POPULARITY
Dervişe sormuşlar: “İnsanı nerede gördün?” Cevap vermiş: Düşerken gördüm insanı. Tutunduğu tuğlayı Rabbi bilmekle meşguldü. Başkasının putuna İbrahim'di, başkasının günahının masumuydu düşerken insan. Öyle bir düşüşle düşüyordu ve bu düşüş ona öyle büyük bir zevk veriyordu ki mest oluyordu mutluluktan. “Benim kararım” diyordu, “benim sevabım” diyordu, benim günahım, benim Rabbim, benim dünyam, benim hayatım. Her “benim” dediğinde düşüyordu insan. Düşmenin her türünü ezberine aldığını zannederek düşüyordu. Üstelik düşerken dönüşü bildiğinden yüzde yüz emindi. Döneceği yerin orada, öylece kendisini beklediğinden hiç şüphesi yoktu.
Bu bölümde Hz. Yusuf'un iffetle imtihanını ve bu imtihan karşısındaki duruşunu göreceksiniz. İşlenilen ayetler:“Evinde bulunduğu kadın, onun nefsini elde etmek istedi. Bütün kapıları kapayıp, ‘Haydi gel, hazırım!' dedi. O ise, Ma'azallah ‘Allah'a sığınırım! Çünkü benim efendim (Rabbim); bana pek güzel bir konak verdi. Şüphesiz zâlimler iflah olmazlar!' diye cevap verdi.” “Ant olsun, kadın ona (Yusuf'a) ciddi bir arzu duydu (hammat bihi); o (Yusuf da) eğer Rabbinden bir burhan görmemiş olsaydı, kadına meyledecekti. İşte böylece Biz ondan kötülüğü ve fuhuşu bertaraf ettik; çünkü o, gerçekten Bizim halis (mukhlesîn) kullarımızdandı.”Kurantime Youtube kanalı, Ramazan ayında desteklerinizi rica ediyor. Çalışmalarımızı sürdürebilmek ve daha fazla üretebilmek için desteklerinize ihtiyaç duyuyoruz. Bize Gofundme üzerinden destekte bulunabilirsiniz:https://www.gofundme.com/f/kuran-time...
Ülkemizde her gün namaz kılan insanların bile pek çoğu namaz söylerken sürekli söyledikleri ifadelerin ne manaya geldiğini pek bilmezler. Sizce de burada bir yanlışlık yok mu? Bu videoda, namazı anlayarak kılmaya katkı sağlamayı hedefliyoruz. Namaz kılarken söylediğimiz ifadelerin neler olduğunu, hangi harekette nasıl bir tavrın olması gerektiği gibi konuları ifade etmeye çalışıyoruz. Rabbim hayırlara vesile kılsın, güzellikler lütfetsin.
“Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı.” Nemlَ17 “Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi.” Nemlَ18 “Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” Nemlَ19 “Bu, ayette bahsedilen her gurubta bir zabtu rabt altına alan ve idare ettiği, tasarrufta bulunduğu, adına hareket ettiği kimseler üzerinde o kimsenin, bir hükümranlığı ve yetkisi bulunduğunda olur. Ayetteki, ifadesi, "Bir karınca dedi ki" demektir ki karıncanın konuşması akıldan uzak görülecek birşey değildir. Çünkü Allah Teâlâ, karıncada hem aklı hem konuşma kabiliyetini yaratmaya kadirdir. Karınca bir dişi karıncadır. Karınca, peygamberin masum (günahsız) olduğunu ve ondan ancak hatâen canlıları öldürme işinin sâdır olacağını bildiği için, "bilmeyerek sizi kırmasınlar" demiştir ki bu, peygamberlerin masum olduklarına kesin inanmak gerektiğine önemli dikkat çekmedir. Hz. Süleyman (a.s) şu iki sebepten ötürü gülmüştür: O karıncanın sözünün, kendisinin ve ordusunun merhametine ve ordusunun takva konusundaki şöhretine delâlet edişinden hoşlandığı için. Karıncanın buna delâlet eden sözü, "bilmeyerek" şeklindeki sözüdür. Allah Teâlâ´nın, karıncanın sözünü duyma ve onu anlama gibi bir nimeti kendisine verip, başka kimseye vermemiş olmasından ötürü duyduğu sevinçten. Ayetteki, "Rabbim bana ihsan et" ifadesi hakkında Keşşaf sahibi şöyle demiştir: "Bunun asıl manası, "Bendeki nimetlerinin şükrünü hakkıyla yapmamı bana nasib et ve ömür boyu sana şükredebilmem için, o nimetlerin benden gitmesine manî olma kudreti ver" demektir." Ayetteki, "ve ana babama´ ifadesi, Cenâb-ı Hakk´ın, Hz. Süleyman´ın ebeveynine verdiği nimetleri, aynen Süleyman´a verilmiş nimet gibi saydığına delâlet eder. "Senin razı olacağın iyi işler yapmamı (bana ilham et)" ifadesi ise, gerek şükür, gerekse amel-i salih hususunda, Allah´dan yardım istemektir. Daha sonra o, "Rahmetinle beni de sâlih kulların arasına sok" demiştir. O, dünyada iken, iyi şeyleri yapma hususunda Allah´ın yardımını taleb edince, âhirette kendisini sâiih kullardan kılmasını da istemiştir. Onun, "rahmetinle" ifadesi, cennete girmenin, kul tarafindan hakedilmesiyle değil de, ilahî lütuf ve rahmet sayesinde olduğuna delâlet eder. Bil ki Hz. Süleyman (a.s) önce âhiret mükâfaatını sağlama vesilesi olacak şeyi istemiş, sonra âhiret mükâfaatını istemiştir. Ahiret mükâfaatına vesile olacak şey, şu iki husustur: a) önceki nimetlere şükür, b) hizmetlerle (ibadetlerle) meşgul olma... Önceki nimetlere şükür hususunu, "Ya Rabbi, bana lütfettiğin nimetine şükretmemi ilham et (nasib et)" İfadesi anlatmaktadır. İnsanın, ana-babasına ve atalarına verilen nimetlerin, oğlun kıymetli bir babaya nisbet edilmesinin, Allah tarafindan o oğula verilmiş bir nimet olacağı için, bizzat kendisine verilmiş gibi olduğundan dolayı, "ve ana babama verdiğin nimetleri" ifadesi ile, Hz. Süleyman, Allah´ın, baba ve atasına verdiği nimetlere de şükretmiştir. Hz. Süleyman´ın diğer ibadetleri yapması ise, "Senin razı olacağın iyi işler yapmamı..." şeklindeki sözü etmektedir. Hz. Süleyman´ın, Allah´dan âhiret mükâfaatı isteyişini de, "Rahmetinle beni de sâlih kulların arasına sok" ifadesi anlatmaktadır. Buna göre eğer, "Peygamberlerin, dereceleri, velilerin ve sâlih kulların derecelerinden daha büyük olduğu halde, Allah´dan, kendilerini sâlih kullarından kılmasını istemelerinin sebebi nedir? Çünkü meselâ Yusuf (a.s), "Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlih kullarına kat" (Vusut, 101) diye dua ederken, Hz. Süleyman (a.s) da, "Rahmetinle beni de sâlih kulların arasına sok" diye dua etmiştir" denilirse, şöyle cevap verilir: Kâmil tam salih, Allah´a hiç isyan etmeyen ve hiçbir günaha yeltenmeyendir ki
MÜNÂFİKÛN SÛRESİ MEALİ Medine'de, Beni müstalik / Müreysi gazvesinin ardından nâzil oldu. Onbir âyettir. Münafıkların röntgenini çekiverdiği için bu isim verilmiştir. İnsanların görüntüleri ve cazibeli konuşmalarına aldanmamamız istenir. Hiç bir şeyin bizi Allah'ın kitabından alıkoymaması istenir. Ekonomik baskılardan yılmamamız gerektiği, bütün hazinelerin Allah'a ait olduğu vurgulanır ve bizim insanlara yardım etmeye devam etmemiz istenir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Münafıklar sana geldiğinde: "Biz şahitlik yaparız ki, sen şüphesiz Allah'ın Rasülü'sün." derler. Allah biliyor ki, şüphesiz sen O'nun Rasülü'sün. Allah şahitdir ki, şüphesiz münafıklar yalancıdırlar. 2 Yeminlerini kalkan edindiler de, Allah yolundan alıkoydular. Muhakkak onlar ne kötü şeyler yapıyorlar. 3 Bu, onların iman etmeleri, sonra da kâfir olmaları sebebiyledir. Artık onların kalplerine mühür vuruldu onlar anlamazlar. 4 Onları gördüğün zaman bedenleri hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar giydirilmiş keresteler gibidirler. Her bağırmayı kendi aleyhlerine zannederler. Onlar düşmandırlar. Onlardan sakın. Allah onları gebertsin. Nasıl da döndürülüyorlar? 5 Onlara: "Gelin Allah Rasülü size istiğfar etsin." denildiği zaman başlarını bükerler ve sen onları kibirlenerek yan çizerlerken görürsün. 6 Onlara istiğfar etsen de istiğfar etmesen de birdir. Allah onları ebediyen affetmeyecektir. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. 7 Onlar: "Allah Rasülü'nün yanındakilere yardım etmeyin ki (onun yanından) dağılsınlar" diyenlerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'a aittir. Ancak münafıklar bunu anlamazlar. 8 (Münafıklar): "Medine'ye döndüğümüzde aziz olan zelil olanı çıkaracaktır." diyorlar. Halbuki asıl izzet, Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere aittir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. 9 Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır. 10 Herhangi birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktir de, sadaka vereyim ve salihlerden olayım" demeden önce, bizim size verdiğimiz rızktan infak ediniz. 11 Eceli geldiği zaman hiçbir kimseye Allah, (ecelini) geciktirmeyecektir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/munafikun-suresi-tefsiri 241027
TAHRÎM SÛRESİ MEALİ N107 M066 Medine döneminin ortalarında nâzil oldu. On iki âyettir. Helâl olanları haram kılmamamız bize öğretilir. "Helal ve meşru olan bir şeyi yapmayacağım" diye yemin eden kişinin, yeminini bozması daha iyidir. Yaptığımız kötülüklere yürekten pişmanlık duyarak nasuh tevbesi yapmamız gerektiği bildirilir. Toplumu ifsad eden kâfirlerle ve münafıklarla cihat emredilir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığını, niçin haram ediyorsun? Allah afvedicidir. 2 Allah, yeminlerinizin çözülmesini farz kılar. Allah'tır sizin Mevlanız. O her şeyi bilen her şeye hükmedendir. 3 Hani peygamber eşlerinden birine (Hafsa'ya) gizlice bir söz söylemişti. O eşi bu sözü (bir başka eşi Ayşe'ye) haber verdi. Allah da bu söz sır naklini peygambere açıklayınca, (Peygamber eşlerinden birine) Bunun bir kısmını bildirdi, bir kısmını bildirmekten vazgeçti. Bunu ona (Hafsa'ya) haber verince (Hafsa) "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. (Peygamber de) "Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" dedi. 4 Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (iyi olur). Çünkü ikinizin de kalpleri kaymıştı. Eğer onun (peygamberin) aleyhine birbirinize arka çıkarsanız, şüphesiz O Allah, Cebrail ve mü'minlerin salihi onun dostudur. Bunun ardından melekler de yardımcıdırlar. 5 Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha hayırlı, Müslüman, mü'min, itaatkar, tevbe eden, ibadete düşkün, oruç tutan, dul ve kızlar verir. 6 Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun (ateşin) üzerinde kaba ve güçlü melekler vardır. Allah'ın onlara emrettiklerine karşı gelmezler ve emredilenleri yaparlar. 7 Ey kâfirler, bugün özür dilemeyin. Ancak yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız. 8 Ey iman edenler, nasuh tevbesiyle Allah'a tevbe edin. Umulur ki Allah kötülüklerinizi gizler ve sizi altından ırmaklar akan Cennetlere koyar. O gün Allah, peygamberi ve iman edip onunla beraber olanları rusvay etmez. Onların nuru önlerinde ve sağ taraflarında koşar. "Rabbimiz bizim nurumuzu tamamla, bizi afvet. Şüphesiz Sen, her şeye gücü yetensin" derler. 9 Ey Peygamber! kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et ve onlara (savaşırken) sert davran. Onların yeri Cehennemdir. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. 10 Allah kâfirlere, Nuh'un hanımı ile Lût'un hanımını örnek verdi. İkisi de bizim kullarımızdan iki salih kulumuzun (nikahı) altında idiler. İkisi de (iman etmemekle) ihanet ettiler. O ikisi (iki peygamber) onları (eşlerini) hiç bir şeyle Allah (azabın)'dan kurtaramadılar. Onlara: ‘Ateşe girenlerle beraber siz de girin" denildi. 11 Allah, Firavun'un hanımını da örnek verdi. Hani o kadın: "Rabbim benim için katından cennette bir ev yap, beni Firavun'dan ve yaptığından ve zalimler topluluğundan beni kurtar" demişti. 12 Namusunu koruyan, Imran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfürdük. O, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve itaat edenlerden oldu. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tahrim-suresi-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 15-32 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 15 Ey ehli kitap, sizin kitaptan gizlediğinizin bir çoğunu size açıklamak ve bir çok (kusurunuzu)da affetmek üzere size peygamberimiz gelmiştir. Size, Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. 16 Allah, rızasına uyanları, o kitapla, selamet yollarına ulaştırır, onları karanlıklardan Allah'ın izniyle aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir. 17 Yemin olsun ki "Meryem oğlu Mesih Allah'ın kendisidir" diyenler, muhakkak kâfir olmuşlardır. De ki: "Eğer Allah Meryem oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helâk etmek istese kim Allah'a karşı bir şeye sahip olabilir? Göklerin yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah her şeye gücü yetendir. 18 Yahudi ve Hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: "Öyle ise günahlarınızdan dolayı Allah size niçin azap ediyor? Hayır, siz onun yarattıklarından bir beşersiniz. O dilediğini afveder, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. Ve dönüş Onadır. 19 Ey ehli kitap, Peygamberlerin gönderilmediği bir zamanda "Bize cenneti müjdeleyen ve cehennemden sakındıran bir peygamber gelmedi" demeyesiniz diye, size açıklaması için elçimizi gönderdik. İşte size cenneti müjdeleyen, cehennemden sakındıran gelmiştir. Allah her şeye gücü yetendir. 20 Hani, Musa, kavmine: "Ey kavmim, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın, aranızdan peygamberler gönderdi, sizleri yöneticiler kıldı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi. 21 Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı mukaddes yer'e girin, sırtınızı dönüp kaçmayın, yoksa zarara uğrayanlara dönersiniz." demişti. 22 Dediler ki: "Ey Musa, orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya katiyyen girmeyiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, biz gireriz." 23 Allah'ın kendilerine nimetini verdiği, Allah'tan korkan iki er kişi şöyle dediler: "Onların üzerine kapıdan giriniz. Oraya girince de siz muhakkak galip geleceksiniz. Eğer iman ediyorsanız, yalnız Allah'a tevekkül ediniz. 24 Musa'nın kavmi: "Ey Musa, onlar orada kaldıkça biz oraya hiçbir zaman girmeyiz. Sen ve Rabbin gidiniz ve onlarla harp ediniz. Biz burada oturacağız" demişlerdi. 25 Musa: "Rabbim, Ben kendim ve kardeşimden başkasına sahip değilim. Bizimle fasık kavim arasını ayır" dedi. 26 Allah buyurdu: "O mukaddes topraklar, onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar Tih Çölü'nde şaşkın, şaşkın dolaşacaklardır. Fasık kavim için üzülme." 27 Onlara, Adem'in iki oğlunun gerçek haberini oku. Hani ikisi de Allah'a kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen (Kabil) "Seni muhakkak öldüreceğim" deyince, Kardeşi (Habil) "Allah ancak sakınanlardan kabul eder.” Dedi. 28 Eğer sen, beni öldürmek için elini uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım. Ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. 29 Dilerim hem benim günahımı, hem kendi günahını yüklenir cehennem halkından olursun. Zalimlerin cezası işte budur." dedi. 30 Nefsi ona kardeşini öldürmeyi teşvik etti. O'nu öldürdü de zarara uğrayanlardan oldu. 31 Kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere, Allah toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, kardeşimin cesedini gömme konusunda şu karga kadar olmaktan aciz mi kaldım" dedi ve pişman olanlardan oldu. 32 Bundan dolayı İsrail oğullarına şöyle yazdık: "Kim, adam öldürmeyen, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir. Elçilerimiz onlara apaçık delillerle geldiler. Bundan sonra da onlardan bir çoğu yeryüzünde aşırı gittiler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-15-32-tefsiri
İslâm'da ana-baba hakları son derece önemli bir hadisedir. Hâkk Teâlâ hazretleri Kitâb-ı Kerim'inde: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibâdet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “üf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsrâ s. 23-24) buyurmaktadır. Burada Cenâb-ı Hâkk dünyadaki tüm insanların kullandığı ortak bir ünlem olan “üf!” ünlemini kullanmıştır. Sıkılmanın en aşağı derecesinin dile yansıyan hâli bu “üf!” ünlemidir. Yâni Hâkk Teâlâ hazretleri ana babaya karşı sıkılmanın en aşağı derecesi olan “üf!” ünlemini dâhi kullanmayı yasaklamıştır. Bir gün İbn-i Mes'ud (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e “Ya Resûlullâh, Allâh katında amellerin en hayırlısı hangisidir?” diye sordu. Nebi (s.a.v.) “Vaktinde kılınan namazdır.” buyurdu. İbn-i Mes'ud (r.a.) “Sonra hangisi?” diye sorusunu devam ettirdi. Nebi (s.a.v.) “Anaya ve babaya itaat etmek.” buyurdu. İbn-i Mes'ud (r.a.) “Sonra hangisi?” diye sorusunu devam ettirdi. Nebi (s.a.v.) “Allâh (c.c.) yolunda cihâd etmektir.” buyurdu. Bir müslüman düz mantıkla düşünse cihadı ana ve babaya itaatten öne alabilir. Halbuki Cenâb-ı Hâkk ana ve babaya itaati cihaddan bile daha hayırlı bir iş olarak tasvir etmiştir. Onun için ana-baba hakkı bir müslümanın son derece dikkat etmesi geren önemli bir husustur. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s. 97-98)
ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 41-51 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 41 "Rabbim bana nişan ver" dedi. Allah: "Senin (çocuğunun olacağının) nişanın, insanlarla işaretin dışında üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça zikret, akşam sabah tesbih et" dedi. 42 Hani melekler şöyle demişlerdi: "Meryem, Allah seni seçti ve seni temiz kıldı. Seni âlemlerin kadınları üzerine seçti." 43 "Ey Meryem! Rabbine gönülden itaat et, secde yap, ruku' edenlerle beraber sende ruku' et." 44 İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'i hangisi himayesine alacak diye, kâlemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. Çekişirlerken de yanlarında değildin. 45 Hani melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah kendinden bir kelimeyi müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır ve Allah'ın yakın kullarındandır." 46 (O) "Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşacaktır ve o salihlerdendir." 47 Meryem: "Rabbim, benim çocuğum nasıl olur? Bana hiçbir insan dokunmadı" dedi. Allah: ‘Öyledir' dedi. "Ancak Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona ‘ol' der, o da oluverir." 48 "Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretecek." 49 İsrail oğullarına rasül gönderecek (ve şöyle diyecek); "Şüphesiz ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey yapar ve ona üfürürüm de, Allah'ın izniyle kuş olur. Anadan doğma kör ve alaca hastalığına tutulanı iyi eder ve Allah'ın izniyle ölüyü diriltirim. Evlerinizde yedikleriniz ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer mü'minlerseniz bunda sizin için bir ibret vardır." 50 "Tevrat'tan elimde olanı doğrulamak, size haram kılınanların bir kısmını size helal kılmak için geldim. Size Rabbinizden ayet getirdim. Allah'tan sakının ve Bana itaat edin." 51 "Şüphesiz Allah, hem Benim hem de sizin Rabbinizdir. Öyle ise O'na ibadet edin. Doğru yol işte budur." https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-41-51-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk
ÂLİ IMRÂN SÛRESİ 35-40 TEFSİRİ N089 M003 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 35 Hani Imrân'ın hanımı: "Rabbim, ben karnımdakini hür olarak sana adadım. Benden kabul et. Muhakkak sen işitensin bilensin" demişti. 36 O kız çocuğu doğurunca; "Rabbim ben onu kız olarak doğurdum. Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir. Erkek, kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum. Ben onu ve soyunu, kovulmuş şeytandan sana sığındırırım" dedi. 37 Rabbi de onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi büyüttü. Zekeriyya'yı da ona karşı kefil kıldı. Zekeriyya mihraba her girişinde onun yanında bir yiyecek buldu. "Ey Meryem, bu sana nereden?" deyince o, "Bu Allah katındandır" dedi. Şüphesiz Allah dilediğini hesapsız rızklandırır. 38 Orada Zekeriyya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından temiz bir çocuk ver. Muhakkak sen duaları işitensin" dedi. 39 O (Zekeriyya) mihrapta namaz kılarken melekler ona: "Şüphesiz Allah sana, Allah'tan olan kelimeyi doğrulayan, seyyid, iffetli ve salihlerden bir nebi olmak üzere Yahya'yı müjdeler" diye seslendi. 40 Zekeriyya: “Rabbim, bana ihtiyarlık ulaşmışken, hanımım da kısır iken, benim çocuğum nasıl olur?” dedi. Allah: "Öyledir. Allah dilediğini yapar" buyurdu. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ali-imran-suresi-35-40-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/ali-imran-suresi-tefsiri-ali-kucuk
M. Asım Köksal, Peygamberimiz Aleyhisselam'ın savaş için Bedir yolundayken İbn Ezher deresinde bir ağacın altında konakladığını, bu esnada Hz. Ebu Bekir'in küçük taşlardan küçük bir mescit yaptığını ve Peygamberimiz Aleyhisselam'la birlikte burada namaz kıldıklarını nakleder. (İslam Tarihi, Ketebe, 2023). Bu, İslam'ın ilk devrinde yeryüzünün bir parçasının temizlenilerek mescit haline getirilmesinin en sade örneklerinden biri olduğu kadar, maksat ibadet olduğunda, abidin ayağının bastığı her yeri mescit haline getirebileceğine dair kolaylığın, rahatlığın da bir örneğidir. Mekkeli müşriklerin gerek hizmetini yüklenmiş olmakla başka kabilelere üstünlük kurmak, gerekse ekonomik fayda sağlamak bakımından Beytullah'ı koruduklarını bildiğimize göre, mescit fikrinin Mekke toplumunda yeni olmadığına, dolayısıyla İslam'ın mescit konusundaki tutumunun yeniliğinden değil, azami sadelikle yaygınlaştırılmasından kaynaklandığına hükmedebiliriz. Öyle ki mescitler düğün, cenaze, buluşma, görüşme, sohbet ve istişare etme, karar alma… vb. sosyal hayata dair hemen her konunun ilk adresi olacak şekilde evlerden başlamak suretiyle yaygınlaştırılmışlardır. Nitekim, Ammar b. Yasir'in “Resûllah için, istediği zaman gölgesinde yatıp dinleneceği, gölgeleneceği ve içinde namaz kılacağı bir yer yapsak olmaz mı?” dediği ve bu maksatla taş toplayarak Kuba'da bir mescit yaptığı; Peygamberimiz Aleyhisselam'dan önce Medine'ye hicret eden Ebu Seleme b. Abdülesed'le diğer muhacirler tarafından Kuba'da yapılan ve Medine yolundaki Peygamber Aleyhisselam'ın ikinci konaklama yeri olan mescitle, yine Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kuba'da Kulsûm b. Hidm'den satın aldığı arsaya -kendisi de bizzat çalışarak- yaptığı yeni mescidin aynı işlevleri gördüğü rivayet edilmiştir. Mescitlerin yapılmasıyla ilgili ilahi hüküm şu mealdeki ayetlerle açık ve usulü itibariyle de sabittir: "Şüphesiz mescitler, Allah'ındır (lillahi). O halde, Allah'ın yanı sıra hiç kimseye kulluk etmeyin. (Cin 72/18); De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O'na) doğrultun. Dini Allah'a has kılarak O'na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz." (Araf 7/29) Bu hükmün esası ve uygulaması ise, “Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan (yehşe) kimseler imar (ekame) eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe 9/18) mealindeki ayetle tesis edilmiştir. Mescitlerin yaygınlaştırılması, sadeliği ve sosyal işlevleri aynı zamanda Peygamberimiz Aleyhisselam'ın evi, yukarıda zikrettiğimiz sosyal işlevlerinin yanı sıra en geniş anlamıyla İslam devletinin idarî merkezi olması itibariyle örnek (model) mescit Mescid-i Nebevî'dir.
Güneş battı, akşam ezanı okunuyor. Arafat'tan inme vakti. Yola koyulma hazırlığındayız. İntikal edecek ve Müzdelife'de vakfeye duracağız. Hacı olmanın heyecanına, inşa edici ibadeti eksiksiz yapma telâşı karışıyor. İhramlılar ordusu, zikir ve dualar eşliğinde 1392 yıldır adımlanan, her adımı Efendimiz tarafından uygulanarak öğretilen o kutlu yola koyuluyor. “Arafat'tan dalga dalga indiğinizde Meş‘ar-i Haram'da Allah'ı zikredin…” (Bakara, 198). Milyonlarca Müslüman, haccın bir rüknünden diğerine akıyor. Kimi yayan, kimi araçlarla. Bu yürüyüşün, böylesine hemhal olmanın eşi benzeri yok. Vücudun tüm azaları bir arada. Genç, yaşlı, hasta, düşkün, kadın, erkek, çocuk, en zengin, en yoksul, en bilgin, en cahil, en kimse kim… Herkes eşit. Herkes, Allah'ın adaletinin gölgesine sığınmış. “Sonra insanların dalga dalga ilerlediği yerden siz de ilerleyin. Allah'tan bağışlanmanızı dileyin. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir” (Bakara, 199). Telbiyeler daha kalpten, daha içten ediliyor. Yeryüzünden gökyüzüne bir iman, inanç ve itaat gürlemesi yükseliyor. Yürekler titriyor. “Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk. Lebbeyke, lâ şerîke leke lebbeyk. İnne'l- hamde ve'n-ni‘mete leke ve'l-mülk, lâ şerîke lek.” “Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur.” Cem olma yeri Müzdelife. Hz. Âdem Efendimiz ile Havva annemizin burada buluştuğu rivayet ediliyor. İnsanlığın başlangıç yerindeyiz, en başa dönüyoruz. Şimdi bağışlanmayı murat etme zamanı.
*29 ANKEBÛT SÛRESİ 22-45 MEALİ N085 M029 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 22 Yerde ve gökde (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Size Allah'tan başka bir dost ve yardımcı yoktur. 23 Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler, işte onlar rahmetimden ümit kesenlerdir. İşte onlar için acıklı azap vardır. 24 (İbrahim'in) kavminin cevabı: "Onu öldürün veya yakın" oldu. Allah, İbrahim'i ateşten kurtardı. İşte bunda mü'min kavim için âyetler (ibretler) vardır. 25 (İbrahim) dedi ki "Siz ancak dünya hayatında aranızda bir sevgi oluşturmak için Allah'tan başka putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü birbirinize küfredeceksiniz, birbirinize la'net edeceksiniz. Sığınacak yeriniz ateştir. Size hiçbir yardımcı da yoktur.” 26 Lût, ona (İbrahim'e) iman etti ve "Ben Rabbime hicret ediyorum, şüphesiz O aziz'dir, hakim'dir" dedi. 27 İbrahim'e (oğul olarak) İshak'ı ve (torun olarak) Ya'kub'u verdik. Nesline peygamberlik ve kitap verdik. Ona mükâfatını dünyada verdik. Şüphesiz o, âhirette de salihlerdendir. 28 Lût'u da (peygamber olarak gönderdik) o, kavmine şöyle demişti: "Alemlerde hiçbir kimsenin, sizden önce yapmadığı bir fuhşu siz yapıyorsunuz. 29 Siz hala erkeklere gidecek, yolu kesecek ve toplantılarınızda kötülüğü yapacak mısınız?” Kavminin cevabı: "Eğer doğru söylüyorsan, haydi bize Allah'ın azabını getir" demek oldu. 30 (Lût) Dedi ki: "Rabbim, bozgunculuk yapan bu kavme karşı bana yardım et." 31 Elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldiklerinde: "Biz bu şehir halkını helâk edeceğiz. Bu şehir halkı zalim oldu" dediler. 32 (İbrahim) "O şehirde Lût da var" dedi. (Elçiler) : "Orada olanları biz biliyoruz. Onu ve ailesini kurtaracağız. Hanımı hariç, o geride kalanlardan oldu" dediler. 33 Elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar sebebiyle fenalaştı ve eli kolu daraldı. Onlar (elçiler): "Korkma, üzülme biz, seni ve aileni kurtaracağız. Hanımın hariç, çünkü o, geride kalanlardan oldu." 34 "Bu şehir halkının fasıklık yapmaları sebebiyle üzerlerine gökyüzünden azap indireceğiz." 35 And olsun, akleden kavim için o şehirden apaçık bir âyet (ibret)i geride bıraktık. 36 Medyen'e kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. "Ey kavmim, Allah'a ibadet ediniz, Ahiret gününe ümit besleyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak, anarşi çıkarmayın" dedi. 37 Onlar Şuayb'ı yalanladılar da, hemen onları bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöküverdiler. 38 Ad ve Semud'u da (helâk ettik). Bu size yurtlarından belli olmaktadır. Şeytan, onlara amellerini süsledi, onları yoldan alıkoydu. Halbuki onlar açıkgöz idiler. 39 Kârûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). And olsun ki, Musa, onlara beyyinelerle (apaçık) gelmişti de, onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. 40 Her birinin günahı sebebiyle yakaladık Kimine (Lut kavmine) taş yağdıranı gönderdik, kimini (Salih'in kavmi Semud ile Şuayb'ın kavmi Meyden) sayha (korkunç ses) yakalayıverdi, kimini (Karun'u) o (günah) sebebiyle yere batırdık, kimini de (Nuh'un kavmi ile Firavun ve ordusu) suda boğduk. Allah onlara zulmetmedi. Ancak onlar kendilerine zulmetti. 41 Allah'tan başka sığınacak dostlar edinenlerin durumu örümceğin durumuna benzer. Şüphesiz evlerin en zayıfı örümceğin evidir. Keşke bilselerdi. 42 Şüphesiz Allah, onların Allah'tan başka yalvardıkları şeyi bilir. O Aziz'dir, Hakim'dir. 43 İşte bu misalleri insanlara veriyoruz. Onları ancak alimler anlar. 44 Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda mü'minler için âyet (ibret) vardır. 45 Kitaptan sana vahyolunanı oku. Namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz namaz, fuhşiyattan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise en büyük (iş) dir. Allah yaptıklarınızı bilir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ankebut-suresi-22-45-tefsiri-ali-kucuk
MÜ'MİNÛN SÛRESİ 23-44 MEALİ N074 M023 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 23 And olsun biz Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet ediniz. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Sakınmaz mısınız?" 24 Bunun üzerine kâfir kavminden kodamanlar: "Bu sizin gibi bir insandır. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (Peygamber göndermek) dileseydi meleklerden gönderirdi. Biz evvelki atalarımızdan bunu işitmedik" dediler. 25 "O, kendisinde delilik olan bir adamdır. (Ayılacağı) bir zamana kadar bekleyin" (dediler). 26 (Nuh) dedi: "Rabbim, Beni yalanlamalarına karşı Bana yardım et." 27 Biz de ona: "Gözetimimizle ve vahyimizle bir gemi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, her cinsten ikişer tane ve aileni gemiye bindir. Ancak onlardan aleyhlerine söz geçmiş (Allah'ın azabını hak etmiş) olanları bırak. Zalimler hakkında bana yalvarma. Onlar muhakkak boğulacaklar." Diye vahyettik. 28 Sen ve beraberinde olanlar gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalim kavimden kurtaran Allah'a hamd olsun" de. 29 Ve de ki: "Rabbim beni mübarek bir yere indir. Sen konuklayanların en hayırlısısın." 30 Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birçok âyet (mucize)ler vardır. Gerçekten biz imtihan ediciyiz. 31 Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik. 32 Biz onlara: "Allah'a ibadet edin, ondan başka ilahınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen kendi aralarından bir peygamber gönderdik. 33 Kavminin ileri gelen kâfirleri, âhirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında bol nimetler verdiğimiz kodamanları dediler ki: "Bu sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer." 34 "Eğer sizin gibi bir insana uyarsanız, o zaman siz muhakkak zarar görürsünüz." 35 "Siz ölüp, toprak ve kemik olduğunuzda, muhakkak çıkacağınızı mı size va'dediyor.?" 36 "O va'd olunduğunuz (âhirette dirilme) çok çok uzak." 37 "Bizim dünya hayatımızdan başka bir şey yoktur. (Bir kısmımız) ölürüz, (bir kısmımız) yaşarız. Biz (âhirette) diriltilecek değiliz." 38 "O, Allah'a yalan iftira yapan bir adamdır. Biz ona iman etmeyiz." 39 (Peygamber) dedi: "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et." 40 (Allah) buyurdu: "Az sonra pişman olacaklar." 41 Derken sayha onları hakkıyla alıverdi de, biz onları süprüntü yapıverdik. Zalim kavim (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştı. 42 Sonra onların ardından nice nesiller getirdik. 43 Hiç bir ümmet kendi ecelini, ne öne alabilir ne de geciktirebilir. 44 Sonra art arda peygamberler gönderdik. Her ümmete Rasülleri geldiğinde onu yalanladılar, Biz de onları birbiri ardından (helake) gönderdik ve onları efsane haline getirdik. İman etmeyen bir kavim için (rahmetten) uzak kalmak vardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muminun-suresi-23-44-tefsiri-ali-kucuk
MÜ'MİNÛN SÛRESİ 97-118 MEALİ N074 M023 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 97 De ki: "Rabbim, şeytanların dürtmesinden sana sığınırım." 98 "Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." 99 Onlardan birine ölüm geldiğinde "Rabbim, beni (dünyaya) geri döndür" der. 100 "Belki ben terk ettiğim (dünya) de salih ameller işlerim. "Hayır. Bu onun söylediği bir sözdür. Dirilecekleri güne kadar (süren) önlerinde bir perde vardır. 101 Sur'a üfürüldüğünde o gün aralarında akrabalık bağı kalmaz. Birbirlerini(n halini) sormazlar. (Herkes kendi derdine düşer.) 102 Kimin tartısı ağır gelirse, işte onlar felaha erenlerdir. 103 Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar cehennemde ebedi olarak kendilerine zarar verenlerdir. 104 Yüzlerini ateş yakar, (pişmiş kelle gibi) dişleri sırıtır. 105 Ayetlerim size okunmadı mı, siz onları yalanlamadınız mı? 106 Dediler: "Rabbimiz bedbahtlığımız bize galip geldi ve biz sapık bir kavim olduk." 107 "Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer tekrar (küfre) dönersek artık biz zalimleriz." 108 (Allah) buyurur: "Sinin orada ve benimle konuşmayın." 109 Çünkü kullarımdan bir grup "Rabbimiz biz iman ettik, bize mağfiret ver ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" demişlerdi de, 110 Siz onları alaya almıştınız, hatta (bu alayınız) zikrimi size unutturdu. Siz onlara gülüyordunuz. 111 Sabırları sebebiyle bu gün onları mükâfatlandırdım. Başarılı olanlar şüphesiz onlardır. 112 “Yeryüzünde yıl olarak ne kadar kaldınız?” (diye sorulunca) 113 "Bir gün veya yarım gün kaldık, sayanlara sor" dediler. 114 (Allah) Buyurur: "Siz, çok az bir zaman kaldınız (dünyada). Keşke (dünyanın azlığını) bilmiş olsaydınız.” 115 Sizi boşuna yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi zannettiniz? 116 Gerçek yönetici olan Allah, yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. O, kerim olan arşın Rabbidir. 117 Hiç bir delili olmadığı halde kim Allah'la beraber başka bir ilaha dua ederse, onun hesabı Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler kurtuluşa eremezler. 118 De ki: "Rabbim, mağfiret ve rahmet et. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.” https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muminun-suresi-97-118-tefsiri-ali-kucuk
MÜ'MİNÛN SÛRESİ 70-96 MEALİ N074 M023 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 70 Yoksa onda: "bir delilik" mi var diyorlar? Hayır! Onlara hak geldi, onların birçoğu haktan hoşlanmazlar. 71 Eğer hak onların hevalarına uysaydı, gökler, yer ve her ikisindekiler bozulurdu. Hayır biz onlara zikirlerini verdik. Onlar ise zikirlerinden yüz çevirdiler. 72 Yoksa onlardan vergi mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır. 73 Şüphesiz sen, onları sıratı müstakime davet edersin. 74 Şüphesiz âhirete iman etmeyenler elbette yoldan saparlar. 75 Onlara acıyıp da zararlarını kaldırırsak elbette azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar. 76 Biz onları azapla yakaladık da, onlar yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarmadılar. 77 Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azab (kıtlık) kapısı açtık. Birden ümitsiz ve şaşkınlık içindedirler. 78 O ki, sizin için kulağı, gözleri ve kalpleri inşa etti. Ne de az şükrediyorsunuz. 79 Sizi yeryüzüne yayan O'dur ve O'na toplanacaksınız. 80 Dirilten ve öldüren O'dur. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun içindir. Akıl etmiyor musunuz? 81 Hayır! Onlar daha öncekilerin söyledikleri gibi söylediler. 82 "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı biz diriltileceğiz?" dediler. 83 Biz ve bizden önceki atalarımız da korkutulduk. Bu (kıyamet) ancak evvelkilerin uydurduğu efsaneden başka bir şey değildir. 84 De ki: "Eğer biliyorsanız yer ve yerdekiler kimin?" 85 Allah'a aittir diyecekler. De ki: "düşünmez misiniz?" 86 De ki: "Yedi semanın Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?" 87 "Allah'ındır" diyecekler. O halde sakınmıyor musunuz? 88 De ki: "eğer biliyorsanız (söyleyin) her şeyin yönetimi kime aittir? Odur (azaptan) koruyan. Onun korumadığını kimse koruyamaz. 89 "Allah'a aittir" diyecekler. De ki: "Nasıl da büyüleniyorsunuz?" 90 Biz onlara doğruyu getirdik, onlar ise yalancıdırlar. 91 Allah hiç bir çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. 92 Gizliyi de açığı da bilendir. Onların ortak koştuklarından yücedir. 93 De ki: "Rabbim, onların va'd olduğunu bana gösterirsen,” 94 "Rabbim, beni zalim kavim içinde kılma." 95 Onlara va'd ettiğimizi sana göstermeye biz elbette kadiriz. 96 Kötülüğü en güzel şekilde def et. Biz onların ne ile vasıflandıracaklarını biliyoruz. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muminun-suresi-70-96-tefsiri-ali-kucuk
Önceki yazımızda Hz. Ukbe b. Nafi'nin (ra), Tanca'yı da fethederek, serin dalgalarıyla atının ayaklarını ıslatan Atlas Okyanusu'na doğru “Rabbim, şayet önümdeki şu deniz olmasaydı ben bu ülkede senin yolunda cihat etmek üzere devam edip gidecektim” şeklindeki nidasını onun cihat konusundaki cehdine örnek olarak vermiştik. Cihat, İslam'ın en muhteşem eylem biçimlerinden biridir. Çünkü hayatın her cephesini kapsar. Nefis terbiyesini “büyük”, silahla yapılan savaşı “küçük” cihat sayan İslam anlayışının mensupları, ezanı yeryüzüne yaymayı cihat olarak değerlendirdikleri gibi, insanın hayatını kolaylaştırıp güzelleştirmek için yeryüzünün imar etmeyi, hem kendine kem de başkalarına hayır ve iyilikte bulunmak üzere ferdî niyet ve eylemlerini terbiye etmeyi… “de” cihat olarak değerlendirirler. Yine o yazımızda Ukbe'nin Ifrikiyye'de Kayrevan adıyla bir şehir kurup, orada bir cami inşa edişinden de söz ederek, görmemizin Rabbimizce nasip edilmesi halinde Kayrevan'ı kaydi ve ayne'l-yakîn bilgilerle ayrıca anlatmayı vaat etmiştik. Rabbimize şükürler olsun o nasip tahakkuk etti ve şimdi sıra vaadimizi yerine getirmeye geldi. Kayrevan hakkındaki kaydi bilginin, kuşatılmasının zorluğunu da değil imkansızlığını peşinen ifade etmeliyiz. Bunun iki nedeni var. Birincisi Ifrikıyye / Tunus tarihinin aynı zamanda bir Akdeniz, Doğu ve Batı Roma, İslam fetihleri ve devletleri, Osmanlı ve Batı sömürgesi tarihi olmasındandır. Bu nedenle Kayrevan hakkında bizim dünyamızdan Belâzürî'ye (ö. 892-93), el-Makdisî'ye (ö. 1233), Ebü'l-Fidâ'ya (ö. 1331) baş vurulması ne kadar gerekliyse Batı dünyasından Braudel'e (ö. 1985) başvurulması da bir o kadar gereklidir. Bir de İslam sanat ve mimarisiyle ilgili boyutu var Kayrevan'ın. Bu konuda çalışanların en meşhurlarından ikisi, Georges Marçais (ö. 1962) ile Creswell'dir (ö. 1974). En iyisi biz bu bağlamda okurlarımızın kolayca erişebilecekleri Osmanlı Devrinde Tunus (Mehmet Maksudoğlu, İnkılab Yay.); Osmanlı Akdenizi (İdris Bostan, Küre Yay.) ve Tunus'ta Osmanlı Mimari Eserleri (Kadir Pektaş, TTK Yay.) adlı kitapları zikredip, el- Makdisî'den bir nakille sürdürelim sözümüzü. Makdisi, Ahsenü't-Tekâsîm'inde 970'li yılların Kayrevan'ı hakkında şu bilgileri vermiştir: “Kayravan bu iklimin (Mağrib ikliminin) merkezidir. Güzel, büyük, ekmekleri ve eti tatlı, zıtlıkları barındıran bir şehirdir. Meyveleri, ovası, dağı, denizi, nimetleri çok, ilmi olan, ucuz bir yerdir. Eti çok tatlı olup beş menni 1 dirhem, incirin beş menni 10 dirhemdir. Üzümünü, hurmasını, kuru üzümünü sorma! Burası iki Mağrib'in limanı, iki denizin ticaret yeridir. Buranın şehrinden daha kalabalık, daha rahatını göremezsin. Çok ülfet sahibi, gürültücü olmalarına rağmen Hanefi, Maliki mezhebinden başka bir mezhep yoktur. Asla tarafgirlik yapmazlar. Onlar Allah'ın nurudurlar, Kendi işleriyle uğraşırlar, kalpleri temizdir. Burası Mağrib'in medar-i iftiharı, sultanın merkezi, ana rükunlardan biridir. Nişabur'dan daha merhametli, Dımaşk'tan daha büyük, İsfahan'dan daha değerli bir yerdir. Ancak, suları az, edepleri hafiftir. Zarif kimse bulunmaz. Sularını sert toprakta biriktirirler, dükkan sahiplerine vergi koyarlar, geçimleri Sabra'dandır. Şehrin çarşıları işlemez, halkı salıverilmiş sürü gibidir, teravihleri kılmazlar. Halka 3x3 milden az yer kalmıştır. Şehrin suru yoktur. Yerdeki depolardan, sarnıçlardan su içerler. Buralarda yağmur suyu birikir. Halife Muiz onlara dağdan su getirmiştir. Bu su ile depolarını, doldururlar, Sabra'daki sarayına bir kısım su girer. Evleri yapışkan çamur ve tuğladandır.
ENBİYA SÛRESİ 1-24 MEALİ N073 M021 Mekke döneminin ortalarında nazil olmuştur. 112 âyettir. Önder ve örnek insanlar olan peygamberlerden 15 tanesinin adı ve örnek davranışları sergilendiği için Enbiyapeygamberler sûresi denmiştir. Oyunla vakit geçirmekten, gaflette kalmaktan, puta tapmaktan bizi sakındırır ve hakkın mutlaka batılın beynini ezeceğini haber verir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 1 İnsanların hesapları yaklaştı, onlar ise gaflet içinde (haktan) yüz çeviriyorlar. 2 Onlara Rablerinden gelen her yeni öğüdü, alaya alarak dinlerler. 3 Kalpleri eğlencede olarak o zalimler: "Bu da sizin gibi bir insandır. Siz, göz göre göre sihire mi kapılıyorsunuz?" fısıltısını gizlediler. 4 Dedi ki: "Rabbim, gökte ve yerdeki her sözü bilir. O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir." 5 (Kâfirler) dediler ki: "(Muhammed'in sözleri) karışık rüyalardır. Hayır onu uydurmuştur. Hayır bir şairdir. Önceki peygamberlerin gönderildiği gibi bize bir mu'cize getirsin." 6 Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmemişti. Şimdi onlar mı iman edecekler...? 7 Senden önce Peygamber olarak gönderdiklerimiz, ancak kendilerine vahy ettiğimiz erkekler idiler. Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. 8 Onları (Peygamberleri) yemek yemeyen bir ceset kılmadık. Onlar ebedi de (ölümsüz de) değillerdi. 9 Sonra sözümüzde durduk. Onları (Peygamberleri) ve dilediklerimizi kurtardık ve müsrifleri helâk ettik. 10 Yemin olsun ki biz, size bir kitap indirdik ki, sizin zikriniz (şerefiniz) onun içindedir. Akıl etmiyor musunuz.? 11 Zalim olan nice memleket halkını kırıp geçirdik. Onlardan sonra başka bir kavim getirdik. 12 Onlar, azabımızı hissettiklerinde hemen kaçıyorlardı. 13 "Kaçmayın, şımartıldığınız nimetlere ve evlerinize dönün, çünkü sorgulanacaksınız." 14 "Eyvah bize, biz zalimlerden olduk" dediler. 15 Onların bu feryatları devam ederken, biz onları biçilmiş ekin ve sönmüş yangın gibi yaptık. 16 Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri eğlence için yaratmadık. 17 Eğer biz, oyuncak edinmek isteseydik kendi katımızdan edinirdik. Ama yapmadık. 18 Tam aksine biz, hakkı batıl üzerine atarız da, batılın beynini parçalar. Bir de bakmışsın ki, batıl yok olmuş. (Allah'a) yakıştırmalarınızdan dolayı, veyl size. 19 Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun yanında olanlar O'na ibadet etmekten kibirlenmezler ve bıkmazlar da. 20 Ara vermeden gece gündüz tesbih ederler. 21 Yoksa yerden ilah edindiler de, onlar mı diriltecek? 22 Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırmalarından uzaktır. 23 O (Allah) yaptığından sorulmaz. Onlar ise sorulurlar. 24 Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Getirin delilinizi. İşte benimle olanların zikri ve benden öncekilerin zikri budur." Hayır, onların birçoğu hakkı bilmezler ve onlar (hakdan) yüz çevirirler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/enbiya-suresi-1-24-tefsiri-ali-kucuk
ENBİYA SÛRESİ 89-112 MEALİ N073 M021 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 89 Zekeriyya'ya da (Lûtfettik). Hani o Rabbine: "Rabbim, beni yalnız bırakma (bana çocuk ver). Varislerin en hayırlısı Sensin" diye dua etmişti. 90 Biz de onun duasını kabul ettik. Ona Yahya'yı bağışladık. Eşini de onun için (doğuma) elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlara koşarlar, ümit ve korku içinde bize dua ederler ve bize karşı saygılı idiler. 91 Irzını koruyan (Meryem'e) de (Lütfettik) ona ruhumuzdan üfürdük. Onu ve oğlunu (İsa'yı) alemlere âyet kıldık. 92 Bir tek ümmet olarak işte bu sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Yalnız Bana ibadet ediniz. 93 İşlerini aralarında parçaladılar (ayrılığa düştüler). Hepsi bize dönecekler. 94 Kim mü'min olarak salih amellerden işlerse çalışması boşa gitmez. Biz onun için yazarız. 95 Helak ettiğimiz ülke halkının (tevbe etmek için dünyaya) geri dönmesi mümkün değildir. 96 Ye'cüc ve Me'cüc (sedleri) açıldığında onlar her bir tepeden saldırırlar. 97 Gerçek va'd (kıyamet) yaklaştı. Kâfirlerin gözleri belerip kaldığında; "Yazıklar olsun bize, biz bundan gafil idik. Hayır biz kendimize zulmetmişiz." derler. 98 Siz ve Allah'tan başka ibadet ettikleriniz cehennem odunudur. Siz, o cehenneme varacaksınız. 99 Eğer onlar ilahlar olsaydılar, cehenneme girmezlerdi. Hepsi cehennemde ebedidirler. 100 Onlar için cehennemde inleme vardır. Onlar (sevindirici bir şey) işitmezler. 101 Bizden kendilerine iyilik geçmiş olanlar, işte onlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. 102 (Cennetlikler) Cehennemin cayırtısını işitmezler. Onlar canlarının istediği şeyler içinde ebedi kalırlar. 103 Büyük korku onları üzmez. Onları melekler: "Size va'd olunan gününüz işte budur" diyerek karşılarlar. 104 O gün biz, gökleri, kitapları dürer gibi düreriz. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar döndürürüz. Bu üzerimize bir söz olarak. Muhakkak biz onu yapacağız. 105 Muhakkak zikir (Tevrat)den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır" diye yazdık. 106 Şüphesiz bunda ibadet eden kavim için yeterli nasihat vardır. 107 Biz, Seni ancak, alemlere rahmet olarak gönderdik. 108 De ki: "İlahınız ancak bir tek ilahdır diye an bana vahy olunuyor. Siz Müslüman olacak mısınız?" 109 Eğer yüz çevirirlerse hemen söyle: "Ben size (ayırım yapmadan) eşit olarak bildirdim. Size va'dolunan (kıyamet) yakın mı, uzak mı ben de bilmiyorum. 110 Şüphesiz O, sizdeki açık olanı da bilir, gizlediğinizi de bilir. 111 Bilemem, belki de (cezanın geciktirilmesi) bir imtihandır. Ve bir zamana kadar faydalandırmadır.” 112 (Allah'ın Rasülü) dedi: "Rabbim, hak ile hükmet. Rabbimiz Rahmân'dır, sizin söylediklerinize karşı kendisinden yardım istenilendir.” https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/enbiya-suresi-89-112-tefsiri-ali-kucuk
İBRAHİM SÛRESİ 35-52 MEALİ N072 M014 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 35 Hani İbrahim şöyle demişti: "Rabbim, şu beldeyi (Mekke'yi) güvenli kıl. Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut." 36 "Rabbim, onlar, insanlardan bir çoğunu sapıttılar. Kim bana uyarsa bendendir. Kim de bana isyan ederse, şüphesiz sen bağışlayansın, esirgeyensin." 37 "Rabbimiz, ben neslimden bir kısmını korunmuş evinin (Ka'be'nin) yanında, ekin bitmeyen bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye (oraya yerleştirdim). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyleder kıl. Onları meyvelerle rızklandır, umulur ki şükrederler.” 38 "Rabbimiz, sen bizim gizlediğimizi de açıkladığımızı da bilirsin. Yeryüzünde ve göklerde hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." 39 "İhtiyarlığıma rağmen bana İsmail'i ve İshak'ı hediye eden Allah'a hamd olsun şüphesiz Rabbim duayı işitendir (kabul edendir).” 40 "Rabbim, beni ve neslimden olanları, namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Rabbimiz, duamı kabul eyle.” 41 “Rabbimiz, hesabın görüleceği günde beni, anne ve babamı ve bütün müminleri bağışla.” 42 Zalimlerin yaptığından Allah'ı gafil zannetme. Ancak onları(n azabını) gözlerin belerip kalacağı bir güne erteliyor. 43 (O gün) başlarını dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez. Kalpleri ise bomboştur. 44 İnsanları kendilerine gelecek günün azabından sakındır ki, (o gün) zalimler şöyle derler: "Rabbimiz, bizi yakın bir zamana kadar geciktir de, senin da'vetine katılalım ve Peygamberlere uyalım." (onlara) "Daha önce sizin için zeval yoktur diye yemin etmiyor muydunuz" (denir). 45 Kendilerine zulmedenlerin yurtlarına yerleştiniz. Onlara neler yaptığımız sizin için ortaya çıktı. Sizin için örnekler verdik. 46 Onlar, tuzaklarını kurmuşlardı. Onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsa bile, onların tuzakları Allah'ın katındadır. 47 Sakın, Allah'ı Peygamberlerine olan va'dinden döner sanma. Şüphesiz Allah aziz'dir, intikam sahibidir. 48 O gün yer, başka bir yer, gökler de (başka göklere) değiştirilir. Her şeye galip gelen bir Allah'ın huzurunda toplanırlar. 49 Suçluları o gün, birbirlerine yaklaştırılmış, zincire vurulmuş olarak görürsün. 50 Gömlekleri (kaynamış) katrandandır. Yüzlerini de ateş bürümüştür. 51 Allah, herkese kazandığının karşılığını vermek için (böyle yapar) şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. 52 İşte bu (Kur'ân) insanlara bir tebliğdir. Bununla sakındırılsınlar, ancak O'nun bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar için (indirilmiş) tir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/ibrahim-suresi-35-52-tefsiri-ali-kucuk
*18 KEHF SÛRESİ 30-44 MEALİ N069 M018 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 30 Şüphesiz iman edip ameli salih işleyenlerin güzel amelinin mükâfatını biz zayi etmeyiz. 31 İşte onlar için altından ırmaklar akan adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler. Koltuklara dayanmış olarak ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler. Ne güzel bir karşılık ve ne güzel bir sığınaktır. 32 Onlara, iki adamı misal olarak anlat: Onlardan birine iki üzüm bahçesi verdik, etrafını hurma ağaçlarıyla çevirdik ve iki bahçe arasında ekin bitirdik. 33 Her iki bahçe de meyvelerini verdi. Hiç bir şeyi eksik etmedi. Aralarından da ırmak akıttık. 34 Onun (adamın) başka geliri de vardı. Konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben malca senden fazlayım, adam yönünden de senden güçlüyüm." 35 O, kendisine zulmederek bahçesine girdi, "Bunun (bahçenin) sonsuza kadar yok olacağını sanmam" dedi. 36 "Kıyametin kopacağını da sanmam. Eğer, Rabbime döndürülürsem bundan daha iyi bir yer bulurum." 37 Arkadaşı ona konuşarak dedi ki: "Seni topraktan sonra meniden yaratan, sonra da seni adam yapan Rabbini inkâr mı ediyorsun?" 38 "Fakat O Allah, benim Rabbimdir. Ben, Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmam." 39 "Bahçene girdiğinde Mâşâallah Lâ Kuvvete illâ billâh Allah'ın dilediği olur. Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur." demen gerekmez miydi. Sen, beni mal ve evlatça kendinden az görsen de. 40 "Umulur ki Rabbim, senin bahçenden daha hayırlısını bana verir ve (senin) bahçen üzerine gökyüzünden onun hesabını görecek azap gönderir de kupkuru toprak oluverir." 41 "Veya suyu çekiliverir de bir daha arayıp (bulmaya) gücün yetmez.” 42 Derken meyveleri (azapla) kuşatıldı. Çardakları yere çöktü. Oraya harcadıklarına (üzülerek) ellerini ovuşturmaya ve "Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım" demeye başladı. 43 Allah'tan başka ona yardım edecek bir topluluk yoktur. Kendi kendini de kurtaramadı. 44 Bu durumda velâyet, hak olan Allah'a aittir. Sevap yönünden de sonuç yönünden de en hayırlı olan O' dur. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kehf-suresi-30-44-tefsiri-ali-kucuk
*18 KEHF SÛRESİ 22-29 MEALİ N069 M018 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 22 "Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. "Beştir, altıncıları köpekleridir" diyecekler. (ikisi de) gaybı taşlıyorlar. "Yedidir, sekizincileri köpekleridir" diyecekler. De ki: Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onları pek azı bilir. Onlar hakkında açık (deliller) dışında münakaşaya girme ve onlar hakkında kimseden hiç bir şey sorma. 23 Hiçbir şey için "Bunu yarın muhakkak yapacağım" deme. 24 Ancak Allah dilerse (yaparım de) unuttuğun zaman Rabbini an ve de ki: "Umulur ki Rabbim, beni doğruya bundan daha yakın bir yoldan ulaştırır.” 25 Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Dokuz da ilave ettiler. 26 De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne güzel görendir, O, ne güzel işitendir. Onların Allah'tan başka dostu yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak yapmaz. 27 Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku. O'nun kelimelerini değiştirecek yoktur. Sen O'ndan başka sığınak bulamazsın. 28 Nefsini, sabah akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle beraber tut. Sen dünya ziynetini arzu ederken, gözlerin onlardan kaymasın. Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımıza, hevasına uyana ve işi hep aşırılık olana uyma. 29 De ki: "O hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun. Biz, zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, duvarları onları kuşatmıştır. Eğer su isterlerse yüzleri haşlayan erimiş maden gibi su ile yardım edilirler. O, ne kötü içecek ve ne kötü bir sığınaktır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kehf-suresi-22-29-tefsiri-ali-kucuk
*46 AHKÂF SÛRESİ 15-35 MEALİ N066 M046 15 Biz insana, anne ve babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Annesi onu zor taşıdı ve zor doğurdu. Onun (çocuğun anne karnında) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihâyet o olgunluk çağına varıp, kırk yaşına erişince: "Rabbim bana, anne ve babama verdiğin nimetler için, beni şükretmeye ve hoşnut olacağın işler yapmaya sevk et. Benim için zürriyetimi de ıslah et. Ben sana tevbe ettim ve ben Müslümanlardanım."dedi. 16 İşte onlar Cennet yaranı içinde amellerinin en güzeliyle kabul edeceklerimiz ve kötülüklerinden vazgeçeceklerimizdirler. Bu va'd olundukları doğru bir va'addır. 17 Annebabasına: "Yazıklar olsun size. (Kabirden) çıkarılmakla mı beni korkutuyorsunuz? Halbuki benden önce nice çağlar/nesiller gelip geçti" diyen (çocuğa) annebabası, Allah'a yalvararak: "Yazık sana, iman et. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır" dediklerinde (çocuk): "Bu ancak öncekilerin masallarıdır" der. 18 İşte bunlar daha önce geçen cin ve insan ümmetleri arasında, haklarında (azap) sözü hak olanlardır. Şüphesiz onlar hüsranda olanlardır. 19 Amellerinin karşılığının verilmesi ve haksızlığa uğratılmamaları için onların (mü'min ve kâfirlerin), her biri için dereceler vardır. 20 Kâfirler ateşe arz olundukları gün: "Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi giderdiniz ve orada faydalandınız. Bu gün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmanız sebebiyle alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız." (denir). 21 Ad (kavmin) in kardeşini (Hûd'u) hatırla. Hani O kavmini Ahkâf (denilen yer)'da uyarmıştı. Ondan önce de sonra da nice uyarıcılar gelip geçmişti. Onları: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Ben sizin için büyük günün azabından korkuyorum!" diye uyarmıştı. 22 (Hûd kavmi) dediler ki: "Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize va'dettiğin'i (azabı) getir." 23 (Hûd) dedi ki: "Onun (gelecek azabın) ilmi Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahil bir toplum olarak görüyorum." 24 Onu (azabı), vadilerine doğru gelen bir bulut halinde gördüklerinde: "İşte bu bulut bize yağmur yağdıracak" dediler. Hayır o sizin acele gelmesini istediğiniz şey (azap) dir. O, içinde acıkli bir azap olan rüzgârdır. 25 O (Rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Meskenlerinden başka hiç bir şey görünmez oluverdi. İşte suçlu bir toplumu böyle cezalandırırız. 26 And olsun, onlara öyle yerleşim yerleri vermiştik ki, size o yerleri vermedik. Onlar için kulaklar, gözler ve gönüller vermiştik. Onların kulakları da, gözleri de, gönülleri de hiçbir şekilde onlara fayda vermedi. Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay ettikleri şey onları kuşattı. 27 And olsun ki çevrenizdeki şehirlerden bir kısmını helâk ettik. Belki dönerler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık. 28 Allah'a yaklaştırmak için Allah'tan başka edindikleri ilâhlar onlara yardım etmeli değil miydi? Hayır onlar (ilâhlar), onlardan savuşup gittiler. Bu onların uydura geldikleri bir uydurmadır. 29 Hani cinlerden bir grubu Kur'ân dinlemek üzere sana sevk etmiştik. Kur'ân'ı dinlemeye hazır olduklarında (birbirlerine) "Susun" demişlerdi. Okuma bitince uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. 30 (Kavimlerine şöyle) dediler: "Ey kavmimiz, biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri tasdik eden, hakka ve doğru yola götüren bir kitap işittik.” 31 "Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, günahlarınızı afvetsin ve acıklı bir azaptan sizi kurtarsın." 32 Kim Allah'ın davetçisine uymazsa yeryüzünde O'nu aciz bırakamaz. O'ndan başka onun dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklığın içindedirler. 33 Gökleri ve yeri yaratan, onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye kadir olduğunu görmediler mi? Evet, O her şeye gücü yetendir. 34 Kâfirler ateşe arz olundukları gün : ‘Bu gerçek değil miymiş?" (denir) onlar: "Rabbimize yemin olsun ki evet (gerçekmiş)" derler. (Allah): "İnkârcı olmanız sebebiyle buyurun azabı tadın" der.
NUH SÛRESİ MEALİ N071 M071 Mekke'de nâzil olmuştur. 28 âyettir. İnkârcı ve alaycı olan Nuh kavminin helâki anlatılırken, bizim de aynı onlar gibi, Kur'ân'a kulak tıkamamamız, istiğfar etmemiz istenir. İman eden, istiğfar eden toplum üzerine dünya nimetlerinin de artacağını haber verir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Kendilerine acıklı bir azap gelmeden önce, "Kavmini uyar" diye Nuh'u kavmine Peygamber olarak gönderdik. 2 Dedi ki: "Ey kavmim, ben size apaçık bir uyarıcıyım. 3 Allah'a ibadet edin, O'ndan sakının ve bana itaat edin ki, 4 Günahlarınızın bir kısmını afvetsin ve belirli bir zamana kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın belirlediği zaman gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz!" 5 (Nuh) Dedi ki: "Rabbim, ben kavmimi gece gündüz da'vet ettim. 6 Benim da'vetim ancak kaçmalarını artırdı. 7Senin onları afvetmen için, ne zaman onları da'vet ettimse, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına bürüdüler,(inkârda) ısrar ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler." 8 Sonra onları açıktan da'vet ettim. 9 Sonra ben, hem açıktan ilan ettim, hem de gizli gizli söyledim. 10 Dedim ki: "Rabbinize istiğfar edin. Çünkü O afvedicidir." 11 Size gökten bol bol yağmur indirsin. 12 Sizi mallar ve oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler versin, size ırmaklar akıtsın. 13 Size ne oluyor ki, Allah için vakar(saygı uyandıran büyüklük) ummuyorsunuz. 14 Halbuki O sizi değişik tavırlarda yarattı. 15 Allah'ın gökyüzünü yedi kat nasıl yarattığını görmediniz mi? 16 Orada (gökyüzünde) Ay'ı bir nur, Güneş'i bir kandil kıldı. 17 Allah sizi yerden, bitki bitirir gibi bitirdi. 18 Sonra sizi oraya (toprağa/kabre) döndürecek ve sizi (kıyamet günü) yeniden çıkaracaktır. 19 Allah sizin için yeryüzünü yaygı kıldı. 20 Geniş yollarından gidebilesiniz diye. 21 Nuh dedi ki: "Rabbim, onlar bana isyan ettiler. Malı ve çocuğu, onun hüsranını artırdığı kişiye uydular." 22 Büyük büyük tuzaklar kurdular. 23 (Kâfirler) dediler: "Sakın ilâhlarınızı terk etmeyin. Vedd, Süva' Yeğus, Yeuk ve Nesr (ilâhlarınızı) terk etmeyin." 24 (Böylece) onlar gerçekten çok sapıttılar, zalimlerin sapıklığını artır! 25 Hatalarından dolayı suda boğuldular, hemen ateşe sokuldular ve o zaman Allah'tan başka yardımcı bulamadılar. 26 Nuh dedi: "Rabbim, yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bırakma. 27 Eğer bırakırsan, kullarını sapıtırlar ve ancak günahkâr kâfir doğururlar. 28 Rabbim! Beni afvet, anne ve babamı, mü'min olarak evime gireni, bütün mü'min erkekleri ve mü'mine kadınları afvet. Zalimlerin ise helâkini artır.” https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/nuh-suresi-tefsiri-ali-kucuk
ZUHRUF SÛRESİ 57-89 MEALİ N063 M043 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 57 Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak anlatıldığında, bir de bakmışsın ki, senin kavmin buna gülüyorlar/gürültü çıkarıyorlar. 58 Ve dediler: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlı yoksa o (İsa) mu? Bunu yalnız tartışma olsun diye söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdurlar. 59 O (İsa) kendisine nimet (peygamberlik) verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldan başka bir şey değildir. 60 Dileseydik yeryüzünde sizin yerinize geçecek sizden melekler kılardık. 61 Şüphesiz o (İsa/Kur'ân) kıyamet saati için bir ilimdir. O kıyamet hakkında şüphe etmeyin ve bana uyun. İşte dosdoğru yol budur. 62 Sizi şeytan alıkoymasın. Çünkü o size apaçık bir düşmandır. 63 İsa apaçık delillerle geldiğinde şöyle dedi: "Muhakkak ben, size hikmetle ve ihtilaf ettiklerinizin bir kısmını açıklamak için geldim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. 64 Şüphesiz Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na ibadet ediniz. İşte dosdoğru yol budur." 65 Partiler aralarında ihtilafa düştüler. Acıklı günün azabından zalimlerin vay haline. 66 Kıyamet saatinin onlar farkında olmadan ansızın gelivermesini mi bekliyorlar? 67 O gün, mûttakiler hariç, bütün dostlar birbirinin düşmanıdır. 68 (Allah, Mûttakilere) : ‘Ey kullarım, bu gün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de. 69 Âyetlerimize iman eden, Müslüman olan (kullarım), 70 Siz ve eşleriniz neşe içinde Cennete giriniz." (der) 71 Altından tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolanılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey vardır. 72 İşte bu Cennet, yaptıklarınızın karşılığı olarak size miras verilendir. 73 Sizin için orada çok meyve vardır ve siz onlardan yiyeceksiniz. 74 Suçlular Cehennem azabında ebedî kalıcıdırlar. 75 Onların azabına ara verilmez ve onlar orada (kurtulma) ümitlerini kesmişlerdir. 76 Onlara biz zûlmetmedik. Onlar kendileri zalimdi. 77 (Cehennemdekiler) : "Ey Mâlik, Rabbin işimizi bitirsin (bizi öldürsün)" diye bağırırlar. (Mâlik de) : "Siz ebediyyen Cehennemde kalacaksınız" der. 78 And olsun ki, size hakkı getirdik. Ancak sizin bir çoğunuz haktan hoşlanmadı. 79 Yoksa onlar işi (din düşmanlığında gizli planlarını) sağlama mı almışlar? Biz de işi sıkı tutmaktayız. 80 Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır!, elçilerimiz onların yanında (yaptıklarını) yazıyorlar. 81 De ki: "Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, ona ilk tapan ben olurdum." 82 Göklerin ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların tariflerinden yücedir. 83 Bırak onları, kendilerine va'd olunan güne kadar dalsınlar, oynasınlar. 84 Gökte ilâh O'dur, yerde de ilâh O'dur. O Hâkim'dir, Alîm'dir. 85 Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü Ona ait olan ne yücedir. Kıyamet saatinin bilgisi, Onun katındadır. Siz Ona döndürüleceksiniz. 86 O'ndan (Allah'tan) başka dua ettikleri, onlara şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik yapanlar hariç. (Onlar, Allah'ın izniyle şefaat ederler.) 87 And olsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorarsan: "Elbette Allah" derler. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz? 88 Onun (Peygamberin) : "Rabbim, bunlar iman etmeyen bir toplumdur" demesini de (bilir) 89 (Şimdi) sen onlardan vazgeç ve: "Selâm" de, onlar yakında (gerçeği) bilecekler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/zuhruf-suresi-57-89-tefsiri-ali-kucuk
085 Shabbos 8a- Amud 9 With 4 by 4 and Rabbim Mekatfim
Soru: Hâcet duası denilince dünyevî ihtiyaçlar akla geliyor. Uhrevî meseleler için de hâcet namazı kılınır mı? Hâcet duası yaparken hangi mülahazalar içinde bulunmak gerekir? -Cenâb-ı Allah'a arz edilen ihtiyaçlar, el açanların himmet hislerine göre farklılaşır. Kimileri, hayırlı eş, salih çocuk, geniş ev, bol rızık gibi isteklerinden dolayı hâcet namazı kılarlar; adanmış ruhlar ise, gece gündüz i'lâ-yı kelimetullah hesabına yalvarıp yakarırlar. -Bir ihtiyacı, sıkıntısı, derdi ve isteği olan kimse dört rekât namaz kılar, Cenâb-ı Allah'ı sena eder, Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalâtü vesselâm), Enbiya-ı İzâm'a, Melâike-i Kiram'a ve selef-i salihîne salat ü selâm getirir, ümmet-i Muhammed'e dua eder, sonra şöyle yakarışa geçer ve ardından da ihtiyacını zikreder: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْعِصْمَةَ مِنْ كُلِّ ذَنْبٍ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلَامَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لَا تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلَّا غَفَرْتَهُ وَلَا هَمًّا إِلَّا فَرَّجْتَهُ وَلَا حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلَّا قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اَللّهُمَّ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ لاَ إِلهَ إِلاَّ اللَّهُ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ لاَ إِلهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سـُبْحَانَ رَبِّ السَّـموَاتِ السَّـبْعِ وَرَبِّ الْعَـرْشِ الْعَظِيمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَللّهُمَّ كَاشِـفَ الْغَمِّ مُفَرِّجَ الْهَمِّ مُجِيبَ دَعْوَةِ الْمُضْطَرِّينَ إِذَا دَعَوْكَ رَحْمانَ الدُّنْيَا وَاْلاخِرَةِ وَرَحِيمَهُمَا فَارْحَمْنِي فِي حَاجَتِي هذِهِ بِقَضَائِهَا وَنَجَاحِهَا رَحْمَةً تُغْنِينِي بِهَا عَنْ رَحْمَةِ مَنْ سِوَاكَ “Halîm ü Kerîm Allah'tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azîm'in Rabbi Allah'ı tesbih ederim. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Rabbim, Senden, rahmetinin gereklerini, merhametini celbedecek şeyleri, gerçekleşmesi muhakkak olan mağfiretini, günahtan korunmayı, her türlü iyiliği kazanmayı, her türlü günahtan da selâmette olmayı istiyorum. Bende bağışlamadığın hiçbir günah, gidermediğin hiçbir keder, Senin rızana muvafık olup da karşılamadığın hiçbir ihtiyaç bırakma Ya Erhamerrahimin. Allah'ım, Sen kullarının ihtilaf ettikleri şeylerde hüküm verirsin. Yüce ve Azim Allah'tan başka ilah yoktur. Halîm ve Kerîm Allah yegâne ilahtır. Yedi semanın ve Arş-ı Azîm'in Rabbi Allah'ı tesbih ederim. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Ey kederleri gideren, tasaları kaldıran, Sana dua ettiklerinde çaresizlerin duasına icabet eden Allahım, ey dünya ve ahiretin Rahman ve Rahîm'i! Şu ihtiyacımın giderilmesi ve tamamlanması hususunda beni başkalarının merhametinden müstağni kılacak bir şekilde bana merhamet et.” -Onulmaz gibi görünen bir derdi, bir hastalığı olan kimse de abdest alır, iki rekât namaz kılar; hamd ü sena, salat ü selam ve ümmete dua ettikten sonra şu tevessülün akabinde ihtiyacını dile getirir: اَللّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيّـِكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ، يَا مُحَمَّدُ إِنِّي أَتَوَجَّهُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ لِتُقْضَى لِي، اَللّهُمَّ فَشَفّـِعْهُ فِيَّ “Allah'ım Sen'den diliyor ve dileniyorum, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed'i vesile edinerek Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) şu hacetimin yerine getirilmesi için seni vesile yaparak Rabbime yöneliyorum. Allahım, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'i hakkımda şefaatçi eyle.”
“Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!..” *Mukteza-yı beşeriyet, hatalarımız ve nisyanlarımız olmuş olabilir. Fakat dünya adına bir talebimizin olmadığı bellidir. *İnsan gibi ahsen-i takvime mazhar bir varlık, Allah'tan ve O'nun rızasından başka hiçbir şeyi gaye-i hayal yapmamalı, hiçbir şeyi ideal haline getirmemeli. İlle de bir mefkûre arkasında koşacaksa, Cenâb-ı Hakk'ın rızası, teveccühü ve cemâl-i bâkemâlini görme için koşmalı. *Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!.. Ne kudret helvası isterim ne de bıldırcın eti; benim muradım yalnızca Cenâb-ı Hakk'ın rü'yeti!.. Râbia Adeviyye validemiz, kendisine dünyevî nimetler teklif edenlere “Allah Allah, beni niye böyle hakaret zeminine çağırıyorsunuz. Ben ‘İlle rü'yet-i Mevlâ.. ille rıza-yı ilahî!..' diyorum.” şeklinde cevap verirmiş. “Münacât-ı Seheriyye” adıyla meşhur duasında da görüldüğü üzere şöyle nida edermiş: إِلهِي، لَسْتُ فِي الْبَلْوَى، وَلَا أَشْكُو مِنَ الْبَلْوَى، مُرَادِي مِنْكَ يَا سُؤْلِى بِلَا مَنٍّ وَلَا سَلْوَى، وَإِنْ أَعْطَيْتَنِي الدُّنْيَا وَإِنْ اَعْطَيْتَنِي الْعُقْبَى، فَلَا أَرْضَى مِنَ الدَّارَيْنِ إِلَّا رُؤْيَةَ الْمَوْلَى “Allahım! Hamd ü sena olsun ki, belâlar içinde değilim ve Sana belâlardan şikâyet etmeyeceğim. Ey muradımı gerçekleştirmeye kâdir yüce Rabbim; Senden istediğim ne “kudret helvası”dır ve ne de bıldırcın eti. Bana dünyâyı da versen âhireti de, her iki âlemi bağışlasan bile, yine razı olmam; ben Seni dilerim Rabbim, ancak rüyetinle hoşnutluğa ererim.” * Allah Teâlâ şimdiye kadar “Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!..” diyen hiç kimseyi hiçbir zaman yolda bırakmamıştır; onlardan yolda takılıp kalanlar olmamıştır. Yürüyüp gidenler de otağlarını götürüp cennetin göbeğine kurmuşlardır. Beş on dâhi dimağına sahip olmaktansa her meseleyi üç beş insanla istişare etmek daha kıymetlidir!.. *Heyet içinde olunca insan yanılmaz ya da yanılgıya çok az düşer. Ben yanılabilirim, bir başka fert de yanılabilir, yanılma hepimiz için söz konusudur; fakat kafa kafaya vermiş, her meselesini ortak aklın süzgecinden geçiren insanların yanılma nispetleri çok azdır. Çünkü orada birinin fikri, diğerinin fikrini rötuşlar, onu bir yönüyle istikamete çağırır. *Onun içindir ki Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Cennet'in göbeğine otağını kurmak isteyenler cemaatten ayrılmasınlar.” Toplu halde hareket etsin, düşüncelerini o toplum içinde nazar-ı itibara alsın ve değerlendirsinler; analizlerini, sentezlerini toplumla yapsınlar; herkesin aklına, düşüncesine saygılı olsunlar; meselelerini kendi darlıkları içinde ele almasınlar. *İnsan, dâhi bile olsa, hatta on dâhi dimağını bile taşısa, bu beş tane düz insanla istişare etme kıymetinde değildir ve başarıları da o nispette olur. Arkadaşların bu çizgiyi takip ettikleri istikametinde kanaatimiz tamdır. Öyle olmasaydı zaten, Allah bütün bütün tokatlar ve dağıtırdı. Bu video 24/05/2015 tarihinde yayınlanan “Tazyiklerden sonra sürpriz inkişaflar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
“Dünyayı ahiretin mezrası olarak görüyor ve seviyoruz. Allah'ın verdiği bütün lütuf ve imkanlar ile ahiret yurdunu araştıracaksın... Bütün hayatın boyunca şu faniyat içinde dahi Bâki sermediye gidecek yolları arayacaksın. Bu yönüyle dünya sevilir ve takdir edilir... Rabbim hakikati kameti kıymetine idrak etmeye bizleri muvaffak eylesin.”
''Huzurlu insanların yanında namaz kılmak insana huzurgah olur. Onun için cemaat tavsiye olunmuştur. Ferdin iç mukavemeti huzuru temin etmek için tek başına yetmeyebilir. İyi arkadaşları seçip onlarla haşr-u neşr olun. Rabbim dünyada ve ukbada sizi onlarla beraber edecektir..''
*Hicret esnasında Allah Rasûlü'nün yolu Sevr Sultanlığı'na uğramıştı. Oraya ve Hirâ'ya hep “sultanlık” dedik. “Mağara” demeyi yakıştıramıyorum. Evet, bir kayanın deliği bile olsa, oraya bir kere şeref-kudûm buyurmuşsa İnsanlığın İftihar Tablosu, orası Firdevsler kadar kıymet kazanmıştır. Onun için Hirâ, sultanıktır; Sevr, sultanlıktır. Adımını bastığı her yer sultanlıktır. *Kendisini takibe koyulan Mekke müşrikleri bir aralık gölgeleri içeriye düşecek ve tehditleri Sevr Sultanlığı'nın duvarlarına çarpıp yankılanacak kadar yaklaşmışlardı. Arada bir metrelik mesafe ya vardı ya da yoktu ve Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh) telaş içindeydi. Çünkü o esnada Allah Rasûlü'nün, kendisine emanet olduğunu düşünüyor ve O'nun adına endişe ediyordu. Hâlbuki Allah Rasûlü'nün dudaklarındaki tebessümde en küçük bir değişiklik yoktu. O itminan ve emniyet insanı, dostunu teselli ederek, “Tasalanma! Allah bizimle beraberdir.” diyor ve ekliyordu: “İki kişi hakkındaki zannın nedir ki, onların üçüncüsü Allah'tır.” *Hazreti Âdem'den (aleyhisselam) günümüze kadar her dönemde, Hak dostları en zor şartlar altında ıztırar diliyle Cenâb-ı Hakk'a teveccüh edince çok geçmeden kara bulutlar dağılmış ve o salih insanlar ilahi maiyetle inşiraha kavuşmuşlardır. Hazreti Yunus ve Hazreti Musa'nın (aleyhimesselam) mucize kurtuluşlarında olduğu gibi, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in hayat-ı seniyyelerindeki pek çok hadisede de Üstad'ın ifadesiyle, sırr-ı ehadiyet içinde nuru tevhidin inkişaf ettiği görülmüştür. Her sıkıntı ve tazyik bir inşiraha gebedir!.. *Kalbleriniz O'nunla beraberse, O sizinle beraberdir. Şayet siz maiyyete talipseniz, Allah (celle celaluhu) o isteği karşılıksız bırakmaz. Bir hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, kul “Rabbim” deyince Allah (celle celaluhu) anında “Lebbeyk!..” diyor. Bu, “buyur” manasına gelir. Dil inceliği açısından buna “mukabele” veya “müşakele” diyebilirsiniz. Yani, siz Cenâb-ı Hakk'a teveccüh ediyorsunuz, teveccühünüze O da mukabelede bulunuyor; “Nedir isteğin, is'af edeyim?” buyuruyor. Bu video 27/09/2015 tarihinde yayınlanan “Terakki Rampası Tazyikler” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Normal beşeri yürüyüşle otuz senede kat edilecek mesafeyi on beş seneye sığdırmak mecburiyetindeyiz... Öyleyse Rabbim bize ne kadar imkan vermişse bütün bu imkanları Onun yolunda sarf ederek birlerimizi bin yapacak, Rabbimiz'in hoşnutluğunu kazanacağız...
#tımarhane #sondakika #ekonomiReis'in hırsızlığını "ruhlar alemi" de biliyormuş! Manyak manyak işler! Yerli ve Milli tımarhane. Erdoğan'ın damadı Selçuk Bayraktar'a ballı uçuş garantisi. Erdoğan'ı bir gün korumanın bedeli 230 'asgari ücretlinin' maaşı kadar. Yani 2,6 milyon TL TCMB Başkanı Gaye Erkan: "2023 sonu enflasyon tahmini açıkladı. %58'e yükselttik.”dedi. Önceki tahmin de %22.3 dü. Yani enflasyon tahmini %22.3 den %58'e çıktı. Ben size işin gerçeğini söyleyim. Enflasyon tahmini ilk 6 ay %22.3 iken bağımsız kuruluş enag belirlediği enflasyon %50.53 olmuştu. Yani iki katından fazla. İkinci 6 ay için %58 dediklerine göre en az ikiyle çarpın. Yani %100 ün üzerinde bir enflasyon demek bu. Enag da zaten yıllık %108,58 olarak açıklamıştı. Çok zor günler bekliyor maalesef. “Rabbim, lütfen benim ömrümü ona ver” diyen bir kız vardı. Bu kız AKP'li Bolu Belediye Meclis Üyesi Hacer Çınar'dı. Amin diyeyim mi demiyeyim mi diye düşünürken bir de baktık tornistan yapmış. Zamlara 'sabrımız bitti' diyerek isyan etti. Sonra ne mi oldu? Kız ölmedi yani duaları kabul olmadı ama AKP İl Başkanlığı tarafından istifası istendi. O da istifa etti. Ha bu aşamadan sonra duası kabul olur mu bilemem! Dünya'da bir ilk gerçekleşti. Maklube yerkenki fotoğrafı suç delili sayıldı. KHK'lı öğretmen F.K'nın arkadaşlarıyla maklube yerken bir fotoğraf çektirmiş. Bu fotoğraf, 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına sebep oldu. Siz siz olun sakın maklube yemeğin. Alır götürürler bunlar. Tam tımarhane. Haberin başlığı şu: İthal ette 'deli dana' bulundu: Türkiye'nin Polonya'dan ithal ettiği sığır etinde deli dana hastalığına rastlandı. İyi de kardeşim bir tek yetkili yok bu bu etleri kontrol eden? Var demek ki asıl oldu da anlamadınız diye sormuşlar. Bakanlığı yetkilileri de 'Tahlil raporları yabancı dildeydi, anlamadık' demişler. Güler misin ağlar mısın? Alın size bir tımarhanelik haber daha. Olay yeri Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi. Hastanede görev yapan namuslu bir sağlık elemanı yönetime bir dilekçe yazıyor. Dilekçenin konusu hastanedeki usulsüzlükler. Mesela yoğun bakımda görevli olmadığı halde bazı çalışanların görevli gibi gösterilmesi, mesela bazı çalışanların nöbet tutmadığı halde nöbet ücreti alması gibi konular. Sonra ne mi oluyor? Bu sağlık çalışanı sürgün ediliyor. Gerekçe ne mi? Fuzuli dilekçe yazmak. Evet fuzuli yani lüzumsuz dilekçe yazmak. Valla bence de fuzuli. Yahu sen nasıl bir ülkede yaşadığını bilmiyor musun? Kafayı mı yedin? Saray rejiminin yeni infaz düzenlemesi yürürlüğe girdi. #tımarhane #sondakika #ekonomi
TWiSTED Parenting by: Avi Fishoff (Contact: 718-902-6666 Email: TWiSTEDParenting@aol.com)
Ya sabır” değil, “Yâ Sabûr!..” *“Bir zamanlar bu dünya çok mutlu ve şirindi / Gün geldi bu pak iklimde şeytanlar gezindi / Her yanı vahşet sardı, vahşet çok derindi / Derken ufkumuzda ak bir güvercin belirdi!..” Ak bir güvercinin ufkumuzda belireceği ânı intizar ediyoruz. Hele mesele ızdırar durumuna gelince, Hazreti Pir'in ifadesiyle “Esbab bilkülliye sukut edip de nur-u tevhid içinde sırr-ı ehadiyet zuhur edince”, Yunus ibn-i Mettâ gibi balığın karnında veya dişleri arasında ya da Seyyidina Hazreti Yusuf gibi çıkılmaz kuyunun dibinde, bütün esbabı elinizin tersiyle iterek “لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ – Ya Rabbî! Yegâne ilah Sensin, Senden başka hakiki ma'bud yoktur. Sübhânsın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” (Enbiya, 21/87) diyorsanız, o mutlaka sebepler üstü inayet-i sübhaniyesi ile size de bir kova salacak veya bir ip uzatacaktır. Siz de ona tutunacak, dışarıya çıkacak, sonra Mısır'da, Kıptiler ülkesinde din-i mübin-i İslam'ı neşreden bir mürşid-i azam haline geleceksiniz Allah'ın izni ve inayetiyle. Hele biraz daha sabır!.. Sabır, kurtuluşa ermenin sırlı anahtarıdır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyor: “Sabreden kimse zaferyâb olur.” *Sabır çeşitlerinden hangisine tutunursanız, Hazreti Sabûr'la irtibatınızı güçlendirmiş olursunuz. Hazreti Ebu Hüreyre rivayeti içindeki Esmâ-i Hüsnâ'nın en son ismi Sabûr'dur. Yâ Sabûr!.. Kendini bilgili gören bazı cahiller canları sıkılınca “Ya sabır” diyorlar. Bu, sabırdan medet umma demektir ki cehaletin ta kendisidir. “Ya sabır!” Sabır kim? Onu bile demesini bilmiyor nâdân!.. Allah'ın “sabır” diye bir ismi yok, “Sabûr” var. “Yâ Sabûr!..” demek, “Ey Sabûr olan Allahım! Sen, beni sabırla te'yid buyur!” manasına, nidâyı O'na yöneltmek demektir. Bu inceliği bilemeyecek kadar cahil, nâdân ama kalkıp başkalarına “müsvedde” diyecek kadar da izhar-ı küstahlıkta bulunuyor!.. *“Nâdanlar eder sohbet-i nâdanla telezzüz / Nâdanların hemdemi hep nâdan gerektir.” Nâdanların güftügûlarından yüz çevirip hep pozitif mevzulara kulak vermeli. Ahlak-ı âliye-i İslamiye ile mütehallık olma yolunda şakak zonklatmalı. Zira “Ahlâk iledir kemâl-i âdem / Ahlâk iledir nizâm-ı âlem.” Cenâb-ı Hak, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm için, وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ “Şüphesiz Sen, ahlâkın Kur'ân buudlu, ulûhiyet eksenli olması itibarıyla ihâtası imkansız, idraki nâkabil en yücesi üzeresin.” (Kalem Sûresi, 68/4) buyuruyor. Allah bizi o ahlak ile mütehallık eylesin.
Hased, böyle bir tahribata vesile olabilecek bir maraz-ı ruhîdir ve her devirde olmuştur. Firavun, Hazreti Musa'yı çekememiştir. Bilmem hangi mel'un, Hazreti Nuh'u çekememiştir. Nemrut, Hazreti İbrahim'i çekememiştir. Daha başkaları başka enbiya-ı izâmı çekememiş, onları değişik eza ve cefaya maruz bırakmışlardır. Hazreti Zekeriyya'nın başına erre koyanlar, vücudunu testereyle ikiye biçenler, o zatı şehit etmişlerdir. Hased, küfür ve zulüm kıyamete kadar da ilahî adet olarak, tarihî tekerrürler devr-i daimi içinde hep kendisini gösterecektir; doğru yolda olan insanların başına çekiç ya da balyoz şeklinde inecek, gelip onların sinelerine mızrak gibi saplanacak, sürekli onlarla uğraşacak, onları incitecek ve o yoldan döndürmek için her şeyi yapacaktır. Eğer bu türlü musibetler sizin başınıza da geliyorsa, O'nun yolunda yürüdüğünüzden emin olabilirsiniz. Allahım, bize dünyada ve ahirette hasene ver; kalblerimizi dininde perçinle!.. *İmanda sâbit-kadem olma ve yol yön değiştirmeme mevzuunda sürekli Cenâb-ı Hakk'a tazarru ve niyazda bulunmak ve O'nun himayesine sığınmak lazımdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehâyâ), اَللَّهُمَّ يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَي دِينِكَ “Ey kalbleri evirip çeviren Allahım! Benim kalbimi dininde sabitleyip perçinle!”, اَللَّهُمَّ يَا مُصَرِّفَ الْقُلُوبِ صَرِّفْ قُلُوبَنَا اِلَي طَاعَتِكَ “Ey kalbleri halden hale koyan Rabbim, kalblerimizi ibadet ü tâatine yönlendir!” dualarını dilinden hiç düşürmemiştir. *Allah'tan bela ve musibet istenmez, hep O'nun afv ve afiyeti, mağfiret ve merhameti, dünya ve ahiret selameti talep edilir. Bu konuda Kur'an ve Sünnet'te zikredilen dualar yapılır ve kul olmanın icabı, zorluklara karşı gerekli tedbirler alınır. Fakat eğer her şeye rağmen musibet gelirse, ona da sabredilir ve ilahî takdire rıza gösterilir. *Evet, her zaman hem dünya hem de ahiret için “hasene” niyaz ederiz; şu kadar var ki, başımıza bela ve musibet geldiğinde de onu yürüdüğümüz yolun kaderi ve hakkaniyetine emare sayarız. İnanırız ki, bela ve musibetler, geldikleri gibi bir gün mutlaka gidecekler. Onları getirenlerle, başımıza musallat edenlerle beraber onlar da savrulup gidecekler, Allah'ın izni ve inayetiyle. Çünkü küfür devam etse de zulüm sürekli olmaz. Binlerce insanı sürgün etme, binlerce insanın hukukunu çiğneme, binlerce insana karşı adaletsizlik yapma ve binlerce insanı haklarından mahrum etme gibi zulümlerin hiçbiri devam etmez. Zulüm, bir gün geldiği gibi, yarın, öbür gün veya iki gün ya da bir hafta sonra gidecektir Allah'ın izni ve inayetiyle; onu getirenleri çıldırtsa bile gidecektir, hiç tereddüdünüz olmasın. *Ehl-i tahkik, “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez!” demiştir. Küfür, mahkeme-i kübrâya kalır; Allah kendi huzur-u kibriyâsında onu cezalandırır; fakat zulüm, umumun hukukunu çiğneme ve masum insanların hukukuna tecavüz olduğundan dolayı er-geç dünyada cezasını bulur. Evet, zulmedenler burada da az çok onun karşılığını bulurlar. Bu video 06/12/2015 tarihinde yayınlanan “Sıra Bizde” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
“Erenlerin kalbi saftır, temizdir. Halkı gönüllerine almazlar. Yalnız Mevlâ'yı anarlar. Allah hem Aziz hem Celildir. Dünya akıllarına girmez. Gözleri öbür âleme dönük olur. Sizin malınız onlar için önem taşımaz. Hak katında olanlar, onlar için kıymet taşır. Siz onları ne bilebilir ne de görebilirsiniz. Onların işine aklınız ermez; çünkü dünya ilesiniz. Dünya ile uğraşan, ukbayı göremez ve bilemez; âhireti unutur. Siz, Rabbinizden utanmayı bir yana attınız. O'ndan yüz çevirdiniz. Bu hâlinizden dönün ve sizi yola getirecek kimseyi arayın. İmanlı kardeşin sana öğüt verirse tut. Ona muhalif olma, karşı durma. Kabul et. Sen hatanı göremezsin; ama o görür. Büyük Peygamber (S.A.) bir kelâmında şöyle buyurur; - «Mü'min, mü'minin aynasıdır.» İman sahibi yaptığı nasihati doğru yapar. Kardeşine gizli kalmış hataları anlatır. Göremediklerini gösterir, iyi nedir, kötü nedir beyan eder, öğretir. Yarar işle yaramazı tarif eder. Halka nasihat etmeyi kalbime getiren Sübhan'dır. Bu vazifeyi bana en büyük gaye kılan Mevlâm, yücedir. Ben nasihatçıyım; bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Öbür âlemim, Rabbim katında hazırdır; bana O lâzım. Ben dünya arayıcısı değilim. Dünyaya kul olmam. Hak'tan başka hiçbir şey beni bağlayamaz; zaten O'ndan başka kimsem yok... Ben, tek, yaratıcı, ezelin sahibi, ebedin sahibi olanın, sonu ve önü olmayanın kulu ve kölesiyim. Benim için sevinç, sizin kurtulmanızdır. Üzüntüm size gelecek helak ihtimalinden doğuyor. Elinden tuttuğum bir doğru yolcunun, saadeti benim için en büyük şeydir. Onu görünce, ruhum şen olur, ateşim düşer; bir başka hâl olur, sevinirim. Nasıl böyle bir insan elimden yetişiyor diye, hayret eder; övünürüm. Ey evlâd! Bütün derdim sensin, ben, değil. Ben sevinirsem senin içindir. Benim için beni sevme, senin için sev. Bana bağlan, bağlılığın kadar yol alırsın. Ey cemaat! Böbürlenmeyi bırakınız. Allah'a karşı büyüklük satmak neden? Kullara da kibirli davranmayın. Haddinizi bilin. Varlığınıza tevazuu yerleştirin. Evvelâ halinizi düşünün. Bir suydunuz. Sonrası nedir, biliyorsunuz. Bir hendeğe yuvarlanacak ağırlık. Hali böyle olana büyüklük satmak yaraşır mı?.. Hırsa kapılmayın. Kötü arzular sizi sürüklemesin. Dünyalık adamların kapısına koşmayın. Ezilip büzülüp onlardan dünyalık koparmak size gerekmez. Ne çıkar bu halden, sabırla doğru yoldan nasibi arasan daha iyi olmaz mı? Ya bir de yaptığın dilenciliğin sonu boşa çıkarsa... Peygamber (S.A.) efendimizin buyurduğu gibi: - «En büyük belâ, nasipte olmayanı aramaktır.» Çalış. Kurtulmuşlara bak. Kendini onlara benzet. Onları görmezsen, kurtulamazsın. Geçmişteki büyükler de böyle demişler. Bir kimse iyiyi görmüyorsa, o iyi olamaz. Sen de görüyorsun. Ama yalnız baş gözünle... Kalbini O'na vermiyorsun; kalp gözünü O'nun yoluna dikmiyorsun. Sır gözünü aç, iman gözünü kapama. İmanın sende emanet gibi duruyor. Basiret sahibi olmayan iman, iman değildir. Öyle bir göze sahip ol ki, onunla her varlığı görebilesin. Dış gözün görmesi bir şey değildir. Görmeyişi de önem taşımaz. Asıl felâket kalp gözünün kör olmasıdır. Allahû Teâlâ bir Âyet-i Kerimede şöyle buyurdu: - «Baş gözleri kör olmamıştı, lâkin sinelerindeki can gözleri görmüyordu.» (Hac, 46) Dünyalık peşine koşmak yaramaz. Hırsla dünyaya sarılan dinini tin (incir) ile değiştirene benzer. Sonsuz ve ebedî şeyi, geçici dünya menfaatine değiştirende akıl yoktur. Dünyalık insanı nereye kadar götürebilir? İsterse en kıymetli şey olsun, kabir kapısından öteye geçemez. Hakiki âleme yolculuk başladığı zaman elinde hiçbiri kalmaz ne o kalır ne de bu. Ey cemaat! Her halde anlattıklarımı yapmaya yanaşmak niyetinde değilsiniz. Kalbinizdeki kötülükleri atmaya pek hevesli görünmüyorsunuz. Biliyorum, söylediklerimin hepsini yapabilmek, her kişinin kârı değil, az kişinin kârıdır. O da binde bir olur. Hani, azını da bırakmayın. Ne kadar yapsanız, o size kalır. Bunu anlatan bir Hadis-i Şerifi arz edeceğim.
Bu bölümde: Peygamber Efendimiz'in (sas) Taif'e yolculuğu Peygamber Efendimiz'in (sas) Taif'deki Duası: “Allah'ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanların nazarında düştüğüm hor ve hakir durumumu ancak sana arz ve şikayet ediyorum. Ey Merhametlilerin en merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbisin. Benim de Rabbim ancak sensin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Sen beni; zalim bir düşman eline bırakmaz, onları benim üzerime hâkim kılmazsın. Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler, eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ve öfkenden dolayı değil ise; çektiğim bunca sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacım var. Hem bu dünyada, hem de ahirette, senin o karanlıkları aydınlığa çevirecek nuruna sığınıyorum. Ey Rabbim! Sen, hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tövbe ve istiğfarda bulunurum. Biliyorum ki güç ve kuvvet ancak sendedir.”
6 Şubat tarihinde çok büyük bir musibet yaşadık. Hep birlikte çok üzüldük. Bu büyük felakette zarar görmüş kardeşlerimiz için bir dua hazırladık. Bu duaya ek olarak, deprem musibetinden ve onun zararlarından korunmak için edilebilecek bazı duaları da sizler için derledik. Rabbim böyle bir musibeti bizlere tekrar göstermesin. Duaların Arapçaları ve kaynakları için aşağıdaki linke göz atabilirsiniz: https://kurantime.com/deprem-duasi
Saliha Erdim'in insanı, aileyi ve toplumu ele alacağı bu programda ayrıca toplum için önerileri ve reçeteleri olacak. Gerek gözlemleri, gerekse danışanlarının ortak dertleri Saliha Erdim'in bu programda kendisine ilham kaynağı oluyor... Saliha Erdim, insanın kendisini keşfetme ve potansiyelini harekete geçirmesinde gerekli olan yol haritalarını bu programda anlatıyor... Saliha Erdim yeni bölümde başlıca şunları söyledi; Merhabalar efendim. Rabbim bugün de hayır konuştursun ve yüreklere dokundursun. Bugün de kendisinin razı olacağı ve kullarının işine yarayacağı şekilde meseleleri ele almayı ve sizin yüreklerinize dokunmayı Rabbim nasip etsin inşallah. Efendim bugün de yine çok sorulan ve hepimizin zaman zaman yaşadığımız bir durumdan söz edeceğim. Can sıkıntısı, moral bozukluğu, kendisini çok iyi ve performansı yüksek hissedememe, yapacağı işleri yapabilmek için bir coşku hissedememe ve bunun içinden çıkamama gibi psikolojimizin değişme durumunu hemen hemen hepimiz yaşayabiliriz... Gelin, Beraber Yürüyelim...
“Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme!” Kehf 23 “Ancak, ‘Allah dilerse yapacağım' de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve ‘Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır' de.” (Kehf 24) Ashâb-ı Kehf kıssası Hz. Peygamber'e sorulduğunda “Allah izin verirse” demeden, “Yarın size cevap vereceğim” dedi. Bu sebeple bir süre vahiy kesildi. Bu bir uyarıydı. Nitekim on beş gün sonra vahiy geldiğinde yüce Allah Hz. Peygamber'i şöyle uyarıyordu: “Allah izin verirse demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım' deme!” Hiç kimse yarın ne yapacağını bilemez.” (Lokmân 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın iradesi yeterli değildir, Allah'ın da onun olmasını dilemesi gerekir. Bu irşad ve uyarılar sebebiyle gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken işi Allah'ın iradesine bağlamak yani “Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. “Müfessirler şöyle demişlerdir: Kureyşliler, Hz. Peygamber'e üç soru sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s), "İnşaallah" demeden, "Ben yarın bunları cevaplarım" dedi. Bunun üzerine vahiy onbeş gün süre ile kesildi. Bir başka rivayette bu sürenin kırk gün olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonra bu ayet nazil oldu. İnsan "yarın falanca işi yapacağım" dediğinde hem o gün gelmeden önce ölmesi, hem de diri kalması halinde, o işi yapmaya mani bir engelin çıkması uzak bir ihtimal değildir. Binâenaleyh o, "inşaallah" demezse, o zamanda o vaadinde yalancı olmuş olur. Halbuki yalan, nefret ettirici bir husustur. Bu ise, peygamberlere yakışmaz. Bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak ona, "inşaallah" demesini vâcib kılmıştır, öyle ki onun bu vaadini yerine getirmemesi halinde yalancı olmaz, o zaman da bir nefret meydana gelmez. Bu cümleden olarak İbn Abbas (r.a): "Bu kimse uzun bir müddet sonra inşaallah demeyi hatırlar da bunu söylerse, keffareti savuşturmuş olma hususunda bu yeterlidir" demiştir. Said İbn Cübeyr'den de: "Bir sene veya bir ay veya bir hafta veyahutda bir gün sonra dahi inşaallah dese" şeklinde rivayetler gelmiştir. Anlatıldığına göre, Ebu Hanife (r.h.)'nin, İbn Abbas'ın, inşâallahın belirli bir zaman sonra denilebileceği şeklindeki görüşüne muhalefet ettiği haberi Halife Mansur'a ulaşmış; o da bunun üzerine, bu görüşü reddetmesi için, onu huzuruna çağırmış. Bunun üzerine Ebu Hanife (r.h) de: "Bu senin aleyhine olur. Çünkü sen, yemin ettirerek biat aldığında, onların senin yanından çıkıp da "İnşâallah" diyerek senin aleyhine başkaldıracaklarını düşünmez misin?" der. Mansur, Ebu Hanife'nin sözünü beğenir ve ondan memnun kalır. Daha sonra Cenâb-ı Hakk, 'Ve şöyle de: "Umulur ki Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola erdirir" buyurmuştur. Bu hususta şu izahlar yapılabilir: a) "İnşaallah" dememek güzel değildir. Bunu söylemek, söylememekten daha güzeldir. Hak Teâlâ'nın, "bundan daha yakın bir rüşde" ifadesiyle bu cümlenin söylenilmesi kasdedilmiştir. b) O, onlara herhangi bir şeyi vaadedip ve o vaadiyle beraber "inşaallah" da dediğinde, O, "Umulur ki benim Rabbim beni, size vaadettiğim şeyden daha güzel ve daha mükemmeline iletir ve götürür" demiş olur.” Razi “Kişinin ‘İnşallah' demesi imanın kemalindendir.” (Suyuti, Camiu's-sağir, II/ 50) Bir kimse ile bir şey kararlaştırırken "inşaallah" denirse, sonradan o iş yerine getirilmezse, yalancı olunmaz. (Miftah-ül Cenne) Kesin işlerde de "inşaallah" denir. Mescid-i Haram'a girileceğini Allah Teâlâ bildirdiği halde, inşaallah denmesini öğretmek için, "Mescid-i harama inşaallah gireceksiniz" buyurdu. (Fetih 27) "... Babacığım, sana emredilen ne ise, onu yap! İnşaallah beni sabredicilerden bulursun." (Saffat, 102) Peygamber Efendimiz (asm) de, mezarlığa uğrayınca, ölüm muhakkak olduğu halde, ilâhi terbiye gereği olarak, "İnşaallah biz de size kavuşacağız." buyurdu. (Müslim)
Bu video 24/07/2016 tarihinde yayınlanan “ ASR'A YEMİN OLSUN Kİ!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “İşte bu, Allah ve Rasûlü'nün bize vâd ettiği!.. Allah da, Rasûlü de elbette doğru söylemişlerdir.” * Mü'minler biliyorlardı ki; tarihî tekerrürler devr-i daimi mülahazasına bağlı olarak, ayniyet şeklinde olmasa bile misliyet çizgisinde bir kısım musibetlerle karşı karşıya kalacaklar. Öteden beri “Eğer ben kuvvetliysem, güçlüysem, imkânlar elimdeyse, herkes bana biat etmek mecburiyetindedir!” düşüncesine sahip mütemerritlerin hakkı kuvvette görmeleri esprisine bağlı olarak yaptıkları gibi, bir gün birileri de bir ahzab (birleşik gruplar) halinde bir araya gelecek ve onların üzerine yürüyecekler. Bu realiteyi bildikleri için, Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali (radıyallahu anhüm ecmaîn) ve o çizgide olanlar, Hendek'te de “İşte bu, Allah ve Rasûlü'nün bize vâd ettiği!.. Allah da, Rasûlü de elbette doğru söylemişlerdir.” dediler. Diğer taraftan, onlar, gelip çarpan her şeyin Allah'ın izni ve inayetiyle darmaduman olup sağa-sola savrulacağı hakikatine de kalbleri gibi inanıyorlardı: Savrulacaklar Allah'ın izniyle!.. * Bununla beraber, herkes aynı seviyede değildir. Bir de onların en zayıfları dediğimiz kimseler vardı. Bu gruptakiler, tam şirazeden çıkmamış, bütün bütün çözülmemiş ve bağı kopmuş tesbih tanesi gibi dağılmamışlardı; fakat muvakkat bir tereddüt yaşamış ve bir “Acaba?” demiş olabilirler. Böyle olması, her devirde de meselenin böyle olacağına işarettir. Allah (celle celâluhu) Kendisine müteveccih olanları hiçbir zaman ziyasız ve desteksiz bırakmamıştır, bırakmayacaktır. * Bir misal vermek gerekirse: Hazreti Musa'nın (aleyhisselam) ashabı arasında da zaman zaman benzer tereddütleri yaşayanlar olmuştu. Firavun'un etrafındaki mabeyn-i hümayun diyorlardı ki “Ey koca Firavun! ‘Ene rabbükümü'l-a'la!' diyordun. Musa'yı serbest bırakıp kendi gücüyle baş başa mı koyacaksın?” O da “Ben onu takibe koyulacağım. Onların erkeklerini öldüreceğim, kız çocuklarını bırakacağım.” demişti. “Bunlar (beni) tanımadıklarında dolayı malları ganimet, avratları ve çocukları da cariyedir!” sözü onun tarafından da söylenmişti. * Firavun, Hazreti Musa ve İsrailoğulları'nın arkalarına takılmıştı; güneş doğup ortalığı aydınlatırken Firavun'un ordusu onları takibe koyulmuştu. Onlar o dev cesametleriyle, sistematikleriyle, Ahzab'ın Hendek'e geldiği gibi gelip kovalıyorlar; berikiler de cebrî hicret yapıyor, sadece kaçma adına yanlarına aldıkları şeylerle uzaklaşıyor, göç ediyorlardı. Böylece gelip ırmağa dayanınca ve iki topluluk birbirini görecek kadar yaklaşınca Hazreti Mûsâ'nın arkadaşları: “Eyvah! Bize yetiştiler!” dediler. Çok ciddi bir sarsıntı yaşadıklarından dolayı te'kid içeren ifadelerle “Hiç kuşkusuz, mutlaka biz yakalandık, idrak edildik.” demeye durdular. İşte o anda bile Hazreti Musa “Kellâ!..” dedi; “Hayır, asla!.. Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!” * Hazreti Musa, bu tevekkül, teslim, tefviz ve sikasını ortaya koyunca, Allah'la arasındaki münasebet tamam olmuştu. Cenâb-ı Hak da ona, “Asânı denize vur!” diye vahyetti. Vurur vurmaz kudret tecelli etmiş, bütün sebepler tuz buz olmuş ve deniz yarılmıştı. Öyle ki birer koridor gibi açılan yolun iki yanında sular büyük dağlar misillü yükselmişti. Bunu görünce Hazreti Musa ve ashabı iman ve itminanla tepe şeklindeki su kütleleri arasında yürüyüp karşıya geçmişlerdi. O arkadan gelen gafil zannediyordu ki, mü'minin geçtiği yerden kendisi de geçebilir. Bu düşünceyle o da dalmıştı suya ama boğulup gitmişti. (Şuara Sûresi, 29/60-66) * Hâsılı; Allah (celle celâluhu) Kendisine müteveccih olanları hiçbir zaman ziyasız ve desteksiz bırakmamıştır, bırakmayacaktır.
Bayramlar nasihat gününden ziyade, insanın içini Rabbisine döktüğü günlerdir. İnandığı, bağlandığı Rabbisine karşı bir hesaplaşma günüdür. Rabbimizin huzurunda ne kadar kıymetimizin, ne kadar değerimizin olduğunu anlama günüdür... Recâ; insanın ümidi demektir. "Ben günah işleyeyim de Allah beni affetsin!" ümidi, kendi kendini aldatmaktan ibarettir. Reca; "Nasıl olsa affeden bir Allah'ım var." deyip günah işlemek demek değil, "Düştükten sonra döndüğümde beni kabul buyuracak bir Rabbim vardır." ümidi ile yaşamaktır... Bayramda, Allah'ın rahmetini intizar etmek için gözlerin dört açılması... Hapishanede veya mahkemede, hakkında verilecek hükmü bekleyen bir mazlum ve mahkum gibi, dört gözle Rabbin rahmetini beklemek...
Kadir Gecesi'nde sosyal medya hesabından alkollü içki içerek çektiği fotoğrafı 'Kadir Gecesi özel, Rabbim kabul etsin' yazarak paylaşan Onur T. hakkında, 'Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama' suçundan 3 ay 22 gün hapis...
Bu video 11/12/2016 tarihinde yayınlanan " KALBE OKLAR SAPLANIRKEN" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Rabbim, bu dert bana iyice dokundu (ve Sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen, Merhametlilerin En Merhametlisisin!..” Bir zaman gelir ki, Hazreti Eyyûb'un tepeden tırnağa vücudu da yara-bere ve hastalıklar içinde kalır. Hazreti Pîr, menkıbeye bağlı keyfiyetiyle ifade ederken, esasen önemli iki unsuru nazara verir: Biri, inanma mahalli olan “kalb”i; ona da o isabet etti. Diğeri de O'nu (celle celâluhu) dillendirme unsuru olan dili-dudağı, ona da isabet etti. Bundan dolayı buyuruluyor ki: وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ “Bu arada, önderler içinde Eyyûb'u da an, hatırla. Hani O, ‘Rabbim, bu dert bana iyice dokundu (ve Sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen, Merhametlilerin En Merhametlisisin!' diye yalvarmıştı.” (Enbiyâ, 21/83) Şikâyet değil. “Gider!..” demek değil. Arz-ı hâl. Üns makamının gerektirdiği “temkîn”. “Rabbim, bana musibet isabet etti. Sen, Erhamü'r-râhimînsin!” Bakın bu sözde şikâyet yok. عِلْمُكَ بِحَالِي، يُغْنِينِي عَنْ سُؤَالِي “Sen'in benim halimi bilmen; benim Sen'den bir şey istememden beni müstağni kılıyor!” Yine bir Hak dostu şâirin dediği gibi: قَدْ كَفَانِي عِلْمُ رَبِّي عَنْ سُؤَالِي وَاخْتِيَارِي “Rabbimin benim her şeyimi bilmesi, beni O'dan bir şey istemeden de, bir şey dilemeden de, ihtiyardan da alıkoyuyor!” O bildiğine göre, bana düşen şey, bir dilekçe ile -bir yönüyle, kalbin kompoze ettiği ve dilin de okuduğu bir dilekçe ile- halimi arz etmekten ibaret kalıyor. عِلْمُكَ بِحَالِي، يُغْنِينِي عَنْ سُؤَالِي Zannediyorum, bunu başta Hazreti Şâh-ı Geylânî söylüyor, sonra da bir-iki Hak dostu, ondan mülhem tekrar edip duruyorlar: عِلْمُكَ بِحَالِي، يُغْنِينِي عَنْ سُؤَالِي “Halimi bilmen, Sen'den bir şey istememden beni alıkoyuyor!” Biliyorsun, Sana derdimi şerh etmemin manası yok!.. İşte Hazreti Eyyûb aleyhisselam, ihtimal, bu mülahazalarla halini arz ediyor ve her meselede اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَعْطَى فَأَخَذَ “Hamdolsun o Allah'a ki, O vermişti, O aldı!” diyor. Îsâr kahramanları, kendileri de muhtaç olsalar bile diğer mü'minleri nefislerine tercih ederler; bu tercihin tek istisnası ihlas, rıza, aşk u iştiyak konusunda olabilir. Evet, siz İmam Şâfiî hazretlerinin civanmertliğinden hareketle, cömertlik ile zühd münasebetini sormuştunuz. Şimdi bir insan, kalben dünyadan alakasını kesmiş ise, aynı zamanda o, çok cömerttir. Bazı yerlerde, bunun karşılığı/zıddı olarak Arapça “buhl” (البُخْل) tabirini kullanırlar; “bahîl insan” (رجلٌ بَخِيل) derler cömert olmayan kimselere. Zât-ı Ulûhiyete nispet edilen “Cevâd” ism-i şerifi var. Belki bizim bildiğimiz esmâ-i İlahiye içinde olmadığı halde, Ehlullah'tan bazıları mübalağa kipi ile de ifade eder, “Cevvâd” derler. Bu adeta, “Bildiğiniz gibi değil, çok cömert! O'nun vermesinin hadd ü hududu, sınırı yok! O, öyle biri!..” demektir.
Bu video 05/02/2017 tarihinde yayınlanan "MAHPUSLAR, MAZLUMLAR, MUHÂCİRLER VE HİMMET" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Şu enâniyet asrında cinnet hummalarından kurtulmanın yolu, nazar dağınıklığına düşmemek ve her işi Allah için işlemektir. Bazen, farkına varmadan, gerçek kalbî derinliğimizin üstünde “görünme arzusu”, kendimizi duyurma isteği olabilir içimizde. Allah'a kendimizi ifade etmek istediğimiz zaman, kendimizi başkalarına duyurma gibi bir niyet de bulunabilir ki, bu nefis dürtüsü, bir ruhî rahatsızlık ve hastalık sayılabilir. O, insanı, Allah'a yakın olması gerektiği yerde, Allah'tan uzaklaştıran bir şey olur. “Muradın, âleme duyurmak ise, Bana duyurmak değilse, Benim nezdimde onun hiç kıymeti yoktur!” der, onu yüzünüze çarpar, öbür tarafta. Ne ediyorsanız ediniz, ne diliyorsanız dileyiniz, Allah için işleyişiniz. Allah için başlayınız, Allah için görüşünüz, Allah için konuşunuz. Allah için geziniz, Allah için seyahat yapınız, Allah için hicret ediniz. Allah için veriniz, Allah için infak ediniz. Allah için ölünüz, öldürürlerse. İşkence ederlerse, Allah için o işkenceye katlanınız!.. Eğer O'na gönlünüzü vermişseniz, belâ-i dertten âhh etmeden, o ızdıraplar karşısında bile sadece O'nun mülahazasıyla oturmalı, O'nun mülahazasıyla kalkmalısınız. (Dediğim bu şeyleri Üstad Bediüzzaman söylemişti, biraz değişik şekilde ifade ettim.) O'nu görmek, O'nu bilmek, O'nu dillendirmek, O'na bağlı olarak oturup-kalkmak, -hatta- O'na bağlı olarak yemek, içmek… “Sana karşı kulluğumu yapabilmek için, ben şu şeyleri yiyorum! Sen'in verdiğini duymak için yiyorum! Verdiğin şeyler karşısında kuvve-i zâikama verdiğin şeyden ötürü “Elhamdü lillah!” (اَلْحَمْدُ لِلَّهِ) demek için.. yutulacak bir şey olduğunda, yutaktan dolayı “Elhamdü lillah!” (اَلْحَمْدُ لِلَّهِ) demek için.. hazmedilecek şey olduğunda, -Mide, hazım sistemi, hazmedilecek şey; riyazî mülahazalar açısından meseleye bakınca, ihtimal hesaplarına göre bunların hepsi yüzde bir, binde bir ihtimaldir.- hazımdan dolayı “Elhamdü lillah!..” Bütün bunları düşünerek, “Sana hamd etmek için ben bunu yutuyorum; mideme indiriyorum!” demek.. “Allah için giyiyorum!” demek.. İstirahat ederken de “Sen'in için kalkıp kemâl-i ubudiyetle Sana teveccüh etmek için yatıyorum. Vazifemi bihakkın yerine getirmek için dinleniyorum, istirahat ediyorum!” demek… Rabbim, bu mevzuda yapmamız lazım gelenleri yapma konusunda gerekli olan iktidarı lütfet! Başkalarının güç, kuvvet ve iktidarına bizi mecbur etme, mahkûm etme! Başkalarına kul-köle haline getirme! Aczimizi, fakrımızı, zaafımızı bize duyur/hissettir ama onları Sana ifade etme mülahazasıyla duyur ve hissettir! Her şeyi Sen'de görelim, Sen'de bilelim, Sen'de duyalım, Sen'den alalım; dolayısıyla Sen'i konuşalım, Sen'i müzakere edelim, “Sohbet-i Cânân!” diyelim. O'na hasr-ı nazar etmezseniz, nazar dağınıklığına uğrarsınız; nazar dağınıklığına uğrar ve konsantre olmanız gereken mevzuya konsantre olamazsanız. Bütüncül bir nazarla bakamazsınız, analizlerinizde falsolar yaşarsınız, tahlillerinizde falsolar yaşarsınız ve başarılar yolunda hezimetten hezimete yuvarlanırsınız. Dağılmadan, her şeyi O'na müteveccihen götürmek lazım.
8 Mart'tan 14 Mart'a Erdoğan: “Gidiyorlarsa gitsenler”den, “Rabbim yokluklarını göstermesin…” Hekimler ülke çapında grevde: Sistem iflas etmiştir.. Tıp Bayramı'nda hekimlere polis engeli: 89 yaşındaki profesör yere düştü... Muhalefetten Erdoğan göndermeli mesajlar: Sabredin, az kaldı.. Seçim kanunu teklifi Meclis'e sunuldu: Baraj yüzde 7'ye düşecek... Muhalefetten tasarıya eleştiriler.. Ukrayna- Rusya müzakereleri bugün devam edecek... SIPRI raporu: Avrupa silahlanıyor...