POPULARITY
Enerji Günlüğü Haber Bülteni:Türkiye'nin ve Dünyanın Enerji Gündemienerjigunlugu.net
Salt'ın yakın zamanda erişime açtığı iki arşivi, Muhlis Türkmen ve Ali Öz arşivlerini Salt Araştırma ekibinden Orkun Dayıoğlu ve Masum Yıldız ile konuşuyoruz. Mimar ve eğitimci Muhlis Türkmen (1923-2014), Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü'nü 1946 yılında bitirdi, uzun yıllar Mimar Sinan Üniversitesi İç Mimarlık Anasanat Dalı başkanlığını sürdürdü. Eğitimciliğiyle beraber çok sayıda mimari proje üretti; Lizbon'daki Türkiye Büyükelçiliği binası, İzmir Resim Heykel Müzesi, Brüksel Dünya Fuarı Türkiye Pavyonu bu projelerden bazıları. Fotoğrafçı ve fotomuhabir Ali Öz'ün (1954-) arşivinde ise 1978 yılından 2000'li yılların başlarına kadar süreçten 5000'e yakın fotoğraf bulunuyor. Öz'ün Nokta, Güneş, Tempo, Aktüel gibi dönemin pek çok yayını için çektiği, politik belgesel niteliğindeki fotoğrafları İstanbul'daki gecekondu yıkımları, Tarlabaşı Bulvarı çalışmaları, çocuk işçiler, Zonguldak'taki maden işçileri, Toroslar'daki yörük toplulukların yaşamı gibi pek çok olayı ve özneyi belgeliyor.
Salt'ın yakın zamanda erişime açtığı iki arşivi, Muhlis Türkmen ve Ali Öz arşivlerini Salt Araştırma ekibinden Orkun Dayıoğlu ve Masum Yıldız ile konuşuyoruz. Mimar ve eğitimci Muhlis Türkmen (1923-2014), Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü'nü 1946 yılında bitirdi, uzun yıllar Mimar Sinan Üniversitesi İç Mimarlık Anasanat Dalı başkanlığını sürdürdü. Eğitimciliğiyle beraber çok sayıda mimari proje üretti; Lizbon'daki Türkiye Büyükelçiliği binası, İzmir Resim Heykel Müzesi, Brüksel Dünya Fuarı Türkiye Pavyonu bu projelerden bazıları. Fotoğrafçı ve fotomuhabir Ali Öz'ün (1954-) arşivinde ise 1978 yılından 2000'li yılların başlarına kadar süreçten 5000'e yakın fotoğraf bulunuyor. Öz'ün Nokta, Güneş, Tempo, Aktüel gibi dönemin pek çok yayını için çektiği, politik belgesel niteliğindeki fotoğrafları İstanbul'daki gecekondu yıkımları, Tarlabaşı Bulvarı çalışmaları, çocuk işçiler, Zonguldak'taki maden işçileri, Toroslar'daki yörük toplulukların yaşamı gibi pek çok olayı ve özneyi belgeliyor.
Ekim ayının sonunda Eğitim-Sen Gebze Şubesi'nin düzenlediği, Birleşik Metal Gebze 1 No'lu Şube'nin ev sahipliği yaptığı “Kapital Neden İşçi Sınıfının El Kitabıdır?” konulu eğitim toplantısı üzerinde sosyal medyada epey duruldu. Biz o toplantının konuşmacısıydık. Ağzına kadar dolu olan bir salonda çoğunluğu kol işçisi, bir kısmı da kafa emekçisi olan kardeşlerimizin, etkinliği üç saat süre boyunca pürdikkat dinlemiş olması bize büyük sevinç verdi. Tartışma bölümünde salondan yapılan katkılar günümüzün en önemli sorunlarını gündeme getirdi. İşçilerle aralarda paylaştığımız düşünce ve duygular da cabası. MKB Rondo ve Mersen grevlerinden katılımcıların varlığı ise ayrı bir tat kattı toplantıya. Toplantının bu kadar başarılı geçmesi, konuşmacı ile salonun arasında bu kadar güzel bir diyalog kurulması bir tesadüf müydü? Sonuçta nice okumuşun başını yaran bir kitap anlatılıyordu. Marx'ın Kapital'i! Bu kitaba böyle bir ilgi ve anlatılanları böylesine güzel kavrayış kolay kolay görülen bir şey değildir. Nasıl oldu bu? Neden? Türkiye işçi sınıfının, sınıf mücadelelerinde bir yükselme döneminin eşiğine gelmiş olduğuna dair bir işaretti bizce o toplantıda yaşananlar. Toplantının başarısının nedeni o salonun dışında yatıyordu. Gözümüzü o “dışarıya”, fabrikalara, grev çadırlarına, sokaklara, meydanlara çevirelim. Son aylarda çok militanca verilen mücadelelere tanık olduk. Polonez et ve Fernas maden işçileri öne çıkıyordu ama mesela daha önce Gaziantep'te tekstil işçilerinin kararlı sesini de duymuştuk. Gaziantep demişken, Anadolu'nun geleneksel olarak işçi eylemi yaşamayan bazı kentlerinde de (Karaman gibi muhafazakâr bir ilde bile!) eylemler yapılmaya başladı. Grev ve direniş eylemleri eskisine göre birbirleriyle çok daha fazla dayanışma gösteriyor. İşçiler sorunun bir işyerinin değil bir sınıfın sorunu olduğunu kavrıyor. Çok yakın olmayan coğrafyalar (mesela Gebze ile Çatalca) arasında da ziyaretler artıyor. Dayanışma sendika farkının, hatta konfederasyon farkının duvarlarını yıkmaya başladı. Türk-İş'ten Tekgıda-İş ile DİSK'ten Birleşik Metal kardeş gibi oldular. Sadece işçiler değil sendikalar da sınır tanımıyor. En son Türk-İş Tekgıda-İş Polonez Bifet eylemi ile DİSK Nakliyat-İş McDonald's eylemi ardı ardına yapıldı. Bu iki sendikanın dışında Türk-İş'in Petrol-İş (Tarkett) ve Selüloz-İş (MKB Rondo) sendikaları da katıldı eyleme. Bizim salonda ise KESK de vardı, başı çekiyordu. Aşağıdan gelen basıncın etkisiyle Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Konfederasyon yöneticileri bir araya gelerek diplomatik bir birlik gösterisi yapmaya mecbur kaldılar. Ama bu bir türlü ortak eylem kararına dönüşmüyor. Öte yandan, DİSK çeşitli şehirlerde kendi ölçülerinde eskisine göre daha güçlü eylemler düzenliyor. Türk-İş ise daha önceki Zonguldak ve Çerkezköy mitinglerinden sonra Ankara'da son dönemin ölçülerine göre göz kamaştırıcı bir miting düzenledi. Ama iş artık bütün bunların da ötesine taşmaya başladı. Başta Polonez işçisi olmak üzere mücadeleye giren işçiler sadece kendi işyeri sınırlarını aşarak sınıf kardeşleriyle dayanışma içine girmiyor, yüzünü işçi sınıfının günlük ekonomik mücadelesinin dışında doğrudan politik mücadelelere, hatta uluslararası mücadelelere dönüyor, tavır alıyor. Biz genç yoldaşlarımıza 1970'li yılların dev mücadelelerinin ya da 1990-91 Zonguldak'ın veya 2009-2010 Tekel'in işçiyi nasıl değiştirdiğini, siyasi atmosferin böyle durumlarda nasıl bambaşka bir hal aldığını hep vurgulamışızdır. Galiba eşiğine geldik, öyle bir döneme gireceğiz. Burada en büyük faktör, Birleşik İşçi Cephesi politikası doğrultusunda üç konfederasyonun ve tabii kamu emekçilerinin konfederasyonlarının eylem birliği olacaktır. Günümüzde böyle bir gelişme bütün işçi sınıfına yepyeni bir güven vererek bir sıçrama yaratır. Gebze'deki salona gelince. Onlar Marx'ın Kapital'inden artık mezun oldular sayılır. Sıra çok daha zoruna, Lenin'in Ne Yapmalı'sına geldi!
Ayrı gayrı bitsin! Birleşin! Gaz almak için değil hak almak için eylem istiyoruz! Sınıf mücadeleci sendikacılar, işyeri temsilcileri, öncü işçiler göreve! Birleşik İşçi Cephesi için ileri! İşçi konfederasyonları Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Temmuz ayında asgari ücret zammı, vergide adalet, enflasyonla mücadele, emekliler, sendikal örgütlenme ve iş kazaları gibi işçi sınıfını ve emekçi halkı doğrudan etkileyen konularda ortak bir bildiri yayınlamıştı. Daha sonra konfederasyonlar çeşitli miting, basın açıklaması ve eylemlerle meydanlara indi. Türk-İş ilk olarak Tekirdağ Çerkezköy'de ve Zonguldak'ta iki kitlesel miting düzenledi. Daha sonra fabrika ve işyerlerinde oturma eylemleri ve basın açıklamaları gerçekleştirdi. DİSK Gebze ve Saraçhane'de işçi buluşmaları Mersin, İzmir ve Ankara'da miting organize etti. Bu süreci en sakin geçiren, Kayseri'de miting yapan Hak-İş oldu. Konfederasyonlar alanlara inmeye başlarken fabrikalarda da direnişler ve grevler sürdü. Türk-İş'e bağlı Tekgıda-İş sendikasının İstanbul/Çatalca'da Polonez işçileri her türlü baskıya karşı kararlı bir direnişle iş, aş, hürriyet kavgasını Türkiye'nin gündemine taşıdı. Yine aynı sendikaya bağlı Esenyurt'ta Perfetti direnişi sürmekteydi ve bu iki direnişe Bursa/Kemalpaşa'da Eker Süt direnişi eklendi. Selüloz-İş sendikası İstanbul/Tuzla'da MKB Rondo'da greve çıktı. Petrol-İş sendikası art arda Kocaeli/Gebze'de Tarkett ve İstanbul/Hadımköy'de As Plastik, Tekirdağ/Çerkezköy'de Elba Bant grevlerine çıktı. DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasının Gebze'deki Mersen grevi sürerken Hatay/İskenderun'daki Befesa grevi kazanımla sonuçlandı. Hak-İş'e bağlı Lezita'da ise grev ve mücadele tüm zorluklara rağmen devam ediyor. Konfederasyon üyesi olmayan DGD-SEN'in İstanbul/Esenyurt'daki CarrefourSA deposundaki fiili grevi kazanım elde ederken iş güvenliği ve sendikal haklar için direnen Bağımsız Maden-İş üyesi Fernas maden işçileri de mücadelelerini bir Ankara yürüyüşüyle Türkiye'nin gündemine taşıdılar. Sorunlar ortak! Düşman ortak! Mücadele de ortak olmalı! Konfederasyonların miting, eylem ve basın açıklamalarında işlenen konular ortak. Hayat pahalılığı, vergide adaletsizlik, iş güvenliği, emeklilik hakları, sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar… Direnişlerin ve grevlerin hepsi de bu sorunları biraz olsun hafifletmek için işçi sınıfının örgütlü gücüyle verdiği mücadeleler. Tüm konfederasyonları harekete geçmek zorunda bırakan, fabrikalarda birbiri ardına grevlerin ve direnişlerin patlak vermesine yol açan sebep ve failler belli. İktidarın İngiliz Mehmet eliyle, Orta Vadeli Program adı altında yürüttüğü işçi düşmanı kemer sıkma ve hak gaspı politikaları ve bu politikalardan güç alarak işçi sınıfına sefaleti dayatan patronlar… Sermayenin iktidarı, istibdad rejiminin tüm aygıtlarını kullanarak, patronlarla tam bir birlik içinde işçi sınıfına saldırıyor. Bu saldırıya karşı işçi mücadelelerinin de birleşmesi ve büyütülmesi gerektiği açık. Tüm işçilerin özlemi ve isteği de bu yönde. Dahası çeşitli eylemlerle tepkilerini ortaya koyan köylüler ve kamuda tasarruf adı altında üzerlerindeki baskı günden güne artan kamu emekçileri başta olmak üzere ekonomik krizin faturasını şu ya da bu ölçüde üstlenen tüm emekçi halk kesimleri de bu birliğin gerçekleşmesini istiyor. Çözüm Birleşik İşçi Cephesi'nde! İrade direnen işçilerde! Sınıf mücadeleci sendikacılar, işyeri temsilcileri, öncü işçiler göreve!
2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Oteli'nde 35 canımızı bizden koparıp aldılar. Bir grup faşistin ve siyasal İslamcının yaktığı ateşin arkasında, içinde yaşadığımız kirli düzenin ekip çalışması vardı: NATO beslemesi kontrgerilladan, devletin hâkim güçlerinden, düzen siyasetçilerinden oluşan koskoca bir ekip! Peki, bu düzenin kirli güçleri neden böyle bir katliama imza attı? 1993 yılının öncesine dönelim. 1989 Bahar Eylemleri'nden başlayan, 1990'da kamu emekçilerinin mücadelesiyle, Zonguldak maden işçilerinin grevleriyle devam eden bir süreçte, işçi sınıfı 12 Eylül 1980 darbesinin yenilgisinden sonra tekrar ayağa kalkıyordu. Kürt halkı özgürlük mücadelesini büyütüyor, sokaklar, meydanlar bu mücadelenin sesiyle yankılanıyordu. İşte katliam yükselen bu hareketi bastırmak içindi. İşçilerin, emekçilerin, gençlerin, Kürt halkının gözünü korkutmak fakat ondan da öte toplumu kendi istedikleri şekilde bölmek, kardeş kavgasını kışkırtmak için mezhepçiliğin ve faşistlerin kullanıldığı bu katliamı seçtiler. Sivas katliamı, polisin de TSK'nın da (Türk Silahlı Kuvvetleri) saatlerce müdahale etmemesiyle, devletin başındakilerin bu güçleri harekete geçirip katliamın önüne kolaylıkla geçebileceği halde geçmemesiyle planlı bir devlet operasyonudur. Devletlû bir katliamdır. Katliamın hesabını kimler sormadı? Sivas katliamının davası 19 sene sürdü, 2012 yılında AKP döneminde zaman aşımına uğratıldı. Bu 19 senede düzen siyasetinin her renginden 12 farklı hükümet geldi geçti. DYP, CHP, SHP, ANAP, Refah Partisi, DSP, MHP, AKP… Hadi faşistler, siyasal İslamcılar zaten bu katliamın arkasında durdular, peki ya diğerleri? Onların hükümetlerinde de hiçbir şey değişmedi ve onların da göz yummasıyla, destek vermesiyle bu katliam örtbas edildi. Unutmayalım, Sivas katliamının hesabı bu düzenin mahkemelerinde sorulamadı! Zaten Sivas katliamı sırasında iktidarda olanlar da siyasal İslamcılar ya da faşistler değildi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel devletin başındaydı. Başbakan Tansu Çiller ve koalisyon ortağı da SHP, yani o günün CHP'siydi. Sadece ön saflarda maşa olarak kullanılan siyasal İslamcılar ya da faşistler değil, düzen siyasetinin sözde karşı kutbunda görünenler de katliamın sorumlusuydu. Madımak'tan yükselen dumanların sorumluluğunu taşıyanlar bugün de kimseye nefes aldıramaz. Katliamın hesabını kim soracak? Katliamdan sonra geçen 31 yıl bize gösterdi ki, Sivas katliamının hesabını ancak bu düzenden hiçbir çıkarı olmayanlar, bu düzenle kanlı bıçaklı olanlar sorabilir. Kontrgerillayı besleyen emperyalistlerle iş birliği yapmayanlar, onlardan medet ummayanlar bu hesabı sorabilir. Onlar halkı Alevi-Sünni, Türk-Kürt diye bölüp kardeş kavgası çıkarmaya çalışırken, sınıf kavgasında birleşen ve kardeşleşen her ulustan ve mezhepten işçiler, emekçiler katliamın hesabını sorabilir! Yeni katliamlar nasıl engellenecek? Yerli-yabancı kapitalistler kazansın, emperyalistler ceplerini doldursun, sömürü ve baskı sürsün diye işçi sınıfını ve emekçi halkı bölüp kardeş kavgasını çıkarmaktan, cinayetlerden ve katliam yapmaktan geri durmayan bu kirli düzen yıkılmadıkça başta Aleviler olmak üzere emekçi halkımız asla güvende olmayacaktır. Bugün düzen siyasetinde kavak yelleri estirmeye çalışıyorlar. Düzen siyasetinin aktörleri birbirlerine “normalleşme” çağrısı yapıyor çünkü işçiler ve emekçiler için bir cehennem hazırlıyorlar. Ekonomik krizin faturasını AKP emekçi halka ödetirken CHP ve diğer düzen partileri buna çanak tutacak. Tabii işçi sınıfı ve emekçiler birleşip sesini yükselttiğinde, düzeni grevlerle eylemlerle sarstığında sicili kirli bu düzenin yeni katliamlarla halkı sindirmeye çalışmasının önünde bir engel var mı? Biz gardımızı indirirsek yok! Düzen siyasetçilerine kanmayacağız. Kavak yelleriyle gevşemeyecek, fırtınaya hazırlanacağız! Örgütleneceğiz, kendi gücümüze güveneceğiz! Ekmeğimiz için, hürriyetimiz için kardeş kavgasına karşı sınıf kavgasında birleşip sınıf kavgasını büyüteceğiz! Sivas'ın hesabını böyle soracak, yeni katliamları da böyle engelleyeceğiz!
Nicola Verderame"Invidia"Nahid Sırrı ÖrikCrocetti Editorewww.crocettieditore.itTraduzione dal turco di Nicola VerderameInvidia è un romanzo torbido, il ritratto di una società dove regnano l'individualismo, il calcolo e la meschinità. L'eroina negativa Seniha è un personaggio unico nella letteratura del suo tempo, tanto che "Invidia" è diventato un romanzo di culto in Turchia.Turchia, anni Trenta: nella città mineraria di Zonguldak, la nubile Seniha, donna non attraente e non più giovanissima, è costretta a vivere insieme al fratello maggiore Halit e alla giovane e bella cognata Mükerrem. La famiglia di Seniha, esponente dell'alta borghesia ottomana ormai decaduta, ha sacrificato le prospettive della figlia per assicurare un avvenire brillante al primogenito Halit. Seniha accumula una invidia sempre più opprimente verso di lui, tanto da spingere la cognata a tradirlo con il ventenne Nüzhet, rampollo di una ricca famiglia della città. Mükerrem sarà trascinata in un vortice di sensualità a cui solo un atto estremo può mettere fine.IL POSTO DELLE PAROLEascoltare fa pensarewww.ilpostodelleparole.itDiventa un supporter di questo podcast: https://www.spreaker.com/podcast/il-posto-delle-parole--1487855/support.
Türkiye'nin belirleyici gündemi uzun bir süre boyunca kapitalist sınıfla işçi sınıfı arasında kıyasıya bir mücadele olacak. Erdoğan'ın “nas” kisvesi altında ekonomiyi enflasyonun pençesine teslim etmesiyle ağır bir yoksullaşma yaşamış olan işçi ve emekçi, bu sefer de bu felaketin sona erdirilmesi için Mehmet Şimşek'in yönetiminde uygulanacak politika sonucunda işsizlik belasıyla karşılaşacak. Kıdem tazminatı güvencesi elinden alınmaya çalışılacak. Emekliliği banka ve sigorta şirketlerinin yağmasına sunulmak üzere özelleştirilecek. Bu gündemin dışında öne çıkacak konular (özel durumlar dışında) sınıf savaşını örtmek, sınıfı bölmek, yani “cambaza bak” demek amacıyla manipüle edilecek. Geçen yazıda, işçi sınıfının en zor durumlarda bile kendi iç güçleri sayesinde ayağa kalkabilecek kadar yüksek kapasiteye sahip bir sınıf olduğunu vurguladık. Bu sefer ise işin öteki yanını hatırlatacağız: İşçi sınıfı kendiliğinden harekete geçerek çok büyük eylemler yapabilir, hatta kısmi zaferler kazanabilir, ama bunların kapitalist sınıfı yenilgiye uğratacak olgunluğa ulaşması sınıfın iyi bir önderliğe sahip olmasına bağlıdır. Yani sınıf işi başlatabilir, bir süre sürdürebilir, ama zafere ulaşmak için bazen sendikal, çoğu zaman da siyasi önderliğe ihtiyacı vardır. Zonguldak nasıl bitti birazdan dönelim. Ama genel anlamıyla işçi hareketi ABD emperyalizminin komşumuz Irak'a açtığı “Körfez Savaşı” nedeniyle bir süre geri çekilmek zorunda kaldı. Ne var ki, savaşın hemen ardından Zonguldak'ın tarzını devralan Paşabahçe ve Erdemir grevleri geliyordu. Bu mücadele dalgası en azından Çiller-Karayalçın koalisyon hükümetinin 1994'te yaşanan derin ekonomik krize sözde çözüm olarak uyguladığı 15 Nisan paketine karşı düzenlenen işçi eylemlerine kadar devam etti. Peki sonra neden geriledi hareket? Üç ana nedenle. Birincisi, arada yaşanan Uğur Mumcu suikastı, Sivas Madımak ve Başbağlar katliamları aracılığıyla “derin devlet” denen kontrgerilla Türkiye'nin ayarlarıyla oynadı. Bunu başka siyasi cinayetler ve katliamlarla ta 1997'ye kadar sürdürdü. Bunun sonucunda, 1989-1993 arasında bir yandan Türk işçi-emekçisi, bir yandan özgürlüğü uğruna sokaklara dökülen Kürdün mücadelelerinde paralel bir yükseliş yaşanırken 1993'ten sonra araları açıldı. Sivas Madımak Otel'de yanan, Türk-Kürt mücadele kardeşliğidir. İkincisi, işçi sınıfının karga kılavuzları yüzünden hâkim sınıf partilerinin peşine takılmasıdır. Bunun en çarpıcı örneği; sınıfın, 1991 seçimlerinde Özal'ı yenen Demirel-İnönü koalisyonunun her türlü demokrasi demagojisini (Demirel “duvarları camdan karakollar” vadediyordu!) ciddiye almasıdır. Bir başkası, 100 bin Zonguldak işçisinin Ankara'ya yürüyüşünün CHP'li sendikacıların araya girmesiyle durdurulmasıdır. Üçüncüsü ise, sendikal hareketin, CHP'nin ve reformist solun Avrupa Birliği hayranlığı temelinde hem demokrasinin geleceğini bu emperyalist kampa bağlaması hem de AB'nin baş tuzağı “sosyal diyalog” sendikacılığının DİSK-KESK dâhil bütün sendika hareketinin amentüsü haline gelmesidir. Yükseliş ve zaferin derslerini işçi sınıfının gücüyle özetlemiştik. Her türlü koşulda sınıfın kendiliğinden harekete geçme kapasitesinin olabileceğini vurgulamıştık. Aynı hareketin uzunca bir canlılıktan sonra sönümlenmesini ise, değişimi emperyalist merkezlerden beklemek, hâkim sınıf partilerinin önderliğini benimsemek ve halk hareketinin bölünmesine izin vermek olduğunu görüyoruz. Bunlar bugün de devam eden sorunlardır. İşçi sınıfı hareketi son 35 yılda yaşanan tarihten mutlaka bugün için dersler çıkarmalıdır. Sonuç olarak, daha yeni, 1 Mayıs'ta CHP gibi TÜSİAD'ın çıkarlarını savunan bir partiye güvenmenin mücadeleyi nasıl etkisizleştireceğini yaşamadık mı? İşçi sınıfı kendi mücadelesini burjuvazinin etkisinden kurtarmalı ve kendi oluşturduğu sendikal ve siyasi önderliklerle mücadeleye atılmalıdır!
2023'ü asgari ücret gündemiyle bitirdik. 2024'ü MESS grevleri gündemiyle açıyoruz. Sınıf kavgası durmaksızın devam ediyor. “Algı operasyonları” da bu kavganın bir parçası ve sermayenin en çok kullandığı yöntem. Örneğin asgari ücretin 2 lirası en çok tartışılan, insanların en çok sinirine dokunan konulardan biriydi. Çarşıda pazarda fiyat etiketlerinde 99 rakamını görmeye alışmış olan herkes asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan da aynı mesajı aldı. Ama asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan çok daha büyük algı operasyonları var. Patronlar sendikası TİSK'in Başkanı Özgür Burak Akkol asgari ücretin 17.002 lira olarak açıklandığı toplantıda “imkânı ve gücü olan işverenlerimizi bunun üzerinde ücretler vermeye de teşvik ediyoruz” dedi. Ama sadece günler sonra TİSK'e bağlı Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) grup sözleşmesi kapsamında metal işçilerine asgari ücretin sadece yüzde 5 üstüne çıkan bir teklif verdi. İmkân da güç de MESS patronlarında fazlasıyla var! Bu şirketler içinde net kârlarını yüzde 100'den daha az arttıran yok! Türkiye'nin ilk 500 şirketinin toplam kâr artışı yüzde 245! Ama verdikleri yine asgari ücret. Hesap ortada! “İmkânı olanın” bize lütufta bulunmasını bekleyecek değiliz! Hak verilmez alınır! Metal işçisi bu kârları ekonomi bültenlerinden görmedi. Kendilerine sefalet zammı dayatanlara her gün neler kazandırdıklarını gayet iyi biliyorlar. O kârlar her gün her vardiyada bantlarda, tezgahlarda onların ellerinin arasından geçti. Şimdi işçiler MESS dayatmasına hayır diyor. Greve hazırlanıyor. İşçiler “açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz” diyor. Greve çıktıklarında kendilerine dayatılan sefalet ücretini almayacak, patronların başına çalacaklar. Bileklerinin gücüne değil iktidarın bu grevleri “millî güvenlik gerekçesi” ile yasaklayacak olmasına güveniyorlar. “Fabrikalar durursa ekonomi batar, vatan millet tehlikeye düşer” diye propaganda yapacak olan istibdad medyasına güveniyorlar. Oysa aynı fabrikaların birçoğu, Covid salgınını, tedarik zincirlerini bahane edip yeri geliyor günlerce hatta haftalarca üretimi durdurabiliyor. Bu dönemlerde işçilerden ücret ve yıllık izin kesintileri yapıyor. İşten çıkartma tehditleri hiç bitmiyor. Kâr edemediklerinden değil daha fazla kâr etmek ve esnek çalışmayı fiilen dayatmak için. Nitekim artan kârlardan da görüyoruz bu durumu. Peki patronlar çarkları durdurduğunda Erdoğan'dan “ekonomi batacak” ya da “bu millî güvenliğe aykırıdır” lafını duyan oldu mu? İstibdadın medyasından bu yönde bir eleştiri duyan okuyan var mı? “İstediğimiz asgari ücret olmazsa işten çıkartma yaparız” diyen yani tüm milleti üretim ve yatırım yapmamakla tehdit eden patronlara her gün vatan millet edebiyatı yapanlardan bir tane laf eden çıktı mı? Patronların imkânı da gücü de var. Para onlarda, devlet arkalarında ve bu gücü işçinin hakkını vermek için değil, işçinin hakkını gasbetmek için kullanıyorlar. Yani düpedüz sınıf kavgası veriyorlar. Ama bu kavgada işçi sınıfının imkân ve gücü daha fazla. 1 Mayıslardan Tekel direnişlerine meydanlara indiğinde memleketin gerçek sahiplerinin kim olduğunu dosta düşmana gösteren, 15-16 Haziran'lardan Zonguldak madencilerinin eylemlerine yollara düştüğünde tüm ülkeyi sarsan, Kavel'lerden Bekaert'lere grev yasaklarını grevle aşan, sefalet çekse de, tezgahlarda ömür çürütse de, iş cinayetlerinde can verse de sınıf olarak bileği bükülemeyen işçi sınıfımız sermayenin iki paralık düzeninden güçlüdür. Yeter ki bu gücü kullanmak üzere birleşsin. Birleşik Metal-İş'in grev kararı ve kararlılığı ayrı gayrı demeden tüm sendikalara yayılsın. Her fabrika Kavel olsun! Yeter ki işçisiyle, kamu çalışanıyla, köylüsüyle, küçük esnafıyla tüm emekçi halk grevleri sahiplensin! 2024'te bu iki paralık düzenin barikatlarını aşalım! Ekmek ve hürriyet kazansın!
80'lerde Dünya Bankası'nın, 90'larda IMF'in, bugünlerde ise Moody's'in yükseltilmesini eleştirdiği asgari ücret kaldırılabilir mi? Asgari ücret, tarihi eski bir olgu değildir. Mazisi 1800'lerin sonundan Avustralya'daki maden işçilerinden başlatılır. Aslında Osmanlı'nın Havza köylülerinin Zonguldak madenlerindeki çalışma ücretini düzenlemiş olması literatüre girmiş olsa asgari ücret tarihinde Türkiye'nin de yeri olurdu. Gene de Türkiye ilk örneklerden sayılabilir. 1936'da düzenleniyor. 1950'lerden bu yana da uygulanıyor. İlk dönemde uygulama bugün de gündem olan mahalli asgari ücret belirlenmesini benimsiyor. İstanbul'dan aşağı 6 bölge ele alınıyor. Hatta bugün tartışılan sektörel ücret fikri de en azından tarım tarafıyla var. İlk uygulamalarda yan haklar sunan işletmeler de Türkiye'de ayrıştırılmıştır. Evvelce ayrıştırılan bir parametre de çalışanın 16 yaşından küçük mü, büyük mü olduğudur. Akabinde ise, sendikal gelişimin de ön açacak durumda olmadığı da göz önüne alınırsa, 1967'de müstakil bir düzenleme yapılır ve asgari ücret ülke seviyesinde bölge, sektör, sosyal haklar ayrımı gözetilmeden tek bir asgari ücret uygulamasına geçilir ve bugüne gelinir. Asgari ücreti ezeli ve ebedi bir uygulama sanabilecek olanlar için Avrupa örneklerinden biraz haber verip teorik tartışmalara geçeceğim. İngiltere'de asgari ücret uygulamasının yılı 1998. Almanya'da mahalli uygulamalar var, genel düzenleme ise 2015 tarihli. Fransa'da 1950, Hollanda'da ise 1969. Hollanda'da yılda iki defa artış öngörülüyor. İspanya 1963, İtalya ise 2015. Danimarka, Norveç, İsveç gibi İskandinav ülkelerinde ise asgari ücret uygulaması yok. Buralarda toplu sözleşmelerle piyasa yönetiliyor. Bu fotoğraftan belki Avrupa'da konunun, sendikacılığın gelişmiş olması nedeniyle daha az önemli olduğu düşünülebilir. Belki uygulamaların hizmetler sektörünün gelişimiyle paralellik arz ettiği de anlaşılabilir. Biraz da Avrupa'da işçilerin, işverenle ücret ve yan haklarını müzakere edecek olgunlukta olduğu da değerlendirilebilir. Asgari ücret iktisat teorisinde işgücü piyasasını bozucudur. Bilirsiniz teori piyasaya müdahale istemez ve asgari ücret belirlenmesi piyasaya müdahaledir. Bu arada ancak ve sadece fiyata müdahale ederseniz piyasaya müdahale etmiş olursunuz. Başka türlü ifade edilse dahi fiyata ilişmediği müddetçe hiçbir düzenleme piyasaya müdahale sayılmaz. Neyse asgari ücret böyledir.
Türkiye'den ve dünyadan gelişmeler Çalar Saat Hafta Sonu'nda! Hafta içi meydana gelen tüm olayları özetleyen ve canlı bağlantılarla süslenen "Çalar Saat Hafta Sonu" Her Cumartesi ve Pazar 08.30'da FOX'ta! Bizi sosyal medyadan takip edin: Facebook: https://www.facebook.com/foxhaber Twitter: http://www.twitter.com/FOXhaber Instagram: https://www.instagram.com/FOXhaber/ Podcast: https://anchor.fm/fox-haber
Karadeniz bölgesinde kuvvetli sağanak nedeniyle sel ve heyelanlar meydana geldi. Peki, bu bölgelerde son durum ne? Anadolu Ajansı muhabirleri Ömer Ürer, Gökhan Yılmaz ve Selim Bostancı selin vurduğu Batı Karadeniz'den son durumu aktardı.
Erdoğan seçimi kazanmasına kazandı ama depremin enkazının üzerine bir de ekonomik enkaz ekledi. Ülke Erdoğan'ın sözüm ona “Türkiye Yüzyılı”na devasa bir borç batağına batmış olarak, Merkez Bankası boşaltılmış, devlet bütçesi delik deşik olmuş bir şekilde giriyor. Erdoğan'ın emekçi halka ödetmeye hazırlandığı kabarık bir fatura bizleri yani işçileri, emekçileri, küçük esnafı ve köylüyü bekliyor. Tahsilat memuru olarak emperyalist finans çevrelerinin gözdesi ve bizzat kendisi de İngiliz vatandaşı olan Mehmet Şimşek çoktan göreve çağrıldı. Hayat pahalılığı giderek artacak. Önümüzde yerel seçimler olduğu için Erdoğan yine asgari ücret zamları yapacak eli mahkûm, ama makas giderek açılacak ve yoksullaşma hızlanacak. Erdoğan ise sermayenin bu sınıf saldırısında yine en kritik rolü oynayacak. İngiliz Mehmet'i yanına alıp yapısal reform yapıyoruz diyerek işsizlikle mücadele kisvesi altında kıdem tazminatının kaldırılması ve esnek çalışmayı raftan indirecek. İşte işçi sınıfına ve emekçi halka Erdoğan'ın ödetmeye hazırlandığı ağır fatura budur. Hoş Kılıçdaroğlu da kazansa farklı bir programla gelmeyecekti. O Mehmet Şimşek'in yerine bu işi Ali Babacan'a havale etmişti. Ama Erdoğan farklı bir yol izleyecek. Krizin sorumluluğunu dış güçlerin oyunu olarak lanse edecek. Beka sorunu edebiyatına devam edecek, soğan ekmek yeseniz de işsiz kalsanız da vatan millet aşkına susun diyecek. Sesini çıkaranı ise terörist ilan edecek. Bu seçim sürecinde iktidarın propagandasına kanıp başka partiyi tutan sınıf kardeşine, iş arkadaşına, komşusuna terörist vatan haini diye çıkışanlar belki de bir anda ve sırf hakkını aradığı için terörist olarak yaftalananlardan olacak. Tekel işçisinden THY işçisine, inşaat işçisinden metal işçisine, madenciden tersane işçisine, köylüsünden aydınına, spor taraftarından sanatçısına, öğrencisinden öğretmenine kimler terörist ilan edilmedi ki? Ama kimse kusura bakmasın! İşçi sınıfının eli de armut toplamayacak elbet! Seçimini mücadeleden ve örgütlenmeden yana yapanlar işçiye, emekçiye, halka kalkan sopayı kırmasını bilir. Gerektiğinde fabrikaları da meydanları da zapt eder. Barikatları aşar, grev yasaklarını yırtar! İşçi sınıfımıza sesleniyoruz. Seçimlere bakıp zafer turuna çıkan da karalar bağlayan da yanlış yapar. Tarihimize bakalım ve hatırlayalım. “Su kullananın, toprak işleyenin” diye emekçiyi yanına çeken Ecevit bile seçildikten sonra DİSK'e döndü, “kimseye ödeyeceğimiz diyetimiz yok” dedi. Farklı farklı partiler geldi hepsi faturayı işçiye emekçiye ödetti. Ama tarihimizde grev hakkını grevle kazanan Kaveller var. İşçi sınıfının sendikasına, örgütlülüğüne, birliğine sahip çıkarak ayağa kalktığı, koskoca konfederasyon DİSK'i kurtaran 15-16 Haziranlar var. MESS'i ezen büyük grevler var. Kıdem tazminatı o dönemin mirası bize. Ankara'yı zapt eden Tekel direnişleri, Koç'ları tir tir titreten metal grevleri var. Zonguldak madencilerinin dev grevi ve yürüyüşü madenlerin kapatılmasını önledi. 12 Eylül karanlığını yırtan 1989 Bahar Eylemleri, kamu emekçilerinin sendikalarının yasalaşmasını sağlayan Kızılay direnişi, 10. yıldönümünü yaşadığımız Gezi ile başlayan halk isyanı ve daha niceleri… Hakların söke söke alındığı, yasakların yırtılıp atıldığı, barikatların aşıldığı, meydanların zapt edildiği, sonunda emekçi halkın patronlara ve onların iktidarlarına hatırı sayılır faturalar ödettiği örnekler bunlar. “Terörist”, “anarşist” yaftalarının yırtılıp atıldığı, halk arasında yayılan düşmanlığın işçilerin birliği ve halkların kardeşliği ile bertaraf edildiği, Türk'ün Kürt'le Sünni'nin Alevi'yle el ele omuz omuza sınıf düşmanına karşı dövüştüğü örnekler bunlar. Seçimini mücadeleden ve örgütlenmeden yana yapanların eseri olan yol gösterici örnekler bunlar. Ve gelecekte bu örneklere mutlaka yenileri eklenecektir. Geçmiş işçi kuşakları size büyük miras bıraktı. Tarih yapma sırası sizin! Zafer doğru seçimi yapanların, sınıfını bilen, saflarını sıklaştıran ve sınıf mücadelesi yolundan yürüyenlerin olacaktır!
Bugün 7 Mayıs 2023 #ağaç
1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramınız kutlu olsun. Bugün Türkiye'nin pek çok ilinde 1 Mayıs kutlandı. İstanbul-Taksim'e çıkmak isteyen yaklaşık 160 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Millet İttifakı'nın ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından “Emekçiler” notuyla yeni bir video paylaştı ve işçilere seslendi. Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Zonguldak, Bartın ve Manisa'da miting düzenledi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Nevşehir'de seçim koordinasyon merkezi açılışına katıldı, daha sonra Mersin mitinginde konuştu. Memleket Partisi Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, İstanbul Bağcılar'daydı. Sahra Atila'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Gaziantep Üniversitesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi ve Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi'nde (BİSAM) araştırmalar yürüten Doç. Dr. Serkan Öngel ile 1 Mayıs'ı ve işçilerin seçimlerde ne yapacağını, Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ve Medyascope muhabiri Cansu Timur ile Kılıçdaroğlu'nun Manisa mitingini, Medyascope Dış Haberler editörü Senem Görür ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet'inden seçim izlenimlerini konuştuk. Editör: Egemen Gök
The taps have been opened on a pipeline connecting Turkiye to its largest gas field. Turkish President Recep Tayyip Erdogan led the official ceremony. The Sakarya field is also the largest in the Black Sea and it's hoped it will cater for 25 percent of the country's energy needs. Our diplomatic correspondent Andrew Hopkins reports from Zonguldak on Turkiye's Black Sea coast. #TürkiyeGas #TürkiyeEconomy #RecepTayyipErdogan
Defne ve Ali’nin Orman Macerası: Kaybolan Flaş’ın Peşinde Bölüm 1: Ormanın Sırları Defne, sakin ve huzurlu bir yaşam süren beş yaşında tatlı bir kız çocuğuydu. En iyi arkadaşı Ali ile her gün oyunlar oynar ve birlikte eğlenceli vakit geçirirlerdi. İkisi, Zonguldak kent ormanının hemen yanında oturuyorlardı ve ormanda keşfe çıkmayı çok severlerdi. Ormanda birçok farklı hayvan ve bitki türü bulunuyordu. İkisi de ormanın güzel sırlarını öğrenmeye bayılıyordu. Bir sabah, Defne ve Ali ormana doğru yola çıktılar. Amaçları, ormanda yeni keşifler yapmak ve yeni arkadaşlar edinmekti. İkisi de heyecanla ormana girdiğinde, Ali’nin küçük köpeği Flaş da onlara katıldı. Flaş, Ali ve Defne’nin en sevdiği dostlarından biriydi. Onunla birlikte ormanda daha güvende hissederler ve başlarına herhangi bir şey gelirse hemen alarma geçerdi. Ormana girdikten bir süre sonra, çocuklar ve Flaş bir dere kenarına geldiler. Dere kenarında güzel çiçekler ve farklı türden böcekler bulunuyordu. Çocuklar, böcekleri incelemeye başladılar ve onları araştırmaktan keyif alıyorlardı. Bu sırada, Flaş da etrafı koklayarak kendi başına keşfe çıkmıştı. Derken, Ali ve Defne fark etmeden Flaş gözden kayboldu. Flaş’ın kaybolduğunu fark ettiklerinde, telaşla onu aramaya başladılar. Flaş’ın sesini duymaya çalışırken ormanda yankılanan kuş sesleri ve rüzgarın hışırtısıyla baş başa kaldılar. Endişe içinde, ormanın daha da derinlerine daldılar. Bu esnada, Ali ve Defne ormanın sırlarını keşfetmeye devam ettiler ve ormanın güzellikleriyle büyülendiler. Bölüm 2: Yeni Arkadaşlar ve Keşifler Ormanın derinliklerinde, bir ağaç kovuğunun içinde yaşayan yaşlı bir sincapla tanıştılar. Sincap, çocuklara ormanın sırlarını anlattı ve Flaş’ı bulmalarına yardımcı olabileceğini söyledi. Sincap, çocuklara ormanda yaşayan tüm hayvanların dost olduğunu ve birbirlerine yardım etmek için burada yaşadıklarını anlattı. Bu bilgi, çocukların içine biraz olsun umut ve cesaret aşıladı. Yaşlı sincap, Defne ve Ali’ye, Flaş’ı bulmak için ormanda yaşayan diğer hayvanlardan yardım istemelerini önerdi. Sincabın önerisini kabul eden çocuklar, ormanda farklı hayvanlarla tanışarak onlara Flaş’ı sormaya başladılar. Önce bir tavşan, ardından bir geyik ve sonra da bir baykuşla karşılaştılar. Tüm hayvanlar, çocuklara yardım etmeye istekliydi ve onlarla dost olmayı arzu ediyordu. Her ne kadar çocuklar başlarda yeni arkadaşlardan aldıkları yardım sayesinde umutlarını koruyor olsalar da, Flaş’ı bir türlü bulamıyorlardı. Bu durum, Defne ve Ali’nin moralini bozmaya başladı. Defne, ağlamaklı bir sesle Ali’ye, “Flaş’ı bulamazsak ne yapacağız?” diye sordu. Ali, arkadaşına destek olmak için güçlü durmaya çalıştı ve “Merak etme Defne, birlikte Flaş’ı bulacağız.” dedi. İkisinin de gözlerinden süzülen yaşlar, onların cesaretlerini ve arkadaşlıklarını daha da pekiştirdi. Bölüm 3: Kaybolan Flaş’ın Bulunuşu ve Mutlu Son Defne ve Ali, umutlarını kaybetmeden Flaş’ı aramaya devam ettiler. Nihayet, ormanın derinliklerinde yaşayan meşhur Filozof Baykuş ile karşılaştılar. Baykuş, çocukların derdini dinledikten sonra onlara Flaş’ın nerede olduğunu söyledi. Flaş, ormanda keşfe çıkarken bir ağacın altındaki oyukta kalmıştı. Çocuklar, bu bilgiyi alarak hemen oraya koştular. Ağacın altına geldiklerinde, gerçekten de Flaş’ı gördüler. Küçük köpek, biraz korkmuş ama sağlıklıydı. Sevinçle ona sarılan Ali ve Defne, Flaş’ı buldukları için çok mutlu oldular. Ormanda yaşayan hayvan dostlarına teşekkür ederek, birlikte eve dönmeye karar verdiler. Bu macera, Defne ve Ali’ye cesaretin ve arkadaşlığın önemini öğretti. Artık, başlarına ne gelirse gelsin, birbirlerinin yanında olduklarını ve birlikte her zorluğun üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı. Ormanın sırlarını keşfetmekten ve yeni arkadaşlar edinmekten
Defne ile Ali’nin Orman Macerası: Kaybolan Flaş’ı Bulma Hikayesi Bölüm 1: Ormana Doğru Defne ve Ali, Zonguldak kent ormanında yaşıyan iki küçük çocuktular. Her gün ağaçların arasında koşup oynar, ormandaki tüm hayvanlarla arkadaşlık kurar ve bu güzel ormanı keşfe çıkarlardı. Defne’nin en sevdiği şey, ormandaki minik tüylü arkadaşı Flaş ile oynamaktı. Flaş, küçük, sevimli ve enerjik bir sincaptı. Defne ve Ali, Flaş’ı çok seviyor ve onunla vakit geçirmekten keyif alıyorlardı. Bir sabah, Defne ve Ali ormana doğru yola çıktılar. Ormanda, kuşların şarkılarını dinleyip, ağaçların yaprakları arasında hafifçe esen rüzgarın sesini duyarak ilerliyorlardı. Ağaçların altında yaşayan sincaplar, tavşanlar ve diğer hayvanlar, ormanın güzelliklerini ve neşesini paylaşıyordu. Defne ve Ali de bu güzelliklerin ve arkadaşlıkların tadını çıkarıyorlardı. Ormanda ilerlerlerken, Defne ve Ali’nin gözlerine bir şey ilişti. Küçük ve enerjik olan sincap Flaş, ağaçların arasında bir yerlere doğru koşuyordu. Defne, hemen Ali’ye dönüp, “Flaş’ı gördün mü? Nereye gidiyor acaba? Hadi onu takip edelim!” dedi. İkisi de merakla Flaş’ın peşinden gitmeye başladılar. Flaş, ormanın derinliklerine doğru hızla ilerliyordu. Defne ve Ali onun peşinden giderken, ormanın daha önce hiç görmedikleri bölgelerine geldiler. Burası daha sık ve daha karanlık görünüyordu. Defne ve Ali biraz korkmaya başlasa da, arkadaşları Flaş’ı merak ettiler ve onun peşinden gitmeye devam ettiler. Bölüm 2: Kaybolan Flaş Defne ve Ali, ormanın derinliklerinde Flaş’ı takip ettikçe, etraflarındaki ağaçlar ve bitkiler daha da sıklaşıyordu. En sonunda, Flaş birdenbire ortadan kayboldu. Defne ve Ali, şaşkın ve endişeli bir hâlde etraflarına bakındılar. Flaş neredeydi? Onu görebilmeleri için her yeri araştırdılar, ama Flaş ortada yoktu. İki küçük arkadaş, Flaş’ı bulmak için ormanda aramaya başladılar. Defne, “Flaş nerede olabilir? Acaba başına bir şey mi geldi? Onu bulmamız lazım!” dedi. Ali de, “Haklısın Defne, arkadaşımızı bulmalıyız. Onun için endişeleniyorum. Hadi şu yandan başlayalım!” dedi ve ikisi de Flaş’ı aramaya devam ettiler. Ormanda ilerlerken, Defne ve Ali, daha önce hiç görmedikleri çiçekler, böcekler ve diğer hayvanlarla karşılaştılar. Başlarda bu güzelliklerle ilgilenseler de, endişeleri giderek büyüdü. Flaş neredeydi? Onu bulmak için ne yapmalıydılar? Defne ve Ali, tüm ormanda Flaş’ı aradılar, ama bir türlü bulamadılar. Üzgün ve yorgun bir şekilde ağaçların altında oturdular. Defne, “Flaş’ı bulamadık, Ali. Ne yapacağız şimdi?” diye sordu. Ali de, “Bilmiyorum Defne, ama onu bulmak için daha fazla çaba göstermeliyiz. Belki bir süre daha dinlenip, sonra tekrar aramaya başlarız. Hem belki de Flaş buraya yakındır ve bizi duyabilir. Hadi onun adını bağıralım!” dedi. Bölüm 3: Flaş’ı Bulma ve Arkadaşlığın Gücü Defne ve Ali, ağaçların altında Flaş’ın adını bağırmaya başladılar. “Flaş! Flaş! Neredesin? Biz buradayız, lütfen bize dön!” diye seslendiler. Başlarda cevap alamadılar, ama cesaretlerini kaybetmediler. Arkadaşlığın önemine inanarak, Flaş’ı bulmak için daha fazla çaba göstermeye karar verdiler. Bir süre sonra, Defne ve Ali’nin seslerini duyan Flaş, ormanın derinliklerinden çıktı. Küçük sincap, yanlarında belirince, Defne ve Ali büyük bir sevinç ve rahatlama yaşadılar. Flaş’ı tekrar bulmuşlardı! Defne, hemen Flaş’a sarılarak, “Flaş, çok özlemişiz seni! Neredeydin? Ne kadar endişelendik!” dedi. Flaş da onların sevgisini ve endişesini anlayarak, minik başını salladı ve sevimli bir şekilde gülümsedi. Defne ve Ali, Flaş’ı buldukları için mutlu bir şekilde ormandan döndüler. Bu macera sayesinde, arkadaşlığın, cesaretin ve birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu anladılar. Artık
Bölüm 1: Ormanın Sırları Defne, sakin ve huzurlu bir yaşam süren beş yaşında tatlı bir kız çocuğuydu. En iyi arkadaşı Ali ile her gün oyunlar oynar ve birlikte eğlenceli vakit geçirirlerdi. İkisi, Zonguldak kent ormanının hemen yanında oturuyorlardı ve ormanda keşfe çıkmayı çok severlerdi. Ormanda birçok farklı hayvan ve bitki türü bulunuyordu. İkisi de ormanın güzel sırlarını öğrenmeye bayılıyordu. Bir sabah, Defne ve Ali ormana doğru yola çıktılar. Amaçları, ormanda yeni keşifler yapmak ve yeni arkadaşlar edinmekti. İkisi de heyecanla ormana girdiğinde, Ali’nin küçük köpeği Flaş da onlara katıldı. Flaş, Ali ve Defne’nin en sevdiği dostlarından biriydi. Onunla birlikte ormanda daha güvende hissederler ve başlarına herhangi bir şey gelirse hemen alarma geçerdi. Ormana girdikten bir süre sonra, çocuklar ve Flaş bir dere kenarına geldiler. Dere kenarında güzel çiçekler ve farklı türden böcekler bulunuyordu. Çocuklar, böcekleri incelemeye başladılar ve onları araştırmaktan keyif alıyorlardı. Bu sırada, Flaş da etrafı koklayarak kendi başına keşfe çıkmıştı. Derken, Ali ve Defne fark etmeden Flaş gözden kayboldu. Flaş’ın kaybolduğunu fark ettiklerinde, telaşla onu aramaya başladılar. Flaş’ın sesini duymaya çalışırken ormanda yankılanan kuş sesleri ve rüzgarın hışırtısıyla baş başa kaldılar. Endişe içinde, ormanın daha da derinlerine daldılar. Bu esnada, Ali ve Defne ormanın sırlarını keşfetmeye devam ettiler ve ormanın güzellikleriyle büyülendiler. Bölüm 2: Yeni Arkadaşlar ve Keşifler Ormanın derinliklerinde, bir ağaç kovuğunun içinde yaşayan yaşlı bir sincapla tanıştılar. Sincap, çocuklara ormanın sırlarını anlattı ve Flaş’ı bulmalarına yardımcı olabileceğini söyledi. Sincap, çocuklara ormanda yaşayan tüm hayvanların dost olduğunu ve birbirlerine yardım etmek için burada yaşadıklarını anlattı. Bu bilgi, çocukların içine biraz olsun umut ve cesaret aşıladı. Yaşlı sincap, Defne ve Ali’ye, Flaş’ı bulmak için ormanda yaşayan diğer hayvanlardan yardım istemelerini önerdi. Sincabın önerisini kabul eden çocuklar, ormanda farklı hayvanlarla tanışarak onlara Flaş’ı sormaya başladılar. Önce bir tavşan, ardından bir geyik ve sonra da bir baykuşla karşılaştılar. Tüm hayvanlar, çocuklara yardım etmeye istekliydi ve onlarla dost olmayı arzu ediyordu. Her ne kadar çocuklar başlarda yeni arkadaşlardan aldıkları yardım sayesinde umutlarını koruyor olsalar da, Flaş’ı bir türlü bulamıyorlardı. Bu durum, Defne ve Ali’nin moralini bozmaya başladı. Defne, ağlamaklı bir sesle Ali’ye, “Flaş’ı bulamazsak ne yapacağız?” diye sordu. Ali, arkadaşına destek olmak için güçlü durmaya çalıştı ve “Merak etme Defne, birlikte Flaş’ı bulacağız.” dedi. İkisinin de gözlerinden süzülen yaşlar, onların cesaretlerini ve arkadaşlıklarını daha da pekiştirdi. Bölüm 3: Kaybolan Flaş’ın Bulunuşu ve Mutlu Son Defne ve Ali, umutlarını kaybetmeden Flaş’ı aramaya devam ettiler. Nihayet, ormanın derinliklerinde yaşayan meşhur Filozof Baykuş ile karşılaştılar. Baykuş, çocukların derdini dinledikten sonra onlara Flaş’ın nerede olduğunu söyledi. Flaş, ormanda keşfe çıkarken bir ağacın altındaki oyukta kalmıştı. Çocuklar, bu bilgiyi alarak hemen oraya koştular. Ağacın altına geldiklerinde, gerçekten de Flaş’ı gördüler. Küçük köpek, biraz korkmuş ama sağlıklıydı. Sevinçle ona sarılan Ali ve Defne, Flaş’ı buldukları için çok mutlu oldular. Ormanda yaşayan hayvan dostlarına teşekkür ederek, birlikte eve dönmeye karar verdiler. Bu macera, Defne ve Ali’ye cesaretin ve arkadaşlığın önemini öğretti. Artık, başlarına ne gelirse gelsin, birbirlerinin yanında olduklarını ve birlikte her zorluğun üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı. Ormanın sırlarını keşfetmekten ve yeni arkadaşlar edinmekten de büyük keyif almışlardı. İkisi de, hayatlarının geri kalanında bu gü
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, beraberindeki heyetle HDP eş genel başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar'ı Meclis'teki makamlarında ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, “Kürt sorunu dahil bütün sorunların çözüm adresi TBMM'dir” dedi. Zafer Partisi, Adalet Partisi, Türkiye İttifakı Partisi ve Ülkem Partisi'nin oluşturduğu ATA İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan, YSK'ya gelerek 14 Mayıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde cumhurbaşkanı adayı olabilmek için resmi başvuruda bulundu. Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de, cumhurbaşkanlığı adaylığı için Yüksek Seçim Kurulu'na başvuru yaptı. Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan, partisinin Cumhur İttifakı'na katılmama kararı aldığını açıkladı. Erbakan, “Son derece kapsamlı istişareler sonucunda 14 Mayıs'ta yapılacak milletvekili seçimlerine ittifaka dahil olmadan girme kararı aldık” dedi. Fatih Erbakan cumhurbaşkanlığına aday olduğunu da açıkladı. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu Güne Bakış'ta, HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ve Prof. Dr. Mesut Yeğen ile Kılıçdaroğlu-HDP görüşmesini konuştuk. Medyascope muhabirleri Edanur Tanış Kocaeli'nden, Senem Büyüktanır Zonguldak, Bartın ve Karabük'ten, Berfin Bayır ve Enes Berk Demirkol ise Nevşehir, Kırşehir ve Niğde'den seçimin nabzını aktardı. Editör: Egemen Gök
2014 ve 2018 seçimlerinde iki defa aday olan AKP Genel Başkanı Erdoğan, bugün YSK'ya üçüncü kez adaylık başvurusunda bulundu. Cumhur İttifakı dışındaki partiler, Erdoğan'ın Anayasa'ya göre üçüncü kez aday olamayacağını belirtiyorlar. Muhalefet Erdoğan'ın adaylık başvurusundan sonra YSK'ya itiraz edecek. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, deprem felaketinden etkilenen Gaziantep'te Yeşilkent Mezarlığı'nı ziyaret ederek deprem nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlar için dua okudu. CHP lideri ve Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ayrıca, Yeşilkent Şehitliği'ni de ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, deprem bölgesi Nurdağı'nda Millet Buluşması'nda konuştu. Diyarbakır'daki Nevroz kutlamaları bugün (21 Mart) Nevroz Parkı'nda yapıldı. Kutlamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş, Ahmet Türk, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu gibi isimler de geldi. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, gazeteci ve yazar Fehmi Koru ile Mehmet Şimşek'in kararını ve AKP'nin ittifak arayışlarını, Medyascope muhabirleri Edanur Tanış Düzce'den, Senem Büyüktanır Zonguldak, Bartın ve Karabük'ten, Berfin Bayır ve Enes Berk Demirkol ise Nevşehir, Kırşehir ve Niğde'den seçmenlerin görüşlerini aktardı. Editör: Egemen Gök
Enerji Günlüğü Haber Bülteni:Türkiye'nin ve Dünyanın Enerji Gündemienerjigunlugu.net
2023'ün seçimi: Bugün hemen şimdi! 2022 yılının son günlerinde milyonlarca işçinin beklediği asgari ücret masasından bir kez daha açlık ücreti çıktı. Ya ne çıkacaktı? Yıllardır patronla hükümetin bir olup yönettiği Türk-İş'in de figüranlık rolü oynadığı bu filmi bin kere de izlesek son sahne değişmedi, değişmeyecek! Ama hava dönüyor, işçiden esiyor artık yel! Yazılan senaryoları yırtıp atan, tarihini ve geleceğini kendi yazan bir işçi mücadelesi yükseliyor. 2022'yi, sadece patronun sefalet dayatmasını değil istibdadın grev yasağını da ayağının altına alarak, grev hakkını grev yaparak kazanan Bekaert işçilerinin zaferiyle kapattık. 2023'ü kazanmak için gideceğimiz yolu biliyoruz! Asgari ücret her geçen gün hayat pahalılığı karşısında eriyip giderken Bekaert işçisinin yaktığı çoban ateşi MESS fabrikalarından başlayarak açlık ve sefalet dayatmasını reddeden işçilerin mücadelesiyle harlanacaktır. Türkiye'de grev hakkını fiili grevle yasalara yazdıran Kavel işçilerinin mirasçısı Bekaert işçisi bugün de yolu açıyor. Bu yoldan ayrı gayrı demeden sendika ayrımı, sendikalı sendikasız, işçi memur ayrımı gözetmeden tüm işçi sınıfı el ele omuz omuza yürümelidir. 2022'nin sonunda DİSK'li Bekaert işçilerinin Körfez'den yükselttiği sesin ilk yankısı Trakya'dan Türk-İş'li işçilerden geldi. Çerkezköy'de Petrol-İş'li Elba Bant işçileri grev pankartını asar asmaz patronu dize getirdi. MESS fabrikalarında DİSK Birleşik Metal'li işçiler birer ikişer ayağa kalkıyor. Eller şaltere uzanıyor. 2022 sonunda grev ateşini yakan Türk-İş üyesi Selüloz-İş'li Kartonsan işçileri ateşi harlıyor mücadeleyi yükseltiyor. Ayrı gayrı yok! Birleşik İşçi Cephesi var! Bu daha başlangıç! Açlık ve sefalet dayatmasına karşı mücadele ateşi tüm işçi sınıfını sarmalı. Metal işçilerinin Erdoğan'ın grev yasağını reddettiği gibi kamu emekçileri de Erdoğan'ın gönlünden kopan yüzde 30'luk sadakayı da elinin tersiyle itmeli ve mücadeleye katılmalıdır. Metal işçilerinin Kavel'i, maden işçilerinin Zonguldak yürüyüşü, gıda işçilerinin Tekel direnişi gibi kamu emekçilerinin de tarihinde büyük öğretmen grevleri, Kızılay direnişleri vardır. Doktoru, mühendisi, avukatı, öğrencisi… Memleketin geleceğinden kaygı duyan kim varsa sınıf mücadelesinin etrafında kenetlenmeli bilgisini, birikimini, enerjisini bu mücadeleye katmalıdır. Sınıfımızı bilirsek saflarımızı sıklaştırırsak geleceğe umutla ve özgüvenle bakarız. “Durun”, “Bekleyin”, “Seçimlere kadar dişinizi sıkın” diyen kim varsa onlara kulaklarımızı tıkamalıyız. Açlığı, sefaleti bugün yaşayan işçi-emekçi hakkını istemek için neden seçimleri beklesin? Emekçi halk, esaretine son vermek için bugün mücadeleye atılmak, Bekaert işçileri gibi zincirlerini kırmak varken neden patron partilerinin gelecekteki vaatlerine bel bağlasın? Asgari ücret masası gibi düzen siyaseti masasından da emekçi halkın payına esaretten ve sefaletten başka bir şey düşmez. Erdoğan kazansa, seçimleri kazanmak için ülkeyi boğazına kadar içine batırdığı borçları emekçi halka ödetecek. Öbürleri gelse enkaz devraldık diyerek yine aynısını yapacak. Bugün dişimizi sıkarsak seçimden sonra kemer sıkmak zorunda kalırız! Bugün yumruğumuzu sıkar ve mücadeleye atılırsak patronların açlık ve sefalet dayatmasına mahkûm, iktidarın sadakasına muhtaç olmayız. Biz seçimimizi bugün doğru yaparsak yarın sandıktan ne çıkarsa çıksın geleceği biz yazarız. Örgütlü ve onurlu bir mücadeleyle ekmek ve hürriyet kavgasını zafere taşırız!
Bartın'ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü'ne bağlı maden ocağında cuma akşam saatlerinde bir patlama meydana geldi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada, hayatını kaybedenlerin sayısının 41'e çıktığını duyurdu. Erdoğan açıklamasında, Amasra Kömür İşletmeleri'nin en ileri imkanlara sahip olduğunu söyledi ve “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunlar her zaman olacaktır” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da patlamanın ardından Twitter paylaşımında bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın başkanlığında, Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu, Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, Zonguldak milletvekilleri Deniz Yavuzyılmaz ve Ünal Demirtaş'tan oluşan CHP heyeti de Amasra'ya gitti. Haber Hafta Sonu'nun bu akşamki konukları patlamanın ardından Bartın'a giden Medyascope muhabiri İbrahim Yayan ve Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır oldu.
Pençe-Kilit Bölgesinden Acı Haber, Pençe-Kilit Operasyonu, Eren Abluka-34 Narko Terör Operasyonları, KPSS Sabah Oturumu Tamamlandı, Kaynarca-Karasu-Kocaali Yolunun Açılışı, Zonguldak'ta Sağanak Etkili Oldu, İran'daki Gösteriler
Pençe-Kilit Bölgesinden Acı Haber, Pençe-Kilit Operasyonu, Eren Abluka-34 Narko Terör Operasyonları, KPSS Sabah Oturumu Tamamlandı, Kaynarca-Karasu-Kocaali Yolunun Açılışı, Zonguldak'ta Sağanak Etkili Oldu, İran'daki Gösteriler --- Send in a voice message: https://anchor.fm/haluk-kurtuncuoglu/message
Zonguldak'ta, çok miktarda yediği elmayı sindiremeyen ineğinin ölümüne üzülen yaşlı adam, üzüntü içerisinde gittiği yaklaşık 100 metre mesafedeki evinde fenalaşıp yere yığıldı. Kaldırıldığı hastanede kalp krizi geçirdiği belirlenen şahıs, tüm müda...
Zonguldak'ta, önünde oturup sigara içtiği sırada hareketlenen dolmuşun çarpması sonucu Mehmet Baş, hayatını kaybetti. Gözaltına alınan şoför Metin K., dolmuşu çalıştırdığında Baş'ın önünde olduğunu fark etmediğini söyledi. Metin K., gözaltına alın...
Zonguldak'ta, geçen pazartesi bahçede ölü bulunan Hamide Demir, Almanya'dan yakınlarının gelmesinin ardından toprağa verildi. Demir'in baş, kol ve bacaklarında köpek saldırısı izleri bulundu. Demir'in bir süre önce cezaevine giren oğlunun beslediğ...
Almanya'dan Zonguldak'taki Burhanoğlu köyüne tatil için gelen 79 yaşındaki kadın, evinin bahçesinde ölü bulundu. Yaşlı kadının, köpeklerin saldırısı nedeniyle öldüğünden şüpheleniliyor
Zonguldak'ta tartıştığı komşularına baltayla saldırarak bir kişinin ölümüne bir kişinin de yaralanmasına neden olan zanlı Mert Serkan Lülleci (24) tutuklandı. Lülleci'nin psikolojik sorunları olduğu ve komşularıyla daha önce de gürültü nedeniyle t...
AFAD'dan yapılan açıklamada "Zonguldak, Kastamonu, Bartın, Sinop, Düzce ve Karabük illerine; AFAD Acil Yardım Ödeneğinden 13.900.000 TL, AFAD Yardım Kampanyasından 4.000.000 TL, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan 3.000.000 TL ve Çevre, Şehirc...
Zonguldak'ta Kamyon Demir Yoluna Yuvarlandı, İstanbul'da Kurulan Pazarlarda Kurbanlık Satışları Başladı, Gurbetçilerin Gelişi Yoğunlaştı, Erdoğan Yangınında Görev Yapan Ekiplere Teşekkür Etti, Tekirdağ'da Cumhurbaşkanına Hakaret Suçlamasıyla 2 Kişi Tutuklandı, Ukrayna'nın Başkenti Kiev'e Füze Saldırısı Düzenlendi, Güney Afrika'da Bir Gece Kulübünde 22 Kişi Hayatını Kaybetti
Haftanın ilk iş gününden günaydın! Gündemden öne çıkanlar ile başlıyoruz:-Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Rusya'ya yaptırım uygulamak Türk ekonomisine zarar verir.-Bakanı Özer: Meslek liselerimize ekmek fabrikası kuracağız.-Zonguldak‘ta yağmur nedeniyle engelli ve hamile kamu görevlileri bugün izinli sayılacak.-Meteoroloji yağışlar nedeniyle Batı Karadeniz'in kıyı kesimleri için kırmızı uyarı yaptı.
Zonguldak'ta geçtiğimiz hafta silahlı ve bıçaklı kavgada yaralanan kadından acı haber geldi. Ağır yaralanan N.D, tedavi gördüğü Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi'nde yapılan tüm müdahaleye rağmen kurtarılamadı
Meteoroloji'den yapılan son hava durumu tahminlerine göre; Marmara'nın doğusu, batı Karadeniz, iç Ege ile doğu Karadeniz gök gürültülü sağanak yağışlı olacak. Yağışların, Sakarya, Bolu, Düzce, Zonguldak, Bartın ve Karabük çevrelerinde kuvvetli olm...
Salı gününden günaydın! Dünya'dan ipuçları ile başlıyoruz:-İtalya, Rus milyarder Mazepin'in 105 milyon euroluk mal varlığını dondurdu.-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan Başbakanı seçilen Şahbaz Şerif'i tebrik etti.-Nükleer silah sahibi 9 ülkenin stoklarındaki nükleer silah başlığı sayısı 12 bin 705'e yükseldi.-Cumhurbaşkanlığı Kabinesi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanacak.-Zonguldak‘ın Ereğli ilçesi açıklarında 4,4 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Savaştan dolayı bu bölümde intro yok. Bu arada Zonguldak kalp
Bu haftaki yayınımızda Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi öğrencileri tarafından üretilip uzaya gönderilen Grizu-263 uydusu hakkında konuştuk. Uyduya ve bu uyduyu tasarlayan ekibe gelmeden önce kısaca cep uydudan bahsettik. Karanlık maden ocaklarından uzayın sonsuz derinliklerine uzanan bir Zonguldak hikâyesi! İçerik: Kenan Arslan Seslendirme: Şeyma Pala ve Kenan Arslan
Zonguldak'ta mühendislik öğrencilerinin özgün proje hayali dün bambaşka bir gerçekliğe taşındı. Bir minik uydu yaptılar ve dün uzaya fırlatıldı. Şimdi yörüngede. Peki uydu hangi amaçla tasarlandı, bunun dönüm noktası olan tarafı ne? Kimler destek oldu, hangi başarılar kanıtlandı. Ekibin danışmanı Bülent Ecevit Üniversitesi'nden Prof. Dr. Bülent Ekmekçi ile konuştuk.
Zonguldak'ın Devrek ilçesinin CHP'li Belediye Başkanı Çetin Bozkurt'un dostlarıyla alkol aldığı masadan görüntüler sosyal medyaya düştü. Şarkılar, şakalaşmalar esnasında belediye başkanı sarhoşluğuna nahoşluk ekleyip masadakilere ‘beni seçmekle ne iyi ettiniz' naraları atmış. Sözleri motamot şöyle: “Çok şanslısınız. MHP'li, AKP'li bir belediye başkanınız olsa şimdi camideydiniz.”
Kelepçeli tacolar, saldırgan ayılar, Zonguldak'taki tehlikeli mekanlar ve cinli fuckbuddyler...
Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde aileler arasında çıkan kavgada bir kişi eline aldığı baltayla dehşet saçtı. Olayda 3 kişi yaralanırken, baltalı saldırgan gözaltına alındı
Zonguldak'ta bir iş adamı evinde ölü bulundu. Evde yapılan incelemenin ardından şahsın cenazesi otopsi yapılmak üzere morga kaldırıldı
Polisiye yazarı iki edebiyatçı Yaprak Öz ve Suat Duman yeni kitaplarıyla konuğumuz. Hem de kadın dedektifleriyle. Yaprak Öz, yeni bir Yıldız Alatan macerasıyla, dizinin üçüncü kitabı olan Perisiz Köşk romanıyla karşımızda. Kahramanımız kendisini nasıl da özgüvenle tanıtıyor daha ilk cümlede: “Usta bir terzi, dörtdörtlük bir ev kadınıyım. Zonguldak'ta yaşıyorum.” Ve 1980'lerde geçen hikâyenin sonundaki hayat dersi: “İlk maceramda, hiç kimseye güvenilmemesi gerektiğini öğrendiğimi sanıyordum oysa.”Suat Duman ise, polisiye tarihindeki belki en ilginç ikiliyle, paşa kızı detektif Ferda ve Fransız arkadaşı Miette ile bizi işgal İstanbul'unda iki ayrı hikâyeye davet ediyor. “1918” dizisinin ilk romanı Kalbim, Kimsesiz Yurdum ve sonraki macera, Ah Dehşet, Dehşet, Dehşet ve gözünü hiç bir tehlikeden sakınmayan bir kadın dedektif daha: “Hikâye Ferda'nın kafasında bir kahve fincanı kadar şekillenmişti, küçük narin kulpundan tutup Serkomiser Reşat Bey'e teslim etmesi kalmıştı geriye.”Nilüfer Kuyaş'ın moderatörlüğünde 7 Nisan 2021'de gerçekleşen söyleşinin kesintisiz kaydını burada dinleyebilirsiniz.
Geliştirici sohbetleri sevenleri bu tarafa alalım
Türkiye'nin Koronavirüsle Mücadelesi, Erdoğan BM 75. Genel Kurul Başkanı Bozkır'ı Kabul Etti, Türkiye İle İlişkilerimize İvme Katmak İçin Geldik, Çin'in Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına Çağrıldı, İstanbul'da Avukatlık Bürosuna Baskın, PKK'da Çözülme Sürüyor, Zonguldak'ta Kaçak Maden Ocağında Göçük, Milli Halterci Daniyar İsmayilov Avrupa Şampiyonu Oldu, Yunanistan'ın Ölüme Terk Ettiği 68 Sığınmacı Kurtarıldı --- Send in a voice message: https://anchor.fm/haluk-kurtuncuoglu/message
Mustafa Suphi'ler yaşıyor! 28-29 Ocak 2021 tarihleri, Türkiye'nin en eski modern siyasi partisi olan Türkiye Komünist Fırkası'nın kurucu kadrosundan parti başkanı Mustafa Suphi, parti genel sekreteri Ethem Nejat ve on üç yoldaşlarının bir siyasi cinayete kurban gitmelerinin 100. yıldönümüdür. Bu cinayet, Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Türkiye'nin işçi sınıfının çıkarlarını savunmak ve bir işçi-köylü ittifakı yoluyla onu iktidara taşımak için kurduğu parti bu cinayetle birlikte büyük bir darbe yemiş ve yıllarca toparlanamamıştır. Bunun sonucunda 1918-1923 arasında bu topraklarda yaşanan devrim bütünüyle burjuvazinin ve onun müttefiki konumundaki toprak sahibi, ağa, mütegallibe, eşraf, aşiret erkânı, şeyh ve şıhların mutlak iktidarı ile sonuçlanmış ve ülkede bir burjuva diktatörlüğü kurulmuştur. Bu sayede 100 yıldır Türkiye'nin giderek büyüyen işçi sınıfı ve onun yanı sıra üretici köylülük, yoksul esnaf ve zanaatkâr, kent yoksulları ve işsizler ordusu, gittikçe büyüyen ve son yarım yüzyıldır tekelci bir burjuvazi haline gelen sermaye sınıfı tarafından sömürülmüş, ezilmiş, bastırılmış, horlanmış ve aşağılanmıştır. Mustafa Suphi'ler suikastı 15 siyasetçinin insanlık dışı yöntemlerle ortadan kaldırılması olayı olarak görülemez. Türkiye'nin iktidara yükselmekte olan yeni toplumsal gücü olan patronlar sınıfının daha iktidarın eğişindeyken işçi sınıfının bağımsız siyasetini ezmesidir. Mustafa Suphi'lerin katledilmesi, burjuvazinin işçi sınıfına karşı verdiği sınıf mücadelesinin an açık, en sınır tanımaz, en alçakça yöntemlerle uç noktaya taşınmış tarihi başlangıç noktasıdır. .... Kardeşler, tarih sultanların, paşaların, ister fötr şapka ister takke giyen türünden cumhurbaşkanlarının hikâyesi değil, sınıf mücadelelerinin tarihidir. İşte bu mücadelede tam 100 yıl önce işlenen alçakça cinayette bizim safımız ilk büyük yenilgisini almıştır. İşçiler emekçiler! Hiçbir şey hep aynı kalmaz. Devran döner. Bizim sınıfımız da on yıllar geçtikçe yeniden güçlendi, özellikle 1960'lı ve 1970'li yıllarda dev mücadelelerle, güçlü sendikal ve siyasal örgütlerle burjuvaziye kafa tuttu, iktidara meydan okudu. 15-16 Haziran büyük işçi ayaklanması, Türkiye'nin fiilen proleter devrimleri çağına adımını atmasının vesilesi oldu. 12 Mart ve 12 Eylül yine işçi önderlerini, komünistleri ve devrimcileri katlederek burjuvaziye dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalıştı. Ama işçi sınıfı ne zaman üzerine çok gelindiyse, ne zaman koşullar direnmeye ve mücadeleye uygun olduysa heybetli gücünü ortaya koydu. 1989 Bahar Eylemleri, 1990'da kamu emekçilerinin sendikalaşması için verilen büyük mücadele, 1990-91 döneminde Zonguldak madencisinin büyük grevi, onu izleyen Paşabahçe ve Erdemir mücadeleleri, 1999'da emeklilik eylemleri, 2005 Seka işgali, 2009-2010'da Tekel işçilerinin Ankara Sakarya eylemi, 2010'lu yılların tamamına yayılan ve 2015'te doruğuna ulaşan metal işçilerinin işgalli fiili grevleri ve bütün bunlara eşlik eden büyüklü küçüklü binlerce on binlerce eylem, direniş, grev, işgal, miting ve başka eylemler mücadelenin hiç sona ermediğini gösteriyor. İşte Mustafa Suphi'ler bu mücadeleleri merkezileştirerek işçi sınıfını iktidara taşımak için devrimci bir yola girişmişlerdi. Onların mücadelesi bütün bu eylemlerde yaşıyor! Bugün de onların hedeflediği türden bir parti vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bütün düzen partilerine karşı işçi sınıfını, toplumun sömürülen ve ezilen bütün katmanlarının başına geçirerek iktidarı almak için bir parti gerekiyor. Bu parti ancak devrimci bir işçi partisi olabilir. Bağrında, işçi sınıfının öncü ve bilinçli katmanını her sınıftan devrimcilerle birleştirecek bir parti. Böyle bir partiyi kurma yolunda seferber olarak büyük mücadeleler sonucunda işçi iktidarını kurduğumuz gün, Mustafa Suphi'lerin ölümünün boşuna olmadığı ortaya çıkacaktır! Devrimci İşçi Partisi, 28-29 Ocak 2021
Zonguldak'ta koronavirüs salgınında son durum by Medyascope
Sevin Okyay bu hafta yeni ve yerli bir polisiye romanla yayında. Zonguldak'la sahil beldelerinden birinde gizemli bir cinayet işlenmiştir. O sırada tamamen farklı nedenlerle yörede bulunan özel dedektif Kerim Ülkü, tüm kasabayı derinden sarsan bu korkunç olaya kayıtsız kalamaz ve katili yakalamak için kolları sıvar. Kerim Ülkü Dedektif Romanları dizisinin bu ikinci kitabında Gencoy Sümer, yine kapalı oda cinayetine benzer bir gizemle çıkıyor karşımıza.
2 Temmuz Bugündür! Madımak Tüm Türkiye'dir! 2 Temmuz 1993'te 35 canın yakılarak öldürüldüğü Sivas katliamının 27. yılındayız. Hesabı sorulmamış, davası zaman aşımına uğratılmış, anısı canlarımızı yakan, arkasındaki gerçekler sadece geçmişimizi değil bugünümüzü de karartan bir katliamdır bu! Mezhepçiliğe ve şovenizme karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği! Alevilerin bugünkü korkuları ve nefsi müdafaası yersiz değildir. Bu duyguyu tüm işçi sınıfı ve emekçi halkımız paylaşmalı ve safları sıklaştırmalıdır. Çünkü Sivas katliamına gelinen süreç 1989 Bahar eylemleri ile Zonguldak madenci grevleri ile, kamu emekçilerinin örgütlenmeye başlamasıyla, yoksul mahallelerde solun, Kürt emekçilerinin ve köylülerinin mücadelesinin yeniden yükselişi ile örülmüştü. 12 Eylül askeri diktatörlüğünün karanlığını işçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesi yırtmaya başlamıştı. Her suikast, her katliam emeğin çatısı altında birleşmeye başlayan toplumu, mezhepçilikle, şovenizmle bölmek için kullanıldı. Ekmek ve hürriyet için mücadeleye atılan ve birleşmeye başlayan emekçi halkın bir tarafına “din elden gidiyor”, “yaşasın Şeriat”; öbür tarafa ise “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Türkiye İran olmayacak“ dedirttiler. 2 Temmuz 1993 bugündür. Tehditler gerçektir, günceldir. Hala Alevilerin evlerine çarpılar atılmakta, devlet görevlileri bu açık tehditleri küçümsemekte, mezhepçilik her yerde korunup kollanmaktadır. Mezhepçi, şovenist kara propaganda emekçi halkın ekmek ve hürriyet taleplerini susturmak için yine devrededir. Aynı kara propaganda kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına yapılan saldırıları kamufle etmektedir. Erdal İnönü'nün yerini Kemal Kılıçdaroğlu almıştır. Onlar iktidarın en zor zamanlarında “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” diyenlerdir. Yanlarına katliama “gaza” diyen Temel Karamollaoğlu'nu almış güya muhalefet yapmaktadırlar. Hâlâ ordudan kurtarıcılık bekleyenin kaderi ise 27 yıl öncekinden farklı olamaz. Haklı mücadeleler zaman aşımına uğramaz! Önü kesilemez! İşte bu yüzden 2 Temmuz'u unutmamak ve unutturmamak zorundayız. Sadece yitirdiğimiz canları değil onları neden yitirdiğimizi ve tüm bu katliamın arkasındaki gerçekleri de hatırlamalıyız. 2 Temmuz'un hesabı ne mahkemelerde ne de düzen siyasetinin içinde sorulabildi. Ama bu böyle devam edecek demek değildir. Katliamlarla kesilen yürüyüşümüzü kaldığımız yerden devam ettirerek bu gidişatı değiştirebiliriz. Her dilden, inançtan, memleketten işçiler ve emekçi halkımız birleşmeliyiz. Karanlığı yırtmak ve katliamların hesabını sormak ancak bu şekilde mümkün olacaktır. 15-16 Haziran ruhu bütün işçi ve emekçileri birleştirmişti. Bugün de ihtiyaç budur!
30 büyükşehir ile birlikte Zonguldak’ta da pandemi tedbirleri uygulanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu Zonguldak valisi, iktidarın yetersizliklerinin üzerini örten, kentin maruz kaldığı riskleri sümen altı eden açıklamalarda bulundu. Kentteki Kovid-19 hastalarının önemli bir bölümünün sağlıkçılardan kaynaklandığına işaret ederek salgının yayılmasındaki suçu sağlık emekçilerine yükledi. TKP’nin Sesi bültenindeki Günün Yorumu’nda bugün, Zonguldak valisinin toplumun pek çok kesiminin tepkisini çeken açıklamalarının devletin konuya yaklaşımının ana hatlarını gösterdiğinden bahsediliyor. Buna göre, özeleştiri yapmaktan yoksun bir iktidarın bürokratları günah keçilerini seçerek pandemi sonrası gerçekleşecek olası emek düşmanı saldırının ipuçları veriliyor.
Türkiye, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun pazar akşamı gelen sürpriz istifa kararını konuşuyor.10 Nisan 2020 tarihinde akşam saatlerinde ani bir kararla 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta alınan sokağa çıkma yasağı kararı sonrası halkın sokaklara dökülmesinin sorumluluğunu üstlenen Bakan Soylu, istifa kararını açıkladı.Soylu istifa açıklamasında, koronavirüs tedbirleri kapsamında 31 il için alınan iki günlük sokağa çıkma yasağı kararı sonrası ortaya çıkan görüntülerin süreçle uyuşmadığını belirtti. Ergun Babahan, sürpriz istifa kararının perde arkasında neler yaşanmış olabileceğini analiz ediyor ve muhtemel iki senaryoya dikkat çekiyor.
Türkiye, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun pazar akşamı gelen sürpriz istifa kararını konuşuyor. 10 Nisan 2020 tarihinde akşam saatlerinde ani bir kararla 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta alınan sokağa çıkma yasağı kararı sonrası halkın sokaklara dökülmesinin sorumluluğunu üstlenen Bakan Soylu, istifa kararını açıkladı. Soylu istifa açıklamasında, koronavirüs tedbirleri kapsamında 31 il için alınan iki günlük sokağa çıkma yasağı kararı sonrası ortaya çıkan görüntülerin süreçle uyuşmadığını belirtti. Ergun Babahan, sürpriz istifa kararının perde arkasında neler yaşanmış olabileceğini analiz ediyor ve muhtemel iki senaryoya dikkat çekiyor.
06.04.2020- Çağhan Kızıl: "Türkiye'de toplumun 1/3'ü evde olurken 2/3'ü geziyor. Bu oran ise enfekte olan kişilerin çoğunlunu gösteren genç nüfus. Telkinler elbette yapılıyor fakat evde kalın demek insanların evde kalabilmesini sağlamıyor. Genç nüfusun belki yarısı işe gitmek zorunda. Zonguldak'ta nüfusa oranla ölüm oranları Türkiye'de 1 numara. Vaka sayısı da yine İstanbul'un üzerinde. Sistem yavaş yavaş bozuluyor. New York İtfaiyesinde 376 kişi pozitif çıkmış, bu tüm itfaiyecilerin %17'si ediyor. Nature'daki bir habere göre kanalizasyon ve su arıtma tesislerindeki incelemeler sonucunda virüs yaygınlığını belirlemeyi olanaklı kılan çalışmalar var. Dünya Sağlık Örgütü çok umut veren aslında başka hastalıklar için geliştirilmiş birkaç ilaç olduğunu söylüyor.”
İmparatorluğun yıkıldığı ve Milli Mücadele'nin başladığı sürecin en önemli kırılma anlarının yüzüncü yıl dönümlerini yaşarken Tarih Vakfı çatısı altında, Engin Kılıç'ın koordinatörlüğündeki 2019 Güz ve 2020 Bahar dönemlerinde Mütareke ve Milli Mücadele konuları ele alınarak bu konulara hem tarih hem edebiyat disiplinleri açısından bakıldı. Yeni bulguların ortaya konduğu ve döneme ilişkin hâkim söylemin sorgulandığı konuşmalardan oluşan bu dizi ile Cumhuriyetin kuruluşuna zemin hazırlayan bu sürece dair taze, eleştirel ve çok boyutlu bir perspektif sunmak amaçlandı. “Tarih ve Edebiyatta Mütareke ve Milli Mücadele” temasıyla düzenlenen programın yedinci buluşması 9 Ocak 2020 Perşembe günü Nefin Dinç, Lorans Tanatar Baruh ve Erol Ülker'in yaptığı "Köpe Ailesinin Gözünden Savaş ve Mütareke Dönemi İstanbul'unda Yaşam (1914-1923)" başlıklı sunumla gerçekleşti. Bu sunum, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarına ve Cumhuriyet'in kuruluş dönemine ışık tutacak özel bir görsel, işitsel ve yazılı arşiv koleksiyonu hakkındadır. Söz konusu koleksiyon, İstanbul'da 1897 yılında Fransız ve Macar asıllı bir ailede doğan Antoine Köpe'nin ciltler dolusu anılarına, büyük bir kısmı kardeşi Taib Köpe'ye ait olmak üzere biriktirdiği, daha önce hiçbir yerde basılmamış yüzlerce fotoğrafa ve çizdiği sayfalar dolusu karikatüre dayanmaktadır. Ayrıca bu özel arşivin parçası olan, içinde İstanbul'un daha önce hiç görülmemiş çok sayıda görüntü ve ses kaydının da olduğu bu malzeme, yalnızca Köpe ailesinin değil aynı zamanda Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişin tarihine de tanıklık etmektedir. Balkan Savaşları'ndan Cihan Harbi'ne, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden modern Türkiye'nin kuruluşuna değin pek çok önemli gelişmeye bizzat şahit olan Antoine Köpe ve ailesi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu vatandaşıdır. Bu konuşmada öncelikle Köpelerin iki imparatorluk arasında geçen yaşam serüvenine ilişkin genel bir çerçevenin sunulması amaçlandı. Daha sonra Cihan Harbi ve Mütareke Dönemi'ne odaklanarak başta Antoine Köpe olmak üzere aile bireylerinin Selanik'ten, İstanbul'a, Filistin'den Braşova'ya ve Zonguldak'a kadar uzanan yaşam öykülerinden kesitler aktarıldı.
Hikmet Demir Kimdir? Hikmet 1997 yılında Zonguldak'ta doğdu. Eğitim hayatı boyunca Ankara'da yaşadı. 2016 yılında Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik mühendisliği bölümünde okumaya başladı. 2017 yılında Bilgisayar mühendisliği bölümüne geçiş yaptı. 2018 yazında Belçika'nın Gent şehrine staj yapmak için gitti ve 3 ay Belçika'da yaşadı. 2019 ilkbaharında değişim öğrencisi olarak bir dönem okumak üzere Tayvan'ın Taipei şehrine gitti. 5 ay boyunca burada yaşadı, National Taiwan University'de bilgisayar mühendisliği eğitimine devam etti. 2019 yazında Almanya'nın Hamburg şehrine staj yapmak için gitti ve burada 3 ay boyunca yaşadı. Hikmet Bilkent'te eğitimine devam etmektedir aynı zamanda Kesişen Yollar Derneği'nde blog editörü ve Kariyer Sohbetleri programı gönüllüsü olarak çalışmaktadır. Linkedin: https://www.linkedin.com/in/hikmet-demir/ Emre Yiğit Kimdir? Emre 1993 yılında İstanbul'da doğdu. İlk okuldan sonra okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra programlama öğrenerek 16 yaşında geliştirici olarak İstanbul'da çalışmaya başladı. Çalışma hayatı sırasında açık öğretimden orta okul ve liseyi tamamlayarak 2014 yılında ODTÜ KKK'de Bilgisayar Mühendisliği programına başladı ve 2019 yılında mezun oldu. Okulda bölgenin altyapısına uygun yemek siparişi sistemi modelleyerek KALTEV girişimcilik kuluçka programını kazanan ekipte yer aldı. Öğrenimi sırasında çalışma hayatına uzaktan ve part time olarak devam eden Emre bir çok farklı pozisyonda ve projede çalışmıştır. Bunun yanı sıra 2016 yılından beri KAÇUV'da gönüllü olarak vakfın web sitesini yönetmekte ve 2019 yılında katıldığı Kesişen Yollar'da Kariyer Konuşmaları ve Burs programlarında gönüllü olarak çalışmaktadır. Şu an yarı zamanlı geliştirici olarak çalışmaktadır. LinkedIn: https://www.linkedin.com/in/emre-yigit/
Memleketimizin 81 ili sırayla geziliyor. Yemekleri, adetleri, şakaları, ünlüleri, şarkıları, türküleri İl Bilgisi’nde anlatılıyor.
Bazı insanları, kurumları ve kuruluşları aynı karede düşünemezsiniz. ‘‘Aklımın ucuna gelmezdi’’, dersiniz. Aklınızın ucunu kimin belirlediğini sorgulamadan…
Yeşil Bülten'de bu hafta Hatay için yeni olan memeli türü Hemiechinus auritus yani Uzunkulaklı Çölkirpisi vesilesiyle, Hatay'ın yaban hayatını konuştuk. Konuklarımız Zonguldak Üniversitesi Ögretim Üyesi Dr. Mustafa Sözen ve Türkiye Tabiatini Koruma Derneği Hatay Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Oğünç ile değerlendirdik
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç ve Zonguldak İl Temsilcimiz Berran Aydan'la Zonguldak'taki kömürlü termik santraller ve Filyos Vadisinin son durumu konuştuk.
Ekonomi&Ekoloji: 11 Eylül 2014 Ekonomi & Ekoloji'de bu hafta Greenpeace'in Rainbow Warrior gemisinin Akdeniz turu kapsamındaki, kömür tehlikesine dikkat çekmek üzere geldiği Türkiye ziyareti ve Zonguldak'ta yaptıkları kömür karşıtı eylem hakkında konuşarak başladığımız programda dünyanın ve Türkiye'nin ekoloji ve ekonomi gündemini kapsamaya çalıştık.
Ekoloji Hareketleri Gündemi: 26 Şubat 2013 Ekoloji hareketleri Gündemi'nde Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları'ndan (ÇEHAV) Yakup Okumuşoğlu ile Zonguldak'ta termik santral mücadelesini konuştuk.