POPULARITY
Unutmak çok zor... Ben bu insanı, bu olayı nasıl unutacağım diye soruyoruz kendimize zaman zaman. Bütün hatıraları, bütün yaşanmışlıkları nasıl unutabilirim ki mümkün değil diye geçiriyoruz içimizden. Evet zaman geçtikçe bir şekilde unutabiliyoruz, ama nasıl? Kendimize eziyet ederek mi? Ya da gerçekten unutabiliyor muyuz? Birini, bir olayı unutmayı kendimizi harap etmeden nasıl başarırız? Yakın İlişkiler'in bu bölümünde unutmak kavramını ele alıyoruz.------- Podbee Sunar -------Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir.Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok.ON Mobil'i İndir! Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir.Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/'u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Kendimize kızmayı kendimizden nefret etmeyi kendimize acı çektirmeye biraktigimiz zaman bence kendimizi tamamen her şeyin en iyisini gördüğümüz zamandır o yüzden çarşambaları ya da pazartesiler sizin olsun bütün hafta sizin olsun bütün ay sizin olsun her şey bizim olsun bütün her şey gönlümüzce olsun
Ecem, benim yıllardır gerçekten severek takip ettiğim, samimi bulduğum ve çevresine hayatına gösterdiği özene çok saygı duyduğum bir influencer. Youtube, Instagram, podcast mecraları hepsinde var. Üreten bir Yengeç kendisi... Yani renklere, yemeğe, hayvanlara düşkünlüğü ve paylaşma isteği bir yana içe dönük bir tavrı da var hayata karşı...Ecem inanılmaz samimi bir yerden içini açtı bence bu bölümde... Dinlerken de editlerken de çok keyif aldım. Kendine ait bir oda inşa ederken iki kural var benim için: 1. Kendimize karşı dürüst olmak.2. Etrafımıza karşı kendimiz olmak.Ecem'in kendi hikayesinden yola çıkarak hayata, evliliğe, sosyal medyada üretmeye dair derinleştiğimiz bu bölüm bence sizlere de iyi gelecek.#reklam
Hak ettiğimize inandığımız hayat nedir? Kendimize neyi reva görüyor, haklarımızı arıyor, talep edebiliyor muyuz?
Kendimize ve ihtiyacımıza sahip çıkmak üzerine bir sohbeti buraya bırakıyorum.❤️Dinleyenler için bir sorumuz var.O gemi limana varır mı? ☺️
Bu bölümde Bahar Eriş'in “Şimdi Değilse Ne Zaman?” kitabından çok sevdiğim bir kısmı sizinle paylaşıyorum. --- Instagram: https://www.instagram.com/ben_saati/
Hayatta en sert eleştirileri genelde kendimize yaparız. İçimizdeki en acımasız ve en eleştirel ses çoğu zaman bize aittir. Peki, neden kendimize bu kadar sert davranıyoruz? Bu bölümde, içsel yargı sistemlerimizi anlamaya çalışıyoruz. Negatif iç konuşmalarımıza neden olan yetiştirilme tarzımızı, koşullu ve koşulsuz sevgi arasındaki farkları, ebeveyn beklentileri ve çocuklukta yaşanan kötü deneyimleri konuşuyoruz. Bu sesi nasıl susturabileceğimizi ve kendimize karşı daha nazik olabileceğimizi keşfediyoruz. Şimdiden keyifli dinlemeler :) Yeni yıl atölyesine kayıt ol: https://superpeer.com/bilgesen/event/yeni-yil-atolyesi-2025i-birlikte-tasarlayalim İlham Postası bültenine ücretsiz kayıt ol: https://open.substack.com/pub/genelsesler?r=jttw9&utm_medium=ios Beni Instagramdan takip edin: https://www.instagram.com/genelseslerpodcast/ Bana yazın: info@genelsesler.com
Ezgi Hoşcan ile yaratıcılık ve yaratıcı olma süreçleri üzerine konuştuk. Bölümde yaratıcılık tanımından, bizi sınırlayan tanımlamalara, herkesin yaratıcı olmasından, kendimize körlüğü, farklı ve yaratıcı gelen işlerin basitliğinden ilişkilerin karmaşıklığına değinen bir sohbeti bulacaksınız. "Zamanın ruhunu yakalayamıyorsan, yaratıcılıktan bahsedebilir miyiz? Yorumlarınızı @kupelicagri ve @ezgihoscan hesaplarımızı etiketleyerek bizle paylaşmayı unutmayın. -- Bölüm akışı: (01:00) Yaratıcıyım diyebiliyor musun? (4:00) Yaratıcılık başkaları tarafından mı verilir? (7:20) “Tanımlamak bir şey söylemek onu öldürmek gibi geliyor.” (8:50) Ezgi için yaratıcı kişiler kimler? (10:40) Yaratıcılık ile fast fashion kültürü (12:20) Kendi alanını yaratmak (15:25) Yaratıcılığın en büyük düşmanı (18:40) “Sen bir sonraki nesile geçip geçemeyeceğin şans ve görmeyeceksin” (19:50) İlişkilerde de yaratıcı olmak zamanın ruhu (22:50) Yeni nesil komedi dizileri: Ayak İşleri, Gibi, Karşılaşmalar, Var Bunlar, Prens ... (24:00) Ezgi Hoşcan hesabını yaratırken yaratıcılığı nasıl kullandı (26:20) Yaratıcı olmak ile şansın var etkisi var (27:30) Oyuna dahil olmak zorundasın (33:40) Kamyon arkası yazılar
Doğduğumuz evde ebeveynlerimiz, okulda öğretmenlerimiz, iş dünyasında patronlarımız tarafından bize ne yapmamız gerektiği hep söylendi. Peki biz bir şey yapmak istediğimizde bizi kim yönetecek? İTÜ Çekirdek'in her yıl düzenlediği Türkiye'nin en büyük girişimcilik etkinliği Big Bang Startup Challenge, bu yıl 18-19 Aralık tarihlerinde UNIQ İstanbul'da gerçekleştirilecek. Tamamen ücretsiz ve fiziksel olarak gerçekleştirilecek olan etkinliğe hemen kayıt olun, yılın en iyi girişimleri ile tanışma fırsatını kaçırmayın!
Hayat 40'ından sonra başlar mı, yoksa asıl hikaye 40'tan önce mi yazılır? Bu bölümde, yaş almanın getirdiği değişimlerden, beklentilerden ve toplumsal algılardan bahsediyoruz. Kendimize daha mı fazla güveniyoruz, yoksa hayatın ağırlığını daha mı çok hissediyoruz? Yaşlanma korkusundan, 40 yaş sonrası hayatın güzelliklerine kadar uzanan bu sohbetle, bir yandan derinleşiyor bir yandan da samimi bir kahkaha eşliğinde düşünmeye davet ediyoruz.
Kendimize vakit ayırıp hiç kendimizle sohbet ediyor muyuz? İşte bu bölümde sohbet ederken kendimize sormamız gereken beş önemli soruyu konuşuyoruz. Keyifli dinlemeler... organikbeyinlerpodcast@gmail.com https://www.instagram.com/organikbeyinlerpodcast/
Ekran süre ne kadar? 4 saat? 5 saat? Yoksa benim gibi 8 saat olabilir mi? Telefona bağımlılığımız her geçen gün artıyor. Dikkat endüstri yani telefon markaları, uygulama geliştiriciler geçirdiğimiz süreyi artırmak için alanındaki uzmanlarla çalışıyorlar. Buna karşı tek başımıza bir şeyler yapmak çok zor. Gelin birlikte ekran süremizi %80'e yakın azaltacak bir meydan okumayı birlikte gerçekleştirelim. https://meraklistesi.substack.com/https://meraklistesi.substack.com/nde 4 hafta boyunca ekran süremizi azaltarak, telefon bağımlılığından kurtulmanın yöntemini ve etkisini paylaşacağım. Bu bölüm, neden telefon bağımlılığını azaltmamız gerektiğine dair bir farkındalık ve meydan okumanın başlama duyurusu. Bölüm akışı: (0:00) Sorunu tespit edelim. (1:40) Telefon bağımlılığı (4:15) Telefon bağımlığından kurtulalım! (5:10) merak bültenine abone ol 4 haftada telefon bağımlılığımızı azaltalım (6:15) Kendimize soracağımız 3 soru (8:55) Amacımız merak bülteni: https://meraklistesi.substack.com/ #merak #bağımlılık #telefon #dijitalminimalizm
Bu bölümde, günlük hayatın sıradan görünen ama aslında en derin sorularına yanıt arıyoruz. "Nasılsınız?" sorusunun ardında yatan derinliği hiç düşündünüz mü? Kendimize gerçekten "nasıl hissediyorum?" diye sorduğumuzda ne cevap veririz? İyi olmanın ya da kötü hissetmenin anlamını sorgularken, babalarımızla olan ilişkilerimizin parayla olan bağını, sağ ve sol beyin arasındaki farkları ve günümüz dünyasında eril ve dişil tarafın nasıl bir denge arayışında olduğunu konuşuyoruz. Yeni bir "Ezber Bozan" bölümüyle karşınızdayız. Dinlemeye ve düşünmeye devam edin!
bölüm 85: Başkalarına yapmayacağımız şeyleri neden kendimize yapıyoruz? - TRT neden Winnie The Pooh'u satın almıyor artık ve göstermiyor?
Sağlıklı beslenmek için kendine sorabileceğin 3 soru nedir? Sağlıklı beslenebilmek için açlığını da tanımalı. Ancak biz açlıklarımızı ne kadar tanıyoruz? Örneğin tıka basa doyduğun halde neden üzerine tatlı yemek istiyorsun? Bunun nedenlerini ve daha fazlasını bu bölümde bulabilirsin. Şeker bir zehir değilse, neden kötü anılıyor? Bu merakımın peşinden koşup Uzman Diyetisyen Ayça Alara Aycan Yolcu Instagram adıyla @aycainwonderland 'e bu konuyu sordum. Bölümü ikiye ayırdım. İlk bölümde beslenmeyi ve yiyecekleri tanımayı konuştuk. İkinci bölümde ise daha dikkatli beslenmek için neler yapabileceğimizi bulacaksınız. Bölüm Akışı: (0:00) Giriş (2:00) Şekersiz yaşamak zihne ve bedene iyi mi geliyor? (5:05) Sağlıklı dozu nasıl ayarlayabiliriz? (8:05) Kendimize zarar vereceğini bilmemize rağmen yemeye devam ediyoruz (10:55) Sağlıklı beslenmek için kendine sorabileceğin 3 soru (13:25) Gluten yeni kötü çocuk mu? (18:25) Meraklı dinleyiciler bu bölümden hangi düşünce ile ayrılsınlar? (22:05) Beslenirken kendine şefkatle yaklaşmak #merak #diyet #beslenme #sağlık
İbn Haldun haklı: Devletler de, toplumlar da insan gibidir: Doğar, yaşar ve ölürler. Bendeniz İbn Haldun'un okumasına bir okuma ekleyerek şöyle düşünüyorum: Devletlerin de ruhu vardır, toplumların da. İnsanın ruhu nasıl insanın yaşamasının yegâne şartı ise, devletlerin veya toplumların ruhu da, devletlerin ve toplumların sadece yaşamalarının değil başkalarını yaşatmalarının ve tarih yapmalarının da yegâne şartıdır. Şunu söylemiştim: Nefes alıyorsanız, yaşıyorsunuz demektir. Nefes veriyorsanız, yaşatıyorsunuz demektir. Nefes oluyorsanız, tarihi siz yapıyorsunuz demektir. İşte ruhu olan toplumlar veya devletler sadece yaşamaz ve yaşatmakla kalmazlar. Aynı zamanda tarihin akışını değiştirecek dinamizmi de üretirler, tarih yaparlar. İşte tarihi yapan o dinamiğe ve dinamizme ruh diyorum. TÜRKİYE'NİN RUHU VAR MI? Yakıcı soru şu burada: Türkiye diye bir ülke var mı? Ruhu olan, dolayısıyla hem dimdik ayakta duran hem her tür zorluğa göğüs geren hem de tarihin akışını değiştiren bir aktör olarak Türkiye var mı? Bu sorunun cevabı, ne yazık ki, hayır. Türkiye orta ölçekli bir kargaşada yerle bir olabilir - Allah muhafaza! Kemalizm'i ve laisizmi, Türkiye'nin ruhu olarak gören kişiler, Türkiye'nin ruhu olmadığını açıkça ilan ediyorlar demektir ama bunun farkında bile olabileceklerini zannetmiyorum. Kemalizm de, laisizm de ithal ideolojilerdir çünkü. İthal bir ideolojinin ruhu olmaz. Millî Mücadele'yi bu ithal, ödünç ideolojilerle değil İslâm'ın direniş, diriliş ve varoluş ruhunu iliklerimize kadar yüreğimizde hissettiğimiz için kazandık. Güçlü felsefî temellerden yoksun, tarih bilincine ve tecrübesine sahip olmayan bir ideolojinin, bir topluma tarihin akışını değiştirecek bir ruh verebilmesi, elbette ki, imkânsızdır. Biz bu topluma tepeden Jakoben yöntemlerle ithal ideolojiler dayattık ve sosyal mühendislik projesi uyguladık. Tarihin akışını biz değil, Batılılar belirliyor. Tarihi yapanlar, önlerine katıp sürükleyenler biz değiliz, biz Batılıların yaptığı tarihin önünde çöp gibi sürüklenen nesneleriz. Türkiye iki asırdır tarihten çekildi. Tarihi biz yapmıyoruz. Tarihi Batılılar yapıyor. Biz Batılıların yaptığı tarihte tatil yapıyoruz yalnızca. Türkiye, sahipsiz bir ülke. Ruhu olmayan, ruh köklerini kendi elleriyle kurutan bir gulyabani. O yüzden tarihi bizim yapmamız ve önümüze katıp sürüklememiz sözkonusu değil, bu mümkün de değil aslında! Türkiye, ruhunu yitirdiği için, yönünü de, yörüngesini de yitirdi; o yüzden oraya buraya sürüklenip duruyor... Osmanlı'nın durdurulmasından sonra, büyük bir vakumun ortasına sürüklendi. İki tür nihilizmi de iliklerine kadar yaşıyor: Hız, haz ve ayartının köleleri arasına güle oynaya katılarak pasif nihilizmi tecrübe ediyor ve dünyaya karşı duyarlığını yitiyor. İkinci olarak da, epistemik ve zihnî felçleşme yaşadığı için de aktif nihilizme açık, her tür zihnî ve zamanla fiilî işgale, saldırıya hazır acıklı bir ülke manzarası sergiliyor. Zihnî saldırı, iki asırdır bizi perperişan etti. Kendimize olan güvenimizi yok etti, celladımıza âşık etti. Türkiye fiilen işgal edilmedi ama zihnî işgal altında. O yüzden ülkenin kurda kuşa yem edilmesi ân meselesi. Yani 40-50 yıllık kısa bir zaman diliminde bile ülkenin seküler entelijansiya ve kitleler tarafından kolaylıkla terkedilmesi ve Batılılara peşkeş çekilmesi bizi asla şaşırtmamalı.
Sınırlarımız nerede başlayıp nerede bitiyor? Kendimize çok kolay bir şekilde “hayır” diyebiliyorken başkalarına diyemiyor olmamızın sebebi ne olabilir? Sevilmeme ve yargılanma kaygılarımızdan bir süre uzaklaşabiliyor olsaydık daha rahat hayır diyebilir miydik? Keyifli dinlemeler
Hep beraber "YEMİN" ettik. Video: Enes Şahin & Emir Akarca
Çok uzun yazmayacağım. Bu kez çok kısa ve öz yazacağım. Biz kendimize yenildik. AK Parti CHP'ye yenilmedi. Sebeplerine uzun uzadıya girmeyeceğim. Reis'imiz MYK toplantısında denilmesi gerekeni dedi. Kibir virüsü bizi evvela özümüzden kopardı. Sonra içinden çıktığımız milletten kopardı. Bu birden bire olmadı. Son seçim sadece o virüsün bünyemizde nasıl bir tahribata yol açtığını gösterdi. Biz iktidarın şehvetine yenik düştük. Kendi nefsimize yenildik. Nefsimiz büyüdükçe partimiz küçüldü. Nefislerini aziz bilenle partiyi küçülttüler. Küskünlükler, dışlamalar, itibar suikastları vs çoğaldı. Gün yeniden özümüze dönme günüdür. Gün, yeniden ilk günkü aşkla AK Parti'yi topyekûn inşa etme günüdür. AK Parti milletin partisidir, devletin değil. AK Parti'yi devletin partisine dönüştürenler, kendilerini de devletlû katına yerleştirenler AK Parti'yi özünden kopardılar. Güç zehirledi. Kibir kemirdi. Ekonomik sebepler önemsiz mi? Değil elbet. Ama kimse ekonomik sebeplerin ardına sığınarak asıl gerçeği ört bas etmesin. Olan oldu. Millet mesajını verdi. Milletin mesajını aldığımızı söylememiz çok önemli. Ama asıl önemli olan o mesajın gereğini yapmak. O mesajın gereği yapılmazsa Reis'in dediği gibi eriyip gideriz. AK Parti'nin kimliğiyle ve genleriyle oynamaya kimsenin hakkı yok. Herkes kafasına göre bir AK Parti tanımı yapmaya başladı. Her yerin AK Partisi farklı farklı oldu. Muğla'nın ve İzmir'in AK Partisi ile Diyarbakır'ın ve Rize'nin AK Partisi farklı olabilir mi? Oldu.
"Gazze'yi Unutmayın!" ifadesi Filistin'e destek olmak adına yürütülen faaliyetlerin ortak mottosu oldu. Gazze'yi unutmayın! Biraz durup düşününce, çok can acıtıcı bir ifade olduğunu farkediyor insan bunun. Demek Gazze'yi unutmak diye bir şey mümkün bizim hayatımızda. Bunu bu kadar sık hatırlatmak gerektiğine göre, her şey kendi haline, akışına kaldığında Gazze'yi unutabiliyoruz. Nasıl? Bu soruyu soracağım ama zihnimde uyanabilecek cevaplardan korkuyorum. Yine de sormak lazım: Gazze'yi nasıl oluyor da unutabiliyoruz? Kendimizi nasıl başka şeylerle oyalanmaya bırakabiliyoruz? Gözlerimizi nasıl kapatabiliyoruz Gazze'ye, kulaklarımızı nasıl tıkayabiliyoruz? Zihnimize içinde Gazze olmayan alanları, köşeleri nasıl açabiliyoruz? Hadi nasıl uyuyabiliyoruz, nasıl hiçbir şey olmamış gibi yiyip içebiliyoruz diye sormayayım, buna mecalimiz yok; ama gerçekten nasıl saatler boyunca Gazze'yi aklımıza dahi getirmiyoruz, getirmeyebiliyoruz? Gazze'yi unutan bir zihnin, daha ötesi Gazze'yi unutan bir kalbin, hatırladığı esaslı başka bir şey kalmış mıdır gerçekten? İnsan, kendini insan kılan en temel şeyi unutarak yaşamaya, insan kalmaya nasıl devam edebilir? Parçalanmış küçük bedenlere bakamıyorum artık, evet! Çünkü böylesine bir savunmasızlığa bakmak, bakmak, sadece bakmak, işlenebilecek en ağır insanlık suçuymuş gibi geliyor. En az böyle bir acıya, böyle bir zulme gözlerini kapatmanın en büyük cürüm gelmesi gibi... Ne yaman çelişki! Ne yapacağımızı bilemiyoruz artık, izlesen bu seni aciz bir seyirci yapıyor, izlemesen gözlerini başka yere çevirmenin insanca bir izahı yok! Gazze'deki insanlar bu ağır zulmün mazlumları... Bu onları masum ve haklı kılıyor. Haklı olmanın gerektirdiği her türlü bedeli ödüyor, ayakta kalıyorlar. Peki bizler, nasıl tarif edeceğiz içinde bulunduğumuz durumu, ne isim vereceğiz kendimize? Haklılardan olmayı nasıl başaracağız biz? Dosdoğru yolu nereden bulup bu izahsız konumumuzdan oraya doğru yöneleceğiz? Kendimize nereden bir izah bulacağız? Yeniden aynalara bakabilmek için yüzümüzü nasıl ağartacağız? Hem de Gazze'yi unutmak gibi bir acı ihtimal kuvvetle muhtemelken ve bu kadar ortadayken! Gazze için bir şey yapamıyor olmanın aczinden daha kötü bir şey varsa, o herhalde Gazze'yi hatırında bile tutamamak olmalı! "Gazze'yi Unutmayın!" çağrısını her duyduğumuzda utanmalı, yerin dibine girmeliyiz.
Instagram üzerinden sizin katkınızla beraber birlikte belirlediğimiz 8 madde üzerine anlatıyorum da anlatıyorum :) Bu hayatı kendimize nasıl dar ediyoruz, ben neler yapıyorum? Instagram: yeterinceiyiyim yorumlarınızı ilgili postun altına bekliyorum.
“En yakınımızdakiler bizi çok yalnız hissettiriyor, kayıp hissettiriyor.” “Kırılganlık güç ve bir lüks. Kırılganlık yaşadığımın göstergesi...” Bu bölümde konuğum edebiyatla beslenen klinik psikolog Ezgi Hoşcan. Ezgi ile kırılma noktalarından, yalnızlıktan, kendini keşfetmekten, kendin olabilmekten ve kırılganlıktan konuştuk. Yorumlarınızı bekliyoruz. Bölüm Akışı: (0:00) Giriş (1:55) Ezgi Hoşcan neler yapmaya çalışıyor? (5:55) Kalabalıklar içindeki yalnızlığı fark etmek (7:30) “En yakındaki ekipte bu kadar yalnızız ama büyük sularda bu kadar beraberiz.” (10:00) Kendimize kör olmadan nasıl uzaktan bakabiliriz? (13:50) Zamanını ve hayatını başkasına emanet etmek (15:20) Avrupa Yakası Osman ve Aslı (16:50) Kırılganlığı nasıl tanımlıyor? (20:00) Ezgi'nin yaşadığı kırılma anı (24:00) Kendin olmaya başlamanın etkisi (28:00) Kendine Ait Bir Oda - Ezgi Hoşcan (29:00) Ezgi'nin Sınırsız ülkesi nasıl bir yer? (33:00) Başladığın yere, farklı birisi olarak gelebilmek... (37:50) Ezgi'yi heyecanlandıran şey nedir? (41:30) Kısa bir özet (43:30) Yolda olmak, yolu sevmek... (49:10) Bölümü dinleyenler için düşünceler --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/meraklistesi/message
Daha çok "evet" mi demeliyiz "hayır" mı? Bu bölümde bu ikilemin ne zaman ve nasıl karşımıza çıktığını, hangisinin söylemesinin daha zor veya daha önemli olduğunu tartışıyoruz. Kararlarımızın ardındaki motivasyonları değerlendirirken, zorluklar karşısında küçük başarıları kutlayarak motivasyonumuzu nasıl koruyabileceğimizi ele alıyoruz. Ece, dinleyicilerden gelen soruları cevaplarken özellikle kariyer yolculuğunda geç kalmışlık hissi veya işsizlik gibi zorlu durumlarla başa çıkmanın yanı sıra, yas sürecini nasıl yönetebileceğimiz konusunda derinlemesine bir perspektif sunuyor. Kendimize dürüst kalmak, gerçekçi hedefler belirlemek ve yaşamın getirdiği zorluklara rağmen ilerlemeye devam etmek üzerine kapsamlı bir rehberlik bu bölümde sizi bekliyor. Bölümün sponsoru Hiwell'den ilk terapi seasında 10% indirim kullanmak için buraya tıkla ve 10yoldayiz kodunu kullan! Desté kartlarını incelemek, satış kanallarını görmek için web sitesine uğra thisisdeste.com. Intagram'dan takip etmek için tıkla @thisisdeste Desté'nin uygulamasını indirmek için tıkla. Flov Studio Online'da düzenli olarak yenileri eklenen yüzlerce yoga ve meditasyon dersini sınırsız izlemek ve ay ritüellerine katılmak için flovstudio.com
Keşke Türkiye'ye istedikleri silahları verseydik. Biz vermedikçe onlar daha iyisini yapıyor. Türkiye'ye ambargo uygulamakla ne büyük yanlış yaptığımızı pek kısa sürede anladık ama iş işten geçti. Artık bu noktadan sonra dönüş yok. Hem maddî zarara girdik hem risk büyüdü. Şu çılgınları nasıl durduracağımızı biri söylesin. Müttefikliğe aykırı davranmakla büyük hata ettik. Kendimize zarar verdik. Türkleri yeterince tanımamışız. Onları terbiye edip istediğimizi yaptıracağımızı zannettik ama kararlılıklarını, inatçılıklarını ve çalışkanlıklarını hesaba katmadık. Kibrimizden başımıza iş açtık. UÇTU UÇTU, KAAN UÇTU Elin gâvuru görüyor, takdir ediyor da bizim yerli gâvurlar görmekten uzak. Takdiri geçtik, bir de değersizleştirmeye, küçültmeye yelteniyorlar. Biz de onlara kafayı takıp üzülüyoruz. Ne gerek! Çekiver kuyruğunu gitsin! Zerre kadar umursamak gerekmez. * Anne ile baba çocuğu aralarına almış, ellerinden tutmuş yürüyorlar. Çocuğun adı Kaan. Arada bir havaya kaldırıp birkaç adımlık uçuruyorlar. “Uçtu uçtu Kaan uçtu” dedikçe, çocuk zevkten dört köşe. Hep öyle gitsin istiyor. Durum sanki bundan ibaret. Millî Muharip Uçak Kaan'ın başarıyla uçuşu, beş yaşındaki çocuğun uçması gibi bir şeymiş gibi gösterme gayreti ne kadar acıklı. Yunan'dan İngiliz'e, Arap'tan Fransız'a kadar dünyanın her tarafında ilgi ve takdirle karşılanan bu başarıya burun kıvırmak için nasıl bir kafaya sahip olmak, nasıl bir gönül taşımak gerekir? Milletimizin hayrına olan çok önemli bir gelişmeyi aşağılamak isteyenler, kendilerini aşağılamış oluyor sadece. Yediden yetmişe milletimizin her ferdi heyecan duyarken, kıldan tüyden mevzularla oyalanmak, çamur atmaya çalışmak, izahı mümkün olmayan bir ruh hâline işaret. * Kalorifer peteği dediler. Süpürge sapına benzettiler. “Bu muymuş?” deyip dalga geçmeye çalıştılar. Al işte, kalorifer peteğini uçurdu bu millet. Süpürge sapını uçurdu. Başka kim başarabilir böyle bir şeyi? Tam burada Hacivat ile Karagöz “süpürge sapı” muhaveresini hatırlamazsak olmaz. Sülale boyu afiyet olsun.
Muğla/Milas'ta sahadayım. AK Parti'mizin gösterdiği Cumhur İttifakı'nın adayı Rüştü Yiğitkaya yılların tecrübeli bir siyasetçisi. Tanınırlık oranı hayli yüksek. Halkta karşılığı olan biri. AK Parti'mizin güçlü bir teşkilatı var. İlçe başkanımız Emin Çelik sevilen sayılan biri. MHP sahada tekrar varlığı güçlü bir şekilde hissedilen bir partiye dönüşmüş. İYİ Parti'den MHP'ye dönüşler başlamış. Elimde Milas'la ilgili yapılmış bir yerel siyaset araştırması var. Yakın tarihli bir araştırma bu. Seçim sonuçlarını her dönem en yakına bilen saygın ve güvenilir bir araştırma kuruluşuna ait. Orada “Milas'ın sorunlarını hangi adayın çözeceğini düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplarda Cumhur İttifakı'nın adayı Rüştü Yiğitkaya ilk sırada çıkıyor: Yüzde 27,5. İkinci sırada CHP adayı Fevzi Topuz çıkıyor: Yüzde 25,2. AK Parti'ye oy verebileceğini belirtenlerin oranı 54,7, MHP'ninki 32,9. CHP 53,7 ile bir puan AK Parti'mizin gerisinde. AK Parti-MHP-İYİ Parti'nin milliyetçi tabanı bağlamında düşünüldüğünde siyasal tercihin doğru kanalize edilebilirse Cumhur İttifakı'nın lehine olduğu aşikâr. Şu soruya dikkat: “31 Mart 2024 Milas Belediye Başkanlığı seçiminde hangi adaya oy vermeyi düşünüyorsunuz?” Cevap: CHP adayı Fevzi Topuz:29,6. AK Parti adayı Rüştü Yiğitkaya: 26,8. Kararsızların sayısı 30,6 gibi azımsanmayacak oranda. Bu şu anlama geliyor: Kararsızların tercihi belirleyici olacak. Ayrımsız hizmet vurgusu veya hizmet beklentisine yönelik ikna çabası bu seçimi rahatlıkla Cumhur İttifakı'na kazandırabilir. Oyunuzu hangi partiye verirsiniz sorusuna verilen cevaplarda ise CHP birinci, AK Parti ikinci parti çıkıyor. Aradaki fark sadece bir kaç puanlık farktan ibaret. Saha ziyaretlerinde gördüğüm şu:
Başarılı insanlar neyi farklı yapıyor? Bir sırları var mı? 12. bölümde her başarılı insanın sahip olduğu o süper güçten bahsedeceğiz: kendine inanmak. Bu bölümde neler mi var? Beyonce ve bir efsane doğuyor Kendine inanmanın bilimi Kendimize inanmayarak fırsatları nasıl kaçırıyoruz? Bir iş adamı kendine inandığında hayatı nasıl değişti Mütevazilik ve deli cesareti kendine inanmanın neresinde kalıyor? Beni Instagram'dan takip edebilirsiniz, geri bildirim vermek isterseniz DM'lerim size açık. Sevgiyle kalın!
Balkan seyahatimizin en ruhânî mekânlarından birindeyiz. Arındık. Dirildik. Kendimize geldik. Seyfullah Yiğit kardeşimin yazdıkça güzelleşen kalemiyle sunuyorum... Sarı Saltuklularla birlikte Müslüman olan bir grup Boşnak, Fatih Sultan Mehmed'in ordusuyla birlikte Bosna'nın fethine katılırlar. Fatih, Boşnakça konuşur. Boşnakça tarihî ve kültürel değeri çok yüksek önemli bir ferman da yazar. Bu ferman el'an bir kilisede korunmaktadır. Fetihten sonra Boşnaklar peyderpey Müslüman olup İslâm'a hizmet ederler. O günden bugüne de Müslümandırlar elhamdülillah... Çok zor zamanlarda bile İslâm'a hizmet etmekten geri durmamışlar. Bilge adam Aliya'nın önderliğinde 1993-95 yıllarında verdikleri mücadele, bunun örneklerinden sadece biridir. Balaga tekkesindeyiz. Alperenlerin Balkanlarda gelip yerleştiği ilk yerde... Sırtlarını Neretva Nehri'nin içinden çıktığı kayalıklı bir dağa vermişler. Dağ aslında bir sembol. Dağdan ziyade dağın sahibine güvenirler erenler... Sebepler dünyasında yaşadığımız için ve de savaşçı olmanın getirdiği sorumluluklardan dolayı burayı tercih etmişler. Alperen aslında şöyle bir anlama da gelmektedir. Dünya-ahiret dengesini kuran mutedil insanlar... Evet, Balaga tekkesinin konumundan dolayı bu tanımı çıkartabiliriz. Bu tekkenin kendisi bir çağrıdır. Bu çağrının sesi, Neretva Nehri'nden akan yeşil suyun sesidir... Mazlumlara, ab-ı hayat, zalimler için ise, kâbus olacak bir çağrıdır bu çağrı! Alperenler... çift kanatlıdır. Öncelikleri gönül tellerini titretmektir. Kılıçları zalimler içindir alperenlerin. Meseleleri İslâm'dır. Bütün insanlığın ebedî kurtuluşları tek gayeleridir. Alperenleri Kaşgar'dan buralara kadar getiren şey, İslâm coşkusudur. Bu ne güzel bir coşkudur... Balaga tekkesinde, Yusuf Hoca ve seyahat arkadaşlarımız bir odada hasbihal ederken, ben, yan odada, açık pencereden dağın altından çıkan Neretva'nın su sesini dinliyordum. Suyu dinleyerek tefekkür halindeydim... asırlar boyunca akan nehir ne söyledi şimdiye kadar ve ne söylüyordu şimdilerde, bunu tefekkür ediyordum... burayı çok sevmiştim. İçimde acayip bir his... kıpır kıpır bir hal üzere temaşa ediyordum asırlardan bu yana çağrısına çağıran Neretva'yı... Balaga Tekkesi, dağın oval yapısından dolayı büyükçe bir kayanın altında inşa edilmişti. Kaya üzerinize düştü düşecekti, öyle hissediyordunuz. Bu bile erenlerin dağdan ziyade dağın sahibine teslim olduklarının bir deliliydi. Bu durumu, Muharrem abi fark etmeme vesile oldu. Tam dergâha girerken kayayı gösterdi. Bu adamlar/erenler, hakikaten tam teslim olmuşlar. Bakar mısın bu yukarıda duran büyükçe kayaya. Başımı kaldırıp baktığımda, evet, erenler gerçekten ERMİŞLER diyebildim!
Güle güle Marcus hocam. Kısa zamanda tekrar tekrar uğrayacağız
Marcus hocamdan kendimize unutttukça hatırlatlamaya yarayacak podcast bölümleri yapacağım demiştim. İşin özünün özünü de çıkarabilmek adına. İlk parça --> 15/33
“Olmayacağınla barıştığında çok kolay olacak.” “Kendini Tanı” serisinin ilk canlı podcast bölümünü konuğum minimalist, Hale Acun Aydın @turkisiminimalizm ile 28 Aralık'ta Sahne Pasaport'ta dinleyicilerimizle beraber kaydettik. Bölümde yeni yıla girerken koyduğumuz hedefleri ve kazanmak istediğimiz alışkanlıkları nasıl hayatımıza katabileceğimiz üzerine sohbet ettik. Gelen dinleyicilerimizin yorum ve soruları ile içeriğimiz oluştu. Sizlerin yorumlarınızı da merak ediyoruz. Bizlere iştah açıcı görsel bir şölen sunarken, lezzetine doyum olmayan, mis gibi tereyağı kokusu içinde, çıtır çıtır, kat kat kruvasanlarıyla keyifli anlar yaşatan Cro & Cups sunar. Bölüm notları: (0:00) Hale Acun Aydın kimdir? (01:15) Neden Hale ile konuşuyoruz? (3:15) Neden yeni hedefler, alışkanlıklar belirlemek için yeni yılı bekliyoruz? (5:30) 21 Ocak'a dikkat (7:00) Hedeflerimiz beklediğimizden büyük mü acaba? (9:40) Oyunlaştırma'da büyük ödüllerin sorunları (11:00) Pepsodent'in başarısından alışkanlık kazanmaya ilham olacak hikaye (15:40) Hale bir alışkanlığı hayatına nasıl katıyor? Hangi yolları izliyor (22:34) Cro & Cups'ta kruvasan yediniz mi? (24:25) Dinleyici soruları: Alışkanlık kazanmak 30 yılı buldu (28:00) Alışkanlığımdan bahsetsem o alışkanlıktan soğuyorum, ne yapmalı? (32:00) Alışkanlık kazanmada kimliklerin gücü (38:42) Alışkanlık tekdüze olursa sıkılaşıp yapmak daha zor olmaz mı? (44:48) Yarım bırakılan alışkanlıklar... (47:30) Kendimize şefkatli yaklaşabilmek (52:46) Önceliklendirme sorunsalı (54:10) Alışkanlıkla ilgili kendimize sormamız gereken 4 soru (57:10) Bölümden hangi düşünce, merak ya da düşünce ile çıkalım? Hale Acun Aydın kimdir? Hale, Türk İşi Minimalizm'in kurucusu, Sadeleşerek Özgürleş kitabının yazarı, Sadeleşerek Özgürleş podcast'inin ve YouTube kanalının sunucusu ve Biz Olsaydık podcast'inin co-host'u, sadeleşmek ve minimalizm felsefesi üzerinde eğitimler ve konuşmalar da yapmaktadır. NOT: Kayıt sırasında dinleyicilerin sorularını kayıt altına aldığımız mikrofonun arızalanması nedeniyle, soruları duymakta zorluk yaşayabilirsiniz. Yanıtlar verirken tekrar etmeye çalıştık. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/meraklistesi/message
Belli ki her zamankinden daha ayırt edici bir imtihandan geçiyoruz; Allah insanlık eleğinin üstünde kimler kalacak, kimler aşağıya düşecek, bunu aşikar kılıyor. Buradan ne çıkacağını hâşâ bilmediğinden değil, mahşer kurulduğunda herkesin önüne karnesini koymak için... Herkesin insanlık derecesi ayan beyan ortaya çıksın, yapıp ettikleri lehinde-aleyhinde kişinin şahidi olsun diye... Bize çok acı, çok kahredici gelen bütün bu hadiseler, yüreğimizin dayanmadığı bütün bu görüntüler, Allah-u âlem şunca yıllık sabrın ve dirayetin bir hasılası olarak Gazze'nin mübarek insanlarını nimetlendirmek için... Sanki cennetin bir köşesine yeniden inşa ediliyor, burada ev ev, okul okul, hastane hastane, can can yıkılan Gazze şehri... İçindeki yiğit, izzet sahibi, imanına sadık canlarla birlikte... Bizim durumumuzsa pek o kadar parlak değil... İmanın en zayıf yerine tutunmaya çalışıyoruz kalbimizdeki buğzlarla. Yine Allah-u âlem, yine rahmetinin bir tecellisi olarak, acziyetimizi yüzümüze bir tokat gibi vuruyor yüce Yaradan. Bu noktaya nasıl geldiğimizi, kötülük bu kadar palazlanıp büyürken, zalimler bu kadar güçlenirken neden düşmanın silahıyla silahlanmayıp zamanı boşa geçirdiğimizi düşünelim, muhakememizi yapabilelim diye... Bunu yapabilirsek, belki bizim için bile bir nimete dönüşebilir bu kahırlı süreç. Yapabilir miyiz peki? Geçmişten bugüne yapmayı eksik bıraktıklarımızı tamamlayacak, yanlış yaptıklarımızı doğrultacak, idrakinde olmadıklarımızı düşünebilecek, yani şu yarı uyku halinden çıkarak uyanabilecek miyiz? Gazze'de asıl dövülenin, asıl ezilenin, asıl itilip kakılanın biz olduğumuzu görebilecek miyiz bu toz duman ortadan kalktığında? Sayısız video izledik bu süreçte. Terörist israil'in, katil netanyahu'nun ve siyonist yönetimin görülmemiş zulmünü, bilinen bütün insani hadleri çiğneyişini... israil'in cani askerlerinin nasıl kibirle azgınlaştığını, hem de gülerek, dans ederek nasıl çoluk çocuğun canına kıyabildiğini... Bütün bu videolarda bir tek Gazzeli görmedik ama, davasından dönen, zalime karşı pes eden, istikametini yitiren... Onlar her halükarda kazandılar. Hepimiz şahidiz, zalimin zulmünü yüzüne haykırdılar, uğradıkları görülmemiş saldırganlığa karşı metanetlerini ve imanlarını asla yitirmediler, dimdik ayakta durdular, çok güzel Müslümanlar oldular ve o Müslüman duruşlarıyla bütün insanlığı kendilerine hayran bıraktılar. Ama bir yandan da bizi çıplak bıraktılar, mazeretsiz ve bahanesiz bıraktılar. Bugüne kadar yapıp ettiklerimiz o eleğin üstünde kalmamıza belli ki yetmeyecek artık. O çocukları kurtaramadık, buz gibi soğukta üşüyen çocukları şefkat elimizi uzatıp ısıtamadık, zalimin insanlık dışı, alçakça uygulamalarının karşısına kendi insanlığımızı çıkaramadık. Bunun bir diyeti varsa, bunu ödeyeceğiz. Hepimiz borçluyuz artık, hiçbir bahanemiz yok. Bu devirde ne kadar yiğitçe, ne kadar adamca, mertçe, ne kadar dosdoğru Müslüman olunabildiğini canlarını vererek gösterdi Gazzeliler... Onların haykırışları yaşadığımız sürece zihnimizde yankılanıp duracak, durmalı... Bu sesleri bugün de duyamayanlarla, bu insanlık katline arkasını dönenlerle vakit tüketmeyi bırakalım, yoksa bizi de eleğin altına çekecekler. Kendimize gelelim artık, nasıl güçlü olunacaksa yollarını bulalım. Bulalım ki hiç kimse bu ümmetin çocuklarına bir daha bu zulümleri yapmaya cesaret edemesin!
Sezon 4, Bölüm 39:Türkiye'nin en güvenilir 20 ünlü listesi güncellenmiş. Biz de tek tek listeyi kontrol ettik, kime güvenilir? Kime gücenilir? Kendimize vazife çıkardık. https://instagram.com/lafolapodcast
Beklenmedik her Şok, Kriz bizi sarsıp, uyandırıcı etkiye sahiptir. Yeniden keskin bir dikkat ve uyanıklığa getirir. Yolda yürürken ayağımız boşluğa düşünce nasıl sarsılır ve olduğumuz ana geri gelir, o mekana dikkat kesiliriz benzer şekilde hayatta da her beklenmedik an, sarsıcı etkide bizi anın gerçekliğine, yeniden kendimize geri getirmek içindir. Kendimize "geri" gelmek, dürüstlüğümüz,, gerçekliğimizle bağ kurmak demektir. Pema Çödrön'in deyişiyle: "Beklenmeyen zihni durdurur. Bu alanda kalın ve bekleyin... Beklenmeyeni karşılamak sabır ve sefkat geliştirmek için iyi bir fırsattır."
Sık sık blog yazılarımda, sosyal medya paylaşımlarımda veya verdiğim eğitimlerde nasıl duygularımızın ve içgüdülerimizin bizi yönettiğini anlatıyorum. Ancak üzerinde durduğum tavsiyeler hep nasıl aklımızı devreye alabileceğimiz hakkında oluyor. Çünkü şöyle bir inancımız var, duygularımızı kontrol edemeyiz. Aslında duygunun gücü veya enerjimizi yönetmek hakkında da bir çok anlatı var. Ama bunu biraz küçümsenen bir konu gibi hissediyorum, daha spritüel bir tonda yazılıp söyleniyor. Bunun nasıl yapılacağı yeterince anlatılmıyor bence.Amerikalı nöropsikolog Julia Digangi'nin geçtiğimiz Eylül ayında satışa çıkan "Energy Rising" adlı kitabından haberdar oldum. Duygusal güçle liderliğin nörobilimi adlı bu kitabı birkaç günde okudum. İşte bu kitap duyguların gücünü kendimizi geliştirmek için nasıl kullanabileceğimize odaklanıyor ve diyebilirim ki bana yeni bir bakış açısı kazandırdı. O nedenle sizinle paylaşmak istedim.Bu iki bölümden oluşan bir kitap özeti gibi olacak, ilk bölümde kendimizi yönetmek ve geliştirmek, ikinci bölümde ise başkaları ile olan ilişkilerimizi yönetmek ve geliştirmek hakkındaki notlarımı paylaşacağım.Çok özetle kitabın mesajı, duygularınızın size söyledikleriyle eylemlerinizin çatışması sizi bölünmüşlüğe, acı çekmenize yol açıyor. Bu acıyı bir güce çevirmek için beynimizi ve enerjimizi nasıl yönlendirebiliriz'i örnekleriyle işliyor.Dr. Julia DiGangi'nin Energy Rising: The Neuroscience of Leading with Emotional Power adlı kitabı satın almak için:https://a.co/d/9wOTybm (02:12) Duygularımızın gücünü anlamak (07:32) Birinci şifre: Duygusal gücünüzü genişletin (12:34) İkinci şifre: Kendi Güç Örüntünüzü Oluşturun (15:30) Üçüncü şifre: Duygusal enerjiyi işe koşmak (19:19) Dördüncü şifre: Belirsizlikle başa çıkın (20:57) Beşinci şifre: Kaynak kodunuzu yeniden yapılandırın Support the show
Arzularımız ve isteklerimiz bize mi ait? Yoksa sadece başkalarının arzularını mı taklit ediyoruz? Bu bölümde, Fransız filozof René Girard'ın "mimetik arzu" kavramını anlattım. Kendimize model veya örnek olarak belirlediğimiz kişilerin, isteklerimizi ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini açıkladım.Konular:(01:08) Paros(06:13) Mimetik Arzu(08:47) Arzu Üçgeni(14:02) Mimetik Kriz ve Eksiklik Hissi(16:44) Arzularımızı Taklitlerden Ayırabilir Miyiz?(22:19) Senin Hayatında Model Olarak Gördüğün Kişiler Kimler?Bu podcast, Salus hakkında reklam içerir.Psikopatika10 kodunu kullanarak, ilk kullanımda size özel %10 indirimden faydalanabilirsiniz.Salus'u indirmek ve daha detaylı bilgi almak için tıklayınız...See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Ghosting nedir? Kim neden ghostlar? Ghostlandıysak nasıl davranmalıyız? Evlenmek şart mı? Evliliğe hazır olduğumuzu nasıl anlarız? Evleneceğimiz kişiyle ilgili kriterlerimiz olmalı mı? Arkadaşlıklarımız ve kendi hayatımız arasındaki dengeyi nasıl buluruz? Kendimize nasıl şefkatli davranabiliriz? Bu bölümde Ece dinleyicilerinden gelen sorulardan ilham alarak bu konular üzerine konuşuyor. Desté kartlarını incelemek ve satış kanallarını görmek için web sitesine uğra thisisdeste.com. Intagram'dan takip etmek için tıkla @thisisdeste Flov Studio Online'da düzenli olarak yenileri eklenen yüzlerce yoga ve meditasyon dersini sınırsız izlemek ve ay ritüellerine katılmak için flovstudio.com
Kendimize, çevremize ve dünyaya dair çocukluktan gelen bazı hatalı düşünce kalıplarımız var. Peki bu çarpık düşüncelerimiz tam olarak ne işe yarıyor? Neden bize iyi gelmeyeceklerini bile bile peşlerinden sürükleniyoruz? Daha da önemlisi onlarla başa çıkmayı öğrenebilir miyiz? Bu bölümde bilişsel çarpıtmalarımızla nasıl mücadele edebileceğimizi anlattım.Konular:(01:39) Bilişsel Çarpıtmalar(04:54) Bilişsel Çarpıtmalarla Düşünmek Neden Bağımlılık Yapar?(10:22) Olumsuz Düşüncelere Nasıl Meydan Okuruz?(11:12) Bilişsel Çarpıtmalarla Nasıl Mücadele Ederim?(19:08) Hiwell Entegrasyonu(20:48) Peki, Sen Hayatında Nereye Ulaşmayı İstiyorsun?Bu podcast, Salus hakkında reklam içerir.Psikopatika10 kodunu kullanarak, ilk kullanımda size özel %10 indirimden faydalanabilirsiniz.Salus'u indirmek ve daha detaylı bilgi almak için tıklayınız...See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Soru: Gönüllüler hareketi dünyanın pek çok ülkesinde hüsn-ü kabul görüyor; gösterilen teveccüh açısından, yapılan hizmetleri te'yid manasına gelecek önemli hadiseler cereyan ediyor. Bu kadar çok te'yidâtın liyakatimizle te'lifi de mümkün görünmüyor. Bu durum hizmet erleri için bir avans mıdır yoksa imtihan mı? -Peygamberleri büyük yapan asıl unsurlar (2.48) -Peygamberâne vasıfların peşinde olma (05.55) -Cenâb-ı Hak bazen büyük işleri çok küçük kimselerle gerçekleştirir (07.30) -Şirke düşmemek için… (10.30) -Allah Teâlâ severse… (12.44) -Hiçbir nimet mütemadi değildir, nimetlerin devamı vasıflara göre gönderilir. (14.08) -Ulaşılan zirvenin yüksekliği nisbetinde derin bir çukura düşme tehlikesi söz konusudur. (17.00) -Kendimize yazık etmeyelim! (18.50)
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Easy Turkish ekibinden Onur'un konuk olduğu bu bölümde 2023 yılından beklentilerimizi konuşuyoruz. Kendimize koyduğumuz hedefleri, bu hedeflere ulaşırken ihtiyaç duyduğumuz motivasyonu inceliyoruz. Yeni bir yılda neleri değiştireceğimizi inceliyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Emin: [0:19] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün yine Cihat'la beraberiz ama her bölümden farklı olarak bir konuğumuz daha var. Bugün Onur bizimle. Onur, nasılsın? Bize kendini tanıtır mısın? Onur: [0:34] Teşekkür ederim, iyiyim. Beni konuk ettiğiniz için teşekkür ederim öncelikle. Ben Easy Turkish ekibinin çevirmeniyim, çoğunluk biliyordur belki ama... Bilmeyenler için biraz daha tanıtayım. Kanalda genelde Türkçe ve İngilizce arasında bir çeviri yapılacaksa o çevirileri ben yapıyorum. Aynı zamanda Patreon'daki egzersizlerimizi de ben hazırlıyorum. Kamera önünde çok görünmüyorum. Aynı zamanda podcastlerde de çok görünmüyorum. Daha çok arka planda çalışan biriyim. Farklı bir şehirde yaşıyorum sizlerden. O yüzden kamera önünee çok çıkma fırsatım olmuyor. O şekilde... Yani kanaldaki rolüm daha çok bu şekilde. Emin: [1:12] Evet, tabiri caizse gizli kahramanlarımızdan birisi. Cihat: [1:15] Bayağı önemli bir şey yapıyor. Evet, yani düşününce... Maksadı dil öğretmek olan bir projede direkt çeviriyi yapan insan. Hoş geldin Onur. Onur: [1:24] Hoş bulduk. Teşekkür ederim. Emin: [1:27] Ve yani çok uzun da süredir bizimle. Emeklerini ve katkılarını asla yadsıyamayacağımız birisi. O yüzden ona buradan herkes önünde yine teşekkür etmek istiyorum. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Special Guest: Onurhan.
Yeni yıl gelirken bir çok karar alırız çoğumuz. Dileklerimizi sıralarız büyük umutlarla. Benim bu seneki yeni yıldan en büyük dileğim kendimin ve herkesin önce kendine şefkat göstermesi.. Peki buna nereden başlamalı? Nasıl yapmalı? Kitap: Özşefkat, Kristin Neff Müzik: New Year's Smooth Soul Vibes Playlist
Bireysel Seanslarla Sorunlarınızdan Kurtulmak için:
Cambly hakkında detaylı bilgi almak ve kampanyadan faydalanmak için: cambly.biz/60bilgi İndirim Kodu: 60bilgi * Instagram: @ortamlardasatilacakbilgi Twitter: @OrtamlardaB * Reklam ve İş birlikleri için: ortamlardasatilacakbilgi@gmail.com Patreon'dan destek olmak için: www.patreon.com/osbpatreon * *Bu bölüm "Cambly"hakkında reklam içerir*
Bu video 05/02/2017 tarihinde yayınlanan "MAHPUSLAR, MAZLUMLAR, MUHÂCİRLER VE HİMMET" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Bize bugün Ensâr-Muhâcir kardeşliği sergilemek düşüyor; inşaallah, Allah'ın vaz' ettiği vüdd gelecekte inkişaf edecek ve Hizmet tam bir “dünya meselesi” haline gelecek. Bizim çektiğimiz şeyler, önemli değil ama bu dönemde çektiğimiz şeyleri, gâvurlardan görmedik, hiçbir dönemde. Çekilen şeyler… Fakat olsun.. “Cihâna geldiğim günden beri pek çok cefâ gördüm. Ezildim bâr-ı gam altında bin türlü ezâ gördüm. Değil bigânelerden, âşinâlardan belâ gördüm. Vücudum âlem-i sıhhatte bîmâre dönmüştür.” Aklını peynirle yemiş insanlar; eziyet etmek, işkencede bulunmak suretiyle, insanları kendi çizgilerine çekeceklerini zannediyorlar. Allah'a inanan, Rasûlullah'a inanan (sallallâhu aleyhi ve sellem) gerçek mü'min; iz'an mü'mini, yakîn mü'mini, ilme'l-yakîn mü'mini, ayne'l-yakîn mü'mini, hakka'l-yakîn mü'mini, tevekkül-i tâm mü'mini, teslim-i tâm mü'mini, tefviz-i tâm mü'mini, sika-i tâm mü'mini, o türlü şeylere katiyen tenezzül etmez. Acından ölse bile, el-etek öpmez. El-etek öpecekse şayet, لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللهِ هِيَ الْعُلْيَا “Allah'ın nâm-ı celil-i sübhanîsinin bayrak gibi dalgalanması için..” öper. Onun için yapar; mü'min kardeşlerine yardım etmek için yapar. Öyle yardım etmeli ki, bir gün o mü'min kardeşler kapınıza gelse, tıpkı muhacirîn-i kiram efendilerimizin Ensâr-ı fihâm efendilerimize dedikleri gibi demeliler. (Birileri “ekremîn”, diğerleri de “efhamîn”.) “Biz artık şöyle-böyle geçimimizi temin edecek duruma geldik; müsaade buyurursanız, o bağ ve bahçedeki durumdan elimizi-eteğimizi çekmek istiyoruz ve bundan böyle o imkânlardan istifade etmek istemiyoruz. Kendimize birer kulübecik yaptık; sizin hânelerinizde kalmayı da düşünmüyoruz artık!” Gelip dediler muhâcirîn-i kirâm efendilerimiz. Ensâr, ağlayarak Rasûlullah'a geldiler, “Yâ Rasûlallah! Muhâcir kardeşlerimiz böyle bir şey diyor; onlar yurtlarını yuvalarını terk ettiler. Ebu Cehiller, Utbeler, Şeybeler –كَمَا كَانَ الْيَوْمَ، كَمَا كَانَ اَلْيَوْمَ (Bugün de olduğu gibi.. bugün de olduğu gibi.)– onların her şeylerini gasp etmişlerdi. Tagallüpte, tahakkümde, tasallutta, temellükte bulunmuşlardı. Haramîlik etmişlerdi. Biz onlara bağrımızı açtık. Ve bu mevzuda onlara destek olmayı, Cenâb-ı Hakk'ın kurbetine vesile olacak mülahazasıyla yapıyorduk. Evlerimizin şerefi olmuştu. Bağ ve bahçelerimizin şerefi olmuştu. Müsaade buyurursanız, bu kardeşlik devam etsin!..” Ensâr, böyle davranıyordu; Muhâcir de o istiğna ruhuyla, o îsâr ruhuyla, mutlaka artık alın teriyle kazanmak istiyordu. Onlar ticaretten anlıyorlardı. Bir-iki sene içinde, Kaynuka, Kureyza, Nadır çarşı ve pazarında âdeta ticareti ele geçirdiler. Ve çokları, Hazreti Osman efendimiz gibi, Abdurrahman İbn Avf gibi, hamallıkla işe başladılar. Medine-i Münevvere'nin en zengini haline geldiler. Fakat o servet de bir yönüyle, beş yüz deveyi birden, gözünü kırpmadan verecek kadar, bir sehâvet (cömertlik) anlayışına bağlı idi; elinin tersiyle “Al götür, umurumda değil” diyecek kadar… Dolayısıyla onlar ayrılmak istiyordu ama öbürlerinin de onlara bakma şerefinden mahrumiyete tahammülleri yoktu. Böyle bir mülahaza ve böyle bir anlayış ile… Zalimler tarafından gadre uğrayan, mazlumiyet ve mağduriyet yaşayan kardeşlerimize yardım etmeliyiz. İmkanı varsa, ceketimizi satarak, onun parasıyla onlara bakmayı, insanlığın gereği, İslamiyet'in gereği, îsâr ruhunun gereği, kendimiz için yaşamamanın gereği, yaşatma mülahazasıyla yaşamanın gereği, “ba'su ba'de'l-mevt erleri” olmanın gereği, adanmışlık ruhunun gereği bilmeliyiz!..
''Yalnız olmak icat etmenin sırrıdır. Yalnız olduğun zaman, fikirlerin doğduğu zamandır'' İmza: Nikola Tesla!Başarının bedeli özgürlük mü yoksa yalnızlık mı? Kendimize ve birbirimize sorular sorarak beyin fırtınasına daldığımız, motivasyon içeren ama bir o kadar da ayakları yere basan dolu dolu bir sohbet ile bölümümüz yayında! WWW.HKBUPODCAST.COMSupport the show (https://www.patreon.com/hkbupodcast)
Alışkanlık hapishanesinden nasıl çıkarız? Kendimize söz geçirebilmek için hangi pratikleri yapabiliriz? Başarısız olunca kendimize kızmadan ve kendimizle çatışmadan tekrar deneyecek içsel gücü bulmak mümkün mü?
Yan Masa'da, 2021'in son programında, yeni yılda dolara avroya değil, ‘kendimize nasıl yatırım yaparız'ı konuştuk. Bir Kampotu markası olan Voonka Collagen'in desteğiyle hazırlanan bu özel bölümde, yeni yılda yeni bir cilt için kollajen desteği ile ilgili bildiklerimizi ve tecrübelerimizi paylaştık. Kendinizi iyi hissetmek için sizin taktikleriniz neler?
Kendimize biçtiğimiz değer ve iç mutluluğumuzun, bize hayatımız boyunca kazandırdıklarını örneklerle anlattığım “Özsaygı” bölümü hayatınızda bir şeyleri değiştirebilir… Keyifli dinlemeler.
Bu bölüm benim geçen hafta içerisine düştüğüm bir durumdan yola çıkarak hayatlarımıza nasıl bilinçli bir düzen verebileceğimizi konuşuyoruz. Özellikle günlük yaşantınızda verimlilik ve düzen arıyorsanız duyacaklarınızdan büyük fayda sağlayabilirsiniz. Hayatlarımız dış uyaranlar sebebiyle sürekli dağılıyor. Böyle zamanlarda genellikle kendimizi suçlama eğilimde oluyoruz. Düzensizim, tembelim, yeterince çalışmıyorum gibi sözler sarf edebiliyoruz. Ama bunların bize hiçbir faydasının olmadığı gün gibi ortada. Onun yerine bilinçli bir öz düzenlemeyi hayatımıza dahil ederek yavaş yavaş değişime kapı aralayabiliriz. Kendimize katı davranıp sonrasında dağılmaktansa, neden sürekli aynı davranış kalıplarını tekrarlıyorum ve bunun üstesinden nasıl gelebilirim gibi sorulara yanıtlar arayabiliriz. Hadi gelin araştırmacıların daha doyumlu bir hayat için gerekli olduğunu savunduğu öz düzenlemeyi birlikte keşfedelim. ******* EMAİL: genelsesler@gmail.com INSTAGRAM: genelseslerpodcast --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/bilge56/message