POPULARITY
2022 yılında Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş başladığında birçok Batılı ülke Rusya'yı kıyasıya eleştirip, ambargolar koyup ekonomik olarak Rusya'yı köşeye sıkıştırmaya karar verdiler ve bu yönde adımlar attılar. Attıkları bu adımların neticesinde de kendi ülkelerinde özellikle ekonomik alanda birçok sıkıntıya neden oldular. Atılan adımlar ve Rus ve Rusya nefreti o kadar ileri gitti ki okullarda, ortaokul, lise dönemi değil, üniversitelerde bile, Dostoyevski, Tolstoy gibi yazarları bile yasaklamak çılgınlığına kapıldılar. Savaştan dolayı ülkelerini terk eden Ukraynalılara AB ülkeleri kapılarını sonuna kadar açtı, Suriye veya başka savaşlardan dolayı ülkelerini terk eden diğer mültecilerden çok daha farklı yaklaştılar. İkiyüzlülüklerini, görebilenler için, bir kez daha gösterdiler. Kültür ve sanat alanındaki bu ambargoyu avantaja çevirmek isteyen Ukraynalıların içinde bulundukları durum sadece bölgeye yakından bakanların görebileceği bir husus oldu. Bugünkü Ukrayna topraklarında yer alan bölgelerde doğan ve/veya büyüyen herkesin Ukraynalı oldukları iddiasıyla ortaya çıkan garip ve benim için yadırgatıcı bir süper milliyetçilik geliştirdiler. Bunun alakalı çalışmalarına hâlâ devam ediyorlar. En son gördüğüm ünlü ressam İlyas Repin'in Rus değil ukraynalı olduğu yönündeki iddialarıydı. Bunun temelinde ise doğduğu yerin bugün Ukrayna sınırları içinde olmasını öne sürmeleri. Makedonya'nın Yahya Kemal Türk değildir, Makedonyalıdır demesi gibi absürt bir yaklaşım. Batının uyguladığı yaptırımların bir neticesi olarak Venedik Bienali'nin 2022 yılında düzenlenen edisyonunda Rusya Pavyonu açılamamıştı. Bu yılki durum ve plan nedir şuan belli değil. Br başka yaptırım ise Rusya'yı Eurovizyon Şarkı Yarışmasına almamaktı. Türkiye olarak biz zaten bu yarışmanın bir parçası olmaktan haklı nedenlerimizle vazgeçmiştik ve hâlâ da aynı konumda duruyoruz. Bu yıl düzenlenecek Eurovizyon Şarkı Yarışması'nda ise Rusya'ya karşı Ukrayna'nın yanında duran Batı'nın İsrail'in Gazze'de yaptığı insanlık dışı yaklaşıma bir tepki vermeyeceği anlaşıldı. İsrail geçtiğimiz günlerde yarışmaya katılacak isimi belirledi.
Önce Irak geldi. Bol katılımlı, teşekküllü, şümullü görüşmeler yapıldı. Ardından İran Cumhurbaşkanı geldi. Burada da hayli uzun, önceden çalışılmış oturumlar gerçekleşti. Arada Kazakistan'da Astana toplantısı yapıldı. Şimdi 12 Şubat'ta Rusya Devlet Başkanı geliyor. Bir ‘tur' var ortada ve hatırlayalım, temas aralarında Türkiye hep sıra dışı terör saldırılarına uğradı… Putin'in müstakbel ziyaretiyle birlikte Batı'nın radarlarını açtığını görüyoruz. Hem ABD'den hem BM'den gelen ince ayarlı açıklamalar, “Rusya'yı doğru yola sevk edecekse tabii görüşülebilir, biz de takip ediyoruz” mealindeydi… Irak'la oturulan masada ‘Refah' Yolu da vardı ama Ankara açısından tüm görüşmelerin ilk sırası terörle mücadeleye ayrılmıştı. Şimdi Putin gelecek ama bu sırada zaten karışık bölgede yeni bir gelişme yaşandı; ABD'nin, Irak-Suriye-Ürdün köşebendindeki üssü, daha doğrusu uzantısı olan ‘22 no'lu kule' saldırıya uğradı, Amerikan askerleri öldü… Ardından, özellikle Irak ve Suriye'de misilleme saldırıları başladı ve İran taşeronu yapılar Amerika tarafından vurulmaya başladı. Karşılığı da geldi, Amerikan üsleri vurulmaya devam etti. Sonuncusu da Suriye-Deyrizor'da bulunan, ABD güçleri konuşlu ve PKK/YPG'li unsurların bulunduğu yerde gerçekleşti, 6 teröristin öldüğü açıklandı. Sadeleştirirsek, İran, PKK'yı vurmuş oldu! ‘İster istemez, Erdoğan-Reisi görüşmesinin çıktılarından biri olabilir mi' düşüncesi tartışılmaya başlandı. Öyledir-değildir bilmek şimdilik mümkün gözükmüyor ama ‘sahaya bakarak anlarız' diye yazdığımız anımsanacaktır… ABD-İRAN ARASINDA ‘KONTROLLÜ GERGİNLİK' NE DEMEK? Geçtiğimiz Pazar akşamı Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın bir haber kanalına verdiği röportaj, cari/aktüel konular üzerinde Türkiye'nin nasıl durduğuna ilişkin genel politikaları özetledi…
ABD Ortadoğu'yu idâre edemez hâle geldi. Sâdece Ortadoğu'yu değil, hâkimiyet iddiasında olduğu çok sayıda coğrafyayı da. Buna ABD Hegemonyasının çöküşe geçmiş olması da diyebiliriz. Çöküşün derinlerdeki sebepleri üzerine bu köşede çok şey yazmış olduğumu biliyorum. Onun için buraya girmeyeceğim. Ama kabaca, belli başlıklar altında hatırlayacak olursak, 1970'lerden başlayarak sermaye ve emek verimliliğinde yaşadığı kayıplar, buna mukabil vergiler ve ücretlerdeki mâliyet artışları, üretimin ucuz mâliyetli coğrafyalara kayması ABD ekonomisini aşındırmaya başladı. ABD bunu telâfi etmek ve alışageldiği üzere dünyânın artığını çekebilmek için kontrolsüz bir finansal büyümeye gitti. Basılan paralar verimlilik kaybına uğrayan ekonomisine dönmedi ve emlâk, borsa ,bono piyasalarında büyük balonlar oluşturarak ciddî krizlere yol açtı. (Bu balonlar elyevm şişmeye devâm ediyor). İlân edilen büyüme ve istihdam rakamlarına aldanmayalım. Bunların içi boş. Elinde kalan son üstünlüklerden birisi olan hi-tech sâhasındaki üstünlüğü de kaybetti. ABD'yi canavarlaştıran ve sağa sola saldırtan dinamik de bu oldu. Biden'ın, ABD'nin dönüşü olarak ilân ettiği süreç tam da budur. Gelin görün ki işler hiç de plânlandığı gibi gitmedi. Evet, kafa dengi Birleşik Krallık ile berâber Rusya'yı ve Rusya-Ukrayna savaşını bahane ederek , NATO'yu pekiştirdiler. AB'yi, Avro bölgesini, hiç değilse belli bir zamân zarfında sıkı bir şekilde kontrolleri altına aldılar. Aslında bu “başarı”, eğer başarıysa , Trump devrinde ihmâle uğrayan ve Macron tarafından “beyin ölümünün gerçekleştiği “ iddia edilecek derecede zayıflayan , imparatorluk ağındaki sert çekirdeği oluşturan NATO'yu ihyâ etmekle alâkalıydı. Buna Pasifik'de Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya'yı da alan AUKUS'u dâhil edebiliriz. Bu aslında Demokrat Parti bünyesinde faaliyet gösteren bir Neocon projesiydi. Niyetleri,
Rusların sıcak deniz rüyasını işitmişsinizdir. Çokları bu rüyanın hedefini Akdeniz zanneder ama aslında Hint Okyanusu'dur. Rusya'nın Hint Okyanusu'na çıkması için de iki güzergâh vardır. Birisi Boğazlardan geçip, Akdeniz'i aşıp Süveyş'ten Kızıldeniz'e girdikten sonra çıkmak, diğeri de Kafkaslardan inip, İran'dan geçip Basra Körfez'inden çıkmak. Ruslar, daha doğrusu o gün için Sovyetler, İsrail'in Süveyş'i işgal ettiği dönemde Mısır'ın yakınlaşma isteğine kayıtsız kalmamış ve hayli etki sahibi olmuştu. Sonraları Amerika'nın bölgede hissettirdiği ağırlığıyla bu etkisi azalmış ve Sovyet sonrası dönemde de yeterince güçlendirilememişti. Diğer taraftan İran'ı ambargo altında tutmanın bir anlamda Rusya'yı sıcak deniz ambargosuna tabi tutmak anlamına geldiği de hiçbir zaman unutulmamalıdır. Kızıldeniz'deki sıkışmanın İran'ı kendi kıskacından çıkarabileceği de... Yemen'deki Husilerin arkasında İran var. İran'ın arkasında da Rusya. Fakat Rusya agresif değil. Bu istikrarsızlık ortamında Ukrayna ile de uğraşırken çok fazla cepheye yayılmak Ruslar için makul olmadığından... Üstelik ABD, Kızıldeniz'i bile isteye istikrarsızlığa itip Avrupa'yı zayıflatırken işler Rusların istediği gibi gitmektedir. Hem Ruslar, sıcak deniz sevdasını şimdilik askıya alıp soğuk denizlerde var olan hakimiyetini kaybetmemeye odaklanmayı tercih etmiş olabilirler. Kuzey Buz Deniz'inde buzlar artık yol açıyor ve gemi teknolojileri buzlu denizde seyir için geliştiriliyor. Rusların Karadeniz'deki kazanımlarının olağanüstü boyutlarda olduğunu da not edeyim. Sonuçta Rusya'yı paylaşma, daha doğrusu yağmalama, planı hala masada ve iştah kabartıcı. Hem Hindistan ve Çin Avrupa pazarlarını kaybediyor olmalarına rağmen kayıtsızken Ruslar sorumluluk almayacaktır. Kuzey Koridoruna ilgiyi yöneltmek onlar için daha doğrudur. Olur da ABD ile Çin savaşa tutuşursa diye Ruslar aradığı fırsatı sabırla bekleyecektir. Gene de Rusların Sudan Limanında konuşlandığını da unutmamak lazım. Sahada pasif görünse... PKK'NIN HEDEFİ KALKINMA YOLU Ruslar için Kuzey Koridoru önem kazandıysa Türkiye için de Orta Koridor (Zengezur bağlantılı) ve Kalkınma Yolu (Basra'dan doğu Irak bağlantılı) önem kazandı. Geçtiğimiz aylarda Ovaköy-Şanlıurfa ve Ovaköy-Gaziantep karayolu ve demiryolu ihaleleri yapıldı. Önümüzdeki günlerde yeni demiryolu ihaleleri yapılacak. Bunlardan birisi de Yavuz Sultan Selim Köprüsünden yani üçüncü köprüden geçecek kuzey Marmara demiryolu olacak. Fakat ne zaman Türkiye jeoekonomik bağlamlar kursa PKK terörü maşayı elinde tutanların istediği rolü oynar. Nabucco, Türkiye'yi enerji merkezi yapacakken ve gerçekleşmesi kaçınılmazken PKK sürekli biçimde boru hatlarına saldırdı.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri, gerçek rakiplerin olduğu ve çoğunlukla Washington'a meydan okuyarak çıkarlarını güçlü şekilde savunan birçok ülkenin bulunduğu bir dünyayla karşı karşıyadır. Yeni dinamiği anlamak için Rusya'yı veya Çin'i değil, Türkiye'yi düşünün. Otuz yıl önce Türkiye, güvenliği ve refahı açısından Washington'a bağımlı, itaatkâr bir ABD müttefikiydi. Türkiye ne zaman periyodik ekonomik krizlerden birini yaşasa, ABD onu kurtarmaya yardım etti. Bugün Türkiye, güçlü, popüler bir lider olan Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde çok daha zengin ve siyasi açıdan daha olgun bir ülkedir. En yüksekten taleplerde bulunulduğunda bile rutin olarak ABD'ye meydan okuyor”... (‘The Self- Doubting Superpower. America Shouldn't Give Up on the World it Made', 12 Aralık, F. Zakaria, Foreign Affairs.) 2024 yılının açılış yazısı olarak spesifik dış politika gelişmeleri yerine ‘önümüzdeki yola”, Türk Yüzyılı'na Ankara'nın duruşuna bakmak yerinde olur sanırım... “Adaletsiz ve dengesiz küresel yönetim sisteminin son çırpınışlarını yaşadığına inanıyoruz”... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘yeni yıl mesajı' içinden aldığımız bu cümle, dünyayı yönetenlerin/ülkelerin dünyaya yaptıklarına ilişkin Türkiye'nin hissiyatını yansıtıyor ama aynı zamanda, ‘son çırpınışlar'ın terörle mücadelemizde yerleşik ifade olarak burada da karşılığı var... Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler'in yılbaşı öncesi TSK'nın kimi birliklerini -İncirlik de dâhil- ziyareti vesilesiyle yaptığı son konuşmalardan bir örnek (31/12); “... 2023, dünyada çok yönlü gelişmelerin yaşandığı, artan risk ve tehditler nedeniyle güvenlik ortamının hızlı ve sürekli olarak değiştiği bir yıl olmuştur. .... Mehmetçiğin karşısında aciz kalan, çaresizliğe mahkûm olan teröristler, artık son çırpınışlarını vermektedir”... Bu kesişmenin nedeninde, Türkiye'nin mevcut dünya düzenini, yerküreyi terörize eden bir akıl olarak tarif etmesi yatıyor. Pek çok ülke de aynı fikri savunuyor ve hal çaresi için çıkış arıyor...
Vakit, 2024 oldu: Ayaklı Mumya Joe Biden, 2023'ün son günü aynen şöyle dedi: “Rusya, Ukrayna'da hastaneleri, alışveriş merkezlerini ve sivil yerleşim yerlerini vurdu. Masumların ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden olan Putin derhal durdurulmalı!” Bunları söyleyen riyakârlık abidesi Biden, Siyonist biraderi Netanyahu'ya “Hiç durma, vur! Arkandayım!” diyen bir iblis... İşgalci İsrail'in Gazze'de katlettiği ekseriyeti çocuk ve kadın olan 22 bin masumun kanları, onun da ellerinde! ÇARKIFELEK Biden, Temmuz 1979'da dönemin ABD Başkanı Carter için “Bu adamın siyasi açıdan başı dertte!” demişti. Nitekim... Carter, Kasım 1980'deki başkanlık seçimini Cumhuriyetçi Reagan'a karşı kaybetti. Şimdilerde, Joe Biden Carter ile aynı gemide pardon aynı Titanik'te! İblis Joe'nun kamuoyundaki destek oranı, en düşük seviyede... Bu gidişle, Kasım ayındaki seçimde siyasi buzdağına çarpması mukadder! 2020'de olduğu gibi, bir tür “Posta Arabası Soygunu” ile Biden'a bir defa daha seçim kazandırırlar mı? Şayet, bu gerçekleşirse... Beyaz Saray'daki ikinci ikametinde zihinsel melekeleri yerinde olur mu? -Başkan olduğunu hatırlayabilir mi, mesela? ÖZELEŞTİRİ Putin, Rus gazeteci Pavel Zarubin'e verdiği röportajda... “KGB'de sağlam bir geçmişe sahip olmasına rağmen, siyasi kariyerinin başlarında naif bir lider olduğunu” söyledi. (17 Aralık 2023) Rusya lideri, vaktiyle Batı hakkında hatalı düşündüğünü şu sözlerle anlattı: “Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, Batı'nın Rusya ile verimli ilişkiler kuracağını düşünüyordum... Yirmi sene önce Batı'nın Rusya'da terörizmi ve ayrılıkçılığı destekleme çabalarını gördüğümde bile bunun bir düşünce ataleti olduğunu sanmıştım. Böyle düşünmekle hata etmişim... Batı, kasıtlı olarak Rusya'nın altını oymaya çalışıyor... Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bir müddet daha beklemeleri gerektiğini, ardından Rusya'yı da parçalayabileceklerini hesapladılar!”
Amerikan dış politikasının 2023 yılında karşılaştığı kritik sınamalarda kısmen başarılı olduğu, ancak genel olarak zorlandığı ve bazı konularda başarısız olduğunu söyleyebiliriz. Ukrayna'ya destek konusunda seneye güçlü bir başlangıç yapan Washington, Batı ittifakını bir arada tutma başarısı gösterirken Rusya'yı izole edecek küresel bir momentum oluşturamadı. Çin'e karşı sert tedbirlerle seneye başlayan Biden yönetimi, senenin ikinci yarısında bu ülkeyle birlikte çalışmanın yollarını arayan bir noktaya evirildi. 7 Ekim Hamas saldırılarından sonra ise tamamen sınıfta kalan bir performans göstererek bölgede barış ve istikrardan ziyade İsrail'in güvenliğine odaklanmayı tercih etti. 2023'ün Amerikan dış politikası açısından olumlu başlayıp hüsranla bittiğini söylemek abartı olmayacaktır. UKRAYNA Ukrayna'ya yardım konusunda Washington seneye oldukça güçlü başlamıştı. Hem Rusya hem Ukrayna tarafında kilit askeri değişikliklerin yapıldığı ocak ayı, Amerikan yardımının zirveye çıktığı ay oldu. ABD ve Almanya kısa bir süre anlaşmakta zorlansa da nihayetinde Kiev'e tank ve Patriot hava savunma sistemi sağlamakta uzlaşmıştı. Ukrayna'nın bahar aylarında gerçekleştirmeyi planladığı karşı taarruza ümit bağlayan Biden yönetimi, bu askeri harekatın başarılı olması için silah ve mühimmat yardımıyla destek vermeye odaklandı. Basına yansıdığı kadarıyla Ukrayna'yla Pentagon arasında Rusya'nın savunma hattının nasıl kırılması gerektiği konusunda da görüş ayrılığı vardı. Buna rağmen sene içinde toplam 110 milyar doların üzerinde yardım paketleri açıklayan Washington, Avrupa başkentleri ve NATO'yla koordineli biçimde Ukrayna'ya yardım konusunda liderlik yaptı. ABD ve Avrupa'nın ileri silah ve mühimmat tedarikine karşın, Ukrayna'nın karşı taarruzunun zamana yayılması beklentilerin düşmesine neden oldu. Kiev bazı kritik silahların verilmesinde gecikme yaşanmasının Rusya'ya zaman kazandırdığını ve savunma hattını güçlendirdiğini savundu. Karşı taarruzun hızlı ve net biçimde sonuç vermemesi, Amerikan kamuoyunda Ukrayna'ya yardım konusundaki iştahı azalttı. Sene başında bu konuda Biden'la birlikte hareket eden Cumhuriyetçilere karşı Trumpçı kanadın sert eleştirileri Beyaz Saray'ın hem Kongre'de hem de kamuoyu nezdinde elini zayıflattı. Meksika sınırındaki göçmenlik krizini sürekli gündeme getiren muhafazakâr Cumhuriyetçilerin ‘kendi sınırımızı koruyamazken Ukrayna'nın sınırını korumak için neden bu kadar yardım gönderiyoruz' tezi karşılık buldu. Biden yönetimi sene boyunca sürekli yeni yardım paketleri açıkladı ancak Amerikan kamuoyunun sabırsızlığı karşısında bu yardımın durma noktasına gelmesini engelleyemedi. ÇİN'LE İLİŞKİLER
İki terör saldırısı nedeniyle kaybettiğimiz evlatlarımız büyük üzüntü yarattı. Ailelerine sonsuz sabır ve şehitlere rahmet dualarımız bitmeyecek... Gözyaşlarımızı yeisle karıştıranlar da oldu. ‘Umutsuzluktan doğan karamsarlık' bu ülkenin ruh kodlarında hiç olmadı, hiç olmayan bir şeyi arayanlar ancak öfkemizi bulacaklar. Zaten güvenlik güçlerimiz gereken “cezalandırmayı” yapıyor... Yasımızı tutarken, saldırının şüphelilerini, arkasındakileri, zamanlamasındaki ayarları, mesajını çözmeye çalışıyoruz. Türkiye'nin vereceği siyasi yanıt da dâhil... Resmi açıklama ve söylemler, teröristler kadar “arkasındakileri” de işaret ettiğinden, mevcut konjonktürü, her olası ülkeyle yakın zamandaki ilişkilerimizi, coğrafyamızdaki savaş/çıkar/tuzak parametrelerini tarıyoruz... Ortadoğu'nun doğası, hangi “unsuru” ele alırsanız alın “kimin işine yarar” sorusunun bir karşılığını muhakkak bulmaya imkân tanıyor. Amerika zaten. Ankara'nın Gazze'deki onurlu tutumu nedeniyle İsrail'in de aynı listede yer alması doğal. Listeyi uzatabilir, İran'ı, Rusya'yı, İngiltere'yi, zorlarsak bir seri ülkeyi daha ekleyebiliriz. Bu minval üzre konuşmaya başladığımızda, adı geçen her odak için makûl bir neden ve zamanlama inşa edebiliriz. Somut, ikna edici istihbarat devlet tarafından kamuoyuna yansıtılmadan da bu tartışmalar uzar gider... EN AZ BEŞ ÜLKE ŞÜPHELİ, LİSTENİN BAŞINDA YİNE O VAR... Yine de iki olasılık biraz daha öne çıkıyor... Saldırıdan hemen önce gerçekleşen Ankara'daki Irak-Türkiye güvenlik zirvesi önemli ipuçlarından biri. Zamanlaması yerinde. Irak seçimlerinin hemen ardından gerçekleşmesi, özellikle PKK terörüyle mücadelede stratejik sonuç isteyen görüntüsü kritik. Hassasiyet ve ısrarla ele aldığı, ‘Kalkınma Yolu Projesi'nin bölgesel ve küresel kesişmelere, ‘Kuşak ve Yol'a ya da Hindistan-Körfez-İsrail-Avrupa yoluna ne söylediği de ortada. (Saldırıdan hemen önce; ‘Koridor Savaşları', 23/12, Yeni Şafak.) Kim ne derse desin bir meydan okuma projesi. Ama biraz akıllı ve iyi niyetli olanlar için de ‘davet' tasarısı. Yine de, saldırıların arkasındaki gerçeği arayan teorilerden sadece bir tanesi. Pekala bir başkası da çıkıp, “İran'ın Irak'taki nüfuzu ortada, bundan rahatsız oldular” da diyebilir, veya, “bu İsrail'in çıkarlarına aykırı, Gazze'de Türkiye'nin duruşuna da kin biriktirdiler” diyebilir. Hatta “bu proje İran'ı da Zengezur üzerinden içine alabilir, Amerika ve İngiltere buna asla izin vermez”, hatta hatta, “ABD ile büyük açmazlarımız ortada ama şu an bir diyalog var, PKK bunu bozmak için yaptı” da denebilir... Öyle ki, “PKK varlığını göstermek istedi, kış dönemidir ve olay sadece budur” izahı getirebilir uzmanlar. Ve böylece uzayıp gider... İSVEÇ İÇİN GÖZDAĞI...
Gazze savaşı başladığında, İsrâil'in vahşeti bir tarafa, herkes bunun yayılma potansiyeli üzerinde durmaya başladı. Topun ağzında olan Lübnan ve orada dikkat çekici savaş donanımı ile Hizbullah idi. Eğer onlar devreye girerse, Sûriye ve Irak'da mevzilenmiş olan İran'a müzâhir, Kudüs Tugayları, Haşdi Şâbi gibi diğer unsurların; nihâyet İran'ın da savaşa dâhil olması kaçınılmaz olacaktı. Bu da, Ortadoğu olarak isimlendirilen bir coğrafyanın, kelimenin tekmil mânâlarıyla tutuşması demekti. (İşin ucunun Türkiye'yi de tutmasının kaçınılmaz olduğunu daha evvel yazdım). Bahsi geçen bu ihtimâl hâlâ vârit. Tehlike büyüyor. İsrâil'in Birleşik Krallık üzerinden Hizbullah'a ilettiği mesaj bunu gösteriyor. İsrâil, Hizbullah'ın Güney Lübnan'daki hatlarından geri çekilmesini ve Kuzey İsrâil'de yerleşimcilerin emniyetinin sağlanmasını istiyor. Değilse, Hizbullah'ı vuracağını; yâni savaşı büyüteceğini alenen ilân ediyor. Demek ki, İsrâil'in çılgınlığının hâricinde kalacağını, Gazze savaşına müdâhil olmayacağını söylemek ne Hizbullah'ı ne de İran'ı kurtarmaya yetiyor. Muhtemelen, yukarıdaki gelişmelerin farkında olan İran bir ileri hamle yaparak, açlıkla boğuşan lâkin balistik füzelerle teçhiz ettiği Yemen ve Hûsîleri devreye soktu. Hûsîler İsrâil'e savaş açtıklarını duyurdu. Hemen hepsi havada tesirsiz hâle getirilmiş olsa da çok sayıdaki balistik füzeyi İsrâil'e fırlattı. İran'ın İsrâil ataklarını kendisinden uzak tutmak arzusunun bir işâreti olarak en azından sembolik olarak mühimdi. Hûsîler bununla da kalmadı; Kızıldeniz'i kullanmak isteyen İsrâil gemilerini; en son olarak da bandırası ne olursa olsun İsrâil'e mal taşıyan her gemiyi hedefine oturttu. Bunun üzerine ABD'nin riyâsetinde 10 Devletli Koalisyon devreye girerek Kızıldeniz'i savaş bölgesi ilân etmeye mâtuf çıkışını yaptı. (Girişi tutan Sukatro ve Mesire adalarında konuşlanmış olan iki büyük güçten birisinin İsrâil ve onun işbirlikçisi olan BAE olduğunu gözden kaçırmamak icap eder. Bu da meselenin Gazze savaşı ile olan bağlantısını ortaya koymaya yeter). Hûsîler devâm edecek olursa, Çin'in teşebbüsleri neticesinde sağlanan ve yakın zamanlarda başlamış olan Suudî Arabistan ve BAE ile İran arasındaki ılımlılaşma siyâsetinin istikbâli de tehlikeye girmiş olabilir. Bu gerilimlerin tetikleyici tesirleri hesâba katılacak olursa muhtemelen, bu kapanmaya yakın bir zamanda Hürmüz Boğazı da katılacaktır. Kapanma anahtar bir kelime. Şimdi, moda tâbirle büyük resme bir bakalım. Kuzeyden başlamak en doğrusu. Baltık yüksek gerilimli bir alan. Finlandiya, Rusya ile olan tekmil kapıları kapattı. Avrupa ile Rusya'yı bağlayan enerji hattı Kuzey Akım hattı şâibeli bir sabotaj ile yok edildi. Ukrayna-Rusya savaşının başlamasının arkasından Türkiye, Montreaux'yü işleterek, son derecede doğru bir kararla Boğazları savaş gemilerine kapattı. Bununla da kalmadı; Karadeniz'den işleyen Tahıl Koridoru olarak da bilinen tedârik zinciri koptu. Kızıldeniz'in savaş bölgesine dönüşmesi manzarayı tamamlıyor. Hülâseten ifâde edecek olursak, Baltık'tan aşağıya doğru, ucu Kızıldeniz'i tutan kapanmalı bir kriz hattı tamamlanmış görünüyor.
7 Ekim hâdisesi, sıcağı sıcağına yaşanırken tahminler havada uçuşuyordu. Kimileri bunun doğrudan HAMAS'ın tek taraflı bir çıkışı olarak değerlendiriyordu. Bu değerlendirmede bulunanlar hâdiseyi, on senelerce bir sıkışmışlık yaşayan, buna rağmen dünyâ kamuoyunun gündeminden düşen; üstelik Körfez Arap devletlerinin İsrâil ile yakınlaşmasını bir terk edilmişlik olarak gören Kassam Tugaylarının “artık ne olacaksa olsun” kabilinden bir çıkışı olarak nitelendiriyorlardı. Hâdisenin bir anlık öfkenin mahsulü olmadığını, HAMAS'ın buna yaklaşık iki senedir hazırlanmış olduğu da ilâve ediliyordu. Bir başka değerlendirme ise, yukarıdaki yaklaşımı benimsemekle berâber, HAMAS'ı bu harekâta, İran'ın ve başta Hizbullah olmak üzere İran'a müzâhir bölgesel kuvvetlerin kışkırttığını iddia ediyordu. Buna göre İsrâil'in kendisini vurmak azim ve kararlılığında olduğunu gören İran, İsrâil'i durdurmak için, Gazze'nin sıkışmışlığını kullanarak kışkırtmıştı. İran buna ilâveten yakınlaştığı Çin ve müttefiki Rusya'yı da Ortadoğu'ya çekmek niyetindeydi. Onlar için de gün bugündü. Batı tekmil kaynaklarını Ukrayna için harcarken İran bunu bir fırsata çevirmek istemişti. “Hayır, 7 Ekim ne HAMAS ne de İran'a mâl edilebilir. Bunun arkasında İsrâil var” tezini ileri sürenler de yok değildi. Bu tezin iki farklı yorumunun olduğunu hemen kaydetmeliyiz. İlk yoruma göre, İsrâil güvenlik sistemi epeydir açık vermekteydi. Bilhassa Netanyahu hükûmeti kurulduktan sonra gündeme gelen hukuk reformu İsrâil kamuoyunu bölmüş ve kutuplaştırmıştı. O günlerde İsrâil kamuoyu hakikaten de hop oturuyor, hop kalkıyordu. İç meselesine gömülen İsrâil'in güvenlik zaafını gören HAMAS da, “gün bugündür” diye harekete geçmiş ve İsrâil'in karizmasını çizen bu eyleme imza atmıştı. İsrâil'i merkeze alan bu görüşün diğer yorumu ise, içeride sıkışan Netanyahu hükûmetinin, savaş çıkararak durumunu telâfi etmeye karar verdiğini, istihbârî olarak ikâz edilmiş olmakla berâber, bunu şuurlu olarak ka'le almadığını; âdeta HAMAS'ın eylemine göz yumduğunu iddia ediyordu. Üçüncü görüş ise, hâdisenin mahrecini tartışmakla o kadar alâkalı değildi. İster İsrâil ister Filistin mahreçli olsun; esas mühim olanın, işin içine ABD ve Birleşik Krallığın girmesi olduğunu ileri sürüyordu. Yâni, eylem her ne kadar Kassam Tugayları'nın eylemi olarak başlamış olsa; bunun akabinde yaşanan ve yaşanacak olanlar düşünüldüğünde ABD ve Birleşik Krallık için sürpriz olamazdı. Değil mi ki, anında donanmalarıyla hemen yetişmişlerdi. MOSSAD'ın açık verdiğini varsayalım, arzda uçan kuştan haberi olan CIA ve MI6 da mı açık vermişti?
Amerikan Kongresi'ndeki kaos görüntüsü, Biden yönetiminin Ukrayna'ya ‘sonuna kadar destek' sözünde durmasının zorlaşacağına işaret ediyor. Cumhuriyetçi Parti içerisindeki siyasi iç savaşın en son kurbanı olan Kevin McCarthy'nin Temsilciler Meclisi Sözcülüğü'nü kaybetmesinde bütçe öncelikleri kavgası kritik rol oynadı. Partinin aşırı sağ kanadının baskısıyla Ukrayna'ya yardımı bütçeden çıkarmak zorunda kalan McCarthy, Demokratlarla uzlaşarak 45 günlük geçici bütçe geçirdiği için sağ kanadın liderliğine soyunan Matt Gaetz'in hedefi haline gelmişti. Temsilciler Meclisi'nin sözcülüğüne gelecek yeni isim sağ kanadın desteğini almak zorunda olduğu için Ukrayna'ya yardım konusuna da mesafeli durmak zorunda kalacak. KAMUOYU DESTEĞİ ZAYIFLIYOR Merkeze yakın geleneksel Cumhuriyetçilerin birçoğunun hem Rusya'yı zayıflatmak hem de Çin'e mesaj vermek adına desteklediği Ukrayna'ya yardım paketlerine halk desteğinin giderek azaldığı biliniyor. Bunda hem Ukrayna'nın askeri ilerleme kaydetme konusunda yavaş kalmasının hem de Başkan Biden'ın Amerikan halkını ikna etme konusunda yeterince çaba göstermemesinin etkisi büyük. Genel olarak istihdam ve büyüme rakamları gibi ekonomik göstergelerin iyi olmasına rağmen önce yüksek enflasyon sonra da yüksek faizlerden şikayetçi olan halkın Ukrayna'ya gönderilen yardımın mahiyeti ve önemi konusunda yeterince ikna olmadığı açık. Irak ve Afganistan savaşlarının mirasının Amerikan siyasetinde dünya liderliğine soyunmanın popülaritesini ne kadar azalttığını biliyoruz. Kimilerinin izolasyonist kimilerinin de geri çekilmeci olarak tanımladığı yeni Amerikan dış politika anlayışının etkisi devam ediyor. Obama, Trump ve Biden bu yüzden Amerika'nın savaşlarını bitirmek ve yenilerine girmemek üzere politika üretti. Buna karşın Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi, Biden için tekrar dünya liderliğine soyunma konusunda yeni bir fırsat sundu. Biden NATO ülkelerini Ukrayna'ya yardım konusunda mobilize etmekle kalmadı; Rusya'yı uluslararası sistemde parya haline getirmeye çalışan adımlar attı. Bu politikasını Tayvan konusunda mesaj vererek asıl rakip gördüğü Çin'le mücadele bağlamında meşrulaştıran Biden, Ukrayna'ya yardım konusunda her iki partinin desteğini almayı başardı. Ancak Amerikan Kongresi'nde son birkaç haftada yaşananların Biden'ın Ukrayna politikasının altını oyacağını söyleyebiliriz. Şimdiye kadar toplamda 113 milyar dolar yardımı onaylayan Kongre, Biden yönetiminin 24 milyar dolarlık ek yardım talebini gündeme dahi alamadı. McCarthy'nin müzakereleri sırasında 45 günlük ara çözüm içinde 6 milyar dolarlık yardım paketi vardı ancak sağ kanadın bastırmasıyla bu da paketten çıkarıldı. Bu durumda Pentagon'un Ukrayna'ya yeni bir yardım paketi geçmeden yaklaşık bir aylık bir yardım verebileceği ve Biden yönetiminin farklı formül arayışında olduğu basına yansıdı. Ukrayna'ya yeni yardım paketi için kısa dönem bütçenin biteceği Kasım ortası beklenirse Amerikan yardımının belli bir süre durması dahi söz konusu olabilir. RUSYA'NIN HESABI TUTAR MI?
fransa Cumhurbaşkanı Macron, Azerbaycan'ın Karabağ'da otuz yıllık Ermeni işgalini bitirmesinden sonra Ermenistan'ın toprak bütünlüğünü yakından takip ettiklerini ifade etti. Macron'un bundan sonraki iddiası da oldukça ilginçti. Macron, Bakû'nun Ermenistan sınırlarını tehdit ettiğini de ilave etti. Bu iddiaların ardından tehdit de içeren bir cümlenin gelmesi şaşırtıcı değildir: “Fransa, Ermenistan'ın toprak bütünlüğü konusunda çok dikkatlidir”. Birbirini takip eden bu üç cümleden hareketle Fransa'nın Güney Kafkasya'da meydana gelen olaylarla ilgili siyasî konumunu veya psikolojisini tahlil etmek mümkündür. Macron'a göre asıl gündem Ermenistan'ın toprak bütünlüğü imiş. Macron bu açıklamasında Rusya'nın Bakû ile “suç ortaklığı” yaptığını gündeme getirirken Türkiye'nin ise her zaman Azerbaycan'ın eylemlerinin destekçisi olduğunu sözlerine ekledi. Macron'un konuşmasından öne çıkan ifadeler Fransa'nın genel olarak Güney Kafkasya'da meydana gelen olaylarla ilgili tutumunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Buna göre Fransa, Azerbaycan topraklarının otuz yıl boyunca Ermeniler tarafından işgal edilmesini bir sorun olarak görmüyor. Aynı şekilde Azerbaycan'ın bu işgale son vermesi karşısında da sessiz kalıyor. Bu sessizlik farklı şekillerde yorumlanabilir. Fakat Fransa'nın işgalin sona erdirilmesinden memnun olmadığı çok açıktır. Azerbaycan'ın işgale son vermesiyle ilgili olarak Rusya'yı suç ortaklığı ile itham etmesi ilginç bir tablo ortaya koyuyor. Macron'a göre ortada Azerbaycan tarafından işlenen bir suç var ve Rusya da buna ortaklık etti. Türkiye ise zaten her zaman Azerbaycan'ın eylemlerine destek vermektedir. Macron'a göre Türkiye de bu eylemlerden sorumludur. Macron'un Azerbaycan'ın “sınır tanımadığını” ve “Ermenistan sınırını tehdit ettiğini” söylemesi sıradan bir hadise değildir. ABD de Ermenistan'ın sınırlarının tehdit edilmesinden bahsederek konuyu Karabağ'daki otuz yıllık işgalden uzaklaştırıyor. ABD Başkanı Biden, kabine üyelerinden Samantha Power ile Ermenistan'a gönderdiği özel mektubu teslim ederken hayatını kaybeden Ermeniler için yas tuttuklarını söyledi. Power bu konuşmada Biden'ın özel mesajını da aktardı. Biden, Power'den “Amerika Birleşik Devletleri'nin ve yönetimimin Ermenistan'ın egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve demokrasiyi koruyan onurlu ve kalıcı bir bölgesel barış arayışına olan güçlü desteğini” Paşinyan'a iletmesini istemiş. Bu ifadelerden ABD tarafının da konuyu Ermenistan sınırlarının tehdit edildiğine getirdiğini anlayabiliriz. ABD tarafı da otuz yıllık işgali görünmez kılmaya çalışıyor.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Hasan Köni ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 12 Eylül 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 7:01 Libya sel ile nasıl mücadele ediyor? 10:02 Hindistan yükselişine nasıl bakılmalı? 20:52 G-20 Zirvesi'nde neler yaşandı? 11:29 G-20'nin içi boşalıyor mu? 13:59 G-20 Zirvesi'nden ne çıktı? 14:58 G-20'nin Rusya'ya karşı tutumu değişiyor mu? 25:25 BRICS G-20'yi yendi mi? 28:25 Türkiye, Hindistan'a neden kızdı? 30:46 G-20 ‘Kuşak Yol'a alternatif olabilir oluşturabilir mi? 32:00 Hindistan'ın 41. tanrısı ‘Biden' 34:30 Yeni koridor Türkiye'yi dışlama projesi mi? 41:42 Yeni dünyadan Türkiye ve Rusya'yı silme planı kimin? 1:02:10 G-20'nin oluşturduğu koridorun içinde ABD ne kadar var? 1:11:59 Türkiyesiz nakliye koridoru ne kadar mümkün? 1:16:40 Türkiye'nin lojistik değerinin ekonomik ve siyasi yansıması ne olacak? 1:24:25 Küresel ulaşım alanında koridorların önemi ne? 1:30:02 Karabağ'da nasıl gelişmeler yaşanıyor? 1:33:11 Azerbaycan-Ermenistan geriliminde ABD nerede? 1:41:36 ABD Rusya'yı Kafkaslar'da nasıl kuşatıyor? 1:47:14 Kafkaslar'da Azerbaycan'ın önü açılacak mı? #hindistan #rusya #libya Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Acaba bize hiçbir dayanakları olmadan soykırım yaftalaması yapan ABD, AB, Rusya ve diğerleri, hiç tarihlerine baktılar mı? Çünkü tarihin yazdığı kadarıyla bu ülkeler soykırım bataklığında yüzmekteler. Bunların hiçbirinden söz edilmezken, 1915 tarihli tehcirin birçok ülke parlamentosunda soykırım olarak tanınmasının temelinde art niyet vardır! Kaldı ki 1915-1916 yıllarında 702 bin Osmanlı (Türk ve diğer müslümanlar) yer değiştirmiştir. 1500'lü yıllarda Afrika'dan ABD ve hıristiyan batı ülkelerine zorla götürülen milyonlarca Afrikalı'nın durumu soykırım tehciridir. Yola çıkarılanların üçte biri yolda ölmüştür. Ermeni tehciri tedbirsel tehcirdir. Ölenlerin sayısı en fazla 80 bindir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı hastalık sebebiyle 400 bin kayıp vermiştir. 1918'de İtalya'nın hastalık sebebiyle kaybı 178 bindir. Ölen 80 bin Ermeni'nin çoğu hastalık, gerisi açlık, eşkiya saldırısı ve yorgunluk sebebiyledir. Ermenilerin Doğu Anadolu'da katliam yaptığı 20 yer ve 100'den fazla toplu mezar vesikalarla sâbittir. Osmanlı tehcir esnasında Ermenilerin korunması için yanlarına jandarma vermiştir. Türkiye'deki arşivler soykırım iddialarını çürütmeye yeter de artar bile. Geçmişte Çarlık Rusya, sadece 1.5 milyon Çerkes'i Osmanlı topraklarına sürdü ve sürgün esnasında 500 bin kişi öldü. Rusya'nın Dağıstan, Çeçenistan, Abhazya ve diğer bölgelerdeki soykırımı 1.5 milyona dahil değildir. Neden hiçbir ülke Rusya'yı kınamıyor ve soykırım kararı almıyor? ABD'nin Kızılderili soykırımı dünya tarihinin en büyük soykırımıdır. Kaldı ki Osmanlı'nın “Millet-i Sadıka”sı olan Ermenileri, Osmanlı'ya isyâna teşvik eden ABD'li misyonerler ve onların açtığı okullardır. 1913'te ABD, 163 kilise, 450 okul açmıştır. 2. Dünya Savaşında ABD, 150 bin Japon asıllı ABD vatandaşını 6 bölgede kamplarda hapsetti. Evlerinden ve işlerinden yıllarca ayırdı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Çekoslovakya, 3.5 milyon Alman'ı sürdü. Sürgün sırasında 243 bin Alman öldü. Rumlar, 1974 öncesinde Kıbrıs'ta soykırım yaptı. (Necati Özfatura, Basından Seçmeler)
ABD Başkanı Joe Biden Ukrayna'ya “misket bombaları” göndermelerinin gerekçesini cephane stoklarının erimesine dayandırmıştı. Tabii bu erimeler sıcak ekmeklerine daha fazla tereyağı sürmek isteyen “Amerikan Askerî-Endüstriyel Kompleksi” için yeni fırsatlar demek. “Sovyetler Birliği” dağıldıktan sonra Avrupa'da NATO'ya duyulan ihtiyaç ziyadesiyle azalmıştı. Ancak ABD, Avrupa'yı zapturapt altında tutmak için NATO'yu Doğu'ya doğru genişletmeye başladı. Ukrayna'nın işgali ABD'nin elini daha güçlendirdi. İsveç'in katılma süreci tamamlanır ise NATO üyelerinin sayısı 32'ye yükselecek. Beyaz Rusya ve Ukrayna dışında Rusya'nın batısında NATO üyesi olmayan ülke kalmadı. Yani NATO, Rusya'yı “çevrelemiş” durumda. “NATO meselesi”, Amerika'daki ana akım dış politika elitleri dışında kalan aydınlar tarafından da eleştiriliyor. Gazeteci-Yazar Chris Hedges “Salon” dergisinde 8 Temmuz'da yayınlanan “Afganistan hakkında yalan söylediler. Irak hakkında yalan söylediler. Şimdi de Ukrayna hakkında yalan söylüyorlar”
Vilnius'taki “NATO Zirvesi”nde Ukrayna'nın üyeliği için bazı kolaylaştırmalar taahhüt edildi. Tabii bu kolaylaştırmalar istikbale matuf. Zirve'den çıkan karara göre savaş devam ederken Ukrayna NATO üyesi olamayacak. Savaş biterse hemen NATO'ya girebilecek mi? Bu konuda da tam bir açıklık yok. Üyelik savaşın bitmesine bağlandığı için, detaylar bir kenara bırakıldı. Daha da önemlisi, savaş ne zaman son bulacak? Her savaş er-geç biter. Savaş, politikanın bir yansıması olsa bile, bazen politika savaşın yansımasıdır. Savaşın politikayı yönlendirmesi durumunda taraflar kısır döngüye dönüşen sürtünmeleri kolayca aşamazlar. Sürtünmeler savaşın daha uzun sürmesine yol açabilirler. Ukrayna'da durum biraz böyle görünüyor. Rusya güç kullanarak Ukrayna'yı iradesini kabul etmeye zorladı. Ukrayna pes etseydi, Rusya savaş yoluyla siyasî amacına ulaşmış olacaktı. Gerçi Rusya, amacına uygun olarak istediği bölgeleri işgâl ve ilhâk ettiyse de Ukrayna'nın savaşa devam etmesi oyun plânını değiştirdi. İstikbalde Ukrayna'nın üye olmasıyla birlikte NATO'nun Rusya sınırlarına dayanmasıysa, Ruslar açısından kabul edilemez bir gelişme olacaktır. Napolyon ve Hitler'in Moskova seferlerinden ötürü, Rus jeopolitiğinde Ukrayna bozkırları Rus savunmasının dış surlarıdır. ABD ve NATO savaşın son bulması halinde Ukrayna'nın üyelik yolunda mesafesinin çok kısalacağını vaat ediyor. Ancak ABD, savaşın uzun yıllar sürmesini de istiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise, “Kossuth radyosu”nda yaptığı bir değerlendirmede “Eğer Amerikalılar isterse, barış yarın sabah gelir. Amerikalıların bunu neden istemediği ise tüm dünyanın üzerinde düşündüğü bir soru. NATO zirvesinde de buna cevap alamadık” demiş. ABD'nin neden barış istemediğini herkes biliyor. Biden yönetimi en yetkili ağızlardan Rusya'nın kalıcı olarak zayıflatılması gerektiğini defalarca duyurdu. ABD'nin stratejisinin savaşın uzamasına hizmet eden bir “vekalet savaşı” olduğu da biliniyor. Barış girişimlerinin engellenmesi, NATO üyeliğinin savaşın bitmesine bağlanması bu görüşü güçlendiriyor. Dahası, ABD'nin bu politikası, Rusya'yı da - düşük yoğunlukta olsa bile- savaşı uzatmaya yöneltebilir. Oysa Rusya “özel askerî operasyon” olarak nitelediği işgal girişiminin Kiev Yönetimi'ni çok hızlı biçimde devirmesini bekliyordu. Bu plân Rus askerleri sahaya indiğinde hükmünü yitirdi. Sahadaki gerçeklikler, “savaşın sisi”, Rusya'yı istemediği bir yola soktu. Ukrayna'nın NATO üyeliği Rusya için aşılmaması gereken en parlak kırmızı çizgi. Dolayısıyla Rusya savaşın bitmesini bu aşamada doğru bulmayabilir. Ne ki Rusya için Ukrayna giderek bir kapana dönüşüyor. Savaşın uzaması iki taraf için büyük kayıplar demek. Kullanılan silahların yıkıcılığı her geçen gün artıyor. İki tarafın öne sürdüğü keskin koşullarsa müzakerelerin önünü kapatıyor. Aslında “çıkmaz” veya “kapan” iki taraf için de geçerli. Ukrayna tarafında da bu kapandan çıkılması gerektiğini savunanlar olacaktır. Kayıplar artıkça “barış”a duyulan ihtiyaç artacak. Savaş uzadıkça iki tarafta da “bu lanet kapana kim soktu bizi” diyenler çıkacaktır. Volodimir Zelenski 2014'ten bu yana devam eden krizi çözeceği vaadiyle iktidara gelmiş, Rusya yanlısı bölgelerden de epeyce oy almıştı. Zelenski de o ilk duruşunun çok uzağına savrulmuş görünüyor. Yine de, Moskova ve Kiev'de işlerin başka türlü ele alınmasına imkân tanıyacak ılımlı bir havanın esmesi mümkün. Sonunda savaşı bitirecek olanlar, savaşanlardır.
Meltem Suat ve Cem Özen Sesli Gazete'nin bu bölümünde Türkiye'nin değişen Rusya politikasını yorumluyor.
Vilnius Zirvesi, NATO ittifakının Soğuk Savaş'tan beri tecrübe ettiği stratejik hedef belirsizliğini aşmaya başladığı bir dönemde gerçekleşiyor. ABD'nin 11 Eylül saldırılarının ardından “küresel teröre savaş” açması sonrasında NATO Afganistan'da görev aldı ancak ittifakın değişen uluslararası güvenlik sistemine uygun strateji geliştirmesi mümkün olmadı. NATO'nun 2010 Stratejik Konsept Belgesi, Rusya'yla iş birliğinden bahsederken Çin tehdidine atıf bile yapmıyordu. Kırım'ın ilhakına güçlü bir cevap veremeyen ittifak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimiyle bir anda Avrupa'da nükleer savaş tehlikesini karşısında buldu. NATO'ya adeta asli misyonunu hatırlatan bu gelişme, Avrupa'nın güvenliğini sil baştan düşünmesi gereğini ortaya çıkardı. İttifak, 2022 Stratejik Konsept Belgesinde Rusya, Çin ve diğer küresel tehditler karşısında kapsamlı bir vizyon ortaya koymaya çalıştı. Son senelerde ABD'nin Batı ittifakını tekrar canlandırma ve Çin-Rusya eksenine karşı cephe oluşturma çabaları, NATO'nun önemini iyice artırdı. Bu bağlamda Vilnius Zirvesi'nde alınacak kararlar ittifakın uluslararası güç mücadelesindeki rolü açısından kritik önemi haiz hale geliyor. Zirvede Ukrayna'ya verilen desteğin artırılması şaşırtıcı olmayacak ancak Zelenski'nin istediği NATO davetiyesinin çıkması da kolay olmayacak. Hâlihazırda savaş halinde olan bir ülkeye NATO üyeliği vadedilmesi ittifakın Rusya'yla doğrudan savaşa girme riskini artıracağı için bu formüle sıcak bakılmıyor. Başkan Biden, Rusya'yı daha da provoke
Bir paralı asker şirketi olan Wagner ve lideri/patronu Prigozhin'in silahlı isyanı sadece Rusya'yı değil bütün dünyayı sarsan bir gelişme oldu. Halen karanlıkta olan bir dizi yönü zaman içinde belki aydınlanacaktır. Belki de 15 Temmuz gibi uzun süre sır perdesi aralanmadan kalacaktır. Ancak Putin'in Wagner isyanını 1917'ye gönderme yaparak kötülemesinin üzerinde durmak gerekir. Esasen Wagner bir paralı asker şirketinin isyanıdır. Prigozhin ne derse desin isyanın motivasyonunda şirketin maddi çıkarları önemli bir faktördür. 1917'de ayaklananlar ise silah altındaki işçiler ve köylülerdir. Motivasyonları sınıfsaldır. Çarlık ordusunun askeri disiplinini orta yerinden kıran asker komitelerinin kurulmasında ve cephede devrimci bir ruh durumunun oluşmasında işçilerin ekmek, köylülerin toprak talebi etkilidir. 1917'nin devrimci askerleri emperyalist bir yağma savaşında barışı savunmaktadır. Wagner'in paralı askerleri ise Rusya'nın NATO'ya ve Nazi taşeronlarına karşı haklı savaşında cephede ölümcül bir zaaf yaratmak pahasına darbeye kalkışmıştır.
Wagner grubunun hafta sonundaki kalkışması, Rusya için Ukrayna işgalinin bedelinin ne kadar ağır olduğunu ve savaşın ne kadar kötü gittiğini tekrar gözler önüne serdi. Paramiliter grubun lideri Prigojin daha önce yayınladığı videolarda cephede ağır kayıplar verdiklerini ve yeterince destek alamadıklarını anlatmıştı. Prigojin'in sosyal medya üzerinden mesaj göndermeye çalışması, Putin'e yakınlığına rağmen kendisine bir şekilde ulaşamadığını ve derdini anlatamadığını gösteriyordu. Gerekli silah ve mühimmat desteğini alamayarak ağır zayiat verdiği için Savunma Bakanı'na karşı bayrak açan Prigojin, Wagner'in kontrolünü kaybetmekle karşı karşıya kaldı. Rus Savunma Bakanlığı'nın 1 Temmuz itibariyle Wagner gibi grupların orduyla doğrudan kontrat imzalamaları gerekeceğini duyurması, Putin'in Prigojin'i görmezden gelerek ordunun tarafında yer aldığını gösteriyordu. Bu noktada Prigojin ya Rus ordusuna entegre olmayı kabullenerek Wagner'in fiilen elinden alınmasına razı olacaktı ya da hafta sonu yaptığı gibi bir kalkışmayla otonomisini korumaya çalışacaktı. Prigojin ikinci seçeneğe yönelince Putin yönetimine ağır bir darbe vurmuş oldu ancak istediğini aldığını söylemek mümkün değil. Prigojin'in istediği Savunma Bakanı Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Yerasimov'un istifaları gerçekleşmediği gibi kendisinin Wagner'in kontrolünü elinde tutup tutamayacağı da belli değil. Belarus lideri Lukaşenko'nun araya girmesiyle Prigojin ve Putin şimdilik krizi ertelemeyi tercih ettiler ancak her ikisi de taviz vermiş görünüyor. Wagner'in tam profesyonel bir güvenlik şirketi olmaması itibariyle ancak Rus yönetiminin istediği coğrafyalarda ve onun desteğiyle başarılı olabildiğini not etmek gerekiyor. Batı tarafından da yaptırım altında bulunan Wagner'in Putin yönetimine rağmen var olması zor. Progijin'in nihai kaderinin ne olacağı da belli değil ancak Putin iktidarda kaldığı sürece eski otonomi ve gücünü devam ettirmesi mümkün gözükmüyor. Moskova'ya yürümenin bedeli olmayacağını ve kalkışmanın Prigojin'in yanına kalacağını düşünmek de gerçekçi değil. Öte yandan Wagner'in Moskova'ya bu kadar hızlı biçimde yaklaşması başkentin ve genel olarak Rusya'nın ne kadar güvenlik zaafı içinde olduğunu gösterdi. Darbeye doğru evirileceği görüntüsü veren kalkışmanın bir iç savaşa dönüşmesi güçlü bir ihtimal olarak ortaya çıktı. Ülkenin iç güvenlik yapısının bu derece bir acizlik içine düşmesi, Putin'in gücüne gölge düşürdü. Ukrayna savaşının Rus ordusuyla Putin'in emriyle kurulan paramiliter grup Wagner'i çatışma aşamasına getirmesi, hangi açıdan bakılırsa bakılsın ciddi bir yönetim başarısızlığı örneği olarak önümüze çıkıyor. Ukrayna'yı işgal girişimi Rusya'yı kısa sürede NATO'yla dolaylı bir savaşa sürükleyince Rus yönetimi ordusunu ve paramiliter grupları ortak bir strateji etrafında birleştiremedi. Putin'in kalkışmayı yapan hainlerin cezalandırılacağı yönündeki sözleri, 1917 benzetmesi ve iç savaş uyarısına karşın Prigojin'le anlaşma yoluna gitmesi duruma hâkim olamadığını gösterdi. Wagner'in Moskova yolunda ciddi bir direnişle karşılaşmaması da Putin'in orduya tam güvenip güvenemeyeceği konusunda soru işaretleri yarattı. İşgalin başından beri Rus ordusunun stratejik hataları, lojistik problemleri, kadro zafiyetleri, general değişiklikleriyle birlikte Wagner ve Kadirov gibi paramiliter güçlere ihtiyaç duyulması gibi birçok gelişme ‘kervanın yolda düzülmeye' çalışıldığını gösterdi. Prigojin'in Moskova'ya yürüyüşü bu problemlerin cephede kalmayacağını ve doğrudan rejimi tehdit edebileceğini gözler önüne serdi.
Son bir kaç gün çok şaşırtıcı gelişmelerle yüklüydü. Wagner paralı askerleri Ukrayna savaşını bırakarak, adına savaştıkları Rusya'ya doğru bir isyân hareketi başlattılar. Bundan iki asır evvel, Kavalalı'nın oğlu İbrâhim Paşa'nın askerleri nasıl hiçbir mâni ile karşılaşmaksızın Kütahya önlerine kadar gelip payitahtı tehdit etmişlerse, Wagner de Progojin komutasında Moskova'nın 200 km yakınına kadar sokuldular. İbrâhim Paşa'nın arkasında Fransa vardı. Progojin'in arkasında ise muhtemelen Birleşik Krallık olmalıdır. II. Mahmud o gün Rusya'yı imdâda çağırmıştı. Putin ise Beyaz Rusya'dan medet umdu. Bu dramatik süreçler daha derinlerde yatan hususları düşündürüyor.
Babıâli'de en nâzik makamlar Ermenilerin elindeydi. Tanzimat'tan beri büyük ihtirâslarla yanıp tutuşan Ermeniler, (Hınçak) ismiyle Paris'te bir cemiyet kurmuşlar, sonra cemiyetlerini Londra'ya taşımışlar ve milletlerini birleştirip sosyalizma çerçevesinde idare etmeyi gaye edinmişlerdi. İlerideki anarşist ve ihtilâlci Ermeni komitelerinin ilk nüvesi, entellektüel şekli olan bu cemiyet, güya Osmanlı Devleti'nden Ermeniler adına istiklâl istemiyor, her zamanki teraneyle “ıslahat” ve adâlet diliyordu. Rusya ise Kafkasya'daki Ermenilerin daha fazla çoğalmaması ve o yerlerin git gide aslî Ermeni vatanı yerine geçmemesi için, sınırlarını Osmanlı Ermenilerine kapatmıştı. Bu da Ermenileri kızdırıyordu. Sultan Abdülhamîd Han o harikulade siyasî dehâsiyle bu tezatları sezdi ve Rusya'yı zaif noktasından yakalayıp, onunla Ermeni meselesi üzerinde zımnî bir anlaşmaya vardı. Bu arada bütün Ermeni müesseselerini, hususiyle mekteplerini gözetim altına aldı. Fermanla açılmamış olan ve fesâd yataklarından başka bir şey olmayan Ermeni mekteplerini kapattı. Böylece, 1889 senesi, Türkiye Ermenileri hesâbına, diledikleri gibi at oynatamayacaklarını anladıkları bir yıl oldu. 1890'da Patrik Aşıkyan Efendi Babıâli'ye kafa tutmaya giderken Sultan Abdülhamîd Han, bütün Ermeni kiliselerini, aynı saat, aynı dakikada, incilerinden çatılarına kadar aranması emrini verdi. Kiliseler arandı ve bir kaçında zararlı evrak, gizli haberleşmeler, silâhlar ve bombalar bulundu. Artık Sultan Abdülhamîd Han ile Ermenilerin arası açılmış oluyordu. Artık Ermeniler de, vatanperverlik satan bazı sözde Türkler gibi, Sultan Abdülhamîd Han'a hâin, müstebid, zâlim, gaddar, kızıl sultan yaftalarını takabilirlerdi. “Kızıl Sultan” tâbiri, doğrudan doğruya Ermeni buluşudur ve dünyada bir eşi gelmemiş derecede merhametli bir hükümdara, bu, hakîkate yüzde yüz ters sıfatı yakıştıran Ermenilerdir. Yeni nesiller de bu eski Ermeni buluşunu hakîkat diye kabullenmiş, Ermeni kafasiyle düşünmeye mahkûm edilmiştir. (Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan II. Abdulhamid Han, s.239)
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 23 Mart 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 4:12 Şi-Putin görüşmesi nelere sebep olur? 7:06 Çin ve Rusya'yı bu noktaya ne getirdi? 8:42 Çin-Rusya yakınlaşmasında Kuzey Kore nerede duracak? 9:33 ABD, Çin ve Rusya'yı ‘eşi benzeri görülmemiş' beraberliğe mi itti? 16:33 Yeni dünya hangi dengeler ve kurallarla kuruluyor? 23:52 Çin ve Rusya nasıl bir küresel düzen planlıyor? 45:03 ABD-Rusya rekabetinde Türkiye nerede duracak? 50:14 Çin-Rusya işbirliği küresel ölçekte nasıl genişleyecek? 1:05:00 Rusya-Çin ittifakı ABD için ne kadar tehlikeli olabilir? 1:12:22 Çin'in küresel stratejisini nasıl anlamak gerek? 1:19:54 Yeni dünyanın hikayesi ne olacak? 1:26:14 Dünya dengeleri kimin öncülüğünde oluşuyor? 1:32:20 Yeni kurulan dünyada Türkiye nasıl adımlar atmalı? 1:40:19 Türkiye-Irak ilişkileri hangi boyutta seyredecek? #yenidünya #rusya #ukrayna Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Doç. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 2 Mart 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 6:54 Çin-Rusya yakınlığını nasıl gelişmeler bekliyor? 13:35 NATO, Çin ve Rusya'ya karşı nasıl bir strateji izleyecek? 15:35 Türkiye, Rusya-Çin ittifakını destekliyor mu? 37:45 Dünyanın jeopolitik dengeleri yeniden mi kuruluyor? 45:29 ABD, Çin-Almanya yakınlaşmasına neden karşı? 46:58 Almanya Savunma Bakanı'nın itirafı neyi gösteriyor? 1:00:12 ABD, Rusya-Ukrayna savaşına nasıl etki ediyor? 1:16:00 Üçüncü yol: Ankara-Moskova 1:20:24 F-16 sorununun asıl kaynağı ne? 1:32:04 Türkiye, olası Çin-Rusya yakınlaşmasından nasıl etkilenir? 1:37:03 Marshall Yardımı Türkiye'de neleri değiştirdi? 1:42:04 İsrail nasıl bir karmaşa içinde? 2:00:59 İran'ın nükleer güce sahip olması Türkiye'ye nasıl yansır? 2:12:09 Batı'nın Rusya'yı kontrol planları geri mi tepti? #rusya #harekat #israil
Çok Alanlı Operasyonlar bahsinden ne anlıyoruz? Ukrayna'daki savaşta ABD, Rusya'yı nasıl yıpratıyor? ABD, Çin ile hangi şartlarda savaşacak? Türkiye'nin milli stratejisi ve politikası nasıl olmalı? Halen bizler de bir savaş içinde miyiz? Bu ve benzeri stratejik ve kritik mahiyetteki konulara birlikte bakalım.
Ukrayna-Rusya Savaşı ve yaptırımlar adeta bir ‘dayanıklılık savaşı'na dönüştü. Kim daha uzun süre dayanacak? Ukrayna mı? Rusya mı? Avrupa mı? ABD daha ne kadar süre Ukrayna'ya yardım edecek? Bu bir spor müsabakası değil, bu bir “savaş”. İnsanlar hayatlarını kaybediyor, aileler parçalanıyor. Savaşın yol açtığı ekonomik yıkım ise onlarca yıl kendisini hissettirecek. Savaş ve yaptırımlar sadece Ukrayna'yı, Rusya'yı, Avrupa'yı değil bütün dünyayı etkiliyor. Ukrayna'ya 100 milyar doları aşan yardımda bulunan ABD'nin dış borcu 31 trilyon doların üzerinde. Bu savaş, “Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi” için tatlı bir büyük pasta tabii, ancak yük sıradan Amerikalıların sırtında. Bu yüzden yeni kuşak Amerikalılar “dışardaki sonsuz savaşlar” veya “vekalet savaşları” hakkında daha fazla sorular soruyorlar. Amerikalı siyasetçiler bu soruları savuşturmada son derece yetenekli ve kurnaz olsalar da nihayetinde sokağın sesine de kulak vermek durumundalar. Her iki parti içinde gelişen popülist kanatlar yerleşik ana akım güçleri giderek köşeye sıkıştırıyorlar. Avrupa'da da durum pek farklı değil.
Sesli Köşe-Mustafa Kemal Erdemol-'Hafifi de ağırı da etkilemedi Yaptırımlar Rusya'yı durdurmadı'
Geçen hafta Pentagon'un Ukrayna'ya askeri yardım çerçevesinde verdiği Himars füze sistemlerinin 350 kilometre civarındaki menzillerini sınırlayarak teslim ettiği yönündeki haberler, Washington'un Ukrayna'daki savaşın bölgeye yayılmasından ne kadar endişe ettiğini gösteriyordu. Bu hafta içerisinde Ukrayna'nın gerçekleştirdiği tahmin edilen Rus toprakları içerisindeki havaalanlarına karşı yapılan İHA saldırıları Washington'un endişelerini artırıyor. Washington Ukrayna'nın doğrudan üstlenmediği bu tür saldırıların Rusya'yı daha agresifleştirmesinden, nükleer silah kullanmasından ve savaşı bölgesel hale getirmesinden çekiniyor.
Şubat ayından bu yana dünyanın gözü Rusya-Ukrayna savaşında. Birçok ülke, Rus lider Vladimir Putin'in askeri harekat emri sonrası ABD'nin yönlendirmesi sonucu Rusya'ya'ya karşı ekonomik yaptırımlar uyguladı. Ancak yaptırımlar Rusya'yı zorladıysa da Putin'in AB ülkelerine karşı enerji kozunu kullanması nedeniyle Rusya geri adım atmadı. Şubat ayında başlayan işgal girişiminin hala sürmesinin açık nedeni, Putin'in hasım ülkelere karşı enerji krizini bir silah olarak kullanmasındaki başarısı sanırım. Ayrıca dünyanın en önemli tahıl ihracatçısı konumunda olan iki ülkeden sevkiyatların aksaması gıda krizini de beraberinde getirdi. Enerji ve gıda krizinin baş göstermesi ile birlikte tüm dünya telaşa kapılırken, Türkiye Başkanı Erdoğan savaşta diplomasi trafiğini yürüten ve masada başarılara imza atan lider olarak kayıtlara geçti. Birçok Avrupa ülkesi Türkiye'nin başarılarına yönelik peş peşe analizler yaparken,ABD'li gazete The Hill bunlara bir yenisini ekledi. ÖNCE AVRUPA'DA ŞİMDİ DE ABD'DE GÜNDEM: ‘'TÜRKİYE BATI KANADINA DÖNDÜRÜLMELİ” Küresel siyasette yankıları süren savaşta, Türkiye›nin diplomasi zaferine imza attığı belirtildi. The Hill'de yayınlanan “ABD ile Rusya arasındaki savaşta Türkiye'nin suyuna gitmek” başlığıyla yayınlanan analizde Türkiye'nin önemine vurgu yapıldı. Türkiye'nin barış görüşmelerinde ve tahıl sevkiyatında öncülük ettiği belirtilen yazıda Türkiye'nin “Batı kanadına döndürülmesi gerektiği” belirtilerek “Ukrayna savaşına rağmen, Rus-Türk ekonomik bağlarının derinleştiğine dair son açıklamalar, ABD'yi Rusya'nın daha geniş stratejisini hesaba katmaya zorluyor” ifadeleri
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Hasan Köni, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 01 Aralık 2022 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 00:00 Giriş 02:23 Bölgesel ve ulusal güvenlik konularında nasıl strateji izlenecek? 08:12 MGK toplantısından hangi kararlar çıktı? 12:36 NATO, müttefiklik anlayışı ile hareket etmeyi bıraktı mı? 17:13 Olası harekata ABD'nin tutumu ne? 18:33 ABD bölgede Türkiye'ye karşı zaman kazanmaya mı çalışıyor? 23:00 Orta Doğu'da ABD ve Rusya için neler değişti? 27:10 Orta Doğu'da bölgesel dinamikler hangi boyutta? 30:20 Türkiye'nin Orta Doğu politikası nasıl şekillenecek? 45:10 Kimler, Türkiye'yi terörle oyalamaya çalışıyor? 53:07 ABD ve Rusya bölgede Türkiye'ye karşı ikili mi oynuyor? 56:11 ABD ve Rusya Türkiye'ye karşı nasıl bir strateji yürütüyor? 59:16 Türkiye'nin Suriye politikası ne olacak? 1:03:04 Orta Doğu için kimler, nasıl bir senaryo kaleme aldı? 1:07:12 Türkiye Orta Doğu'da hangi adımları atacak? 1:19:18 Türkiye'nin ikili ilişkileri nasıl şekillenecek? 1:21:01 Yunanistan tatbikatlarla provokasyon peşinde mi? 1:22:38 ABD'nin teröre desteği kesmesi mümkün mü? 1:30:01 Ankara-Şam hangi konularda uzlaşır? 1:31:10 Biden hangi şartlar altından Putin ile görüşür? 1:36:35 ABD Avrupa'yı nelerle kendine bağlıyor? 1:40:01 Ukrayna'da asıl barışa ihtiyacı olan AB mi? 1:43:02 AB'yi nasıl bir ekonomik dar boğaz bekliyor? 1:52:02 ABD hegemonyasını kurmak için nasıl bir yol izliyor? 2:01:03 NATO'nun kuruluşunda Almanya nasıl konumlandırıldı? 2:10:01 Yaptırımlar Rusya'yı nasıl etkiledi? #NATO #harekat #ortadoğu Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Günaydın. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tahıl koridoru anlaşmasının süresinin uzatıldığını açıkladı. Polonya Başbakanı, füze olayı için Rusya'yı suçladı. ABD ara seçimlerinde Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu ele geçirdi. Bugünün bülteni Odeabank ile birlikte ulaşıyor.
Sayfa değiştirelim... ‘Superpose'den ara fotoğraf çıkaralım... ‘Layer' diyorlar, sondaki resmin katmanlarından birine bakalım... Önce pikseller... Bir, Cezayir önemli bir enerji ülkesi. Biz de oradan LNG alıyoruz. Dört gün önce BRİCS'e resmi üyelik başvurusu yaptı... İki, İran.. Daha da kritik bir enerji ülkesi. Öyle ki, Ukrayna krizinden enerji darboğazına düşen Avrupa'yı kurtarma ayaklarından biri, Tahran'la ilişkileri düzeltip, buradan gaz/petrol pompalamaktı. Eylül ortasında ‘Şanghay İşbirliği Örgütü'ne tam üye oldu... Üç, 2 Kasım'da ABD gazeteleri, İran'ın S. Arabistan'a saldıracağı yönünde bir istihbarat bilgisinin Riyad'dan Amerika'ya ulaştığı haberini bastılar. Oysa kısa süre evveline kadar bu iki ülke aralarını düzeltmek için başkentlere seyahatler bile yapıyordu. Tahran'ın iç dalgalanmalar nedeniyle hassaslaştığı dönemde geldi bu açıklama. Takiben, İran Dışişleri Bakanı, “stratejik sabrımızın sonuna gelirsek iyi olmaz” mealinde, Riyad'ı da kapsayan bir konuşma yaptı... Dört, Moskova, S. Arabistan ve İran arasında arabuluculuk rolüne hazır olduğunu duyurdu... Beş, 5 Kasım'da ABD Başkanı Joe Biden, ‘İran'ı özgürleştireceğiz' açıklaması yaptı! Bunun üzerine Türkiye'de bazı gazeteler, “İran'da rejim çöküyor mu” başlıkları attı... Altı, Washington-Riyad ilişkilerinde de yüksek gerilim hatlarının çekildiği bir dönem bu ve Arabistan liderliğinde, Rusya'nın da eklendiği OPEC+, petrol üretimin kısarak ABD'ye ciddi dirsek göstermişti. Bugün, OPEC+ ülkeleri içinde ABD'nin ilaç için olsun bir tane dostu bulunmuyor... Yedi, 8 Kasım'da Rusya ve İran, yeni ve ortak bir petrol hattı inşa edeceklerini açıkladılar... Sekiz, Kasım ayı başında Rusya, Hindistan'ın en büyük petrol tedarikçisi konumuna geldi. Delhi, Ekim ayında Rusya'dan yaklaşık 1 milyon varil petrol ithal etti... Dokuz, 8 Kasım'da Rusya'yı ziyaret eden Hindistan Dışişleri Bakanı, ‘Rusya uzun süredir bizim için güvenilir bir ortaktır. İlişkilerimiz iki ülkenin çıkarınadır' dedi... On, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı doğalgaz için bir kısım ödemeleri Ruble ile yapmaya başladığını açıkladı... ««« Bunlar 10 gün içinde enerji temalı kimi gelişmeler, bahsettiğimiz ara katman resmin pikselleri... Çerçeveyi de çakmamız gerekiyor... Yukarıdaki maddelere, Yunanistan'ın Girit açıklarında Amerikan Exxon firmasıyla doğalgaz aramaya başlayacağını (elbette bunun Libya ve Cezayir'le ilişkisini), Almanya Başbakanı Scholz'un Çin ziyaretini, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in Aralık ayı içinde S. Arabistan ziyareti gerçekleştireceğini, Rusya'nın, Ermenistan ve Azerbaycan liderlerini toplamasını ve ‘Batı Kafkaslara sızmak istiyor' açıklamalarını, İsrail'deki iktidar değişikliğini ve Netanyahu'nun yeniden rol buluşunu, Başkan Biden'ın, daha önce üretimi artırmaları çağrısı yaptığı petrol ve doğalgaz şirketlerine, ‘savaş vurgunculuğu yapıyorsunuz' diyerek ültimatom verdiğini, Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamını saran enerji krizini ilave ediniz... Nihayet, çerçevenin üst kısmına da pirinç levha çakıp, “Kuzey Akım hatlarına yönelik sabotajlar” yazınız... Bu enerji galerisinin ismini de, Putin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teklif ettiği ve Türkiye'nin kabul ettiği, “Türkiye enerji merkezi olsun”dan mülhem, ‘Küresel Enerji Merkezi” koyun...
Ukrayna savaşı neredeyse dokuz aydır devam ediyor. Biteceğine dair de herhangi bir işaret henüz yok. Ukrayna'ya silah ve mali yardımda bulunan Batı, Rusya'yı ekonomik yaptırımlarla baskı altına almaya çalışıyor. Tahıl koridoru açılması ve esir değiş tokuşunda Rusya'ya yakınlığıyla kritik rol oynayan Türkiye, yaptırımların delinmesi konusundaysa sık sık uyarılıyor. Türkiye, Batılı ülkeler ve Rusya arasında izlediği denge stratejisini fırsata çevirebilecek mi? Von Celik Akpinar.
İngiltere'de bir buçuk ayda “vız gelip tırıs giden” eski Başbakan Liz Truss'ın telefonu, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde hack'lenmiş! ««« İngiliz medyasında yer alan habere göre, Truss'ın “yabancı ülke liderleriyle konuşmaları ve dahi özel mesajları” ele geçirilmiş! ««« Dahası, söz konusu siber saldırıyla alakalı ayrıntılar dönemin Başbakanı Boris Johnson tarafından gizlenmiş! “OLAĞAN ŞÜPHELİ” Avam Kamarası'nın Savunma Seçim Komitesi, hack'lenme olayında kafadan Rusya'yı suçladı. -Zerre tereddüt etmiyorlar... “Siber saldırıların Rusya'dan gelen sürekli bir tehdit” olduğu iddiasındalar! ««« Anlaşılan o ki... İngilizler, Efes'li filozof Heraklit'in “Beklenmeyeni bekleyiniz” epigramıyla ilgilenmiyorlar! “İNGİLİZ AKLI” Her defasında “Bu Ruslar var ya, bu Ruslar; çok oldular, yeter artık!” falan diyorlardır! ««« Yıllar yılı yere göğe sığdırılamayan şu “İngiliz Aklı” nereye kayboldu, yahu! “Siyonist'im!” diye “caka satan” Liz Truss'ı bile kurtaramadı, İngiliz Aklı! NEREDEN NEREYE? Bir başka haberle devam edelim... İngiltere Savunma Bakanı Wallace, daha geçenlerde (27 Ekim) İstanbul'da şöyle dedi: “Türk İHA'ları, modern savaşta oyun değiştirici oldu!” ««« “Gölge CIA” Stratfor'un TR-705 plakalı elemanı, CHP'deki HDPKK'lı Mister Sezgin Tanrıkulu... Varsayalım, hayalini kurduğu üzere “Dışişleri Bakanı!” olursa... “İHA & SİHA'ların üretim merkezini yurtdışına taşıması için Selçuk Bayraktar'a iki hafta süre tanıyacak!” MONARŞİYE KARŞI OMUZ OMUZA “Çarpıcı Haberler Geçidi” devam ediyor. Sıradaki gelsin... “Kanada'nın Quebec eyaletinde yeni seçilen 14 milletvekili, Kral 3. Charles'a Bağlılık Yemini Etmeyi Reddetti!” (AA, 24 Ekim 2022) ««« Tam da burada, hatırlayalım: Kraliçe İkinci Elizabeth'in hayatını kaybetmesinin ardından, kimi monarşi karşıtı kişiler gözaltına alınmışlardı. ««« -Buckingham Sarayı önünde “Benim Kral'ım değil” yazılı pankartı taşıyan bir adam... -Aberdeen'de yumurta fırlatmaya hazırlanan bir protestocu... -Sömürgeciliği kınayan bir dövizi taşıyan bir kadın... -Oxford'da, Kral Üçüncü Charles'a atfen “Onu kim seçti?” diye bağıran bir adam... -Hepsi paketlenmişlerdi! ««« İşte bu “Kral Örnekler” de gösteriyor ki... D-İngiltere'de “fikir hürriyeti, ifade özgürlüğü” şahanedir! ««« Orada, o denli İleri Bir Demokrasi var ki; Monarşi hakkında tartışmaya dahi izin verilmiyor! “SENİ, KİM SEÇTİ?” Parlamenter Sistem'e sahip İngiltere
ABD, OPEC+ ülkelerinin petrol üretimini azaltma kararına sert tepki gösterdi. Bu kararın “Rusya'ya destek vermekle eşdeğer olduğunu” ileri sürdü. Suudi Arabistan'ı askerlerini ülkeden çekmekle tehdit etti. ABD aynı zamanda Avrupa'yı Rus enerji denkleminden çıkmaya zorluyor. Rusya'yı zayıflatmak, AB ve NATO'yu kontrolü altında tutmak istiyor. Enerji bu planın en önemli araçlarından biri. AB ise güvenlikte ABD'ye, enerjide ise önemli ölçüde Rusya'ya bağımlı. Geçtiğimiz günlerde Kuzey Akım doğalgaz boru hattı saldırıya uğradı ve kapandı. Washington AB'ye “Rusya ile bağını kopar” diyor. Almanya'nın hedefi yaşlı kıtanın ABD ve Rusya'ya bağımlılığını azaltmak. Ukrayna savaşının başladığı günlerde Kiev'e destek karşılığında ABD'den kopardıkları 100 milyar euro'luk savunma bütçesi iznini Almanya Başbakanı Scholz'un “AB ordusu ve 2025 yılına kadar oluşturulacak hızlı saldırı birliği” teklifi izledi. Enerjide Rusya'ya bağımlılığını üçte iki oranında azaltma kararı alan AB'nin nasıl bir yol haritası izleyeceği ise belirsiz. Uzmanlar Avrupa'nın bu kışı atlatabileceğini düşünüyor. Ancak sonrası muamma. “Bu kış 5 şiddetinde bir kasırgaya hazır olun” diyen Türk yetkiliye AB'li diplomatın verdiği “Bu kış 4 şiddetinde bekliyoruz, ancak seneye 5 şiddetini mumla ararız” şeklindeki cevap durumu özetliyor. AB'nin seçenekleri sınırlı. Elde temmuz ayında Azerbaycan'la imzalanan TANAP kapasitesinin artırılmasını öngören anlaşmasının dışında pek bir şey yok. Irak, İran, İsrail ve Doğu Akdeniz kaynakları AB için diğer alternatifler. Bu kaynakların Avrupa'ya ulaşabilmesi için elverişli tek güzergâh Türkiye. Diğer bir deyişle AB'nin enerji darboğazından çıkış yolu Türkiye'den geçiyor. Bu şartlar altında Putin'in Türkiye'yi enerji dağıtım merkezi yapma teklifi -fotoğrafı okuyabilenler için- oldukça önemli. Satranç tahtasında yeni bir hamle bu. Konuyla ilgili teknik müzakereler henüz yapılmadı. Ancak açıklamalara yansıyan unsurlar mahiyetle ilgili fikir veriyor. Buna göre Ruslar Türk Akım'a paralel yeni bir boru hattı inşasını, Türkiye'de bir gaz dağıtım merkezi oluşturulmasını, Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya gönderilmesini ve gaz fiyatlarının Türkiye'de belirlenmesini istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son görüşmemizde Sayın Putin ile bu noktada hemfikir olduk. Rusya'dan gelen Türk gazıyla (Buradaki “Türk gazı” vurgusuna dikkat) bir hat oluşturacağız.” dedi. Yani Ankara projeye ilgi gösteriyor. Madalyonun iki yüzünü de görerek. Fırsatlar ve tehditleri hesaplayarak. Ukrayna savaşı ilanihaye sürmeyecek. Savaş bittiğinde piyasa gerçekleri -en azından enerjide- yeni işbirliklerini zorunlu kılacak. Türkiye bu proje ile savaş sonrası döneme yatırım yapabilir. Ayrıca Ankara, Ukrayna-Rusya arasında, tahıl krizi, esir takası, Dolmabahçe görüşmelerinde oynadığı stratejik arabulucu rolün bir benzerini enerji alanında, Rusya-Batı ekseninde de üstlenebilir. Dahası Türkiye Putin'in önerisinin ötesine geçerek Rus gazıyla birlikte Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, İran ve İsrail gazlarını Avrupa'ya ulaştırabilir. Avrupa'nın doğalgaza ihtiyacı var. Başta Almanya olmak üzere enerjide dışa bağımlı AB ülkeleri, bu alternatifi destekleyecektir.
Günaydın. Cumhurbaşkanlığı'nın günlük harcaması açıklandı. NATO, Kuzey Akım 1 ve 2 hatlarındaki gaz sızıntılarına "sabotaj" diyerek Rusya'yı suçladı. Hulusi Akar, Türkiye-Yunanistan gerginliği için "Her zaman görüşmeye hazırız" dedi. Bugünün bülteni Getwallet ile birlikte ulaşıyor. Fotoğraf: İsveç Sahil Güvenlik/REUTERS
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özbekistan'ın Semerkant şehrinde katıldığı Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinin ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) New York kentine geçti. Kraliçe II. Elizabeth'in cenaze törenine katılmayan Erdoğan, Central Park'ta dolaştı ve temaslarını sürdürdü. Özbekistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Hedefimiz Şanghay'a üye olmak” dedi. Peki Erdoğan'ın rotası Batı mı, Şanghay mı? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'da “kısmi seferberlik” ilan etti. “Batı, Rusya'yı yok etmeye çalışıyor” diyen Putin, Ukrayna'da işgal ettikleri toprakların güvenliğini sağlamak için böyle bir karar aldıklarını söyledi. Peki bu, savaşta yeni bir dönüm noktası mı? Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar, Transatlantik'te yorumladı.
Editör: Egemen Gök Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Batı, Rusya'yı yok etmeye çalışıyor” diyerek ülkede kısmi seferberlik ilan etti. Buna göre askeri eğitimi olan kişiler orduya çağrılacak ve seferberliğe katılan tüm Ruslar asker statüsünde olacak. “Hedefimiz Donbas'ı kurtarmak” diyen Putin, Ukrayna'nın doğusundaki Donbas bölgesinde savaşan tüm gönüllü savaşçıların Rusya Silahlı Kuvvetleri üyeleriyle aynı haklara sahip olacağını duyurdu. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde temaslarını sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün ABD Başkanı Joe Biden'ın vereceği resepsiyona katılması bekleniyor. “Güne Bakış“ta, emekli Büyükelçi Hakan Okçal ve eski Vaşington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu dış politika gündemini ve Türkiye'nin dış politika hamlelerini değerlendirdi.
Baltık bölgesi, Rusya'ya karşı pozisyon almaya devam ediyor. Estonya ve Litvanya'nın Ukrayna'nın işgal sürecini 'soykırım' ilan etmesinin ardından Letonya da Rusya'yı 'terörü destekleyen devletler' listesine almayı önerdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya'nın küçük düşürülmemesinin hayati önem taşıdığını söyledi.
Daha fazla ekonomik yaptırımla karşı karşıya kalan Rusya'nin Devlet Başkanı, Rusya'yı boğmanın ters tepeceğini ve bunun küresel bir gıda kıtlığına yol açacağını söyledi.
Günaydın, çarşamba sabahından herkese merhaba! Ben Gamze Elvan, Medyascope'un podcast'i “Güne Başlarken” ile karşınızdayım. Türkiye ve dünyanın gündemini, hava durumunu, ekonomide son verileri, yani güne başlarken bilmeniz gereken her şeyi size aktaracağım. O zaman, başlayalım!
Bi' De Buradan Bak yine çok çarpıcı, yine çok gerçekçi! Savaş Şafak Barkçin, Bi' De Buradan Bak programında, tarihte iz bırakan olayları, kendine has üslubu ve tüm gerçeklikleriyle enine boyuna anlatıyor... Savaş Şafak Barkçin yeni bölümde başlıca şunları söyledi: Evet, Rusya Ukrayna'ya girdi, başkentine de girdi, Ukrayna'yı aslında işgal etti. Tabi güncel olaylar, bize de çok yakın, bizi de çok etkileyen bir olay göreceğiz nasıl etkilediğini fakat güncel olayları doğru değerlendirmek için onların biraz gerisine gitmek lazım. Bu genelde bizim sıkıldığımız bir şey, gençlerde sıkışır halbuki günlük hayatta da birisinin bi işini niye yaptığını merak ettiğin zaman bu her zaman böyle yapıyor mu veya niye bugün böyle yaptı diye biraz geçmişini kurcalarsın, karakterini kurcalarsın aynı şeyi bizim Ruya ile ilgili yapmamız gerekiyor... İlginç bir şey söyleyeyim önce; Ukrayna kelimesi, ülkenin ismi Ukraynacada, kendi dillerinde sınır demek. Yani Ukrayna zaten bölge olarak hemen hemen tarih boyunca kendi başına çok var olmamış bir yer... Evet, Ukrainler var, Ruslar da var o bölgede her zaman öyle fakat genelde Ukrayna'nın kendi bağımsız yönetimi çok uzun süreli değildir. İlginç olanı yine Moskova presliğinin Kiev prensliği ile beraber aslında Rusya'yı kuran iki odaktan birisi olması... İki odak derken farklı değil ama iki bölge Rusya'nın hemen hemen kuruluş ayağı gibi düşünün. Birisi Kiev'dir yani bugünkü Ukrayna'nın başkenti ve diğeri Moskova'dır... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Siyasete dair her şey, Türkiye'yi ilgilendiren her konu Konuşmak Lazım'da konuşuluyor. Konuşulmayanlar masaya yatırılıyor, uzman konuklar analizleriyle olaylara ışık tutuyor. #KonuşmakLazım'a bu hafta Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Mehmet Metiner, Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun, Eski Sağlık ve Turizm Bakanı Bülent Akarcalı ve Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Selami Kuran konuk oluyor. ◾#Türkiye kriz çözümünde anahtar ülke mi olacak? ◾Türkiye krizi çözebilecek mi? ◾#Rusya-Ukrayna savaşı nereye doğru gidiyor? ◾Batı'nın #Kiev'deki duruma etkisi ne? ◾Dünyayı #petrol krizi mi bekliyor? ◾Rus ordusunun ilerleyişi hangi aşamada? ◾Petrol yasağı #Putin'i durdurur mu? ◾#Savaş dünya #ekonomisini nasıl etkiler? ◾#Ayçiçek tartışmasının aslı ne? ◾Putin yaptırımlar karşısında geri adım atar mı? ◾Yaptırımların #enerji piyasasına yansımaları ne olur? ◾#Gıdada stokçuluğun önüne nasıl geçilecek? ◾Savaş gıda ve enerjiyi nasıl etkileyecek? #gündem #siyaset #politika #haber Cüneyt Özdemir ile #KonuşmakLazım her Çarşamba 20.45'te #TVNET'te.
Prof. Dr. İlhan Uzgel anlatıyor: Batı Rusya'ya karşı bir yaptırım değil, büyük bir ekonomik savaş açmış durumda. Askeri müdahale dışında elindeki bütün imkanları kullanarak Rusya'yı ekonomik olarak çökertme politikasına geçti. Bu bir izole etme, iktisaden boğma harekatı, ölçüsü giderek artacak.
Günaydın, perşembe sabahından herkese merhaba! Ben Gamze Elvan, Medyascope'un podcast'i “Güne Başlarken” ile karşınızdayım. Türkiye ve dünyanın gündemini, hava durumunu, ekonomide son verileri, yani güne başlarken bilmeniz gereken her şeyi size aktaracağım. O zaman, başlayalım!
Rusya'yı kim durduracak 6 BAŞKENTTEN CANLI YAYIN
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel ve Çağrı Erhan konuk olduğu #AkılOdası'nda bu hafta: ◾#Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısının reaksiyonları ◾#Erdoğan: Rusya'dan da Ukrayna'dan da vazgeçmeyiz ◾#Türkiye #Ukrayna meselesinde neler yapacak? ◾#NATO zirvesinden nasıl bir sonuç çıkacak? ◾#ABD duyurdu: Ukrayna'ya asker gönderilmeyecek ◾G7: Ukrayna'da akan kanın derhal durdurulmasını istiyoruz. Rusya'yı en güçlü şekilde kınıyoruz ◾Türkiye #NATO'ya ne diyecek? ◾#Savaş halinde boğazları kime kapatacağız? ◾Boğazları kapatmanın şartları nelerdir? #siyaset #politika #analiz #haber #gündem Nedret Ersanel ile #AkılOdası her Salı ve Perşembe 20.45'te #TVNET'te.
Haftalardır diplomatik yollarla çözülmeye çalışılan Ukrayna krizi savaşa dönüştü. Rusya Ukrayna şehirlerini vurmaya başladı, Kiev genel seferberlik hazırlığı içinde. Rusya'nın saldırısına dünyadan tepkiler yağdı. Çin ve İran dışında Rusya'nın hassasiyetlerine değinen başka ülke olmadı. Amerika ve AB, Rusya'ya yönelik daha ağır yaptırımları hayata geçirmeye çalışıyor. An itibari ile yaşananlar bu yaptırımların Rusya'yı caydırmaya yetmeyeceğini gösteriyor. Von Gökce Göksu.