POPULARITY
Gezmek Yetmez (28 Nisan 2025) Girit'ten Side'ye by Kafa Radyo
Falih Rıfkı, Zeytindağı'nda vatanın küçülmesinden şöyle bahseder: “Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak: - Ne hacet, dedi, İstanbul'u da size verelim. Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girit'i ve Medine'yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupa'sı Marmara ve Meriç'te bitiyor.” Kudüs, Filistin yakın zamana kadar bizimdi ve Müslümanı, Yahudisi, Urumu herkes orada barış içinde yaşardı. Bugün o toprakların hâli ortada. İnsanlık yok artık, kalmadı. Tükendi, bitti gitti. Gazze'deki zulüm dayanılmaz hâl aldı. Açlıktan ölüm söz konusu ise hangi insanlıktan bahsedilebilir? Gönderilen gıda yardımlarının ulaşmasına engel olunuyor. Ağaçlardan yaprak koparıp yemeye kadar çaresizlik haddi aştı. Ve ABD, bu tabloya rağmen, ateşkes kararı alınmasına yine itiraz etti. ABD “Bana ne!” diyor kısaca. İsrail “Bu daha az bile” diyor, “Hele bir Ramazan gelsin, o zaman göreceksiniz!” Refahmış, zenginlikmiş, gelişmişlikmiş… Yerin dibine batsın! Mehmet Âkif'ten biliyoruz onlardaki medeniyetin ne demek olduğunu. HER İHTİMALE KARŞI Tramp'a 355 milyon dolar ceza kestiler. ABD'de muhalefete para cezası veriliyor, Rusya'daki muhaliflerin ise defteri dürülüyor. Son örnek Aleksey Navalni. Adam hapisteydi. On beş yıl daha yatacaktı. Bir tehlike oluşturmuyordu. Niye öldürsünler? Yok etmeye gerek yoktu. Bu da bir düşünce. Ama önceki örneklerle birleştirince, Temel'in “Her ihtimale karşı furdum oni” demesi geliyor akla. Günün birinde hapisten kurtulma ihtimalini sevmemiştir Putin. Bir de Vladimir Karamurza var. En yüksek hapis cezasına çarptırılan muhalif. İki yıl önce hapse girdi, 25 yıl ceza aldı. Ukrayna savaşını eleştirdiği için vatana ihanetle suçlandı. Karamurza'nın kardeşleri var mı bilmiyoruz ama karısı hayatından endişe duyuyor. Daha önce iki kere zehirlendiğini duymuştuk. DÖRT VASIF
Ben Okurum dinleyicileri bu kez suyun öte yanına kulaç atıyor, Akdeniz esintisini tenlerinde hissediyorlar. Çünkü Deniz Yüce Başarır ve konuğu yazar Defne Suman sohbetlerine onları da katıp, Girit'e doğru uzanıyorlar. İkili, ünlü Yunan yazar Nikos Kazancakis'in en sevilen eseri Zorba ile ‘hayatı nasıl yaşamalı?' sorusunun peşinden gidiyor. Kazancakis'in kendisiyle girdiği bir tür hesaplaşma olarak da okunabilecek romanla ilgili sohbeti ve Başarır'ın seslendirdiği bölümleri dinlerken, umuyoruz ki, siz de her şeye rağmen hayatı yeniden ya da daha çok seveceksiniz.
Bu bölümde konuğum bizim Turkcell ile özdeşleştirdiğimiz bir CEO, şimdilerde ise bir girişimci, Kuika ve System Optima Yönetim Kurulu Başkanı Süreyya Ciliv.Soyadı, Giritli 'Cilivaki' ailesinden geliyor; Girit, Balkan ve Rize kökleri var. İlkokulda 4 şehir, 6 okul değiştirmiş; yatılı okullar, farklı şehirler, fen lisesi, ODTÜ elektronik mühendisliğinden ayrılıp ABD'ye gitmek, University of Michigan'da bilgisayar ve endüstri mühendisliğini kısa sürede birincilikle bitirmek ardından Harvard Business School... Başarılı bir eğitim hayatının ardından ABD'de girişimler, şirketler, Microsoft ve Turkcell deneyimleri. Çalışkan bir öğrenci, başarılı bir iş insanı, üst düzey yönetici. Buna paralel kalabalık ve farklı bir aile hayatı, özlemler, ayrılıklar, okumaya verilen önem ve alınan dersler...Ciliv ile "Global iş dünyasında nasıl başarılı olunur?" sorusuna da yanıt aradık bugünün girişimcilik dünyasını da konuştuk; Harvard Business School öğretilerinden de bahsettik takım oyununun doğru oynamanın formüllerini de konuştuk. Sözelcilerin de sayısalcıların da pek seveceği, benim 'CEO' önyargılarımın ötesinde samimi ve şeffaf bir söyleşi sizleri bekliyor... Gazeteci#Journalist ~ #Art- #Food- #Travel lover ~ #EnthusiastBooks:
Gazze işi büyüyor. Üstelik plânlı bir şekilde. İsrâil için mesele artık HAMAS'ın bitirilmesi hedefi ile sınırlı olmaktan çıkmış görünüyor. Filistinlilerin Gazze'den sürülmesi, Gazze'nin topyekûn boşaltılması ve daha sonra gasbedilerek Yahudi yerleşimine açılması niyetinde olduklarını yolunda açıklamalar geliyor. Gazze de nihâi hedef değil. Bunu da büyüterek Batı Şeria'ya da yüklenecekler. Netanyahu'nun yardımcıları olan aşırılıkçıkçı, gözü dönmüş liderler bunu sağlamadan duracak görünmüyor. Bu toptan bir temizlik hareketi. Ne kadar mümkün, şimdiden kestirmek zor ama, bu azgınlaşmanın belli bir merhalede Kudüs'te varlık gösteren Hristiyan topluluklarını da içine alacak bir harekete dönüşme potansiyeli olduğunun emâreleri de yok değil. Birleşik Krallık ve ABD bu azgınlaşmayı kökten destekliyorlar. AB, başta Almanya ve Fransa olarak ekibi tamamlıyor. Kuvvet kümelenmeleri coğrafî ölçekte, Baltık, Doğu Avrupa ve Yunanistan'a uzanan bir hatta demir atmış durumda. Bu hat, güneyde, Doğu Akdeniz'de Girit üzerinden sağa doğru kıvrılarak Güney Kıbrıs, İsrâil üzerinden Levant coğrafyasına kavuşuyor. Bu sûretle İsrâil ile anlaşmış güdümlü Arap coğrafyasını, Körfezi de ele geçirmiş durumda. Diğer bir kol da Mısır bağlantılı olarak, arada sorunlu bir Libya ve arıza veren Cezâyir'i atlayarak Tunus ve Fas'a kadar genişliyor. Gazzecoust fitilin ateşlendiği yer. İsrâil, kendisi için mıntıka temizliği mânâsına gelen işi tamamladıktan sonra duracak değil. Sûriye'nin bir sonraki hedef olacağı âşikâr. Mutantan söylemlerin baskısından zihnimizi arındırarak düşünecek olursak bu plânların işlemesini engelleyecek bir potansiyelin mevcut olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Evet, senaryo ve kurgunun bilhassa Birleşik Krallık'da mesken tutmuş olan finansal güçlerin ve onlarla berâber hareket eden askerî yapıların ve endüstrilerin başının altından çıktığı anlaşılıyor. Buna mukâbil ne Rusya ne de kendisinden daha fazla bekleneceği üzere İran Levant'da yaşanan gelişmelere dâhil olmak istemiyor. Rusya, İsrâil'in Sûriye'yi bombalamasına ses çıkarmıyor. Hava sistemleri İsrâil uçakları karşısında susuyor. Anlaşılıyor ki Rusya, İsrâil'in Ukrayna'ya destek vermemesi mukabilinde İsrâil'e Gazze ve Sûriye'de alan açıyor. İran ise HAMAS'ın Aksa Tufanı hârekâtının kendisi ile bir alâkası olmadığını daha ilk günden açıkladı. Akabinde ise Lübnan'da kendisine müzâhir Hizbullah ve diğer unsurların savaşa muhtemel dahlini engelledi.
Aylin Öney Tan, Sultani üzüm kurutma işleminde püf noktalarını anlatıyor. Bu arada, ıtır yaprağı ve karanfilin reçellere çok yakıştığının altını çiziyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümüyle yapılan reçelin gizli parfümü ıtır yaprağı Girit adasında neredeyse her evde teneke içinde yetiştiriliyor. Girit'te ıtır bitkisine “arbaroriza” deniyor, Kıbrıs'ta ise “kiouli” olarak biliniyor. Bizde de özellikle kıyı bölgelerinde her evde bir teneke ıtır bulunur. Antalya mutfağında olduğu gibi bazı bölgelerde sütlü tatlılarda, domates reçeli gibi reçellerde veya şerbetli tatlıların şerbetine rayiha katmakta kullanılır. Sultaniye üzümünün kurutulması da incelikli bir iş. Üzüm salkımları itinayla toplanıp potasa yani potasyum karbonat ve yüksek asitli bir zeytinyağından oluşan özel bir çözelti içine batırılır ve sonra sabah çiyi almayan, iyi rüzgâr alan yerlerde sergilere yatırılır. Kuruyan altın gibi pul pul üzümler sonra saplarından tek tek ayrılır, sultanlara layık hale gelir.
Aylin Öney Tan, Sultani üzüm kurutma işleminde püf noktalarını anlatıyor. Bu arada, ıtır yaprağı ve karanfilin reçellere çok yakıştığının altını çiziyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümüyle yapılan reçelin gizli parfümü ıtır yaprağı Girit adasında neredeyse her evde teneke içinde yetiştiriliyor. Girit'te ıtır bitkisine “arbaroriza” deniyor, Kıbrıs'ta ise “kiouli” olarak biliniyor. Bizde de özellikle kıyı bölgelerinde her evde bir teneke ıtır bulunur. Antalya mutfağında olduğu gibi bazı bölgelerde sütlü tatlılarda, domates reçeli gibi reçellerde veya şerbetli tatlıların şerbetine rayiha katmakta kullanılır. Sultaniye üzümünün kurutulması da incelikli bir iş. Üzüm salkımları itinayla toplanıp potasa yani potasyum karbonat ve yüksek asitli bir zeytinyağından oluşan özel bir çözelti içine batırılır ve sonra sabah çiyi almayan, iyi rüzgâr alan yerlerde sergilere yatırılır. Kuruyan altın gibi pul pul üzümler sonra saplarından tek tek ayrılır, sultanlara layık hale gelir.
Buz kalıbında Sultani üzüm tanelerini dondurup, içeceklere ya da tatlılara kullanabilirsiniz. Aylin Öney Tan eskiden kahve yanında yapılan reçel ikramını hatırlatıyor ve Girit'ten Sultani üzümle yapılan bir reçel / tatlı tarifini veriyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümünün kurusu çok tarife girer ama tazesiyle yapılan tarif azdır. Yaz günü tanelerini ayıklayıp buzluğa atıp sonra buz gibi dondurma yemek en eğlenceli yeme biçimlerinden biridir. Çok yaygın olmasa da bazen tazesinden reçel yapılır. Girit'te ise bu adet çok yaygın. Reçel ikramı bizde özellikle İzmir, Antalya gibi kentlerde olduğu gibi Yunan adalarında da önemli bir ikram biçimi. Eskiden bu tür taneli reçel ikramı için gümüş kaşıklı kristal reçel setleri olurmuş. Girit'te ise yemek üstüne düz küçük tabaklarda tatlı gibi geliyor, kaşık kaşık yeniyor. Sultani üzümle yapılan reçeli yapmak kolay ama gizli bir lezzet püf noktası var, o da ıtır yapraklarıyla mis gibi bir koku…
Buz kalıbında Sultani üzüm tanelerini dondurup, içeceklere ya da tatlılara kullanabilirsiniz. Aylin Öney Tan eskiden kahve yanında yapılan reçel ikramını hatırlatıyor ve Girit'ten Sultani üzümle yapılan bir reçel / tatlı tarifini veriyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümünün kurusu çok tarife girer ama tazesiyle yapılan tarif azdır. Yaz günü tanelerini ayıklayıp buzluğa atıp sonra buz gibi dondurma yemek en eğlenceli yeme biçimlerinden biridir. Çok yaygın olmasa da bazen tazesinden reçel yapılır. Girit'te ise bu adet çok yaygın. Reçel ikramı bizde özellikle İzmir, Antalya gibi kentlerde olduğu gibi Yunan adalarında da önemli bir ikram biçimi. Eskiden bu tür taneli reçel ikramı için gümüş kaşıklı kristal reçel setleri olurmuş. Girit'te ise yemek üstüne düz küçük tabaklarda tatlı gibi geliyor, kaşık kaşık yeniyor. Sultani üzümle yapılan reçeli yapmak kolay ama gizli bir lezzet püf noktası var, o da ıtır yapraklarıyla mis gibi bir koku…
Sultani üzüm 19. yüzyılda Osmanlılar tarafından Girit adasına da götürülmüş. Bugün Girit'in en yaygın üzümlerinden biri ve tıpkı Türkiye'deki gibi ağırlıklı olarak kurutmalık olarak yetiştiriliyor, dünyaya Stafida Sultanina Critis olarak satılıyor. Hatta bu şekilde Avrupa Birliği nezdinde tescile başvurmuşlar. Buna karşı çıkan gene İzmir Ticaret Borsası olmuş, hemen üzümün Ege menşeli olduğuna dair itiraz dilekçesi yazmışlar. Paylaşılamayan üzümün meraklısı arasında krallar da var. Osmanlı yönetimi yerel ihtiyacı karşılamak için 17. yüzyılda kuru üzüm ve kuru incir ihracatını yasaklamış. Ancak hukuk yazarı Joseph Chitty'nin kayıtlarına göre İngiltere Kralı II. Charles için bir ayrıcalık yapılmış ve 1675 yılında özel bir ticaret anlaşmasıyla "kralın özel siparişi" olarak yılda iki gemi yükü sevkiyat yapılmasına izin verilmiş.
Sultani üzüm 19. yüzyılda Osmanlılar tarafından Girit adasına da götürülmüş. Bugün Girit'in en yaygın üzümlerinden biri ve tıpkı Türkiye'deki gibi ağırlıklı olarak kurutmalık olarak yetiştiriliyor, dünyaya Stafida Sultanina Critis olarak satılıyor. Hatta bu şekilde Avrupa Birliği nezdinde tescile başvurmuşlar. Buna karşı çıkan gene İzmir Ticaret Borsası olmuş, hemen üzümün Ege menşeli olduğuna dair itiraz dilekçesi yazmışlar. Paylaşılamayan üzümün meraklısı arasında krallar da var. Osmanlı yönetimi yerel ihtiyacı karşılamak için 17. yüzyılda kuru üzüm ve kuru incir ihracatını yasaklamış. Ancak hukuk yazarı Joseph Chitty'nin kayıtlarına göre İngiltere Kralı II. Charles için bir ayrıcalık yapılmış ve 1675 yılında özel bir ticaret anlaşmasıyla "kralın özel siparişi" olarak yılda iki gemi yükü sevkiyat yapılmasına izin verilmiş.
Sultan İbrahim, Osmanlı sahillerinin ortasında, Anadolu'dan 180 km. ötede, Kuzey Afrika'daki Türk toprakları ile deniz muvasalamızı kesen ve bir korsan yuvası hâlindeki Girit'i alma teşebbüsüne girişmiştir. Bu suretle fütuhat hareketine devam etmiş; Osmanlı târihi bakımından “duraklama devri” tasnifini fiilen cerhetmiş bir pâdişâhtır. Buraya serdar olarak tâyin ettiği adam, devrin en kıymetli askeri olarak şöhret bulmuştur. Bu sefer için hazırlıklara bizzat iştirâk etmiş ve tersaneyi hemen her gün ziyaret ederek, çalışanları gayrete getirmiştir. Sultan İbrahim ayrıca Karadeniz'e Kazaklar vâsıtasıyle mahreç temin etmek istiyen Rusya'nın elinden Azak kalesini aldırmış; onlara karşı Kırım Hanı'nı serbest bırakmış ve baş kaldırmamalarını temin etmiştir. Moskova tahtında hak iddia eden bir Rus prensini desteklemiş; bundan eski Türk beldeleri olan Kazan ve Astrahan'ın Kırım'a verilmesi taahhüdünü almıştır. Bu suretle devletin değişmeyen politikasına, yâni İslâmları ve Türkleri himaye siyâsetine devam etmiştir. Batılı sefirlere karşı korkutma ve tehdit siyasetini tatbik etmiş; hattâ Venedik'in Güney Mora'ya saldırıp bâzı esirler almasına karşı, Osmanlı ülkesinde bulunan Cumhuriyet tebeasına mukaabele-i bi'l-misil yapmak istemiştir. Fakat bu arzusu Makam-ı Meşîhat tarafından muvâfık görülmediği için, tatbik edilmemiştir. Devrinde devlet mekanizmasının sağlamlaştırılması için yapılmış olan adli, mâlî, idâri ve askerî düzenleme hareketlerini umumiyetle himaye ve teşvik etmiştir. Sultan İbrahim'in bu hareketleri ve devrindeki muvaffakiyetler ile sonraki târihlerde zikredilen sefîh, deli gibi tavsifler ve bunu te'yîd edecek vak'alar, tam bir tezat hâlinde görünmektedir. Nitekim Hammer de buna işaret etmekte ve devrinde hükümet işlerinin zedelenmeden yürüdüğünü: şiddetli bir tenkîdçi olan târihin, vahîm tesirlere yol açmayan şahsî kusurları müsamaha nazarı ile göreceğini yazmaktadır. (Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c.2, s.183-187
Sicilyalılar taze ricotta peynirini tatlı tuzlu her türlü tarifte kullanıyorlar. Ama özellikle birbirinden güzel tatlılarda kullanılıyor. Elbette en meşhur “ricotta” tatlısı “cassata” ama başka tatlılar da var. Örneğin “Cassatella di sant'Agata” Azize Agata onuruna yapılmış. Bir başka taze peynirli tarif “cannoli” ise neredeyse Sicilya'nın milli tatlısı gibi. Boru gibi bir kalıba sarılan hamur kızgın yağda kızartılıyor, kalıp çıkartılıp hamurun ortasındaki boşluğa şekerli peynir dolgusu konuyor. Girit'te ise ortası peynir dolgulu minik kaplar gibi “kalitsounia” çörekleri ya da kurabiyeleri yapılıyor. Ama taze peynirli tatlı tarifimiz bambaşka bir yerden, Antep'ten. Şekerli peynir böreği ama aslında bildiğimiz pide, çünkü Antep'te pideye börek deniyor, ama bu pide tatlı bir pide. Peynir basma zamanında meşhur Antep peynirinin tuzlanmamış tazesiyle mutlaka yapılır.
Sicilyalılar taze ricotta peynirini tatlı tuzlu her türlü tarifte kullanıyorlar. Ama özellikle birbirinden güzel tatlılarda kullanılıyor. Elbette en meşhur “ricotta” tatlısı “cassata” ama başka tatlılar da var. Örneğin “Cassatella di sant'Agata” Azize Agata onuruna yapılmış. Bir başka taze peynirli tarif “cannoli” ise neredeyse Sicilya'nın milli tatlısı gibi. Boru gibi bir kalıba sarılan hamur kızgın yağda kızartılıyor, kalıp çıkartılıp hamurun ortasındaki boşluğa şekerli peynir dolgusu konuyor. Girit'te ise ortası peynir dolgulu minik kaplar gibi “kalitsounia” çörekleri ya da kurabiyeleri yapılıyor. Ama taze peynirli tatlı tarifimiz bambaşka bir yerden, Antep'ten. Şekerli peynir böreği ama aslında bildiğimiz pide, çünkü Antep'te pideye börek deniyor, ama bu pide tatlı bir pide. Peynir basma zamanında meşhur Antep peynirinin tuzlanmamış tazesiyle mutlaka yapılır.
Haziran ayı sütün bollaştığı zaman, pek çok yörede de peynir yapma zamanı. Kimi peynir taze taze yeniyor, kimisi de kış için tuzlanıp basılıyor. Taze peynirlerle yapılan tarifler, özellikle de tatlıların tadına doyum olmuyor. Bir keresinde Ayvalık'ta henüz ılık, tazecik bir lor peynirini üzerine karadut reçeli dökerek ikram etmişlerdi, onun tadı hala damağımdadır. Girit mutfağında da tatlılar çoğu kez taze peynirlerle yapılıyor, ya da tıpkı Ayvalık'taki gibi güzel bir bal veya reçel ile sunuluyor. Peynirli tatlılar bu haftaki konumuz.
Haziran ayı sütün bollaştığı zaman, pek çok yörede de peynir yapma zamanı. Kimi peynir taze taze yeniyor, kimisi de kış için tuzlanıp basılıyor. Taze peynirlerle yapılan tarifler, özellikle de tatlıların tadına doyum olmuyor. Bir keresinde Ayvalık'ta henüz ılık, tazecik bir lor peynirini üzerine karadut reçeli dökerek ikram etmişlerdi, onun tadı hala damağımdadır. Girit mutfağında da tatlılar çoğu kez taze peynirlerle yapılıyor, ya da tıpkı Ayvalık'taki gibi güzel bir bal veya reçel ile sunuluyor. Peynirli tatlılar bu haftaki konumuz.
Akdeniz diyetine ideal örnek olabilecek, felsefesinin adeta hayat bulmuş bir yemeğini Girit'te tattım. Palikarya salatası. Her türlü baklagil, buğday tanesi ile yapılan taze soğan, turp yanı sıra maydanoz, dereotu gibi otların olduğu boy yeşillikli bir tahıl-bakliyat salatası. Sızma zeytinyağı ve sirkeyle yapılan sosuna çok az üzüm pekmezi de konuyor. Benim yediğimin içinde buğdayın yanı sıra kuru bakla, börülce, yeşil mercimek, maş fasulyesi, küçücük nohut ve minik fasulyeler vardı. Sağlıklı, lezzetli ve doyurucu. Ama önemli özelliği sembolik değeri. 6 Ocak'ta Ortodoks Noel'inde yapılır, herkesle paylaşılır, hayvanlara bile verilir, hatta kuşların yemesi için biraz da dama konurmuş. Hem anlamı hem tadı güzel
Akdeniz diyetine ideal örnek olabilecek, felsefesinin adeta hayat bulmuş bir yemeğini Girit'te tattım. Palikarya salatası. Her türlü baklagil, buğday tanesi ile yapılan taze soğan, turp yanı sıra maydanoz, dereotu gibi otların olduğu boy yeşillikli bir tahıl-bakliyat salatası. Sızma zeytinyağı ve sirkeyle yapılan sosuna çok az üzüm pekmezi de konuyor. Benim yediğimin içinde buğdayın yanı sıra kuru bakla, börülce, yeşil mercimek, maş fasulyesi, küçücük nohut ve minik fasulyeler vardı. Sağlıklı, lezzetli ve doyurucu. Ama önemli özelliği sembolik değeri. 6 Ocak'ta Ortodoks Noel'inde yapılır, herkesle paylaşılır, hayvanlara bile verilir, hatta kuşların yemesi için biraz da dama konurmuş. Hem anlamı hem tadı güzel
Girit'te Akdeniz diyeti üzerine yapılan sempozyumda gastronomi sektörü dışında arkeologlar, tarihçiler ve özellikle sağlıkçılar ağırlıktaydı. Girit tipi ya da Yunan tipi beslenmenin savunucularından biri de Norveç'te yaşayan Yunanlı doktor Fedon Lindberg. İngilizcede “Greek Diet” adıyla yayınlanan kitabı Türkçeye de çevrilmiş. Hastalıkları önlemenin yolunun beslenmeden geçtiğini savunuyor, "kilo verme gurusu" olarak tanınıyor. Zaten kitap yazmasını hastaları telkin etmiş. Kendisi İstanbul ve Anadolu kökenli Rum bir aileden geliyor.
Girit'te Akdeniz diyeti üzerine yapılan sempozyumda gastronomi sektörü dışında arkeologlar, tarihçiler ve özellikle sağlıkçılar ağırlıktaydı. Girit tipi ya da Yunan tipi beslenmenin savunucularından biri de Norveç'te yaşayan Yunanlı doktor Fedon Lindberg. İngilizcede “Greek Diet” adıyla yayınlanan kitabı Türkçeye de çevrilmiş. Hastalıkları önlemenin yolunun beslenmeden geçtiğini savunuyor, "kilo verme gurusu" olarak tanınıyor. Zaten kitap yazmasını hastaları telkin etmiş. Kendisi İstanbul ve Anadolu kökenli Rum bir aileden geliyor.
Geçtiğimiz haftalarda anlattığım Girit'te düzenlenen sempozyum aslında Akdeniz tipi beslenme üzerineydi. Akdeniz diyetinin temelinde aslında Girit diyeti olduğunu iddia ediyorlar. Haksız da değiller, Girit mutfağı çok sağlıklı ve Akdeniz diyetine tıpa tıp uyuyor. Sadece ot değil, sebze ve bakliyat ağırlıklı, yağ olarak zeytinyağı kullanılıyor, et az, karbonhidrat lifli türden. Akdeniz diyeti kavramı “Mediterranean Diet” adıyla 2013 yılında Akdeniz'e kıyısı olan pek çok ülkenin ortak kültürel mirası olarak UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine alınmış. Ne yazık ki bu ülkeler arasında Fransa ve Türkiye yok. İspanya, İtalya, Hırvatistan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Fas hatta Akdeniz'e kıyısı olmayan Portekiz bile var.
Geçtiğimiz haftalarda anlattığım Girit'te düzenlenen sempozyum aslında Akdeniz tipi beslenme üzerineydi. Akdeniz diyetinin temelinde aslında Girit diyeti olduğunu iddia ediyorlar. Haksız da değiller, Girit mutfağı çok sağlıklı ve Akdeniz diyetine tıpa tıp uyuyor. Sadece ot değil, sebze ve bakliyat ağırlıklı, yağ olarak zeytinyağı kullanılıyor, et az, karbonhidrat lifli türden. Akdeniz diyeti kavramı “Mediterranean Diet” adıyla 2013 yılında Akdeniz'e kıyısı olan pek çok ülkenin ortak kültürel mirası olarak UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine alınmış. Ne yazık ki bu ülkeler arasında Fransa ve Türkiye yok. İspanya, İtalya, Hırvatistan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Fas hatta Akdeniz'e kıyısı olmayan Portekiz bile var.
Özel bir lezzeti olan Girit patatesinin sırrı ne? Aylin Öney Tan'la Girit otları haftası #acıtatlımayhoş Bizim Ege kıyılarının devamı gibi olan Ege adalarının ortaklıkları çok. Rodos, Girit, oradan da Kıbrıs'a uzanan ve ortak bir Ege ve Akdeniz kültürü paylaşan bir hat var. Bu üç ada adeta Ege ile Akdeniz'in geçişini oluşturuyor. Doğu Akdeniz'in sınırları bu adalarla tanımlanıyor. Coğrafya ve toprak yapısı da benzer. Girit'te beni şaşırtan bir lezzet patates oldu. Her yediğimiz patates çok lezzetliydi. Tıpkı Kıbrıs patatesleri gibi, bakır oranı yüksek toprak yapısından üzeri kızıl renk almış, tadı çok yoğun. Kıbrıs zaten adını Latincesi Cuprum (okunuşu Kuprum) olan bakır madeninden almış. Patates bir yana her adada elbette aynı otlar yetişiyor. Aslında ortak kültür mirası olarak bu fikrin üzerine gidilebilir, bu fikrin üzerine bir turizm yaklaşımı benimsenebilir. Giritli sempozyum ev sahiplerimizden Aris Kefalogiannis bu fikri çok benimsedi. Bakalım belki de birlikten kuvvet doğar.
Özel bir lezzeti olan Girit patatesinin sırrı ne? Aylin Öney Tan'la Girit otları haftası #acıtatlımayhoş Bizim Ege kıyılarının devamı gibi olan Ege adalarının ortaklıkları çok. Rodos, Girit, oradan da Kıbrıs'a uzanan ve ortak bir Ege ve Akdeniz kültürü paylaşan bir hat var. Bu üç ada adeta Ege ile Akdeniz'in geçişini oluşturuyor. Doğu Akdeniz'in sınırları bu adalarla tanımlanıyor. Coğrafya ve toprak yapısı da benzer. Girit'te beni şaşırtan bir lezzet patates oldu. Her yediğimiz patates çok lezzetliydi. Tıpkı Kıbrıs patatesleri gibi, bakır oranı yüksek toprak yapısından üzeri kızıl renk almış, tadı çok yoğun. Kıbrıs zaten adını Latincesi Cuprum (okunuşu Kuprum) olan bakır madeninden almış. Patates bir yana her adada elbette aynı otlar yetişiyor. Aslında ortak kültür mirası olarak bu fikrin üzerine gidilebilir, bu fikrin üzerine bir turizm yaklaşımı benimsenebilir. Giritli sempozyum ev sahiplerimizden Aris Kefalogiannis bu fikri çok benimsedi. Bakalım belki de birlikten kuvvet doğar.
Halk tababetinde şevketibostanın böbrek için şifalı olduğu söylenir. Aylin Öney Tan, Girit'ten otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit'te beni en heyecanlandıran yemeklerden biri kuzu etli şevket-i bostan yemeği oldu. Tıpatıp bizim Ayvalık ve İzmir civarında pişirildiği gibi pişirilmişti. Girit'te de kuzu etli veya oğlak etiyle sıcak yemek olarak ama zeytinyağıyla yapılıyor. Zaten yemeklerde sıcak soğuk ayırt etmeksizin sadece zeytinyağı kullanıyorlar. Girit'in zeytinyağları meşhur. Şevket-i bostan ise sadece lezzetli bir sebze değil, bir şifa kaynağı olarak da önemli. Halk tıbbında böbreklere iyi geldiği söylenir. Bundan esinlenerek 1934 yılında Manisa'da Dr. Cemil Fevzi Şener böbrek taşlarını düşüren Lityazol adını verdiği bir ilaç icat etmiş. Zaten ondan sonra da Lityazol Cemil olarak anılagelmiş. Ben bu hikâyeyi anlatınca sempozyum düzenleyicilerinden Mariana Kavroulaki hemen “litos” sözcüğünün Yunanca “taş” demek olduğunu söyledi. Meğerse Manisalı Lityazol Cemil aslen Rodos göçmeniymiş.
Halk tababetinde şevketibostanın böbrek için şifalı olduğu söylenir. Aylin Öney Tan, Girit'ten otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit'te beni en heyecanlandıran yemeklerden biri kuzu etli şevket-i bostan yemeği oldu. Tıpatıp bizim Ayvalık ve İzmir civarında pişirildiği gibi pişirilmişti. Girit'te de kuzu etli veya oğlak etiyle sıcak yemek olarak ama zeytinyağıyla yapılıyor. Zaten yemeklerde sıcak soğuk ayırt etmeksizin sadece zeytinyağı kullanıyorlar. Girit'in zeytinyağları meşhur. Şevket-i bostan ise sadece lezzetli bir sebze değil, bir şifa kaynağı olarak da önemli. Halk tıbbında böbreklere iyi geldiği söylenir. Bundan esinlenerek 1934 yılında Manisa'da Dr. Cemil Fevzi Şener böbrek taşlarını düşüren Lityazol adını verdiği bir ilaç icat etmiş. Zaten ondan sonra da Lityazol Cemil olarak anılagelmiş. Ben bu hikâyeyi anlatınca sempozyum düzenleyicilerinden Mariana Kavroulaki hemen “litos” sözcüğünün Yunanca “taş” demek olduğunu söyledi. Meğerse Manisalı Lityazol Cemil aslen Rodos göçmeniymiş.
Karahindiba, pirpirim, ebegümeci, mülhiye... Aylin Öney Tan, bizde de çok sevilen Girit'teki yabani otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit otları bizde Ege bölgesindeki otlarla aynı. En yaygınlarından biri pirpirim, yani yabani semizotu. Yunanistan'da “chiróvotano” ya da “glistrida” olarak geçiyor. Salatası da yemeği de yapılıyor. Gene yaygın olan bir ot ise bizdeki ebegümeci ya da ebemgümeci dediğimiz ot, onlar “molókha” veya “abelókha” diyorlar. Bu isim bana Kıbrıs'ta çok sevilen molehiya veya mülhiye denilen, Antalya'da da bilinen bitkiyi hatırlattı. İsim benzeş aslında lezzet akrabalığı da var biraz. En çok yenen otlar listesinde “stamnagáthi” veya radikostiváda denilen bizde dikenli hindiba olarak bilinen bitki de var. Benzer ama farklı, biraz daha acımsı lezzeti olan, sarı çiçekleri sonra tüy gibi ponponlara dönüşüp uçuş uçuş uçan kara hindiba ise “pikrafáka” olarak anılıyor. Otlar çok çeşitli ama Girit mutfağı otlardan ibaret değil. Oğlak ve kuzu etli yemekler, balıklar çok seviliyor, bir de salyangoz çok yeniliyor. Venizelos hep bu lezzetleri özlemiş, ölmeden önce çocukluk arkadaşına yazdığı mektupta evimizin bahçesindeki erikleri kayısıları toplamayı unutma diye yazmış.
Karahindiba, pirpirim, ebegümeci, mülhiye... Aylin Öney Tan, bizde de çok sevilen Girit'teki yabani otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit otları bizde Ege bölgesindeki otlarla aynı. En yaygınlarından biri pirpirim, yani yabani semizotu. Yunanistan'da “chiróvotano” ya da “glistrida” olarak geçiyor. Salatası da yemeği de yapılıyor. Gene yaygın olan bir ot ise bizdeki ebegümeci ya da ebemgümeci dediğimiz ot, onlar “molókha” veya “abelókha” diyorlar. Bu isim bana Kıbrıs'ta çok sevilen molehiya veya mülhiye denilen, Antalya'da da bilinen bitkiyi hatırlattı. İsim benzeş aslında lezzet akrabalığı da var biraz. En çok yenen otlar listesinde “stamnagáthi” veya radikostiváda denilen bizde dikenli hindiba olarak bilinen bitki de var. Benzer ama farklı, biraz daha acımsı lezzeti olan, sarı çiçekleri sonra tüy gibi ponponlara dönüşüp uçuş uçuş uçan kara hindiba ise “pikrafáka” olarak anılıyor. Otlar çok çeşitli ama Girit mutfağı otlardan ibaret değil. Oğlak ve kuzu etli yemekler, balıklar çok seviliyor, bir de salyangoz çok yeniliyor. Venizelos hep bu lezzetleri özlemiş, ölmeden önce çocukluk arkadaşına yazdığı mektupta evimizin bahçesindeki erikleri kayısıları toplamayı unutma diye yazmış.
Venizelos'un Churchill'le buluşması, menüde "İmam bayıldı" olması, Girit usulü beslenme ve uluslararası diplomasi... Aylin Öney Tan'la #acıtatlımayhoş Giritlilik deyince akla ilk gelen ot olsa da önce konumuz bir sebze olacak. Andrew Dalby'nin Oxford Symposium on Food & Cookery 2008 sempozyumunda yaptığı konuşmanın başlığı patlıcan üzerineydi. Başlık şöyleydi: “Patlıcan Hakkında Konuştuk; Uluslararası Diplomasi ve Girit usulü Beslenme”. Adı bile eğlence olan konuşma gerçekten çok ilginçti. Dalby, Venizelos'un 1912'de İngiltere'nin desteğini almak için Londra'ya yaptığı ziyaret ve patlıcanın bu ziyaretteki rolünü anlatıyor. Uluslararası diplomasi trafiğinde Venizelos Churchill'le tanışır, İngiliz desteğini alır, bu arada şerefine Piccadilly meydanındaki Criterion'da şerefine bir yemek verilir ve büfedeki en çarpıcı yemek İmam Bayıldı olur. O yemeğin başında sonra eşi olacak Helena Schilizzi ile tanışır. Eşi anılarında bu tanışma anını kısaca şöyle anlatır: “Patlıcan hakkında konuştuk!”
Venizelos'un Churchill'le buluşması, menüde "İmam bayıldı" olması, Girit usulü beslenme ve uluslararası diplomasi... Aylin Öney Tan'la #acıtatlımayhoş Giritlilik deyince akla ilk gelen ot olsa da önce konumuz bir sebze olacak. Andrew Dalby'nin Oxford Symposium on Food & Cookery 2008 sempozyumunda yaptığı konuşmanın başlığı patlıcan üzerineydi. Başlık şöyleydi: “Patlıcan Hakkında Konuştuk; Uluslararası Diplomasi ve Girit usulü Beslenme”. Adı bile eğlence olan konuşma gerçekten çok ilginçti. Dalby, Venizelos'un 1912'de İngiltere'nin desteğini almak için Londra'ya yaptığı ziyaret ve patlıcanın bu ziyaretteki rolünü anlatıyor. Uluslararası diplomasi trafiğinde Venizelos Churchill'le tanışır, İngiliz desteğini alır, bu arada şerefine Piccadilly meydanındaki Criterion'da şerefine bir yemek verilir ve büfedeki en çarpıcı yemek İmam Bayıldı olur. O yemeğin başında sonra eşi olacak Helena Schilizzi ile tanışır. Eşi anılarında bu tanışma anını kısaca şöyle anlatır: “Patlıcan hakkında konuştuk!”
Aylin Öney Tan bu hafta Girit'te Akdeniz tipi beslenme, Girit usulü beslenmenin konuşulduğu sempozyumdan notlarını anlatıyor. #acıtatlımayhoş Ot haftasından sonra Girit mutfağını anmamak olmaz. Bizde Giritlilik ot yemekleriyle özdeşleştirilir. Bunu vurgulamak üzere Girit'te ilk kez bir sempozyum düzenleniyor. Amerika'daki Yale Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyum Girit mutfağını tarihi ve sağlıklı yönüyle mercek altına alacak. Girit deyince bu adanın en ünlü şahsiyeti Megali İdea yani Büyük Yunanistan fikrini Sevr Anlaşması'nda savunan Eleftherios Venizelos olsa gerek. Venizelos sonradan Türkiye'ye barış çubuğu uzatıp Atatürk'ü Nobel barış ödülüne aday göstermiş ama konumuz politika değil, Venizelos'un otlara olan düşkünlüğü ve Girit'ten uzakta geçirdiği yıllardaki Girit lezzetlerine olan özlemi. Tarihçi Andrew Dalby Oxford yemek sempozyumunda bu konuda çok ilginç bir makale sunmuştu. Dalby'nin bizzat kendisinden dinlediğim hikâye bu hafta konumuz.
Aylin Öney Tan bu hafta Girit'te Akdeniz tipi beslenme, Girit usulü beslenmenin konuşulduğu sempozyumdan notlarını anlatıyor. #acıtatlımayhoş Ot haftasından sonra Girit mutfağını anmamak olmaz. Bizde Giritlilik ot yemekleriyle özdeşleştirilir. Bunu vurgulamak üzere Girit'te ilk kez bir sempozyum düzenleniyor. Amerika'daki Yale Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyum Girit mutfağını tarihi ve sağlıklı yönüyle mercek altına alacak. Girit deyince bu adanın en ünlü şahsiyeti Megali İdea yani Büyük Yunanistan fikrini Sevr Anlaşması'nda savunan Eleftherios Venizelos olsa gerek. Venizelos sonradan Türkiye'ye barış çubuğu uzatıp Atatürk'ü Nobel barış ödülüne aday göstermiş ama konumuz politika değil, Venizelos'un otlara olan düşkünlüğü ve Girit'ten uzakta geçirdiği yıllardaki Girit lezzetlerine olan özlemi. Tarihçi Andrew Dalby Oxford yemek sempozyumunda bu konuda çok ilginç bir makale sunmuştu. Dalby'nin bizzat kendisinden dinlediğim hikâye bu hafta konumuz.
Anadolu'da "arapsaçı" ne kadar yaygınsa Sicilya'da da öyle. Aylin Öney Tan otları anlatıyor #acıtatlımayhoş Girit mutfağı deyince bizim aklımıza hemen ot gelir. Bugünlerde Girit'te Yale Üniversitesi tarafından Girit mutfak kültürü üzerine bir sempozyum düzenleniyor. Daha çok arkeologların katıldığı sempozyumda Girit mutfağının tarih boyunca konumu ve Akdeniz'deki yeri tartışılacak. Benim de katılacağım panelin konusu ise kadının bu kadim mutfak kültüründeki yeri. Ot toplama bilgisi de gerek Girit'te gerek Anadolu'da gerekse de tüm Akdeniz havzasındaki ülkelerde annelerden kızlara geçen bir bilgi, kadınlar eliyle aktarılan bir kültür. Ot kültüründeki ortak noktaları benzerlikleri keşfetmek ilginç bir deneyim olacak. Bizde de meşhur bir deyim vardır: “Eşek Konyalının yükünü, Giritlinin ise otunu almış” denir.
“Sende ne kadar büyük bir değişiklik olursa sen farklı birisi olursun? Tüm her şeyin değişmesi mi gerekiyor?” Theseus'un Gemisi, öyle ihtişamlı ki Girit'ten zafer dönüşü sonrası Atina'da sergilenmeye başlanıyor. Zamanla eskiyen parçaları değiştiriliyor. Bir süre sonra ise tüm parçaları değişiyor. Peki bu gemi hala Theseus'un zafer kazandığı efsane gemi mi? Bu bölümde bu paradoksa yakından bakarken kendimizi de sorgulayalım istedim. Gerçekten değişiyor muyuz, yoksa hep aynı mıyız? Değişiyorsak hangi halimiz biziz? -- Destek olmak için: https://www.patreon.com/meraklistesi Merak bülteni: https://www.getrevue.co/profile/meraklistesi Instagram: https://www.instagram.com/kupelicagri -- Bölüm akışı: (1:19) Theseus'un Gemisi nedir? (3:00) Sen dünkü kişi misin? (4:20) Fiziksel değişimler (6:12) Ne kadar değişmek farklılaştırır? (8:00) Kendi olma sorumluluğu (12:40) Değişmeyen bir şey var mı? (14:10) Thomas Hobbes diyor ki...
Sayfa değiştirelim... ‘Superpose'den ara fotoğraf çıkaralım... ‘Layer' diyorlar, sondaki resmin katmanlarından birine bakalım... Önce pikseller... Bir, Cezayir önemli bir enerji ülkesi. Biz de oradan LNG alıyoruz. Dört gün önce BRİCS'e resmi üyelik başvurusu yaptı... İki, İran.. Daha da kritik bir enerji ülkesi. Öyle ki, Ukrayna krizinden enerji darboğazına düşen Avrupa'yı kurtarma ayaklarından biri, Tahran'la ilişkileri düzeltip, buradan gaz/petrol pompalamaktı. Eylül ortasında ‘Şanghay İşbirliği Örgütü'ne tam üye oldu... Üç, 2 Kasım'da ABD gazeteleri, İran'ın S. Arabistan'a saldıracağı yönünde bir istihbarat bilgisinin Riyad'dan Amerika'ya ulaştığı haberini bastılar. Oysa kısa süre evveline kadar bu iki ülke aralarını düzeltmek için başkentlere seyahatler bile yapıyordu. Tahran'ın iç dalgalanmalar nedeniyle hassaslaştığı dönemde geldi bu açıklama. Takiben, İran Dışişleri Bakanı, “stratejik sabrımızın sonuna gelirsek iyi olmaz” mealinde, Riyad'ı da kapsayan bir konuşma yaptı... Dört, Moskova, S. Arabistan ve İran arasında arabuluculuk rolüne hazır olduğunu duyurdu... Beş, 5 Kasım'da ABD Başkanı Joe Biden, ‘İran'ı özgürleştireceğiz' açıklaması yaptı! Bunun üzerine Türkiye'de bazı gazeteler, “İran'da rejim çöküyor mu” başlıkları attı... Altı, Washington-Riyad ilişkilerinde de yüksek gerilim hatlarının çekildiği bir dönem bu ve Arabistan liderliğinde, Rusya'nın da eklendiği OPEC+, petrol üretimin kısarak ABD'ye ciddi dirsek göstermişti. Bugün, OPEC+ ülkeleri içinde ABD'nin ilaç için olsun bir tane dostu bulunmuyor... Yedi, 8 Kasım'da Rusya ve İran, yeni ve ortak bir petrol hattı inşa edeceklerini açıkladılar... Sekiz, Kasım ayı başında Rusya, Hindistan'ın en büyük petrol tedarikçisi konumuna geldi. Delhi, Ekim ayında Rusya'dan yaklaşık 1 milyon varil petrol ithal etti... Dokuz, 8 Kasım'da Rusya'yı ziyaret eden Hindistan Dışişleri Bakanı, ‘Rusya uzun süredir bizim için güvenilir bir ortaktır. İlişkilerimiz iki ülkenin çıkarınadır' dedi... On, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı doğalgaz için bir kısım ödemeleri Ruble ile yapmaya başladığını açıkladı... ««« Bunlar 10 gün içinde enerji temalı kimi gelişmeler, bahsettiğimiz ara katman resmin pikselleri... Çerçeveyi de çakmamız gerekiyor... Yukarıdaki maddelere, Yunanistan'ın Girit açıklarında Amerikan Exxon firmasıyla doğalgaz aramaya başlayacağını (elbette bunun Libya ve Cezayir'le ilişkisini), Almanya Başbakanı Scholz'un Çin ziyaretini, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in Aralık ayı içinde S. Arabistan ziyareti gerçekleştireceğini, Rusya'nın, Ermenistan ve Azerbaycan liderlerini toplamasını ve ‘Batı Kafkaslara sızmak istiyor' açıklamalarını, İsrail'deki iktidar değişikliğini ve Netanyahu'nun yeniden rol buluşunu, Başkan Biden'ın, daha önce üretimi artırmaları çağrısı yaptığı petrol ve doğalgaz şirketlerine, ‘savaş vurgunculuğu yapıyorsunuz' diyerek ültimatom verdiğini, Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamını saran enerji krizini ilave ediniz... Nihayet, çerçevenin üst kısmına da pirinç levha çakıp, “Kuzey Akım hatlarına yönelik sabotajlar” yazınız... Bu enerji galerisinin ismini de, Putin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teklif ettiği ve Türkiye'nin kabul ettiği, “Türkiye enerji merkezi olsun”dan mülhem, ‘Küresel Enerji Merkezi” koyun...
Tuba Şatana'nın bu haftaki konuğu Mavras'ın Kurucusu Melike As. Girit'ten Küçükkuyu'ya zeytin ile geçen dört nesil, ilkokuldan başlayan zeytin aşkı, Kaz Dağlarının müthiş fauna ve florası, mucizevi zeytinyağı ve zeytin sıkmanın inceliklerini konuştuğumuz şahane bir sohbet oldu. Keyifli dinlemeler!
Fıstık bizde sadece tatlılarda değil tuzlularda da çok kullanılıyor. Geçtiğimiz bayram ülkemizi ziyaret eden ünlü pasta şefi Kanadalı Anna Olson Türkiye'de en çok fıstıklı Girit ezmesi ve fıstıklı kebaba şaşırdı. İtalyanlar ise püresini hatta yeşil bir iksir gibi içeceğini de yapıyorlar. Fıstık ezmeleri de başka bir alem, Gaziantep'te yeni tattığım beyaz çikolatalı fıstık ezmesi ise yeni bir çığır açacak gibi. En yeni haber ise Amerika'da Georgeanne Brennan tarafından yazılan “Pistachio” adlı kitapta Antep fıstığı ile ilgili bilgi notlarının yer alacak olması. Cafe Fernando yazarı Cenk Sönmezsoy sayesinde benden istenen işin en zor kısmı kısa yazmak olsa da erken hasadın öneminden yabani fıstıklara kadar pek çok bilgi kitaba girebildi.
Fıstık bizde sadece tatlılarda değil tuzlularda da çok kullanılıyor. Geçtiğimiz bayram ülkemizi ziyaret eden ünlü pasta şefi Kanadalı Anna Olson Türkiye'de en çok fıstıklı Girit ezmesi ve fıstıklı kebaba şaşırdı. İtalyanlar ise püresini hatta yeşil bir iksir gibi içeceğini de yapıyorlar. Fıstık ezmeleri de başka bir alem, Gaziantep'te yeni tattığım beyaz çikolatalı fıstık ezmesi ise yeni bir çığır açacak gibi. En yeni haber ise Amerika'da Georgeanne Brennan tarafından yazılan “Pistachio” adlı kitapta Antep fıstığı ile ilgili bilgi notlarının yer alacak olması. Cafe Fernando yazarı Cenk Sönmezsoy sayesinde benden istenen işin en zor kısmı kısa yazmak olsa da erken hasadın öneminden yabani fıstıklara kadar pek çok bilgi kitaba girebildi.
"Uzak, çok uzakta kalmış, Girit'teki evlerinde annesinin gece vakti söylediği Rumca ninnisini dinliyor."
Rotamızı yaz mevsimine uygun bir yere çeviriyoruz ve 2017'den beri Girit'te yaşayan Melis Sifogiannaki konuğum. Melis Hanım'ın Girit'e taşınması tatlı bir aşk hikayesi ile başlıyor. Giritli bir arkadaşının daveti üzerine 2012 yılında ilk defa Girit'e gelen Melis Hanım, bir haftalık tatilinin son gününde eşi ile tanışıyor ve İstanbul-Girit arası git gel yaparak süren ilişkileri Melis Hanım'ın beş sene önce Girit'e taşınması ile Girit'te devam ediyor. Beykent Üniversitesi Mimarlık mezunu olan Melis Hanım, şu anda bir yandan Hanya Teknik Üniversitesi'nde yüksek lisansını yapıyor bir yandan da dört senedir Girit'te bir mimarlık ofisinde çalışıyor. Melis Hanım ile kültüründen yemeklerine kadar Girit'te yaşamayı ve Yunan ana karasına ve diğer adalarına göre farkını konuştuk. Uygun kur ve düşük gönderim ücretiyle yurt dışı para transferlerinizi kolayca yapabileceğiniz TransferGo uygulamasını http://bit.ly/bigidenesoralim'dan indirip inceleyebilirsiniz
Gündeme Dair Her Şey Tarih'in bu haftaki konusu #Kıbrıs Kıbrıs'ın coğrafi önemi nereden geliyor? Tarih boyunca Kıbrıs kimlerin iştahını kabarttı? Osmanlı Kıbrıs'ı neden fethetti? Kıbrıs sorunu ne zaman başladı? Kıbrıs sorunu ile tarihte yaşanan Girit sorunu arasındaki benzerlikler nelerdir? Kıbrıs Barış Harekatı neden ve nasıl yapıldı?
Ülkü Ocakları Başkanı'nın Devlet Bahçeli'ye hediye ettiği harita, Atina'yı fena korkuttu. Girit dâhil pek çok adanın Türkiye'ye ait olarak yer aldığı... “Denizlerdeki Misak-ı Millimiz” başlıklı harita, Miçotakis'e resmen “üç buçuk” attırdı! Ege'deki adaları uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandıran Yunanistan'ın... Şovmen Başbakanı, ikide bir Türkiye'ye “kabadayılık” taslıyordu. Miço, MHP liderine hediye edilen haritayı görünce kafayı yedi! Twitter'dan aynen şöyle zırladı, Miçotakis: “Bu harita, aşırılıkçıların ateşli rüyası mı, yoksa Türkiye'nin resmi politikası mı? Başka bir provokasyon mu, yoksa gerçek hedef mi? Erdoğan, küçük koalisyon ortağının son maskaralıklarına dair tutumunu netleştirmeli.” KONUŞAN HARİTA Devlet Bahçeli, bir süre önce Erdoğan'a bir harita hediye etmişti... Şimdi de kendisine hediye edilen manidar bir harita var... İkisini birlikte düşünmek gerekiyor. Bunlar fantastik işler değil: Derin anlamlar taşıyor! Mesela, Ege Haritası üzerinden... Batı'nın Şımarık Veledi Yunanistan'a, Bir G Günü'nde başlarına gelecek olanları haber veriyor, Bahçeli! EKREM TATİLOĞLU İstanbul'daki son selde, Mr.İmamson yine yoktu; Fethiye'de tatildeymiş... İstanbul'u uzaktan kumandayla yönetiyor! Başkan, vaktiyle “Müdafa” olan soyadını İmamoğlu'na çevirdiği için... Her falsosunda zaruri soyadı değişikliğine gidiyoruz! -Ekrem “Tatiloğlu” dememiz bundandır. BAŞKANLIK KARİYERİ İstanbul'daki son selde Fethiye tatilinde... Kar fırtınasında İngiliz büyükelçi ile balık ziyafetinde... Elazığ depreminde, Erzurum'da kayakta! Göreve başladığında, İstanbul'daki ilk sel felaketinde ise Bodrum tatilindeydi. Ezcümle: Üç yıllık İBB reisliğinde müthiş bir kariyer! Hal böyleyken... Bu akla ziyan kariyeri, tersinden tercüme etmek gerekiyor: “Dilek & Ekrem İmamson, İstanbul'umuzu o kadar beğendiler ki; bir dahaki tatilde yine ziyarete gelecekler!” ASPARAGAS RÜYA Ha, bu arada... “Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı” ilan edilme hayaliyle yanıp tutuşan Ekrem “Tatiloğlu” İmamson...
Bazı dönemlerde tanık olduklarımız hayatın olağan akışının dışında gelişir. Anlam veremesek de duygular harekete geçer. Duygular aklıselimi perdeler. Hayret, şaşkınlık, öfke... Ortak duyguları harekete geçiren operasyonların merkezi noktasında yer alırlar. İnsanları tetikleyen “kaygı ve endişeler” olur. Bebek sahili, Ümraniye, Esenler ve Beyoğlu'nda 31 Mayıs'ta görülen olaylar hayatın olağan akışında olamayacak cinsten. Failleri kim olursa olsun toplumu provoke etme potansiyeli olan bu görüntülerin arkasındaki sebepleri ilk anda kestirmek mümkün değil. Mülahazat hanesi açık tutulacak işler bunlar. Ancak bir gerçek var ki seçimlerin yaklaştığı bu günlerde, ideolojilerin ardından kültürlerin çözüldüğü bir dünyada, değerler, duygular ve kimlik üzerinden yapılan provokasyonlar başka olaylar için tetikleyici rol oynadığı gibi, sabit siyasi zeminleri duygu üzerinden kaygan hale getirebiliyor. Kimilerine taban kaybettiriyor, kimilerine kazandırıyor. İç ve dış etki araçları farklı seviyelerde devreye giriyor. Tam da böyle bir zaman içindeyiz. Toplumu provoke etmeye yönelik hadiselere en az on kez tanık olmuş yaştayım. Aklıselimin öncelenmesi gereken bir dönemde “itidal ve teenni” kelimelerini hayatımıza daha çok sokmamız gerektiği kanaatindeyim. 6-7 EYLÜL OLAYLARINDA JAMES BOND YAZARININ ETKİSİ VAR MIYDI? Doğrusu cevabı müphem bir soru. Ancak geçen hafta Türk Kahvesi'nde Bilkent Üniversitesi'nden istihbarat ve gayri nizami harp tarihi çalışmış bir akademisyeni, Dr. Polat Safi'yi konuk ettim. James Bond karakterinin mucidi ve roman serisinin yazarı Ian Fleming'in bizatihi bir İngiliz istihbaratçısı olduğunu, defalarca Türkiye'ye geldiğini söyledi ve ilave etti. “Bu tek başına etkisine dair bir şey ifade etmez ama Ian Fleming 6-7 Eylül 1955'te İstanbul'daydı ...” Dr. Polat Safi hocanın tarih çalışmaları gayrinizami harp konusunun dününe olduğu gibi bugününe ışık tutuyor. Türkiye üzerindeki dış operasyonlar konusunda farklı çalışmalara ihtiyaç var. Ancak yine de Dr. Safi'nin bir istihbarat tarihçisi olarak ne olursa olsun “Komplo teorilerine kendimizi fazla kaptırmayalım” uyarısına da kulak vermek gerekir. EGE ADALARI NE ZAMAN AVRUPA'NIN OLDU? Yunanistan 16 Avrupa ülkesinde Türkiye'yi karalama ve propaganda faaliyetine başladığını duyurdu. Bu duyuru, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'ün AB üyelerinin egemenliğinin tartışmaya açık olmadığını söylemesinin ardından geldi. “Ege adaları kimin” konusunun tarihi ve diplomatik uzun bir hikayesi var. Türkiye'de bu konuyu en iyi çalışmış tarihçilerden Prof. Dr.Ali Fuat Örenç'ten alıntıyla konuyu özetlemek isterim: Ege Denizi'nde toplam bin 800 civarında ada ve kayalık olduğu tahmin ediliyor. Rodos 1522'de Kanuni'nin de bizzat katıldığı sefer ile alınıyor. Osmanlı Rodos'tan sonra Girit hariç bütün adalara hakim oluyor. 1669'da Girit'in fethi ile Ege Osmanlı'nın bir iç denizi haline geldi. Osmanlı'nın Ege'deki ve Akdeniz'deki hakimiyeti 18.yy'a kadar devam etti. Bölgedeki 7 adanın Fransızlar sonra da İngilizler tarafından işgal edilmesi, daha sonra İngiliz hakimiyetine geçmesi, 1821'deki Mora İsyanı gibi sebepler Ege sorununun önemli faktörleri arasında yer aldı. Balkan Savaşı arifesinde Rodos ve etrafındaki adalar 12 ada olarak anılmaya başlandı. Rodos ve 12 ada 1912'de İtalya tarafından işgal edildi. Bu tarihten itibaren Ege adaları tamamen uluslararası bir sorun haline geldi.
"Bugün İstanbul'da yenmeyen yemek mi var? Evet, bir “İstanbul mutfağı” var, ama İstanbul'un lezzet haritası sadece İstanbul mutfağından ibaret mi? Nasıl ki eskiden beri İstanbul'da olan Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve bu şehre göçen ilk Türkler, Kürtler, Süryaniler, Araplarla birlikte Arnavutlar, Çerkesler, Boşnaklar; Selanik, Girit, Makedon, Bulgaristan, Lübnan, Suriye göçmenleri ve ülkenin her şehrinden gelmiş cümle insan olarak İstanbul'da yaşıyorsak, mutfaklarımız da bizle birlikte İstanbul'da yaşıyor. Bugün nereli olursa olsun İstanbul'da yaşayan her İstanbullu Karadeniz'in pidesini, Antep'in lahmacununu, Konya'nın etliekmeğini biliyor. Çünkü İstanbul, asla sadece İstanbul değil; aynı zamanda Anadolu ve Balkanlar; Müslüman, Ortodoks, Katolik, Aşkenaz, Sefarad, Romanyot ve daha nicesi… İşte bu kitapta bunu yapmak amacımdı, sıkıştırılan kalıpların dışında, İstanbul'da yenen ne varsa ona değebilmek; bu sofrada sunulan her şeyi kapsamak, dışlamamak..."Yukarıdaki cümleler, İBB Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan, Geçmişten Günümüze İstanbul Lezzetleri kitabını derleyen yayıncı, yazar Merin Sever'e ait. Bütün bu zenginlik ve bu zenginliğin, biraradalığının yarattığı gastronomik etkileşimler üzerine, Merin Sever'in yanı sıra, kitapta yazı ve söyleşileriyle yer alan lezzet uzmanlarından Hülya Ekşigil, Silva Özyerli, Aylin Öney Tan ve Burkay Adalığ ile Gülşah Şenkol'un moderatörlüğünde yaptığımız çevrimiçi sohbeti burada dinleyebilirsiniz. Unutmayın, mutfak ve lezzet konuşmak, aynı zamanda kültür ve tarih konuşmaktır.
NATO hayli uzun zamandır veçhesini değiştirmekle meşgûl. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş patladıktan sonra, o güne kadarki hazırlıkların hikmetini daha da belirgin olarak görebilir hâle geldik. Yeni NATO hattı Baltık'dan başlıyor ve kaydedelim ki Türkiye'yi göstere göstere dışlayarak Doğu Avrupa'yı kat ederek Yunanistan'a ulaşıyor. Dedeağaç merkez olarak, sayısız üs üzerinden Akdeniz'e, Girit'e uzuyor. Daha evvelki NATO yapılanmasından farklı bir yapılanma bu. Soğuk Savaş devrindeki NATO hem dikey hem de yatay bir niteliğe sâhipti. Yatay eksende Türkiye merkezdi. Şahlık İran'ı ve Pakistan, bu iki devlet her ne kadar NATO'ya mensup olmasa da, meselâ CENTO üzerinden ona müzahir ve onunla iltisaklıydı. İran'da 1979'da gerçekleşen devrim zinciri bozdu. Sovyet Paktı, buna mukabil olarak bağlantısızlık siyâseti güden Hindistan ile ilişkilerini diri tuttu. Türkistan'da ise zâten duruma hâkimdi. Dahası Çin'de de komünist bir ihtilâl olmuş, kendisine yakın bir rejim kurulmuştu. ABD bu gelişmelere cevap vermekte gecikmedi. Kissenger-Nixon ikilisi, zâten kırılgan bir ilişkinin hüküm sürdüğü iki devletin, Çin ile Sovyetler Birliği'nin arasını açmaya muvaffak oldu. Sovyetler bir büyük hatâ yaptı ve Afganistan'ı işgâl edip, başına büyük bir dert aldı. Pek çok kaynak, bu yanlış adımın Sovyetler'in çöküşünde son derecede tesirli olduğunu kaydeder.
ABD için Yunanistan Rusya'nın Akdeniz'e, Çin'in ise her yere girmeye çalıştığı küresel ortamda kritik bir yere sahip oldu. ABD'nin Girit üzerinden Akdeniz'de daha rahat hareket edeceği, Dedeağaç üzerinden Balkanlar ve Karadeniz'e ulaşabileceği ideal bir coğrafi imkan sağladı.
Türkiye Yeni Bir Göç Yükünü Kaldıramaz, Sanayi Üretim Endeksinde Artış, Çekirge Operasyonu Başlatıldı, Yunanistan'a Kaçmaya Çalışan 11 Terörist Yakalandı, Van'da 40 Ton Saman Ve 400 Bağ Ot Kül Oldu, Orman Yangınlarıyla Mücadele, Bursa'da Kimya Fabrikasında Patlama, Girit'te Deprem
Türkiye Yeni Bir Göç Yükünü Kaldıramaz, Sanayi Üretim Endeksinde Artış, Çekirge Operasyonu Başlatıldı, Yunanistan'a Kaçmaya Çalışan 11 Terörist Yakalandı, Van'da 40 Ton Saman Ve 400 Bağ Ot Kül Oldu, Orman Yangınlarıyla Mücadele, Bursa'da Kimya Fabrikasında Patlama, Girit'te Deprem --- Send in a voice message: https://anchor.fm/haluk-kurtuncuoglu/message
Son günlerde komşumuz Yunanistan'ın, Ege ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı kışkırtıcı eylemlerinde yeniden bir tırmanış yaşanmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde Nautical Geo isimli araştırma gemisi, Girit'in doğusu ve Kıbrıs'ın güneybatısında Türkiye'nin kıta sahanlığını ihlal teşebbüsünde bulundu. Devamında, Ege'de, İzmir'in hemen karşısındaki Koyun Adası'nda, Savunma Bakan Yardımcısı'nın katılımıyla bir askeri tatbikat yaptılar. Ayrıca Yunan Bakan Yardımcısı, arkasında İzmir görünecek şekilde poz vererek sosyal medya hesabından buram buram şovenizm kokan şöyle bir paylaşımda bulundu: “Her ada, her küçük ada, her kayalık adacık, bir Yunan yurdu! Her yerdeyiz.” FRANSA KIŞKIRTIYOR, YUNANİSTAN PARMAK SALLIYOR Hemen belirtelim, Yunanistan'ın Türkiye'ye parmak sallayan bu son eylemlerinin arkasında Fransa var. Geçtiğimiz günlerde Paris'le Atina yönetimleri arasında bir anlaşma imzalandı. Yunanistan Parlamentosu'nda oylanıp kabul edilen, tam adıyla, Savunma ve Güvenlik Alanlarında İş Birliğine Yönelik Stratejik Ortaklık Anlaşmasının hedefinde Türkiye var. Daha doğrusu, Yunanistan'a yönelik bir saldırı halinde Fransa'nın Atina'nın yanında yer almasını öngören bir anlaşma bu. Gerçi, anlaşmanın oylanmasından önce, Yunan muhalefeti tarafından bunun tam da bu anlama gelmediğine işaret eden konuşmalar yapıldı.
ABD'nin Balkanlar ve Ege'de varlık göstermek, Türkiye ile Rusya'yı kuşatmak için Yunanistan'ın Dedeağaç şehrinde kurduğu üs büyük bir cephaneliğe dönüştü. Pentagon, Türkiye'ye 60 km mesafedeki şehre en az 400 tank ve bini aşkın zırhlı araç sevk etti. İki kargo gemisinden boşaltılan araçların bir kısmı NATO tatbikatları için Bulgaristan ve Romanya'ya sevk edilirken bir kısmı Dedeağaç'ta kaldı. Ayrıca Pentagon'un 30 aded saldırı helikopterlerini de Dedeağaç'ta konumlandırması öncelikle Türkiye'ye bir gözdağı veya Türkiye'nin hedefe alındığının açık işaretlerini taşıyor. Dedeağaç'ın ilk kez paletli araç naklinde kullanıldığını belirten ABD'li komutan, “Bu bir dönüm noktası !!!” dedi. ABD'nin, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'i kontrol etme stratejisi kapsamında, Yunanistan'ı kendine bağlı bir askeri üsse dönüştürme planı hız kesmeden sürüyor. Bölgede hem kalıcı hem de dönüşümlü olarak askeri varlık oluşturmak isteyen ABD, ikili savunma anlaşmaları kapsamında Yunanistan'daki üslerini de arttırmayı planlıyor. Yunanistan Savunma ve Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan askeri üsler hakkındaki raporda, ABD'ye 22 bölgenin önerildiği ifade ediliyor. İskiri Adası'nda yer alan üssün de stratejik konumundan dolayı ABD tarafından kesin olarak tercih edileceği belirtiliyor. ABD güçleri, hali hazırda Girit'teki Suda Üssü ile Dedeağaç limanını kullanırken, Larissa ve Stefanovikio'daki hava üssü de ABD uçaklarına hizmet veriyor. GÖRÜNTÜLERİ MERKEZE AKTARACAK ABD'li yetkililerin Dedağaç'taki incelemelerinin ardından, Meriç bölgesini ve boğazların yanı sıra Kuzey Ege adalarını tarayabilecek kapasiteye sahip yeni nesil radar gözetleme merkezi kurma kararı aldı. ABD'nin, stratejik öneme sahip, Dedeağaç, Semadirek ve Rodop ilinin Maronya tepesine yerleştirilmesi planlanan sistemden elde edilen görüntü ve bilgileri uydu yardımı ve karasal link ile Dedeağaç Limanı'nda konuşlanacak olan merkeze aktaracak. Kurulacak radar gözetleme merkezi insansız, tam donanımlı olarak hizmet verecek. Aynı zamanda Boğazlardaki hareketlilik de gözlenecek. Bu merkezlerden aktarılan tüm görüntü ve verilerin çözümü Dedeağaç Limanı'na kurulacak olan merkezde analiz edilerek değerlendirilecek ve sırasıyla Atina ve ilgili makamlara aktarılacak. DENİZ SAHASINDA HERON'LA DEVRİYE Yunanistan, ilk kez insansız Hava Aracı (İHA) HERON 1 kullanarak, deniz sınırlarını korumaya başladı. HERON 1 tipi İnsansız Hava Aracı ilk kez Yunanistan'da geçtiğimiz hafta konuşlandığı Girit adası Timpakio Askeri Havaalanı'ndan başlayarak, 12 Adalar, Kuzey Ege ve Meriç bölgesine kadar deniz sınırları boyunca 14 saat aralıksız kontrol uçuşu gerçekleştirdi.
Dr. Yörük Işık ve Prof. Dr. Serhat Güvenç, Havada Suda’da bu hafta yakın ve uzak çevreden hava ve deniz olaylarını inceledi, İstanbul Boğazı’ndan bu hafta geçen gemileri anlattı, İran gemisine yapılan sabotajı, Girit açıklarındaki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) donanmasını, eski NATO komutanı James G. Stavridis’in ABD-Çin savaşı hakkında kurgu romanını ve Türkiye-Mısır ilişkilerini ele aldı.
Amerika'nın Yunanistan üzerinden Türkiye'yi kuşatmasına bir göz atın. Geçen yüzyıl başında İngiltere'nin Yunanistan'ı kullanma stratejisinin aynısı. Amerikan donanması Egedeki neredeyse bütün adalarda üs kurma hevesinde. Yunanistan'la askeri anlaşmalarında Yunanistan'ın tüm askeri tesislerini kullanma hakkı istedi. Bu anlaşmalar Hem Yunanistan'ı hem Türkiye'yi hedef alıyor. Aynı anda European Defender 2021 tatbikatı başlıyor. Bu yıl büyük bir katılımla gerçekleşiyor! Tatbikat Karadeniz ve Balkanlarda yapılacak. Bu çerçevede 23 şubat Salı günü Yunanistan'daki Dedeağaç ABD üssüne 1800 zırhlı araç, 150 saldırı helikopteri ve 20 bin asker geleceği basında yer aldı. ABD Türkiye sınırına 50 km olan Dedeağaç üssüne 7 ayrı seferde dev sevkiyat yapmayı planlıyor. Tatbikat senaryosu olarak belirlenen konu: Orta ve Doğu Avrupa'da Rus tehdidi. Güneybatımızda Girit Adasında da tarihte örneği görülmemiş derecede bir askeri yığınak yapılıyor. ABD'li Neocon yazar, hani şu 15 temmuz darbesini 5 ay önce yazan Micheal Rubin, Girit'i Amerika'nın en büyük üslerine benzetiyor! Ve makalesinde Girit ve Dedeağaç'taki, askeri yığınağın Türkiye kadar Rusya ve Çin'e yönelik olduğu mesajını veriyor.
Transatlantik: Türk-Amerikan ilişkilerinde tansiyon yükseliyor & S-400'ler için Girit formülü by Medyascope
Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar; S - 400'ler için "Girit Modeli" önerisi getirdi. Peki bu model ne öngörüyor? Ankara - Washington hattında güven yeniden tazelenecek mi? Tüm bu soruların cevabı ve çok daha fazlası Mete Çubukçu ile Kayıttayız programında. Çubukçu'nun konukları; Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Mitat Çelikpala ve eski Hava Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanı Gürsel Tokmakoğlu. Tarihi yaşarken olaylara kayıtsız kalmayın...
Joe Biden’ın başkanlığı sonrası ABD-Türkiye ilişkilerinde tansiyon yüksek. Aradan onca zaman geçmesine rağmen Biden henüz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın telefon çağrılarına geri dönmüş değil. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ABD ile ilişkileri yumuşatmak için bir hamle bağlamında S-400 füze savunma sistemi için “Girit formülü uygulanabilir” görüşünü dile getirdi.Hemen akşamında ise Bloomberg’e konuşan Türk yetkililer, Ankara’nın S-400 konusunda tavize hazır olduğu mesajını verdiler. Daha önce Kıbrıs’ın Rusya’dan aldığı S-300 sistemi sonrası Avrupa Birliği üyeliği nedeniyle kriz çıkmıştı. Yunanistan, S-300’leri Kıbrıs’tan Girit Adası’na taşıyarak bir depoya kilitlemişti.Akar’ın önerdiği “Girit formülü” bu...Ancak Akar ve Türk yetkililer, bunu ABD’nin Suriye’de işbirliği yaptığı PYD/YPG yapılanmasını Türkiye gibi “terörist örgüt” ilan etmesi şartına bağlıyor.Ancak ABD’de yönetime yeni gelen kadrolar, Kürtlere daha sıcak bakan isimlerden oluşuyor. Peki, işin Rusya tarafına bakılacak olursa Putin bu işe ne der?Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr Kerim Has ile S-400 modeli için önerilen ‘Girit modeli’nin hayata geçirilmesi durumunda olası senaryoları konuştuk.“S-400’ler yüzünden ABD-Rusya arasında sıkışan Erdoğan, ‘kırk katır mı kırk satır mı’ deyiminde olduğu gibi iki senaryonun da kendisini çıkmaza sürükleyeceği kritik bir eşikte” diyen Has, “ABD baskısıyla ‘eller ayırsa bile, yollar ayırsa bile’ Erdoğan’ın ‘siyasi bekâ’ kaygısıyla Rus S-400’lerinden ayrılması hiç de öyle kolay olmayacak” görüşünü dile getiriyor ve ekliyor:“Erdoğan, S-400’leri ‘Girit Modeli’ kılıfı altında ya mezara gömeceği ya da fezaya göndereceği yönünde sinyaller veriyor ama Ankara’ya yeni parti S-400 satma arefesindeki Kremlin’de bu planın kabul görmesi pek mümkün değil. 15 Temmuz’un ‘diyeti’ ve ‘sus payı’ olarak ‘acil kodla’ alınan S-400’lerden caydığı takdirde Erdoğan’ın Rusya’ya yeni ‘bedeller’ ödemek zorunda kalacağı kanaatindeyim. Moskova’nın elindeki S-400 kozlarının ABD’nin ‘değneğinden’ aşağı kalır yanı yok: İdlib’den yenilenecek Gazprom-BOTAŞ anlaşmasına, Suriye Kürtlerinden 15 Temmuz’a, Zarrab’ın Rusya’ya taşıdığı bavullardan IŞİD dosyalarına…”Programda ayrıca Rus medyasının, Ankara’nın İdlib’de SİHA’larla topladığı istihbaratı yeni saldırılar için cihatçılara transfer ettiği yönünde haberler servis etmesini de konuştuk.Has, “Umarım, Rusya’yla ilişkileri gerip S-400’lerden caymanın yolunu yapmak için bir ‘bahane’ aranmıyordur” diyor. Öte yandan 2015’te düşürülen Rus uçağının pilotunu öldürdüğü söylenen militanların komutanının şimdilerde cezaevinden tahliye edilmesine de değinen Rusya uzmanı Kerim Has, “Çakıcı olayındaki gibi Türkiye’de Erdoğan iktidarı ve paydaşları arasındaki güç mücadelesinin bir sonucu olabilir” yorumunu yapıyor ve şunları kaydediyor:“Süleyman Soylu’nun yeni 15 Temmuz söylemiyle doğrudan tehdit ettiği Erdoğan’ın Batıyla ilişkilerinde ‘frenleyici rol’ oynayacağı görülüyor, Erdoğan, S-400’ler yüzünden bir de içeride Akar-Soylu ikileminde kalabilir.”
Joe Biden’ın başkanlığı sonrası ABD-Türkiye ilişkilerinde tansiyon yüksek. Aradan onca zaman geçmesine rağmen Biden henüz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın telefon çağrılarına geri dönmüş değil. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ABD ile ilişkileri yumuşatmak için bir hamle bağlamında S-400 füze savunma sistemi için “Girit formülü uygulanabilir” görüşünü dile getirdi. Hemen akşamında ise Bloomberg’e konuşan Türk yetkililer, Ankara’nın S-400 konusunda tavize hazır olduğu mesajını verdiler. Daha önce Kıbrıs’ın Rusya’dan aldığı S-300 sistemi sonrası Avrupa Birliği üyeliği nedeniyle kriz çıkmıştı. Yunanistan, S-300’leri Kıbrıs’tan Girit Adası’na taşıyarak bir depoya kilitlemişti. Akar’ın önerdiği “Girit formülü” bu... Ancak Akar ve Türk yetkililer, bunu ABD’nin Suriye’de işbirliği yaptığı PYD/YPG yapılanmasını Türkiye gibi “terörist örgüt” ilan etmesi şartına bağlıyor. Ancak ABD’de yönetime yeni gelen kadrolar, Kürtlere daha sıcak bakan isimlerden oluşuyor. Peki, işin Rusya tarafına bakılacak olursa Putin bu işe ne der? Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr Kerim Has ile S-400 modeli için önerilen ‘Girit modeli’nin hayata geçirilmesi durumunda olası senaryoları konuştuk. “S-400’ler yüzünden ABD-Rusya arasında sıkışan Erdoğan, ‘kırk katır mı kırk satır mı’ deyiminde olduğu gibi iki senaryonun da kendisini çıkmaza sürükleyeceği kritik bir eşikte” diyen Has, “ABD baskısıyla ‘eller ayırsa bile, yollar ayırsa bile’ Erdoğan’ın ‘siyasi bekâ’ kaygısıyla Rus S-400’lerinden ayrılması hiç de öyle kolay olmayacak” görüşünü dile getiriyor ve ekliyor: “Erdoğan, S-400’leri ‘Girit Modeli’ kılıfı altında ya mezara gömeceği ya da fezaya göndereceği yönünde sinyaller veriyor ama Ankara’ya yeni parti S-400 satma arefesindeki Kremlin’de bu planın kabul görmesi pek mümkün değil. 15 Temmuz’un ‘diyeti’ ve ‘sus payı’ olarak ‘acil kodla’ alınan S-400’lerden caydığı takdirde Erdoğan’ın Rusya’ya yeni ‘bedeller’ ödemek zorunda kalacağı kanaatindeyim. Moskova’nın elindeki S-400 kozlarının ABD’nin ‘değneğinden’ aşağı kalır yanı yok: İdlib’den yenilenecek Gazprom-BOTAŞ anlaşmasına, Suriye Kürtlerinden 15 Temmuz’a, Zarrab’ın Rusya’ya taşıdığı bavullardan IŞİD dosyalarına…” Programda ayrıca Rus medyasının, Ankara’nın İdlib’de SİHA’larla topladığı istihbaratı yeni saldırılar için cihatçılara transfer ettiği yönünde haberler servis etmesini de konuştuk. Has, “Umarım, Rusya’yla ilişkileri gerip S-400’lerden caymanın yolunu yapmak için bir ‘bahane’ aranmıyordur” diyor. Öte yandan 2015’te düşürülen Rus uçağının pilotunu öldürdüğü söylenen militanların komutanının şimdilerde cezaevinden tahliye edilmesine de değinen Rusya uzmanı Kerim Has, “Çakıcı olayındaki gibi Türkiye’de Erdoğan iktidarı ve paydaşları arasındaki güç mücadelesinin bir sonucu olabilir” yorumunu yapıyor ve şunları kaydediyor: “Süleyman Soylu’nun yeni 15 Temmuz söylemiyle doğrudan tehdit ettiği Erdoğan’ın Batıyla ilişkilerinde ‘frenleyici rol’ oynayacağı görülüyor, Erdoğan, S-400’ler yüzünden bir de içeride Akar-Soylu ikileminde kalabilir.”
Havacılık, uzay ve savunma politikaları uzmanı Arda Mevlütoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Girit’teki NATO üssünü ziyareti vesilesiyle gündeme gelen ABD’nin İncirlik’i Yunanistan’a taşıyacağı haberlerini değerlendirdi. İncirlik Üssü’nün ABD için eski önemine sahip olmadığına dikkat çeken Mevlütoğlu ile Doğu Akdeniz krizini, ABD’nin Çin teknoloji devi Huawei’nin Türkiye pazarında genişleyen yerine dair eleştirilerini ve Türkiye’nin savunma sanayisindeki gelişmelerin dış politikada artan askeri etkinlikle ilişkisini de konuştuk.
Bahattin Bediz sadece çektiği fotoğraflarının değeriyle değil hocalığıyla da anılmalı. Gerek stüdyosunda gerek okullarda verdiği sistemli fotoğrafçılık dersleri onu fotoğraf tarihimizde biraz daha yükseltir. Bahattin Bediz'in Girit'te başlayan fotoğraf serüveni İstanbul'da devam eder. Devlet adamlarından siyasetçilere, sanatçılardan sıradan halka kadar pek çok portre, onun stüdyosunda kayıt altına alındı. Bahattin Bediz sadece portreler çekmedi, aynı zamanda tarihi eserler, şehir manzaraları, kazı alanları ve sosyal yaşamdan kareler onun tarafından belgelendi.
Eğer destekte bulunmak istiyorsanız, lütfen Patreon sayfamı ziyaret edin, link - https://www.patreon.com/amanov" Kısa Sanat Tarihi serisinde bu bölümde sizlere Girit adasındakı sanat'tan bahs ettim. Girit adasının en meşhur krallarından biri Minos ve onun etkisi sanatta belirgin bir biçimde kendisini gösteriyor. Burada "Magna Mater" Tanrı figürü de yer almaktadır. Minotaurus figürünün Girit adasında bulunması, Yunan mitolojisinden de öncedir. Knossos sarayları da burada bulunmaktadır. Crete (Island) Art. Kaynak: "Kısa Sanat Tarihi" Hazırlayan: Tuğrul Kurt Danışman: Prof. Dr. Kürşad Demirci Seslendiren: Amanov Shamsaddin --- Send in a voice message: https://anchor.fm/amanov-shamsaddin/message
Ayşe Hür: "24 adadan oluşan Menteşe Adaları On İki Ada diye de bilinir. Oniki Ada, adını ada sayısından değil, adaların “Demogerondia” adı verilen 12 kişilik mahalli meclislere dayanan yönetim şeklinden almıştır. Ege'deki ada ve adacıklar tarih boyunca Yunan kolonilerinin,Venedik ve Ceneviz kolonilerinin, Malta Şövalyeleri’nin ve Bizans'ın egemenliğinde olmuş, Osmanlı tarafından 1456-1479, 1522-1566 ve 1669-1718 dönemlerinde fethedilmiştir. 1217 senesinde Cenevizlilerden Venediklilere geçen Girit Adası’nı Osmanlı askerleri 22 Ağustos 1645’te ayak bastı. Ancak adanın tümüyle kontrol altına alınması 25 yıl süren savaşlardan sonra 1669’da mümkün oldu. Osmanlı idaresi diğer Ege adalarında olduğu gibi Girit'te de şenlendirme (sürgün ve göç ettirme) yöntemi ile değil, kitlesel ihtida yöntemiyle toplumsal tabanını oluşturdu.1834’te 129 bine düşen nüfusun 46 bini Müslüman, 83 bini Hıristiyan’dı. Osmanlı Devleti, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Rumeli’de toprak kaybetmemek için Girit ve civarındaki iki adayı Yunanistan’a terketmeyi önerdiğinde buna İngilizler şiddetle karşı çıktılar."
Deniz Yüce Başarır, Ben Okurum’un bu bölümünde yazar eşi Başar Başarır’la yapıyor kitap muhabbetini. Konu da Byron Ayanoğlu’nun İstiridye Üstü Girit adlı biraz anı, biraz yemek, biraz da kurgu içeren kitabı. Girit’in doğası, lezzetleri, tarihi de var kitapta ama en çok Byron Ayanaoğlu’nun orta yaş krizi nedeniyle Yunanlı köklerine uzanan macerasında başına gelen ilginç ve eğlenceli olaylar var. Ve tabii Başarırlar’ın sohbeti de bu eğlenceli maceranın etrafında gelişiyor.
Bu hafta Biofilia’da üç konu var: 1-Eğitilen bir Belçika ve iki Hollanda çoban köpeği avokado endüstrisini kurtarmak üzereler; yoksa kabuk böceği defne ağaçlarını ve aynı aileden olan avokado ağaçlarını kırıp geçiriyor. Avokado endüstrisi nerelerde güçlü? Üreticiler ve alıcılar kimler? Avokadoda atık durumu ne? Köpekler nasıl son teknoloji gibi ağaçtaki hastalığı önceden teşhis edip alarm verebiliyor? 2- Analog etler ve ‘iklim pozitif’ burgerler yükseliyor, kazanç da sağlıyor. 3- Yavaş seyahat ve etik seyahat mümkün mü? İlk müzik arasında gotik folk, indie rock yapan Kanadalı Grup The Strumbellas’dan Dog adlı parça var Anthony Bourdain anısına kapanış müziğinde gittiği yerlerden biri olan Girit’ten Nikos Ksilouris’ten Ήτανε μια φορά adlı parçayı dinliyoruz.
[post_authors_post_link] Fantastik IV: Mitolojik canavarlar: Minotaur ve Tepegöz Yeni bölümümüzde tekrar fantastik dünyalara bir dönüş yapıyoruz. İkinci ve üçüncü sezonlarda konuştuğumuz Fantastik serimizin dördüncü bölümünde de mitolojinin korkunç canavarlarını anlatmaya başlayalım dedik. İlk iki canavarımız da Minotaur yani Girit’li Minos’un boğası ve Cyclops yani bizdeki adıyla Tepegöz oldu. Kelime kökenlerinden, Yunan Mitolojisindeki farklı farklı […] The post Fantastik IV: Minotaur ve Tepegöz – s05e20 – Gerisi Hikaye appeared first on Gerisi Hikaye Korku Konuşmaları.
Bundan çok uzun yıllar önce Theseus'un gemisi, Girit'e çıktığı seferden muzaffer dönmüş, zaferin bir anıtı olarak Atina'ya demirlemişti. Elbette zaman kimsenin dostu değildir... Her geçen yıl bu geminin bazı parçaları çürümeye başladı. Anıt olduğu için bakımsız bırakmadılar: Bu çürüyen parçalar yenisiyle mutlaka değiştirildi. Ancak gün geldi, Theseus'un gemisinin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmadı. Soru şu: Artık Atina'da hatıra olarak duran gemi, zaferi kazanıp da gelen o efsane gemi midir? Yoksa karşımızda tamamen farklı, yeni bir gemi mi vardır? Kimine göre gemi artık o eski gemi değildir. Mesela aynı ırmakta iki kere yıkanılmayacağını düşünen Heraklitos'a göre, gemi daha ertesi gün aynı gemi olmaktan çıkar ve artık yeni bir gemi olur... Kimine göreyse insanlar onu Theseus'un gemisi olarak gördüğü sürece, tanım değişmeyecektir. Soruyu çetrefilli hale getirmek de mümkün. Mesela Theseus'un gemisinden sökülen eski parçalarla hemen yanıbaşında yeni bir gemi inşa edilseydi... Hangisi "daha çok" Theseus'un gemisi olurdu? Antik Yunan felsefesi deyip geçmeyin. O zamandan bugüne uyarlanabilecek bir "tanımlama sorunuyla" karşı karşıyayız. Örneğin beynimizi, içindeki tüm düşünce ağı ve hatıralarla birlikte bir robotun zihnine nakledebilseydik, o robot biz olur muyuz? Beden tamamen farklı ama zihin aynı zihin! Eğer bizi biz yapan düşünce dünyamız, anılarımız, yani zihnimizse, bu soruya yanıtımız evet olmalı... Yok eğer biz kendimizi ancak "insan bedenimizle" tanımlayabiliyorsak, yanıtımız "hayır" olmalı. Daha çetrefilli bir soru sorayım: Diyelim vefat ettik ancak tıp öyle ilerlemiş ki... Bizi vakit kaybetmeden kök hücrelerimizden yeniden vücuda getirebilmişler. Üstelik az evvel robota naklettiğimiz tüm o veriler de, yeni kafatasımızın içindeki yeni beynimize bir şekilde nakledilebilmiş. Bu defa hem beden hem de zihin bir öncekinin aynı... Peki bu taze beden biz olur muyuz? İşte başka bir kafa karıştırıcı soru daha: Diyelim ışınlanma makinesi bir şekilde mümkün oldu. Biz de bayram ziyareti için memlekete ışınlanacağız. Aksilik bu ya, tam biz ışınlanırken bir arıza meydana geldi makinede. Ancak bu arıza öyle bir arıza ki, biz gurbette yok olmadık ama sılada da bir kopyamız oluşuluverdi. Şimdi bizden iki tane var... Aynı beden. Aynı zihin. Her şeyiyle biri diğerinin kopyası. Hangisi biziz? Bu iki şahıs aynı kişi midir? İlk andan itibaren farklı deneyimlere sahip olacaklarından, artık bambaşka iki kişi midir? Sizce hangisi daha "biz"dir? Giden mi? Kalan mı? Bu soruların doğru yanıtları yok elbette. Her birine "evet" demek için de "hayır" demek için de pek çok neden var. Evetler de, hayırlar da mantık yürütmeleriyle desteklenebilir ya da çürütülebilir... Kim ne derse desin, en nihayetinde bir yanıtı diğerine tercih etmek için bireysel nedenleriniz olabilir. Zira aslnda bir şekilde bu soruların hepsi "ben kimim?" sorusuyla da ilişkili... Kimi zihninden, kimi bedeninden bilir kendini... Konu da soru da "bizimle" alakalı olunca, bir yanıt bulmak kolay gelebilir. Peki ya sevdiklerimiz için konuşacak olursak? Sevgili, eş, anne, kardeş... Tüm senaryoları bir de yakınlarınız için düşünün. Kimi, hangi şartlarda, aynı kişi olarak kabul ederdiniz? * * * Bu hafta Bilim Arası'nda yanıtlarla değil, sorularla geldik. Belki bir kez daha dinleyip her bir soru üzerinde uzun uzun düşünmek isteyebilirsiniz. Bitirmeden önce son bir soru daha: Eğer bu metni ben yazıp okumuş olmasaydım, yani bir bilgisayar yazmış ve sesimi taklit ederek bu kaydı üretmiş olsaydı, sizin için bir şey değişir miydi? Yazan ve Seslendiren: Tevfik Uyar Kurgu ve Montaj: Kübra Karacan Müzik: http://www.bensound.com (CC)
105. Mübadeleden Önce GiritA street in Chania, Crete (1913)Source: Library of CongressYunanistan Müslümanlarına yönelik çalışmalar genellikle Mübadele ve Batı Trakya Türkleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu bölümde söz konusu çalışmalardan farklı olarak Melike Kara, Yunanistan'ın 1913 yılında itibaren bir parçası olan Girit'e ve Müslümanlarına ilişkin incelemelerde bulunuyor. Müslümanların 1913 yılından Ada'dan ayrıldıkları 1924 yılına kadar yaşamlarında meydana gelen değişimleri ortaya koyarken olayların arka planında yer alan siyasi gelişmelere de değiniyor.Most studies of Muslims in Greece focus on the population exchange of 1924. In this episode, Melike Kara examines the little studied period directly preceding the population exchange through the peculiar case of Crete, which passed from independent status to being a part of Greece only in 1913. Taking a social history approach, we discuss some of the changes in the Cretan Muslim community as an official minority in Greece within the context of broader political developments (podcast is in Turkish).iTunesLeft to Right: Zeynep Sabancı and Melike KaraMersin University, April 2013Mersin Üniversitesi Tarih Bölümü'nde doktora yapmakta olan Melike Kara, toplumsal tarih ve azınlıklarla ilgili çalışmalar yürütmektedir. (bknz. academia.edu)Yakınçağ Orta Doğu Tarihi çalışan Chris Gratien Georgetown Üniversitesi'nde doktora yapmaktadır. (bknz. academia.edu)Askeri tarihi çalışan Zeynep Sabancı Mersin Üniversitesi'nde doktora yapmaktadır. (bknz. academia.edu)Citation: "Girit Müslümanlarının Ada'da Son Yılları," Melike Kara, Zeynep Sabancı, and Chris Gratien, Ottoman History Podcast, No. 105 (May 3, 2013) http://www.ottomanhistorypodcast.com/2011/05/crete-greece-ottoman-empire.html.SEÇME KAYNAKÇAGirit mübadili Kösem Hazar'ın Girit'te çekilmiş aile fotoğrafı (Kaynak: Melike Kara)Nükhet Adıyeke, (2000). Osmanlı İmparatorluğu ve Girit bunalımı. Ankara: T.T.K. yayını.Nükhet Adıyeke (2005). "Osmanlı egemenliği altında Girit’te Müslüman kimliğin oluşumu ve Müslüman cemaati ile Ortodoks Cemaati Arasındaki İlişkiler." Yeniden Kurulan Yaşamlar 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, (Derleyen: Müfide Pekin), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 365-377.Nuri Adıyeke (2006). Girit nikah defterleri ve Girit’te evlilikler, Fethinden Kaybına Girit, (İçinde), İstanbul: Babıâli Kültür Yayıncılığı, 57-70.Benedict Anderson, (2007). Hayali cemaatler – milliyetçiliğin kökenleri ve yayılması. (Çev. İskender Savaşır). İstanbul: Metis Yayıncılık.Fernand Braudel, (2001). Uygarlıkların grameri. (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay). Ankara: İmge Kitabevi.Richard Clogg, (2003). Minorities in Greece, London: Hurst&Company.Detorakis, T. E. (1994). History of Crete. Iraklion.Molly Greene, (1993). Kandiye 1669–1720: the formation of a mercant class. Princeton: Princeton Üniversitesi. Doktora Tezi.Ersin Gülsoy, (2004). Girit’in fethi ve Osmanlı idaresinin kurulması (1645–1670). İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları.Kemal Karpat, (2004). "1683’ten Sonra Osmanlıların Balkan Uluslarıyla İlişkileri." Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, (İçinde), (Çev. Recep Boztemur), Ankara: İmge Yayınevi, 61-129.Herkül Millas, (1992). Yunan Ulusunun Doğuşu, İstanbul: İletişim Yayınları.Baskın Oran, (1986). Türk- Yunan ilişkilerinde Batı Trakya sorunu. Ankara: Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları.Tsitselikis, K. (2004). The legal status of Islam in Greece. Die Welt des İslams, Leiden: 402-431.Tsitselikis, K. (2005). "1923’ten önce Yunanistan’da Müslüman cemaatler yasal süreklilikler ve ideolojik tutarsızlıklar." Yeniden Kurulan Yaşamlar 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, (Der: Müfide Pekin), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 341-357.Onur Yıldırım, (2006). Diplomasi ve göç Türk- Yunan Mübadelesinin öteki yüzü. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.