POPULARITY
Osmanlı Beyliği, sınır bölgesinde olması sebebiyle diğer beylikler gibi Selçuklunun mirasçısı olma lüksüne sahip olamamış; ilim ve kültür hayatının baştan inşa edilmesi gerekmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanına gelindiğinde Osmanlıların inşa ettiği medrese sayısı 106'yı bulmuştur. Osmanlı astronomisinde, teorik astronominin problemleri ile ilgili çalışmalar, üç astronom Kadızâde Rûmî (ö.1440 sonrası), Fethullah Şirvânî (ö.1486) ve Ali Kuşçu'nun (ö.1474) öğretileri sayesinde Semerkand matematik-astronomi okulunun devamı niteliğinde sürmüştür. Bu gelenek XVI. yüzyılda, teorik astronomi ve matematikte Osmanlı ilim dünyasının önde gelen isimlerinden biri olan Mîrim Çelebî lakâplı Mahmûd b. Kutbuddîn Muhammed b. Muhammed b. Mûsâ Kâdızâde (ö.1525) sayesinde canlılığını korumuştur. Semerkand matematikastronomi okulunun bir uzantısı olarak teorik astronomi sahasında on üç eseri bulunmaktadır. Bu dönemde teorik astronomi alanında çalışan önemli bir diğer isim, İran'ın Bircend şehrinde doğup büyümüş, Nizâmuddîn Abdu'lAlî b. Muhammed b. Hüseyin el-Bircendî'dir (ö.1528). Osmanlılardaki astronomiyi derinden etkileyen bir diğer astronom ise olan Takiyyuddîn b. Ma‘rûf'dur (ö.1585). Osmanlılarda, denizcilik astronomisi sahasında da dikkat çekici çalışmalar meydana getirilmiştir. Bu alandaki en önemli isim, Seydi Ali Reis adıyla meşhur olan, Ali b. Hüseyin el-Kâtibî'dir (ö.1562). Seydi Ali Reis'in Osmanlı astronomi külliyatına en büyük katkısı, eserlerinin tamamını Türkçe olarak telif etmesidir. Astronomi bilgisinin Türkçeleştirilmesi, hem matematiksel bilimlerde yeni bir dilin oluşmasına hem de matematik ve astronominin daha geniş bir kitleye ulaşmasına imkân sağlamıştır. (Taha Yasin Arslan, 16. Yüzyıl Osmanlı Astronomisi ve Memlük Etkisi, s.89-95)
Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Nuray Mert, Soru-Cevap'ın bu bölümünde Fethullah Gülen'in ölümünün ardından Fethullahçılığın geleceğini ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Öcalan çağrısının anlamını değerlendirdi. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Terör örgütü lideri Fethullah Gülen, ABD'de öldü. Çinli araştırmacılar kuantum bilgisayarı yardımıyla askerî düzeydeki şifrelemeleri etkisiz hâle getirebildiklerini bildirdi. CHP lideri Özel, Demirtaş'ı ziyaret etti. Bu bölüm Tefal hakkında reklam içermektedir. Süpürgeyi al, sil, paspası al, suyunu hazırla, tekrar sil… Bu kadar yorucu olmak zorunda değil. Silme ve süpürme özelliğini biraraya getiren dikey süpürge Tefal X-Force Flex 13.60 evinizde kuralları yeniden belirlesin. Tefal X-Force Flex 13.60 ile tanışmak için Tefal mağazalarını ve tefal.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Sebat | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Yerine kayyum atanan Hakkari Belediye Başkanı tutuklandı. Hakkari Belediyesi'nin DEM Partili Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış, “terör örgütü yöneticiliği” suçlamasıyla 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezaevinde gönderildi. Hakkari Barosu Başkanı Ergünan Canan ve Hakkari İl Sesi Gazetesi'nden Zeki Dara Kayda Değer'de anlattı. Fethullah Gülen'in yeğeni Ebuseleme Gülen, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi, Fethullahçıların sivil imamı Adil Öksüz, önde gelen isimlerden Cevdet Türkyolu hakkında iddialarda bulundu ve “Meral'i Gıdıkla” isimli mobil oyunu nasıl yaptıklarını ifşa etti. Ruşen Çakır Kayda Değer'de Gamze Elvan'ın sorularını yanıtladı! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, saat 17.00'de Beştepe'de eski İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'le görüşecek. sosyal medyada Akşener'in AKP'ye katılıp katılmayacağı, seçimlerde destekleyip desteklemeyeceği konuşuluyor. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “milletvekili transferi” tartışmaları üzerinden CHP lideri Özgür Özel'e yüklendi. Dervişoğlu, Özel'in açıklamalarını hatırlatarak, “Utanın beyler utanın” diye konuştu. Hakkari'de atanan kayyuma da değinen Dervişoğlu, “Dava sonlanmadıysa neden kayyum atıyorsunuz, memleketi karıştırıyorsunuz” dedi. Medyascope Muhabiri Mahir Bağış Dervişoğlu'nun açıklamalarından detayları aktardı. Ankara'nın bir diğer gündemi ise Türkiye Belediyeler Birliği seçimleri. Delegasyonda çoğunluğu sağlayan CHP'li belediye başkanları, seçimler öncesinde Genel Başkan Özgür Özel ile bir araya geldi. Medyascope Haber Müdür Yardımcısı Özgecan Özgenç gelişmeleri aktardı.
Banu Güven ve Kemal Göktaş, öncesiyle sonrasıyla Hrant Dink cinayetini ele alıyor. Dink neden hedef haline getirildi? Katil Ogün Samast'ın 'iyi hal'den serbest bırakılması bir mesaj mı? Emniyet ve istihbaratın bilgisi dahilinde işlenen cinayetle ilgili davada adalet yerini buldu mu? Polis müdürleri, jandarmalar mahkum oldu ama emri verenler neden ortaya çıkarılamadı? Cinayet davası Fethullahçılar-AKP kavgasına göre mi şekillendi? Cinayetin arkasındaki "çekirdek"te kimler var?
ŞEYH FETHULLAH EFENDİ HZ GAZİANTEP BİZ HEP SAĞ TARAFI KULLANIRDIK 06.11.2023 #synergykendiyas #gazianteptürbeler #türbe #türbeziyareti Facebook : https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
İman ve İbadette Derinlik Nasıl Kazanabiliriz | Bir Hasbihal | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Ve Efendimiz (sav)'in İsmeti (2) | Sonsuz Nur Vaazları 41 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Yeniden Hakk'a Dönüş Bakırköy l Yenimahalle Camii Vaazı l M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Ve Efendimiz (sav)'in İsmeti (1) | Sonsuz Nur Vaazları 40 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Zikir Ve Duadan Tam Istifade Etmenin Yolları | Bir Hasbihal | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Yeşil ve Sol Parti listelerinden milletvekili adayı olan gazeteci Hasan Cemal, Kemal Göktaş'ın sorularını yanıtladı: Yıllar önce Erdal İnönü, SHP milletvekilliği teklif etmişti Ben önce reddettim, eşim ‘kabul etmelisin' deyince fikrim değişti Yeni bir işe soyunuyorum, bu bana heyecan veriyor Yeni çözüm sürecinde rol alacağımız beklentisinde sanırım gerçeklik payı var İyi Parti'nin Kürt sorununun çözülmesinden başka çare olmadığını gördüğünü sanıyorum Erdoğan'ın Kürtlere söyleyecek hiçbir şeyi kalmadı Demirtaş'ın açıklaması çok önemli, PKK silah bırakmalı Kürt sorununu kitaplardan değil, yaşayarak öğrendim Çözüm süreci döneminde hükümet yetkilileri Kürt sorununun ABC'sini bilmiyordu Solun bu düzene karşı mücadelesini isabetli buluyorum, şiddete başvurmadıkları sürece Türkiye'nin buraya gelmesinde askeri darbelerin büyük rolü oldu 14 Mayıs akşamı Türkiye'yi krizler ülkesi haline getiren Erdoğan'dan kurtulacağız AKP'yi hiçbir zaman siyah-beyaz, kategorik desteklemedim Ergenekon ve Balyoz olsun sadece Fethullahçı komplosu değildi Yetmez ama evetçilere küfredeceğine enerjini Erdoğan'a karşı mücadeleye ver ‘Yetmez ama evet' dedim, aman ne güzel oldu iddiasında değilim Bazı arkadaşlarım 'frak takacağım' dememe ‘burjuva işi' diyerek karşı çıktı Atatürk'ün devrimci eylemi yani Cumhuriyet olmasaydı bugün demokrasiden söz edemezdik
İlhan Cihaner, 1998 yılında İdil Savcısı iken JİTEM hakkındaki ilk soruşturmayı başlatmıştı. Kemal Göktaş, Cihaner ile hem açtığı soruşturmayı hem de 2005 yılında açılan ve daha sonra Musa Anter cinayeti davası ile birleştirilen ve zamanaşımına girmesi beklenen JİTEM davasını konuştu. JİTEM'ciler PKK'ya değil devlete yakın üç köylüyü neden öldürdü? "Soruşturmaya ilişkin zarfların bana gelmeden açıldığını düşünüyorum" JİTEM soruşturmasını devlet nasıl engelledi? JİTEM yargılamalarındaki Fethullahçı yargı gölgesi "İki albayın kararı ile bu cinayetler işlenmez" "Derin devlet söylemi failleri belirsiz hale getiriyor" "Bu davalar “imkansız dava” olarak açıldı" "Kürt meselesinin bu kadar çetrefilli hale gelmesine bu cinayetler neden oldu" "Devlet bu cinayetlerin açığa çıkarılmasını istemiyor, bu çok açık" "Paramileter yapılar bizzat AKP'nin içinde" "Reyhanlı Savcısı olarak Başbakan Tansu Çiller hakkında fezleke hazırladığımda kimse bana “bunu niye hazırladın?” diye sormamıştı" "Birçok OHAL Valisi AKP'den siyasete girdi" Zamanaşımı kararları neden hukuka aykırı? "Orada neler olduğunu anlayacak bir insanın Kürt meselesine ilişkin algısı da değişir" "60 yaşındaki anne babanın öldürülmesinin terörle mücadele ile ne ilgisi var?" "Kobane Kumpas davasının Fethullahçı kumpas davalarından hiçbir farkı yok"
Allah'a en çok yaklaştıran şey? - Mektubat, 85. Mektup Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Sâlih işleri yapmak ve nemâzları cemâ'at ile kılmak lâzım olduğu bildirilmekdedir: “Allahü teâlâ, sizi, beğendiği işleri yapmağa kavuşdursun! İnsana önce i'tikâdını, îmânını düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra, sâlih, yarar işleri yapmak lâzımdır. İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaşdıran yarar şey, nemâzdır. Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm”, (Nemâz dînin direğidir. Nemâz kılan kimse, dînini kuvvetlendirir. Nemâz kılmayan, elbette dînini yıkar) buyurdu. Nemâzı doğru dürüst kılmakla şereflenen bir kimse, çirkin kötü şeyler yapmakdan korunmuş olur. Ankebût sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, (Doğru kılınan nemâz, insanı fahşâdan ve münkerden muhakkak uzaklaşdırır) buyuruldu. İnsanı kötülüklerden uzaklaşdırmayan bir nemâz, doğru nemâz değildir. Görünüşde nemâzdır. Bununla berâber, doğrusunu yapıncaya kadar, görünüşü yapmayı elden bırakmamalıdır. Büyüklerimiz “rahmetullahi aleyhim ecma'în”, (Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır) buyurdu. Sonsuz ihsân sâhibi olan Rabbimiz, görünüşü hakîkat olarak kabûl edebilir. [Böyle bozuk nemâz kılacağına, hiç kılma dememelidir. Bu sözü din düşmanları çıkarmışdır. Böyle bozuk kılacağına doğru kıl demelidir. Bu inceliği iyi anlamalıdır.] Nemâzları cemâ'at ile ve huşû' ve hudû' ile kılmalıdır. Çünki, insanı dünyâda ve âhıretde felâketlerden, sıkıntılardan kurtaracak ancak nemâzdır. Mü'minûn sûresi başındaki âyet-i kerîmede meâlen, (Mü'minler herhâlde kurtulacakdır. Onlar, nemâzlarını huşû' ile kılanlardır) buyuruldu. Tehlike, korku bulunan yerde yapılan ibâdetin kıymeti kat kat dahâ çok olur. Düşman saldırdığı zemân, askerin ufak bir iş görmesi, pekçok kıymetli olur. Gençlerin ibâdet etmeleri de, bunun için dahâ kıymetlidir. Çünki, nefslerinin kötü isteklerini kırmakda ve ibâdet etmek istememesine karşı gelmekdedirler. Eshâb-ı Kehf, bir hicret yaparak din düşmanları arasından çıkdıkları için şerefli oldular. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât” bir hadîs-i şerîfde, (Fitnenin, fesâdın çoğaldığı zemânda ibâdet etmek, hicret ederek benim yanıma gelmek gibidir) buyurdu. Görülüyor ki, din düşmanlarının güçlük çıkarması, ibâdetlerin şerefini artdırmakda, sevâbı katkat çoğalmakdadır. Zarar yapmak istemeleri, müslimânlar için fâideli olmakdadır. Dahâ ne yazayım? Oğlumuz şeyh Behâeddîn, Allah adamları ile görüşmekden sıkılıyor. Zenginlerle, dünyâya düşkün olanlarla bulunmak istiyor. Onlarla düşüp kalkmanın, insanı felâkete götüreceğini anlıyamıyor. Onların yağlı, tatlı yemeklerinin zehr gibi gönlü öldüreceğini, ahlâkı bozacağını düşünemiyor. Amân, amân kötü arkadaşlardan kaçınız! İnsanın dînine, îmânına saldıran tatlı dilli, güler yüzlü korkunç düşmanlara aldanmamak için, çok uyanık olunuz. Sahîh olan hadîs-i şerîfde “alâ masdari-hessalâtü vesselâm”, (Mal ve mevki sâhiblerine, malı için, makâmı için alçalan kimsenin dîninin üçde ikisi gider) buyuruldu. Mal için, mevki kazanmak için, islâm düşmanlarına eğilenlere, dinlerinden, ibâdetlerinden vaz geçenlere yazıklar olsun! Sonsuz ni'metleri, se'âdetleri, birkaç günlük eğlence için elden kaçırıyorlar.” Kaslarını geliştirmekten çok aklını geliştirmeye odaklan. Çünkü dünyayı değiştirenler, kasları şişkin olanlar değil aklı keskin olanlardır. “Mümin kul namaza durduğunda günahları başının üzerine konulur. (Namazın harekâtı esnasında) bu günahlar, hurma ağacının yapraklarının sağa-sola dağılıp döküldüğü gibi, dağılıp dökülür." (Taberanî, el-Kebîr-şamile- 6/44)
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Ruşen Çakır'ın "Fethullahçılığın küllerinden yeniden doğmasının mümkün olmamasının on nedeni" başlıklı yazısını Hasan Teoman Bingöl sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
Adını Koyalım‘ın bu bölümünde Ruşen Çakır, Ayşe Çavdar, Kemal Can ve Burak Bilgehan Özpek geçtiğimiz günlerde altıncı yıldönümü geride kalan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'de yaşananların etkilerini, bundan sonra yol açabileceği sonuçları ve Fethullahçılığın Türkiye'deki geleceğini tartıştı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3RMefYh
2010'ların başında Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya'da Başbakan Angela Merkel, iktidarını sağlamlaştırıyor, ilişkiler kayıt dışı göç ile mücadelede yoğunlaşıyordu. Erdoğan'ın oy toplamak için Almanya'da sık sık boy gösterdiğine tanıklık ettik. Öyle ki, Merkel Türk kökenlilere “Sizin asıl başbakanınız benim” demek zorunda kaldı. Bu süreç entegrasyon çabasına ket vurdu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir başka göç dalgası daha başladı Almanya'ya. Sadece akademisyen ve sanatçılar değil, Fethullahçılar ve Kürtler de göç etmeye, iltica etmeye başladı. NSU davası mahkemeye taşındı, 2010'lar bu kez Hanau'daki cinayetlerle sarsıldı. İşte bu on yılın özeti. Yayına hazırlayanlar: Fulya Cansen ve Serap Doğan. Editör: Tuncay Özdamar Von Fulya Cansen /Serap Dogan.
Ruşen Çakır ve Kemal Can, “Haftaya Bakış“ın bu bölümünde altıncı yılında 15 Temmuz darbe girişimini, Fethullahçılık ve diğer cemaatlerin geleceğini ele aldı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3zaBVys
Ruşen Çakır, "Fethullahçıların boşalttığı yerleri neden diğer cemaatler dolduramadı?" sorusuna yanıt aradı. #Medyascope #RuşenÇakır #Fethullahçılar
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Ruşen Çakır'ın “Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?” başlıklı yazısını ben Gamze Elvan sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.
2010'ların başında Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya'da Başbakan Angela Merkel, iktidarını sağlamlaştırıyor, ilişkiler kayıtsız göç ile mücadelede yoğunlaşıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'da sık sık boy gösterdiğine tanıklık ettik, öyle ki, Merkel Türkiyelilere “Sizin asıl başbakanınız benim” demek zorunda kaldı. Bu süreç entegrasyon çabasına ket vurdu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir başka göç dalgası daha başladı Almanya'ya. Sadece akademisyen ve sanatçılar değil, Fethullahçılar ve Kürtler de göç etmeye, iltica etmeye başladı. Eskiler ve yeniler arasında bir sürtüşme olduğu pek gözden kaçmadı. Bu arada NSU davası mahkemeye taşındı, örgütün hayatta kaldığı iddia edilen tek üyesi en ağır cezayı aldı ama ölenlerin yakınları sorularına yanıt bulamadı. 2010'lar bu kez Hanau'daki cinayetlerle sarsıldı. İşte bu on yılın özeti. Von Serap Dogan.
Gönül bildiğinin müptelasıdır,Hak bilinenlerin tek âlâsıdır;Hak'tan koparan ilim, ilim değil,O ölü kalblerin baş belasıdır.Bir niyazım var ey Rab, lütfet dinle,Bir anlık olsun maiyyet Seninle;Ona denk gelemez Cennet'ler asla,Ulaşılsa da ona bin enînle…Sevdan bir kor gibi sinemi yaksa,Aşk kıvılcımları içime aksa;Gece-gündüz hep Seni hecelesem,Sevgin sinemde şimşek gibi çaksa…Ne olur bunları lütfet fakîre,Sağnak sağnaktır lütfun her hakîre;Vefasız olsam da kapı kulunum,Bir niyaz bu o Semî' u Basîr'e…Sensiz geçen dakikalar hep durgun,Kalbde aritmi var, ruh ise yorgun;O zirveler aşılmaz bu haliyle,Duygular hevâ-i nefsime vurgun…Hep bir sâkî aradım hayran hayran,Başkaldırıp ederek nefse isyan;Düşe-kalka yürüdüm hayli zaman,Gücüme güç kat ey Hannân u Mennân…Vurmasın düşman beni bir kemende,Meşîetin varken Senin dümende;Girmesin bir ağyâr eli araya,Kıtmîr'in olarak kalsın bu bende!..
Tarih boyu bütün Kur'ân talebeleri hep böyle düşünmüş ve bu güzergâhta yürümüşlerdir. Dün ve bugün o nurânî şehrahın yolcuları o yolun sonsuz rehberinin takipçileri olmaya ant içmiş, hep sevgi soluklamış, başkalarına karşı aşk u alâka mırıldanmış, herkesi kardeşlik hisleriyle kucaklamış, -Bediüzzaman ifadesiyle- kâinata “mehd-i uhuvvet (kardeşlik beşiği)” nazarıyla bakmış, konuşurken gönül dilleriyle konuşmuş, konuştuklarını hal şivesiyle renklendirmiş ve fânileri Bâkî'den ayıran noktaya ulaşmış, his ve heyecanlarıyla hep bir farklılık resmi çizmişlerdir. Bunlardır ki, çevrelerindeki en küçük işaretlerde bütün varlığın ruh ve mânâsını duyar; duyduklarını çehrelerindeki imalarla, gözlerindeki mânâlarla şekillendirir; var olmadaki derin sırları ledünnî bir sezişle sezer ve kalbin tepelerine sağanak sağanak boşalan mânâları birer “mâide-i semâviye” gibi karşılaştıkları herkese tattırmaya çalışırlar.. dolaşırlar vadi vadi, inançlarında filizlenen güzellikleri sunacak sineler ararlar.. ve buldukları her müstaid ruhla âdeta bir bayram yaşarlar. Duygularında gayet masum, en büyük başarılar karşısında bile iddiasız, her türlü beklentiye karşı kapalı; ama pürneş'e ve püriştiyaktırlar. Gece-gündüz hep bir sır peşindedirler.. sırlarını paylaşma onların en büyük emelidir. Gönüllerinde duyduklarıyla gönüllerde heyecan uyarmaya çalışırlar.. âşina sinelere duygudan-düşünceden, sesten-sözden matbaa mürekkebi görmemiş güftesiz besteler sunarlar. Soluk soluğadırlar yaptıkları işin heyecanıyla; ne yeis ne de keder, ne tereddüt ne de inkisar; yudumlarlar amel ve aksiyonlarının zevkini ve lezzetini edip eyledikleri işin içinde ve aramazlar başka bir ücret aradıkları gibi ruh bilmez ve gönül bilmezlerin. Sunarlar gönüllerinde mayaladıkları ruhu, mânâyı ve o zevkine doyulmaz mârifet ve muhabbeti. Ön yargılı değilse kimse kurtulamaz bu büyülü seslerin birer inşirah çağlayanı gibi gönül yamaçlarında çağlamasının tesirinden; kimse kurtulamaz sinelere çarpıp insan benliğinde yankılanan bu ledünnîliğin cazibesinden… Gökler ötesi ifadelerin akisleri sayılan bu tesirli gönül beyanlarına karşı hiç kimse alâkasız kalamaz. Biz hemen tesirini görmesek de gönülden fışkıran, hâlle farklı bir şiveye ulaşan bu beyan âbideleri bugün olmasa da yarın mutlaka ona açık kalbler üzerinde tesirlerini gösterecek, vicdan sistemlerini bütün derinlikleriyle tesir altına alacak.. ve bir gün şuuraltı müktesebât hâline gelmiş bu vâridât, çok küçük bir tedâîyle de olsa ortaya çıkarak en alâkasız ruhlara bile kendi boyasını çalacaktır. Evet, bugün ne gönül diliyle söylenen sözler ne de hâl şivesiyle seslendirilen beyanlar kat'iyen zayi olmamaktadır. Şimdilik zihinler onları birer disket gibi kaydediyor, şuur değerlendiriyor, mantık ve muhakeme besleyip büyütüyor ve yeni kalıplara, yeni şekillere ifrağ ediyor, sonra da onları bir “vakt-i merhûn”a emanet ediyor. Mevsimi gelince belki de kalbin o sihirli beyanları, hâlin ruhlar üzerindeki o silinmez izleri ne duyulmadık şeyler ne görülmedik güzellikler ifade edeceklerdir..!
Zevk u sefadan bütün bütün el çekerek, beden ve cismaniyeti aşma istikametinde katlanılan sıkıntı, eziyet mânâlarına gelen çile; hak yolcusunun, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi adına, asgarî kırk gün olmak üzere, çetin bir perhiz ve disiplin içinde yaşamasına denir ki, bu süre zarfında derviş, yeme-içme, uyuma-konuşma... gibi hususlarda zaruret sınırları içinde kalarak, vaktinin büyük bir bölümünde ibadet, zikir, fikir, murâkabe ve muhâsebe ile meşgul olur ve âdeta ölmeden evvel ölmüş gibi davranarak, sürekli ölüm temrinleriyle nefsanîliği açısından fenâ bulur ve ruhunun bütün menfezleriyle Hakk'a açık bir hakikat eri donanımıyla yeniden hayata “bismillâh” der ve Rabbine yürür.Daha çok dervişlerin, tekye ve zaviyelerinin tenha bir köşesinde veya evlerinin âsûde bir hücresinde çekmeye çalıştıkları çile; riyâzet mülâhazasının hatırlattığı hususları çağrıştıran, hatta bazı yanları itibarıyla onun fonksiyonlarını edaya vesile olan bir Hakk'a kurbet hamlesi veya aktif bir vuslat beklentisidir. Asgarîsi kırk gün olması itibarıyla, kelimeyi Farsça aslına ircâ ederek “çile” dedikleri gibi, bazen de kelimenin Arapça karşılığıyla “erbaîn” demişlerdir. Kırk demek olan erbaîn, tam kırk gün demek değildir; bu süre bazen gün, bazen hafta, bazen ay, bazen de senelerce sürebilir.. bazen derviş, bütün bütün cismaniyetten sıyrılıp çıkmak ve nefs-i hayvanîsini aşabilmek için ömür boyu bile çile çıkarabilir; çile ile oturur kalkar.. kapılarını sürekli ızdıraba açık tutar.. dahası, Hak yolunda katlanılan şeyleri Sevgili'nin armağanı olarak kabul eder.. dertler, sıkıntılar, kederler ağırlaştıkça o, hayatı daha bir sever.. yaşadığını duyuyor olma neşvesi içinde musibetleri hoşâmedî ile karşılar ve Allah için başa gelen her şeyi aziz bir misafir gibi selâmlar; hatta bazı gönül erleri, onu belâ şeklinde insana ihsan edilmiş bir nimet kabul ederek, “hel min mezîd” deyip, artırılmasını bile istedikleri olmuştur. Fuzûlî, Mecnûn'u konuşturma sadedinde bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki, çok belâlara kıl müptelâ beni.” Mevlâna, ızdırap ve çileleri, her sabah kapımızı çalan bir misafire benzetir ve bu aziz misafirin izaz edilmesi gerektiğini vurgular, “Her an aziz bir misafir gibi gönlüne bir tasa, bir keder gelir çatar... Eğer sana bir gam elçisi gelirse, onu bir dost gibi karşıla, kucakla; zaten o da sana yabancı değil; yani arada bir âşinalık var.”
Ufkumda tüllenen Senin kemâlindir,Hayranın olup yandığım cemâlindir;Hüsûf peşinde hep bir sürü yarasa,Bu da benim gönlümdeki melâlimdir…Âh âh ediyorum kalıyor havada;Hep uzayıp gidiyor bir leyl-i yeldâ;Küsûf bitsin, güneş çıksın budur sevdam,Başka bir arzum olmadı bu dünyada…Hayalimde her zaman bir nurlu şafak,Tulû'un sadık habercisi ki ap-ak;Sızlanıp duruyorum, bitsin bu çile,Visâle dönsün şu kaç asırlık firak…Yine o hülyalara daldım bu gece,Mırıldanıp durdum O'nu hece hece;Zaten o sevdayla yatıp kalkıyorum,Her gün gönlü sarıyor daha derince…Bize bizden yakın hep yanımızdasın,Tende değil, gönül ve canımızdasın;Unutmamaya and içen gönülleriz,Kadrince olmasa da aşımızdasın…Muhammed Fethullah Gülen
Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi üzerine bugüne kadarBatıda ve İslam dünyasında birçokilim adamı eserler kaleme aldı. Ferit el-Ensari, Süleyman Aşrati, Jill Carroll, JohnEsposito, Pim Valkenberg, David Shinn, SimonRobinson, Thomas Michel, James Harrington,Ori Soltes, Walter Wagner, Berna Turam…Bu listeyi daha da uzatmak mümkün ve gelecekte bunlara yeni ilim adamlarının dâhil olacağına şüphe yok…Bu eserleri yazan her bir ilim ehli, Hocaefendi'yi ve Hizmet Hareketini ayrı bir perspekti�leanlattı. Gelecekte yeni eserler kaleme alacakilim erbabı, bu “hakikate şahitlik” yapmaya devam edecek.Hocaefendi'nin hayatını yazan Prof. JonPahl, Bir Hizmet Hayatı adını verdiği 400 küsursayfalık kitabı için bu tabiri kullanıyor, hakikateşahitlik yaptığını söylüyor.Allah, insanı, kâinatı anlayacak ve dünyadahakikate şahitlik yapacak kapasitede yaratmıştır. İlim adamlarının şahitliği, daha üstün vederindir, çünkü onlarda vicdanî hakikat aynızamanda marifetle, yani bilgiyle mücehhezdir.Demagogların ve bir kısım siyasetçilerinkitleleri arkalarına takıp sürüklediği, doğrularıkarartma adına her türlü kirli psikolojik savaşın icra edildiği günümüzde, bu bilim insanları tarihe ve gelecek nesillere büyük bir mirasbırakıyorlar. İnsanlık tarihinin her dönemindeolduğu gibi…Bir medeniyetler tarihçisi olan Jon Pahl'unkitabı, hem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hayatını anlatıyor, hem de Hocaefendi ve HizmetHareketi hakkındaki kara propagandalara birnevi cevap mahiyeti taşıyor.Jon Pahl, Hizmet Hareketini şöyle tarif ediyor:“İnancı ve bilimi (kalbi ve aklı) iç dünyalarında telif etmiş eğitimli kadroları ve faaliyetleriyledünyada barış inşa eden uluslararası sivil İslam…”Harvard Üniversitesi'nin yayımladığı Darbekitabı birçok dile çevrilen siyaset bilimi ve tarihprofesörü Edward Luttwak'ın, Türkiye'de Hizmet'in başına gelenler için kullandığı şu cümlelere ne kadar benziyor bu tarif:“Eğitim seviyesi düşük Erdoğan'ın başınıçektiği radikal siyasal İslam, 171 ülkede bindenfazla okul, üniversite ve öğrenci yurdu açılmasına ilham veren Fethullah Gülen'in iyi eğitimgörmüş takipçilerine karşı savaş ilan etti.”
Rızanla Sen en a'lâ bir emelsin,Gönlün istediği sevgili Sensin;Benzeri yoktur Sana iştiyakın,İştiyakınla Sen bir söz kesensin…Sensiz bir gecenin sabahı olmaz,Kararan günlere güneşin doğmaz;Zindana dönüverir bütün eyyâm,Bu iklime hiç ışık tayfı yağmaz.Şafak yetimidir O'nsuz geceler,Yenik düşer karanlığa niceler..Ziya-zulmet birbirine karışır;Duygu, düşünce vesvese heceler…Ey Rab, n'olur bize rahmetinle gel!..Senden cüdâ düştük, himmetinle gel!..Bizler ettik, Sen etmezsin bilirim,Bizi ta'zîz için izzetinle gel!..Yükseliyor Senin için nağmeler,Niyaza durmuş ağızlarda diller;Medet feryatları arşa dayandı,Hep “Hû.. Hû..” ile inliyor gönüller…
Ne olur sevgin gelip gönlüme dolsun!..Dilde bütün fâniyât sararıp solsun;Görmesin gözlerim ağyâr çehresini,Kalbim yalnız Senin için çarpıp dursun…Silinmesin hayalin hiçbir an dilden,Kesilsin intizarım bütün âlemden,Mecâzî aşklardan ve yapmacık gülden;Seninle olma arzusunda bu benden.Böyle bir nevbaharda esmesin hazan,Benim için bu dayanılmaz bir hicran;Yakma beni kahreden hicranla ey Dost!..“Sen” demen benimçün bir ümid-i emân…Zaten deli gönlüm her yanıyla yara,Gel bırakma işi bir başka bahara;Uzayıp gitmesin, bitsin gamlı günler,Teşrif et, bir bayram yaşat bu naçara!..M. Fethullah Gülen
Seyahat ve musâhabelerini Hz. Ruh-u Seyyidi'l-Enâm'ın mişkât-ınübüvveti altında gerçekleştiremeyenler, dinin ruhundakimuvazeneyi her zaman tam koruyamayacaklarından, yer yerlaubaliliklere girebilir, zaman zaman söz ve davranışlarıyla,seviyesinin huzuru sayılan makama saygısızlıkta bulunabilir; hattabazen, vilâyeti nübüvvete tercih etme gibi küstahlıklara düşebilir;dolayısıyla da, pîrlerinin söz, sistem ve vaz'ettikleri esaslarıpeygamber yolunun esas, erkân ve âdâbına tercih ederek, güneşibırakıp mum ışığına sığınma gibi hatalar irtikap edebilirler.
Diriliş erlerindeki bu hamle ve hareket, mevsimi gelince öyle sürpriz semereler verir ki, yirmi-otuz başağa yürüyen bir tohum gibi bir tane olarak topraklakucaklaşır, yüzbinlere “Toprak ol, toprak!..” mesajları sunar.. ve bir taneykenyüzlerce ile çevresine tebessümler yağdırır.
Bir aşk sal içe, gönül bend olsun o kemende!..Esîr-i aşkın olsun ilelebet bu bende!..Virdiyle, evrâdıyla hep Seni anıp dursun;Duygularında, düşüncelerinde, gönlünde.Râm olsun Zât'ına bu dil düşse de belaya!..Veda edip bütünüyle cismanî safâya;“Kefâ billah” deyip yönelsin yalnızca Sana!..Talip olmasın artık ednâya ve a'lâya!..Gürlesin ruh ve desin: Ben hep Sana inandım,Ve marifetine kanabildiğimce kandım,Seni bilmek her şeymiş, gerisi aldatmaca,Oyalanmışım meğer ben, onlardan usandım…Gayri gözler hep Sana baksın, baksın kanmasın,O temaşa-yı ruhânîden hiç usanmasın;Cennet bağı-bahçesi dahi araya girse,Gönül asla onların füsununa kanmasın…Her an gönül gözlerine teveccühler gülsün,Ağyâr hazâfiri bir bir yıkılıp dökülsün;Senin sevgin yalnız içimde tüllenip dursun,Teveccühünle Sen gönlümde bir gonca gülsün…
Sofiyece hakikate ulaştıran iki önemliyol vardır; bunlardan biri sohbet, diğeri dehizmettir. Hizmet, himmete mazhariyetinbir vesilesi ve yolu; sohbet de, zâhir ve bâtınduygularla hakikati duyma, hissetme, yaşama hâlidir ki, öteden beri hep ehemmiyetlibir “insibağ” sebebi addedilegelmiştir. Nevar ki, her insibağ, sohbetin merkez noktasını tutan zatın mertebesiyle mebsûten mütenasip (doğru orantılı) olduğundan, tezahürve tesirlerinde de bir kısım farklılıklar sözkonusudur. Insanlığın Ifftihar Tablosu'nun,câmiiyyeti itibarıyla hak sohbeti sayesindemazhar olduğu insibağ, en kâmil mânâdadırَ ًة ve ِSen, Allah'ın boyasıyla boyan ve O'nun verdiği rengi tam al;(zaten) o ilâhı̂ boyadan boyası daha güzelolan kimdir ki?” hakikatinin aşkın bir remzidir. Ondan sonra, O'nun metbûiyyetinebağlı bir tâbiiyyet içinde ve asliyetine nisbeten bir zılliyet mahiyetinde diğer bütün dava-i nübüvvet ve dava-i vilâyet vârislerinininsibağları gelir ki, verenin ve alanın istidadına göre çok farklı ve mütefâvittir ve bu konudaki ahz ü atâ da tamamen kabiliyetleregöre cereyan etmektedir.“Herkesin istidadına vâbestedir âsâr-ı feyzi,Ebr-i nisandan ef'î sem, sadef dürdane kapar.”(Mîrî)Hizmet; ihlâs ve samimiyet içinde Hakrızasını aramak ve Hakk'ın hoşnut olduğukimselerin terbiye ve vesayetinde bulunmak;sohbet ise, gönül kapılarını ardına kadar ilâhîvâridât ve mevhibelere açık tutarak, bir hakdostuna mülâzemette bulunup, onun hak tecellîlerine açık o zengin atmosferini paylaşmak demektir. Sahabe, hizmette zirveleri tuttuğu gibi, sohbette de en yüksek şâhikalarınüveyki olma pâyesiyle serfirazdır ki bu, o toplumun musâhabesinde merkez noktayı tutan Zat'ın bir tek nazarının, –bu konu, Nazarbaşlığıyla ayrıca tahlil edilmiştir– müstaidruhları bir hamlede evc i kemale çıkarmasında aranmalıdır. Tabiî, kalblerini, iradelerini,hislerini, şuurlarını o Kutup Yıldızı'nın çevresinde dönmeye bağlamış bu aktif sabır kahramanlarının istidat ve performanslarının danazardan dûr edilmemesi gerekir.
Sun şerbet-i la'lini ki sermestin olayım,Girmesin sevda-yı ağyâr asla bu gönlüme;Ebedü'l-âbâd meftun-i cemâlin kalayım,Gölge etmesin kimse Sen gibi emelime…Çok kez elemle geçti bugüne dek baharım,Fark etmeden belki de dünyadan umdum vefa;Karardı o Mah-ı tâbâna rağmen neharım,Vefa umduklarımdan çektim bir hayli cefa…Sencileyin günler geçti besten yarım kaldı,Kapıldık akıntıya ki, yok limanı onun;Kapılar kilitli, anahtar ağyâr elinde,Mırıldanmaya durdu ye'is: “Bu senin sonun!..”Ey Nebî, ancak Seninle yeşerir bu bağlar,Döner iç içe hâristanlar bir gülistana;O güne dek hep gönüller boş günlere ağlar,Hazanlarla geçen bahara baharistana…Gül açar, bülbüller öter Sen dönüp gelince,Yaşarız hayatımızı Seninle derince;Şafakları şafaklar takip eder sâyende,Tüllenir güzellikler gül cemalin görünce…
Mahiyet-i mübeccelesiyle melekleri bile imrendirecek potansiyel bir konumu haiz bu “ahsen-i takvîm” abidesinin bu ölçüdeki su-i akıbeti, ruhânîlere fâikiyetine rağmen şeytanları biletiksindirecektir. Kendinden, donanımından veAllah karşısındaki konumundan habersiz butipler kendilerini hakir duruma düşürdüklerigibi, yaratılış itibarıyla ulvî mahiyetlerini dejenere ettiklerinden dolayı da yer-gök ehlincelanetle yâd edileceklerdir. Evet, bu, Hak nezdindeki yer ve kıymetini bilememe ve kendinihakir görmenin neticesidir. Ne hoş dillendirirmahiyet-i insaniyeyi milli şairimiz:“Haberdâr olmamışsın kendi zâtından dahâlâ sen,‘Muhakkar bir varlığım!' diyorsun ey insan,eğer bilsen.Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden deulvîdir;Avâlim sende pinhandır, cihanlar sendematvîdir.”Ne var ki bunun böyle bilinmesi de bütüncülbir bakışa, her şeyi gerçek mahiyetiyle görüpdeğerlendirmeye, oldukça derin bir tefekkür,tedebbür ve teemmüle vabestedir. Ancak buyol ve yöntemlerle insan kendini doğru okuyabilir; okuyabilir ve bu konuda düşünce enginliğiyle gider otağını tâ “Mustafeyne'l-Ahyâr”zirvelerine kurar; kurar ve sıyrılır bir hamlededünya ve mâ�îhâdan, onun ziynet ve debdebesinden.. kanat çırpar üveyikler gibi sonsuzluksemalarına doğru.. iç âlemini kendine has derinlikleriyle müşahedeye koyulur.. ve latîfe-irabbâniyesini göz kamaştırıcı renk ve deseniyle okumaya durur.. salar kendini satır satır varoluş gayesini mütalaaya.. atar sırtındaki benlik semerini; “Hak” der, yürür kendi uzaklığınıaşma istikametinde.. ruhânîlerin teşrifatçılığıyla öylesi erişilmezlere erer ki, tükürür her türlü dünyevî debdebe ve ihtişamın kirli yüzüne..kendini keşfedip bulmanın şehrâyinlerini yaşar ve yudum yudum Hak tecellilerinden kâsekâse kevserler yudumlar.. an olur, aşk u iştiyakmeltemleriyle selviler gibi salınmaya durur..zaman gelir, güller dalında şakıyan bülbüllergibi çevresine bayıltan nağmeler sunar.. silinirgider gözünde dünyanın yalancı güzelliklerininyanında cennetlerin hûri-gılmanı, köşkü-sarayıve balı-kaymağı.. “Hû” der oturur-kalkar, Yunusdiliyle “Bana Seni gerek” der inler.Anlamaz bunları “Dünya, dünya!..” deyipinleyenler; bu yalancı âlemin süs ve ziynetinden sıyrılamayanlar; tûl-i emel ve tevehhüm-iebediyet yanılgılarıyla ukbâyı görmezliktengelerek saray saray üstüne inşa edenler; akıllarını ve kalblerini villalara ve �ilolara ipotekhaline getirenler. Bütün bunlara “Yuf!” demekdilimin ucuna kadar geliyor ama ifade kirliliğinden uzak durma mülahazasıyla denecekleritarihin kirli sayfalarına emanet ederek konuyabir nokta koyup geçiyorum; geçiyorum, ziraışık süvarilerinin bekledikleri başka şeyler var.Evet, onlar ellerinde nur meşaleleriyle ziya avlama peşindeler. Karanlık ruhlar zulmetler sarmalları içinde kalakalsınlar, onlar,“Hak şerleri hayr eyler,Sen sanma ki gayr eyler;Ârif ânı seyr eyler,Mevlâ görelim neyler,Neylerse güzel eyler!..” (İbrahim Hakkı)deyip topluca tefvîz atmosferine ermeyihecelemekteler...M. Fethullah Gülen Hocaefendi
“Sen, Sen!..” diye hayaller kurdum yine,Kıpırdanma oldu içte seyrine;Liyakatsizliğe tosladım bu kez,Yelken açamadım daha engine…Ey Rab, Seninçün âh etmeyi öğret!..Ne olur aşkınla bendeni mest et!..Gözlerim hep Sen'de olsun bir ömür!..Fakîri de maiyyetine bend et!..Layık değilim bu dil yarasıyla,Düşünce sisi, gönül karasıyla;Her dem kapı aralığında gözüm,Yüce Nebî Yakup (a.s.) hatırasıyla…“Sen” deyince canlanıyor emeller,Bir başka esmeye duruyor yeller;Ne olur essin hep bu rîh-i sabâ,Köpürüversin neş'eler ve zevkler!..M. Fethullah Gülen
Kanayan gönül yarası �irkatinden Senin,Bu derin yaranın dermanı da yine Sensin;Süzülen göz, dökülen yaş hepsi sevdandandır,Teveccüh ediver ki bütün ağrılar dinsin.Nurlu bakışına garip gönlüm bir hanedir,Şayet mamur etmezsen orası viranedir;Mahrum etme gönlümü bakışından dildârım,Kılmazsan şayet nazar, orası demhânedir…Bekleyip duruyorum sürprizden geliverse,Ü�leyiversin sûruna İsra�il isterse;Umurumda değil kıyametlerin kopması,Kanatlanır ve uçarım O “Ben geldim!” dese…Senelerce O'nu anmış kalbden ağlamış,Duyanların duyduğuna imrenmiş ve yanmış;Boşa akmadı inancım tamdır gözyaşlarım,Yoktur kapısına yönelen hiçbir aldanmış…Zulmetler içinde O bir gündüz güneşidir,Pür-envâr o Cennet günlerinin bir eşidir;İçten geçenleri itiraf edemem asla!..Bu bir Leylâ tutkusu ve bir Ferhat işidir…Fethullah Gülen Hocaefendi
Her yanda üst üste çözülüşleri resmeden ürpertici tablolar; çözülüşlere yeni çözülüşler katan kirlenmiş duygular; erâcif içinde bocalayıp duran mülevves ruhlar; künde künde üstüne devrilmiş ümitlerve olup-bitenleri görmeyen, anlamayan ölü kalbler,felç olmuş ruhlar, ötelere kapalı ufuksuz hurda gönüller… Kulaklar semâvî seslere (mesmûât) kapalı;gözler, tekvinî emirleri doğru görüp doğru okumada kendine inat; idrakler, çerçeveleriyle örtüşmeyen pozitivizm, natüralizm, materyalizm yaveleriylemest ü mahmur ve dolayısıyla en parlak hakikatlerküsuf içinde küsurlarla karanlıklara, karanlık ruhlara emanet... Görülen tablo firavunların zift düşünceleriyle simsiyah kesilmiş, adeta bir leyl-i yeldâyıandırıyor.
İşte o içten gelen ciğersûz nağmelerdenseleflerinin inilti fasıllarıyla birebir örtüşen,mazmun yörüngeli bir-iki resim; daha doğrusuderyaları peylemeye yetecek, melek soluklarınadenk, “akrabü'l-mukarrabîn” âh u vâhıiçtenliğini hatırlatan, cihânpaha birkaç damla:“Ey yücelerden yüce Rabbim! ‘Tevekkül,teslim' diyor, yardımını dileniyorum. Benine dünyada ne de ötelerde acz u fakr ve hiçliğimlebaşbaşa bırakma!.. Ey ezel-ebed Sultanıve bugünlerin, yarınların, tüm zaman vemekânların Rabb-i Rahîmi! Mücrim bir bendenolarak şu yoksullar yoksulu halimle bârigâh-ırahmetinin kapısı önündeyim. -Ey azizruh! Sen de yoksulsan, bilmem ki şu derbederbendelere ne demek düşer? Ben bir şey diyemeyeceğimama bir Hak dostu böylelerine‘mezar-ı müteharrik bedbahtlar' demeyi uygunbulmuş; haklı olsa gerek.- Zayıfım, derbederim,zelilim, esîrinim ve iflas etmiş bir çaresizim;Sen ise kapına yönelenlerin taleplerinivüs'at-i rahmetinle karşılayan sultanlar sultanısın!..Gamım, kederim hadden efzun amadüşe-kalka yürüyen tasalı gönüllerin arzu veisteklerini is'âf buyuran bir Cevâd u Kerim'inkapısı önündeyim. İsyanlarım sınırsız!.. -Neyeisyan diyorsa?- Nezdindeki makbul ve mümtazkulların arasında bulunma ümidiyle başımrahmetinin eşiğinde, bağışlanma recasıyla okapının tokmağına dokunuyorum. -Ey seleflerinikalbî ve ruhî hayat derinliğiyle kendineimrendiren sır ve hafâ sultanım! Muasırlarınınve çevrenin seni numune-i imtisal görüptakdirler yağdırmalarına karşılık, bu sızlanışlarınidraklerimizi aşan ufkunun enginliğiylebir vurulup dövünme mi; yoksa bağı kopmuştesbih taneleri gibi sağa-sola saçılmış bencileyinbendegânlara mihraplarına yönelmetembihi mi?- Kusurlarımın affedileceği hicapve heyecanıyla bârigâh-ı gufranına yöneliyor;bağışlanacağım ümidiyle yerlere yüz sürüyorve ‘Ey Rabb-i Rahim'im!..' diyorum... Nefsinezulmetmiş bir derbeder olarak gözlerimvüs'at-i rahmetinin kapı aralığında, gönlümhususi teveccüh sağanağında, kabul edileceğimheyecanlarıyla gözlerim kapının açılacağıintizarında, Senden beklenenleri bekliyorum.Gerçi cürümlerim bî-hadd ü pâyân ama ehliyetimibir kenara atıyor, ehliyet-i Rahmâniyenesığınıyor ve başım önümde özel iltifatlarınıintizar ediyorum.”“Yüce Rabbim, lâyüad ve layuhsâ hatalarımla,yönelecek başka kapı bilmeme iz'ânıyla,hemen her zaman Senin o herkese açık bulunanrahmet kapının önünde ebedlere kadardurma kararındayım. Rabbim! Şu bı�-hadd üpâyân hatalarımla bir kere daha Sana yöneliyorum;Sana yöneliyorum zira yönelinecek birbaşka kapı bilmiyorum. Ey yüce Rabbim! Senululardan ulusun ve bir keremkânisin; bensezavallılardan zavallı bir bende. Sen etmezsenbu pür-melâl kuluna merhamet, kim elindentutar onun? Sultanlar sultanı melce'im! Senher şeyin ve herkesin mâlik-i hakikı�sisin, kapıkulun ise sıradan bir bende; Sen lütuf buyurupkerem destine almazsan, ona kim inayetedebilir? Melce'im ve mesnedim! Sen yegâneaziz, bu fakir ise zillete maruz bir derbeder;Sen elinden tutmazsan, kim kurtarabilir onubu mezelletten?
Tasam, şikâyetim hep Sana ey Yâr!..Bîzârım, bîzâr etti beni ağyâr;Dört bir yanda bir sürü kirli e�kâr,Bu badirede mazlumlar hep zâr zâr…Duymuyor çokları bu velveleyi,İnletirken ervâhı ve meleğiHer yeri yakıp yıkan zelzeleyi,Suçlamaya kalkıyorlar feleği…Zulüm katmerli, görülmemiş eşi,Tagallüp, tahakküm zalimin işi;Yok tek bir er kişi oğlu er kişi,Kırsın herkesi ısıran bu dişi…Bu hissizlik sürüp giderse böyle,Kapılmadık kalmayacak bu sele;“Veda” diyeceğiz ümit emele,Yenileceğiz onulmaz eleme…Kapına geldik ey Hannân u Mennân!..Canlar gırtlakta, bekliyoruz emân;Olursa Sen'den ekstradan bir ihsân,Damlalarımız oluverir ummân…
Ey vefâlı Can, ey Canlara Cânân!..Bir vîrâneyiz Sen gideli inan!..Gel hasretlerimizi dindir ey Yâr!..Çevremiz buz kitlesi gibi ağyar.Sensiz bu hayat bize azap oldu,Her yanda şeytan otağı kuruldu;Lütfedip gel, canımızı verelim,Sunacağın iksirle dirilelim…Açılsın her yanda güller, laleler,Raksa dursun kudûmuna sümbüller;Doğ ruhlarımıza, son ümit Sensin,Yıllarca beklenmiştin, beklenensin…Gözlerden süzülenler sele döndü,Yoldakilerde ümit mumu söndü;Bendenin bağrında da bir yangın var,Sen teşrif edersen gelecek bahar…
Sarardı çiçekler ve güller soldu,Bülbülün ah u efganı kesildi;Her yanda hazan otağı kuruldu,Bir bir varidât-ı baharı sildi.Tipi-boran, yollar kapalı kardan,Gelen saksağan sesi dört bir yandan;Bir kez daha doldu gözler hicrandan,İnledi arz u sema bu efgandan.Dert yükü omuzlarda dağlar gibi,Ceyhun olan gözyaşı çağlar gibi;Ruhlar “Gayretullah!..” demeye durmuş,Bu hâle arz u sema ağlar gibi.Gelse de dört bir yandan yüz bin cefa,Çarpsa her an kaza üstüne kaza;Başımız yine O'nun eşiğinde,İnse de başlara bin türlü eza.Dönmeyiz kapısından hiç nüh-felek,Şahit olsun buna göklerde melek;Pervaneleriz biz şem'ine her dem,Olsa da bu devamlı inleyerek.Ey Rab, her şey bir yana Sen bir yana,Vird-i zebanımız dilde bu mana;Dönmeyiz, döndürme yolundan asla!..Canlar kurban olmaya teşne Sana…
Müjdeler olsun bizlere ki Sen varsın,Dîl-i pejmürdeye sebeb-i emânsın;Yolunda hep ölüp ölüp dirileyim,Sen benim ışığı kısılmaz şem'amsın…Gözlerin pür-nûr, bakışın ömür Senin,U
Ey o yüce hâleye müteveccih dırahşan çehre!Sen her zaman aynı şeyleri diledin ve aynışeylerle sürekli içten içe inledin. Sesin/sesinizgelip tâ bu çağlara da ulaştı. O nağmeleri duymayateşne gönüller, sızlanışlarınızı paylaşmasadedinde aynı şeyleri dillendirdi ve vicdanlarınındiliyle, elleri aynı kapının tokmağında,“Kerem kıl, kesme Sultanım keremin bînevâlerdenKeremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden!..”(M. Lütfi Efendi)deyip iç döktüler. Aslında O, hiçbir zaman“kerem!” diyerek kapısına yönelenleri yüz üstübırakmamış ve asla onlara hicran yaşatmamıştır.Hazreti İmam konuyla alakalı niyazını dahada derinleştirerek inler ve “Ey Rabb-i Rahîm'im!Enîsim ol! Ruhumdaki Sensizlik vahşetini gider..sürçmelerimi ve düşe-kalka yürümelerimibağışla! Hatalarımı Settâr ism-i şerifinle setreyle!Bendeni sıyanet seraları içine alarak teminat-ı hâssanla emin kıl!” der; teveccüh, inayet,riâyet, kilâet beklentileri içine girerek, tutunuro kopmayan “urvetü'l-vüskâ”ya ve yürür tevekkül,teslim ve tefviz kanatlarıyla “lâ mekânî”liğedoğru.Doymaz nâmütenâhî istikametindeki şahlanışındaher vesileyi değerlendirmeye.. yöneliryerinde muhabbet mihrabına.. aşk dilenciliğinedurur Maşuk-ı Hakîkî'den.. yetinmez elde ettikleriyle,“daha!” der; kanat çırpar, yükselir verâlarverâsı ufuklara.. ulaşmak istediği zirveyeerme adına kalmaz eşiğine baş koymadığı veteveccüh etmediği sıfât ve şuûn.. gönülden hepbir dilenci tavrıyla süsler niyazlarını o “Güzelİsimler” boyasıyla.. bilmez nazlanmayı, inlersürekli Hazreti Yakup ve Yûnus İbn Mettâ gibi,(Yusuf sûresi, 12/86) iniltileriyle,tasa ve dağınıklıkla hep Hazreti Müşkil-küşâ'nın kapısı önünde.. sızlanır ve KudretiSonsuz'a ne inceden ince niyaz besteleri sunar.Yer yer ümit ve reca hissine kapılır ve şevk uşükürle şahlanarak Yunus edasıyla:“Hoştur bana Senden gelen,Ya hıl'at ü yahut kefen;Ya taze gül yahut diken,Lütfun da hoş, kahrın da hoş.”der. Rıza televvünlü reca hissiyle her vâridi birarmağan gibi öper, başına kor; olup biten bütünbu ihsasları özel bir teveccüh anlayışıyla ve“Rabbimin benimle muamelesi!” mülahazasıylakarşılar; Rab'den birer armağan saydığı bütünbu deyiş ve sezişleri iç içe sevinç hissiyle istikbaleder.Hep böyle olmuştu ve böyleydi Hâle ile hallenenlerindeğişmeyen duyuş ve sezişleri.. hiçbirzaman dinmeyen heyecanları ve azm ü ikdamları..baş döndüren semâvîlikleri ve melekleriimrendiren, şeytanları fersah fersah uzaklaştırankalb ve ruh desenindeki tavırları. Ne hoşdillendirir âşıklar sultanı Hazreti Mevlânâ, Hâle'yemüteveccih bu dırahşan çehrelerin o farklıyanını: “Bazen melekler bizim incelik ve nezaketimizeimrenirler; bazen de şeytanlar kabalıkve densizliğimizden nefret duyarlar.”Günümüzde gök ehlini imrendirecek insanlarınbulunduğuyla alakalı bir şeyler söylemekoldukça zor ama şeytanı zil takıp fıkır fıkır oynataninsan sayısının hiçbir dönemde olmadığıkadar mebzul bulunduğu da bir gerçek.“Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, ciddi bir “ba's üba'de'l-mevt” ile, bütün bütün şirazeden çıkmışbu çağın şeytan güdümündeki insanlarına daHâle'ye müteveccih gönül erleri yolunda dirilişlerlütfeylesin!” niyazıyla, bu konuya da bir noktalıvirgül koyarak şimdilik “yeter!” diyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın raporunu okurken,bu ihtimalleri sorgulayarak değerlendirmeyapmak oldukça önemli. Hatip ne diyor? Onukendine göre söyletmek isteyen ne çıkarıyor?Meşhur Farsça beytin tam yeri: “Men çe gûyem,tenburem çe zened?” (Ben hangi havadayım,tamburum ne havada? Benim söylediğim nerede,karşımdakinin anladığı nerede?)50 yıldan fazla bir zamandan beri konuşan,ülkemizin her tarafında konuştukları, yazdıklarıizlenen muhterem Fethullah Gülen'in dedikleripekiyi anlaşılmış olduktan sonra, faşistbir yönetimin propagandasıyla sun'i bir ortammeydana getirildi. “Biz elli senedir işitme, görmeve anlama engellisiymişiz. Şimdi seni yenidendinlemek ve duymak istediğimiz bir takımyanlışlarını bulmak istiyoruz” vesvesesi üflendi.Evet, bu rapor hadisesi bundan ibarettir. İslam'abağlılığı gün gibi aşikâr bir zatı İslam dışıgöstermek kolay olmadığından, hazırlatılan raportutarsız söz yığınından ibaret olmuştur. Bumetni Din İşleri Yüksek Kurulu'nun hazırlamaihtimali bence oldukça zayıftır. Zira onlar yeterincetanıdıkları bu zatta İslam dışı fikirleribulmanın pek kolay olmadığını bildiklerinden,yeni yetme birkaç raportöre verilen talimatlaalelacele hazırlatılmış ve siyasi otoritenin emriile imzalatılmıştır.Böyle olunca, girişte sunduğum 10 merhaledenbeşinci ihtimal devreye girmiş ve muhatap,söyleneni değil de bulmak istediklerini yazmış.Önyargı ile İslam, ilim ve takva beldesinin kapısıHz. Ali radıyallahu anhı, hakem kabul ettiğindendolayı mahkûm eden Haricî kafa: “Kur'an,‘Allah'tan başka Hakem aramak olmaz' diyor(En'âm, 6/114). Sen ise ona muhalif davrandın”dediler. O: “Bu, yanlış maksat için kullanılandoğru bir söz! Dediğiniz doğru, Allah'tan başkagerçek Hakem olmaz. Fakat O, hükmünüKur'an'da bildirdi. Kur'an bir kitap olarak kendisibu hükmü uygulayamaz. Onu insanlardanbirinin uygulaması gerekir. Benim yaptığım dabundan ibaret” dedi.2 Fakat ne çare, Haricî kafadüşünmedi. Dinden çıktı diye Hz. Ali gibi, Hz.Peygamber'in (aleyhissalâtü vesselâm) övgülerinemazhar olmuş pek büyük bir ilim ve takva âbidesinikatletti. Onu vuran zalim kılıç, maalesefgünümüze kadar da kınına girmedi. Hâlbuki ohazret, kendisine kılıç çekenler hakkında mürteddememiş, “Bize karşı çıkan din kardeşlerimiz”demişti. Müslümanlığına delil olan birihakkında “İslam dışına çıktı” demenin vebaliniiyi bilirdi.Bu konu ile ilgili ayet-i kerimeleri ve PeygamberEfendimiz aleyhissalâtü vesselâmınhadis-i şeriflerini değerlendiren fukaha-i kiram:“Bir meselede doksan dokuz ihtimal küfreve bir ihtimal de küfür olmadığına olursa, küfürdeolmamak suretiyle fetva vermek gerekir”diye hükmetmişlerdir.3 Hem İmam-ı Âzam EbûHanife'nin kapı gibi ölçüsünü unutmayalım:“Kişi İslam'a hangi kapıdan girmişse o kapıdançıkar.”4İmam Tahâvî (ö. 321/933) Ehl-i Sünnet akidesinitoplayan meşhur eserinin Giriş'inde şöyleder: “Bu kitap, İmam Ebû Hanife, Ebû Yusuf veMuhammed Şeybanî gibi fakihlere göre -Allahhepsinden razı olsun- Ehl-i Sünnet akidesinibeyan etmektedir.5 Tahâvî metinde de onlarınakidesini şöyle ifade eder: “Kişi imana neredengirmişse ancak onu inkâr etmekle oradançıkar.”6 Görüldüğü gibi, bu da farklı lafızla tamamenaynı mânâyı beyan etmektedir. Yanikelime-i şehadet ile Allah'ı Rab, Hz. Muhammed'i(sallallâhu aleyhi ve sellem) onun elçisi kabuletmekle kişi İslam'a girer, ancak bunu inkâr etmekleo binadan çıkar. Bu kapı gibi ölçüyü görmezdengelen, kişiyi paketleyip balkondan yeresarkıtmaya kalkarsa bu iş geçerli olmaz, amabuna girişen, balkondan düşebilir. Kimsenin debu duruma düşmesini temenni etmem.
eygamberler yolunda hareketeden ve bunu içtenleştirerek değişmezhayat çizgisi haline getirebilenler,topyekûn varlığın,eşya ve hadiselerin mübeccel bir fihristiseviyesine yükselmiş olurlar ki, وَمَا خَلَقْتُنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ