POPULARITY
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretleri nin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmi yetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma'nevî olarak ikiye ayı ran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma'nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma'nevî kerâ metler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendi mizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyu ruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'l-kâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardı ma çağıran Adana'nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatır ken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “Vallâhi bu Zât, asrın Ab dü'l-kâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu'tâdlarını bozarak yeni baş lamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “İk râmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders. (Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com
Sadece Türkiye'de değil, dünyanın pek çok ülkesinde son günlerde pek çok tekâmül derecesinde ele alınarak üzerine konuşulan bir film ve yönetmeninden söz etmek istiyoruz bugün… Dünyanın gündemi tabii ki sinema, sanat değil. Tam tersine melanetin her türlüsü… Soykırım, siber saldırılar, savaşlar, çocuk ve kadılara karşı şiddet, iktidar mücadeleleri, dezenformasyon, islamofobi, faşizm, popülizm, serbest evlilik, poliamori, LGBTQIA2S+, çekirdek ailenin yok edilmeye çalışılması, kamu diplomasisi ile ülkelerin kaderleriyle oynanması, iklim değişikliği, canlılığın sürdürülebilirliği ve daha niceleri… Ne kadar çok konu var yazacak… “Mükemmel Günler” (Perfect Days) ve yönetmeni Wim Wenders ne iş?.. Amacımız, tam da bunu, yani “Ne iş?” olduğunu anlatmak … Bertolt Brecht'in bizce en önemli tespitidir: “Tüm sanatlar, (tiyatro da dahil) sanatların en yücesine katkı sağlar; Yaşama Sanatına…” (Alle Künste (also auch das Theater) tragen bei zur größten aller Künste, der Lebenskunst)… Dünyayı tanımak, anlamak, anlamlandırmak ve değiştirmek için en çok ihtiyacımız olan şeydir yaşama sanatı… Belki de bilgeliğin, irfanın yaşam içindeki tek kanıtı… Yukarıda sözünü etiğimiz tüm çelişkileri doğru okuyup çözümleme yolunun sanatların en yücesinden geçtiğini yakalarsak belki pek çok dünyevi sorunda melanetten daha kolay kurtuluruz… Peki neden sinema? Yanıt çok basit… Çünkü sinema 7'nci sanat dalıdır ve kendisinden önceki 6 sanat dalını da mündemiçtir (içkin)… Müzik, Dans, Resim, Şiir, Heykel, Mimarî… Görüleceği gibi Edebiyat, ‘Sanat'ın dışında ayrı bir alan olarak tanımlanır… Marx ve Engels'in devasa eserlerinin adı boşuna “Über Kunst und Literatur” (Sanar ve Edebiyat üzerine) değildir… Sinema tabii ki edebiyatı da içerir (Senaryo)… Time ve Life dergilerine de yazmış olan ABD'li ünlü sinema eleştirmeni Bruce Wiliamson filmlerin 4 parametre üzerinden değerlendirilmeleri gerektiğini tespit etmişti: Kötü film / İyi Film / Kötü yapılmış film / İyi yapılmış film… Bizce de bir filmin iyi mi kötü mü olduğunu onun yaşama sanatımıza ne ölçüde hizmet ettiği ile ilgilidir… Duyguların en yücesine mi yükseltiyor bizi, yoksa en kötüsüne, şeytani olana mı?... İyi mi kötü mü yapılmış olması da, 6 sanat dalını ve edebiyatı ne yetkinlikte yüksek estetik boyutunda kullandığı ile ilgilidir… En zararlısı olduğunu düşündüğümüz iyi yapılmış kötü filmler olduğu gibi (Rambo, Fauda vb.); iyi duygular taşıyan ancak sonuna kadar izlemeye tahammül edemeyeceğiniz kötü yapılmış iyi filmler de vardır…
Dün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ydü. Bu günü hâlâ “Dünya ‘Emekçi' Kadınlar Günü” olarak kutlamayı tercih edenler var… Bizce ‘emekçi' olmayan kadın yoktur; o nedenle ilk yazdığımız adıyla kutlanması da son derece makuldür. Ayrıca, ev kadınlarını küçümseyen ve onları “kadın statüsünde” tasnif etmekten imtina eden Ekrem İmamoğlu gibi kötücül zihniyetlerle mutabık olmadığımız için ev kadınlarının emekçi yanını - ki yaptıkları iş safi emektir- reddetmemiz mümkün değildir... Anne olarak dünyanın en kıymetli emeğini bir ömür vermeyi kabul etmiş olanların yükü daha da ağırdır… Ev içi emekleriyle yanındaki, yöresindeki herkesi ihya ederler, fakat bunun bir iş olduğuna ikna olmayan kötücüllerle muhatap olmaya da mecbur bırakılırlar… Kadın ve Demokrasi Vakfı'nın (KADEM) mottosudur; “Varoluşta eşitlik, sorumlulukta adalet”… Aslında her şeyi anlatıyor… Fakat anlatılması yetmez; bu bir kültür meselesidir… Bu kültürün yerleşmesinde özellikle; örnek alınan, toplumu yönlendiren, gençler üzerinde doğrudan etkisi olan analog ve dijital mecralarda kadının konumlandırılması önemli bir rol oynar… Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bu kültürün yerleşmesi için tam da 8 Mart'ta “Medyada Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeleye İlişkin Etik İlkeleri” açıklamış. Üst yönetimin oy birliğiyle aldığı karar, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'in deyişiyle “Kadın istismarını medyamızın gündeminden çıkmaya” yönelikmiş… RTÜK'ün açıkladığı etik ilkeleri özetleyelim: - Mağduru değil, faili göster: Haber içeriklerinde kadınları küçük düşürücü ve aciz gösteren ifadelerden sakınılması, şiddet eyleminin suç olduğu ve normalleştirilemeyeceği kapsamında eylemin failinin gösterilmesi. - Şiddeti meşrulaştırma: Şiddet olayını meşrulaştıran bir dil ve müstehcen hikâyeleştirmelerden kaçınılması. - Saygın değil, suçlu: Şiddet failine itibar katan (saygın iş insanı), suçu hafifleten (cinnet geçiren eş) veya suça peşinen (gece yarısı parkta) bahane sunan ifadelerden ve suçu olumlayan nitelendirilmelerden kaçınılması.
“CHP zihniyeti” diye bir fenomen var… Hatta “CeHaPe zihniyeti” denilince daha bile iyi anlaşılıyor. Üstenci, tepeden inen, “Halk için, halk adına, halka rağmen” anlayışının bir devamı olan… Frankofon kültüründeki düpedüz jakobenizm yani… Kemal Kılıçdaroğlu'nda bu yaklaşımı çok görürdük… Bürokratlara ayar verir, oy alamadığı öğretmenleri “Hükûmeti destekleyene öğretmen demem” diye dışlar… Çiftçiye, köylüye benzer sözlerle saldırır… Hatta kaybettikleri son seçimlerde de böyle yapmıştı… Kazanamamalarının gerekçesini ‘kırsal kesimdeki seçmenin' TRT izlemesine bağlamıştı… Bir televizyon programında sarf ettiği şu sözler ise ‘siyasi utanç müzesi'nin baş köşesinde sergilense yeridir: “Kentlerde oturan insanların tamamı demokrasiden yana oy kullandı. Okuyan, tartışan, özgürlükçü, kentli dediğimiz kitle yüzde 51 oranında Kılıçdaroğlu demiş [Köylünün enflasyon diye bir derdinin olmadığını kastederek] Ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok, köyde nerede harcayacak para…” Önceki gün bir TV yayınında CHP'li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da “CeHaPe zihniyeti” fenomenin sıkı bir uygulayıcısı olduğunu gördük… Spiker biraz da ‘çanak' diye nitelenen tarzda bir soruya girişiyor… “Sanılanın aksine emekliler değil, kadınlar daha çok AK Parti'ye oy veriyor diye bir analiz yapılmış. Sizin bu mitinglere bakıyorum, 2019'a göre daha fazla muhafazakâr kadın görüyorum; gözlem…” deyince, İmamoğlu başlıyor: “Doğru, doğru… Ev kadınları daha çok oy veriyor. Kadınlar statüsünde demeyelim... Ev kadınlarında daha çok… Hatta ciddi bir fark gibi gözüküyor.” Cumhur İttifakı İstanbul Adayı Murat Kurum, İmamoğlu'na aynı gün cevap vermiş: "Ev kadınlarını diğer kadınlar kadar saygın görmüyor. Ayrıştırıyor, küçümsüyor. İşte bu yarı zamanlı kibirli belediye başkanının kibri, aklının önüne geçmiş. Bu kibir abidesine artık söyleyecek bir şey bulamıyorum. Bu değer bilmez, had bilmez kibirli adaya 31 Mart'ta ev kadınları sandıkta gereken cevabı verecek." Bazı yorumcular, DEM ile ilişkisini meşrulaştırmak için işi “Türkiye İttifakı kurduk. Bu ittifakın lideri Mustafa Kemal Atatürk'tür” noktasına kadar vardıran CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in ‘siyasi intihar' düzeyindeki laflarını, İmamoğlu'nun ‘kendi ayağına sıktığı' yukarıdaki türden tespitlerini gaf ya da dil sürçmesi olarak niteleme eğilimindeler… Bizce bunlar gaf falan değiller… Tam da halkımızın veciz tespitinde olduğu gibi “Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler” durumu söz konusudur… Yani, sürçen dil değil, tahlillerine ve sebep-sonuç ilişkisi kurma yetisine etki eden sağlıksız zihindir…
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretlerinin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'l-kâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana'nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “Vallâhi bu Zât, asrın Abdü'l-kâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)
2023 yılını hızla geride bırakırken yeni yıl için hedefler hazırlandı mı? Bizce çoğu kişinin hedeflerinde bu yıl İngilizcesini geliştirmek vardır. https://meet2talk.online/ sponsorluğundaki bu bölümümüzde bütün bir sene boyunca İngilizcemizi nasıl daha iyi hale getirebileceğimizi konuştuk!
İki siyasi konumlama arasında ‘dünya görüşü' ve ‘duruş' farkı hiç bu kadar belirgin olmamıştı. Cumhur İttifakı, kurulduğu günden beri, aynı çizgide ve tutarlılıkta yoluna devam ediyor. Bir de Millet İttifakı'na bakalım... Hoş, Millet İttifakı kavramını çöp attılar mı; bundan sonra kullanacaklar mı; o da belli değil ya... Neyse... Malum ‘ilkesiz birlik cephesi'nde bir kaostur gidiyor... İYİ Parti'nin 26 Ağustos'ta Afyonkarahisar'daki açıklamalarından önce ortalıkta bir dolu ‘teori' dolaştı: “MHP ile ittifak yapacak... Cumhur İttifakı'yla iş birliği yapacak... İstifa edip siyaseti bırakacak...” Sonunda Meral Hanım; “Her şehirde kendi adayımızı çıkartacağız” dedi. Fakat hemen ardından “Yerelde iş birliklerine” açık olduklarını söyleyerek Partisinin bu konuda flört edilebileceği izlenimini uyandırdı... Hakeza matematik hesaplar da başka yol olmadığını söylüyor... O değil miydi ki “Dayatmaya boyun eğmeyeceğiz” diyerek 6'lı Masa'yı terk ettikten sonra geri dönen... O hâlde siyasi partiler de iş birliği kapılarını zorlayacaklardı elbette. CHP, “Nezaket ziyareti” parolasıyla öncü kuvvet Mansur Yavaş'ı kendisine göndermekle başladı işe. Ardından çiçeği burnunda yeni Genel Başkan Özgür Özel devreye girdi... Bu yılın başında “Akşener'in siyasal kampanyasını yöneten kişi, seçimlerden bir ay önce, ‘Meral Akşener, Erdoğan'ı cumhurbaşkanı seçiyoruz' dedi” diye açıklama yapan Ümit Özdağ da iş birliği peşinde... Önceki gün sosyal medya hesabından “Onu alma beni al” minvalinde mesajlar paylaştı: “Özgür bey sizi ziyaret etmeden önce bir el öpme ziyareti yaptı ve sonra Ergenekon'da FETÖ ile işbirliği yaparak Türk ordusuna kurulan kumpasa destek olan, bulduğu her fırsatta Türk devleti ve milletine saldıran TTB başkanı olan zatın ziyaretini kabul etti. [...] Sayın Özel yarın sizi HDP ile yaptığı yeni ittifaka davet edecek. Ve Sizden muhtemelen seçim işbirliği çerçevesinde bazı illerde CHP'nin İYİ Parti'yi desteklemesi karşılığında Ankara ve İstanbul için destek isteyecek. [...] Gelin, bazı önemli noktalardaki anlaşmazlıklarımızı sonra çözülmek veya çözülmemek üzere erteleyelim.” Şimdi de biraz geriye, seçim öncesine gidelim... ”Yan yana gelmeyiz” dedikleri HDP, Millet İttifakı'nın basbayağı 7. ortağı değil miydi? Demirtaş'a gönderilen selamlarla, beraber operaya gitmelerle CHP, seçimdeki başarısızlığının en büyük gerekçesi olan HDP'yle, yeni adıyla HEDEP'le tuttuğu yolu yürümeye hâlâ devam etmiyor mu? Özellikle İstanbul'da iş birliği yapmak için çırpınmıyor mu?.. Nasıl tablo ama?! O, bununla ittifak yaparken şuna gayriresmî iş birliği çağrısında bulunuyor... Benim ittifakım, senin ittifakın, onun ittifakı... İş birlikleri, ittifaklar havada uçuşuyor... Fakat bir türlü ‘bizim ittifakımız' noktasına gelemiyorlar. Bizce bunun özeti; en doğru ‘müptezel' kavramıyla yapılabilir. Türk Dil Kurumu şöyle açıklıyor: “Müptezel: 1. Saygınlığını yitirmiş; 2. Çok bulunmasından dolayı değerini yitiren; değersiz.” Sonuç; muhalefet partilerince ittifak ve iş birliği meselesi öyle bir sakız edilmiştir ki; hiçbir ağırlığı kalmamıştır.
Bazıları, başımıza ilk kez geldiğini zannediyorlar... Aslında sahnelenen; Yeşilçam'ın Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki kültürel, ticari ve değerler boyutundaki etkisini dövüşe dövüşe ortadan kaldırdıktan sonra Antalya Büyükşehir Belediyesi'ni ve festival yönetimini ele geçirmiş olan zihniyetin yıllardır yaptıklarından farklı bir şey değildi... Her sene Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğini alıp hükûmete ve devlete sövmeyi, festivali de aşağılamayı kendisine görev bilen müzahrefatın, piyasada hiçbir karşılığı olmayan işlerinin ödüllendirildiği, sahneye kadınlar hariç her türden hırtı pırtıyla çıkmayı marifet sayan çözük ve kopukların hem beden dilleri hem de sözleriyle kendilerini açık ettikleri bir garip organizasyon süregeliyordu. Kültür Bakanlığı sadece çözük ve kopukların festivalini değil, bu toplumdan ve millî kültürden çözük ve kopukların filmlerine de destek veriyordu. Biz de bu durumu her sene Yeni Şafak'ta dile getiriyorduk. Bizce problem, hem parayı alıp hem de bakanlık himayesinde oraya buraya sallamalarıydı... Madem özgürlük, bağımsızlık, evrensel değerler onlar için çok önemliydi; devleti de bunlara bir tehdit olarak görüyorlardı, o hâlde asaletlerine(!), dik başlı duruşlarına(!) yakışan biçimde kendi festivallerini de kendileri finanse etmeliydiler. Şimdi fırsat ayaklarına geldi! Olayı bir kez daha hatırlayalım; “Kanun Hükmü” adlı KHK'ları eleştiren belgesel festival yönetimi tarafından yarışma dışı bırakıldı. Bunun üzerine jüri çekilme kararı aldı. Yapımcı ve yönetmenler de onları izleyerek filmlerini çekme kararı aldılar. Bunun üzerine festival yönetimi adı geçen belgeseli seçki arasına yeniden aldı. Bu kez Kültür ve Turizm Bakanlığı sessiz kalmadı ve festivali desteklemekten vazgeçtiğini açıkladı. Ardından da başta THY ve Corendon Airlines olmak üzere sponsorlar çekilmeye başlayınca Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, festivali iptal kararı aldı. Çünkü, CHP saflarında bulunan ve bizce çoğunluğu temsil eden yurt severler, ciddi reaksiyon göstermişlerdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı bu kez canıgönülden kutluyoruz. Ve umuyoruz ki; gelecek yıllarda da hangi filmi ve festivali destekleyeceklerine millî kültür politikaları çerçevesinde bakacaklar ve senaryoyu düzgün verip arkasından kafalarına göre değiştiren sözde yapımcılara izin vermeyeceklerdir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi; bizce ağzına geleni söyleyen, hükûmeti, devleti eleştiren TV ve yazılı basın nasıl mevcutsa, onları destekleyenler nasıl varsa; sinemada da benzer bir tutum izlenebilir. Bunun için küçük bir şart söz konusudur: Kendi kendini finanse edeceksin...Hepsi bu... Günün sözü “Allah'ım bize değiştirebileceklerimiz için güç, değiştiremeyeceklerimiz için sabır, ikisini ayırt etmek için de akıl ver.” Hz. Ali'ye ait ya da Stoa duası olduğu söylenen söz Gözümüze takılanlar...
Instagram:@sanatntarihi@filminanatomisi Youtube:Celil SadıkFilmin Anatomisi Twitter:Sanatn TarihiFilmin AnatomisiReklam ve İş birlikleri için: filminanatomisi@gmail.com
Instagram:@sindel_memet@filminanatomisi Youtube:Mehmet Sindel Film Okumaları FragmanlarFilmin AnatomisiReklam ve İş birlikleri için: filminanatomisi@gmail.commsindel@gmail.com
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretlerinin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'l-kâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana'nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “Vallâhi bu Zât, asrın Abdü'l-kâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders.
Girişimcilik herkes için farklı bir serüven, farklı bir hikaye. Öyle Değil'in bu bölümünde Şırnak'tan bizim için gelmiş, hikayesiyle bizleri etkileyen takipçimiz Kahraman Kaya ile birlikteydik. Kahraman bize girişimcilik öyküsünden bahsederken en etkilendiğimiz yerlerden birisi, tutkusu olduğu işi yaparken almış olduğu riskler oldu. Bizce girişimcilikte en önemli şeylerden biri yapamazsın diyenlere aldanmadan tüm zorlukları tek tek aşmak. Umarız Kahraman'ın hikayesinden herkes kendinden bir parça bulur.
Bir sinirbilimci, bir matematikçi ve bir eğitim bilimcinin gözünden ülkemizdeki eğitim meselesini kapsamlı bir şekilde ele almaya karar verdik. Derdimiz Eğitim adlı yeni serimizin ilk konusu bir öğrenci isyanı. "İyi de hocam, bu bilgiler gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" Bizce haklı olabilirler :) Video: You Tube Ortapia kanalı (Kayıt tarihi: 02 Kasım 2022) Video linki: https://youtu.be/WKvQOZaQYOI Müjdat Ataman: https://www.instagram.com/atamanmujdat/ Burak Karabey: https://www.instagram.com/bkarabey/
Mahkeme, tam da tahmin ettiğimiz gibi, Ekrem İmamoğlu'nun duruşmasını bir ay sonrasına erteledi. Bizce durumu en iyi anlatan hukukçulardan biri hiç şüphesiz Av. Dr. Rezan Epözdemir idi... TV'deki yorumunda, olabilecekleri tane tane anlattı:
Doğru olduğu tahmin edilen sürdürülebilirlik yanılgıları, number 1! ‘Aman efendim, çevreci olmak zengin işi, bu iş bize mi düşmüş?' cümlesini her duyduğumuzda bir Lira kenara ayırsak, şimdi bankamız vardı! Tabii ki abartıyoruz, ama biraz da doğruluk payı var. Vegan beslenmek bahsedildiği kadar pahalı mı? Sürdürülebilir markalardan giyinmek için hesaplarımızı mı boşaltmalıyız? Bu iş tuzu kuru insanların işi mi gerçekten? Hani hayatta başka derdi olmayan kişilerin dert edebileceği bir ‘lüks' mü? Bizce değil, acaba bölüm sonunda sizler ne düşüneceksiniz? See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Bugün rahmetli Halit Refiğ üstadın vefatının 13. yılı... “Tek Umut Türkiye”nin yazarı Refiğ, filmlerinde ortaya koyduğundan daha ileride, yazılarıyla dile getirdiği köklü ‘dünya görüşüne' sahip bir düşünce insanıydı... Bizce görüşleri hâlâ geçerliliğini ve tazeliğini korumaktadır... Bildiğiniz gibi düzenlenen ilk Antalya ‘Altın Portakal' Film Festivali'nde (1964) Gurbet Kuşları ile “En İyi Film” ödülünü almıştı... Altın Portakal tarihinin Halit Refiğ ile açılması festivalin kimliğine; klasikleşmiş bu film de aslında bütün dünyada olduğu gibi bizde de ‘halktan kopmadığı için geniş kitlelerce izlenen', ancak sanat yönü de yüksek filmlerin ödüllendirildiği bir yarışmaya işaret ediyordu... Aradan geçen yıllar içinde işe siyaset karıştırıldı... Festival de kimsenin izlemediği, ancak siyasi propaganda aracına ve anlaşılmamanın sanat olduğunu düşünenlerin
Aradan bir ay geçti, unutulmuş olabilir. Şili halkı 4 Eylül günü düzenlenen referandumda Kurucu Meclis'in hazırladığı ilerici anayasayı reddetti. Hem de öyle böyle reddetmek değil. 4,8 milyon (%38) lehte oya karşılık 7,8 milyon (%62) ret oyuyla. Bu, sadece Şili'de değil, bütün dünyada eşitlikten, özgürlükten, temel haklardan yana insanları şaşkına çevirdi: Halk kendi lehine olan, 388 maddesinin 100 kadarında çeşitli hakları güvence altına alan bir anayasayı nasıl reddetmişti? Nefret edilen diktatör Augusto Pinochet'in tamamen halk düşmanı neoliberal 1980 Anayasası'nın yürürlükte kalmasına yol açan bu “hayır” oyu ne demekti? Kitlelerin yarım kalmış zaferinden… Gerçekten de Şili'yi Kurucu Meclis'e ve referanduma götüren süreci kısaca hatırlayacak olursak görünüm şaşırtıcı. Şili halkı 2019 Ekim ayında “İsyan” (İspanyolca “La Revuelta”) olarak anılan dev bir kitle hareketiyle Pinochet'den miras kalan 30 yıllık sözde demokrasiyi devirmeye girişmişti. 19 milyonluk bir ülkenin 7 milyonluk başkenti Santiago'da 1,5 milyon insanın bir meydanda toplanmış olması ne demektir? İstanbul'da 6-7 milyon insanın aynı anda sokağa çıkmasına karşılık verir! Bizce Şili'deki halk hareketi sadece bir isyandan ibaret değildi, bir devrimci kriz doğurmuştu. Kurulu düzen elbette böyle bir patlama karşısında (başta başvurduğu OHAL yoluyla askeri sokağa süren baskı da işe yaramayınca) birtakım tedbirler alacaktı. Düzenin temsilcileri ile halk hareketi adına konuşanlar bir müzakere sonucunda bir belge hazırladılar. Müzakerelerin başını düzen yanlılarından gerici bir senatör, halkın tarafından da Gabriel Boric çekiyordu. Boric'in hareketin önünde yürüyor olduğu söylenemezdi, daha ziyade hareketin önünü kesmeye çalıştığı söylenebilirdi. (Kendisine az sonra bir daha rastlayacağız.) “Toplumsal Barış ve Yeni Anayasa” adını taşıyan anlaşma 15 Kasım'da imzalandı. Ekim 2020'de yeni anayasa ve Kurucu Meclis önerisi halkoyuna sunuldu. Yüzde 80 olumlu oyla kabul edildi Kurucu Meclis! Mayıs 2021'de Kurucu Meclis seçimlerinde eski sahte demokrasinin temsilcileri bozguna uğradı. Sosyalist sol ve diğer isyancı katmanlar büyük başarı elde etti. İki ay sonra Kurucu Meclis toplandı ve yaklaşık bir yıl içinde yeni anayasa taslağını hazırladı. Üstelik bu arada, Ekim 2020 referandumu ve Kurucu Meclis seçimlerinden sonra bir de üçüncü zafer kazandı emekçiler-ezilenler cephesi: 1973 darbesinden beri ilk kez sosyalist solun bir adayı bu yılın başında başkanlık seçimlerini kazandı. (O Gabriel Boric bu Gabriel Boric!) Artık halkın güçlerini durdurmak mümkün değildi sanki! Şili solu bugün sadece bazı mevziler ve önemli bir moral kazanmıştır. 2019 devrimci yükselişinin rüzgârı devam ediyor. Bu devrimci dalga açısından Kurucu Meclis sadece bir merhaledir. Şimdi önemli olan, bu seçimlerin başarısının rüzgârı ve Kurucu Meclis'teki avantajlı konum sayesinde işçi sınıfı ve müttefiklerini gelecekteki daha büyük savaşlara hazırlamaktır. ‘İyi bir anayasa yaparsak rahatlarız' düşüncesi halkın en büyük afyonu olacaktır.” Marksizmin yakıcı önemini anlamayanlara ithaf edilir.
İnsan yaşamda neye ihtiyaç duyar, kendini aşmak aslında nedir? İnsanın gelişim ihtiyacı sömürülüyor olabilir mi? İlerlemek, ruhumuzun ihtiyaçlarını göz ardı etmeyi gerektirir mi, evrim en iyi versiyona dönüşmekken, nasıl oluyor da evrim geri işliyor? Bizce dünyayı sevgi kurtaracak, hepimiz kurtulmadan, hiçbirimiz kurtulamayız. Peki ya sizce? Dünyanın hızla dönüştüğü günlere dair keyifli sohbetimize Artı Bir olmak isterseniz bekleriz… #artıbir #artıbirpodcast #sohbet #muhabbet #tonyrobbins #insanınaltıihtiyacı #sinancanan #açıkbeyin
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazreti Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretlerinin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazreti Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'lkâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana'nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “Vallâhi bu Zât, asrın Abdü'lkâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazreti Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders.
Ege Kayacan, Cem Vardar ve Mahmut Yüksel "The Heart Attack" adlı Seinfeld bölümüne derinlemesine dalıyor. Kadirşinas podcastçilerimiz The Heart Attack bölümüne girmeden çok merak edilen bir soruya “çok uzatmadan” cevap veriyorlar. Bir şehir olsaydınız hangi şehir olurdunuz? Evet bu sorunun cevabı bu bölümde. Başka söze gerek var mı? Bizce yok.
Özgürlük kavramının gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Özgürlük insanın istediği şeyi, istediği zaman yapabilmesi mi demektir? Bizce kesinlikle hayır. Özgürlük, öncelikle sorumluluk kavramı ile birlikte ele alınmalıdır. Seçim yapabilmeyi gerektirmektedir. Dahası insan ancak yaşamında her gün kendisi olarak var olmayı başarması halinde özgür olabilir. Kendisini nesnel bir idea, obje ya da insan ile özdeşleştirmeyi bırakıp, kendine ve seçimlerine sahip çıktığında her seçimin bir vazgeçiş olduğunun da ayırdına vararak özgürlüğün aynı zamanda bir seçim yapabilme yetkinliği gerektirdiğini anlayabilir.
İnsanın doğası diye bir şey var mıdır? Var ise bu doğa özünde iyi midir, kötü müdür? Bizce insanın doğası diye bir şey vardır ve bu doğa, aksi yöndeki tüm görüşlere karşın iyidir.
Esmiyor Podcast'in ikinci sezonunu altıncı bölümünde konuğumuz Barış Özcan ve kendisine 'Tarihin en büyük bahsi nedir?' diye sorduk. Bir grup insan için, iklim krizi pek de endişe edilecek bir kriz değil. Bu kişiler iklim değişikliğine adaptasyon veya önleme noktasında gelecekte ortaya çıkacak teknolojik gelişmeler ile sorunun er ya da geç çözüleceğini düşünüyor. En olmadı Mars'a gideriz diyenler de var. Bizce bu 'tarihin en büyük bahsi'. Ya bu hayal gerçekleşmezse? En nihayetinde iklim değişikliğinin temel sebebi son 250 yılda yaşanan teknolojik gelişmeler sonucu atmosfere yayılan sera gazları değil mi? Teknoloji ile ilişkimiz karışık. Barış ile de konuya buradan girdik. Biyosfer ve atmosfere yapılacak herhangi bir teknolojik müdahalenin etik yönünü de konuştuk, bu teknolojilerin üzerinden de biraz geçtik. İnsanı hayrete düşüren mühendislik projelerine imza atabilsek de, küresel iklim değişikliğine mühendislik alanında veya teknolojik çözümler geliştirmenin neden zor olduğuna da değindik ve yakın gelecekte izlememiz gereken teknolojik gelişmeleri de konuştuk.. Esmiyor Podcast dinleyicilerinin alıştığından bir tık daha uzun bir bölüm oldu. Ama Barış'ın anlatışını hiç kırpmadan paylaşmak istedik.Keyifli dinlemeler. See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Mevcut durum analizinden... “Paydaşlarımız kimler; bizi bağlayan kurallar hangileri; amacımız ne; bugüne kadar neler yapıldı” ve nihayet “hangi noktadayız?...” sorularının cevapları hazırlanır... Bu, “okyanusu yüzerek geçeceksin” diyenlere, “hangi kıyıdan başlayacağım” diye sormaya benzer. Önce haritaya raptiyeyi saplamak gerekir: “İşte buradayım”. Ardından mesafeye bakılır, bu yoldaki paydaşlar listelenir, iş bölümü yapılır, olası aksaklıklar hesaplanır ve sonuca ne zaman ulaşılacağı tahmini ortaya konur. Finansın Geleceği Zirvesi'nin öğleden sonraki bölümünü takip etme şansımız oldu. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Bakan Yardımcısı düzeyinde katıldığı Zirve'de özellikle tamamını izleyebildiğim, Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Atilla Benli'nin sigorta sektörü üzerine sunumu pandemi gibi bir kriz döneminden bile büyüyerek çıkmayı başarmaları nedeniyle son derece kıymetliydi. Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Aynur Çelik Eke de banka dışı finans sektörünün ekonomi dünyasındaki etkisinden söz etti. Bizce gelecek yıl böyle bir organizasyonun bankalar, sigorta şirketleri ve finansal kurumlar için ayrı ayrı düzenlenmesinde büyük yarar var... Medya ise Zirve'deki başka çarpıcı bir sunuma, daha da doğrusu ‘mesaja' öncelik vermeyi tercih etti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun konuşmasına... Önce gıda fiyatlarındaki küresel artışı, bunun nedenlerini ortaya koydu Kavcıoğlu, sonra da şöyle dedi: “...Tüketim sepeti içerisinde gıda ağırlığı ve yurt içi gıda enflasyonu ülkeler arasında farklılaşabiliyor. Böylece gıda fiyatlarındaki artış, farklı ülkelerde enflasyona farklı oranlarda etki edebiliyor. Türkiye, ülkelerarası bir değerlendirme yapıldığında, fiyatların en çok arttığı ülkelerin başında gelmektedir.” Kavcıoğlu'nun bu açıklaması kimilerini şaşırtmış, “fazla cesur” olarak yorumlanmış olabilir. Oysa bu, bir ‘mevcut durum analizi'dir ve nereden başladığınızı bilmeden bir yere varmak da mümkün değildir. Bunun ötesinde, Kavcıoğlu'nun açıklaması iletişim boyutunda da ciddi değer taşıyor. Bu dürüst analiz, hedef kitlenin ve paydaşların ‘güven'ini kazanmak için de en doğru adımdır. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanı bu kamburu ortadan kaldırmak için gerekli adımların atılacağını müjdelemiştir... Hal Kanunu, tanzim mağazaları ve Tarım Kredi Kooperatifleri, yüzde 30 kaybı engellemek için soğuk zincir sistemi, üreticilerin ihtiyacı olan ham maddedeki fiyat kontrolü vb. aksiyonlar gündemdedir. Tek yapılmayacak şey, kafayı kuma gömmektir.
Özellikle son zamanlarda çoğumuzda bir kişisel gelişim telaşı var. Kişisel gelişim nedir? Kişisel gelişim; rutinden farklı olarak kişinin bilinçli yaptığı, kendisini daha iyiye götürmek için gerçekleştirdiği olumlu çabaların sonucu oluşan değişimdir. Gelişim ve değişim aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve davranışsal da olmalıdır. Ancak belki de en önemli konu nerede/hangi alanda kendimizi geliştirmeye ihtiyacımız olduğudur. Bizlere kişisel gelişimi sevdiren Doğan Cüceloğlu hocamızı da minnet ve rahmetle anıyoruz. Daha fazla detayları bu haftaki bölümümüzde bulabilirsiniz. Keyifli dinlemeler... organikbeyinlerpodcast@gmail.com https://www.instagram.com/organikbeyinlerpodcast/
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak ör-neklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretlerinin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'l-kâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana'nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “- Vallâhi bu Zât, asrın Abdü'l-kâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “-Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “-İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders.
İlk programımız, konu küçük ergenler. Bizimkisi sohbet, akademik bir dil beklemeyin. (Bizce olmasın da, sıkıldık bu dilden.) Hem eğlenceli hem öğrenceli :))
evet abi, birinci bölüm dediğimiz şey aslında bi bölüm değildi. gelişcez. ısınıyoruz.
Kaçış Rampası'ndayız. Çok ama çok önemli bir yetenekten bahsediyoruz: Sunum. Ne sunuyorsun ki ne umuyorsun? Bizce bu hayatın en önemli yeteneği sunum. Çok fazla üstüne düşünmediğimiz anlarda bile sunum içinde olduğumuzun farkına varırsak hayatımızda pek çok değeri değiştirebiliriz. Gelişimimizin ilk hareketini gelin birlikte gerçekleştirelim. Dünya hızla değişip dönüşüyor. Bu hıza ayak uydurmaya var mısın?
Dile kolay otuz sekizinci bölümü de kaydettik, hem de sürpriz ödüllü bir kayıt oldu. Bizce bi' kulak kabartın derim:*Galatasaray'ın Bu Haftaki Transferleri (00:00-27:04)*Kamil Jozwiak ve Jakup Moder Hakkında Bilgiler (27:04-34:06)*Galatasaray'ın Hazırlık Maçlarının Programı (34:06-36:57)*UEFA Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi Yarı Final Maçları (36:57-50:42)*Kasımpaşa Hayır Kulübü! (50:42-58:53)*Ligimizden Transfer Haberleri (58:53-01:02:30)*Samsunspor ve Alt Yapı Yatırımları (01:02:30-01:06:19)*Barcelona'da Koeman Devri (01:06:19-01:09:09)*MHK Başkanı Zekeriya Alp'in İstifası (01:09:09-01:13:07)
Hayat bu kadar mı? Bizce değil. Çat diye çatlamak üzereyim!
Girişimcilikte ortaklık gerçekten gerekli mi? Bizce değil! Sırf ortak almış olmak için ortaklık kurulmaz. Özellikle genç girişimcilerin işin başında ortaklık kurmak yerine kendi işlerini kendilerinin yapmasını ve büyütmeye çalışmasını öneriyoruz. İşi öğrendikçe ve ilerlettikçe, büyüme sürecinde size stratejik katkı sağlayacak ortaklıklar zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâplarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümân'ın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretleri'nin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri'nin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri'nin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimiz'in asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970'li yılların ikinci yarısında Erenköy'de bir evde) Abdü'l-kâdir-i Geylânî Hazretleri'nin kendisini yardıma çağıran Adana'nın Misis Nâhiyesinin Abdoğlu Köyü'nden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “- Vallâhi bu Zât, asrın Abdü'l-kâdir-i Geylânî'sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât'ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “-Arabayı hazırlayın.” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “-İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun.” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders.
Konusuzluk Ayata için bir problem mi? Bizce değil. Yine saçma sapan bir podcast sizlerle.
3. bölümde 1000 sadık takipçi teorisinin sırlarına vakıf oluyoruz ve bu teori ile nasıl gelir elde edebileceğimizden bahsediyoruz. Bölüm notları: · 00:00 – 02:30: Giriş · 01:10: 1000 True Fan Theory makalesi https://kk.org/thetechnium/1000-true-fans/ · 02:30 – 08:48: 1000 takipçinin gelire dönüşmesi nasıl gerçekleşecek? · 04:10: Satın aldığımız eğitim setinin linki https://beginnerjavascript.com · 08:48 – 13:48: Bin kişiye ulaşmak zor. Peki nasıl ulaşabiliriz? Beklenen etkileşim ne? · 13:48 – 23:50: 1000 kişinin şirket sermayesi olan etkisi ve pazarlamaya yardımcı olduğu noktalar. · 15:20: Funnel nedir? https://www.kadirbakmaz.com/funnel-ne-demek-nasil-kurulur/ · 19:07: Flywheel modeli https://www.hubspot.com/flywheel · 23:50 – 31:05: Uzun kuyruk terimi ve büyük şirketlerin odaklanamadığı çözümler. · 27:25: Google’ın yeni SEO güncellemesi BERT: https://blog.google/products/search/search-language-understanding-bert · 31:05 – 32:50: Müşterilerimiz sadece 1000 kişi mi? · 32:50 – 34:20: Bu işin ölçeği nasıl olmalı? · 34:20 – 34:35: 1000 kişiyi nasıl bulacağız? · 34:35 – 39:02: https://www.kickstarter.com/ · 39:02 – 40:10: Güven kazanmanın pozitif etkisi · 40:10 – 48:00: Bölüm Özeti Bize yazın: Ekin Kahraman twitter => https://twitter.com/khrmnekn Emre Demirel twitter => https://twitter.com/kodlamadan Büyübozumu: Girişimcilik twitter => https://twitter.com/ekonomikgirisim
Bu hafta girişimcilik ekosistemi adına çok değerli iki konuğumuz oldu. Boş İşler ve AloTech tanışma hikayesiyle bölüme başladık :) AloTech kurucu ortakları Cenk Soyak ve İdris Avcı’dan kurumsal hayat tecrübelerinden girişimciliğe uzanan hikayelerini dinledik. Cloud tabanlı ses teknolojileri nereye gidiyor? Yazılı iletişimde chatbotların öneminden konuştuk. Yeni bir meslek ‘chatbot yetiştiriciliği’. Globale açılan girişimlerinin geçtiği süreçler ve girişimci sunumlarıyla ilgili konuklarımızın tecrübelerini dinledik. Yatırımcı ve girişimci ilişkisinde nelere dikkat etmek gerekiyor? Türkiye girişimcilik ekosistemindeki paylaşım ortamının artmasının avantajlarından konuştuk. Son olarak girişimci adaylarını bu yolda nelerin beklediğini ve beklentinin ne olması gerektiğine değindik. Bölümün kapanışını Cenk Soyak’ın vokalliğini ve gitaristliğini yaptığı İstanbul Funk Unit’in sahne performansıyla yaptık. Bölümde bahsettiğimiz AloTech iş ilanları linki: https://www.linkedin.com/feed/update/urn:li:activity:6531500210915414016/ Bizce çok keyifli ve faydalı bir bölüm oldu :) İyi dinlemeler :) Bize sosyal medya kanallarımızdan geri bildirimde bulunmak için: https://twitter.com/podcastbosisler https://www.instagram.com/podcastbosisler/ https://medium.com/podcastbosisler
Batı ve Doğu konferanslarındaki play-off yarışından ve gelecek sezonun kaderine etki edecek draftlardan bahsettik. Bizce keyifli bir yayın oldu. Finaller öncesi heyecanla takip ettiğimiz serilerde, sansasyonel play-off serilerini geride bırakırken,şimdi daha iyisini heyecanla bekliyoruz. Sosyal medya hesaplarimizdan bizi takip ederek yeni bolumlerimiz hakkinda haberdar olabilir, ilerleyen bolumlerde konusmamizi dilediginiz konulari bize iletebilirsiniz. twitter.com/Catenaccio_Pod instagram.com/catenaccio_podcast Sunucularimiz ve kisisel sosyal medya adresleri: Efe Unluoglu (twitter.com/efeunluoglu9) Ege Kockesen (twitter.com/notoriouscoachy)
Zamanın bu kadar hızlı akıyor olması sizi de memnun ediyor mu?Satır Arası olarak, 25. oturumumuzda modern edebiyatın en bilinir yazarlarından olan Amin Maalouf'un Semerkant isimli kitabını okuyup yorumladık. Oturuma Çağrı, Dilşat, Eren ve Erhan katıldı; moderatörlüğü ise kitabı öneren kişi olan, aynı zamanda ta ilk oturumumuza katılıp sonrasında ortadan kaybolan ve bu kez aramıza katılan Erhan yaptı. Buradan hareket ederek, bir süredir mecburen es geçmek durumunda kaldığımız blog yazılarına tekrardan dönmek kararı aldık, zira bildiğiniz gibi çok uzun zamandır bu kadar kalabalık olarak karşınıza çıkamıyorduk. Dile kolay, dört kişiydik! Bizce çok keyifli ve esprili bir oturum oldu, umarız beğenirsiniz. :)Yıl başından bu yana bazı köklü değişiklikler yaptığımızı biliyorsunuz. Hayat gailesi içinde kaybolmaktan son anda kurtararak devam etme kararı aldığımız Satır Arası oluşumu, deneysel bazı çalışmalarımız sonucunda bir kalıba oturdu diyebiliriz. Bir seneyi aşkın zamandır sürdürdüğümüz yayın hayatımızdaki kritik noktalardan biri de, ayda iki kitap okumak yerine ayda bir kitap okumak ve bir film değerlendirmek fikrini kabullenmemiz oldu. İlk kez bir filmi konuştuğumuz bir önceki oturumumuz hakkında sizlerden fevkalade geri dönüşler aldık ve haliyle bu bizi yeni film oturumları çekmeye istekli kılıyor.Bildiğiniz gibi, yaptığımız işten herhangi bir kazanç elde etmiyor/beklemiyoruz. Dolayısıyla tam da bu noktada samimiyetimize inanmanız bizim için oldukça mühim. Güzel topraklarımızda olmayan usulleri deneyerek incitmeden fikir ve sanat konuşmayı, bunu yaparken sizleri de aramıza katmayı hedefliyoruz. Yani bizim cephede 25 oturumdan sonra durum hala aynı. Peki, anlatsanıza; sizden n'aber? (:Gelecek oturumumuzda, yani Eren'in önerdiği Monty Python and the Holy Grail'i izleyerek konuşacağımız film oturumumuzda umuyoruz ki karşınıza daha kalabalık olarak, tam beş kişiyle çıkacağız. Bu oturumu Mart ayının son haftası içinde çekip dikkatlerinize sunmak fikrindeyiz. Umarız bu niyetimizi aksilik yaşamadan gerçekleştirebileceğiz.Geçmiş ve gelecek oturumlarda görüşmek dileğiyle, gökyüzüyle kalın.---Telegram grubumuza katılın: https://t.me/satirarasiKitap Öneri Formu: http://bit.ly/sa_formGüncel kitap takvimi: http://bit.ly/sa-takvimBölümlerimizin orijinal video kayıtlarını izleyebilmek için YouTube kanalımıza abone olabilir, videolara yayınlandıkları an erişebilirsiniz:Satır Arası YouTube: http://bit.ly/satirarasi-youtubePodcast platformlarında Satır Arası:Spreaker: http://bit.ly/satirarasi-spreakerApple (iTunes) Podcast: http://bit.ly/satirarasi-appleSpotify: http://bit.ly/sa-spotfiyDiğer platformlarda Satır Arası:Blog: http://bit.ly/satirarasi-blogFacebook: http://bit.ly/satirarasi-facebookTwittter: http://bit.ly/satirarasi-twitterInstagram: http://bit.ly/satirarasi-instagramGoodreads: http://bit.ly/satirarasi-goodreadsÇağrı'nın kitapları okurken tuttuğu notlar ve Satır Arası olarak edindiğimiz deneyimleri anlattığı blog yazıları: http://bit.ly/2FQaRX1
Eleştiri meselesi bu yazıların en önemlikonularından biridir. Bizce eleştirinin isabetiHizmeti derinlemesine anlamakla alakalıdır.Hizmet bir tecdid hareketidir. Tıpkı İmamGazali, İmam Rabbani ve Halid-i Bağdadi gibiBediüzzaman Said Nursi de müceddittir. ÜstadBediüzzaman'ın kurduğu temeller üzerinde,muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi; dinîyaşayışı, ferdî ve cemaat planında yeniden inşaetmiştir. Hizmetin asıl misyonu budur. Bu perspektiftenbakılınca, “Hizmet, dinî hayatın inşasıdır”diyebiliriz.Hizmet mensupları Hocaefendi'nin kitap,vaaz ve sohbetlerinin oluşturduğu maneviyatıntesiriyle, dinî yaşayışlarında önemli bir değişimyaşadılar. Bu süreç, dinî ve sosyal alandaicra edilen aksiyonla bir kimlik, daha doğrusu“cemaat” kimliği oluşturdu. Türkiye ve dünyadayüzbinlerce insan İslamî yaşayışını Hizmetyoluyla canlandırdı. Hatta Hizmete iltisaklarısebebiyle dinî yaşayışlarını belli bir kıvamdatuttuklarını söyleyebiliriz. Eğer bu tespitimizdoğruysa, şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: BugünTürkiye ve dünyada belki de yüzbinlerceinsan Hizmeti tanımasaydı İslamî bir yaşayıştanuzak olacak ve hatta beş vakit namazı dahikılmayacaktı. Şimdi bu şartlarda sorulması gerekensoru şudur: Hizmetin bu misyonu devamediyor mu? Evet, Hizmetin bu misyonu devametmektedir. Bugün dünyanın dört bir yanındayüzbinlerce insan haftalık sohbetlerle, Risaleya da Hocaefendi'nin kitaplarını okuyarak dinîyaşayışına nitelik kazandırma gayreti içindelerve samimiyetleri ölçüsünde de önemli bir keyfiyeteulaşıyorlar.Eğer Hizmet eleştirilecekse, öncelikle bumisyon bağlamında, yani mensuplarına dinînitelik kazandırmada başarı ve başarısızlığınagöre eleştirilmelidir. Fakat Hizmet bu nokta-ınazardan eleştirilmiyor. Misyonu değil aksinemetodu ve yapısı eleştiriliyor.Hizmet sadece dinî yaşayışı yeniden inşa etmeklekalmamış aynı zamanda, bu nitelikli dinîyaşayıştan mülhem ahlakî standardı esas alarakbir iktidar ve güç oluşturmuştu. Bu iktidar vegüç; kurumlar üzerinden, dershaneler, kolejler,üniversiteler, sivil toplum ve bürokratik yapılanmalarlavarlık kazanmıştı. Şurası bir hakikattirki 15 Temmuz meş'um hadisesinden sonra Hizmet,Türkiye'de ve birkaç antidemokratik ülkede,kurumlar yoluyla elde ettiği gücü kaybetti. ŞimdiHizmeti bu ilişkiler ağında oluşmuş müessesyapılardan ibaret görenler, fakat Hizmetin aynızamanda dinî hayatı tecdid hareketi olduğunuunutanlar, onun tamamen bittiğini düşünüyor veonu ölüm döşeğindeki bir hasta olarak niteliyorlar.Bunları bu vahim hataya sevk eden şey, Hiz-SHizmeti bir teskilat, bir yapı olarak görenler ya da kendi varoluslarını bumüesseselere baglayanlar, yapı bozulup müesseseler yıkılınca, varolussalbir bosluga düstüler. Hâlbuki bu insanların, çile ve imtihanın agırlastıgıbu dönemde, Hizmetin manevî kanatları altına iltica edip dinî ve ahlakîyasayıslarını daha da kuvvetlendirmeleri beklenirdi.22 ÇAGLAYAN | SUBAT 2019metin dinî misyonunu yeterince idrak edememişolmalarıdır. Buna ilaveten, Hizmeti bir teşkilat, biryapı olarak görenler ya da kendi varoluşlarını bumüesseselere bağlayanlar, yapı bozulup müesseseleryıkılınca, varoluşsal bir boşluğa düştüler.Hâlbuki bu insanların, çile ve imtihanın ağırlaştığıbu dönemde, Hizmetin manevî kanatları altınailtica edip dinî ve ahlakî yaşayışlarını daha dakuvvetlendirmeleri beklenirdi. Aksine, Hizmettekiyerlerini bu yapılara iltisakla tayin edenler, yada Hizmeti müesseselerden ibaret görenler isyanbayraklarını çektiler. Bu hezimete sebep olanlardanhesap sormak istiyorlar. Aslında onlar kendivarlıklarının sebebi olan müesseseleri ya da ilişkilerağı içindeki konumlarını ve dolayısıyla güçlerinigeri istiyorlar. Talepleri o kadar güçlü ki bu durum,bunca muazzam muvaffakiyete sebep olansistemi bir lahzada müflis ve başarısız ilan etmelerinesebep oldu. Bununla da yetinmiyorlar, sorgulamave eleştirilerini Hocaefendi'ye yöneltiyorlar.Onu doğrudan hedef alamayanlar ise eleştirioklarını Ağabeylere saplamakla tatmin oluyorlar.
Bu bölümde sağlıklı yaşam konusunu ele alıyoruz. Bazılarımızın bu konuda takıntılı oldukları malumunuzdur. Acaba böyle mi olmak gerekiyor? Bizce doğru olan ne? Sağlıklı yaşam derken neler kastediliyor? Türkçe / İngilizce kaydettiğimiz bu bölümde biz de bu sorulara kendimizce cevap aradık. (organikbeyinlerpodcast@gmail.com)
Gecikme için özür dileriz, Samican biraz tembellik etti bölümü geciktirdi :)Bildiğiniz üzere Apple, Facebook gibi ana akım oyuncuların ürün tanıtımlarından çok fazla bahsetmiyoruz, ama geçtiğimiz hafta Apple'ın piyasaya sürmüş olduğu Macbook Pro ekibimizi baya bir hayal kırıklığına uğrattı. O nedenle bu bölümün açılışını yeni MBP ile yaptık. Bizce çok kötü!NPR'dan bölümlerde daha önce bahsetmiştik, Amerika'nın TRT Radyo'su diyebileceğimiz bu kuruluşun yakın zamanda yayın aldığı bir podcast olan How I Built This (how i built it ile karışmasın!) ve bölümleri hakkında konuşuyoruz. Hepinize iyi dinlemeler!Bahsettiğimiz podcaste buradan erişebilirsiniz:http://www.npr.org/podcasts/510313/how-i-built-this