POPULARITY
“Biz ölerek kazanırız!” diyenlerdendir o. Ömer Muhtar'ın yakalandıktan sonraki mahkeme faslı destansıdır. Darağacı kurulmuştur. O, darağacından kurtulmak için kendisine sunulan teklifi elinin tersiyle iter. Neydi o teklif? “Mücahitlere silahlarını bırakıp teslim olmayı emreden bir yazı kaleme alırsanız sizi serbest bırakırız!” diyen mahkeme başkanına şu ölümsüz ve şerefli cevabı verir: “Her namazda Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in de (sav) O'nun resulü olduğuna şehadet eden parmaklarım asla yanlış bir şey yazmaz, teslim olmayız.” Mahkeme başkanının, “Sizin gibi biri için bu son, çok üzücü” sözlerine karşılık olarak da Ömer Muhtar, “Bu, hayatımın sonu için güzel bir başlangıç” diye cevap verir. Ömer Muhtar'ın hâkime dediği şu sözler ise hafızalara kazınmış destansı sözlerdir: “Biz ölerek kazanırız ama siz yaşayarak kaybedersiniz. Bunu öldükten sonra anlarsınız ama artık faydası olmaz size, asıl acı olan bu!” Çöl Aslanı olarak nam salan Ömer Muhtar darağacına çekilir. Ölüm herkes için mukadderdir. Kimisi ölerek ölümsüzleşir kimi de yaşarken bir ölüdür. Yaşayarak kazandıklarını zannedenler öldüklerinde arkalarında onursuz hatıralar bırakırken, ölerek kazananlar dünya var olduğu sürece arkalarında onurlu bir hayat bırakırlar. Ömer Muhtar ölümsüzleşti. Onun bedenini öldürenler onun imanına yenildiler. Gazze'nin virane halini gösterenler, on binlerce ölüye dikkat çekenler, “Değer miydi, ne kazandılar?” deyip duruyorlar. Bunu diyenlerin niyeti belli: Hamas'ın Gazze'ye ve Gazzelilere daha fazla yıkım ve ölüm getirdiği algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. İsrail'in soykırımını bir anlamda meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Sanki Hamas'tan önce İsrailliler işgal ve katliam siyaseti izlemiyorlardı da Hamas'ın o eyleminden sonra ilk defa bunu yapmak zorunda kalmışlar gibi bir inanç oluşturmaya çalışanların Gazze için döktükleri timsah gözyaşları İsrailcilikleri için birer kılıftan ibarettir, bilesiniz! “Kazanamayacaklarını bildikleri bir savaşa girişmekle Gazze'ye de kaybettirdiler” diye başlayan cümleler hiç de masumane değil. Sadece Gazzelilerin değil topyekûn Filistinlilerin köleliğe ebediyen razı olmalarını aslında salık veriyorlar. “Artık İsrail diye bir devlet var ve siz bu devleti yenemezsiniz. Silahlarınızı bırakıp teslim olunuz ve bir ömür boyu size uygun görülen bir hayata razı olunuz. Yoksa ölürsünüz, hapislerde çürürsünüz!” demek istiyorlar. Filistinliler için önerdikleri çözüm bu işte! Kazanmayı veya kaybetmeyi yalnızca dünyevî gözlerle değerlendirenler Ömer Muhtar'ı ve arkasında hizalanan o mücahitlerin direnişini anlayamazlar. Bugün de Ebu Ubeydelerin direnişini anlayamadıkları gibi. O yüzden silahlarını bırakıp teslim olmalarını salık veriyorlar. Ömer Muhtar'ın “Pişman mısın?” sorusuna verdiği “Asla pişman değilim!” cevabını imanın ve cihadın anlamını bilmeyenler ne bilsin!
Fas, 1960'tan bu yana en ölümcül depremini yaşadı. Depremde 2.000'den fazla insanın ölmesi, Kral 6'ncı Muhammed'in bundan sonra ne yapılacağını tartışmak üzere acil görüşmeler yapmasına neden oldu.
Merhaba Arkadaşlar, Bugünkü Podcastimizde "Peygamber Efendimizin (SAV) Vefat Anında Yaşananlar"ı sizler için ele aldık. Peygamberimizin son vasiyeti neydi? Kızı Hz. Fatıma'ya(r.a) ne söyledi de ilk önce ağlayıp daha sonra gülümsedi? Bizler peygamber efendimizi ne kadar seviyoruz? Bu gibi konuları ele aldık. Keyifli Dinlemeler...
Merhaba Arkadaşlar, Bugünkü Podcastimizde Sohbet konseptimizin bu bölümünde Peygamber efendimizin özelliklerinden bahsettik. Keyifli Dinlemeler...
Hz. Zübeyr (r.a.) zeki ve özgüveni olan bir kişiliğe sahipti. Müslümanlık ortaya çıkınca süratle hak din İslâm'a yöneldi, tereddütsüz ve korkusuzca müslüman olduğunu ilan etti. O sıralarda 15 yaşlarında bir gençti. Hz. Zübeyr (r.a.) ilk müslüman olanların dördüncüsü veya beşincisi idi. Zübeyr (r.a.) müslüman olduktan sonra, İslâm davetine karşı çıkan ailesinin ileri gelenlerinin katı işkencelerine maruz kaldı. Rivâyet olunduğuna göre amcası onu bir hasıra sarmış, hasırın etrafından içeriye duman salmıştı. Hasırın içerisinde bulunan Zübeyr (r.a.) neredeyse boğulacaktı. O, bu işkenceyi çekerken kendisine: “Muhammed'in dinine küfret işkenceden kurtul” diyorlardı. O buna şöyle cevâp veriyordu: “İmândan sonra küfre dönüş yoktur! İnancım uğrunda göreceğim her işkence bana hafif gelir.” Amcası onun eski dinine dönmesinden ümidini kestiği için Zübeyr (r.a.)'i serbest bıraktı. Hz. Zübeyr (r.a.) önce Habeşistan'a, sonra Medine'ye hicret etti. Hz. Peygamberin hicret ettiği sıralarda Zübeyr (r.a.) Şam taraflarında ticaretle meşguldü. Rivâyet olunur ki, ticaretten dönerken hicret yolunda Hz. Peygamber (s.a.v.) ile karşılaşan Hz. Zübeyr (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)'e ve Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e beyaz birer elbise giydirmişti. Hz. Zübeyr (r.a.) uzun ömürlü oldu. Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.a.e.) dönemlerinde pek çok geniş fetihler ve Resûlullâh (s.a.v.) zamanında Arap yarımadasının genişlediğini gördü. Yönetici olmaktan kaçındı. Asla bir yönetim görevi kabul etmediği gibi, vergi ve haraç işleriyle ilgili bir memuriyet de almadı. Onun hayatı, Allâh (c.c.) yolunda savaş ile ticaret arasında geçmiştir. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.144-145)
Bir kimse; tevhidi yani Allâh (c.c.)'un birliğini kabul edip “Lâ ilâhe illallâh” dediği halde, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in risâletini, peygamberliğini kabul etmezse, müslüman olmaz, imânlı sayılmaz. “Lâ ilâhe ilallâh” ile beraber “Muhammedün Resûlullâh” derse, ancak o zaman müslüman olur. Yahudi ve Hristiyanların sadece “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh” demeleriyle müslüman olduklarına hükmedilmez. Çünkü bu sözleriyle icâbında, “Muhammed Peygamberdir ama Allâh (c.c.)'un size gönderdiği peygamberdir” demek isteyebilirler. Onun için, kendi dinlerini terk ettiklerini söylemedikleri müddetçe, kelime-i tevhidi söylemeleri onların imân etmiş olduğuna kâfi değildir. Hatta; bir Hristiyan “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh” deyip arkasından da Hristiyanlığı terk ettiğini söylese yine müslüman olduğuna hükmedilmez. Çünkü, Hristiyanlığı bırakıp Yahudiliğe geçmiş olabilir. Nitekim Yahudiler de “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh” derler. Hatta sadece “Ben müslümanım” demesi de yetmez. Çünkü “müslümanım” demek “hak ve doğru olanı kabul ediyorum” demektir. Çünkü her dinin sahibi kendi dinini hak ve doğru kabul eder. Onun için Imâm-ı Âzam (r.a.) şöyle diyor: “Bir Hristiyan veya Yahudi “ben müslümanım” dese veya “müslüman oldum” dese, ona bu sözle ne demek istediği sorulur. Eğer “Hıristiyanlığı ve Yahudiliği terk edip İslâm dinini kabul ettim” derse o kimse müslümandır. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan zâta yemin ederim ki, bu ümmetten her kim, Yahudi olsun Hristiyan olsun, beni işitir sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa, mutlaka cehennem ehlinden olacaktır.” (Müslim) (Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü'l- Alâiyye, s.935-936)
“Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki, türlü ve zevkli yemekler yiyecek, renkli ve rahat binitlere binecek, rengârenk ve güzel kadınlarla evlenecek, kat kat ve nefis kumaşlar giyecektir. Onların bir mideleri var ki az ile doymaz, onların bir istekleri var ki çoğa da kanaat etmez. Dünyaya bağlanmışlar, Akşam-sabah düşündükleri ve taptıkları dünyalıktır. Onu, Allâhü Teâla'nın dışında ilâh ve Rablerinden başka Râb kabul ederler. Bütün çabaları dünya içindir. Yalnız hevâ ve heveslerinin peşinde koşarlar. Abdullah'ın oğlu Muhammed'in kat'î sözü şudur ki; sizin veya onların peşinden, sizden sonra veya onlardan da sonra gelenlerden o güne yetişenler, bunlara selâm vermesin, hastalarını ziyaret etmesin, cenazelerine gitmesin ve büyüklerine hürmet göstermesinler. Zira bunları yapanlar, İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olurlar.” (Taberâni Ebû Ümame'den rivayet etmiştir.) Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Ashâbı (r.a.e.)'in bulunduğu yere giderek şöyle buyurdular: “Ma'nevi körlükten kurtulup basiret sahibi olmak isteyen var mıdır? İyi biliniz ki; dünyaya heves edip uzun emeller peşinde koşanların emelleri nispetinde Allâhü Teâlâ kalplerini kör eder ve basiretlerini bağlar... Uzun emeller peşinde koşmayıp dünyadan yüz çevirenlere ise Allâhü Teâlâ öğrenmeden ilim verir ve onları doğru yola hidâyet eder. Agâht olunuz! Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki onlar dünyalığı ancak cebr-ü şiddet kullanarak, adam öldürmek suretiyle tutacak, zenginliğe cimrilik ile sahip olacak ve serveti iftihar vesilesi yapacak, sevgiyi heva-yı nefsine uymakla sağlayacaktır. Sizden bu günlere erişip de servet sahibi olmaya muktedir olduğu halde fakirliğe sabredenler heva-yı nefs yolu ile sevgi teminine muktedir iken bunu yapmayıp husûmete tahammül edenler; yine böyle gayri meşru yollardan ululuğa kudreti var iken zillete tahammül edenler ve bunları yaparken yalnız Allâh (c.c.) rızâsını düşünenlere, Allâhü Teâlâ sıddıklardan elli kişinin ecrini yazar.” (Beyhakî) (İmâm Gazâli, İhyâ-u Ulûmi'd-din, c.3, s.516)
16 Mayıs 1980 -Bornova/İzmir - Efendimiz (sav) fıtratımızın gayesini öğrenmek için gönderilmiştir. - Allah'ın isimlerinin insanda tezahür ediş keyfiyeti. - Ahlâk, Allah'a dönüş ve insandaki duyguların keşfi demektir. - İnsana Mevhibe-i İlahiye olarak verilen şeyler ve gayeleri nelerdir? - Kalbin yaratılış gayesi, fonksiyonları ve vazifeleri. - 3 asırdır insanlığın içler acısı hali. - Bize kusurlarımızı, eksikliklerimizi hatırlatıcı umdeler. - İnsan kendisine bir üstad bulmalı. - Ayıplarını gösterecek iyi bir arkadaşı olmalı. - Bizi sevmeyen kimselerin hakkımızda söylediklerini değerlendirme. - Cemaatin ve halkın içinde olma. - Kurtuluşa eren müminlerin vasıfları. - Hz. Muhammed'in (sav) bize ahlâktaki önderliğine misaller.
Ademoğlunun asıl görevi nedir? İmanımızı nasıl koruyabiliriz? Kul olarak çevremize ve topluma karşı sorumluluklarımız neler? “İman eden kişi, toplumuna da gelecek nesline de dua eder” lafzının açılımı Kulun arkasında bırakması gereken “hayırlı ameller” nelerdir? Kıyamet alametleri tamamlandı mı? Mehdi Aleyhisselam ne zaman zuhur edecek? 2026 yılı sonrasında ülkemizi, dünyamızı neler bekliyor? 3. Dünya Savaşı (Melhame-i Kübra, Armageddon) ne zaman olacak? Hazreti Kur'an her sorumuza cevap verir mi? Hadis-i Şerifler bize nasıl yol gösterir? Namazı kimler kaldırmaya çalışıyor? Namaz kılmak yerine salah (dua) edebilir miyiz? “Müslümanlığın hak din olduğunu biliyor ama emirlerini kabul etmiyorlar” lafzının açılımı. “Ümmetim 72 fırkaya ayrılacak” Hadis-i Şerifinin açılımı. “Allah'u Teâlâ ile tartışıyorlar!” lafzının açılımı. Güneş, ne zaman batıdan doğacak? “Allah'u Teâlâ, her olayın teknik alt yapısını hazırlamıştır” lafzının açılımı. Tövbe kapıları ne zaman kapanacak? Kelime-i Şehadet getiren herkes imanlı ölecek mi? Müslümanların toplu ölümleri ne zaman başlayacak? “İmanımızı kademe kademe zayıflatarak yaşıyoruz” lafzının açılımı. Şeytan ve avareleri neden başarılı oluyor? “Rabbim nurunu tamamlayacaktır” lafzının açılımı. Kıyamet ne zaman kopacak? Müslümanların başından neden musibet eksik olmuyor? “İman üzere hareket etmek” lafzının açılımı. “Allah'u Teâlâ'nın emirlerini tartışan insanlara daha çok musallat geliyor” lafzının açılımı. Şeytanın teknoloji ve ahlak üzerindeki etkileri nelerdir? Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşu için neler yapmalıyız? Bu ve buna benzer bir çok sorunun cevabını alacağınız ses kaydımızı sonuna kadar dinlemenizi tavsiye ediyoruz. #synergykendiyas #iman #kul #şeytan Facebook : https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
2 Mayıs 1980 -Bornova/İzmir - Halk bir dış yaratılışsa hulk içte onun esrarına eriş demektir. - İnsanda iyilik ve kötülük madenlerinin veriliş hikmeti nedir? - Ahlâkın menfi ve müspet yönleri ve işleyiş şekillerindeki sır nedir? - Ahlâk-ı âliye-yi Ahmediye (sav) menfinin ve müspetin muvazenesinden ibarettir. - Şehvet ve gadab hislerinin veriliş hikmeti nedir? - Her şeyin hakkını verme Hz. Muhammed'in (sav) yoludur. - Şehvet ve gadab hisleri.
Günümüzde zekât verenlerin birçoğu Şer'an ne zaman zengin olduğunu ve zekât gününü bilmeden genellikle Ramazan ayında olmak üzere zekâtını vermektedirler. Acaba zekât vermesi gereken günü bilmeyenler yani hicri takvime göre ne gün zengin olduğunu, nisaba ulaştığını bilmeyen kişiler kendilerine Ramazan ayından bir gün seçebilirler mi, yoksa ne yapmalıdırlar? Kişinin kanaatinde şu gün “Şer'an zengin sayılacak nisaba ulaşmıştım” diye bir zan mevcut ise ona göre amel etmesi gerekir. Hatta şu ay gibi tahmini üç aşağı beş yukarı bir gün belirleyebiliyorsa ona göre amel eder. Veya da zengin olduğu tarihi yaklaşık olarak ifade edecek harici deliller, ipuçları veya herhangi bir belge, makbuz varsa ona göre hareket ederek zekât gününü belirlemesi gerekir. Bu günü; varsa, kendisinin devamlı verdiği bir gün yoksa günümüz teamüllerine binaen alışılagelmiş bir ay olan Ramazan ayından belirli bir gün olarak tespit etmesi gerekir. Artık belirlediği bu güne ömrünün sonuna kadar riayet etmelidir. O günden önce zekât verebilir. Fakat o güne göre zekâtını hesaplayacaktır. O gün borçlarını düşerek elinde olan para ve ticaret mallarını hesaplayacak ve zekâtını tespit edecektir. Artık yıl içerisinde kira olarak alacakları veya maaşının zekâtı nasıl olacak diye ayrı bir hesap yapmayacaktır. Ezcümle, her bir zengin Müslüman'ın zekât fıkhını gereği gibi uygulayabilmek için kendisine ait bir zekât günü belirlemesi gerekir. Allâhü Teâlâ kullarına zorluğu değil, kolaylığı murad eder. (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.282-283) PRATİK FIKHÎ BİLGİLER Hanefî mezhebinde; İmâm Ebî Hanîfe ve İmâm Ebû Yusuf'a göre kolonya kullanmakta bir sakınca yoktur. Fakat diğer mezheplerin ve İmâm Muhammed'in ihtilâfı da dikkate alındığında, ihtiyaç olmadığı durumlarda kolonya ve emsâli şeyleri kullanmamak ihtiyattır, diyebiliriz. Ayrıca kolonyanın değdiği mahalli yıkamak da bu ihtiyatın gereğidir. (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.1, s.320-321)
"Blunt, Londra'da çeşitli gazetelerde ve dergilerde yayımladığı fikirlerini 1882 yılında bir kitaba dönüştürdü. ‘The Future of Islam' (İslâm'ın Geleceği) isimli kitabında eski fikirlerini aynen tekrar ediyordu. Artık o da tıpkı İngiltere gibi, fikirlerinin hayata geçmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanıyordu. Başka bir ifade ile II. Abdülhamid Osmanlı sultanı olarak kaldığı sürece bu fikirlerinin gerçekleşmesinin imkânsızlığına iyice kanaat getirmişti. Beş bölümden meydana gelen kitabın birinci bölümü, dünyadaki Müslümanların nüfusu ve haccın Müslümanlar için önemine ayrılmıştır. Kitabında ayrıca Avrupa'nın İslâm âlemini hakkıyla tanımadığını ve Müslümanları sadece Osmanlı Devleti'nden ibaret sandığını yazan Blunt, kendisinin de Arap dünyasını gördükten sonra fikirlerinin değiştiğini belirtmektedir. Müslüman nüfusu ve 1880 yılında Mekke'ye gelen hacılar hakkında bazı istatistikler verdikten sonra, İslâm mezhepleri ve müntesipleri hakkında da bilgiler vermektedir. Sonra konuyu hilafetin tarihine getirmektedir. Kitabının ikinci bölümünde hilafet meselesini tartışan Blunt, burada Hz. Ebubekir'den I. Selim'e [Yavuz] kadar geçen sürede hilafetin nasıl el değiştirdiğini anlatmaktadır. Blunt'un bütün amacı, hilafetin Osmanlılar tarafından gasp edildiğini iddia edip, II. Abdülhamid'in İslâm Birliği fikrinin isabetsiz olduğunu ortaya koymaktır. En temel iddiası, İslâm literatüründe de bulunmakla birlikte farklı yorumlanan Hz. Muhammed'in ruhanî temsilcisi olacak kişinin, yani halifenin Hz. Peygamber'in mensubu bulunduğu Kureyş kabilesinden olması gerektiğidir. Blunt'a göre, sadece bundan dolayı II. Abdülhamid'in halifeliği uydurmadır. Blunt, bütün bunlara rağmen son zamanlarda II. Abdülhamid'in hem Türk ulemasının ve hem de diğer milletlere mensup ulemanın saygınlığını kazandığını itiraf etmekte ve adeta bundan dolayı üzülmektedir. Avrupalıların politikalarının da II. Abdülhamid'in daha fazla sempati toplamasına neden olduğunu söyleyen Blunt, Abdülhamid'in İngiltere'nin gözüne baka baka Yunanistan, Arnavutluk ve Kürtlere karşı zaferler elde ettiğini ifade etmektedir. Fransızların Tunus'u işgal etmeleri üzerine II. Abdülhamid'in Kuzey Afrika Müslümanlarının yoğun sempatisini kazandığını, hatta Hindistan'da hutbenin onun adına okunduğunu kitabında hayıflanarak anlatmaktadır. Buna rağmen, İslâm Birliği siyasetinin çökmesi için ümitvar olan Blunt, şu iddialarda bulunmaktadır: Adı ister Abdülaziz, ister Abdülhamid olsun, bir Osmanlı Hilafeti oldukça, İslâm dünyasında gerçek bir ilerleme mümkün olmayacağı gibi, içtihat kapısı da açılamaz. Eninde sonunda hilafet Medine veya Mekke'ye geri dönecektir.” Prof. Dr. Zekeriya Kurşun Hoca'nın “Osmanlı Arapları - Hilafet, Siyaset, Milliyet, 1789-1918” (Vakıfbank Kültür Yayınları, İstanbul, Ekim 2022) adlı kitabını okurken, İngiliz şarkiyatçı ve siyasetçi Wilfrid Scawen Blunt'ı anlattığı kısma (s. 127 vd.) gelince durakladım. Klâsik İngiliz kibrinin yanı sıra, Osmanlı'ya ve tarih içinde oluşan “Türk” misyonuna yönelik önyargı ve düşmanlıkların bugün de hâlâ yerli yerinde durduğunu müşahede ederek... Zekeriya Hoca, 452 sayfalık hacimli eserinde, -isminden de anlaşılacağı üzere- Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında yaşayan Arapları, Arapların merkezle ilişkilerinin seyrini ve nihayet Birinci Dünya Savaşı'nda Arap coğrafyasının Osmanlı'dan kopuş evrelerini anlatıyor. “Anlatıyor” dedim, ama belki şöyle söylense daha doğru olur: Canlı manzaralar halinde tasvir ve tahlil ediyor. Kitap, konusunun ehemmiyeti kadar, üslubundaki akıcılık ve muhatabını öyküsünün içine çekebilmesi yönüyle de tam bir “usta işi” olmuş.
Soru Saygıdeğer hocalar, Ehlisünnet olmayı Kur'ân'la ilişkilendirmek için Kur'ân'da geçen “Allah'a ve Peygamber'e itaat edin” ayeti gösteriliyor. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in ilk sünneti Kur'ân'ı anlamaktır. Çünkü Kur'ân, Hz. Cebrail Aleyhisselam tarafından kendisine iletildiği zaman Peygamber Efendimiz ilk olarak Kur'ân'ı anladı ki, dini öğrensin. O zaman ehlisünnet cemaatleri de Peygamberimiz'e itaat ederek öncelikle Peygamberimiz'in ilk sünneti Kur'ân'ı anlayarak, Kur'ân'daki “Hüküm sadece Allah'a aittir” ayetine itaat etmeli. Hocaların, âlimlerin, mollaların hükümlerini hâşâ Allah'ın hükmü gibi görmemeli. Böylece Allah'ın yasaklamadığı şeyleri din diye dayatmamalı ve âlimleri, kabirleri kutsal mekânlar değil de, sadece Allah yolunda yol göstermiş insanlar olarak görmeli ve tevhidin tek olan Allah'a iman (İhlas suresinin belirttiği gibi), EHAD, tek olarak Allah'a ibadet ve duayı hayatının her alanında icra etmeli değil midir? Oysa günümüzde cemaatler âlimleri kutsal varlıklar gibi görüyor. Oysa Kur'ân'da Hristiyan ve Yahudilerin de bu tür yanlışlığa düştüğünü belirtiyor. Bu tevhid farkındalığında, halife isimlerinin Allah'a ibadet mekânı camilerde yer alması tuhaf değil midir? Bunun Vehhabilik, Selefilik vb. ilgisi yoktur. Fatiha suresinde her rekatta “İyyake na'budu ve iyyake nestain” diyerek “Sadece Allah'a ibadet eder ve Allah'tan medet umarız” demiyor muyuz? Saygılarımla (İ.T.) ««« Soruları ayırarak cevap yazacağım: 1. O zaman ehlisünnet cemaatleri de Peygamberimiz'e itaat ederek öncelikle Peygamberimiz'in ilk sünneti Kur'ân'ı anlayarak, Kur'ân'daki “Hüküm sadece Allah a aittir” ayetine itaat etmeli... Cevap Ehlisünnet cemaatleri elbette Kur'ân'ı anlamaya çalışıyor. Bu vazife aslında bütün müminlere aittir, fakat hayat şartlarının müsait olmaması yüzünden yine Kur'ân'daki emre uyarak bilmeyen bilene sorar olmuştur. Hiçbir ehlisünnet âlimi Allah'tan başkasının dinî hüküm koyabileceğini söylemez ve böyle bir inanç taşımaz. Peygamberimiz'in Kur'ân dışında açıkladığı dinî hükümler de Allah'a aittir, Allah bir başka şekilde vahyetmiştir. 1. Hocaların, âlimlerin, mollaların hükümlerini hâşâ Allah'ın hükmü gibi görmemeli. Böylece Allah'ın yasaklamadığı şeyleri din diye dayatmamalı... Cevap Hiçbir ehlisünnet âlimi veya sıradan mensubu “hocaların, âlimlerin, mollaların” hükümlerini, Allah'ın Kitabı'ndan ve hükmünden bağımsız olarak ortaya konmuş hükümler olarak görmez ve böyle bilmez; âlimlerin söyledikleri ve yazdıkları anlama yoluyla Kur'ân'a dayanmakta ve bu mânâda Allah'ın hükmü olmaktadır; “Bizim anladığımıza göre Allah'ın hükmü şudur” demektedirler; zaten başka türlü de Allah'ın hükmü bilinemez. 1. Âlimleri, kabirleri kutsal mekânlar değil de, sadece Allah yolunda yol göstermiş insanlar olarak görmeli ve tevhidin tek olan Allah'a iman (İhlâs suresinin belirttiği gibi) EHAD, tek olarak Allah'a ibadet ve duayı hayatının her alanında icra etmeli değil midir? Oysa günümüzde cemaatler, âlimleri kutsal varlıklar gibi görüyor. Oysa Kur'ân, Hristiyan ve Yahudilerin de bu tür yanlışlığa düştüğünü belirtiyor.
23 Eylül'de vizyona girecek olan ve Hz. Muhammed'in hicret yolculuğunu konu edinen ‘Tay' isimli yerli animasyon filmin yönetmeni Nurullah Yenihan ile konuştuk.
Birkaç yıl önce yayımlanmış bir haberde, müteveffa İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in Hz. Peygamber'in (sav) soyundan geldiği bilgisi servis edilmişti. Habere göre İngiltere'de yapılan bilimsel araştırmaların neticesinde elde edilen bulgular bir kuruluş tarafından yayımlanıyor. Aynı haberde bir zaman sonra aynı yazının Mağrip ülkelerinden birinde yeniden dolaşıma sokulduğu bilgisi de vardı. Haberi Türkiye'de tekrar gündeme getirenlerin maksatlarının ne olduğunu ve verilen bilgi hakkında ne düşündüklerini kendileri açıklamadıkları için bilmiyoruz fakat İngiliz kraliyet ailesi ile İslam dünyası arasındaki ilişkileri göz önünde bulundurduğumuzda yoruma açık bir yayın yapılmıştı. Bunun bir devamı olmak üzere bugün II. Elizabeth'in vefatından sonra kraliyet ailesiyle İslam ve Müslümanlar arasında gizli ya da açık ilişkileri gündeme getiren yazıların da aynı çerçevede yoruma açık olması gayet tabiîdir. Hakkını yememek lazım, müteveffa Kraliçe ile İslamiyet arasında doğrudan bir ilişki kurulmamıştı. Daha çok onun gizemli gücü etrafında oluşturulan bir literatür vardı ve bunlarda İslam coğrafyasından birtakım yapılara ve seçilmiş kişilere atıf yapılmaktaydı. Bu kategoride Türkiye'den de belirli yapılar ve kişiler sürekli gündeme getirilmiştir. Kraliçe'nin varlığı etrafında oluşan literatürde İslam coğrafyasıyla alakalı çok özel bir durum ortaya çıkmamıştır. Bu, İslamiyet için de geçerlidir. Dolayısıyla geçen yüzyılda İngiltere ve Kraliçe bağlamında küresel bir söylemin inşa edildiğini söyleyebiliriz. Ortaya çıkan literatürde inşa edilen bu gerçekliğin Türkiye ve İslam coğrafyasına yansımaları gibi bir durum vardı. Daha önceki yazılarda “bağımlı yapılar” kavramını, İngiltere ve ABD ile eşit olmayan ilişkilerin düzenlenmesi bağlamında ortaya çıkan grupları tanımlamak için kullandığımızı ifade etmiştik. Bağımlı yapılar ve seçkin kişiler çok daha genel bir durum olarak emperyalist ilişki ağları içinde anlam kazanmıştır. Krallığı ilan edildikten sonra, İslamiyet ile Charles arasında kurulan çok özel ilişkilere yeni bilgilerle derinlik kazandırıldı. Bu ise müteveffa Kraliçe döneminden farklı bir duruma işaret eder. İngiltere kraliyet ailesinin Hz. Muhammed'in (sav) soyundan geldiği bilgisine ilave olarak bu ailede İslam'a en sıcak bakan kişilerden birinin Kral Charles olduğunun söylenmesi oldukça önemlidir. Bu bilginin Türkiye'de olduğu gibi birçok İslam ülkesinde dolaşıma sokulduğunu tahmin etmek zor değil. Ayrıca Charles, İslam'ın Batı mirasının bir parçası olduğuna inanıyormuş ve Müslümanların İngiliz toplumu için değerli olduğunu düşünüyormuş. Diğer bilgiler de çok ilgi çekicidir: Yeni Kral, 2003 Irak işgaline karşıymış ve işgal altındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilerin özgürlüğe kavuşmasını istemiş. Etrafında oluşturulan literatürden ve dolaşıma sokulan bilgilerden hareketle yeni Kral ile İslamiyet ve Müslümanlar arasında özel bir bağ kurulmak istendiğini söyleyebilirim. Bunu yeni bir söylem olarak da değerlendirebiliriz. Böylelikle ideolojik bir temellendirme yapılmak istendiği sonucuna da ulaşabiliriz. Kuşkusuz bu yeni ideolojinin en genel hatlarıyla çerçevesi belli olsa da mahiyeti zaman içinde belli olacaktır. En genel hatları ile kolonyalist bir bakış açısından ve yeniden temellendirilen ideolojiden bahsettiğimizi söylemek isterim.
Bu videoda Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 23 Nisan 1989 tarihinde Pendik Çarşı Camii'nde verdiği "İmanın diriltici iklimi" konulu vaazı dinleyeceksiniz... • Camideki ön safları başkalarına vermeden, cennetin kapıları sonuna kadar açılsa diğer insanlara “Siz önden buyurun!” demeye kadar hasbî ve fedakâr ruhlar olmak gerektiği • Mü'min asayiş, nizam ve intizamın yanındadır, onları bozacak bir harekette asla bulunmaz. Çünkü o, mürüvvet, sevgi ve nizam insanıdır • Bizler, muhabbet fedaileriyiz. Rehberimiz Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) bir adı da Hz. Mahbûbdur. O (sallallahu aleyhi vesellem), sevgi ile insanlığa gelmiştir • Mü'minler, güzelliğin, iyiliğin temsilcisi ve emniyetin bekçisidir. Onlar bütün insanlara emniyet vaad ederler • İmanla birlikte hamle doğar.. “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam bütün kâinata meydan okuyabilir” • İman sayesinde aşılmaz gibi görünen dağlar aşılır, kandan irinden deryalar geçilir; insanlığın mâkûs talihi imanla değişir; iman sayesinde kömür gibi ruhlar elmaslara kalbolur • Sahabe-i kiram asrı, iman sayesinde akıllara durgunluk verecek seviyede bir kuruluşa ve dirilişe erdi. Onların maddî imkânları yoktu fakat iman sermayesiyle bütün dünyayla yaka-paça oluyorlardı • Necâşî'nin huzurunda Cafer İbn Ebî Tâlib'in imandan önceki ve sonraki hallerini anlatması • Birisinin, cahiliye döneminde kendi kızını nasıl diri diri toprağa gömdüğünü anlatması karşısında, Şefkat Peygamberinin (sallallahu aleyhi vesellem) hıçkıra hıçkıra ağlaması.. Kızını diri diri toprağa gömen bir cemaatten iman sayesinde karıncaları dahi öldürmeyen bir cemaatin doğması • Firavunun sihirbazlarının imanla birdenbire mahiyetlerinin değişmesi, kömür gibi ruhlarının birdenbire elmasa dönüşmesi • Uhud Savaşı'nda Abdullah İbn Cahş'ın Sa'd İbn Ebî Vakkas'la karşılıklı yaptıkları dua.. Abdullah İbn Cahş'ın şehitliği istemesi ve savaşın sonunda isteğine nail olması • Uhud Savaşı'nın ardından 70 şehide ve birçok yaralıya rağmen Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem), müşrikleri takibe koyulması (Hamrâü'l-esed Vak'ası) • Mâlik İbn Hâris'in (r.a.) imanda yakaladığı derinlik ve şehadetle ömrünü noktalaması • Umeyr İbn Hemmâm'ın, Peygamberimiz'in “Bugün düşmana sırtını dönmeden sevabını Allah'tan umarak cihat eden kimselere Cennet'in kapıları sonuna kadar açılır.” çağrısına elindeki hurmaları atarak hemen icabet etmesi ve Bedir'de şehit oluşu • İmanla aydınlığa çıkmanın, Din-i mübîn-i İslâm'a hizmet etmenin, öncekilerin hatalarıyla meydana gelen uçurumların tertemiz nesillerle doldurulmasının, Cennette Peygamberimiz'e (sallallahu aleyhi vesellem) komşu olmanın niyaz edildiği hisli bir dua
Saff Suresi (Arapça: سورة الصف) Kur'an-ı Kerim'in Medeni surelerinden olup, Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 60. ve iniş tarihine göre ise, Kur'an'ın 109. suresidir. Diğer İsmi "Havariyyun" (has ve özel yaranlar), "Hz. İsa"dır.Bu sure adını, 4. ayette geçen ve “saf tutmak” anlamına gelen "Saf" kelimesinden almıştır. Sure lafız ve hacim bakımından kısa surelerden, yani “Mufassal” surelerdendir. Ancak Mufassal sureler içinde de “Tival” surelerden sayılmakla birlikte, diğer surelere nispet daha küçüktür. Saff Suresi, Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen yedi sureden birisidir. Saff Suresi, adını 4. ayette geçen ve “saf tutmak” anlamına gelen "Saf" kelimesinden almıştır. Bununla birlikte Allah'ın kuşkusuz kendi yolunda, kurşun dökümü (sağlam) bir yapı gibi saf bağlayarak çarpışanları sevdiğine işaret etmektedir. Saff Suresi'nin ikinci ismi “Havariyyun” Suresi'dir.[Not 1] “Havari” kelimesi daha çok Hz. İsa'nın (a.s) Sıddık yaranlarına özgüdür ve bu surenin 14. ayetinde kullanılmıştır. Bu surenin üçüncü ismi ise, “İsa”dır. Zira Ulû'l Azm peygamberlerinden olan Hz. İsa'nın (a.s) adı, Saff Suresi'nin 6.Saff Suresi'nin 6. ayetinde Hz. İsa (a.s) Ben-i İsrail'e (İsrailoğullarına) kendisinden sonra Tevrat ve İncil'i doğrulayan ve adı Ahmed (Ahmed, Hz. Muhammed'in (s.a.a) isimlerinden biridir) olan bir peygamberin geleceğini müjdelemektedir. Ayetlerinin sayısı hakkında bir görüş ayrılığı bulunmayan bu sure, 14 ayet, 226 kelime ve 966 harften ibarettir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 60. ve iniş tarihine göre ise, 109. suredir. Sure Medenidir. Saff Suresi, lafız ve hacim bakımından kısa surelerden, yani “Mufassal” surelerdendir. Ancak Mufassal sureler içinde de “Tival” surelerden sayılmakla birlikte, diğer surelere nispetle daha küçük ve hizb'in bir bölümünü oluşturmaktadır. Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen yedi sureden birisidir. Allah'ın tesbih ve takdisi, sözü ile ameli bir olmayanları kınama ve serzeniş, asıl ve son zaferin Allah'ın dini üzere olacağı, din ve Allah düşmanlarının istememelerine ragmen Allah'ın nurunu tamamlayacağı, insanları Allah'a imana ve onun yolunda mal ve canla cihad etmeye teşvik etme ve Allah yolunda infak etmenin günahların bağışlanmasına sebep olduğu gibi konular bu surenin diğer konularındandır.[1] Kıraatinin Fazileti Bir rivayete göre İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsa (a.s) suresini okuyan kimseye hayatta olduğu müddetçe (o sure ona) selam göndererek, bağışlanma ve mağfiret talebinde bulunur. Kıyamet gününde ise, Hz. İsa'nın (a.s) refik ve dostu olur.”[2] Aynı şekilde İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Saff Suresi'ni kıraat eder ve onu farz ve müstehab (sünnet) namazlarında her daim okursa, Allah-u Teâla onu melekler ve peygamberlerle birlikte aynı safta karar kılar.”[3] ve 14. ayetlerinde zikredilmiştir. Meşhur Ayetler «يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّـهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ» Ey inananlar! Ne diye yapmayacağınız şeyi söylersiniz? Allah katında en nefret edilen şey, yapmayacağınız şeyi söylemenizdir. (Ayet 2 ve 3) Bu ayeti kerimenin iniş sebebi hakkında şu şekilde denilmiştir: Bir grup Müslüman şöyle diyordu: “Eğer biz bilseydik ki Allah katında hangi iş en çok sevilendir, canımızı malımızı ona sarfederdik”. Allah Cihadı tanıtarak onları Uhud savaşıyla sınadı; ancak onlar savaştan kaçtı. [4] “Tefsir-i Kummi” kitabında şöyle yazılmıştır: Sözlerine amel etmeyenlerden maksat, Allah Resulü'ne (s.a.a) yardım edeceklerine, emirlerine uyacaklarına ve İmam Ali (a.s) hakkında Peygamber Efendimizle (s.a.a) olan ahitlerine bağlı kalacaklarına dair vaatte bulunan Peygamber Efendimizin (s.a.a) sahabeleridir; ancak Allah onların ahitlerine vefa etmeyeceklerini bildirdi. [5] وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ Ve başka bir şey daha var ki severs
Hakkında şimdiye kadar okuyup duyduklarımız, dostluğun çoklukla pek bağdaşmadığı yönünde. Öyle ya, “çok dostu olanın dostu olmaz” demişti Aristoteles. Oysa aynı filozof dostluğun hazza, çıkara ve erdeme dayalı olan türlerini ayırmayı da ihmal etmez. Erdeme dayalı dostluğun mümkün en fazla sayıda insanla paylaşılmasını engelleyen şey nedir? diye sormuştuk. Herkesle dost olmak çoğu kez kendi dostlarına da ihanettir, çünkü erdemli olmayanlar, erdemlere düşman olanlar da vardır ve onlarla o erdemler adına dostluğu kabul etmek herşeyden önce dostluğun anlamını yok eder. Burada dostluk aslında dostlarla erdem için, erdem sayesindedir ve erdemler başkalarıyla paylaşıldıkça dostluk da artmaktadır, erdemler ise eksilmemekte, zayıflamamakta daha da güçlenmektedir. Oysa filozofun mükemmel dostluk fikrinde erdemli insan, en yüksek dostluğa muktedir tek kişi, dostluğa en az ihtiyaç duyandır ve kurduğu dostluklar konusunda en kısıtlayıcı olma ufkuna veya istiğnasına da sahip olandır. Belki tarif edilen erdemli, erdemini başkalarıyla paylaşma konusunda kinik bir pasifliği tercih eder. Bu sayede erdemler alanında edindiği bu özerkliği, özgürlüğün zirvesini işgal eden, dosta hiç ihtiyacı olmayan ve hatta burada başka basit insanları, dostluğa layık olmayanları dışlaya dışlaya bir tür dostluk kıtlığı da talep etmiş olur. O yüzden Pierre Aubenque'ın dediği gibi “Mükemmel dostluk kendini yok eder”. Tam da bu dostluk kıtlığı veya tekilliği düşüncesine karşılık Hz. Muhammed'in dostluk tecrübesinde karşımıza bırakınız dünyadaki trajik kıtlığı, eksikliği veya yokluğunu, tam bir kanıtlanmış bolluk göze çarpmaktadır. O kadar ki, onun bir dostu yoktur sadece. Tabii, onun akranı, yaşı yaşına, kişiliği kişiliğine uygun, halinden en iyi anlayan, yol arkadaşı, sırdaşı, sevincini, üzüntüsünü, her türlü hissiyatını, fikriyatını beraber yaşadığı, paylaştığı, her türlü sıkıntısında dağ gibi arkasında duran Sıddık bir arkadaşı vardır. Onunla çok özel bir dostluğu olsa da dostluk tecrübesi onunla sınırlı olmamıştır. O dostluk onun için belki başka dostluklar için bir kapı, bir açılım yolu oluşturmuştur. Gerçek bir dostu olmuş ama yanısıra olabilecek en çok sayıda dostları da olmuştur, her yaştan, her toplumsal statüden, tabakadan, erkek ve kadın, akraba veya yabancı, Kureyşli veya Kureyş dışından, Arap veya Acem, Habeşli, Yemenli, şehirli veya bedevi her cinsten dostları. Bu kadar çok dostu olanın dostu olamayacağı sözünün tam aksini fiilen ashabıyla olan muhteşem dostluğuyla kanıtlamış bir örnektir Hz. Muhammed (s). Ashab sahibin çoğulu. Sahib ise bir anlamı Türkçe'deki gibi bir şeye sahip olmayı içerse de, malik olmak anlamına gelmeyen bir sahiplik bu. Burada sahib olanla karşılıklı bir sahabet ilişkisi vardır. Bir dostun maliki olmayız sahibi oluruz, yani ona eşlik eder, ona karşı sorumluluk yüklenir, ona yoldaşlık eder onunla musahebe-sohbet ederiz. Sohbet ise insanın bu dünyada varoluşunun aslında en temel düzeyi. “Biz bir sohbet olalı” der bir şiirinde Hölderlin, insanın yeryüzündeki varoluşunun esasına değindiği noktada. Heidegger bu şiiri yorumlarken insanların birbirlerinden birşeyler duyarak, birbirlerine birşeyler söyleyerek, birbirleriyle söyleşerek mesken tuttukları dilin tabiatını da anlatıyor. Dünyamızı sohbetimiz inşa ediyor. Sohbetlerimizle, birbirimizden duyduğumuz ve birbirimize söylediklerimizle görüşümüzü de, algılarımızı da, gerçekliğimizi de inşa etmiş oluyoruz.
Ebrehe'nin oğlu, babası helâk olduktan sonra tekrar Beytullah'ı yıkmak için Mekke'ye geldi. Resûlullâh (s.a.v.) o zaman henüz çocuk yaştaydı ve ordunun gelip Mekke dışında konakladığını duyunca hemen dedesine gitti. Abdülmuttalib'e: “Dedem İsmail'in okunu da yayını da bana ver ve beni şu atın üstüne bindir” dedi. Abdülmuttalib aynen öyle yaptı ve Allâh Resûlü (s.a.v.) Ebrehe'nin oğluna doğru at sürmeye başladı. Ebrehe'nin oğlu uzaktan Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'i görünce: “Ey çocuk ne istiyorsun?” dedi. Resûlullâh (s.a.v.): “Buradan çekip gitmenizi!” dedi ve konuşma sırasında yayını indirmek için mübârek elini omzuna atınca Ebrehe'nin oğlu karşısında Azrâil (a.s.)'ı gördü. Ölümle burun buruna gelince hemen: “Yâ çocuk inandığın o Allâh (c.c.) adına yayını indirme. Gideyim askerlerimle istişâre edeyim.” dedi. Kureyş'in azgın zamanlarından birinde bir yabancı Ebû Cehil'den alacağı borcu alamıyordu. “Benim borcumu kim tahsil eder?” deyince alay etmek için: “Şu tahsil eder.” diyerek Resûlullâh (s.a.v.)'e yönlendirdiler. Ebû Cehil, Resûlullâh (s.a.v.)'e en büyük düşmanlık eden kişi olduğu için Resûlullâh (s.a.v.)'in bu işi halletmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) o adamın önüne düştü ve Ebû Cehil'in evine götürdü. “Şunun borcunu ver” dedi. Ebû Cehil: “Derhal ya Muhammed” dedi ve hemen adama olan borcunu ödedi. Kâfirler Ebû Cehil'e: “Bizi rezil ettin.” dediler. Bunun üzerine Ebû Cehil: “Vallahi o Muhammed'in iki omuzunda iki tane aslan vardı. Eğer ters bir şey yapacak olsaydım beni hemen yutacaklardı. Korkumdan getirdim” dedi. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-1, s.185-186)
• Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem).doğmazdan 90 sene evvel papaz Gligauz hangi kitapların okunmasını yasaklamıştır neden? • Barnaba İncilini diğer İncillerden ayıran özellikler nelerdir? • Barnaba İncili nasıl ele geçirildi? • 'Sen olmasaydın eflakı yaratmazdım' sözünün tasavvufî mânâsı. • Nimetleri değerlendirip, daha büyük nimetlerden istifade etme kapısının aralanması. • Hz. Muhammed'in(sallallahu aleyhi ve sellem). nimet oluşu.
• Hz. Adem'in (as) cennetten yeryüzüne indirilmesi ve duası. • Tevrat, İncil, Zebur ve Efendimiz. • Selman-ı Farisi'nin hak Nebiyi araması. • Süfyan ve Hiraklius arasındaki konuşma. • Safiyye binti Hüyey ve Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem). • Ebu Cehil'in, Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamber olduğunu bildiği halde peşin fikrinden kendini alamayışı. • Yahudi âlimi Abdullah ibni Selam'ın Müslüman oluşu ve... • Necaşi'nin Müslüman olması. • Allah kalplere mi, suretlere mi bakar? • Uhud savaşında Allah Resulünü arayan bir kadın ve...
Ayakta durmaktan, yürümekten yorulduğu için dinlenmek için bir banka oturmuş yaşlıca bir kadın. Hepimizin annesinden, anneannesinden, babaannesinden bir eser bulabileceğimiz kadar aşina bir sima. Görmüş geçirmiş belli ki, çekmiş dünyanın çilesini yüzünün bütün hücrelerine işlemiş. Annemizin, ninemizin en masum, en hak sahibi, en muhterem, en eli öpülesi, en sırtında taşınası haline rağmen dünyamıza taşan o ürkek bakış, o korkudan dona kalmış, kupkuru gözlerinde sıkışıp kalmış gözyaşları, bu ülkenin bağrına fırlatılmış bin düşman roketinden daha fazla yaralayıcı. O masum kadını bu hale getiren, o kadın üzerinden bizi de buna seyirci kılan aşağılık zihniyet epeydir bizi aşağılara çekip duruyor. Daha ne kadar düşürecek ne kadar alçaltacak ne kadar batıracak? İdeolojiler, iddiaları ve içerikleri ne olursa olsun fiili duruma geçtiğinde bir yaşlı kadının veya adamın, bir çocuğun, bir engellinin, bir hastanın karşısında en köşeli yanlarını törpüleyip askıya alamıyorsa eninde sonunda dönüp kendine batar. Ama ırkçılık en kötü ideolojiden de beter bir insanlık seviyesi. Esfel-i safilin bir seviye. İnsanlıktan çıkış seviyesi, ama herhangi bir hayvanlığa dahi uğramadan bir çıkış.
Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinin ilk cildinde İstanbul'u anlatır. Kendine has üslubuyla, kurgu ve gerçeği harmanlayarak oluşturduğu mitsel anlatıda İstanbul'da yer alan on yedi sütundan ve bunların tılsımından bahseder. Evliya Çelebi'ye göre doğaüstü güçleri olan bu alametlerin hem İstanbul hem de bu şehir halkı üzerinde etkileri büyüktür. Hastalıkları, salgınları, doğal afetleri önler, insan ilişkilerini düzenlerler. Evliya Çelebi, anlatısını Madyan oğlu Yanko ve Kral Vazendon isimli iki kurgusal karakter üzerinden oluşturur. İlk tılsımlı alamet olarak, üzerinde Yanko'nun şehri fethetme tasvirleri yer alan Avratpazarı'ndaki (bugünkü Haseki) sütundan bahseder. Günümüzde artık yerinde olmayan bu sütunun tepesinde şehirde kıtlık yaşanmasını önleyen peri yüzlü güzel bir mermer heykel vardır. Rivayete göre heykelin feryadı bütün kuşları etrafında toplar ve yüz binlercesi yere düşer. Düşen bu kuşlar İstanbullu Rumlar tarafından toplanır ve yenir. Heykel, Hz. Muhammed'in doğumu esnasında mucizevi şekilde yerle yeksan olmuştur. Ki bu hadise, Evliya Çelebi'nin anlatısı içerisinde başka tılsımlara da etki etmiştir. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
• Mesuliyet mefhumu ve O (sallallahu aleyhi ve sellem)... • O dehşetli günde sizin için bir şey yapamam diyen Allah Resulü ve ... • Sa'd İbni Muaz'ı kabrin sıkıştırması. • Hz. Ömer'in, 'İbni Abbas şehadet ederse kurtulurum' diye düşünmesi. • Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Arafat'ta ümmetinin şehadetine başvurması. • Hayat-ı içtimaiyedeki muvazene nasıl sağlanır? • Mekke fethindeki umumi af ve hakkında ölüm fermanı çıkarılan Ikrime'nin Müslüman oluşu.
İstiklâl şairi Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale şiirinde Batılıları şu dize ile tarif ediyor: Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... / Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, tam da Akif'in tarif ettiği 'maske yırtılması' durumunu yaşıyor. Bir haller oldu milliyetçi muhafazakâr geçinen Meral Hanım'a. Son 3-4 aydır İslâmsız Türkçülüğün ötesine geçmiş, ecdadımıza ve Peygamberimiz'e hakareti sıradan hale getirmiş durumda! Önce Meclis'te, partisinin grup toplantısında, Afet İnan'ın Medeni Bilgiler'ini elinde sallayıp, “Bu kitabı iktidara geldiğimizde ilkokuldan itibaren ders kitabı olarak okutacağız” dedi. Peygamber Efendimiz için Arap ırkçısı iftirası yer alan kitapta İslâm dini için, “Muhammed'in uydurduğu din” deniliyor. Kitapta, Hilafet'in Osmanlı'ya geçişiyle ilgili olarak da hem Yavuz Sultan Selim'e hem de Hilafet makamına hakaret eden aşağılayıcı ifadelere de yer veriliyor. Aynı Akşener, bir sonraki grup toplantısında bu kez Sultan 2. Abdülhamid'i hedef aldı. İttihatçıların, Taşnakların ve Siyonistlerin Abdülhamid'e yönelik iftiralarına sahip çıkan Akşener, Ermeni çetelerinin Ermenice yazdığı, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret” sloganını attı. Meydanı –iyice– boş bulan Akşener, hızını almadı ve son olarak, “Günümüzün Abdülhamid'i Erdoğan'dır” diyerek, hakaretlerini sürdürdü. Akşener böylelikle Erdoğan'a karşı nasıl bir ruh hali içinde olduğunu da itiraf etti.
• Asrımızda zuhur edecek hadiselerden haber vermesi. • Bugün tezahürleri gözüken bir hadisin şerhi. • Sılay-ı rahim kalkacak mı? • Ahir zamanda kalemin gücü ve Efendimiz. (sallallahu aleyhi ve sellem) • Yalan yere şehadetlerin ve mahkemede yalan beyanların hüküm ferma olması. • Kıyamet, Kur'an insanlar için ar mevzuu olmadıktan sonra kopmaz mı? • Allah Resulü buyuruyor ki ahir zamanda ilmi bir neşrediş olacak. • Ahir zamanda Kur'an okuyan çok olacak, onlar bir vadide Kur'an bir vadide olacak. • Ümmet-i Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) keler deliğine girmesi. • Kıyamete yakın, faiz ve Müslümanlar. • İnsan, hakikatı O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) şerhiyle öğrendi. • Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve İstanbul'un fethi.
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Ya'kûb-u Çerhî (k.s) Hazretlerini anlatıyor. Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenlere gönül verenler, erenlerin diyarından selamın aleyküm üstelik... Çok güzel, çok safalı, çok muhabbetli bir beldeden sizi selamlıyoruz bu Biri Bir Gün'de... Malumunuz, Şerefü'l Mekan Bi'l Mekin buyurulmuş; Mekanın şerefi o mekanda bulunan kişiyle kaimdir, o kişiyle vardır... Duşanbe'deyiz. Tacikistan'ın başkentinde. Ve Nakşibendi silsilesinin, Altun Silsile'nin büyüklerinden Mevlâna Ya'kûb-u Çerhî'nin (k.s) kabr-i şerifinin yanı başından sesleniyorum size... Hep erenlere gönül verenleri, hep erenleri selamladık ama takdir-i Hüda Mevlâ nasip etti şimdi işte o erenlerden birisinin yanı başından erenlere gönül verenlere merhaba demek nasip oluyor... Ya'kûb-u Çerhî Efendimizin kabrinin başında dururken böyle boynumu büktüm dedim ki; Efendim, biz zor zamanların çocuklarıyız. Herat'a gidip, Kahire'ye gidip ilim tahsil etmek, Buhara'ya gelip fetva icazetnamesi alacak hal bize nasip olmadı... Ve dedim ki; Efendim, kimse bizim başımıza bir külah koymadı bizi unutma diyerek... Kimse gideyim mi dediğimiz vakit bize git demedi yere çizgiler çekerek... Oturup saymadık o çizgiler çift midir tek midir diye... Bir tefeül açmadık... Şah-ı Nakşibend'in (k.s) dergahında sabaha kadar gözyaşlarıyla kabulümüz için yalvarıp yakarmak bize nasip olmadı, bütün bunlar size nasip oldu, Mevlâ bu devleti size nasip etti... Boynumu büktüm dedim ki; Resulullah Efendimiz (s.a.v) sizi kırmaz, onun Rabbi sizi geri çevirmez... Bizim, bizi sevenlerin, bizi takip edenlerin, Ümmet-ü Muhammed'in istikameti için, affı için ne olur ricacı olun... Mevlâ, sevdiklerinin hatırına, sizlerin duaları bereketi hatırına bizleri de sizlerin yolunuzdan ayırmasın... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
• Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği prensipler nelerdir? • Basiretli ibadet nedir? • İnsanın ideali Allah'a ulaşmak, Efendimizde fani olmak, Kur'an ruhuna nüfuz etmek olursa neler olur? • Istırap ve onun gücü. • Bedir ve Hudeybiye'de Efendimizin istişaresi. • Tebuk'e iştirak edemeyen Ka'b İbni Malik'e karşı boykot ilan edilmesi. • İçkiyi yasaklayan ayet karşısında Ashab-ı Kiram'ın durumu. • Amelin ruhu ve özü nedir? • İbni Huzeyfe'nin raiyetine kendinizi ateşe atın demesi ve ... • Halid b.Velid ile Hz.Ammar'ın münakaşası.
Ölüm Ötesi Hayat-8 (27 Ocak 1978) Bu Hayatın Devamı Olarak Haşir Kâinattaki varlıkların kaç yüzü vardır? Kâinattaki en küçük şeylerin bile değerlendirilmesi bize ne anlatmaktadır? Eşyanın hakikatini bilme bize ne kazandıracaktır? Kâinatta hiç boşluk olmaması ne ifade ediyor? İnsan dünyaya gelirken idam fermanını alarak gelmiştir. Bu nasıldır? İmanın erkanları da öldükten sonra dirilmeyi iktiza etmektedir? Buna dair deliller. Hz. Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) istikbale dair verdiği haberler aynen tahakkuk etmiştir. Buna dair misaller. Bütün, parçaların sıhhatiyle sıhhatlidir. Buna dair misaller. Efendimiz'in cemaatinin başarılı olmasının sırlarının bazıları.
Kainatta en büyükten en küçüğüne kadar her şeyin mânâsını Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) gelmesiyle bulduğu. • Hz. Muhammed Allah'ın lütuf ve hareketlerinin membaıdır. • O bereket mucizesine Ebu Leheb'in sihir demesi. • Hendek ve Tebuk savaşlarındaki bereket mucizeleri. • Bir bedevinin Resulü Ekrem'in uyurken kılıcını alıp öldürmek istemesi. • Hayber'de Yahudi kadının Efendimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) öldürmek istemesi. • Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) hicret ederken evini saran insanlar arasından sıyrılması. • Süraka'nın Efendimizî (sallallahu aleyhi ve sellem) takip etmesi atının kumlara saplanması Allah Resulü'nün affetmesi. • Büyük doğumların büyük sancılara bağlı bulunduğu. • Kanun-u İlâhî'nin gereği bütün peygamberlerin çile çekmesi.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
• Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) mükemmel bir aile reisi, mükemmel bir koca, baba ve dede olma hususu. • 'Ey iman edenler, aile efradınızı ve nefsinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun' ayetinin tahlili. • Bir evin içinde iman hakim olmazsa o evde itminan ve huzur olmayacağı. • Enes'in (ra), Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) aile efradına nasıl hüsn-ü muamele yaptığını anlatması. • Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) omuzundaki torunları. • Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün müminlere karşı şefkatle muamele edişi, hususiyle istikbal omuzlarında bayraklaşacak nesle karşı çok hassas olduğu. • Hz. Aişe validemizin Allah'ın azabından korkarak ağlaması ve 'ahirette ehlinizi hatırlar mısınız?' diye sorması. • Cahiliye devrinde kız çocuğu müjdesini alan bir babanın utanılacak hali. • Yeni Müslüman olan birisinin cahiliye devrinin çirkinliğini anlatmak için, kızını diri diri toprağa nasıl gömdüğünü anlatması ve Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ağlaması. • Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından kısa bir süre önce Hz. Fatıma'ya (ra) neler söyledi? • Akra İbni Habis 'benim 10 çocuğum var vallahi birini öpmedim' demesine karşılık Resul-i Ekrem'in cevabı. • Bir insanın en mühim vazifelerinden biri de cehennem azabından kurtulmak için gayret göstermesidir. • Hz. Ali ile Hz. Fatıma (ra) arasındaki mihir. • Hz. Fatıma'nın Resul-i Ekrem'den (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hizmetçi istemesi ve Efendimizin tavsiyesi.
Din yapısı içinde de insan hayatında yerini bulan ölüm kavramı ilahi olarak adlandırılandinler için bir yok oluş veya son değil, yeni bir hayata açılan bir geçiş evresi mahiyetindedir. Bubağlamda İslam dini incelendiğinde de gerek bu dinin kutsal kitabı olan Kur'an – ı Kerim'de vegerekse Hz. Muhammed'in sözlerinde ölümün varlığının ve farklı bir aleme açılan bir kapıolduğunun sıkça işlendiğini görmek mümkündür. İnsan ve toplum yapısı açısından her dönemdevarlığı kabul edilen ölümün, içerik itibariyle olumsuz bir durum olarak karşılansa da, toplumsalanlamda birlik, bütünlük sağlama gibi işlevleri de olduğu görülmektedir. Özellikle ölen kişinin ardından yapılan uygulamalarda görülen bu durum normal veya normal dışı ölümlerde de ortayaçıkmakta ve toplumsal dayanışmanın sağlandığı bir yapı kazanmaktadır. Kaynak: Cem Zafer. (2019). Ölüm Olgusu ve Ölümün Sosyolojik Etkileri. Munzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 8(15), 64-82. Seslendiren: Amanov Shamsaddin (Duyuru: bu podcast kâr amacı gütmeyen içerikdir) Tags: psikoloji, felsefe, felsefeye giriş, türkçe podcast, turkce podcast, podcast türkiye, spotify türkçe, entelektüel içerikler, bilim, felsefe, sanat, var olma lüksü, VOL podcast, chartable turkey, turkey podcast chart, turkey podcast ranking, Amanov, Amanov Shamsaddin, Shamsaddin Amanov, kişilik gelişimi, kişisel gelişim, self-improvement, podcast show, sesli kitap, pdf kitap, ücretsiz sesli, dergipark, dinler gerekli midir, ateizm, ölüm korkusunu yenmek, irvin d. yalom, yeni podcast, ilahi, yok öyle kararlı şeyler, en iyi türkçe podcast, podcast olma, olma podcast, felsefenin kısa tarihi, sesli sözlük, podcast name generator, leblebi tozu, insancıl kitap, dergipark, komünist manifesto, sigmund freud kitapları, o tarz mı podcast, podcast türkçesi, jean paul sartre kitapları, felsefi sözler, podcast ekşi, ömer seyfettin kitapları, albert camus kitapları, en iyi podcastler, karl marx kitapları, homo faber, ivan ilyiçin ölümü, podcast öneri, podcast önerileri, harry potter kitap, kapital kitap, podcast önerileri ekşi, podcast nedir ekşi, filozof kitapları, Dilozof, Flu TV, Barış Özcan ile 111 Hz Podbee Media, Yalın Alpay, Avangart, omnibus emrah safa gürkan, entelektüel youtube kanalı, entelektüel podcast kanalı, podcast nasıl yapılır, felsefe kitapları, felsefe akım, felsefe din, felsefe bilim, felsefe nedir kısaca, felsefe soruları, antalya terapi psikiyatri, merdiven altı terapi podcast, immanuel kant kitapları, benliğini arayan çocuk, freud kitapları, odadaki fil podcast, sokratesin savunması, schopenhauer kitapları, sartre,edgar allan poe kitapları, cinsellik podcast, evrim teorisi, kısa hikayeler, şiir sevdalıları, ücretsiz podcast, organik beyinler podcast, oto.didakt | Ozlem Dinc, Klişel Gelişim - Kişisel Gelişim Klişeleri, Spiritüeller, Psikolog Tülay Kök, Psikoloji Sohbetleri, Flapstars, LARA'YLA Farkında ve Şefkatli Sohbetler, Hayat Okulu, Sınav Hattı, Reddit Zone, Kendine İyi Davran, Beyhan Budak podcast, Fularsız Entellik, Nilay Örnek, Storytel podcast, Biraz Konuşabilir miyiz?, Post-Truth Masallar, Binbir Gece Masalları, Podbee Media, Film Koması, En iyi 10 Türkçe podcast - Hürriyet, Türkçe Podcast - Google VOL, Hem Öğretici Hem Eğlenceli Türkçe Podcast, Podcast internetsiz çalışır mı?, Şu Anda En Popüler 100 Podcast – Türkiye – Podtail, Turkpodcast, Podcast nereden dinlenir?, Podcast nasıl yüklenir? yabancı podcast önerileri, podcast isim önerileri, Onedio Podcast, En Çok Dinlediğim 5 Türkçe Podcast | Podcast Önerileri, Keşfedilmesi Gereken Türkçe Podcast Önerileri, Podcast'ler Nereden Dinleniyor, En İyi Türkçe Podcast Yayınları, Faydasızlar - Türkçe Podcast, Bi' Gidene Soralım | Türkçe Podcast, Yarı Cahil Türkçe Podcast, Virgin Radio - Mesut Süre ile Rabarba, Medyascope Podcast, Mitolojik İnciler, ASKHOES, Biyografik Bilim, The Bırtcast, Unicornun Gozuyle, Cetin Cetintas, Can Çiftçi Can'landınız, Metro FM - Aragaz, Unsal Unlu --- Send in a voice message: https://anchor.fm/amanov-shamsaddin/message
Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde "Mevlevilik nedir ve ne değildir?" sorularını cevaplıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları söyledi; Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti ve Nusreti cümlemizin, cümle Ümmet-i Muhammed'in üzerine olsun... Nusret deyince, safer... Emeğin karşılığında elde edilen her şey Nusrete girer yani emeğim kıymetini bilmek için sonradan insanların icad ettiği bir takım istler ve izmlere lüzum yok, müslüman olmak yeter... Amelenin teri kurumadan hakkını ödeyin diyen bir Peygamberin (s.a.v) ümmeti olmak emeğin değerini bilmek için yeter, artar bile. Keşke anlayabilseydik... İşte Nusret, bir takım çalışmaların sonucunda genellikle harp için kullanılır ama genelde gayretin sonucunda elde edilen başarıdır... Hz. Mevlana her müslüman gibi, her müslümanın olması lazım geldiği gibi çok gayretli ve çalışkan bir zattır. Sadece yazdığı kitaplara bakarsak pek çoğumuz onun yazdığı kitap kadar kitap okumamışızdır. Bu gayretlerin neticesinde bir oluşum olmuş, bu oluşuma da mevlevilik denmiş. Hz. Mevlana, malum önce tasavvuftaki şu kaideyi bilmemiz lazım; herkesin kabı, kapasitesi farklı. DNA gibi, parmak izi gibi vesaire... Kapasitesini doldurup taşanlar etraflarını sulayabilirler, taştıklarıyla etraflarını faydalandırabilirler. Diyelim ki beş kiloluk bir kap yarı yarıya dolu yani iki buçuk kilo var, burada da bir kiloluk bir kap ve dokuz yüz grama kadar gelmiş ve bir kiloyu da tamamlamış, taşmaya başlamış... Biz dışarıdan bakanlar o bir kilo ile iki buçuk kiloyu mukayese ediyoruz ve bu daha büyük zannediyoruz, hayır. O zat, beş kiloluk kaba sahip olan zat henüz yarıya kadar dolmuş, bu bir kiloluk, hatta on gramlık kabı var ama on gramı doldurmuş ve taşıyor. O etrafa fayda sağlar... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır. Sevgili Ebeveynler uyku öncesi için hazırladığımız bu seride, çocuklarımızın, yatmadan önce en son zihinlerinde Peygamber Efendimiz ve onun çağına yaptıkları yolculuğun hayali kalsın istedik. Bu nedenle ilk videolardan itibaren görselleri en aza indirerek, kendi hayallerinde resmetmelerini amaçladık. “Güneşe Yolculuk” küçük bir kızın Peygamberimizin hayatına yaptığı yolculuğu anlatıyor. Kâinatın Güneşi'ne yapılan bu yolculukta, ona bazen karıncalar, bazen masal kahramanları, bazen toz zerreleri, bazen gölgeler, bazen tesbih eşlik ediyor. Yolculuğun mutluluk çağına yapılması yüzünden, zaman ve mekan küçük kıza yardım ediyor, onu istediği yere ulaştırıyor. Küçük kız, yolda hayvan ve eşyalarla konuşup, onların gerçek kimliklerini öğreniyor; sevginin, tevekkülün, sabrın imtihanından geçiyor. Zehra, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ ٱلرُّسُلُ ۚ أَفَإِي۟ن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ ٱنقَلَبْتُمْ عَلَىٰٓ أَعْقَٰبِكُمْ ۚ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ ٱللَّهَ شَيْـًٔا ۗ وَسَيَجْزِى ٱللَّهُ ٱلشَّٰكِرِينَ “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âli İmran 144) “Abdullah İbn Kumey'e el-Harisî, Allah'ın Resulüne taş atarak, onun mübarek dişini kırıp yüzünü yaraladı. Onu öldürmeye yeltendi. Gerek Bedir'de gerekse Uhud'da sancaktar olan Mus'ab İbn Umeyr (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamberi savundu. Derken İbn Kumey'e, Mus'ab'ı öldürdü. Allah'ın Resulünü öldürdüğünü sanarak, "Muhammed'i öldürdüm!" dedi. O esnada bir kimse, "iyi bilin ki Muhammed öldürüldü" diye bağırıyordu. Bu, şeytan idi. Bunun üzerine, insanlar arasında Hazret-i Muhammed'in öldürüldüğü haberi yayıldı. O zaman orada, müslümanlardan birisi, "Keşke Abdullah İbn Ubey, Ebu Süfyan'dan bizim için bir emân alsa." dedi. Münafıklardan bir kısmı da, "Şayet o peygamber olsaydı, öldürülmezdi. O halde, kardeşlerinize, dininize dönünüz" dedi. Bunun üzerine Enes İbn Mâlik'in amcası, Enes İbn Nadr (radıyallahü anh), şöyle dedi: "Ey müslüman topluluğu! Eğer Hazret-i Muhammed öldürüldü ise, şüphesiz Muhammed'in Rabbi ölmeyen bir Hayy (diri)dir. Allah'ın Resulünden sonra, yaşayıp da ne yapacaksınız? O halde, O'nun savaştığı dava uğrunda savaşınız ve O'nun öldüğü dava uğrunda ölünüz!" Daha sonra da: "Allah'ım, onların söylediği şeylerden dolayı sana özür beyân ederim." dedi, sonra kılıcını çekti, şehid edilinceye kadar savaştı. .... https://www.youtube.com/watch?v=gDqS7Ji-mGg
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
İbrahim Peygamber Yahudi miydi, Hristiyan mıydı? / Kerem Önder يَٰٓأَهْلَ ٱلْكِتَٰبِ لِمَ تُحَآجُّونَ فِىٓ إِبْرَٰهِيمَ وَمَآ أُنزِلَتِ ٱلتَّوْرَىٰةُ وَٱلْإِنجِيلُ إِلَّا مِنۢ بَعْدِهِۦٓ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?” (Âl-i İmran 65) هَاأَنتُمْ هَؤُلاء حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلمٌ فَلِمَ تُحَآجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٦٦﴾ “İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Âl-i İmran 66) مَا كَانَ إِبْرَٰهِيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلَٰكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ “İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah'ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah'a ortak koşanlardan da değildi.” (Âl-i İmran 67) إِنَّ أَوْلَى ٱلنَّاسِ بِإِبْرَٰهِيمَ لَلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ وَهَٰذَا ٱلنَّبِىُّ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱللَّهُ وَلِىُّ ٱلْمُؤْمِنِينَ “Şüphesiz, insanların İbrahim'e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü'minlerdir. Allah da mü'minlerin dostudur.” (Âl-i İmran 68) “Âyetteki, "Bilginiz olan hususta çekiştiniz" buyruğundan murad şudur: Onlar Tevrat ve İncil'in şeriatlarının, Kur'ân'ın şeriatına muhalif olduğunu sanıp, bunu iddia etmişlerdir. Binâenaleyh onlara, "Hakkında bilginiz olmayan hususlarda nasıl çekişiyorsunuz? Hakkında bilginiz olmayan bu husus da Hazret-i İbrahim'in şeriatının, Hazret-i Muhammed'in şeriatına muhalif olduğunu iddia etmenizdir" denilmiştir. Sonra Cenâb-ı Allah'ın, "İşte sizler onlarsınız ki hakkında bilginiz olan hususta çekiştiniz..." buyruğunun şu mânaya olması da muhtemeldir: Allahü teâlâ onları gerçek manada "ilim" ile tavsif etmemiştir. Ancak şu mânayı murad etmiştir: "Sizler, bildiğinizi iddia ettiğiniz hususlarda onunla çekişmeyi mümkün görüp uygun kabul ettiniz. O halde, hakkında kesinlikle bilginiz olmayan hususlarda onunla çekişebiliyorsunuz. "Sonra Hak teâlâ bu hususu "Halbuki Allah, bu şeriatların birbirlerine uyup uymadıklarını bilir siz, bu durumların nasıl olduğunu bilemezsiniz" diyerek ortaya koymuştur. Sonra Cenâb-ı Allah, bu hususu daha açık izah ederek "İbrahim ne bir yahudi, ne de bir hristiyandı" buyurmuş ve onları Hazret-i İbrahim'in kendi dinlerinden olduğu iddialarında yalanlamıştır. Daha sonra "Fakat O, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı" buyurmuştur ki, âyetteki "Hanîf" kelimesinin ne demek olduğu Bakara sûresi'nde geçmişti (Bakara, 135). Daha sonra da "O, müşriklerden de değildi" buyurmuştur. Bu, Hazret-i İsa'nın ilâh olduğunu söyledikleri için hristiyanların teşbih inancına kail oldukları için yahudilerin müşrik olduklarına bir tarizdir.” Razi
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
2004 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Çocuk Edebiyatı ödülüne layık görülen, Ayşe Sevim'in Güneşe Yolculuk - Hz.Muhammed'in hayatı adlı eseri (kısmi değişiklikler yaparak) seslendirilmiştir. 19 videodan oluşan bu seri, arkası yarın tadında, uyku öncesi 6-12 yaş grubu için hazırlanmıştır.
Savaş Şafak Barkçin Çağrışımlar'ın bu bölümünde Hangi kitapları okumalıyız? Nasıl okuduğumuz önemli mi? sorularını cevaplıyor. Savaş Şafak Barkçin bu bölümde başlıca şunları anlattı; Serdar Tuncer: Ümmet-i Muhammed'in bir derdi var. Bazen diyorlar ki abi hangi kitapları okuyalım? Böyle denildiği vakit ben pek kitap tavsiye edemem bunun sebepleri var... Soru 1; bu şekilde bana ne kitap okumamı tavsiye edersin sorusu sorulur mu? Soru 2; böyle sorana kitap tavsiye edilmesi doğru bir şey mi? Soru 3; peki biz neyi okumalıyız? Soru 4; nasıl okuduğumuz önemli midir? Buyursunlar abicim... Savaş Şafak Barkçin: Şimdi birincisi gençler bana da soruyor; Hocam kitap listeniz var mı? Okuma listeniz var mı? Bazı tabi arkadaşlar 150 kitaplık liste var, 100 kitaplık liste var, kimisi 10 kitaplık liste var bunları görüyorum yani... Valla açıkça şunu söyleyeyim, belki kendimden bildiğim için söylüyorum ben böyle bir şeyi kendim çok arzu etmem, bana yapılmasını arzu etmem o yüzden gençlere de diyorum ki; valla abicim ne okursanız okuyun ama mutla bir Akaid kitabı okuyun, Akaid kitabı bulamıyorsanız en azından İlmhal'in ilk başı kısmı itikat kısmıdır Ömer Nasuhi Bilmen merhumun onu okuyun çünkü müslümanız diyoruz ama Allah kimdir, sıfatları nedir, Resulullah Efendimiz kimdir, Kur'an nedir, Sünnet ne demektir? bunları açıkçası çok net bilmiyoruz, burada çok gol yediğimizi görüyorum o yüzden temel olarak ben şöyle diyorum; Akaid kitapları, iki adamların kitapları, adam olmuş adamların kitapları, insan olmuş insanların kitapları, alemi okumuş, kendilerini okumuş insanların kitapları... Bunu neden diyorum? Şundan dolayı... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Savaş Şafak Barkçin Çağrışımlar'ın bu bölümünde Niye önce yoldaş da sonra yol? Yol kiminle yürünür? sorularını cevaplıyor. Savaş Şafak Barkçin bu bölümde başlıca şunları anlattı; Serdar Tuncer: Bazen Ümmet-i Muhammed'in dert ettiklerini, bazen kendi kafama taktıklarımı soruyorum. Bu defa bir Serdar sorusu gelsin... Bu sıra biraz bununla meşgulüm. Şimdi abi, siyasetten ticarete, evlilikten seyr-i süluka bize iz gösteren bir tasavvuf prensibi var ama bu prensibi nasıl anlamamız gerektiğini ben merak ediyorum doğrusu... Diyor ki; Evvel refik, Bade'l tarik" Önce yoldaş, sonra yol. Niye önce yoldaş da sonra yol? birinci soru bu. İkincisi; Yol kiminle yürünür? Bunu da şöyle, hem kiminle yol yürüyeceğimizi anlayalım diye, hem de bizimle yol yürümek isteyenler varsa nasıl bir halde olmalıyız ki onlar bizimle yol yürüyebilsin diye soruyorum. Savaş Şafak Barkçin: Benim ilk aklıma gelen şey şu... Şimdi refik, yoldaş bir kere insan. İnsan, insanı temessül eder. Yol sonuçta soyut bir şeydir, yol canlı bir şey değil yani yoldaşla haldaş oluyorsun, yoldaşla arkadaş oluyorsun dolayısıyla insanın önce insanı temessül etmesi esas. O yüzden insan yoldan önce aslında insan her şeyden öncedir ama hangi insan tabi işte yoldaş olan adam. Peki, yoldaş yolu nasıl bulmuş? Senden önce bulmuş demektir o yani bir yere gideceğim Serdar'a diyorum ki nerde oturuyorsun, şurada. Beraber gidelim o zaman sen bildiğin için ben sana tabii oluyorum... Dolayısıyla bilmeyen her zaman bilene tabii olur. Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Suriye bölgesinde Memlûk hâkimiyetini tam anlamıyla tesis eden Sultan Mansûr Kalâvun, Haçlıların elindeki şehir ve kalelere yönelik sürekli seferleri kapsamında, 1289'un baharında Akdeniz kıyısındaki müstahkem Trablusşam Kontluğu'nu (günümüzde Lübnan sınırları içinde) ortadan kaldırmıştı. Muzaffer bir komutan olarak Trablus'a giren Kalâvun, zaferinin simgesi bir ulu cami inşa ettirmek istedi. Caminin idaresini kendisine teslim edeceği kişiyi de Mısır'dan gelirken yanında getirmişti: Şeyh Muhammed Mîkâtî. İslâmî ilimlerdeki yetkinliğinin yanında, Şeyh Muhammed'in bir özelliği de namaz vakitlerini belirleme ve güneşle ayın hareketlerini izleyerek dinî gün ve geceleri tespit etmedeki olağanüstü bilgisiydi. İsminin sonundaki unvan da zaten buna işaret ediyordu. “Mîkâtî” kelimesi, “vakti belirleyen ve tespit eden” demekti. Osmanlı kültüründe bu kelime “muvakkit”e dönüşecekti. Tam ismiyle El Mescidu'l-Mansûrî el Kebîr'in inşaatı bütün hızıyla devam ederken, Mansûr Kalâvun, 10 Kasım 1290'da ani bir şekilde vefat etti. Adını taşıyan ve bugün de Trablus'un simgesi olan ulu cami 1294'te ibadete açıldığında, Şeyh Muhammed Mîkâtî hem baş imam hem de muvakkit olarak vazifeye başladı. Caminin bünyesindeki medresede Şâfiî mezhebi usulünce başlatılan eğitim programının sorumlusu da yine Şeyh Efendi idi. Baş imamlık ve muvakkitlik görevi, sonraki asırlar boyunca, sürekli olarak Şeyh Muhammed Mîkâtî'nin soyundan gelen âlim ve fâzıl zatların uhdesinde kaldı. 1516'da şehrin yeni hâkimi olan Osmanlılar, bu statükoyu değiştirmediler; sadece camiye bir de Hanefî imam tayin ettiler. Medresedeki program da aynı şekilde Hanefî mezhebi müfredatıyla zenginleştirildi.
Rum Suresi, ilk ayetlerinde, İranlılarla yapılan savaşta yenilgiye uğrayan Hazar bölgesinde bulunan Göktürkler ve Hürmüz boğazı bölgesinde bulunan Kaşkayıların da müttefiki oldukları Rumların (Bizanslılar) tekrar galip gelecekleri anlatıldığından, sureye bu ad verilmiştir. Yani Türkler de galip gelecektir, diyor sure. 60 ayettir. Mekke'de, İnşikak Suresi'nden sonra inmiştir. Rum Suresi, çok önemli bir gayb olayını haber vererek başlar. Bu olay, Bizanslılarla İranlılar arasında meydana gelecek savaşta, Bizanslıların galip geleceği olayıdır. Olay, Kur'an'in haber verdiği gibi meydana gelmiştir. Bu olay, Hz. Muhammed'in (s.a.a) getirdiği vahyin doğruluğunu gösteren en açık delillerden ve Kur'an'ın en büyük mucizelerindendir. Hacim olarak mesani surelerden ve bir hizip kadardır.[1] Kavramlar Surede “faizden uzak durulması”, “yakınların ve yoksulların elinden tutulması” ve “malda hakkı olanlara hakkının verilmesi” gibi konulara değinilmiştir. Bazı ilahî yasa ve kanunlara yer verilmiştir. Örneğin, çift konusu, insanlar arasında olan fıtri rahmet ve sevgi, gece ve gündüz, renkler ve dillerin farklılığı, ölü toprağın yağmurla yeniden dirilmesi, yeryüzü ve göklerin dengesi, fitne ve fesadın ortaya çıkmasında insan amellerinin etkisi, anlaşmazlık, ikiye bölünme ve ziyanların din ve toplumdaki zararlarına da işaretler edilmiştir.[2] Meşhur Ayet Fıtrat Ayeti فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Artık, yüzünü tam doğru dine döndür, Allah'ın ilk yarattığı selâmet haline ki insanları, o tabîî halde, selâmet halinde yaratmıştır; Allah'ın yaratışı, dîn, değiştirilemez; budur en doğru dîn ve fakat insanların çoğu bilmez. (Rum Suresi / 30) Rum Suresi 3. ayet-i kerime “Fıtrat Ayeti” olarak meşhurdur. Zira insanların yaratılış türevini ve ilahi fıtratı ele alarak, insanın dine ve Allah'a doğru yönelmesini, içten gelen fıtri bir özellik olarak bilmektedir. Fazilet ve Özellikleri Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Her kim, Rum Suresi'ni okursa, gök âlemi ve yer âlemi arasında Allah'ı tesbih eden tüm meleklerin on kat fazlasınca, ona iyilik ve hasane verilir; gündüz ve geceleyin kaybettiği her şeyi tekrardan elde eder. [4] “Sevabu'l Amal” kitabında İmam Sadık'tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Ramazan ayının 23. gecesinde Rum ve Ankebut surelerini okumanın sevabı, cennettir. İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyurdu: Bu iki surenin, Allah katında çok büyük bir değere sahip olduğuna eminim. [5] İmam Ali'den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim, ilkindi vakti 17 ve 18. ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, her iyi ve hayır işi yapmaya muvaffak olur; her şer ve kötü iş de onun üzerinden kaldırılır ve her kim, sabahları bu ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, aynı şekilde bereketinden faydalanır. [6] Yine aynı şekilde, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bir hadis-i şeriflerinde Rum Suresi 17 ve 18. ayet-i kerimeleri okuyana cennet vaat etmiştir
Bu video 29/01/2017 tarihinde yayınlanan "İÇERİDEKİ MAZLUMLAR VE CEBRÎ MUHÂCİRLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://herkul.org/bamteli/bamteli-ic... Çok defa düşünüp dediğim gibi; elimden gelse, ümmet-i Muhammed'in derdi, hususiyle de muzdariplerin, mutazarrırların (zarara uğramış ve zarar görmüşlerin), münkesiratü'l-kulûb (kalbi kırılmış) olanların elemi adına herkesin sinesine avuç avuç ızdırap atardım. Ta ki hepsi, kardeşleri için ızdırap duygusuyla kıvranıp dursunlar; her kıvranışlarında da يَا صَاحِبَ الْغُرَبَاءِ، يَا صَاحِبَ الْمَظْلُومِينَ وَالْمَغْدُورِينَ، يَا صَاحِبَنَا، يَا مَالِكَنَا، يَا حَفِيظَنَا “Ey Gariplerin Sahibi, Mazlumların ve mağdurların Sahibi, ey bizim de Sahib'imiz, ey Mâlik'imiz, ey koruyup kollayan olarak sadece Kendisine sığındığımız Hafîz'imiz!..” deyip inlesinler.
Galatasaray deplasmanda karşılaştığı Göztepe'yi Kerem'in hat-trick'i ile 3-1 mağlup etti. Gedson Fernandes'in yükselen form grafiğini, Feghouli'nin oyun bilgisiyle takımı organize edişini, Falcao ve Muhammed'in yokluğunda Halil'in mücadelesini ve Kerem'in attığı 3 golü, Başkan Mustafa Cengiz'in hafta içi yaptığı açıklamaları, Fatih Terim'in başkanın açıklamalarına cevap niteliğindeki konuşmasını, ultrAslan'ın bildirisini ve Galatasaray'ın kongre sürecini ve gelecek hafta oynanacak Trabzonspor maçını değerlendirdik. Hepsi ve daha fazlası Şişman Yanko'nun Dükkanı'nın yeni bölümünde. Konuşmacılar: Tolga Oytun, Ekin Kement #GS #Galatasaray #Taraftar #AliSamiYen #ASY #Hedef23 #KONSANTRASYON #BEN23RSİZ #SaldırGALATASARAY #ŞanlıGalatasaray #TürkiyedirGalatasaray #İmparatorFatihTerim #CimBom
Aziz ve celîl olan Allâhü Te‘âlâ buyurdu ki: “Âdem oğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesnâ. O, benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim.” “Oruç, ateşe karşı siperdir. Sizden biriniz oruçlu bulunduğu günde fena lakırdı söylemesin; kavga etmesin. Şayet birisi ona sebbeder veya ona çatıp çekişirse, “Ben oruçluyum” desin. Muhammed'in nefsi yed(i kudret)'inde olan Allâh (c.c.)'a kasem ederim ki, muhakkâk oruçlunun ağız kokusu, Allâh nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. Oruç tutanın ferâhlanacağı iki sevinçten birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevâbıyla Allâh (c.c.)'a kavuştuğu andır.” (Müslim) AKŞAM VE İFTAR “İftar vakti girince duâ ile oruç hemen açılmalıdır. Besmele ve duâyı müteakip hurma ile, yoksa su ile açmak evlâdır. Akşam namazını edâdan sonra iki rekât da olsa “evvabîn” namazı kılınmalıdır. Efdâli altı rekâttır. İki rekâtta bir selâm verilir. Akşam'da fazla yememeli mide doldurulmamalı, yemeği müteakip duâ edilmeli, eller yıkanıp, dişler misvâklanmalıdır. Yatsıya gitmeden abdest tazelenmeli, terâvih de cemaatle kılınmalıdır.” SAHURA KALKIŞ “Sahura mutlaka kalkılmalıdır. İmsâktan önce Besmele ile kalkıp duâ ve şükürden sonra ağız misvâklanmalı, abdest alınmalıdır. “Teheccüd Namazı” kılınmalıdır. Sahur yemeği mutlaka yenilmeli, hiç olmazsa su içilmelidir. Lakin gündüz bir şey yenilmiyecek diye mide tıka-basa doldurulmamalıdır. Yemeği müteakip duâ etmeli, el-ağız yıkanılmalı, dişler misvâklanmalı ve oruca niyet edilmelidir. Sabah namazına kadar uyumadan zikir ve münâcaatla meşgul olunmalıdır. Sabah namazının sünnetini evde kılıp, camiye gidilerek cemaatle namaz edâ edilmelidir. (www.ibadettakvimi.com)
Yazan ve Seslendiren : Ahmed Hulusi Ne tanrı tanımazların (“ateistim” diyenlerin), ne de hayalinde, duyduklarına, şartlanmalarına göre bir TANRI varsayanların, “Hz. Muhammed'in Açıkladığı ALLÂH”tan hiç haberleri yoktur! Hz. Muhammed'in açıkladığı Allâh ne demek?.. İşte bu kitabı, bunu anlatabilmek için kaleme aldık! Hz. Muhammed (aleyhisselâm)'ın bize varlığını haber verdiği; tarife, anlatmaya, idrak ettirmeye çalıştığı “Allâh İsmiyle İşaret Edilen”i, anlayabildiğimiz ölçüde sizlere izaha çalışacağız. Çıkış noktamız, Kur'ân-ı Kerîm'deki “İhlâs” Sûresi'dir! Hani şu hepimizin “Kul, Hû vallâhû Ahad” diye bildiği, fakat derinleme mânâsının çoğunlukla farkında olmadığı sûre... “Kurân'ın üçte birine denk” olarak bildirilen Sûre...
Tarih Söyleşileri (İsmail Özcan): Doç. Dr. Emre Dorman / Doç. Dr. Zafer Duygu
- "İnnâ a'taynâkel..." sûresi Mekke'de nazil oldu ve nazil olduğu zaman kurban kesilmiyordu. - Kevser sûresinde geçen "venhar..." kelimesindeki "nhar" intihar kelimesiyle aynı köktendir, benliğini ortadan kaldır anlamındadır. - Kur'ân; Aminu Billâhi hitabı ile varlığındaki hakikatin, özün, orijinin olan Allâh'a iman et der. - "Fe salli li Rabbike venhar" Rabbin olan esma mertebesine yönel ve benliğini kurban et demektir. - Kurban kesme eylemi Hz. İbrahim (a.s.) sünnetidir dolayısı ile Hz. Muhammed'in (a.s.) sünnetidir. - Bayram Hac yapanların af olmasının bayramıdır, Kurban bayramı değildir.
Abbasî Halifesi Me'mun devrinde yetişen üç büyük matematik ve fen alimleridir. İsimleri, Ahmed, Hasan ve Muhammed'dir. Beni Musa (Musa'nın oğulları) diye zikredilmektedirler. Bağdat'ta doğup yetiştiler. Doğum tarihleri bilinmemektedir. Sadece kaynaklarda Muhammed'in 873 (H.260) senesinde vefât ettiği bildirilmektedir. Babaları Musa bin Şakir vefât edince, Halife Me'mun onları terbiye edip, yetiştirdi. Daha sonra Bağdat'taki Beyt-ül-Hikme'ye yani ilim akademisine gönderdi. Yahya bin Mansur'un yanında ilim tahsil eden üç kardeş, matematik, mekanik, geometri, tıp, fizik ve diğer ilimlerde yüksek dereceye ulaştılar. Kardeşler arasında en büyükleri olan Muhammed, vaktinin çoğunu astronomi ve fen bilgileri ile ilgili araştırmalara verdi. Ayrıca mekanik aletler ile meşgul oldu. İlim dallarının çoğunda meşhur olduğu için ona Hâkim-i Beni Musa lakabı verildi. Ahmed bin Musa, mekanik olarak çeşitli tartı aletleri yanında, yükleri çekmek ve kaldırmakta kullanılan bazı aletler yaptı. Mekanik konuları üzerinde titizlikle durdu. Bu hususta kardeşlerini ve bu sahada uğraşanları geçti. Ağabeyi Muhammed ile birlikte büyük bir bakır saat yaparak, aynı yüzyılda yaşayanlara örnek oldu. Üzerine ateş yaklaştırıldığında fitili otomatik olarak ortaya çıkan kandiller yaptı. Kandilin fitili ortaya çıkınca yağ da hemen fitilin üzerine yanacak miktarda fışkırıyordu. Rüzgâr esse bile kandil sönmüyordu. Ahmed bin Musa ayrıca tarlada sulama yaparken, tayin edilen sulama miktarını aşınca sinyal veren bir sulama aleti geliştirdi. En küçük kardeş olan Hasan bin Musâ ise, geometri alanında çok başarılı çalışmalar ortaya koydu. Aynı asırda olan alimlerin çözemediği geometri problemlerini kolaylıkla çözdü. Eliptik eğriler üzerine yazdığı ünlü Kitab-üş-Şekl-il-Müdevver vel-Müstatil adlı eseri, eliptik geometri konusunda batı bilim dünyasında asırlarca temel kaynak oldu. (İslâm Tarihi Ansiklopedisi, c.3, Benî Mûsâ Bahsi)
Martin Lings-Hz. Muhammed'in (SAV) Hayatı En eski kaynaklar referans alınarak hazırlanan eser, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in hayatı ile İslam'ın öğretilerinin anlatıldığı akıcı ve anlaşılır bir üsluba sahiptir. Yazar: Martin Lings #martinlings #hzmahummedinhayatı --- Support this podcast: https://anchor.fm/ne-var-ne-yok/support
Muhammed'in sağ yanında yarenler El kavuşup huzurunda duranlar Muhammed'i ravzasında görenler Muhammed'in o gözleri sürmeli Aşık olan rüyasında görmeli Ebu Bekir sağ yanında oturur, Aslan Ali sancağını götürür, Ümmet olanların işin bitirir, Muhammed'in o gözleri sürmeli Aşık olan rüyasında görmeli. Muhammed'in kaşları var yay gibi. Ağzındaki sözleri var bal gibi. İki yanda iki yanak nur gibi, Muhammed'in o gözleri sürmeli Aşık olan rüyasında görmeli Örümcekler ağlarını ördüler, Güvercinler yuvasını kurdular, Mağarada onlar lütfa erdiler, Muhammed'in o gözleri sürmeli Aşık olan rüyasında görmeli Ravzasında beyaz beyaz direkler Saçağında sıra sıra melekler, Kabul olur orda olan dilekler Muhammed'in o gözleri sürmeli Aşık olan rüyasında görmeli. * * * --- Send in a voice message: https://anchor.fm/baglum-dergah/message
Seyrettim Muhammed'i Doğmuş nurlar içinde Yerle gök ruşen olmuş Söyler kundak içinde Doğuran ana hayran Melekler eder bayram Hak'kın didarın seyran Eder kundak içinde Bağlamışlar elini Kimse bilmez halini Zikre vermiş dilini Söyler kundak içinde Adın koymuşlar Ahmed Ezeldendir Muhammed Ümmeti için minnet Eyler kundak içinde Sürmelemiş gözünü Hak'ka vermiş özünü Muhammed'in yüzünü Göster mahşer yerinde Yunus söyler Kureyşi Akar durmaz gözyaşı Peygamberlerin başı Bakar kundak içinde * * * --- Send in a voice message: https://anchor.fm/baglum-dergah/message
Bağrımdaki biten başlar Muhammed'in aşkındandır Şu gözümden akan yaşlar Muhammed'in aşkındandır Her şâm u seher yandığım âlemlerden usandığım Çarh urup semâ döndüğüm Muhammed'in aşkındandır Sular gibi çağladığım ciğerimi dağladığım Seherlerde ağladığım Muhammed'in aşkındandır Dahledenler devrânıma ermediler seyrânıma Kıydığım kendi cânıma Muhammed'in aşkındandır Çün oldum ol şâhın kulu n'eylerem bu mülkü malı Halk bana dediği deli Muhammed'in aşkındandır Aşkın nârıyla pişdiğim deryâlar gibi coşduğum Bir şeyh elin yapışdığım Muhammed'in aşkındandır Görün Seyfullah'ın kasdın sever ol Allah'ın dostun Sorarlarsa niçin mestsin Muhammed'in aşkındandır Seyyid Nizâmoğlu Seyyid Seyfullah --- Send in a voice message: https://anchor.fm/baglum-dergah/message
''Neden Müslümanım?'' kitabımın 6. bölümü.
• Azerbaycan'ın işgali karşısında duyulan ızdırap ve yeryüzünde zulüm ve işkence altında inleyen dindaş ve soydaşlarımız için bir şey yapamamanın hüznü... • Hıristiyan ilim çevrelerince ikinci Einstein sayılan Sir James Jeans'ın, ilim erbabının inkâra sapmaları karşısında duyduğu şaşkınlık... • “Ama onlar, Allah'ın kudret ve azametini hakkıyla takdir edemediler. Hâlbuki bütün bir dünya kıyamet günü O'nun avucunda, semalar da bükülmüş olarak elinin içindedir. Böyle bir azamet ve hâkimiyet sahibi Allah, onların uydurdukları ortaklardan yücedir, münezzehtir.” (Zümer sûresi, 39/67) âyeti açıklanarak Allah'ın (c.c.) azametini takdir etmenin O'nu çok iyi bilmeye bağlı olduğu vurgulanıyor. • Allah'ı (c.c.) hakkıyla tanıyan ve O'na teslim olan kâinata meydan okuyabilir... • Sahabe-i kirâm efendilerimizin (r.anhüm) Allah Teâlâ'ya teslimiyetteki derinlikleri... • Allah'ın emirlerine ciddî duyarlılık gösteren ve onları titizlikle yerine getirenleri Allah (c.c.) zâyi etmeyecek ve onlara sahip çıkacaktır... • Rabia Adeviye'ye ait olan: “Allah'ı sevdiğini söylediğin halde O'na isyan ediyorsun, / Hayatı bana veren Allah'a yemin ederim ki bu, şaşılacak bir şeydir. / Eğer muhabbetin sadık olsaydı Allah'a itaat ederdin, / Çünkü seven sevdiğine itaat eder.” şiiri tahlil ediliyor. • Bir kalbde Allah muhabbeti yerleşince ağyâr (Allah'tan başka her şey) muhabbeti yok olur gider. • Hz. Fâtıma Anamızın (r.anhâ), Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) vefatından sonra O'na (sallallahu aleyhi vesellem) kavuşma arzusuyla yanıp tutuşması... • Hz. Yusuf'un (a.s.) güzelliği karşısında meyve bıçaklarıyla ellerini kesen kadınlar, Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) güzelliğini görselerdi, bıçakları kalplerine saplarlardı. Ya arzın ve semâların ezel ve ebed Sultanı Allah'ın Cemâlini görselerdi!!!... • Âlem-i İslâm, iştiyakla Allah'a (c.c.) yöneldiği zaman mazlûmiyetten ve mağdûriyetten kurtulacaktır. • Hz. Şuayb'da (a.s.) Allah iştiyakı (kavuşma arzusu)... • Bu Cennet Vatanımızı dört bir taraftan saran düşmanlara karşı Kurtuluş Savaşı verdiğimiz yıllarda, Hindistan'daki Müslümanların Türkiye'ye yardım maksadıyla toplanmaları ve ellerinde ne var ne yok bir araya getirip ülkemize göndermeleri... Muhammed İkbal'in yakazada Peygamberimiz'i (sallallahu aleyhi vesellem) görmesi... • Hocaefendi'nin, mazlûm ve mağdûr milletlerin ağlamalarının dinmesi ve perişan hallerinin sona ermesi için cemaatten dua etmelerini istemesi...
Şeyh Şamil, Ruslara karşı Kafkasya'yı ayağa kaldıran mücâhit, âlim, velî, Dağıstanlı meşhur İslâm kahramanıdır. İlmi ve mücâdelelerde önderliği sebebiyle İmâm-ı Şâmil ve Şeyh Şâmil namlarıyla meşhûr oldu. Şeyh Şâmil, otuz yaşına kadar tefsir, hadis, fıkıh, edebiyât, târih, sarf, nahv ve fen bilgilerini öğrendi. Saîd Herekânî'den zâhirî, Cemâleddîn Kumukî'den bâtınî ilimleri öğrendi. İlim tahsili için gittiği Irak'ta Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleriyle görüşerek onun yüksek yoluna tâbi oldu. Memleketine dönüşünde; çocukluk arkadaşı Gâzi Muhammed'in işgalci Ruslara karşı başlattığı mücâdeleye iştirak etti. 39 yaşında imâm seçilen Şeyh Şâmil, mücâhidleri yeniden teşkilâtlandırdı. İki metreyi aşan boyu, atletik yapısı, metâneti, ilmî kudreti, hitâbeti ve sarsılmaz îmânıyla kendisine tâbi olanların emniyetini kazandı. Bölük-pörçük gruplar hâlinde olan bölge halkını etrâfında topladı. Ruslara karşı tam bir birlik meydana getirdi. Teşkilâtlandırdığı mücâhidler, Rus birliklerinin korkulu rüyâsı oldu. Şeyh Şâmil'in basit silâhlarla yaptığı mücâdelelere Ruslar, kalabalık birlikler ve ağır silâhlarla cevap verdiler. 1834'ten 1859 yılına kadar Kafkasya, Rus zulmüne karşı Şeyh Şâmil'in önderliğinde direndi. Kafkasya'daki şanlı direniş bütün dünyâda duyuldu. Halîfe-i müslimîn Abdülmecîd Han tarafından desteklendi. Ancak şartların müsâit olmaması sebebiyle istenilen ölçüde yardım yapılamadı. Buna rağmen, Kafkas mücâhitleri zafer üstüne zaferler kazandılar. Şeyh Şâmil, daha sonra hac için İstanbul ve Mısır üzerinden Hicaz'a gitmek üzere Rusya'yı terk etti. İstanbul'da Abdülazîz Han'ın misâfiri oldu. Bütün arzuları yerine getirildi. Mısır'da Hidiv İsmâil Paşa'nın sarayında bir ay kadar ağırlandı ve bu arada Cezâyir kahramanı Emîr Abdülkâdir'le de görüştü. 1871'de Medîne'de Hakk'ın rahmetine kavuşan Şeyh Şâmil, Cennetü'l-Bakî Kabristanına defnedildi. (Rehber Ansiklopedisi, 16.c., 73.s.)
İbrahimi dinlerin son peygamberi Hz. Muhammed'in hayatına bakarken, inançların doğasına, 7. yüzyıl Arap Yarımadası'nın siyasi pozisyonuna ve sıfırdan bir devlet kurmanın hikayesine de bakmaya çalışıyoruz. Metin, kaynak, müzik: https://www.patreon.com/posts/37435259
Caner Taslaman'ın, Terör'ün ve Cihad'ın Retoriği kitabında; Terör nedir?, Terörist kimdir?, Terör kelimesi retorik olarak nasıl kullanılıyor?, Kuran'a göre cihad nedir?, Cihad fetvasını kimler verebilir?, Kuran'daki savaş ayetleri, Kuran'a göre savaş, Kuran'a göre öldürülmesi gerekenler, Kuran'a göre kimler öldürülebilir?, Kuran'da insan öldürmeyle alakalı ayetler, Kuran'ın savaş tutumu, Kuran'a göre hangi şartlarda savaş yapılır?, Müslümanlar kimlerle savaşabilir?, Kuran'a da anlaşmalar, Hz.Muhammed'in müşriklerle anlaşma yapması, Dinler savaş kaynağı mı?, İslam şiddet dini mi?, İslam şiddeti destekliyor mu?, İslam'a göre Ateistler öldürülmeli mi?, gibi konulara cevap bulabilirsiniz. Kitaptaki başlıklar: 1) ‘Terör' Kavramının Retorik Olarak Kullanılması 2) ‘Cihad' Kavramının Retorik Olarak Kullanılması 3) ‘Cihad' Kavramının Kurani Anlamı 4) Kuran ve Savaş Ahlakı 5) Kuran'a göre antlaşma yapmak ve iletişimsel eylem 6) Kaynak olmak ile mobilize edici unsur olmak arasındaki fark 7) Olağanüstü aciliyet istisnası
Kur'an-ı kerîmin orijinal hâliyle bugüne kadar ulaşması, daha önceki mukaddes kitaplardan hiç birisinin sahip olmadığı bir hususiyettir. Bunda Hazret-i Muhammed'in arkadaşları olan büyük insanların mühim rolü olmuştur. Bunun da alâka çekici bir hikâyesi vardır.
Hadice binti Huveylid (r.anhâ), Peygamber (s.a.v.)'in hanımıdır. Peygamberliğini mutlak olarak ilk tasdik eden kimsedir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: **“Geçmiştekilerin en hayırlı kadını Meryem bintu İmran'dır. Asrımın en hayırlı kadını Hatice bintu Huveylid'dir.” (Buhari)** Ebu Hureyre (r.a.)'den; “Cibril (a.s.), Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve dedi ki: **“Ey Allah'ın Resûlü! dedi. İşte Hadice geliyor. Beraberinde bir kap var, içerisinde yiyecek veya içecek mevcut. O yanına geldiği vakit, ona Rabbin'den ve benden selâm söyle ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mamul bir evle müjdele!” (Buhari)** Aişe (r.anhâ)'dan;**“Resûlullah (s.a.v.)'in hanımlarından hiçbirine, Hadice (r.anhâ)'ya karşı duyduğum kıskançlığı duymadım. Halbuki ona yetişmemiştim. Resûlullâh (s.a.v.) ne zaman bir koyun kesip parçalara ayırsa Hadice (r.anhâ)'nın dostlarına da gönderirdi. Bir gün ona kızdım ve “Yine mi Hadice?” dedim. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki; “Ben onun sevgisiyle rızıklandırıldım.” (Müslim)** Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki; **“Dünya kadınlardan İmran'ın kızı Meryem, Huveylid'in kızı Hatice, Muhammed'in kızı Fâtıma ve Firavun'un karısı Asiye sana yeter.” Bunlar müminlerin annesi Hadice (r.anha)'nın faziletlerinden bazısıdır. Resûlullah (s.a.v.)'in evlendiği ilk eşi olması, Peygamber (s.a.v.)'in o vefât edinceye kadar başkasıyla evlenmemiş olması, onun tebliğinde ve davetinde yardımcı olması, “Allah seni asla utandırmaz.”** diyerek teselli etmesi ve Resûlullâh (s.a.v.)'in İbrahim dışındaki çocuklarının ondan olması da onun faziletlerindendir. Hakim b. Hizam dedi ki: “Hadice (r.anhâ) bi'setin 10. yılında vefât etti. O sırada cenaze namazı meşru kılınmamıştı. Onu kabrine Peygamber (s.a.v.) indirdi. Hacun'da defnedildi. **(İbn Hacer, _El-İsabe (Seçkin Sahabeler)_, s.491-492)**
Resûlullâh (s.a.v.) buyuruyorlar ki: **“Bir melek yanıma gelerek bana selâm verdikten sonra şöyle dedi: ‘Ben devamlı olarak seninle müşerref olmak için Allâh'ımdan müsâade istiyordum.' Melek daha sonra şöyle dedi: ‘Ey Allâh'ın Resûlü sana müjdeler olsun ki, Allâh'ın nezdinde senden daha iyi bir hiç kimse yoktur.'** **“Benimle kıyâmetin durumu (ha geldi, ha gelecek diye) yarış eden iki koşu atına benzer. Yine benimle sizin durumunuz, daha önce gönderilip düşman bu tarafa geliyor diye elbiselerini çıkararak işaret eden bir öncüye benzer.” “Kıyâmet günü bütün insanların efendisi, yer yarılarak kabrinden ilk çıkacak insanlara şefâat kabul edilecek yine ben olacağım.” “Ben dört meziyetle insanlardan üstün kılındım; Cömertlikle, Cesurlukla, Zevcelerime karşı iyi davranmakla beden kuvvetiyle.”** **“Ey müminler bana salavât getiriniz ve tam mânâsıyla duâ ediniz. Sonra şöyle deyiniz: Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ â'li Muhammed ve barik alâ Muhammed'in ve alâ â'li Muhammedin kema bârakte alâ İbrahime ve, alâ â'li İbrahim inneke hamidüm mecid. Allâh'ım, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve aile efradının derecelerini yükselt ve makamlarını âli eyle. İbrahim (a.s.) ve aile efradına ihsan da bulunduğun fevzü bereketini, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve aile efradına da bağışla. Çünkü sen şüphesiz hamid ve mecidsin.”** **“Oturduğunuz meclislerinizi bana salavât getirmekle süsleyiniz. Çünkü salavâtlarmız sizin için nur olacaktır. (Kıyâmet günü o nurun sayesinde sırat köprüsünden geçmeyi başaracaksınız.)” “Allâh (c.c.)'un öyle melekleri vardır ki, kendilerine (insanların) ibâdetlerini işitme duygusu verilmiştir. Kim bana salavât getirirse o melekler onu bana ulaştırır. Rabbime yalvardım ki, bana salavât getiren kuluna on tane rahmetini ihsan eylesin.” “Ey müminler bana salavât getiriniz. Zira üzerime getirilen salavâtlar, günahlarınızın kirlerini temizleyen manevi bir alettir.”** **(İmâm Suyutî, _Câmiü's-sağîr_, 1.c., 26-36.s.)**