POPULARITY
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini konuşuyoruz. İkinci bölümde 12 Eylül Döneminde Ermeniler- Olaylar Tanıklıklar kitabının yazarı Serdar Korucu konuğumuz oluyor ve kapsamlı çalışmanın ayrıntılarını bizlere aktarıyor. Son bölümde ise bu hafta Agos'ta başlayan yazı dizimiz 'Kudüslü Ermeniler Anlatıyor' dizisinin yazarı Ayşe Köse, dizi için yaptığı görüşmelerden kesitler paylaşıyor, Kudüs'ten izlenimlerini aktarıyor.
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Hrant Dink'i anıyor ve Agos'un bu haftaki özel sayısından kesitler aktarıyoruz. İkinci bölümde 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı'nda hafta boyunca devam eden 'Hakikat İçin Söyleşiler' dizisindeki 'Akrabamı Arıyorum' panelinin konuşmacılarından psikolog Jülide Aral, Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler ile gerçekleştirdiği grup çalışmalarından anonim notlar aktarıyor ve ayrıca kadınların 1915 ve benzeri dönemlerde yaşadıkları travmaların nasıl günümüze kadar nasıl uzandığına değiniyor.
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Hrant Dink'i anıyor ve Agos'un bu haftaki özel sayısından kesitler aktarıyoruz. İkinci bölümde 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı'nda hafta boyunca devam eden 'Hakikat İçin Söyleşiler' dizisindeki 'Akrabamı Arıyorum' panelinin konuşmacılarından psikolog Jülide Aral, Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler ile gerçekleştirdiği grup çalışmalarından anonim notlar aktarıyor ve ayrıca kadınların 1915 ve benzeri dönemlerde yaşadıkları travmaların nasıl günümüze kadar nasıl uzandığına değiniyor.
İlk bölümde Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian ile Lübnan odağında Orta Doğu'daki son durumu ve Türkiye - Şam arasındaki mesaj trafiğini konuşuyoruz. İkinci bölümde Norayr Daduryan ile iki hafta boyunca işleyeceğimiz bir konuya başlıyoruz: Doğu Ermenicesi-Batı Ermenicesi ayrımı nasıl başladı, nasıl gelişti? Son bölümde ise Hrant Dink Vakfı'nın KarDes uygulamasındaki son yeniliği ele alıyoruz; Bağlarbaşı. Vakıftan Mayıs Oğuz ve Lorin Kurtlukaya, Ermeniler açısından da tarihi öneme sahip bu semtin kültür ve hafıza haritasını çıkarmak için yürütülen çalışmayı aktarıyorlar.
İlk bölümde Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian ile Lübnan odağında Orta Doğu'daki son durumu ve Türkiye - Şam arasındaki mesaj trafiğini konuşuyoruz. İkinci bölümde Norayr Daduryan ile iki hafta boyunca işleyeceğimiz bir konuya başlıyoruz: Doğu Ermenicesi-Batı Ermenicesi ayrımı nasıl başladı, nasıl gelişti? Son bölümde ise Hrant Dink Vakfı'nın KarDes uygulamasındaki son yeniliği ele alıyoruz; Bağlarbaşı. Vakıftan Mayıs Oğuz ve Lorin Kurtlukaya, Ermeniler açısından da tarihi öneme sahip bu semtin kültür ve hafıza haritasını çıkarmak için yürütülen çalışmayı aktarıyorlar.
Türkiye'nin en derin sorunu yerli-milli sermaye sorunudur. Bu sorunun kökenine inmemiz lazım. Kökenine inmek ve çözmek lazım. Sermayedar geliştirirken yerlilik millilik kaygımız kıvamını hiç bulamadı. Osmanlı'dan beri bulamadı. Önce Museviler, sonra onlar gidip Rumlar, sonra Rumlar da gidip Ermeniler sermayedar olarak öne çıktı. Bunlar bugünkü anlamıyla vatandaş olduklarından yerli-milli değillerdi demiyorum ama yükünü tutan gitti işte. Türklerin genel karakteri devletin şerefli pozisyonlarında olmaktan başkasını kendisine layık görmüyordu. (Bugün de hala biraz böyledir.)
Vartan Estukyan, 12 Eylül Askerî Darbesi'nin yıl dönümünün Türkiye Ermeni toplumundaki yansımalarını, o dönem topluma olan etkilerini gazeteci, yazar Pakrat Estukyan'la konuştu. Estukyan, ilk gözaltı dalgasında verilen mesajdan, işkencelerin simge binası haline gelen 'Sansaryan Han'ın dönüşümüne kadar 12 Eylül döneminde yaşananları anlattı. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
23 Nisan'da neşe dolarken insan, ertesi gün öfke ile uyanırdık. Her sene 24 Nisan yaklaşırken, hâkim duygu merak olurdu. Endişeli bir bekleyiş. Acaba ABD Başkanı hangi kelimeyi kullanacak? “Soykırım” mı diyecek, “Büyük felaket” mi? Sonra, bir önemi kalmadığı görüldü. Kim ne derse desin. Gerçek, olduğu gibi ortada duruyor. Arşivleri açma teklifine yanaşmadılar. Tarihçilerden ortak komisyon kurulmasına yanaşmadılar. Siyasetçiler kanalıyla tarih oluşturmayı seçtiler. * Bu sene Ermenistan Başbakanı Paşinyan bile “Büyük felaket” olarak tanımlamayı tercih etti. Muhalifleri köpürdü. Amerika ve Avrupa'da yaşayan Ermeniler de köpük saçmaya devam ediyor. Garip bir durum. Garibaldi kalkıp gelse, ne diyeceğini şaşırır. Ermenistan barış istiyor ama Ermenistan dışındakiler, barışa, uzlaşmaya, anlaşmaya, iyi komşuluk ilişkilerine karşı. Lobiler herkesten ateşli şekilde kapkarşı. Rahatları yerinde tabii. Altları kuru, sırtları pek. Kazançları iyi, konforlarına diyecek yok. Rahat içinde, uzaktan efelenmenin maliyeti de yok, faturası da. Zorluğu Ermenistan çeksin, sıkıntıya Ermenistan katlansın. Diğerleri dışarıdan mangala üflesin. * Yüz küsur yıl önceki tehcir kararıyla göç edilmesini soykırım diye tanımlamak, boş bir gayret. Biz ne Ermenilere soykırım yaptık, ne Yunanlılara, ne başkalarına. Yapsaydık, altı asır içinde hiçbirinden iz bile kalmazdı. Bırakalım dilini, kültürünü, adı bile unutulurdu.
Vartan Estukyan, Agos gazetesinin eski genel yönetmeni, yayıncı, yazar Robert Koptaş'la Türkiye'nin 1915'le yüzleşme konusundaki tutumunu ve süren inkârı, inkarın Türkiye ve dünya genelindeki politik yansımalarını, Karabağ işgalindeki rolünü, Gazze ve küresel ölçekteki soykırım tartışmalarını konuştu.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Yerel Seçim sonrası ilk grup toplantısında, Âşık Veysel'in “Uzun ince bir yoldayım” ve Yunus Emre'nin “Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm” dizelerine de atıf yaparak, AK Parti'nin “nevzuhur” bir parti olmadığını, bu hareketin kökleri çok derinde ve ufku çok geniş bir hareket olduğunu vurguladı. Erdoğan, Filistin konusunda kendisinin ve partisinin bedel ödediklerini anlatırken de 1980 Kudüs Mitingi ve 1997 Sincan Kudüs Gecesi'ni hatırlattı. AK Parti, 14 Ağustos 2001'de, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, aynı yolu yürümüş, aynı mücadelenin içinde yer almış, aynı hissiyatı taşıyan, aynı istikamete bakan bir “çekirdek ekip” tarafından kuruldu. Partinin programı, bu “çekirdek ekip” tarafından, her bir kelimesi özenle seçilerek oluşturuldu. Partinin ilkeleri, politikaları, hedefleri, kırmızı çizgileri bu “çekirdek ekip”in inanç, kültür, tecrübe ve yaşam tarzlarıyla şekillendirildi. AK Parti'yi öncüllerinden farklı kılan ve bir kitle partisi haline getiren, merkezde bir “çekirdek ekip” olmasına rağmen, partinin kucaklayıcı ve kuşatıcı olmasıydı. Hem kuruluşta, hem sonraki aşamalarda partide Türkiye'nin hemen tüm renkleri temsil edildi. Kürtler, Aleviler, Çerkezler, Lazlar, Romanlar, Ermeniler, sağcılar, solcular, liberaller, zenginler, fakirler, kadınlar, başı açıklar, tesettürlüler ve daha nicesi… AK Parti, kendileriyle çalışılabileceğini düşündüğü, katkısını alabileceğini umduğu farklı isimleri davet etti; kimileri de ideallerine en yakın parti olarak AK Parti'yi gördü, orada siyaset yapmak için geldi. Burada önemli olan şu: AK Parti, dışarıya ne kadar açılırsa açılsın, merkezindeki, kendisini var eden ilkelerden taviz vermedi. Dışardan partiye katılanlar elbette kendi kimliklerini, düşüncelerini, ideallerini, ilkelerini muhafaza ederek geldiler. Nasıl bir yere geldiklerini çok iyi biliyorlardı. Dönüşmediler. AK Parti'yi dönüştürme gayreti içine de girmediler. AK Parti de onları dönüştürmek, asimile etmek gibi bir çabanın içine girmedi. Önemli makamlara dahi getirilseler, bu isimler taban tarafından yadırganmadı. O “çekirdek ekip”, o “öz”, o “ruh” merkezde öyle sapasağlam durduğu müddetçe, gelenler sadece renklilik ve zenginlik getirdiler. Bu renklilik ve zenginlik Türkiye'yi her alanda yeniliklerle, özgürlüklerle, haklarla ve refahla buluşturdu. AK Parti'nin bugün yaşadığı sorun, aslında, 2014 sonrasında işte bu dengenin bozulmaya başlamasından da kaynaklanıyor. FETÖ'ye karşı verilen mücadelenin kararlılıkla ilerlemesi, 2014 seçimlerinde elde edilen başarılar, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması, 2016'da 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi, vesayetin çökmesi, o güne kadar AK Parti'ye tereddütle bakan birçok kişi ve grubun trene hücum etmesini de beraberinde getirdi. Bu yeni gelenler, kendilerine açılan alanı da kullanarak, partinin ayarlarıyla, dengeleriyle oynamaya başladılar.
#acıtatlımayhoş Buğday birçok kültürde yeni bir başlangıcı kutlamanın aracı. Anadolu'da "diş hediği", Ermeni sofrasında yılbaşında "anuş abur" gibi. Anadolu kültüründe kış gecelerinde de "eğlencelik hedik" yapılır. Aylin Öney Tan'la buğday hikayeleri - Buğday, Anadolu kültüründe "aşurelik buğday" dediğimiz haliyle çok kullanılıyor. Kışın bazen "eğlencelik hedik" olarak haşlanır, tuzlu veya tatlı yenir. Genelde hayatın önemli bir döngüsünü vurgulamak anlamı vardır, genelde başlangıcı vurgular. Örneğin aşure, Muharrem ayı başında, yani İslami takvimin birinci ayında yapılır. "Diş buğdayı" da, bebeğin ilk dişinin çıkmasıyla, mamadan katı gıdaya geçişinde yapılır. Ermeniler, noel ve yılbaşında mutlaka aşure benzeri "anuş abur" yaparlar. Kıbrıs Türkleri, yılbaşında bir nevi hedik gibi olan "golifa" yaparlar. Golifa da diğerleri gibi mutlaka paylaşılır. Rumlar ise cenazede helva gibi "koliva" yaparlar. Haşlanmış buğday hepsinde yeni bir döngüyü, yeni bir hayatı veya yeni bir başlangıcı kutsamayı sembolize eder.
#acıtatlımayhoş Buğday birçok kültürde yeni bir başlangıcı kutlamanın aracı. Anadolu'da "diş hediği", Ermeni sofrasında yılbaşında "anuş abur" gibi. Anadolu kültüründe kış gecelerinde de "eğlencelik hedik" yapılır. Aylin Öney Tan'la buğday hikayeleri - Buğday, Anadolu kültüründe "aşurelik buğday" dediğimiz haliyle çok kullanılıyor. Kışın bazen "eğlencelik hedik" olarak haşlanır, tuzlu veya tatlı yenir. Genelde hayatın önemli bir döngüsünü vurgulamak anlamı vardır, genelde başlangıcı vurgular. Örneğin aşure, Muharrem ayı başında, yani İslami takvimin birinci ayında yapılır. "Diş buğdayı" da, bebeğin ilk dişinin çıkmasıyla, mamadan katı gıdaya geçişinde yapılır. Ermeniler, noel ve yılbaşında mutlaka aşure benzeri "anuş abur" yaparlar. Kıbrıs Türkleri, yılbaşında bir nevi hedik gibi olan "golifa" yaparlar. Golifa da diğerleri gibi mutlaka paylaşılır. Rumlar ise cenazede helva gibi "koliva" yaparlar. Haşlanmış buğday hepsinde yeni bir döngüyü, yeni bir hayatı veya yeni bir başlangıcı kutsamayı sembolize eder.
Eylül ayında Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'a yönelik operasyonu sonucu Dağlık Karabağ'daki Ermeni güçler yıl sonuna kadar bölgeyi tamamen terk etmeyi kabul ettikleri bir ateşkes anlaşması imzaladı. Böylece bölgedeki Azerbaycan kontrolü 30 yıldan sonra tamamen tesis edilmiş olacak. Peki önce 2020'de şimdi de 2023 Eylül ayında gerçekleştirilen saldırıların amacı ne? Azerbaycan ve Ermenistan arasında neden Dağlık Karabağ üzerine bir çatışma var? Dağlık Karabağ üzerinde hak iddia eden taraflardan hangisi haklı? 105 yıllık çatışma Azerbaycan'ın son operasyonlarıyla bitti mi? 49W'nun yeni bölümünde Abdulvahit Gezer Azeriler ve Ermeniler arasındaki Dağlık Karabağ çatışmasının tarihini anlattı.
Daha önceki İsrail'in Filistin'e yönelik baskınlarında sine-çekine İsrail'e destek olan memleketteki bit yavruları, bu kez baskın Hamas'tan gelince ve Hamas bir şok dalgasıyla İsrail'in anasını ağlatınca açıktan kahpelik etmeye başladılar. Meğer ne çok İsrail destekçisi varmış yahu memlekette. Başta Kamalist akıl hastaları olmak üzere Ümit Özdağ'ın Nazi özentisi yavruları, bazı sinik-liboş muhafazakarlar, Fatih Altaylı denilen mikser, Mustafa Yeneroğlu isimli entegrist lolipop ve Bülent Arınç isimli “şişirilmiş bölüm sonu canavarı” sıvadılar kolları. El birliğiyle “İsrail'i aklama operasyonu” yaptılar, iyi mi? FETÖ'cü P.İ.Ç'leri saymıyorum bile. Bu çevrelerin her biri bir başka kanaldan ilerleyerek İsrail'i aklamanın derdine düştüler. Pek salakları “İsrailli siviller” yavesine sarıldı. İsrailli işgalci yerleşimcileri “sivil” sayan bu dangalaklar çabuk ekarte oldular. Bunların daha da salakları “Hamas güçsüz, ne gerek vardı bu saldırıya?” şeklinde analiz kastılar. Allah'a inanan ama O'na asla güvenmeyen bu güya muhafazakâr dangalaklar, analiz adı altında izzet ve şerefleri için uzun süredir dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze'den çıkan savaşçıların ‘acayip güçlü İsrail' palavrasını saatler içerisinde yerle bir etmeleriyle yaşadıkları paniği açık ettiler. Bu salaklar hâlâ İsrail'in Gazze'yi amaçsız ve vahşi şekilde bombalıyor oluşundan kaynaklı şekilde “Biz dememiş miydik? Bak İsrail kızdı, sivil öldürüyor” demeye devam ediyorlar. He lan, demiştiniz. Biz de size demiştik ki “Bu şanlı savaşçılar huruç etmeden önce bu terör organizasyonu İsrail hiçbir sivil Filistinlinin burnunun bile kanamasına izin vermiyordu, dünyanın en barışçı topluluğu idi bu teröristler, he lan, haklısınız.” Gelelim bu İsrail severlerin en ama en salaklarına. Bunlar, Ümit Özdağ'ın Nazi özentisi yavruları ve Kamalist tarih zırvalarıyla büyümüş Arap düşmanı “gavur severler” topluluğu. Aslında biliyoruz ki bu topluluğun tarihle, gerçekle, gerçeklikle, hakikatle hiçbir ilişikleri yok. “Araplar bizi arkamızdan vurdu, Filistinlilerin dedeleri Yahudilere toprak sattı ve Filistinliler Ermenileri destekliyor” palavraları dışında tek bir cümleleri yok konuyla ilgili. Salak heriflere “Osmanlı askerini arkadan vuran az sayıda Arap'ı o esnada bütün aklını Yahudilerin ürettiği İngilizler organize etti; o isyanlara rağmen Arapların büyük çoğunluğu Osmanlı ordusu saflarında düşmanla çarpışıyordu. Dahası, bizi arkamızdan vuran Arapları organize eden Şerif Hüseyin'in iki oğlu Faysal ve Abdullah Mustafa Kemal Atatürk'le ‘kanki' olmuşlardı. Bu iki kral, kral gibi ağırlanmışlardı Türkiye'de Atatürk tarafından” diyorsun demeye ama kulakları yok ki duysunlar. Salak heriflere “İsrail Devleti'nin kurulma planı 19. yüzyıl sonundan itibaren Londra ve Paris'te pişirilmiş bir plandır. Yahudiler güya kendilerinden nefret eden Avrupa'dan Filistin coğrafyasına geldiklerinde tonlarla para dökmelerine rağmen Filistinliler onlara ancak topraklarının yüzde 6'sını (ki bu da çok şişirilmiş bir oran) satmışlardı. Üstelik topraklarını satanların kahir ekseriyeti Ermeniler ve diğer Hıristiyan Araplardı” diyorsun demesine de duyma yetileri olmadığı için bunu da duymuyorlar. Daha neler neler diyorsun demeye. Misal, “Azerbaycan, Ermenistan'ı yenip Karabağ'ı özgürleştirdiğinde ilk kutlama mesajlarından biri Hamas'tan geldi” diyorsun, bu salaklar “Filistinliler Ermeni dostu, İsrail değil” diyorlar. “Lan Türkiye'ye karşı PKK'nın yanında duran, PKK'nın içerisindeki Ermenilerin tam teçhizatla silahlanmalarını sağlayan İsrail'in ta kendisi değil mi?” diyorsun, mavi ekran bile vermiyorlar. O yüzden Filistin davasının kurucusu İzzeddin Kassam'ın “Atatürk'ün silah arkadaşı” olduğunu bu sığırlara anlatamıyorsun bile.
Geçtiğimiz hafta Bakü'deydim. Türk Devletleri Teşkilatı'nın tarım ve hayvancılık alanlarındaki işbirlikleri için düzenlediği toplantıları takip ettim. Kulislerin ve genel olarak Bakü'nün gündemi Karabağ'daki terör operasyon-larının etkileriydi. Ermenistan bir kez daha ve 24 saat içinde pes etmişti. ‘Bundan sonra neler olur?' sorusuna yanıt aradım. Bakü'de temkinli bir hava vardı. Şunu açıkça ifade etmek istiyorum; her kesimden görüştüğüm tüm Azerbaycanlılar, intikam duygusuyla değil de aklıselimle konuşuyorlardı. Hankendi'deki Ermenilerin göç etmesini izliyorlardı. Bir taksici, 30 yıl önceki Hocalı katliamına dahli olanlar hariç sivil halka üzüldüğünü söyledi. Yerinden yurdundan olmayı en iyi de 1992'de Hocalı'dan tehcir edilen 1 milyon Azerbaycanlı ve onların çocukları, torunları bilir zaten. Taksici, “Onların bize yaptıklarını asla unutmayacağız. Ama onlar gibi de yapmayacağız. Bizim dinimiz de milliyetimiz de buna izin vermiyor” dedi. Gözler bir yandan da Nahçıvan'daki Erdoğan-Aliyev zirvesindeydi. İki lider, Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı'nın temelini attılar ama aslında bu görüşme dünyaya verilen bir mesajdı. Neyin mesajı olduğunu ise şu günlerde daha net anlamış olduk. Nahçıvan dönüşü verdiği röportajda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Güney Kafkasya'da istikrar, barış ve refahın tesis edilmesi için Azerbaycan'la birlikte çalışmayı sürdüreceğiz” dedi. Türkiye'nin tavrı, duruşu, iradesi ortada... Bölgeye barış ve huzuru sadece Azerbaycan'ın getirmesi mümkün değil. Erdoğan bir süredir, Ermenistan'ı Azerbaycan ile masaya oturtmaya ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ı “prangalarından” kurtulmaya zorluyordu. Aslında Azerbaycan'ın son antiterör harekâtı da Paşinyan'ın elini güçlendirecek ve otorite kuramadığı çeteci Ermenileri bölgeden temizleyen bir hamleydi. Ancak Batı dünyası, Paşinyan'ın siyaset yapmasına, kendi diplomasisini geliştirmesine ve Ermenistan'ın gerçekten bağımsız bir devlet olmasına bir kez daha müsaade etmedi. Hem Paşinyan'a yeni ve çok sıkı prangalar takıldı hem de bölgeyi uzun yıllar kaosa mahkûm edecek yeni bir terör örgütü hamlesiyle karşı karşıyayız. Fransa, ASALA'dan sonra Ermenistan'a yeni bir terör örgütü kuruyor. Hedefleri ise Karabağ. Azerbaycan'ın geri aldığı topraklarda Ermeni terör devleti kurarak Güney Kafkasya'yı coğrafyanın yeni Kuzey Irak'ı, Suriye'si yapmanın peşindeler. Belli ki, Türk dünyasını birleştirecek toprakları çatışma alanlarına çevirerek Zengezur Koridoru'nun açılmasını önlemek istiyorlar. Tüm dünya ve başta da Erivan artık kabullenmeli ki, böyle bir oyunbozanlık için en kullanışlı millet Ermeniler. Ünlü giyim markası Gucci'nin “dünyanın en çirkin mankeni” olarak dünyaya akredite ettiği Ermeni manken Armine Harutyunyan'ın yeni kurulan terör örgütü Woma'ya katılması ve aldığı silahlı eğitim görüntülerinin servis edilmesi magazin malzemesi haline getirilmek isteniyor. Bu tuzağa asla düşmemeliyiz.
Perşembe günü bu köşede “Diaspora, Lobi ve Menendez” başlıklı yazıda, diaspora topluluklarının etkileri üzerine bir çerçeve çizerek diasporaların bulundukları ülkelerdeki siyasete müdahale etme biçimleri ve lobicilik faaliyetlerini analiz etmiştim. Bugünkü yazıya da bir zemin teşkil eden diasporaların, uluslararası ilişkilere etkileri müstakil bir başlık olarak tartışılmaya değer. Örneğin son yıllarda Dağlık Karabağ'ın özgürleştirilmesi ile başlayan süreçte yaşanan tartışmalarda ABD ve Fransa'daki Ermeni diasporasının önemli etkileri söz konusudur. Nitekim 2020'de 44 gün süren mücadelede, diasporadaki Ermeniler çeşitli lobiler üzerinden Türkiye ve Azerbaycan'a yönelik karşıt propaganda yapmış ve etki edebilecekleri siyasetçiler üzerinden bunu yaygınlaştırmışlardır. Karabağ'ın özgürleştirilmesi sürecinde Azerbaycan'ın yanında yer alan Türkiye'ye yönelik yabancı asker konusu başta olmak üzere birçok alanda dezenformasyonlar üretilmesi bunu açık biçimde göstermektedir. 2020 sonrasında Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan normalleşmesine yönelik önemli bir tehdit haline gelen aşırılık yanlısı grupların Türkiye'ye yönelik tutumunda olumlu bir değişiklik söz konusu değildir. TERÖR VE ŞİDDET DÖNEMİ Diasporanın 1915 olayları sonrasındaki seyri bu karşıtlığın nasıl oluştuğu ve bugüne dek nasıl geldiğini göstermesi açısından açıklayıcıdır. 1915'te zorunlu sebepler sonucunda ortaya çıkan tehcir siyaseti, Ermenilerin Türkler ve Türkiye'ye yönelik politikasında doğrudan rol oynamıştır. Özellikle diasporadaki aşırılık yanlısı çetelerin bu konudaki tazyikleri, Türkiye karşıtlığının oluşmasında ana faktördür. Öyle ki söz konusu çeteler, Batı'da terör ve şiddet eylemleri ile ciddi krizlerin oluşmasına neden olmuşlardır. 1921'in Mart ayında Berlin'de Talat Paşa'nın aynı yılın Aralık ayında da Roma'da Sait Halim Paşa'nın suikast sonucunda hayatlarını kaybetmesi, diasporadaki Ermeni çetelerin terör eylemlerinde geldikleri noktayı göstermesi açısından önemli örnekliklerdir. Tehcir politikalarının sorumlusu oldukları gerekçesiyle işaret edilen bu isimlerin yanı sıra Ermeni çetelerin kendi eylemlerine destek vermeyen bazı Ermeni tüccarları da katletmesi, çete mantığının hangi aşamalara geldiğini göstermektedir. 1920'lerde başlayan bu süreç, 1975'te Türkiye'ye karşı terör aracılığıyla savaşma amacıyla kurulan ASALA terör örgütü ile farklı boyutlara ulaşmıştır. 1970'lerin başından bu yana hedef haline getirilen Türkler ve Türk diplomatlar ASALA'nın kanlı terör eylemlerine maruz kalmış ve suikast sonucunda öldürülmüşlerdir. Büyük çoğunluğunu ASALA'nın gerçekleştirdiği bu terör eylemlerinde 30'un üzerinde diplomatın hayatını kaybetmesi, bilançonun ne denli ağır olduğunu da ortaya koymaktadır. TERÖRDEN SABOTAJA
fransa Cumhurbaşkanı Macron, Azerbaycan'ın Karabağ'da otuz yıllık Ermeni işgalini bitirmesinden sonra Ermenistan'ın toprak bütünlüğünü yakından takip ettiklerini ifade etti. Macron'un bundan sonraki iddiası da oldukça ilginçti. Macron, Bakû'nun Ermenistan sınırlarını tehdit ettiğini de ilave etti. Bu iddiaların ardından tehdit de içeren bir cümlenin gelmesi şaşırtıcı değildir: “Fransa, Ermenistan'ın toprak bütünlüğü konusunda çok dikkatlidir”. Birbirini takip eden bu üç cümleden hareketle Fransa'nın Güney Kafkasya'da meydana gelen olaylarla ilgili siyasî konumunu veya psikolojisini tahlil etmek mümkündür. Macron'a göre asıl gündem Ermenistan'ın toprak bütünlüğü imiş. Macron bu açıklamasında Rusya'nın Bakû ile “suç ortaklığı” yaptığını gündeme getirirken Türkiye'nin ise her zaman Azerbaycan'ın eylemlerinin destekçisi olduğunu sözlerine ekledi. Macron'un konuşmasından öne çıkan ifadeler Fransa'nın genel olarak Güney Kafkasya'da meydana gelen olaylarla ilgili tutumunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Buna göre Fransa, Azerbaycan topraklarının otuz yıl boyunca Ermeniler tarafından işgal edilmesini bir sorun olarak görmüyor. Aynı şekilde Azerbaycan'ın bu işgale son vermesi karşısında da sessiz kalıyor. Bu sessizlik farklı şekillerde yorumlanabilir. Fakat Fransa'nın işgalin sona erdirilmesinden memnun olmadığı çok açıktır. Azerbaycan'ın işgale son vermesiyle ilgili olarak Rusya'yı suç ortaklığı ile itham etmesi ilginç bir tablo ortaya koyuyor. Macron'a göre ortada Azerbaycan tarafından işlenen bir suç var ve Rusya da buna ortaklık etti. Türkiye ise zaten her zaman Azerbaycan'ın eylemlerine destek vermektedir. Macron'a göre Türkiye de bu eylemlerden sorumludur. Macron'un Azerbaycan'ın “sınır tanımadığını” ve “Ermenistan sınırını tehdit ettiğini” söylemesi sıradan bir hadise değildir. ABD de Ermenistan'ın sınırlarının tehdit edilmesinden bahsederek konuyu Karabağ'daki otuz yıllık işgalden uzaklaştırıyor. ABD Başkanı Biden, kabine üyelerinden Samantha Power ile Ermenistan'a gönderdiği özel mektubu teslim ederken hayatını kaybeden Ermeniler için yas tuttuklarını söyledi. Power bu konuşmada Biden'ın özel mesajını da aktardı. Biden, Power'den “Amerika Birleşik Devletleri'nin ve yönetimimin Ermenistan'ın egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve demokrasiyi koruyan onurlu ve kalıcı bir bölgesel barış arayışına olan güçlü desteğini” Paşinyan'a iletmesini istemiş. Bu ifadelerden ABD tarafının da konuyu Ermenistan sınırlarının tehdit edildiğine getirdiğini anlayabiliriz. ABD tarafı da otuz yıllık işgali görünmez kılmaya çalışıyor.
Şimdilik Dağlık Karabağ'da ateşkes hakim. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, hedeflerine ulaştıklarını, ayrılıkçı milislerin bölgeden çekildiklerini duyurdu. Bölgenin Azerbaycan'a entegrasyonu için Azeriler ve Ermeniler arasında müzakereler başladı. Bölgede bulunan Rus askerleri tahliyenin güvenliğini sağlıyor. Konu BM'nin de gündeminde. 24 saat süren askeri operasyon ile Dağlık Karabağ sorununa nokta konmuş olmadığını düşünen Rusya uzmanı gazeteci Hakan Aksay'a, bundan sonra ne olacağını sorduk. Mikrofonda Gökçe Göksu ve Erkan Aslan var. Von Gökce Göksu.
#aleviler #dersim #ermeniler Alevileş(tiril)miş Ermeniler! Biz İsa'ya tabiyiz ama Ali'ye mecburuz! Gizli tarih. Konuk: Kazım Gündoğan- Yazar Ermeniler neden ve nasıl Alevileşti? 1915 ve1938'de neler yaşadılar? Birinci ve ikinci tertelede neler oldu? Kimliklerine neden muhtedi yazıldı? Dersim nüfusunun kaçta kaçı Ermeni? Kimliklerini açıklamalılar mı? Gizli tarih
Babıâli'de en nâzik makamlar Ermenilerin elindeydi. Tanzimat'tan beri büyük ihtirâslarla yanıp tutuşan Ermeniler, (Hınçak) ismiyle Paris'te bir cemiyet kurmuşlar, sonra cemiyetlerini Londra'ya taşımışlar ve milletlerini birleştirip sosyalizma çerçevesinde idare etmeyi gaye edinmişlerdi. İlerideki anarşist ve ihtilâlci Ermeni komitelerinin ilk nüvesi, entellektüel şekli olan bu cemiyet, güya Osmanlı Devleti'nden Ermeniler adına istiklâl istemiyor, her zamanki teraneyle “ıslahat” ve adâlet diliyordu. Rusya ise Kafkasya'daki Ermenilerin daha fazla çoğalmaması ve o yerlerin git gide aslî Ermeni vatanı yerine geçmemesi için, sınırlarını Osmanlı Ermenilerine kapatmıştı. Bu da Ermenileri kızdırıyordu. Sultan Abdülhamîd Han o harikulade siyasî dehâsiyle bu tezatları sezdi ve Rusya'yı zaif noktasından yakalayıp, onunla Ermeni meselesi üzerinde zımnî bir anlaşmaya vardı. Bu arada bütün Ermeni müesseselerini, hususiyle mekteplerini gözetim altına aldı. Fermanla açılmamış olan ve fesâd yataklarından başka bir şey olmayan Ermeni mekteplerini kapattı. Böylece, 1889 senesi, Türkiye Ermenileri hesâbına, diledikleri gibi at oynatamayacaklarını anladıkları bir yıl oldu. 1890'da Patrik Aşıkyan Efendi Babıâli'ye kafa tutmaya giderken Sultan Abdülhamîd Han, bütün Ermeni kiliselerini, aynı saat, aynı dakikada, incilerinden çatılarına kadar aranması emrini verdi. Kiliseler arandı ve bir kaçında zararlı evrak, gizli haberleşmeler, silâhlar ve bombalar bulundu. Artık Sultan Abdülhamîd Han ile Ermenilerin arası açılmış oluyordu. Artık Ermeniler de, vatanperverlik satan bazı sözde Türkler gibi, Sultan Abdülhamîd Han'a hâin, müstebid, zâlim, gaddar, kızıl sultan yaftalarını takabilirlerdi. “Kızıl Sultan” tâbiri, doğrudan doğruya Ermeni buluşudur ve dünyada bir eşi gelmemiş derecede merhametli bir hükümdara, bu, hakîkate yüzde yüz ters sıfatı yakıştıran Ermenilerdir. Yeni nesiller de bu eski Ermeni buluşunu hakîkat diye kabullenmiş, Ermeni kafasiyle düşünmeye mahkûm edilmiştir. (Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan II. Abdulhamid Han, s.239)
Ermenice "Der Simon" kelimesinden türediği rivayet edilen ya da "Gümüş Kapı" anlamına geldiği anlatılan Dersim, resmi adıyla Tunceli, acısı ve travması çok derin bir bölge. Hazırladıkları film ve kitapla 1937/38 Dersim Katliamı sırasında kaybolan kadınlara dikkat çeken Kazım ve Nezahat Gündoğan, son çalışmalarında aynı coğrafyada yaşayan Ermenilerin hayatlarına ışık tutuyor. Kazım Erdoğan, göçe zorlanan, din değiştirip alevileşen veya alevileştirilen Ermeniler'in izini sürüp, onlarla sadece Türkiye'de değil, başta Almanya ve Fransa olmak üzere farklı ülkelerde de buluşmuş. Podcast WDR Cosmo Türkçe bu bölümde onların hikayesini anlatıyor. Von Gökce Göksu-Eberl.
Köln'de yaşayan Osman Okkan, Almanya ile Türkiye arasında kültürel alışverişin ve diyaloğun yorulmaz bir elçisi. O aynı zamanda Türkler, Kürtler, Ermeniler, Yunanlar arasında barış sağlanması için mücadele eden bir aydın. Deneyimli gazeteci bir süre önce "Belgesel Film ve İnsan Hakları Ödülü"ne layık görüldü. 1947 Ankara doğumlu Osman Okkan, podcast Cosmo Türkçe'ye konuk oldu. Von Aydin Isik.
Yeni yıl sofralarını donatmak için fikirler ve tarifler verdik. Şimdi sıra dileklere geldi. Dünyanın dört bir yanında yeni yılda bolluk bereket mutluluk ve şans çağırmak için türlü adetler var. Örneğin İspanya'da yeni yıla girerken 12 adet üzüm tanesi yiyorlar. Filipinler'de ise yuvarlak meyveler yeme adeti var. Çinlilerin "Çin yeni yılı"nda mandalina ve portakal yemeleri gibi. Buğday ve mercimek ise hemen her kültürde bolluk bereket ve parayı çağrıştırıyor. Pekçok ülkede haşlanmış buğdaydan, bizdeki "diş buğdayı" gibi bir tatlı yapılıyor. Türkiye'de Ermeniler tam yeni yıla girerken aşure yani "Anuş abur" sofrası kuruyor, Aslen aşure de İslami takvimin birinci ayı Muharrem'de yapılır. Yani gene bir nevi takvimin yeni yılına girerken. İtalyanlar ise ne kadar çok mercimek yerlerse o kadar para kazanacaklarına inanıyorlar. Elbette çöreklerin veya tatlıların içine para saklama adeti de var. Bu bazen İskandinav ülkelerinde pirinçli pudingin içine saklanan bir tek badem, bazen Vasilopita'nın içindeki bir para, bazen de aşurenin içine gizlenen kabuklu bakla olabiliyor. Kime çıkarsa yıl boyunca şanslı kişi o oluyor.
Yeni yıl sofralarını donatmak için fikirler ve tarifler verdik. Şimdi sıra dileklere geldi. Dünyanın dört bir yanında yeni yılda bolluk bereket mutluluk ve şans çağırmak için türlü adetler var. Örneğin İspanya'da yeni yıla girerken 12 adet üzüm tanesi yiyorlar. Filipinler'de ise yuvarlak meyveler yeme adeti var. Çinlilerin "Çin yeni yılı"nda mandalina ve portakal yemeleri gibi. Buğday ve mercimek ise hemen her kültürde bolluk bereket ve parayı çağrıştırıyor. Pekçok ülkede haşlanmış buğdaydan, bizdeki "diş buğdayı" gibi bir tatlı yapılıyor. Türkiye'de Ermeniler tam yeni yıla girerken aşure yani "Anuş abur" sofrası kuruyor, Aslen aşure de İslami takvimin birinci ayı Muharrem'de yapılır. Yani gene bir nevi takvimin yeni yılına girerken. İtalyanlar ise ne kadar çok mercimek yerlerse o kadar para kazanacaklarına inanıyorlar. Elbette çöreklerin veya tatlıların içine para saklama adeti de var. Bu bazen İskandinav ülkelerinde pirinçli pudingin içine saklanan bir tek badem, bazen Vasilopita'nın içindeki bir para, bazen de aşurenin içine gizlenen kabuklu bakla olabiliyor. Kime çıkarsa yıl boyunca şanslı kişi o oluyor.
Hicri ve Rumi Takvim'i kullanan Osmanlı ülkesinde “Miladi” yılbaşı kutlaması yapılmazdı. Hicri Takvim'in başlangıç ayı olan Muharrem'in gelişi ise kutlanmadığı gibi, 10. günü Kerbela Olayı'nın yıldönümü olduğundan matem havasında geçerdi. Hicri Takvim'in kullanılmasında ortaya çıkan 11 günlük farkı ortadan kaldırmak için 15 Şubat 1332 gününün 1 Mart 1917 olarak kabul edilmesiyle yürürlüğe giren Rumi Takvim'in ilk gününde ise sadece Düyun-u Umumiye'ye bağlı bazı kuruluşlarda kutlama töreni yapılırdı. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde yaşayan Hıristiyanlar için yılbaşı "Noel" dönemi anlamına gelirdi. Aralığın 15'inden sonra hareketlenen bu cemaat, 24 Aralık gecesini 25'e bağlayan gece İsa'nın doğuşunu (Doğuş Yortusu) kutlardı. Ortodoks Rumlar aynı geceye “Hristugenna” adını verirlerdi. Ermeniler ise 1 Ocak'ta kutladıkları yılbaşına “Gağant” derlerdi.
İlk bölümde Ortak Seçim Tertip Heyeti üyesi ve avukat Selina Doğan ile 20 Kasım Pazar günü, yani yarın, 10 Ermeni vakfı için gerçekleştirilecek yönetim kurulu seçimlerinin detaylarını konuşacağız. İkinci bölümde yazar ve belgesel yönetmeni Kazım Gündoğan, yeni yayınlanan Alevileş(tiril)miş Ermeniler kitabını anlatacak. Son bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini konuşacağız.
İlk bölümde Ortak Seçim Tertip Heyeti üyesi ve avukat Selina Doğan ile 20 Kasım Pazar günü, yani yarın, 10 Ermeni vakfı için gerçekleştirilecek yönetim kurulu seçimlerinin detaylarını konuşacağız. İkinci bölümde yazar ve belgesel yönetmeni Kazım Gündoğan, yeni yayınlanan Alevileş(tiril)miş Ermeniler kitabını anlatacak. Son bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini konuşacağız.
"Bugün İstanbul'da yenmeyen yemek mi var? Evet, bir “İstanbul mutfağı” var, ama İstanbul'un lezzet haritası sadece İstanbul mutfağından ibaret mi? Nasıl ki eskiden beri İstanbul'da olan Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve bu şehre göçen ilk Türkler, Kürtler, Süryaniler, Araplarla birlikte Arnavutlar, Çerkesler, Boşnaklar; Selanik, Girit, Makedon, Bulgaristan, Lübnan, Suriye göçmenleri ve ülkenin her şehrinden gelmiş cümle insan olarak İstanbul'da yaşıyorsak, mutfaklarımız da bizle birlikte İstanbul'da yaşıyor. Bugün nereli olursa olsun İstanbul'da yaşayan her İstanbullu Karadeniz'in pidesini, Antep'in lahmacununu, Konya'nın etliekmeğini biliyor. Çünkü İstanbul, asla sadece İstanbul değil; aynı zamanda Anadolu ve Balkanlar; Müslüman, Ortodoks, Katolik, Aşkenaz, Sefarad, Romanyot ve daha nicesi… İşte bu kitapta bunu yapmak amacımdı, sıkıştırılan kalıpların dışında, İstanbul'da yenen ne varsa ona değebilmek; bu sofrada sunulan her şeyi kapsamak, dışlamamak..."Yukarıdaki cümleler, İBB Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan, Geçmişten Günümüze İstanbul Lezzetleri kitabını derleyen yayıncı, yazar Merin Sever'e ait. Bütün bu zenginlik ve bu zenginliğin, biraradalığının yarattığı gastronomik etkileşimler üzerine, Merin Sever'in yanı sıra, kitapta yazı ve söyleşileriyle yer alan lezzet uzmanlarından Hülya Ekşigil, Silva Özyerli, Aylin Öney Tan ve Burkay Adalığ ile Gülşah Şenkol'un moderatörlüğünde yaptığımız çevrimiçi sohbeti burada dinleyebilirsiniz. Unutmayın, mutfak ve lezzet konuşmak, aynı zamanda kültür ve tarih konuşmaktır.
Osmanlı'da Ermeniler | Ayşe Hür Ve Erdoğan Aydın Ile Tarihin Peşinde Bölüm 1 by Artı TV
Osmanlıda Ermeniler | Ayşe Hür Ve Erdoğan Aydın Ile Tarihin Peşinde Bölüm 2 by Artı TV
Kutuplaşmaya sıkışmış her düşünce, her topluluk, her yapı Başka Düşünce'de buluşuyor. Nil Mutluer konuklarının yaşam öykülerinden hareketle, bizleri Türkiye'nin yakın tarihini düşünmeye, belleklerde kalanlarla dünü ve bugünü tartışmaya ve ortak çözüm üzerine birlikte kafa yormaya davet ediyor. Nil Mutluer ile Başka Düşünce Artı TV'de.
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Azerbaycan milli kahramanı şehit Mübariz İbrahimov'un hikayesini, onun yaşadığı öz diyardan anlatıyor... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta toprak dediğini yerin şehitler tarafından kanlarla sulandığı vakit vatan haline dönüştüğünü, bambaşka bir hüviyete büründüğünü bilenler. Jeneriğin hemen öncesinde okuduğum şiir ve şu anda sizi selamlayışımızdan belki tahmin ettiniz bir şehidi, bir güzel adamı, bir kahramanı yad edeceğiz bu Biri Bir Gün'de... Can Azerbaycan'dayız. Bakü sokaklarında dolaşıyoruz. İki devlet, bir millet! Azerbaycan'ımızdayız ve iki gün sonra 26 Şubat tarihi Azerbaycan'da yaşanan büyük bir katliamın yıldönümü. 26 Şubat 1992'de Ermeniler, dağlık Karabağ'a yakın Hocalı'da 613 kardeşimizi şehit ettiler. Kadın, çocuk demeden çok büyük bir katliam yaşandı orada. Bu millet, tarihinin değişik evrelerinde böylesi zulümlerle hep karşı karşıya kaldı... Dönüp baktığınızda sadece Azerbaycan türkleri değil bütün bir türk dünyası, bütün bir islam dünyası bu mazlumluktan ziyadesiyle payını aldı... Bizim tarihimize baktığınız vakit Allah'a Hamd-u Sena'lar olsun bizim yaptığımız bu manada bir katliama rast gelemiyorsunu fakat biz hem millet olarak hem ümmet olarak bu meyandaki zulümlerle hep muhatap olmak durumunda kaldık... Bugün anlatacağım kişi işte o 26 Şubat 1992 yılında, Hocalı'da şehit olanların haberleri televizyondan geçerken henüz 4 yaşlarında olan bir çocuk... Atasıyla, babasıyla beraber haberleri seyrediyorlar ve orada 6 yaşlarında küçük bir kız çocuğu ağlayarak göz yaşları içerisinde ne yaşandığını anlatıyor o gece... Kullandığı ifadelerden birisi şu: Babam, ilk defa ağladığım için bana tokat attı... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim... VİDEO MÜZİK
2 Mart 1923 günü, Ankara Hükümeti'nin temsilcisi olarak Lozan Barış Görüşmeleri'ne gönderilen heyetin ikinci adamı olan Dr. Rıza Nur, Türk tarafının görüşmelerde izlediği politikayı TBMM'deki gizli celsede uzun uzun anlatırken, konuşmasının ortalarında sadeleştirilmiş dille şöyle demişti: Şimdi Efendiler, bu azınlıklar meselesi en mühim meseledendir ve azınlıkların hukuku Misak-ı Millimizce kabul edilmiştir. Lozan'da kabul etmek istemediğimiz zamanlarda Misak-ı Millimizi gözümüze dayamışlardır. Biz de kabul ettik…. Lozan'da ahalinin mübadelesini kabul ettik. Mübadele zorla yapılacaktır. Artık Anadolu'da azınlıklar kalmayacaktır. Yalnız İstanbul istisna olmak üzere… (“Ermeniler?” nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (“Yahudiler?” sesleri) İstanbul'da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar bir arıza çıkarmayan insanlardır. (Gürültüler) Museviler malûm, nereye çekilirse oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derdim." Bu konuşmada açıkça Rumlardan söz edilmemesinin nedeni, henüz görüşmeler sürerken, 30 Ocak 1923'te Yunanistan ile ayrıca imzalanan (kısa adıyla) Mübadele Anlaşması uyarınca “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının arasında zorunlu bir mübadele” olmasına karar verilmiş olmasıydı. Oturumdaki tepkilerden anlaşılacağı gibi, bu milletvekillerini tatmin etmemişti elbette, çünkü onlar ülkedeki tüm Gayrimüslimlerin gönderilmesini istiyorlardı!
#acıtatlımayhoş Ermeniler bugün noeli kutluyor. Ve bu akşam sofralarında olmazsa olmaz yemek “anuş abur çorbası”. Anuş “tatlı”, abur “çorba” demek. Bir tür aşure gibi, “abur cubur yemek” gibi. Aylin Öney Tan anlatıyor #podcast
#acıtatlımayhoş Ermeniler bugün noeli kutluyor. Ve bu akşam sofralarında olmazsa olmaz yemek “anuş abur çorbası”. Anuş “tatlı”, abur “çorba” demek. Bir tür aşure gibi, “abur cubur yemek” gibi. Aylin Öney Tan anlatıyor #podcast
İlk bölümde analist Alin Ozinian, ikinci bölümde de HDP milletvekili Garo Paylan ile Türkiye Ermenistan arasında normalleşme sürecinde atılan yeni adımları konuşuyoruz. Son bölümde Nilüfer Saltık, Kalan Müzik'in 30. kuruluş yıldönümü için yayınladıkları özel albümü, yani, "Ara Dinkjian Arşivinden Taş Plaklarda Amerika'daki Ermeniler" başlıklı üç CD ve kitapçıktan oluşan seti anlatıyor.
İlk bölümde analist Alin Ozinian, ikinci bölümde de HDP milletvekili Garo Paylan ile Türkiye Ermenistan arasında normalleşme sürecinde atılan yeni adımları konuşuyoruz. Son bölümde Nilüfer Saltık, Kalan Müzik'in 30. kuruluş yıldönümü için yayınladıkları özel albümü, yani, "Ara Dinkjian Arşivinden Taş Plaklarda Amerika'daki Ermeniler" başlıklı üç CD ve kitapçıktan oluşan seti anlatıyor.
'Bizim Ermeniler' İnsiyatifi | Aris Nalcı Ile Gamurç by Artı TV
Ortadoğuda Ermeniler | Aris Nalcı Ile Gamurç by Artı TV
12 Eylül Ve Ermeniler | Aris Nalcı Ile Gamurç by Artı TV
Anadolu'daki Ermeni mezarlıklarının tahrip edilmesi sürüyor. Bu kez de Van mezarlığı iş makineleri ile altüst edildi. İlk bölümde HDP Van milletvekili Murat Sarısaç konuğumuz. Geleneklerimiz yazı dizimizin Kayseri Ermenileri bölümünü hazırlayan Yıldız Horata konuğumuz olacak. Son bölümde meslektaşı Hrag Papazian ile Ermenistan pasaportu alan Türkiyeli Ermeniler üzerine akademik bir çalışma yürüten Aykut Öztürk ile konuşacağız.
İstanbul Edebiyat Evi'nde Sonbahar 2020 sezonu boyunca yayınladığımız "Ne Mutlu Eşitim Diyene" milliyetçilik konferanslarının konuşmacılarından biri olan ve halen Kudüs İbrani Üniversitesi'nde dersler veren tarihçi Ümit Kurt, bu kez yeni kitabını anlatmak üzere evimizin konuğu. Gaziantep'te doğmuş ve büyümüş bir akademisyen olan Kurt'un, daha önce İletişim Yayınları'ndan çıkan Antep 1915: Soykırım ve Failler kitabından sonra bu yıl da The Armenians of Aintab: The Economics of Genocide in an Ottoman Province adlı kitabı Harvard Üniversitesi Yayınları arasında yayımlandı. Her iki kitap üzerinden Antep'in yakın tarihine bakan bir konuşma.
Müslümanlaştırılmış Ermeniler | Aris Nalcı Ile Gamurç by Artı TV
Aris Nalcı ile Gamurç | Müslümanlaştırılmış Ermeniler by Artı TV
ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olayları için “soykırım” nitelemesini kullanmasını Türkiye’de çok yaygın bir tepki dalgasına yol açtı.Beyaz Saray’ın “tarihi kırılma” olarak da yorumlanan açıklaması sonrası Türkiye’deki tepkilere bakınca hayli yaygın bir literatür olmasına rağmen, 1915 ve 1916’da Osmanlı Ermenilerine uygulanan ağır tedbirler ve sosyal hukuksal konuların sonuçları konusunda görüşlerin bilgiye dayanarak farklılaşmadığı ve derinleşmediği genel tartışmaya da korku ikliminin gölgesinin düştüğü anlaşılıyor.Burada en önemli süreçlerden, kesitlerden biri 24 Nisan 1915 günü, hemen öncesi, esnası ve sonrasında sayıların 200’ün üzerindeki seçkin İstanbul Ermenisi aydınların başına nelerin, nasıl ve neden geldiğiyle ilgili. Bu konuda temel başvuru kitaplarından biri, Nesim Ovadya İzrail’in 2013 ve 2014’te İletişim Yayınları’ndan peş peşe iki kez basılan çalışması. “24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara” başlıklı, yaklaşık 600 sayfalık bu kitap, bilinmesi gerekenleri gayet sakin ve nesnel bir dille belgelere dayalı olarak aktarıyor.Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar, podcast dizisi Dersimiz Tarih’te Ovadya’nın da izniyle kitaptan bazı bölümleri seslendirdi.Sesli kitap olarak yayımlanan podcast dizisinin son bölümü sizlerle...
ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olayları için “soykırım” nitelemesini kullanmasını Türkiye’de çok yaygın bir tepki dalgasına yol açtı.Beyaz Saray’ın “tarihi kırılma” olarak da yorumlanan açıklaması sonrası Türkiye’deki tepkilere bakınca hayli yaygın bir literatür olmasına rağmen, 1915 ve 1916’da Osmanlı Ermenilerine uygulanan ağır tedbirler ve sosyal hukuksal konuların sonuçları konusunda görüşlerin bilgiye dayanarak farklılaşmadığı ve derinleşmediği genel tartışmaya da korku ikliminin gölgesinin düştüğü anlaşılıyor.Burada en önemli süreçlerden, kesitlerden biri 24 Nisan 1915 günü, hemen öncesi, esnası ve sonrasında sayıların 200’ün üzerindeki seçkin İstanbul Ermenisi aydınların başına nelerin, nasıl ve neden geldiğiyle ilgili. Bu konuda temel başvuru kitaplarından biri, Nesim Ovadya İzrail’in 2013 ve 2014’te İletişim Yayınları’ndan peş peşe iki kez basılan çalışması. “24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara” başlıklı, yaklaşık 600 sayfalık bu kitap, bilinmesi gerekenleri gayet sakin ve nesnel bir dille belgelere dayalı olarak aktarıyor.Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar, podcast dizisi Dersimiz Tarih’te Ovadya’nın da izniyle kitaptan bazı bölümleri seslendirdi.Sesli kitap olarak yayımlanan podcast dizisinin dördüncü bölümü sizlerle...
Petrolün diyetini Ermeniler ödedi [Alper Ender Fırat] by Tr724
İlk bölümde gazeteci yazar Serdar Korucu ile kaleme aldığı iki kitaptan yola çıkarak Musa Dağ Ermenileri'ni konuşacak; 1930'ların atmosferini ve bölgedeki Ermeniler'in göçünü hatırlayacağız. İkinci bölümde Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu cinayet davasına dair bu hafta mahkemeye sundukları esas hakkındaki beyanlarını anlatacak. Son bölümde Açık Radyo Yayın Yönetmeni Ömer Madra ile 13 Şubat Dünya Radyo Günü vesilesiyle radyo ve radyo yayıncılığına bir selam göndereceğiz.
İlk bölümde gazeteci yazar Serdar Korucu ile kaleme aldığı iki kitaptan yola çıkarak Musa Dağ Ermenileri'ni konuşacak; 1930'ların atmosferini ve bölgedeki Ermeniler'in göçünü hatırlayacağız. İkinci bölümde Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu cinayet davasına dair bu hafta mahkemeye sundukları esas hakkındaki beyanlarını anlatacak. Son bölümde Açık Radyo Yayın Yönetmeni Ömer Madra ile 13 Şubat Dünya Radyo Günü vesilesiyle radyo ve radyo yayıncılığına bir selam göndereceğiz.
Foti Benlisoy, Ne Mutlu Eşitim Diyene serimizdeki konuşmaya temel oluşturan makalesini şöyle özetliyor:"Rumlar, Ermeniler ve sair gayrimüslim ahali, Türk milliyetçiliğinin adeta bir 'kök-ötekisi' konumundadır. Türk ulusal kimliğinin inşa süreci gayrimüslim ahaliyle, bilhassa Rum ve Ermenilerle bir çatışma sürecine denk düşmüş ya da öyle deneyimlenmiş olduğundan bu topluluklar Türk ulusal kimliğinin kök ya da baş ötekisi olarak arketipik bir konum kazanmışlardır. Türk milliyetçiliği bu anlamda bir 'millet-i hâkime reaksiyonu' ürünüdür ve onun bu dinsel içeriği günümüze has bir yenilik değildir. Kısacası Müslüman milliyetçiliği Türk milliyetçiliğinin kuruluş momentine damgasını vurmakla kalmamış bazı zaman aralıklarında talileşmekle birlikte hâkim milliyetçilik formu olarak (elbette değişip dönüşerek) bugüne kadar gelmiştir."
İlk bölümde Türkiye'nin, Ermeni toplumunun ve 2021'nin gündemini konuşuyoruz. İkinci bölümde Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Prof. Dr. Emre Erdoğan "Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları" araştırmasının sonuçlarını değerlendirecek. Son bölümde Sevan Değirmenciyan ile Ermeni kültüründe bir gezinti yapacak, Ermeniler neden Noel'i 6 Ocak'ta kutluyor, günümüzde Ermeni dili ve edebiyatı ne durumda, gibi sorulara yanıt arayacağız.
İlk bölümde Türkiye'nin, Ermeni toplumunun ve 2021'nin gündemini konuşuyoruz. İkinci bölümde Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Prof. Dr. Emre Erdoğan "Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları" araştırmasının sonuçlarını değerlendirecek. Son bölümde Sevan Değirmenciyan ile Ermeni kültüründe bir gezinti yapacak, Ermeniler neden Noel'i 6 Ocak'ta kutluyor, günümüzde Ermeni dili ve edebiyatı ne durumda, gibi sorulara yanıt arayacağız.
Maradona'ya veda ederken Black Stockings, Cuma Ligi, Atina Olayı, Sivas-Kayseri Maçı Faciası ve El Salvador-Honduras Futbol Savaşı'nın hikayesi... Ayşe Hür: "Müslüman Türklere futbolu sevdirenler Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yahudiler, Rumlar, Ermeniler ve Levantenlerdi. Osmanlı ülkesindeki ilk futbol karşılaşması, 1875’te Selanik’te, 1880’lerde İzmir’de, 1890’larda ise İstanbul’da yapıldı. II. Abdülhamid’in gazabından kurtulmak için, 1901’de ilk futbol kulüplerini ‘Black Stockings’ (Siyah Çoraplar) adıyla kuran Müslüman Türkler, daha ilk maçlarında Rumlara karşı 4-1 yenik iken, ünlü jurnalci başı Ali Şamil ve adamlarına yakalandılar. Halk arasında ‘Pazar Ligi’ diye anılan 'Constantinople Football League' 1904’te oluşturuldu. Moda, Elpis ve Imogene takımlarının mücadelesinde ilk kupayı, İngiltere Sefaret gemisi tayfalarının takımı Imogene kaldırdı..."
Fransa'da aşırı sağ milliyetçilik ve nefret söylemi gerekçesiyle yasaklanan ülkücü derneklerin Almanya'da da yasaklanması talep ediliyor. Sol Parti milletvekili Sevim Dağdelen ve Yeşiller Partisi'nden Cem Özdemir ve birkaç milletvekilinin yanısıra AfD de bu talebi destekliyor. ADÜTDF( Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu'na bağlı 170 dernek ve 7 bin üyesi olduğunu açıklayan Dağdelen başta Ermeniler ve Kürtler olmak üzere diğer azınlıklara nefret söylemi nedeniyle Fedarasyon'a bağlı derneklerin kapatılmasını talep etti. Sözkonusu politikacılar partilerüstü bir girşimle yasağın gelmesini istiyorlar. Audio : Serap Doğan'ın haberi
Karabağ’da Azerilerle Ermeniler arasında yaşanan savaşı gazeteci Aris Nalcı ile konuştuk.
Telegram adresimiz: https://t.me/joinchat/AAAAAFlGSzZKTb31UaqVgA00:00 – Başlangıç01:50 – #Karabağ çatışması kişisel ve Türkiyeli Ermeniler nasıl etkiledi ?15:30 – #TürkiyeliErmeniler19:30 – Gerilimlerin Türkiyeli Ermenilere hissettirdikleri23:00 – Herkes için Türkiye’de yaşamanın zorluğu27:40 – Türkiyeli Ermeni Cemaati nasıl etkileniyor32:00 – Nefret söylemleri nasıl etkiliyorBizi Patreon'dan destekleyin: https://www.patreon.com/Daktilo1984Web sitemizi ziyaret etmeyi unutmayın!www.daktilo1984.comBeril Eski Twitter Adresi: https://twitter.com/Berileski
Bölüm 477 Toygun Altıntaş Sunucu: Can Gümüş Bu bölümde Dr. Toygun Altıntaş ile Ermeni siyasi aktivistleri ve devrimcilerinin 1880 ve 90'lı yıllarda Doğu ve Orta Anadolu'daki faaliyetleri üzerine sohbet ediyoruz. Altıntaş'ın II. Abdülhamid dönemi politikalarıyla Ermeni devrimci hareketi arasındaki ilişkiye odaklanan çalışması, bu hareketin Osmanlı toplumunun farklı kesimleri ve uluslararası aktörlerle olan çok yönlü ve karmaşık etkileşimini inceliyor. Bu bağlamda hukukun üstlendiği role dikkati çeken ve Ermeni kadınlarının bu sürece nasıl müdahil olduğunu detaylandıran araştırma, Osmanlı Ermeni çalışmaları ve II. Abdülhamid Dönemi tarih yazımına önemli katkılar sunuyor. « Click for More »
Bölüm 477 Toygun Altıntaş Sunucu: Can Gümüş Bu bölümde Dr. Toygun Altıntaş ile Ermeni siyasi aktivistleri ve devrimcilerinin 1880 ve 90'lı yıllarda Doğu ve Orta Anadolu'daki faaliyetleri üzerine sohbet ediyoruz. Altıntaş'ın II. Abdülhamid dönemi politikalarıyla Ermeni devrimci hareketi arasındaki ilişkiye odaklanan çalışması, bu hareketin Osmanlı toplumunun farklı kesimleri ve uluslararası aktörlerle olan çok yönlü ve karmaşık etkileşimini inceliyor. Bu bağlamda hukukun üstlendiği role dikkati çeken ve Ermeni kadınlarının bu sürece nasıl müdahil olduğunu detaylandıran araştırma, Osmanlı Ermeni çalışmaları ve II. Abdülhamid Dönemi tarih yazımına önemli katkılar sunuyor. « Click for More »
Hamîdiye Alayları, Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından Doğu Anadolu ile Filistin ve diğer bölgelerin sosyal, siyâsî ve iktisâdî hayâtını düzenlemek için kurulan bir teşkilâttır. Abdülhamîd Han; Şark meselesi adı altında, Avrupalı devletler tarafından istenilen reformların, Hıristiyan tebea için önce muhtâriyet sonra istiklâl; Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini, yaşanan târihî tecrübeler vâsıtasıyla gâyet iyi biliyordu. Bu yüzdendir ki, bütün gücü ve mahâretiyle Doğu Anadolu'yu kurtarmaya, orada bir Ermenistan devletinin kuruluşunu engellemeye, Rum ve İngiliz emperyalizminin hareket kâbiliyetini azaltmaya çalıştı. Sultan Abdülhamîd, bu yüzden bilhassa doğuda kurulacak askerî alayların çeşitli faydaları olacağını ümit etmekteydi. Doğu Anadolu'da âsâyişin bozulmasına sebep olan aşîretler bu olaylar sâyesinde hem inzibât altına alınmış, hem de Ermeniler karşısında teşkîlâtlandırılmış olacaktı. Ayrıca Rus ordularına karşı kullanılabilecekti. En mühimi ise, yabancı devletlerin aşîretler üzerindeki tahrik ve propagandası önlenmiş olacaktı. Hamîdiye Alayları'nın kurulmasıyla Abdülhamîd Han'ın aşîret reisleri ve din adamlarıyla olan sıkı münâsebetleri netîcesinde, merkezî otorite kuvvetlenerek çarlık Rusya'sının Türkiye üzerindeki emelleri, İngilizler ve Fransızların, Ermenileri kışkırtma yoluyla çıkarmak istedikleri olayların yanında, kan dâvâsı ve aşîret kavgalarının önüne geçildi. İmâr faâliyetleri hızlanarak yeni tesisler kurulup sosyal ve iktisâdî gelişmelere sebep olundu. O günkü şartlarda Doğu Anadolu'nun ve diğer bölgelerin sosyal ve iktisâdî meselelerinin hâllinde çok büyük rolü olan Hamîdiye Alayları, siyâsî bakımdan emperyalist devletlerin ve azınlıkların hedefi hâline geldi. Çünkü bu güçler ve azınlıklar gâyelerine ulaşabilmek yolunda Abdülhamîd Han'ı ve Hamîdiye Alayları'nı en büyük mâni görüyorlardı. Abdülhamîd Han'ın tahttan indirilmesinden sonra, iktidâra yerleşen İttihat ve Terakkî, Hamîdiye Alayları teşkilâtını lağvetti. (Rehber Ansiklopedisi, 7.c., 72-73.s.)
Hırt bu hafta Ermeniler'de 'üzüm bayramı' olarak da bilinen Meryemana yortusunun Pagan geleneklerde Anahit tanrısına uzanan hikayesini anlatıyor...Bahçe düzenleme görevine sürülen Görme engelli muhalif belediye çalışanları, Açlık grevinde adil yargılama talebiyle açlık grevine giren Emru Timtik ve Aytaç Ünsal'a tutsak tutuldukları hastanede sağlık çalışanlarının sabahları yiyemeyecekleri ekmeği göstererek uyguladığı psikolojik işkence...Fransa'da bana 2000 Euro verin bu Ermenilere her yerde gerekeni yapayım diyen sosyal medyada FrancoTurc olarak bilinen Ahmet'in boyunu aşan tehditleri...Hepsi 15 dakika'da Hırt'ta...Hırt Podcast Yayınını hazırlayan ve sunan: Aris NALCI: @arisnalciYayıncı: PodfreshPodcast Erişim Kanalları:- Spreaker- Spotify- Googlepodcast- Apple podcast- Facebook- twitterPodfresh tarafından hazırlanmıştır. “Hırt”; Siyasi bir hiciv programıdır. Kritik yapar, dalga geçer, siyasal sosyal alanda atar tutar.si hiciv programı.
Doç. Dr. Zafer Duygu (Gezgin Tayfa - Online Seminer)
Bu hafta Hırt'ta Aris NALCI sosyal medyada başlatılan empatik kelime oyunu denemesi yapıyor. Azınlıklara karşı ayrımcılığı ele alan ve eleştiren 2014'teki bir makalenin öznelerini değiştirdiğimizde bile ne kadar güçlü bir anlam ifade ediyor onu görüyoruz. Bugüne kadar yazdığımız tüm makalelerde Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Yahudiler ve Süryaniler Türk, Türkler de Ermeni olsa ne değişirdi. Hepimiz Ermeniyiz yerine hepimiz Türküz, Afedersiniz Ermeni yerine Afedersiniz Türk empatisinden neler öğrenebiliriz?⚡Bu program Podfresh bünyesinde yapılmaktadır.
Yüksel Nizamoğlu | Abdülhamit, Hamidiye Alayları ve Ermeniler | 29.04.2020 by TR724 E-GAZETE
Ayşe Hür, 1915 Ermeni Soykırımı’nın 105. Yıldönümünde “Katolik, Protestan Ermeniler ile İstanbul, İzmir ve Edirne Ermenileri sürülmedi” yalanını değerlendiriyor. Ayşe Hür: Öldürülen Ermenilerin sayılarıyla pervasızca oynayan resmî tarihçilerin, İTC’nin 1915’te Ermenilere reva gördüğü muamelenin “soykırım” olmadığını kanıtlamak için ileri sürdüğü tezlerden biri Ermenilerin “grup olarak hedef alınmadıkları” idi.Tehcirin başlangıcında bütün vilayetlere gönderilen emirlerde "vilayet dahilindeki kura ve kasabatda bulunan bila istisna (istisnasız) bilimum (bütün) Ermeniler aileleriyle birlikte ihraç edilecektir" yazar. Talat 11 Ağustos 1915'de vilayetlere çektiği telgrafta "Ermeni Katoliklerin diğerleri ile birlikte sevk ve tediblerini" ister. 15 Ağustos'ta Almanların baskısıyla "Protestan mezhebinden Ermenilerin [henüz] sevk olunmayanlarının sevkinden sarf-ı nazar edilsin" der.
Beril Eski, İstanbul’da Ermeniler ve Rumlar başta olmak üzere Hristiyan azınlığın kutladığı Paskalya bayramlarının dününü ve bugününü, yeme-içme uzmanı yazar Levon Bağış ve canlı tanıklarla konuşuyor:“İşte Rio karnavalı. Bu karnavalın çok şaşaalı bir versiyonu 1940’lara kadar İstanbul Tatavla’da yapılıyor.""Tatavla'da şaşaalı bir karnaval düzenlenirmiş oruç öncesi: Tatavla karnavalı. Meyhane ve birahanelerde sabahlanırmış. Etsiz mezeler tüketilirmiş. Pera Caddesi’nde toplanan maskaralar, bugünkü Kalyoncu Kulluk Sokak’tan Dolapdere’ye inerler, oradan Tatavla’ya çıkarlarmış. Sonra da Aya Dimitri Kilisesi’nin önündeki meydanda seyyar satıcılar, sokak müzisyenleri, akrobatlar, palyaçolar, laternacılar ve dönemin amatör itfaiyeci sınıfı “tulumbacılar” tarafından karşılanırlarmış.Gündüzleri kadın ve çocuklar, geceleriyse bıçkın ve müstehcenleri eğlerlermiş. Karanlık çöktüğünde atlar üzerinde Amazon denilen kadınlar karnaval yürüyüşüne katılır, kabadayıları onlara eşlik edermiş."
Aris Nalcı ile Hırt bu hafta da dopdolu! Ermeniler gerçekten altınları nereye gömdü? Define avcılığı ve bitmeyen mitler. Hazine kültürü ve bitmeyen yağmacılık üzerine hiciv eden ironik bir program.⚡Bu program Friedrich Ebert Stiftung'un katkılarıyla hazırlanmaktadır. Yayınların sorumluluğu yayıncılara aittir.
Geçmişten Gelen’de bu hafta; Birinci Dünya Savaşı Kafkas Cephesi’ni konuşuyoruz. Ülkelerin motivasyonları neydi? Osmanlı 3. Ordusu neden macereya atıldı? Almanların cephedeki etkisini ne kadardı? Ermeniler denildiği gibi Ruslara fayda sağladı mı? Ruslar savaştan çekildikten sonra cephenin durumu nasıl değişti? Tüm bu soruların cevapları ve daha fazlası podcastimizde. Bizleri dinlemeye devam edin.
ABD'deki soykırım yasa tasarısından Garo Paylan'ın meclis konuşmasına oradan da Suriye Türkiye ilişkisine 15 dakikalık bir aforizma.
Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'Dönemin Müslüman/Türk tanıklıklarına göre 1915’te yaşananlar neydi?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''O meşum 1915 yılında, 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’da tutuklama haberini duyan Ermeniler İstanbul Mebusu Avukat Krikor Zohrab’ın evine koşmuşlardı. Zohrap Bey de Sadrazam Said Halim Paşa'nın yanına. Ancak Ayaş ve Çankırı sürgünlerini durduramamıştı. 2 Haziran 1915 gecesi Cadde-i Kebir’deki Cercle d’Orient Kulübü’nde Talât Paşa ve Halil Bey’le yemek yiyen, ardından kâğıt oynayan, Zohrab Efendi kulüpten ayrılırken Talât Paşa da kalkmış ve nedense Zohrab’ı yanağından öpmüştü. Edebiyatçı ve siyasetçi Halide Edip (Adıvar) Hanım, Cemal Paşa’nın davetiyle Lübnan’a giderken, trende bilmeden konuşduğu Dr. Bahaeddin Şakir için Falih Rıfkı’ya “Bana bilmeyerek bir katilin elini sıktırdınız” demişti. Halide Edip, bin kadar Ermeni yetimin kaldığı Ayn Tura Yetimhanesi’nin içler acısı halini anlattıktan sonra şöyle yazmıştı Cavid Bey’e: “Yeni kabine bu emsalsiz zulüm ve cinayetin hiç olmazsa sonuçlarını hafifletemez mi? Şimdi bugün yaşayanlara insan hakkı veremez mi?”.
Tuhafiye’de Hale Akay ve Alin Ozinian ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilen Ermeni Soykırımı yasa tasarısını konuşuyor. Tasarı siyasi mi? Zamanla manidar mı? Türkiye’den gelen tepkiler nasıl yorumlanmalı?
Rojava'da bulunan gazeteci Nazım Daştan Özgürüz Radyo'da son gelişmeleri aktardı. Nazım Daştan: ''Türkiye burada kazanımları yıkmak için uluslararası meşruiyet yaratmaya çalışıyor. Alana aylardır askeri sevkiyat yapılıyor. Halk plana karşı tepki duyuyor. Sadece Kürtler değil, Araplar, Ermeniler dahil. Gire Sipe ile Serekaniye’de sınır hattında nöbet çadırları kurulmuş durumda. Kuzey Doğu Suriye yönetimi bugün itibariyle seferberlik ilan etti.IŞİD ile Suriye savaşının kaderi değiştirilmek istendi. Ancak askeri bir yenilgiye uğradı. Fakat uyuyan hücreleri bitmedi. Hücreler saldırı için fırsat kolluyor. Kamplarda kalan IŞİD'li ailelerin sayısının 70 bini aştığını biliyoruz. Kuzey Doğu Suriye yönetimi cezaevlerinde 12 bin IŞİD'li bulunuyor. Olası operasyon ve kaosta buranın güvenliği de önemli bir konu olacak.''
AGOS Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ile Hrant Dink davasından yaşanan son gelişmeleri, her an her şeyin olabileceği söylenen İstanbul Ermenileri patrik seçimini ve 6-7 Eylül Olayları'nı konuştuk. Dava ile ilgili yaşanan son gelişmeleri "Dink cinayetinin üzerindeki karanlık perdenin varlığını koruduğunun bir göstergesi" olarak nitelendiren Agos Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan, "Aile avukatlarının da belirttiği gibi cezasızlığın önü açıldı" diyor.
Dersimiz Tarih’in konuğu Clark Üniversitesi’nde tarih profesörü Taner Akçam.Akçam, Osmanlı Arşivleri’nde Ermeni Soykırımı’na ilişkin bulduğu yeni belgeleri açıkladı ve Ermeniler’in imhasına dair ilk ‘imha’ kararının 1 Aralık 1914’te alındığını belirtti.
Geçmişten Gelende Bu Hafta: Ermeni Meselesi Osmanlı Devletinde sadık millet denen Ermeniler neden isyan etti? Türkleri ve Ermenileri bu duruma kimler düşürdü? Ermenilerin tehcir edilme nedenleri nelerdir? gibi daha birçok sorunun cevaplamaya çalışıyoruz.
İstanbul'da Ermeni Cemaatinin oluşumu, Hasköy'de Ermeniler ve Amiralar...
İstanbul'da Ermeni Cemaatinin oluşumu, Hasköy'de Ermeniler ve Amiralar...
29 Aralık 2014: Birzamanlar Yayıncılık 10 Yaşında: Osman Köker'le Sohbet 8 Ocak 2005'te İstanbul'da açılan ve daha sonra dünyanın dört bir yanını dolaşan Sireli Yeğparis (Sevgili Kardeşim: Orlando Carlo Caumeno Koleksiyonu'ndan Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye'de Ermeniler) sergisi ve kitabının basımıyla beraber doğan Bir Zamanlar Yayıncılık 10 yaşını doldurdu. Bu vesileyle Galeri Birzamanlar'da açılan "10 Yıl Sergisi" ay sonuna kadar görülebilir. Biz de Açık Dergi olarak, galeriye konuk olduk ve Bir Zamanlar Yayıncılık'ın kurucusu Osman Köker'le sohbet ettik.