POPULARITY
Dile kolay, çeyrek asrı geride bıraktık. Türkiye'de siyasetin çok partili ve çok canlı olduğu yıllardı. Refah Partisi'nin altın yıllarıydı. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, Diyarbakır, Ankara, Kayseri ve Konya Büyükşehir Belediyeleri Refah Partisi tarafından kazanılmış, parti adım adım iktidara doğru yürüyordu. İstanbul'da bambaşka bir iklim oluşmuştu. Erdoğan'ın liderliği, İstanbul'un darmadağınık kent yönetimini yönetilebilir hale getirirken, çok fazla dikkat edilmeyen bir alanda devrim niteliğinde faaliyetler gerçekleşiyordu. Türkiye'de muhafazakâr siyasetin temelleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 1994 yılında başlayan kültür faaliyetleri ile atılmış oldu. Kırk yıllık siyasi birikim, Kültür Daire Başkanlığı'nın yaptığı etkinliklerle, bir yandan Orta Asya'dan Balkanlar'a Türk kültürü ile buluşurken, diğer yandan İstanbul küresel anlamda bir kültür merkezine dönüşme süreci yaşıyordu. Milli Görüş geleneğinin köklü geçmişi, kültürel anlamda derinlik kazanıyordu. Bugün 1994 yılındaki seviyenin gerisindeyiz; Erdoğan'ın ortaya koymuş olduğu kültürel vizyon, kamu yatırımları ile at başı gidiyordu. Daha sonra hizmet ve yatırım coşkusu, kültürü unutulan kalemler arasına soktu. AK Parti'nin yirmi yıllık icraatları ve hükümet politikaları hakkında çok şey söylenebilir. Kanaatim odur ki, yirmi yıllık iktidarın temelleri İstanbul'da yapılan kültürel ve akademik çalışmalarla atılmıştır. Her bir kişinin kendi namı hesabına vizyon geliştirdiği yıllarda, bir araştırma firması kurmak bize nasip oldu. GENAR ismi henüz ortaya çıkmıştı. Rahmetli Bahri Zengin ziyaretimize gelmişti ve bize şu tavsiyelerde bulundu: “Eğer değer ile oynamazsanız, önümüzdeki on yılda ülkenin en önemli araştırma firmalarından biri olursunuz.” Ben de kendilerine “Hatalı iş yapmak karakterimize uygun değil,” demiştim. Yine rahmetli Prof. Orhan Türkdoğan, iş tutuşumuza bakarak benzer bir ifade kullanmıştı. 28 yıla çok şey sığdırdık. Araştırma alanında değer üretip yayınlamanın ötesinde, bir enstitü gibi çalıştık. “Kentim İstanbul” programı, kentleşme konusunda oldukça orijinal bir kampanyaydı. Yine, 2010 İstanbul Kültür Başkenti döneminde yapımcılığını üstlendiğimiz “İstanbul'un Şehirleri” belgeseli alanda takdir gördü.
24. Bölüm Konu Başlıkları: • OpenAI, ChatGPT'nin özel bir versiyonu olan ChatGPT Edu'yu duyurdu. • Perplexity, Wall Street Journal tarafından yürütülen bir ankette ChatGPT ve Gemini'nin önünde bir numaralı yapay zeka sohbet robotu seçildi. Microsoft Copilot en az tercih edileni. • Elon Musk neden hiçbir şeyin patentini almadığını anlattı: Ben zaten daha iyisini yapacağım, eskisini herkes birebir kullanabilir, çoğaltabilir, ya da esinlenir. • Elon: AGI 2025'de • Google Türkiye Direktörü Mehmet Keteloğlu, Fatih Altaylı'ya konuştu:“Türkiye'de yapay zeka öyle korkulduğu gibi herkesi işsiz bırakmayacak. • Joe Biden, seçim kampanyası için yıllık 85 bin dolar (yaklaşık 2 milyon 800 bin TL) maaşla çalışacak mizah içerik üreticisi arıyor. • "Eski Google CEO'su Eric Schmidt, ABD ve Çin'in en güçlü yapay zeka sistemlerinin bir gün askeri üslerde depolanabileceğini ve makineli tüfeklerle çevrelenebileceğini söylüyor" • Grok'a Elon'un YGZ öngörüsünü sordum.. beni hayal kırıklığına uğratmadı. Yapacağım diyorsa yapar diyor. • Canva Ceo'su oynadı. Melanie Perkins. • Elon Musk'ın yapay zekaya dair bir iyi, bir de kötü tahmini var: • Doge Designer: Microsoft, şifreleri veya herhangi bir özel bilgiyi içerebilecek şekilde tüm ekranın sık sık ekran görüntülerini alan yeni bir "Geri Çağırma" özelliğini duyurdu. Windows'u boykot edip başka bir işletim sistemine geçmenin zamanı geldi mi? • Everyone wants to create AI generated content. No one wants to consume AI generated content. • iOS 18'le iPhone'lara gelecek yeni özellikler ortaya çıktı. Artık yapay zekâyla emoji oluşturulabilecek! Birkaç hafta sonra tanıtılacak iOS 18'le kullanıcılar, yapay zekâyla emoji oluşturma ve uygulama logolarının rengini değiştirme gibi özelliklere kavuşacak. • YouTube'a ıslık çalarak ve mırıldanarak şarkı bulma özelliği geldi. • OpenAI, Yeni Bir Amiral Gemisi Yapay Zeka Modeli Eğitimine Başladığını Söyledi • OpenAI Yönetim Kurulu bir Emniyet ve Güvenlik Komitesi oluşturdu • Nvidia sadece bir gün içinde borsasının toplam değerinin üçte biri kadar değerlendi. • Daron Acemoğlu'nun Yapay Zeka ile ilgili yeni bir makalesi yayımlandı. • Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yayınlanan yazılı açıklama • Japonya'da aşırı gerçekçi robot at tanıtıldı. • OpenAI + VOX, +The Atlantic, +WAN-IFRA • GPT-4o free açıldı • YouTube CEO'su Neal Mohan, OpenAI'nin Sora'ya içerik konusunda eğitim vermesinin YouTube'un Hizmet Şartlarını ihlal ediyor olabileceğini ve Google'ın da bu kurallara bağlı olduğunu söyledi • Prof. Ethan Mollick yapay zekanın geleceği için dört senaryo sunuyor ve şu anda kullandığımız yapay zekanın şimdiye kadar kullanacağımız en kötü yapay zeka olduğunu söylüyor • Suno melodi genişletiyor • Orgeneral yapay zeka! Dördüncü kuvvet komutanı olabilir #yapayzeka #chatgpt4o #elonmusk --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/timur-akkurt/message
Kavramlar ve tasnifler yaşanılan dönemin farklı yönlerini anlamamızı sağlayan analitik çerçevelerdir. Bu nedenle sosyal teorinin önemli isimleri yaşadıkları çağı tanımlama adına muhtelif kavramlar geliştirmişlerdir. 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başı itibarıyla farklı bir evrede yaşadığımız gerçeğini bütün boyutları ile anlamlandırma arayışı içerisinde olan düşünürler, dönemlendirme ve analiz açısından önemli çerçeveler ihdas etmişlerdir. Her ne kadar bir kavram, dönemin bütün boyutlarını analiz etmede sınırlılıklar ihtiva etse de aynı dönemi anlamlandırma adına üretilen farklı kavramlar, gerçekliğin muhtelif boyutlarını görebilmemizi sağlarlar. Bu açıdan 1960'lar ve 70'ler boyunca tartışılan endüstri sonrası toplum teorileri, bilgi ve enformasyon çağı kavramsallaştırmalarını anlama adına önemli. Nitekim o dönem tartışılan ve ilgili dönemi geçiş toplumu olarak kategorize eden yaklaşımlar, hem sosyal hem ekonomik hem de politik açıdan nasıl bir değişim içerisinde olunduğunu göstermişlerdir. Örneğin mal üretiminden hizmet üretimine, mavi yakalı endüstriyel mesleklerden beyaz yakalı profesyonel ve teknik konumlara, işçi sınıfı ağırlıklı bir toplumdan orta sınıf topluma geçişin söz konusu olduğu bir transformasyon süreci söz konusu olmuştur. Politikacılar ve işadamlarından oluşan geleneksel güç yapısına meydan okuyabilecek yeni bir “bilgi sınıfı”nın ortaya çıkması ise bilginin merkezi konumu ve etkisine karşılık gelmektedir. Endüstri sonrası toplum tezlerini destekleyen en önemli saha ise teknoloji idi. Teknolojinin kontrolü ve teknolojik gelişmelerin merkezde olduğu bir gelecek yöneliminin söz konusu olacağı argümanı, Daniel Bell ve sonraki kuşak açısından dikkat çekilen bir husustu. Bütün yönleriyle değerlendirilmeye çalışılan 20. yüzyılın ardından 21. yüzyıl da bazı açılardan aşırılıklar çağının devamına işaret eden gelişmelere sahne oluyor. Aşırı sağ ve popülizmin ivme kazandığı, yabancı karşıtlığının birlikte yaşama açısından tehdit oluşturduğu ve modern teknolojilere entegre bir terör ve şiddet sarmalının hakim olduğu bir vasatta yaşıyoruz. Güvenlik ve Teknoloji
Avrupa'da ve dünyanın diğer uçlarında yaşayan Türklerin katıldığı büyük buluşma tam 10 yıl sonra Belçika'da gerçekleşti. Her anı coşkulu ve her katılımcının hasretini dışa vurduğu bu tarihi buluşmayı izlemek için ben de Belçika'nın Hasselt kentindeydim. İslâm Toplumu Milli Görüş'ün (IGMG) çağrısıyla 40 bine yakın insan kapalı spor salonunu deyim yerindeyse tıka basa doldurdular. Salona girdikten bir süre sonra; buradaki ortamı, heyecanı, samimiyeti, gayreti ve muhabbeti aktarmak zor olacak en iyisi anı yaşamak, dedim. Instagram'dan birkaç hikâye paylaştıktan sonra ambiyansı izledim. Anı yaşamak gibisi yoktu. Üç gündür ‘Nasıl ifade edebilirim' diye düşünüyorum. Öncesinde, merhum Necmettin Erbakan ile arkadaşlarının, 80'lerin sonunda ise Refah Partisi çevresinde oluşan hava vardır ya hani, hep konuşulan, hasretle yâd edilen ve adına “dava” denilen… Özelde Türkiye'deki dindar Müslümanların, genelde dünyadaki tüm mazlumların dertlerini omuzlayıp çetin bir siyasi mücadeleye koyulan insanların, muhabbet bağıyla örülmüş, hukukunu İslâm kardeşliğinin oluşturduğu ve artık ‘eskide kalan' günlere gittim, Belçika'da. ‘Milli Görüş'ün çatısı altında toplanmanın nasıl bir duygu olduğunu yıllar sonra yeniden tadarken, Milli Görüş'ün Türkiye'deki politik ayrışmaların dışında, siyaset üstü bir yapı olduğunu da yerinde gözlemlemiş oldum. Aktarmaya çalıştığım duyguları, Türkiye'den gelip İslâm Toplumu Milli Görüş'ün programlarına katılan çok sayıda isimden daha önce duymuştum. Evet gerçekten de “bizlerin 90'lı yıllarda” teneffüs ettiği ve zamanla kaybolan o samimi hava IGMG çatısı altındaki her etkinlikte ya da bir caminin çay ocağında esmeye devam ediyor. Türkiye açısından bakıldığında bu hislerin nereye kaybolduğuna dair herkesin bir fikri, yorumu ve hatta eleştirisi var. Üzerine konuştuğumuzda, “muhafaza edilmiş Milli Görüş ortamları” için Türkiye'den uzak olma ve azınlıkta kalma, ana etken kabul ediliyor. Daha da açacak olursak, her veçhesiyle politik olarak muhalefette kalmak diyebiliriz. Daha fazla derinlere girmeden IGMG Kardeşlik Dayanışma Günü'nden aktarımlar yapayım. Altmış yılın insanî, siyasî ve İslâmî birikimi olan, 1995'te Avrupa'da dini, sosyal ve kültürel etkinliklerle birlikte Müslümanlığın öğrenilmesi ve öğretilmesi için Avrupa Millî Görüş Teşkilatı adıyla kurulan ve sonraki süreçte dünya Müslümanlarına ve tüm topluma hizmet amacıyla İslâm Toplumu Milli Görüş adını alan yapılanma bugün bir dünya hareketine dönüştü. Teşkilatın, 10 yıl sonra gerçekleştirdiği büyük buluşmaya 43 ülkeden delege ve gönüllü katılımı oldu. Salonda, her ülke ve bölgeden yoklama alındı ve Avrupa'ya uzak diyarlar sayılan; Japonya, Avustralya, ABD ile Kanada delegeleri yoğun alkış aldı.
9 Haziran'da yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine Almanya'dan katılacak partilerden biri de DAVA oluşumu. UID, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Görüş'e yakın isimler tarafından kurulan parti Alman kamuoyunda "AKP'nin uzantısı" olmakla eleştiriliyor. AP seçimlerinde birinci sıradan aday olan avukat Fatih Zingal podcast WDR Cosmo Türkçe'ye konuk oldu, bu yeni siyasi oluşumun programını ve hedeflerini anlattı- Ayrıca kamuoyu ile medyada yükselen eleştirilere de yanıt verdi. Mikrofonda Çelik Akpınar ve Elmas Topcu var. Von Celik Akpinar.
Erbakan Hoca'nın geçmişteki hasımları, şimdilerde hızlı Fatih Erbakan “taraftarı” oldu! Daha düne kadar “Gerici” dedikleri Yeniden Refah Partisi'nin Genel Başkanı Fatih Erbakan'ı bugünlerde manşetlerine çıkarıyor, ekranlarında ağırlıyorlar. *** “İstanbul'da aday gösteren Hoca'nın Oğlu, İmamoğlu'na seçimi kazandıracak” hesabıyla… Politika tiyatrosunda rol icabı “Milli Görüşçü” oldular!
Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
“Büyük Türkiye” idealiyle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra oluşan Cumhur İttifakı üzerine fazlaca yazılmadı. İttifakın manevi değeri yüksekti. Bu misyon ortaklığının nereye varacağına dair bir öngörü olmadığı için söylem kurmakta bir tedirginlik vardı. Cumhur İttifakı ile ilgili ilk değerlendirme yazısını kaleme aldığımda üç temel başlığa atıf yapmıştım: 1- Küresel hegemonyaya karşı direnç: Bilindiği gibi bir ülkede hangi siyasi parti ABD çıkarlarının hilafına bir siyaset uygulamaya başlarsa, ya hükümetten düşürülür ya da refüze edilir. AK Parti ve MHP ittifakı dış güçlerin iç siyasete müdahil olmasına karşı bir direnç oluşturacaktır ki 2016'dan bugüne kadar bu siyasal güç birliği korunabilmiştir. 2-Vesayetin geri dönüşüne engel: 1960 ihtilaliyle başlayan vesayet sistemi ve NATO eliyle üye ülkeleri içten yönetme konseptinin FETÖ darbe girişimi ile son bulduğu vurgulanmış, Cumhur İttifakı'nın varlığıyla vesayetin demokrasiye galip gelme ihtimaline karşı duruş sergilenmiştir. 3- Devlet-millet kaynaşması: Çok partili hayatın başlangıcından bugüne hangi siyasi parti iktidara ortak olmak istemişse CHP tarafından hain olarak ilan edilmiş ve rejim tehlikesi olarak görülmüştür. AK Parti de bu düşmanlıktan nasibini aldı. Bir milliyetçi partinin ittifakta olması devlet-millet kaynaşması için önyargıları ortadan kaldıran bir etki oluşturdu. MHP, 2017'deki cumhurbaşkanlığı referandumu ile başlamak kaydıyla kayıtsız-şartsız hükümete destek verdi. Bu destek karşısında hükümete ortak olmadı. AK Parti ve MHP büyük Türkiye devrimini gerçekleştirdiler. Bu süre zarfında Türkiye'nin altyapı yatırımları büyük oranda tamamlandı. Türkiye'nin sınır ötesi tezkireleri sorunsuz bir şekilde Meclis'ten geçti. Savunma sanayii ve milli ordunun güçlenmesi konusunda önemli adımlar atıldı. Hâsılı Batılı devletlere karşı tam bağımsızlık mücadelesi veren “Büyük Türkiye” bu bağlamda geri dönmeyecek şekilde güçlü bir yol kat etti. YENİDEN REFAH PARTİSİ (YRP) NASIL BİR TUTUM TAKINMALI? Aynı gelenekten gelen dört yeni parti siyasete katıldı. Bu partiler hem hükümete karşı muhalefet edecek hem de kendi aralarında rekabet edecekler. Çünkü hepsi aynı oy kitlesine hitap ediyor. 2020 yılında dört partinin oy oranları şu şekildeydi: DEVA yüzde 3, Saadet yüzde 2, Gelecek yüzde 1,8 ve YRP yüzde 1,4. Milli Görüş geleneğine yaslanan bu dört partiden hangisi partileşebilir diye bir soru soracak olsanız muhtemelen DEVA Partisi'nin kalıcı bir parti olacağı tezi öne çıkardı. Sebebi ne olursa olsun, üç parti siyasal tercihini CHP'den yana kullandı. YRP daha bağımsız bir politika belirledi. Seçime kısa bir süre kala YRP'nin oyları 1,7'lere yükselirken diğer üç partinin oy toplamı ancak YRP oyları kadar kalmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde YRP Cumhur İttifakı'na katıldı. YRP'nin ittifaka katılmasıyla partiye ne tür faydalar sağlayacağını üç başlıkta özetlemiştim:
Sezai Karakoç Üstadımızın vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği “Uluslararası Sezai Karakoç Günleri”nin hem düzenleme komitesinde hem de konuşmacısı olunca 4 gün sürecek program vesilesiyle buraya, şehre geldim. “Programın ilk gününde konuşan birbirinden kıymetli 11 konuğun ortaklaşa vurgusu neydi?” diye sorarsanız bana, cevabım “Kudüs” olurdu. Bu, burada bir dursun. Türkiye'de “Kudüs” meselesi, 1900'lerin başından bugünlere süregiden başat bir duyarlılık. Kutsal mabedimizin 1940'lardan itibaren işgal edilmeye çalışılmasıyla giderek artan bu duyarlılığın taşıyıcı isimlerini ve bu duyarlılığın tarihi gelişimini anlamak, Filistin ve Kudüs konusundaki toplumsal refleksimizin bugününü de anlamaya yarayacak bence. “Osmanlı münevveri” dediğimiz ve Osmanlı ülkesini “bir bütün olarak önemseyen” insan tipinin Kudüs'e yaklaşımı “bir ilimiz daha elimizden gitmesin” yaklaşımı olmamış. Onlar, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın ne denli önemli ve simgesel yerler olduğunu “doğal olarak bilen” insanlar oldukları için bu kaybı son derece hayati bir mesele olarak ele almışlar. Mekke'nin, Medine'nin ve Kudüs'ün düşüşünü İstanbul'un, payitahtın düşmesiyle bir tutmuş adamlar bunlar. Üstelik Osmanlı'nın dağılmasını engellemek için çözümü İslam'da, Türklükte, Batı'da, seküler hayat tarzında, modernleşmede falan görüyor olmaları bu duyarlılığı göstermelerine engel teşkil etmemiş. Bütün farklılıklarını bir yana bırakıp Kudüs ve Aksa konusunda çok benzer bir hissiyat geliştirmişler. 1923-1950 arası, yani genç Türkiye Cumhuriyeti kurulup memleketin yönü bütünüyle Batı'ya ayarladığında ve tüm Arap âlemi tümüyle Türklere düşman olarak kodlandığında bile memleketin idarecileri de, aydını da Kudüs ve Aksa meselesine belirgin bir duyarlılık göstermiş. Mustafa Kemal'in de, dönemin diğer siyasal aktörlerinin de Filistin'de olan bitene kayıtsız kalmadığını görmek mümkün. 60'lardan 70'lere doğru gelindiğinde üç farklı damar çıkmış ortaya memlekette. İslamcı-dindar ana damar, bilhassa yetiştirdiği parlak edebiyatçılar ve düşünce adamları üzerinden Kudüs ve Aksa duyarlılığını yaygınlaştırma çabasına girişmiş. Sol-sosyalist ana damar ise o dönemde Filistin davasının yürütücülüğünü sol-sosyalist gelenek sürdürüyor diye “Filistin davası” etrafında kenetlenmiş bir politik duyarlılık geliştirmiş. Bir de seküler-Kamalist ana damar var tabii. Bu ana damar, kendi politik köklerinin bu konuda geliştirdiği refleksi de inkâr ederek “aman bana ne” noktasına ilerlemiş. Bu dönemde Necip Fazıl'ın, Sezai Karakoç'un, Nuri Pakdil'in ve diğer dindar edebiyat ve düşünce insanlarının Filistin, Kudüs ve Aksa konusunda müthiş bir duyarlılık gösterdiğini söylemek mümkün. Bilhassa 70'lerin sonuna doğru Necmettin Erbakan ve liderliğini üstlendiği Milli Görüş hareketinin Kudüs ve Aksa konusunda son derece önemli çalışmalar yaptığını, 12 Eylül Darbesi'nden hemen önce Konya'da, Cumhuriyet tarihinin en büyük eylemlerinden birinin “Büyük Kudüs Mitingi” adıyla yapıldığını da hatırlayalım.
Ne yapayım, bari ders vereyim! Dersimiz Milli Güvenlik olacak. Buyurun öyleyse... Önce sorunu tarif edeceğim, ABD ve Rusya örneklerini vereceğim, sonra Türkiye hakkında bir durum tespitimiz olacak, yapılması gerekeni işaret edeceğim.
Kafa Kafaya'nın yeni bölümünde Vahit ve Yaşar Cihan Tugal'ın "Pasif Devrim: İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi" kitabını konuştu. Kitap radikal İslamcı toplumların AK Parti iktidarıyla birlikte hem Türkiye'deki cumhuriyet rejimiyle hem de kapitalist ekonomik düzenle olan ilişkilerinin nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Antonio Gramsci'nin hegemonya teorisine yaslanan çalışmada iktidara gelmek isteyen İslamcıların düzenle kavga etmek yerine ona ayak uydurmayı seçmelerinin hem düzenin hegemonik gücünü arttırdığını hem de İslamcı harekete düzeni dönüştürme imkanı verdiğini iddia ediyor. Yaşar ve Vahit Türkiye'deki Milli Görüş hareketinin 1990'larda yaşadığı dönüşüm ve AK Parti iktidarının 2010'larda yaşadığı dönüşümü dönemsel dinamiklere eğilerek ve Mısır'daki Müslüman Kardeşler hareketi gibi uluslararası örneklerle de kıyaslayarak anlamaya çalıştılar.
12 Eylül darbesinin üzerinden tam 43 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi yönetimi ele aldı. 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişinin yargılandığı davalarda 7 bin kişi için idam istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 49 kişi darağacında hayatını kaybetti. Yaklaşık 100 bin kişi “örgüt üyesi olma” suçundan yargılandı. 14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından “değişim” tartışmalarının sürdüğü CHP, 100. yılını bu hafta sonu kutladı. Kutlamalara “değişim” çağrılarını başlatan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun katılmaması dikkat çekti. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 100. yıl konuşmasında 13 başlıkta, nasıl bir Türkiye istediklerini anlattı. Kılıçdaroğlu, CHP'nin parti içi tartışmaları, “yenilenmenin aracı” olarak gördüğünü söyledi. İBB ise “100. Yılında CHP” başlıklı bir panel düzenledi. İmamoğlu “CHP değişirse Türkiye değişir” dedi. Nuray Mert, Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sorularını yanıtladı.
Den stora moskén som är under uppbyggnad i Skärholmen i södra Stockholm har nära anknytning till den islamistiska rörelsen Milli Görüs. På moskéns hemsida står det att majoriteten av alla muslimer vill ha sharialagar. Skattebetalarna bidrar till projektet med drygt 13 miljoner, rapporterar Lars Åberg. Artikeln har uppdaterats med svar från Skolverket. Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.
8 Haziran tarihli Milli Güvenlik Kurulu basın bildirisi, emsallerinden önemli bir farkla ayrılıyor. Önceki açıklamalarda olmayan, muhtemelen uzun süre boyunca-belki yüzyıl daha-tekrarlanmayacak bir ‘açılış maddesine' sahip... “Türkiye Cumhuriyeti'nin geride bıraktığımız yüzyılda karşı karşıya kaldığı sınamaların, milletimizin demokrasiye olan inancı ile istiklal ve istikbal mücadelesindeki azmini keskinleştirirken, devletimizin temellerini daha da sağlamlaştırdığı belirtilmiş; Türkiye Yüzyılının başlangıcı olan yeni dönemde de ülkemizin güvenliğini, huzurunu ve refahını sağlamaya yönelik adımların aynı kararlılıkla atılmasına devam edileceği vurgulanmıştır”... Yani devam ediyoruz.. Ama yeni ve üst aşamaya geçiyoruz... Metin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ileri ideallerine yatırım yapıyor ama kısa vadeli yüzleşmeleri de, yani “Ankara ne yapacak” diye bekleyenlerin meraklarını da gideriyor.
Hasan Damar ağabeyimiz vefat etti. Milli Görüş davamızın öncülerindendi. Hiç kimsenin olmadığı dönemlerde “ben varım!” diyenlerdendi. İnançlıydı. Samimiydi. Cesurdu. Fedakardı. İyi bir hatipti. Çıkarsız ve beklentisizdi. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nın kurucu aktörlerindendi. Bir ayağı Avrupa, öbür ayağı Türkiye'de olan bir dava adamıydı. Ölümlü dünya işte. Bir varsın bir yoksun.
Bir zamanlar akın akın koşulan, tıklım tıklım dolu olan parti binaları sinek avlamaya başladı... Eskiden "Keşke beni de çağırsa" diye sağdan soldan araya adam sıkıştıranlar, bugün adı geçince kaçacak delik arıyor... Böyledir ama... Korkuyla kurulan imparatorluklar da yıkılır bir gün... #siyaset #erdoğan Jenerik müziği: Rahman Altın
S aadet Partisi Genel Başkanı ve Milli Görüşün lideri Karamollaoğlu ulusal bir gazeteye yaptığı açıklamalarda ‘İmamoğlu ya da Yavaş kazanır demek cahilce bir iddia! Erdoğan'ın politik birikimini mali imkanlarını yargıdaki imkanlarını hafife alıyorlar. Erdoğan buldozer gibi ezip geçer' buyurmuş. Karamollaoğlu'nun bu açıklamasını duyan veya okuyan okurlarımızın ilk tepkisi ‘Karamollaoğlu'nun başına taş mı düştü' sorusu olacak sanırım. Acele etmeyin değerli okurlarımız ‘Turp'un büyüğü heybede' atasözünde olduğu gibi Temel Karamollaoğlu da kahin niteliğindeki bu karşılaştırmayı Kılıçdaroğlu ile yaparken CHP liderini kamuoyu araştırmalarında Başkan Erdoğan'dan ileride olduğu iddiasını ortaya atıyor. Karamollaoğlu'nun bu açıklaması 6'lı masayı ikiye indirgeyen Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener arasındaki gerilimi fersah fersah aşan bir çatışmayı ‘adaylık krizini' ortaya koyarken Akşener ve Kılıçdaroğlu'nun kamuoyuna sorun yok açıklamalarının koca bir yalandan ibaret olduğunu açık ediyor. Karamollaoğlu bu açıklama ile Kılıçdaroğlu cephesinde yer aldığını açıklarken diğer 4 liderin kimi desteklediği veya çoklu adayı mı savundukları şimdilik bilinmiyor. Ancak 6'lı masanın Kılıçdaroğlu dışında bir adayı destekleme şansı bulunmuyor. Bu nedenle 6'lı masanın üzerinde anlaşacağı Kılıçdaroğlu dışındaki bir aday 6'lı masaya bırakılmış bir bomba misali masayı darmadağın edecek sanırım. Her ne kadar Kılıçdaroğlu zoraki bir şekilde
Podcastimizin bu bölümünde bizi oldukça rahatsız eden birkaç meslek grubu hakkında ileri geri konuştuk. Keyifli dinlemeler.
Editör: Egemen Gök Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün (21 Ekim) Tokat ve Sivas'ı ziyaret etti. Kılıçdaroğlu sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kanaat önderleri ve esnafla bir araya geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba, parti üyeliğinden ve milletvekilliğinden istifa ettiğini açıkladı. Anayasa'nın 84. maddesi gereğince istifa halinde milletvekilliğinin düşmesi için, Meclis Genel Kurulu'nda oylama yapılması ve istifanın kabul edilmesi gerekiyor. Fakıbaba, çarşamba günü (26 Ekim) İYİ Parti'ye katılacak, Fakıbaba'nın rozetini İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener takacak. AKP'ye katılan İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'ye çocuk tavsiyesinde bulunan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Çocuk çok önemli. Bak PKK'nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” sözleri siyasetin gündeminde. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 1996'da Kürt nüfus ile ilgili hazırlanan raporu imzalamayarak iade ettiren dönemin devlet bakanı, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Salim Ensarioğlu Medyascope'a konuştu. İstanbul-Ataşehir'de 30 Nisan'da verdiği bir konserde imam hatiplilere yönelik sözleri gerekçe gösterilerek tutuklanan daha sonra tahliyesine karar verilen sanatçı Gülşen'in yargılanmasına bugün (21 Ekim) İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Mahkeme, Gülşen'in beraat talebinin reddine, yurtdışı çıkış yasağının devamına karar verdi. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ve Medyascope Ankara muhabiri Cansu Timur ile Kılıçdaroğlu'nun Sivas temaslarını, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ile Fakıbaba'nın istifası sonrası iktidar blokunda yaşananları, Medyascope muhabiri Ali Macit ile Gülşen'in duruşmasını konuştuk.
Editör: Egemen Gök Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün (21 Ekim) Tokat ve Sivas'ı ziyaret etti. Kılıçdaroğlu sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kanaat önderleri ve esnafla bir araya geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba, parti üyeliğinden ve milletvekilliğinden istifa ettiğini açıkladı. Anayasa'nın 84. maddesi gereğince istifa halinde milletvekilliğinin düşmesi için, Meclis Genel Kurulu'nda oylama yapılması ve istifanın kabul edilmesi gerekiyor. Fakıbaba, çarşamba günü (26 Ekim) İYİ Parti'ye katılacak, Fakıbaba'nın rozetini İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener takacak. AKP'ye katılan İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'ye çocuk tavsiyesinde bulunan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Çocuk çok önemli. Bak PKK'nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” sözleri siyasetin gündeminde. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 1996'da Kürt nüfus ile ilgili hazırlanan raporu imzalamayarak iade ettiren dönemin devlet bakanı, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Salim Ensarioğlu Medyascope'a konuştu. İstanbul-Ataşehir'de 30 Nisan'da verdiği bir konserde imam hatiplilere yönelik sözleri gerekçe gösterilerek tutuklanan daha sonra tahliyesine karar verilen sanatçı Gülşen'in yargılanmasına bugün (21 Ekim) İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Mahkeme, Gülşen'in beraat talebinin reddine, yurtdışı çıkış yasağının devamına karar verdi. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ve Medyascope Ankara muhabiri Cansu Timur ile Kılıçdaroğlu'nun Sivas temaslarını, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ile Fakıbaba'nın istifası sonrası iktidar blokunda yaşananları, Medyascope muhabiri Ali Macit ile Gülşen'in duruşmasını konuştuk.
Saadet Partisi, 30 Ekim'de olağan kongreye gidiyor. Seçim öncesi kongre yapmak risk. Saadet Partisi açısından ise büyük risk. Ancak mecburlar. Riski şu; Saadet Partisi'nin, öncesinde Millet İttifakı'nda yer alması ve sonrasında altılı masaya oturması taban ve teşkilat tarafından sindirilmiş değil. Alttan alta, içten içe tepkiler var. Zaman zaman kamuoyuna yansımalar da oldu. İstanbul eski İl Başkanı ve Genel İdare Kurulu Üyesi Selman Esmerer'in sert ve net eleştirileri olmuştu. Şu sözler kendisine ait: “Bizim tabanımız CHP ve HDP ile bir algılanmamızdan, görünmemizden hoşnut değil.” Esmerer, katıldığı bir zoom toplantısında Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya'nın, zorunlu din dersinin kaldırılmasına ‘evet' dediğini ve Kürt federasyonunun kurulmasına da onay verdiğini açıklamıştı. Esmerer'in basına da yansıyan sözlerinde hem itiraf hem de sert eleştiriler vardı. Saadet tabanı mevcut yakınlaşmadan rahatsız. Parti yönetimi ise hassas. Söylemleri ittifaka zarar vermesin diye, İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in Osmanlı'ya hakaret eden sözlerini eleştiren Eyüpsultan İlçe Başkanı Emre Ustaosmanoğlu'nu dahi görevden aldılar. Son olarak Saadet Partisi'nin yayın organı TV5'te program yapan Abdülaziz Kıranşal benzer eleştirilerinden dolayı ekrandan alındı. Kıranşal, TV5 ekranında şunları söylemişti: “Açık ve net! Hiçbir Müslüman ‘Ben geldiğim zaman; faizi arttıracağım. İstanbul Sözleşmesi'ni uygulayacağım. 4-6 yaş Kur'an kurslarını kapatacağım. Sapkınlığa karşı çıkmayı nefret suçu sayacağım. Avrupa Birliği normlarını uygulayacağım' diyen bir yapının vebaline ortak olmaz.” Sonra da yayınlarına “ara” verildi. Abdülaziz Kıranşal'ın bu çıkışının tabanda bir karşılığı var aslında. Hatta neredeyse birebir ‘Haymana Mutabakatı' metnine girdi. O rahatsız taban ‘Haymana Mutakabatı Heyeti' adıyla dün harekete geçti. Bir metin yayınlayarak kongre öncesi Saadet Partisi'nde üçüncü bir cepheyi açtıklarını ilân ettiler. Karamollaoğlu'na karşı bayrağı ilk olarak ekonomi profesörü Mete Gündoğan açmıştı. Saadet Partisi Kurucular Kurulu Üyesi olan Gündoğan, yıllardan beri her kongre öncesinde potansiyel genel başkan adayı olarak konuşuluyor. Taban tarafından da seviliyor. Gündoğan, merhum Oğuzhan Asiltürk'ün genel başkan adayı olarak da biliniyor. Fakat Temel Karamollaoğlu önceki akşam çıktığı yayında Mete Gündoğan'ın adaylığını geri çekeceğini açıkladı ve parti içi muhaliflere şöyle bir eleştiride bulundu: “Bizde pek olmayan bir şey. Bunlar bazen geçici heves olabiliyor. Ben öyle zannediyorum. Kongrede problem olabileceğini hiç düşünmüyorum.” Temel Bey “geçici heves” diyor ancak ‘Haymana Mutabakatı'na imza atan isimleri hatta yönetimindeki arkadaşlarını ikna edememiş. Mete Gündoğan'ı vazgeçirmiş görünse de üçüncü cephe kararlılığını sürdürüyor. Karamollaoğlu ile görüştüklerini birinci ağızdan öğrendim. Birlikte hareket etmeyi teklif etmişler. Mevcut ekibini yenilemesini ve özellikle de Saadet'i CHP ve HDP'ye yakınlaştıran isimlere yer vermemesini istemişler. Temel Bey kabul etmemiş. Mevcut ittifak politikasına devam edeceklerini söylemiş. Haymana Mutabakatı da bu görüşmeden sonuç alınamayınca ete kemiğe bürünmüş. Peki, aralarında kimler var? Saadet Partisi bir ‘bileşenler' partisi aynı zamanda. Sadece parti yönetimi değil, Milli Görüş geleneğini temsil eden sivil toplum örgütlerinin de politika belirlenmesinde söz hakkı var. İnsan kaynağı vazifesi de görüyorlar. ‘Milli Görüşçü Kuruluşları' yani kısaca MİLKO'ların yüzde 80'i Haymana Mutabakatı'na imza atmışlar. Toplantılara Cansuyu, AGD, YENİAD ve ÖYDER'in başkanları da katılmış.
Şehidimizi Uğurladık, Kazdıkları Hendeklere Gömüldüler, 2 Kişiyi Öldüren Zanlı Polise Ateş Açtı, İlk Evim İlk İş Yerim Projesi, Milli Güreşçilerden Büyük Başarı
Şehidimizi Uğurladık, Kazdıkları Hendeklere Gömüldüler, 2 Kişiyi Öldüren Zanlı Polise Ateş Açtı, İlk Evim İlk İş Yerim Projesi, Milli Güreşçilerden Büyük Başarı --- Send in a voice message: https://anchor.fm/haluk-kurtuncuoglu/message
“Gençler hatırlamayabilir, büyüklerinize sorun. Google'a da bakabilirsiniz... Bugünün caka satanları; Yirmi Sekiz Şubat'ta o el başörtüsüne uzandığında sus pus olmuşken, uçaklara doluşup Almanya'ya kaçışırken 'Başörtüsüne uzanan eli kırarım, koparırım' diyen bendim, ben!” ««« Bu sözlerin sahibi, 6'lı Ganyan bahsinde “Altın Hisse” sahibi olan Meral Hanım'dan başkası değil... Altı ay önce, partisinin Meclis Grubunda işte bu palavrayı sallamıştı! YİRMİ BEŞ YIL ÖNCE Meral Hanım, 28 Şubat darbe sürecinde İçişleri Bakanı idi... 28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik
Bilgisel'in bu bölümünde Milli Görüş'ün çatırdayıp ikiye bölünmesine neden olan Fazilet Partisi içindeki kavgayı ve AK Parti'nin kurulma sürecini ele aldık. Hazırsanız başlayalım.------- Podbee Sunar ------- Bu podcast, GetirAraç hakkında reklam içerir. GetirAraç'ı indirmek ve ilk kullanımda 500 TL indirimden faydalanmak için, tıklayın. Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir. Hiwell'i indirmek ve "pod10" koduyla %10 indirimden faydalanmak için tıklayın. See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
14 Ağustos 2001'de AK Parti kuruldu. 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kuleler saldırısı yaşandı. Müslümanların yaşadığı yerler, işgale uğrayan, demokrasinin ille de götürülmesi gereken yerler haline geldi! AK Parti bu sürecin içinde dünyadaki her türlü değişime rağmen ülkesini doğru bir rotada tutmayı başardı. Bunu yaparken en büyük başarısı 2001'de Arjantin ile birlikte Türkiye'yi etki altına alan ekonomik krizden ülkesini çıkartmasıydı. Öyle ki bu süreçte Arjantin iflas etti. Arjantin “saç traşı” denilen iskonto ile dış borçlarını yeniden yapılandırsa da 2014'te ve 2019 sonunda yeniden temerrüde düştü. Arjantin 2001 ekonomik krizinde 1994 yılı Meksika ve 1999 yılında Brezilya krizlerinin etkisi vardır. İki ülkenin Arjantin ticaret hacminde büyük paya sahip olması krizin tetikleyicisi olmuştu. Türkiye'de ise 1994 krizi, 1998 Rusya ve Asya krizleri, 1999 yılında 17 Ağustos depremi ve 2000 yılında yaşanan bankacılık krizi 2001 krizinin tetikleyicileri olmuştu... İç siyaset krizi zirveye tırmandırdı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 19 Şubat'ta (2001) Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) Başbakan Bülent Ecevit'e Anayasa kitapçığı fırlatırken, Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizine sürüklenecekti. MGK sonrası yapılan açıklamalarla borsa ilk gün yüzde 14,6, üç günde yüzde 29,3 değer kaybetti. Repo faizleri yüzde 760'a, ardından da yüzde 7 bin 500'e tırmandı. Merkez Bankası'ndan 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. Kriz öncesi, dönemin parasıyla 623 bin lira olan dolar, 1 milyon 225 bin liraya tırmandı. “Sabit döviz kuru” sistemi terk edilerek, “dalgalı kur rejimi”ne geçildi. Türkiye 2001 yılında yüzde 5,7 küçülürken, enflasyon yüzde 88'i aştı. Ecevit 27 Şubat'ta Dünya Bankası'nın Birinci Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'i “istişarelerde bulunmak üzere” Ankara'ya davet etti. 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimlerde AK Parti tek başına iktidara geldi. Krizin yaşandığı dönemde koalisyonda bulunan DSP, MHP ve ANAP ise Meclis dışında kaldı. 2001 KRİZİ Kemal Derviş 22 yıldır çalıştığı Dünya Bankası'ndaki görevinden ayrılarak 3 Mart 2001'de Bülent Ecevit Hükümeti'nin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. IMF'nin borç para vermek için çıkarılmasını istediği yasaları söz konusu günlerde “15 Günde 15 Yasa” başlığı ile medyada geniş yer buldu. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nı kaleme alan Derviş, Türk Telekom ve THY'nin özelleştirilmesi, Emlak Bankası'nın kapatılması, ihale ve tütün yasaları konusunda kabinenin MHP'li ve ANAP'lı üyeleri ile çatıştı. Kamuoyuna adeta ekonomik krizin 'Süpermen'i olarak takdim edilen Derviş, milyonlara acı ilaç içirip, IMF'den yüklü miktarda borç aldıktan sonra 2002 Ağustos ayında Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile görüş ayrılığına düşerek görevinden istifa etti. 2002'de AK Parti'nin koalisyonsuz tek parti olarak iktidara gelmesiyle Türkiye yeniden ayağa kalktı. IMF'den 2005'te 6,6 milyar SDR borç alındı ancak uygulanan mali disiplin ile Türkiye IMF'ye borçlarını 2013'te kapattı. Bir taraftan ekonomik olarak büyürken, diğer taraftan da sosyal devlet olma yolunda yatırım yaptı, gelir adaletsizliğini hızla kapatmayı, orta sınıfı geliştirmeyi başardı. Milli geliri 5 kat büyüttü.
Bu video 15/01/2017 tarihinde yayınlanan "KARANLIKLARIN SUİKAST PLANLARI VE HİZMET'E KUMPAS" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Asıl kendileri “sızmış” olan karanlık ruhlar, kara bir kadroyla, kapkara bir kısım planları sahneye koydular!.. Bir kısım kapkara ruhlar.. millet böyle kara günlerini yaşadığı zamanda.. kapkara ruhlu bir kadro ile.. kapkara bir kısım senaryolar hazırladılar. Önce, dershanelerin kapatılması için, en masum hizmetlere “sızma” dediler. Bir vatan evladının kendi memleketinde, değişik hayatî birimlere girmesine “sızma” denmez. Osmanlıların içine sokulmuş insanların yaptığına “sızma” denir. Kendi vatanında, “yeniden millî mücadele” diyen insanlara “sızma” denmez. Vatan evladı, öyle bir organizasyon içine girebilir. Ama ülkenin mevcut anayasası var, kanunları var; o kanunlara göre hareket ederler bunlar. Devleti aşmaya çalışmazlar; devletin ortaya koyduğu kanun ve nizama göre hareket ederler ama öyle olur. “Milli Görüş Teşkilatı”; sızma mıdır bu?!. Saygısızlık olur!.. Merhum Hoca döneminde, “Akıncılar” diye bir grup oluşmuştu, ikisi arasında hafif bir vuruşma/sürtüşme de vardı. Bunlara “sızma” denmez. Hayatın her birimine girme, onların hakkıdır. Birileri sızmış… “Âlemi nasıl bilirsin?” “Kendin gibi!..” Birileri, belli menfur ve münker düşüncelerini realize etmek için sızmış olabilirler; Devlet-i Aliyye içine sızmış olabilirler. Bunlar, kendileri gibi düşünmeyenlere de hep “sızmış” nazarıyla bakabilirler. Dolayısıyla da o dershanelere, o okullara, o üniversitelere tâ baştan karşı çıkmalarının arkasında bu saik vardı. Hatta gittikleri yerlerde o müesseselere adım atmama, âdeta onları o ülkenin insanları/idarecileri nazarında ademe mahkum etme gibi tavır ve davranışlarda bulundular. Bir yıkma cehdi, o zaman sinsiceydi, içten içe idi. Fakat o yetmedi. Belli bir dönemde, bir kısım hırsızlıkları, bir kısım rüşvetleri ortaya saçıldı; hâlâ dünya medyasında, sosyal medyada, Twitter'da bunlar geziyor, canlılıklarını koruyor. Kendilerini derin, koyu Müslüman görüyorlardı. Bu türlü şeyler yüzlerine çarpılınca, bir yönüyle yalan söyledikleri ortaya çıktığı mülahazasıyla, “Bu bir darbedir!” falan dediler. İlk senaryo öyle oldu. Onunla, mübarek bir hareketi, dünya çapında bir hareketi, Devlet-i Aliyye döneminde bile reâlize edilemeyen bir hareketi karalamaya kalktılar. İçlerindeki o gaseyânı döktüler. Fakat “17-25 Aralık” olarak bilinen o hadise de yetmedi. “15 Temmuz”da farklı bir senaryo oluşturdular; birilerini iğfal ettiler. Belki bazı gafil Müslümanlar da o işin içine girdi. Gâfil Müslümanlar!.. Doğrudan doğruya, yapılan o işin mantığına kat'iyen uygun olmayan bir senaryo idi. Dünya gülüyor buna.. ve hiç kimse böyle bir şeyin olacağına ihtimal vermiyor. Bu defa onu değerlendirdiler, darbeyi şiddetlendirdiler. Binlerce insana ve dolayısıyla da milyonlarca ferde aynı zamanda acı çektirdiler. Zira bir insanın içeriye atılması, bir aile demektir; belki akraba ve taallukatı da nazar-ı itibara alınınca, “aileler” demektir. Binlerce insan… Elli bin insan, yüz bin insan için bu mezâlim, bu haince planlar uygulanıyorsa şayet, milyonlarca insana zulmediliyor demektir. Bunca insandan “Hakkınızı helal edin!” deyip helallik almayınca, câmiye de gitseler, oruç da tutsalar, Cehenneme gitmeleri mukadderdir onların. Cehennemlik, kâfir sıfatıyla muttasıf; “kâfir” demiyorum. Çünkü bu yapılan şeyler, kâfir sıfatı, mü'minde bulunmaz böyle bir şey.
''6 Dakikada Gündem'' ile aktardığımız 21 Temmuz 2022 gündem haberleri sizlerle. İyi dinlemeler. Metin Yazarı: Serap Başar / Seslendirme: Talha Çakırca Instagram Twitter podcastbpt.com
Çavuşesku'nun Termometresi'nde bu hafta, Pırıl Gümürdülü'nün moderatörlüğünde Bilgehan Özpek ve İlkan Dalkuç milli güvenlik devleti paradigması ve ekonomi gündemi üzerine konuşuyorlar. Milli Güvenlik Devleti paradigmasının merkezinde hangi parti var? Milli Güvenlik Devletinde meşruiyetin kaynağı neresi? Sistemin işlemeyen yerleri neler? Ekonominin tek gündem olmamasının, ekonomik krize tepkilerin daha da büyümemesinin ardında hangi zihniyet var? Suriye ve Yunanistan ile sıcak çatışma ihtimalleri neler? Sınır ötesindeki çatışmaların, ülke içinde ne sonuçları olur? Seçim sürecinde HDP kapatılabilir mi? Öcalan hakkında Abdülkadir Selvi ve Ruşen Çakır'ın yazdıklarının anlamı ne?
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Bildirisi'nde, güney sınırlarının terör tehdidinden arındırılması için halihazırda icra edilen ve edilecek harekatların, Türkiye'nin komşularının toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçbir surette hedef almadığı, milli güvenlik ihtiyaçları gereği olduğu belirtildi. Türkiye'nin sınır güvenliğini Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın ile konuştuk.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) dün (26 Mayıs), AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. Üç saat süren toplantının ardından yazılı bir açıklama yapıldı. Açıklamada, “Güney sınırlarımızın terör tehdidinden arındırılması için hâlihazırda icra edilen ve edilecek olan harekâtların komşularımızın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçbir surette hedef almadığı, millî güvenlik ihtiyaçlarımızın gereği olduğu belirtilmiştir” denildi. Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre alkollü içecek ve sigarada Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) arttırıldı. Alkollü içeceklerde ÖTV artış oranı yüzde 25, sigarada ise yüzde 10 oldu. 1 litre rakıda ÖTV tutarı 481 lira 98 kuruştan 602 lira 48 kuruşa yükseltildi. 70'lik rakıda vergi artışı 45 lira oldu. Biradaki maktu ÖTV tutarı 3 lira 52 kuruştan 4 lira 40 kuruşa çıktı. Alkol derecesi yüzde 18 ve daha az olan şaraplardaki ÖTV tutarı 175 lira 56 kuruşa, alkol derecesi yüzde 22 ve fazla olanlarda ise 602 lira 48 kuruşa yükseltildi. Sigarada 0,71 lira olan asgari maktu vergi tutarı 0,78 liraya çıkarıldı. CHP'nin “Belediye Başkanları Çalıştayı” Van'da başladı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığında organize edilen çalıştaya 11'i büyükşehir belediye başkanı olmak üzere 248 il-ilçe belediye başkanı katılıyor. “Geliyor Gelmekte Olan” ve “Bizim Belediye Başkanları Van'da” sloganlarıyla düzenlenen çalıştayın ana gündem maddesi ise yaklaşan genel seçimler olarak belirlendi. Güne Bakış'ta Gamze Elvan'ın konukları Prof. Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Mesut Yeğen ve Medyascope Diyarbakır muhabiri Ferit Aslan'dı.
Meral Akşener'in 30 yıla merdiven dayayan politik kariyerinde; yol ayrımına girdiği son yol arkadaşı Yavuz Ağıralioğlu oldu. İYİ Partililer, İYİ Partili olmayan milliyetçiler ve bizzat Yavuz Ağıralioğlu'nun anlam veremediği bu tasfiye sürecini anlamlandırmak için Meral Akşener'in politik kariyerindeki yürüyüşüne bakmak gerekiyor. Meral Akşener, 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce bir gazeteye verdiği söyleşide Devlet Bahçeli için “Çok iyi bir stratejik akla sahiptir. Satranç oyuncusudur, hep 5 hamle sonrasını görür” tahlilini yapmıştı. Bahçeli, gerçekten de beş hamle sonrasını görüyormuş. Çünkü bu açıklamasına rağmen Akşener'i seçimlerde listeye almamıştı. Yıllar önce (27 Nisan 2016) Gerçek Hayat dergisinde, “Akşener ve yolda bıraktığı liderler” başlıklı bir portre yazmıştım ve yazı o günlerde konuşulmuştu. Çünkü Akşener henüz MHP'deydi ve Bahçeli'ye karşı partiyi olağanüstü kongreye götürmeye çalışıyordu. Mahkeme kararı ile bu yola soktu da. 15 Mayıs 2016'da kongre yapıldı. Genel Merkez bu kararı tanımadı. Yeni davalar açıldı. Akşener, 19 Haziran 2016'da partiden ihraç kararına ihtiyati tedbir konulmasını istedi. Derken bu süreçte 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Siyasette denklemler değişti. Akşener'in başına geçmeye çalıştığı MHP, FETÖ'nün ülkeyi ele geçirme hamlesine karşı iktidarın yanında yer aldı. Akşener de Aralık 2016'da kesin olarak MHP'den ihraç edildi. Ardından da bir yıl sonra, Akşener ve yol arkadaşları “gerçek ülkücüler bizleriz” diyerek İYİ Parti'yi kurdu. Fakat İYİ Parti'yi kuran birçok isim bugün partide yoklar. Mesela, partideki FETÖ gölgesini dağıtmak için Ergenekon kumpasından tutuklanan Ali Türkşen, Ali Aydın ve Fatih Eryılmaz ile çektiği “sıkar abla” videosu için kamera karşısına geçen tüm isimler sırayla istifa ettiler. En son İYİ Parti kurucularından Vedat Yenerer, “Benim için İYİ Parti kocaman bir hayal kırıklığı olmuştur” diyerek istifasını verdi. Akşener'in yolda bıraktığı arkadaşları sadece İYİ Parti'de değiller. Dönelim siyasete başladığı yıllara. İlk muhalif hamlesini de kendisine vitrine çıkaran, 28 Şubat gibi bir süreçte İçişleri Bakanı yapan Tansu Çiller'e karşı Köksal Toptan'ı destekleyerek yapmıştı. Toptan, ezici bir şekilde kaybedince Meral Akşener de ortada kalmış ve bir daha Çiller'in yanına yaklaşamamıştı. Sonra Mehmet Ağar ile TBMM'de uzun uzun oturmaları yeni bir muhalif dalganın hatta yeni bir milliyetçi sağ partinin habercisi olarak konuşuldu. Akşener DYP için “rahatsız edici” bir isimdi artık. Dönemin DYP İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu, 32 ilçe başkanını da yanına alarak, hainlikle suçladığı Akşener'in istifasını istediğinde yıl 2000'di. İkili görüşmeler, arayışlar ve muhalif kalkışmalardan bir sonuç çıkmayınca 4 Temmuz 2001 günü DYP›den istifa eden Akşener, bu sefer AK Parti'nin kuruluş çalışmalarında görüldü. O günlerde “Ortak aklın olduğu bir kadro hareketi düşünüyoruz. Liderliğin sorun olacağını düşünmüyoruz” diyen Akşener iki ay içinde fikir değiştirdi ve AK Parti'nin kuruluşunda yer almadı. Erdoğan ve arkadaşlarını “Milli Görüş çizgisini sürdürüyorlar” diye eleştiren Akşener, soluğu MHP'nin Kızılcahamam kampında aldığında takvimler 3 Kasım 2001'i gösteriyor ve artık Devlet Bahçeli'nin sağ tarafında oturuyordu. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra MHP ile birlikte yeniden Meclis'e girdi. Devlet Bahçeli tarafından her daim el üstünde tutulan isimdi. Artık TBMM Başkanvekiliydi. Makamı ile birlikte artık gündemde de ön plandaydı. Medyanın ilgi odağı olmuş, parti içinde güçleniyordu. Bu güçlenme; MHP'ye çekilen operasyonlarda dikkat çekti, Akşener tam da bu günlerde öne çıkarıldı, potansiyel genel başkan olarak adlandırıldı. Yazının başına dönecek olursak Devlet Bahçeli beş hamle sonrasını sadece Akşener nezdinde değil ülke siyasetinde ve devlet yönetiminde de görmüştü anlaşılan.
Heyelan Nedeniyle Ulaşıma Kapanan Yeniçağa-Mengen Yolu Açıldı, İç Anadolu'da Fırtına: Çatılar Uçtu, Ağaçlar Devrildi, Deniz Kuvvetleri Sürüklenen Mayınlara Karşı Görev Başında, Rusya Başka Ürünlerde De Rubleyle Ödeme Sistemine Geçmeye Hazırlanıyor, Pakistan'da Başbakan Han'ın Görevi Resmi Olarak Sona Erdi, İstanbul'daki Barajların Doluluk Oranı Yüzde 88.59 Oldu, Türkiye'nin Koronavirüsle Mücadelesi, Milli Güreşçiler İlkleri Başardı, --- Send in a voice message: https://anchor.fm/haluk-kurtuncuoglu/message
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Başkanlık Divanında beklenen değişiklik yaptı. Yeni Başkanlık Divanına, eski Kadın Politikaları Başkanı Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, Türk Dünyası ve Yurtdışı Türkler Başkanı Yavuz Ağıralioğlu ve Milli Güvenlik Politikaları Başkanı Nuri Okutan giremedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT Radyo 1 kanalının ''Ailece'' programına konuk oldu. Prof. Dr. Tarhan, milli günlerin anlam ve öneminden bahsederek duygusal bütünlüğün sağlanmasının önem ve faydaları hakkında değerli açıklamalarda bulundu. NPİSTANBUL #ÜsküdarÜniversitesi #ProfDrNevzatTarhan #TRTRadyo #Radyo1 #Ailece #MilliGünlerveDuygusalBütünlük #MilliGünler #DuygusalBütünlük
Editör: İnan Ketenciler Haber Hafta Sonu'nda bu akşam Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır ile Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan‘ın anmasını, Medyascope muhabiri Sema Kızılarslan ile Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘nun 28 başörtülü ile buluşmasını, Medyascope muhabiri Dilek Şen ile Bir Lokma programını konuştuk.
90'larda dünya ticaret sisteminde neler değişti, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından 2001 krizi hangi önemli dönüşümlere yol açtı, AKP'yi doğuran koşullar nasıl şekillendi, AKP'nin ilk yılları nasıl bir iktisadi-toplumsal zeminin üzerinde yükseldi, “Milli Görüş gömleği”ni çıkaran kadrolar nasıl bir emek rejimi yarattı? Ümit Akçay ve Galip Yalman'ın hazırladığı “Kriz Üzerine” serisinin sekizinci bölümü 1998'den 2008'e uzanan zaman dilimine odaklanıyor.
Aslında Saadet Partisi ve Milli Görüş'ün lideri Temel Karamollaoğlu'nun bu açıklamaları çok ama çok geç kalmış özellikle 'SİHA övgüleri 'siyaseten bulunduğu konuma ters düşen bir açıklama olduğu için bu başlığı attım. Zira CHP lideri Kılıçdaroğlu ile kanka derecesinde iyi ilişkileri olan Karamollaoğlu CHP'nin SİHA'ları karşı çıktığını bilmiyor mu? CHP özellikle PKK'lı teröristlerin SİHA'larla vurulmasına karşı çıkıyor. Gerekçe olarak 'sivillerin' öldürülmesi öne sürülse de, CHP'li Sezgin Tanrıkulu'na SİHA karşıtlığı yaptıran güç belli ki 'PKK/HDP terör örgütü!
01 Aralık 2021, Çarşamba günkü köşe yazımda SP Genel Başkanı ve Milli Görüş'ün lideri Temel Karamollaoğlu'na 'senin darbeci ve cuntacı paşalardan korkun nedir' diye sormuştum? Zira Temel Karamollaoğlu şu anda 28 Şubat sürecinde Refahyol iktidarının Başbakanı olan rahmetli Erbakan Hoca'nın çifte koltuğunda SP ve Milli görüş lideri olarak bulunuyor. Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah-Yol iktidarını deviren cuntacı generallerin müebbet hapse mahkum olup cezaevlerine kapatılmalarını içine sindiremediğini açıklayan Karamollaoğlu “Bu durum bizi rencide etti” açıklaması sonrasında Milli Görüş camiasının kanaat önderleri, 28 Şubat mağdurları milyonlar bu skandal açıklamalarından ötürü Karamollaoğluna tepki göstermişti. Özellikle bu açıklamaların kesinlikle' Milli Görüş'ü 'temsil etmediği tepkilerin ortak noktasını oluşturuyordu. 01 Aralık 2021 tarihli yazımda özellikle kendisini aşan ifadesini arka planda “Karamollaoğlu'nu etkileyen demokrasi dışı derin güçler mi var acaba?” anlamında kullanmıştım? Zira Karamollaoğlu'nun TVNET'te Taha Hüseyin Karagöz'ün sunduğu 'Sert Sorular' programında 28 Şubat'ın cuntacı ve darbeci generalleri için yaptığı açıklama tam Çarkçı- başı Kılıçdaroğlu'na yakışır bir açıklama sanırım. Anlaşılan çark etmek bulaşıcı galiba! Bakın ne diyor Karamollaoğlu: “Söylemek istediğim, suç işleyenlerin cezalarının verilmesi ve mani bir durum olsun istemiyorum. Bir ülkenin ordusunun en üst kademesinde bulunanlar kendi yaptıklarıyla bu duruma düşmemeliydiler. Sizin elinizde silah var, ülkeyi yönetenlere farklı tavır sergilenmesi beni üzüyor. Türkiye'nin en önemli isimlerinin bu durumda olması beni üzüyor. Bir general var Başbakan'a küfretmiş elbette bunun cezasını çekmesi lazım. Ben böyle girişimleri mazur görüyorum demedim. Bunlar olmamalıydı. Bunlar hükümetin emrindedir. Eski generallerden birisi ne yaptık diyor. Daha ne yapacaksınız?”
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın DEVA Partili Metin Gürcan'ın 'siyasi ve askeri casusluk' iddiası ile tutuklanmasından sonra soruşturmayı derinleştirerek yurt dışından fonlanan siyasilerle gazetecileri de inceleyeceği iddia edildi. Özellikle 'siyasi ve askeri casusluk' iddiasıyla tutuklanan Metin Gürcan'ın verdiği ifadeler ve elde edilen deliller yeni ve önemli bir soruşturmanın önünü açtı. Gürcan, gizli bilgileri toplamak için bir de ekip kurmuş. Bu ekibin yaptığı çalışmalarla hazırlanan belgeler zarf içinde ilgililerine aktarılmış. Gürcan, söz konusu ekibiyle ilgili,“Ekibimiz iyi. Daha fazla rapor hazırlamak için onlarla iletişime geçmeyi planlıyorum” ifadesini kullanıyor. Bilindiği gibi Gürcan yaklaşık 2 yıla yakın bir süre terör ve istihbarat birimlerince çok ciddi anlamda teknik ve fiziki takibe alınmıştı. İtalya ve İspanya Büyükelçiliklerinde görevli diplomatik misyon örtüsü içinde çeşitli tarihlerde ve farklı mekanlarda AISE (İtalya Dış İstihbarat Ajansı)ve CNI( İspanya Milli İstihbarat Merkezi) istihbarat elemanlarına bir zarf içinde Türkiye ye dair bilgileri verirken bu istihbarat elemanlarından başka bir zarf içinde döviz cinsinden para alırken görüntülenmiş ve konuşmaları ileri teknoloji ile kaydedilmişti. Metin Gürcan tutuklanmadan önce Emniyet'te verdiği ifadede İtalyan ve İspanyol yetkililere zarf içinde verdiği bilgileri kapsayan rapor ve analizleri açık kaynaktan elde ettiğini iddia etti. Ancak Metin Gürcan'nın yazdığı analiz ve raporlar açık kaynaklardan elde edilmiş suç olmayan belgeler ise bu belge ve raporları maille gönderip parasını havale yoluyla alması gerekir. AVM otoparkında zarf değişmeler mantıklı mı? Şüphesiz değil. Özellikle zarf değiştirmelerin gizlilik kuralları içinde yapılması Metin Gürcan'ın geçmişi ve Rand Corporation ilişkisi özellikle yasadışı ilişkilere büyük bir ihtimalle casusluk faaliyetlerine işaret ediyor olabilir sanırım. Şüphesiz son kararı yargı verecek.
Geçtiğimiz haftaların en önemli konularından birisi Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) “ekonomi” başlığının ele alınmasıydı. Bu konu oldukça fazla konuşuldu ve bazı platformlarda amacından saptırılarak işlendi. Ancak biz burada gerçeklere odaklanalım.
Burak Bilgehan Özpek ile Ön Libero (68): Ekonomi bir milli güvenlik meselesi midir? Burak Bilgehan Özpek, Ön Libero'da bu hafta Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) Türkiye ekonomisi üzerine yaptığı yorumu değerlendirdi.
SPGenel Başkanı Temel Karamollaoğlu bana göre kendini aşan skandal sözlerle milyonları şoke etti. Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah-Yol iktidarını deviren cuntacı generallerin müebbet hapse mahkum olup cezaevlerine kapatılmalarını içine sindiremediğini açıklayan Karamollaoğlu “bu durum bizi rencide etti” diyor. Siz kimsiniz? Arkanızda sizi azmettirenler mi var? Bu darbeci cunta muhipleri kimler? Açıklayın. Önce Fikri Sağlar arkasından Nagehan Alçı şimdi de Karamollaoğlu. Sırada kimler var? Karamollaoğlu'na sert tepki gösteren Milli Görüş camiasının önemli isimleri ve 28 Şubat mağduru eğitimciler, bu sözlerin Türkiye'yi kalkındırma hamleleri darbeciler tarafından engellenen ve 4 kez partisi kapatılan Necmettin Erbakan Hoca'nın kemiklerini sızlattığını, yüzbinlerce başörtüsü mağduru ve 28 Şubat mazlumunun yüreğini yaktığını söyledi. Bu açıklamalar kesinlikle Milli Görüş'ü temsil etmiyor. Erbakan Hoca'mızı 9 saatlik MGK toplantısında ter ter terleten bir saygısızlığa imza atan darbecileri affetmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. Senin darbeci ve cuntacı paşalardan korkun nedir Karamollaoğlu?
İki Satır'da bu hafta Hakkı Özdal ve Bahadır Özgür 25 Kasım Perşembe günü gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı'ndan çıkan bildirinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomi politikasıyla ilişkini değerlendirdi.
90'lı yıllarda Türkiye'de Türk Kürt ayrımı artarken, Almanya, Doğu ve Batı arasındaki duvarı da kaldırmayı başardı. Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından yabancı düşmanlığı ve ırkçılık şiddete dönüşmeye başladı. Rostock'da gerçekleşen saldırıyı Mölln ve Solingen takip etti. Bir yandan saldırılara karşı çeteleşmekte çare arayan Türkiyeli gençler öte yandan Hiphop kültürü ile dertlerini, hislerini ve fikirlerini duyurmaya başladı. Eşit haklar mücadelesinin zirve yaptığı doksanlı yıllarda, genç edebiyatçılar göçmen değil Alman edebiyatında hak ettikleri yeri almaya başladılar. Cem Özdemir, Yeşiller Partisi'nden Federal Meclis'e girdi, siyasi partiler kapılarını göçmenlere daha fazla açmaya başladı. Bazı diskoteklerin kapısı ise hala kapalıydı. Kaplancılar, Milli Görüş gibi dini örgütler de doksanlı yıllarda gündemi meşgul etti. Von Fulya Dogan, Serap Cansen.
Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk dün koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Necmettin Erbakan'ın Milli Görüş yürüyüşünde hep yanında olan, en güvendiği isimlerin başlarında gelen Asiltürk son aylarda partisini Cumhur İttifakı'na yanaştırmaya çalıştı ama başarılı olamadı.