluşu | 26. Söz 8) Kader ile irade birbirini teyid eder - İlim, malûma tâbidir; malûm, ilme tâbi değil | 26. Söz 9) Kader ile cüz'î iradenin münasebetine dair aşırılıklar içeren uç yorumlar ve orta yol | 26. Söz 10) İnsanın eğilimleri ve onlar üzerindeki tasarrufları da iradenin varlığını gösterir | 26. Söz 11) Cüz'î irade şart-ı âdidir. Dua hayır eğilimine kuvvet verir tevbe şer eğilimini keser | 26. Söz 12) Olmuş ve olacak her şeyin kaydedilmiş oluşu…İmâm-ı Mübîn ve Kitâb-ı Mübîn kavramları | 26. Söz 13) “Kudret masdardır, kader mistardır” ne demektir? - 'Kader kalemi'ne ait deliller | 26. Söz 14) Kadere iman kederden emin kılar; nefsin firavuniyetini ve keyfemâyeşâ hareketini kırar | 26.Söz
Bu ifadeler, Faruk Mercan'ın, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hayatını anlattığı, Allah Yolunda Bir Ömür isimli kitabında yer alıyor.Hocaefendi'nin hayatının anlatıldığı birkitap için ne güzel bir isim Allah Yolunda BirÖmür. Binlerce insanın şahitlik yapacağı gibi,Allah yolunda, “En hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır' Nebevî düsturunca, insanlığahizmete adanmış 80 yıllık, bereketli bir ömür…Azerbaycan'ın milli şairi Bahtiyar Vahapzade, Hizmet'in Türkiye dışına yeni açıldığıdönemde, İzmir'de görüştüğü Hocaefendi'yeşöyle demişti: “Sizin ve talebelerinizin yaptığıhizmetlerin dünyanın geleceği için; insanlıkve İslam âlemi için ne mânâya geldiği 20 senesonra anlaşılacak.” 2009 yılının Şubat ayında,vefatından birkaç gün önce, Bakü'de kendisini ziyarete eden Hizmet erlerine, “Rüyalarınıgördüğüm, hayallerini kurduğum şeyleri sizgerçekleştirdiniz” diyordu Vahabzade. CengizAytmatov gibi, Büyük Asya'ya ikbal günleriniyeniden yaşatacak “nesl-i cedid”e son şahitliğini yaparak vefat etti büyük şair.Allah Yolunda Bir Ömür'ün sayfalarını çevirmeye devam edelim: Kaliforniya Üniversitesi'nin neşrettiği, Hizmet Hareketini konu alanbir kitaba editörlük yapan Chicago Üniversitesi'nden Profesör Martin Marty'nin şahitliğinebakalım şimdi. 2015'te Profesör Scott Alexander ile birlikte Fethullah Gülen Hocaefendi'yiziyaret eden Profesör Martin Marty, Chicago'dagörüştüğü Faruk Mercan'a şunları anlatıyor:“Gülen ile görüşmemde yüzde yüz bir sekinehissettim. Çok mütevazı… Gülen'in cömert birruhu var. Kendisini başkalarının istifadesinehazır tutuyor. Keşke Türkçe bilseydim. Birçokkitabı bitirince, kapatıp bırakıyorum, bitirdimdiyorum. Ama Gülen'in kitaplarında bir karşılıklı konuşma var. Hadi, karşılıklı konuşmayabaşlayabiliriz diyor.”Dünyanın bir ülkesine içinde okul, cami veöğrenci yurdu olan bir külliye yapmak isteyenHizmet'in ak sakallı küheylanlarından Ali Katırcıoğlu'na Hocaefendi Güney Afrika'yı tavsiye eder. Katırcıoğlu, 2010'da Johannesburg'daNelson Mandela ile görüşür. Mandela, “İnsanımızın hastaneye çok ihtiyacı var. Bir de hastaneaçın” ricasında bulunur. Ali Katırcıoğlu, projeyehastaneyi de dâhil eder. 2012'de açılışı yapılanNizamiye külliyesinde okul ve 800 öğrenci kapasiteli yurdun yanında inşa edilen hastanedegünde yaklaşık 80 hasta karşılıksız tedavi görmeye başlar.Dr. Kudret Ünal
Kanyonaltı’nda Bir Tekinsiz Yazan: Gökçe Mehmet Ay Seslendiren: Yalçın Altın Mars’taki ilk yerleşkelerden Melas’a babası Avcı Tekinsiz’i aramaya gelen Kudret, hem kendisiyle hem de ailesiyle ilgili dehşet verici bilgilere ulaşacaktır. Geleceğe Türk karakterler yerleştirerek bunun nasıl ve neden yapılması gerektiğini okurlarına gösteren, dahası edebiyatımızdaki önemli bir açığı son derece ustaca kapatan Gökçe Mehmet Ay, bu kez de roman olmasını arzulayacağınız yeni bir esrarengiz hikâyeyle karşınızda. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yalcin/message
Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile sohbet...00:00 - 02:45 Başlangıç 03:40 - 09.08 Sosyal medya ve basılı medya09.08 - 11:58 Toparlanıyoruz’dan, hükümet koalisyonuna, Kudret Özersay ne hissediyor?11:58 - 17:35 Yıpranmışlıklar, yorgunluklar, zorluklar ve hayal kırıklıkları17:35 - 23:00 Toplumsal yozlaşma, 74’ün ertesindeki uygulamalar, kapalı toplum…23:00 - 38:40 Ağır konular… KKC, Yeni-KKTC, Türkiye ile ilişkiler, restorasyon… 38:40 - 49:00 Toplumsal inançsızlık, hedefsizlik ve yaşanılabilir bir yapı mümkün mü?49:00 - 50:00 Üretim, ürettiğini satabilme ve tanın/ma/mışlık meselesi50:00 - 52:00 Temel hak ve özgürlükler…52:00 - 59:00 Tanınmayan bir KKTC tamamdır?! 59:00 - 1:04:20 Özersay kitap okumaya vakit buluyor mu? Son okunan kitap ve kitap meselesi1:04:20 - 1:10:28 Vicdani ret süreci ne olacak? Playlist:1-The Heartless Bastards - Only For You2 -Children's world - Maceo Parker3- Oliver Nelson - Stolen Moments4- Allen Toussaint - Solitude5 - Dominic Miller - Absinthe6- Cigarettes After Sex - K
Yıllardır süren mücadelesini kazanan Bahçeşehir Göleti sakinleri, İstanbul Başakşehir’de devam eden inşaatın durmasını bekliyor. Kudret Çelebi ve Avukat Cenk Söbe ile yayındayız.
Her bölümü merak ve ilgiyle takip edilen TRT1 dizisi Diriliş Ertuğrul’un ezan sahnesi diziye damgasını vurdu. 70. Bölümde Han Pazar’da okunan ilk ezan bugüne kadar milyonlarca kişi tarafından seyredildi. Ezanı Üsküdar Üniversitesi öğrencisi Kudret Arslan okudu. İletişim fakültesi öğrencisi Arslan 2009 yılı Dünya Kur’an-ı Kerim Okuma Yarışmasının da birincisi.
Recorded on 7th of October, 2014. Tracklist: Cossi Anatz- Aden Arabie Erol Pekcan, Tuna Ötenel, Kudret Öztoprak- Jazz Semai Jazz Work Shop Mezare Israel Jef Gilson Et Malagasy- The Creator Has A Master Plan ---------- Goktug Ulkar // Host of Skala, Acik Radio 94.9 fm Istanbul 1. John Frusciante, Glowe 2. Mehliana, The Dreamer 3. Sayag Jazz Machine, Douarn 4. Bugge Wesseltoft, Modular 5. Ataxia, Ethiopian Song 6. Tigran Hamasyan, Erishta 7. Tigran Hamasyan, Drip 8. Gabor Bolla, Visions 9. Tom Harrel, The Ti ---------- Minoru Muraoka-Soul Bamboo Gian Castello- Englyn Errobi -Kanpo Luciano Basso - Promenade II°
hakikatbookstore@gmail.com (Hakikat Kitabevi)
hakikatbookstore@gmail.com (Hakikat Kitabevi)