Podcasts about ondan

  • 76PODCASTS
  • 239EPISODES
  • 20mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Mar 20, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about ondan

Latest podcast episodes about ondan

Mevlana Takvimi
İTİKÂFIN HÜKÜMLERİ NELERDİR? -20 MART 2025-MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 20, 2025 2:10


İtikâf üç kısımdır. 1. Vacip: İki kısma ayrılır. Sözle adanarak vacip olan: “Allâh (c.c.) için bir gün veya bir ay oruç tutmak üzerime borç olsun” şeklinde mutlak veya “Allâh (c.c.) hastama şifa verirse bir gün oruç tutmak Allâh için üzerime borç olsun” şeklinde şarta bağlı olarak adanan itikâftır. Fiille vacip olan: Nafile bir itikâfa başladıktan sonra henüz tamamlamadan bozulmasıyla kişiye vacip olan itikâf. 2. Sünnet: Ramazan'ın son on gününde yapılan itikâftır. Hz. Aişe (r.anha)'dan şöyle rivayet edilmiştir: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfta bulunurdu. Ondan sonra eşleri de itikâfta bulundular.” İmam ez-Zührî şöyle der: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir şeyi yapar ve onu terk ederdi. Medine'ye girdikten sonra vefatına kadar itikâfa girmeyi hiç terk etmedi. Bu, itikâfın vacip olmasını gerektirir. Fakat sahabe (r.a.e)'den itikâfa girmeyenlere hiçbir müdahalede bulunulmaması sünnet-i müekkede olmasını gerektirmiştir.” 3. Mendup: Zikredilen iki kısmın dışında herhangi bir zamanda itikâfa girmek. İtikafın asgari süresi vacip itikâfta süre, en az bir gün olmalıdır. Çünkü bu itikâfta oruç şarttır. Nafile itikâfta süre, İmam Ebu Hanife'ye (r.h.) göre; bir gün, İmam Ebu Yusuf'a (r.h.) göre; gündüzün yarısından çoğu, İmam Muhammed'e (r.h.) göre; az bir zaman ve daha fazlasıdır. (Sualli Cevaplı İslam Fıkhı,c.3 , s.395-396)

Anlat Eren
Sandığın Sırrı

Anlat Eren

Play Episode Listen Later Feb 1, 2025 15:46


Eski zamanlarda iki oğlu olan bir Han yaşarmış. Bir süre sonra Han'ın karısı ölmüş. Aradan bir zaman geçmiş ki Han başka birisiyle evlenmiş. Ne var ki, yeni Hanım Han'ın küçük oğlu Metin'i hiç sevmezmiş. Ondan kurtulmak için bir plan yapmış. Bir gün Han'ın büyük oğlu Mete avdayken Hanım Han'a gidip küçük oğlan Metin'in kendisini dövdüğünü söylemiş. Han bunun üzerine en güvendiği iki muhafızını çağırıp Metin'i saraydan uzak bir yere götürmelerini ve orada öldürmelerini emretmiş. Fakat onları Metin'e hiçbir şey belli etmemeleri konusunda da tembihlemiş. Ertesi gün Metin ve iki muhafız uzaklara doğru yola çıkmışlar...

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Tevbe Sûresi 28-34 Tefsiri Ali Kucuk N113 M009

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Nov 25, 2024 61:55


*9 TEVBE SÛRESİ 28-34 MEALİ N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 28 Ey iman edenler, şüphesiz müşrikler neces (pislik) dirler. Onlar, bu yıldan sonra, Mescidi Harama yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, Allah dilerse yakında kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir. Hükmünde hikmet sahibi olandır. 29 Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve âhirete iman etmeyenlerle, Allah ve Rasülünün haram kıldığını haram saymayanlarla, hak dini ile dinlenmeyenlerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar harp ediniz. 30 Yahûdîler: "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleridir. Daha önceki kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar. 31 Onlar, Allah'ın dışında hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i Rab edindiler. Halbuki tek ilaha kullukla emr olunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Onların ortak koştuklarından münezzehtir. 32 Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. Kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor. 33 O, hidayet ve hak din ile bütün dinlere üstün gelmesi için Rasülü'nü gönderendir. Müşrikler hoşlanmasalar da. 34 Ey iman edenler, şüphesiz hahamlardan ve papazlardan bir çoğu batıl yollardan insanların mallarını yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü toplayıp da, Allah yolunda dağıtmayanlara acıklı azabı müjdele. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-28-34-tefsiri

Mevlana Takvimi
İNSANIN YARATILIŞTAKİ HAKİKÂTİ - 10 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Nov 10, 2024 2:12


Kendini tanımak, bilmek istersen, iki şeyden yaratılmış olduğunu bilmelisin. Biri zâhiri kalıp. Buna beden derler. Göz ile görülebilir. Diğeri bâtın mânâsındadır. Ona nefs derler, rûh derler ve kalp derler. Bu ancak hakikât gözü ile bilinir. Baş gözü ile görülemez. Senin hakikâtin, aslın, bu bâtın mânâsındadır. Ondan gayrısı ona tâbidir. Onun askeri ve hizmetçisidir. Biz bu mânâya kalp ismini vereceğiz. Kalp dediğimiz zaman biliniz ki, bazen rûh dedikleri, bazen nefs dedikleri, insanın hakikâtini demek istiyoruz. Kalp demekle, göğsün sol tarafına yerleştirilmiş olan et parçası yâni yüreği kastetmiyoruz. Onun bir kıymeti yoktur. Hayvanlarda da, ölülerde de vardır. Baş gözü ile görülebilir. Baş gözü ile görülen her şey, bu âlemden olup bunlara âlem-i şehâdet denir. Kalbin hakikâti bu âlemden değildir. Bu âleme garîb olarak gelmiştir. Yolcu gibi gelmiştir. Görünen et parçası, yürek onun taşıyıcısı ve âletidir. Bedenin tüm uzuvları, onun askeridir. Bütün bedenin padişahı odur. Hâkk Teâlâ'yı tanımak, O (c.c.)'un cemâlini müşâhede etmek, onun sıfatıdır. Teklif ona olmaktadır. Hitap onadır. Asıl saâdet ve şekâvet onun içindir. Beden, bütün bunlarda ona uymaktadır. Onun hakikâtini bilmek, sıfatlarını tanımak, Allâhü Teâlâ'yı tanımanın, bilmenin anahtarıdır. Onu bilmeye çok uğraş ki, o çok yüksek bir cevherdir. Melekler cevherindendir. Onun asıl madeni, Allâhü Teâlâ hazretleridir. Oradan gelmiştir, tekrar oraya dönecektir. Buraya gurbete gelmiştir. Ticaret ve ziraat tohumu ekmek için gelmiştir. O hâlde bu mânâdaki ticaret ve ziraatı bilmelisin. (Hüccetülislâm İmâm-ı Gazalî (r.âleyh), Kimyâ-i Saâdet, s.18-19)

Özgür Mumcu ve Eray Özer'le Yeni Haller
Makarnanın tarihi ve mutlulukla ilişkisi

Özgür Mumcu ve Eray Özer'le Yeni Haller

Play Episode Listen Later Oct 29, 2024 22:12


Bu bölümde menümüzde makarna var.25 Ekim Dünya Makarna Günü'ydü.Size bu bölümde makarnanın tarihini anlatmak istiyorum.Makarna dünyanın farklı noktalarında benzer zamanlarda keşfedilmiş bir ürün ve belki de insanlık tarihinin en önemli gıdalarından biri.Ayrıca oldukça ilginç bir tarihi de var.Mesela İtalyanların milli yemeği ama domatesli makarnayı İtalyanlar 18. yüzyıla kadar bir türlü alışkanlık haline getirememiş.16. yüzyılda Avrupa'ya gelen domatesi renginden ötürü lanetli ve zehirli sanıyorlarmışMesela bugün en sevilen pişirme yöntemi Al Dente sadece iki yüz yıllık bir yöntem. Ondan önce bir saat pişirilen makarnalar varmış.Buyurun makarnanın tarihine...İyi dinlemeler.Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Bizi aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com

Kerem Önder
Zenginlerle çok takılma! - Mektubat 132, 133 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Oct 18, 2024 41:09


132. Bu mektûb, molla Muhammed Sıddîk-ı Bedahşîye yazılmışdır. Dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmemeli. Dünyânın ne olduğunu iyi bilenlerin sohbetine koşmak lâzım geldiği bildirilmekdedir: Kardeşim! Görünüşe bakılırsa, fakîrlerin sohbetinden sıkıldığınız, zenginlerle arkadaşlık kurduğunuz anlaşılıyor. Çok fenâ yapıyorsunuz. Bugün gözünüz kapalı ise de, yarın açılacakdır. Fekat o zemân, pişmânlıkdan başka ele birşey geçmiyecekdir. Haberleşmeliyiz. Ey şaşkın! Senin şu hâlin iki şey olabilir: Zenginlerin arasında iken gönlünü Allahü teâlâ ile yapabilirsin veyâ yapamazsın. Eğer yapabilirsen fenâdır. Eğer yapamazsan dahâ fenâdır. Eğer yaparsan fenâ olur dedik. Çünki istidrâcdır. İstidrâc iyi görünür. Fekat felâkete götürür. Böyle olmakdan Allahü teâlâya sığınırız. Onların arasında gönlünü Allahü teâlâya veremezsen, dahâ fenâ olur dedik. Çünki, Hac sûresinin, (Dünyâda ve âhıretde ziyân etdiler) meâlindeki onbirinci âyetinde bildirilenlerden olursun. Fakîr çöpçüler, koltukda oturan zenginlerden çok iyidir. Bu söze belki inanırsın. Belki de inanmaz, şaşarsın. Fekat, bir gün gelecek inanacaksın. Lâkin, o inanışın fâidesi olmıyacak. Yağlı, tatlı yemeklere ve süslü, modaya uygun elbiseye düşkünlük, seni bu belâya da sürükledi. Fırsat elden dahâ gitmemişdir. İşin doğrusunu düşününüz! Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine engel olanları düşman biliniz! Onlardan kaçınız! Çok sakınınız! Tegâbün sûresinin, (Çok doğrudur ki, zevcelerinizden ve çocuklarınızdan size düşmân olanlar vardır. Onlardan sakınınız!) meâlindeki ondördüncü âyetini okuyarak gaflet uykusundan uyanmalıdır. Birlikde geçirdiğimiz günlerin haklarını göz önünde tutarak, size bir nasîhat yapıldı. İster dinleyiniz, ister dinlemeyiniz. Önceden de, sizin yersiz davranışlarınızı görerek bu yolda bulunamıyacağınızı anlamışdım. Korkduğum başımıza geldi. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın izinde bulunanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü vettehıyyâtü etemmühâ ve ekmelühâ”! Yaradılışdaki iyiliği ve uygunluğu görerek, sizden başka şeyler umuyordum. Kıymetli cevherinizi çöplüğe atdınız. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). 133. Bu mektûb, yine, molla Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Fırsatı ganîmet bilmek, vakti kıymetlendirmek lâzım olduğu bildirilmekdedir: Gönderdiğiniz mektûb geldi. Fırsatı ganîmet bilmelidir. Vaktleri çok kıymetli ni'met bilmelidir. Modaya, âdetlere uymakla ele birşey geçmez. Yalan sözlerden, kaçamak davranışlardan ancak zarar ve ziyân ele geçer. Muhbir-i sâdık, ya'nî hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” (Helekel-müsevvifûn) buyurdu. Ya'nî sonra yaparım diyenler helâk oldular. Bugünkü ömrü vehm ve hayâl için harc etmek ve hayâl olan şeyleri ele geçirmek için, mevcûd olanları elden kaçırmak çok çirkin bir işdir. Elde bulunan şeyi, en ehemmiyyetli, en kıymetli şey için kullanmak gerekir. Karışık, pis, fâidesiz şeyler geriye bırakılmalıdır. Hak teâlâ, mâsivâsı ile ya'nî Ondan başka şeyler ile olan râhatlıkdan kurtarmak için, bir parça râhatsızlık versin! Dedikodu ile ele birşey geçmez. Kalbin selâmetini istemelidir. Asl lâzım olan işi düşünmeli, lüzûmsuz, fâidesiz şeylerden tâm kaçmalıdır. Fârisî beyt tercemesi: Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa. Habercinin ancak haber vermesi lâzımdır.” Rabbani Ebû Hamid Lifâf şöyle demiştir: Sık sık ölümü hatırına getiren kimseye şu üç şey bağışlanır: 1) Bir an önce tevbe etmek, 2) Asgarî miktarda rızıkla yetinmek, 3) Şevkle ibâdet edebilmek. Buna karşılık, ölümü unutan kimse de şu üç şeyle cezalandırılır: 1) Tevbe etmeyi ertelemek, 2) Asgarî miktardaki rızka râzı olmamak, 3) İbâdete karşı isteksizlik. Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Maide Suresi 65-80 Tefsiri Ali Kucuk N112 M005

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Oct 12, 2024 59:25


MAİDE SÛRESİ 65-80 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 65 Eğer ehli kitap, iman edip sakınsaydı, elbette biz onların günahlarını örter ve elbette nimetleri bol cennetlere koyardık. 66 Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i kendilerine Rablerinden geleni ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından yerlerdi. Onların içinde orta yolu takip eden (Muhammed'e ve ona indirilene iman eden) bir ümmet vardır. Onlardan birçoğu ise ne kötü şeyler yapıyorlar. 67 Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni apaçık tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah Seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah kâfirleri doğru yola iletmez. 68 De ki: "Ey ehli kitap, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni ayakta tutmadıkça siz hiçbir şey üzerinde değilsiniz.” Elbette Sana Rabbinden indirilen, onlardan birçoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Sen o kâfirler için üzülme. 69 Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve ameli salih işlerse onlar için korku yoktur, onlar üzülmezler de. 70 Şüphesiz biz İsrail oğullarından söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirse bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürüyorlar. 71 Bir belânın gelmeyeceğini sandılar da görmezlikten ve işitmezlikten geldiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra onlardan bir çoğu yine görmezlikten ve işitmezlikten geldiler. Allah, yaptıklarını görendir. 72 And olsun ki "Meryem oğlu Mesih, Allah'ın ta kendisidir" diyenler kâfir oldular. Mesih: "Ey İsrail oğulları, Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet ediniz. Kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar ve onun yeri ateştir, zalimlerin yardımcıları yoktur" demiştir. 73 And olsun ki "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler kâfir oldular. Bir tek ilâhdan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerine bir son vermezlerse onlardan kâfir olanlara acıklı azap şüphesiz dokunur. 74 Halâ Allah'a tevbe edip ondan af talebinde bulunmayacaklar mı? Allah afvedicidir, merhamet edicidir. 75 Meryem oğlu Mesih, ancak peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. O'nun annesi (Allah'ın ayetlerini) tasdik eden bir kadındır. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl da çevriliyorlar. 76 De ki: "Allah'tan başka size zarar ve fayda veremeyenlere mi kulluk yapıyorsunuz? Her şeyi işiten ve her şeyi bilen o Allah'tır. 77 De ki: "Ey ehli kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önce sapıtan birçoğunu sapıttıran ve doğru yoldan sapan toplumun hevası (kanunları)na uymayın. 78 İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle la'net olundular. İşte bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir. 79 Yaptıkları kötülükten vazgeçmiyorlardı, ne kötü şey yapıyorlardı. 80 Onlar (ehli kitap) dan pek çoğunun, kâfirleri dost yönetici edindiklerini görürsün. Kendileri için nefislerinin yapıp gönderdiği ne kötü şeydir. Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azabın içinde ebedi kalıcıdırlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-65-80-tefsiri

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Rad Suresi 6-16 Tefsiri Ali Kucuk N096 M013

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Oct 7, 2024 59:31


RA'D SÛRESİ 6-16 MEALİ N096 M013 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla 6 (Kâfirler) Senden iyilikten önce kötülüğü (cezayı) acele isterler. Halbuki onlardan önce benzerleri (cezalandırılmış olarak) geçmişti. Şüphesiz Rabbin, zulümlerine rağmen insanlara mağfiret sahibidir. Ve şüphesiz Rabbin azabı çok şiddetli olandır. 7 Kâfirler: "Ona Rabbinden bir âyet (mu'cize) indirilmeli değil miydi?" derler. Sen ancak uyarıcısın. Her toplumun hidâyet rehberi vardır. 8 Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir. Her şey O'nun (Allah'ın) yanında bir ölçü iledir. 9 Gizli olanı da açıkta olanı da bilir. Büyüktür, Yücedir. 10 Sizden sözünü gizleyen de, açıktan söyleyen de, geceleyin gizlenen de, gündüzün görünen de eşittir. (Allah için hiçbir şey fark etmez hepsini duyar, görür, bilir.) 11 Allah'ın (her insanı) önünden ve ardından takip edip, Allah'ın emrinden/emriyle onu koruyan (melekleri) vardır. Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez. Bir topluma (kötülükleri sebebiyle) azap istedi mi onu geri çevirecek yoktur. Onlar için Allah'tan başka yardımcı dost da yoktur. (Bak, Enfal 53, En'am 129) 12 Korku ve ümitle şimşeği size gösteren, yağmur yüklü bulutları yaratan O'dur. 13 Gök gürültüsü, Allah'ı hamdiyle tesbih eder. Melekler de korkusundan (tesbih ederler). Yıldırımlar gönderir de onlar, Allah hakkında çekişip dururlarken dilediğine isabet ettirir. O, pek kuvvetlidir. 14 Gerçek da'vet (dua) Ona yapılır. Ondan başkasına dua (da'vet) ettikleri onlara hiç bir şeyle cevap veremezler. Onların durumu ağzına ulaşması için iki elini suya açan gibidir. O su ona ulaşmaz. Kâfirlerin duası (da'veti de ancak sapıklıktır) boşa gitmiştir. 15 Göklerde ve yerdekiler isteyerek ve istemeyerek Allah'a secde ederler. Onların gölgesi de sabah akşam (secde ederler).(Secde ayetidir) 16 De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" (onlar cevap vermese de sen) De: "Allah" (ve yine) De ki: "Allah'tan başka dostlar mı edindiniz? Onlar kendilerine bir fayda ve zarar veremezler." De ki: “Kör ile gören bir midir? Karanlıklarla (şirk ile) nur (tevhid) bir midir?" Yoksa Allah'ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular, bu yaratılanlar birbirine benzedi de onun için mi Allah'a ortaklar edindiler? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, tek'tir, Kahhar'dır (Herşey emri altınadır).” https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/rad-suresi-6-16-tefsiri

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Muhammed Suresi 1-18 Tefsiri Ali Kucuk N095 M047

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Oct 5, 2024 57:16


MUHAMMED SÛRESİ 1-18 MEALİ - N095 M047 Medine'nin ilk yıllarında nâzil oldu. Bedir harbinden önce mü'minleri harbe hazırladığı için bir ismi de "Kıtal sûresi" olan bu sûre ikinci âyette Muhammed ismi geçtiği için "Muhammed sûresi" diye isimlendirilmiştir. 38 âyettir. Harp sözü geçince baygınlık geçiren münafıklardan, davar sürüsüne benzetilen kâfirlerden bahseder. Küfrün iktidar olması halinde yeryüzünün bozulacağı, aileler arasındaki bağların kopacağını da haber verir. Yardımlaşmayı teşvik eder. Cimriliğin zararını yine cimrinin çekeceğini bildirir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1 İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini (Allah) boşa çıkardı. 2 İman edip, ameli salih işleyenlere ve hakkın ta kendisinin, Rablerinden Muhammed'e indirildiğine iman edenlere gelince, onların günahlarını afvetti ve durumlarını düzeltti. 3 Bu, kâfirlerin batıla uymaları, iman edenlerin de Rablerinden olan hakka uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara bu gibi misaller verir. 4 Kâfirlerle (harpte) karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarına vurun. Onları sindirdiğiniz zaman bağı sıkı bağlayın (esirleri yakalayın). Ondan sonra, ya karşılıksız salıverin veya fidye karşılığında salıverin. Harp bütün ağırlıklarını bırakıncaya (harp sona erinceye) kadar bu böyledir. Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Ancak bu bazınızı bazınızla denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini boşa çıkarmayacaktır. 5 Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecek. 6 Onları tarif ettiği Cennete koyacak. 7 Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. 8 Kâfirlere gelince, onlar için yıkım vardır ve amellerini boşa çıkarmıştır. 9 Bu, Allah'ın indirdiklerini beğenmemeleri sebebiyledir. (Allah) onların amellerini boşa çıkardı. 10 Yeryüzünde gezip, daha öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah onları yerle bir etti. Bu kâfirler içinde benzerleri vardır. 11 İşte böyle. Allah iman edenlerin mevlâsıdır. Kâfirlerin mevlâsı yoktur. 12 Şüphesiz Allah, iman edip ameli salih işleyenleri altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır. Kâfirler ise (bu dünyada) faydalanırlar, davarların yediği gibi yerler. (Ahirette) Onların yeri ateştir. 13 Seni şehrinden çıkaranlardan daha kuvvetli olan nice şehirleri helâk ettik de, onları kurtaran olmadı. 14 Apaçık bir delil üzerine olan kişi, hevasına uyan, yaptığı kötülük kendisine güzel gösterilen gibi olur mu? 15 Müttakilere va'd olunan Cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları vardır. Onlar için orada her türlü meyve ve Rablerinden mağfiret vardır. Hiç bu (Cennettekiler), ateşde ebedi kalan, kaynar su içirilen ve bağırsakları parça parça edilen gibi olur mu? 16 Onlardan bir kısmı seni dinler. Yanından çıkınca kendilerine ilim verilenlere: "O, biraz önce ne söyledi?" dediler. Allah onların kalplerini mühürledi de onlar hevalarına uydular. 17 Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidâyetini artırdı ve onlara takvalarını verdi. 18 Onlar (kıyamet) saatinin ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun şartları geldi. Onlara (saat) geldiğinde öğüt almaları neye yarar? https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muhammed-suresi-1-18-tefsiri

Kerem Önder
Rüya tuzağına düşme! - Mektubat 130, 131 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Sep 24, 2024 40:05


Bu mektûb, Cemâleddîne yazılmışdır. Çeşidli hâllerin hâsıl olmasına kıymet verilmediği bildirilmekdedir: “Hâllerin değişmesi o kadar kıymetli değildir. Kalbe gelenlere ve gidenlere, söylenilenlere ve işitilenlere bağlanmamalıdır. Aranılan şey başkadır. O görülmez, kalb ile müşâhede edilmez. Ondan söz edilmez ve işitilmez. Böyle şeylerden münezzehdir, müberrâdır. Sâlikleri, çocuklar gibi, bu yolun cevizleri ve kozalakları ile oyalarlar. Çok yüksekleri aramalıdır. İş, bunlardan başkadır. Bunlar, hep rü'yâ ve hayâldir. Bir kimse rü'yâda kendini pâdişâh görebilir. Fekat gerçekde pâdişâh değildir. Fekat bu rü'yâ, bir ümîd uyandırır. Nakşibendiyye tarîkatinde, rü'yâlara kıymet verilmez. Şu beyt, onların kitâblarında yazılıdır: Güneşin kölesiyim, yalnız onu anarım. Geceyi, rü'yâları hep arkaya atarım. Hâllerden bir hâl gelir ve geçerse, sevinmeğe ve üzülmeğe değmez. Anlaşılamıyan maksadın hâsıl olmasını beklemelidir. Vesselâm.” 131. Bu mektûb, Hâce Muhammed Eşref-i Kâbilîye yazılmışdır. Hâcelerin yollarının şânını ve bu yolda reform yapanların zararlarını bildirmekdedir: Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Geçmişlerin ve geleceklerin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma ve Onun temiz Âline salât ve selâm olsun! Akllı kardeşim hâce Muhammed Eşref! Allahü teâlâ, Evliyâsına “rahmetullahi aleyhim ecma'în” ikrâm etdiği ni'metlerle, seni de şereflendirsin! Hâcelerimizin yolu “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” kavuşduran yolların en kısasıdır. Başka yolların sonunda ele geçenler, bu yolun başında olanlara tatdırılmakdadır. Bunların (Nisbet)i, ya'nî kavuşdukları huzûr, başkalarının nisbetinin üstündedir. Bütün bu üstünlükler, bu yolda sünnete yapışmak ve bid'atden sakınmak bulunduğu içindir. (Ruhsat)ları, ya'nî islâmiyyetin izn verdiği şeyleri de, elden geldiği kadar yapmazlar. Bunlar bâtına yarar görünseler bile, izn vermezler. (Azîmet)le hareket ederler. Ya'nî (Takvâ) üzere hareket ederler. Kalb kazançlarına fâideli görülmese bile, azîmeti elden bırakmazlar. Hâllerin, vecdlerin islâmiyyete uygun olmasına dikkat ederler. Zevkleri, ma'rifetleri islâmiyyet terâzîsi ile ölçerler. Çocuklar gibi, ceviz, kozalak sayılan vecdlere, hâllere aldanıp da, islâmiyyetin güzel cevherlerini elden kaçırmazlar. Tesavvufcuların islâmiyyete uymıyan sözlerine aldanıp bağlanmazlar. (Fuss)a kayarak, (Nass)dan ayrılmazlar. Fütûhât-i Medeniyye varken, (Fütûhât-i Mekkiyye)ye dönüp bakmazlar. Hâlleri devâmlıdır. Zemânlarında değişiklik olmaz. Başkalarına şimşek gibi çakıp geçen (Tecellî-i zâtî) bunlara devâmlıdır. Çabuk geçen, gayb olan huzûra kıymet vermezler. Nûr sûresinin, (O yüksek insanlara, ticâret, alış veriş, Allahü teâlâyı unutdurmaz) meâlindeki yirmidördüncü âyeti, bunların hâlini bildirmekdedir. Fekat herkes, bu büyüklerin tatmış olduğu şeyleri anlayamaz. Bu yolda olan kısa görüşlüler bile, bunların birkaç üstünlüğüne inanmayabilir. Fârisî beyt tercemesi: Bir câhil, bu büyüklere dil uzatırsa, Cevâb vermeğe değmez desem iyi olur. Evet bu yüksek yoldakilerin ba'zısı, son zemânlarda, bu yolda yenilikler yapdılar. Büyüklerin izinden ayrıldılar. Bunların mürîdlerinden çoğu, bu yeniliklerle, tarîkat olgunlaşdırıldı sandılar. Hâşâ! Öyle değildir. Ağızlarından çıkan söz çok büyükdür. Bu yeniliklerle, reformlarla, hak yolu yıkmağa, elden kaçırmağa çalışıyorlar. Yazıklar olsun, binlerce yazıklar olsun! Başka yollarda bulunmayan birçok bid'atler, bu yolda meydâna çıkarıldı. Teheccüd nemâzını cemâ'at ile kılıyorlar. Geceyarısı, bu nemâz için uzaklardan akın akın geliyor, toplanıyorlar. Cemâ'at olup titizlikle kılıyorlar. Hâlbuki bu yapdıkları, mekrûhdur. Hem de, tahrîmen mekrûhdur. Fıkh âlimlerinden birkaçı, bunun mekrûh olması için duyurulması, i'lân edilmesi şartdır demişler ise de, bunlar da, nâfile nemâzı câmi'in bir köşesinde ve en çok üç kişi cemâ'at ile kılabilir, demişlerdir.

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Nisa Suresi 111-121 Tefsiri - Ali Kucuk N092 M004

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Sep 12, 2024 64:48


*4 NİSA SÛRESİ 111-121 MEALİ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 111 Kim günah işlerse, işlediği kendine zarar verir. Allah her şeyi bilendir, Hakim'dir. 112 Kim hata veya günah işlerse, sonra o günahı günahsız birine atarsa, iftirayı ve apaçık günahı kendine yüklemiş olur. 113 Eğer sana Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı onlardan bir kısmı seni sapıtmayı kastetmişlerdi. Onlar ancak kendilerini sapıtırlar. Sana hiç bir şeyle zarar vermezler. Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi. Bilmediklerini sana öğretti. Allah'ın sana olan fazlı büyük oldu. 114 Onların fısıldamalarının bir çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı, insanlar arasını düzeltmeyi emreden fısıldaşma hariç. Bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yapanlara yakında büyük mükâfat vereceğiz. 115 Kim, kendisine yol apaçık belli olduktan sonra Rasüle karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başkasına giderse, biz onu yöneldiğine kavuştururuz ve cehenneme yaslarız. O ne kötü bir dönüş yeridir. 116 Allah, kendisine ortak koşulmasını asla afvetmez. Şirkin dışındakileri dilediği için afveder. Kim, Allah'a ortak koşarsa (Allah yolundan) çok uzak bir sapıklığa sapar. 117 Müşrikler, ancak Allah'tan başka, dişi tanrıçalara taparlar ve ancak inatçı şeytana taparlar. 118 Allah onu rahmetinden uzak kıldı. O da: "Muhakkak kullarından bir pay elde edeceğim" dedi. 119 (Şeytan diyor ki:) "Elbette onları sapıtacağım. Onlara kuruntu vereceğim. Onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine emredeceğim Allah'ın yarattığını değiştirecekler." Kim Allah'tan başka, dost olarak, şeytanı dost edinirse apaçık zarardadır. 120 Şeytan onlara vaadde bulunur. Onlara kuruntu verir. Şeytan onlara ancak aldanmayı va'deder. 121 İşte onların yeri cehennemdir. Ondan kurtulacak yer bulamazlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nisa-suresi-111-121-tefsiri-ali-kucuk

Mevlana Takvimi
RESÛLULÂH (S.A.V.)'İN EBU EYYUB (R.A.)'İN EVİNİ ŞEREFLENDİRMELERİ - 06 EYLÜL 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Sep 6, 2024 2:28


Resûlullâh (s.a.v.) Medine'ye gelince devenin yularını boynunun üstüne bırakmıştı. Kendisi onu hiç tahrik etmiyordu. Deve Ebû Eyyub Ensarî (r.a.) Hazretlerinin evinin önüne çöktü. Resûlullâh (s.a.v.) de devenin üstünde duruyordu. Oradan yine kalkıp gitti, evvelki yerine çöktü ve bir ses çıkardı. Ondan sonra Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz üstünden indi ve: “Allâh dilerse konağımız burasıdır” dedi. Rivayet olunur ki, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Ebû Eyyub Hazretlerinin evlerine girdiği zaman yer evine konmayı ihtiyar etti. Onun üstünde olan çardağı istemedi. Ebu Eyyub (r.a.) hâtûnuna dedi ki: “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in aşağıda olması ona lâyık değildir. O (s.a.v.)'e Cebrâil (a.s.) gelir ve Kur'an nâzil olur, O (s.a.v.)'in yukarıda olması gerekir.” Velhasıl o gece kendisi ve hanımı ıstıraptan yatmadılar. Sonunda söylediler. Efendimiz (s.a.v.)'i yukarı çıkardılar, kendileri aşağı indi. Rivayete göre Ebû Eyyub (r.a.)'in evini eski zamanlarda Yemen padişahlarından biri Medine'ye geldiği zaman Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz için yapmıştı. Onun için Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'yi şereflendirdiklerinde oraya konmuştu. O padişah Medine-i Münevvere'ye geldi. Orada bir ev yaptı ve âlimlerden dört yüz kişiyi bıraktı. Alimlerin reisinin eline bir mektup verip tenbih etti ki: “Ben bu evi Resûlullâh (s.a.v.) Hazretleri için yaptım. Zuhur edip bu diyara geldiği zaman evi teslim edip bu mektubu da ona ulaştırasınız” dedi. Ondan sonra günlerin geçmesiyle ev elden ele düştü. Nihavet Ebû Eyyub Hazretlerinin tasarrufunda iken Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri gelip saadetle kondu. Ebû Eyyub (r.a.), o âlimlerin reisinin evlâdından idi. Ensar topluluğu da orada kalan âlimlerin neslinden idiler. Sonradan Kâinatın Efendisi (s.a.v.)'in şerefli hizmetine yetişip nusretler ettiler. (İmâm Kastalâni, Mevahib-ü Ledünniye, s.103-104)

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 15 - 2. Kısım / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 20, 2024 45:47


“İman sahibi, azık hazırlar. Kâfir ise yer içer, keyfine bakar, ötesini düşünmez. İman sahibi, bir yolcu gibidir. Kendini öyle görür. Burada az zaman kalacağını bilir. Malını alır, azla yetinir. Arta kalanı âhiret âlemine bırakır. Nefsine yeteri kadar burada harcar. Varlığını taşıtacak kadar nefsini doyurur. «Bütün emeli âhiret içindir. Bütün gücünü ve kuvvetini oraya verir. Dünya ve onun ehline önem vermez. Kalbi dünyadan kesilmiştir. Dünya ve ehli onun yanında önem taşımaz. Yanında tatlı bir dünyalık varsa fakirlere verir. Âhiret için azığın böyle yapılacağını bilir. Dünyada verdiği az şeyin, âhirette daha büyük ve daha iyi bir şeyle karşılık bulacağına inanır. İrfan sahibi ve bilgi sahibi olan, bütün gücünü Hakk'a yakın olmaya harcar. Âhirete geçmeden önce Hak yakınlığını burada bulmayı arzular. Gayretini bu yolda harcar. Hak yakınlığı bulunduğu an, kalp yolculuğu biter. Ondan öte yol yoktur. Sır âleminin yürüyüşü de sona erer. Seni daima secde, kıyam ve rükû hâlinde görmekteyim. Bunlardan bir sürü de yorgunluk duyuyorsun; ama kalbin, bunlardan bir iz almıyor. Hakk'a yakın olmuyor. Yaptığın işler ona tesir etmiyor. Kalbin, şu kalıptan bir türlü çıkmıyor. Rabbini doğru ara. Bu yolda doğru ol. Bu doğruluğun seni yorgunluktan kurtarır. Doğruluk gaganla vücut yumurtasını del, halka bağlılıktan kurtul. Dünyalık eşyalara karşı zühd elini çıkar; bütün arzularını kır. Kalbinle uçmaya koyul. Hak yakınlığı sahiline varıncaya kadar uçuşa devam et. O denizin sahiline yanaş. Geçmişin kurtarıcısı sana gelir. Onun yanında yardım gemisi de bulunur. Elinden tutar. Rabbine götürür. Bu dünya, bir denizdir. İmanın da bir gemidir. Gemi sağlam olursa burada boğulmaktan kurtulursun. Buna benzer Lokman Hekim'in bir sözü vardır. Oğluna öğüt verirken şöyle der: - Oğulcuğum! Dünya denizdir, iman da onun içinde gemi... Gemiyi yürüten, Allah'a kulluktur. Sahil âhiret âleminin başlangıcıdır. Ey günahlarda ısrar edenler, yakında sizi körlük kaplayacak. Kulaklarınız duymayacak. Kötürüm olacak, yerinizden kalkamayacaksınız. İsyankâr olduğunuzdan, kullar da sizin için acıma hissi duymayacak. Malınız telef olacak... Hırsızlar gelecek, her biri bir parça alıp götürecek... Fırtına esecek, âfet inecek, diğerlerini telef edecek, siz de perişan olacaksınız. Akıllı olunuz. Rabbinize dönünüz. Allah'a karşı olarak, malınızı çıkarmayınız. Allah'ı bırakıp mülke bel bağlamayınız. Hakk'ı bırakıp mülke dayanmayınız. Kalbinize Allah sevgisini koyunuz; mülk sevgisini çıkarınız. Malınız evinizde dursun; ceplerinizde ve çocuklarınızın elinde beklesin. Malınızı, vekilleriniz kimse onlar idare etsin, siz bir yanda bekleyiniz. Ölümü gözetleyiniz. Hırsınızı azaltınız, ümitlerinizi biraz kısınız. Bayezid-i Bistamî (Allah ona rahmet eylesin), şöyle der: - İman ve irfan sahibi, Allah'tan dünya istemez. Âhiret talebinde bulunmaz. Mevlâ'sından Mevlâ'yı ister. Ey evlâd! Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevbe ile dönülür. Tevbe eden ona dönmüş sayılır. Allahü Teâlâ'nın: - «Rabbinize inabe ediniz.» (Zümer/54) Buyurması, Rabbinize dönünüz demektir.

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Linç kültürü, veya orijinal adıyla "cancel culture" günümüz dünyasında sıkça rastladığımız bir fenomen haline geldi. Bu bölümde Emin, Feyza ve Onur bu konuyu ele alırken linç kültürünün sosyal medyadaki yerini ve etkilerini tartıştılar. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes 19 Ağustos'ta kitap kulübümüz başlıyor! 1 ay sürecek kitap kulübümüze hepinizi bekliyoruz

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani sohbetleri 15 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 19, 2024 36:27


“İman sahibi, azık hazırlar. Kâfir ise yer içer, keyfine bakar, ötesini düşünmez. İman sahibi, bir yolcu gibidir. Kendini öyle görür. Burada az zaman kalacağını bilir. Malını alır, azla yetinir. Arta kalanı âhiret âlemine bırakır. Nefsine yeteri kadar burada harcar. Varlığını taşıtacak kadar nefsini doyurur. «Bütün emeli âhiret içindir. Bütün gücünü ve kuvvetini oraya verir. Dünya ve onun ehline önem vermez. Kalbi dünyadan kesilmiştir. Dünya ve ehli onun yanında önem taşımaz. Yanında tatlı bir dünyalık varsa fakirlere verir. Âhiret için azığın böyle yapılacağını bilir. Dünyada verdiği az şeyin, âhirette daha büyük ve daha iyi bir şeyle karşılık bulacağına inanır. İrfan sahibi ve bilgi sahibi olan, bütün gücünü Hakk'a yakın olmaya harcar. Âhirete geçmeden önce Hak yakınlığını burada bulmayı arzular. Gayretini bu yolda harcar. Hak yakınlığı bulunduğu an, kalp yolculuğu biter. Ondan öte yol yoktur. Sır âleminin yürüyüşü de sona erer. Seni daima secde, kıyam ve rükû hâlinde görmekteyim. Bunlardan bir sürü de yorgunluk duyuyorsun; ama kalbin, bunlardan bir iz almıyor. Hakk'a yakın olmuyor. Yaptığın işler ona tesir etmiyor. Kalbin, şu kalıptan bir türlü çıkmıyor. Rabbini doğru ara. Bu yolda doğru ol. Bu doğruluğun seni yorgunluktan kurtarır. Doğruluk gaganla vücut yumurtasını del, halka bağlılıktan kurtul. Dünyalık eşyalara karşı zühd elini çıkar; bütün arzularını kır. Kalbinle uçmaya koyul. Hak yakınlığı sahiline varıncaya kadar uçuşa devam et. O denizin sahiline yanaş. Geçmişin kurtarıcısı sana gelir. Onun yanında yardım gemisi de bulunur. Elinden tutar. Rabbine götürür. Bu dünya, bir denizdir. İmanın da bir gemidir. Gemi sağlam olursa burada boğulmaktan kurtulursun. Buna benzer Lokman Hekim'in bir sözü vardır. Oğluna öğüt verirken şöyle der: - Oğulcuğum! Dünya denizdir, iman da onun içinde gemi... Gemiyi yürüten, Allah'a kulluktur. Sahil âhiret âleminin başlangıcıdır. Ey günahlarda ısrar edenler, yakında sizi körlük kaplayacak. Kulaklarınız duymayacak. Kötürüm olacak, yerinizden kalkamayacaksınız. İsyankâr olduğunuzdan, kullar da sizin için acıma hissi duymayacak. Malınız telef olacak... Hırsızlar gelecek, her biri bir parça alıp götürecek... Fırtına esecek, âfet inecek, diğerlerini telef edecek, siz de perişan olacaksınız. Akıllı olunuz. Rabbinize dönünüz. Allah'a karşı olarak, malınızı çıkarmayınız. Allah'ı bırakıp mülke bel bağlamayınız. Hakk'ı bırakıp mülke dayanmayınız. Kalbinize Allah sevgisini koyunuz; mülk sevgisini çıkarınız. Malınız evinizde dursun; ceplerinizde ve çocuklarınızın elinde beklesin. Malınızı, vekilleriniz kimse onlar idare etsin, siz bir yanda bekleyiniz. Ölümü gözetleyiniz. Hırsınızı azaltınız, ümitlerinizi biraz kısınız. Bayezid-i Bistamî (Allah ona rahmet eylesin), şöyle der: - İman ve irfan sahibi, Allah'tan dünya istemez. Âhiret talebinde bulunmaz. Mevlâ'sından Mevlâ'yı ister. Ey evlâd! Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevbe ile dönülür. Tevbe eden ona dönmüş sayılır. Allahü Teâlâ'nın: - «Rabbinize inabe ediniz.» (Zümer/54) Buyurması, Rabbinize dönünüz demektir.

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Ali Imran Suresi 146-154 Tefsiri Ali Kucuk N089 M003

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Aug 15, 2024 62:34


ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 146-154 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 136 İşte onların mükâfatı, Rablerinden bağışlanma ve altından ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedi kalacaklardır. Amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! 137 Muhakkak sizden önce nice sünnet (şeriat, olay)lar geçmiştir. Yeryüzünde gezin de (Rasülleri) yalanlayanların sonunu görün. 138 Bu, insanlar için bir açıklama ve mûttakiler için yol gösterme ve öğüttür. 139 Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer mü'min iseniz mutlaka en üstün sizsiniz. 140 Eğer size (Uhud'da) bir yara değmişse, o topluluğa da (Bedir'de) benzeri bir yara değmiştir. O günleri biz insanlar arasında dolaştırır dururuz. Bu, Allah'ın sizden iman edenleri belirtmesi ve sizden şehitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez. 141 (Bu) iman edenleri temize çıkarması ve kâfirleri azaltması içindir. 142 Yoksa siz, Allah içinizden cihat yapanları belirtmeden ve sabredenleri belirtmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? 143 And olsun siz, ölümü, onunla karşılaşmadan önce temenni ediyordunuz. İşte siz ona, bakarak gözlerinizle gördünüz. 144 Muhammed, rasülden başka bir şey değildir. Ondan önce de rasüller gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse, ökçelerinizin üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde geri dönerse, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremez. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-146-154-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Ali Imran Suresi 136-145 Tefsiri Ali Kucuk N089 M003

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Aug 15, 2024 61:19


ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 136-145 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 136 İşte onların mükâfatı, Rablerinden bağışlanma ve altından ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedi kalacaklardır. Amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! 137 Muhakkak sizden önce nice sünnet (şeriat, olay)lar geçmiştir. Yeryüzünde gezin de (Rasülleri) yalanlayanların sonunu görün. 138 Bu, insanlar için bir açıklama ve mûttakiler için yol gösterme ve öğüttür. 139 Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer mü'min iseniz mutlaka en üstün sizsiniz. 140 Eğer size (Uhud'da) bir yara değmişse, o topluluğa da (Bedir'de) benzeri bir yara değmiştir. O günleri biz insanlar arasında dolaştırır dururuz. Bu, Allah'ın sizden iman edenleri belirtmesi ve sizden şehitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez. 141 (Bu) iman edenleri temize çıkarması ve kâfirleri azaltması içindir. 142 Yoksa siz, Allah içinizden cihat yapanları belirtmeden ve sabredenleri belirtmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? 143 And olsun siz, ölümü, onunla karşılaşmadan önce temenni ediyordunuz. İşte siz ona, bakarak gözlerinizle gördünüz. 144 Muhammed, rasülden başka bir şey değildir. Ondan önce de rasüller gelip geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse, ökçelerinizin üzerinde geri mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde geri dönerse, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremez. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir. 145 Hiçbir kimseye Allah'ın izni olmadan ölmek yoktur. (o ölüm) Sûresi belli bir yazıdır. Kim dünya nimetini isterse ona o nimetten veririz. Kim de âhiret sevabını isterse ona o nimetten veririz. Biz şükredenleri yakında mükâfatlandırırız. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-136-145-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Ali Imran Suresi 1-8 Tefsiri - Ali Kucuk N089 M003

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Aug 15, 2024 58:50


ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 1-8 TEFSİRİ N089 M003 İki yüz ayetten meydana gelen bu sûre, Medine'ye hicretten sonra, ayrı ayrı zamanlarda nâzil olan ayetlerden meydana gelmiş ve Meryem validemizin babası Imrân'ın adı geçtiği için "Âli Imrân" Imrân (ailesi adını) almıştır. Allah'ın birliğinden, âhiretin varlığından, dünyanın güzelliklerinden, hürriyetten, cihatdan, şehitlikten, Uhud harbinden, ehli kitaba yapılacak davetten, adaletten dünyada düzeni sağlayacak olan İslâm ümmetinden v.s. bahsetmektedir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1 Elif, Lâm, Mim. 2 Allah, Ondan başka ilâh yoktur. Hayy'dır. Kayyum'dur. 3-4 O sana, kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak, hak kitabı indirdi. O Tevrat ve İncil'i de indirdi. (o Tevrat ve İncil) Bundan önce insanlara birer hidâyet idiler. Fûrkanı da indirdi. Şüphesiz Allah'ın ayetlerini inkâr edenlere şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, (inkâr ve isyanın) öcünü alıcıdır. 5 Şüphesiz yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah'a gizli değildir. 6 Rahimlerde size dilediği gibi şekil veren O'dur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, Aziz'dir Hakim'dir. 7 O'dur sana kitabı indiren. Onda kitabın anası olan muhkem (Manası açık ve net) ayetler vardır. Diğerleri de müteşabih (manası bize göre açık ve net olmayan) lerdir. Kalplerinde eğrilik olanlar fitne aramak ve yorumunu kendilerine göre yapmak için müteşabih ayetlere uyarlar. Halbuki onun yorumunu Allah'tan başkası bilmez. İlimde üstün olanlar ise: "Biz ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Akıl sahiplerinden başkası iyice düşünmezler. 8 Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi eğme ve bize katından rahmet ver. Sen karşılıksız verensin. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-1-8-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk

Yeni Şafak Podcast
MEHMET METİNER - “Ev zencisi” değilseniz rahatsız olmanız niye?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 9, 2024 4:33


“Ev zencisi” tabiri, kendisi de zenci olan Afro-Amerikalı Müslüman Malik el-Şahbaz'a, yani Malcolm X'e ait. “Ev zencisi” tabirini Malcolm X, “şeytan” olarak gördüğü “beyaz adam”a öykünen, dahası beyaz adamın gözüyle ait olduğu topluluğu beğenmeyip aşağılayan tipler için kullanır. Beyaz adam gibi düşünen, beyaz adam gibi inanan, beyaz adam gibi yaşamayı amaç edinen ırkdaşlarını “ev zencisi” olarak tanımlamakta haksız mıdır Malcolm X? Bence değildir. Tersinde yerinde bir tespittir bu. Frantz Fanon da Afrika kökenli bir Fransızdır. Fanon'un “Siyah deri beyaz maske” kitabında sosyolojik olarak betimlediği, aslında Malik el-Şahbaz'ın “ev zencisi” tipolojisidir. Merak edenler okusunlar. Siyah derinin üzerine takılan beyaz maske ezik ve köleci bir zihnin sırıtan öykünmeciliğinden ibarettir aslında. “Ev zencisi”nin gözünde beyaz adam efendidir. Her anlamda ve her alanda izinden gidilmesi gereken bir yüce sahiptir. “Ev zencisi” o yüzden evvela beyaz adamın gözüne girmek ister. Onu taklitle başlar. Ondan aferin almak için onun her istediğine râm olur. Boyun eğerek efendisinin gözüne gireceğine inanır. Bir de başkaldırarak veya itiraz ederek efendisine karşı tutum alan kendi soydaşlarını kendinden bilmeyip aşağılayarak. O artık sadece derisinden dolayı zencidir. Aklı, yüreği ve yaşam tarzı beyazdır. Mümkün olsa teninin rengini de değiştirmek isteyecek kadar renginden utanan bir eziktir. Ezikliğini gidermek veya gizlemek için de beyaz efendisi gibi davranmayı tercih eder. “Ev zencisi” beyaz adamdan daha tehlikelidir diğer zenciler için. Çünkü beyaz adamın iktidarına yönelik her tehdidin karşısına evvela onlar bedenlerini siper ederler. Beyaz adama yönelik her hoşnutsuzluğun ve her karşı koyuşun karşısında onlar dururlar. Çünkü beyaz adamın, yani efendisinin gözüne girmek için yapamayacağı şey yoktur. Öyle ki beyaz adamın olmadığı yerde bile onun adına hegemonya kurmayı öncelikli hedefi olarak görür.

Yeni Şafak Podcast
MAHMUT AY - Dinin Geleceği

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 11, 2024 6:10


Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye'de Din ve Diyanet Algısı hakkında yapılan bir saha araştırması üzerine iki yazı yazdım. Her ne kadar ülkemizde dindarlık oranı, %70 gibi göreceli olarak hâlâ yüksek olsa da, dünyanın genel gidişatına paralel bir şekilde, dindarlığın hem niceliksel hem de niteliksel olarak zayıflama eğiliminde olduğu görülmektedir. Bunun temel nedenlerini düşünmek ve bu soruna imkân ölçüsünde çözümler üretmek her duyarlı Müslümanın vazifesidir. S. Simon, A. Comte ve J. Frazer gibi pozitivistler; dini, geçmiş çağlara ait kabul ediyor ve bilim çağında ona yer olamayacağını iddia ediyorlardı. Dinin, 20. asırda büyük oranda tarih olacağını hayal ediyorlardı. Bu pozitivist düşünürlerden etkilenen siyasetçiler de ülkelerini pozitivist-laik çizgide dizayn etmeye çalışıyorlardı. Zira insanlık “büyü ve din çağı”ndan çıkmış, “bilim ve teknoloji çağı”na girmişti. Hâlbuki, ünlü dinler tarihçisi M. Eliade'ın da belirttiği gibi “kutsal; insan bilincinin tarihinde bir aşama değil, bilincin yapısında mündemiç bir unsur”du. Nitekim tarihî tecrübe, onları haklı çıkarmadı. Din, yok olmak bir tarafa, bazı coğrafyalarda insanoğlu tarafından 20. asrın ortalarından itibaren adeta yeniden keşfedildi. Dine dayalı yeni devletler kuruldu. Yüzlerce yeni dinî akım ortaya çıktı. Felsefeciler tarafından sert eleştirilere maruz kalan Pozitivizm ise, zamanla felsefe pazarında ciddi satıcısı ve alıcısı olmayan bayağı bir metaya dönüştü. Bu, böyle olmak zorundaydı. Zira “kutsal”, tarihin belirli bir döneminde insan tarafından yaratılmış bir kavram değil, bizatihi insanın özünde yerleşik bir tözdü. Peki, inanma ihtiyacı insanın özünde yerleşik olduğu halde; ne oldu da, son otuz yılda belirgin bir şekilde dünyada dine ve kutsala karşı gittikçe derinleşen bir ilgisizlik baş gösterdi? Felsefelerin, düşüncelerin ve ideolojilerin toplumlar üzerindeki etkisi genellikle sınırlı olur. Ancak insanın nefsine hoş gelen ve günlük hayatının bir parçası haline gelen şeyler, onu çepeçevre kuşatır. İstese de istemese de, o kuşatılmışlığın içinde yaşar hayatı. Ondan etkilenir, ona tepki verir. Teknolojik ürünler de böyledir. Teknolojinin kendini yenileme hızı arttıkça ve buna paralel olarak sürekli yeni ürünler ortaya çıktıkça, insanın teknolojik ürünlere ve dolayısıyla dünyaya olan ilgisi de artmaktadır. Dünyaya meyletmek ise, dinden ve kutsaldan uzaklaşmayı doğurmaktadır. Böylece son yıllarda, önceki yüzyıllar boyunca ateist ve pozitivist felsefecilerin yapamadığını, yepyeni bir şey çok kısa bir zamanda yapmıştır: Dijital teknoloji. Son otuz yıl içerisinde, özellikle dijital teknoloji alanında inanılmaz bir hızla yeni ürünler ve içerikler icat edilmesine paralel olarak, insanoğlu sanal dünyanın cazibesine kapılıp hakikî olan her şeyden uzaklaşmaya başladı. Böylece en büyük hakikat olan Cenâb-ı Hak ile de, insanın aklı ve kalbi arasına gittikçe büyüyen engeller koydu sanal dünya. Yiyeceklerimizde organiklik kalmadığı gibi, düşüncelerimizde de otantiklik kalmadı. Gıdalarımız gibi, düşünme melekemizin de genetiğiyle oynandı. Aklı gitgide yapaylaşan, kalbi gitgide sanallaşan zavallı modern insanın, gerçeklikle ve hakikatle bağı zayıfladı; sanal âlemle uğraşmaktan, metafizik âlemle ilgilenmeye ne vakti ne takati kaldı.

Kuran Time
Büyük Cevşen | Hizb-ü Envari'l-Hakaikı'n-Nuriye | Faziletleri ve Mahiyeti

Kuran Time

Play Episode Listen Later Jul 2, 2024 21:02


Sizi kutlu bir yolculuğa davet ediyoruz. Var mısınız? Bu yolculuğa önce tevbe ve istiğfarla, biraz da Kur'an okuyarak başlayacağız. Daha sonra yolun başında bizleri Şah-ı Nakşıbend hazretleri bekliyor olacak. Onunla birlikte oturup Kudsî bir evrad okuyacağız. Yolun az ilerisinde Abdulkadir Geylani, Seyyid Ahmed Bedevi, Cüneyd-i Bağdadi, İmam Busayri gibi büyüklerle beraber onların vird edindikleri salavat zincirine katılacağız. Devamında Hz. Ali'nin Ercuze Kasidesinde tarif ettiği Sekîne duasıyla biraz soluklandıktan sonra Veysel Karani ile birlikte Rabbimize içli, dokunaklı bir yakarışta bulunacağız. Sonra kaldığımız yerden, içinde ism-i azamı da barındıran iki büyük tesbihatla yola devam edeceğiz. Bir süre sonra Kur'an okurken şehid edilen Hz. Osman (ra) efendimizin tamamen Kur'an'dan iktibas ettiği cümlelerle Kur'an'ın sahibine münacatta bulunacağız. Ondan sonra hamd ve şükrü gayet azami bir tarzda dile getireceğiz. Bir noktada göklere ve yerlere adeta kuşbakışı nazar edeceğiz ve göklerin, yerlerin, ikisi arasındakilerin Allah Teala'nın isim ve sıfatlarına olan şehadetlerini görecek, duyacak, anlayacak ve hayranlıkla secdeye kapanacağız. Nihayet bir Hak dostunun hayatının en önemli manevi değişim sürecinde İlahi dergâhın önünde diz çöküp içini döktüğü dua ve münacatları kendi hissiyatımız haline getirmeye çalışacak ve o hislerle Rabbimize yakaracağız. Var mısınız bu kutlu yolculuğa? O hâlde buyurun: Büyük Cevşen'i tanıyalım. 00:00 Giriş 01:45 Büyük Cevşen Nedir? 04:23 İstiğfar ve Kur'an'dan Parçalar 04:58 Cevşen 05:19 Evrad-ı Kudsiyye 06:29 Delailün NUr 07:38 Sekine Duası 10:32 Münacat-ı Veysel Karani 11:55 Dua-i Tercüman-ı İsm-i Azam 12:23 Dua-i İsm-i Azam 13:19 Münacatü'l Kur'an 14:20 Tahmidiye Duası 15:35 Hülasatül Hülasa 16:34 Tazarru ve Niyaz 18:47 Son Bölüm ve Kısa Bir Açıklama

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - Fitne Ateşi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 2, 2024 4:18


“Kitlenin aklı yoktur” sözünü doğrulayan bir süreç yaşadık: Kayseri'de yakılan fitne ateşi birden bire sınırın öte yakasına sıçradı, bindirilmiş kıtalar kulaklarına fısıldananı harfiyen yerine getirdiler ve arkalarında çok boyutlu bir enkaz bıraktılar. Çok derin ve sofistike düşünmeye gerek yok; ortalama zekâya sahip herhangi biri, yaşananların “normal” olmadığını, birden bire sokakları dolduran bu kalabalıkların belli merkezlerden kontrol edildiğini ve hadiselerin son tahlilde Türkiye'yi içeriden ve dışarıdan zayıflatmayı hedeflediğini görecektir. Birkaç noktaya işaret etmek gerekiyor: * Türkiye'de son yıllarda özenle ve inatla inşa edilen “İslâm'sız Türklük” ideolojisi, bu ülkenin istikbali için en gerçek tehlikelerden biridir. Türklüğü İslâm'dan ayırdığınızda geriye kaba bir faşizmden başka bir şey kalmayacaktır. Ondan sonra artık, yabancı istihbarat örgütleri akılsız kalabalıkları istediği şekilde güdebilecektir. Türk, İslâm'la beraber vardır ve tarihe adını yazdırdığı bütün parlak başarıları İslâm'ın emrinde olduğu sürece gerçekleştirebilmiştir. Bugün İslâm'ı ve İslâm'ın bütün tezahürlerini (“İslâm kardeşliği” de elbette bunlardan biridir) “Arapçılık” ya da “Araplara özenme” olarak yaftalayan zehirli dil, Türklüğe ve Türklere en büyük kötülüğü yapmaktadır. * Yabancı düşmanlığının bilhassa Müslüman halklara yöneltilmesi ve ülkemizde mukim diğer milletlere (Ruslar, Ukraynalılar, İngilizler, Almanlar vb.) karşı son derece müsamahakâr ve alttan alan bir üslubun kullanılması, mülteci karşıtlığı ile İslâm düşmanlığının kardeş ideolojiler olduğunu gösteriyor. “Yabancı dilde tabela olmaz” diyerek esnafın helal kazancına el uzatanların sadece Arapça tabelalarla uğraşması, bunun yanında İngilizce ve diğer Batı dillerine herhangi bir müdahalenin olmaması da aynı tavrın tezahürüdür. * İnsaf, adalet ve empati gibi birçok hasletle mücehhez olması gereken ve bu yönleriyle “kitle”den ayrışması beklenen Müslümanlar içinde bazılarının da söz konusu faşist söylemlere savrulması son derece düşündürücüdür. Türkiye'deki mülteci profiline veya devleti idare edenlerin mülteci meselesini ele alış biçimine dair şerhlerinizin olması mümkündür. Ancak bu, hiçbir şekilde, masum insanların evleri ve dükkânları kundaklanırken susmayı, bize sığınan çaresiz Müslümanlara reva görülenleri içten içe desteklemeyi ve “Tamam kardeşiz, ama…” türünden sözüm ona analizlerle yapılanları aklamayı gerektirmez. * Sosyal medya mecraları, böylesi kriz anlarında bütün zincirlerinden boşanarak, yalan haberlerin -adeta patlamış bir kanalizasyon gibi- beyinlere ve kalplere sınırsızca aktığı bir gayya kuyusuna dönüşüyor. Dezenformasyon yayan kaynakların titizlikle takip edilerek anında etkisiz hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye, iddia edilenin aksine, çok fazla ve hudutsuz özgürlüklerin yaşandığı bir ülke. Ekranları dolduran ve sokakları hareketlendiren yalancıların güç aldığı nokta da burası zaten: Diz çöktürücü bir yaptırımla karşılaşmayacaklarından eminler. Oysa dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir özgürlük ve sınırsızlık yok. Bunca başıboşluğa ve fitneye mutlaka somut müeyyideler gerekiyor. Toplumu birbirine düşüren bütün odaklar, “devletin demir yumruğu”nu ensesinde hissetmeli.

Yeni Şafak Podcast
YAŞAR SÜNGÜ - Çalışan Mutluluğuna Ilişkin Değişen Trendler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 2, 2024 4:21


İş dünyasında çalışanlara yönelik yapılan bir araştırmada insanların “İyi oluş hali” beş ana kategoride toplanmış: “Kariyerde iyi oluş, sosyal iyi oluş, finansal iyi oluş, toplumsal iyi oluş ve fiziksel iyi oluş hali.” Araştırmalar bu beş alan arasında en büyük etkinin kariyerde iyi oluş halinden geldiğini gösteriyormuş. İşverenler de profesyonel hayatta bu kısma odaklanmış. Bunun anlamı şu; Bazı sermaye sahiplerindeki kapitalist kafa değişmemiş. ** Çalışanı insan olarak değil makine olarak görmeye devam edenler iş dünyasında egemenler. Bugünkü küresel ekonomik krizin baş sorumlusu da onlar. Yani insanı anlayamayanlar daha doğrusu anlamak istemeyenler. Çocuk katili İsrail gibi insan deyince sadece kendilerini ve yakınlarını anlayanlar. Oysa insanın iyi oluş hali fiziksel iyi oluş hali ile başlar, toplumsal iyi oluş hali ile devam eder. Rakamla ifade edersek sağlık en soldaki birdir. Ondan sonraki her iyi oluş hali baştaki bir rakamının sağına eklenen sıfırdır. Finansal iyi oluş en sondadır. ** Esenlik alanında araştırmalar yürüten Gallup'ın Amerika ve Almanya'da gerçekleştirdiği başka bir araştırma da finansal gücü yaşamlarının sonuna kadar hayatlarını idame ettirmelerine yetecek çalışanların yüzde 95'inin yine de çalışmaya devam etmek isteyeceklerini ortaya koyuyor. Bundan doğal ve normal bir şey yok. İnsanları mutlu eden şey tembellik değil ki.

Yeni Şafak Podcast
MEHMET ŞEKER - Ticaret değil bu düpedüz ahlâksızlık

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 27, 2024 2:56


İki yolcu, A noktasından B noktasına uçak yolculuğu yapacaklar. İzmir Adanan Menderes Havalimanı'na vaktinde gelmişler ama uçak vaktinde kalkmamış. Rötar üstüne rötar eklenip tam 6 saat gecikmiş. İnsan 6 saat bekleyince mutlu olmaz. Fena halde canı sıkılır. İki kişi de olsan sohbetle en fazla bir iki saat idare eder. Ondan sonrası eziyete döner. Sinirler gerilir. Dakikalar saat gibi gelmeye başlar. Acıkma başlar, bir şeyler içme ihtiyacı kaçınılmaz olur. * O iki yolcu da içinde bulundukları durumu değiştirmek için ellerinden bir şey gelmediğinin bilinciyle beklerken birer çay içmek istemişler. Havalimanlarında fiyatlar dışarıya göre biraz yüksektir. Yine de iki çay için aşırı fiyat istenince, öfkelenmek göreve dönüşür. Bunu herkes bilir ve ona göre davranır ama bu defa aşırının da ötesine geçilmiş. Alenen soygunculukla karşı karşıya kaldıklarını düşünmüşler. Gelen fişin fotoğrafını bir internet sitesine göndermelerinin ardından haber yapılmış. Sitede şöyle deniliyor: “İki çay için 320 lira hesap geldi.” * Hesabı gördükleri anda sert tepki göstermişler ama ödemekten başka bir çare yok elbette. Yayınlanan fişe biz de baktık. Haberi yapanlar abartmış! Gelen hesap 320 lira değil. Sadece 319 lira 70 kuruş. Ayrıntısı şu şekilde: İki büyük çay: 290,64 Yüzde on servis ücreti: 29,06 KDV: 31,26 Toplam: 319,70 * Bu soygunu makul karşılayacak bir kişi var mıdır yeryüzünde? Serbest piyasadan anladıkları bu mudur? Bir insaf sınırı yok mudur? Dünyada serbest piyasa sadece bizde mi var? Herkes kafasına göre fiyat koyabilir mi? Onu geçelim ve bir manav tezgâhına bakalım… Hakikaten bir tezgâh kurulmuş. Tam anlamıyla etiket terörü. Kiraz: 99,99 Kavun: 29,99 Kayısı: 59,99 Yüz lira değil, otuz lira değil, altmış lira değil. Birer kuruş noksan. İnsaflı davranmış manav tezgâhını kuran. Ya kiraz tam yüz lira olsaydı? Nasıl ödeme zorluğu çekerdi müşteriler, değil mi? * Kapitalizmin aptalca bir numarası. Basit, ilkel bir numara aynı zamanda. Müşteriye “yüz liranın altında” hissettirme çabası. Karşısındakini aptal yerine koyma… Yaklaşık bir kilo civarında isteyip elektronik hesap yapınca ve nakit yerine kredi kartıyla ödenince sorun yaşanmıyor ama böyle davrananlara karşı bir şeyler düşünmeli. * Gramı gramına tam bir kilo isteyip, yüz lira vermek ve para üstünü beklemek lâzım. İki tane kiraz ekleyip düzlemesini kabul etmeden ısrarla o bir kuruşu talep etse biri ne olacak? Kim nerede bulacak o bir kuruşu?

Mevlana Takvimi
RESÛLULLÂH (S.A.V.)'İN BEYÂN GÖREVİ - 10 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 10, 2024 2:25


Hz. Peygamber (s.a.v.), söz, fiil ve takrirleri ile açıklamakla görevli olduğu konuları beyân etmekteydi. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Sana da insanlara gönderileni açıklayasın diye Kur'ân'ı indirdik.” (Nahl s. 44) Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen sözlü beyânda bulunurdu. Meselâ talâkla ilgili hadislerinde: “Allâh'ın, dikkate alınarak kadınları boşanmasını emrettiği iddet işte budur.” (Buhârî) buyurması gibi. Resûlullâh (s.a.v.), hesaba çekilen kimsenin azâp göreceğini ifade etmesi üzerine, Hz. Âişe (r.anhâ), kendisine “Âmel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir” (İnşikâk s. 8) âyeti hakkında ne demeli?” diye sormuştu. Buna: “O sadece arzdır” buyurarak açıklama getirdi. (Müslim) “Münâfıkın alâmeti üçtür” sözünden ne kastettiklerini soran birine de: “Ondan size ne? Ben onunla şunu şunu kastettim.” demiştir. Resûlullâh (s.a.v.) aynı zamanda fiilleri ile de beyânda bulunuyordu. Meselâ Arefe gününde, Arafat'ta devesinin üzerinde iken bir bardak süt almış ve içmişti. Böylece o günde Arafat'ta oruç tutmanın meşru olmadığını açıklamış bulunuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazın nasıl kılınacağını, haccın nasıl yapılacağını fiilleri ile açıklamış ve konuyla ilgili olarak: “Beni nasıl namaz kılıyorken görüyorsanız siz de öyle kılın” “Hac vecibelerinizi benden alın” buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ikrârı da aynı şekilde beyân oluyordu. Bir fiilin işlendiğini bilir ve ona karşı, bâtıl ya da haram olması halinde, tepkisini göstermeye de imkânı bulunur ve buna rağmen onu onaylarsa, bu da bir beyân çeşidi olurdu. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.3, s.289-290)

Mevlana Takvimi
ÇOCUKLARIN DİN COŞKUSU - 02 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 2, 2024 2:54


Sahâbelerin küçük ve genç yaştaki çocuklarının din coşkuları aslında büyüklerin terbiyesinin meyvesiydi. Ana, baba ve akrabalar şefkat adına çocukları mahvedip, zayi edecekleri yerde, en baştan onların dini durumlarını gözetip, onları uyarmış olsalar, o zaman dinin emirleri çocukların kalplerine yerleşir ve büyüyünce de o şeyler alışkanlık haline gelir. Ancak bizler bunun tam tersine çocuğun her kötü davranışını çocukluk hali kabul ederek göz yumuyoruz. Hatta aşırı sevgiden dolayı yaptıklarından memnun oluyoruz. Çocuklarda dini yönden bir eksiklik görünce “Büyüyünce hepsi düzelir.'' diye gönlümüzü teselli ediyoruz. Halbuki başlangıçta atılan alışkanlık tohumları büyüyünce daha da olgunlaşır. Siz nohut ekip, ondan buğday bitmesini istiyorsunuz. Bu imkansız bir şeydir. Eğer siz çocuğunuzun güzel ahlâklı, dinine önem verip onun emirlerini yerine getiren biri olmasını istiyorsanız, daha çocukken onu dine önem vermeye alıştırın. Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.) evlâdlarını çocukluktan itibaren gözetirler ve dinin emirlerine dikkatle sarılmalarını sağlarlardı. Hz. Ömer (r.a.) zamanında, mübarek Ramazan ayında, şarap içmiş olup oruçlu olmayan bir adam yakalanıp getirildi. Hz. Ömer (r.a.) ona: “Yazıklar olsun sana! Bu ayda bizim çocuklarımız bile oruçludur.” dedi. (el-İsâbe) Yani “Sen bu kadar yaşlı olduğun halde oruç tutmuyorsun” dedi. Ondan sonra adama içki içme cezâsı olarak seksen kırbaç vurdu. Hz. Umeyr (r.a.) küçük yaşta bir çocuktu. O devirde cihâda katılmak küçük-büyük herkesin candan arzuladığı bir şeydi. O Hayber Savaşı'na katılmak istedi. Kabilesinin ileri gelenleri ona müsaade edilmesi için Nebi (s.a.v)'e rica ettiler. Nebi (s.a.v) izin verdi ve ona bir kılıç hediye etti. Kılıcı boynuna astı. Fakat kılıç büyük, boyu da kısa olduğundan giderken kılıç yere sürünüyordu. İşte o devirdeki çocukların cihada gitmek için öyle bir arzuları vardı ki, başkalarını aracı yapıyorlardı. Bunun sebebi, din coşkusundan başka ne olabilirdi? (Zekeriyya Kandehlevî, Fezâil-i A'mâl, s.146)

Kur'an Mealleri
92. LEYL suresi KHMK Hasan Basri Çantay sesli meali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later May 30, 2024 1:57


### Leyl Suresi #### Arapça ve Türkçe Meali **بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ** **Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla** **1. وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَىٰ** 1. Örtüp bürüdüğü zaman geceye andolsun, **2. وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّىٰ** 2. Parlayıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun, **3. وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنثَىٰ** 3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, **4. إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّىٰ** 4. Sizin gayretleriniz gerçekten çeşit çeşittir. **5. فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَاتَّقَىٰ** 5. Kim (Allah için) verir ve (Allah'a karşı gelmekten) sakınırsa, **6. وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَىٰ** 6. Ve en güzel olanı (Kelime-i Tevhid'i) tasdik ederse, **7. فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَىٰ** 7. Biz de onu en kolay olana muvaffak kılacağız. **8. وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَىٰ** 8. Fakat kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse, **9. وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَىٰ** 9. Ve en güzel olanı yalanlarsa, **10. فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَىٰ** 10. Biz de onu en zor olana muvaffak kılacağız. **11. وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّىٰ** 11. Düştüğü zaman malı ona fayda vermez. **12. إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَىٰ** 12. Şüphesiz doğru yolu göstermek bize aittir. **13. وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَىٰ** 13. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. **14. فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّىٰ** 14. Sizleri alev alev yanan bir ateşle uyardım. **15. لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى** 15. O ateşe ancak en bedbaht olan girer. **16. الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ** 16. O ki yalanlamış ve yüz çevirmiştir. **17. وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى** 17. Ondan en çok sakınan uzaklaştırılır. **18. الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّىٰ** 18. O ki malını verip temizlenir. **19. وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُ مِن نِّعْمَةٍ تُجْزَىٰ** 19. Ve onun yanında kimseye ait bir nimet yoktur ki karşılık verilsin. **20. إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَىٰ** 20. Ancak en yüce Rabbinin rızasını (isteyerek verir). **21. وَلَسَوْفَ يَرْضَىٰ** 21. Ve elbette (o Allah'tan razı olacak) ve Allah da ondan razı olacaktır. ### Leyl Suresi'nin Faziletleri Leyl Suresi, Kur'an-ı Kerim'in önemli surelerinden biridir ve bazı hadislerde bu surenin faziletlerine dair bilgiler bulunmaktadır. İslam literatüründe Leyl Suresi'nin çeşitli faziletleri şu şekilde ifade edilmiştir: 1. **Korunma ve Güvenlik**: - Leyl Suresi'nin okunmasının, kişinin Allah'ın koruması altında olmasını sağlayacağına inanılır. Gece okunan surelerin, özellikle bu surenin, kişiyi kötülüklerden ve tehlikelerden koruduğu düşünülür. 2. **Rızık ve Bereket**: - Leyl Suresi'ni düzenli olarak okuyan kişilerin rızkının genişleyeceğine ve bereketleneceğine inanılır. Rızık konusunda sıkıntı çeken kişilerin bu sureyi okuyarak Allah'tan yardım dilemeleri teşvik edilir. 3. **Sıkıntıların Giderilmesi**: - Kişi, hayatında karşılaştığı sıkıntı ve zorlukların giderilmesi için Leyl Suresi'ni okuyabilir. Bu surenin manevi olarak rahatlama ve huzur getirdiği kabul edilir. 4. **İman ve Takva**: - Leyl Suresi'ni düzenli olarak okumak, kişinin imanını güçlendirmesine ve takvasını artırmasına yardımcı olur. Sure, Allah'a olan bağlılığı pekiştirmekte ve kişinin manevi hayatını zenginleştirmektedir. 5. **Ahiret Hazırlığı**: - Leyl Suresi, kişinin ahiret hayatına hazırlık yapmasına vesile olur. Surede geçen ayetler, kişiye dünya ve ahiret hayatındaki sorumluluklarını hatırlatır ve ahiret bilincini artırır. 6. **Hayırlı Amellere Teşvik**: - Surede, hayırlı amellerde bulunanların mükafatlandırılacağına dair ifadeler yer aldığı için, Leyl Suresi'ni okuyan kişilerin hayırlı işler yapmaya teşvik edildiği kabul edilir. ### Hadislerde Leyl Suresi - **Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilen bazı hadislerde Leyl Suresi'nin faziletleri üzerinde durulmuştur**: - "Her kim Leyl Suresi'ni okursa, Allah ona kolay bir hesap ve mutlu bir hayat nasip eder." (Hadis-i Şerif) - "Leyl Suresi'ni okumak, kişiye hem dünya hem de ahiret mutluluğu getirir." (Hadis-i Şerif)

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Naziat Suresi Tefsiri Ali Kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later May 17, 2024 58:21


*79 NÂZİ'ÂT SÛRESİ Mekke'de nâzil olmuştur. 46 âyettir. Kâfirlerin canları alınırken zorla alınacağı, mü'minlerinin ki ise kolayca alınacağı bildirilir. Çürüyen kemiklerin diriltileceği, kâfirlerin elebaşısı olan Firavunun iki dünyada da cezalandırıldığı anlatıldıktan sonra, dünya nimetlerinden en önemlileri, yeryüzü, dağlar, sular, otlaklar sayılır ve cehennemlik işlerden uzak durup cennete yaklaşmaya çağrılır. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 And olsun boğup çıkaranlara, 2 Yavaşça çekenlere, 3 Yüzdükçe yüzenlere, 4 Yarıştıkça yarışanlara, 5 İşleri yönetenlere. 6 O gün sarsan sarsar. 7 Onu peşinden biri takip eder. 8 O gün yürekler korkudan titrer. 9 Gözler (korkudan) aşağı iner. 10 "Biz önceki hale mi döndürüleceğiz?" derler. 11 Çürümüş kemik olduğumuzda mı (diriltileceğiz)? 12 "O zaman bu zararlı bir dönüştür" dediler. 13 O ancak bir tek haykırıştır, (dirilmek için sur'a bir üfürme yeter), 14 Bir de bakarsın ki, onlar (mahşer) yerindedirler. 15 Musa'nın olayı sana geldi mi? 16 Hani Rabbi ona Tuvâ'da, kutsal vâdide şöyle seslenmişti: 17 Firavuna git. Çünkü o azdı. 18 (Ona) söyle: "Arınmak ister misin?" 19 Seni Rabbinin yoluna götüreyim ki (azabından) korkasın. 20 (Musa) Ona en büyük âyeti gösterdi. 21 O, hemen yalanladı ve isyan etti. 22 Sonra koşarak geri döndü. 23 (Halkını) topladı ve bağırdı! 24 "Ben sizin en yüce Rabbinizim" dedi. 25 Bunun üzerine Allah onu hem âhiret ve hem de dünya cezasıyla cezalandırdı. 26 Şüphesiz bunda korkan için ibret vardır. 27 Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü mü? Onu Allah bina etti. 28 Onun boyunu yükseltip düzeltti. 29 Gecesini kararttı, gündüzünü çıkardı. 30 Bundan sonra yeryüzünü döşedi. 31 Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. 32 Dağlarını dikti. 33 Size ve davarlarınıza faydalı olmak için (çıkardı) 34 O büyük belâ geldiğinde, 35 O gün insan neye koştuğunu anlar. 36 Görene Cehennem yaklaştırılır. 37 Kim azgınlık yapar, 38 Dünya hayatını (âhirete) tercih ederse 39 (Onun için) Cehennem varılacak yerin ta kendisidir. 40 Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini hevadan alıkoyarsa, 41 (Onun için) cennet varılacak yerin ta kendisidir. 42 Sana "kıyametin demir atması ne zamandır?" diye soruyorlar. 43 Onu anlatmanın sen neresindesin 44 Onun sonunun (ilmi) Rabbine (aid) dir. 45 Sen ancak ondan (kıyamet gününden) korkanları uyarıcısın. 46 Onlar (kâfirler) onu (kıyamet gününü) gördükleri gün, sanki (Dünyada/kabirde) ancak bir akşam veya bir kuşluk vakti kadar kalmışlar gibi olurlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/naziat-suresi-tefsiri-ali-kucuk

Mevlana Takvimi
NAMAZA DAVET: EZÂN - 15 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later May 15, 2024 2:13


Rivayet olunur ki, ilk yılda namaz vakitleri olunca Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.) kendiliklerinden gelip toplanırlardı. Namaz için davet yoktu. Sonradan Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, ulu sahabelerle meşveret edip: “Halkı namaza ne şekilde dâvet edelim?” dediler. Bazıları, “Biz de Hıristıyanlar gibi çan kullanalım. Namaz vakitlerinde çanlar çalınsın” dediler. Bazıları, “Yahudilerin adeti üzere boru çalınsın” dediler. Kimisi de “Namaz vaktinde ateş yakıp yukarı kaldıralım. Halk görüp mescide gelsinler” dediler. Ondan sonra Abdullah bin Zeyd bin Sa'lebe (r.a.)'e, birisi rüyasında ezân ve kâmeti öğretti. Abdullah (r.a.), sabah olur olmaz Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in hizmetine geldi ve “Ya Resûlâllah, bu gece gördüm. Bir kimse geldi. Altına ve üstüne yeşil elbiseler giymişti. Bana şöyle şöyle öğretti. Ben öyle bir haldeydim ki, uyumuyordum desem gerçek söylerim” dedi. Ezânı ve kâmeti rü'yasında öğrendiği gibi Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'e okuyuverdi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz dedi ki: “İnşâallâhü Teâlâ hak rü'ya görmüşsün. Kalk Bilâl'e de telkin eyle. Onun sesi seninkinden yüksektir. Senden işittiği gibi ezânı okusun.” Abdullah bin Zeyd (r.a.) der ki: “Şerefli emirleri üzere ben de kalkıp Bilâl'e telkin ettim, o da ezanı okudu.” Hz. Ömer bin Hattâb (r.a.) evindeydi; ezanı işitmiş, acele ile Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'e geldi: “Ya Resûlâllah, seni hak peygamber gönderen Allâh (c.c.) hakkı için ben rü'yada nasıl gördümse Bilâl de ezanı öyle okudu” dedi. Meğer Hz. Ömer (r.a.) de rü'yasında Abdullah (r.a.)'in gördüğünü ayniyle görmüş imiş. (İmâm Kastalâni, Mevahib-ü Ledünniye, s.109-110)

Mevlana Takvimi
ALLÂHÜ TEÂLÂ'NIN EN SEVDİĞİ AMELLER - 07 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later May 7, 2024 2:30


Tâbiînden Ebû Amr eş-Şeybânî (r.a.), Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'den Abdullah ibni Mes'ûd (r.a.)'ın evini eliyle gösterdi, ardından da onun şöyle dediğini söyledi: Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'e: “Allâhü Teâlâ'nın en sevdiği amel nedir?” diye sordum. “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sordum. “Ana babaya iyilik ve itaat etmek.” buyurdu. “Ondan sonra hangisidir?” diye sordum. “Allâh (c.c.) yolunda cihâd etmek.” buyurdu. Abdullah ibni Mes'ûd (r.a.) daha sonra şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bana bunları söyledi; şâyet kendisine sormaya devam etseydim, herhalde daha başka şeyler de söylerdi.” Allâhü Teâlâ'nın en çok hoşnut olduğu üç ibâdetten biri, vaktinde kılınan namazdır. Namaz en önemli ibâdet ve dinin direğidir. Bu sebeple namazı vaktinde kılmalıdır. Allâhü Teâlâ'nın en çok sevdiği ikinci ibâdet, ana babaya iyilik ve itaat etmektir. Bir evlât, onların isteklerini yerine getirmeye ve onları kendisinden râzı etmeye çalışmalıdır. Çünkü onlar, insanın dünyaya gelmesine, Allâüh Teâlâ'yı tanımasına ve cennette ebedî bir hayatı kazanmasına aracı olmuşlardır. Allâhü Teâlâ'nın sevip beğendiği üçüncü ibâdet, Allâh (c.c.) yolunda cihâd etmektir. Çünkü insan, azîz dinini ve vatanını kâfirlerden ancak cihâd ile koruyabilir ve dünyaya yayabilir. Hattâ gün gelir, Allâh (c.c.) yolunda cihâd etmek en önemli ibâdet olur. İslâm'ın öğrenilmesi ve yaşanması için gayret etmek de bir cihattır. Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz, Allâh (c.c.)'un rızâsının nasıl kazanılıp nasıl kaybedileceğini bizlere şöyle bildirmiştir: “İnsan Allâh (c.c.)'un rızâsını ana babasını hoşnut ederek kazanır. Allâh(c.c.)'un gazâbını da onları öfkelendirerek üzerine çeker.” (İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.16-18)

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Nahl Suresi 1-16 Tefsiri - Ali Kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Apr 14, 2024 58:42


*16 NAHL SÛRESİ 1-16 N070 M016 Mekke'nin sonlarına doğru nazil olmuştur, 128 âyettir. Bal arısı anlamına gelen "Nahl" sûresi diye isimlendirilmiştir. Sûrede; arının dahi balını Rabbinin vahyi ile yaptığından, yaratılan ve yaratıacaklardan bahseder. Ayrıca Kur'ân ehline dikkatimizi çeker. Sözleşmelere ve yeminlere bağlı kalmamız emredilir. Kara ve deniz ürünlerine dikkatimizi çeker ve bunları da Allah'ın yarattığı vurgulanır. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 1 Allah'ın (müminlere zafer,kâfirlere azab) emri geldi. Artık onu acele istemeyin. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. 2 Kullarından dilediğine kendi emrinden bir ruh (vahiy) ile Melekleri indirir. “Benden başka İlah yoktur, benden sakının diye uyarınız”(der) 3 Gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, onların (müşriklerin) ortak koştuklarından yücedir. 4 İnsanı nutfe (meni) den yarattı. Bir de bakarsın o, açık bir hasım kesilmiş. 5 Davarları da yarattı. Sizin için onlarda ısınmanızı sağlayan şeyler ve daha bir çok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz. 6 Akşam getirirken, sabah salıverirken sizin için bir güzellik vardır. 7 Canlarınızın yarısı tükenmeden varamayacağınız ülkelere ağırlıklarınızı taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli ve çok merhametlidir. 8 Atları, katırları ve merkepleri siz binesiniz ve ziynetlenesiniz diye (yarattı). Daha bilmediklerinizi de yaratır. 9 Doğru yolu bildirmek Allah'a aittir. Ondan sapan da var. Eğer Allah dileseydi sizin hepinizi hidâyete erdirirdi. 10 Gökyüzünden size suyu indiren O'dur. Sizin için onda içecek var ve ondan içinde (hayvanlarınızı) otlattığınız ağaçlar vardır. 11 O su ile sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveler bitirir. Düşünen toplum için bunda ibret vardır. 12 Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı emrinize amade kıldı. Yıldızlar da onun emriyle boyun eğdirilmişlerdir. Aklı başında olanlar için bunda ibretler vardır. 13 Sizin için yeryüzünde çeşitli renklerdekileri de yarattı (emrinize verdi), şüphesiz öğüt alan toplum için bunda ibret vardır. 14 Ondan, taze et yemeniz ve ondan, giyeceğiniz süs eşyasını çıkarmanız için denizi (emrinize) müsahhar kılan Odur. O denizi yararak giden gemiler görüyorsun. Bütün bunlar Allah'ın Lütfundan aramanız ve şükretmeniz içindir. 15 Sizi sarsmasın diye yeryüzüne dağları bıraktı, nehirleri ve yolları bıraktı ki, yolunuzu bulasınız. 16 Alametler (yarattı). Onlar yıldızlarla da yolları bulurlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nahl-suresi-1-16-tefsiri https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/nahl-suresi-tefsiri-ali-kucuk

Kur'an-i Kerim Tefsiri
Kehf Suresi 10-21 Tefsiri Ali Kucuk N069 M018

Kur'an-i Kerim Tefsiri

Play Episode Listen Later Apr 7, 2024 58:22


*18 KEHF SÛRESİ 10-21 MEALİ N069 M018 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 10 Hani o delikanlılar, mağaraya sığınmışlar ve "Ey Rabbimiz, bize tarafından bir rahmet ver ve şu işimizde bize bir kurtuluş yolu hazırla" demişlerdi. 11 Bunun üzerine biz de onların kulakları üzerine mağarada senelerce (perde) vurduk (uyuttuk.) 12 Sonra iki taraftan hangisinin kaldıkları süre'yi daha iyi hesap ettiğini bilmemiz için onları uyandırdık. 13 Onların haberini, doğru olarak sana biz anlatacağız. Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidâyetini artırmıştık. 14 Onların kalplerini bağladık (sağlamlaştırdık. Birbirine kenetledik) ve kıyama kalkıp şöyle dediler: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başka hiçbir ilâha dua etmeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz." 15 "İşte şu bizim kavmimiz, Allah'tan başka ilâh edindiler. Onlara karşı apaçık bir delil getirmeli değiller miydi? Allah'a karşı yalan yere iftira edenden daha zalim kim vardır?" 16 Mademki onlardan (kâfirlerden) ve Allah'tan başka ibadet ettiklerinden ayrıldınız, mağaraya sığının ki Rabbiniz, rahmetinden size yaysın ve işinizde size kolaylık hazırlasın. 17 Güneş doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına yöneldiğini görürsün. Battığı zaman sol taraftan makaslar geçer. Onlar mağaranın geniş bir yerindedirler. İşte bu Allah'ın âyetlerindendir. Allah kimi doğru yola iletirse o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de sapıtırsa, artık ona yol gösterecek bir dost bulamazsın. 18 Onlar uykuda iken sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviririz. Köpekleri de ön ayaklarını kapının eşiğine uzatmıştır. Eğer onları görseydin, elbette onlardan kaçarak dönerdin ve onlardan için korkuyla dolardı. 19 Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden bir sözcü: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün veya bir günün birazı kadar kaldık" dediler. "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi içinizden birini şu gümüş paranız ile şehre gönderin de hangi yemek daha temizse ona baksın ve ondan size bir yiyecek getirsin. Çok çabuk, dikkatli ve nazik davransın ve sizi hiç kimseye hissettirmesin. 20 Şüphesiz eğer onlar, sizi ele geçirirlerse, ya sizi taşla öldürürler veya sizi dinlerine döndürürler. O vakit de ebediyen kurtuluşa eremezsiniz. 21 Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu ve kıyamet konusunda şüphe olmadığını bilmeleri için onları tanıttırdık. (Halk onları tanıdı ve böylece öldükten sonra diriltileceklerini daha iyi anladılar.) Onların işini aralarında tartışıyorlardı. (Bir kısmı) "Üzerlerine bina yapın" demişlerdir. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işleri üzerine galip olanlar (iman edip yönetimi elinde tutup Ashabı Kehf'i tanıyanlar) ise: "Mutlaka onların üzerine mescid yapacağız" dediler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kehf-suresi-10-21-tefsiri-ali-kucuk

Fularsız Entellik
Erkeğin Kadın Sporuyla İmtihanı: Bir Olimpiyat Tarihi

Fularsız Entellik

Play Episode Listen Later Mar 8, 2024 24:04


Selam fularsızlar. MÖ 396 olimpiyatlarında at arabası yarışlarını Spartalı bir prenses kazanmış. Hem de iki defa üstüste. Oradaki Zeus tapınağının girişine bronz heykelini diktirip altına "bu yarışı ilk kazanan kadın benim, deal with it" yazdırmış.Ondan tam 23 asır sonra Atina'da yeniden başlayan modern olimpiyatlarda yarışan kadın sayısı ise 0 idi. Projenin mimari Pierre de Coubertin, ölene kadar “kadınların olimpiyatlardaki tek görevi erkekleri alkışlarıyla ödüllendirmek ve onlara çelenk takmaktır” gibi şeyler diyecekti. Tarih bazen uzun dönemler boyunca tekrar eder, sonra bir anda coşar. Pierre de Coubertin, Berlin Olimpiyatlarındaki kadın sporculara söylene söylene öldü. Bu sene yapılacak olimpiyatlardaysa ilk defa eşit sayıda kadın ve erkek sporcu yarışacak, mirası böyle yaşayacak.2000 seneyi aşkın bu inişli çıkışlı süreçte kısa bir yolculuğa çıkalım, en sonunda da Türkiye'ye varalım.Bölümler:(00:03) 1700 yıllık bikini resimleri.(04:00) Antik Olimpiyatlar.(05:35) Viktoria Çağı'nın hurafeleri.(06:50) Şampiyon Prenses Kyniska.(11:36) 1896 Olimpiyatları: Kadınlar Giremez.(15:09) Alice Milliat ve Kadın Olimpiyatları.(18:01) Toplumların evrimi.(20:47) Türkiye'de spor (Vodafone'un Dünya Kadınlar Günü filmi).Kaynaklar:Yazı: Kadın Yarışabilir Mi? Pierre Coubertin Alice Milliat'a KarşıMakale (pdf): BATI KÜLTÜRLERİNDE KADINLARIN SPORA KATILIMLARININ TARİHSEL GELİŞİMİYazı: Women at the OlympicsYazı (pdf): Women in the Olympic MovementHaber: Son 20 yılda kadın sporcu sayısı 30 kat arttıYazı: Şampiyonluğun ardındaki düğüm.Bu podcast, Vodafone hakkında reklam içerir.Vodafone'un Filenin Sultanları için hazırladığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü filmi: https://youtu.be/6mOwkeEkdM8 See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Kerem Önder
Cenneti istemek günah mı? - 110-111-112. Mektuplar / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Dec 24, 2023 46:08


Cenneti istemek günah mı? - 110. Mektup “Hak teâlâ sizi, yüksek insanların istediği şeylerin sonuna kavuşdursun! İnsan, kulluk vazîfelerini yapmak için ve hep Hak teâlâ ile olmak için yaratıldı. Bunlara da, geçmişlerin ve geleceklerin efendisine “aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” zâhiri ve bâtını tâm uydurmadıkca, kavuşulamaz. Allahü teâlâ, bizim ve sizin sözlerimizi ve işlerimizi ve zâhirlerimizi ve bâtınlarımızı ve ibâdetlerimizi ve i'tikâdlarımızı, o yüce Peygambere “sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem” uygun yapmakla şereflendirsin! Âmîn Fârisî beyt tercemesi: Allahdan başka herneye tapınsa, hepsi hiçdir. Yazıklar olsun ol kimseye ki, bir hiç iledir. Hak teâlâdan başka olarak özenilen herşey, ma'bûd olur. Hak teâlâdan başkasına ibâdet etmekden kurtulmak için, Ondan başka hiçbirşeye özenmemek, hiçbirşeyin arkasına düşmemek lâzımdır. Âhıreti, Cennet ni'metlerini istemek de, böyledir. Bunları istemek, her ne kadar sevâb ise de, mukarreblerce günâh sayılır. Âhıretdeki şeyleri istemek böyle olunca, dünyâ işlerine düşkün olmanın neye varacağını anlamalıdır. Çünki dünyâ, Hak teâlânın sevmediği şeylerdir. Dünyâdaki şeyleri yaratdığından beri onlara hiç kıymet vermemişdir. Allahü teâlânın sevmediği şeyleri sevmek, günâhların başıdır. Bunlara düşkün olanlar, arkalarında koşanlar merhametden uzak olur. Hadîs-i şerîfde, (Dünyâ mel'ûndur ve dünyâda olan şeylerden Allah için yapılmıyanlar mel'ûndur) buyuruldu. Allahü teâlâ, hepimizi dünyânın ve dünyâda olanların şerrinden, zararlarından korusun. Sevgili Peygamberi ve geçmişlerin, geleceklerin efendisi Muhammed aleyhisselâmın hurmetine düâmızı kabûl buyursun! Vesselâm, vel-ikrâm.” 111. Mektup “Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâmet olsun! (Tevhîd) kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlanmakdan kurtarmak demekdir. Kalbi mâsivâya çok az bile olsa, bir bağlılığı bulunan kimse, tevhîd sâhibi olamaz. Bu ni'meti elde etmeden önce, vâhid, birdir demek ve vâhid bilmek, huzûr sâhiblerine göre boş lâf olur. Evet, îmân etmiş olmak için, vâhid demek ve vâhid bilmek lâzımdır. Fekat bu, Allahü teâlâdan başka tapınacak hiçbirşey yokdur, demekdir. Allahü teâlâdan başka hiçbirşey var değildir demekle, onun arasındaki başkalık meydândadır. Tasdîk, îmân, ilmle olur. Vicdânla anlamak ise bir hâldir. Bu hâle kavuşmadan önce, bunun üzerinde konuşmak doğru olmaz. Büyükler arasında, bu hâlden söz edenler, şu ikisinden biridirler: Yâ kendilerini hâl kaplıyarak örtülmüşlerdir. Bunun için, sorguya çekilmez, suçlanmazlar. Yâhud, hâllerini başkalarına örnek olmak için bildirmişlerdir. Böylece, başkaları, kendi hâllerini, bu büyüklerin hâlleri ile ölçerek, doğru olup olmadıklarını anlasınlar. Bu ikisinden başka sebeble, hâlini, sırrını açıklamak yasakdır. Hak teâlâ, o büyüklerin hâllerinden az birşey, biz yabancılara da ihsân eylesin! Muhammed Mustafânın sünnet-i seniyyesine yapışmakla şereflendirsin “alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye”! Sevgili Peygamberi “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Onun Âli “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în” hurmetleri için bu düâmızı kabûl buyursun! Âmîn! Ayrıca başınızı ağrıtayım ki, bu düâcınızın mektûbunu getiren, meyân şeyh Abdülfettâh hâfız, olgun bir kimsedir. Bir insan evlâdıdır. Bakacağı kimseleri çokdur. Kızlar babasıdır. Geçim darlığından dolayı ihsân sâhiblerine baş vurmakdadır. Beklediğine kavuşacağını umarım. Başınızı dahâ çok ağrıtmakdan çekindim.” 112. Mektup “Hak teâlâ, zarar ziyân içinde olan bizleri, doğru oldukları müjdelenmiş olan, Ehl-i sünnet vel-cemâ'at âlimlerinin bildirdikleri i'tikâda kavuşdursun! Beğendiği işleri yapmakla şereflendirsin! Bu iyi işleri yapmakdan hâsıl olan hâlleri de ihsân buyursun! Kendi mukaddes makâmına çeksin!

Hizmetten
Doğru yolda iseniz çekersiniz! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Nov 27, 2023 6:54


En Azılı Düşman!.. *Bir dönemde dinsizle ve imansızla yaka-paça olursunuz. Doğrudan doğruya inancınıza ve Allah ile münasebetinize karşı cephe oluşturmuşlardır; Hazreti Rasûl-u Zîşân'a ve O'nunla münasebetlerinize karşı cephe oluşturmuşlardır. Bunlar bir yönüyle belki sizde bir kısım olumsuz gerilimler hâsıl eder. Onlar da size karşı olumsuz tecavüzlerinde sürekli metafizik gerilim içindedirler. Siz hiçbir şey yapmasanız, el kaldırmasanız, bir sözle mukabele etmeseniz bile, sözleriyle, tavırlarıyla, davranışlarıyla sürekli sizi presler geçerler üzerinizden. Bir dönemde öyledir! Ama bunlar görünen düşmanlar olduğu için, bilirsiniz bunları; onlardan ne geleceğini de bilirsiniz. Akrebin ısırdığını bilirsiniz. Dolayısıyla yanınızda dolaşsa bile, kuyruğunu size sokmamasına dikkat edersiniz; problemi kuyruğundadır onun. Bazılarının problem olan yanları da ağızlarındadır, dişlerinin dibindedir; ısırırlar ve zehirlerini dökerler. Fakat bunların ikisi de mübarek mahlûktur, çünkü ne oldukları bellidir. Gördüğünüz zaman bunlara karşı hemen müdafaa vaziyetine geçersiniz. *Fakat bir de zehir saçan sinekler vardır; keneler vardır; çok küçük şeyler vardır. Her sene bir virüs, bir mikrop çıkıyor ortaya; mikroskopla ancak görebilirsiniz. Nereden geleceği, sizi nasıl vuracağı belli değil. Bunlar içinizde dolaşırlar böyle ve siz hiç fark edemezsiniz bunları. Çarparlar sizi, felç ederler, kolunuzu kanadınızı kırarlar. Bu açıdan da düşmanın açıktan açığa cephe teşkil edip üzerinize gelmesi kötü bir şeydir ama bir yönüyle savulacak bir tehlike olması itibarıyla çok da kötü değildir. Savabilirsiniz onu; bir cephe, bir mevzi, bir tabye oluşturursunuz; ona göre bir strateji geliştirirsiniz ve def edersiniz. Fakat kendi içinizde bir mikrop ya da virüs olursa hafizanallah bilemeyebilirsiniz. Zaaflarımız kuyruk diken akrep gibi aramızda dolaşırsa, yılan gibi diş gösterip dilini sarkıtarak üzerimize gelirse; içimizde olan, evimizde barındırdığımız hubb-u cah hissi, korku hissi, tenperverlik hissi, bohemlik hissi, makam mansıp hissi, servet hissi, rahatlık hissi, yiyip içip yan gelip kulağı üzerine yatma hissi gibi duygular benliğimizi sararsa, işte asıl böyle bir musibet çok tehlikelidir. *Bu açıdan, öteden beri insanların başına hep belalar musallat olagelmiştir. Ondan ne enbiyâ kurtulmuştur, ne evliyâ kurtulmuştur, ne asfiyâ ne müctehidîn ne de müceddidîn kurtulmuştur. Çileye maruz kalmayan bir tane bile peygamber yoktur. Çekmeyenler akıbetlerinden endişe etsinler; çekmeleri öbür âleme ertelenmiş demektir. Doğru yolda iseniz çekersiniz; o işten kaçış yoktur. Şu kadar var ki, bazısı doğrudan doğruya preslenir; bazıları da o preslenmeyi görür, vicdan azabı çeker, içten içe ağlar, “Nasıl yapayım? Ben buna yardım etmeliyim ama yardım edemedim. Nasıl vefasız bir insanım?” der, o da öyle çeker. Herkes seviyesine, donanımına, insanî alakalarına ve derinliğine göre çeker. Bu video 26/04/2015 tarihinde yayınlanan “En Büyük Tehlike ve Boykot” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
''Cuma Namazı Bir Cemaat Namazıdır...''

Hizmetten

Play Episode Listen Later Nov 9, 2023 6:14


“Cuma namazı bir cemaat namazıdır. Yani Müslümanlar kendi kendilerine cemaat haline geldikten sonra cuma namazı kılmaya başlamışlardır. Fertler bir araya geldikleri zaman çok büyük farklı müşterekleri ile bütünleştikleri zaman onların ferdi namazlarının yanında bir de cemaat namazları olacaktır...Bunda bir bütünlük olurdu, dağılma olmazdı. Devlet politikası değil, fakat ehli sünnet ve cemaat düşüncesi ve solukları orada ifade edilirdi. Bir bütünlük olurdu. Cemaat namazı cemaatle eda edilirdi. Şimdi kısmen bu cumalarda eda ediliyor. Daha büyük çapta bayramlarda eda ediliyor. En büyüğü de bunun Hac'da eda ediliyor, Arafat'ta eda ediliyor...Orada rabbimin bize bir bakışı bir teveccühü vardı ki başka yerde onu bulamayız. O fırsatı o ganimeti kaçırmak istemedim... Bugün cemaat içinde kalacak, Ondan gelenlere katlanacak. Onların içinde birine bir şey anlatmaya çalışacak, bataklık içinde bulduğunu tutup çıkaracak ve katiyen cemaat içine iftirak tohumları saçmadan sakıncaksın.”

Turkish Stories
Anzaklı Ömer / Turkish Stories

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Oct 11, 2023 7:14


Anzaklı Ömer 1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ABD'ye giden doktor Ömer Musluoğlu başından geçen ilginç bir olayı şöyle anlatıyor: Amerika'ya ilk gittiğim yıllar New York'taki Medical Center Hospital isimli hastanede görev almıştım. Bir hastanın yanına gittim. Yaşlıca bir adam... Tabi kendisiyle İngilizce konuşuyorum. – Kan alacağım, kolunuzu açar mı­sınız? Baktım kolunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti. Kendisine sormadan edemedim. – Siz Türk müsünüz? Kaşlarını yukarıya kaldırarak “Hayır” manasında işaret yaptı. – Peki kolunuzdaki Türk bayrağı nedir? “Aldırma işte öylesine bir şey.” dedi. Ben yine ısrarla dedim ki: – Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım. Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı hâlinde sordu: – Siz Türk müsünüz? – Evet, Türküm. Gözlerime bakarak tanıdık bir yüz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı. – Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de. Ben Anzak'tım, Avustralya Anzaklarından. İngilizler bizi toplayıp “Bütün dünya Türklere karşı savaş açtı. Birlik olup üzerlerine gideceğiz. Bu savaş çok önemli.” dediler. Biz de savaşmak isteyenler arasına katıldık. Bizi gemilerle Mısır'a getirdiler. Mısır'da birkaç ay eğitim gördük. Ondan sonra bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan, hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz, Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknoloji ve sayı yönünden üstündük. Peki, onlara bu cesareti ve kuvveti veren şey neydi? İlk başta barbarlıktan böyle saldırıyorlar diye düşünmüştüm. Meğer bu, barbarlıktan değil kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Derken böyle bir taarruzda bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç öfkeyle bakmıyorlar. Çantalarında bulunan yiyeceklerden bana ikram ettiler. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok azdı. Bu hâldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Kendi kendime: Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama öldürmediler. İsteseler önceden de öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davrandılar. Bu duygularla “Yazıklar olsun bana! Böyle asil insanlarla niye savaşıyorum ben?” diyerek pişman oldum. Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye günlerce düşündüm. Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma Türk bayrağı dövmesi yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte. Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: – Talihin cilvesine bakın ki o zaman yaralarımı iyileştirerek sıhhatimi kazanmam için çaba sarf eden Türklerdi. Şimdi Amerika'da yıllar sonra yine beni iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk. Avustralya'dan Amerika'ya gelirken bir Türk'le karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler çok merhametli insanlarsınız. Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz?” dedi. “Ömer” cevabını verdim. Yüzüme baktı, birden doğrulmak istedi. Buna engel olmak istedim. Ama ısrar etti. Yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: – Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi. Bundan sonra “Anzaklı Ömer” olsun. Kaç gün geçti hatırlamıyorum. Hastanenin hoparlöründen bir anons duydum: “Doktor Ömer. Lütfen 217 numaralı odaya gelin!” Odaya vardı­ğımda Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum. Kucağımda vefat etti. Türk milletine sevgi dolu bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim, ağladım.

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
60: Polyglot İclal ile dil öğrenme taktikleri w/ @iclaliano

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Play Episode Listen Later Oct 6, 2023 30:48


Bu bölümde ilk defa Easy Turkish ekibinden olmayan birini konuk ettik. Bu kişi de birçoğunuzun tanıdığı ve bir poliglot olan İclal. Bir poliglotla karşılaştığınızda aklınıza gelen ilk sorular bizim de aklımıza geldi ve bu soruları İclal'e sorduk. Nasıl bu kadar dili öğrenmeyi başardı, en sevdiği dil hangisi, daha ne kadar devam etmek istiyor? Bu bölümde bu soruları ve çok daha fazlasını İclal sizler için cevapladı. Keyifli sohbetimize sizleri de davet ediyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Guess the Language Challange with İclal: https://youtu.be/9oiFUvWr1pA?si=7kjtBNhdns1FgYaM Interview with Steve Kaufmann in 8 Languages: https://youtu.be/ZHpOYWeASyA?si=Y6lBVJcxRamKxKDQ Transcript Intro Müzik Emin: [0:21] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün Easy Turkish ekibinden Feyza'yla ve ilk defa Easy Turkish ekibinin dışından bir konuğumuz var. Ve o konuğumuz İclal. İclal bir poliglot. Bundan sonrasını kendisinin tanıtmasını isteyeceğim. Öncelikle merhaba, İclal. Hoş geldin. İclal: [0:43] Herkese merhaba arkadaşlar. Öncelikle burada olduğum için gerçekten çok mutluyum. Umarım bugün güzel bir şekilde sohbet edeceğiz. Birazcık kendimden bahsedeyim isterseniz. Benim adım İclal, on sekiz yaşındayım ve poliglotum. Belki bu kelimenin anlamını bilmiyorsunuzdur. Poliglot birden fazla dil konuşabilen insanlara denen bir isim. Aslında poliglotlar çok fazla dil konuşabiliyorlar. Ben de yani çok sayıda dil konuşabiliyorum anlayacağınız şekilde. Bugün de genel olarak dil öğrenimi hakkında bir sohbet gerçekleştireceğiz. Emin: [1:16] Evet. Herkes gibi benim de on sekiz yaşında bu kadar dil biliyor olmanla ilgili merak ettiğim şeyler var. Öncelikle "Kaç dil biliyorsun?" ile başlamak istiyorum ben. İclal: [1:27] Şu an Türkçe de dahil dokuz dil biliyorum diyebilirim. Aslında şöyle oldu... İngilizce, küçüklüğümden beri öğreniyorum. Daha sonra Arapça öğrenme sürecim oldu ama şu an aktif olarak öğrenmiyorum ve çok iyi konuşamıyorum da. Ondan sonra kendi başıma Fransızca öğrenmeye başladım. Şu an en iyi konuşabildiğim dil de Fransızca. Daha sonra pandemi zamanlarında canım sıkıldığı için İtalyanca, İspanyolca, Almanca ve Rusça öğrenmeye başladım. Geçtiğimiz sene Hollanda'ya gittikten sonra Felemenkçe öğrenmeye başladım ve iki aydır da İsveççe öğreniyorum. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Special Guests: Feyza and İclal.

Hizmetten
Ye'se düşmek de ne demek! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 25, 2023 8:25


Ye'se düşmek de ne demek?!. *Acz, fakr, şevk ve şükür! Kendini aciz görme; adeta eli hiçbir şeye yetmeyen ve hiçbir şeye sahip bulunmayan biri olarak kabul etme. Genel kabulümüz ve genel durumumuz odur. Bu düşüncemiz bir yönüyle kendi konumumuzu çok iyi bilme sayılır; diğer yandan da şevk ve şükür vesilesi olur: Cenâb-ı Hakk'ın sağanak sağanak lütufları geliyor. Her şey O'ndan geldiğine göre hiç ye'se düşmemek ve sürekli şevk içinde olmak lazım! Madem O'ndan geliyor ne diye ye'se düşeceğim?!. Şayet yolu açan O ise, güzergâhı gösteren O ise, güzergâh emniyetini sağlayan O ise ve yol boyunca gulyabânileri bertaraf edecek O ise, niye ye'se düşeyim ki?!. *Meseleye şu şekilde bakılsa mahzuru yok: “Allah Allah, kaderî bir plan var, senaryo gibi. Bizi hiç farkına varmadan birer figür, birer ırgat, birer amele gibi sahneye sürüyor; ‘Bu şeyi tamir etmede, onarmada sizi çalıştırıyorum!' diyor.” Böyle bakarsanız, “Ona binlerce hamd ü sena olsun. Bizi böyle güzel işlerde koşturuyor. Acaba işin hakkını tam verebiliyor muyuz? Acaba konumumuzu rantabl olarak değerlendirebiliyor muyuz? Fakat ona binlerce hamd ü sena olsun, her şeye rağmen bizi güzel işlerde istihdam ediyor!” dersiniz. Zalim, Allah'ın kılıcıdır; mazlumiyet de bazen şefkat tokadıdır!.. *Fakat bazen farkına varmadan zikzaklar olabilir. Doğru yolda doğru yürüme hususiyetlerini koruyamayabiliriz; hafizanallah, kaymalar yaşayabiliriz. Ondan dolayı da şefkat tokatlarına ve kulak çekmelerine maruz kalabiliriz. Allah, birilerini musallat edebilir. Ümmet-i Muhammed (aleyhissalatü vesselam) cezalandırılmayı hak ettiğinde Allah (celle celâluhu), onlara karşı tedip unsuru olarak bir kısım zalimleri kullanır. Zalim, Allah'ın kılıcıdır. Allah, önce onunla intikam alır; sonra da döner ondan intikam alır. *Son dönemde şahit olduğumuz çekmeler, ızdıraplar, tehcirler, tehditler, tenkiller, ibadeler, mahkûmiyetler, mağduriyetler, mazlumiyetler, mevkufiyetler, mustantakiyetler… Bütün bunlar bizi üzebilir. Bunları da şefkat tokadı veya kulak çekilmesi şeklinde mülahazaya almak lazımdır. İhtimal ki biz yürüdüğümüz bu yolda yolun âdâbına tam uyamadık; Hazreti Mevlâ da kulağımızdan hafif tuttu ve çekti. Onca eltaf-ı İlahiye karşısında hukuka riayet etmek, istikameti korumak, dimdik durmak ve sarsılmadan meseleyi götürmek gerekirken bazen bunlar gereğince gözetilmemişse, bu, hafif bir kulak çekilmesine sebebiyet vermiş olabilir. Hadiselere böyle bakarsak, Allah'ın izni ve inayetiyle, o da bizi tevbe, inâbe ve evbeye sevkeder. Rabbimizin razı olmadığı ve sevmediği ne varsa, hepsinden dolayı “Estağfirullah” deriz. İstiğfar da O'na teveccühün, tevbenin, inâbenin ve evbenin mebdeidir. Bu video 23/08/2015 tarihinde yayınlanan “Hal ve Ümit” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Banu Avar ile Yorum
KOMPRADOR AYDIN ve GERÇEK AYDIN | Banu AVAR

Banu Avar ile Yorum

Play Episode Listen Later Jun 10, 2023 5:05


KOMPRADOR AYDIN ve GERÇEK AYDIN | Banu AVAR Youtube : https://youtu.be/PN_9YMp9Sw0 Daha önceki bir yayında Attila İlhan'ın ünlü komprador aydın tanımını anlatacağımı söylemiştim ya, 11 haziran Pazar günü İstanbul Kartal Kitap Fuarı'nda da bu konuya değineceğim. Yeri gelmişken hepinizi Pazar günü saat 15'te Kartal Meydanına Kitap Fuarı'na beklerim. Komprador aydın demiştik.. Bugün gelin, Attila İlhan'a ait bu tanımı kurcalayalım, Attila abi “Emperyalizmin etki alanı altında bulunan Türk toplumunun komprador bir ekonomisi ve komprador bir burjuvazisi var” derdi. Yani Türk toplumu olarak komprador bir kültür içinde yaşamaktayız ve emperyalizm bu kültürü sürekli olarak yeşertmekte!. Ne demek bu Komprador? Attila İlhan şöyle açıklıyordu: Sömürgecilik dünyaya yayılmaya başlayınca "Bu yayılmada biz nasıl bir yol kullanacağız" tartışmaları doğmuş, emperyaller güzel bir yol bulmuşlar. Üzerine hakimiyet kurmak istedikleri toprakları tespit ediyorlar. Buralara misyonerleri yolluyorlar, ardından misyoner okulları kuruyorlar. Bizdeki Robert Kolej gibi... Vee yanı sıra da bazı büyük şirketler oralarda acentelar açıyor ve ticaret başlıyor. Bu ticareti geliştirebilmek için de bir takım büyük ticaret firmalarının temsilcileri o ülkelere gidiyorlar. Ama yerli halkla ilişki kurmakta güçlük çekiyorlar. Bu güçlüğü aşmak için misyoner mekteplerinde Hıristiyanlaştırdıkları yerlilere kendi dillerini kendi kültürlerini öğretiyorlar. Ortaya yeni bir tip insan çıkıyor. Bu yeni tip insan ana kültürüyle baba kültürüyle yerli; fakat misyonerlerden aldığı eğitimle yabancı. İlk defa bunlara "kompradore" diyorlar; Kompradore, doğrudan doğruya bir yerli halkın içinden seçilmiş, dini, dili ve kültürü değiştirilmiş, yani kültürsüzleştirilmiş birinin emperyal ülkeye tâbi bir insan olarak kulanılması anlamına geliyor.” Attila abi Komprador burjuvaziyi böyle tanımlıyor. Komprador burjuvazi çıkarlarıyla sisteme bağlı bir insan tipi. Yaşama biçimi de bağlı olduğu sistemle aynıdır. GELELİM KOMPRADOR AYDIN'A. Komprador aydın, KOMPRADOR BURJUVAZİYLE işbirliği yaparak halkı aldatan aydın tipidir. İğdiş edilmiştir. Komprador burjuvaziye karşı direnen halkı yanıltmakla görevlidir! Halk direnirken aydınlarla bütünleşerek başarıya ulaşabilir. İşte komprador aydın burjuvazinin yanında durarak bunu önler. Emperyalizm kendi kültürünü benimsettiği komprador aydını öyle güzel kullanır ki halkla aydının arası açılır, tehlikeli bir önderlik de böylelikle engellenmiş olur. Daha da önemlisi komprador aydın komprador burjuvayla aynı yaşam biçimini benimsediğinden bunun adı İLERİCİLİK olur ve sömürü düzeni betonlaşır. 300 yıldır Türklerin yaşadığı budur. Attila abi bunu ilk anlatan altını çizen ve bizi uyaran aydındır.. “Jöntürklerden bu yana" ilerici Türk aydını BATILI EMPERYALİST KÜLTÜRÜN ADAMIDIR” demiştir . Bu aydın tipi KOMPRADOR BURJUVAZİYLE UYUMLU ama kendi HALKIYLA UYUMSUZDUR! VE ‘İlerici'yim diyen iki farklı tip Türk aydınını şöyle anlatır: Birincisi bir yandan komprador ekonomiye karşı çıkan, öte yandan ilericilik adına komprador kültürü savunan yani sömürenlerin kültürünü savunan bir aydın tipi,, İkincisi , sorunu çağdaş bir çözüme ulaştırmak yerine duygusallıkla geçmişe sığınan , muhafazakar çağdışı Osmanlıcılığa sarılan aydın tipi. Oysa Osmanlı bu kültürel yozlaşmayı başımıza bela edendir. Ondan da bihaberdirler! Attila İlhan'ın en önemli tespitlerinin başında gelir Komprador aydın sorunu… Lütfen sizler de bu tanımı sık sık sorgulayın.. Türkiye ekonomik olarak tutsak yaşadıkça ulusal burjuvazisini doğuramıyor ve kültürde de ulusallaşamıyor demiştir Attila İlhan. Şu ÇÖZÜMÜ söylemiştir: Komprador kültüre ancak ulusal kültürle karşı çıkılır ki, ulusal kültür ancak ezilen sınıflarla bütünleşmiş aydınlarca yaratılır. Yani Komprador olmayan aydınlarla! Yani gerçek halkla!

Hizmetten
İbadetlerdeki ihmaller, değişik musibetlere davetiyedir! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jun 6, 2023 7:45


İbadetlerdeki ihmaller ve işlenen günahlar değişik musibetlere davetiyedir!.. *Hazreti Bediüzzaman meseleye öyle bakıyor ve özellikle Sünuhat Risalesi'nde bu husus üzerinde genişçe duruyor. Şöyle diyor: “Zira yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay, oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik; O da bizden müterakim zekâtı aldı.” *Belli günahlar, kaht kelimesiyle ifade edilen kıtlık, kuraklık, susuzluk, yağmurun kesilmesi ve açlık gibi değişik musibetlere davetiye mahiyetindedir. Şu anda İslam dünyasında da böyle musibetler yaşanıyor. Merceğe veya teleskoba lüzum yok; kendi ülkenize baktığınız zaman her gün değişik yerlerde farklı felaketler olduğunu göreceksiniz. Aslında yağmur, kar, dolu hep gökten geliyor ve rahmet olarak iniyor; fakat masiyetlerimiz onlara kendi renklerini ve boyalarını çalıyor; dolayısıyla bu nimetler rahmet iken nıkmet haline dönüşüyor ve değişik felaketlere sebebiyet veriyor. Ayrıca, zelzeleler oluyor, yoksulluklar yaşanıyor, toplumda herc ü merc meydana geliyor ve değişik fitneler başgösteriyor. Kısacası, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), âhir zamanın ve kıyamete yaklaşmanın alameti olarak ifade buyurduğu, hadis kitaplarında Kitâbü'l-fiten ve'l-melâhim bölümlerinde haber verilen hemen her hadise İslam dünyasında cereyan ediyor. En büyük musibet, musibetin musibet olduğunu görememektir!.. *Bu musibetlerden daha büyük bir musibet varsa, o da bu musibetlerden bir ders çıkarmama musibetidir. Zelzele, sel, tsunami birer musibettir. İnsanların birbirine düşmeleri ve birbirine güve olmaları da bir musibettir. Fakat bunlardan daha büyük bir musibet vardır o da musibetlerin musibet olduğunu görmeme musibetidir. *Namazın terkedilmesinin çağırdığı bir çeşit musibet vardır. Allah (celle celaluhu) boş yere yatırtır kaldırtır sizi, Cihan Harbi'nde olduğu gibi. Cepheden cepheye koşturur durursunuz “musibetleri bastıracağız” diye. Her bastırma hareketiniz değişik komplikasyonlara sebebiyet verir, yeni musibetler hortlar ondan. “Falan musibeti bastıralım!” dersiniz. Bastırma esnasındaki yanlış tavır, davranış ve günahlarınızdan dolayı o bastırma işi kine nefrete dönüşür, daha büyük bir musibet haline gelir ve siz kendinizi bir musibetler sarmalı içinde bulursunuz. Yirmi sene, otuz sene, kırk sene mücadele edersiniz ona karşı fakat Allah sizi yatıp kalkmaya mahkûm etmiştir, çünkü namazınız namaz değildir. Bu video 13/12/2015 tarihinde yayınlanan “İbadetlerin İhmali ve Savaş Endişesi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Ahirete, ahiret kadar değer verilmeli! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 16, 2023 7:16


Bu video 03/01/2016 tarihinde yayınlanan “İman Zaafı ve İslam'ın Gurbeti” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *İnsanlarda dinî duygu ve düşünce, öncelikle telkinle başlar, sonra da taklitle benimsenir ve yaşanmaya devam eder. Belki hepimizin mebde-i hayatına inilse, çocukluk dönemine gidilse bir ilmihal bilgisi mahiyetinde Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere imanın yanında kelime-i şehâdet getirmek, namaz, oruç, zekât ve hac gibi dinin temel rükünlerinin bizlere telkin edildiği, bizim de onları taklitle alıp zamanla benimsediğimiz görülür. Usûlüddin uleması (kelâmcılar), bu şekilde taklitle kazanılan inancın bile insanı kurtaracağını söylemiş ve bunu ıstılahî ifadesiyle, “Taklidî iman makbuldür.” şeklinde ifade etmişlerdir. Fakat her ne kadar böyle denmiş olsa da, inkâr ve dalâlet fırtınaları karşısında imanın ayakta kalabilmesi için taklitle benimsenen bu mülâhazaların, daha sonra altlarının doldurularak sağlam bir blokaja oturtulması ve içte hazmedilip sindirilmesi gerekir. Zira taklit, nazarînin başlangıç noktası olarak mebdede bir vazife eda etse de, onunla elde edilenlerin kalıcı hâle gelmesi tahkikle mümkündür. *Belki günümüzdeki bu iman zaafının, Allah'tan kopukluğun ve Efendimiz'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) fersah fersah uzak bulunuşun arkasında bu taklit vardır. Bu açıdan da evvela imanın amelle, nazarî bilginin aksiyonla takviye edilmesi lazımdır. Sonra ikinci derecede, yaptığı amelleri şuurluca yapmak gelir. Bunun üzerinde ısrarla durmak lazımdır. Şayet iman, marifetle taçlandırılmazsa, insan yol yorgunluğundan kurtulamaz; sürekli imanı heceleyip dursa da onun semerelerine ulaşamaz. *Evet, iman, “vicdan kültürü” şeklinde de ifade edebileceğimiz marifet ile taçlandırılmalıdır. Ondan sonra bir aşk ve Allah'la münasebet dönemi gelir. Biliyorsanız, O'nu çok seversiniz. Bilen sever; bilmeyen sevemez. İyi biliyorsanız, içinizde O'na mülâkî olma iştiyakına kadar meseleyi götürebilirsiniz. “Bütün benliğinle ahirete yönel ve ahirete, ahiret kadar değer ver! Ehh bu arada dünyadan nasibini de unutma!..” *Dünyaya dünyalığı ahirete de ebedîliği ölçüsünde teveccüh etmek lazımdır. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللهُ الدَّارَ اْلآخِرَةَ وَلاَ تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا “Allah'ın sana verdiği her şeyde âhiret yurdunu ara; ehh bu arada dünyadan da nasîbini unutma!” (Kasas, 28/77) Bu âyet-i kerimede Kur'ân, “Ahiret yurdunu ara” derken “ibtiğâ” fiilini kullanıyor ki bu, “Bütün benliğinle ahirete yönel ve ahirete, ahiret kadar değer ver!” demektir. Bundan da anlaşıldığı üzere, ahiret için bütün imkânlar seferber edilmeli, dünya için de “nasibi unutmama” esasına bağlı kalınmalıdır. *İnsanlar çok kitap okuyabilirler, çok kitap yazabilirler, belki çok güzel şeyler de konuşabilirler. Fakat imanlarını marifetle taçlandırmamışlarsa, marifetlerine muhabbet sorgucu takmamışlarsa, muhabbetlerini aşk u iştiyaka çevirememişlerse, bu mevzuda bir “Hel min mezîd – Daha yok mu?” kahramanı olarak yaşamamışlarsa, bir de dünyada bata çıka yürüdükleri halde mümin olduklarını iddia ediyorlarsa, yalan söylüyorlar demektir. Kur'an-ı Kerim, kuru bilgi, faydasız malumat ve amele dönüşmeyen nazariyat insanlarını “tıpkı ciltlerle kitap taşıyan bir merkebe” benzetir. (Cuma, 65/5) Ziya Paşa'nın şu sözü de bir yönüyle aynı hakikati ifade etmektedir: “Bed asla necâbet mi verir hiç üniforma? / Zer-dûz pâlân ursan, eşek yine eşektir.” Yani; özü kötü olan insanlara hiç giydiği üniforma (işgal ettiği makam) şeref verir mi? Nitekim sırtına altın semer vursan da eşek yine eşektir.

TVNET
Akıl Odası-04 Mayıs 2023/Kudurmaları ondan: Batı, muhalefetin kaybettiğini 10 gün önce anladı!

TVNET

Play Episode Listen Later May 5, 2023 40:00


Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 4 Mayıs 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 4:25 14 Mayıs öncesi Batı medyası niye saldırıyor? 6:14 Batı Erdoğan'ı sindiremiyor mu? 8:24 Batı medyası neden Erdoğan'ı hedef alıyor? 11:58 The Economist'in Türkiye ile ne hesabı var? 16:55 Seçim Şudur: Manda mı bağımsızlık mı? 20:16 The Economist neye müdahale etme peşinde? 23:56 Batı medyası 14 Mayıs seçimi ile neden bu kadar ilgileniyor? 28:16 Batı muhalefetin rotasına nasıl müdahale edecek? 35:12 Batı medyası 14 Mayıs seçimi ile neden bu kadar ilgili? 44:18 Türkiye'nin bağımsızlık adımlarına Batı nasıl bakıyor? 51:22 14 Mayıs seçimleri nasıl bir kırılma noktası olacak? 1:03:17 Türkiye'nin attığı adımlardan kimler rahatsız? 1:10:22 Batı medyası kime mesaj veriyor? 1:14:22 14 Mayıs seçimleri nasıl bir kırılma noktası olacak? 1:17:01 Batı 14 Mayıs seçimleri için neden endişeli? #türkiye #batımedyası #seçimler Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.

Hizmetten
Kur'an ile yeniden tanışmak lazım! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 4, 2023 9:40


Bu video 20/04/2020 tarihinde yayınlanan “ZULÜM, SALGIN ve RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/zulum-... Hani değişik vesileler ile arz etmişimdir: Doktor İkbal diyor ki: “Hep Kur'an-ı Kerim'i kemâl-i hassasiyetle okurdum.” Hakikaten de öyle okuyordur. Mesela İngiltere'de -zannediyorum- on altı sene kadar kalmış, teheccüdü bir kere kaçırmamış. Oysaki teheccüd, Türkiye'de unutulmuş; “teheccüd” diye bir namaz var mı, yok mu? Kaçırmamış onu orada. Hep Kur'an-ı Kerim'i okuyor, kemâl-i hassasiyetle. “Babam diyordu ki bana: Oğlum, Hazreti Muhammed'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) inmiş Kur'an'ı, O'na inmiş bir Kur'an gibi değil, sana inmiş bir Kur'an gibi oku!” Öyle diyor. Şimdi işin esası, o; hep kendini muhatap olarak ele alma orada… Ama her şeyiyle kendini muhatap olarak alma… “Efendimiz'e ne demiş ise Cenâb-ı Hak, bana diyor bunu; fakat zılliyet planında, izafi planda bana diyor Allah (celle celâluhu) bunu!” Buna kimsenin itiraz etmeye hakkı da yoktur. Bu, öteden beri de öyle anlaşılmıştır. Yeni bir “Kur'an Çağı” yaşanabilir ama İlahi Beyan'ı hallaç edip onda derinleşecek ruh insanlarına ihtiyaç var!.. Şimdi bunu sürekli seslendirmek suretiyle, esasen, yeniden bir “Kur'an Çağı” olabilir, Allah'ın izni-inayeti ile, Hazreti Pîr-i Mugân, Şem'-i Tâbân gibi, bir yönüyle, o Kur'an-ı Kerim'i o ölçüde hallaç ederek… -Üstad Necip Fazıl, “eşya ve hadiseleri hallaç etme” tabirini kullanırdı; “tekvinî emirleri hallaç etme” derdi.- Kur'an-ı Kerim'i bu şekilde hallaç etmek suretiyle… آمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ، وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى، وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ “Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâ'dan olduğuna iman ettim. İnandım: Öldükten sonra dirilmek haktır.” Bu hakikatlerin hepsi, Kur'an-ı Kerim'de var. Bunların hepsini üç tane hakikate ircâ edebilirsiniz. Nitekim etmişler; Gazzâlî de, Hazreti Pîr de ircâ ediyor aynı zamanda. Ama Kur'an-ı Kerim'i öyle duyma çok önemlidir. Duyurma da Kur'an-ı Kerim'i duyanların vazifesidir. İnsan duymuş ise şayet, duyuracaktır onu. “Nasıl oluyor da insanlar -böyle- gâfilâne davranıyor; buna bakmıyorlar?” diyecektir; Sahabe-i Kiram gibi, Tâbiîn-i Izâm gibi düşünecektir: “O Kur'an'ı Kerim ama gözyaşları nerede? Kalbin heyecanı nerede? Kalbin titremesi nerede?!.” Evet, insanlarda o duyguyu oluşturmak lazım. Ölü ruhların elinden alarak onu, hakikaten “Yahu bir kere daha duyayım!” diye namaza koşma ruhunu canlandırmak lazım. Kur'an'ı eline alma, öpme, başına koyma… Ondan sonra da saygı ile onun karşısında iki büklüm olma… Bu, zannediyorum, günümüzde bu mevzuda uzman insanların yapabileceği bir iş… Uzman dediğim, kitapların satırlarında düktor (!), dû-cent (!), dû-cennet (!), profesör değil. Esasen ruh insanları, kalb insanları, his insanları, şuur insanları… Zannediyorum işte bu mevzuda çok ciddî tembihe ihtiyaç var, ısrarla tembihe ihtiyaç var. Önceki senelerde Ramazan boyunca Kur'an-ı Kerim'i meali ile beraber okuyorduk; sabah-akşam okumak suretiyle bir cüz okunuyordu, hiç olmazsa ayda bir kere bir hatim oluyordu. Böyle işleye işleye, belki başkalarına on beş günde bir hatim yapma duygusu aşılanmış olurdu. Hiç olmazsa ayda bir, senede on iki defa Kur'an-ı Kerim'i hatmetme aşılanmış olurdu. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, “Nafile namazlarda Kur'an'a bakarak okumada mahzur yoktur.” diyor; onun özel fetvası, tercihi. Hani en azından Kur'an-ı Kerim'i öyle okuma… Hatta ondan evvel de bir mealine bakma, imkânı varsa; sonra namaz kılarken o ruhla okuma. Hani, mealini düşünerek okuma değil de en azından ondan anlayacağı şeyleri anlama mevzuu… Arkadaşlarımızın bazıları yapıyor, şu anda bunu yapıyorlar; yapmaya da devam etmek lazım.

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Berber tecrübelerimizi konuşuyoruz. Türkiye'de berberlerde yaşadığımız ilginç anları ve berberlere dair tespitlerimizi paylaşıyoruz. Berber ve kuaför arasındaki farkı anlamaya çalışırken, Avrupa'da popülerleşen Türk berberleri takdir ediyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:20] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün yine her zamanki gibi Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:30] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Geri aldın sunuculuk işini. (Beğenmedim seni.) Geçen bölümden sonra... O yüzden mi oldu? Tüh. Emin: [0:35] Şaka yapıyorum tabii ki. Sadece... Yani beş saniye önce sormam üzerine sen dedin ki "Sen yap.". Ben de yaptım. Cihat: [0:47] Evet, doğru. Ya bunun arka planını bilmedikleri için, bunun hakkında bir rekabet olması fikri çok komik gelmişti bana. Emin: [0:53] Evet, sanki ben böyle çok hırslı biriymişim, ben başlatmalıymışım gibi bir izlenim oluşturma lütfen. Cihat: [0:59] Tamam. Dinleyicilerimizi yanlış yönlendirmeyelim. Zaten lise hayatımız bu yanlış yönlendirmelerle geçti. Emin: [1:05] Aynen öyle. Eee, ne yapıyorsun bugün? Cihat: [1:09] Bugün... Ya bugün çalıştım. Sonra gittim tıraş oldum. Yani günün en önemli noktası benim çalışmayı bırakıp "Ben tıraş olacağım." dediğim andı. Heyecanla bu anı bekledim. Çünkü... Gerçi sen uzun zamandır görmedin. Saçım ve sakalım uzamıştı yani bir miktar. Saçım değil de sakalım çok uzamıştı. (Geçen görüştük ya?) Ondan sonra da uzadı işte. (E yani.) İki hafta falan oldu yani. Uzadı, uzadı, uzadı. Dedim ki "Benim bu karmaşıklıktan kurtulmam lazım. Bir berbere gideyim.". Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

Turkish Stories
İlk Cinayet / Ömer SEYFETTİN / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Oct 6, 2022 5:51


İlk Cinayet Evet, acaba dört yaşında var mıydım? Ondan evvel hiçbir şey bilmiyorum. Tolstoy, daha dokuz aylık bir çocukken kendisinin banyoya sokulduğunu hatırlıyor. İlk duygusu bir haz! Benimki müthiş bir ıstırap ile başladı. Ben kendimi ilk defa şirket vapurunda hatırlıyorum. Hâlâ gözümün önünde: Sanki dünyaya o anda doğmuşum, annemin kucağındayım. Gürültülü bir kadın kalabalığı... Annem, yanındaki sarı saçlı genç bir hanımla gülüşerek konuşuyor. Mevsim galiba yaz. Çok aydınlık, güneşli bir hava... Annem konuşurken mavi tüylü bir yelpazeyi yavaş yavaş sallıyor. Ben kucağından kayıyorum. Beni kollarımdan tutarak yanına oturtuyor. Gümüş maşacığın halkasına parmağımı takıyor, annem görmeden ucunu ağzıma sokuyor, dişlerimle ısırıyorum. Konuştuğu sarı saçlı hanımın elbisesi mavi. Ben beyazlar giymişim. Başım açık. Saçlarım çok. Hem galiba dağılmış. Annem bunları düzeltirken başımı yukarı kaldırıyorum. Güneşten kum kum parlayan tentenin kenarında el kadar bir gölge kımıldıyor. – Bak, bak, diyorum. Annem de başını kaldırıyor: Kuş konmuş, diyor. Bu kuşu isteyince: – Tutulmaz, diyor. Ben yine istiyorum. Annem şemsiyesiyle bu gölgenin altına vuruyor. Fakat gölgede hareket yok. Yine yanındaki hanıma dönüyor. – Aa, kaçmadı. – Niçin acaba? – Yavru olmalı mutlaka. – ... – Anne, ben kuşu isterim, diye tutturuyorum. O zaman annem yelpazesini bırakıp ayağa kalkıyor, beni koltuklarımın altından tutup küçük bir top gibi yukarıya kaldırırken diyor ki: – Birdenbire tut ha! Başım ketenin hizasını aşınca, gözlerim kamaşıyor, ellerimi uzatıyorum. Tutuveriyorum. Bu beyaz bir kuş. Annem alıyor elimden, öpüyor, sarı saçlı hanım da öpüyor, ben de öpüyorum. – A zavallı daha yavru. – Martı yavrusu. – Uçamıyor olmalı. – Denize düşerse boğulur. – ... Öteki kadınlar da lafa karışıyor, “yaşamaz!” diyorlar. Annem beyaz kuşu, – A zavallı, a zavallı, diye uzun uzun okşadıktan sonra benim kucağıma veriyor. – Eve götürelim, belki yaşar, diyor, amma sakın sıkma yavrum. – Sıkmam. – Böyle tut işte. Annem, yanındaki hanımla yine lafa dalıyor. Kuşcağızın tüyleri o kadar beyaz ki... Dokunuyorum... Kanatlarının kemikleri belli oluyor. Ayakları kırmızı. Kaçmak için hiç çırpınmıyor, şaşırmış. Gözleri yusyuvarlak. Kırmızı gagasının kenarında sanki sarı bir şey yemiş de bulaşığı kalmış gibi sarı bir iz var. Boynunu uzatarak etrafa bakmaya çalışıyor. Ben o sırada anneme bakıyorum. Yanındaki hanımla gülüşerek konuşuyorlar. Benimle meşgul değil. Sonra beyaz kuşun uzanan ince boynunu yavaşça elimle tutuyorum. Bütün kuvvetimle sıkmaya başlıyorum. Kanatlarını açmak istiyor. Öteki elimle onları da tutuyorum. Mercan ayakları dizlerime batıyor. Sıkıyorum, sıkıyorum, sıkıyorum. Dişlerimi, kırılacak gibi sıkıyorum, gık diyemiyorum. Sarı kenarlı gagacığı titreyerek açılıp kapanıyor. Pembe sivri dili dışarı çıkıyor. Yuvarlak gözleri önce büyüyor. Sonra küçülüyor, sonra sönüyor... Birdenbire kasılmış ellerimi açıyorum. Beyaz kuşcağızın ölüsü “pat” diye düşüyor yere. ... Annem dönüyor, eğiliyor. Yerden bu henüz sıcak cesedi alıyor: – A... A... Ölmüş... dedikten sonra bana dik dik bakıyor: – Ne yaptın? – ... – Sıktın mı? – ... – Söyle bakayım? – ... Cevap vermiyor, avazım çıktığı kadar ağlamaya başlıyorum. Annemin elinden beyaz kuşun ölüsünü sarı saçlı hanım alıyor: – Ah ne günah! – Zavallıcık. Başka kadınlar da lafa karışıyor. Karşımızda oturan şişman, ihtiyar bir kadın cinayetimi haber veriyor: – Boğdu. Gördüm vallahi, ne hain çocuk... Annem sapsarı kesilmiş, sesi titriyor: – Ah insafsız, diye bana tekrar acı acı bakıyor. Daha beter ağlıyorum. O kadar ağlıyorum ki... Beni artık susturamıyorlar. Ne vakit, nerde, nasıl sustuğumu bugün hatırlayamıyorum. Sanki ebediyen ağlıyorum. Kendimi bilir bilmez yaptığım bu cinayetin üzerinden işte otuz seneden fazla zaman geçti. Şimdi şirket vapurlarının güvertelerinde otururken ne zaman bir martı görsem, birdenbire, neşemi kaybederim. Bir çocuk feryadıyla ağlamak isterim. Kalbimin içinde derin bir sızı büyür. Göğsümü acıtır. – Ah insafsız, diye beni azarlayan anneciğimin ezelî azarlayışını duyar gibi olurum. Ömer SEYFETTİN

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

İki genç yetişkin olarak, gelecekten beklentilerimizin temelinde yer alan endişelerimizi konuşuyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılayabilecek ve kendimizi gerçekleştirebilecek miyiz? Çağımızın sorunu olan gelecek kaygısı bu bölümümüzün konusu. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi: https://en.m.wikipedia.org/wiki/Maslow'shierarchyof_needs John Steinbeck - Gazap Üzümleri: https://en.m.wikipedia.org/wiki/TheGrapesof_Wrath Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:20] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün yine Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:29] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Sen nasılsın? Emin: [0:32] Ben de iyiyim. Ama sesin biraz yorgun geliyor. İyi misin, gerçekten? Cihat: [0:36] Ya bir haftadır tatildeydim. Aslında çok dinlenmiş olarak gelmeyi bekliyordum ama yol beni çok yordu, dönüş yolu. Çok fazla dinlenemedim. O yüzden bugün dinlenmeye çalıştım birazcık. Ama aynı zamanda çalışıyordum da. İstanbul hayatına tekrar uyum sağlamaya çalışıyorum. Ondan biraz aklım dolu ve vücudum yorgun diyebilirim. Emin: [0:59] Neredeydin? Cihat: [1:00] Bodrum'daydım bir haftadır.. Emin: [1:01] Neler yaptın? Cihat: [1:04] Deniz tatili. Hep konuştuk ya burada nasıl tatiller yapmayı düşünüyorsun diye. Hem yeni şeyler tecrübe ettim hem biraz denize girdim. Güzel, keyifliydi yani. Yeni bir şehir benim için Bodrum. Çok bildiğim bir yer değil. İnsanların yazları gitmekten bıktığı bir yer olsa da benim için çok yeni bir tecrübe yani. İlk defa sonuçta çocukluğumdan bu yana gidiyorum. Emin: [1:30] Seneye bir daha giderim diyor musun? Cihat: [1:33] Zannetmiyorum. Başka yerler de var gidecek ya. Farklı yerlere de gidilebilir. Bodrum'dan biraz bir haftada alacağımı almış gibi hissediyorum açıkçası. Emin: [1:42] O kadar da beğenmedin, tekrar tekrar gidecek kadar da beğenmedin yani? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

Turkish Stories
Semaver / Sait Faik Abasıyanık / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Aug 26, 2022 5:38


Semaver Turkish Stories for Turkish Learners   Ali, nihayet uyandı. Anasını kucakladı. Her sabah yaptığı gibi, yorganı büsbütün kafasına çekti. Anası yorganın dışında kalan ayaklarını gıdıkladı. Yataktan bir hamlede fırlayan oğlu ile beraber tekrar yatağa düştükleri zaman, bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mutlu sayılabilirdi. Mutluları çok az olan bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Birlikte yemek odasına geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. 2. Semaver ne güzel kaynardı. Ali, semaveri, içerisinde ne yürek acısı, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buğu ve sabahın mutluluğu üretilirdi... 3. Ali'nin annesine ölüm, bir misafir gelir gibi geldi. Kadın, sabahları oğlunun çayını, akşamları da iki kap yemeğini hazırlaya hazırlaya akşam ediyordu. Fakat yüreğinin kenarında bir sızı duyuyor, akşamüstleri merdivenleri hızlı hızlı çıktığı zaman, bir kesiklik, bir ter, bir yumuşaklık hissediyordu. 4. Bir sabah, daha Ali uyanmadan, semaverin başında, üzerine bir fenalık gelmiş; yakınındaki sandalyeye çöküvermişti. Çöküş, o çöküş. 5. Ali, annesinin kendisini bu sabah niçin uyandırmadığına şaşırmakla birlikte, uzun zaman vaktin geçtiğini anlayamamıştı. Fabrikanın düdüğü, camların içinden tizliğini, can koparıcılığını terk etmiş ve bir sünger içinden geçmiş gibi yumuşak kulaklarına geldi. Yatağından fırladı. Yemek odasının kapısında durdu. Elleri masaya dayalı, uyuklar gibi görünen ölüyü izledi. Onu uyuyor sanıyordu. Ağır ağır yürüdü. Omuzlarından tuttu. Dudaklarını, soğumaya başlamış yanaklarına sürdüğü zaman ürperdi... 6. Sarıldı. Onu kendi yatağına götürdü. Yorganı üstlerine çekti, soğumaya başlayan vücudunu ısıtmaya çalıştı. Vücudunu, yaşamını bu soğuk insana aşılamaya uğraştı. Bütün arzusuna karşın, o gün ağlayamadı. Gözleri yandı; bir damla yaş çıkaramadı. 7. Ali, birdenbire zayıflamak, birdenbire saçlarını ağarmış görmek, birdenbire belinde müthiş bir ağrı ile iki kat oluvermek, hemen yüz yaşına girmiş kadar ihtiyarlamak istiyordu. Sonra ölüye bir daha baktı. Hiç de korkunç değildi. Tersine, yüzü eskisi kadar sevecen, eskisi kadar yumuşaktı. Ölünün yarı kapalı gözlerini metin bir elle kapadı. Sokağa fırladı. Komşu ihtiyar hanıma haber verdi. Komşular koşa koşa eve geldiler. O, fabrikaya gitmek için yola çıktı. Yolda giderken, annesinin ölümüne alışmış gibiydi. 8. Yan yana, kucak kucağa, aynı yorganın içerisinde yatmışlardı. Ölüm, kanı sıcak anasına geldiği gibi, onun bütün duyarlılığını, sevecenliğini, yumuşaklığını almıştı. Yalnız biraz soğuktu. Ölüm, bildiğimiz kadar korkunç bir şey değildi. Yalnız biraz soğuktu, o kadar... 9. Ali, günlerce evin boş odalarında gezindi. Gece ışık yakmadan oturdu. Geceyi dinledi. Anasını düşündü; fakat ağlayamadı. 10. Bir sabah, yemek odasında karşı karşıya geldiler. O, yemek masasının örtüsü üzerinde sakin ve parlaktı. Güneş, sarı pirinç maddenin üzerinde donakalmıştı. Onu kulplarından tutarak, gözlerinin göremeyeceği bir yere koydu. Kendisi bir sandalyeye çöktü. Bol bol, sessiz yağmur gibi ağladı. Ve o evde semaver, bir daha kaynamadı. 11. Bundan sonra Ali'nin hayatına bir salep güğümü girer. 12. Kış, Haliç çevresinde, İstanbul'dakinden daha sert, daha sisli olur. Bozuk kaldırımların üzerinde buz tutmuş çamur parçalarını kırarak erkenden işe gidenler, okulların öğretmenleri ve kasaplar, fabrikanın önünde bir süre dinlenirler; kocaman bir duvara sırtını vererek üstüne zencefil ve tarçın serpilmiş salep içerlerdi. 13. Yün eldivenlerin içerisinde saklı saygın elleri salep fincanını kucaklayan, burunları nezleli, yüreklerinde acı, pirinç bir semaver gibi tüten sarışın işçiler, okulların öğretmenleri, kasaplar ve bazen yoksul öğrenciler, kocaman fabrika duvarına sırtını verirler; üstüne rüyalarının sonrası serpilmiş salepten yudum yudum içerlerdi. Sait Faik Abasıyanık Seçme Hikâyeler, 1972 (Kısaltılmıştır.)

Hizmetten
Soluklarımız bu kadarına yetti | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jul 1, 2022 4:43


Bu video 26/02/2017 tarihinde yayınlanan "SİZ NEREDESİNİZ EY MÜ'MİNLER!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Bütün bunlara rağmen, yılmadan, usanmadan o bayrağın, nâm-ı Celîl-i Muhammedî'nin (sallallâhu aleyhi ve sellem), nâm-ı Celîl-i İlâhî'nin şehbal açmasını; Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali mirasının bir bayrak halinde dalgalanmasını devam ettirmek lazım. O bayrağın indirilmemesini sağlamak için -bence- cansiperane o mevzuda mücadele etmek lazım, cansiperane. Kaba kuvvete başvurmadan, terörün en küçüğüne “Evet!” demeden… Ama o mevzuda öldürürlerse, ezerlerse, bir işkence ederlerse şayet, cân u gönülden, Ashâb-ı Uhdûd gibi, hepsine katlanarak… Çukurlara atsınlar.. mezarlar kazsın dursunlar.. mezarları “mel'un mezar” ilan etsinler… Bunların hiç birine aldırmadan, “Allah'a iman, Allah'ı bilmek bize yeter! Muhabbetullah bize yeter! Marifetullah bize yeter! Aşk u iştiyak bize yeter! Likâullah'a iştiyak bize yeter!..” deyip, durmadan, atı mahmuzluyor gibi mahmuzlayıp veya bir üveyik gibi kanat açıp enginliklere açılıyor gibi sürekli, enginliklere açılmak, “Daha, daha, daha!..” deyip bir “Hel min mezîd” kahramanı gibi, nâmının ulaşmadığı her yere Nâm-ı Celîl-i Nebevî'yi ulaştırmak lazım. Huzuruna gittiğimiz zaman, “Soluklarımız o kadarına yetiyordu yâ Rasûlallah!” diyecek kadar… “Bir yerde kalbimiz durdu, soluklarımız da bitti; biz de orada döküldük, biçildik; başaklar gibi biçildik!.. Ama Sen de biliyorsun ki, Allah da biliyor ki, sonuna kadar nâm-ı Celîl-i Nebevî'ni cihanın dört bir yanına ulaştırma azmi içindeydik!..” O Cân'a (sallallâhu aleyhi ve sellem), o nâm-ı Celîl-i Nebevî'ye binlerce canımız kurban olsun!.. Ondan başka bir derdimiz, bir davamız olmadı!.. Olsaydı zaten, Kıtmîr gibi -zannediyorum- yüzde doksan dokuz virgül dokuz, sizin de yeryüzünde bir dikili taşınız olurdu!.. Başınızı sokacağınız, kendinize göre bir kulübeniz olurdu!.. Gelecek adına birilerine, bir şeylere dilbeste olur, gönül bağlardınız!.. Dû cihandan el yuma ve hânümânın kalmaması gösteriyor ki, kalbiniz ile siz, O'na müteveccih yaşıyorsunuz. Allah, o teveccühü artırarak devam ettirsin!.. O teveccühü yeterli bulmamalı, “Daha teveccüh, daha teveccüh, daha teveccüh!..” demeli. Teveccühler sâlih dairesi… Zira siz O'na samimi teveccüh ettikçe, O da size bakar. “Kulum, Bana bir ayak gelirse, Ben bir adım…” buyuruyor. Müteşâbih bir ifade bu. “O Bana bir adım atarsa, Ben yürüyerek gelirim; o yürüyerek gelirse, Ben koşarak gelirim…” Buna Belagat ilminde “mukâbele” ve “müşâkele” denir. Yani “karşılıksız bırakmam!” Ama nasıl bir karşılık?!. Bazen bire on vererek.. bazen bire yüz vererek.. Bakara sûre-i celîlesinde ifade edildiği üzere, “Yüz başak veren bir dâne gibi…” bazen bire yüz vererek.. bazen de hâlisâne olursa, ihlasla olursa, ihsan şuuru ile içli-dışlı olursa, bire bin vererek mukabelede bulunur.

Dünya Trendleri
Gelecek İçin Beceriler - Konuk: Microsoft Veri ve Yapay Zeka Lideri Ekrem Namazcı

Dünya Trendleri

Play Episode Listen Later Jun 10, 2022 31:42


124. Bölümde konuğum Almanya Microsoft'tan Veri ve Yapay Zeka Lideri ve GDEXA Kurucusu Ekrem Namazcı oldu. Üniversiteye başlamadan önce hemen iş hayatına atılmış.. Bulunduğu Eyaletin Çevre bakanlığında bilgisayar bölümünde çalışmaya başlıyor ve burada ilk defa verilerle hasır neşir olmuyor.. ve analitik ortamda bazı projelere dahil oluyor. Ondan sonra kurumsal hayata geçiş yapıyor ve SAP'de bir dönem İrlanda'da satışta çalışıyor. Sonra ufak yazılım şirketlerinde satış bölümlerinde görev alıyor... 2019 yılından bu yana Microsoft Almanya'da profesyonel kariyerine devam ediyor ve GDEXA adında bir girişimi bulunuyor. (00:00) - Açılış ve Ekrem Namazcı'yı tanıyoruz. (03:11) - Dünya Ekonomik Forumu'nun İşlerin Geleceği Raporuna göre, teknolojinin benimsenmesi arttıkça, tüm çalışanların %50'sinin 2025 yılına kadar yeniden vasıflandırılması gerekecek. İşler ve onları yapış şeklimiz nasıl değişiyor? (06:35) - Microsoft'un hazırladığı, 2022 Work Trend Index raporu yayınlandı. 31.000 kişiyle yapılan araştırma, genç kuşağın iş değiştirme eğilimini ve hibrit/uzaktan çalışmanın yükselişini gösteriyor. Bu nasıl yorumlarsınız? Uzaktan çalışma için sırada ne var? https://www.microsoft.com/en-us/worklab/work-trend-index (11:43) - Bugün işler için hangi becerilere ihtiyaç var? Geleceğin kişisel becerileri ve yetkinlikleri. (15:56) - Covid sonrası artık bir toparlanma olmaya başladı her şey aynı seviyeye geri dönecek mi? Değilse, sonsuza kadar ortadan kalkabilecek bir iş örneği nedir? (18:28) - Duygusal Zeka ile ilgili araştırmalar. (21:33) - Yapay Zeka ile ilgili endişeler (23:24) - GDEXA girişimi - https://www.gdexa.com/ (27:50) - Son sözler ve kitap önerisi https://www.2stundenchef.de/ (31:00) - Kapanış Ekrem Namazcı - https://www.linkedin.com/in/ekremn/ Sosyal Medya Hesaplarımız; Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize Bağış Yapmak İsterseniz Patreon hesabımız - https://www.patreon.com/dunyatrendleri