POPULARITY
İmam Ahmed (r.âleyh), “Peygamber (s.a.v.)'in Ashâbı (r.a.e.)'e sövmeyiniz. Onlardan birinin bir saatlik kıyâmı sizden birinin ömür boyu amel etmesinden daha hayırlıdır.”Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki; “Ensarı ancak mümin sever ve onlara ancak münafık buğz eder. Kim onları severse Allâh da onu sever, kim onlara buğz ederse Allâh da ona buğz eder.”Süfyan es-Sevrî (r.âleyh)'in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Selefe dil uzatma ki, selâmetle cennete girebilesin.” Ahmed Bin Hanbel (r.âleyh) şöyle rivayet ediyor: Babama Peygamber (s.a.v.)'in Ashabı (r.a.e.)'e dil uzatan bir kimse hakkında sordum. Dedi ki; “Onu müslüman görmem.” Birisi el-Firyabî (r.âleyh)'e Hz. Ebubekir (r.a.)'e söven kişi hakkında sordu. “Kâfirdir” dedi. “Cenaze namazı kılınır mı?” dedi. “Hayır” dedi.Kadı Iyaz (r.âleyh) der ki; “Peygamber (s.a.v.)'in Ashabı (r.a.e.)'e veya onlardan birine sövmek ve onlara kusur bulmak büyük günâhlardandır. Nitekim böyle yapana Peygamber (s.a.v.) lânet etmiştir. Ebu Bekir Abdulaziz el-Muknî (r.âleyh) de der ki: “Rafızi'ye gelince, eğer sövüyorsa (sahabeye) kâfir olmuştur, nikâhı caiz değildir.” Kadı Ebu Ya'lâ (r.âleyh) sahabeye dinleri ve adaletleri konusunda lekeleyici şekilde dil uzatanların kâfir olacağını belirtmiştir. Müslümana bu konuda vacip olan böyle inanması, bunu savunmasıdir.Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'in Ashâbı (r.a.e.)'den, onlara güzellikle uyan tabiinden ve ehl-i sünnet ve'l-cemaatin diğer mensuplarından ilim ve fıkıh ehli arasında bir ayrılık bilmiyoruz. Onların hepsi de Sahabeler hakkında onları övmenin, onlar için bağışlanma dilemenin, onlara hürmet etmenin ve onlardan razı olmanın, onlara muhabbet etmenin, onları dost edinmenin ve onlar hakkında kötü konuşanların cezalandırılmasının vacip olduğunda icma etmişlerdir.”(İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s.39-50)
Gazeteci Mehmet Ali Güller'e göre Batı, emperyalizm ile birlikte aydınlanmacı ve ilerici değerlerini kaybetti. Batı'nın demokratik erozyona uğradığına dikkat çeken Güller, Ukrayna'da ve Ortadoğu'da yaşananların bunu gözler önüne serdiğini belirtti.
Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva, cennetten yeryüzüne ayrı yerlere indirildikten sonra, senelerce ayrı kaldılar. Âdem (a.s.), Hindistan'da, Hz. Havva validemiz de Arâbistan'da kaldı. Dünyanın dert ve sıkıntılarına katlandılar. Cennet'ten ayrı kalmanın üzüntüsü ile uzun yıllar ağlayıp gözyaşı döktüler. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Âdem (a.s.), zellesi sebebiyle cennetten çıkarılınca dedi ki: “Ya Râbbi! Beni, Muhammed (s.a.v.)'in hürmetine affet.” Allâhü Teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem! Sen Muhammed'i nasıl bildin? Daha ben O'nu yaratmadım?” Âdem (a.s.) şöyle cevap verdi: “Ya Râbbi! Beni yaratıp, bana ruh verdiğin zaman, gözümü açıp baktığımda, Arş'ın kenarında “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh” yazılı gördüm. İsmini isminle yazdığından, yarattıklarından en çok sevdiğin O'dur. Allâhü Teâlâ buyurdu ki: “Doğru söyledin ey Âdem. Mahlûkatımdan en çok sevdiğim O'dur. O'nun hürmetine af dilediğin için, seni affettim.” Daha sonra, Allâhü Teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem, sen dünyada meşakkât ve tevbeye zürriyetini vâris kıldın. Onlardan biri bana duâ edip, tazarruda bulunduğu zaman, senin tevbeni ve duânı kâbul ettiğim gibi, onların da tevbesini ve duâsını kâbul ederim. Onlardan biri, benden afv ve mağfiret dileyip, bana sığınırsa, tevbesini kâbul ederim. Çünkü ben tevbeleri kâbul ediciyim. Ey Âdem! Ben, günâhtan tevbe edenleri, cennette haşrederim. Onları mezarlarından neşeli ve güler yüzlü oldukları hâlde, duâları kabûl edilmiş olarak kaldırırım.” (Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi. S.31)
Hint kumaşı vardır, İngiliz kumaşı vardır. Onlardan daha değerli olan bir kumaş vardır ki o da lider kumaşıdır. Tramp tam aksini düşünüyor ama onda o kumaştan hiç yok. Sadece, akran zorbalığı yapan tosuncuklar gibi davranıyor. Böyle liderlik olmaz. Ağzına geleni söylüyor. Dili ile kafası arasında bir bağlantı olduğu şüpheli. Böyle liderlik olmaz.
Cenâb-ı Hâkk buyurmuştur: “Allâh (geçmiş) peygamberler(in)den and olsun ki; size kitab ve hikmet verdim. Sonra da size nezdinizdeki (o kitab ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmiştir (gelecektir). Ona katiyen iman ve ona herhalde yardım edeceksiniz diye (and ve) misak aldığı zaman dedi ki: “Öyle ise (birbirinize) ve ümmetlerinize karşı, şahit olun, ben de sizinle beraber (bu ikrarınıza) şahitlik edenlerdenim.” (Ali İmran s. 81) Ebu'l-Hasan el-Kâbisî der ki: “Allâh (c.c.), Nebi (s.a.v.)'e hiç kimseye, hatta hiçbir peygambere vermediği paye ve üstünlükleri vermiştir. Bunu bilhassa bu âyet-i kerimede açıklamıştır. Müfessirler dediler ki: “Allâh (c.c.) vahiy suretiyle onlardan ahd-ü misak almıştır. Gönderdiği bütün peygamberlere ondan bahsetmiş ve onun sıfatlarını anlatmıştır. Onlardan, eğer o peygambere yetişirlerse; muhakkak ona iman edecekti. Hz. Ali (r.a.): “Adem (a.s.) zamanından beri göndermiş olduğu bütün peygamberlerden Peygamber (s.a.v.)'e yetiştikleri takdirde mutlaka ona iman edeceklerine dair söz almıştır. Hem onlardan hem de kavimlerinden, ona diri olarak eriştikleri takdirde mutlaka ona iman edip yardım edeceklerine dair kati söz almıştır. Bu hususta daha birçok âyetler nazil olmuştur ki buna örnek olarak; “Hatırla o zamanı ki, biz peygamberlerden misaklarını almıştık. Senden de, Nuh'dan da, İbrahim'den de, Musa ile Meryem'in oğlu İsa'dan da. Evet, biz onlardan (öyle) sapasağlam bir misak aldık” (Ahzab s. 7) verilebilir. (Kadı İyaz, Şifa-i Şerif,S.53)
Ankara'da meclis, İngiliz Mehmet'in vergiyi emekçi halktan alıp kaynakları faize ve sermayeye harcayan bütçesini görüşürken, asgari ücret komisyonu da işçi sınıfını ölümü gösterip sıtmaya razı etmek üzere toplanıyor. Ankara'da düzen partileri asgari ücret ve bütçe tartışmalarında kendi aralarında kayıkçı kavgası yapıyor. Mesele krizin faturasını emekçi halka ödetmek olduğunda İngiliz Mehmet'in programının arkasında birleşiyorlar. Asgari ücret için İMF 20 bin diyerek tabanı, CHP 30 bin diyerek tavanı söylüyor. Türk-İş geçtiğimiz Kasım ayı için açlık sınırının 20 bin 500 lira olduğunu açıkladı. Bu rakam asgari ücretliler ilk zamlı maaşlarını aldığında 22 bin lirayı, yıl sonunda da 30 bin lirayı geçecek. Yani AKP, İMF'yle CHP'nin ortasını bulup yine asgari ücreti açlık sınırına endekslemeye hazırlanıyor. Diğer taraftan Türk-İş, DİSK ve KESK ayrı ayrı mitinglerle Ankara'nın meydanlarını yüzbinlerce işçi ve emekçiyle dolduruyor. Birleşik İşçi Cephesi kendisini bir zorunluluk olarak dayatıyor. Bu görevden kaçan kayıkçı kavgasının parçası demektir. Ya bu görevi yapacaklar ya da işçi sınıfı onları aşacak! Türkiye seçimini yapacak: Kayıkçı kavgası mı sınıf kavgası mı? Sınıf kavgasını seçenler yolu gösteriyor. İşte Tuzla'da Birleşik Metal-İş üyesi Chen Solar işçilerinin sermayeden kopartıp aldığı sözleşme ortada. CHP'nin bile asgari ücrete 30 bin liralık tavan belirlediği ortamda Chen Solar'da işçilerin en düşük ücreti 60 bin lira oldu. İşte bu da örgütlü işçinin asgari ücreti oluyor. Onlardan önce de Kırşehir'de, yine Birleşik Metal-İş'te örgütlü ÇEMAŞ işçileri de örgütlü güçleriyle fabrikadaki en düşük ücreti 58 bin liraya çıkarmıştı. Chen Solar işçileri ücretin dışında ayrıca toplu sözleşmeye koydurdukları maddelerle vergi yükünü patrona aktaran kazanımlar elde etti. Yine Birleşik Metal-İş'li işçiler bu fabrikalardaki kazanımların açtığı yoldan ilerleyerek ve “hak verilmez alınır” diyerek MESS'e karşı grev kararı aldılar. Grev tarihini 4 Aralık olarak ilan eden Hitachi işçileri, başı çekiyor, MESS sözleşmesi kapsamındaki diğer fabrikalar da şalteri indirmek için sırada bekliyor. İşçinin Anayasal hakkı olan grevi yasaklamaya kalkan olursa işçiler, Kavel parolasıyla grev hakkını grevle savunacak! İşçi emekçi ne alacaksa birliğiyle ve kendi bileğinin gücüyle alacak! Bitmedi! Çatalca'da aylardır direnen Polonez işçileri 6 Aralık'ta Ankara'ya Anayasal hak yürüyüşünü başlatıyor! Polonez işçisinin direnişi 146 işçinin Tekgıda-İş'te örgütlendiği için işten atılmasıyla başladı. Ama artık Polonez işçileri kendilerinin işe iadesi için olduğu kadar, tüm işçi sınıfı için, Anayasa'nın sendikalaşma özgürlüğünü güvence altına alan 51. maddesini uygulatmak için de yürüyor! Yani Polonez işçisi tüm işçi sınıfına bir çağrıda bulunuyor: “Kendi göbeğimizi kendimiz keselim!” diyor: “Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!” Ankara'nın kayıkçı kavgasından kimse bir şey beklemesin! Gözünüzü Anayasal hakkı için Ankara'ya yürüyenlere dikin, kulağınızı grev hakkını grevle savunanlara verin! Çare orada! Polonez işçisi bu yürüyüşte başı çekiyor! Kavel'in yolunda yürüyen metal işçileri yine en ön safta! Anayasal hakları için grevde olan MKB Rondo (Selüloz-İş), Tarkett (Petrol-İş) ve Mersen (Birleşik Metal-İş) işçileri de onlarla birlikte. Sendikalaşma hakkının işten atmalarla ve yıllarca süren mahkemelerle gasbedilmesine karşı, Anayasal hakkımı hemen şimdi istiyorum diyen Kocaeli Betek Kimya/Filli Boya (Petrol-İş), Atakaş Çelik (Birleşik Metal-İş), Perfetti, Eker (Tekgıda-İş) ve TKIS (Teksif) işçileri, Fernas'tan Çayırhan'a Ankara yollarını arşınlayan maden işçileri ve hakları için direnişte olan tüm işçiler de bu haklı mücadelenin saflarında! İş, aş, hürriyet için herkesin bu onurlu yürüyüşte birleşmesi ve safları sıklaştırması gerek! Her yer Kavel her yer Polonez olacak! Fabrikalarda direne direne, meydanlarda birleşe birleşe kazanacağız!
*9 TEVBE SÛRESİ 49-59 MEALİ N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 49 Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye düşürme" der. İyi bilin ki, onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Şüphesiz cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır. 50 Eğer sana bir iyilik isabet ederse, onlar bozulurlar. Eğer sana bir musibet isabet ederse "Biz (savaşa katılmamakla) daha önceden tedbirimizi aldık" derler ve sevinerek döner giderler. 51 De ki: "Bize ancak, Allah'ın yazdığı isabet eder. O, bizim Mevla'mızdır. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler" 52 De ki: Siz, bizim hakkımızda iki güzellikten (gazilik veya şehidlikten) başkasını gözetleyemezsiniz. Biz ise, Allah katından veya bizim ellerimizle bir azabın size isabet etmesini gözetliyoruz. Gözetleyin; biz de sizinle beraber gözetleyenlerdeniz" 53 De ki: "Gönüllü veya gönülsüz infak edin, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir kavim oldunuz." 54 Sadakalarının kabulünü engelleyen: Allah'ı ve Rasülünü inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri ve istemeyerek infakta bulunmalarıdır. 55 Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. Allah, bu mallar ve evlatlar yüzünden onlara dünya hayatında azap etmek ve kâfir olarak canlarının çıkmasını ister. 56 Onlar, sizden olduklarına dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki onlar sizden değildirler. Ancak onlar, korkak bir kavimdirler. 57 Eğer sığınacak bir yer veya mağaralar veya girecek bir delik bulsalardı hemen oraya koşarak yüz çevirirlerdi. 58 Bazıları sadakalar konusunda sana dil uzatır. Eğer kendilerine verilirse hoşnut olurlar. Eğer verilmezse o zaman kızarlar. 59 Eğer onlar Allah'ın ve Rasülünün onlara verdiğine razı olsalardı ve "Allah bize yeter, yakında lütfundan Allah ve Rasülü bize de verecek ve biz Allah'a rağbet ederiz" deselerdi (daha hayırlı olurdu). https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-49-59-tefsiri
*9 TEVBE SÛRESİ 85-106 85 Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, onlarla(mal ve evlâtla) dünyada onlara azap etmek ve kâfir olarak canlarını almak ister. 86 "Allah'a iman edin ve Rasülü ile beraber cihat edin" diye bir sûre indiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar senden izin isterler ve: "Bizi bırak, oturanlarla beraber olalım" derler. 87 Geride kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Kalpleri üzerine mühür vuruldu. Onlar (leh ve aleyhlerine olanı) iyice anlamazlar. 88 Peygamber ve onunla beraber iman edenler ise malları ve canlarıyla cihat ettiler. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. 89 Allah onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük başarı budur. 90 Bedevilerden özür dileyenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve Rasülüne yalan söyleyenler oturdular. Onlardan inkâr edenlere yakında acıklı bir azap isabet edecektir. 91 Allah ve Rasülü için nasihat ettikleri takdirde zayıflara, hastalara, harcayarak bir şey bulamayanlara, (cihada çıkmadıkları için) bir günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. 92 Kendilerini (bineğe) bindirmen için gelip de: "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğinde infak edecek bir şey bulamamanın üzüntüsünden gözlerinden yaş akıtarak geri dönenlere de (günah yoktur). 93 Ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenlere (kınamak) için yol vardır. Geride kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da kalpleri üzerine mühür vurdu. Artık onlar neyin doğru olduğunu bilmezler. 94 Onlar, geri döndüğünüzde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size hiç bir zaman inanmayacağız. Allah bize, sizin haberlerinizi bildirdi. Yakında Allah ve Rasülü amelinizi görecektir. Sonra gizli ve açığı bilene döndürüleceksiniz de, O size yaptıklarınızı haber verecektir." 95 Onların yanına döndüğünüzde, size kendilerinden (onları cezalandırmaktan) onlardan vazgeçmeniz için Allah'a yemin edecekler. Onlardan vazgeçin. Şüphesiz onlar pistir. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer cehennemdir. 96 Onlardan razı olmanız için size yemin ederler. Eğer onlardan razı olsanız da şüphesiz Allah fasık kavimden razı olmaz. 97 Bedeviler küfür ve nifakta daha şiddetli ve Allah'ın, Rasülü üzerine indirdiğininin hududunu bilmemeye daha uygundur. Allah her şeyi bilen ve hikmetle hükmedendir. 98 Bedevilerden öyleleri vardır ki infakı (hayrı) zarar sayar ve size musibetlerin gelmesini beklerler. O kötü musibet onlar üzerine olsun. Allah her şeyi işitendir, bilendir. 99 Bedevilerden öyleleri vardır ki, Allah'a ve âhiret gününe iman eder, infak ettiğini Allah'a yakınlık ve Rasülü"nün duasını vesile sayar. İyi bilinki bu, onlar için yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) girdirecektir. Şüphesiz Allah ğafur'dur, rahim'dir. 100 Muhacirlerden ve Ensar'dan önde gidenler ve iyilikle onlara uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Onlar için, içinde ebediyen kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur. 101 Çevrenizdeki bedevilerden münafıklar vardır. Medine halkından münafıklar vardır. Medine halkından da nifaka alışkın olanlar vardır. Sen, onları bilemezsin. Onları biz biliriz. Onlara yakında iki defa azap edeceğiz. Sonra büyük bir azaba döndürülürler. 102 Diğerleri günahlarını i'tiraf ettiler. İyi amelle kötüsünü birbirine karıştırdılar. Belki Allah onların tevbesini kabul eder. Şüphesiz Allah mağfiret ve rahmet edicidir. 103 Mallarından sadaka al ki, onları temizleyip arındırasın ve onlara dua et. Muhakkak Senin duan onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir. 104 Bilmediler mi ki, Allah kullarından tevbeyi kabul eder, sadakaları alır ve Allah tevbeleri çok kabul edendir, merhamet edendir. 105 De ki: (dilediğinizi) yapın, Allah, Rasülü ve mü'minler amelinizi görecektir. Yakında gizli ve açığı bilene döndürüleceksiniz. O size, yaptıklarınızı haber verecektir. ...
*9 TEVBE SÛRESİ 71-84 N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 71 Mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, Zekâtı verirler. Allah'a ve Rasülüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir. 72 Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içinde ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan, cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler va'detti. Allah'ın hoşnut olması ise hepsinden büyüktür. İşte büyük başarı budur. 73 Ey peygamber, kâfirler ve münafıklarla cihat et ve onlara sert davran. Onların yeri cehennemdir ve o ne kötü dönüş yeridir. 74 (Senin hakkında, kötü söz) Söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Şüphesiz o küfür sözünü söylediler, İslâm olduktan sonra kâfir oldular ve erişemediklerine (cinayete) yeltendiler. Allah'ın lütfundan, Allah ve Rasülünün onları zengin etmesinden başka intikam almaya sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse, Allah onlara dünya ve âhirette acıklı bir azabla azab eder. Onlar için yeryüzünde bir dost ve yardımcı da yoktur. 75 Onlardan bir kısmı da: "Eğer o bize lütfundan (mal) verirse, elbette biz de sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız." diye Allah'a söz vermişlerdi. 76 Onlara lütfundan (mal) verince de ona cimrilik ettiler ve dönerek yüz çevirdiler. 77 Allah'a verdikleri sözden dönmeleri, yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah onların kalplerine nifak soktu. 78 Münafıklar Bilmediler mi ki Allah, onların sırlarını ve fısıltılarını bilir ve Allah gaybları çok iyi bilendir. 79 Onlar (münafıklar) mü'minlerden (Zekât dışı) gönüllü sadaka verenlerle, gücünün yettiği kadar veren (fakirler) le alay ederler. Allah onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için acıklı azap vardır. 80 Onlar için ister istiğfar et, ister istiğfar etme. Onlar için yetmiş kerre istiğfar etsen Allah onları afvetmeyecektir. Bu, Allah'ı ve Rasülünü inkâr etmeleri sebebiyledir. Allah, fasık kavme hidayet vermez. 81 Allah'ın Rasülüne muhalefet edip, geride kalıp oturanlar/oturtulanlar, sevindiler. Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmadılar ve: "Sıcaklarda topluca harbe çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcak." Keşke bilselerdi (de geride kalmasalardı.) 82 Kazandıklarına karşılık az gülüp, çok ağlasınlar. 83 Eğer, Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar da (harbe) çıkmak için izin isterlerse de ki: "Benimle asla (harbe) çıkamazsınız ve benimle asla düşmana karşı harp edemezsiniz. Çünkü siz ilk defa oturmaya razı olmuştunuz. Geride kalanlarla beraber oturun.” 84 Onlardan ölen biri üzerine asla namaz kılma ve kabri başında da durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasülü'nü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-71-84-tefsiri
*9 TEVBE SÛRESİ 60-70 MEALİ N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 60 Allah'tan bir farz olarak sadakalar, ancak fakirlere, düşkünlere, onun üzerinde çalışan (memur)lara, kalpleri ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda (cihat edenlere) ve yolculara aittir. Allah her şeyi bilen hükmünde hikmet sahibi olandır. 61 Onlardan bazısı peygambere eziyet ederler ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" derler. De ki: "O sizin için hayırlı bir kulakdır. Allah'a iman eder, mü'minlere inanır ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın Rasülüne eziyet edenlere acıklı azap vardır. 62 Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer iman ediyorlarsa Allah'ı ve Rasülü'nü hoşnut etmeleri daha doğrudur. 63 Bilmedilermi ki, kim Allah'a ve Rasülüne karşı gelirse, onun için, içinde ebedi kalacağı cehennem vardır. İşte bu büyük bir rüsvaylıktır. 64 Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin indirilmesinden korkarlar. De ki: "Siz alay edin. Allah sizin korktuğunuzu (ortaya) çıkaracaktır.” 65 Eğer onlara sorsan: "Elbette biz (söze) dalar ve şakalaşırız" derler. De ki: "Allah'la, onun ayetleri ile ve Rasülü ile mi eğleniyorsunuz?" 66 Özür dilemeyin. Siz, iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Eğer sizden (tevbe eden) bir grubu afvetsek bile, suçlu olmaları sebebiyle diğer guruba azap edeceğiz. 67 Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar ve ellerini kapatırlar (cimrilik yaparlar) Onlar, Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu (unutulmuş muamelesi yaptı.) Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir. 68 Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere orada ebedi kalmak üzere cehennemi va'detti. Cehennem onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir ve onlar için devamlı azap vardır. 69 Sizden öncekiler gibisiniz; onlar, kuvvetçe sizden daha güçlü idiler. Mal ve evlat yönünden daha çok idiler. Onlar, nasipleri kadar faydalandılar. Sizden öncekilerin nasipleriyle faydalandıkları gibi siz de nasibinizden faydalandınız. (Batıla) dalanlar gibi siz de (batıla) daldınız. İşte onlar, amelleri dünyada ve âhirette boşa gidenlerdir. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. 70 Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Ad, Semud, İbrahim'in kavmi, Medyen halkı ve Mü'tefikat'ın (Lût'un darmadağın olan kavminin) haberi gelmedi mi? Onlara peygamberleri açık delillerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmetmedi. Ancak onlar kendilerine zulmetmişlerdi. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-60-70-tefsiri
Gıda, tekstil, inşaat, sağlık... Almanya'da Türkiye kökenli iş insanlarının kurduğu işletmeler pek çok sektörde aktif. Sayıları 100 bini buluyor; yıllık ciroları 50 milyar euronun üzerinde, 500 bin kişiye istihdam sağlıyor. Alman vatandaşı oldukları için istatistiğe Alman işletmesi olarak geçenler de var. Bu şirketlerden bir kısmı dernek çatısı altında toplanmış durumda. Onlardan biri olan Türk-Alman İş İnsanları Derneği (TDU NRW) kuruluşunun 35. yılını kutluyor. . Dernek Başkanı Cevdet Koçaş stüdyomuza konuk oldu. Mikrofonda Gökçe Göksu ve Ceyhun Kara var. Von Gökce Göksu.
Elon Musk, 200 milyarlık servetiyle dünyanın en zengin insanlarından biri. Uzay ile internet alanında aktif olan ve elektronik araba pazarına öncülük eden Musk, ekonomik gücüyle yetinmedi, 2022'de sosyal medya platformu Twitter'i (X) satın alarak siyasi bir figür haline geldi. Otoriter rejimlere ve yeni sağcı hareketlere destek olmaya başladı. ABD'deki başkanlık seçiminde ise Trump'ın yanında saf alıyor. Sahibi olduğu X platformu şimdi de Türkiye'de pek çok gazetecinin hesabını kapattı. Onlardan biri de Can Dündar. Bu bölümü Aydın Işık ve Erkan Aslan sunuyor. Von Aydin Isik.
Beyhaki'nin naklettiğine göre ihtiyar bir kadın Ebû Bekir es-Sıddık (r.a.)'a mirastan pay almak için geldi. Ebû Bekir (r.a.) ona dedi ki: “Senin için Allâhü Teâlâ'n kitabında bir hüküm yoktur ve Resûlullâh (s.a.v.)'in sünnetinde de senin için bir hüküm bilmiyorum. Sen dön de bunu sahabelere bir sorayım.” Muğire b. Şube (r.a.) Ebû Bekir (r.a.)'a dedi ki: “Ben Resûlullâh (s.a.v.)'in sünnetinde yanında idim, nineye mirastan 1/6 kadar pay verdi.” Ebû Bekir (r.a.) dedi ki: “Bu esnada seninle beraber başka birisi var mıydı?” Muhammed b. Mesleme el-Ensari (r.a.) ayağa kalkarak, Muğire'nin dediklerinin aynısı söyledi. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.) bildirilen payı, kendisine gelen ihtiyar kadına verdi.” Beyhaki, Said b. Müseyyeb (r.a.)'den nakletti ki: “Ömer (r.a.) diyetin, kişinin erkek tarafından olan akrabalara ait olduğunu ve kadına, kocasının diyetinden herhangi bir şeyi veremeyeceğini söylemekteydi. Ta ki Dahhak b. Süfyan (r.a.)'in, Resûlullâh (s.a.v.)'in, diyetten kadına düşen payın belirlenmesi meselesini kendisine yazdırdığını haber vermesine kadar bu böyleydi. Ömer (r.a.) bu hadisi işitince hemen Resûlulah (s.a.v.)'in sözüne döndü. Yine Beyhaki naklettiğine göre Ömer (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullâh (s.a.v.)'in cenin (anne karnındaki çocuk) hakkında bildirdiği bir bilgiyi, Allâhü Teâlâ'nın kendisine hatırlattığı bir kişi var mı?” Hami b. Malik (r.a.) ayağa kalktı ve dedi ki: “Benim iki zevcem vardı. Onlardan biri diğerine sopa ile vurdu. Hamile olduğu için karnındaki cenin ölü olarak düştü. Resûlullâh (s.a.v.) bunun hakkında sağlam bir kişinin 1/20 kadar bir miktarda hüküm verdi.” Bunun üzerine Ömer (r.a.) dedi ki: “Şayet burada bizim için verilen hükmü işitmemiş olsaydık, nerdeyse kendi görüşümüze göre hüküm verecektik.” (İmâm Suyutî, Akidede Sünnetin Yeri, s.55-57)
MÜNÂFİKÛN SÛRESİ MEALİ Medine'de, Beni müstalik / Müreysi gazvesinin ardından nâzil oldu. Onbir âyettir. Münafıkların röntgenini çekiverdiği için bu isim verilmiştir. İnsanların görüntüleri ve cazibeli konuşmalarına aldanmamamız istenir. Hiç bir şeyin bizi Allah'ın kitabından alıkoymaması istenir. Ekonomik baskılardan yılmamamız gerektiği, bütün hazinelerin Allah'a ait olduğu vurgulanır ve bizim insanlara yardım etmeye devam etmemiz istenir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Münafıklar sana geldiğinde: "Biz şahitlik yaparız ki, sen şüphesiz Allah'ın Rasülü'sün." derler. Allah biliyor ki, şüphesiz sen O'nun Rasülü'sün. Allah şahitdir ki, şüphesiz münafıklar yalancıdırlar. 2 Yeminlerini kalkan edindiler de, Allah yolundan alıkoydular. Muhakkak onlar ne kötü şeyler yapıyorlar. 3 Bu, onların iman etmeleri, sonra da kâfir olmaları sebebiyledir. Artık onların kalplerine mühür vuruldu onlar anlamazlar. 4 Onları gördüğün zaman bedenleri hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar giydirilmiş keresteler gibidirler. Her bağırmayı kendi aleyhlerine zannederler. Onlar düşmandırlar. Onlardan sakın. Allah onları gebertsin. Nasıl da döndürülüyorlar? 5 Onlara: "Gelin Allah Rasülü size istiğfar etsin." denildiği zaman başlarını bükerler ve sen onları kibirlenerek yan çizerlerken görürsün. 6 Onlara istiğfar etsen de istiğfar etmesen de birdir. Allah onları ebediyen affetmeyecektir. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. 7 Onlar: "Allah Rasülü'nün yanındakilere yardım etmeyin ki (onun yanından) dağılsınlar" diyenlerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'a aittir. Ancak münafıklar bunu anlamazlar. 8 (Münafıklar): "Medine'ye döndüğümüzde aziz olan zelil olanı çıkaracaktır." diyorlar. Halbuki asıl izzet, Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere aittir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. 9 Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır. 10 Herhangi birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktir de, sadaka vereyim ve salihlerden olayım" demeden önce, bizim size verdiğimiz rızktan infak ediniz. 11 Eceli geldiği zaman hiçbir kimseye Allah, (ecelini) geciktirmeyecektir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/munafikun-suresi-tefsiri 241027
HACC SÛRESİ 18-32 MEALİ N108 M022 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 18 Görmedin mi, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldız, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan bir çoğu O'na, Allah'a secde ederler. (insanlardan) bir çoğunun üzerinde azap hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa ona ikram eden olmaz. Şüphesiz Allah dilediğini yapar. (Secde âyeti) 19 İşte şu ikisi (mü'minle kâfir) Rableri konusunda çekişen iki hasımdırlar. İnkâr edenlere ateşten elbise biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. 20 Onunla (kaynar su ile) onların karnındakiler ve derileri eritilir. 21 Onlar için demirden kamçılar vardır. 22 Oradan, o gamdan her kurtulmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler ve "Bu yakıcı azabı tadın" (denir). 23 Şüphe yok ki Allah iman edip ameli salih işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere kor. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenecekler. Orada elbiseleri de ipektir. 24 Sözün güzeline ulaştırıldılar ve çok övülenin (Allah'ın) yoluna kavuşturuldular. 25 Şüphesiz inkâr edenler ve Allah'ın yolundan ve insanlar için kıldığımız, kendisinde yerli ve misafirlerin eşit olduğu Mescidi Haram'dan alıkoyanlar... Kim orada zulüm ile sapmayı isterse ona acıklı azabı tattırırız. 26 Hani beytin (Ka'be'nin) yerini İbrahim'e hazırlamıştık (ve şöyle demiştik): "Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve evimi tavaf edenler, kıyama duranlar, rukû ve secde edenler için temizle." 27 İnsanlar için de haccı i'lan et, uzun yollardan gelen yaya ve yorgun deve (çevik binek) üzerinde sana gelsinler. 28 Kendilerine ait menfaatlere şahit olsunlar ve kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Onlardan yeyin ve yoksula, fakire de yedirin. 29 Sonra kirlerini gidersinler, (tıraş olup temizlensinler) adaklarını yerine getirsinler ve Beyti Atik'i (Kabe'yi) tavaf etsinler. 30 İşte (hac) budur. Kim Allah'ın hurmetlerine saygı gösterirse Rabbi katında bu onun için daha hayırlıdır. Size (Maide 3,En'am 145,A'raf 157) okunanların dışındaki hayvanlar helâl kılınmıştır. O halde putlardan olan pislikten ve yalan sözden kaçının. 31 Allah için hanifler olarak (Allah'tan başkasının ilahlığına gönülden dahi meyletmeden) ve Allah'a ortak koşmadan. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki gökyüzünden düşüyor da kuş onu kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere uçuruyor gibidir. (İmanın yüceliğinden inkârın uçurumuna düşer.) 32 İşte böyle. Kim Allah'ın şeairine (işaretlerine) saygı gösterirse bu saygı kalplerin takvasındandır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hacc-suresi-18-32-tefsiri
132. Bu mektûb, molla Muhammed Sıddîk-ı Bedahşîye yazılmışdır. Dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmemeli. Dünyânın ne olduğunu iyi bilenlerin sohbetine koşmak lâzım geldiği bildirilmekdedir: Kardeşim! Görünüşe bakılırsa, fakîrlerin sohbetinden sıkıldığınız, zenginlerle arkadaşlık kurduğunuz anlaşılıyor. Çok fenâ yapıyorsunuz. Bugün gözünüz kapalı ise de, yarın açılacakdır. Fekat o zemân, pişmânlıkdan başka ele birşey geçmiyecekdir. Haberleşmeliyiz. Ey şaşkın! Senin şu hâlin iki şey olabilir: Zenginlerin arasında iken gönlünü Allahü teâlâ ile yapabilirsin veyâ yapamazsın. Eğer yapabilirsen fenâdır. Eğer yapamazsan dahâ fenâdır. Eğer yaparsan fenâ olur dedik. Çünki istidrâcdır. İstidrâc iyi görünür. Fekat felâkete götürür. Böyle olmakdan Allahü teâlâya sığınırız. Onların arasında gönlünü Allahü teâlâya veremezsen, dahâ fenâ olur dedik. Çünki, Hac sûresinin, (Dünyâda ve âhıretde ziyân etdiler) meâlindeki onbirinci âyetinde bildirilenlerden olursun. Fakîr çöpçüler, koltukda oturan zenginlerden çok iyidir. Bu söze belki inanırsın. Belki de inanmaz, şaşarsın. Fekat, bir gün gelecek inanacaksın. Lâkin, o inanışın fâidesi olmıyacak. Yağlı, tatlı yemeklere ve süslü, modaya uygun elbiseye düşkünlük, seni bu belâya da sürükledi. Fırsat elden dahâ gitmemişdir. İşin doğrusunu düşününüz! Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine engel olanları düşman biliniz! Onlardan kaçınız! Çok sakınınız! Tegâbün sûresinin, (Çok doğrudur ki, zevcelerinizden ve çocuklarınızdan size düşmân olanlar vardır. Onlardan sakınınız!) meâlindeki ondördüncü âyetini okuyarak gaflet uykusundan uyanmalıdır. Birlikde geçirdiğimiz günlerin haklarını göz önünde tutarak, size bir nasîhat yapıldı. İster dinleyiniz, ister dinlemeyiniz. Önceden de, sizin yersiz davranışlarınızı görerek bu yolda bulunamıyacağınızı anlamışdım. Korkduğum başımıza geldi. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın izinde bulunanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü vettehıyyâtü etemmühâ ve ekmelühâ”! Yaradılışdaki iyiliği ve uygunluğu görerek, sizden başka şeyler umuyordum. Kıymetli cevherinizi çöplüğe atdınız. (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn). 133. Bu mektûb, yine, molla Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Fırsatı ganîmet bilmek, vakti kıymetlendirmek lâzım olduğu bildirilmekdedir: Gönderdiğiniz mektûb geldi. Fırsatı ganîmet bilmelidir. Vaktleri çok kıymetli ni'met bilmelidir. Modaya, âdetlere uymakla ele birşey geçmez. Yalan sözlerden, kaçamak davranışlardan ancak zarar ve ziyân ele geçer. Muhbir-i sâdık, ya'nî hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” (Helekel-müsevvifûn) buyurdu. Ya'nî sonra yaparım diyenler helâk oldular. Bugünkü ömrü vehm ve hayâl için harc etmek ve hayâl olan şeyleri ele geçirmek için, mevcûd olanları elden kaçırmak çok çirkin bir işdir. Elde bulunan şeyi, en ehemmiyyetli, en kıymetli şey için kullanmak gerekir. Karışık, pis, fâidesiz şeyler geriye bırakılmalıdır. Hak teâlâ, mâsivâsı ile ya'nî Ondan başka şeyler ile olan râhatlıkdan kurtarmak için, bir parça râhatsızlık versin! Dedikodu ile ele birşey geçmez. Kalbin selâmetini istemelidir. Asl lâzım olan işi düşünmeli, lüzûmsuz, fâidesiz şeylerden tâm kaçmalıdır. Fârisî beyt tercemesi: Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa. Habercinin ancak haber vermesi lâzımdır.” Rabbani Ebû Hamid Lifâf şöyle demiştir: Sık sık ölümü hatırına getiren kimseye şu üç şey bağışlanır: 1) Bir an önce tevbe etmek, 2) Asgarî miktarda rızıkla yetinmek, 3) Şevkle ibâdet edebilmek. Buna karşılık, ölümü unutan kimse de şu üç şeyle cezalandırılır: 1) Tevbe etmeyi ertelemek, 2) Asgarî miktardaki rızka râzı olmamak, 3) İbâdete karşı isteksizlik. Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.
*59 HAŞR SÛRESİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O her şeye galip her şeye hükmedendir. 2 İlk sürgünde ehli kitap kâfirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çıkaran O'dur. Siz çıkacaklarını zannetmiyordunuz. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah ('ın azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalplerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri, ibret alınız. 3 Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onlara dünyada azap ederdi. Ahirette ise onlara ateş azabı vardır. 4 Bu (sürgün ve âhiretteki ceza) onların Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah'a karşı gelirse, şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir. 5(Harp taktiği olarak) Değerli hurma ağaçlarından kestikleriniz de, (kesmeyip) kökleri üzerinde bıraktığınız da, hep Allah'ın izniyledir ve fasıkları rezil etmek içindir. 6 Allah'ın, onlardan Rasûlü'ne geri verdiği fey (harpsiz elde edilen ganimet) ki, siz ona at veya deve koşturmadınız. Ancak Allah, peygamberlerini dilediklerine musallat eder. Allah her şeye gücü yetendir. 7 Allah'ın şehirlerin halkından Rasûlü'ne geri verdiği fey'i (harpsiz elde edilen ganimet) Allah'a, Rasûlü'ne, yakınlara, yetimlere, fakirlere, yolda kalanlara aittir. Böylece (mal) içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size neyi vermişse alınız. Size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir. 8 (Bu ganimetler) Yurtlarından ve mallarından çıkarılan, Allah'ın lûtuf ve rızasını arayan, Allah ve Rasûlü'ne yardım eden fakir muhacirlere aittir. İşte onlar sâdıkların ta kendileridir. 9 Onlardan (muhacirlerden) önce yurda (Medine'ye) yerleşen ve iman sahibi olanlar (ensar) kendilerine hicret edenleri severler ve (muhacire) verilen (ganimet)ler konusunda yüreklerinde bir ihtiyaç duymazlar ve ihtiyaçları olsa bile onları (mühacirleri) kendilerine tercih ederler. Kim, nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 10 Onlardan (Mühacir ve Ensar 'dan) sonra gelenler: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin" derler. 11 Münafıkların, kitap ehli kâfir kardeşlerine: "Eğer siz (yurdunuzdan) çıkarılırsanız biz de çıkarız, sizin aleyhinizde ebediyen kimseye itaat etmeyiz, eğer savaşa tutuşursanız size elbette yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder. 12 Eğer onlar (Beni Nadr Yahûdîleri yurtlarından) çıkarılsalar onlarla beraber (münafıklar) çıkmazlar. Eğer harbe tutuşsalar onlara yardım etmezler. Yardım etseler bile sırtlarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar. 13 Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah korkusundan daha şiddetlidir. Bu onların anlayışsız bir toplum olmalarındandır. 14 Onlar sizinle ancak, sûrlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında savaşırlar. Onların kendi aralarındaki çatışmaları çetindir. Sen onları birlik sanırsın, kalpleri paramparçadır. İşte bu, onların akılsız bir toplum olmalarındandır. 15 Durumları, onlardan yakın bir zaman önce yaptıklarının cezasını tadanları (Bedir harbine katılan müşriklerin) nın durumu gibidir. Onlar için acıklı bir azap vardır. 16 (Münafıkların) durumu şeytanın durumuna benzer. O (Şeytan) insana: "Kâfir ol" demişti. (İnsan) kâfir olunca: "Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım" demişti. ...
MAİDE SÛRESİ 110-120 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 110 Allah şöyle demişti: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Seni Ruhül Kudüs (Cebrail)le desteklemiştik. İnsanlara hem beşikte, hem de yetişkinken konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettik. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor sonra üflüyordun da iznimle kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve abras (alaca) hastasını iznimle iyi ediyordun. İznimle ölüyü hayata çıkarıyordun. Onlara apaçık mucizeler getirdiğinde İsrail oğullarını Senden defetmiştik. Onlardan kâfir olanlar "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dediler. 111 Hani havarilere: "Bana ve peygamberime iman ediniz" diye vahyetmiştim de onlar "Biz iman ettik, şüphesiz bizim Müslüman olduğumuza şahit ol" demişlerdi. 112 Havariler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin gökyüzünden bize sofra indirmeye gücü yeter mi?" O da "Eğer iman ediyorsanız Allah'tan sakının" dedi. 113 "Kalplerimizin kanaat getirmesini, Senin bize doğru söylediğini bilmek, ve onu (Sofrayı) görenlerden olmak için (gökten inen sofradan)yemek istiyoruz" dediler. 114 Meryem oğlu İsa: "Allah'ım, Ey Rabbimiz, gökyüzünden öyle bir sofra indir ki, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bayram olsun, senden de bir mucize olsun. Bizi rızklandır, sen rızk verenlerin en hayırlısısın" dedi. 115 Allah buyurdu: "O'nu size indiririm, ancak ondan sonra sizden kim inkâr ederse onu âlemlerde hiç kimseye yapmadığım azapla azap ederim." 116 Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara "Anamı ve beni Allah'tan başka iki ilâh edinin diye sen mi söyledin?" dediğinde, O, "Seni tesbih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer onu söylemişsem sen mutlaka bilirsin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, Ben ise Sende olanı bilmem. Gizli olanları bilen ancak sensin Sen" dedi. 117 Ben onlara ancak: "Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk yapın" diye Bana emrettiğini söyledim. Onların arasında kaldıkça ben onlara şahit oldum. Sen beni vefat ettirince, onlar üzerinde gözetici Sen oldun. Sen her şeye şahitsin. 118 Eğer Sen onlara azap edersen, şüphesiz onlar, Senin kulların. Eğer onları afvedersen, şüphesiz Sen aziz'sin, hakim'sin. 119 Allah buyurur: "İşte bugün doğrulara, doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlara, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte bu büyük bir başarıdır. 120 Göklerin, yerin ve bunlardakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. O her şeye gücü yetendir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-110-120-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 65-80 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 65 Eğer ehli kitap, iman edip sakınsaydı, elbette biz onların günahlarını örter ve elbette nimetleri bol cennetlere koyardık. 66 Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i kendilerine Rablerinden geleni ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından yerlerdi. Onların içinde orta yolu takip eden (Muhammed'e ve ona indirilene iman eden) bir ümmet vardır. Onlardan birçoğu ise ne kötü şeyler yapıyorlar. 67 Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni apaçık tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah Seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah kâfirleri doğru yola iletmez. 68 De ki: "Ey ehli kitap, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni ayakta tutmadıkça siz hiçbir şey üzerinde değilsiniz.” Elbette Sana Rabbinden indirilen, onlardan birçoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Sen o kâfirler için üzülme. 69 Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve ameli salih işlerse onlar için korku yoktur, onlar üzülmezler de. 70 Şüphesiz biz İsrail oğullarından söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirse bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürüyorlar. 71 Bir belânın gelmeyeceğini sandılar da görmezlikten ve işitmezlikten geldiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra onlardan bir çoğu yine görmezlikten ve işitmezlikten geldiler. Allah, yaptıklarını görendir. 72 And olsun ki "Meryem oğlu Mesih, Allah'ın ta kendisidir" diyenler kâfir oldular. Mesih: "Ey İsrail oğulları, Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet ediniz. Kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar ve onun yeri ateştir, zalimlerin yardımcıları yoktur" demiştir. 73 And olsun ki "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler kâfir oldular. Bir tek ilâhdan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerine bir son vermezlerse onlardan kâfir olanlara acıklı azap şüphesiz dokunur. 74 Halâ Allah'a tevbe edip ondan af talebinde bulunmayacaklar mı? Allah afvedicidir, merhamet edicidir. 75 Meryem oğlu Mesih, ancak peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. O'nun annesi (Allah'ın ayetlerini) tasdik eden bir kadındır. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl da çevriliyorlar. 76 De ki: "Allah'tan başka size zarar ve fayda veremeyenlere mi kulluk yapıyorsunuz? Her şeyi işiten ve her şeyi bilen o Allah'tır. 77 De ki: "Ey ehli kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önce sapıtan birçoğunu sapıttıran ve doğru yoldan sapan toplumun hevası (kanunları)na uymayın. 78 İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle la'net olundular. İşte bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir. 79 Yaptıkları kötülükten vazgeçmiyorlardı, ne kötü şey yapıyorlardı. 80 Onlar (ehli kitap) dan pek çoğunun, kâfirleri dost yönetici edindiklerini görürsün. Kendileri için nefislerinin yapıp gönderdiği ne kötü şeydir. Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azabın içinde ebedi kalıcıdırlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-65-80-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 7-14 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 7 Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Bir de "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizi bağladığı sözleşmeyi hatırlayın. Allah'tan sakının. Elbette Allah, sinelerdeki sırları bilir. 8 Ey iman edenler, Allah için şahitlik yaparak adaleti ayakta tutup gözetenler olunuz. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olunuz. Bu takvaya daha yakındır. Allah'tan sakının. Elbette Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 9 İman edip ameli salih işleyenlere mağfiret ve büyük mükâfat olduğunu Allah va'detti. 10 Ayetlerimizi inkâr edip yalanlayanlar cehennem yaranıdırlar. 11 Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk ellerini size uzatmak istemişti de Allah onların ellerini sizden alıkoymuştu. Allah'tan sakının. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler. 12 Allah, beni İsrail'den söz almıştı. Onlardan on iki kumandan seçtik. Allah, onlara "Ben, sizinle beraberim" dedi. Eğer namazı kılar, Zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onlara yardımcı olur, Allah için güzelce borç verirseniz elbette sizin günahlarınızı örterim ve elbette sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim, inkâr ederse, doğru yoldan sapmış olur. 13 Sözlerini bozdukları için onlara la'net ettik ve kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine yapılan nasihatten paylarını unuttular. Onların hıyanetini Sen bilirsin. Onlardan çok azı hıyanet etmez. Onları afvet ve yüzünü çevir geç. Muhakkak Allah iyilik yapanları sever. 14 "Biz Nasara'yız" diyenlerden söz aldık ta, onlar kendilerine yapılan nasihatten paylarını unuttular. Biz de kıyamete kadar aralarına düşmanlığı ve kini salıverdik. Allah yakında yaptıklarını onlara haber verecektir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-7-14-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 1-6 MEALİ N112 M005 بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile Medine'de Hudeybiye andlaşmasından sonra nâzil olan, "Maide" (yemek sofrası) diye isimlendirilen bu sûre 120 ayettir. Her türlü akitsözleşmelerimize uymamız gerektiğini, kinle hareket edilmemesini, yenmesi haram olanları, ehli kitapla ilişkilerimizi, avcılıkla ilgili bilgiyi, abdesti, teyemmümü, temizliği, adaleti, ceza yasasından bir bölümü ve hakimiyetin Allah'a ait olduğunu, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfir, zalim veya fasık olduğunu bildirir. 1 Ey iman edenler, Sözleşmelerinizi yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helâl görmemenin dışında, size (Kur'ân'da haramlığı) okunanlar hariç bütün davarlar helâl kılındı. Allah dilediği gibi hükmeder. 2 Ey iman edenler, Allah'ın nişanelerine, haram aya, (receb, zilka'de, zilhicce ve muharrem) kurbanlıklara, boyunlarına gerdanlık takılmış kurbanlık hayvanlara, Rablerinden hoşnutluk ve fazlını isteyerek Mescidi haramı ziyaret edenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınızda avlanınız. Sizi Mescidi haramdan engelleyen topluma olan düşmanlığınız, haddi aşmanıza sebep olmasın, iyilik ve takvada yardımlaşınız, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız. Allah'tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir. 3 Leş, kan, domuz, Allah'tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, (taş, sopa gibi şeylerle) vurularak öldürülmüş, düşerek ölmüş, boynuzla süsülerek ölmüş, yırtıcı hayvanların parçalamasıyla ölmüşölmeden kestikleriniz müstesna olup putlar üzerine kesilenler ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fasıklıktır. Bugün kâfirler sizin dininizi (söndürmekten) ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bu gün size olan nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâmı beğendim. Kim, açlık içinde olursa günaha meyletmeden bunlardan yiyebilir. Allah afvedicidir, merhametlidir. 4 Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: Temiz ve güzel olan şeyler size helâl kılındı, Allah'ın size öğrettiği şekilde yetiştirdiğiniz yırtıcı av hayvanlarının tuttukları helâl kılındı. Sizin için tuttuklarını yeyiniz ve (yırtıcı hayvanı av üzerine gönderirken) üzerine Allah'ın adını anınız. (Bismillah deyiniz) Allah'tan sakının. Elbette Allah'ın hesabı çabuktur. 5 Bugün size, temiz ve güzel olan şeyler helâl kılındı. Ehli kitabın yemeği de size helâldir. Sizin yemeğiniz de onlara helâldir. İffetli mü'mine kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerin, iffetli kadınları, mehirlerini verdiğiniz zaman zina yapmadan, gizli dost edinmeden size helâl kılındı. Kim imanı inkâr ederse ameli boşa gider. O âhirette ziyan edenlerdendir. 6 Ey iman edenler, namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız. Başlarınızı meshediniz. Topuklara kadar ayaklarınızı (yıkayınız.) Eğer cünüpseniz temizleniniz. Eğer hasta iseniz veya yolculuk üzere iseniz veya tuvaletten gelmişseniz veya kadınlarınıza yaklaşmışsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm ediniz, yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshediniz. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek ve şükredersiniz diye nimetini tamamlamak ister. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-1-6-tefsiri
*62 CUM‘A SÛRESİ N110 M062 MEALİ Medine'de nâzil olmuştur. On bir âyettir. Temiz toplumun meydana gelmesi için toplumun Kur'ân eğitiminden geçmesi gerektiği vurgulanır. Yalnız öğretim görenler, öğrendiğiyle amel etmeyenler, sırtında kitap taşıyan eşeğe benzetilmiştir. Cuma namazı ezanıyla birlikte namaza gitmemiz emredilir. Rızk için çalışmamız öğütlenir. Ticaretimizin ibadetimize engel olmaması gerektiği anlatılır. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Göklerde ve yerde olanlar, her şeyin sahibi, tertemiz, her şeye galip ve hakim olan Allah'ı tesbih ederler. 2 O, ümmiler içinde kendilerinden olan ve onlara (Allah'ın) âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten Peygamberi gönderendir. Halbuki onlar bundan önce açık bir sapıklığın içindeydiler. 3 Onlardan henüz kendilerine katılmamış olan diğerlerine de (Kıyamete kadar gelecek bütün insanlara Rasül olarak gönderilmiştir.) O, her şeye gücü yeten, hikmetle hükmedendir. 4 Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. 5 Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların (amel etmeyenlerin) durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu hidâyete erdirmez. 6 De ki: "Ey Yahudiler, eğer siz insanlardan ayrı olarak Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız ve eğer doğru iseniz hemen ölümü isteyiniz.” 7 Elleriyle takdim ettikleri (kötülükleri) sebebiyle onu (ölümü) asla istemezler. Allah zalimleri bilir. 8 De ki: "Kendisinden kaçtığınız ölüm size mutlaka ulaşacaktır. Sonra gizliyi ve açığı bilene döndürüldüğünüzde O, size yaptıklarınızı haber verecektir." 9 Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrıldığınızda hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır. 10 Namaz kılındığı zaman yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (rızkından) arayın. Allah'ı çok zikredin ki, kurtuluşa erebilesiniz. 11 Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde hemen ona fırladılar ve seni ayaküstü bıraktılar. De ki: "Allah katındakiler, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır.” https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/cuma-suresi-tefsiri
RA'D SÛRESİ 33-43 MEALİ N096 M013 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla 33 Her nefsin kazandığını gözetene mi (ortak koşuyorlar)? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: "O ilâhlarınıza isim verin, yoksa Allah'ın yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Ona haber veriyorsunuz? Yoksa konuşmuş olmak için mi? Hayır, kâfirlere hileleri güzel gösterildi de yoldan alıkonuldular. Allah'ın sapıttığını doğru yola getirecek yoktur. 34 Onlar için dünya hayatında azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zordur. Onları Allah'tan koruyacak biri de yoktur. 35 Muttakilere va'dolunan cennetin durumu şudur: Altından ırmaklar akar, yemişi de gölgesi de devamlıdır. İşte sakınanların sonu bu. Kâfirlerin sonu ise ateştir. 36 Kendilerine kitap verilenler (den İslâm'a girenler) sana indirilene sevinirler. Guruplardan, onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a ibadet etmekle emr olundum. Ona ortak koşmam. Ona çağırırım ve dönüşüm de Onadır. 37 İşte biz O'nu Arapça hüküm olarak indirdik. İlimden sana geldikten sonra onların hevalarına uyarsan Allah'tan sana bir veli veya koruyucu yoktur. 38 Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlar için eşler ve çocuklar verdik. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan mucize getiremez. Her ecelin (vakti belirlenen iyi veya kötü durumların) bir kitabı(yazıldığı yer) vardır. 39 Allah dilediğini siler ve (dilediğini) sabit kılar. Kitabın anası O'nun yanındadır. 40 Onlara va'dettiklerimizin bir kısmını sana göstersek de, seni öldürsek de sana düşen, ancak tebliğ etmektir. Hesap (görmekde) bize aittir. 41 Görmüyorlar mı ki, biz yeryüzüne geliyoruz ve onu etrafından eksiltiyoruz. Allah hükmeder. O'nun hükmünün peşine düşecek (geri çevirecek) yoktur. O, hesabı sür'atli olandır. 42 Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Fakat bütün tuzaklar Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını bilir. (Dünya) yurdunun sonu kime aitmiş kâfirler yakında bilecekler. 43 Kâfirler: "Sen peygamber değilsin" derler. De ki: "Benimle sizin aranızda, Allah ve yanında kitap ilmi olanların şahit olması yeter." https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/rad-suresi-33-43-tefsiri
RA'D SÛRESİ 26-32 MEALİ N096 M013 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla 26 Allah, rızkı dilediğine açar ve (dilediğine) kısar. Onlar (kâfirler), dünya hayatıyla sevindiler. Halbuki dünya hayatı âhirete oranla bir geçimlikten ibarettir. 27 Kâfirler: "Ona Rabbinden bir âyet (mu'cize) indirilmeli değilmiydi?" derler. De ki: Allah dilediğini sapıtır, gönlünü yönelteni de hidâyette kılar. 28 Onlar ki, iman ederler ve kalpleri Allah'ın zikri ile tatmin olur. İyi bilinki kalpler, ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur. 29 İman edip, ameli salih işleyenlere müjdeler olsun. Görülecek yerin güzeli onlar içindir. 30 İşte böylece Seni de bir ümmete peygamber olarak gönderdik ki, sana vahy ettiğimizi onlara okuyasın. Onlardan önce de ümmetler gelip geçmişti. Onlar Rahmân'ı inkâr ediyorlar. De ki: "O, benim Rabbimdir. O'ndan başka ilâh yoktur. Ona güvendim. Dönüşüm Onadır." 31 Eğer Kur'ân'la dağlar yürütülseydi, yeryüzü parça parça edilseydi, ölüler konuşturulsaydı (kâfirler yine iman etmezlerdi) işlerin hepsi Allah'a aittir. İman edenler bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanlara hidâyet verirdi. Kâfirlerin yaptıkları yüzünden başlarına ani bir bela gelecek veya yurtlarının yakınına konacak. Allah'ın va'di gelinceye kadar sürüp gidecek. Şüphesiz Allah va'dinden dönmez. 32 Senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Kâfirlere önce mühlet verdim sonra yakaladım. Benim azabım nasılmış? https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/rad-suresi-26-32-tefsiri
MUHAMMED SÛRESİ 1-18 MEALİ - N095 M047 Medine'nin ilk yıllarında nâzil oldu. Bedir harbinden önce mü'minleri harbe hazırladığı için bir ismi de "Kıtal sûresi" olan bu sûre ikinci âyette Muhammed ismi geçtiği için "Muhammed sûresi" diye isimlendirilmiştir. 38 âyettir. Harp sözü geçince baygınlık geçiren münafıklardan, davar sürüsüne benzetilen kâfirlerden bahseder. Küfrün iktidar olması halinde yeryüzünün bozulacağı, aileler arasındaki bağların kopacağını da haber verir. Yardımlaşmayı teşvik eder. Cimriliğin zararını yine cimrinin çekeceğini bildirir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1 İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini (Allah) boşa çıkardı. 2 İman edip, ameli salih işleyenlere ve hakkın ta kendisinin, Rablerinden Muhammed'e indirildiğine iman edenlere gelince, onların günahlarını afvetti ve durumlarını düzeltti. 3 Bu, kâfirlerin batıla uymaları, iman edenlerin de Rablerinden olan hakka uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara bu gibi misaller verir. 4 Kâfirlerle (harpte) karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarına vurun. Onları sindirdiğiniz zaman bağı sıkı bağlayın (esirleri yakalayın). Ondan sonra, ya karşılıksız salıverin veya fidye karşılığında salıverin. Harp bütün ağırlıklarını bırakıncaya (harp sona erinceye) kadar bu böyledir. Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Ancak bu bazınızı bazınızla denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini boşa çıkarmayacaktır. 5 Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecek. 6 Onları tarif ettiği Cennete koyacak. 7 Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. 8 Kâfirlere gelince, onlar için yıkım vardır ve amellerini boşa çıkarmıştır. 9 Bu, Allah'ın indirdiklerini beğenmemeleri sebebiyledir. (Allah) onların amellerini boşa çıkardı. 10 Yeryüzünde gezip, daha öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah onları yerle bir etti. Bu kâfirler içinde benzerleri vardır. 11 İşte böyle. Allah iman edenlerin mevlâsıdır. Kâfirlerin mevlâsı yoktur. 12 Şüphesiz Allah, iman edip ameli salih işleyenleri altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır. Kâfirler ise (bu dünyada) faydalanırlar, davarların yediği gibi yerler. (Ahirette) Onların yeri ateştir. 13 Seni şehrinden çıkaranlardan daha kuvvetli olan nice şehirleri helâk ettik de, onları kurtaran olmadı. 14 Apaçık bir delil üzerine olan kişi, hevasına uyan, yaptığı kötülük kendisine güzel gösterilen gibi olur mu? 15 Müttakilere va'd olunan Cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları vardır. Onlar için orada her türlü meyve ve Rablerinden mağfiret vardır. Hiç bu (Cennettekiler), ateşde ebedi kalan, kaynar su içirilen ve bağırsakları parça parça edilen gibi olur mu? 16 Onlardan bir kısmı seni dinler. Yanından çıkınca kendilerine ilim verilenlere: "O, biraz önce ne söyledi?" dediler. Allah onların kalplerini mühürledi de onlar hevalarına uydular. 17 Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidâyetini artırdı ve onlara takvalarını verdi. 18 Onlar (kıyamet) saatinin ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun şartları geldi. Onlara (saat) geldiğinde öğüt almaları neye yarar? https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muhammed-suresi-1-18-tefsiri
*57 HADÎD SÛRESİ 12-20 MEALİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 12 O gün, mü'min erkekle mü'mine kadınların nurlarını önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bu gün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan Cennetlerde ebedi olarak kalmaktır. İşte büyük başarı budur. 13 O gün münafık erkeklerle münafıka kadınlar, iman edenlere: "Bize bakın da nurunuzdan bir parça ışık alalım." derler. Onlara: "Geri dönün de bir nur arayın" denilir. Derken aralarına kapısı olan bir sûr çekilir. Onun içinde rahmet, dışında azap vardır. 14 (Münafıklar) Onlara bağırırlar: "Biz (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Müminler): "Evet! Ancak siz kendinizi ateşe attınız, (bizim felaketimizi) beklediniz, (İslâm'dan) şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Nihâyet Allah'ın emri geldi. O çok aldatan, sizi Allah ile aldattı." dediler. 15 Bu gün sizden (münafıklardan) fidye alınmaz. Kâfirlerden de (alınmaz). Sizin sığınağınız ateştir. Size layık olan odur. O ne kötü dönüş yeridir. 16 İman edenlerin Allah'ı zikretmesi ve Hak'tan ineni (okuması) için gönüllerinin (aşkla) ürperme zamanı daha gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri kaskatı oldu. Onlardan bir çoğu fasıkdır. 17 İyi bilin ki, öldükten sonra yeryüzünü dirilten şüphesiz Allah'tır. Biz âyetleri size açıkladık, umulur ki aklınızı kullanırsınız. 18 Şüphesiz sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah (kulların) a iyilikle borç verenlere kat kat verilecek ve onlar için çok değerli ecir vardır. 19 Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, Rableri katında sıddık ve şehitlerin ta kendileridir. Onların mükâfatı ve nur'u vardır. Ayetlerimizi inkâr eden ve yalanlayanlara gelince, onlar da Cehennem yaranının ta kendisidirler. 20 İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda öğünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır. Bitkisi, çiftçinin hoşuna gittiği yağmur gibidir. (O bitki) olgunlaşır, sen onu sapsarı görürsün. Sonra çerçöp olur. Ahirette şiddetli azap vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı aldanma metâ'ından başka bir şey değildir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hadid-suresi-12-20-tefsiri-ali-kucuk
*57 HADÎD SÛRESİ 20-29 MEALİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 20 İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda öğünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır. Bitkisi, çiftçinin hoşuna gittiği yağmur gibidir. (O bitki) olgunlaşır, sen onu sapsarı görürsün. Sonra çerçöp olur. Ahirette şiddetli azap vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı aldanma metâ'ından başka bir şey değildir. 21 Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği gök ile yer genişliği gibi olan, Allah'a ve peygamberlerine iman edenlere hazırlanan, Cennete doğru yarış yapınız. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütufdur. Allah büyük lütuf sahibidir. 22 Yeryüzünde ve nefislerinizde bir musibet gelmişse, biz onları yaratmadan önce bir kitapta (yazılmış) dır. Şüphesiz bu, Allah'a çok kolaydır. 23 (Her şeyi yazdı) Ki, kaybettiğinize yerinmeyesiniz, size verdiklerine de sevinmeyesiniz, Allah kendini beğenen, çok öğünen kimseleri sevmez. 24 Onlar cimrilik yaparlar ve insanlara da cimriliği emrederler. Kim (Allah'ın emirlerine) sırt dönerse şüphesiz Allah zengindir, öğülmüştür. 25 Yemin olsun ki, insanlar adaletle ayakta dursunlar diye, Peygamberlerimizi apaçık delillerle gönderdik ve yanlarında kitap ve (adalet) terazisini indirdik. Demiri de indirdik. Onda (demirde) şiddetli bir sertlik ve insanlar için faydalar vardır. Allah'a ve peygamberlerine gıyaben (görmediği halde) kimin yardım edeceğini belli etmek için (bunları indirdi). Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir. 26 Yemin olsun ki biz Nuh'u ve İbrahim'i Peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların zürriyeti içinde kıldık. Onlardan bir kısmı hidâyeti buldu, bir çoğu da yoldan çıktı. 27 Sonra onların izleri üzerinde, art arda peygamberlerimizi gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona İncil'i verdik. Ona uyanların (Nasara'nın) kalplerine şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, biz onu onlara yazmadık. Allah'ın rızasını aramak için yaptılar. Fakat buna da hakkıyla riâyet edemediler. Onlardan iman edenlerin mükâfatını verdik. Onların bir çoğu ise fasıktır. 28 Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve Peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat versin, kendisiyle yürüyebileceğiniz bir nuru sizin için kılsın ve sizi afvetsin. Allah afvedicidir, merhamet edicidir. 29 Ehli Kitap, Allah'ın lütfundan hiçbir şeye güçlerinin yetmeyeceğini, lütfun Allah'ın elinde olduğunu ve onu dilediğine vereceğini bilmezlik etmesinler. Allah büyük lütuf sahibidir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hadid-suresi-20-29-tefsiri-ali-kucuk
ABD'nin New York kentinde toplanan Birleşmiş Milletler (BM) 79'uncu Genel Kurulu, dünya liderlerinin siyasî içerikli konuşmalarının yanı sıra, özel gündemli bazı etkinliklere de sahne oldu. Onlardan biri “Kadınların Afganistan'ın Geleceğine Katılması” (The Inclusion of Women in Future of Afghanistan) adını taşıyordu. İsviçre, İrlanda, Endonezya ve Katar ortaklığıyla düzenlenen programın ana konuşmacısı, dünyaca ünlü Amerikalı aktris Meryl Streep'ti.
*4 NİSA SÛRESİ 80-94 MEALİ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 80 Kim rasüle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse Biz Seni onlara muhafız göndermedik. 81 "İtaat ettik" derler. Senin yanından çıktıklarında ise onlardan bir kısmı senin söylediklerinden başkasını planlar. Allah onların planladıklarını yazar. Sen onlardan vazgeç, Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. 82 Onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından olsa(gönderilse) idi, onda birçok çelişki bulurlardı. 83 Onlara emniyet veya korkuya ait bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Eğer o haberi rasüle ve onlardan olan emir sahiplerine götürselerdi, onların içinden o haberden mana çıkaracak olanlar onu bilirdi. Eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız müstesna siz şeytana uyardınız. 84 Allah yolunda harp et. Sen ancak kendinden sorumlusun. Mü'minleri de teşvik et. Ola ki Allah, kâfirlerin gücünü engeller. Kuvvet ve cezalandırmada Allah daha şiddetlidir. 85 Kim güzel bir şeye aracılık yaparsa, aracı olan için de bir hisse vardır. Kim de kötü bir şeye aracılık yaparsa, onun için de bir hisse vardır. Allah her şeye kadir ve razik'dır. 86 Bir selamla selamlandığınızda, ondan daha güzel selam verin veya aynıyla karşılık verin. Muhakkak Allah, her şeyin hesabını yapandır. 87 Allah, O'ndan başka ilâh yoktur. Onda şüphe olmayan kıyamet gününde sizi mutlaka toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim var? 88 Size ne oluyor ki, onların yaptıklarından dolayı, Allah'ın tepe taklak getirdiği münâfıklar hakkında siz iki guruba ayrılıyorsunuz? Siz, Allah'ın saptırdığını mı yola getirmek istiyorsunuz? Allah kimi sapıtırsa sen ona asla yol bulamazsın. 89 Onlar, kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr etmenizi, onlarla denk olmanızı isterler. Onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar, onlardan dost ve yönetici edinmeyiniz. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, nerede bulursanız onları öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin. 90 Ancak sizinle onlar arasında antlaşma olan millete sığınanlar veya sizinle ve kendi milletiyle harp etmekten yürekleri sıkılarak size gelenlerle harp etmeyin. Allah dileseydi onları sizin üzerinize musallat eder ve onlar sizinle muhakkak harp ederlerdi. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmaz ve sizinle barış yapmak isterlerse, onların aleyhine olarak Allah size bir yol vermemiştir. 91 Diğerlerini de hem sizden, hem kendi kavminden emin olmak isterken bulacaksınız. Ne zaman fitneye döndürülürse baş aşağı atılırlar. Eğer sizden uzak durmazlar, barış andlaşması yapmazlar ve ellerini sizden çekmezlerse, onları hemen yakalayın. Nerede bulursanız öldürün. İşte, bunlar üzerine sizin için apaçık delil verdik. 92 Bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi yakışmaz. Hata ile olan müstesna. Kim hata ile bir mü'mini öldürürse, mü'min bir köleyi hürriyetine kavuşturması ve diyetini ölünün ehline vermesi gerekir. Ancak ölünün ehli bağışlarsa (diyet vermez). Eğer ölen sizin düşmanınız olan milletten ise ve de mü‘min ise, bir mümin köle azad etmek gerekir. Eğer aranızda anlaşma olan bir millettense, ehline diyet verilmesi ve mü'min bir köle azad edilmesi gerekir. Eğer (diyet ve köleyi) bulamazsa, Allah katında tevbenin kabulü için art arda iki ay oruç tutması lazımdır. Allah, alim'dir, hakim'dir. 93 Kim bir mü'mini haksız yere, (öldürülmesini helal kabul ederek) kasden öldürürse, cezası ebedi cehennemdir. Allah ona gazap ve la'net etmiştir ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. 94 Ey iman edenler, Allah yolunda (cihat) için yürüdüğünüzde iyice araştırın. Siz dünya hayatının malını isteyerek, size selam verene: "Sen mü'min değilsin" demeyin. Ganimetlerin çoğu Allah katındadır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size ihsanda bulundu. İyi araştırın. Muhakkak Allah yaptıklarınızdan haberdardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nisa-suresi-80-94-tefsiri-ali-kucuk
*4 NİSA SÛRESİ 20-28 MEALİ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 20 Eğer bir eşi bırakıp yerine başka bir eş almak isterseniz, ona (birinciye) yüklerle altın vermiş olsanız bile hiçbir şeyi geri almayınız. Apaçık günaha girerek ve iftira ederek mi alacaksınız? 21 Nasıl geri alacaksınız ki? Birbirinize karıştınız. Onlar sizden sapasağlam söz almışlardı. 22 Babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyin. Geçmişte olanlar hariç. Çünkü bu fuhuştur ve kötü bir yoldur. 23 Size, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, oğlan kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz ile süt kız kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, gerdeğe girdiğiniz kadınlardan olan ve evinizde bulunan üvey kızlarınız, eğer gerdeğe girmemişseniz o üvey kızlarla evlenmenizde bir günah yoktur, kendi sulbünüzden olan oğulların hanımları ve iki kız kardeşi bir nikahta birleştirmeniz size haram kılındı. Geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allah günahları örtendir, esirgeyendir. 24 Bir de, evli kadınlarla nikahlanmanız size haram kılındı. Ancak harp esiri olarak elinizin altında olanlar müstesna. İşte bunlar Allah'ın bir yazısı olarak haram kılındı. Bunların dışındaki kadınlarda namuslu ve zinadan kaçınanlardan, mallarınızdan (mehrini) vererek aramanız size helal kılındı. Onlardan hangisinden nikahla faydalanmışsanız, onların farzdan ücretini (mehrini) veriniz. Mehri takdir ettikten sonra aranızda anlaşırsanız size bir günah yoktur. Muhakkak Allah bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. 25 Sizden kim, namuslu mü'mine kadınlarla nikahlanmaya gücü yetmezse, ellerinizin altındaki mü'min cariyelerinizden alsın. Allah imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde fuhuş yapmayan, gizli dost edinmeyen namuslu kadınlardan sahiplerinin izni ile mehirlerini güzellikle vererek onları nikahlayınız. Namuslarıyla yaşarlarsa (ne güzel) Eğer evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa onlara (cariyelere) hür kadınların cezasının yarısı vardır. Bu (cariyelerle evlenme izni) sizden günaha girmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah günahları örtendir, esirgeyendir. 26 Allah size bilmediklerinizi açıklamak, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir hükmünde hikmet sahibidir. 27 Allah tevbelerinizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerinin peşinde gidenler ise sizin büyük bir sapıklığa meyletmenizi isterler. 28 Allah sizin sorumluluklarınızı hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nisa-suresi-20-28-tefsiri-ali-kucuk
*4 NİSA SÛRESİ 153-155 MEALİ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 153 Ehli kitap senden, gökten kendilerine kitap indirmeni istiyorlar. Bundan daha büyüğünü Musa'dan istemişlerdi. "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi de, zulümleri sebebiyle yıldırım çarpıvermişti. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra buzağıyı (ilâh) edindiler. Biz bunu da afvettik, Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik. 154 Söz vermeleri için Tur'u üzerlerine kaldırdık ve onlara "Kapıdan secde ederek girin" dedik."Cumartesi günü haddi aşmayın " dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. 155 Sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere nebileri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflıdır" demeleri sebebi ile lanet ettik. Hayır, onların küfürleri sebebiyle Allah, kalpleri üzerine mühür vurmuştur. Onlardan ancak çok azı iman ederler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nisa-suresi-153-155-tefsiri-ali-kucuk
*33 AHZÂB SÛRESİ 1-20 Yetmiş üç âyettir. Medine'de, hicretin beşinci yılında Yahûdî, Hıristiyan, putperest bütün kabile ve partiler toplanarak Medine üzerine yürüdükleri ve kâfirlerin Ahzâb /Hendek harbinde mağlup oldukları olayın ardından nazil oldu. Kâfirlere itaat etmek yasaklanıyor. Cahiliye dönemi kanunlarından zıhar ve evlatlık müessesesi düzeltiliyor. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 1 Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hükmedendir. 2 Rabbinden sana vahyedilene uy, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. 3 Allah'a güven, vekil olarak Allah yeter. 4 Allah hiçbir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmadı. Zıhar yaptığınız (mahrem yerlerini annenize veya nikahı ebediyyen haram olan kadınların bakılması haram olan yerlerine benzettiğiniz) eşlerinizi sizin anneleriniz kılmadı. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmadı. Bu, sizin ağızlarınızın sözleridir. Allah doğruyu söyler. O doğru yola ulaştırır. 5 Evlatlıkları (hakiki) babalarıyla çağırınız. Allah katında bu daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşlerinizdir ve dostlarınızdır. Bu konudaki hatalarınızdan size günah yoktur. Ancak kalplerinizin bile bile yaptıklarının (günahı vardır) Allah bağışlayandır, merhamet edendir. 6 Peygamber, müminlere canlarından daha evladır. Peygamber hanımları müminlerin anneleridirler. Zevil erham (Yakın akrabalar) birbirine, Allah'ın kitabında mü'min ve muhacirlerden daha evladır. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız bunun dışındadır. Bunlar kitapta yazılmıştır. 7 Biz, peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan da. Biz, onlardan sağlam söz aldık. 8 Doğrulara, doğruluklarından sormak için (söz almıştık.) Kâfirlere acıklı bir azab hazırlamıştır. 9 Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de, biz onların üzerine rüzgarı ve sizin görmediğiniz orduları göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görmektedir. 10 Hani onlar sizin üstünüzden ve altınızdan gelmişlerdi.(Korkudan) Gözler kaymış, yürekler boğaza gelmiş, Allah hakkında (kötü) zan'da bulunmuştunuz. 11 Orada mü'minler denenmiş ve çok şiddetli bir şekilde sarsılmışlardı. 12 Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, "Allah ve Rasülü bize ancak boş va'adlerde bulundu" diyorlardı. 13 Onlardan bir gurup; "Ey Medine halkı, artık size tutunacak yer kalmadı, geri dönün" demişti. Onlardan bir kısmı evleri koruma altında olduğu halde; "Evlerimiz korumasızdır, açıktır" diyerek Peygamberden izin istiyordu. Onlar ancak kaçmak istiyorlardı. 14 Eğer Medine'nin her tarafından onlara girilip ulaşılsa, sonra fitne çıkarmaları istense, hemen hiç durmadan yerine getirirler. 15 And olsun, daha önce, geri dönüp kaçmayacakları hakkında Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz sorulacaktır. 16 De ki: "Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, bu kaçış size fayda vermez. Bu durumda çok az yaşatılırsınız." 17 De ki: "Eğer Allah size kötülük dilese veya size rahmet dilese, sizi Allah'tan kim korur? Kendilerine Allah'tan başka bir dost ve yardımcı bulamazlar." 18 Allah, sizin aranızdan (savaşdan) alıkoyanları ve kardeşlerine "Bize gelin" diyenleri bilir. Onların çok azı zor'a (savaşa) gelir. 19 Size karşı cimrilik yaparak (gelirler), Korku geldiğinde üzerine ölüm bürüyen insan gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gittiği zaman ise iyiliğinizi çekemeyerek keskin dilleriyle sizi incitirler. İşte bunlar iman etmediler. Allah onların amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a gâyet kolaydır. 20 Onlar düşman birliklerinin gitmediğini zannediyorlardı. Eğer düşman birlikleri gelirse, çölde bedeviler arasında olup, sizin haberlerinizi sormayı arzu ederlerdi. Eğer sizin aranızda olsalardı çok azı, çok az savaşırlardı.
Namaz gibi önemli bir ibâdeti müslüman olanın yerine getirmemesi düşünülemez. Hatta o kadar ki sadece baş işareti (imâ) yapabilecek olan bir hastanın dahi namazı terk etmesine ruhsat verilmemiştir. Namaz, bu önemine rağmen terkedilecek olursa onu terk eden hem dünyada hem de ahirette cezalandırılır. Namaz kılmayanların ahirette ki cezalarına ilişkin olarak Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor; “Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar'a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” (Müddessir s. 40-43) “Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azâba çarptırılacaklardır.” (Meryem s. 59) Namazı terk etmenin dünyadaki cezasına gelince; Hanefi fakihlerine göre; namazın farz bir ibâdet olduğunu kabul ettiği halde, onu sırf tembelliği veya umursamazlığından terk eden kişinin cezası; hapsedilmesi ve namaz kılıncaya kadar dövülmesidir. Bu durumda ya tövbe edip namazını kılar, ya da hapishanede ölür. Orucu terk edenin cezası da budur. Hanefilere göre, diğer üç mezhebin aksine, müslüman, namaz kılmadığından dolayı öldürülmez. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allâh (c.c.)'dan başka ilâh olmadığına ve benim Allâh Resûlü olduğuma şahadet eden müslüman bir kimsenin kanı (öldürülmesi) asla helâl değildir. Ancak üç şeyden dolayı helâldir; dul kadının zinası, cana karşı can, dini terk edip cemaatten (İslâm'dan) ayrılmak.” (Suâlli-Cevâplı İslâm Fıkhı, c.2, s.9-11)
Pek de uzak olmayan bir gelecekte bu manyaklardan birinin tepesi atacak yahut tansiyonu düşecek, şekeri çıkacak ve nükleer savaşı başlatacak sanki. Gerginlik gittikçe büyüyor ve o melanet ‘nükleer' kelimesi sıkça telaffuz ediliyor. Manyak kelimesine kimse takılmasın. İkide bir nükleer tehdit savuranlara başka ne diyebiliriz? * Ayrıca o kelime, manya hastalığına tutulmuş kişi anlamına geliyor. Manya'sı olana manyak denir. Anlamına bakarsak şunu görürüz: Abartılı ve aşırı davranışlar sergileyen, maniye yakalanmış hasta. Mecaz: Gülünç, garip, şaşırtıcı davranışları olan kimse. Hakaret yollu söylenince: Aptal, çılgın, dengesiz, deli anlamlarında bir seslenme sözü. * Ülkesinde nükleer füzeleri olanlardan hangisi son bir iki yıl içinde tehdit savurmadı? Çok azdır. Rusya'da bildiğim kadarıyla farklı zamanlarda bu konuda üç kişi konuştu. Putin, Lavrov, Medvedev. Konunun ciddiyetini anlatmak için, ülkelerini en üst seviyede savunacaklarını bildirmek için, her ne için olursa olsun, nükleer güçlerinden bahsettiler. * Elinde basılı menü bulunmayan esnaf lokantasındaki garsonun “Bugün bizde şu yemekler var” diye sayması gibi davranıyor lider bilinen koca koca adamlar. Onlardan biri Kuzey Kore'nin başı Kim oğlu Kim… Diğeri de Baydın elbette. “Giderayak öyle bir şey yapayım ki” diyebilir… “Dünya beni düşmelerimle, boşlukla tokalaşmalarımla hatırlamasın da ülkesini korumak adına üçüncü dünya savaşını başlatan adam olarak tarihe geçeyim.” * Biri düğmeye basınca (Kırmızı olduğunu tahmin ettiğimiz nükleer silahların düğmesinden bahsettiğimiz açık. Fakat mavi olsa ne yazar?) diğer taraftaki hedef ülke, birkaç dakika içinde durumdan haberdar olacak ve o da kendi elinin altındaki düğmeye basarak uzun menzilli füzelerini fırlatacaktır. Orası aşikâr. Nükleer füzeler havada karşılaşınca selâmlaşacaklar ve sonra hedeflerine doğru yola devam edecekler. Gökyüzünde çarpışıp birbirini yok etmeleri söz konusu değil. Ki öyle bile olsa, nükleerin etkisi yayılmaya başlar ve gittikçe genişler. * Komşuda pişer, bize de düşer hesabı, ister istemez biz de etkileniriz. O zaman, şairin dediği gibi, “Gelişimiz teker tekerdi, gidişimiz cümbür cemaat” diyemeden dünyaya veda ederiz. Yeryüzünün bütün keten helvaları yandı demektir. Dünyaya veda etmek mesele değil, er geç olacak da… Nükleere maruz kalıp sakatlanmak, çarpık çurpuk vaziyete gelip sürünmek, hiçbir insanın isteyeceği, makul göreceği, “Olur böyle şeyler, ne yapalım birader” diyeceği bir durum değil. Allah korusun. Bu satırları sıcak havaların etkisiyle durup dururken yazmıyoruz. Baydın, ordusuna “nükleer savaşa hazırlık” talimatı verdi ve bu da “bir şekilde” basına yansıtıldı da ondan.
ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 175-185 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 175 İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur (veya dostlarının toplandığını haber vermekle sizi korkutan ancak şeytandır.) Onlardan korkmayın benden korkun, eğer mü'min iseniz. 176 Küfre koşanlar seni üzmesin. Onlar hiçbir şeyle Allah'a zarar veremezler. Allah onlara âhirette bir pay vermemek ister. Onlara büyük azap vardır. 177 İman karşılığında küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlara acıklı azap vardır. 178 Kâfirler, kendilerine tanıdığımız sûreyi sakın kendilerine hayır sanmasınlar. Onlara ancak günahlarını artırmaları için sûre tanıdık. Onlara alçaltıcı azap vardır. 179 Allah müminleri, sizin üzerinde bulunduğunuz halde bırakacak değildir. Neticede pisi temizden ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek de değildir. Ancak Allah rasüllerinden dilediğini seçer (ve ona gaybı bildirir). Allah'a ve Rasülüne iman ediniz. Eğer iman eder, sakınırsanız size büyük mükâfat vardır. 180 Cimrilik yapanlar, Allah'ın fazlukereminden verdiğini kendileri için hayır sanmasınlar. Bilakis onlara bu şerdir. Kıyamet günü o cimrilik yaptıkları şeyle zincire vurulacaklardır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 181 And olsun ki Allah, "Şüphesiz Allah fakir, biz zenginiz" diyenlerin sözünü işitti. Biz onların dediklerini de, haksız yere nebileri öldürmelerini de yazarız ve "Yakıcı azabı tadın" deriz. 182 Bu sizin kendi ellerinizin takdim ettiğinin karşılığıdır. Şüphesiz Allah kullarına zulmedici değildir. 183 "Şüphesiz kendisini ateşin yediği kurban getirilinceye kadar, hiçbir rasüle inanmamayı Allah bize emretti" diyenlere, De ki: "Benden önce size apaçık delillerle ve sizin söylediğiniz (kurban) ile rasüller geldi. Eğer doğru söylüyorsanız niçin onları öldürdünüz?" 184 Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce deliller, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren rasüller de yalanlanmıştı. 185 Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı mutlaka ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse o kurtulmuştur. Dünya hayatı aldanma metaından başka bir şey değildir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-175-185-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk
ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 165-174 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 165 Onlara (Bedir'de) iki kat uğrattığımız musibetten biri, kendinize uğrayınca mı "Bu nereden?" (dediniz.) De ki: "O kendinizdendir" şüphesiz Allah her şeye kadirdir. 166 İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelenler, Allah'ın izniyledir ve mü'minleri belirtmek içindir. 167 Münafıkları da belirtmek içindir. Münafıklara: "Gelin, Allah yolunda harp edin, yahut savunma yapın denildi de onlar: "Şayet biz harbi bilseydik size uyardık" dediler. O gün onlar imandan daha çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah onların gizlediklerini onlardan daha iyi bilir. 168 Onlar oturarak kardeşlerine; "Eğer bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız haydi ölümü kendinizden savın. 169 Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayınız. Bilakis diridirler, Rableri katında rızklandırılırlar. 170 Allah'ın onlara fazluihsanından verdiğiyle sevinçlidirler ve onlara arkalarından henüz katılmayan (gazi)lere: "Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar" diye müjde vermek isterler. 171 Onlar, (şehitler) Allah'tan olan bir nimeti ve fazluihsanını ve şüphesiz Allah'ın mü'minlerin mükâfatını zayi etmeyeceğini, müjdelemek isterler. 172 Kendilerine (savaşta) yara isabet ettikten sonra, Allah ve Rasülün çağrısına uyanlara, iyilik yapanlara ve sakınanlara büyük mükâfat vardır. 173 Onlara (müminlere), insanlar: "Şüphesiz düşmanınız olan insanlar, sizin için kuvvetlerini topladılar. Onlardan korkunuz" dedi de, bu onların imanını artırdı ve onlar: "Allah bize yeter o ne güzel vekildir" dediler. 174 Bunun üzerine kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan ve fazluihsan ile geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük fazluihsan sahibidir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-165-174-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk
ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 77-85 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 77 Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir para karşılığında değiştirenlerin, işte onların âhirette hiç bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve acıklı azap da onlaradır. 78 Onlardan bir bölümü de vardır ki; onlar, siz onu kitaptan sanasınız diye, kitapta olmadığı halde, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Allah katından olmadığı halde "Bu Allah katındandır" derler. Bilip dururken Allah'a karşı yalan söylerler. 79 Allah'ın kendisine, kitap, hüküm ve nebilik verdiği hiçbir insana "Allah'ı bırakın bana kul olun" demesi yakışmaz. Ancak "Öğretmekte ve öğrenmekte olduğunuz kitap sebebiyle rabbaniler olun" demek yaraşır. 80 Size, melekleri ve nebileri Rabler edinmenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz Müslüman olduktan sonra size inkârı emreder mi hiç? 81 Hani Allah, nebilerden, "And olsun size kitap ve hikmet verdim. Sonra sizinle beraber olanı doğrulamak için size rasül gelecek. Ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" sözünü aldığında ‘İkrar ettiniz ve bu ağır yükümü alıp kabul ettiniz mi?' demişti de onlar: ‘İkrar ettik' demişlerdi de Allah; "Şahit olun, ben de sizinle beraber şahitlik edenlerdenim" demişti. 82 Kim bundan sonra yüz çevirirse, onlar fasıkların ta kendileridir. 83 Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde olanların hepsi isteristemez Ona teslim olmuştur ve Ona döndürüleceklerdir. 84 De ki: "Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a ve torunlarına indirilene, Rableri tarafından Musa, İsa ve nebilere verilene iman ettik, onlar arasından hiçbirini ayırt etmeyiz. Biz O'na teslim olanlarız." 85 Kim İslam'dan başka din ararsa ondan o (bulduğu din) kabul olunmayacaktır ve o âhirette zarara uğrayanlardandır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-77-85-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk
Şehid oldun ey Heniyye! Rabbin duanı kabul buyurdu. O çok istediğin şehadet makamını sana bahşetti. Şerefinle yaşadın, ardında büyük bir şeref bırakarak ölümsüzlüğe yürüdün. Kendi yurdunda adına mülteci kampı denilen bir yerde dünyaya geldin. Orası senin öz yurdundu ama sen orada mülteciydin. İnsanın kendi öz yurdunda mülteci olması ne büyük bir çelişki ne yaman bir trajedidir! Ömrünü davana adadın. Gazze'nin imanını üstünde taşıdın. Sabrını. Öfkesini. Cihadını. “Ya hür yaşarım ya şehid olurum” dedin. Yurdunu işgal edenlere boyun eğmedin. Hür yaşadın. Esareti kabul etmedin. Meydan okudun işgalcilerine. Ve onların cümle efendilerine. Onları tanımadın, Onlardan korkmadın. Ölümden korkmadın. Ölünden korkan korkaklardan olmadın. “Ya hür yaşarım ya da şehid olurum” dedin. Senden önce evlatların ve torunların şehid oldular. Onların şehadetini imanına yakışır bir olgunlukla ve asaletle karşıladın, Onları şehadetle ödüllendiren Rabbine hamdettin. Hamas'ın kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmed'in şehadetine şahit oldun. Dava arkadaşın Rantisi'nin. Aruri'nin.
Türkiye'deki vahim depremin üzerinden bir yıl geçti, ancak yaraları hala sarılamadı. Binlerce insan çadır ya da konteynerlerde yaşamını sürdürüyor ve yardıma muhtaç durumda. Deprem, Almanya'da yaşayan Türk toplumunu da ilk günden itibaren harekete geçirdi. Türkiye'deki yakınlarına, akrabalarına destek olmak isteyenler yardım organize etti. Onlardan biri, Lamia Faqirzada Özal, stüdyo konuğumuz oldu ve hem Hatay'daki son durumu aktardı hem de depremin burada kendi hayatını nasıl etkilediğini anlatanlattı. Depremin birinci yıl dönümünde Köln'de bir anma ve dayanışma gecesi düzenleniyor. Mikrofonda Hülya Topcu ve Gökçe Göksu var. Von Hülya Topcu.
"İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir." (Hadid 16) “Müminler o kimselerdir ki, Allah'ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır.” Enfal 2 “Belki de, bir kavmin içinde, ileri derecede huşu sahibi kimseler bulunuyordu. Daha sonra bu kimselerden, o mükemmel huşu zail olup silindi de, böylece onlar, bu ayetle o huşûyu yeniden elde etmeye teşvik edildiler. Çünkü A'meş, şöyle demektedir: "Sahabe, Medine'ye gelince, bolluk ve refaha kavuştular. Böylece de, daha önce üzerinde bulundukları dinî hal ve tavırlar konusunda bir gevşeklik gösterdiler. Bu sebeple de, bu ayetle kınandılar." Hz. Ebû Bekir (r.a)'in de şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu ayet, Resûlüllah'ın huzurunda okundu. O sırada, onun yanında Yemâmeliler'den bir grup bulunuyordu. Bunun üzerine onlar, adamakıllı ağladılar. Bunun üzerine de Ebû Bekir onlara baktı da, "Biz de böyleydik; ama kalblerimiz katılaştı artık..." dedi. Onların, Tevrat ve İncil'i duyup dinlemelerinden sonra, aradan çok uzun zaman geçti. Böylece de, Tevrat ve İncil'in saygınlığı onların kalblerinden zail oldu. Derken de, kaçınılmaz olarak kalbleri katılaştı" demektir. Böylece Cenâb-ı Hakk adeta mü'minleri, böyle olmaktan men etmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Onlardan birçoğu fasıklardır" buyurmuştur. Bu, "Onlar dinlerinden çıkmışlar ve her iki kitabta olan şeyi terketmişlerdir" demektir. Bu adeta, işin başında huşû'un bulunmamasının, neticede, fıska götüreceğine dair bir işarettir.” Razi Reisi cumhur, birini saraya davet ettiğinde, davetiyede lütfen cevap veriniz yazmaz! Bu davet bir emirdir. Onun yönetiminde yaşayan herkes bu davete gitmek zorundadır. Allah bize bu daveti her gün beş kez yapıyor ve bizi muhatab alıyor. Allah'ın davetiyesi Kuran'dır. Bu davetiyede de l.c.v. Yazmıyor! Namaz davetine gelmeyenin, ateşin davetine gideceğini yazıyor. Tavuk bile insana hizmet ediyor. Bir kadın hayatında ortalama iki üç çocuk doğurur. Tavuksa hergün yumurta doğuruyor. Bu yüksek miktardaki acıya hergün insan için katlanıyor ve vazifesini yapıyor. Vazifesini yapmayan bir tek insan görünüyor! “Ben cehennemden korkuyorum” cümlesi benim ateşten korktuğumu isbat eder mi? Yanmaktan korktuğumu delillendiren işler yapmalıyım Size verdiğim tüm nimetleri geçici olarak verdim. Ev verdim, araba verdim, sağlık verdim, çocuk verdim, para verdim. Bu verdiklerimi bana geri vermeniz gerekiyordu ama siz onları sahiplendiniz! Ölümü kendıne yakıştıramıyor kimse. Babam nüktedan bir adamdı. Kardeşim rüyasında ön dişinin düştüğünü görmüş. Babam tabir yapmış; amcana söyle ölecek, hazırlık yapsın kızım. Çöpçüler, sokakları temiz tutmaları sebebiyle halkı bulaşıcı hastalıklardan korudukları için en az doktorlar kadar sevap kazanırlar Cenâb-ı Hakk, "zikr" ile elde edilen bir huşûyu, nazil olan Kur'ân'la elde edilen huşû'dan önce getirmiştir. Çünkü, "huşu" ve haşyet ancak Allah anıldığı zaman elde edilir. Bunların, Kur'ân dinlenirken elde edilmelerine gelince, bu, Kur'ân'ın da yine, "Allah'ın zikr"ini şâmil olması sebebiyledir. "Allah'ın yaratmasını görüp durduğu halde. Allah'ın varlığından şüphe eden kimseye çok şaşarım; ilk yaratılmayı bildiği halde (kıyametin kopmasından sonraki) dirilmeyi inkâr edene şaşarım; her gün ve gece ölüyor ve tekrar diriİiyorken yani uyuyup tekrar uyanıyorken ölümden sonra tekrar dirilmeyi ve haşrı inkâr edene şaşarım. Cennete ve oradaki nimetlere inandığı halde, (sadece) aldanış yurdu olan bu dünya için koşuşturana şaşanm ve başlangıcının atılmış bir damla meni, sonunun da tiksindirici bir leş olduğunu bildiği halde kibirlenen ve övünen kimseye şaşarım." Hadi
184. Bölümde Okan Dursun konuğum oldu. Okan Dursun karbon emisyonları sorununu ele alan yenilikçi bir karbon-nötr ekosistem hızlandırıcısı olan iklim teknolojisi girişimi Carbon Gate'in Kurucu Ortağı ve CEO'sudur. Birleşmiş Milletler insanlar ve gezegen için daha adil bir gelecek sağlama çabalarını takdir ettiği 17 yeni Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları genç liderini açıkladı. Onlardan biri de Okan Dursun. (00:00) – Açılış (01:30) – Okan Dursun'u tanıyoruz. (05:34) – Carbon Gate'in hikayesi nasıl başladı? (09:50) – Stratejik karbon yönetimi nedir? (13:10) – Normal hayatımızda farkında mıyız karbon konusuna? (17:15) – Şirketlerin karbon ayak izini nasıl görebilirim? (22:00) - Yeşil dönüşümle birlikte hangi sektörler etkilenecek? - Green Washing (26:30) - Karbon düzenleme mekanizması (regülasyonlar) hakkında neler söylemek istersin? (29:27) – Farklı sektörler için ne gibi çözümler sunuyorsunuz? (34:55) – İklim değişikliğini önleyebileceğimiz konusunda iyimser misin? (37:50) – Bireysel olarak neler yapabiliriz? (39:38) – Kitap önerisi - İçindeki Devi Uyandır https://www.goodreads.com/book/show/26852692-i-indeki-devi-uyand-r?from_search=true&from_srp=true&qid=ldG8jCWVIz&rank=1 (40:43) - Kapanış Okan Dursun - https://www.linkedin.com/in/okan-dursun/ Sosyal Medya takibi yaptın mı? Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize bağış yapıp destek olmak için Patreon hesabımız - https://www.patreon.com/dunyatrendleri
Nifak Ehlinin Peşine Takılmış Hasta Ruhlar *Bir de o ölçüde münafık değilse de onların arkasında imanları tabiatlarına mal olmamış kimseler vardır. Belki dünyevî ve maddî cihetle bir irtibatları da vardır: Onlardan geçiniyorlardır, ihaleleri alıyorlardır, onlar korunuyor kollanıyorlardır, KPSS'siz memur oluyorlardır; dolayısıyla o istikamette tercihte bulunuyorlardır. *Kur'an-ı Kerim münafıkların kalblerinde de maraz bulunduğunu anlatır. Şöyle buyurur: {فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّهُ مَرَضاً وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ} “Kalblerinde bir hastalık vardır. Allah, onların hastalıklarını daha da artırdı. Bu yalancılık (ve samimiyetsizlikleri) sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır.” (Bakara, 2/10) Evet, kalblerinde maraz vardı; o marazın gereği temayüllerine uydular, onların arkasından sürüklendiler; bu sebeple, Allah marazlarını daha da artırdı. *Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselam) mübarek bir hadis-i şerifiyle meseleye ışık tutabilirsiniz. Buyuruyor ki: İnsan bir günah işlediği zaman kalbde bir leke olur; istiğfar, tevbe, inabe, evbe ile çabuk onu silmezse, o günah başka bir günaha çağrıdır, davetiyedir; adeta “Burası müsait bir ortam, sahipsiz, burayı kapatabilirsiniz, gelseniz kapatsak burayı!..” falan der. Her bir günah arkadan gelecek bir günaha çağrıdır. Hazreti Bediüzzaman “Her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır.” der. Günah işleyen bir insan, küfre doğru bir adım atmış demektir. Bu böyle çoğala çoğala kalbi bütünüyle karartır. *Soruda okunan ayet-i kerimede münafıklar ve kalbinde maraz bulunanlar ayrı ayrı zikrediliyor. Mealen şöyle buyuruluyor: “Hani (hatırlayın o vakti ki) münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar, ‘Allah ve Rasulünün bize zafer vâd etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş/aldatmaktan başka bir şey değilmiş!' demişlerdi.” (Ahzâb, 33/12) *Münafıklar.. ve bir de kalbinde maraz bulunanlar. Belli bir noktada bunların bir ortak paydaları oluyor. Ya bir çıkar, ya da kendilerince bir zarardan kaçınma adına bir ortak nokta oluyor. Bu itibarla ikisi de aynı mütalaayı paylaşıyorlar. Haşa ve kella, “Allah ve Rasûlü bize sadece gurur, bizi aldatabilecek şey vadetti.” diyorlar. Küstahlık zirve yapıyor burada; bir kısım sarsıntıları görünce, “Allah'ın vaadi haşa bir aldatmadan ibaret” deme küstahlığında bulunuyorlar. Belki her dönemde olmuştur, ama bazıları bunu ifade etmeyebilir. Mesela koşturur dururlar hep dünya için, başkalarını tahkir ve tezyif ederler, hemz u lemzde bulunurlar, tehcire, tenkile, ibadeye tabi tutarlar. Akıllı gibi davranırlar. Tam başarının zirvesine ulaşacakları bir yerde, Allah (celle celaluhu) tepe taklak getirir. İşte o zaman açıktan açığa söylemeseler bile, haşa ve kella “aldatıldık” derler. Bu video 31/05/2015 tarihinde yayınlanan “Nifakın Güdümündeki Marazlı Kalbler” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/tag/kirmizi-bu...
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz kırk ikinci bölüm sizlerle. Ana konularımıza geçmeden önce Ortadoğu'da devam eden acımasız savaşı konuştuk ve ardından Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladık. Bildiğiniz ve yakından takip ettiğiniz gibi popüler kültür konularını bu podcast'e taşıyoruz. Biraz gecikmiş olsak da, bir süredir popüler kültür gündeminde yeralan “Do Not Disturb” filminden bahsettik bu bölümümüzde. Cem Yılmaz'ı, Cem Yılmaz'ın sinema geçmişini ve son filmi hakkında düşüncelerimizi paylaştık. Sonrasında, yazdıkları kitaplarla gündeme gelen ünlüleri konuştuk. Özellikle bu aralar kitaplarıyla manşetlerde yer alan Jada Pinkett Smith ve Britney Spears'ı değerlendirdik. Onlardan yola çıkarak kitap yazan Türk ünlüleri sıraladık
“Ey münafıklar! Bulunduğunuz hâlden dönünüz! Bu kaçak hâlinizden vazgeçiniz. Hâlinize şeytan da gülüyor. Neden şeytanı güldürüyorsunuz? Size ayıp değil mi? Siz böyle yaptıkça şeytan neşeleniyor. Siz, bu durumda ne yapsanız makbul olmaz. Çünkü, kıldığınız namaz halk için, tuttuğunuz oruç yine halk için. Hiçbiri Hak için değil. Hep işleriniz böyle... Sadaka verseniz halktan fayda umuyorsunuz. Bir düşküne zekât verseniz, karşılığında onu çalıştırmak dilersiniz. Siz alnına kötü damga vurulacak insanlarsınız; ne çare ki, bu âlemde hatâlar gizli kalmaya mahkûm... Yakında canınız cehenneme girer; hiç üzülmeyiniz. Kurtulmak isterseniz derhal Peygambere uyun. Sakınınız, dinde icad çıkarmaya kalkmayasınız. Yaparsanız kızgın ateş sizi bekliyor. Cehennemin zemin katına siz gireceksiniz. Özür dileyin. Yaptığınıza pişman olun. Geçmişteki büyüklerin yolunu tutun. Doğru yolda yürümeye alışın. Bu yolda yabancılara benzemek yoktur. Bu yolun sağlam ve gerçek yolcuları, hep birbirine benzerler. Yalnız Peygamberin âdetlerine uyarlar. Bu yolda ne zor vardır ne de fıtrî hâllere aykırı bir hareket. Akla ve düşünceye hükmeden bir dinden daha iyisi olur mu? Olsa da onun gibi olur. Sizden önce gelenleri, bihakkın yetiştiren bir din, sizi neden yetiştirmesin? Onlar sizden daha bilgisizdi. Akılları sizin kadar iyiyi seçemiyordu. Ama, onlarda manevî çöküntü yoktu. Manevî çöküntü sizleri yıktı, berbat eti. Maddî olan her şeyin iyisini ararsınız, manevî olunca durmaz kaçarsınız. Aklınız gözünüzün gördüğünü kabul ediyor. Görmediklerinizi hiç kabul etmiyorsunuz. Ama işinize gelen olursa kabul etmekten de dönmüyorsunuz. Yazıktır, Kuran'ı ezber ediyor, sonra onun buyurduklarını tutmuyorsun. Peygamber (S.A.) efendimizin âdetleri hep ezberinde; ama onun yaptığını yapmaya bir türlü yanaşmak elinden gelmiyor. Neden? Bu hâlinle ne olmak ve ne yapmak sevdasındasın? İnsanları iyiliğe çağırıyorsun; ama kendin yapmıyorsun. Kötülüğü onlara anlatırken en fenasını yapıyorsun. Allahü Teâlâ bir Âyet-i Kerimede şöyle buyurdu: - «Allah katında ceza büyüdü, neden yapamayacağınızı dediniz?” (Saf/3) Ey evlâd! Şiarın sessizlik olmalı. Varlığına hâkim olarak sükûtu libas gibi giymelisin. Bütün arzun, halkın şerlilerinden kaçmak olmalı... Hattâ bütün yaratıkları birden bırakmalısın. Bu hâli kazanmak için yere sığınak eşip girmek gerekirse yap... Ve orada gizlen. Bunu âdet edin; tâ ki, imanın ölmesin, ikan hâlin (tam imanın) kuvvet bulsun... Doğruluk kanatların böyle açılır, gelişir. Kalp gözlerin de görmeye başlar. Varlığın genişler, İlâhî bilginin boşluğunda uçmaya başlarsın... Şarkı, garbı, denizi, deryayı gezersin. Sahilleri ve dağları dolaşırsın.. Semaya yükselirsin, yere iner, sessiz gezersin. Çünkü himmetin yücedir. Arkadaşın büyüktür. İşte bundan sonra dilin çözülür, sözlerin anlaşılır. Sessizlik libasını çıkarır atarsın; halktan kaçmana artık lüzum kalmaz. Sırrınla halka gidersin, onların derdini iyileştirecek bir tabib olursun... Sen bizzat onlara şifasın. Senden zarar beklenmez. Onların azlığı, çokluğu, senin için bir mâna taşımaz. Seni övmeleri, kötülemeleri bir kıymet teşkil etmez. Hak'tan uzaklığınız daha ne kadar sürecek? Ne zamana kadar O'ndan kaçacaksınız? Ne zamana kadar dünyayı yapıp, öbür âlemi yıkacaksınız? Her birinizin ancak bir kalbi vardır; nasıl ona iki şeyi sığdırabiliyorsunuz? Ona hem Hak hem halk sığabilir mi, bunlar nasıl olabilir?.. Biri girince öbürü kaçar. Olmaz dersen, yalan edersin. Yalan ise, Peygamber (S.A.) efendimizin buyurduğu şu hükmü giymiştir: - «Yalan İmanı kaçırır.» Her kap içindekini sızdırır. Yaptığın iş inancına delildir. Dışın, içini gösterir. Bazı büyükler: - Dış, için örneğidir, derler. Hak ehli, yani Allah'ın has kulları, seni çabuk anlar. Onlardan birine düşersen edepli ol. Onu karşılamadan önce günahlarına tevbe et. Onların yanında küçüldüğünü bil. Onlara tevazu göster.
Peygamber Efendimiz'in Fetanetinin Bir Buudu: İnsanları Doğru Yerde İstihdam *Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) fetanetinin farklı bir derinliği de kimi nerede istihdam ettiyse o mevzuda milimi milimine isabet buyurmasıdır. Evet, O, tayin ve tavzifte bulunduğu insanlardan hiçbirini değiştirme lüzumu duymamıştır. Çünkü kimi nereye tayin etmişse o orada başarılı olmuştur. Bu da vazife verirken insanları çok iyi okumaya, çok iyi test etmeye ve karakterlerini çok iyi keşfetmeye bağlıdır. Günümüz şartları içinde kabiliyetlerin doğru okunması ve onların yerli yerinde istihdam edilmesi ise bir yönüyle müşterek akla ve kolektif şuura vâbeste bir durumdur. *Evet, Allah Rasûlü'nün gönderdiği insanlar hep başarıyla dönmüşlerdir. Bir kısım muvakkat hezimet türü sarsıntılar ve sürçmeler yaşanmışsa, O'nun dediğinin hilafına hareket edildiğinden dolayıdır. Örnek olarak, Uhud Savaşı'nda okçular tepesini terk eden insanların durumunu düşünebilirsiniz. Şu kadar var ki, Kur'an-ı Kerim'de ilahi af, mağfiret ve rahmete mazhar olduklarına işaret edilen o insanları suçlamaya kalkmamalısınız; onların zellelerini bir içtihad hatası olarak kabul etmelisiniz. *Allah Rasûlü, Yemen halkının İslam'a büyük hayırları dokunacağını biliyor; onlara ihtimam gösteriyordu. Bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimizin meclisinde herkes yerini almış otururken Cerîr İbni Abdullah el-Becelî hazretleri içeri girmişti. Hazreti Cerîr, kavminden 200 kişiyle birlikte Yemen'den Medine'ye gelerek müslüman olmuş saygıdeğer bir insandı. Genç, heybetli, güzel yüzlü ve imrendirici bir hâli vardı. Peygamberimizin huzuruna kim önce gelmiş ve nereye oturmuşsa orası onun hakkı idi; günümüzün nakil vasıtalarındaki numarasız koltuklarda olduğu gibi önce gelen arzu ettiği yere otururdu. Cerîr İbni Abdullah (radıyallahu anh) içeri girince oturacak yer bulamamıştı ve kendisine yer gösteren de olmamıştı. Bu durumu farkeden Peygamber Efendimiz, hemen cübbesini çıkarmış, künyesiyle ona seslenmiş “Ey Ebû Amr, al onu, üzerine otur!” demişti. Sonra da, çevresindekilere dönerek, “Bir topluluğun kerem ve şeref sahibi büyüğü yanınıza geldiği zaman, ona ikramda bulunun ve hürmet edin.” buyurmuştu. *İnsanlığın İftihar Tablosu, değişik dönemlerde Yemen'in farklı bölgelerine çok büyük sahabileri vazifelendirmişti. Onlardan biri de Muaz bin Cebel (radıyallahu anh) olmuştu. Sahiden onun Yemen'e gidişiyle alakalı hadisler dikkatlice mütalaa edildiğinde özellikle dört vasfın öne çıktığı görülür: Temsil, merak uyarma, meraka cevap verecek donanım ve üslupta tedricîlik.
Tâbiînin büyüklerinden, meşhûr tefsîr ve hadîs âlimi Şu'be bin Haccâc bin el-Verd o ibadet âşıklarından biriydi. Kütüb-i Sitte'de yüzlerce rivayeti bulunan Hazreti Şu'be, Basra'da sistemli hadis tasnifini ve ricâl tenkidine dair bilgi toplayıp değerlendirme faaliyetini başlatmıştı. Kendinden sonra gelen, hadis metin ve senet nakkâdı olan büyük âlimlerin kullanacağı sistemi o kurmuştu. Şayet Batı'da o düşünce ve o seviyede bir insan bulunsaydı, büyük filozof olarak kabul edilirdi. İlim, duygu ve düşünce itibariyle o kadar derindi; diğer taraftan ibadet ü tâatte de o ölçüde engindi. Hadisle iştigal etmediği vakitlerde sürekli namaz kılardı. *Hazreti Şu'be bin Haccâc'ın rivayet ettiği binlerce hadis ve yetiştirdiği binlerce talebe var. O insanlar nasıl bir bast-ı zaman yaşıyorlar anlamak mümkün değil. Adeta onlar için dakika saat oluyor, saat günler oluyor, günler de haftalar oluyor. Bast-ı zaman hakikati sofilerce çok malum bir hakikattir. Bize gelince, biz bir kabz-ı zaman yaşıyoruz. Yirmi dört saati 24 saat kadar bile değerlendiremiyoruz. Yirmi dört saati 24 gün gibi değerlendirmişler adamlar ve mübarek bir miras bırakmışlar arkadan gelenlere. Her şeyi hazırlamışlar, paketlemişler; zümrüt, zebercet ve yakutla süslü ambalajlarla ambalajlamışlar. Tepkiye, reaksiyona sebebiyet vermeyecek şekilde arkadan gelen nesillere bırakmışlar; “Alın bunu, biraz daha öteye götürün; biz bir yere kadar getirdik, öteye siz götürün.” demişler. *Bir örnek olması için Şu'be bin Haccac'ı söyledim. Bu konuda yüzlerce binlerce misal göstermek mümkündür. İbadet ve ubudiyette fani olmuş kulların başında da Ashab-ı Kiram gelir. Onlardan da bir örnek vermek istiyorum ama önce hadiseyi nakleden Urve bin Zübeyr'den (radıyallahu anh) bahsedeyim. Kesilen Bacağına “Allah'a yemin ederim ki seninle hiç harama yürümedim!” Diyebilen Kahraman *Büyük sahabi Hazreti Zübeyr'in oğlu olan Urve'nin annesi, mü'minlerin anası Hazreti Aişe validemizin kız kardeşi, yani Hazreti Ebu Bekir'in diğer kızı Esma'dır. Gerek baba, gerekse ana tarafından iman abidesi bir ailenin çocuğu olan Hazreti Urve, teyzesi Hazreti Aişe validemizin terbiyesiyle büyümüştür. *Urve bin Zübeyr, o seferden sonra hep şöyle hamd edermiş: “Allahım! Sen bana yedi oğul verdin, birisini alsan da altısını bana bıraktın; bana dört âzâ verdin birisini aldın ama üçünü bana bıraktın. Sana hamd ü sena ederim!” “Acaba, kıyamet günü ailenizi hatırlar mısınız?” *İşte bu büyük insan, Urve hazretleri anlatıyor: “Sabahları evden çıkınca teyzem Hazreti Aişe'nin evine uğrar ve ona selam verirdim. Yine bir gün erkenden ona uğradım. Baktım ki, namaz kılıyor, Cenâb-ı Hakk'ı tesbîh u tazimde bulunuyor; sürekli “Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Allah bize lutfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu” (Tur, 52/26-27) mealindeki ayetleri okuyor (bazı rivayetlerde ve belki başka zamanlarda farklı ayetleri sürekli okuduğu da nakledilir); bu ayetleri durmadan tekrar ediyor, Rabbine dua dua yalvarıyor, ağlıyor ve adeta gözyaşlarıyla yüzünü yıkıyor. Onu o halde görünce, ben de kalkıp namaza durdum. Fakat o okumasını bir türlü bitirmeyince daha fazla dayanamayıp bir ihtiyacımı görmek için çarşıya gittim. Döndüğümde ne göreyim; Hazreti Aişe yine namazda ve kıyamdaydı; aynı ayetleri tekrar ediyor, ağlıyor ağlıyordu.”
“Riyakârın giydiği elbise cicili, ama içi pistir. Yapmak veya yapmamakta serbest olduğu işlere yanaşmaz, kendince sofuluk satar. Mukaddesatını satarak geçinir. Şüpheli şeylerden sakınmaz. Haram yer. Tembeldir, çalışmaz. Açık emirle yasak edilen hiçbir işi yapmaktan çekinmez. Yaptığı iyilik sadece bir gösteriş için olur. Tâatı, görsünler diye eder. Dışı tam, içi harap ve berbattır. Yazıklar olsun, içi bozuk adam sana! Yaptığın, içten gelerek olmuyor. Kalıpla oluyor. Halbuki bizim yaptıklarımız, içten ve gönülden olur. Ruhun ve iç âleminin yapacağı şeylerdir. Bulunduğun bataklıktan çık ki, seni Hakk'a götüreyim. Sana öyle bir elbise giydireyim ki, ondan bir daha soyunmayasın. Hiçbir karışıklık onu kirletmesin. Halkla Hakk'a yaptığın şirki bırak. Halkı bırak, Hakk'a koş. Şehvet kisvesini bir yana at. Tembelliği bırak. Bunları büsbütün bırak ki, o elbise sana giydirilsin. Hakk'ın emirlerine karşı vurdum duymazlığı terk et. İlâhi hukuku koru. Kendini beğenmiş olma. Nifak çıkarma. İçini dışını bir et. Halkın seni törenlerle karşılamasını bekleme. Dünyalık örtüsünü çıkar, âhiret âlemine geç; oranın elbisesini giy. Bütün varlığından soyun. Varlığını terk et, kendini Hakk'ın kuvvet eline bırak. Varlıksız olarak O'nun önünde dur. Bu hâlinde şirk olmasın. Sebepler araya sokulmasın. Kullar araya girmesin. Bunları yapabilirsen O'nun lütuf ve keremini çevrende bulursun. O'nun rahmeti gelir, bozuk düzen işlerini düzenler. Nimeti ve minneti gelir; seni alır, Hakk'ın bolluk âlemine götürür. O'na kaç. O'na kesil, üryan olarak yola koyul. Ne sen ol ne de başkası. Parça parça, ayrı ayrı O'na yürü. O, seni derler ve toparlar. Dış âlemini kuvvetlendirir. İç âlemini zengin eder. Şöyle ki, bütün kâinat sana kapalı olsa, bütün yükler üzerine vurulsa sana zarar vermez. Belki, daha saklanır ve esirgenirsin. O kimse ki, halkı tevhid nuruyla yok etti; zühd eliyle de dünyayı bir yana itti. Aziz ve Celil olandan gayri her ne ki vehmediliyor, onu da istek eliyle perişan etti... İşte felaha o kavuştu. Kurtuluşa o erdi. Selâmet yolunu buldu. Dünyanın ve âhiretin hazzına kavuştu. Nefsinizi yok etmelisiniz. Hevâ diye anılan şahsî, kötü arzuyu perişan hâle getirmelisiniz. Şeytan size yaklaşmamalı. Ölmeden evvel bunu yapın. Ölmeden önce özel ölümle varlığınızı eritin. Umumî ölüm hepinizi götürür. Ey cemaat! Bana koşun; sözümü dinleyin ve uyun. Ben sizi Allah'a çağırıyorum. Sizi O'nun kapısına ve tâatına çağırıyorum. Kendim için sizi haylamıyorum. Münafık, halkı nefsi için haylar, Allah'a çağıramaz. İçi bozuk olan münafık, zevk ve safa arar, dünyayı ister. Ey kendini bilmez. Sözlerimizi dinlemek sana giran geliyor. Hücrene kapanıyor, nefsinle ve kötü isteklerinle kalıyorsun. İlk önce sana, ermiş biri lâzım. O, seni elinden tutup Hakk'a aparacak. Sonra nefsini ve tabiî hevânı yok edeceksin. Daha sonra Hak'tan gayri bilinen ne varsa göremeyecek, onları ölmüş bileceksin. Kurtuluşun bu yoldadır. İlk başta, Hak yolunda saçları ağarmışların kapısına koş. Onlardan alacağını al, yine hücrene dön. Bu kez Mevlâ ile olursun. Bir sen, bir de O olur. Aradan bir zaman geçer, sen de kaybolursun. Sonra kim kalır, her halde anlarsın?.. Bu hâl bitince sen başka olursun. Halk senden gönül derdine derman ister ve istediğini bulur. Doğruyu bulmuş olursun. Kim Hakk'a gitmek isterse sen götürürsün. Allah'ın izni ile Hakk'ı arayanlar sana gelir. İçi düzelmeyen adam, diline sahip ol. Dilinden iyi şeyler çıkıyor, ama için fena. Onu iyi et. Dilden Allah'a hamd ediyorsun; ama kalbin O'na itiraz ediyor. Olur mu böyle?.. Dıştan bakılsa Müslümansın, içe girilince küfre dalmış görünüyorsun. Zahirde tevhid ehlisin, ama Allah'a şirk koşmaktasın. Dinin dışında, iyiliğin yine dışta; içine bakılsa harap olduğu görülür. Su üstündeki beyaz köpükten başka ne denebilir senin hâline? Beyaz köpük iyi, ama bazen insandan çıkan kötü suda da oluyor. Mezbelede, bataklıkta da köpük kabarıyor. Ya senin de hâlin böyle olursa, işlerin buna benzerse, hâlin nice olur?..
#AdemYavuzArslan #Haber #siyaset Türk medyası tarihinin en kötü dönemlerini yaşıyor. Erdoğan rejimi zaten yüzde 90 oranında tüm medyaya hakim. Onlardan ne gazeteci ne de medya olarak bahsetmek mümkün değil. Geriye kalan az sayıdaki 'muhalif' yada 'bağımsız'medya ise skandallarla çalkalanıyor. CHP ile Halktv arasındaki protokol, ODATV'nin pis işleri, 'maaşlı gazeteciler' tartışması.. Bütün bu hengamede kimsenin itiraf etmidiği bir gerçek var. Rejimin 'fetö'-'terörist' gibi sıfatlarla el koyup kapattığı Zamna, STv, Kanaltürk, Bugün ve türevi medya organları pırıl pırıldı. Ne o medya grupları ne de onların yöneticileri ile ilgili bu tür akçeli ve yüz kızartıcı iddialar ortaya çıktı. Kimse itiraf etmeyecek ama o medya grupları ve gazeteciler Türkiye için fazla temizdi.
Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadâkatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi; kimi de şehitliği (sıranın kendisine gelmesini) gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb, 33/23) *Evet, bazıları verdikleri sözün gereğini yerine getirdi, bazıları da beklemeye durdular: “Acaba bize ne zaman sıra gelir?!.” Ashâb-ı Kirâm dönemi itibarıyla, insanlar, Mus'ab bin Umeyr, Abdullah ibn-i Cahş, Sa'd ibn-i Rebi', Mikdat bin Amr gibi sahabîlerin, atlarını mahmuzlayıp adeta ateşin üzerine sürüyor gibi yiğitçe gittiklerini görünce “Acaba bize ne zaman sıra gelir?” dediler. Bu “Bize ne zaman sıra gelir?!.” düşüncesi, kıyamete kadar, o rehberlerin arkasında yürüdüğüne inanan insanların genel mülahazasıdır. Mazluma En Çok Benzeyen Zalim *Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, إيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ فَإِنَّ الْحَسَدَ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ “Hased etmekten sakının! Zira ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi hased de iyilikleri yer bitirir.” buyurur. Evet, hased insanın amelini, hatta emellerini, beklentilerini cayır cayır yakar, yok eder; tıpkı ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi. *“Hased”, bir kimsenin, başkalarının mazhariyetlerini çekemeyip, onlara nasip olan nimet ve faziletler karşısında hazımsızlık göstermesi, diğer insanlardaki nimetlerin ve iyi hallerin yok olmasını ve hepsinin kendine verilmesini arzu etmesi demektir. Bu, insanı batıran, mahveden bir duygudur. Hasan Basrî hazretleri, “Ben hased edenden daha ziyade mazluma benzeyen bir zalim görmedim!” der. Hazreti Pir de şöyle söyler: “Hased, evvela hâsidi yakar bitirir, mahsûd hakkında zararı varsa da çok azdır.” Hased Kanserine Yenilmişlerin Prototipi Ebu Cehil *Bir de hased, inançsızlığa inzimam ederse, tehlikeyi muzaaf, hatta muk'ap hale getirir; iki buutlu, üç buutlu, dört buutlu düşmanlığa sebebiyet verir. Bunun prototipi Ebu Cehil'dir; onun için kendisine devr-i risalet-penahide, ışık çağında, gül asrında “cehaletin babası” denmiştir. *Hased, kıskançlık ve hazımsızlık gibi hastalıkların “takdîr-i ilâhîye rıza göstermeme” ile çok yakın irtibatı vardır. Hased, olumsuzluklara sebebiyet verme açısından bazen küfrün önüne geçer ve ondan daha fazla negatif tesir icra eder. Nitekim Ebu Cehil, Allah Rasûlü'nün emin olduğuna gönülden inanıyordu fakat hasedini bir türlü aşamıyordu. Hatta bir gün şöyle diyordu: “Aslında biliyorum ki, O peygamberdir. Fakat Hâşimîlerle eskiden beri aramızda bir rekabet var. Onlar, ‘Rifâde (Mekke'ye gelen hacıların fakir olanlarını doyurup onlara ikramda bulunmak) bizde, sikâye (hacca gelenler için su/zemzem temin etmek) bizde, hicâbe (Ka'be'nin anahtarlarını taşıma ve muhafızlığı) bizde!..' diye övünüp duruyorlar. Bir de ‘Peygamber de bizden' derlerse, işte ben buna dayanamam.” Bu video 06/12/2015 tarihinde yayınlanan “Sıra Bizde” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Modern Çağın Bazı İcatları A) Yollarda otobüslerde ya da başka yerlerde insanlar tek başlarına konuşuyorlar kulaklarında kulaklık anlıyorsunuz ki cep telefonu ile konuşuyorlar. Bunlar artık o kadar yaygınlaştı ki insanlara sabit telefonlardan daha cazip geliyor. B) İnsanları bulmak bilgi paylaşımı, okumak, öğrenmek ,film izlemek ve daha çok fazlası bunların bir arada toplayan tek bir platform var. İnternet C)Nakit taşımak zor iş artık...İhtiyacın olduğunda bankadan para çekmek de hemen olmuyor. 1980'lerin sonunda insanların yaşam biçimi oldu. Kredi kartı gibi borç batağına sokma riski de yok. Çünkü banka kartlarını hesabınızda para varsa kullanabiliyorsunuz. Ç) İşte hayatı değiştiren bir buluş. Yıldırım hızıyla bilgi işleme ve küçük alanlarda ömür boyu saklama yeteneği bilgisayarı en büyük icatlardan biri yapıyor. Daktilo ilk çıktığı zaman mucize olarak kabul edildi. Daktiloyla yan yana bile konulamayan bilgisayarın ne kadar büyük bir icat olduğu tartışılmaz. D)Yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan bir icat, gücünü hem benzinden hem de elektrikten alabilmesi, petrol ihtiyacını büyük oranda ortadan kaldırıyor. Benzinli motorların tamamen ortadan kalkması şimdilik imkânsız ama hibrit motorların yaygınlaşması ekonomiye ve çevreye rahat nefes aldıracak. E)Zaman ve mekân sınırlaması olmadan paylaşımın, tartışmanın esas olduğu bir insanı iletişim şekli, insanlara yardım eder. Onlardan yardım alır sorularına cevap verir ve ki sorularınızı sorarsınız. Bu bakımdan resmi olmayan eğitim yollarından da bir tanesidir sosyal medya. F)Plaklar, kasetler ve CD'lerin ardından dijital MP3'lerin gelmesi bir devrim niteliğinde aslında. Çoğaltması da rahat saklaması da... İnsanların bunları yanlarında rahat taşıyabilmeli de büyük kolaylık müzik çalarlar artık müzikseverler için vazgeçilmez bir araç.