POPULARITY
Almanya'da ilk kez Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nde Müslüman Karşıtı Irkçılığı Bildirim ve Dokümantasyon Merkezi (MEDAR) kuruldu. Serap Doğan, MEDAR'ın nasıl kurulduğunu ve nasıl çalışacağını derledi. Bielefeld İslam Cemaatleri Birliği Başkanı Cihad Kefeli ise COSMO Türkçe'ye MEDAR'ın önemini, işlevini ve Müslüman karşıtı ırkçılıkla mücadelede nasıl katkı sağlayacağını değerlendirdi. Mikrofonda Aydın Işık var. Von Aydın Işık und Serap Doğan.
Hvor ligger kraften i terapi og hvordan skapes rammene for godt endringsarbeid?I denne episoden ser vi nærmere på kraften i terapi og hvordan ulike krefter har skapt narrativer rundt hva som er viktig i endringsarbeid, som ikke tjener brukerne. Du får møte den erfarne og engasjerte psykologspesialisten Arne Repål som jobbet i hele systemet fra bunn til topp. Han deler sine refleksjoner og tanker rundt hva han mener skaper viktige rammebetingelser for god terapi. Han deler hvordan motstanden fra fagfolk rundt digitalisering av terapien, løftet opp viktige antagelser som måtte ryddes opp i. Han løfter opp hvordan kraften i relasjonen er kjernen i en god terapeutisk allianse, og hvordan dette både kan skapes i terapirommet av fagpersoner, og der vi lever livene våre. Noe som han ser på som et ubenyttet potensial for oss mennesker.Sammen med Jimmy ser de på hvordan vi står i et viktig skifte der terapien og psykisk helse systemet er under lupen. Fordi man ser at kraften i endringsarbeid bør brukes annerledes.Arne Repål er psykologspesialist, forfatter og foredragsholder. Han er utdannet psykolog ved UiB i 1982, og er godkjent veileder i kognitiv terapi. Han har lang og bred erfaring, blant annet som fagsjef/fagdirektør ved Psykiatrien i Vestfold HF. Nå er han spesialrådgiver ved Klinikk psykisk helse og rusbehandling, i tillegg til å være redaktør for Tidsskrift for Kognitiv Terapi. Han leder også det interregionale kompetansenettverket (IRK), som jobber med digitalisering av psykisk helse. Han har skrevet flere bøker “Den indre samtalen”, “Trange rom og åpne plasser” og “Lykketyvene” mfl., i tillegg til å ha bidratt med kapitler i ulike fagbøker, og skrevet mange fagartikler og essay's.God lytting!Vi trenger din hjelp for å fortsette å lage Hverdagspsyken!
Ramazan 2025 Serisi 6: Irkçılık
Irkçı faşistliği yaşam biçimi haline getirmiş, mazlumun, çaresizin, düşkünün karabasan gibi üzerine çökmeyi marifet bilmiş, nefret saçmayı siyaset edinmiş ve maalesef bunda da muvaffak olmuş bir vaka Tanju Özcan. CHP'li olması ya da herhangi bir partiye mensubiyeti şu saatten sonra hiç önemli değil. Aklı olanın, vicdanına kulak verenin böyle bir şahsın partisinde yer almadığı için şükretmesi gerekir. İdeolojisi insan nefreti olan Özcan'ın 2024 yerel seçimlerinde yeniden Bolu Belediye Başkanı seçilmesi, Avrupa'daki ırkçı ve İslam düşmanı faşistlerin iş başına gelmesi kâbusuna eş değerdi hâlbuki.
*Bu video Cambly reklamları içermektedir.Yılın en çok beklenen Black Friday Fırsatını kaçırmayın! Yılın en düşük fiyatlarıyla Cambly'ye abone olun..12 aylık aboneliklerde aylık aboneliklere göre 60% daha iyi fiyatlarla "bf24kutsal" kodunu kullanarak şimdi başlayın! https://cambly.biz/bf24kutsalCanlı yayında ilgimizi çeken haber ve videoları yorumluyoruz, boş yapmak için fırsat kolluyoruz.00:00 | Giriş02:35 | ABD Seçimi ve 6 Saatlik Yayın14:07 | Yeni Zeynep Ocaklandınız Hikayesi25:30 | Zeynep'in Geceye Özel Kıyafeti33:40 | Türkiye-ABD Seçim Benzerlikleri 43:40 | Ünlülerin Hallowen'i 49:00 | Avrupa'da Yabancı Düşmanlığı ve Irkçılık49:00 | "Woke Şehri" Tübingen1:01:40 | Gençlik Kampında "Küçük" Irkçılıklar 1:10:20 | Münih'te Zor Zamanlar 1:27:20 | Japonya'da Çinli'den Irkçılık Görmek 1:39:50 | Şanzelize'de Pijama Aramak1:51:17 | Chat'in Libido Tavan1:52:40 | Hollanda'da Irkçılık Dersleri2:05:30 | Chat Çıldırdı
Avrupa'nın dört tane büyük ülkesi var. Üçü Avrupa Birliği (AB) üyesi: Almanya, Fransa, İtalya. Dördüncüsü, yani İngiltere, eskiden üyeydi, 2016'da Brexit adıyla yapılan referandum sonucunda AB'den ayrıldı. Dört büyük ülke Avrupa'da doğan bütün büyük gelişmeleri başlatan ve onlara yön veren ülkelerdir. Ekonomik liberalizm mi benimsenecek? Önce bunlarda görülür. Askerî harcamalar mı arttırılacak? İlk atak bunlardan gelir. Göç rejimi mi sıkılaştırılacak? Önce bunlar kapar sınırları. Peki ya faşizm gelecekse? Haziran ayı başında AB üyesi bütün ülkelerde Avrupa Parlamentosu seçimleri hep birlikte yapıldı. İtalya'da iki yıldır başbakan olan kadın politikacı Giorgia Meloni oylarını arttırarak durumunu sağlamlaştırdı. Meloni, 20. yüzyılın ilk faşist sistemini kurmuş olan Benito Mussolini'nin partisini atası gören bir partinin lideri. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri kıtada başbakanlığa gelen ilk faşist. Faşizmin en sert politikalarına başvurmaya hemen girişmedi. Koşullar henüz ona uygun değil. Ama birçok alanda adım adım ilerliyor. Aynı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bu sefer Fransa'da ta 1980'li yıllardan itibaren ağır ama emin adımlarla yükselmekte olan faşist parti, oyların üçte birini alarak seçimden birinci parti çıktı. Faşizmin bu büyük zaferi karşısında Cumhurbaşkanı Macron Fransız meclisini lağvederek baskın seçim yapmaya kalkıştı. Onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Şu anda faşistler parlamentonun en büyük partisi konumunda. 2027'de iktidarı gözlüyorlar. Arada bir fırsat doğmazsa. Temmuz sonu-Ağustos başı sıra İngiltere'deydi. Üç küçük çocuğun öldürüldüğü bir olay sonrasında ırkçı güruhlar katilin göçmen olduğu yolunda bir yalan haber yayarak ülkenin çok çeşitli yerlerinde gösteriler yaptı, birçok binayı ateşe verdi, sokakta göçmen avı düzenledi, göçmenlerin geçici olarak yerleştirildiği otelleri bastı, bütün bunların doğurduğu terör duygusu ülkeyi günlerce teslim aldı. Bu olaylarla birlikte görüldü ki, faşizm sadece bir seçim sandığı sorunu değildir, günlük hayatın orta yerinden yarılması, koskoca insan topluluklarının arasında yerli/göçmen, İngiliz/yabancı gibi düşmanlaştırıcı ayrımlar temelinde sokak savaşları demektir. İngiltere ayrıca Temmuz başında bir seçim yaşadı. Irkçı-faşist parti, oyların yüzde 14'ünü (4 milyonu aşkın oy) aldı. Bu parti Amerika'nın eski başkanı Donald Trump'ın İngiltere'de kendine en yakın muhatap olarak gördüğü Nigel Farage adlı politikacının partisi. Haziran İtalya ve Fransa, Temmuz-Ağustos İngiltere, şimdi Eylül ayında Almanya. 1 Eylül Pazar günü federal bir sisteme sahip Almanya'nın iki eyaletinde, Türingen ve Saksonya'da seçim yapıldı. İlkinde faşist parti birinci parti olarak çıktı, ikincisinde çok küçük bir farkla ikinci. Almanya'nın bu konudaki yeri apayrı. Hitler'in ülkesi bu! Faşist parti bir eyaleti ilk kez kazanıyor. Bugün bir eyalet, yarın bir ülke mi? İşte size Avrupa'nın yolunu çizen dört ülkede faşizmin yükselişinin kısacık özeti. Peki bütün bunların Türkiye işçi sınıfına dersi nedir? Ders çok ama en önemlisi şu: Dört büyük ülkede birden faşizm yükseliyorsa bunun ulusal koşullardan bağımsız bir nedeni olmalı. “İngilizler eski sömürgecidir”, “Fransızlar çok milliyetçidir”, “Almanlar zaten Nazidir” falan olmaz. Öyle diyene inanmayın. Neden şu: Kapitalizm ekonomik krizinden çıkamıyor. Ceremesini işçi sınıfı ve emekçiler ödüyor. Onların düzene karşı öfkesini saptırmak patronların çıkar yolu. Irkçı faşistler sorunların kaynağı olarak göçmenleri işaret edip onlara bu hizmeti veriyor. Onlar da faşist partilerin parasını ödüyor. Siz siz olun, Kürde, Alevi'ye, Afgan'a, Suriyeli'ye yıkmayın suçu. Emekli geçinemiyorsa, asgari ücretli inliyorsa, sendikalaşan işçi işini yitiriyorsa, öğretmene kadro verilmiyorsa, işçi çocuğuna okul yemeği verilmiyorsa bunun nedeni sermaye düzenidir, sermaye istibdadıdır. Yönümüzü şaşırmayalım: Mücadele başka halklardan sınıf kardeşlerine karşı değil. Mücadele iş, aş, hürriyet mücadelesidir.
Irkçılık bugün geldiği nokta itibariyle aydınlanmacı, eşitlikçi, hümanist iddialarla yola çıkmış modernliğin tek kelimeyle en büyük skandalıdır. Ancak bu skandal modernliğin ırkçılığa karşı iddia ettiği bir çözümün etkisiz olmasından kaynaklanmıyor. Modernliğin ya iddialarının boyundan büyük olduğunun ortaya çıkmış olmasından veya bu iddialarının altına farkında olarak veya olmayarak çok daha derin ırkçılıklar gizlemiş olmasından kaynaklanıyor. Son zamanlarda modernliğe atfedilen en büyük özelliklerden biri de kendisinin farkında olmak, kendi üzerinde düşünebilmesidir. Sanki başka medeniyetler, başka milletler bu özellikten hepten yoksunmuş gibi. Adına öz-düşünümsellik (self-reflexity) dedikleri bu özelliği bile modern insan kendisini başkalarından üstün görmenin ve göstermenin vesilesi olarak kullandı. Başka milletler, mesela Doğulular yaparlar, ama yaptıklarının farkında olmazlar. Biz ise hem kendi yaptığımızın hem “onların” yaptığının farkında oluruz. Pozitivist bilim Batılı insana veya kendini Batılı gören sömürgeleşmiş insana bu duyguyu fena halde kazandırıyor. Böylece hümanist iddialarla, eşitlik ve insan hakları iddiasıyla konuşan bir bilim insanını ırkçılık virüsü iflah etmez bir biçimde yakalayıp esir alır. Sorsan bunun farkında değildir. Hatta farkında olmadığının da farkında değildir. O yüzden bal gibi ırkçılık yaptığını gördüğünüz insanların büyük çoğunluğu ırkçı olmadıkları iddiasındadır. Çünkü farkında değillerdir, çünkü kendilerini bilmezler. Kendilerini bilmedikleri gibi başkasını da bilmezler, kendilerini yoktan yaratmış olan, övündükleri özellikleri, kanlarını, canlarını, ırklarını bütün özellikleriyle kendisine vermiş olan Allah'ı ise hiç bilmezler. Bilseler zaten oluşumunda hiçbir katkıları bulunmayan, tamamen kendilerine verilmiş olan bir özellikleri dolayısıyla böbürlenme cehaletine kapılmazlar. Irkçılığı ifade edebilecek belki en güzel kelime “cehalet” olsa gerek. Cahildir ırkçı. Üstünlüğünü iddia ettiği şey kansa, bu kanın hiçbir özelliğinin olmadığını bilmeyecek kadar cahildir. Fiziksel özellikleriyse, doğduğu yerse, cinsiyetiyse, hangisiyse bunları kazanmakta hiçbir çabası olmadığı noktasından hareketle aslında bırakın herhangi bir başka insandan, herhangi bir hayvandan veya nesneden farksız olduğunu görmeyecek kadar gözü kördür. İnsanın kendisine “verilmiş” olan özellikleri dolayısıyla başkalarından üstün olduğunu iddia etmesi düşüklüktür aynı zamanda. Bunu insanlık tarihinde ilk yapanın İblis olduğunu biliyoruz. İblis ateşten yaratılmış olmak dolayısıyla topraktan yaratılmış olan Âdem'den üstün olduğunu iddia etmiştir. Oysa onu ateşten, Âdem'i de topraktan yaratan Allah onlara farklı roller yazmıştı. Kendilerine yazılmış olan rol için uygun olup olmadıklarını ikisi de Allah'tan daha iyi bilemezlerdi. İblis'in bilgiden yana bir sorunu yoktu. Olabildiğince bilgiliydi ama bilgisi onu bu cehalete düşmekten kurtaramadı.
Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in Demokrat Parti başkan adaylığını eleştiren kesimler çoğunlukla onun cinsiyetini kendisine karşı silah olarak kullandı, kimi zaman üstü kapalı bir şekilde, kimi zaman da açık bir şekilde “bir kadının özgür dünyadaki en güçlü görevi üstlenemeyeceğini” iddia ettiler. Cinsiyet araştırmaları uzmanları, bu kez Kamala Harris'in farklı bir silahla hedef alındığına dikkati çekiyor: Irkı ve kökenleri.
Sinan Tartanoğlu, Olası-Kast'ta bu hafta Eskişehir'de Nazi sembolleri taşıyan bir gencin rastgele beş kişiyi bıçaklamasının ardından gözlerin yeniden çevrildiği Türkiye'deki ırkçı akımlarını ele aldı. Irkçı ideolojilerin temelinde ne yatıyor? Neye karşı görünüyorlar, kime karşı geliyorlar? Şiddet çağrısı, öldürme özentisi, bireysel silahlanma çağrısı... Avrupa da olsa Amerikan da olsa, Uzak Doğu ürünü de olsa hiçbir video oyunun Nazizmi olumlayıcı bir tavır takınması mümkün değil. Çünkü pek çok ülkede Nazizmin sembollerinin bile kullanımı yasak. Peki, Nazi sembolleri Türkiye'de neden yasak değil? Olası-Kast yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Hamas lideri İsmail Heniyye'nin şehadeti sonrası Türkiye'de 1 günlük yas ilan edildi, bütün camilerde gıyabi cenaze namazı kılındı, çağrısına icabet eden milyonlar meydanlarda toplandı. Bazı kesimlerdeki Hamas'a yönelik hazımsızlık da doruk noktasına çıktı. Mazlum bir halk adına bağımsızlık savaşı veren bir örgütten kim neden rahatsız olur? İşte sıralı tam liste: 1. İslam Karşıtları: Türkiye'de İslam'a, Müslümanlara ve toplumun dini değerlerine alerji duyan bir kesim var. Renginde İslam olan her şeye ve herkese ne yaptığına ve ne maksatla yaptığına bakmaksızın peşinen karşılar. Karşıtlıkları dine değil İslam'a, dolayısıyla başka inançlara hoşgörülüler, Müslümanlara hasımlar. Hamas'ın “iman dolu göğsünden” rahatsız oluyor ve mücadelesine karşı çıkıyorlar; İslam'la savaştığı için de İsrail'e hayranlar. 2. Irkçılar: Bunların da ırkçılıkları ikiyüzlü. Araplara, Kürtlere karşı ırkçılık yaparken, “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” ve benzeri iftiraların arkasına saklanırken, 100 yıl önce Anadolu'yu işgal eden ülkelere gönüllü servis hizmeti veriyorlar. Hamas'a, Filistinli ve Arap olmasını bahane göstererek karşılar. Bu ikiyüzlü tavırlarıyla bazen cehaletle, bazen de bilinçli olarak Siyonizm'e hizmet ediyorlar. 3. Kemalistler: Doğaları itibariyle zaten ırkçılar. Ayrıca Kemalizm'in sorgusuz sualsiz Batılılaşma fikri gereğince Doğu'ya ait her şeyden nefret ediyorlar. Araplara düşman ama örneğin Yunanistan'a, İngiltere'ye, Fransa'ya, İtalya'ya bayılıyorlar. Mustafa Kemal, Filistin cephesine 2 kez atanmış, ilkinde ordu kumandanlığından istifa etmiş ve tatile çıkmış, ardından Kudüs düşmüş, ikincisinde ise Nablus'tan başlayarak Afrin'e kadar orduya da ağır kayıplar verdirerek çekilmişti. Bu kötü hatıralar da Kemalistlerin Hamas'a husumetini besliyor. Kuvayı Milliye ile Hamas'ın birebir benzeşmesine de sırtlarını dönüyor, görmezden geliyorlar.
Giderek Türkiye için en ciddi terör tehdidinden daha da ağır bir tehdit haline gelmiş bir ırkçılık ve yabancı düşmanlığı sorunumuz var. Bu tehdidin afaki bir değerlendirmeye dayanmadığını görmek için sadece birkaç hadisenin medyaya yansımasının sonucunda bütün dünyada Türkiye algısının nasıl etkilendiğine bakmak yeter de artar. Bu algı değişimi Türkiye'yi özellikle Körfez'den gelen turizmi ve yatırımları durduruyor var olan yatırımların da çekilmesini sağlıyor. İşin ilginç tarafı, aslında bu ırkçılık ve yabancı düşmanlığı algılarının iyi çalışılmış organize operasyonlarla üretilip yönetiliyor olması. Bu operasyonları dışardan izleyen Türkiye'de her yabancının veya her turistin her gün, her yerde ve herkes tarafından her an bir saldırıya maruz kalabildiğini zannediyor. Oysa bu tabii ki gerçek değildir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı çok şükür ki Türkiye'de hiçbir zaman yaygın bir tutum değildir, olmamıştır. Gerçi ırkçılığa, yabancı ve göçmen düşmanlığına yatırım yapan siyaset bezirgânları sığınmacı karşıtlığının çok ciddi bir toplumsal tabanı olduğunu ve kendilerinin bütün yaptığının var olan bu tabanı temsil etmek olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söylüyorlar ama yaptıkları bir temsilden öte insanları sürekli bir konuda şartlandırarak kışkırtmak oluyor. “Temsil etmek” ile “karpuz kabuğu düşürerek, telkin ederek, hipnotize ederek, beyin yıkayarak” insanları bir kötülüğe kışkırtmanın nasıl yer değiştirdiğini görmek çok önemli. Kayseri provokasyonunda halkın kendiliğinden bir tepkisi yoktu. Çok önceden çalışılmış bir senaryoya göre halkın galeyana gelip ayaklanması ve bir topluma karşı bir linçe kalkışması hedeflendi ama bunun sağlanamayacağı da bilindiği için bunun sadece görüntüsü bile yeterli olacağı için kamyonlarla ücretli baltacılar ve şebbihalar getirildi. Ortadoğu'daki rejimlerin klasik darbeci operasyon malzemesidir baltacılar ve şebbihalar. Türkiye'de yıllardır mülteci düşmanlığında öne çıkanların hırçınlığı, gaddarlığı, duygusuzluğu, anlayışsızlığı bu toplumda temsil arayan bir halkla uzaktan yakından ilgili değil. Bu tutumların hepsi sadece ne yaptığını bilen ve yaptığı işe asla duygularını karıştırmayan ajanların kişilik özellikleri. Buna rağmen kendilerini bir halkın duygularını “temsil etme” iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Tıpkı 6-7 Ekim olaylarında taş atan, sokak gösterileri yapan Kürt gençlerini temsil ettiklerini iddia ederek “biz kendileriyle konuşulacak son nesiliz” diyen PKK'nın kart siyasi temsilcilerinin iddiaları gibi. Bizzat kendi kışkırttıkları, yönettikleri, sokağa sürdükleri gariban Kürt gençlerinin laftan anlamaz öfkesini öne sürüp kendilerine alan açmaya çalışıyorlardı. Gerçekte ise o sokak gösterilerinin, o vandal şiddetin arkasında bizzat kendileri vardı. Şimdi de Suriyelilere düşmanlığı kışkırtanlar, belki toplumda zaten var olan bir öfkenin sadece temsilini yapıyor olduğunu söyleyerek kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Oysa yaptıkları neresinden bakılırsa var olan şiddetin, yükselen nefretin ve öfkenin bizatihi sebebi. Ürettikleri ve yaydıkları öfke Türkiye'ye sığınmış ve 13 yıldır dünyaya örnek oluşturan müstesna bir muameleyi görmüş bir halka karşı insanlık suçları işlemeye kışkırtıyor. Böylece yıllardır verdiği muhteşem imtihanla dünyada insani siyaset noktasında zirvelerde bulunan Türkiye'yi aşağılara çekmiş oluyorlar. Neresinden bakarsanız insanlık suçu, neresinden bakarsanız Türkiye'ye karşı korkunç bir saldırı.
Beraber Konuşalım programının üçüncü bölümüyle karşınızdayız. Ramazan'a özel soruların da yanıtlandığı, Ramazan anılarının anlatıldığı, sizden gelen yorumların bir kısmının okunup değerlendirildiği keyifli ve bilgilendirici bir program olduğunu ümit ediyoruz. İstifadeye medar olması ümidyle, keyifli seyirler! 00:00 Giriş 00:52 Sizlerin Yorumları 05:18 Teravih Kaç Rekat? 10:12 Diş Fırçalamak ve Banyo Yapmak Orucu Bozar mı? 13:27 Ramazan Muhabbeti 20:42 Ölümü Dilemek Caiz mi? 22:06 İstihare 24:33 Sinema Vakti 32:08 Gemini ve Irkçılık
Er Kavala'yı Kurtarma Seferberliği'nin leşkerleri, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Gezi davasından hüküm giyen Osman Kavala'nın “kanun yararına bozma” talebi reddedildi! *** Kavala'nın serbest bırakılması için bir kez daha psikolojik harekât kampanyasında yer alanların… “Kimler” olduğuna baktığınızda… Farklı ‘Kamuflajlar' giymiş leşkerlerin, aslında aynı cepheye bağlı olduğunu pekâlâ görebilirsiniz. *** O vakit, onlara, şu unutulmaz Yeşilçam repliğiyle seslenmeniz “cuk” oturacaktır: “--Durun, siz kardeşsiniz!” BOZKURT'A “HAÇLI” CEZA Milli takımımızın Avusturya maçında “Bozkurt” selamı verdiği için… UEFA tarafından akla ziyan bir cezaya çarptırılan Merih Demiral'ımızın uğradığı muamele, ibretlik bir çifte standart örneği olarak tarihe geçti. *** PKK sembollerinin muhibbi Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Bozkurt işaretini “Irkçılık” diye niteleyen tiviti ile UEFA'ya bir nevi talimat gönderdi. UEFA da, başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik yerleşmiş “hasmane” refleksini anında yansıtıp ceza kesti.
Kyle and JJ take a trip down memory lane to discuss Invader Zim, the cult-favorite animated series by Jhonen Vasquez that aired on Nickelodeon from 2001 to 2002. The show follows Zim, an overzealous alien from the militaristic planet Irk, assigned to conquer Earth. Disguised as a human child, Zim enrolls in a local school to blend in and devise his plans for world domination. Known for its dark humor and unsettling themes, Invader Zim often pushed the boundaries of what was acceptable on a children's network. The show's unique style and twisted humor earned it a devoted fan base.
Gazze'nin bütün dünyanın kilit taşı olduğunu ve orada şu anda yaşanmakta olan hareketliliğin bütün dünyanın düzenini allak bullak ettiğini kaydetmiş olduk. Dünyanın her tarafında insanlar Gazze'de ortaya serilen gerçekler sayesinde bütün dünya düzeninin inanılması zor bir ikiyüzlülükle yönetiliyor olduğunu görüyor. Üç yüzyıldır insanlara anlatılan aydınlanma, modernleşme, hümanizm, demokrasi, eşitlik, adalet insan hakları gibi değerlere dayalı dünyanın nasıl insan ayırdığını ve özünde bütün bu değerlerin nasıl bir ırkçılığı örtüyor olduğunu görüyorlar. Dünya yeni bir aydınlanma yaşıyor Gazze sayesinde. Tabii, dünyanın bir kesimi demek lazım. Yoksa dünyanın bir başka kesimi bütün bu yaşananlar karşısında daha derin bir gaflet, delalet ve alçalma içinde yaşamaya devam ediyor. Hatta Gazze'de yaşananlar dünyanın önemli bir kesiminin körlüğünü, sağırlığını, hakikatler karşısındaki duyarsızlığını daha da artırıyor. Bunlar kuşkusuz bu olup bitenlerin sorumlusu. Gazze, böylece dünyanın bugün üzerine kurulu bu çelişkiyi daha da görünür hale getiriyor, bu çelişkinin küresel ölçekte bir çatışmaya dönüşmesi için bütün zemini hazırlıyor. Bu çatışma ortamında tarafların arasında bir diyalogun olma ihtimali bile yok. Irkçı faşizm hiçbir zaman diyalog kurmaz. Kendisini üstün gördüğü iddiasını tartışmaya açmıyor bile. O kadar üstenci, o kadar bağnaz, o kadar kibirlidir. Bugün Gazze'de yaptıklarını gayet normal gösteren bir vehim dünyasında yaşıyor ABD'li veya İsrailli Siyonist ırkçılık. İşgalci olduğu topraklarda insanların direniş hakkını pişkince terörizm olarak görüp kendi varoluş hakkına bir saldırganlık olarak da sunabiliyor. Hani, “bunun da savunulabilir tarafı var mı artık?” dediğiniz yerde çocuğuyla, kadınıyla, doktoruyla, öğrencisiyle, gazetecisiyle, insani yardım gönüllüsüyle katledilen Gazze halkının direniş eylemlerini terörizm, onların katledilmesine itiraz edilmesini anti-semitizm olarak niteleyebiliyor.
Sinan Canan ile Büyük Sorular'da büyük ve karmaşık bir konuyu ele alıyoruz: Irkçılık. "Irkçı mıyız?" sorusuna verilecek cevap aslında karmaşık bir tarihsel sürecin ve düşünsel alışkanlıkların bir sonucu olarak şekilleniyor. Bir Türk'ün genetiğinde "Türklük" dışında başka özellikler var mıdır? Kan grubu, ırk belirlemek için kullanılan bir ölçüt müdür? Milliyetçilik ve Irkçılık arasında birleştirici bir güç mevcut mu? Coğrafi koşullar belirleyici bir faktör mü? Bu konuyu Profesör Doktor Sinan Canan ile Büyük Sorular'da detaylı bir şekilde ele aldık.
31 Mart yerel seçimlerinden hezimetle çıkan Erdoğan ilk konuşmasında “milletin sandıkta verdiği mesajları tartarak gerekli adımları mutlaka atacağız” dedi. Sonra da hâlihazırda emekçi halka kemer sıktırmakta olan ekonomik programı uygulamaya devam edeceğini “popülist adımlardan uzak durduk, ekonomi programımızın olumlu sonuçlarını görmeye devam edeceğiz” sözleriyle açık etti. Peşinden kemer sıkma programını yürütmek için emperyalizmin siparişi ile atanan Mehmet Şimşek (İngiliz Mehmet) ve aynı doğrultuda Cumhurbaşkanı Yardımcılığı'na getirilen Cevdet Yılmaz “durmak yok kemer sıkmaya devam” manasına gelen “enflasyonla mücadeleden taviz verilmeyecek” diye açıklamalar yaptı. Patron örgütleri TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD hepsi neredeyse kelimesi kelimesine aynı açıklamaları yaptılar. Hepsinin dilinde aynı terane: “Dört yıllık seçimsiz dönemde ekonomiye odaklanalım!” Oysa Erdoğan'a sandıkta hezimeti yaşatan işçinin, emekçinin özellikle de emeklilerin mesajı başkaydı! İster muhalefet partilerine oy versin ister sandığa gitmeyerek ya da geçersiz oy atarak tepkisini göstermiş olsun emekçi halkın mesajı, “devam” değil “dur” olmuştur! Halk, emekliye vermediğini faize veren, kıdem tazminatı hakkına göz diken, esnek çalışma adı altında dizginsiz sömürüyü dayatan, sosyal sigorta sisteminin tasfiyesine yönelen İngiliz Mehmet'in Orta Vadeli Program'ına “dur” demiştir! “İsrail'le kanlı ticareti durdur” demiştir! Ama Erdoğan bu mesajı değil, patronların mesajını almakta ve o mesajın gereği olan adımları atmakta kararlıdır. Emekçi halk olarak kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız. “Dört yıllık seçimsiz bir dönem” adı altında iktidara sermayenin ve emperyalizmin işlerini yürütmesi için bir konforlu ortam yaratmak yerine tam tersine iktidarın ensesinde boza pişirmeliyiz. Fabrikamızda, işyerimizde, mahallemizde örgütlenmeliyiz. Dün hangi partiye oy vermiş olursa olsun bugün ekmek kavgasında yan yana olduğumuz sınıf kardeşlerimizle omuz omuza vermeliyiz! Ayrı gayrı yok! İşimize, aşımıza, haklarımıza örgütlü mücadeleyle sahip çıkmalıyız! Seçim gecesinin karşılıklı centilmenlik gösterilerine kimse aldanmasın. Düzen siyasetinin kayıkçı kavgası elbet yine kızışacak. Bizi ayırmak ve birbirimize düşürmek için bildikleri yöntemleri kullanacaklar. Irkçılığı, mezhepçiliği, ayrımcılığı devreye sokacaklar. Herkesin birbirini teröristlikle suçladığı yalan rüzgârı senaryoları yine yayına sokulacak. Enflasyonla mücadele adı altında ekmeğimize çöküp haklarımıza saldırdıkları gibi, emekçi halkı bölmek ve birbirine düşman etmek için yaptıkları operasyonlara da “terörle mücadele” adını takacaklar. Yedi düvele karşı savaşıyoruz edebiyatı yapacaklar. Geçsinler bunları! Merkez Bankasını 65 milyar dolar eksiye düşürüp ülkeyi 70 sente muhtaç ettiler. Onlar için parayı veren düdüğü çalar. Bu halde onlar emperyalizme karşı operasyon yapmaz, emperyalizm adına operasyon yapar! Biz bu filmi defalarca gördük! Hep seçimlerden önce yaparlardı, şimdi randevuyu seçim sonrasına verdiler. Çünkü kıdem tazminatı gibi, emeklilik hakkı gibi işçi sınıfının kırmızı çizgilerine saldıracaklar, bıçak kemiğe dayandığı halde kemiği de kıracak bir ekonomik saldırı programı uygulayacaklar ve karşılarında Türküyle Kürdüyle el ele, omuz omuza vermiş, ayrı gayrı demeden iş, aş, hürriyet için birleşmiş emekçi halkın buna izin vermeyeceğini gayet iyi biliyorlar. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceksek, kendi hikayemizi de kendimiz yazacağız. Bu hikâyenin ana fikri işçilerin birliği ve halkların kardeşliği olacak! Sorunlarımızın çözümü için bize yıllar sonrasına verilmiş bir genel seçim randevusunu beklemeyeceğiz. Bugün, şimdi, örgütlenerek ve mücadele ederek işimize ve aşımıza sahip çıkacağız. Düzen siyasetinin iller haritasını kırmızıya boyayarak değil, sınıf mücadelesi meydanlarını kızıl gelincik tarlasına çevirerek hürriyeti kazanacağız! İşçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü 1 Mayıs'la başlayacağız!
Title: Boardgaming Buzz: A Recap of News and Crowdfunders Episode 122: "Quick Takes and Crowdfunding Highlights" In this episode, Joel, Nick, and Sam deliver a comprehensive roundup of the latest news and crowdfunding campaigns in the world of board gaming. Quick News Highlights: Joel surprises listeners with a 24-hour marathon live-hosting session! Asmodee announces the closure of Ticket To Ride online play for the app. Renegade Game Studios hosts live-stream event announcements including the release of Heroscape: Age of Annihilation – Master Set Robo Rally: 30th Anniversary, Robo Rally: Transformers Risk 2210 A.D. Charlie Catino's Nexus Ops, Acquire 60th Anniversary Edition Shards of Infinity: Saga Collection. The eight titles in Chris Handy's Pack O Game: Set 3 from Perplext — BOG, FAR, IRK, MAD, NUT, SLY, WIN, and YET — will hit retail in April 2024. 3 games coming from Devir: Sand, España 1936, Salton Sea Noteworthy mentions of new games like: Mass Effect: The Board Game – Priority: Hagalaz, This Game Is KILLER NASA release an RPG - The Lost Universe!. Crowdfunding Spotlight: Dying Light: The Board Game Exemplar Wet Palette Returns! New Sizes & Next Gen Refills Inventors of the South Tigris Fox Experiment - Deluxe Wooden Edition (5-6 player + wooden tokens) Shogun: Revised Edition from Queen Games (thanks to Craig on discord for linking to it!) River Valley Glassworks (also on BGA) Upcoming projects to watch out for Earth: Abundance Played Games Review: Joel shares his experiences with Gen7 game 3 Nick: Glen More II: Chronicles Sam: Cabanga! Join Joel, Nick, and Sam as they navigate through the latest developments and share their gaming adventures in this episode of Boardgaming Buzz. Ways you can engage or contact the show Here is the link to our discord channel Devon Dice https://discord.gg/ma7Z4Jvv2z Find us on all the socials: @DevonDiceUK, Facebook page, BGG Guild On X / Twitter: @DepressedMonk3y @The_BreweryTour @meeplescorner @njshaw2 On Bluesky: njshaw2.bsky.social, devondice.bsky.social On the web: www.devondice.co.uk Youtube - DevonDiceUK please like subscribe to our channel https://youtube.com/@DevonDice devondice2015@gmail.com
BAKÜ İslamofobi ile mücadele adına düzenlenen “Çeşitliliği Kucaklamak: 2024'te İslamofobiyle Mücadele” başlıklı uluslararası konferans dolayısıyla Bakü'deyiz. 2022 yılında BM tarafından 15 Mart gününün Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü ilan edilmesinden sonra Bakü'de İslamofobi üzerine düzenlenen ikinci konferans bu. Geçtiğimiz yıl ilk defa düzenlenen konferans "Irkçılık ve Ayrımcılığın Özel Bir Biçimi Olarak İslamofobi: Yeni Küresel ve Ulusötesi Sorunlar" başlığını taşıyordu. Tabii geçtiğimiz yıldan bu yana İslamofobi suçları veya hastalık belirtilerinin sergilenmesi alanında bir iyileşme olduğunu söylemek mümkün değil. Aksine belki sergilenen suçlar veya hastalıklarla ilgili çok daha fazla örnekler ortaya konuldu. Avrupa'nın ortasında göstere göstere, önceden resmi makamlardan izin alınarak bir ritüel gibi Kur'an-ı Kerim yakılması, Hindistan'da Müslümanlara yönelik giderek artan ve resmi bir söyleme ve politikaya bağlanan saldırılar ve ayırımcılıklar koca Hindistan ülkesini Müslümanların Müslüman olarak ayırımcılığa tabi tutulduğu bir apartheid ülkesi haline getirmeye doğru hızla ilerliyor. Aynı rejim uzun yıllardır en ağır biçimde Doğu Türkistan'da insanlara sadece Müslüman oldukları için uygulanıyor. Konu artık sadece bazı insanların İslam'la ilgili algıları ve duygularının tezahürleri olmaktan çoktan çıkmış durumda. Konu birçok yerde üzerinde iyi düşünülmüş, tasarlanmış bir politika meselesi haline gelmiş durumda.
Siyonist terör devleti İsrail, 137 gündür dünyanın gözü önünde, canlı yayında çocuk ve kadın öldürüyor. 15 bin çocuk, 10 bin kadın, terörist İsrail'in soykırım politikası kapsamında öldürüldü. Dünya tarihinde örneği olmayan bir vahşet yaşanıyor Gazze'de. Adını bilmediğimiz, yasaklı mühimmatla katledilen insan sayısı 30 bine dayandı. Bunlar resmi rakamlar. Ulaşılamayan, kayıp olanların sayınını bilmiyoruz. Siyonist teröristler, hareket eden her canlıyı hedef alıyor. Kendi esirlerini bile öldüren bir canilikle karşı karşıyayız. İki milyon insan -ki, büyük çoğunluğu çocuk ve kadın-, açlıkla karşı karşıya... ABD başta olmak üzere, insanlık düşmanı devletlerin desteğini alan İsrail, açlığı silah olarak kullanıyor. Bebeklerin ve çocukların açlıktan ölmesi için yardım tırlarını vuruyor. İsrail'in sapkın bir inanç motivasyonuyla hareket ederek, bu soykırımı yaptığını biliyoruz. Aynı şekilde katliama destek verenlerin de bir başka sapkın inançla bunu yaptıklarını biliyoruz. İsrail, IŞİD'in devletleşmiş halidir. YAHUDİ OLMAYAN HER CANLININ ÖLDÜRÜLMESİNİ İSTEMEK! İsrail, IŞİD'den daha tehlikeli bir örgüttür. IŞİD sapkın bir din anlayışının ürünüdür. İsrail ise hem sapkın bir din anlayışının ürünü hem de ırkçı bir örgüttür. Yahudi olmayanı ‘insanımsı hayvan' gören insanlık dışı ırkçı yaratıklar İsrail'i yönetiyor. İsrail'in Başbakanı, ‘Amelek' talimatıyla, Yahudi olmayan her canlının öldürülmesini emrediyor. Savunma Bakanı, ‘İnsanımsı hayvan' diyor. Bir başka bakanları, “ölümden daha acı veren bir şey” bulmaları gerektiğini dillendiriyor. Caniliklerini beyan eden yüzlerce örnek var. İsrail'e destek veren diğer sapkın inancın en çarpıcı örneği, yakın zamanda Kudüs'ü ziyaret eden Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'nin açıklamalarıdır. Milei'ye göre, “Mesih'i getirmek için” İslâm'ın üçüncü kutsal mekânı Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekir. Eski CIA Başkanı ve eski ABD Dışişleri Bakanı Pompeo da, “Evanjelik bir Hıristiyan olarak İncil okumalarıma dayanarak söyleyebilirim ki, birçok kişi inkâr etse de o topraklar 3 bin yıldır Yahudilerin meşru evi” diyor. Bu sapkınlıkların yanı sıra insanlığı bekleyen daha büyük bir tehlike var. Yahudiler aynı zamanda ırkçı bir topluluktur. Irkçılıkları nedeniyle başka milletlerle karışmadılar. Bu nedenle çok ciddi genetik hastalıklarla karşı karşıyalar. Irkçılığın getirdiği genetik hastalıklardan kurtulmak için Yahudilerin, gayriahlâkî işlemlerin serbest olduğu ülkelerde çok ciddi sağlık yatırımları var. Balkanlar'da ve Kıbrıs'ta Yahudiler, insan genleriyle oynayabilmek için gayrimeşru sağlık araştırmaları yapıyor.
Avrupa Birliği'nin -ve Birliğin lokomotifi Almanya'nın- önünde netameli iki soru duruyor. Bir. Adı konmamış, çok kümeli özellikler taşıyan yeni küresel panoramada Birliğin konumu ne olacak? İki. Yükselen ve iç barışı tehdit eden ırkçılığın (aşırı sağ demeyelim, düpedüz ırkçılık) önü nasıl alınacak? Rusya'nın Ukrayna'yı işgali zayıf da olsa bağımsız politikalara yönelme arzusu taşıyan Avrupa Birliği'ni Amerikan saçaklarının altına itti. Washington'un AB'yi yanına çekmek ve NATO'yu yeniden aktifleştirmek için Ukrayna savaşını ustaca kullandığını daha önce yazmıştık. Ancak rüzgar tersine dönüyor. Donald Trump'ın ABD seçimlerinde favori isim haline gelmesi Avrupa Birliği'ni ürkütüyor. Brüksel, Trump'ın Başkan olması halinde Ukrayna'yı yüzüstü bırakmasından, Putin'le anlaşmasından, AB'den ödün istemesinden endişe ediyor. Trump'ın savunma harcaması yapmayan NATO üyelerine Rusya'nın saldırmasını teşvik edeceği yönündeki “esprili” açıklaması bile AB içinde huzursuzluk yarattı. Bu çıkış kıtada ortak güvenlik politikasına yönelik eski tartışmaların yeniden filizlenmesine yol açtı. Önümüzdeki günlerde Brüksel'de, ABD'ye güvenlik alanındaki bağımlılığın azaltılması, Birliğin savunma harcamalarının artırılması, askeri kapasitenin artırılması, böylece AB'nin bir aktör olması yönündeki tartışmaların yoğunlaştığını göreceğiz. The Guardian gibi liberal-sol gazetelerde -bile- çıkan “Nükleer caydırıcılığa (yani silaha) sahip olmalıyız” konulu analizler bu arayışın ciddiyetini, endişenin derinliğini ortaya koyuyor. Bu madalyonun bir yüzü. Madalyonun diğer yüzü de şu: Avrupa sokağında, bunun tam tersi bir süreç gelişiyor. Avrupa genelinde, Birlik karşıtı, “aşırı sağ” denen ırkçı eğilimler, gruplar ve partiler popülerlik kazanıyor. Hollanda'da, Belçika'da tabanlarını genişletiyorlar. İtalya'da iktidardalar. İspanya'da koalisyona girmeyi kıl payı kaçırdılar. Fransa'da anketlerde birinci çıkıyorlar. Almanya'da (AfD partisi) ikinci sıraya yerleştiler. Bu, şu demek oluyor: Irkçı, yabancı düşmanı partiler, AB'nin en önemli ülkelerinde ipleri eline almaya hazırlanıyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Türk medyasına yansımayan serzenişi bu tehlikenin farkında olduklarını gösteriyor. Scholz Avrupa'ya gelen göçmen kitlelerin, ulus devlet arayışının ve yaşanan ekonomik krizlerin, “aşırı sağ” partilerin yükselmesine neden olduğunu söylüyor. Irkçı parti AfD'nin yüzde 23'le Almanya'nın en güçlü ikinci partisi haline gelmesinin ülke imajına zarar verdiğini belirtiyor.
'Sosyal Darwinizm' nedir? Darwin bir sosyal Darwinci miydi? Irkçılık, evrim kuramından mı kaynaklandı? Sosyal Darwincilikle Sosyobiyoloji arasındaki ilişki nedir? Konuğumuz bilim tarihçisi ve felsefecisi Prof. Cem Kamözüt anlatıyor.
Geçenlerde beş vakit namazlı, kültürlü ve kendince bir okuma disiplini de bulunan bir tanıdıkla sohbet ederken, birden durdu ve şöyle dedi: “Düşündüm de... Yahudilere Kudüs ve Filistin konusunda fazla yükleniyoruz. Tarihî açıdan ele alacak olursak, adamlar zaten haklı. Araplardan önce, Filistin'de Yahudiler vardı. Araplar, kendi davalarını neye göre savunuyor? Tarafların iddialarını ele alınca, Yahudilerin öne sürdüğü gerekçeler bana çok daha mantıklı görünüyor. Kudüs'ü onlar kurmuş zaten. Bütün kaynaklar aynı şeyi teyit ediyor...” Önce şaka yapıyor zannettim. Hayır, gayet ciddiydi. Yahudilerin dünyaya yutturduğu bütün tarih tezlerini güzelce sindirmiş, kendi zihninde tutarlı ve sağlam bir kronolojik akış da bulunmadığından, Arapların haksız olduğuna kanaat getirip dosyayı kapatmıştı. Dilim döndüğünce, meseleyi anlatmaya çalıştım: “Kudüs'ü Yahudilerin kurduğu iddiasından başlayalım... Irk olarak, evet, Kudüs'ün semavî bir şehir olarak kuruluşu, İsrailoğulları eliyle oldu. Hz. Davud ve Hz. Süleyman dönemlerinde şehrin temelleri atıldı, Beyt-i Makdis inşa edildi ve Kudüs tarih sahnesine çıktı. Ancak bu durum, “Kudüs aslında Yahudilerin olmalı” demeye yetmez, zira İsrailoğulları, o dönemin Müslümanlarıydı, çünkü Hz. Davud ve Hz. Süleyman, birer İslâm peygamberiydi. Beyt-i Makdis, bir “Yahudi tapınağı” değil, İslâm mescidiydi, kıblesi de Mekke'ye ve Kâbe'ye dönüktü. Bu noktada bir Müslümanın yapacağı en büyük hatalardan biri, Hz. Âdem'den Hz. Peygamber'e kadar kesintisiz devam eden İslâm peygamberlerinden bazılarını “Yahudilerin peygamberi” diye işaretleyerek zihin dünyasından uzaklaştırmak olacaktır. Böyle yapmak, Kudüs'ü de anlam haritasından çıkaracaktır. Yahudilik ve Hristiyanlık, köken olarak İslâm'dan ayrılmış kollardır. Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa... hepsi birer İslâm peygamberi olduğundan, zihinde bu kronolojiyi yeniden canlandırmak gerekiyor. Öbür türlü, Yahudilik ve Hristiyanlık sanki başından beri müstakil birer dinmiş gibi düşünmek ve böylece İslâm'ın tarih telakkisini ters yüz etmek kaçınılmaz hale gelir.” Sohbetin devamında, peygamberler tarihindeki basit bazı kronolojik illiyetlerin de muhatabımda bulunmadığını gördüm. Örneğin, Hz. İshak kimin oğlu ve kimin babasıydı, haberi yoktu. Zihninde isimler, tarihî sıralamalar ve en temel malumatlar, tümüyle birbirine karışmış haldeydi. Kendinden emin bazı yorumlar yapıyordu, ama yorumlarını üzerine bina ettiği iskelet darmadağındı. Haliyle, vardığı neticeler de çarpık ve bağlamlarından kopuktu.
Reginald Rose'un “12 Öfkeli Adam” isimli tiyatro oyunu 1957'de Sidney Lumet tarafından beyaz perdeye aktarıldı ve film sinema tarihinin en önemli eserleri arasında yerini aldı. Devlet Tiyatroları da bu oyunu M. Akif Yeşilkaya'nın başarılı yönetimi ve oyuncuların muhteşem performansıyla sahnelemeye başladı. Hafta içinde (yine) Fatih Şahin'in teşvikleriyle gittik ve bu güzel oyunu tekrar izleme fırsatı bulduk. Oyun, babasını öldürmekle itham edilen bir gencin 12 kişilik mahkeme jürisinin tartışmalarını konu ediniyor. Jürinin 11 üyesi mevcut deliller ışığında gencin kesinlikle suçlu olduğuna ve idam edilmesi gerektiğine inanırken, bir kişinin şüpheleri, soruları ve ikna edici konuşmaları kararı tam tersine çeviriyor. 12 Öfkeli Adam oyunu ve filmi, psikoloji, sosyal psikoloji, sosyoloji, hukuk ve daha birçok alanda referans eser kabul ediliyor. Oyunu izlerken bir husus özellikle dikkatimi çekti: Jüri üyelerinden bir tanesi, zanlının göçmen olduğunu, anne babası tarafından kötü yetiştirildiğini, bir çöplükte büyüdüğünü, zaten potansiyel bir suçlu olduğunu, zanlıya insan demenin doğru olmayacağını, onun aslında bir hayvan olduğunu, dolayısıyla ortadan kaldırılması gerektiğini, böylece sokakların temizlenebileceğini, eğer bu yapılmazsa zanlının ve onun gibilerin gün gelip kendilerini yok edeceğini savunuyor. Diğer jüri üyeleri bu ırkçı görüşlere tepki gösteriyorlar. Dikkatimi çeken elbette bu değil. Batılılar belli konulara aşırı hassasiyet gösteriyorlar: Irkçılık, laiklik, karşılıklı sevgi ve saygı, ifade özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları, hukuk vs. Ancak Batı uygarlığının bu ilkeleri “daha huzurlu, güvenli ve yaşanabilir” bir dünya inşa etme idealiyle ortaya çıkmıyor. Tam tersine, Batılılar, kendi şeytanlıklarını, içlerindeki kötülüğü bastırmak için bu ilkelere sığınıyorlar. Daha doğrusu sığınmak zorundalar. Laiklik ilkesi örneğin... 1618-1648 arasındaki 30 Yıl Savaşları Avrupa'daki mezhepler savaşıydı. 8 milyon insan hayatını kaybetti. Irkçılık konusunda hassaslar zira Amerika Birleşik Devletleri'nde siyah-beyaz ayrımı sadece ve sadece 59 yıl önce, 1964 yılında kaldırıldı. Yani daha düne kadar siyahiler ile beyazlar aynı tuvalete bile giremiyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nda ölen 80 milyonun çoğu ırkçılık nedeniyle hayatını kaybetti. Latin Amerika ve Afrika'da soykırımdan tecavüze, katliamdan sömürüye, köle ticaretinden hırsızlığa kadar her türlü yüz kızartıcı suçu işlediler, İfade özgürlüğü aynı şekilde: Kilise, engizisyon, farklı fikir ifade edenlere karşı son derece acımasızdı. Yüzbinlerce insan giyotinle, hatta yakılarak infaz edildi.
ABD ve Avrupa liderleri İsrail'in Gazze'de Filistinli sivillere yönelik olarak işlediği savaş suçlarını görmezden gelmek bir yana utanmadan sahip çıktılar. Irkçı-faşist “Apartheid Rejimi” kuran Binyamin Netanyahu'nun arkasında sıraya girmek için adeta yarıştılar. Batı medyası ise Amerikalı Neoconlar'ın ve Netanyahu'nun kirli savaşının aparatı haline getirildi. ABD “İki Devletli Çözüm”ü taahhüt etmişti. Gerçekte, onlarca yıl ABD'nin bu sözde taahhüdü çözümün önünde sadece bir barikat işlevi gördü. Bu arada İsrail ordusu ABD askeri yardımıyla güçlendirilirken, diğer yandan işgal altındaki toprakların Yahudileştirilmesine hız kazandırıldı. Cebren yasa dışı yerleşimlerle gerçekleştirilen “Yahudileştirme” veya “etnik arındırma” politikalarına ABD ve Avrupa'nın tepkisi göstermelik uyarı ve kınamaların ötesine geçmedi. Amerikan Dış İşleri'nde İsrail'ci bakış açısının içselleştirildiği bir personel politikası yürütüldü. ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarının iki tarafa eşit davranma pozisyonunu gerektirdiğini savunanlarsa etkisiz hale getirildiler. İsrail yanlısı düşünce kuruluşlarında çalışan birçok sözde uzman Dışişleri, Savunma ve Ulusal Güvenlik Konseyi gibi karar alma mekanizmalarını etkileyen kurumlarda kilit mevkilere getirildiler. Böylece Amerikan yönetimleri İsrailci bakış açısıyla körleştirilen bir Ortadoğu politikası yürüttüler. Keza ana akım medyaya “İsrail Lobisi” tarafından beslenen sözde düşünce kuruluşlarındaki uzmanların yorumları hep egemen oldu. Yasal mevzuat gereği ABD'nin yabancı ülkelere silah transferleri, ‘insan hakları' başta gelmek üzere, koşullara bağlanmış olsa da, İsrail bu koşullardan muaf tutuldu. Dış İşleri Bakanlığı'nda yabancı ülkelere silah transferlerini denetleyen “Siyasi-Askeri İşler Ofisi”nin Kongre ve Halkla İlişkiler Direktörü Josh Paul bu İsrail muafiyetine daha fazla dayanamayarak istifa etti. İsrail'e ölümcül silahların sağlanmasına devam edilmesi Paul için bardağı taşıran son damlaydı. Paul, son derece adaletsiz, tek taraflı, yıkıcı ve kamuoyuna bildirilen Amerikan değerleriyle çelişen politikalara ahlâken daha fazla destek veremeyeceğini duyuruyordu. Josh Paul'ün istifası Dış İşleri'ndeki daha geniş bir rahatsızlığın dışa vurumuydu. Nitekim The Huffington Post'ta yer alan bir habere göre Biden'ın İsrail politikasının ABD'yi yanlış bir yöne götürdüğünü düşünen kariyer memurları, içeriden muhalif görüşü ifade etmek için kurulmuş olan “Dissent Channel” mekanizmasını işlettiler. Bu mekanizma yoluyla kariyer memurları Bakanlık tarafından uygulanan politikanın yanlış olduğunu veya bu politikanın tek seçenek olmadığını ifade etme imkanı buluyorlar. Bir tür erken uyarı anlamı da taşıyor bu mekanizma.
“Absolute monarchs are but men.” - John Loche00:00 Intro09:45 Don't keep leapers from leaping.20:26 The Work From Home factor increased productivity and engagement.30:50 The era of collaborations. 40:11 “If you knew how hard the responsibility of leadership was, you wouldn't want it that badly.”49:47 Take the “Irk” out of work.01:03:44 The people make the company.Text 33-777 “TipJar”
Adları da, sanları da, telegram üzerinden örgütlendikleri kanal isimleri de bende mahfuz bu operasyon çocuklarının. Reklamları olmasın diye açıktan yazmıyorum sadece. Ve evet bildiniz, mesele ırkçılık. “Irkçılık” da demeyelim aslında, doğrudan doğruya “Türk tipi bir Nazi örgütlenmesi”nden bahsedeceğim size bugün. Okuduklarınızdan mideniz bulanabilir, benden söylemesi. Önce her zamanki gibi “memleketin baş ırkçısı” Ümit Özdağ'ın “provokasyon” deyip inkar ettiği bir gerçeklikten, “Ataman Kardeşliği” isimli topluluktan başlayayım anlatmaya. Sağda solda mülteci döven, kamuflaj giysilerini çekip Nazi selamına benzer selamlarıyla atış talimi fotoğraflarını paylaşmaktan mutluluk duyan bu ruh hastası topluluk güya Saraçhane'deki “kardeşlik yürüyüşü”nü sabote etmek için örgütlenmişlerdi. Allah'tan Türk polisi görevini şahane şekilde yerine getirdi de bu ruh hastaları o sabotajı yapamadan ters kelepçeyle emniyet müdürlüğünü boyladılar. Bugün size bahsedeceğim “örgütlü grup” ise bu Ataman Kardeşliği isimli ruh hastaları topluluğundan kat kat tehlikeli bir yapı. Telegram üzerinden “katmanlı” şekilde örgütlenen bu yapı önce “heveslileri” bir yazışma grubuna çekiyor, ardından “işe yararlar”ı bir başka gruba dâhil ediyor ve en sonunda da “kimlik doğrulaması” yöntemini kullanarak “yönetici grubu”na alıyorlar takipçilerini. Bu gruplarda konuşulanlar ise tam mide bulandıracak türden Nazi saçmalıkları. Saçmalık olmasına saçmalık da yüzlerce gençten söz ettiğimiz için durumu “tehlikeli bir saçmalık” olarak nitelemek daha yerinde olur. Bu topluluğun başat meselesi “Türklük” elbette. Türklüğü “keskin bir etnisite” ve “İslam dışılık” olarak tanımlıyorlar. Ve can düşmanları Araplar ve “Arap” olarak isimlendirdikleri diğer Müslüman milletler. Arapların (yani tüm Müslüman halkların) Türkiye'ye kültürleriyle geldiklerini, ibadet ettiklerini, camilerini doldurduklarını falan konuşuyorlar kendi aralarında. Memlekete gelen Ruslarla, Almanlarla, sair Hristiyanlarla ise dertleri sıfır. Onların Türkiye'ye sekülerlik getirdiğini, onlarla bir dertlerinin olmadığını, asıl hedeflerinin Türkleri de Müslümanlaştırarak kimliklerinden uzaklaştıran Araplar olduğunu ifade ediyorlar sürekli. Dikkat isterim işin burasına! Bu örgütlü yapının en çok kullandığı kavram “etnik arındırma” kavramı. Doğrudan Nazi referanslarıyla kullandıkları bu kavram üzerinden örneğin engellilerin “bakım”ı yerine “itlaf edilmeleri”ni, böylelikle Türk soyunun arındırılması gerektiğini savunuyorlar. Bunun için de Nazi artığı İslamofobik tiplemelerle Pegida gibi örgütlerin raporlarından bol miktarda alıntı yapıyorlar.
Eileen Habelow with Dig to Fly talks about the quickest way to irk a co-worker Episode 1093: What's the Quickest Way to Irk a Co-Worker? by Eileen Habelow with Dig to Fly on Having Better Work Relationships Karl Staib is an author that seeks out growth at every turn. It's why he writes. He wants to process his thoughts and emotions, learn from them and share them with the world. He grew up in a little town in Pennsylvania called Pipersiville. He moved to Austin, TX in this mid twenties and now he is living in San Antonio with his wife and two boys. If you enjoy his writing, he encourages you to reach out to him at DigToFly.com. He wants to hear about how you've learned to grow from your own struggles. When his father passed it was focusing on gratitude that helped him get through one of the most difficult times in his life. It taught him the importance of bringing gratitude to every single situation. Whether it's a difficult situation like his father's death or amazing one like drinking ice cold tea by the river with his son. That's why he wants to bring more gratitude into the workplace. His work inside a fortune 500 company that regularly ranks in top 10 for best place to work has shown him the importance of gratitude and how it increases productivity and communication. If you want to learn more just go to DigToFly.com. He is also a big fan of traveling, meditation, Yoga, hikes in lush terrain and his family. The original post is located here: https://digtofly.com/whats-quickest-way-to-irk-co-worker/ Visit Me Online at OLDPodcast.com Interested in advertising on the show? Visit https://www.advertisecast.com/OptimalStartUpDaily Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Eileen Habelow with Dig to Fly talks about the quickest way to irk a co-worker Episode 1093: What's the Quickest Way to Irk a Co-Worker? by Eileen Habelow with Dig to Fly on Having Better Work Relationships Karl Staib is an author that seeks out growth at every turn. It's why he writes. He wants to process his thoughts and emotions, learn from them and share them with the world. He grew up in a little town in Pennsylvania called Pipersiville. He moved to Austin, TX in this mid twenties and now he is living in San Antonio with his wife and two boys. If you enjoy his writing, he encourages you to reach out to him at DigToFly.com. He wants to hear about how you've learned to grow from your own struggles. When his father passed it was focusing on gratitude that helped him get through one of the most difficult times in his life. It taught him the importance of bringing gratitude to every single situation. Whether it's a difficult situation like his father's death or amazing one like drinking ice cold tea by the river with his son. That's why he wants to bring more gratitude into the workplace. His work inside a fortune 500 company that regularly ranks in top 10 for best place to work has shown him the importance of gratitude and how it increases productivity and communication. If you want to learn more just go to DigToFly.com. He is also a big fan of traveling, meditation, Yoga, hikes in lush terrain and his family. The original post is located here: https://digtofly.com/whats-quickest-way-to-irk-co-worker/ Visit Me Online at OLDPodcast.com Interested in advertising on the show? Visit https://www.advertisecast.com/OptimalStartUpDaily Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
ERKAM TUFAN Sinan Oğan kararını açıkladı. Erdoğan dedi. 2. Turda Erdoğan'ı destekleyecek. İki siyasetçi arasındaki milyon fark. Biri Sinan Oğan, diğeri Mithat Sancar. Ve Sinan Oğan kararını verdi. Teklifleri değerlendirdi. Düşündü taşındı. Ve kararını verdi. Ikinci turda Erdoğanın yanında yer alacak. Gerçi Erdoğanın gözünde 1. Turda aldığı %5,17lık bir değeri yoktu. Gerçek oyunun ancak %1 olduğunu, masa başında oyların kendisine kaydırıldığını çok iyi biliyor. Ama erdoğanın o %1 çok ihtiyacı var. Size bu yayında iki siyasetçinin kıyaslamasını yapıcam. Biri Ata ittifakının Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan. Diğeri HDP eş genel başkanı Mithat Sancar, Sinan Oğanın partisi yok. MHP den ihraç edilmiş bir siyasetçi. Ama Bugünlerde çok gündemde. Çünkü Cumhurbaşkanı adayı olarak %5,17 oy aldı. En azında YSK öyle söylüyor. Aslı kaç bilemeyiz. Aldığı bu oy ile ikinci turda belirleyici olduğunu iddia ediyor. Ata ittifakı olarak da aldıkları oy oranı %2,43. HDP eş genel başkanı Mithat Sancar, partisi ile yeşil sol parti ittifakında yer aldı. İttifak olarak aldıkları oy oranı %8,82. Kaldı ki yeşil sol partiden pek çok oyun masa başı MHP ve diğer iktidar yanlısı partilere kaydırıldığını biliyoruz Hadi biz yine %8,82 diyelim. Kısaca Sinan Oğanın oy oranı %5,17, ait olduğu Ata ittifakının oy oranı ise %2,43 Yeşil sol partinin ise %8,82. Şimdi Sinan Oğanın ve Mithat Sancarın söylemlerine bir bakalım. Sinan Oğan tam bir pazarlıkçı. Bir haftadır Cumhur ittifakı ile de Millet ittifakı ile de görüştü. Hangi taraf daha fazla verirse o tarafa geçebilecek karakterde. Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilecek ken neden bakan olayım ki diyor? Hangi ittifak olduğu önemli değil. İlke falan hak getire. Ama cumhur ittifakının da millet ittifakının da gözdesi. O da bunun keyfini sürdü bir haftadır. Sonun da da kararını verdi. Erdoğan dedi. Peki HDP eş genel başkanı Mithat Sancarın pozisyon ve söylemleri ne? Partisi ve Yeşil Sol adına net tarafını ortaya koydu. Kılıçdaroğlu dedi. Ama Mithat Sancar ve partisi ve Yeşil Sol Sinan Oğan kadar şanslı değil. Her iki ittifak tarafından sürekli itilip kakılıyor. Yan yayana gelinmekten bile korkuluyor. Ne pazarlık yapıyor. Ne bakanlık istiyor ne de niye bakanlıkla yetineyim diyor. Irkçılık yapmıyor. Her hangi kişisel veya partisel çıkar olmaksızın Kılıçdaroğlu diyor. Saray rejimi bitsin diyor. Tek adam rejimi bitsin diyor. Daha fazla demokrasi diyor. İşte iki siyasetçi. Biri Sinan Oğan Diğeri Mithat Sancar Sizce Türkiye hangisini hak ediyor?
LİBERAL DEMOKRAT SOSYALİST MEMDUH BAYRAKTAROĞLU ANLATIYOR ERDOĞAN, İŞGAL KUVVETLERİ KOMUTANI GİBİ. ALİ YEŞİLDAĞ'IN SÖYLEDİKLERİ DOĞRU MU? ERDOĞAN DİRENİR Mİ? Bu insanlara bırakın sedat peker, ali yeşildağ ya da muhammed yakut'un anlattıklarını. Erdoğan çıksa “evet çaldım ama bir sorun bakalım neden çaldım” diye itiraf etse bunlar. “ya bi sorun bakalım neden çaldı” diyerek ona hak verirler. Az gelişmiş ülkelerde hafıza olmaz… Hafızaları zayıf toplumlar ise: Çürümüş toplumlardır... Hangi toplumların hafızası zayıftır? Söyleyeyim: Eğitimsiz… Cahil… Din afyonuyla uyutulmuş… Irk gazıyla şişirilmiş toplumların hafızaları: Balıkların hafızalarıyla eşittir…
My guest today is Gregory Offner. Greg's hidden edge is his tenacity and thick headedness. Greg is the Founder and CEO of Global Performance Institute, aresearcher and an award winning keynote speaker. As the creator of the TipJar Culture™️ Greg helps transform theemployee experience - or as he likes to say: “take the "IRK" out ofwork” - and his impressive roster of clients includes everything from Fortune100 corporations to local chapters of associations.Greg also spent fifteen years as an internationally renowneddueling piano bar performer, performing professionally on five of the sevencontinents, and I can't wait to hear more about that. Check it out now!Where to find Greg:https://www.gregoryoffner.com
Happy Friday!...Lady Gaga as Harley Quinn...I think he made some money off of the tube...Robust Goods delivers...Stephanie Love interview conclusion...It was a cop's mailbox...Testing fail...Irk my lifehole...I like to be jacked off... Come back all week for more Stephanie Love and see her on her socials Twitter: @LoveStephanie22 Instagram: @StephanieLove.Official Only Fans: @StephanieTheStripper for $9.99/month
Irkçı saldırgan Tobias Rathjen, 19 Şubat akşamı Hanau kentinde dokuz göçmen kökenli insanın hayatına son verdi. Sağ kurtulanlar ve kurban yakınları içinse o günden beri hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Sevdiklerinin acısına, yetkililerin o geceki ihmaller zinciri ve saldırının tam olarak aydınlatılamamasının verdiği öfke eklendi. Podcast COSMO Türkçe, ırkçı saldırıdan üç yıl sonra kurban yakınları ve katliamdan sağ kurtulanlar ile konuştu. Von Ceyhun Kara.
Irkçı politikacı Rasmus Paludan'ın, Stockholm'de Kuran yakma eylemi, Türkiye ile İsveç arasında yaşanan gerilimi daha da artırdı. Diplomatik kriz başka bir boyut kazandı. Türkiye'nin birçok kentinde çok sayıda protesto gösterisi düzenlendi. Tepkiler İslam dünyasına da sıçradı. Bir provokasyona neden böyle büyüdü? Türkiye‘de iktidar bu olayı seçim öncesinde nasıl iç ve dış politika malzemesi haline getiriyor? Podcast Cosmo Türkçe, Kuran yakma eyleminin arka planını irdeledi. Von Celik Akpinar.
Kılıçdaroğlu'ndan seçim tarihi açıklaması: 'Bizim için sorun yok'.../ Altılı masanın üç senaryosu.../ Kurak günler.../ Birleşik Kamu - İş: Meyve fiyatları yüzde 240, sebze fiyatları ise yüzde 343 oranında arttı.. / Borç yapılandırma paketinin detayları belli oluyor: Taksit sayısı artırılacak mı, hangi borçları kapsayacak?../ Irkçı politikacı Kuran'ı Kerim yaktı, Türkiye sert tepki gösterdi.../ Fransa, İsrail ve Almanya'da eylemler.../ Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten Başlıyor
Bir kamuoyu araştırmasına katılan insanların yüzde 90'ı Almanya'da ırkçılık olduğunu söylüyor. Neredeyse her dört katılımcıdan biri ise bu ırkçılığa bizzat maruz kalmış. Bu bilgiler federal hükümetin Göç, Uyum ve Irkçılıkla Mücadele Sorumlusu Reem Alabali-Radovan'ın "Almanya'da ırkçılık" temalı raporundan. Almanya'da ırkçılığın boyutları nedir? Ve ırkçılıkla nasıl mücadele edilmeli? Von Gökce Göksu.
In this episode I have part two of my chat with Gregory Offner, The Piano Guy Greg is the Founder and CEO of Global Performance Institute, a researcher and an award-winning keynote speaker. As the creator of the TipJar Culture™️ Greg helps transform the employee experience - or as he likes to say: “take the "IRK" out of work” - and his impressive roster of clients includes everything from Fortune 100 corporations to local chapters of associations. Greg also spent fifteen years as an internationally renowned duelling piano bar performer, performing professionally on five of the seven continents, and I can't wait to hear more about that. Website https://www.gregoryoffner.com Social media links @gregoryoffnerjr (Insta, Twitter) https://www.linkedin.com/in/gregoffnerjr --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/sundaylunchpm/message
In this episode I have part one of my chat with Gregory Offner, The Piano Guy Greg is the Founder and CEO of Global Performance Institute, a researcher and an award winning keynote speaker. As the creator of the TipJar Culture™️ Greg helps transform the employee experience - or as he likes to say: “take the "IRK" out of work” - and his impressive roster of clients includes everything from Fortune 100 corporations to local chapters of associations. Greg also spent fifteen years as an internationally renowned duelling piano bar performer, performing professionally on five of the seven continents, and I can't wait to hear more about that. Website https://www.gregoryoffner.com Social media links @gregoryoffnerjr (Insta, Twitter) --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/sundaylunchpm/message
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu ve Kısa Dalga işbirliğiyle hazırlanan “Bedenin Hakkı: Cinsel Hakları Konuşuyoruz” podcast serimizin ilk bölümünde, Türkiye'de cinsel hakları ve “Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı” hizmetlerine erişimi ele aldık. Irk, etnisite, dil, inanç, sağlık statüsü, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim gibi farklar gözetmeksizin Türkiye'de yaşayan tüm bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hak ve hizmetlerine erişimleri için savunuculuk yapan Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları (CİSÜ) Platformu Proje Koordinatörü Yonca Cingöz, sorularımızı yanıtladı. Dilek Gedik hazırladı...
Kısa Dalga'dan Yeşim Özdemir'in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve'nin bu haftaki konuğu Yazar Berrak Yurdakul… Yazarlık serüveni 2005 yılında Destek Yayınlarından çıkan “Konuşmayan Tavus Kuşu Camio” kitabı ile başlayan Berrak Yurdakul “yazar olmak gibi bir niyetim yoktu ama o hikaye kafamda oluşunca anlatma isteği duydum dayanılmaz bir şekilde, şunu anlatayım sonrasına bakarız diye başladı” diyor… Konuşmayan Tavus Kuşu Camio'nun ardından Altıncı Irk, İki Cihanın Bekçisi kitapları ardı ardına geldi. Berrak Yurdakul, üçleme olan son üç kitabı; Ev Yapımı Bir Paraşüt (2015), Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm (2018), Elleri Titremeden Ateşi Tutabilene (2021) kitaplarında ağırlıklı olarak meditasyon ve mindfulness pratiklerini merkeze alıyor…
On this episode of the Chasing Happiness Podcast, we have the pleasure of speaking with Gregory Offner. A researcher, keynote speaker, and entrepreneur, Greg is the Founder and CEO of Global Performance Institute and creator of TipJar Culture™️. His unique approach to workplace transformation has earned him recognition from Fortune 100 corporations and local chapters of associations alike. But before he embarked on his mission to “take the IRK out of work,” Greg was an internationally renowned dueling piano bar performer who performed across five continents. Get ready for an inspiring conversation about using your skillset to transcend life's barriers and find true happiness! Looking to Share Your Story? Be a Guest on the Show #TipJarCulture #GlobalPerformanceInstitute #WorkplaceTransformation --- Send in a voice message: https://anchor.fm/chasinghappiness/message
Hey y'all! Welcome to September 11th, 2022. The 21st year of remembrance of the day that no one can elver forget -- and I pray we never do! Today I"m talking about things that really just chap my arse, AKA things that IRK me (irk: something that irritates or annoys) -- the list is endless! Just kidding, semi endless and getting longer as I get older. Ok, maybe not really. But I do wonder sometimes. Now, I'm not sharing because I'm just one to like to complain and be like an old woman sitting her in rocking chair smoking her pipe saying "back in my day!:" BUT stuff really irks me and hey gotta let it out! Gotta vent. Gotta use this podcast to be my therapy! And, hey, at the end of the day: I'm only human. I can be irked. I can have my arse chapped. It's ok. As long as I don't stay irked. Cause that would really irk me! Ok, enough with the irking. ;-) Oh, I'm touching also on what being a veteran with 100% is about and how I'm not ashamed or embarrassed to be on disability. There are things that have happened to me that would have have happened to me if not for my service to my country while serving in the armed forces. I'm not unable to work. But my body is not the same. All that wear and tear on my body, not to mention what my body has bone through post three bouts of cancer and all the treatments. It will be nice to not have to worry about having to work but being able to work if i want to. :) Be good. Be kind, to others and yourself. And don't be an irker! And ikerstigator! lol God bless! --- This episode is sponsored by · Anchor: The easiest way to make a podcast. https://anchor.fm/app Support this podcast: https://anchor.fm/ttwh71/support
Aslında ben bugün "ırk ve zeka" hakkında konuşmayı planlamıştım, “Aptallaşıyor muyuz” serisinin devamı olarak, ama konunun detaylarına dalınca ayrı bir bölüm çıktı. Irk kavramının tarihsel değişiminden başlayıp bilimsel bulgulara uzanacağız. Seriyi takip etmeyenler bile bunu tek başına dinleyebilirler.(Duyuru: Bunca bölümdür devam etmemi sağlayan en önemli şey, Patreon'dan irili ufaklı destek veren sizin gibi dinleyiciler. Bu destek doğrudan bana geliyor, normal reklam gelirleri ise (varsa o ay) yapımcımla paylaşılıyor. Ayrıca patronlara e-kitabım bedava, yoksa da buyrun: Safsatalar Ansiklopedisi Kısaltılmış Edisyon).Bölümler:(00:05) Han gezgini: Herkes kendini dünyanın merkezinde görür.(04:35) Yatay imparatorluklar.(07:50) Zanj ve Arap köle ticareti.(09:35) Ham'ın Laneti.(12:05) Reconquista ve saf kan.(13:05) Şeker kamışı tarihin akışını değiştiriyor.(13:55) Sublimus Deus: Kafir de olsa, yerli de insandır.(16:15) Plantasyon köleliği.(17:45) Aydınlanma sonrası her şeyi sınıflandırma merakı.(19:15) Monogenesis vs Polygenesis: Farklı ırkların kaynakları.(21:45) ABD nüfus idaresinin sürekli değişen ırk tanımları.(22:30) "Tek damla" kuralı.(23:30) UNESCO bildirisi: Hepimiz kardeşiz,.(24:50) Otobüste koltuk kapmaca.(25:30) Berlin Olimpiyatları ve Hitler'in selamı.(27:10) Irk mı etnisite mi?(29:15) Uzakdoğunun cilt beyazlatıcı krem aşkı.(31:45) Afrika'daki gen ve dil çeşitliliği.(33:25) Cheddar Man: 10000 yaşındaki İngiliz esmer güzeli.(35:10) Genetik açıdan ırk.(38:15) Sosyal inşa ne demek.(39:20) Genetik testlerin diskura etkisi.(41:20) Irk ve zeka.(42:00) Patreon teşekkürleri..Kaynaklar:Kitap: The Invention of Racism in Classical AntiquityMakale: What was ‘race' in ancient Rome?Podcast (Youtube): Fall of Civilizations - The Han DynastyMakale: The Strength and Structure of the Ancient Persian ArmyAkademik makale: East-West Orientation of Historical Empires and Modern StatesMakale: Sugar & the Rise of the Plantation SystemKitap: The Descent of Man (1871)Kitap: Man's Most Dangerous Myth: The Fallacy of RaceMakale: The 1936 Berlin Olympics and the Controversy of U.S. ParticipationMakale: The History of “White Skin” Beauty Standards in AsiaAkademik Makale: Africans More Genetically Diverse Than Rest of WorldMakale: Why does Africa have so many languages?Makale: Cheddar Man: Mesolithic Britain's blue-eyed boyMakale: Stanford Encyclopedia of Philosophy - RaceMakale: How Science and Genetics are Reshaping the Race Debate of the 21st CenturyAkademik Makale: Genetic Structure of Human PopulationsSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Drag Race Halk Kütüphanesi kapılarını açtı! All Stars 7’yi enine boyuna konuşacağımız yeni sezonda Legends ve Snatch Game bölümlerinin sohbetiyle verdik startı. Irkçı mıyız sorusuna cevap aradığımız, Charlie’nin Melekleri’ne birbirimize atadığımız, Russian Doll eleştirisi barındıran, kiki-kaikai-marry oyununu da oynamadan geçmediğimiz şahane bir sezon prömiyeri huzurlarınızda… Bölümde bahsi geçen yazılar: Dave’in EW röportajı: https://ew.com/tv/drag-race-dave-reacts-jinkx-monsoon-snatch-game-judy-garland/ Shea Couleé’nin ... Legends & Snatch Game (AS7) yazısı ilk önce Oscar Boy üzerinde ortaya çıktı.
Siyasete dair her şey, Türkiye'yi ilgilendiren her konu Konuşmak Lazım'da konuşuluyor. Konuşulmayanlar masaya yatırılıyor, uzman konuklar analizleriyle olaylara ışık tutuyor. Konuşmak Lazım'a bu hafta Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Mehmet Metiner, Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ, Demokrasi ve Birlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı Av. Ebubekir Elmalı ve MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat konuk oluyor. Mülteci meselesi 'güvenlik sorunu' mu? 1 milyon mülteci için dönüş planı ne? Geri dönüşler mülteci sorununu çözecek mi? Irkçı söylem Türkiye'de prim yapıyor mu? Mülteciler sorunun kaynağı mı, mağduru mu? Mülteci gerçeği ve Kılıçdaroğlu'nun çelişkili vaadi Mülteci krizinde tek muhatap Türkiye mi? Türkiye, Suriye ile görüşmeli mi? Karadeniz gezisi İmamoğlu'na neye mal oldu? 2023'te sandığı ne belirleyecek? Konut fiyatını artıran ekonomik tetikçiler kimler? Cüneyt Özdemir ile Konuşmak Lazım her Çarşamba 20.45'te TVNET'te.
Bu bölümde Erasmus ile Avrupa'da staj yapma, Blue Card ile çalışma izni alma ve Almanya'daki yaşam üzerine sohbet ettik.Bizi dinlemekten keyif alıyorsanız, kahve ısmarlayarak bizi destekleyebilirsiniz. :)Zaman damgaları:00:00 - Erasmus stajı22:15 - Blue Card ile çalışma izni35:20 - Almanya'da ev bulma48:00 - Almanya'da kimler zorlanır?57:06 - Irkçılık var mı?1:02:18 - Aylık gider ne kadar?1:07:56 - Maaşlar ne kadar?1:10:50 - Yan haklar neler?1:13:30 - Hayat nasıl?1:23:57 - Almanca ne kadar gerekli?Düzeltme: Blue Card için gerekli olan minimum maaş 47 bin Euro değil, 45 bin Euro.Bölümde konuştuğumuz konularla ilgili linkler:Serdar Doğruyol: https://mobile.twitter.com/sdogruyolAşkın Gedik: https://mobile.twitter.com/askngdkEnder Ahmet Yurt: https://mobile.twitter.com/eayurtRuby Türkiye: https://mobile.twitter.com/ruby_turkiyeÜretim Bandı: https://mobile.twitter.com/uretimbandi_podXING: https://www.xing.comAlmanya'da ev arkadaşı bulma sitesi: https://www.wg-gesucht.deBarış Özcan - Zinciri Kırma: https://www.youtube.com/watch?v=hvSsTCvMHXsAvrupa'da Erasmus Stajı Rehberi: https://yoldabiblog.com/avrupada-erasmus-staji-basvuru-rehberi/iData: https://idata.com.tr/de/trVergi iadesi formunu doldurmaya yardımcı olan bir servis: https://www.steuergo.de/deEU Blue Card: https://www.make-it-in-germany.com/en/visa-residence/types/eu-blue-cardAnabin: https://anabin.kmk.org/no_cache/filter/hochschulabschluesse.htmlLocalyze: https://www.localyzeapp.comImmobilienScout24: https://www.immobilienscout24.deSchufa: https://www.schufa.de/en/Yurtdışına yerleştikten sonra Blue Card'ı alabilmek için gerekli şeylerin listesi, Hamburg örneği (PDF): https://www.hamburg.com/contentblob/11701588/4f46aa9f60e7e255d9b530af394f298d/data/checklist-employment-eu-blue-card.pdfInside: Hamburg Port: https://www.natgeotv.com/za/shows/natgeo/inside-hamburg-portGermany: Memories of a Nation: https://www.goodreads.com/book/show/23567796-germanyNet maaş hesabı: https://www.brutto-netto-rechner.infoHelloFresh: https://www.hellofresh.deKütüphaneleri Yeterince Önemsemiyoruz: https://seyfedd.in/writing/kutuphaneleri-yeterince-onemsemiyoruzMoving to Germany: Things that you need to know: https://mertbulan.com/2020/01/12/moving-to-germany-things-that-you-need-to-know/30% tax ruling in the Netherlands: https://www.iamsterdam.com/en/living/take-care-of-official-matters/highly-skilled-migrants/thirty-percent-rulingYorumlarınızı ve sorularınızı hey@seyfedd.in e-posta adresine iletebilirsiniz.
Irk those hedgehogs, gear up the space thrusters, and ... pray? meditate? as you prepare to race forward on the search for gems. In this episode, your hosts Chris and Jason along with guest host Bill Arnie go on the hunt for the checkered flag in three lesser-known racing games.Featured Games:Igel Ärgern (00:20:21)Powerships (00:40:20)Sator Arepo Tenet Opera Rotas (00:59:54)New YouTube Channel:https://www.youtube.com/channel/UCR8wU2vjV2RJ7C6iRuq2WcAHidden Gems Geek List:https://boardgamegeek.com/geeklist/289922/hidden-gems-podcast-game-ratingsFollow us online:Email: hiddengemsboardgamepodcast@gmail.comWeb: https://hiddengems.gamesInstagram: @hiddengems.gamesFacebook: @hiddengemsboardgamepodcastTwitter: @hiddengemsboardYouTube: https://www.youtube.com/channel/UCR8wU2vjV2RJ7C6iRuq2WcABGG Guild #: 3874Credits:Igel Ärgern Theme, “How About an Old Fashioned", Harper Rey, Royalty Free LicensePowerships Theme, “Beyond Elysium (Instrumental Version)”, Wellmess, Royalty Free LicenseSator Arepo Tenet Opera Rotas Theme, "Return of Light", Christoffer Moe Ditlevsen, Royalty Free LicenseLogo Design, Katelyn Nieto, @itskatelynnietoHidden Gems: A Board Game Podcast was produced and edited by Chris Alley, Cameron Lockey, and Jason Yanchuleff in Raleigh, NC. The Hidden Gems: A Board Game Podcast theme is licensed under a royalty free license contract.
Bertan Rona Bakışlar'ın bu bölümünde Irkını merak ediyor musun? İnsan ırkını merak eder mi? Irk ile merak arasında bir ilgi var mı? Irk nedir? konu başlıklarından bahsediyor. Bertan Rona bu bölümde başlıca şunları anlattı; Bu bölümümüzde, bu hafta ilginç olduğunu düşündüğüm bir konuyu yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Son derece ilginç bir başlık oldu hakikaten de; Irkını merak ediyor musun? İnsan ırkını merak eder mi? Irk ile merak arasında bir ilgi var mı? ya da Irk nedir? tüm bunların bizim konularımızla ilgisi nedir biraz bunlar üzerinde duralım tabi bize ayrılan süre çerçevesinde... Şimdi hayat nedir diye düşünecek olursanız aslında son derece basit bir cevapları olan, son derece basit bir sorudan yola çıktığınız izlenimi edinebilirsiniz. Öyle ya hayatın ne olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyoruz fakat biraz kurcalamaya başlayınca işin aslında o kadar kolay olmadığını yani hayat denilen olguyu tanımlamanın pek de kolay olmadığını görmüş olursunuz. Şöyle söyleyelim; İnsan canlı bir varlıktır öyle kabul edilmekte tamam çok güzel canlı ama acaba insanın bedeninde bu hayatiyet, bu canlılık nereden itibaren başlamaktadır soru bu... Yani aslında tek tek organlarımızı ele aldığımızda bunların pek çoğunun cansız olduğunu görüyorsunuz. Ama hocam hücreler canlı? Çok güzel hücreler canlı ama o canlı hücreyi var eden parçacıklar yani atomlar onun alt parçaları bunların tamamı cansız. Yani atomlar cansızken onlardan oluşan hücre nasıl canlı oluyor? Yani canlılık, hayatiyet dediğimiz şey insan bedeninin neresinde başlamaktadır? İşte bunu düşünecek olursak o sorunun yanıtlanmasının öyle pek de kolay olmayacağını anlamış oluruz... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
This week's episode gots some goodies. We have a special guest this week and it's none other than our sister Toya, of Toya's Gift of Soul. She comes through for a little bit to give us her Irk of The Week. We also got in a wild listener letter that you do not want to miss. We announce the victor from last weeks votes and give away our Clock Out and Go Home award. We have a really good discussion over the difficulty men face in opening up about their feelings. And as always we debate what was the most foolish story from last week. Make sure you visit www.stopthefoolishnesspodcast.com and submit your vote for the most foolish story of the week.--- This episode is sponsored by · Anchor: The easiest way to make a podcast. https://anchor.fm/app Our GDPR privacy policy was updated on August 8, 2022. Visit acast.com/privacy for more information.