POPULARITY
İlk, orta ve lise tahsîlini Adana'da tamâmlayan Hz. Sâmî (k.s.), yüksek tahsîlini İstanbul'da yaparlar. Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Hz. Sâmî (k.s.), bu arada bir müddet Gümüşhâneli Dergâhı'na devâm ederler. Bu sırada Bâyezıd dersiâmlarından Rüşdü Efendi (Eski Beşiktaş müftüsü Merhûm Fuat Çamdibi Hocanın babası): “Sâmî Evlâdım, gel seni Şeyhülmeşâyih Es'âd Erbilî Hazretlerine götüreyim.” der. Bu teklifi kabûl eden Efendi Hazretleri, Rüşdü Efendi ile berâber Kelâmî Dergâhı'na giderler. Bu ilk karşılaşmanın devâmını kendileri şöyle anlatıyorlar: “Üstâdımızın huzûruna varıp ellerini öptük. Rüşdü Efendi Hoca: “Üstâdım bu getirdiğim genç Gümüşhâneli Ahmed Ziyâeddin Efendi'nin evlâdlarından Adanalı Sâmî Efendi”, deyince; birden Üstâdımız Es'âd Efendi Hazretleri: “Hayır! O bizim evlâdımız” buyurdular. Ve orada devâm ettiğim evrâdın ne olduğunu sordular. “Günde beşbin zikrullâh, bir cüz Kur'ân-ı Kerîm tilâveti, Delâil-i Hayrât” diye cevâb verdim. “Evlâdım hastalık nerede ise tedâviye oradan başlamak lâzım, bu yüzden şimdilik bunları terk edip kalbî zikre başlayacaksın” buyurdular ve Fakîre inâbe verdiler.”Akarsu deryâya kavuşmuş; su mecrâını bulmuştu. Cenâb-ı Hâkk'ın lûtfu inâyeti ile Hz. Sâmî Efendimiz bir kaç ayda seyr-u sülûkunu ikmâl buyurdular. Daha önce iki yıl devâm edilen dergâhta olmayan tecellî burada bir kaç ayda olmuştu el-hâmdü li'llâh. Kısa sürede icâzet ve mutlak hilâfet alan Efendimiz Hazretleri mürşid-i kâmilin görevine âid şu kıssaları naklediyorlar: “Gençliğimde dergâha devâm ediyordum. Orada vazîfesi müntesiblerin ayakkabılarının tozunu almak olan bir dervîş vardı. Bir gün onun elindeki bezi aldım, pertavsızın (mercek) altına tutarak bir müddet güneşin altında tuttum. Güneşin harâretinin pertavsız vasıtasıyla bezin üzerine teksîf edilmesi ile bez tutuştu ve yanmağa başladı. Dervîş hayretler içinde kaldı. İşte mürşid-i kâmil, iki cihânın Serveri ve Rahmet Güneşi Nebî salla'llâhu ‘aleyhi ve sellem Efendimiz'den aldığı nûru müntesiblerden müsâid kimselerin kalblerine teksîf edip, o nûr-ı Muhammedî (s.a.v.) ile kalbleri diriltip kemâle erdiren kişidir, bi-izni'llâh. Mürşid-i kâmil çobana benzer; çoban dağda koyunları otlatırken bacağı kırılanı orada bırakır mı? Sırtına atıp ağıla kadar getirir. Mürşid-i kâmil de hiç bir evlâdını bırakmaz ve terk etmez bi-izni'llâh.”(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)
Gazze'deki soykırımın yol açtığı coğrafi travma ile yüzleşirken bu sefer Sudan'da benzer vahşet örnekleri başladı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yönetiminde ve İsrail destekli Hızlı Destek Güçleri (RSF) adlı terörist grup, Güney'deki El Feşir'i ele geçirince kitle katliamlarına başladı.
#şehirkuşçuları Kuşlar neden otoyolları seçiyor? Egzoz kirliliği ve asfalt, kuşlar için nasıl bir habitat oldu? Kerem Ali Boyla otoyol kuşlarının; yol kenarındaki doğal alanlar, elektrik direkleri, emniyet şeridi, kavşak yoncaları, menfezler, köprü ve viyadüklerde beslendiklerini, bazılarının orada yuva yaptığını anlatıyor. Peki hangi kuşları nerede görebilirsiniz? Orada ne yiyorlar? Tabii otoyollar, bu kuşlar için ölümlü trafik kazalarına da neden oluyor! Bazı kuşlar da, ölen o kuşları yemek için otoyollara çıkıyor. Otoyol kuşlarını görürseniz beslemeye çalışmayın! Ama yapabilecekleriniz var! Kerem Ali Boyla ve Yaz Güvendi anlatıyor. NEDEN ŞEHİR KUŞÇULARI? Profesyonel kuş gözlemcisi, ekolog Kerem Ali Boyla ve amatör kuş gözlemcisi Yaz Güvendi ile kuşları tanıyor, doğayı keşfediyoruz. Şehir Kuşçuları cumartesi 10.15, pazar 15.15'te NTVRadyo'da. Kaçıranlar ve tekrar dinlemek isteyenler için programın tüm kayıtları, radyoda yayınlandıktan sonra ntvradyo.com.tr adresinde ve podcast platformlarında. #ntvradyo #kuşlar #şehirkuşçuları #doğa #keremaliboyla #yazgüvendi #şehirkuşları #kuşgözlemi #otoyolkuşları
164. Mektup Bu mektûb, hâfız Behâeddîn-i Serhendîye yazılmışdır. Allahü teâlânın feyz ve ni'metleri, her ân, herkese gelmekdedir. Bunları almak ve alamamak arasındaki ayrılık insanlarda olduğu bildirilmekdedir: Allahü teâlâ hepimizi, islâmiyyet yolunda bulundursun! Allahü teâlânın feyzleri, ni'metleri, ihsânları, ya'nî iyilikleri, her ân, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmekdedir. Herkese mal, evlâd, rızk, hidâyet, irşâd ve selâmet ve dahâ her iyiliği fark gözetmeksizin göndermekdedir. [Kullarının küfrlerini, günâhlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı gelenlerin, inkâr edenlerin, günâh işliyenlerin rızklarını kesmiyor. Dünyâ için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor]. Fark, bunları kabûlde, alabilmekde ve ba'zılarını da alamamak sûretiyle, insanlardadır. [Allahü teâlâ, kullarına zulm etmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azâba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile, kendilerine zulm ve işkence ediyorlar. Beyt: Hâşâ, zulm etmez kuluna, Hüdâsı, herkesin çekdiği, kendi cezâsı!] Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şeklde, parlamakda iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyâzlatır. [Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şeklde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaşdırır; biberi kızartınca acılaşdırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşden değil, kendilerindendir.] İnsanların, Allahü teâlâdan gelen ni'metlere nâil olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette birşey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisân yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, ni'metler içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda ni'met olarak görülenler, hakîkatde azâb ve felâket tohumlarıdır. Mekr-i ilâhî ile, istidrâc olarak, ya'nî Allahü teâlânın aldatarak, ni'met şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. O kimseleri harâb etmek için ve dahâ ziyâde azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Mü'minûn sûresinin ellialtıncı âyetinde meâlen, (Kâfirler, mal ve çok evlâd gibi dünyâlıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem” inanmadıkları ve dîn-i islâmı beğenmedikleri için, onlara mükâfat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların ni'met olmayıp, musîbet olduğunu anlamıyorlar) buyurulmuşdur. O hâlde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyâlıklar, hep harâblıkdır, felâketdir. [Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir ân evvel helâke sürükler.] Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmakdan korusun! Vesselâm. 166. Bu mektûb, molla Muhammed Emîne yazılmışdır. Dünyânın birkaç günlük hayâtına aldanmamağı ve bu kısa zemânda, çok zikr ederek, kalb hastalığını gidermeğe çalışmak lâzım olduğu bildirilmekdedir: Yavrum! Annenin yavrusuna karşı yapdığı gibi, dahâ ne zemâna kadar kendine böyle titreyeceksin? Dahâ ne güne kadar, nefsin için üzülecek, sıkıntılara düşeceksin? Yakında, elbet öleceksin! O hâlde! Kendini ve herkesi ölmüş bil! Duymaz, kımıldamaz bir taş gibi düşün! Zümer sûresi, otuzuncu âyetinde meâlen, (Sen elbette öleceksin! Onlar da elbette ölecekler!) buyuruldu. Bu kısa zemânda, yapılması gerekli en mühim şey, çok zikr yaparak, kalbi hastalıkdan kurtarmağı düşünmekdir. Çabuk biten bu zemânda, Allahü teâlâyı hâtırlayarak, ma'nevî hastalığa ilâc yapmak en büyük vazîfe olmalıdır. Allahdan başkasına düşkün olan bir gönülden hiç hayr umulur mu? Dünyâya eğilmiş olan rûhdan, nefs-i emmâre dahâ iyidir. Orada, hep kalbin selâmetini isterler. Rûhun, kurtulmuş olmasını ararlar. Biz, kısa görüşlüler ise, hiç durmadan rûhumuzu ve kalbimizi bu dünyâya bağlayacak sebebleri elde etmeği düşünmekdeyiz. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Ne yapalım? Âl-i İmrân sûresi, yüzonyedinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ onlara zulm etmedi. Onlar, kendilerine zulm ediyorlar) buyuruldu.
"Almanlar olduqca simicdir""Cərimələr rəqəmsal şəkildə yox, yalnız məktub vasitəsilə göndərilir""Hətta pişiklərin gəzdirilməsi ilə bağlı da qanun mövcuddur""Vergilər bəzən maaşın yarısına qədər yüksələ bilir""Xidmət sahəsi demək olar ki, iflic vəziyyətdədir""Orada həkim qəbuluna düşənə qədər xəstəliyin sağalır""Təkcə pul xatirinə Almaniyaya köçməyə dəyməz"Qonağımız "risk manager" Kərim Kərimli oldu
"Dünyanın ən hündür şəlaləsi bu ölkədə yerləşir""Karakasın hansı küçəsinə çıxsanız, yaşlı baba və nənələrin rəqs etdiyini görə bilərsiniz""Onların ən yüksək maaşı bizim pulla 400-500 manat arasıdır""Onlar ispandillidir deyə, ingilis dilini yaxşı bilmirlər""Los Roques adaları Venesuelanın “Maldivləri” adlandırılır""Orada supermarketlərdə çox bahalıqdır"Qonağımız səyahət bloqeri Ayşən Vaqifzadə oldu
“City Hall-u xüsusi edən onun memarlıq üslubudur”“Mütləq ‘cevapi' yeməyinin dadına baxmağınızı tövsiyə edirəm”“Yellow Tower-in məşhurluğu oradan gün batımını izləmək imkanındadır”“Bosniyada tramvaydan istifadə daha məsləhətlidir"“Orada taksi tətbiqləri olmadığı üçün yalnız yoldan əllə çağırıb, taksi tutmaq mümkündür”“Bosniyada marketlər demək olar ki, çox azdır”Qonağımız səyahətçi Fariz Hacıyev oldu
"Orada hotellərin içində harada və hansı saatda "party"lərin keçiriləcəyi barədə bukletlər qoyulur" "İbiza ətrafındakı sular çox duru və şəffafdır""Şəhərdə pulsuz internet tapmaq demək olar ki, mümkün deyil""Bəzi restoranlarda açıq havada yeməyə icazə verilmir, çünki quşlar gəlib yeməkləri götürə bilərlər"Qonağımız Baku Electronics-in Marketinq kommunikasiyaları şöbəsinin rəhbəri Nigar Zeynalova oldu
"Pekində əylənmək üçün yerlər yoxdur""Çinlilər ingiliscə danışa bilmirlər, ona görə də turistlərlə ünsiyyət üçün xüsusi cihazlardan istifadə edirlər""Çində istirahət, alış-veriş və əyləncə üçün ən yaxşı şəhər Şanxaydır""Çinlilər çox mehriban və yardımsevərdirlər""VPN-siz heç bir yerdə internet işləmir""Onların yaşlarının çox olmağından asılı olmayaraq çox cavan görünürlər""Orada cavanlar TikTok-dan istifadə edərək pul qazanırlar""Küçədə milli geyimlərdə gəzərək turistlərlə ödəniş əsasında şəkillər çəkirdilər"Qonağımız səyahətçi Sofiya Ağazadə oldu.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Emine'nin İstanbul'dan Sivas'a doğru yaptığı yolculuğun lezzet duraklarını konuşuyoruz. Karabük'ten Sinop'a, Samsun'dan Amasya ve Sivas'a kadar hangi yemekleri denediğinden bahsediyoruz. Aynı isimli yemeklerin farklı şehirlerde bambaşka tatlara dönüşmesinden, Türkiye mutfağının dünyadaki eşsiz yerine kadar uzanan keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Yolculukta denediğim lezzetlerden birkaç kare (https://drive.google.com/drive/folders/1iDZUsXpbiwMULUriK7HZjIMdp1k3DsSb?usp=sharing) Transcript Intro 1- Emin: [0:15] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin, bugünkü bölümümüzde Emine ablamla beraberiz. Nasılsın Emine abla? 2- Emine: [0:25] İyiyim Emin, sen nasılsın? 1- Emin: [0:27] Ben de iyiyim. Nerede kalmıştık? 2- Emine: [0:30] Lezzetli bir yerde kalmıştık. 1- Emin: [0:32] Evet, bir önceki bölümü dinlemeyenler varsa, Emine ablam yakın zamanda bir Batı Karadeniz, Orta Karadeniz ve Sivas gezisine gitti. Orada geçen bölümümüzde gezdiği yerleri anlattı bize. Şimdi bu bölümde çok daha önemli bir şey, yediği şeylerden bahsedecek bize. 2- Emine: [0:52] Gelelim asıl konuya. 1- Emin: [0:53] Aynen. Gelelim önemli konuya. Dedik yani bu bölüm apayrı bir bölüm olmalı. Bunu öyle kestirip atamayız yani kısa bir bölümde bunu bitiremeyiz. Evet en son bölümün sonunda en beğendiğin şeyin Sinop mantısı olduğunu söylemiştin. Bu hâlâ geçerli mi? 2- Emine: [1:10] Geçerli sanırım. Böyle ana yemek olarak Sinop mantısını çok beğendim. Bir de Sivas'ta bir Divriği pilavı diye bir pilav denedim. Pilav da şahaneydi ya dışarıda yediğim en iyi pilavlardandı. Ama pilav bizde biliyorsun böyle ana yemek gibi geçmiyor. Bir de ben ekstra sevdiğim için pilavı... O da çok ağır basıyor. 1- Emin: [1:30] Nasıl bir pilavdı? 2- Emine: [1:32] Nasıl bir pilavdı... İçinde bolca kuru meyve vardı. Kuru üzüm falan... Üstünde de haşlanmış et gibi bir et vardı. Ama ikisi beraber pişiyorlarmış galiba. 1- Emin: [1:41] Bayağı ana yemek bu ya. 2- Emine: [1:44] Ya ben pilav kısmını daha çok beğendim. O yüzden oraya odaklanıyorum. Evet eti de düşününce doğru diyorsun. Ana yemek gibi. O çok güzeldi. Böyle et suyuyla pişen pilav zaten çok lezzetli oluyor. O şekilde... O ikisini diyorum. 1- Emin: [1:57] Evet. Peki o zaman gezinin başından başlayalım. İlk gittiğin yer Karabük'tü herhâlde. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.oneplace.com/donate/276/29
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.elsitiocristiano.com/donate/276/29
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.oneplace.com/donate/276/29
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.oneplace.com/donate/276/29
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.elsitiocristiano.com/donate/276/29
¿Estás ocupado "haciendo" cosas para Dios? En el apogeo de su ministerio, con miles clamando por su atención y los milagros, ¿qué hace el Hijo de Dios? Jesús nos muestra cómo es la rendición total: se apartó para ORAR.– Jn. 17:1-4 To support this ministry financially, visit: https://www.oneplace.com/donate/276/29
ngiltere, Fransa ve kısmen Almanya'nın, İsrail-Filistin'de barış isteme haliyle Amerika'nın barış arayışı arasında zıtlık var. Aynısı Rusya-Ukrayna savaşı için de geçerli. Orada da zıtlık var. Eski kıtanın üçgeni, İsrail'in durmasını istiyor. Filistin'e üzüldükleri için değil. Sebebi uzun ama özünde “Trump barışı” ile anlaşamamaları!.. Büyükelçi Barrack'ın bölgesel planı, jeopolitikası ile kendi yaklaşımları arasındaki farklılılar olarak görelim, biraz da Ukrayna kefesinin karşılığına ağırlık koymak diyelim. (‘Büyükelçi'nin DNA'sına bakarken, ‘Amerikan DNA'nızı mı kullanıyorsunuz?', 02/08.)
Câbir bin Abdullah (r.a.)'den rivayet edilmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsrailoğullarından söz edebilirsiniz; çünkü onlar, içlerinde hayret veren garip işlerin cereyan ettiği bir millettir.” Sonra şöyle anlattı: “Benî İsrail'den bir grup insan çıkarak, mezarlığa gittiler. Orada, aralarında şöyle konuştular: “Biz şimdi bir namaz kılsak, sonra Râbbimize duâ etsek, O da, bize ölülerden birini çıkarsa da gelip, bize ölümden haber verse.” Namaz kıldılar, Râblerine duâ ettiler. Onlar bu hâl içinde iken, bir ölü başını kabrinden çıkardı. Yüzü simsiyahtı. Alaca bulaca bir hâli vardı. Onlara bu hâli ile göründü ve şöyle dedi; Ey buraya gelmiş kimseler! Allâh'a yemin ederim ki, öleli doksan yıl oldu. Hâlâ ölüm acısı benden gitmedi. Tıpkı şimdi ölmüş gibi. Allâh'a duâ edin; beni eski hâlime getirsin. Kabrinden çıkan o şahsın alnında, secde izi vardı.” Hasan (r.a.)'den naklen şu hadîs-i şerifi anlattılar: “Mü'mine gelecek ölümün şiddeti ve zorluğu üç yüz kılıç darbesi kadardır.” Bir kimse, ölüme inanır, onun mutlaka geleceğine kani olursa, iyi amel işleyip kötü davranışları bırakarak ölüme hazır olması gerekir. Çünkü, onun ne zaman geleceği belli değildir. Resûlullâh (s.a.v.) ölümün şiddetini ve acısını beyân buyurdu. Bu, ümmetine onun öğüdüdür. Tâ ki, onu duysun, hazırlıklı olsun, dünya güçlüklerine de sabırla karşı dursun. Çünkü, dünya sıkıntılarına sabırla karşı koymak, ölümün şiddetine maruz kalmaktan, âhiret azabına uğramaktan daha kolaydır.(www.mevlanatakvimi.com)
Monakoya getmək üçün viza lazımdır?"Oranın avtobus dayanacağında divanlar var""Orada ən lüks mənzillər münasib qiymətə kirayə verilir""Monakoya uşaqlarla getməyi tövsiyyə etmirəm" "Monakolular xarici dili bilməsələr belə, insanlara işarə ilə köməklik edirlər""Səyahət edərkən yanınızda mütləq istifadə edə biləcəyiniz fiziki kart olsun"Qonağımız Beynəlxalq Səyahətçilər klubunun müstəqil tərəfdaşı Lalə Əhmədova oldu.
Önceki yazıdan devamla, cinsel yönelim karmaşası yaşayan ve fiziken “erkek” olma hayaliyle bir yola giren genç bir kıza kulak vermeye devam edelim: *** “Aslında asıl profesörle değil, onun asistanıyla görüşüyor-sunuz. Görüştüm. Asistanıyla 3 kere görüştüm, 3 kere gittim yanına. Orada zaten çok tuhaf şeyler sordu. İşte, ‘Çocukken nasıl giyiniyordun?' Çocukken nasıldı?'
Zihnim beni yanıltmıyorsa 2008 yılıydı. Washington'dayken bir topluluğun buluşmasına katılmıştım. Akademi ve düşünce kuruluşu dünyasından oluşan 8-10 kişilik grup, Türkiye'den bir misafiri ağırlıyordu. Felsefi ve düşünsel tartışmaların yapıldığı bu buluşmada, Türkiye'den gelen konuğun berrak zihni, entelektüel derinliği, teorik konulara hakimiyeti dikkat çekiyordu. O konuk SETA Başkanı İbrahim Kalın'dı. Akademik çevreler için, nam-ı diğer; “Dr. Kalın.” Orada kendisiyle kısaca merhabalaştığımızı hatırlıyorum.
Bu epizodda özünü necə sabotaj etdiyini və hansı daxili kimlikdə ilişib qaldığını kəşf edəcəksən. Bu, məhsuldarlıqdan tutmuş qərarverməyə qədər hər şeyə təsir edir.Dinlə və özünlə üzləş: Bu, sadəcə bir podkast deyil, güzgüdür.
İsveçli Greta Thunberg, 22 yaşında. “Gazze'ye yüz kilo un götürebilmek için hayatımı veririm” diyen bir iklim aktivisti. Orada yaşanan vahim boyutlardaki açlığa dikkat çekmek, dünyanın harekete geçmesini sağlamak, bir nebze yardım edebilmek için yola çıkan gemideki İsveçli Greta, kulağının üstüne yatan dünyayı ne kadar harekete geçirir? Maalesef pek ümitli olunamıyor.
“Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. Bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. Her şey şimdi oraya gidiyor. Orada neler olup bittiğini bilmiyorum” diyor muhteşem kitabı ‘Malte Laurids Brigge'nin Notları'nda Rainer Maria Rilke.
Yargıya intikal etmiş iddialar üzerinden kimseyi peşinen suçlu ilan etmemek gerektiğine inanırım. Ne savcıyız biz, ne de hakim. Yargılanma sonucunda ortaya konan karara bakıp konuşmak en doğrusudur. Orada somut ve objektif belgeye ve delile uygun karar verilmişse sorun yok.
Önce üniversite öğrencileri ardından da liseliler çıktı meydana. Onlara gemisini kurtaran kaptan olmayı öğütleyen bencillik çağının biçtiği renkli ama dar gömleği yırtıp attılar. Memleketi kurtarmaya soyundular. Tıpkı 68 kuşağından dedeleri, nineleri gibi… Heykelinin önünden geçip gittikleri ama şimdi tanıdıkları Hürriyet şehidi ağabeyleri gibi… Hiç yüzünü görmedikleri artık kitaplarda bile okutulmayan ama bir asır önce memleket elden gidiyor diye istibdada karşı hürriyet yoluna düşen Jön Türkler gibi… 20'lerinde canlarını memleket, hürriyet, devrim uğruna feda etmiş Denizler gibi… Bu daha başlangıç!İlla bir milat olacaksa gelin bunu 19 Mart'a değil 17 Temmuz'a koyalım. Çünkü Polonez işçilerinin mücadelesi kendi iş ve aş kavgasıyla kalmadı. Yaz ve sonbaharda “zordayız, geçinemiyoruz” şiarıyla son yılların en kitlesel işçi mitingleri yapıldı. Orada kalmadı. 2024 yılının Aralık ayında başlayan metal fabrikalarının grevleriyle ve istibdadın bu grevleri keyfi ve hukuksuz şekilde yasaklamasıyla kapattık. Metal işçileri 2025'e grev yasaklarını yırtıp atarak girdi. Türkiye'nin son çeyrek yüzyılında ilk defa yasağa rağmen bir aydan fazla süren ve zafer kazanan grevleri gördük! Grev yasaklarıyla birlikte, her şeyin tek bir adamın iki dudağı arasında olduğunu anlatan “tek adam rejimi” efsanesi de yerle bir oldu. İşçi mücadeleleri iş, aş, hürriyet mücadelesidir. Ne mutlu ki 2025'te istibdada karşı hürriyet mücadelesine gençlik de yetişmiştir. Hem de ne yetişme! Ama gençliğin hürriyet kavgası işçinin sınıf kavgasıyla henüz buluşmuş değildir. Mücadele İmamoğlu vesilesiyle başlamışsa da öğrenci gençlik içinde bu çerçeveyi aşma yönünde önemli eğilimler vardır. Bunlar çok önemli ve doğru eğilimlerdir. “İşçi, öğrenci el ele genel greve genel direnişe” sloganı dillerdedir. Öğrenciler hürriyet mücadelesini kazanmak için kendi çabalarının yetmediğini görmekte, her geçen gün daha fazla işçileri nasıl kazanabiliriz sorusunu sormaktadır. Bunun için CHP'den kopma eğilimlerinin ete kemiğe bürünmesi, fiziki polis barikatlarının aşıldığı gibi patron partisi CHP'nin mücadeleyi sınırlayan siyasi duvarının da aşılması gerekiyor. İşçileri kazanmak isteyen, patron partisinden kopmak zorunda. Öğrenciler önce işçi sınıfını tanımayı, işçi sınıfını dinlemeyi ve anlamayı önüne koymalı. Öğrenciler hürriyet sevdasıyla, memleketi kurtarma davasıyla işçileri kazanmanın yollarını tartışmaya başlamışken işin diğer tarafına da bakmak gerek. Neden işçiler, öğrencileri kazanmanın yollarını aramasın? Neden işçiler iş ve aş mücadelesini kazanmak için öğrencileri yanlarına kazanmanın derdine düşmesin? Neden işçinin çekiç tutan eliyle öğrencinin kalem tutan elinin kavuşması hepimizin ortak derdi olmasın? Birlikten kuvvet doğar! İşçilerin AKP'den olduğu kadar CHP'den de duydukları sınıfsal bir tiksinti var. Ama öğrenciler başka CHP başka… İşçiler de öğrenci gençliği anlamaya çalışmalı.Ve varsa yoksa örgütlenmek, örgütlenmek, örgütlenmek gerekiyor! Ne dedik 2025'i örgütlenme ve mücadele yılı yapacağız! Hareketler örgütsüz ve kendiliğinden başlayabilir ama kazanması için er geç örgütlenmek zorundadır. Moralsizliğin, dağınıklığın, hayat gailesinin (işçi için geçim derdinin, öğrenci için okul işlerinin) enerjiyi soğurup yok etmesinin ilacı örgütlenmedir. İşçiler, sendikasına üye olmalı, sahip çıkmalı denetlemelidir. Öğrenciler forumlardan, kulüplere, temsilci konseylerinden adı ne olursa olsun birleştikleri, tartıştıkları, ortak kararlar aldıkları örgütlenmelere sahip çıkmalı ve onları sürdürmelidir. Ve nihayet işçi ve öğrenci el ele hürriyet kavgasını kazanmaya yönelecekse bu, lamı cimi yok bir siyasi mücadele demektir. Bu siyasi mücadele düzen partilerinden bağımsız, iş, aş, hürriyet kavgasını bir bütün olarak kavrayan bir örgütü yani devrimci bir işçi partisini gerektirir. İşçileri kazanmak isteyen öğrencilerin, öğrencileri kazanmak isteyen işçilerin, hürriyet kavgasını kazanmak isteyen herkesin adresi burasıdır!
Dervişe “dünya nimeti nedir?” diye sormuşlar, “elemin senden gitmesidir” diye cevap vermiş. “Bu da ne ola ki?” diye merak edip tekrar sormuşlar. O da “dünya nimeti mutlak değildir, hastayken iyileşmek, açken doymak, cahilken öğrenmektir. Elemin senden alınmasına dünya nimeti derler. Ahiretin nimeti öyle değildir. Orada aç olduğun için yemezsin. Hasta olduğun için iyileşmezsin. Orada nimet mutlak ve kesintisizdir” demiş.
Japonya da bizim gibi deprem ülkesi. Orada 6,2 büyüklüğünde deprem olduğunda herkes oturduğu yerde sallanmanın durmasını bekler ve sonra işine devam eder. Bizde 6,2 deprem olur, 151 kişi bulunduğu binadan evden ya da işyerinden kaçarken yaralanır. Neden?
“1899'da İstanbul'da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu'dan İstanbul'a gelmiş, büyükanne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul'a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: Ben hem Bosnalıyım hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm hem Atinalı hem Sofyalıyım, hem Erzurumlu hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.”
María creció lejos de su madre, Leonor de Austria, que abandonó Portugal tras quedarse viuda de Manuel I el Afortunado para vivir cerca de su hermano el emperador Carlos. Recibió el título de duquesa de Viseu de manos de su hermano Juan III, y se convirtió de esa forma en la mujer más rica de Portugal y una de la mujeres más ricas de Europa. Quizá por eso todos los intentos de boda no fructificaron.En los últimos años de su vida, su madre Leonor intentó un acercamiento con María, pero todo fue en vano. Hoy os contamos su historia.
Cihâd-ı mukaddes îlânını, tâ Avustralya'da duyan iki Osmânlı Türkü'nün iftihâr edilecek destanı: Bunlar Avustralya'nın “Silver City” şehrine yerleşmiş iki Osmânlı'dır. Orada çalışarak hayâtlarını kazanmaktadırlar. Günün birinde Halîfelerinin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerîfi çıkardığını ve bütün müslümânları cihâda çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale Cephesi'ne gönderilmek üzere Avustralya'dan asker toplanmaktadır. Bu iki genç, şehrin vâlisinin huzûruna çıkarak şöyle derler: “Halîfemiz size karşı harp ilân etmiş. Bizim de buna icâbet etmek vâzifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamândır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vâli gülmüş ve onları reddetmiş: “Bizi tehdid mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde!” Bizimkiler de: “Eh ne yapalım, bizden günâh gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar. Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfekle bol cephane edinmişler. Sonra? Sonra da Çanakkale'ye gönderilmek üzere lîmânâ sevk edilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namâzlarını kılıp helâllaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler. Üzerinde elde dikilmiş bir Osmânlı bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizâsına gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yedi yüz Anzak askerini ölü ve yaralı olarak bırakmak zorunda kalmış. Etraftaki tepelerde kalabalık Osmânlı kuvveti arayan düşmân, bütün bu savaşı verenin sâdece iki şehîd kahraman olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gâfil olan ve İslâm'ın gönüllerdeki hâkimiyetini bilemeyen İngiliz vâliye de o iki kahramanın mübârek naaşlarını selâmlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.(Basından Derleme)
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde, bizi nelerin güldürdüğünü keşfe çıkıyoruz. İnternetin komediye etkisinden küfürün komiklikteki rolüne, yerli ve yabancı komedilerin karşılaştırılmasından günlük hayattaki mizaha kadar geniş bir yelpazede sohbet ediyoruz. Komediye dair düşündüren, eğlendiren ve bazen de şaşırtan tespitler yapıyoruz! Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:26] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Berkin'le beraberiz. Nasılsın Berkin? Berkin: [0:35] İyiyim Emin. Teşekkür ediyorum. Bir tık yorgunum. Sen nasılsın? Emin: [0:39] Ben de iyiyim. Yorgunluğunu tahmin edebiliyorum. Uzun bir süredir yoktun. Berkin: [0:43] Aynen. Emin: [0:44] Ne yaptın? Nerelerdeydin? Berkin: [0:45] Yokluğumu seyirciler çok hissetmiş midir sence? Emin: [0:48] Seyircilere çok çaktırmadık bence. Berkin: [0:50] Değil mi? Belki bir, iki podcast eksiktir böyle. Arada mesafe vardır. Onun dışında çok hissettiklerini düşünmüyorum. Yurt dışındaydım. Avrupa'daydım. Birkaç farklı ülkede yaklaşık otuz gündür... Benim için ilk kez bu kadar uzun bir yurt dışı seyahat serüvenim oldu. O yüzden biraz yorgunum. Emin: [1:09] Evet gerçekten uzun bir süre. Berkin: [1:10] Evet. Ya böyle çok tabii sürekli geze geze, yorucu bir 'gezgin' minvalinde bir şeyim olmadı ama... İnsan yattığı yeri özlüyor yani. İşin özü o bence. Emin: [1:23] Evet gerçekten öyle. Yani senin bundaki tecrüben neydi? Ülkenin gündemi de malum birazcık hızlı bir şekilde değişiyor. Berkin: [1:31] Ya tabii. Orada açıkçası Türkiye gündemini çok fazla takip etmedim. Yani o biraz bence akıl sağlığı sağladı bana. Biraz kafa sağlığımı toparlamış olabilir. Gelir gelmez ama bakıyorum yine bir sürü... Bir şeyler değişiyor. Olaylar oluyor vesaire... Kimi üzücü, kimi hoş. Yani ama bunda bir yabancılık çekmedim mesela. Emin: [1:54] O kadar uzun süre gitmedin. Berkin: [1:56] Aynen. Bir ay etkilememiş beni çok fazla. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde Emin ve Feyza, hepimizi çocukluk yıllarına götürüyor! Mahallede oynanan unutulmaz sokak oyunları, kahkaha dolu anılar ve eski günlerin sıcak sohbeti sizi bekliyor. Yakantop, saklambaç, körebe… Siz en çok hangisini severdiniz? Geçmişin o güzel günlerini birlikte hatırlamak için bu bölümü kaçırmayın! Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:24] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Feyza ile beraberiz. Nasılsın Feyza? Feyza: [0:34] Merhaba Emin. Biraz hastayım. Belki sesimden de anlaşılıyordur. Ama iyiyim. Sen nasılsın? Emin: [0:40] Ben de iyiyim. Teşekkür ederim. Geçmiş olsun. Neyin var? Feyza: [0:43] Galiba soğuk aldım bilmiyorum. Ben yurt dışındaydım yakın zamanda. Dönünce, hemen, döner dönmez hasta oldum. Herhâlde mevsim değişikliği mi artık... Hava değişikliği mi? Herkes öyle diyor. Hava değişikliği diyor. Ben de ona inandım herhâlde öyledir. Emin: [0:56] Orada mı hava soğuktu burada mı hava soğuktu? Feyza: [0:59] Orada hava çok soğuktu. Biraz zaten orada boğazımda bir şeyler hissetmeye başlamıştım. Allah'tan burada evimde oldum yani hasta. Daha güvenli bir alanda. Emin: [1:08] Evet yurt dışında hasta olmak biraz tatsız oluyor gerçekten. Feyza: [1:12] Evet ya. Evet. Emin: [1:14] Her ne kadar... Yani aslında bir şey olmasa da insan evinin konforunda bir hastalık geçirmeyi tercih eder herhâlde. Tabii hiç hasta olmak istemez insan ama olacaksa eğer evinin konforunda olmayı tercih eder yani. Feyza: [1:25] Aynen öyle. Bir de yazık yani kaç günlüğüne gidiyorum zaten... Can sıkıcı olur gerçekten. Emin: [1:31] Evet, geçmiş olsun diyelim o zaman. Feyza: [1:33] Sağ ol, sağ ol. Emin: [1:34] Bugünkü bölümümüzün konusu senden geldi. Biraz bahsetmek ister misin bugünkü bölümümüzde neler hakkında konuşacağız? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
IPI Medyada İnovasyon podcast serisinin 8. bölümü yayında! Medyada İnovasyon serisinin bu bölümünde Uraz Kaspar'ın konuğu gazeteci ve yazar Gökçer Tahincioğlu. Geleneksel gazetecilik pratiklerinin, medyada yaşanan inovatif değişiklikler sonrası nasıl değiştiği ve dönüştüğünü değerlendirdiğimiz bölümde değinilen konu başlıklarından bazılarını şöyle özetleyebiliriz: Medya ve inovasyonun temelleri Gazeteci kime denir? Mesleğin tanım ve sınırları Habere gitmek: ‘Orada' olmamanın etkileri Yeni medya ve geleneksel gazetecilik arasındaki denge Kutuplaşma ve medyanın itibarsızlaşması Gazeteciliğin meslek değeri ve zorlukları Geleneksel gazetecinin yeni medya ekosistemine adaptasyonu Tahincioğlu'nun yayında bahsettiği içerikler ise şunlardır: T24 Duvar Cumhuriyet OdaTV Evrensel İsmail Saymaz Tolga Şardan Fikret Bila Murat Batı Eksik Mecaz Podcast
O'nunkisi adeta bir rüya gibi bir hikaye. 1980'li yıllarda Almanya'ya işçi çocuğu olarak gelen Fazıl Bay, bir yandan meslek eğitim kurslarına giderken bir yandan da inşaatlarda çalışmış. Daha sonra yolu, Köln'ün eski şehir merkezindeki bir otel restoranına düşmüş. Orada önce bulaşıkçı olarak işe başlamış, ardından adım adım garsonluğa, başgarsonluğa ve yöneticiliğe kadar yükselmiş. Ama bu başarıyla yetinmemiş; restoranı ve oteli satın alarak kendi işinin sahibi olmuş. Fazıl Bay, başarıya yürüdüğü zorlu yolları ve unutulmaz anılarını COSMO Türkçe'ye anlattı. Mikrofonda ben, Ceyhun Kara. Von Ceyhun Kara.
#HerkeseSanat #müze “Müze demek, perilerin evi, demek. Orada gördüklerinizin taşıdığı ruhları aktaracak birikim vardır. Sizi bir ruhlar dünyasına, imajinasyon dünyasına götürürler. Hayatımızdan masallar gittikçe, ötekini sevmemeye, anlamamaya başladık, kültürel yabancılaşma başladı. İşte müzeler, kültürel yabancılaşmadan bizi bu tarafa çeker, gitme, sen yabancı değilsin, der.” ... Prof.Dr. Hüsamettin Koçan müzeyi anlatmaya bu sözlerle başlıyor, bizi müzeyle tanıştırıyor, müzeye davet ediyor. Türkiye'de müzecilik hareketinden, köyüne dönen gurbetçilerin getirdiği kültüre, zevklerine.... Parası olanların kültürel ortama katkıda bulunmak istemesinden Baksı Müzesi'ni neden kurduğuna... Etnoğrafya müzesinden çağdaş sanat müzesine... İstanbul Modern'den Eskişehir'deki Odun Pazarı Müzesi'ne, Bayburt'taki Baksı Müzesi'ne... Hüsamettin Koçan'ı, bu program için seçtiği Erik Satie'nin müziği eşliğinde dinleyin. (Gymnopédie No. 1 ve Gnossienne 1) Herkese Sanat Cumartesi saat 12.30'da NTVRadyo'da. Programın tekrarı Pazar 18.30'da. NTVRadyo'da yayınlandıktan sonra, kaçıranlar ve tekrar dinlemek isteyenler için podcast kaydı ntvradyo.com.tr adresinde, Spotify ve tüm podcast platformlarında. NEDEN HÜSAMETTİN KOÇAN? Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu resim bölümünden 1970 yılında mezun oldu. 1975'te, aynı okulda asistan olarak çalışmaya başladı. 1978 yılında Avusturya Hükûmet Bursu ile Salzburg'taki Uluslararası Güzel Sanatlar Yaz Akademisi'nde eğitim aldı. "Salzburg Şehir Onur Ödülü"ne layık görüldü. 1980 yılında Türk halk resimleri üzerine yaptığı araştırmasını tamamladı. Ertesi yıl öğretim görevlisi oldu. 1983 senesinde, Marmara Üniversitesi'nden sanatta yeterlik derecesini aldı. 1986'da doçent, 1993'te profesör oldu. 1997'den 2005'e kadar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dekanlık görevini sürdürdü. UNESCO'ya bağlı bir kuruluş olan Uluslararası Sanat Derneği'nin (AIAP) Türkiye ayağının kurulmasında rol oynayan Koçan, 1990-1995 yılları arasında bu dernekte yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Avustralya'dan Almanya'ya, Belçika'dan Güney Kore'ye, İtalya'dan Fransa'ya, İngiltere'den Japonya'ya birçok ülkede çalışmalar yaptı, araştırmalarda bulundu. 1997 yılında Gezici TIR Sanat Galerisi Projesi'ni hazırlayıp hayata geçirdi, Bayburt, Erzurum, Van ve Diyarbakır'a götürdü. Doğduğu yer olan Bayburt'un eski adıyla Baksı, yeni adıyla Bayraktar köyünde müze kurma fikri 2000 yılında filizlendi. Bu fikri hayata geçirmek amacıyla 2005 yılında Baksı Kültür Sanat Vakfı'nı kurdu. Müze, başta sanatçılar olmak üzere çok sayıda gönüllünün katkısıyla yıllar içinde gerçek bir toplumsal projeye dönüştü. Müzenin ana binası, 2010 yılında zorlu bir serüvenin sonunda, devletten hiçbir maddi yardım almadan, tamamlandı. Baksı Müzesi'nin tanıtımı 2010 yılı Haziran ayında İstanbul Modern'de, açılışı ise Temmuz ayında yapıldı. Prof.Dr. Hüsamettin Koçan 2009 yılında, Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dekan oldu. 2014 yılında TBMM Onur Ödülü'ne değer görüldü. Baksı Müzesi web sitesi https://baksi.org/tr/anasayfa NEDEN HERKESE SANAT? Uzak durduğumuz sanat dallarının seyircisi olmayı öğreniyoruz. Sizi, anlamayacağınızı düşündüğünüz sanat dalıyla, sanatçı, akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni ve deneyimli seyirciler rehberliğinde tanıştırıyoruz. Çünkü anlamak için, sevmek için önce tanışmak gerekir! Opera, klasik bale, Picasso, heykel, sanat sineması, çağdaş dans, performans sanatı, dijital sanat... Her bölümde, o sanat dalından örnekler eşliğinde, en iyi bilenlerden dinliyoruz.
Bəlkə, hələ fərqinə varmırıq, amma hamımızın ikiqayı var. İkiqay “yaşamaq üçün səbəb” və ya “səhər yataqdan qalxmaq üçün səbəb” mənasını verir. Bu, ehtiyaclarınız, istəkləriniz, məqsədləriniz və məmnuniyyətinizin qovuşduğu yerdir: mükəmməl balans və tam məmnuniyyət nöqtəsi. Yaponiyanın Okinava adasında insanlar dünyanın hər yerində olduğundan daha çox yaşayırlar. Orada ikiqayınızı tapmaq uzunömürlülüyün və xoşbəxtliyin açarı hesab olunur.Siz də bu podkast və mövzu ilə bağlı öz fikirlərinizi yazın, müzakirə edək
Nieves Concostrina nos habla de la Ley de Prensa promulgada el 22 de abril de 1938.Ya puedes escuchar Polvo eres, exclusivo en Podimo: https://go.podimo.com/es/polvoeres
Nieves Concostrina nos habla de la Ley de Prensa promulgada el 22 de abril de 1938.Ya puedes escuchar Polvo eres, exclusivo en Podimo: https://go.podimo.com/es/polvoeres
Nieves Concostrina nos habla de la Ley de Prensa promulgada el 22 de abril de 1938.Ya puedes escuchar Polvo eres, exclusivo en Podimo: https://go.podimo.com/es/polvoeres
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Yüzüklerin Efendisi'ni bilmeyeniniz yoktur. Biz de sıkı hayranlarıyız, peki ne kadar iyi hatırlıyoruz? Yarışma temalı podcastlerimizin bu ilk bölümünde Feyza, Emin ve Onur'un Yüzüklerin Efendisi bilgilerini birbirinden ilginç sorularla ve repliklerle test ediyor. Bakalım kazanan kim olacak? Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:27] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin, bugün Feyza ve Onur'la beraberiz. Nasılsın Feyza? Feyza: [0:35] İyiyim Emin, çok heyecanlıyım. Farklı bir şey yapacağız çünkü. Sen nasılsın? Emin: [0:39] Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Onur sen nasılsın? Onur: [0:42] Ben de iyiyim. Aynı sebepten ben de bayağı heyecanlıyım. Bakalım nasıl geçecek? Emin: [0:46] Evet aslında uzun bir bayram arası gibi bir şeyden çıktık. Bayağıdır beraber bölüm çekmiyorduk. Bunun üzerine konuşacaktık ama hepimiz biraz heyecanlandık şu anki bölümün konusuyla ilgili. Birazcık detay bir konu aslında. Çok fazla seveni de olabilir, sevmeyeni de olabilir... Yani sevmeyeni olmaz zannediyorum da bizim kadar seveni, ilgileneni var mıdır bilmiyorum. Feyza bize ne hazırladın bugün? Feyza: [1:09] Bugün Yüzüklerin Efendisi bilgilerinizi yarıştırabileceğiniz bir oyun, yarışma hazırladım. Kendimce birkaç soru buldum birkaç yerden. Zamanımız kalırsa bazı replikler de olacak. Onların kime ait olduğunu da bilmeye çalışacaksınız. İkinizin de Yüzüklerin Efendisi serisini sevdiğinizi bildiğim için bence çok keyifli olacak. Ben sonucu merakla bekliyorum. Siz nasıl hissediyorsunuz? Yüzüklerin Efendisi (Lord of the Rings) Özel Emin: [1:36] Ben şahsen kendimden bahsedecek olursam Yüzüklerin Efendisi üçlemesini baştan aşağı en az belki on - on beş kere izlemişimdir. Hobbit üçlemesini de üç - dört kere izlemişimdir. Ama kitap konusuna gelirsek kitapları hiç okumadım maalesef. Bu yüzden buradan kaçıracağım sorular olabilir. Onur: [1:53] Ben de filmleri epey izlemiş birisiyim. Üç filmi de defalarca izledim. Kitapları da tam hatırlamıyor olsam da, net şekilde hatırlamıyor olsam da okumuşluğum var. Ama Hobbit serisine çok hakim değilim film olarak. Orada bir dezavantajım var. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Bu video 03/05/2019 tarihinde yayınlanan “RAHMET, ÜMİT VE BEREKET AYI RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İftar vaktinin ayrı bir neşvesi var. Aç-susuz duruyorsunuz; dudaklarınız kurumuş, bir yudum suya, “Bir olsa da!..” falan diyorsunuz. Sonra, iftar edeceğiniz zaman, Cenâb-ı Hakk'ın nimetinin kadr u kıymetini bilme söz konusu. لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) “Şükrederseniz, nimetimi artırırım Ben!” Şimdi Ramazan-ı şerifte, o bir bardak suyun kadri/kıymeti biliniyor. Orada öyle bir şükrediyorsunuz ki siz, hâlen en azından… “Elhamdülillah yâ Rabbi! Sen, bu suyu yaratmışsın.. su ile benim ağzımdaki münasebeti yaratmışsın.. yutağımdaki münasebeti yaratmışsın.. vücudumdaki münasebeti yaratmışsın.. vücudumda suya ihtiyacı yaratmışsın Sen.. ve ben, bütün bunları hissediyorum, onu yaratmışsın!..” İnsan bunları düşünmeyince zannediyorum gâfilâne yaşıyor demektir. İnsandaki tefekkür, tedebbür, tezekkür, taakkul meseleyi böyle ele almayı iktiza eder. Şayet, bir iftar vaktinde, iftar, bunları düşündürüyorsa sana, bu da çok önemli bir husustur. Sahura kalkıyorsun; gece, uykunu terk ediyorsun. Hele şimdiki dönemde, Terâvîh kılacaksın; yorgun-argın, vakit bulabilecek misin, bulamayacak mısın; iki saat uyuyacak mısın, uyumayacak mısın?!. Fakat o tatlı uykudan, yumuşak döşekten, sımsıcak yorganın altından sıyrılarak, sahura kalkacaksın, yemek yiyeceksin orada. Fakat senin kendi rahatını terk etmen, belki ailevî rahatını terk etmen, onlarla münasebetini terk etmen… Bunlar öyle fedakârlıklardır ki, Cenâb-ı Hak nezdinde neye tekâbül eder, bilemezsiniz. Bir de “itikâf” var; bu da Türkiye'de çok unutulan ibadetlerden birisi. Bunlar yapılıyor fakat büyük ölçüde kadavrası yapılıyor; işin hakikati ile yapılan şey arasında numara-drop uygunluğu yok. Bir de “itikâf” var; Ramazan'ın son on gününde, mescitlerde kalma şeklinde. Ama bugün bu ya hiç yok, ya o kadar azalmış ki, zannediyorum bunu değil başkaları imam da yapmıyor, müezzin de yapmıyor, Diyanet mensubu da yapmıyor, müftü efendi de yapmıyor, vaiz efendi de yapmıyor. “Oruç tutmak, yeter!” diyorlar; inşallah oruç tutuyorlardır, “Oruç tutmak, yeter!” falan diyorlar. Evet, bir de itikâf var; tamamen o Hak dostlarının halvet hayatları gibi bir şey, itikâf. Bütün dünya ve mâfîhâdan içindekilerden sıyrılmak.. tamamen “görülüyor olma” mülahazasına kendini salmak; o akıntıya kendini salmak.. “Acaba görüyor olma mülahazası nasıl bir şey? Mir'ât-ı ruhuma nasıl aksedecek benim?” Hep o sevda ile koşmak… İtikâfa da böyle bakmalı!.. Orada, az yeme, az içme, hayrete varma, fânî olma, O'nu (celle celâluhu) bulma… İtikâf… Bu da biraz daha fazla sıkıntılara katlanarak, meseleyi farklı şekilde değerlendirme…
Arada bir değerimizi başkalarının belirlemesine izin verip, buna izin verdiğimiz gibi de hayal kırıklığına uğruyoruz. Nasıl çözelim peki? işte bu, bu bölümün konusu. Keyifli dinlemeler
İnsanın görme duyusu neden kuşlar ve sürüngenler kadar gelişmiş değil?Herkül'ün köpeği Lübnan sahilinde deniz salyangozunu ısırınca ne oldu?Pembe neden dünyanın en eski rengi olabilir?Görme duyumuz içinde bulunduğumuz kültürden nasıl etkileniyor?Nesnelerin gerçekte bir rengi var mı?İnsan tarihte önce hangi renkleri kullanmaya başladı?Bu bölümde renklerin hikayesini ve insanın görme duyusunun gelişimini anlattım. Buyurun dinlemeye...Bir de "Olsun, O Da İyi" isminde bir podcast hazırlamaya başladım. Orada kişisel, komik hikayelerim üzerinden hayata dair konuşuyoruz."Olsun, O Da İyi" podcast'ini Poddy üzerinden ücretsiz olarak dinleyebilirsiniz. Poddy'yi ücretsiz olarak buradan indirebilirsiniz.Patreon'a özel bölümleri dinlemek ve Yeni Halller'e destek olmak için:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Nuova puntata dell'appuntamento domenicale di «Corriere Daily»: le repliche dell'editorialista alle domande e osservazioni che avete mandato via WhatsApp al 345 6125226.Per altri approfondimenti:Insieme contro la violenza: lo speciale di Corriere della Sera/La 27esima OraDa “amore” a “mostro”: il ruolo del linguaggio usato quando si parla di violenza di genereFemminicidi: il Codice rosso ha funzionato?
“Cuma namazı bir cemaat namazıdır. Yani Müslümanlar kendi kendilerine cemaat haline geldikten sonra cuma namazı kılmaya başlamışlardır. Fertler bir araya geldikleri zaman çok büyük farklı müşterekleri ile bütünleştikleri zaman onların ferdi namazlarının yanında bir de cemaat namazları olacaktır...Bunda bir bütünlük olurdu, dağılma olmazdı. Devlet politikası değil, fakat ehli sünnet ve cemaat düşüncesi ve solukları orada ifade edilirdi. Bir bütünlük olurdu. Cemaat namazı cemaatle eda edilirdi. Şimdi kısmen bu cumalarda eda ediliyor. Daha büyük çapta bayramlarda eda ediliyor. En büyüğü de bunun Hac'da eda ediliyor, Arafat'ta eda ediliyor...Orada rabbimin bize bir bakışı bir teveccühü vardı ki başka yerde onu bulamayız. O fırsatı o ganimeti kaçırmak istemedim... Bugün cemaat içinde kalacak, Ondan gelenlere katlanacak. Onların içinde birine bir şey anlatmaya çalışacak, bataklık içinde bulduğunu tutup çıkaracak ve katiyen cemaat içine iftirak tohumları saçmadan sakıncaksın.”
Gündemin öne çıkan gelişmeleri Demet Bilge Erkasap'ın hazırlayıp sunduğu Kısa Dalga Bülten'de…
Tarık Toros | BİRİLERİ ONU ORADA TUTUYOR! | 07.06.2023 by Tr724