POPULARITY
Katolik dünyasının lideri Papa Francis'in vefatının ardından Kilise'nin geleceği ne olacak? ABD'de altın fiyatlarının yükselmesine neden olan siyasi skandallar, Harvard Üniversitesi'nin Trump yönetimine açtığı dava, İsrail'de Netanyahu'ya yönelik çarpıcı iddialar ve Türkiye'de Yozgat mitingiyle yeniden canlanan muhalefet hareketi... Soli Özel'le Sınır Ötesi'nde bu hafta, dünya siyasetindeki çalkantılı gelişmeleri ve Türkiye'de erken seçim ihtimalini konuştuk. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
T24 yazarı Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur ile T24 editörü Hazal Sipahi'nin dizi ve film gibi yapımları tartıştığı Ekran Aşkına'nın yeni bölümünde Konsey filmi mercek altında. Papa'nın ölümünün ardından Kardinal Lawrence, yeni Papa'nın seçilme sürecini yönetmekle görevlendirilir. Lawrence, dünyanın en gizli ve kadim olaylarından birini yönetirken kendisini, Kilise'nin temellerini sarsabilecek bir komplonun ortasında bulur. Ancak Vatikan'da skandallar, ittifaklar, siyasi entrikalar yoğunlaşırken, ölen Papa'nın bazı kritik sırları olduğunu ve yeni bir Papa seçilmeden önce onları çıkarması gerektiğini fark eder. Yeni Papa gerçekten kutsal bir seçimle mi belirleniyor? Vatikan tarihinde bir ilk yaşanmak üzere olabilir mi? Güç mü daha önemli, inanç mı? Video
Orta Çağ... İnsanlık tarihinin en acımasız, en karanlık dönemi belki de. Ama işte, o karanlığı aydınlatmak uğruna yanmayı dahi göze alanlar vardı. Giordano Bruno da onlardan birisiydi. Kimilerine göre bir bilim şehidiydi o. Gerçekleri savunduğu ve bundan asla vazgeçmediği için yaktılar Giordanoyu... Hiçbir Şey Tesadüf Değil'in bu bölümünde Giordano Bruno'nun hikayesine tanıklık edeceğiz. Onun yaktığı ışığı takip edeceğiz.------ Podbee Sunar -------Bu Podcast, Hepsiburada hakkında reklam içerir.Hepsiburada'da Efsane Kasım başladı! Binlerce üründe en iyi fiyat garantisi seninle, başka yerde aramaya gerek yok. Kaçırmak istemeyeceğin efsane fırsatlar için tıkla Ayrıca WhatsApp kanalını takip ederek güncel kampanyalardan haberdar olmayı da unutmaBu Podcast Cambly hakkında reklam içerir.Cambly'nin Black Friday kampanyasından yararlanın, yıllık paketlerde aylık 249 TL'den başlayan fiyatlarla İngilizcenizi geliştirin. www.cambly.com tıklayın ve BF24 kodunu kullanarak 12 aylık paketlerde, aylık paketlere göre %60 daha avantajlı fiyatları kaçırmayın.Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Podbee50 kodumuzla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin. 1400'ü aşkın uzman klinik psikolog arasından size en uygun olanlarla terapi yolculuğunuza kolaylıkla başlayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Konuğumuz Şehnaz Şişmanoğlu ile İki Kilise Arasında Binamaz - Karamanlıca Edebiyatta Dil, Kimlik ve Yeniden-Yazım adlı kitabı üzerine konuşuyoruz.
Konuğumuz Şehnaz Şişmanoğlu ile İki Kilise Arasında Binamaz - Karamanlıca Edebiyatta Dil, Kimlik ve Yeniden-Yazım adlı kitabı üzerine konuşuyoruz.
Terör örgütü PKK ile yatakçısı ABD'nin Suriye'de kurguladığı 11 Haziran ‘seçimlerini', Tel Aviv, Gazze soykırımından ‘sıyrılırsa', İran ve Türkiye'yi “yaşam alanından” uzak tutma planı/ihtarı olarak değerlendirebilirsiniz… Ermenistan'da Paşinyan'a yönelik muhalefete Kilise'nin de katılmasını, yeni Doğu-Batı sınırının daha genişlemesini önlemek adına Hazar operasyonu sayabilirsiniz… Keza Gürcistan'da, Gürcüceyi bile doğru dürüst konuşamayan Cumhurbaşkanı'nın, “Etki Ajanları Yasası”nı referanduma götürerek ülkeyi kadife ayaklanma havuzuna itekleme aklını, Karadeniz denklemleri, Ukrayna Savaşı'nda Rusya'yı meşgul etme ve dahi aynı Hazar haritasının diğer taktik paftası kabul edebilirsiniz… İran'da, Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'ın hayatını yitirmesi ile ortaya çıkan boşluğun yerine, bölge politikalarında Tahran'a yeni bir iktidarla seçenek geliştirme potansiyeli sunulduğunu akla getirebilirsiniz… *** 24 yıl aradan sonra gerçekleşen Berlin-Paris buluşmasını, Rusya'nın üzerine yürümek vitrini ardında, Biden sonrası olası Trump dönemi kâbusu kabul edebilirsiniz… Keza, 6-9 Haziran'da yapılacak, 450 milyon insanın oy kullanacağı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kıta ülkelerinin başı kesik tavuklar gibi birbirlerine nasıl çarpıp sersemlediklerini de, “aşırı sağ” korkular yüzünden elde gram kalmış demokrasilerini nasıl ezip geçtiklerini de alametler dökümüne ekleyebilirsiniz. Çünkü AP'de ‘menfaat', bir tür ‘Ponzi' tezgâhıdır… *** Yunanistan'ın bir yandan Ankara'ya buseler gönderip, öte yandan Ege krizini canlı tutup, ‘Türkiye'yi ilgilendirmez' demesini, Irak ve Suriye'de TSK'nın dikkatini dağıtma olarak akılda tutabilirsiniz. Cumhurbaşkanı'nın EFES-24'ten Suriye'ye çektiği çizgi odur… Türkiye'nin, aynı konuşma metni içinde, İsrail'le birlikte ABD'yi eli kanlı ilan edip, hem de AB, İslam İşbirliği Teşkilatı, NATO'yu toptan aynı kan banyosunun vurdumduymazları ilan etmesini, “alayınıza rest” saymak isteyebilirsiniz…
Bir istismar suçlusunu affettiği ortaya çıkan Macaristan Cumhurbaşkanı Katalin Novak, 10 Şubat'ta istifa etti. Novak'ın istifasının altından ise Macaristan Reform Kilisesi çıktı. Kilise, Vatikan Devlet Başkanı ve Katoliklerin Ruhani lideri Papa Francis'in Nisan 2023'teki ziyaretinde affedilecek kişiler için Novak'tan ricacı olmuştu. Reform Kilisesi'nin önerdiği isimleri ise Papa'ya danışarak belirlediği öğrenildi. Böylece bir istismar davasında yanlış beyan verdiği için istifa eden Papa 16. Benedict'ten sonra bir kez daha Vatikan'ın çocuklara yönelik taciz girişiminde bulunan suçluları aklamak için harekete geçtiği ifşa oldu. Bu, Vatikan'ın ilk vukuatı olmadığı gibi, son olay da değil.
CIA'in Beslemesi, Gizli Kardinal Fetullah; Pensilvanya'daki ininden kafasını çıkardı! “Yeniden dirilişten” söz ederek, adreslere teslim “bilinçaltı mesajı” verdi. Aynen, 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması öncesindeki “subliminal mesajları” gibi! KONTRGERİLLA YÖNTEMİ FETÖ elebaşının bu çıkışı, hangi kontra saldırıların ardından geldi? Sarıyer'deki kiliseye DEAŞ'ın… Çağlayan Adliyesi'ne DHKP-C'nin terör saldırılarından kısa süre sonra! *** Bunlara, aralık ve ocakta Kuzey Irak'ta peş peşe şehitler verdiğimiz PKK'nın terör saldırılarını ekleyelim! *** DEAŞ, DHKP-C, PKK ve FETÖ… Hepsi, ABD'nin kumandasındaki taşeron örgütlerdir. FETÖ, Türkiye'deki Gladyo'nun ‘lokomotif örgütü' olarak diğerleriyle işbirliği içinde, koordineli, zincirleme hareket eder. *** 28 Ocak 2024'teki Kilise saldırısı ile 28 Haziran 2016 tarihli Atatürk Havalimanı'na yönelik canlı bomba saldırısının bağlantılı olması bundan dolayıdır. İki terör eyleminde de kullanılan örgüt DEAŞ, her ikisinde de onlara “zemin hazırlayan, alan açan” ve de saldırıları organize eden FETÖ'dür. NEYİ GÖSTERİYOR?
Prodüktör: Büşra Uygun İyi akşamlar! Medyascope'un podcast'i Bugün Ne Oldu?'dan herkese merhaba, ben Berna Büyükbayrak. Türkiye ve dünyanın gündemini sizlere aktaracağım. Hazırsanız başlayalım! * Santa Maria İtalyan Kilisesi saldırısında 51 kişi gözaltına alındı * CHP'de İzmir ve ilçeri adayları masada * DEM Parti, Diyarbakır'da kadın belediye eş başkan adaylarını tanıttı * MetroPOLL Araştırma: DEM Parti seçime girse dahi Ekrem İmamoğlu önde * Erdoğan: "İstanbul'daki ortalama trafik süresi 64 dakikadan 39 dakikaya düşecek" * AYM, "kadın, erkeğin soyadını alır" maddesini iptal etti * Ürdün'deki ABD üssüne saldırı: 3 asker öldü, 25 asker yaralandı * Sakarya'da incelenen bin 147 cinsel istismar vakasında 3-11 yaş aralığındaki 366 çocuk var * CHP iki kadın aday adayının yarıştığı Edremit'te “mor sandık” kuracak
Reginald Rose'un “12 Öfkeli Adam” isimli tiyatro oyunu 1957'de Sidney Lumet tarafından beyaz perdeye aktarıldı ve film sinema tarihinin en önemli eserleri arasında yerini aldı. Devlet Tiyatroları da bu oyunu M. Akif Yeşilkaya'nın başarılı yönetimi ve oyuncuların muhteşem performansıyla sahnelemeye başladı. Hafta içinde (yine) Fatih Şahin'in teşvikleriyle gittik ve bu güzel oyunu tekrar izleme fırsatı bulduk. Oyun, babasını öldürmekle itham edilen bir gencin 12 kişilik mahkeme jürisinin tartışmalarını konu ediniyor. Jürinin 11 üyesi mevcut deliller ışığında gencin kesinlikle suçlu olduğuna ve idam edilmesi gerektiğine inanırken, bir kişinin şüpheleri, soruları ve ikna edici konuşmaları kararı tam tersine çeviriyor. 12 Öfkeli Adam oyunu ve filmi, psikoloji, sosyal psikoloji, sosyoloji, hukuk ve daha birçok alanda referans eser kabul ediliyor. Oyunu izlerken bir husus özellikle dikkatimi çekti: Jüri üyelerinden bir tanesi, zanlının göçmen olduğunu, anne babası tarafından kötü yetiştirildiğini, bir çöplükte büyüdüğünü, zaten potansiyel bir suçlu olduğunu, zanlıya insan demenin doğru olmayacağını, onun aslında bir hayvan olduğunu, dolayısıyla ortadan kaldırılması gerektiğini, böylece sokakların temizlenebileceğini, eğer bu yapılmazsa zanlının ve onun gibilerin gün gelip kendilerini yok edeceğini savunuyor. Diğer jüri üyeleri bu ırkçı görüşlere tepki gösteriyorlar. Dikkatimi çeken elbette bu değil. Batılılar belli konulara aşırı hassasiyet gösteriyorlar: Irkçılık, laiklik, karşılıklı sevgi ve saygı, ifade özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları, hukuk vs. Ancak Batı uygarlığının bu ilkeleri “daha huzurlu, güvenli ve yaşanabilir” bir dünya inşa etme idealiyle ortaya çıkmıyor. Tam tersine, Batılılar, kendi şeytanlıklarını, içlerindeki kötülüğü bastırmak için bu ilkelere sığınıyorlar. Daha doğrusu sığınmak zorundalar. Laiklik ilkesi örneğin... 1618-1648 arasındaki 30 Yıl Savaşları Avrupa'daki mezhepler savaşıydı. 8 milyon insan hayatını kaybetti. Irkçılık konusunda hassaslar zira Amerika Birleşik Devletleri'nde siyah-beyaz ayrımı sadece ve sadece 59 yıl önce, 1964 yılında kaldırıldı. Yani daha düne kadar siyahiler ile beyazlar aynı tuvalete bile giremiyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nda ölen 80 milyonun çoğu ırkçılık nedeniyle hayatını kaybetti. Latin Amerika ve Afrika'da soykırımdan tecavüze, katliamdan sömürüye, köle ticaretinden hırsızlığa kadar her türlü yüz kızartıcı suçu işlediler, İfade özgürlüğü aynı şekilde: Kilise, engizisyon, farklı fikir ifade edenlere karşı son derece acımasızdı. Yüzbinlerce insan giyotinle, hatta yakılarak infaz edildi.
Orta Çağ'da Batı-Hristiyan dünyası kilise ve din baskısı altında kalmıştı. Papalık, krallıklar, kilise engizisyonu, kitleleri din baskısı altında, inim inim inletiyordu. Modern bilimin ortaya çıkması, bilim-din tartışmaları, milliyetçilik, Protestanlığın doğuşu gibi etkiler sonunda, Batı dünyası topyekûn kiliseden bağımsızlığını ilan ederek din dışı bir toplum kurdu. Geleceklerini modern bilim, rasyonel hukuk ve devlet düzeni üzerinden yeniden şekillendirdiler. Batılı devletler, din-devlet ilişkilerini birbirinden ayırdılar, laiklik prensibi bütün Batı toplumlarında kabul görmüş ve din Batı'da yedek bir unsur olarak varlığını devam ettirmiştir. Vatikan, bir bakıma bu laik düzenin temsilcisi haline getirilmiş, etkisiz, temsili bir devlet konumunda kalmıştı. Orta Çağ Hristiyanlığının, Hristiyan toplumlar dışında, Müslümanlar ve Yahudilerle ilgili sorunları da vardı. Bu sorunlar itikat kaynaklı sorunlardı. Orta Çağ boyunca Kilise, Müslümanların putperest olduğuna inanmıştı, Yahudileri ise kendi peygamberlerini öldüren din mensupları olarak tanımlıyordu. Bu sebepten dolayı Müslümanları kentlerine kabul etmediler, Yahudileri ise kente kabul edip gettolara kapattılar. Orta Çağ boyunca yahşilerle ilgili inanç ve itikat şu şekildedir: Bütün belalar, kötülükler, mikroplar, maddi-manevi pislikler, Yahudilerden kaynaklanmaktadır. Bu sebepten dolayı Yahudiler, Batı kentlerinde yarı-hayvan, yarı-insan muamelesi görmüşlerdir. Bu sebepten tarih boyunca Yahudiler büyük sürgünlere maruz kalmış, dışlanmış, kıyıma uğramıştı. Babil sürgünü ile başlayan bu süreçte, 500 yıl önceki İspanya sürgününden sonra içeriği tartışmalı olmakla beraber Hitler'in Yahudi katliamı, sürgünlerin en “modern”i olanıydı. Yabancı düşmanlığı ve ötekileşme kültürü, Hristiyan Batı'nın Yahudilere uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Aslında dip dalgada Yahudi düşmanlığı bütün Batı'da devam etmekledir. Medya ve modern Batı bu düşmanlığı Müslümanlara yönlendirerek Yahudiler aradan çıkarma gayreti içindedir. Buna karşılık, Müslümanlar nezdinde ise her üç din de ilahi din ve tek Allah'a ait olduğu için, Yahudiler ve Hristiyanlar, Müslüman şehirlerde hukuk içerisinde yaşama şansı bulmuştur. Bugün dahi, İsrail'in 75 yıllık zulümune karşın, bütün Müslüman ülkelerde en küçük bir dışlanma yaşamadan, rahat bir şekilde hayatlarını sürdürmektedirler. Geçtiğimiz günlerde Yahudi bir din adamı tam da bu durumdan bahsetti: “75 yıldır Müslümanlara yapmadık zülüm bırakmadık, fakat hala Müslüman ülkelerde Yahudiler olarak yaşamaya devam ediyoruz.” Evet bütün Müslüman ülkelerde Yahudiler yaşamaktadır.
Bundan 40 yıl önce Türkiye'den Almanya'ya gelip iltica başvurusunda bulunan Kemal Cemal Altun, bulunduğu Berlin İdare Mahkemesi binasının altıncı katından atlayarak intihar etti. Türkiye'de idam ile yargılanan Altun'u intihara sürükleyen neden iltica başvurusu kabul edilmiş olmasına rağmen sınırdışı edilme ihtimalinin bulunmasıydı. Altun'un intiharı pek çok kentte protestolara neden oldu. Olay, Alman toplumunda mülteciler konusunda duyarlılığın artmasını sağladı. Kilise ilticasının yolunu açtı. Almanya'da bugün hala iltica kurallarının sertleşmesi ve sınırdışının kolaylaştırılması tartışılıyor. Altun'un intihar ettiği günleri hatırlayan SPD'li Ahmet İyidirli, bugünkü tartışmaları değerlendirdi. Mikrofonda Çelik Akpınar ve Gökçe Göksu var. Von Celik Akpinar.
Dekart, Galile, Kopernik, Newton, Lavoisier, Kepler, Wright Kardeşler, Toriçelli, Kristof Kolomb, Vasco de Gama... İçinizde bunları tanımayan var mı? İlkokuldan başlayarak tanımaya başladığımız bu yabancı bilim adamları tarih kitaplarına bakarsanız, birçok önemli buluşun “ilk” sahibi. Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul'dan Latinceye veya Fransızcaya çevirilen bir çok kitaplar ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından sahip çıkıldı. Mesela “Newton'dan yerçekimini “ilk bulan” kişi diye bahsederiz. Oysa yerçekimini ilk keşfeden, bilim adamı, pek tanımadığımız bir müslüman: Râzi'dir. Avrupa'da ilmî ve fikrî gelişmeler bu devrede de ilerlemiş, ancak henüz bunlar halka mal edilemediği ve sanayiye tatbik olunamadığı için, bu gelişmenin cihan tarihi çapındaki ehemmiyeti duyulamamıştır. Kilise, yavaş yavaş ilmi kontrolden vazgeçmeye başlamıştır. Ancak bilhassa İspanya gibi Katolik ülkelerde ilme karşı taassup devam etmektedir. Meselâ 1600 yılında İtalya'da Bruno, Kopernik nazariyesini (teorisini) neşrettiği için Engizisyon tarafından yakılmıştır (Pirenne, II, 616). Otuz Yıl Savaşları, Hıristiyanları birbirine düşürerek, Avrupa'da bir şüphecilik havasının teşekkülüne yol açmış, bu, serbest düşünce yararına olmuştur. Rönesans, Arablar ve Bizans vasıtasıyle Avrupa'ya geçen ilim ve tefekkürü, umûmî istifâdeye sunmuştu. 17. asırda müsbet ilimlere atlayarak meyvelerini veren bu akımın önüne geçmek, artık hiçbir kuvvet tarafından mümkün olamadı. Bununla beraber Kilise, müsbet bilginin, kendi batıl dinleri aleyhine bulunduğu iddiasından vazgeçmedi. Dekart, 1637'de Discours de la Methode'u yayınladı. Fransa'yı şahsı için tehlikeli bulan büyük mütefekkir, hürriyetin daha geniş olduğu Hollanda'da yaşamaya başladı ve Meditations'u neşretti. Diğer taraftan Viete, Türk asıllı Müslüman büyük bilgin Hârezmî'nin bulduğu cebir ilmini tam mânâsıyle Avrupa'ya tanıttı. Gene Müslümanların bulduğu trigonometri, Avrupa'da yayılarak müsbet ilimlerin gelecekteki gelişmelerine zemin hazırladı. (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi)
Fatih Toprakoğlu, protestan kilisesine yaptığı ziyaretten kalan ilginç anısını anlatıyor.
İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak kabul etmemek, her insanda, insan haysiyeti görmek, insan vakârına inanarak onu korumak, insanı -suçlu da olsa- lüzumsuz varlık saymamak, gibi kavramların anlaşılması Batı'da oldukça gecikmiş, gereği gibi hâlâ anlaşılamamıştır. İlk çağlarda cezalandırma, tamamen keyfî uygulamalara dayanıyordu. Kuvvetli olan zayıfa istediği şekilde işkenceler uyguluyor, ondan öcünü alıyordu. Meselâ, eski Roma'da kuvvet sahipleri istediklerini suçlu ilân eder ve cezalandırırlardı. Cezâ hukûku sahasında çağdaş milletlerde kabul edilen yüksek esaslardan hiçbiri Roma tarafından bilinmezdi. Roma hukûku insan ferdinin değerini anlamamıştır. Romalılarda kur'a çekilerek ölüm cezâsı verilebiliyordu. İki adamın karşılıklı birbirini öldürmeleri, çarmıha gerilenin çektiği acı ve vahşî hayvanların suçlu görülenleri parçalamalarından zevk alınırdı. Eski Yunan ve Romalılarda suçlu görülen kimsenin çocukları da cezalandırılırdı. Orta Çağ insanının durumu da farklı değildir. Bu çağ insanının belirmiş bir kişiliği yoktur. O, ağırlık merkezini dinde bulan bir kültür sistemi içinde, belli bir görevi olan uzuv gibidir. Kilise ve toplum karşısında erimiştir. Bağımsız ve saygıya değer hiçbir varlığı yoktur. Yeni ve yakın çağda da durum değişmemiştir. Meselâ, Fransa'da cezâların tek temeli suçlunun sindirilmesi, yaptığının keffâretini ödemesiydi. Yargıç istediği cezâyı veriyordu. Kânunda cezalar tayin edilmemişti. Cezâlar, mahkûmun tekerleğe gerilmesi, çuvala koyup suda boğulması, yakılma, kaynar suya daldırma, diri diri toprağa gömme, kolları ve bacaklar, dört beygire bağlayıp ayırma vb. yöntemlerle infaz edilirdi. Kılıçla kafa uçurularak ölüm, asillere mahsustu. Asilzâdeler ile halk ayrı cezalara çarptırılırdı. Asilzâdelere karşı işlenen önemsiz bir suç, çok ağır cezâyı gerektiriyordu. Bir isyânı ateşleyen kırbaçlanıyor, ama aynı adam asillere suç isnad ettiğinden dolayı ateşte yakılıyordu. Küçük çocuklar (8 ve 13 yaş) da idam edilirdi. (www.mevlanatakvimi.com)
Matthew 5:1-12 Micah 6:1-8 4th Sunday after Epiphany Image: Fresco of Christ Pantocrator, dome of Dark Church (Karanlık Kilise), a cave Cappadocia, Turkey
"Kurtubalı Hristiyanlar, Arapların şiirlerini ve masallarını okumayı seviyor. Onların fikirlerini çürütmek için değil, daha doğru ve zarif bir Arapça'ya sahip olmak için Arap ilahiyatçıları ve filozofları inceliyorlar. İncil'in Latince tefsirini okuyan veya İsa'nın yaşam ve öğretilerini, peygamberleri veya havarileri araştıran halk şimdi nerede? Heyhat! Tüm yetenekli genç Hristiyanlar, büyük bir şevkle Arap kitaplarını okuyup çalışıyor, büyük masraflarla muazzam kütüphaneler topluyor, Hristiyan edebiyatı ilgiye değmez diye küçümsüyorlar. Dillerini unutuyorlar. Arkadaşına Latince mektup yazan her bir kişiye karşılık, kendini zarafetle Arapça ifade edebilen ve bu dilde Araplardan daha iyi şiirler yazan bin kişi vardır.” Endülüs Emevî Emirliği döneminde Kurtuba'da (Cordoba) yaşayan Hristiyan bilgin Paul Albar (800-861), Hristiyan gençler arasında gittikçe yayılan Arap ve Arapça hayranlığını bu esef dolu cümlelerle ifade ediyordu (Aktaran: Richard W. Southern, Orta Çağ Avrupasında İslâm Tasavvuru, s. 29, Kutadgu Yayınları). Hristiyanlar için, Endülüs'teki Müslüman varlığı hiç sona ermeyecek gibiydi. Kendi içlerinde derin çatışmalara savruldukları yetmiyormuş gibi, İslâmî kültür Hristiyan nesilleri de etkisi altına almıştı. Nereden bakarsanız bakın, dindar bir Hristiyan için, durum hiç de “ümit” vadetmiyordu. Aradan 250 yıla yakın bir zaman geçmişti ki, Avrupa'nın her yerinden toplanan Haçlılar, İslâm ülkelerini baştanbaşa çiğneyerek Filistin'e hücum ettiler ve 1099'da Kudüs'ü ele geçirdiler. Bu defa üzüntü sırası Müslümanlardaydı. Papalığın bizzat kışkırttığı Haçlıların Anadolu, Suriye ve Filistin'de işlediği cürümler öylesine dehşet vericiydi ki, Müslümanlar için adeta “dünyanın sonu” gelmişti. Haçlı Seferleri, Hristiyanların Müslümanlarla Endülüs'ten sonraki ikinci kitlesel temasıydı. Ancak bu defa, değerlendirme ve yorumlara “zafer tonu” karışıyordu. Endülüs'teki yorum ve yaklaşımların aksine, İslâm'a ve Müslümanlara dair yazılanlarda genelleme dolu ezberci üsluplar göze çarpıyordu. Tarihin akışı yine durmadı. 1187'de Salahaddîn, Kudüs'ü Haçlıların elinden kurtardı. Sonraki süreçte Haçlılar, adım adım geri püskürtüldü. Arada Moğolların İslâm coğrafyasında meydana getirdiği tahribat Hristiyanları tekrar ümitlendirdiyse de, önce Memlûk ardından da Osmanlı çağları yaşandı. Osmanlı İmparatorluğu, yıkılıncaya kadar, Batı'da Kilise ve Hristiyan din adamlarının inşa ettiği “öteki” imajında ana unsurdu. Eş zamanlı olarak, bütün kollarıyla büyüyüp serpilen Oryantalizm de Kilise'nin istifade ettiği bir malzeme deposuna dönüştürüldü. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca ise, birbiri ardına ortaya çıkan modern siyasî ve kültürel akımlar, Roma merkezli Katolik Kilisesi'nin gittikçe zayıflamasına yol açtı. İslâm dünyası sömürgeci devletler, işgaller ve iç çatışmalar yoluyla zaten parçalara ayrılmıştı. Böylece karşısındaki “öteki”ni yitiren Kilise, kendi tabanına ve mensuplarına bir şey söyleyemez hale geldi. Kiliseler cemaatsiz ve papazlar muhatapsız kaldı. Zaman zaman “fanatik” bazı sesler yükselse de, Kilise artık dünyanın gidişatına yön verdiği ve Müslümanlara karşı kampanyaların başını çektiği o eski muktedir devirlerinden çok uzaktaydı.
İçinde yaşadığımız çağı iyi kavramadan, çağrı›mızın çağ›ını kurması yolculuğuna çıkamayız. Kendimizi anlamadan da çağı anlayamayız. Kendimizi anlamanın yolu, fıtratı iyi kavramaktan ve fıtratın nasıl metamorfoza uğratıldığını görebilmekten geçer. SOCRATES'İN SEVABI VE GÜNAHI Çağımızın en parlak düşünürü Heidegger, “felsefenin / ‘düşünme'nin Socrates'le birlikte bittiğini” söylemiş, 2500 yıllık bir ezberi bozmuştu. Oysa bize anlatılan hikâye neydi, şimdiye kadar? Felsefeyi, dolayısıyla düşünmeyi Socrates, Eflatun ve Aristo'yla başlatmaktı. Bugün yaşadığımız temel varoluşsal sorunların gerisinde Socrates'in imzası vardır, dersem bir ezbere de bendeniz bozmuş olur muyum, bilemiyorum! Socrates'in bir günahı var, bir de sevabı. Socrates'in sevabı, Grek putlarını yıkması. Socrates'in günahı ise, iki bin küsur yıldır insanlığa pahalıya malolan, insanın tanrılaştırılması (antroposantrizm) yolculuğunun temellerini atması. Birinci sınıf felsefe tarihçileri bize, Socrates'in yaptığı işi / işlediği “metafizik cinayet”i, tek bir kavramla anlatırlar: Disconnection. Yani irtibatın-kopması. Socrates, insanın gök'le irtibatını kopardı, yer'e mahkûm etti insanı. ONTOLOJİK FELÂKET: İNSANIN TANRILAŞTIRILMASI İnsanın beşerüstüyle, tabiatüstüyle, ilâhî olan'la irtibatının kopması ve tanrılaşması, insanın Tanrı'ya, Tabiata, İnsana hâkim olma güdüsü tarafından güdülmesine yol açtı. Yani Socrates'le birlikte, Batı uygarlığı, ontolojisini yitirdi; yolculuğunu yalnızca epistemoloji / bilme çabası üzerinden sürdürdü... O yüzden, Greklerin insanı tanrılaştırması, Kilise çağlarında Hıristiyanların Tanrı'yı insanlaştırmaları şaşırtıcı değildir. Hümanizm, Rönesans ve Reformasyon yolculuklarıyla gerçekleştirilen modern meydan okuma, yeniden insanın- tanrılaştırılmasıyla sonuçlandı. İçinden geçtiğimiz postmodern süreç ise, insan'sız (post-hümanizm) ve Tanrı'sız (post-teistik) bir dünya. Hakikat fikrinin reddedildiği, her şeyin izafileştirildiği, yarı-insan, yarı-makina (cynorg) ruhsuz bir tür'ün hayata çeki düzen verdiği ontolojik felâketler çağı. Descartes, “tabiatın efendileri ve hâkimleri olacağız” demişti: İnsanın tanrılaştırılmasının ürpertici bir örneğiydi bu. Modernler, tabiatın nasıl efendileri ve hâkimleri olacaktı? Bu sorunun cevabını, Bacon, “bilgi güçtür”, diyerek vermiş, gücü, güç elde etme güdüsünü kutsamıştı. İnsanın tanrılaştırılması, insanın ontolojik güvensizlik sorunu yaşamasına yol açacaktı. İnsanın böyle bir sorunla varlığını bile sürdürebilmesi mümkün değildi. Çıkış yolu bulunmuştu: Ontolojik güvensizlik sorunu, güç üreten araçların kontrol edilmesini sağlayan epistemolojik güvenlik alanlarının genişletilmesiyle aşılacaktı. Modernler, bilgi'yi güç olarak konumlandırdılar; bilgiye sahip olarak güç üreten araçlara (tabiata, bilime, teknolojiye) sahip oldular: Sahte ama muazzam bir aşırı özgüven duygusu icat ettiler: İnsan artık her şeyi bilebilirdi, her şeyi kontrol edebilirdi, her şeye çeki düzen verebilirdi.
Demir Kilise --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
1879-1920 yılları arasında Ortodoks Sırp toplumu, en az altı dini bölge olarak yönetilmiştir (Carlowitz, Karadağ, Dalmaçya ve Cattaro, Belgrad, Bosna-Hersek ve Güney Sırbistan, son ikisi İstanbul Patrikhane'sine bağlıydı). Sırbistan, Sırp, Hırvat-ve Slovenlerin Yugoslav Krallığı'nın ortaya çıkışına zemin hazırlayan Birinci Dünya Savaşı'na galiplerin yanında katılmıştır. Dini bütünleşme ihtiyacı, 1919 yılında İstanbul Patrikhanesi'ne bir kez daha müracaatta bulunulmasına yol açmış ve altı dini bölgenin, tüm Sırplardan oluşan tek bir patrikhanesinin bünyesinde birleşmeleri için onay istenmiştir. Günümüz Karadağ'ının kuruluşuna kadar olan dönemin bu özeti, Karadağ Ortodoks Kilisesi'nin (MOC) tarihini de kısaca yansıtmaktadır. Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar Karadağ, bağımsız bir devlet ve devletin dini de Ortodoksluk olmuştur. Ortodoks Kilisesi'nin Balkanlar'daki tarihi gelişimi, kilisenin, ülkelerin iç/dış siyasetindeki ve ulusal kimliğin oluşmasındaki güçlü rolü ve devlet yapısına hakimiyeti, ayrıca teopolitika kavramının açıklanmasında özgün bir örnektir. Ulusal kimliğin oluşmasına paralel bir şekilde, dini kimliğin devletin yöneticilerine ve liderlerine hükmedip, onları yönlendirdiği gerçeği, ortodoksluğun temel unsurlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır. Makale Bağlantısı : https://avim.org.tr/tr/Analiz/ORTODOKS-KILISESI-KARADAGLILAR-ILE-SIRP-ORTODOKS-KILISESI-ARASINDA-KILISE-CATISMASI Telegram Kanalı: https://t.me/avimtr Twitter: https://twitter.com/AVIMorgtr Linkedin: https://www.linkedin.com/company/avimorgtr/ VKontakte: https://vk.com/public202374482 Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCcIfEGNM3308QoLbCDJIFuw Dailmotion: https://www.dailymotion.com/dm_0ea263f63bb5aee7d8770d1ec13cfe8b Instgram: https://www.instagram.com/avimorgtr/IntroductionIntroduction YaaY: https://yaay.com.tr/AVIM
Bamteli - 19/02/2006 | Medeniyetler Çatışması ve Kilise Yangınları by
Sevin Okyay, ustaca yazılmış bir kitap daha tanıtıyor. Suphi Varım imzalı "Sokratis ve Kilise Sokağı'nın Sırları" Cinayet Masası'nda. İyi dinlemeler.
Sevin Okyay, ustaca yazılmış bir kitap daha tanıtıyor. Suphi Varım imzalı "Sokratis ve Kilise Sokağı'nın Sırları" Cinayet Masası'nda. İyi dinlemeler.
Sivas'ın Yıldızeli ilçesinde bulunan Kayalıpınar tarihi kentinde Bizans dönemine ait olduğu düşünülen bir yapıya ulaşıldı
Gündeme Dair Her Şey sizleri Beykoz'da yaşayan bir İstanbul beyefendisi ile tanıştırıyor. Beykoz Surp Nigoğayos Ermeni Kilisesi Vakfı'nın 1979 yılından beri mütevelli heyeti başkanı olan ve ezan makamlarına olan aşkıyla tanınan Varujan Magakyan'ın sıradışı hikayesi... İyi seyirler.
Kilise; bedeni Ortaçağ boyunca neden çilecilik, perhiz ve acı üzerinden terbiye etmiştir ? Suçluluk ve günahkarlık neden insanlık tarihinin büyük bir bölümünde karşımıza çıkmıştır ? Tabu üzerinden bedenin acı ile imtihanı neden uzun süre inanç üzerinden şekillenmiştir gibi sorulara cevap aradığımız bu bölümde yine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Farklı konuların birbiriyle ilişkisini çağrışımlarımızla renklendirmeye çalıştık. İyi dinlemeler Görüş ve önerilerinizi bekliyoruz, her salı 20.30 'da instagram @danshareketterapisi ve zoom üzerinden canlı yayınımıza bekliyoruz.
@danshareketterapisi instagram sayfası tarafından her hafta salı günleri 20.30-22.00 arasında zoom üzerinden yapılan çalışmanın kayıt notlarıdır. Bu hafta 1. cildin 1. bölümü üzerinden bedenin kilise ve kutsallık üzerinden nasıl anlaşıldığını, din ve inanışların neden bedenle bu kadar üstünde durduklarını, Hristiyanlık ve peygamberleri üzerinden beden, nasıl toplumsal ilişkilerin ürettiğin ve yapılandırdığınıi konuştuk. Çile, acı, perhiz vb üzerinden bedenle ilişkimizi nasıl kurmaya yöneldik ve bu nasıl Ortaçağ boyunca değişti bunun izlerini konuştuk.
''6 Dakikada Gündem'' ile aktardığımız 1 Nisan 2022 gündem haberleri sizlerle. İyi dinlemeler. Metin Yazarı: Beyza Doğan / Seslendirme: Berdan Berk Çakar Instagram Twitter podcastbpt.com
Savaş düzeni ve atlı savaşçılara ilişkin kuralları içeren ilk hukuk metinleri 10. yüzyılda İtalya'da kaleme alındı. Orta Çağda, savaş hukukunun gelişmesinde kilisenin önemli bir rolü olmuştu. Kilise konseyleri, savaşan taraflar arasında hakemlik rolünü üstlenmişler, savaş hukukuna ilişkin kimi kurallar da koymuşlardı. Yine de savaş sırasında “Tanrı ve insanlık yasalarının ihlal ettiği için" yargılanan ilk kişi, 1474 yılında Brisekh şehri işgal edildiğinde Yukarı Rhine Bölgesi askeri valisi olan Peter de Hegen Bakh'dir.
Daily bültenin Hafta sonu Özel sayısından günaydın! Halk arasında bitmeyen kilise olarak da bilinen İspanya'nın Barselona şehrinde bulunan, 1983 yılına dayanan mimar Antoni Gaudi'nun tamamlayamadığı Sagrada Familia'nın bir kulesinin daha açılışı gerçekleşti. Gelin şimdi Gündemden öne çıkanlar ile başlayalım:-Rusya ve ABD, diplomatik misyonlarının faaliyetlerini normalleştirecek.-ABD-Kanada sınırında 4 göçmen donmuş halde bulundu.-Meksika‘da 2021'de 1004 kadın cinayeti işlendi.-Türkiye‘ye ait 28 tarihi eser, ABD'de ele geçirilip New York Başkonsolosluğuna teslim edildi.-THY, olumsuz hava koşulları nedeniyle Sabiha Gökçen'den 28 şehre olan seferlerini iptal etti.-Anadolu Efes, Avrupa Ligi'inde Panathinaikos'u son saniyede yenmeyi başardı.Hafta sonunun şarkı listesi sizi web sitesinde bekliyor. Güzel bir hafta sonu geçirmenizi dileriz. Keyifli bültenler!Devamını okumak ve Mundo'ya ömür boyu ücretsiz abone olmak için hemen: www.mundo.report
Kilise okullarının bahçelerinde yüzlerce çocuğun cansız bedenlerinin bulunduğu Kanada'da hükümet, First Nations yerli ailelerinin çocuklarıyla ilgili 2007'den bu yana devam eden davada, 20 milyar dolar tazminat ödemeyi kabul etti.
Araştırmacı Kenan Cruz Çilli'nin konuk olduğu Tarihten Sesler'in bu bölümünde Sveti Stefan Kilisesi ya da namıdiğer "Demir Kilise" çerçevesinde Osmanlı ve Türkiye'deki azınlık kültürel mirası hakkında kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik. Devletlerin kültür politikalarına da farklı coğrafyalardan karşılaştırmalı örneklerle değinmeye çalışarak kültürün aslında siyaseti nasıl şekillendirebildiğini konuştuk.
Hristiyan Kilise Hukuku - Yeniçağ, Yakınçağ I
Pınar Kılavuz, "Pariscope" programında bu hafta, Fransa'da Katolik Kilisesi'nde cinsel istismar suçlarına dayalı "Sauvé Raporu"nu ele aldı. İki buçuk yıllık araştırmaya dayanan bu rapora göre 1950'den günümüze 330 bin çocuk cinsel istismar mağduru. Kılavuz aynı zamanda, Katolik Kilisesi-devlet ilişkilerini de ele aldı.
70 yılda özel okul ve kurumlardaki vakalarla birlikte 330 bin çocuğun cinsel istimara uğradığı Katolik Kilisesi, bu suçların bunca yıl nasıl saklandığı tartışmalarına cevap verirken herkesi şoka uğrattı: “Günah çıkarmanın gizliliği Cumhuriyetin yasalarından üstündür” dedi. Fransa hükümeti henüz resmi bir cevap vermedi ama kilisenin başını bakanlığa çağırdı. Aynı hükümet Müslümanlara “Sizin kurallarınız yasaların üstünde değildir” gerekçesiyle uzun süredir örgütlenme kısıtlaması getiriyor. AA Paris Muhabiri Yusuf Özcan ile konuştuk.
“Tanrı-Kral” anlayışının “Tanrı'nın oğlu-Kral” anlayışına evrilmesi çok uzun zaman almıştı. Hıristiyanlığın doğuşuyla çağdaş olan Roma İmparatorluğu ise, çok tanrılı (Pagan) bir devletti ve herkes istediği tanrıya inanıyordu ve devlet işleyişinde herhangi bir din esas alınmıyordu. Yani Roma ‘seküler' (dünyevi) bir devletti. Ama Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte bu durum değişti. Nitekim Laikliğin ilk işareti sayılan Matta İncili'ndeki “Kayzer'in şeylerini Kayzer'e ve Tanrı'nın şeylerini Tanrı'ya ödeyin” ya da Türkçeye geçtiği şekliyle “Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin” ayeti Roma'da Neron döneminde, Hıristiyanlığa yönelik ağır baskılar sonucu ortaya çıkmıştı. Hıristiyan-Katolik doktrinine göre, dünya Adem'le Havva'nın cennetten kovulmasından bu yana Civitas Dei (“Tanrı Sitesi/Devleti') ve Civitas Terrara (Yeryüzü Sitesi/Devleti) olarak ikiye ayrılıyordu. Katolik Kilisesi ise, Yeryüzü Devleti'ndeki Tanrı Devleti'nin temsilcisiydi. Devletle Kilise arasındaki gerilimi ilk çözen, daha sonra Bizans adını alacak olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun başı I. Consantinus'un 313 tarihinde yayımladığı ‘Milano Fermanı' oldu. Bu fermanla Hıristiyanlık resmen tanındı ve din özgürlüğü güvenceye alındı. Bunun karşılığında da Kilise, Constantinus'u ödüllere, iltifatlara boğdu. Bu süreç Doğu'da Büyük Theodosius ve Batı'da Gratianus tarafından bir adım daha ileri götürülerek Hıristiyanlık, “Resmi Din”; Katolik Kilisesi, “Devlet Kilisesi” ilan edildi.
Sean spends a week in a (very nice) cave and recounts his exploration of Cappadocia/Kapadokya.Links and Show NotesRock-cut architecture of Cappadocia - WikipediaTuff - WikipediaGöreme Open Air MuseumChurches of Göreme - WikipediaApse - WikipediaTransept - WikipediaNave - WikipediaDerinkuyu underground city - WikipediaBasilica Cistern - WikipediaAynalı Church Photo Gallery by Dick Osseman at pbase.comTranscriptSean: So remember how we joked that time about me pretending to record in a cave?Elias: Yeah. It was when we were talking about my trip to Wilhemshaven, and I was walking with all the background noise, and you were mimicking that. You did a great job on that in post. And then when we re-released the episode as a shorter version, it was the darling we couldn't cut, but probably should have.Sean: So, I actually am coming to you from a cave this time, sort of.Elias: Okay. So like a cave cave? Like I'm either picturing some fancy hotel, which tries to be a cave, or like some neanderthal nostalgia kind of trip that you're on. But it's probably the first, because I don't think you're wearing a loincloth and going hunting game and sitting around a fire in a damp, cold cave.Sean: No, tempting, but no. Megan and I are staying in a cave hotel. This is five levels carved into the hillside. Reception's actually on top and then you have these levels of rooms terraced down to the valley floor. So we're on the fourth of those.Elias: Okay. Impressive. But of course the most important question is, does it come with cave acoustics? Otherwise you can just forget it.Sean: Yeah. So if I pick up my laptop and my mic here, I walk back into our bathroom, which is pretty recessed into the hill, and particularly back here in our shower—yeah, there's a lot of echo here and I'm not doing it in post.Elias: Yeah, that sounds impressive. I mean, not just the natural reverb, but the whole fact that you're staying in a cave and it's a cave hotel and that, so are these all new things carved into the rock side, or are they old caves that are now being remodeled?Sean: No ours is new. Most of the hotels are new or that there've been some remodeled from older things. And the hotels themselves are all patterned after much, much older caves. And those were not hotels. Those were churches or monasteries or homes and, some even like whole underground cities.But yeah, these cave hotels—we're in one of easily dozens that are an iconic part of this region of central Turkey called Cappadocia.This is Breadcrumbs. I'm Sean.Elias: And I'm Elias. Sean and I grew up abroad and still enjoy seeing new places and thinking about how different cultures interact.Sean: Today, I'm sharing about what I've seen, experienced, and learned about the historical caves of Cappadocia.So both of us were on the road when we recorded that intro. But that was a couple of weeks ago. We're back home now. I'm recording from my studio again with considerably less reverb.But anyway, how familiar are you with Cappadocia?Elias: Well, the first thing that comes to mind is the address in 1 Peter, the letter in the New Testament. It's a region in what's modern day Turkey, that Peter wrote this letter to, and as far as I know, I don't think Paul ever made it there. But that's my context to Cappado-kia, -chia? This is a good question. So I've always known it as Cappado-chia.Sean: Yeah. I had always called it Cappado-shia before coming here. But then since being here we've taken on the Turkish—so the Turkish spelling is Kapadokya, and that's how it's pronounced, even though I continue to spell it the English way most of the time.But anyway, so this region is a major tourist destination. It's known for, again, as we talked about its cave hotels, but also balloon rides and rock formations. But it was also a major center of Christianity back in the Roman and Byzantine eras, going back to that church you mentioned in 1 Peter, and what's really interesting to see today is how that history intersects with the geography of the region, specifically like you have these dwellings for monks and hermits and you have churches and you have even entire underground cities carved into the living rock.Elias: So I'm trying to wrap my head around this, that I'm sure I heard what you said right. Okay, hotels and other things, but like underground cities and all carved into rock? How am I supposed to picture this? What's this rock like, that you're not building a house next to the mountain, but into the mountain?Sean: Yeah, so I had to look this up while we were there because we wondered that too. It's actually this volcanic rock known as tuff—T-U-F-F—made of ash that's lithified. It is a very gritty kind of texture, almost like rough concrete or something, so it is very different from a lot of other rock.And so apparently in Cappadocia, there were eruptions from several volcanoes in the region over centuries in prehistoric times, and these blanketed the whole region. After that, you had flowing water eroding that rock away and carving out these iconic spires that the area's known for now. Despite its name, tuff seems to be a pretty soft rock to dig into, which is why the hillsides and all those rock formations that make up the landscape are dotted with caves—only a handful of which are natural.Elias: So I get the idea that the rock is soft enough that you can cut into it, but it doesn't completely fall apart. And of course, right away, I'm thinking this must have incredible architectural consequences, so these must look very different than your normal run-of-the-mill house or dwelling or anything, really, just because of the way that they're made by basically subtracting stuff, rather than adding stuff to where there isn't anything. Yeah, so like, what are the caves like?Sean: Yeah. it's a little bit of a two-edged sword because it's so easily carved and eroded, a lot of the definition of those shapes is pretty rounded off. So I feel like, yeah, there may have been a time when you had sharper edges and you could have had a better sense of what things looked like, but you basically have a whole range of shapes and sizes here.We saw a lot of these in what they call the Open Air Museum, which is this whole settlement full of hermitages and monasteries and churches. There's a big spire, when you first come in, that's just peppered with holes on every side and going all the way up. And they say this was like a nunnery or something. And then there are a bunch of other cliff faces and rocks with all these other caves in them. A lot of these are just little one or two room dwellings. And so, like you said more subtractive: you had beds or shelves just carved into the walls, or you had holes dug into the floor that could have a fire or a wine press or whatever.And then one particular interesting feature we saw was: a number of the bigger rooms had this kind of raised platform with these long round troughs cut into it—basically the shape of a race track, if you can picture that. And it took us a while to figure out that these were actually dining tables for a large group of people. Like you could easily fit 20 people around this. And so you end up sitting around the edge of this with your feet dangling into the trough and the negative space in the middle of this racetrack was the table. But we, we did wonder like how does this work if someone's on that back wall and needs to get out in the middle of the meal? Do they go all the way around? Do they have to crawl across the table? I don't know.Elias: Yeah. So this is, this is fun also thinking of that modern problem that we all know so well and how they might've dealt with that, or I dunno, if it even was a problem. But of course, what I'm way more interested in here is like that table design, like, oh my goodness. Like, yes, it wouldn't have won some, I don't know, Red Dot or iF Design Award or whatever, but it's brilliant. It's so cool because it's a novel way to think of what a table even is.The first thing that came to my mind was this thing that we had in an engineering class, which was actually one of the few design classes we had. It was about how to come up with ideas, and so you take what you're making or what you're kind of trying to come up with, an element of it, and then you basically go through the different extremes, like the different types or ways or shapes that you could make it, or simply just the number.And one of the examples there was the table and how many legs you could have on the table. And you can picture this: a table with one leg and then a table with, well, two legs can be fastened on the wall; table with three legs is less common, but four, you can see, and five and six and whatever, if it's longer. And then of course, just because you got to go to the extremes, you think of a table with zero legs and then you, you know, hang it with chains on the roof. And it's kind of, I don't know, it's just with zero legs, and then you can basically work at this table and you can, I don't know, raise it or lower it, or you can swing it back and forth, and might be useful to be able to sweep underneath easily. I'd never thought about this though. And I think that's always cool, when you think of like, oh, I've actually used my system to think of every possible table in the world. Yeah, and then you visit Cappadocia, or your friend does, and you see that people made a table that your system didn't come up with.So I guess my question here now is really important. Is this a table with one leg or is this a table with infinite legs?Sean: Yeah, I definitely, I think I saw you going to the infinite legs, as you're extrapolating here, because it does kind of feel like that—they all merge into one or something, right?Elias: So now that you've led with such an amazing table design, what other cool stuff did you see there that they made?Sean: I don't know. I don't know if I can top that. We did see a lot of churches. It was actually kind of surprising just how many of these were in this pretty small area and throughout the whole region. But those too again, because they're carved into the rock, you get some different things there.A lot of these little chapels were not much different from the homes, except they were decorated to clearly be some sort of chapel. But you had the larger ones that actually replicated that traditional cruciform shape that was common for much of Christianity, with the nave and the transept and the apse. And the biggest of these even had the three-aisle basilica plan with two sets of columns, running lengthwise.Elias: Slow down, slow down. So you're using a lot of churchy technical terms here that I'm not sure our listeners are so aware of. I've heard these names before, but like, just to get the, like: nave, transept, and apse is basically cross from top to bottom?Sean: Reverse that. So yeah. So cruciform does refer to, like, shape of a cross. And then yeah, typically the apse is actually like a semicircle behind the altar. And then—you can get really pedantic with these. I actually, since living in Turkey, I've looked up the Wikipedia articles for these to actually get them all straight and those have very helpful floor plans with highlights on them and stuff. So I'll link all those.So you know, that kind of covers the range of architecture you saw. We also saw three distinct styles of artwork. This is all what's now thought of as Eastern Orthodox Christianity, which has a lot of emphasis on art as part of worship and liturgy.The most basic of these just had kind of a few isolated panels on the walls, which might be illustrating different biblical scenes or later historical scenes, and otherwise were pretty bare. A number of them had more just like geometric lines and shapes following the curvature of the rocks, all in this like dark red paint. But then the most elaborate were the full plaster, like floor to ceiling, painted ones with icons and everything. These are like the really beautiful ones that you see pictures of and you just really have to see.I think the crown jewel of this Open Air Museum was the Dark Church—or the Turkish name for it is the Karanlık Kilise. Basically, it was, like, recessed even farther into the rock, with just one little shaft of light, hence the “Dark Church”. So there wasn't really any natural light in there. Which meant that this artwork from centuries and centuries ago is still incredibly well-preserved.Elias: Yeah, that sounds really amazing. And yeah it's really cool to think that like that is language back then. Like I dunno, post- Reformation and everyone being literate now, we kind of tend to forget that most people couldn't read, and so this was very much a way of communicating stories and meaning through art and the walls of churches.So I'm getting very much of a Moria vibe here. You said something about underground cities.Sean: I don't think any of them had any dwarves or Balrogs, but there are a bunch of these in the area. A lot of them were even connected by kilometers of underground tunnels. The one we saw was Derinkuyu. It dates back to the Phrygians in like the seventh or eighth century BC. And it was expanded over time, and came to its current form in the Byzantine era.Elias: So this is people's everyday lives? Why are people living underground? How deep does this go? Is this like basically a modern mall and, I guess, apartment building all underground?Sean: Yeah, the main reason for this, I think, is really defensive, and I'll come back to that. The deepest one of these was five levels deep. So there was a 55-meter ventilation shaft from the bottom level up to the surface, and that also functioned as a well, both for the people in the city and for those actually on the surface.So apparently it could fit up to 20,000 people inside, but those people probably weren't living there all the time. There was a village on the surface and really this was shelter that people could retreat to with their livestock and their food and everything in the case of invaders and war and stuff going on above ground.So you had stables and kitchens on the first level, wine and oil presses, storage rooms, and another large cruciform church down on the bottom level. We did at one point stumble into this long vaulted room with all these little side rooms off of it, and again, found out later that this was apparently some sort of religious school.I mentioned this was largely defensive. The one defensive measure we saw besides just being underground was these big stones that could be rolled across each of the passageways that were going up to the surface. And then like each floor also could be shut off by stones in all of the various passages.Elias: I'm getting very much like a stone rolled away before Jesus' tomb kind of picture here?Sean: Yeah, exactly. If that doesn't mean anything to you, like, this is basically a large round millstone. It was maybe a meter and a half across and at least a foot thick. It was kind of up on a perch or some of these were kind of in actually a dedicated, like kind of slit for this, so it could be pushed with relatively little effort and it would fall into place across the door or the passageway. And then it would take a whole team of people to get it back open from the inside, and until they did that nobody was ever getting in from the outside. Today, the ones that were still open were cemented open so that, with all the people coming through, somebody wouldn't accidentally trap everybody inside.Elias: That's cool. It's really cool to picture that and to think about like the engineers who came up with that, and then the people who actually didn't just carve the whole cities into rocks, but then carved round stones as well to work as doors. You've got to, you know, get that right, because you do want a couple people to be able to lift it back up, and if you do wrong calculations or whatever, it's a bad mistake to make.So that like I'm kind of blown away. Also just thinking back, one of my highlights in Istanbul actually was seeing basically the big Moria hall under the ground—I'm not sure if you've been there—with basically what was a water-collecting cave. So this sounds very spectacular.It's been really cool hearing about this trip and the different things you were able to see. Wrapping up here, what would you say was the highlight of the trip?Sean: So remember how we did that episode on serendipity a few years back now?Elias: Yes, yes. That was my trip in Portugal. I had a lot of great, serendipitous moments there.Sean: Yeah. So most of these churches and, caves and cities that, I've been talking about, I looked these up in advance to some degree or other, or at least had them on the agenda. Like these are things I want to see.But there was one church that was not on the itinerary at all. Our taxi driver recommended it, on the way back to the hotel, just kind of in passing and even offered to stop the meter and let us go in and wait for us. In contrast to all these other places we'd been going to, like, this was just a guy sitting at a table collecting a pretty small entrance fee. And he pretty much just handed us a flashlight and sent us inside. My family and I—and Megan's like this too like—we've always been more inclined to go and see places ourselves, at our own pace, and not worry about a tour guide. That's mostly what we'd been doing this trip, but this felt like taking it to another level. He just kind of hands us this flashlight and it feels like we're being given a charter to go and explore the unknown. We had the place pretty much ourselves, and that flashlight was certainly needed because we were mostly walking or crawling through, like, pitch dark rooms.There were three levels to this place and, the staircases, if you could call them that, were basically just little passageways, that you had to crouch all the way down in, or almost crawl in, to get through. The steps were pretty much eroded away. You did have little handholds cut into the walls. But it was just cool to like walk through this with a flashlight and not even know where is this thing gonna pop out, for however long this tiny little passageway is going. And then at the top of each one of these, like you emerge into a little room and there was another one of those empty tomb stones at the top of them. So they could retreat in here and seal it off and be pretty secure in there.So this was just a really cool find. This was the Aynalı Kilise. They translate it as like mirrored or symmetrical church. Like I said, the serendipity of it kind of the mystery, the discovery, that feeling of venturing in the dark was just really what made that.I think this kind of adventure is exactly what I love about living in Turkey and visiting old ruins and stuff here, because—I've said before, in the States, it's like you have anything that's more than a hundred years old and there's a rope around it and, sure, you can appreciate it from a distance, but don't even think about touching it. But here, you can literally climb all over ruins that are centuries or even millennia old. Like we were doing that all week. And sometimes you're just handed a flashlight and told to go explore.@breadcrumbsfm | @splunsford | @muffinworks
Adı bir semt kroniğine sığmayacak kadar geniş anlamlar içeren Vefa, bozacısıyla, lisesiyle, bir dönemin mimari üslubunun izlerini bünyesinde toplayan İMÇ bloklarıyla tanınan, nevi şahsına münhasır bir semttir. Geriye doğru yolculuğa çıktığımızda, semtin dördüncü yüzyılda yapılan yeni kent surlarının içine alındığını görürüz. Roma döneminde aslında bir nekropol yeri olarak kullanıldığına dair izler barındıran Vefa, sonrasında bahçelerin olduğu bir iskan alanına döner; tâ ki Osmanlı döneminin son yıllarına kadar. Vefa, Anadolu ve Balkanlar'dan göç alan kentin önde gelen sığınma yerlerinden biri, İstanbul'a göç edenlerin ilk konakladıkları ve buradan başka semtlere dağıldıkları bir nevi kentin sindirim organı olur. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Mardin’in “Turabdin” olarak bilinen bölgesinde bulunan dokuz kilise ile manastırın Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmesi Süryani cemaatini sevindirdi. Mor Gabriel Manastırı Vakfı Başkanı Kuryakos Ergün, Turabdin Bölgesi’nde üçüncü, dördüncü ve beşinci yüzyıldan kalan 50’den fazla kilise ile manastır olduğunu, bu kültür mirasını yeniden kazanmak gerektiğini belirtti. Ergün, “Dokuz kilise ve manastırın geçici listeye alınması bizi sevindirmiştir” dedi.
- Fransa'da kısa mesafe uçuş yasaklandı. - Macaristan'da Çin üniversitesi açılıyor. - Polonya'da Kilise'nin aşı itirazı.
Bizantolog ve Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Semavi EYİCE'nin anısına Ayasofya- 1 kitabından birebir alıntıdır. Ayasofya'nın adı ve inanç âlemindeki yeri: Dünya sanat tarihinin en başta gelen anıtlarından olan Ayasofya, İstanbul'un da görünümüne damgasını vurmuş olan bir eski eserdir. İlk yapıldığında bu kilise, Büyük Kilise (Megale Ekklesia) olarak adlandırılmıştı. Ancak V. yüzyılda buraya sadece Sophiadenilmeye başlanmıştı. Burası bazen yanlış olarak sanıldığı gibi Sophia adında bir azizeye sunulmuş olmayıp, Theia Sophia'ya yani Hristiyan üçlemesinin ikinci unsuru olan Kutsal Hikmet'e adanmıştır. Fakat uzun süre Bizans halkı Ayasofya'ya Büyük Kilise demeye devam etmiştir. Fetihten sonra da, adı Ayasofya biçimini alarak günümüze kadar yaşamıştır. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
15 ŞUBAT 2021Tarihte bugün yaşanan olaylar arasında; Darbeci Paşa Hüseyin Avni Paşa'nın Seraskerliğe gelmesi, ABD-İspanya savaşı, Türkiye'nin 12 Ada'nın Yunanistan'ın olduğunu kabul etmesi, Erbakan'ın olaylı brifingi, SSCB'nin Afganistan'dan tamamen çekilişi var…DÜNYA TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLARMÖ 399 - Socrates, ölüm cezasına çarptırıldı.360 - Ayasofya'nın öncülü olan Büyük Kilise, aynı noktada inşa edildi. 5. yüzyılın ilk yıllarına kadar ayakta kaldı.1989 - Sovyetlerin Afganistan'da 9 yıl süren askeri varlığı, son Sovyet Birliklerinin çekilmesiyle sona erdi. Savaşta, 15 bin kadar Rus askerinin yanı sıra, yaklaşık 1 milyon Afgan hayatını kaybetti, 5 milyon Afgan, ülkesinden göç etmek zorunda kaldı. TÜRKİYE TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR1517 Yavuz Sultan Selim Kahire'ye Girdi1974 Türkiye 12 Ada'nın Yunanistan'ın Olduğunu Kabul Etti II. Dünya Savaşı sonrası 10 Şubat 1947 tarihinde İtalya ile yapılan barış antlaşmasına bir madde eklenerek 12 Ada ve Meis adası İngiltere'nin önerisi ile Yunanistan'a verildi. Türkiye 15 Şubat 1947 tarihinde bu kararı kabul etti.1977 İsveçli TV Ekibi Sınır Dışı EdildiTürkiye ile ilgili bir film çekmek için Türkiye'ye gelen İsveçli bir Tv ekibi 15 Şubat 1977'de güvenlik güçleri tarafından sınır dışı edildi.1977 Erbakan'ın Brifingine Cumhurbaşkanı Ve Genelkurmay Başkanı KatılmadıBaşbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan tarafından üst düzey devlet görevlilerine yönelik 15 Şubat 1977'de ağır sanayi konulu bir brifing verildi. Brifinge Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Genelkurmay Başkanı Semih Sancar katılmadı. Ayrıca hükümet ortağı Cumhuriyetçi Güven Partili bakanlarında gelmediği görüldü.1999 - PKK lideri terörist Abdullah Öcalan, Türk güvenlik güçleri tarafından Kenya'da yakalandı.BUGÜN DOĞANLAR1564 - İtalyan bilim adamı Galileo Galilei doğdu.1923 - Türk tarihçi ve akademisyen Kemal Karpat dünyaya geldi.BUGÜN ÖLENLER1905 - Amerikalı asker siyasetçi ve yazar, Amerikan İç Savaşı Birlik Kuvvetleri Generali Lewis Wallace, hayatını kaybetti.1958 - Türk diplomat, siyasetçi ve eski Dış İşleri Bakanlarından Numan Menemencioğlu, vefat etti.
Võrkpalliteemalises taskuhäälingusaates "Kuldne geim" läheb eetrisse 88. osa, kus tehakse suur eelvaade reedesele Eesti naiste karikafinaalile, ent räägitakse ka Credit24 Meistriliiga põnevatest arengutest ja Markkus Keele värskest üleminekust Prantsusmaa kõrgliigaklubisse Nice'i. Saates võtavad sedapuhku koha sisse TalTech/Tradehouse'i naiskonna diagonaalründaja Kadi Kullerkann, endine libero ja tänane Tallinna Ülikooli naiskonna peatreener Sten Esna, Eesti rahvusnaiskonna abitreener Andres Toobal ja saatejuht Karl Rinaldo. Muuhulgas tuleb teemaks: *Saate suurpuhastus ehk Tallinna Selveri kiidulaul saab viimaks läbi ja asjadest hakatakse rääkima nii, nagu nad tegelikult on. *Tähtsad võrkpalliteemad: lumi langeb kiiremini kui Vene rubla kurss, matkaradadel käib rahvast nagu murdu, Hanno Pevkurist võib saada siseminister. *Naiste karikafinaali eelvaade: TalTechi peatreener Marko Mett ja Audentese SG/Noortekoondise juhendaja Andrei Ojamets annavad ülevaate naiskondade hetkeseisust. Nagu selgub, on ühel finalistil jäänud seljataha väga keeruline kuu. *Milline võrkpallur jääb tõsise põlvevigastuse tõttu finaalist eemale? *Kas Audentesel on TalTechi vastu šanssi või võtab favoriit kindlalt oma? *Milliseid noormängijaid tasub finaalis erilise huviga jälgida? *Credit24 Meistriliiga omalaadne nädal: karikavõitja Selver kaotas kindlalt Tartu Bigbankile, TalTech ja Pärnu jäid Lätis nullile. *Mida teha, et noormängijate silmades rohkem põlemist näha? *Sten Esna meenutab Rennes'is mängimise aegu, mil tema kõrval kerkis liberona esile tulevane maailma esinumber Jenia Grebennikov. *Karo Mets esitleb: eestlased välismaal. Markkus Keele üleminek Soome meistriliigast Akaa Volley'st Prantsusmaa kõrgliigaklubisse Nice'i. Kas ainuõige otsus? *Koroonavaktsiin tippsportlastele eelisjärjekorras? Võrkpallurite osas on probleem EOK poolt koostatud nimekirja automaatselt sisse kirjutatud.
ABDPod 15.bölümünde Egemen Aray, New York'ta okulların açılması ve Yüksek Mahkeme'den kilise/sinagog kararı konularını ele alıyor. Keyifli Dinlemeler!
Ortadoğu ve Balkanlarda İslam medeniyetinin doğuşu gelişimi ve gerileyişi yaşanırken Avrupa barbarca bir karanlığa ve Katolik Hıristiyanlığın boş inançlarına gömülmüştü. İslam bu çürümüşlükten kurtuluş için bir arınma hareketi yarattı ve Batı'da etkisini dinde yenilenme yani Reform hareketi olarak gösterdi. Papanın çağrıları ile öne çıkarılan para karşı günahların bağışlanması (ruhun aradığı en yüksek kurtuluş, Tanrı ile birleşmesinden emin olmak, bu en derin, en iç olan şey insana en dışsal ve en bayağı yolda teklif edilir — yalnızca, para ile satın alınmak üzere), cennetten tapu alma, dualar okutma, hacca gitme gibi — eylemler ki, ruhsal değildiler, yalnızca dışsal olarak yerine getirilebilmekle kalmazlar, ama başkalarına yaptırılmaya da izin verirler bu sebeple de ruhu fakirleştirirler. Aile kurumu toplum ve özgürlük; bekarlık, yoksulluk ve boyuneğme güzellemeleri ile aşağılanıyordu. Öte yandan devlette İmparatorun prensleri ve vasalları yalnızca kendi bencillik, yarar ve tutkularına karşı bağlı ve dürüsttürler Reformasyon Almanya 'da başladı, ve yalnızca Germanik uluslar tarafından kabul edildi. Almanya'nın dışında İskandinavya'da ve İngiltere'de de kökleşti. Ama Romanik ve Slavonik uluslar kendilerini ondan uzak tuttular. Çünkü İtalya, Fransa, İspanya gibi Romanik uluslarda içsel inanç öyle bir yerdir ki, duyguları onun derinliklerine işlemez, çünkü belirli çıkarlara bozulmuştur, ve orada ruhun sonsuzluğu bulunmaz. İç onların kendilerinin değildir. Onu bir bakıma uzakta bir yerde bırakırlar ve onunla ilgili sorunlarının başkası tarafından çözülmesinden memnundurlar teslim ettikleri bu başkası Kilise ve Papalıktır. Ansiklopedik Felsefe Şeması http://bit.ly/ansiklopedi Facebook Grubumuz https://www.facebook.com/groups/gercegeyolculuk/ Bu videoyu beğendiyseniz sosyal medyanızda paylaşarak katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca şunlar da ilginizi çekebilir: Tarih Nedir https://youtu.be/m3TDh1vgmL4 Batı Nedir https://youtu.be/qBpjgpbiqBo İslam ve Osmanlı https://youtu.be/KXvlligVuao Gerçeklik Nedir https://youtu.be/Ll998IISxnE Felsefe Nedir https://youtu.be/PMC7QH9CYD0 Nereden Başlamalı https://youtu.be/yLQ4X5RzTDA Kurgusal Felsefe https://youtu.be/Wbpm7WBKl_o Kaynakça http://bit.ly/felsefikaynakca
Binnur Zaimler - İş Astrolojisi - Sektörler - Sirketler - Kariyer
Binlerce yıl boyunca çıplak gözle 7 gezegen görülmüş, 7 kat gökyüzünden ve yerin 7 kat altından bahsedilmiş. Masallar, kutsal kitaplar, edebiyat, tarihin yanısıra günümüzde de 7 sayısı önemli yerlerde kullanılmaya devam ediyor. Yeni ahitte Yuhanna Vahiy bölümünde bahsedilen 7 kilise, 7 uyuyanlar, 7 kandil, 7 cüceler gibi pek çok alanda sayının önemini görüyoruz. 7 gün gökyüzü ile ilişkilendirilmiştir. Bir hafta 7 gündür. #gün #7 #masal #tarih #edebiyat #vahiy #yediuyuyanlar #G7 #monday #lundi #mars #luna #moon #jeudi
Bizans döneminde, Rum Ortodoks kilisesi olarak iki Yunan matematikçi tarafından tasarlanıp inşa edilen, ardından İstanbul'un fethiyle camiye, 1934’te Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürüldükten tam 86 yıl sonra tekrar camiye dönüştürülen Ayasofya dünyanın gündeminde. Yunanlar, tarihi mimari yapının camiye dönüştürülmesine üzgün ve öfkeli. Peki, Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığı için durum ne? Yunanistan’dan gazeteci Evren Dede ile ülkedeki azınlıkların bu karardan nasıl etkilenecekleri ve önümüzdeki dönemde Türkiye-Yunanistan ilişkilerini nelerin beklediğini konuştuk. Ayasofya’nın Yunanlar için bir Kabe olduğunun altını çizen Evren Dede, 24 Temmuz’da cuma namazı ile cami olarak ibadete açıldığında işin renginin daha da netleşeceğini söylüyor. Ayasofya içinde yapılacak düzenlemede, Hristiyanların da ibadet edebileceği bir ortam oluşması durumunda tepkilerin farklı bir boyut alabileceğini söyleyen Dede, “Türk-Yunan ilişkilerini etkileyecek olsa da, çok derin bir kriz doğuracağını düşünmüyorum” görüşünü dile getiriyor. Yunanistan Hükümet Sözcüsü’nün, “Ayasofya, Türk-Yunan ilişkileri bağlamının dışındadır” açıklaması yaptığına vurgu yapan Evren Dede, “Ayasofya Türkiye ile Yunanistan arasındaki azınlık sorunları kapsamında ele alınmaz. Yunanistan, Ayasofya’ya karşılık olsun diye Batı Trakya’da camiyi kilise yapmaz” yorumunu yapıyor. Koronavirüs nedeniyle kapatılan sınırların tekrar açılmaya başladığını belirten Dede, Ayasofya kararı sonrası Türkiye’ye kapıların uzun bir süre daha tekrar açılmama ihtimalinin düşük olduğunu kaydediyor. Ülkedeki azınlıkların yıllardır her türlü gerginlikte sıkıntı çektiklerini ifade eden Gazeteci Dede, Atina ve Selanik’te cami olmadığına atıf yapıyor ve ekliyor: “Batı Trakya, küçük bir Türkiye olarak değerlendirilebilir. AKP’ye destek veren çok sayıda insan burada yaşıyor ve Ayasofya kararı da olumlu karşılandı. Ancak, bu süreçte azınlıkların daha da gerileceği muhakkak. Öte yandan Yunanistan, Ayasofya’yı uluslararası sorun hâline getirmek isteyecektir. Burada Kıbrıs sorunu hâlihazırda dururken, Libya meselesinde de yeni gelişmeler yaşanabilir.”
Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini değerlendirdik. İkinci bölümde Araştırmacı Sedat Ulugana ile Van Gölü'nün sularının çekilmesiyle ortaya çıkan kiliseyi konuştuk. Ayrıca Narod Erkol Batı Ermenicesi üzerine gerçekleşen on-line yayınları değerlendirdi. Son bölümde Ohannes Kılıçdağı ile Ermeni Soykırımı ile ilgili gelişmelere karşı kurulması kararlaştırılan "özerk ve sivil" yapıyı ele aldık.
Bu yayında sözünü ettiğim Murat Belge’nin yazısı: Ayasofya, popülizm, çoğunlukçuluk... Bu yayında sözünü ettiğim Yıldıray Oğur yazısı: Kilise, cami, müze ve koz
Ayasofya Müzesi'nde İstanbul'un fethinin 567'inci yıl dönümünde Fetih Suresi okunması, 'Ayasofya camii mi yapılıyor' tartışmalarını yeniden alevlendirdi.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da törene katılarak Fetih Duası'na eşlik etti ve Yunanistan'tan, 'Ayasofya müze kategorisinde' uyarısı geldi.Yunanistan'ın çıkışına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun tepkisi ise sert oldu. Çavuşoğlu, "Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti'nin mülküdür ve fethedilmiştir. Sesini çıkarmaları saçmalık ve haddini aşmaktır! Kur'an-ı Kerim'in nerede ne zaman okunacağını biz Yunanistan'a mı soracağız" ifadelerini kullandı.Peki cami, kilise, müze tartışmalarının merkezinde olan Ayasoyfa nasıl oldu da birdenbire AKP iktidarının gündem maddelerinden birine dönüştü?Bu sorunun yanıtını, Konuşa Konuşa'ya katılan Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay ile aradık.
İlişkilerde neden dürüst olmalıyız? Doğru nefes almak neleri etkiler? Kötü alışkanlıklar hayatımızıda ne kadar etkili olabilirler?
İlişkilerde neden dürüst olmalıyız? Doğru nefes almak neleri etkiler? Kötü alışkanlıklar hayatımızıda ne kadar etkili olabilirler?
Yüreğimiz nasIl temiz olur? Sır tutmanın ve doğru yargıda bulunmanın önemi nedir? Doug gerçek dua evini neden aramak istedi?
Yüreğimiz nasIl temiz olur? Sır tutmanın ve doğru yargıda bulunmanın önemi nedir? Doug gerçek dua evini neden aramak istedi?
Kutsal Kitap'tan gelen bir metin ve bu metne ressamın getirdiği bir yorum, adına Engizisyon denen ve Batı'da Orta Çağ'da başlayan bir süreçte düşünmeye ve eleştirel yaklaşıma tavizsiz tepkiyi temsil eden bir kurum ile 16. yüzyılın Venedik'inin önde gelen ressamlarından Veronese'yi karşı karşıya getirmiştir. Artık Orta Çağ gerilerde kalmıştır ancak Kilise, Kuzey'den yayılan Reformasyon baskısını üzerinde hissetmekte ve Katolik inancını var gücüyle savunmaktadır. Hristiyan inancında ve resim programında özel bir yere sahip olan İsa'nın havarileriyle yediği son yemeğe Veronese'nin getirdiği yaklaşım, otoritenin kuralları ve sanatçının özgür yaratıcılığı arasında, resmin değiştirilmesini dikte eden bir mücadele alanına dönüşmüş, ancak ressam bu mücadeleden yaratıcı, ince bir manevra ile kurtulmayı bilmiştir. Bu bölümde Veronese'den söz edeceğiz ve mutlak dinsel otoriteyi temsil eden Engizisyondan nasıl kurtulduğunu konuşacağız. Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kahyaoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Sanatın Tadı'nın yeni bölümü her perşembe 14.00'te; tekrarı her pazartesi 11.00'de radYU'da. https://radyu.yasar.edu.tr
Kilise nedir? Kilise biziz. Bina değil İsa Mesih’e iman etmiş olan herkes.İsa Mesih öldü üçüncü gün dirildi göğe çıktı ve sonra bize armağanlar bize verdi. Kilise armağanı yani birbirimizi bize hediye etti bizi toplayıp bir araya getirdi ve şimdi kilise İsa Mesih’in dünyadaki bedenidir. Dünya da şimdi, İsa Mesih yok gökte bir gün geri gelecek bunu biliyoruz ama şimdi İsa Mesihi görmek istiyorsan kiliseye bakıyorsun. Kilisesin her bir parçası bedenin bir üyesidir ve bu bedenin temeli sevgidir.
M. Fethullah Gülen - Vaaz Serisi - Tevhid Delilleri #4 7 Mart 1975 / Manisa Muradiye Camii - Marifetullah'a götürmeyen çabalar boş mudur? Neden? - Hayat sıfatı ile Allah. - Kilise-ilim uyuşmazlığı. - Adem (aleyhisselâm) ile İsa'nın (aleyhisselâm) yaratılışlarındaki mucizelik. - 'Yoktan bir şey var olmaz, var olsa gelişemez, gelişse üreyemez, ürese başka bir varlığa dönüşemez' ilmi hakikatının çarpıcı misallerle izahı.. - İşte misaller: Rusya'nın harcadığı paralar; proteinlerin teşekkülü; enerjinin meydana gelişi ve bir ölçü. Yayınlarımıza destek olmak için: https://www.patreon.com/cinarmedya Kanalımıza abone olmak için: https://www.youtube.com/c/cinarmedya Sosyal medya hesaplarımız: Twitter: https://twitter.com/cinar_medya İnstagram: https://www.instagram.com/cinar_medya
Kemal İnan ile Bilgiye Yolculuk #5 | "Aristoteles'ten Newton'a Yeni Bir Dünya" (21.03.2019) Bilal Eren ile teknolojinin hayatımıza etkilerini her perşembe 20.30'ta farklı bir konuyla ele alan DijitalHayatTV YouTube/Facebook/Periscope yayınlarına hoşgeldiniz. "Nasıl oldu da insanlığın en büyük başarısı olan teknoloji, aynı zamanda en büyük belası haline geldi?" Bu sorunun cevabını bulmak için öncelikle insanlık için en değerli şey olan bilgiyi ve onun yolculuğunu anlamak gerekir diye düşünüyoruz. Emeritüs Prof. Dr. "Kemal İnan ile Bilgiye Yolculuk" isimli zincir programlarımızda bu sorunun kapsamında günümüzden geçmişe doğru bilginin geçirdiği aşamaları sizlere sunacağız. Beşinci bölümün konusu; "Aristoteles'ten Newton'a Yeni Bir Dünya" - Hristiyanlar Neye İnandı? - İnanışa İlk İtiraz Nasıl Oldu ve "Kopernik Devrimi” Kitabının Bu İtirazdaki Önemi Neydi? - Kilise İle Kavga Nasıl Başladı? Sonuçları Ne Oldu? - İmkansız Deney mi?: Ağır ve Hafif Cisimler Aynı Anda Düşer mi? - Thomas Kuhn ve Bilimin Tanımı - Newton Kozmolojisine Geçiş - Güneş Merkezli Düşünce Sistemi ve Doğa Yasalarının Doğuşu - Doğa Yasalarının Doğuşu Neyi/Neleri Tetikledi? - Newton ve Demokrasi: Sosyal/Politik Sonuçlar Haftaya perşembe 20.30'da görüşmek üzere. Tüm gelecek ve geçmiş yayınlarımız için tıklayın; YouTube: https://www.youtube.com/dijitalhayattv Facebook: https://www.facebook.com/dijitalhayattv Twitter: https://www.twitter.com/dijitalhayattv Web: https://www.dijitalhayat.tv/
Merhabalar herkese, 13. bölüm'e hoşgeldiniz. Ben kaptanınız Tonguç.. Bu bölümde Love, Death + Robot's üzerine başlayıp; yeni teknoloji şirketlerinin hayatlarımızda ve yaratıcıların (creators) hayatında neleri değiştiriyor, bunu tartıştık. Diziyi yaratarak aslında neyi değiştirdi netflix? Youtube, netflix, spotify, yemeksepeti, sahibinden; kim için nimet, kim için eziyet? Ek olarak Yeni Zellanda katliamını konuştuk, konuşamadık daha doğrusu. Sözler kursağımızda düğümlendi. Ayasofya cami mi? Kilise mi? Pagan tapınağı mı? Podcast bilgilendirme amaçlı değildir. Sadece kendime ait fikirleri, sesli dile getirdiğim bir kayıttır. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/tonguc/message
Türkçe İncil Halk Dilinde 2012 (dramatize değil) - Turkish Bible (Non-Dramatized)
Kilise sayısı ve paylaşımı yetişir - The church grows in number and in sharing.
Türkçe İncil Kutsal Kitap 2009 (non dramatize) Turkish Bible
Kilise sayısı ve paylaşımı yetişir - The church grows in number and in sharing.
Türkçe İncil Yeni Antlaşma 1987, 1994 (Sigara-dramatize) - Turkish Bible (Non-Dramatized)
Kilise sayısı ve paylaşımı yetişir - The church grows in number and in sharing.
Türkçe İncil Halk Dilinde 2012 (dramatize) - Turkish Bible (Dramatized)
Kilise sayısı ve paylaşımı yetişir - The church grows in number and in sharing.
Kilise bilgi toplamak için dogru mekana benzer. Rahip Anna’ya melodiyi anlatır ve bunun bir zaman makinesinin anahtarı olduğunu söyler. Ama nasil bir makineden söz ediyordur? Anna oyunu yeniden başlattıktan sonra kırmızılı kadınla dövüşür. Rahip geldiğinde kırmızılı kadın kaçar. Rahip Anna’ya Komiser Ogur’un sadece yaralı olduğunu ve hastanede yattığını söyler. Ardindan Anna’ya bir kez daha melodiyi çalar ve D A C H F E G nota dizisinin bir zaman makinesinin anahtarı olduğunu anlatır. Bu bilgi Anna’ya ve oyuncuya 10 dakika kazandırır. Ama bu yetecek midir?
Anna’nın 65 dakikası vardır. Kilisede müzik kutusunun, orga ait eksik bir parça olduğunu keşfeder. Kırmızılı kadın gelir ve ondan bir anahtar ister. Ama nasıl bir anahtar? Kilise orgu müzik kutusundaki melodinin aynısını çalar. Anna yaklaştığında zangocun bir ziyaretçiye orgun restore edildiğini, ama Berlin Duvarı’nın inşasından bu yana bir parçanın eksik olduğunu anlattığını duyar. Eksik parçanın müzik kutusu olduğunu fark eder ve müzik kutusunu enstrümana yerleştiriyor. Org çalmaya başladığında yerdeki gizli bir kapı açılır ve Anna karşısında kırmızılı kadını bulur. Bir can daha kaybeder ve sadece 60 dakikası kalmıştır.
Bilim ve Sanat Vakfı'nın 3-5 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlediği “Vefa Semti: Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı sempozyumun ikinci gününde, Ozan Öztepe'nin Vefa semtindeki Molla Gürani Camii hakkında yaptığı sunumdur.
Bilim ve Sanat Vakfı'nın 3-5 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlediği “Vefa Semti: Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı sempozyumun ikinci gününde, Ahmet Sacit Açıkgözoğlu'nun Vefa semtindeki Molla Gürani Camii yanında yer alan hazireyi anlattığı konuşmadır.
Bilim ve Sanat Vakfı'nın 3-5 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlediği “Vefa Semti: Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı sempozyumun ikinci gününde, Haluk Çetinkaya'nın Vefa semtindeki Kilise Camii hakkında yaptığı sunumdur.
Konuğumuz Şehnaz Şişmanoğlu ile İki Kilise Arasında Binamaz - Karamanlıca Edebiyatta Dil, Kimlik ve Yeniden-Yazım adlı kitabı üzerine konuşuyoruz.
Bu bölümde tarihsel bulgular ışığında ilk Hristiyanların kilise hayatına bakıyoruz. Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz… Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz…
Bu bölümde Hristiyan tarihi ve ilahiyatına önemli katkılarda bulunan, kilise babaları diye hatırladığımız bazı kişiler ve eserleri hakkında konuşuyoruz. Bu bölümde özellikle doğu babalarından (yani daha çok bugünkü Katolik kilisesini etkileyen babalardan) bahsediyoruz. Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz… Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz…
Bu bölümde Hristiyan tarihi ve ilahiyatına önemli katkılarda bulunan, kilise babaları diye hatırladığımız bazı kişiler ve eserleri hakkında konuşuyoruz. Bu bölümde özellikle apolojist babalardan (yani Hristiyanlığı hem fiziksel hem de entelektüel saldırılardan savunan babalardan) bahsediyoruz. Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz… Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz…
Bu bölümde Hristiyan tarihi ve ilahiyatına önemli katkılarda bulunan, kilise babaları diye hatırladığımız bazı kişiler ve eserleri hakkında konuşuyoruz. Bu bölümde özellikle doğu babalarından (yani daha çok bugünkü Ortodoks kilisesini etkileyen babalardan) bahsediyoruz. Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz… Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz…
Bu bölümde Hristiyan tarihi ve ilahiyatına önemli katkılarda bulunan, kilise babaları diye hatırladığımız bazı kişiler ve eserleri hakkında konuşuyoruz. Bu bölümde özellikle havarisel babalardan (yani İsa'nın 12 havarisının görgü tanıkları olan babalardan) bahsediyoruz. Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz… Türkiye'de Tevrat, Zebur ve İncil metinlerinin tahrif edildiği yönünde bir iddia var. Acaba bu doğru olabilir mi? Birçok insanın Tanrı Sözü olarak kabul ettiği Kutsal Kitap böyle bir tahrife uğramış mıdır? Ya da bazılarının iddia ettiği gibi Kutsal Kitap'ta geçen hikayeler mitelojik mi? Kutsal Kitap'ta adı geçen kişiler gerçekten var mıydı? Bu olaylar gerçekten yaşandı mı? İşte bu program ile bu ve buna benzer soruların yanıtlarını Tarihin derinliklerinde, bulgular ve kanıtlar ışığında değerlendireceğiz. Gerçeğe ulaşmak için sizi de bu serüvene davet ediyoruz…