POPULARITY
You stand before Allah with it in every prayer - but have you truly reflected on its meaning? What's the difference between Hamd and Shukr - and why does Allah begin with one and not the other? What's the hidden link between your Iman and the way you ask for help? What are the two types of guidance mentioned - and which one only Allah can give? Why does the Surah end with a warning? Who exactly are those who earned Allah's anger - and why? What path are we really asking to be guided to? You'll see how this Surah isn't just the opener of the Qur'an - it's a blueprint for your entire Deen. You recite it daily. Now discover what you've been asking for all along. Sign up now to AMAU Academy: https://www.amauacademy.com/ AMAU Academy: https://www.amauacademy.com/ AMAU Junior: https://amaujunior.com/ Instagram: https://www.instagram.com/amauofficial/ Patreon: https://www.patreon.com/AMAU Telegram: https://t.me/amauofficial YouTube: https://www.youtube.com/c/AMAUofficial Twitter: https://twitter.com/AMAUofficial iTunes: https://podcasts.apple.com/us/podcast/al-madrasatu-al-umariyyah/id1524526782 Spotify: https://open.spotify.com/show/08NJC1pIA0maaF6aKqZL4N Get in Touch: https://amau.org/getintouch BarakAllahu feekum. #AMAU #tafseer #quran #seekingknowledge #surahalfatihah
Âlemlere rahmet olan Elçi “Biz, seni ancak ve ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ 98/107). Fatiha Suresi'nde “Hamd, Rahman ve Rahîm olan âlemlerin Rabb'ine aittir.” diyen Âlemlerin Rabbi, kendisinin ilk olarak Rahmân ve Rahîm isimleriyle bilinmesini istemiştir. Hikmetli Kitap'ta yaratma fiili pek çok yerde Rahman ismine isnat edilerek, yaratmanın bir rahmet tecellisi olduğuna işaret edilmiştir. Âlemlerin Rabbi'nin tüm âlemi kapsayacak şekilde ilk ve en yaygın tecellisi rahmet olduğuna göre O'nun insanlar arasında en güzeli olarak seçtiği ve takdir ettiği sonra da son elçi olarak tüm insanlığa gönderdiği Muhammed Mustafa'ya (sav) yakışan da “âlemlere rahmet” olmasıydı. Musa-Hızır kıssasıyla ilgili dünkü yazımızda da ifade ettiğimiz gibi Allah Teâlâ seçtiği kullarına ledünnî ilim ile birlikte ledünnî merhamet duygusu verir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Meşrû' işlere Allâh'a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” “Allâh'a hamdetmek şükrün başıdır. Allâh'a hamdetmeyen bir kul O'na şükür etmemiştir.” “Cenâb-ı Hakk'ı senâ için elhamdülillâh demek, yâhûd Allâh'a hamd etmek zikirlerin efdalidir.” “Cenâb-ı Hakk'a en çok şükür edeniniz, insanlara teşekkürde kusur etmeyeninizdir.” “Allâh'a hamd ile başlanmayan herbir söz kesiktir.” “Cennete ilk girecek zümre «Hammadûn» zümresidir; yani Cenâb-ı Hakk'a çok hamdedip çok şükredenler.” “Hiçbir tarafı müstesnâ olmamak üzere bütün dünyâ ümmetten sâdece bir adama verilse ve sonra bu kimse ‘Elhamdülillâh' dese, muhakkak ki bu ‘Elhamdülillâh' bütün hepsinden daha kıymetli, daha efdal olurdu.” Cenâb-ı Hakk, insanı mükerrem sıfatla yaratmış ve onu en büyük şerefle süslemiştir. İnsan “Ahsen-i Takvim” üzere (en güzel sûrette) yaratılmıştır. Bu en şerefli mahlûku sayısız nimetlere gark etmiştir. Râbb'ül âlemin Âyet-i Kerîme'de; “Nimetlerimi tek tek saymak isteseniz, saymakla bitiremezsiniz.” (İbrâhîm s. 34) buyuruyor. Elhamdülillâh, Hakk Te'âlâ Hazretleri'nin maddî ve manevî birçok nimetleri içinde yüzüyoruz. Bu yüzden bol bol Allâh (c.c.)'a hamdetmeliyiz. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar: “Cenâb-ı Hakk'ın ni'metlerine hamd ü senâ, insanı ni'metin zevâlinden, elden çıkmasından emîn kılar, korur.” Not: Şükür, gelen bir nimet karşılığı memnuniyet göstermektir. Hamd ise herhangi bir nimet karşılığı olmaksızın yapılan senâdır. (Hz. Mahmûd Sâmi Ramazânoğlu (k.s), Tezkiye-yi Nefs, Tasfiye-yi Kalb, 2-3.s.;Duâlar ve Zikirler 69-
Allâh (c.c.) katında günlerin en fazîletlisi, Zilhicce ayının ilk on günüdür. Sâlih amellerin, hiçbir vakitte, bu günler kadar makbul olmaz. Bu on günün büyüklüğündendir ki, Allâhü Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîmi'nde: “Velfecri ve leyâlin aşrin...” diye yeminle buyuruyor. Enes bin Mâlik (r.a.)'in bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Bu günlerin herbiri, fazîlette bin güne, Arife günü ise on bin güne eşittir.” Abdülâzim Münzirî Kudsî (r.a.)'in kitabında, müfessirlerin şahı Abdullâh bin Abbâs (r.a.)'in Resûlullâh (s.a.v.)'den bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Zilhicce ayının ilk on gününden fazîletli ve ondaki amellerden sevgili günler yoktur. O halde bu günlerde tehlîli, tekbîri ve Allâhü Teâlâ'nın “Zikrini çok yapınız. Muhakkak ki, bu on gün içinde tutulan bir oruç, bir senelik oruçla beraberdir (oruca eşittir). Onda bir amele, birden yedi yüz kata kadar amel yazılır” buyurdu. Bu on gün içinde yapılacak en güzel ve fazîletli zikir: “Sübhâ-nellâhi velhamdülillâhi ve lâ ilahe illâllâhü vallâhü ekber”dir. İkincisi: “Lâ İlahe İllâllâhü Vahdehu Lâ Şerike Leh Lehül Mülkü Ve Lehül Hamdü Ve Hüve Alâ Külli Şey'in Kadir”dir. Üçüncüsü tekbîr, yanî; “Allâhü Ekber Allâhü Ekber Lâ İlahe İllâllâhü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber Ve Lillâhil Hamd” dir. Ebû Hureyre ve Abdullâh İbn Ömer (r.a.e.), Zilhicce'nin ilk on günü dışarı çıkar, çarşılarda dolaşırlar ve yüksek sesle tekbîr söylerlerdi. İnsanlar da onlarla beraber tekbîr söylerlerdi. Zilhicce'nin on gününe (günâhlardan sakınmak ve sâlih ameller işlemek suretiyle) ikrâm ve hürmet edenin ömrüne Allâh (c.c.) bereket verir. Malını artırır. Çoluk çocuğunu korur. Günâhını affeder. Sevâbını kat kat eder. Ölüm hastalığını kolay kalbini nurlu, terazisini ağır eder. (Muhammed Rebhâmi, Riyâd'ün-Nâsihîn, s.270-271)
ZÜMER SÛRESİ 54-75 MEALİ N059 M039 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 54 Azap size gelmeden Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız. 55 Siz farkına varmadan, ansızın, size azap gelmeden, Rabbinizden size indirilen en güzele (kitaba) uyun. 56 (Ki kıyamet günü) hiçbir kimse: "Allah'ın yanında yaptığım hatalardan dolayı yazıklar olsun bana, gerçekten ben (Kur'ân'ı) alaya alanlardandım" demesin. 57 Veya: "Eğer Allah bana hidâyet verseydi elbette ben müttekilerden olurdum" demesin. 58 Veya azabı gördüğünde: "Keşke benim için bir kere (dahi olsa dünyaya dönüş) olsaydı da ben iyilik yapanlardan olsaydım" demesin. 59 (Allah buyuracak): "Evet sana âyetlerim gelmişti de sen yalanlamıştın, kibirlenmiştin ve kâfirlerden olmuştun" 60 Allah hakkında yalan söyleyenleri, kıyamet günü yüzlerini kararmış olarak görürsün. Kibirlenenlere cehennemde yer olmaz mı? 61 Allah, sakınanları başarılarından dolayı koruyacak. Onlara hiçbir kötülük dokunmaz ve üzülmezler de. 62 Her şeyin yaratıcısı Allah'tır. O her şeye vekildir. 63 Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. 64 De ki: "Ey cahiller, bana Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz." 65 And olsun ki, sana ve senden öncekilere de vahy vahyolunmuştur ki: "Eğer Allah'a ortak koşarsan amelin boşa gider ve sen hüsrana uğrayanlardan olursun." 66 Hayır! yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. 67 Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Yeryüzünün tamamı kıyamet gününde, O'nun kabzasında (kudreti altında)'dır, gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. Onların ortak koştuklarından, O (Allah) çok yücedir. 68 Sûra üflenince, Allah'ın diledikleri hariç göklerde ve yerde olanların hepsi bayılıp düşecek. Sonra sûr'a bir daha üflenecek bir de bakmışsın ki, hepsi kalkmış bakıyorlar. 69 Yer, Rabbinin nuruyla parlar. Kitap (ortaya) konur, nebiler ve şahitler getirilir. Aralarında hak ile hükmedilir. Onlara haksızlık yapılmaz. 70 Herkese yaptığı ödenir. Onların yaptıklarını O (Allah) daha iyi bilir. 71 Kâfirler cehenneme bölük bölük sevk olunur. Oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size sizden peygamberler gelip Rabbinizin âyetlerini okuyup, bu gününüze kavuşacağınızı uyarmadılar mı?" (Cehennemlikler) : "Evet geldiler." derler. Ancak kâfirlere azap sözü hak olmuştur. 72 "Ebedi olarak kalacağınız cehennem kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denir.” 73 Rablerinden sakınanlar, cennete bölük bölük sevk olunurlar. Cennete geldiklerinde, cennet kapıları açıldığında onlara: "Selâm size, hoş geldiniz, ebedi olarak cennete giriniz." derler. 74 (Cennete girenler): "Va'dinde doğru çıkan, bizi bu yere varis kılan, Allah'a hamd olsun. Cennette dilediğimiz yere yerleşiyoruz. Çalışanların mükâfatı ne güzelmiş!"derler. 75 Melekleri, arşın etrafını kuşatmış hamd ile Rablerini tesbih ederken görürsün. Onların (halkın) arasında hak ile hüküm olunmuştur. "Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/zumer-suresi-54-75-tefsiri
ZÜMER SÛRESİ 11-31 MEALİ N059 M039 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 11 De ki: "Dini yalnız Ona hâlis kılarak Allah'a ibadet etmekle emr olundum. 12 Ve ben Müslümanların ilki olmakla emr olundum." 13 "De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım." 14 De ki: "Dini yalnız O'na halis kılarak, yalnız Allah'a ibadet ederim." 15 "Ondan başka dilediğiniz şeye ibadet edin" De ki: "Şüphesiz zararda olanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini zarara sokanlardır. Dikkat edin, işte bu apaçık bir hüsrandır.” 16 Onlar için, altlarından ateş parçaları vardır, üstlerinden de ateş parçaları vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım benden sakının. 17 Tağuta tapınmaktan sakınan ve Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele. 18 (Benim kullarım) Her sözü duyarlar en güzeline uyarlar. İşte Allah'ın hidayete erdirdikleri onlardır. İşte onlar, akıl sahibi olanların ta kendisidirler. 19 Kendisine azap sözü hak olanı, ateştekini sen mi kurtaracaksın? 20 Ancak Rablerinden sakınanlara üst üste yapılmış köşkler vardır. Onların altından ırmaklar akar. Allah'ın va'di olarak (verilir). Allah va'dinden dönmez. 21 Görmedin mi? Allah gökyüzünden su indirdi. Onu yeryüzünde kaynaklara akıttı. Sonra onunla, renkleri ayrı ayrı ekinler çıkardı. Sonra kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra onu ufalar çerçöp eyler. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için öğüt vardır. 22 Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı kimse ki, o Rabbinden bir nur üzeredir. (Bu kişi kalbi kapalı) gibi midir? Allah'ın zikrinden kalpleri katılaşanlara yazıklar olsun. Onlar apaçık bir sapıklığın içindedirler. 23 Allah, sözün en güzelini (âyetleri) birbirine uyumlu, yer yer tekrarlanan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan (âyetlerden) ürperir. Sonra onların tüyleri ve kalpleri Allah'ın zikrinde yumuşar. İşte bu Allah'ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidâyete erdirir. Allah kimi sapıtırsa ona yol gösterecek yoktur. 24 Kıyamet günü azabın en kötüsünden yüzünü korumaya çalışan (güvende olan mümin) gibi midir? Zalimlere: "Kazandıklarınızı tadın" denir. 25 Onlardan öncekiler de yalanlamıştı da hatırlarına gelmeyecek bir yerden onlara azap gelivermişti. 26 Allah onlara dünya hayatında rüsvaylığı tattırdı. Âhiret azabı daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı! 27 Öğüt alırlar diye, bu Kur'ân'da insanlara her türlü misali verdik. 28 Belki sakınırlar diye eğriliği olmayan Arapça Kur'ân'ı (verdik). 29 Allah, geçimsiz ortaklara (hizmet eden köle) bir adamla, bir adama teslim olan (köle) bir adamı, misal olarak verdi. Bu ikisi hiç eşit olur mu? Hamd, Allah'a aiddir. Ancak onların bir çoğu bilmezler. 30 Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. 31 Sonra siz, kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda çekişeceksiniz. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/zumer-suresi-11-31-tefsiri
SEBE' SURESİ 1-21 N058 M034 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 1 Hamd, göklerde ve yerde olanların hepsi kendisine ait olan Allah'a aittir. Hamd, âhirette de O'na aittir. O, her şeye hikmetle hükmedendir ve her şeyden haberdardır. 2 Yeryüzüne gireni ve ondan çıkanı, gökyüzünden ineni ve gökyüzüne çıkanı bilir. O Rahîm'dir, Ğafur'dur. 3 Kâfirler: "Bize kıyamet gelmeyecektir" dediler. De ki "Hayır, gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o kıyamet size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığında hiçbir şey O'ndan gizli kalmaz. Bundan (zerreden) daha küçüğü de, daha büyüğü de apaçık bir kitabın içindedir.” 4 (Kıyametin gelmesi) iman edip, ameli salih işleyenleri mükâfatlandırmak içindir. İşte onlar için mağfiret ve güzel bir rızk vardır. 5 Ayetlerimizi geçersiz kılmak için çalışanları da cezalandırmak için (kıyamet gelecektir). İşte onlar için acı veren pis bir azap vardır. 6 Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu, Aziz ve Hamid olanın yoluna ilettiğini görürler. 7 Kâfirler dediler: "Size, parça parça edildikten sonra, yeni bir yaratılışla diriltileceğinizi haber veren adamı gösterelim mi? 8 “Acaba o, Allah'a yalan mı uydurdu, yoksa onda bir delilik mi var?” (dediler). Hayır, âhirete inanmayanlar azabda ve uzak bir sapıklığın içindedirler. 9 Onlar, gökyüzünde ve yerde önlerini ve arkalarını görmüyorlar mı? Dilersek onları yere batırırız ve gökyüzünden üzerlerine parçalar düşürürüz. İşte bunda, (Rabbine) yönelen her kul için ibret vardır. 10 And olsun, biz Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik, "Ey dağlar, Onun (Davud)la beraber tesbih edin (dedik ve Kuşlara da (tesbih etmelerini söyledik.) Ona demiri yumuşattık. 11 Geniş zırhlar yap, dokumasını ölçülü yap. Salih amel yapınız. Şüphesiz ben, yaptıklarınızı görürüm. 12 Rüzgarı da Süleyman'ın emrine verdik. Onun sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık (mesafedir). Biz, ona erimiş bakırı su gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerin bir kısmı onun önünde (emrinde) çalışırdı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona çılgın azaptan tattırırdık. 13 Onlar (cinler), Süleyman'a köşklerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan dilediğini yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükrediniz, kullarımdan şükreden çok azdır. 14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimizde, onun öldüğünü, ancak onun değneğini yiyen ağaç kurdu gösterdi. Süleyman yere düşünce ortaya çıktı ki; eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, bu alçaltıcı azap içinde kalmazlardı. 15 Sebe'lilerin yurdunda onlar için ibret vardır. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. (Onlara:) Rabbinizin rızkından yiyin ve ona şükredin. İşte güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir Rab. 16 Fakat onlar yüz çevirdiler. Biz de onlara Arim selini gönderdik ve onların iki bahçelerini; acı meyveler, ılgın ağacı ve birazda sidr ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik. 17 Nankörlükleri sebebiyle onları işte böyle cezalandırdık. Biz nankör olmayana ceza verir miyiz? 18 Onlarla (Sebe'lilerle) içinde bereket kıldığımız şehirler arasında art arda şehirler meydana getirdik. Aralarında düzenli seferler belirledik. "Buralarda gecelerde ve gündüzlerde güven içinde yürüyün" (dedik). 19 Bunun üzerine onlar: "Rabbimiz, yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları masallaştırdık ve paramparça ettik. İşte bunda çok sabreden ve çok şükreden için ibretler vardır. 20 Yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını gerçekleştirdi. Onlar uydular. Ancak Mü'minlerden bir gurup uymadı. 21 İblisin onlar üzerinde hiçbir otoritesi yoktu, ancak âhirete iman edenle, âhiret hakkında şüphe içinde olanı ayırd etmek için (İblise fırsat verdik). Rabbin her şeyi koruyandır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sebe-suresi-1-21-tefsiri
How Hamd & Tasbeeh Cleans our Hearts and Minds - Surah Al-Taghabun - Nouman Ali Khan
EN'AM SÛRESİ 1-8 N055 M006 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile Mekke'de nazil olmuştur. 165 ayettir. Allah'a Hamd ile başlıyor. Kur'ân'ı Kerim'de beş tane sûre (Fatiha, En'am, Kehf, Sebe', Fatır) Allah'a hamd ile başlamaktadır. Bu sûrelerden anladığımıza göre bütün alemleri yaratana hamd edilir, başkalarına hamd edilmez. Yarattığını başıboş bırakıvermeyip ona bu dünya üzerinde neyi, nerede, nasıl, niçin yapacağını öğretmek için Kitabı gönderene hamd edilir. Bu beş sûre, gönderdiği kitapta hiçbir eğrilik olmayan, her çağa hitap eden, insanlar arasında ayırım yapmayan, bazılarına çıkar sağlayıp bazılarını sefil etmeyen kitabı indiren Allah'a hamd ederek başlıyor. Her Mekki sûre gibi Allah'a iman, peygamberlere iman ve âhirete iman anlatılırken, kâfirlerin mantıklı gibi görünen sapık düşünceleri kuvvetli delillerle reddedilmektedir. En'am: Etleri derileri, ve yünlerinden faydalanılan deve, sığır, koyun, keçi gibi hayvanların her yönüyle nimetlerinden yararlandığımız için bu isim verilmiştir.”Neam” kelimesinin çoğuludur.Türkçede kullandığımız “nimet” sözcüğünden türemiş, Türkçesi “davar”dır. 136138.ayetlerde En'am kelimesi geçtiği için de En'am suresi denmiştir. 1 Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve nur'u var eden Allah'a aittir. Sonra kâfirler, Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar. 2 O, sizi çamurdan yaratan, sonra da belirli bir süre, koyandır. Bir de O'nun katında belirli bir sûre vardır. Bundan sonra siz hala şüphe ediyorsunuz. 3 O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Sizin gizlinizi de açığınızı da bilir. Kazandıklarınızın hepsini bilir. 4 Rablerinin ayetlerinden bir ayet onlara geldiğinde ondan yüz çevirirler. 5 Onlara hak geldiği zaman da o hakkı yalanladılar. Kendisi ile (Müslümanları) alaya aldıkları haberler onlara yakında gelecektir. 6 Onlar görmediler mi biz onlardan önce nice milletleri helâk ettik. Size vermediğimiz şeyleri yeryüzünde onlara vermiştik. Onların üzerine bol yağmurlar indirmiştik. Altlarından akan ırmaklar kılmıştık. Ancak günahları sebebi ile onları helâk ettik ve onların ardından diğer milletleri yarattık. 7 Eğer sana, kâğıt üzerine yazılı bir kitap indirmiş olsak ve onu elleri ile tutmuş olsalardı bile yine de kâfirler: "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" derlerdi. 8 "Ona bir melek indirilmeli değil miydi" dediler. Eğer biz bir melek indirmiş olsaydık, elbette hüküm verilir ve onlara da fırsat verilmezdi. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/enam-suresi-1-8-tefsiri
YUNUS SURESİ 10-18 N051 M010 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 10- Onların oradaki duası: "Allah'ım, sen bütün eksiklerden münezzehsin" (sözüdür). Sıhhat ve afiyet dilekleri: "Selam"dır. Dualarının sonu ise: "Hamd alemlerin Rabbinedir." (sözüdür) 11- Eğer insanların hayrı acele istemeleri gibi Allah da, şer'de acele etse idi, onların sürelerini bitiriverirdi. Bizimle kavuşmayı ümit etmeyenleri biz, azgınlıkları içinde bocalar halde bırakıveririz. 12- İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken veya ayakta iken bize dua eder. Ondan zararı kaldırdığımızda, sanki ona dokunan sıkıntıya bizi çağırmamış gibi geçer gider. İşte müsriflere yaptıkları böyle süslü gösterildi. 13- And olsun biz, zulmettikleri için, peygamberleri apaçık deliller getirdikleri halde iman etmedikleri için, sizden önce nice çağlar (da yaşayan nesiller) ı helâk ettik. İşte biz, suçlu kavmi böylece cezalandırırız. 14- Sonra sizin nasıl yapacağınızı görmemiz için, onlardan sonra yeryüzüne sizi halifeler yaptık. 15- Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda, bize kavuşmayı ümit etmeyenler : ‘Bize bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir" dediler. De ki: "O'nu benim kendiliğimden değiştirmem benim için imkansızdır. Ben ancak bana vahy olunana uyarım. Eğer ben, Rabbime karşı gelirsem büyük bir günün azabından korkarım." 16- De ki: "Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım ve onu size bildirmezdim. Ben daha önce sizin aranızda bir ömür boyu kalmıştım. Akıl etmiyor musunuz? 17- Allah'a yalan uyduran ve onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz suçlular kurtuluşa eremezler. 18- Onlara Allah'tan başka zarar ve fayda veremeyenlere kulluk yapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır" diyorlar. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediklerini mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir." https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/yunus-suresi-10-18-tefsiri
Soru: Hâcet duası denilince dünyevî ihtiyaçlar akla geliyor. Uhrevî meseleler için de hâcet namazı kılınır mı? Hâcet duası yaparken hangi mülahazalar içinde bulunmak gerekir? -Cenâb-ı Allah'a arz edilen ihtiyaçlar, el açanların himmet hislerine göre farklılaşır. Kimileri, hayırlı eş, salih çocuk, geniş ev, bol rızık gibi isteklerinden dolayı hâcet namazı kılarlar; adanmış ruhlar ise, gece gündüz i'lâ-yı kelimetullah hesabına yalvarıp yakarırlar. -Bir ihtiyacı, sıkıntısı, derdi ve isteği olan kimse dört rekât namaz kılar, Cenâb-ı Allah'ı sena eder, Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalâtü vesselâm), Enbiya-ı İzâm'a, Melâike-i Kiram'a ve selef-i salihîne salat ü selâm getirir, ümmet-i Muhammed'e dua eder, sonra şöyle yakarışa geçer ve ardından da ihtiyacını zikreder: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْعِصْمَةَ مِنْ كُلِّ ذَنْبٍ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلَامَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لَا تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلَّا غَفَرْتَهُ وَلَا هَمًّا إِلَّا فَرَّجْتَهُ وَلَا حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلَّا قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اَللّهُمَّ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ لاَ إِلهَ إِلاَّ اللَّهُ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ لاَ إِلهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سـُبْحَانَ رَبِّ السَّـموَاتِ السَّـبْعِ وَرَبِّ الْعَـرْشِ الْعَظِيمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَللّهُمَّ كَاشِـفَ الْغَمِّ مُفَرِّجَ الْهَمِّ مُجِيبَ دَعْوَةِ الْمُضْطَرِّينَ إِذَا دَعَوْكَ رَحْمانَ الدُّنْيَا وَاْلاخِرَةِ وَرَحِيمَهُمَا فَارْحَمْنِي فِي حَاجَتِي هذِهِ بِقَضَائِهَا وَنَجَاحِهَا رَحْمَةً تُغْنِينِي بِهَا عَنْ رَحْمَةِ مَنْ سِوَاكَ “Halîm ü Kerîm Allah'tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azîm'in Rabbi Allah'ı tesbih ederim. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Rabbim, Senden, rahmetinin gereklerini, merhametini celbedecek şeyleri, gerçekleşmesi muhakkak olan mağfiretini, günahtan korunmayı, her türlü iyiliği kazanmayı, her türlü günahtan da selâmette olmayı istiyorum. Bende bağışlamadığın hiçbir günah, gidermediğin hiçbir keder, Senin rızana muvafık olup da karşılamadığın hiçbir ihtiyaç bırakma Ya Erhamerrahimin. Allah'ım, Sen kullarının ihtilaf ettikleri şeylerde hüküm verirsin. Yüce ve Azim Allah'tan başka ilah yoktur. Halîm ve Kerîm Allah yegâne ilahtır. Yedi semanın ve Arş-ı Azîm'in Rabbi Allah'ı tesbih ederim. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Ey kederleri gideren, tasaları kaldıran, Sana dua ettiklerinde çaresizlerin duasına icabet eden Allahım, ey dünya ve ahiretin Rahman ve Rahîm'i! Şu ihtiyacımın giderilmesi ve tamamlanması hususunda beni başkalarının merhametinden müstağni kılacak bir şekilde bana merhamet et.” -Onulmaz gibi görünen bir derdi, bir hastalığı olan kimse de abdest alır, iki rekât namaz kılar; hamd ü sena, salat ü selam ve ümmete dua ettikten sonra şu tevessülün akabinde ihtiyacını dile getirir: اَللّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيّـِكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ، يَا مُحَمَّدُ إِنِّي أَتَوَجَّهُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ لِتُقْضَى لِي، اَللّهُمَّ فَشَفّـِعْهُ فِيَّ “Allah'ım Sen'den diliyor ve dileniyorum, Rahmet Peygamberi Hazreti Muhammed'i vesile edinerek Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) şu hacetimin yerine getirilmesi için seni vesile yaparak Rabbime yöneliyorum. Allahım, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'i hakkımda şefaatçi eyle.”
“Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!..” *Mukteza-yı beşeriyet, hatalarımız ve nisyanlarımız olmuş olabilir. Fakat dünya adına bir talebimizin olmadığı bellidir. *İnsan gibi ahsen-i takvime mazhar bir varlık, Allah'tan ve O'nun rızasından başka hiçbir şeyi gaye-i hayal yapmamalı, hiçbir şeyi ideal haline getirmemeli. İlle de bir mefkûre arkasında koşacaksa, Cenâb-ı Hakk'ın rızası, teveccühü ve cemâl-i bâkemâlini görme için koşmalı. *Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!.. Ne kudret helvası isterim ne de bıldırcın eti; benim muradım yalnızca Cenâb-ı Hakk'ın rü'yeti!.. Râbia Adeviyye validemiz, kendisine dünyevî nimetler teklif edenlere “Allah Allah, beni niye böyle hakaret zeminine çağırıyorsunuz. Ben ‘İlle rü'yet-i Mevlâ.. ille rıza-yı ilahî!..' diyorum.” şeklinde cevap verirmiş. “Münacât-ı Seheriyye” adıyla meşhur duasında da görüldüğü üzere şöyle nida edermiş: إِلهِي، لَسْتُ فِي الْبَلْوَى، وَلَا أَشْكُو مِنَ الْبَلْوَى، مُرَادِي مِنْكَ يَا سُؤْلِى بِلَا مَنٍّ وَلَا سَلْوَى، وَإِنْ أَعْطَيْتَنِي الدُّنْيَا وَإِنْ اَعْطَيْتَنِي الْعُقْبَى، فَلَا أَرْضَى مِنَ الدَّارَيْنِ إِلَّا رُؤْيَةَ الْمَوْلَى “Allahım! Hamd ü sena olsun ki, belâlar içinde değilim ve Sana belâlardan şikâyet etmeyeceğim. Ey muradımı gerçekleştirmeye kâdir yüce Rabbim; Senden istediğim ne “kudret helvası”dır ve ne de bıldırcın eti. Bana dünyâyı da versen âhireti de, her iki âlemi bağışlasan bile, yine razı olmam; ben Seni dilerim Rabbim, ancak rüyetinle hoşnutluğa ererim.” * Allah Teâlâ şimdiye kadar “Ne helva ne de selvâ, illâ rü'yet-i Mevlâ!..” diyen hiç kimseyi hiçbir zaman yolda bırakmamıştır; onlardan yolda takılıp kalanlar olmamıştır. Yürüyüp gidenler de otağlarını götürüp cennetin göbeğine kurmuşlardır. Beş on dâhi dimağına sahip olmaktansa her meseleyi üç beş insanla istişare etmek daha kıymetlidir!.. *Heyet içinde olunca insan yanılmaz ya da yanılgıya çok az düşer. Ben yanılabilirim, bir başka fert de yanılabilir, yanılma hepimiz için söz konusudur; fakat kafa kafaya vermiş, her meselesini ortak aklın süzgecinden geçiren insanların yanılma nispetleri çok azdır. Çünkü orada birinin fikri, diğerinin fikrini rötuşlar, onu bir yönüyle istikamete çağırır. *Onun içindir ki Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Cennet'in göbeğine otağını kurmak isteyenler cemaatten ayrılmasınlar.” Toplu halde hareket etsin, düşüncelerini o toplum içinde nazar-ı itibara alsın ve değerlendirsinler; analizlerini, sentezlerini toplumla yapsınlar; herkesin aklına, düşüncesine saygılı olsunlar; meselelerini kendi darlıkları içinde ele almasınlar. *İnsan, dâhi bile olsa, hatta on dâhi dimağını bile taşısa, bu beş tane düz insanla istişare etme kıymetinde değildir ve başarıları da o nispette olur. Arkadaşların bu çizgiyi takip ettikleri istikametinde kanaatimiz tamdır. Öyle olmasaydı zaten, Allah bütün bütün tokatlar ve dağıtırdı. Bu video 24/05/2015 tarihinde yayınlanan “Tazyiklerden sonra sürpriz inkişaflar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Imom Navaviyning “At-Tibyan fi adabi hamalatil Qur'an” (“Qur'on ko'taruvchilar odoblarining bayoni”) kitobining Husaynxon Yahyo Abdulmajid tomonlaridan qilingan sharhi Mundarija: 00:00 — Kirish. «At–Tibyan fi adabi hamalatil Qurʼan» kitobining ahamiyati haqida; 01:48 — «At–Tibyan fi adabi hamalatil Qurʼan» kitobi muallifi Imom Navaviy rohmatullohi alayh haqida; 11:12 — Zohidlik; 14:08 — Alloh taolo oxirat ilmini dunyo muhabbatidan kechgan odamga beradi; 16:15 — Qurʼoni Karim taʼrifi; 20:57 — Qurʼoni Karim hofizlari kimlar-u, Qurʼoni Karim homillari kim? 22:33 — Adab soʻzining taʼrifi; 26:33 — Imom Navaviy rohimahulloh uylanmaganlar, lekin nega Abu Zakariyo degan kunyani olganlar? 27:19 — Kitobga kirish. Kitob avvalidagi hamd va sano haqida. Har bir salmoqli ish bismillah bilan boshlansa, barakali boʻladi; 30:16 — Bismillahir Rohmanir Rohimning taʼrifi; 37:54 — Alloh ismining taʼrifi; 40:19 — «Kitobni bandalarimiz orasidan oʻzimiz tanlaganlarga me'ros qildik» oyati sharhi; 44:13 — Imom Navaviy rohmatullohi alayhning fazllari; 52:47 — Imom Navaviy rohmatullohi alayhning «Muhiddin» laqablari haqida; 54:18 — Hamd, maqtov va shukr haqida; 01:00:00 — «Barcha maqtovlar Allohga boʻlsin» jumlasi sharhi; 01:07:41 — Namozdan keyingi zikrlar, «Subhanalloh» va «Allohu akbar»ning taʼrifi; 01:10:30 — Allohning fazli deganda nimani tushunishimiz kerak? 01:13:07 — Allohning sifatlari; 01:20:58 — «Sizlarning Allohga eng mukarramingiz eng taqvosi yuqori bo'lganingizdir», oyatining qisqacha sharhi; 01:23:08 — Xalil va habib maqomlari haqida; 01:26:36 — Muhammad ismining taʼrifi; 01:29:33 — Xotima
On this episode we welcome in special guest Ben Hamd, the owner of the Wichita Skykings a semi pro basketball team out of Wichita. We discuss his origin story, how he came about creating the team, his process on getting players, what the future holds and he also breaks news on some big celebrities he is bringing to town. Make sure to go out and support and a big thank you to Ben for being a part of this episode. For tickets or merch visit www.Wichitaskykings.com Starring: Ricky Hays and Scotty McHargue with special guest Ben Hamd Produced by: Jose "Zipper Lip" Retana Music by: Jerry "Dtru" Davis
Shane goes over the most recent coaching changes in college basketball, sits down with Wichita Sky Kings owner Ben Hamd and provides results to the Twitter Question. See omnystudio.com/listener for privacy information.
It's Thanksgiving season! And regardless of the historical narratives that we subscribe to, the season of thanks is on everyone's mind. For a brief moment of introspection, millions will pause the mad clock of life and count their blessings with family and friends. What does it really mean to live in the spirit of gratitude in the modern age? What is the Islamic concept of thankfulness? What is the difference between Shukr and Hamd? How do we transform our thanks into tangible acts of giving in a manner that pleases the Creator and enriches the creation?
Türkçe yazılan mevlid manzumelerinin arasında özel bir yere sahip olan, Süleyman Çelebi'nin aşkla kaleme aldığı Vesîlet'ün Necât (Mevlid-i Şerif) eserini Prof. Dr. Sadeddin Ökten'le birlikte "Süleyman Aşk Dilin Bilir Dediler" programında hem okuyup hem de şerh ediyoruz… Süleyman Aşk Dilin Bilir Dediler'in yeni bölümünde başlıca şunlar konuşuldu; Serdar Tuncer: İnsan hayata dair planlar yapar, hazırlıklar yapar, gayret eder, uğraşır neticede bir şeyler olur ve bazen yanılıp yakılıp ben bunu böyle yaptım zanneder halbuki mevla ona bir şeyi nasip etmiştir ama pek çoğu farkında değildir bunun. Şimdi bakınız bu programda fakir sevdiğimle sevdiğimi konuşuyorum ve adı da benim işim oluyor. Hamd ettim programa girerken Cenab-ı Hakk ne güzel bir yerde istihdam etmiş diye çünkü istihdam eden de o... Öyle değil mi efendim? Sadeddin Ökten: Başka fail yok ki zaten. Hep aynı mevzu üzerinde dönüyoruz ama hakikat bir, değişmiyor, başka fail yok... La faile illallah. Ama renkler, şekiller, tecelliyat bize göre namütenahi. Aklımız ermiyor, gönlümüz yakalayamıyor zaten gözümüzün, kulağımızın fevkalade ötesinde ama böyle yani... Zaten çok renkli bir hayat yarattığı, yarattıkları, yarattıklarından sadır olanlar ama tek fail o. Bizim bu programda işte onun bir benzeri. Bir küçük iz düşümü hayata dair... Bir stüdyoda, İstanbul'un bir mutena semtinde, bir dost muhabbeti, teknolojinin imkanları kullanılıyor ama konuştuğumuz şeyler muhabbete dair, aşka dair, Hazreti Süleyman Çelebi'ye dair, dini tabirle onun söylemine dair... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Rev. Dr. Robert Hamd is a pastor missionary that Cornerstone Church supports. He serves in Lebanon, and was able to visit us over the weekend and treat us to a sermon discussing Acts 9:1-20, and how this passage applies to our lives. Our own pastor Brian Tweedie introduces Robby at the beginning.
Bu video 11/12/2016 tarihinde yayınlanan " KALBE OKLAR SAPLANIRKEN" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Zühd, dünyayı, kesben değil, kalben terk etmektir. “Zühd” kelimesi, lügat manası itibariyle de, sofilerin ıstılahı içinde de “dünyayı terk etmek” demektir; dünyayı terk edene de “zâhid” denir. Bazıları onu, “dünya ve mâfîhâ'yı bütün bütün kalbinden çıkarıp atmak” şeklinde yorumlamışlardır. Fuzûlî, o duygu ve o düşünceye tercüman olurken, enfes, altın gibi iki mısraında şöyle der: “Hikmet-i dünya ve mâfîhâyı bilen ârif değil / Ârif odur, bilmeye dünya ve mâfîhâ nedir!” Zâhid de dünya ve mâfîha'yı bilmeyen, bir yönüyle, ihtiyaç ve zaruret ölçüsünde hayatını sürdüren insandır. “Ben bunu alırsam, esasen, müteveccih bulunmam gerekli olan âlem için şarj olmuş olurum, beni ayakta tutar bu!..” O kadar. Böyle düşünür ve onunla iktifa eder. “Fakat bir şey için benim ayakta durmam lazım. Ayakta durabilmem için azıcık bir şey almam lazım, azıcık istirahat etmem lazım, azıcık beşerî garîzelerin isteklerini yerine getirmem lazım, azıcık bazı cismânî duygularıma cevap vermem lazım!..” İnsan, bunlardan sıyrılmak suretiyle asıl vazifesine yoğunlaşabilir; ancak o zaman konsantrasyon tam olur. Hazreti Pîr'in bu mevzudaki tarifi, zühd adına ortaya konulan tariflerin en enfesidir: Ona göre zühd, dünyayı, kesben değil, kalben terk etmektir. Bir yönüyle, esbaba riayet edersiniz; fakat olmuş-olmamış umurunuzda değildir. “Hamd olsun o Allah'a ki, O vermişti, O aldı!..” Hazreti Eyyûb'a (aleyhisselam) bir söz nispet edilir, mev'ize kitaplarında. “Dürretü'l-vâizîn” ve “Dürretü'n-nâsihîn” gibi kitaplarda Hazreti Pîr'in de “Sabır kahramanı” dediği o zâtın (aleyhisselam) genel durumu, sergüzeştisi anlatılırken, bütün musibetler ve dünyevî kayıplar karşısında اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَعْطَى فَأَخَذَ “Hamdolsun o Allah'a ki, O vermişti, O aldı.” sözünü tekrar ettiği belirtilir. Mal gider, dudaklarından dökülen söz odur; اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَعْطَى فَأَخَذَ “Hamdolsun o Allah'a ki, O vermişti, O aldı!” (Antrparantez; sizin şu anda Türkiye'deki Hizmet'iniz açısından dillendirebileceğiniz bir mülahaza.) Evlâd u ıyâl gider, O yine aynı sözü söyler. Belki şeytan vesvese vermeye çalışmıştır. Çünkü ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ “Kulumuz Eyyûb'u da hatırla. Hani o, Rabbine şöyle yalvarmıştı: Şurası bir gerçek ki, şeytan yüzünden bir bitkinlik ve büyük bir ızdıraba düçâr oldum.” (Sâd, 38/41) Orada da ona îmâda bulunuluyor, işârî tefsir açısından. Belki şeytan geldi, fısıldadı onu.
Friday July 22, 2022 Zul-Hijja 23, 1443 The Prophet (Allah bless him and give him peace) describes us as 'The Umma of Hamd.' What, then, does it mean to say al-Hamdulillah, and what are the virtues of gratitude and praise, and how do we become more grateful in our daily lives?
The Clear Evidence First Ten Days of Dhul-Hijjah: Allah has sworn by the first ten days of Dhul-Hijjah in the Quran (By the Dawn. By the ten nights (i.e. the first ten days of the month of Dhul-Hijjah) Sura Al-Fajr, Verses: 1-2). This shows that the first ten days of Dhul-Hijjah are of great importance in Islam. The important rite of Hajj i.e. ‘Wuqufe Arafah' is also performed in these ten days, which is the day of acquiring the greatest blessings of Allah. Thus, after Ramadan, there is the best chance to attain the success in the Hereafter in these days. Therefore, in these days, worship Allah as much as you can, do His Zikr, observe fast and offer sacrifice. There are special virtues of worshipping in these days which are mentioned in Ahadith, out of which I am describing some Ahadith below: ❖ It is reported from Abdullah bin Abbas (RA) that the Prophet (PBUH) said: “On no other days are good deeds more liked by Allah than on these ten days (i.e. the first ten days of Dhul-Hijjah).” (Sahih Bukhari) ❖ It is reported from Abdullah bin Abbas (RA) that the Prophet (PBUH) said: “No other days are considered more virtuous by Allah than these ten days, therefore, you should recite Tasbeeh-o-Tehleel and Takbeer-o-Tahmeed in abundance.” (Tabraani) ❖ In these days, everyone should try to recite Takbeer-e-Tashreeq as much as possible. The kalimaat (wordings) of Takbeer-e-Tashreeq are: Allahu Akbar, Allahu Akbar La Ilaha Illallahu Wallahu Akbar Allahu Akbar Wa lillahil Hamd. Fasting on the Day of Arafah: Hazrat Qatadah (May Allah be pleased with him) narrates that the Prophet Muhammad ( صل الله ع ي لل ل ) said: “I am strongly hopeful that Allah will forgive the sins of one year before and one year after for those who observe fast on the day of Arafah. (Muslim) The above Hadith clearly states that fasting on the day of Arafah leads to the forgiveness of sins of one year before and one year after. Therefore, we should pay especial heed towards fasting on the 9th of Dhul-Hijjah. But the question arises as to whether the people of India and Pakistan should fast on the 9th day of Dhul-Hijjah according to their calendar or according to Saudi Arabia on the day of Hajj. Generally, there is difference of one day in the lunar calendar between Saudi Arabia and India and Pakistan. First of all, I would say that many Hadiths mention the special virtue of fasting between the first Dhul-Hijjah and the 9th Dhul-Hijjah. So, the best option is to fast on both days. But if a person wants to observe only one fast, then there is a difference of opinion among the jurists and scholars as to which day the fast should be observed. Since there are different opinions, it is permissible to follow any of the two views, because fasting on the day of 'Arafah is not obligatory. It is Masnoon. Our scholars believe that the people of India and Pakistan should fast on the 9th day according to their regional calendar, because like Eidul-Fitr, Eidul-Adha and Ashura, we should follow the regional calendar for fasting on the day of Arafa. However, instead of arguing over this issue, we should be flexible and should not try to impose one's opinion on other. It worth to mention that since the migration of Prophet Muhammad (PBUH) and his companions to Madinah, the Muslims could not perform Hajj due to the occupation of Makkah by the infidels. Continue Reading: Videos and Books: Rulings of Sacrifice/Qurbani on Eid ul Adha - Dr. Mohammad Najeeb Qasmi (English, Urdu, Hindi)
Turkish Stories for Learner Turkish Tarihi Şahsiyetler HARİZMÎ (780-850) Harizmî kentinde doğdu. Cebir ve trigonometrinin kurucusu sayılır. Avrupalıların en çok yararlandığı matematikçidir. Çalışmalarını bir süre Bağdat'ta sürdürdü. Önce Afganistan'a, oradan da Hindistan'a geçti. Hintli bilginlerle tanıştı ve Hindistan'da cebir ile ilgilendi. Cebir ve astronomi bilimlerinde önemli eserler yazdı. Bunların birçoğu Latinceye çevrildi. Batılı kaynaklar onun dünya çapında bir matematikçi olduğunu söyler. MEVLÂNA (1207-1273) 30 Eylül 1207 yılında, Belh şehrinde doğdu. Babası, Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup “Bilginlerin Sultanı” olarak bilinir. 1213 yılında aile fertleri ile birlikte Belh'ten ayrıldı. Birçok şehir gezdi. Dönemin Selçuklu Sultanı, babasını Konya'ya davet etti. Davet üzerine 3 Mayıs 1228 tarihinde ailesiyle birlikte Konya'ya yerleşti. İlim alanında kendisini çok iyi yetiştirdi. Kısa sürede herkesin tanıdığı önemli bir düşünür oldu. Birçok eseri vardır; fakat en bilinen eseri Mesnevi'dir. Yazdığı şiirler bu eserde toplanmıştır. Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna, 17 Aralık 1273'te vefat etti. ITRÎ 1640 yılında, İstanbul'un Yaylak semtinde doğduğu tahmin edilen, zengin, görmüş geçirmiş bir ailenin oğlu idi. Zamanının en iyi hocalarından ders aldı. Musikiyi çok seviyordu. Bu yüzden döneminin bütün musiki eserlerini biliyordu. Bu sevgi, birbirinden üstün ve ölümsüz eserler bestelemesine imkân vermiştir. Türk müziğinin gelişimini yönlendiren en önemli üç besteciden biri olarak tarihe geçmiştir. MEHMET AKİF ERSOY (1877-1936) 1873 yılının aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde doğmuştur. Veterinerlik Fakültesi mezunu olan Akif iyi bir veteriner hekimdir. İstiklal Marşı şairi olarak da bilinir. İstiklal Marşı yazma yarışmasında kendisine verilen 500 liralık para ödülünü almamış, bu paranın Türk ordusuna verilmesini istemiştir. Şiirleri Safahat adlı kitapta toplanmıştır. Ömrünün son üç yılında Kahire Üniversitesi'nde Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Mısır'da “siroz” hastalığına yakalanınca durumu ağırlaşmış ve İstanbul'a dönmek zorunda kalmıştır. İstanbul'da tedavi gören “İstiklal Marşı” şairi iyileşememiş ve 27 Aralık 1936 tarihinde vefat etmiştir. ATATÜRK (1881-1938) 1881 yılında Selanik'te doğdu. İlk eğitimini mahalle okulunda aldı. Daha sonra Şemsi Efendi adındaki okula devam etti. Babası ölünce annesi okuması için onu Selanik'e teyzesinin yanına gönderdi. Burada askerî okul sınavlarına girdi ve bu okulda okumaya hak kazandı. Askerî liseyi bitirdikten sonra harp akademisine devam etti. 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Türk tarihinin en önemli asker ve devlet adamlarındadır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da başlayan Ulusal Bağımsızlık Mücadelesinin önderliğini yaptı. 1938 yılında İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu.
Allahum Lak Al Hamd Hatta Tarda - Samir Ezzat دعاء اللهم لك الحمد حتى ترضى - سمير عزت * YouTube : https://www.youtube.com/channel/UCs7Solu0hjNDVoPHjb_eMdg * Facebook : https://www.facebook.com/RecitationsParadise * Instagram : https://www.instagram.com/recitations_of_paradise * TikTok : https://vm.tiktok.com/ZSss7af2/
Allahum Lak Al Hamd Bma Khalqtna - Samir Ezzat دعاء اللهم لك الحمد بما خلقتنا - سمير عزت * YouTube : https://www.youtube.com/channel/UCs7Solu0hjNDVoPHjb_eMdg * Facebook : https://www.facebook.com/RecitationsParadise * Instagram : https://www.instagram.com/recitations_of_paradise * TikTok : https://vm.tiktok.com/ZSss7af2/
Hamd, naat, nasheed, television, radio, and street soundscapes of Ramadan.
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Azerbaycan milli kahramanı şehit Mübariz İbrahimov'un hikayesini, onun yaşadığı öz diyardan anlatıyor... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta toprak dediğini yerin şehitler tarafından kanlarla sulandığı vakit vatan haline dönüştüğünü, bambaşka bir hüviyete büründüğünü bilenler. Jeneriğin hemen öncesinde okuduğum şiir ve şu anda sizi selamlayışımızdan belki tahmin ettiniz bir şehidi, bir güzel adamı, bir kahramanı yad edeceğiz bu Biri Bir Gün'de... Can Azerbaycan'dayız. Bakü sokaklarında dolaşıyoruz. İki devlet, bir millet! Azerbaycan'ımızdayız ve iki gün sonra 26 Şubat tarihi Azerbaycan'da yaşanan büyük bir katliamın yıldönümü. 26 Şubat 1992'de Ermeniler, dağlık Karabağ'a yakın Hocalı'da 613 kardeşimizi şehit ettiler. Kadın, çocuk demeden çok büyük bir katliam yaşandı orada. Bu millet, tarihinin değişik evrelerinde böylesi zulümlerle hep karşı karşıya kaldı... Dönüp baktığınızda sadece Azerbaycan türkleri değil bütün bir türk dünyası, bütün bir islam dünyası bu mazlumluktan ziyadesiyle payını aldı... Bizim tarihimize baktığınız vakit Allah'a Hamd-u Sena'lar olsun bizim yaptığımız bu manada bir katliama rast gelemiyorsunu fakat biz hem millet olarak hem ümmet olarak bu meyandaki zulümlerle hep muhatap olmak durumunda kaldık... Bugün anlatacağım kişi işte o 26 Şubat 1992 yılında, Hocalı'da şehit olanların haberleri televizyondan geçerken henüz 4 yaşlarında olan bir çocuk... Atasıyla, babasıyla beraber haberleri seyrediyorlar ve orada 6 yaşlarında küçük bir kız çocuğu ağlayarak göz yaşları içerisinde ne yaşandığını anlatıyor o gece... Kullandığı ifadelerden birisi şu: Babam, ilk defa ağladığım için bana tokat attı... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim... VİDEO MÜZİK
Sure adını, 15. ayette geçen "Sebe" kelimesinden almıştır. Sebe, Yemen'de bir bölge veya kabile ismidir. Mealin başında sebe hakkında izah verdır. Şam ve Türkiye'deki arapların kökeni gassanilere dayanır. Sure 54 ayettir. Mekke dönemi 2. yarısında ve Lokman Suresi'nden sonra inmiştir. Kur'an'da hamd ile başlayan beş suredendir. Hamd ile başlayan diğer sureler; Fatiha, En'am, Kehf ve Fâtır sureleridir.Sebe” sözcüğü Kur'an'da iki kez zikredilmiştir. Birinci kez Neml Suresi'nin 22. Ayetinde ve ikinci kez ise, bu surenin 15. ayetinde. Bu surenin bir diğer adı ise “Davud”tur. Zira ilahî mucize ve lütuflara müstahak olmuştur. Surenin 10 ve 11. ayetlerinde buna değinilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sadece 5 sure Allah'a hamd-ü sena ile başlamaktadır. Öyle ki bu beş sureden üçü; Sebe, Fatır ve En'am surelerinin, Allah'a hamd-ü sena ile başlaması; yer, gök ve diğer varlıkların yaratılmasından dolayıdır.[3] Bazıları, Allah-u Teâlâ'nın Ahzab Suresi'ni iyilik yapanın mükâfatının yaptığı iyilik doğrultusunda, günah işleyen günahkârında işlemiş olduğu günah doğrultusunda ve mükellef olmanın hedefini zikrederek başlamasından dolayı, Sebe Suresi'ni, nimete şükür ve sonsuz kudretini zikrederek başladığına inanmaktadır. [4] Buna rağmen bazı tefsirciler Sebe Suresi'nin, Lokman Suresi'nden sonra nazil olduğuna inanmaktadır. [5] Sebe Suresi, birçok farklı konuyu barındırmaktadır; ancak tüm bu konuları Tevhid, Nübüvvet ve Mead olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz.Sure'de Hz. Davud (a.s) ve mucizelerine, Hz. Süleyman'ın (a.s) hikayesine, görkem ve ihtişamına kısaca değinilmiştir. Sebe kavmi ve onların bahçelerine ve bu kavmin nimetlere şükür etmemesi ve itaatsizlikleri sonucunda hepsinin sele kapılmasına, inkârcıların Peygamberi (s.a.a) üzmesinden dolayı, Hz. Peygamber'in (s.a.a) üzülmemesine, mustazaf ve müstekbirlerin kıyamet günü münazara edeceklerine ve ayrıca bunun yanında mead ve kıyamet konuları bu surede ele alınmıştır.[8] Kıyamet gününde büyüklük taslayanların, zayıf sayılanlarla konuşması: Ayetlerin bir bölümünde zayıf sayılanların ve büyüklük taslayanların Mead hakkındaki konuşmaları nakledilmiştir. İlk başta zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanları kendilerini yanlış yönlendirdiklerini ve bu nedenden dolayı cehennemlik olduklarını söylemektedirler. ‘‘Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlar olurduk''. [9] Ancak büyüklük taslayanların şu cevabıyla karşılaşmaktadırlar: “Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz” derler. [10] Zayıf sayılanlar bu açıklamalar karşısında razı olmuyor ve işlemiş oldukları kendi cürümlerini bilmelerine rağmen, kendi suçlarında büyüklük taslayanların etkisi olduğunu düşünmekteler. Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: “Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz” derler.[11] mam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim, Hamd ile başlayan iki sureyi yani; Sebe ve Fatır surelerini gece okursa, tüm gece boyunca Allah'ın âmânı ve koruması altında olur. Eğer gündüz okursa, gün boyunca hiçbir zorluk ve meşakkat ona ulaşmaz. Dünya ve ahiret hayrından ona o kadar verirler ki gönlünden geçirmediği ve arzu etmediği şeylere de ulaşıverir. [15] İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sebe Suresi'ni okuyan herkes, kıyamet gününde tüm peygamberlerle beraber ve arkadaş olacaktır. [16]Hz. Davud'a (a.s) cömertlik verilmesi, dağlar ve kuşların onunla beraber Allah'ı tesbih etmesi, demiri yumuşatarak zırh yapması; 10 ve 11. ayet-i kerimeler. Rüzgârın Hz. Süleyman'ın (a.s) emrine verilmesi, bakırın eritilmesi, cinlerin Hz. Süleyman'dan (a.s) emir almaları, binalar ve kazanlar yapmaları, ağaç kurdunun Hz. Süleyman'ın (a.s) değneğini yemesinin ardından öldüğünün anlaşılması; 12-14. ayet-i kerimeler. Sebe bağları, nankörlük etmeleri ve Arîm seli, şehirlerinin birbirine bağlanması, şehirlerinin birbirinden ayrılması için dua etmeleri ve son olarak helak edilmeleri; 15-19. ayet-i kerimeler