POPULARITY
8.11 Alue- ja kuntavaalitentin jatkot: SDP, Kesk, RKP. Kuinka puheenjohtajien tentti sujui? Mitä aiheet nousivat keskeisiksi ja mitkä kysymykset olivat vaikeita? Puolueiden puheenjohtajien esiintymistä ja vastauksia arvioimassa Tampereen yliopiston apurahatutkija Aino Tiihonen ja Turun yliopiston politiikan tutkija Jenni Karimäki. Haastattelijana Anna Lehmusvesi. 8.31 Digitalisaation hyödyt ja haitat. Palveluiden digitalisoiminen on vahvasti esillä poliitikkojen puheissa, mutta mitä hyötyjä sillä oikeasti on saavutettu ja voidaan saavuttaa esimerkiksi sote-palveluissa rahan säästämisen lisäksi? Jatkuvasti tulee esille erilaisia tietoturvamurtoja ja muita ongelmia järjestelmien kanssa. Mitä se tekee luottamukselle ihmislle kriittisten palveluiden osalta? 8.43 Illan puheenjohtajien tenttiä ovat ennakoimassa puolueiden varapuheenjohtajat Leena Meri (ps.), Oras Tynkkynen (vihr.) ja Panu Peitsaro (liik.). Juontajana Mira Stenström. Toimittajana Roosa Kajander. Tuottajana Justus Laitinen.
Professor Mart Kuldkepp: "Üks asi, mis Keskülale oli alati omane juba 1905. aastast peale, sellest ajast, kui ta hakkas ennast enamlaseks nimetama, oli konspiratsioon; ta tahtis olla hall kardinal, niite tõmmata. Lenini kohta kasutab ta mõistet kaugdirigeerimine. Kuna talle oli hästi oluline teatud asju saladuses hoida, siis ongi raske öelda, mida ta õieti tahtis."
Yerel Saat başlıyor, halkın gündemi Yerel Saat'te tartışılıyor… İzmir'den Van'a, Diyarbakır'dan Antalya'ya, Trabzon'dan Mersin'e halk neyi konuşuyor? Ceren Deniz'in moderatörlüğünde Gazete Duvar muhabirleri halkın gündemini Yerel Saat'te aktarıyor… Yerel Saat'te bu hafta Mersin'de Akdeniz Belediyesi'ne atanan kayyımın bölgedeki yankısı, Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti, Özel'in İzmir'de CHP İl Kongresi kürsüsünden gösterdiği kırmızı kart, Van'da 25 Ocak'ta yapılacak AK Parti İl Kongresi öncesi siyasi kulisler, CHP Antalya'da Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edilen bir yöneticinin ihracı, Trabzon'da 3 gün arayla yaşanan iki deprem ve yurt genelinde yapılan KESK eylemleri var.
Haftalık'ta Fatma İnce ve Mert Büyükkarabacak değerlendiriyor: ➕ ABD'nin California eyaletinde yangın ➕ Alman ekonomisinin çöküşü ➕ Korkut Boratav'ın Çin değerlendirmesi ➕ Alp Altınörs'ün alt-emperyalizm yazısı ➕ Erdoğan'dan boykot çağrısı ➕ MEB ile Ülkü Ocakları arasındaki anlaşma ➕ Erdoğan neden sürecin dışında duruyor? ➕ Milliyetçi kampta ısınan sular ➕ KESK iş bırakma ➕ Akdeniz Belediyesi'ne darbe ➕ Tereddüt Çizgisi ve Selman Nacar sineması
Ankara'da meclis, İngiliz Mehmet'in vergiyi emekçi halktan alıp kaynakları faize ve sermayeye harcayan bütçesini görüşürken, asgari ücret komisyonu da işçi sınıfını ölümü gösterip sıtmaya razı etmek üzere toplanıyor. Ankara'da düzen partileri asgari ücret ve bütçe tartışmalarında kendi aralarında kayıkçı kavgası yapıyor. Mesele krizin faturasını emekçi halka ödetmek olduğunda İngiliz Mehmet'in programının arkasında birleşiyorlar. Asgari ücret için İMF 20 bin diyerek tabanı, CHP 30 bin diyerek tavanı söylüyor. Türk-İş geçtiğimiz Kasım ayı için açlık sınırının 20 bin 500 lira olduğunu açıkladı. Bu rakam asgari ücretliler ilk zamlı maaşlarını aldığında 22 bin lirayı, yıl sonunda da 30 bin lirayı geçecek. Yani AKP, İMF'yle CHP'nin ortasını bulup yine asgari ücreti açlık sınırına endekslemeye hazırlanıyor. Diğer taraftan Türk-İş, DİSK ve KESK ayrı ayrı mitinglerle Ankara'nın meydanlarını yüzbinlerce işçi ve emekçiyle dolduruyor. Birleşik İşçi Cephesi kendisini bir zorunluluk olarak dayatıyor. Bu görevden kaçan kayıkçı kavgasının parçası demektir. Ya bu görevi yapacaklar ya da işçi sınıfı onları aşacak! Türkiye seçimini yapacak: Kayıkçı kavgası mı sınıf kavgası mı? Sınıf kavgasını seçenler yolu gösteriyor. İşte Tuzla'da Birleşik Metal-İş üyesi Chen Solar işçilerinin sermayeden kopartıp aldığı sözleşme ortada. CHP'nin bile asgari ücrete 30 bin liralık tavan belirlediği ortamda Chen Solar'da işçilerin en düşük ücreti 60 bin lira oldu. İşte bu da örgütlü işçinin asgari ücreti oluyor. Onlardan önce de Kırşehir'de, yine Birleşik Metal-İş'te örgütlü ÇEMAŞ işçileri de örgütlü güçleriyle fabrikadaki en düşük ücreti 58 bin liraya çıkarmıştı. Chen Solar işçileri ücretin dışında ayrıca toplu sözleşmeye koydurdukları maddelerle vergi yükünü patrona aktaran kazanımlar elde etti. Yine Birleşik Metal-İş'li işçiler bu fabrikalardaki kazanımların açtığı yoldan ilerleyerek ve “hak verilmez alınır” diyerek MESS'e karşı grev kararı aldılar. Grev tarihini 4 Aralık olarak ilan eden Hitachi işçileri, başı çekiyor, MESS sözleşmesi kapsamındaki diğer fabrikalar da şalteri indirmek için sırada bekliyor. İşçinin Anayasal hakkı olan grevi yasaklamaya kalkan olursa işçiler, Kavel parolasıyla grev hakkını grevle savunacak! İşçi emekçi ne alacaksa birliğiyle ve kendi bileğinin gücüyle alacak! Bitmedi! Çatalca'da aylardır direnen Polonez işçileri 6 Aralık'ta Ankara'ya Anayasal hak yürüyüşünü başlatıyor! Polonez işçisinin direnişi 146 işçinin Tekgıda-İş'te örgütlendiği için işten atılmasıyla başladı. Ama artık Polonez işçileri kendilerinin işe iadesi için olduğu kadar, tüm işçi sınıfı için, Anayasa'nın sendikalaşma özgürlüğünü güvence altına alan 51. maddesini uygulatmak için de yürüyor! Yani Polonez işçisi tüm işçi sınıfına bir çağrıda bulunuyor: “Kendi göbeğimizi kendimiz keselim!” diyor: “Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!” Ankara'nın kayıkçı kavgasından kimse bir şey beklemesin! Gözünüzü Anayasal hakkı için Ankara'ya yürüyenlere dikin, kulağınızı grev hakkını grevle savunanlara verin! Çare orada! Polonez işçisi bu yürüyüşte başı çekiyor! Kavel'in yolunda yürüyen metal işçileri yine en ön safta! Anayasal hakları için grevde olan MKB Rondo (Selüloz-İş), Tarkett (Petrol-İş) ve Mersen (Birleşik Metal-İş) işçileri de onlarla birlikte. Sendikalaşma hakkının işten atmalarla ve yıllarca süren mahkemelerle gasbedilmesine karşı, Anayasal hakkımı hemen şimdi istiyorum diyen Kocaeli Betek Kimya/Filli Boya (Petrol-İş), Atakaş Çelik (Birleşik Metal-İş), Perfetti, Eker (Tekgıda-İş) ve TKIS (Teksif) işçileri, Fernas'tan Çayırhan'a Ankara yollarını arşınlayan maden işçileri ve hakları için direnişte olan tüm işçiler de bu haklı mücadelenin saflarında! İş, aş, hürriyet için herkesin bu onurlu yürüyüşte birleşmesi ve safları sıklaştırması gerek! Her yer Kavel her yer Polonez olacak! Fabrikalarda direne direne, meydanlarda birleşe birleşe kazanacağız!
Haftalık programında Fatma İnce ve Mert Büyükkarabacak değerlendiriyor: ✔️ İktidar İBB kreşlerini hedef aldı ✔️ Bahçeli açıklamaları ve Ufuk Uras'ın yeni görevi ✔️ Suriye'de neler oluyor? ✔️ Pakistan ve Fırat'ın batısında neler oluyor? ✔️ KESK'in Ankara mitingi
Ekim ayının sonunda Eğitim-Sen Gebze Şubesi'nin düzenlediği, Birleşik Metal Gebze 1 No'lu Şube'nin ev sahipliği yaptığı “Kapital Neden İşçi Sınıfının El Kitabıdır?” konulu eğitim toplantısı üzerinde sosyal medyada epey duruldu. Biz o toplantının konuşmacısıydık. Ağzına kadar dolu olan bir salonda çoğunluğu kol işçisi, bir kısmı da kafa emekçisi olan kardeşlerimizin, etkinliği üç saat süre boyunca pürdikkat dinlemiş olması bize büyük sevinç verdi. Tartışma bölümünde salondan yapılan katkılar günümüzün en önemli sorunlarını gündeme getirdi. İşçilerle aralarda paylaştığımız düşünce ve duygular da cabası. MKB Rondo ve Mersen grevlerinden katılımcıların varlığı ise ayrı bir tat kattı toplantıya. Toplantının bu kadar başarılı geçmesi, konuşmacı ile salonun arasında bu kadar güzel bir diyalog kurulması bir tesadüf müydü? Sonuçta nice okumuşun başını yaran bir kitap anlatılıyordu. Marx'ın Kapital'i! Bu kitaba böyle bir ilgi ve anlatılanları böylesine güzel kavrayış kolay kolay görülen bir şey değildir. Nasıl oldu bu? Neden? Türkiye işçi sınıfının, sınıf mücadelelerinde bir yükselme döneminin eşiğine gelmiş olduğuna dair bir işaretti bizce o toplantıda yaşananlar. Toplantının başarısının nedeni o salonun dışında yatıyordu. Gözümüzü o “dışarıya”, fabrikalara, grev çadırlarına, sokaklara, meydanlara çevirelim. Son aylarda çok militanca verilen mücadelelere tanık olduk. Polonez et ve Fernas maden işçileri öne çıkıyordu ama mesela daha önce Gaziantep'te tekstil işçilerinin kararlı sesini de duymuştuk. Gaziantep demişken, Anadolu'nun geleneksel olarak işçi eylemi yaşamayan bazı kentlerinde de (Karaman gibi muhafazakâr bir ilde bile!) eylemler yapılmaya başladı. Grev ve direniş eylemleri eskisine göre birbirleriyle çok daha fazla dayanışma gösteriyor. İşçiler sorunun bir işyerinin değil bir sınıfın sorunu olduğunu kavrıyor. Çok yakın olmayan coğrafyalar (mesela Gebze ile Çatalca) arasında da ziyaretler artıyor. Dayanışma sendika farkının, hatta konfederasyon farkının duvarlarını yıkmaya başladı. Türk-İş'ten Tekgıda-İş ile DİSK'ten Birleşik Metal kardeş gibi oldular. Sadece işçiler değil sendikalar da sınır tanımıyor. En son Türk-İş Tekgıda-İş Polonez Bifet eylemi ile DİSK Nakliyat-İş McDonald's eylemi ardı ardına yapıldı. Bu iki sendikanın dışında Türk-İş'in Petrol-İş (Tarkett) ve Selüloz-İş (MKB Rondo) sendikaları da katıldı eyleme. Bizim salonda ise KESK de vardı, başı çekiyordu. Aşağıdan gelen basıncın etkisiyle Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Konfederasyon yöneticileri bir araya gelerek diplomatik bir birlik gösterisi yapmaya mecbur kaldılar. Ama bu bir türlü ortak eylem kararına dönüşmüyor. Öte yandan, DİSK çeşitli şehirlerde kendi ölçülerinde eskisine göre daha güçlü eylemler düzenliyor. Türk-İş ise daha önceki Zonguldak ve Çerkezköy mitinglerinden sonra Ankara'da son dönemin ölçülerine göre göz kamaştırıcı bir miting düzenledi. Ama iş artık bütün bunların da ötesine taşmaya başladı. Başta Polonez işçisi olmak üzere mücadeleye giren işçiler sadece kendi işyeri sınırlarını aşarak sınıf kardeşleriyle dayanışma içine girmiyor, yüzünü işçi sınıfının günlük ekonomik mücadelesinin dışında doğrudan politik mücadelelere, hatta uluslararası mücadelelere dönüyor, tavır alıyor. Biz genç yoldaşlarımıza 1970'li yılların dev mücadelelerinin ya da 1990-91 Zonguldak'ın veya 2009-2010 Tekel'in işçiyi nasıl değiştirdiğini, siyasi atmosferin böyle durumlarda nasıl bambaşka bir hal aldığını hep vurgulamışızdır. Galiba eşiğine geldik, öyle bir döneme gireceğiz. Burada en büyük faktör, Birleşik İşçi Cephesi politikası doğrultusunda üç konfederasyonun ve tabii kamu emekçilerinin konfederasyonlarının eylem birliği olacaktır. Günümüzde böyle bir gelişme bütün işçi sınıfına yepyeni bir güven vererek bir sıçrama yaratır. Gebze'deki salona gelince. Onlar Marx'ın Kapital'inden artık mezun oldular sayılır. Sıra çok daha zoruna, Lenin'in Ne Yapmalı'sına geldi!
İktidarda bir “iç cephe” edebiyatı sürüp gidiyor. “Dış cephede tehlikeler var, iç cepheyi sağlam tutmak gerekir” diyorlar. Her zaman olduğu gibi dedikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor. Dış cephede ABD ve İsrail tehdidinden bahsedip emperyalist ve Siyonist güçlere hizmet etmekten geri durmuyorlar. İncirlik üssünden vızır vızır kalkan Amerikan uçakları Siyonist soykırım makinesine cephane taşıyor. İskenderun'dan Azerbaycan petrolü Gazze'deki yangını harlamak üzere İsrail'e akıyor. Malatya Kürecik'teki NATO radarı İsrail'in gözü kulağı kalkanı… İsrail'e ticaret kesilmedi. İsrail'e kesilen faturaların adresi değişti sadece. Dış tehdit mi dediniz? Tehdit sınırın ötesinde değil içinde. 15 Temmuz'da TBMM'yi bombalayan uçaklar sınır dışından değil İncirlik'ten geldi unutma! Amerikan başkanı Trump, Rahip Brunson olayında Türkiye'yi füzelerle değil bir tivitle ve Amerikan dolarıyla vurdu. Dış tehditten bahsedenler ekonomiyi İngiliz Mehmet'e teslim etmiş, Merkez Bankası Başkanı İMF'nin direktifleriyle hareket ediyor. İç cephe dedikleri duvar sıvası değil de bu memlekette yaşayan insanlarsa eğer bu iktidar o cepheyi sağlamlaştırmak bir yana yıkıyor! Açlık sınırının altındaki asgari ücretle, ağır vergilerle ve zamlarla milletin emekçi çoğunluğunun belini kırıyorlar. Ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsediyorlar ama patronlar çoktan bağımsızlıklarını ilan etmiş, ne anayasa tanıyorlar ne hak ne de hukuk! Ülkenin Anayasası fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde askıya alınmış durumda, sermayenin orman kanunları hüküm sürüyor. İşçiler köylüler hakkını aramaya kalktı mı polisi ve jandarmayı karşısında buluyor. Türkün Kürdü, Kürdün de Türkü sevmesi farzmış… Biz işçiler, emekçiler, yoksullar olarak birbirimizi severiz! Yeter ki siz aramıza nifak tohumları ekmeyin. Bizim sevgimiz lafta da kalmaz. Polonez'den MKB Rondo'ya, Perfetti'den Eker'e, As Plastik'ten Mersen'e grevlerde direnişlerde Türk ve Kürt iş aş hürriyet için birlikte direniyoruz. Edirne'den Batman'a Samsun'dan Diyarbakır'a 100 bin işçi Ankara'da birleştik, “zordayız geçinemiyoruz” diyerek haykırdık. Biz işçiler, emekçiler, yoksullar olarak birbirimizi seviyoruz! Ama siz sadece parayı ve patronları seviyorsunuz! Biz aynı gemide de değiliz, aynı cephede de değiliz. Sizin “iç cephe”yi sağlamlaştırmaktan anladığınız, milyonlarca işçinin ve emekçinin, zulme karşı sesini çıkarmadan susup sinmesidir. Emperyalistlere ve Siyonistlere yaptığınız hizmetlere gözlerini ve kulaklarını kapatması tepki göstermemesidir. Türk ve Kürt birlikteliğinden anladığınız Türk ve Kürt yoksullarının kârlarınız için fabrikalarda alın terini, savaşlarda kanını dökmesidir. Biliyoruz ki Türk ve Kürt yoksulları köleniz de fedainiz de olmayı reddettiğinde sevmek farzdır diyen aynı ağızlar, katli vaciptir fetvaları verecek. Kardeşlik edebiyatınıza da yalancı sevgi sözlerinize de kanmayacağız, vatan millet edebiyatıyla bizi birbirimize düşürmenize de izin vermeyeceğiz. İşçi sınıfının, emekçilerin yoksulların cephesi emperyalizme, Siyonizme, yerli/yabancı parababalarına ve sermayeye karşıdır. Bizim içeride cepheyi sağlamlaştırmaktan anladığımız Birleşik İşçi Cephesi'dir. Evet o cepheyi sağlamlaştırmamız lazım. Çünkü hâlâ dağınığız. Ankara'da Türk-İş'le 100 binler olup alanı doldurduk. Ama DİSK'le Hak-İş'le KESK'le, meslek odalarıyla, demokratik kitle örgütleriyle ayrı gayrı demeden yeniden 1990'lı yılların “Emek Platformu”nu inşa edersek milyonlar olabiliriz. Milyonları açlık sınırına mahkûm edip sermayeye ucuz işgücü olarak sunmak isteyenlere karşı fabrikalarda madenlerde direnişler grevler artıyor. İşçiler örgütlenerek kendi kaderlerini ellerine alıyor. Ayrı gayrı demeden Birleşik İşçi Cephesi'ni inşa etmeli, hiçbir mücadeleyi yalnız bırakmamalıyız. Her grevi her direnişi işgalciye karşı vatan toprağını savunur gibi savunmalıyız! Direniş ve grev dereleri birleşmeli, genel grev genel direnişle sömürünün bentlerini yıkan bir sele dönüşmeli! İş, aş, hürriyet için ileri!
MyHits Intervjuu: Säm - Kesköö paiku
Vikerraadio saatesarjas "Harri Tiido taustajutud" on seekord vaatluse all Habsburgide dünastia. Selle suguvõsa jäetud kultuurikiht on tänini nähtav kõikjal Kesk-Euroopas ja paljudes linnades olla trahterites ülal ka keiser Franz Josephi pildid, märgib Tiido.
Yazın çiftçilerin traktör motorlarının gürültüsünün kapladığı yollarda işçilerin ayak sesleri duyuluyor şimdi! Fernas maden işçileri çalışırken ölmek istemiyoruz diyerek Soma'dan Ankara'ya yüzlerce kilometreyi yürüyerek ovaları geçiyor tepeleri aşıyor. Sendikalı oldukları için işten atılan Eker işçileri işe geri dönmek ve sendika hakkını savunmak için Kemalpaşa'dan Bursa'ya yolları arşınlıyor. İktidarın kemer sıkma politikası yüzünden eğitim-öğretim yılına pislik içindeki okullarda giren eğitim emekçileri, öğrenciler, veliler eğitimden tasarruf olmaz diyerek yürüyor. Aylardır verdikleri mücadeleyle direnişin simgesi haline gelen Polonez işçileri direnişlerini büyütüyor, Anayasal hakları için yollara düşüyor. Elba Bant, As Plastik, MKB Rondo, Tarkett Zemin, Mersen işçileri grev çadırlarından iş, aş, hürriyet yürüyüşüne katılıyor ve güç katıyor. Onlar öncüler. Yolu açıyorlar. Yürüyen işçiler haykırıyor: “Ankara Ankara duy sesimizi!” “Bu gelen işçinin ayak sesleri!”. Ankara işçilerin ayak seslerini duymuyor mu? Ankara'nın gözü Amerikan dolarında, kulağı İngiliz Mehmet'te… İngiliz Mehmet Ankara'da emperyalist sermayenin ısmarladığı işçi düşmanı Orta Vadeli Program'ın kerametlerini anlatıyor. Ankara yollarında “madende can güvenliğimiz yok” diyerek yürüyen Fernas işçilerinin patronu AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu, İngiliz Mehmet'in yanında oturmuş “Sayın Şimşek'in Orta Vadeli Programı, ekonomiye ve piyasalara güven veriyor” diye konuşuyor. Necip Fazılcıların iktidarında işçiler “öz vatanında parya” muamelesi görürken 1.500 kilometre ötedeki Ürdünlü Siniora Food (Polonez) patronu, 2.000 kilometre ötedeki Avusturyalı Rondo patronu, 3.000 kilometre ötedeki Fransız Andros (Eker) ve Mersen patronu Ankara'nın tepelerine bir telefon kadar yakın. İşte Ankara'nın ülkeyi yönetirken kurduğu düzen bu! Sermayenin önünü açan, işçinin emekçinin, ezilenin ensesinde boza pişiren, Anayasa'nın dahi halı niyetine sermayenin ayaklarının altına serildiği, Anayasal haklarını savunan işçinin, polisin jandarmanın postallarıyla tekmelendiği bir istibdad rejimi bu… Elbette ki bu düzenin sahipleri, işçinin ayak sesini duymazlıktan gelecek. Ama işçi, emekçi, köylü bu sesi duymalı. Öncü olan ve yolu açan işçilerin ardında bu hak yürüyüşüne katılmalı. Elbette ki bu düzenin sahipleri, işçinin emekçinin karşısına barikatlar kuracak. Yürüyenler artmalı ayaklar yere daha sert vurmalı. Barikatlar aşılmalı. Elbette ki bu düzenin sahibi bir avuç azınlık, biz emekçi çoğunluğu ırkçılıkla, mezhepçilikle, her türlü ayrımcılıkla bin parçaya bölmeye çalışacak. Patronların kartellerine ve paranın kalleşliğine karşı işçilerin birliği ve halkların kardeşliği ile çıkmalı! Ayrı gayrı bitmeli. Ayşe ile Zeynep, Baran ile Alperen el ele vermeli, omuz omuza yürümeli! Elbette bu düzenin sahipleri, aramızdan kendine işbirlikçiler bulacak. İçimizden çıkanları bize karşı kullanmaya çalışacak. Her şeye rağmen işçi-emekçi, sendikasına üye olmalı, sahip çıkmalı, denetlemeli! Gerektiğinde sendika başkanını da önüne katıp yürümeli! Türk-İş'i, DİSK'i, Hak-İş'i, Kamu-Sen'i, KESK'i, Kamu-İş'i, memleketin mühendis, mimar, tabip odaları, baroları ayrı ayrı değil birlikte meydanlara inmeli! Birleşik İşçi Cephesi ile genel greve, genel direnişe gitmeli! Böylece iş, aş, hürriyet haykırışını, duymayan kulaklara duyurabilir, görmeyen gözlere gösterebiliriz! Böylece işçi düşmanı Orta Vadeli Program'ı çöpe atabilir, İngiliz Mehmet'i “Go Home” diyerek Londra'ya evine gönderebiliriz. Böylece krizin faturasını, krizi yaratan patronlar sınıfına ödetebiliriz. Böylece memleketin boynundaki emperyalist zincirleri kırabiliriz. Böylece işimize, aşımıza sahip çıkabilir, hürriyete kavuşabiliriz. Grevci, direnişçi işçilerin haykırdığı gibi ancak böyle bir mücadele ile çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakabiliriz!
Milyonlarca işçiyi ve ailesini ilgilendiren asgari ücrete, Temmuz ayında beklenen zam yapılmadı. Asgari ücret 17 bin lirada çakılı kalırken, açlık sınırı 20 bin liraya ulaştı. Milyonlar son bir zam haberi beklerken, İstanbul Çatalca'daki Polonez fabrikasında Tekgıda-İş sendikasında örgütlenen iki yüze yakın işçi kendilerine patron tarafından önerilen yüzde 25 zam ve bir ikramiye teklifini reddediyor ve bir işçi mücadelesi başlıyordu. Polonez işçileri sendikalaşmanın öncüleri işten atılınca üretimi durdurdu. Bunun üzerine yeni işçiler işten atılınca direnişlerini daha da büyüttü. Polis biber gazı sıktı, işçiler yılmadı. Kurulan barikatlar aşıldı, grev kırıcıları fabrikaya sokulmadı. İstanbul'da ormanın ücra bir köşesinde başlayan direniş Çatalca Kaymakamlığının önüne taşındı, işçiler direnerek haklılıklarını duymayan kulaklara duyurdu, görmeyen gözlere gösterdi. Polonez işçileri patrona ve kaymakamlığa geri adım attırdı. Bu irade ve örgütlülükleriyle zaferleri uzak değil. Polonez'e sendika girecek, atılan işçiler geri alınacak! İşte Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halkın önündeki yol ayrımı budur. Ne verecekler diye beklemenin sonu hüsrandır ama zafer de ancak grev alanlarında, meydanlarda kazanılır! Hak verilmez alınır! Örgütlü mücadele tek yoldur! Bu yolda Polonez işçileri yalnız değil. Esenyurt'ta Perfetti (Tekgıda-İş) sakız fabrikasında direniş, Gebze'de Mersen'de (Birleşik Metal-İş) grev, İzmir'de Kristal Yağ'da (Tekgıda-İş) ve Lezita'da (Öz Gıda-İş) grevler, Klas Klima'da (Birleşik Metal-İş) direniş, İskenderun'da Befesa (Birleşik Metal-İş) ve Yolbulan'da (Öz Çelik-İş) grevler, Sivas Erciyas'ta RC Ulaşım'da (Nakliyat-İş), Tekirdağ Çerkezköy'de YKK'da (Petrol-İş) mücadele sürüyor. Direniş kervanında sadece sanayi işçileri yok. Eğitim emekçileri öğretmenlik mesleğini piyasa mantığına tabi kılan, iş güvencesini tehdit eden Öğretmenlik Meslek Kanunu'na Ankara'da nöbet tutarak, domates üreticisi çiftçiler İzmir Kınık'ta “Çiftçiyi öldürdünüz cenazeyi kaldırın!” yazılı tabutla ve traktörleriyle eylem yaparak mücadele yoluna girdiler. Türkiye'nin dört bir yanında irili ufaklı pek çok mücadele sürüyor ve nice mücadeleler de sırada bekliyor. Bu mücadeleleri birleştirmek ve büyütmek gerekiyor. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK, kemer sıkma programına karşı ortak mücadele kararı alıp bir bildiri yayınlamıştı. Konfederasyon yönetimleri hâlen bu doğru kararın gereğini yapmış ve işçi sınıfını birleştirecek eylem planları ortaya koymuş değil. Ama işçi sınıfının iş ve aş için konfederasyonların bürokratlarını bekleyecek hâli yok. Saydığımız mücadelelerde Türk-İş üyesi, Hak-İş üyesi, DİSK üyesi işçiler, KESK üyesi eğitim emekçileri var. Direniş alanında ayrı gayrı yok, işçinin emekçinin birliği var. Bu birlik sendika ve konfederasyon seviyesine yükselmeli. İşçilerin mücadeleleri fabrika ve iş yerlerinden meydanlara taşmalı. Açlık ücretleri böyle aşılır, sefalet dayatması böyle kırılır; iş, aş, hürriyet böyle savunulur! Yabancı-yerli sermayenin diktatörlüğüne karşı fabrikalara Anayasanın işçi mücadelesiyle sokulması, memleketin boynundaki emperyalist zincirlerin kırılmasının, NATO zilletine son verilmesinin, emperyalist işgal altındaki memleket toprakları olan İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılmasının ilk adımlarıdır. İşçilerin birliği ve halkların kardeşliği sınıf mücadelesiyle birlikte yükselecek. Düğünlerinde Kürtçe halay çektiği için insanları gözaltına alan, araçlarda “ölürüm Türkiyem” marşı dinletip işkence yapanlar değil, grevlerde el ele omuz omuza verip Kürtçe halayı birlikte çekenler, Karadeniz havalarıyla birlikte horon tepenler, Ege zeybeğini Trakya çiftetellisini birlikte oynayanlar kazanacak! Memlekete kardeşlik, iş, aş, hürriyet işçilerle gelecek!
Alates esmaspäevast 1. Juulist saab taotleda vähipüügiluba. Seetõttu tuleb Ilmaparandaja saates juttu sellest, kuidas sel aastal püügilubade taotlemine on korraldatud, milliste tingimustega peab arvestama ja kas jõevähi populatsioon saab selle kõige läbi ikkagi kaitstud ja hoitud. Teemat selgitab keskkonnaameti vee-elustiku büroo vanemspetsialist Märt Kesküla. Saadet juhib Rein Pärn.
Kuidas kaovad linnadest rohealad? Miks SÜKU ehitamine Keskpargi arvelt on „normaalne", aga Supilinna parkla rajamine ei ole. Kas kultuuri sildi all võib teha asju, mida muidu peame taunimisväärseks? Kas kultuur annab indulgentsi? Arutelus osalejad: Märt Põder (emeriitaktivist, Tartu Kesklinna Seltsi algatusliige), Janek Maat (MTÜ Päästame Tartu Keskpargi juhatuse liige, MTÜ Linnakooslus juhatuse liige), Jaak Laineste (startup ettevõtja, kliimaaktivist, Tartu linnavolikogu liige), Tanel Rander (kunstnik), Marko Kaasik (Eestimaa Rohelised), Mart Hiob (Tartu linnavolikogu liige, Supilinna Seltsi liige, linnaplaneerija) Arutelujuht: Anna Aljanaki (MTÜ Päästame Tartu Keskpargi juhatuse liige) Arutelu korraldaja: MTÜ Päästame Tartu Keskpargi
Dikkatle baktım… Saraçhane'de polisin Taksim Meydanı'na geçişi engellemek adına oluşturduğu barikatı yarmak için saldıran marjinal küçük grupların elinde her türden flama vardı… Bir tek şey yoktu: Türk Bayrağı… Dikkatle baktığım ve diğerleriyle karşılaştırdığım ikinci tablo ise ‘Saraçhane Medyası'nın özellikle Bozdoğan Kemeri'nin önündeki olayları veriş biçimleriydi… Onlara göre polis, ‘anayasal haklarını kullanmak isteyen göstericilere' saldırıyordu, İstanbul'da Ohal ilan edilmişti ve İstanbul abluka altındaydı… Bu arada AK Parti'yi desteklesin desteklemesin diğer tüm kanallarda yayınlanan görüntüler ve yapılan yorumlar çok farklıydı… Marjinal grupların polise taş ve sopalarla saldırdıkları net bir şekilde görülüyordu ve hiçbirinde “Keşke bir olay çıksa da biz de yayınlayıp ratingi artırsak, hükümete çaksak” tavrı yoktu… Kutlamaların barış içinde sürmesi ve sonuçlanmasından Saraçhane Medyası dışında kimse mutsuz değildi. Bu arada CHP, KESK ve DİSK'in Bozdoğan Kemeri önündeki polis engelini şiddet kullanarak aşmaya çalışmak için çaba harcayan küçük grupların gazına gelmemeleri ve Saraçhane Medyası'nın provokasyonlarına uymayıp, konuşmalarını yaptıktan sonra alanı terk etmeleri de çatışmadan nemalanmak istemediklerinin bir göstergesi olarak kayda geçmeli… Öte yandan kayda geçecek bir fotoğraf karesinin de altını çizmeden geçmeyelim: Saraçhane'deki buluşmada Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu'nun yanı başlarında kim vardı dersiniz? CHP'nin Eş Başkanlarının büyük teveccüh ve ilgi gösterdikleri o kişi, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ‘kimyasal silah kullanıyor' iftirası atan ve PKK propagandası yapan Türk Tabipler Birliği'nin görevden alınmış eski Başkanı Şebnem Korur Fincancı'dan başkası değildi… Hani ünlü sözdür: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim…” derler… O misal işte… Gelelim “Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendine batırmayı” öğütleyen o ünlü atasözüne… 1 Mayıs ne bayramı? Yanıt çok yalın: Resmi adı ile Emek ve Dayanışma Günü, halk arasındaki kullanımı ile İşçi Bayramı… Ya da başta solcular olmak üzere, halkın bazı kesimlerince benimsenen marştaki ifadeyle İşçinin Emekçinin Bayramı… Hayat bize, bir konunun ifade edilişinde ne kadar değişik kavram varsa, kafalar o kadar karışıktır, sözünün ne kadar doğru olduğunu defalarca göstermiştir… Gelişmekte olan ülkeler… Az gelişmiş ülkeler… Üçüncü dünya ülkeleri kavramlarında olduğu gibi…
Hooaja viimases saates jõuame pärast kõigi Kesk- ja Lõuna Ameerika maade läbimist välja Argentiina lõunaotsa.
durée : 00:02:38 - Grand angle - Depuis deux ans, un programme présent dans une quinzaine de villes de France permet à des jeunes de quartiers prioritaires de participer à un concours et de concevoir une intelligence artificielle. Un moyen d'ouvrir le champ des possibles. Reportage à Grigny en Essonne auprès de participants.
2024 yılı başında KESK ve bağlı sendikaları kongrelerini tamamladılar ve yeni yönetimler belirlendi. Bu kongrelerde tartışmaların odağında olması gereken konunun grevli toplu sözleşme hakkı olması beklenirdi. Grevsiz toplu sözleşme olmaz. Olsa olsa tiyatro olur. Her iki yılda bir Ağustos ayında bu tiyatro oynanmakta, hükümet en fazla üyesi olan yandaş sendikayla danışıklı dövüş içinde kamu emekçilerinin kaderini belirlemektedir. Hangi sendika olursa olsun, kamu emekçisinin hizmet üretiminden gelen gücünü ortaya koyamadıkça üyelerinin ekonomik ve demokratik haklarını koruyamaz ve geliştiremez durumdadır. Bu sebeple de kamu emekçileri işçi sendikalarında olduğu gibi toplu sözleşmeden faydalanmak amacıyla değil, siyasal görüş ya da kimlik mülahazalarıyla sendikalara yaklaşmaktadır. Memur-Sen bu noktada hükümetin gayri resmi sendikası olarak ayrılmaktadır. Bu sendika idareyle iç içe geçmiş, kamu emekçilerinden kimisini mobbingle yıldırarak kimisini de kayırarak 1 milyon üyeye ulaşmıştır. Diğer sendikalar ise kimliklere göre bölünmüş durumdadır. Ne var ki Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya dünya turu atılan, LGBT'lerden ekolojiye kadar sayısız konu tartışılan, örgütlenme çalıştaylarından tüzük kurultaylarına bir sürü toplantı kararı alınan bu kongrelerde tek tartışılmayan konu grevli toplu sözleşme hakkı oldu. Grev yapılmaması, yapılan tek grev olan sağlıkçıların 8 Şubat 2022 grevinin de gerçek bir grev gibi örgütlenememesi üzerinde hemen hiç durulmadı. Gelecekte kamu emekçisinin hizmet üretiminden gelen gücünü kullanabilmek, toplu sözleşme tiyatrosunu aşmak için neler yapılması gerektiği hiç tartışılmadı. Sadece mevcut yönetim yapısı değil muhalefette olan sendikal gruplar da bu meseleleri hiç gündeme getirmedi. Elbette sendikanın gerileyişi ve üye kayıpları da gündeme geldi. Ama bu konu da genelde sınıfsal bir perspektifle değil kimlikçiliğin iki ucunda tartışıldı. Bir taraf Kürt hareketinin post-modernizmden etkilenmiş özgün analiz ve politikalarını sendikal krizin aşılmasına bir reçete gibi sunarken, Kürt illerindeki üye sayısındaki artışı örnek gösterirken diğer uçta sanki Kürtler görünmez hale gelse kamu emekçileri içindeki şovenist önyargılar kendiliğinden aşılacak, herkes yine KESK'e koşacak gibi bir hava esiyor. Oysa sınıf mücadelesine odaklanan bir perspektif tartışmanın merkezine grevli toplu sözleşme hakkını koyardı. Kamu emekçisinin en genel ekonomik ve demokratik taleplerini fiili meşru mücadele ve grevle alacak bir mücadele hattına odaklanırdı. Mesele kimlik değil sınıf çıkarı olursa Kürtlerin varlığı zaaf değil güç olur. Şovenizmin etkisi altındaki bir kamu emekçisi de grev günü geldiğinde memleket ayrımı olmadan herkesin greve katılmasını ister. En mücadeleci olanların kıymeti grev zamanlarında daha çok bilinir. KESK'e sınıf sendikacılığı hâkim olursa Türk ve Kürt emekçilerini birleştiren yapısının engel değil vazgeçilmemesi gereken bir kazanım olduğu daha net görülecektir. Kongreler umut vermedi. Tek kazanım belki de sendikal grupların yönetimlerde daha güçlü bir temsiliyetle yer alacak olmasıydı. Her durumda önümüzdeki mücadelelere odaklanmak zorundayız. Memur-Sen'le danışıklı dövüşle belirlenen sözleşme, önümüzdeki altı aylık zam dönemlerinde kamu emekçisini enflasyona ezdirecek şekilde belirlenmiş durumda. Kamu işçilerinin Türk-İş'in hükümetle işbirliği yapması sonucunda belirlenen çerçeve sözleşmesinde de aynı yöntem uygulandı ve bu yüzden işçilerin isyan edişine hep beraber tanık olduk. Bu isyanın bir benzerini, bu yılın ilk yarısından itibaren, yıl sonuna doğru daha da yakıcı bir biçimde kamu emekçileri arasında da görebiliriz. Ne yapacağız? Basın açıklaması mı yapacağız? Randevu alıp bakanlıklara dosya mı sunacağız? Meclisin sözde muhalif düzen partilerini gezip lobi mi yapacağız? Emekçinin gücü dosyalardan, raporlardan, lobicilikten değil üretimden gelir. Ya grev yapacağız ya tiyatro oynayacağız! Şimdiden seçimimizi yapalım. Hazırlanmaya ve örgütlenmeye başlayalım.
Vikerraadio saatesarjas "Harri Tiido taustajutud" on seekord vaatluse all Ida-Euroopa needus. See idaneedus on tõesti huvitav nähtus, Kesk- ja Ida-Euroopas püüab iga rahvas leida kedagi, kes oleks temast veel ida pool, märgib Tiido.
Kim Chakanetsa meets two climate change pioneers who are are on this year's BBC 100 Women list.Basima Abdulrahman is the founder and CEO of KESK, the first company in Iraq that offers green services and products. Jennifer Uchendu is the founder of SustyVibes, a youth-led sustainability organisation, and The Eco Anxiety Project, an initiative promoting awareness and research into climate change and its impact on young Africans' mental health. Produced by Alice Gioia
Vikerraadio saatesarjas "Harri Tiido taustajutud" jätkub Martin Rady abil Kesk-Euroopa tutvustamine. Sõda Ukrainas on väljakutse seisukohale, et Kesk-Euroopa kaart on nüüd lõplik, märgib Tiido.
Vikerraadio saatesarjas "Harri Tiido taustajutud" on seekord Martin Rady abil vaatluse all Kesk-Euroopa ajalugu. Kesk-Euroopa on olnud kahe ilmasõja alguspiirkond ja üleüldse on see üks segasevõitu paik, märgib Tiido.
7 Ekim sabahı Filistin halkı, emperyalizme ve Siyonist İsrail'e karşı tarihinde az rastlanır bir ayağa kalkış gerçekleştirdi. Uzun bir süredir savunma pozisyonunda olan Filistin mücadelesi, atağa kalktı. İsrail başta olmak üzere hiç kimse böyle bir operasyonu beklemiyordu. İsrail'in ne olup bittiğini anlaması neredeyse bir gün sürdü. Operasyon öncesinde durum iç açıcı değildi. Arap ülkelerinin çoğu son dönemde İsrail ile ya ilişkilerini ilerletmiş ya da ilişki kurmaya başlamıştı. Her zaman Filistin'in yanında olduğunu söyleyip somut hiçbir adım atmayan Türkiye, İsrail ile ticari ve siyasi ilişkilerini arttırmıştı. Özellikle Gazze'de, 2 milyondan fazla insan sürekli yiyecek, tıbbi malzeme vb. eksikliği içerisinde yaşam mücadelesi veriyordu. İsrail'in ise sivil halkı da hedef alan saldırıları son hız devam etmekteydi. İsrail, Filistin'in tümünü işgal edeceğini açıkça dillendirir olmuştu. İşte, El Aksa Tufanı operasyonu tüm bu şartlar altında yapılmıştır. Filistin halkı yok olmayı beklememiş, var olmayı seçmiştir. Bundan dolayı mücadelesi tamamen meşru ve haklıdır. Ayrıca bu operasyon kendilerinin haberi olmaksızın kuş uçmayacağını iddia eden, aslında pek çok kez ezilenlerin mücadelesinde tokatlanmış, başta MOSSAD, CIA gibi istihbarat örgütlerinin “karizmalarını tekrardan çizmiştir”. Daha önemlisi, dünyadaki işçilere, emekçilere, ezilen halklara “siz de yapabilirsiniz” moral motivasyonunu vermiştir. Bu örnek karşı çıkış, İsrail'in şuurunu kaybetmesine neden oldu. Vahşi bir saldırı başlatan İsrail, El-Ehlî Hastanesi'ni bilerek ve isteyerek bombaladı. Yüzlerce çocuk ve sivilin yanında pek çok sağlık emekçisi de can verdi. Savaş zamanında bile dokunulamaz yerlerden olan hastanelerin hedef alınması gönlü Filistin'den yana olanları ayağa kaldırdı. İstanbul'da 18 Ekim akşamı, İsrail Konsolosluğu önünde İstanbul Tabip Odası (İTO) ve DİSK, KESK, TMMOB'un İstanbul örgütlerinin çağrısıyla pek çok örgütün katıldığı kalabalık bir protesto gösterisi gerçekleştirdik. O gün yürüyüşe İTO üyeleri beyaz önlükleriyle katıldı. Beyaz önlüklerimiz katil İsrail tarafından kana bulanmıştı, bizler onu telin ederek önlüğümüzün beyazını korumaya gelmiştik. Acımız büyüktü ancak Filistin halkının mücadelesi acılar kadar zaferlerle de doludur. Filistin halkının mücadelesi bize, emperyalist devletlere diz çöktürülebileceğini tekrar hatırlatmıştır. Yüzümüzü ağartan gelişmelerin yanı sıra yüzümüzü kızartan gelişmeler de çokça oldu. Siyonist İsrail destekçisi her bir ülke ve kurumun utanç verici tutumunu saymaya maalesef satırlarımız yetmez. Örneğimiz Dünya Tabipler Birliği'nden (DTB). DTB, Kuveytli kadın başkanının demecinin de yer aldığı 13 Ekim'de yayınladığı basın bülteninde, bütünüyle İsrail'in yanında tutum aldı. İsrail'in hastane bombalamaları da dâhil hiçbir saldırısına da bugüne kadar tek kelime etmedi. Pes! İnsan sizi görünce doktorluğundan utanıyor. İsrail'in saldırıları sonucu son iki hafta içinde 150 sağlıkçı hayatını kaybetti. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere sağlık otoriteleri Filistin'e göndermek üzere insan gücü dâhil her türlü yardımın ulaştırılmasını sağlamaya dönük derhal ciddi adımlar atmalıdır. İTO ve TTB, uluslararası alanda bu çabayı desteklemeye dönük her türlü girişimde bulunacaktır. Ayrıca İTO, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini kesmesine dönük olarak bulduğu her fırsatı değerlendirecek, iş yerlerimizde de konunun gündem olmasını sağlamak için elinden geleni yapacaktır. Unutmayalım, Filistin halkı kazanırsa işçiler, emekçiler ve ezilen halklar da kazanacaktır.
Järjena Kesk-Ameerika teemalisele avalikule salvestusele saab nüüd kuulda publiku küsimusi ja saatejuht Hendrik Relve vastuseid Kesk-Ameerika teemal.
Oktoobris ERRi uudistemajas toimunud avaliku salvestuse teema on seitse Kesk-Ameerika maad. Hendrik Relve esitab üldisi jooni iga riigi eripära kohta ning jutustab huvitavatest seikadest.
Powerstage Podcast vaatab koos Margus Kiivriga tagasi ajaloo esimesele Kesk-Euroopa MM-rallile, mis pakkus nii draamat kui põnevust ja lõppes Kalle Rovanperä / Jonne Halttuneni teise järjestikuse MM-tiitliga. Kesk-Euroopa kokkuvõtte teemad: • WRC2 klass pakkus põnevust kuni viimase meetrini • Andreas Mikkelsen on küll WRC2 maailmameister, kuid kohta Rally1 autos talle pole • Adrien Fourmaux tõestas, et miks ta on jälle väärt Rally1 kohta • Esapekka Lappi väljasõit tõstatas taaskord MM-rallide turvalisuse küsimuse • Elfyn Evansi sõit MM-tiitlile lõppes kuuris • Uus kaardilugeja Pierre-Louis Loubet sõitu paremaks ei teinud • Gregoire Munster näitas esimest korda Rally1 autoga asfaldil sõites korraliku kiirust • Sebastien Ogier kaotas korraks motivatsiooni ja vabandas Pirelli ees • Ott Tänak / Martin Järveoja vältisid suuri vigu ja lõpetasid poodiumil • Kalle Rovanperä / Jonne Halttunen on kahekordsed autoralli maailmameistrid • Thierry Neuville / Martijn Wydaeghe võitsid ajaloo esimese Kesk-Euroopa MM-ralli
Saatejuht Eigo Kaljurand ja ekspert Roland Poom võtsid alustuseks ühendust Kesk-Euroopas viibiva Jaan Martinsoniga ning seejärel jagasid välja etapi aunimetused Sporditoimetuse juhi Gunnar Leheste nimeline ralli põhibossi auhind Jaan Martinsoni nimeline Kesk-Euroopa ralli tähe auhind Kaspar Ruusi nimeline ralli ebaõnnesõduri auhind Eigo Kaljuranna nimeline ralli suurima pettumuse auhind Peep Pahvi nimeline ralli kuldsuu auhind Rasmus Vatteri nimeline noore tähe auhind Roland Poomi nimeline parima küsimuse auhind, mille võitja sai endale Delfi „Roolis ei loe“ kirjaga piknikuteki ning kohvitermose. Head kuulamist!
Autoralli MM-sarja hooaeg jätkub sel nädalal esmakordselt toimuva Kesk-Euroopa ralliga, kus sõidetakse Saksamaa, Austria ja Tšehhi teedel. Neljapäeval võtsid stuudios koha sisse Kaspar Ruus ja Roland Poom, lisaks võtame videosilla abil ühendust Saksamaal viibiva Jaan Martinsoniga. Saate teemad: - Mida oodata eestlastest stardis olevalt Ott Tänakult ja Georg Linnamäelt? - Kas Kalle Rovanperä kindlustab MM-tiitli või suudab tiimikaaslane Elfyn Evans veel võitlusesse muutuse tuua? - Kes on Kesk-Euroopa ralli favoriidid? Kes vajab võitu kõige enam? - Mida järeldada testikatsest, kus kiireim oli Thierry Neuville ja Tänak oli kolmas? - Missuguseks kujuneb ilm ning mida kujutavad endast kolme erineva riigi asfaltteed? - Miks on Kesk-Euroopa ralli formaat selline, et neljapäeval läbitakse üle 300 km, et sõita kaks lühikest kiirukatset? Jätkuvalt on saatesse palavalt oodatud kuulajate küsimused aadressil kuueskaik@delfi.ee. Parima küsimuse esitajale anname nädala lõpus väikse kingituse.
Autoralli MM-hooaeg 2023 jätkub Kesk-Euroopa asfaldil, kus on ees ootamas ajaloo esimene MM-ralli, mis sõidetakse kolmes erinevas riigis. Lisaks Kesk-Euroopa ralli eelvaate juttudele räägime värskes Powerstage Podcastis Urmo Aavaga Rally Estonia tulevikust. Kesk-Euroopa ralli eelvaate teemad • Ott Tänak/Robert Virves võitsid Saaremaa ralli • Mida pakub WRC kalender 2024? • Rally Estonia jutud Urmo Aavaga • Romet Jürgensoni head esitused FIA Rally Star sarjas said jätku Hispaanias • Kesk-Euroopa ralli 2023 • Toyota annab tiitliheitluses olevatele võistluspaaridele vabad käed • Toyota testis Eestis uut Rally2 autot • Ott Tänak ja Martin Järveoja taasliituvad Hyundai Motorsport meeskonnaga • Thierry Neuville tahab võita, Esapekka Lappi end lunastada ja Teemu Suninen kogemusi koguda • Esapekka Lappil on uueks hooajaks leping, kuid kellega? • Ott Tänak /Martin Järveoja valmistusid uueks ralliks Tšehhis ja Austrias • Pierre-Louis Loubet lõpetas ootamatult koostöö Nicolas Gilosuliga • Ennustused Head kuulamist!
Hükümetle yetkili konfederasyon Memur-Sen arasındaki toplu sözleşme pazarlığı mizansene dönüştü. Aldım-verdim oyunu, Hakem Kurulu'na gitti. Hakem Kurulu'nun memurlara, hükümetin sunduğu sefalet oranlarının aynısını “uygun görmesiyle” mizansenin son perdesi oynanmış ve tiyatro bitmiş oldu. Kendilerinin yazıp oynadığı tiyatro bitti ancak memurlar için yoksulluğun gerçekleri başlamış oldu. Her şeyden önce imzalanan bu toplu sözleşme gayrimeşrudur. Boş bir kâğıt parçası hükmündedir. Memurların sözleşme masasında temsiliyetini kısıtlayan, Hakem Kurulu'nun bileşiminin hükümet (patron) lehine oluşturulduğu ve en önemlisi grev hakkının tanınmadığı bir sözleşme nasıl meşru kabul edilebilir? Yapılması gereken konfederasyonların, bağımsız sendikaların, meslek örgütlerinin acilen bir araya gelip toplu sözleşme taleplerini belirlemek ve ortak bir eylem planı üzerinde anlaşmak olmalıdır. Sağlık alanında geçtiğimiz günlerde böyle bir adım atıldı. TTB sorumluluk alıp SABİM'i ve sağlık alanındaki diğer örgütleri bir eylem planı oluşturmak üzere davet etti, davet büyük oranda karşılığını buldu. Sağlık alanı çok çeşitli (yüzden fazla) meslek grubunu barındıran bir iş kolu. Bu çok parçalı yapısı, düşük örgütlülük düzeyi ile birleştiğinde dezavantaja dönüşüyor. Uzun vadeli çıkarlar yerine giderek kısa vadeli dar mesleki çıkarlar ön plana çıkıyor, bu da topluca eylem örgütlenmesi önünde ciddi engeller oluşturuyor. Son imzalanan toplu sözleşmede ise kazanan bir meslek grubu yok. Doktoru da taşeron kamu işçisi de kaybeden. Bu anlayış hâkim oldukça hiçbir zaman da kalıcı bir kazanım elde edilemeyecek. Çünkü emekçiler çok parçalı ve görece örgütsüz (atomize) iken patron tarafı (veya hükümet) yekpare hareket etmekte. İki örnek verelim. İlki kamu alanından. 2000'lerin başından itibaren sağlıkta taşeron çalıştırma almış başını gitmişti. Taşeron, sendikalaşma hakkından yoksun, güvencesiz bir çalışma usulüydü. Zaten doğuş gerekçesi buydu. 90'larda memurlar sendikalaşma haklarını almış (SES/KESK kurulmuş) ve militan mücadeleler veriyordu. İşte taşeron, bu hareketin kamuda önünü kesmek için icat edilmişti. 2010'larda verilen ciddi mücadele sonucu sendikal haklarını aldılar ancak bu sefer de yine örgütlenmeyi (Dev Sağlık-İş) baltalamak için memur olmayan kamu kadrosu yaratılıp hareket sönümlendirildi. Diğer örnek ise özelden. Maltepe Üniversitesi Hastanesi işçileri 2014'te Dev Sağlık-İş'te örgütlenmiş ve greve çıkmışlardı. Greve neredeyse tam katılım olmasına rağmen özel hastane patronlarının aralarında dayanışması ile grev kırılmış oldu. Yukarıdaki örnekler patronların sınıf işbirliği içinde nasıl kararlı ve tek vücut davrandığının göstergeleri. Aynı zamanda tek bir meslek grubunun patronlara karşı kısa vadeli kazanımlar elde etse dahi nihai ve uzun erimli kazanımlar alamadığının da bir kanıtı. İşçiler ezildiğinde yalnızca işçilerin, doktorlar ezildiğinde yalnızca doktorların mücadele etmesi yerine topyekûn sağlık emekçilerinin mücadeleye katıldığını düşünün bir de. Sonucun farklı olacağı ya da olabileceği açık değil mi? 12 Eylül sonrası dönemde kamu emekçilerinin mücadelesinin doruğu sendikalaşma hakkı için yapılan eylemlerdi. KESK'i, fiilî-meşru mücadeleler sonunda kamu emekçileri 1995'te kurdu. Bu kazanım kamu alanında hâlâ geçilememiş bir doruk noktasıdır. Ancak bugün yeni doruklara tırmanmak şarttır. Bugünün doruğu grevli toplu sözleşme hakkının kazanılmasıdır. Ve bu hak Türkiye işçi sınıfı tarihinde nasıl Kavel işçileri tarafından yasaklıyken yasağı delip grev yaparak kazanıldıysa, kamu emekçileri için de tarih benzer akacaktır. Grev hakkı, “kamunun Kavel'i” yaratılarak, yasaklı olmasına rağmen grev yapılarak kazanılacaktır. Ancak elbette ki doruklara tırmanmak zordur, çetindir. Her türlü teçhizatın alınması, tam tekmil olunması şarttır. Yani ne tek bir doktor ne de tek bir sağlık işçisini dışarıda bırakacak lüksümüz var. Doruğa (grev hakkını kazanmaya) belki daha çok var. Ancak geç olsun, güç olmasın.
MyHits Intervjuu: Clicherik & Mäx, Traffic - Kesköödisko
2023.-2024. hooaja saated viivad kuulaja rännakutele Kesk- ja Lõuna Ameerika paeluvatesse paikadesse.Saate autor, rännumees Hendrik Relve tutvustab saadetes enamikku sealsetest riikidest ning igas saates on juttu ka mõnest erilisest paigast, mis Hendrikule eredamalt meelde on jäänud.
Günaydın. KESK, hükümetin ilk memur zammı teklifinin ardından 16 Ağustos'ta iş bırakacaklarını duyurdu. Karadeniz'de Rusya, Ukrayna'ya doğru giden gemiye uyarı ateşi açtı. Arjantin'de ön seçimi aşırı sağcı aday önde bitirdi.Bugünün bülteni TCL ile birlikte ulaşıyor.
Sel korral on meil saatekülaliseks AEGA ON taskuhäälingu saatejuht Maret Kesküla, keda intervjueerivad tiimiliikmed Aljona Karpuhhin ja Mari Kass. Jutustame Mareti reisidest, mille käigus ta on avastanud aeglase elustiili näiteid välisriikides, ning tema enda kogemusest aeglustamise teemadel.
Di naveroka raporta Hatice Kamer ji Amedê de behs li ser Doza Licê, redkirina dexwaza dîtina ciyê gora Şêx Seid û salvegera girtina 16 rojnamevanên Kurd dibe. Herweha behs li ser daxuyaniya Partiya Çepên Kesk derbarê şermezarkirina êrîşên Tirkiyê li ser endamên rêveberiya xweser li bakur-rojavayî Sûriyê dibe.
Our heroes explore the frozen wastes of the Shatterbark Wood. The party fortifies Ruger as he parleys with Kesk.
ضيفة حلقتنا الجاية هي باسمة عبدالرحمن، مؤسسة KSK لحلول الطاقة النظيفة.بعد إكمالها الماجستير بالولايات المتحدة الأمريكية باختصاص الهندسة المدنية، رجعت باسمة للعراق وعملت مع مؤسسات دولية مختلفة قبل لتبدي شركتها الخاصة لتقديم الخدمات الاستشارية لحلول الطاقة النظيفة، يلي بعدين تطورت الى خدمات أخرى لتقديم حلول ومنتجات طاقة صديقة للبيئة.الطاقة الشمسية من القطاعات الناشئة بالعراق، وباسمة من أفضل الأشخاص يلي ممكن يسولفون عنه بسبب تجربتها المميزة بتأسيسKESK. راح نحجي بهاي الحلقة عن بداية باسمة بهذا القطاع بعد ما اخذت قرار ترك الوظيفة الحكومية، بالإضافة الى التحديات يلي واجهتها ببداية مشروعها سواء بتوفر الموارد البشرية او بحصولها على عملاء. راح نسولف هم عن أهمية الطاقة النظيفة وشلون ممكن الأفراد والمؤسسات يستفادون من عدها بالعراق وتكاليفها مقارنة بالخيارات الأخرى. بالأخير راح نحجي هم عن رؤيتها الخاصة للشركة والمجالات الثانية يلي دتشتغل بيها مثل التكنلوجيا الخضراء.
Tänasest saatest läbivat teemat leida on vist päris hea väljakutse. Daki toob ühe loo 1939ndast aastast, kui Tartus Ronk ja sõbrad läksid Kesk tänaval Sõjale kallale. Heidi on leidnud kummituslugude varasalve, kust tuleb nii luupainajaid, ellu ärganud nukke kui ka ellu ärganud vanavanemaid (see viimane küll vaid boonusosas, mida saab kuulata Patreonis). Lisaks jutustab Daki Pähtla kõrtsu juures jalutanud kuusest ja paarist müstilisest surnukehast. Ahjaa, Valgamaa salajaste kägistajate teema on ka! No me ütlesime ju, et paaaaalju erinevaid lugusid saab sel korral! --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kikimoorid/message
Di 14'ê Nîsanê de li Tirkiye'yê him hilbijartinên serokkomariyê him jî parlamentoyê tên li dar xistin. Heta niha hemû lîste û namzet jî misoger bûn û ji aliyê YSK'ê ve hatin pesend kirin. Lê belê wekî ku me hefteyên buhurî jî ragihandibû, endama Bloka Ked û Azadiyê TİP, li hin bajaran bi listeyên xwe dikeve hilbijartinan û dibe reqîbê lîsteyên Partiya Çep a Kesk. Di vî warî de li cem Kurdan ne tenê dilşikestin lê belê hêrsek jî heye. Di vî warî de em jî bi Rojnamager Irfan Aktan re dipeyivin. Von Celil Kaya.
Di 14'ê Gulanê de li Tirkiye'yê hilbijartin tên li dar xistin. Nazmet hêdî hêdî zelal dibin. HDP ji ber tirsa doza girtinê di bin navê partiya çep a Kesk de dikeve hilbijartinan û ji bo serokkomariyê bixwe namzetek nîşan neda. Di 23'ê Adarê de Dadgeha Navnetewî ya Tahkîmê Milyar û nîv dolar cezayê père da Tirkiye'yê çima ku bêyî rizamendiya Bexda'yê nefta Kurdistan'ê difirot. Von Celil Kaya.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri, KESK Merkez Kriz Masası Koordinatörü Şenol Köksal konuğumuz.
Seekordse saate teemaks on Kesk-Aafrika Vabariigi ajalugu, mille keskmes sõjaväelasena võimu haaranud diktaator-president Jean-Bédel Bokassa (1921-96) valitsusvõim (1966-79).
Presidents Vladimir Putin, Recep Tayyip Erdoğan and Ebrahim Raisi held a trilateral meeting in Tehran on Tuesday 19 July 2022, a few days after US President Joe Biden's visit to Israel and Saudi Arabia. The three leaders discussed the conflict in Syria and Turkey's president attack on north-eastern Syria. To learn more about the trilateral meeting, we speak to international security and foreign policy researcher, Ms Shukriya Bradost from Washington. - Serokê Rûsiya Vladimîr Pûtîn, û yê Îranê Îbrahîm Raîsî û yê Tirkiyê Recep Tayyîp Erdogan roja Sêşemê 19/07/2022 li Tehranê civîneke sêalî li dar xistin. Her sê rêberan behsa rewşa li Sûriyê kirin. Ji bo em zêdetir derbarê wê civîna sêalî bizanibin, lêkolînera ewlehîya navnetewî û sîyaseta derve, xatun Şukriya Bradost ji Washingting bi me re diaxafe.
Levila ja Eesti Ekspressi ajakirjanikud uurisid Tallinna valitsemist, või nagu me ise omavahel ütlesime – “süvalinna”. Levila avaldab sündinud sarjast loo “Nähtamatud müürid”, mis näitab, kuidas Tallinnas on inimesed üha enam hakanud varanduse ja rahvuse järgi eraldi kolima. Värske analüüs näitab tänav haaval, kuidas 440 000 tallinlast elavad üha erinevamates maailmades. Euroopa üks ebavõrdsemaid pealinnu jätkab rikaste ja vaeste vahele müüride ehitamist.Autorid: Riin Aljas, Oliver Kund, Mari MetsIllustratsioon: Joonas SildreToimetaja: Erik MooraAudiolugu loeb: Sergo VaresSalvestus, helikujundus ja originaalmuusika: Janek Murd
Priit Hõbemägi, Ainar Ruussaar ja Mart Valner. Tallinna haigla ehitamine tekitab Lasnamäele hiiglasliku paekarjääti ja tekitab segadus, suurt segadust. Terviseamet pani veto Ülemiste Rail Baltica terminali ehutusele põhjusel, et seal on niigi juba mürareostus, mis ületab lubatud piiri. Andmelekke oht viis SMITi juhi ametist. Läti ja Eesti õlitransiidi osas võiks lähtuda kodanikupositsioonilt, mitte ettevõtete erahuvidest. Erakonnad on taas ümber rivistatud - juhtpositsioonil kaks täiesti erinevat ja vastanduvat erakonda Eesti200 ja EKRE. Miks Reform ja Kesk kukuvad? Roheliste Liider Zuzu astus erakonnast välja ja jättis kaaslased ilma juhita.
Elustame läbi raamatute kustumatud peomälestused. Satume kunstnik Klingsori suvelõpupeole, pannkoogikäruga Muumimamma aeda, metsikule jazzikontserdile, puntratantsu keskele, Mutionu peole, millel on hoopiski mitu palet, laseme end tuulest viia ballile ja lõpuks maandume lüüriliselt suvises Pärnus.Helikujundus: Janek MurdKasutatud lood: Unknown - Moomin hardmix Penza Penza - Saw Sharp Eyebrows Duo Ruut - Tuule sõnad Andres Lõo - Seto Dub Graeme Miller & Steve Shill - Woodland Band (Parade)LugemissoovitusK. Kesküla “Elu sumedusest”Saates kõlanud raamatudH. Hesse “Klingsori viimane suvi”, T. Jansson “Võlukübar”, “Muumipapa memuaarid”, T. Mann “Võlumägi”, J. Kerouac “Teel”, A. Laaneots “Minu Setomaa”, J. Smuul “Muhulaste imelikud juhtumised Tallinna juubeli-laulupeol", O. Luts “Suvi”, A. H. Tammsaare “Kõrboja peremees”, A. Dahlberg “Mutionu pidu”, M. Bulgakov “Meister ja Margarita”, S. Fitzgerald “Suur Gatsby”, M. Mitchell “Tuulest viidud”, E. Waugh “Tagasi Bridesheadi”.Veel viiteid kuulajatelt:Jrr. Tolkien “Kääbik”, C. Bukowski “Vana peeru veerud”, J. K. Rowling “Harry Potter”, L. Carroll “Alice imedemaal”, D. Bisset "Kõnelused tiigriga ja teisi jutte".
Kirjanduspodcasti "Kapsapea" 5. osa.Elustame läbi raamatute kustumatud peomälestused. Satume kunstnik Klingsori suvelõpupeole, pannkoogikäruga Muumimamma aeda, metsikule jazzikontserdile, puntratantsu keskele, Mutionu peole, millel on hoopiski mitu palet, laseme end tuulest viia ballile ja lõpuks maandume lüüriliselt suvises Pärnus.Saatejuhid: Berit Kaschan ja Ester UrbalaHelikujundus: Janek MurdLugemissoovitus:K. Kesküla “Elu sumedusest”Saates kõlanud raamatud:H. Hesse “Klingsori viimane suvi”, T. Jansson “Võlukübar”, “Muumipapa memuaarid”, T. Mann “Võlumägi”, J. Kerouac “Teel”, A. Laaneots “Minu Setomaa”, J. Smuul “Muhulaste imelikud juhtumised Tallinna juubeli-laulupeol", O. Luts “Suvi”, A. H. Tammsaare “Kõrboja peremees”, A. Dahlberg “Mutionu pidu”, M. Bulgakov “Meister ja Margarita”, S. Fitzgerald “Suur Gatsby”, M. Mitchell “Tuulest viidud”, E. Waugh “Tagasi Bridesheadi”Veel viiteid kuulajatelt: Jrr. Tolkien “Kääbik”, C. Bukowski “Vana peeru veerud”, J. K. Rowling “Harry Potter”, L. Carroll “Alice imedemaal”, D. Bisset "Kõnelused tiigriga ja teisi jutte"Kasutatud muusika: Unknown - Moomin hardmix Penza Penza - Saw Sharp Eyebrows Duo Ruut - Tuule sõnad Andres Lõo - Seto Dub Graeme Miller & Steve Shill - Woodland Band (Parade)