POPULARITY
Gecenin zifiri karanlığında ve alabildiğine sessiz halinde uzaktan gelen sesiyle davulcunun evin önünde zirveye çıkan gösterisi yavaş yavaş çekildikten sonra kimsede uykudan kaldırılmış olmanın mahmurluğu kalmazdı. Öyle nostaljiyle işim olmaz, eski Ramazanlar güzellemesi olarak almayın ama bu, saat alarmıyla kaldırılmaktan çok farklı bir uyanıştı, kesin... Biraz sonra yiyeceğimiz sahurla birlikte çok zorlu bir oruç günü bizi bekleyecekti. Evde herkes oruç tutardı, bütün bir ay. Tabii küçük çocuklar belli bir yaşa geldiği andan itibaren, onlar da başta tekne orucuyla başladıkları oruca çok erken yaşta tamamen katılırlardı.
ANNECİĞİM Ak saçlı başını alıp eline, Kara hülyalara dal anneciğim! O titrek kalbini bahtın yeline, Bir ince tüy gibi sal anneciğim! Sanma bir gün geçer bu karanlıklar, Gecenin ardında yine gece var; Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar, Yaşlı gözlerinle kal anneciğim! Gözlerinde aksi bir derin hiçin, Kanadın uyumuş, çırpınmak için; Bu kış yolculuk var, diyorsa için, Beni de beraber al anneciğim! Necip Fazıl KISAKÜREK
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz seksen yedinci bölüm sizlerle. Yeni yılın ilk bölümüne 2025'le başlayan yeni yaş kuşağını değerlendirerek başladık. Umuyoruz yeni yılda doğmaya başlayan ve onları takip edecek Beta Kuşağı'na güzel ve sorunsuz bir dünya bırakabiliriz. Ardından, Altın Küre Ödülleri'nin genel bir değerlendirmesini yaptık. Gecenin kazananlarını, öne çıkan filmleri ve dizileri konuştuk. Aralarında atladıklarınız varsa güzel fikirler alabilirsiniz. Bölümümüzün sonunda, iki YouTube yayıncısından bahsettik. Biri Amerikalı, biri Türk bu genç sunucuların YouTube'da başlayan kariyerleri ve o kariyerleri şekillendiren işlerin geldiği yer gerçekten inanılmaz.
Suriye'de 14 yılın büyük düğümünü 12 günde çözen büyük devrimin izlerini Suriye topraklarında, Halep, Hama, Humus ve Şam'da sürmeye devam ediyoruz. Sanırım en son 14 yıl önce gelmişim Şam'a. Gecenin bir yarısında çıkıp gezdiğim Şam sokaklarının önemli bir kısmını hiç değişmemiş olarak buldum. Zaten Şam'ın bombardımanlarla yıkılmış olanların dışında kalan kesimlerinde de son 15 yıldır doğru dürüst hiçbir yapılanma olmamış. Yeni binalar yapılmamış, esikler de pek yenilenmemiş.
Deniz Yüce Başarır, “ben okurum” da bu kez Fransız ve dünya edebiyatının en kült eserlerinden birini alıyor odağa: Gecenin Sonuna Yolculuk. Ve konu bu roman olunca, elbette dünya edebiyatının en tartışmalı yazarlarından biri de enine boyuna konuşuluyor: Louis Ferdinand Celine. Başarır'ın, kitabı dilimize kazandıran, edebiyatımızın seçkin isimlerinden Yiğit Bener ile gerçekleştirdiği, Celine'nin Yahudi düşmanlığından edebiyat anlayışına, dilde gerçekleştirdiği devrimden özel hayatına kadar geniş bir çerçevede uzanan sohbet, edebiyat severleri çok mutlu edecek gibi görünüyor. Tabii romandan özenle seçilmiş, Celine'nin o sert ama etkili üslubunu derinden hissedebileceğiniz alıntılar eşliğinde…
Altın Motor'u canlı kaydediyoruz! Adana Altın Koza Film Festivali'nden canlı yayınladığımız Adana Günlükleri'nin birinci bölümünde konuştuğumuz yapımlar;00:00 | Giriş09:45 | Bildiğin Gibi Değil (Yön: Vuslat Saraçoğlu)25:35 | Hêvî (Yön: Orhan İnce)37:40 | Ölü Mevsim (Yön: Doğuş Algün)53:12 | Döngü (Yön: Erkan Tahhuşoğlu)1:04:45 | Gecenin Kıyısı (Yön: Türker Süer)
Send us a textder ya kitap kulübü'nün yazarlarla buluşmasında konuğumuz Eda Ocak ve kitabı “Nöropazarlamayla Duygulara Fısılda” idi.İçi renkli reklam görüntüleri, sıcaklık haritaları ve EEG eğrileri ile dolu bu kitapta Eda kararlarımızı nasıl duygularımızla aldığımızı, gerçekleştirdikleri araştırmalarla, kanıtlarıyla sunuyor. Bunu yaparken muzip kaleminden ve bir başka tutkusu olduğunu bildiğim müzikten faydalanıyor. Kitapta nasıl müzikten faydalandığı bu çağda yersiz bir soru ama merak edenler kitabı alıp bakabilirler.Eda ile bir ortak yanımız ikimizin de Araştırmacılar Derneği üyesi olması ama biz birbirimizi daha çok arkadaş grubumuzdan tanıyoruz. Bana da “Sevgili Mete Bey, okuma ve anlama merakında sizinle buluşmak ne güzel şey…” diye imzalamış kitabını. Anlaşılmak da güzel bir şey.Sohbetimizde araştırmalarını nasıl yürüttüklerini, katılımcıların anlık duygularının ve değer yargılarının teste etkisini nasıl yönettiklerini konuştuk. Üzerinde en çok spekülasyon yapılan konuyu da kendisine sorduk; nöropazarlama ile insan davranışlarının yönlendirilip, yönlendirilemeyeceğini de yapılan araştırmalarla bize anlattı.Gecenin sürprizi ise ortak arkadaşımız Cenk Caner'in de toplantımıza katılmasıydı. Sürpriz olmayan ise hemen orada konuşulan bir konu hakkında heybesinde 1950'lerden bir anekdotu olmasıydı. (02:00) Nöropazarlamaya nasıl ilgi duydu (03:19) Kitabını yazmak (09:53) Nöropazarlama araştırmasını nasıl yapıyorlar (14:24) Reklam etkisinin ölçümü (Yavuz Abut'un sorusu) (19:24) Değerlerimizin ölçümlere etkisi (23:27) Bir reklam testi hikayesi (Mete Yurtsever) (25:45) Cenk Caner'den bir anekdot (27:45) Biscolata örneği (29:31) Araştırma katılımcıları nasıl seçiliyor (Meral Kuzu'nun sorusu) (31:55) Kararlarımızda duyguların etkisi (38:20) Nöropazarlama manipülasyon yapabilir mi? (Sevtap Kılınç Solmazer sorusu) (43:40) Eda Ocak'ın değer yaratma formülü Support the show
Ona, daha altıncı yaşının ilk günlerini yaşayan bu çocuğa, bir masalın büyülü atmosferinin içerisinde yürümek gibi gelmiştir eminim. Gecenin zifiri karanlığında, elektriğin hiç uğramadığı o mülteci kampında elinde bir kandille babasıyla birlikte usul usul mescide yürümeleri, babasının büyükçe bir anahtarla mescidin kapısını açması, çok büyük ihtimalle bizim buralarda “lüküs lambası” denilen aydınlatma aygıtlarını birlikte yakmaları, ardından o dev gibi adamın, babasının, muazzam bir sesle sabah ezanı okuması. Borges, o çocuğun bu masalsı hikayesini duymuş olsaydı büyük ihtimalle bir roman kaleme alır, dünyanın dört bir yanından insanlar da hayranlıkla okurlardı bu romanı. Ama bilirsiniz, bizim gibi coğrafyalarda insanların hikayeleri vardır ama anlatılmaz. Biz, hikayelerimizi sinemizde, bizi biz yapan bir ecza, hatta bir simya gibi taşıyadururuz. Hikayelerimizle olgunlaşır, hikayelerimizle yürürüz yolumuzu. Hikayenin sonrası da var elbette. O çocuğun mescitte müezzinlik yapan babası aynı zamanda bir şeyh. Küçük bir zaviyede, insanların kalplerini onarmakla meşgul bir tamirci yani. O çocuğun masalsı çocukluğunun o uzak anılarında en çok bu zaviye yer etmiş olmalı. Bembeyaz ve tertemiz giyinmiş güzel sakallı adamların kasideler söyleyip Kur'an okumaları, sonra belki İbn Arabi'den, belki İbn Farid'den, belki Ataullah İskenderi'den şiirler, beyitler, hikmetler nakletmeleri, babasının yere vurup “faale menne hu” diyerek ayağa kalkması, zikir halkasının kurulması, bu emirler on, belki on beş adamın tek bir beden, tek bir organizma haline gelip kah “ya latif”, kah “lailaheillallah”, kah “hay”, kah “hu” diye zikretmeleri ve belki de o tür zaviyelerde sıkça rastladığımız şekilde gecenin birer bardak süt ve birer akide şekeriyle sonlandırılması.
MÜ'MİNÛN SÛRESİ 70-96 MEALİ N074 M023 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 70 Yoksa onda: "bir delilik" mi var diyorlar? Hayır! Onlara hak geldi, onların birçoğu haktan hoşlanmazlar. 71 Eğer hak onların hevalarına uysaydı, gökler, yer ve her ikisindekiler bozulurdu. Hayır biz onlara zikirlerini verdik. Onlar ise zikirlerinden yüz çevirdiler. 72 Yoksa onlardan vergi mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır. 73 Şüphesiz sen, onları sıratı müstakime davet edersin. 74 Şüphesiz âhirete iman etmeyenler elbette yoldan saparlar. 75 Onlara acıyıp da zararlarını kaldırırsak elbette azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar. 76 Biz onları azapla yakaladık da, onlar yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarmadılar. 77 Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azab (kıtlık) kapısı açtık. Birden ümitsiz ve şaşkınlık içindedirler. 78 O ki, sizin için kulağı, gözleri ve kalpleri inşa etti. Ne de az şükrediyorsunuz. 79 Sizi yeryüzüne yayan O'dur ve O'na toplanacaksınız. 80 Dirilten ve öldüren O'dur. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun içindir. Akıl etmiyor musunuz? 81 Hayır! Onlar daha öncekilerin söyledikleri gibi söylediler. 82 "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı biz diriltileceğiz?" dediler. 83 Biz ve bizden önceki atalarımız da korkutulduk. Bu (kıyamet) ancak evvelkilerin uydurduğu efsaneden başka bir şey değildir. 84 De ki: "Eğer biliyorsanız yer ve yerdekiler kimin?" 85 Allah'a aittir diyecekler. De ki: "düşünmez misiniz?" 86 De ki: "Yedi semanın Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?" 87 "Allah'ındır" diyecekler. O halde sakınmıyor musunuz? 88 De ki: "eğer biliyorsanız (söyleyin) her şeyin yönetimi kime aittir? Odur (azaptan) koruyan. Onun korumadığını kimse koruyamaz. 89 "Allah'a aittir" diyecekler. De ki: "Nasıl da büyüleniyorsunuz?" 90 Biz onlara doğruyu getirdik, onlar ise yalancıdırlar. 91 Allah hiç bir çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. 92 Gizliyi de açığı da bilendir. Onların ortak koştuklarından yücedir. 93 De ki: "Rabbim, onların va'd olduğunu bana gösterirsen,” 94 "Rabbim, beni zalim kavim içinde kılma." 95 Onlara va'd ettiğimizi sana göstermeye biz elbette kadiriz. 96 Kötülüğü en güzel şekilde def et. Biz onların ne ile vasıflandıracaklarını biliyoruz. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muminun-suresi-70-96-tefsiri-ali-kucuk
*52 TÛR SÛRESİ Mekke'de nâzil olmuştur. Dağlara, denizlere, gökyüzüne dikkatimiz çekilir. Kitap hatırlatılır. Bütün bunları görüp okuduktan sonra yine de, inkâr edenlere gökyüzünden parçalar halinde azap indirse, yine de "Bu bulut kümesidir" deyip inkâr edeceklerini bildirir. Batılın bataklığında oynayanlar, soytarı, zorba zalimlerin âhiret azabından önce de azap görebilecekleri hatırlatılır. 49 âyettir Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 And olsun Tûr (dağın)'a 2 Yazılan kitaba, 3 Neşredilmiş sahife içinde. 4Ma'mur eve, 5Yüksek tavana (gökyüzüne), 6Kaynayan denize (yemin olsun ki), 7 Rabbinin azabı mutlaka olacaktır. 8 Onu engelleyecek hiçbir şey yoktur. 9 O gün gökyüzü sarsıldıkça sarsılır. 10 Dağlar yürüdükçe yürür, 11 (Dini) yalanlayanların o gün vay haline, 12 Ki onlar, (batılın) bataklığında oynuyorlar. 13 O gün, Cehennem ateşine itildikçe itilecektir. 14 “İşte yalanladığınız ateş budur” (denilecek). 15 “Bu bir sihir midir, yoksa siz görmüyor musunuz?” 16 (O ateşe) yaslanın. İster dayanın, ister dayanmayın. Sizin için aynıdır. Siz ancak yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız. 17 Mûttakiler, Cennetler ve nimetler içindedirler. 18 Rablerinin kendilerine verdiği ile sevinçlidirler. Rableri onları Cehennem azabından korumuştur. 19 (Dünyada) yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için. 20 Dizilmiş koltuklara yaslanmış olarak (yeyin–için) onları güzel gözlü eşlerle evlendireceğiz. 21 İman edenler ve imanla kendilerine uyan zürriyetlerine gelince, zürriyetlerini kendilerine katarız. Amellerinden hiç bir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kazandığının karşılığında rehindir. 22 (Cennette) onlara meyve ve etten, canlarının çektiğinden bolca veririz. 23 Birbirlerine kadehler sunacaklar. Onda saçmalama ve günaha sokma yoktur. 24 Sedefinde saklı inciler gibi hizmetçiler, onların (hizmeti için) etrafında dönüp duracak. 25 Birbirlerine dönerek sorarlar. 26 “Bundan önce (dünyada iken) biz ailemiz hakkında (Allah'ın azabından) korkuyorduk” derler. 27 Allah bize lütfetti de zehirli azaptan korudu. 28 Bundan önce biz ona dua ediyorduk. Şüphesiz O, çok iyilik sahibi, çok merhamet sahibidir. 29 Sen nasihat et. Sen, Rabbinin nimetiyle kahin değilsin, deli de değilsin. 30 Yoksa “O bir şairdir. Biz ona zamanın şüphesini/belasını (ölümünü) bekliyoruz” mu diyorlar? 31 De ki: “Bekleyin ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” 32 Yoksa onlara bunu (şair, kahin, deli gibi çelişkili sözleri) akılları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir toplum mudurlar? 33 Yoksa onu (Kur'ân'ı) kendisi uydurup söyledi mi diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler. 34 Eğer doğru söylüyorlarsa haydi onun (Kur'ân'ın) benzeri bir söz getirsinler. 35 Yoksa onlar hiç bir şey olmadan (yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa yaratan onların kendisi mi? 36 Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır onlar kesin inanmıyorlar. 37 Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa onlar, (Milletin kaderini belirleyen) baskıcı soytarılar mı? 38 Yoksa onların merdiveni var da oradan (vahyi) dinliyorlar mı? Öyle ise dinleyicileri açık bir delil getirsin. 39 Yoksa (istemediğiniz) kızlar onun (Allah'ın) da, oğullar sizin mi? 40 Yoksa sen onlardan ücret istiyorsun da, onlar borç nedeniyle ağır yük altındalar mı? 41 Yoksa ğayb onların yanında da (gayba ait şeyleri) onlar mı yazıyorlar? 42 Yoksa (sana) tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat bu kâfirlerin kendisi tuzağa düşecektir. 43 Yoksa onların Allah'tan başka ilâhı mı var? Onların ortak koştuğundan Allah'ı tenzih ederim. 44 Gökyüzünden bir parça düşerken görseler,“üst üste yığılmış buluttur” diyecekler. 45 Artık çarpılacakları (kıyamet) günlerine kadar onları bırak. 46 O gün tuzakları onlara fayda vermeyecek ve onlara yardım olunmaz. 47 Bu zalimlere, bu (âhiret) azabından önce de azap vardır. Ancak onların birçoğu bilmezler. 48 Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz sen gözlerimiz (in önün) desin. Kıyam ettiğinde Rabbini hamd ile tesbih et. 49 Gecenin bir kısmında ve yıldızların batması anında O'nu tesbih et.
Mekan Sicilya, Kitap üstad Camilleri'den... #KomiserMontalbano serisinden Gecenin Kokusu, birazdan #CinayetMasası'nda. #SevinOkyay, #Milos
ZÂRİYÂT SÛRESİ MEALİ N067 M051 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 1 Esip savuranlara, 2 Yük taşıyanlara, 3 Kolayca akanlara, 4 İşi paylaştıranlara yemin olsun ki, 5 Va'd olunduğunuz (Cennet ve Cehennem) muhakkak doğrudur. 6 Ve ceza günü muhakkak olacaktır. 7 Yörüngeler sahibi gökyüzüne yemin olsun ki, 8 Sizler çelişkili sözlerdesiniz. 9 Ondan (Kur'ân'dan) döndürülen döndürülür (engellenmez). 10 Kahrolsun yalancılar. 11 Ki, onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir. 12 Soruyorlar: "Ceza günü ne zaman?" 13 O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklar. 14 "Tadın azabınızı. İşte bu sizin acele olmasını istediğinizdir." (denir) 15 Şüphesiz mûttakiler, bahçeler ve su kaynaklarındadırlar. 16 Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak. Çünkü onlar bundan önce iyi işler yapanlardı. 17 Gecenin çok azında uyurlardı. 18 Seherlerde istiğfar ederlerdi. 19 Onların malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır. (Bak: Mearic 2425, En'am 141, Zariyat 19) 20 Yakîn (bilgi/iman) sahipleri için yeryüzünde ibretler vardır. 21 Kendi nefislerinizde de (ibretler vardır) görmüyor musunuz? 22 Gökyüzünde rızkınız ve va'd olunduklarınız vardır. 23 Gökyüzünün ve yerin Rabbine yemin olsun ki o (va'd olunanlar) şu sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. 24 İbrahim'in ikram olunan müsafirlerinin haberi sana geldi mi? 25 Hani onlar (müsafir melekler) İbrahim'in yanına girdiler ve "Selâm" demişlerdi. İbrahim de: "Selam, tanınmamış bir toplum" dedi. 26 Hemen ailesine gidip semiz bir buzağı getirdi. 27 Buzağıyı onlara yaklaştırdı ve "Yemez misiniz?" dedi. 28 Onlardan içine bir korku düştü. "Korkma" dediler ve bilgin bir oğulla onu müjdelediler. 29 İbrahim'in hanımı (Sare), çığlık atarak döndü, yüzüne vurdu ve "Kısır bir kocakarı" (dan nasıl çocuk olacak) dedi. 30 "Rabbin böyle buyurdu" dediler. Şüphesiz O, her şeye hükmedendir, her şeyi bilendir. 31 İbrahim: "Ey elçiler, sizin işiniz nedir?" dedi. 32 "Biz, suçlu bir topluma gönderildik" dediler. 33 Üzerlerine çamurdan taşlar atmak için, 34 Müsrifler için, Rabbin tarafından işaretlenmiş (taşları atmak için). 35 (Lût aleyhisselama) iman edenleri oradan çıkardık. 36 Zaten orada Müslümanlardan bir ev halkından başka kimse bulamadık. 37 Acıklı azaptan korkanlar için orada bir alâmet bıraktık. 38 Musa (kıssasın) da da ibret vardır. Hani biz onu Firavun'a apaçık bir delille göndermiştik. 39 O bütün ordusuyla yüz çevirmiş ve "sihirbaz veya deli" demişti. 40 Biz de onu ve ordusunu yakalayıverdik ve o ayıplayıcı olduğu halde denize attık. 41 Ad (kavminin helâkinde) de ibretler vardır. Hani onların üzerine yok edici rüzgâr göndermiştik. 42 Rüzgâr, uğradığı her şeyi toz haline getiriyordu. 43 Semûd (kavminin helâkinde) de ibretler vardır. Onlara: "Belirli bir zamana kadar faydalanın" denmişti. 44 Rablerinin emrinden uzaklaştılar da, göz göre göre onları yıldırım çarptı. 45 Ayağa kalkmaya güçleri yetmedi, yardım da edilmediler. 46 Daha önce de Nuh kavmini (helâk ettik), çünkü onlar fasık bir kavim idiler. 47 Göğü kuvvetle biz kurduk. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz. 48 Yeryüzünü biz döşedik. Döşeyiciler ne güzel. 49İbret alasınız diye her şeyi çift yarattık. 50 "O halde Allah'a firar edin. Şüphesiz ben, O'nun tarafından apaçık bir uyarıcıyım." 51 “Allah'la beraber başka ilâh edinmeyin. Şüphesiz ben, onun tarafından apaçık bir uyarıcıyım.” 52 Onlardan öncekiler bir peygamber geldiğinde yine böyle sihirbaz veya deli demişlerdi. 53 Hep birbirlerine bunu vasiyet mi ettiler? Hayır. Onlar azgın bir toplumdurlar. 54 Onlardan yüz çevir. Sen kınanmayacaksın. 55 Öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir. 56 Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım. 57 Ben onlardan rızk istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. 58 Çünkü Allah rızk verenin ta kendisidir.Çok çetin kuvvet sahibidir. 59 Muhakkak zalimler için arkadaşlarının azabı gibi azap vardır. Acele etmesinler. 60 Va'd olundukları o günlerinden vay o kafirlerin haline.
Arkadaşlarla vakit geçirmek için planlanan bir randevu. Masumane bir gece eğlencesi. Gecenin bitiminde güvenli bir şekilde dönüşe geçme eylemi. Üniversitede son senesini yaşayan genç ve hayat dolu bir kız arkadaşlarıyla geçirdiği bir geceden sonra eve gitmek için bir Uber aracı çağırdı. Sonrasında yaşananlarsa tek kelimeyle kabustu. Son zamanların en vahşi, en canice işlenmiş suçlarından birinin başrolüydü o. Tüyler ürpertici bir talihsizliğin kurbanıydı. Samantha Josephson'un kan donduran sona gidiş yolculuğu her türlü detayıyla şimdi sizlerle. İyi dinlemeler...Burada dinlediğiniz vakalar üzerine hazırladığım belgeselleri izlemek için YouTube'a gelin.Cem'den Dinle YouTube: https://www.youtube.com/c/CemdenDinleInstagram: cemdendinleİletişim & İşbirliği: cemdendinle@gmail.comFon Müziği / Music:Myuu https://www.youtube.com/user/myuujiMusic from https://filmmusic.io "Undaunted" by Kevin MacLeod (https://incompetech.com) License: CC BY (http://creativecommons.org/licenses/by/4.0/)
15 Temmuz gecesi Özgür Özel de TBMM'deydi. Meclis Başkanı İsmail Kahraman, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'i Divan'a çağırmış, hatta “bir demokrasi öpücüğü vereyim de barışalım” diyerek Özgür Özel'i öpmüştü. Divan'a üzerindeki tişörtle çıkmaması için AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu ceketini çıkarıp Özel'e giydirmiş, o da “Milli Görüş ceketini bana da giydirdiniz sonunda” diye latife yapmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde beni bir odaya çağırdılar. Özgür Özel de oradaydı. Meclis'te grubu bulunan 4 parti adına ortak bir bildiri yayınlayacaklarını, bu bildiriyi benim yazmamı istediklerini söylediler. El yazısıyla 4 sayfalık taslak bir metin yazdım, tartıştık, son halini verip bilgisayara geçirdik. Taslak metni aldım, “müsaadenizle bunları alıyorum, hatıra olur” dedim. Özgür Özel, “darbe başarısız olursa bu müsveddeler değerli olur, bizim için şeref belgesi olur ama başarılı olursa hakim yüzümüze okur, ‘bunu siz mi yazdınız' diye sorar, artık koğuş arkadaşı oluruz Aydın Bey” demişti. Şimdi CHP Genel Başkanı olan Özgür Özel, gençlerle yaptığı bir sohbette, “Gece telefon çalsın, ‘darbe oluyor' desinler ama ‘gençler yapıyor' desinler, ben o darbeye teslim olurum” ifadelerini kullandı. Gerçekten de CHP, gençlerin yaptığı darbelere hep teslim olmuş, hatta o darbelerin bizzat içinde aktif rol üstlenmişti. 27 Mayıs darbesi örneğin: Önce CHP'li gençler sokakları karıştırmış, ardından genç subaylar darbe yapmış, ihtiyar Cemal Gürsel'i sonradan darbenin başına geçirmişlerdi. Talat Aydemir 40'lı yaşlarında bir subaydı, darbe girişimlerinde genç subaylar, hatta genç Harbiyeliler aktif rol oynamışlardı. 12 Mart Muhtırası da “Milli Demokratik Devrim” rüyası gören genç CHP'lilerin ve genç subayların eseriydi. Cumhuriyet Gazetesi'nin 2003 yılında attığı “Genç Subaylar Rahatsız” manşetinin arkasında duran da, 27 Nisan Bildirisine sahip çıkan da CHP'ydi. Sadece 12 Eylül'ü “yaşlı subaylar” yapmış, darbeye giden sürece epeyce katkı vermiş olmakla birlikte CHP bu darbenin mağduru olmuştu. İyi de, 15 Temmuz'u da genç subaylar yapmak istediler. 18-22 yaşlarındaki Harp Okulu öğrencileri, teğmenler, 30'lu yaşlarındaki yüzbaşılar, yarbaylar, 40'lı yaşlarındaki albaylar darbe girişiminde bulundular. Özgür Özel, gençlerin giriştiği darbe girişimine o zaman, 15Temmuz'da neden teslim olmadı? Acaba CHP Grup Başkanvekili iken tam CHP'li değildi de, Genel Başkan olunca mı CHP'li oldu? Hangi Özgür Özel gerçek? 15 Temmuz'daki mi, yoksa şimdiki mi?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir yayında “Gecenin üçünde telefon çalsın, 'darbe oluyor' desinler ayağa fırlarım. Kimin yaptığıyla ilgilenmem. Ama 'gençler yapıyor' desinler, 40 yaşın altındakiler… Ben o darbeye teslim olurum… Ben bu darbeye razıyım” dedi. Horoz ölse de gözü çöplükte kalırmış… Özgür Bey'in çocukluğundan beri duyduğu, CHP'nin iktidara gelebilmesi için tek çıkar yok olarak algılanan “Ordu göreve” sloganlarının bir tezahürü olsa gerek… Bahane uydururken kabahatini açık edenler için kullanılan ‘Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söylermiş' misali Özgür Bey, CHP'yi iktidara getirecek darbe türlerinden bir yenisini keşfetmiş… İşin ilginç tarafı bu darbe şekli denenmemiş de değil… Özgür Özel adeta; 2013'ün Mayıs ayında FETÖ kışkırtmasıyla gençleri Taksim Gezi Parkı'na döken, önce zabıtayı, ardından da polisi üstlerine sürerek ortamı iyice tahrik eden ve olayların Türkiye'ye yayılmasını hedefleyen zihniyeti çağırıyor… Anglosaksonların en çok başvurdukları kavramlardan ikiyüzlülük (hipokrite), bunlar sayesinde bizde siyasetin doğal akışı hâline gelmeye başladı. 23 somut vaatte bulunup sonrasında hiçbirini yerine getirmeyen, sorulduğunda ise “Hatırlamıyorum” diyen İBB Başkanı İmamoğlu, 31 Mart seçimleri için de hatırlamayacağı, daha doğrusu yerine getirmeyip, sorumluluğunu da almayıp bir açıklama dahi yapmayı çok göreceği 10 yeni vaatle ortaya çıkmış. Neymiş bunlar: “10 yeni sosyal yaşam merkezi, 600 bin haneye sosyal yardım desteği, 100 bin anne adayına beslenme paketi, 30 bin TL evlilik desteği, 2 milyon öğrenciye okul beslenme paketi, 14 yeni yüksek öğrenim öğrenci yurdu, 40 yeni kütüphane, 100 bin öğrenciye 15 bin TL eğitim yardımı, 3 yeni bütünleşik halk sağlığı merkezi, 10 yeni psikolojik danışma merkezi.” Ufak atsaydı bari… Civcivler yerdi en azından… İşin garibi bu hipokrasiye gönül veren hâlâ iyi niyetli CHP'lilerin bulunması… DEM (PKK) ile tuttukları işe kâh “Türkiye İttifakı”, kâh “İstanbul İttifakı”, bazen “Kent Uzlaşısı”, arada sırada da “Kardeşlik İttifakı” diyerek yutturmaya çalışmanın, seçmen nezdinde ne kadar ikna edici olacağını 1 Nisan'da göreceğiz inşallah…
Eee Trendeki dinleyici, nasılsın? Bu bölüm de diğer bölümler gibi senin içindi. Tekrardan yükledim bir batch daha, hadi yine iyisin :D
HICR SURESİ 39-77 MEALİ N054 M015 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 39- (İblis) "Ey Rabbim, senin beni azdırman karşılığında ben de onlara yeryüzünde (isyanı, inkârı) güzel göstereceğim ve hepsini azdıracağım." 40- "Ancak onların içinden ihlaslı kulların hariç" dedi. 41- (Allah) Dedi ki: "İşte bana doğru olan dosdoğru yol bu (ihlaslı kullarımın yolu) dur." 42- "Şüphesiz benim kullarım üzerinde senin otoriten yoktur. Ancak sana uyan azgınlar hariç" 43-44- Şüphesiz onların hepsine va'dolunan yer cehennemdir. Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan (azgınlardan) taksim edilmiş pay vardır. 45- Muhakkak mûttakiler, cennetlerde ve pınarlardadırlar. 46- Oraya güvenle selâmetle girin. 47- Göğüslerindeki kini çıkarıp attık ve kardeşler olarak karşılıklı koltuklar üzerindedirler. 48- Onlara hiçbir zorluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. 49- Kullarıma haber ver ki, şüphesiz ben Ğafur ve Rahîm'im. 50- Ve benim azabım da çok acıklı bir azabdır. 51- Onlara İbrahim'in müsafirlerinden de haber ver. 52- Hani müsafirler O'nun (İbrahim'in) yanına girince "Selâm" demişlerdi de, (İbrahim) "Biz sizden korkuyoruz" demişti. 53- Onlar da: "Korkma biz sana çok alim bir çocuk müjdeliyoruz" demişlerdi. 54- (İbrahim:) "Beni mi müjdeliyorsunuz? İhtiyarlık bana gelip çatmışken siz beni ne ile müjdeliyorsunuz?" dedi. 55- "Sana hakikati müjdeledik. Ümit kesenlerden olma." dediler. 56- (İbrahim:) "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başkası ümit kesmez" dedi. 57- (İbrahim) dedi ki: "Ey elçiler daha başka ne işiniz var?" 58- (Misafirler) dediler ki: "Biz suçlu bir kavme (ceza vermek için) gönderildik." 59-60- "Lût'un ailesi hariç biz onların hepsini kurtaracağız" Yalnız (Lût'un) karısı müstesna; onun geride kalmasını takdir ettik." 61- Bunun üzerine elçi(melek)ler Lût ailesine geldiler. 62- (Lût): "Siz tanınmayan bir topluluksunuz" dedi. 63- (Melekler) dediler ki: "Hayır, biz sana onların, hakkında şüphe duyduklarını (azabı) getirdik" 64- "Biz sana gerçeği getirdik. Biz gerçekten doğru söylüyoruz" 65- "Gecenin bir kısmında aileni yürüt ve Sen de arkalarından git. Sizden hiçbir kimse arkaya bakmasın ve emr olunduğunuz yere gidin." 66- Ona şu emri hükmettik ki: "Onlar sabaha çıkarlarken sonları kesilmiş olacak" (Hepsi helâk olacak). 67- Şehir halkı sevinerek (Lût'un evine) geldiler. 68- (Lût:) Dedi ki: "Bunlar, benim misafirimdir. Beni mahcup etmeyin, 69- "Allah'tan korkun ve beni rezil etmeyin" 70- (Şehir halkı:) "Biz Seni el aleme karışmaktan yasaklamadık mı?" dediler. 71- (Lût:) "Eğer yapacaksanız işte kızlarım" dedi. (Erkeklerle birleşmek yerine şehrin kızlarıyla evlenmelerini teklif etti). 72- (Ey Rasûlüm,) Ömrüne yemin olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. 73- Derken güneş doğarken o korkunç gürültü onları yakalayıverdi. 74- Üstünü altına getirdik. Üzerlerine çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık. 75- Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara ibretler vardır. 76- Şüphesiz o (şehrin harabeleri) yol üzerinde duruyor. 77- Elbette bunda iman edenler için ibret vardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/sets/hud-suresi-39-77-tefsiri
HUD SURESİ 80-86 N052 M011 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 80- Lût dedi ki: "Keşke size karşı bir gücüm veya sağlam bir sığınağım olsaydı..." 81- (Elçi melekler) dediler ki: "Ey Lût, şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamazlar. Gecenin bir kısmında aileni al götür, içinizden hiç bir kimse geriye bakmasın. Hanımın hariç onlara isabet eden (azâb) ona (hanıma) da isabet edecektir. Onlara (azâb için) va'dedilen sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil mi?" 82- (Azâb) emriniz gelince oranın üstünü altına getirdik. Üzerlerine ard arda dizilmiş çamurdan taş yağmuru yağdırdık. 83- Rabbin tarafından işaretlenmiş (taşlar yağdırdık). Bu (taş yağmuru), zalimlere uzak değildir. 84- Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin. Sizin için ondan başka ilâh yoktur. Ölçü ve tartıları eksiltmeyin. Ben sizi hayır içinde (zengin) görüyorum. Her şeyi içine alan (âhiret) gününün azâbından sizin için korkuyorum." 85- Ey kavmim, ölçü ve tartıda adaleti yerine getirin. İnsanların eşyasını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük yapmayın." 86- Eğer iman ediyorsanız Allah'ın bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bekçi değilim. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hud-suresi-80-86-tefsiri
İSRA SURESİ 76-94 N050 M017 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. 76 Neredeyse seni yurdundan çıkarmak için rahatsız edecekler. (Mekkeliler seni yurdundan çıkaracaklar.) O zaman onlar da senden sonra (Mekke'de) çok az kalacaklar. (Sen Mekke'yi fethedeceksin). 77 Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizin kanunu budur. Sen, bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın. 78 Güneşin (öğleyin) kaymasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah (namazının) Kur'ân'ını yerine getir. Çünkü sabah Kur'ân'ı (melekler tarafından) görülür. 79 Gecenin bir kısmında sana fazladan bir namaz olarak, O Kur'ânla teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makamı Mahmud'a gönderir. 80 De ki: "Rabbim, beni doğru bir girişle girdir ve doğru bir çıkışla çıkar. Bana katından yardım edici bir delil ve kuvvet ver. 81 De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olup gidecektir." 82 Biz, Kur'ândan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Zalimlerin ise ancak hüsranını artırır. 83 İnsana bir nimet verdiğimizde (Allah'tan) yüz çevirip yan çizer. Ona bir zarar dokununca da pek ümitsiz olur. 84 De ki: "Herkes kendi yaratılışına/kendisini kalıba sokanına göre hareket eder. O halde Rabbiniz, kimin doğru yolda olduğunu daha iyi bilir." 85 Sana Ruh'dan soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az şey verilmiştir." 86 Yemin olsun ki, eğer dilesek, sana vahy ettiklerimizi gideririz. Sonra sen onu (geri almak için) bize karşı bir vekil bulamazsın. 87 Ancak Rabbinden bir rahmetle (vahyi sende bıraktı) Rabbinin lütfu senin üzerinde gâyet büyüktür. 88 De ki: "Eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için birleşseler, birbirlerine arka çıksalar da bir benzerini getiremezler." 89 Bu Kur'ân'da; insanlar için her türlü misali anlattık. Yine de insanların çoğu İnkârda ısrar ettiler. 90 Dediler ki: "Yerden bir pınar akıtmadan sana iman etmeyeceğiz." 91 "Yahut hurmalardan ve üzümden bir bahçen olmalı ve aralarından sular fışkırtmalısın." 92 "Veyahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parça parça üzerimize düşüresin veya Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin." 93 "Veyahut senin, altın'dan bir evin olsun veya gökyüzüne çıkmalısın. Okuyabileceğimiz bir kitabı bize indirmedikçe, gökyüzüne çıkmana da iman etmeyeceğiz." De ki: "Sübhanellah. (Rabbimi tenzih ederim) Ben ancak, Peygamber olan bir insanım." 94 Onlara hidâyet (Kur'ân) geldiğinde insanları iman etmekten alıkoyan "Allah bir insanı mı Peygamber olarak gönderdi?" demeleridir. https://soundcloud.com/KuraniKerimTefsiri/isra-suresi-76-94-tefsiri
Merkez Bankası yılın son faiz kararını 21 Aralık Perşembe günü açıkladı. Yani en uzun gecenin gündüzünde. Merkez, beklentilere paralel olarak politika faizini 250 baz puan artırdı. Önümüzdeki ayda özellikle ücret artışları ve konutlardaki enerji kullanımının enflasyon üzerindeki olası etkisini baskılamak için bu aylık artış hakkını kısıtlı kullandı. Yeni yıla da sınırlı bir faiz artışı ile girecek gibi duruyoruz. Kurul karar metninin geçen ayki ile büyük oranda benzerlik gösteriyor olması halen daha enflasyonla mücadelede zamana ihtiyaç olduğunu da gösteriyor. Örneğin yurtiçi talebin normalleşmesi, hizmet fiyatlarındaki katılığın ve jeopolitik risklerin enflasyon üzerindeki baskısının ortadan kalkması için sabıra da ihtiyacı olduğu mesajını veriyor satır aralarında. Faiz artış patikasının finaline yaklaştığı bu son vedada, enflasyonla mücadelede kararlılık vurgusu sürüyor. BELİRSİZLİK YERİNİ GÜVENE BIRAKIYOR
MÜZZEMMİL SURESİ 11-20 N003 M073 Mekke'de, ilk yıllarda nâzil olan sûrelerdendir. 20 âyettir. Kıyama kalkmayı, gece ibadetini, Kur'ân'ı anlayarak okumayı emreder. Firavunun kötü sonunu haber verir ve bizi uyarır. Namaza, zekâta sadakaya teşvik eder. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Ey örtünen (peygamber). 2 Az bir zamanı hariç geceleyin kalk. 3 (Gecenin) yarısında veya biraz azında (kalk). 4 Veya (yarısının) üzerine artır, Kur'ân'ı açık, tane tane ve güzel oku. 5 Şüphesiz biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. 6 Şüphesiz (Kur'ân okumak ve ibadet için) gece kalkmak daha dokunaklı ve okuma yönüyle daha sağlamdır. 7 Çünkü gündüzde, senin için uzun bir meşguliyet vardır. 8 Rabbinin adını zikret ve yalnız O'na yönel. 9 O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh (yaratan, yaşatan, yöneten) yoktur. Öyle ise O'nu vekil tut. 10 Söylediklerine sabret. Onlardan güzellikle ayrıl. 11 (Dini) yalanlayan varlık sahiplerini bana bırak. Onlara biraz zaman tanı. 12 Şüphesiz yanımızda (ateşten) boyunduruklar ve cehennem vardır. 13 Boğazda kalan yiyecek ve acıklı azap vardır. 14 O (kıyamet) gününde yeryüzü sarsılır ve dağlar, dağılmış kum yığınına döner. 15 Firavuna Peygamber gönderdiğimiz gibi size de şahitlik yapacak bir peygamber gönderdik. 16 Firavun, Peygambere isyan etti. Biz de onu şiddetli bir şekilde yakalayıverdik. 17 Eğer inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatan (kıyamet) gününden nasıl korunabilirsiniz? 18 Onunla (kıyamet dehşetiyle) gökyüzü yarılacak. O'nun va'di yerine gelir. 19 Şüphesiz bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir. 20 Şüphesiz Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisinden azını, yarısını, üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini bilir. Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Onu(n takdirini) sayamayacağınızı Allah bildi de, tevbenizi kabul etti. Kur'ân'dan kolay olanı okuyunuz. Allah biliyor ki, içinizden bir kısmı hasta olacak, diğerleri Allah'ın lûtfündan aramak için yeryüzünde dolaşacak, bir diğerleri ise Allah yolunda harp edecek. O halde ondan (Kur‘ân'dan) kolay olanı okuyunuz, namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a güzel bir şekilde borç veriniz. Kendiniz için önceden, hayırdan neyi gönderirseniz, Allah katında onu hem daha hayırlı, hem de daha büyük mükâfat olarak bulacaksınız. Allah'a istiğfar ediniz. Çünkü Allah afvedicidir, merhamet edicidir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muzzemmil-suresi-11-20-tefsiri
MÜZZEMMİL SURESİ 1-10 N003 M073 Mekke'de, ilk yıllarda nâzil olan sûrelerdendir. 20 âyettir. Kıyama kalkmayı, gece ibadetini, Kur'ân'ı anlayarak okumayı emreder. Firavunun kötü sonunu haber verir ve bizi uyarır. Namaza, zekâta sadakaya teşvik eder. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Ey örtünen (peygamber). 2 Az bir zamanı hariç geceleyin kalk. 3 (Gecenin) yarısında veya biraz azında (kalk). 4 Veya (yarısının) üzerine artır, Kur'ân'ı açık, tane tane ve güzel oku. 5 Şüphesiz biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. 6 Şüphesiz (Kur'ân okumak ve ibadet için) gece kalkmak daha dokunaklı ve okuma yönüyle daha sağlamdır. 7 Çünkü gündüzde, senin için uzun bir meşguliyet vardır. 8 Rabbinin adını zikret ve yalnız O'na yönel. 9 O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh (yaratan, yaşatan, yöneten) yoktur. Öyle ise O'nu vekil tut. 10 Söylediklerine sabret. Onlardan güzellikle ayrıl. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muzzemmil-suresi-1-10-tefsiri
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, TRT Radyo 1 kanalında yayınlanan Gecenin İçinden programına konuk oldu. Dr. Öğr. Üyesi Şentürk, ertelemenin tembellik mi yoksa hastalık mı olduğunu ve ikisi arasında ayrımın nasıl yapılabileceği hakkında değerli bilgilerini dinleyicilerle paylaştı.
Bize bunukoymasakmi@yandex.com üzerinden, bu bölüm veya genel olarak podcast yayınlarımız hakkında yazabilirsiniz. Yorumlarınızı ve yeni fikirlerinizi görmekten mutluluk duyarız. Bölümü paylaşıp çevrenizdekileri de haberdar etmeyi değerlendirin çünkü podcast'imiz ancak sizin sayenizde daha çok duyulabilir ve böylece yayınlarımıza kesintisiz devam edebiliriz. Unutmayın, arkadaşlarınız bizi tüm podcast platformlarından dinleyebilirler.
KAF SÛRESİ 24 45 MEALİ N034 M050 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 24 (İki meleğe şu emir verilir:) Her inatçı inkârcıyı Cehenneme atın. 25 Hayrı engelleyeni, haddi aşanı, şüpheciyi (atın Cehenneme). 26 Allah ile beraber başka ilâh edineni, onu şiddetli azaba atın. 27 (Şeytan) der ki: "Rabbimiz onu ben azdırmadım. Ancak o derin bir sapıklığın içindeydi". 28 O esnada (Allah) buyurur: "Huzurumda çekişmeyin. Ben size tehdidimi göndermiştim." 29 "Huzurumda söz değiştirilmez. Ben kullarıma zulmedici değilim." 30 O gün biz Cehenneme; "doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?" der. 31 Cennet, mûttakilere uzak olmadan, yaklaştırılmıştır. 32 İşte bu(Rabbine) dönen,(Allah'ın hadlerini) koruyan herkes için vad ettiğimiz(Cennet) tir. 33 Görmediği halde Rahmân (olan Allah) dan korkan ve (Allah'a) yönelmiş bir kalple gelen (ler içindir). 34 Oraya (Cennete) selâmla girin. İşte bu ebedilik günüdür. 35 Orada onlar için diledikleri vardır. Yanımızda daha fazlası vardır. 36 Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, onlar bunlardan kuvvetçe daha güçlü idiler. (ölümden kurtulmak için) ülkeleri delik deşik ettiler.(Ölümden) kurtuluş yeri var mıdır? 37 Şüphesiz bunda kalbi olan veya kulak veren ve görenler için öğüt vardır. 38 And olsun biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. 39 Söylediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. 40 Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkasında O'nu tesbih et. 41 Bağıranın (İsrafil'in) yakın bir yerden bağıracağı günde, iyi dinle. 42 O gün gerçek "Sayhayı" işitecekler. İşte bu, (kabirden) çıkış günüdür. 43 Şüphesiz biz diriltiriz, Biz öldürürüz ve dönüş Bizedir. 44 O gün yeryüzü onlardan çabucak ayrılır. İşte bu haşir'dir. Bu Bize çok kolaydır. 45 Biz onların ne söylediklerini iyi biliriz. Sen onlar üzerine zorba değilsin. Tehdidimden korkanlara, Kur'ân'la öğüt ver. Tüm dersler: https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri Telegram - Grubu https://t.me/KuraniKerimTefsiri https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kaf-suresi-24-45-tefsiri-ali-kucuk
Gecenin bir yarısı bilgisayar ekranıma düşen videoda, korkuyla etrafa kaçışan insanlar ve iki yana sallanan devasa bir minare vardı. “Gözlerime inanamadım” desem yeridir. Çünkü video Fas'ın Marâkeş şehrinde çekilmişti, gördüğüm minare de Kutubiyye Camii'ne aitti. Caminin bir köşesine ihtişamla kurulduğu Câmiu'l-Fenâ Meydanı'ndan gelen görüntüler bundan farklı değildi. Hatta meydanın hemen yanındaki bir başka tarihî caminin minaresi tamamen yıkılmış, harim kısmı da kullanılamaz hale gelmişti. Her karışını iki kez adımladığım tarihî Marâkeş'in ciddi bir deprem felaketine maruz kalması, beni çok şaşırttı doğrusu. Zira buralarda deprem, beklenen ve rutin hale gelen tabiat hadiselerinden değildi. Fas tarihindeki son büyük deprem 1960'ta Atlas Okyanusu kıyısındaki Agadir'de yaşanmıştı. 12 bin kişinin öldüğü Agadir depreminden önce, 1755'te bir başka şiddetli deprem Fes ve Meknes havalisini yıkmış, iki şehirde ölü sayısı 15 bini aşmıştı. 8 Eylül 2023 Cuma akşamı gerçekleşen depremin merkez üssü, Marâkeş'in güneybatısında Atlas Dağları'ndaki Havz mıntıkasıydı. Birkaç gün içinde, Havz ve çevresindeki yıkıma dair detaylar ortaya çıkınca, şaşkınlığım ve üzüntüm arttı: Üç binden fazla insanın hayatını kaybettiği deprem, tarihî dokuyu da yerle bir etmişti. Onlarca köy haritadan silinirken, Fas topraklarında kurulan en büyük Müslüman imparatorluk olan Muvahhidler'in son kalıntıları da harabeye dönmüştü. Tinmel kasabasında, Muvahhidlerin kurucu lideri, siyasî ve dinî öncüsü Ebû Abdullah Muhammed İbn Tûmert'in (1080-1130) kabrinin de yer aldığı ulu cami, bunların en önemlisiydi. (İslâm tarihinin en dikkate değer şahsiyetlerinden biri olan İbn Tûmert, 20'li yaşlarının başında Endülüs'ten Bağdat'a kadar Müslüman coğrafyanın bütün önemli ilmî merkezlerini kapsayan 11 yıllık uzun bir seyahatten Mağrib'e dönüşünden sonra, Atlas Dağları'nda vaazlar vererek dönemin hâkimi Murâbıtlar devletine bayrak açmıştı. Marâkeş ve diğer şehirlerde hızla taraftar toplayan İbn Tûmert'in tesiri öylesine derindi ki, oluşturduğu dinî ve siyasî doktrin, Berberî Muvahhid imparatorluğunun tarih sahnesine çıkmasına yol açtı. 1145'ten itibaren Endülüs'e doğru yayılan Muvahhidler, Marâkeş'i Mağrib'deki başkentleri olarak elde tutarken, İber Yarımadası'nda da İşbîliye'yi (bugün İspanya'nın Sevilla şehri) merkez edindiler. 1176'da inşası tamamlanan İşbîliye Ulu Camii'nin muhteşem minaresi (1248'de İşbîliye düştükten sonra cami kiliseye çevrildiği için, çan kulesine dönüştürülürken tepesine Hristiyanlarca eklenen rüzgârgülünden dolayı “La Giralda” olarak anılır), bugün Katolik İspanya'nın göbeğinde Müslüman Muvahhidlerin bıraktığı parlak bir iz olarak ışıldamaya devam ediyor.)
Bugün 4 Eylül 2023, podcastime tam 4 yıl önce bugün başlamıştım, bunu söylemeden geçmeyeyim. 180inci bölüme ulaştım. Buraya ulaşmamı sağlayan nedir diye soracak olursanız birinci bölüm derim. Birinci bölümü yayınlamasaydım 180inci bölüm olmayacaktı. O yüzden hayal ettiğiniz ne varsa ertelemeden başlayın diyorum.Bir diğer başlangıç da yine podcast dinleyicilerimizle kurduğumuz Kitap Kulübümüzden doğan Sinema Kulübü oldu.Edebiyat ve sinema kardeş sanatlar. Uzun zamandır kitap sohbetlerimizde filmler gündeme geliyordu. Nihayet her ayın 15inde sinema gecesi yapmaya karar verdik. Filmleri topluca izlemiyoruz ama beraberce değerlendiriyoruz, kitap kulübünde yaptığımız şekilde.Yine ağırlıkla podcastin de konularını oluşturan İş dünyası, İnsan ve Yapay Zeka, İnovasyon, Hayatın Anlamı, İnsan İlişkileri gibi alanlardan filmler belirledik.İlk seçtiğimiz film 2006 yılında beyazperdeye çıkan Gabriele Muccino'nun yönettiği Türkçe'ye “Umudunu Kaybetme” adıyla çevrilen “The Pursuit of Happyness” oldu. Film gerçek bir yaşamöyküsüne dayanıyor. Chris Gardner 80'lerde San Fransisco'da eşi ve oğluyla maddi sorunlar yaşıyor. Önce eşi yanından ayrılıyor ardından kirasını ödeyemediği için evinden çıkarılıyor. Film bu ve bundan daha da zorlaşan şartlarla nasıl mücadele ettiğini anlatıyor.Yine her zamanki gibi çok güzel yorumlar geldi. Gecenin sürpriz konuğu ise sevgili Cenk Caner idi. O da filme hiç bakmadığımız bir açıdan yaklaştı.Bu konuşmalardan sonra bende uyanan soru acaba Amerika kadar bireyci olmamamız, yani ailemizden, arkadaşlarımızdan sosyal destek almamız acaba bizim “yırtmamıza” engel oluyor mu? Yani birilerinin bize bakacağı inancıyla dibe vurmuyor, bundan korkmuyoruz, elimizden geleni ardımıza koymuyoruz belki de. Çünkü gerçekten içimizdeki potansiyel başka çaremiz kalmadığında açığa çıkıyor galiba.Bu bölümde söz alan arkadaşlar sırasıyla,(02:37) Belgin Elmas, (07:02) Yasemin Parlak Demir, (10:24) Elif Ceylan, (11:32) Burçin Aktaş, (14:23) Gizem Güneş Erbil, (18:10) Belgin Elmas, (19:54) Yasemin Parlak Demir, (21:11) Hatice Ergüven Doydum, (24:05) Burçin Aktaş, (27:04) Belgin Elmas, (29:42) Bengü İlhan, (31:00) Kevser Demirel ve (33:40) Cenk CanerSupport the show
Betimlenen tablo: Alex Colville, Moon and Cow (1963) "...Bu çayırda inekten başka hiçbir canlı yok, yapayalnız. Gecenin sessizliği ve ay ışığının altında bir tepeciğe uzanmış tembellik ediyor..." Kullanılan Müzikler: The Blue Dot Sessions Jenerik, "Haena" Fon Müziği, "Drone Pine" Sesli Resim sosyal medya hesapları: https://www.instagram.com/sesliresim.podcast/ https://twitter.com/SesliResimPod
Cum'a gecesi Duhan sûresini okumalıdır. Ebû Hüreyre (r.a.)'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte: “Cum'a gecesi “Hâ mîm edduhân” sûresini okuyan afv edilir” buyuruldu. Diğer bir rivâyette: “Gecenin evvelinde “Hâ mîm edduhan” sûresini okuyan kimseye yetmiş bin melek sabaha kadar istiğfarda bulunurlar” buyuruldu. “Hâ mîm edduhan” sûresini Cuma gecesi veya günü okuyan kimse için Allâhü Teâlâ Cennette bir köşk yapar” rivâyeti de vardır. Zevâlden önce Deccâl'ın şerrinden korunması için Kehf sûresini okumalıdır. Deccâl'e Mesîhü'l-kezzâb da denir. Yeryüzünü boydan boya yanî uzunlamasına seyahat ettiği için Mesîh de denir. Gözleri mesh edilmiş, kör olduğu için de Mesîh denildi. En iyisi Mesâbîh şerhlerinde bildirildiği gibi, yalancı, büyücü demektir. İbn-i Abbâs ve Ebû Hüreyre (r.a.e.) rivâyetiyle bildirilen hadîs-i şerîfte: “Cuma günü veya gecesi Kehf sûresini okuyan kimseye, bulunduğu yerden Mekke'ye kadar yayılan bir nûr verilir. Diğer cumaya kadar üç gün de fazlasıyla günâhları afv edilir. Sabaha kadar yetmiş bin melek onun afvı için istiğfar eder. Dert, belâ, zâtülcenb, baras ve cüzzam hastalıkları ile Deccâl'ın fitnesinden muaf olur” buyuruldu. (İhya) Cuma günleri çok zikretmeli ve çok salevât-ı şerife okumalıdır. Zikir ve salevâtı Cuma günü ve gecesinde çoğaltmak müstehâbdır. Cuma namazından sonra ikîndiye kadar mescidde kalmalı, böylece hac ve umre sevâbına kavuşmalıdır. Selef-i Sâlihîn'den nakledilmiştir: “Cuma namazından sonra hiç konuşmadan yedişer kere Fatiha, Ihlâs ve Muavvizeteyn (Felâk ve Nas) sûrelerini okuyan kimse, gelecek Cuma'ya kadar her türlü fenâlık ve belâlardan korunmuş olur. Bunlar Şeytân'a karşı bir siper olur.” (Ebûbekir b Muhammed, Şir'atü'l İslâm, s.142-147)
Gecenin bizimle zihnimizle konuştuğu anlara edebi açıdan tanıklık ediyoruz bu bölümde. Biraz Sadık Hidayet, biraz Bilge Karasu... Vincent van Gogh'un "Yıldızlı Gece"sinde dolanıyoruz, onun fırça darbeleri gibi tam tur yapıyoruz etrafında. Van Gogh Her zaman gecenin gündüzden daha canlı ve daha zengin renklere sahip olduğunu düşünmüşümdür diyor. Stephen King ise Karanlığın ortaya çıkabilme ihtimalidir, gün saatlerini bu denli parlak yapan diyor. Peki sizce gecenin derinliği mi, sabahların kokusu mu? Gece çökünce ortaya, sular çekilince günün ardında geceyi bir çığlıkla yırtabilir misiniz? Bu bölümde karanlığın aydınlığını irdeliyoruz birlikte. Gökyüzüne bakıp zamanda ve içimizde yolculuk yapıyoruz. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/iyiki/message
Sevgili okuyucu, uzun zaman oldu, bir zamandır öykülerden kaçıyorum. Yazmaya devam etsem de anlatmaktan kaçıyorum, zihnimde her şey dönüp dolaşıyor. Anlatsam birileri kırılacak ve ben de o kırılganlıkla yüzleşeceğim fakat seslendiren sanatçının sesine dokunduğumda öykü seslendirilmeli diye düşündüm. Artık daha çok anlatmak istiyorum, umarım. Özel bir teşekkür de ses ve müzik tasarımı yapan arkadaşıma gelmeli. Onun tasarımlarını çok seviyorum. Hiç tanışmasak da bakışlar, düşünceler aynı olduktan sonra her şey daha anlamlı oluyor. Özkan Barış Özdemir'e de teşekkürü borç bilirim. Yazan : Yazabilen Yaratık Seslendiren : Pınar Arabacı Müzik ve Ses Tasarım : Özkan Barış Özdemir Siz de öykülerimi seslendirmek ya da ekibimize dahil olmak için Instagram'dan ulaşabilirsiniz. İnsta : yazabilenyaratik
Bugün 22 Temmuz 2023 #bulutsu
*50 KAF SÛRESİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Kaaaaf, Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun ki, 2 Kendilerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: "Bu, şaşılacak bir şeydir. 3 Biz ölüp toprak olduktan sonra mı? (diriltileceğiz) Bu uzak bir dönüştür." 4 Toprağın onlardan neyi eksilttiğini biz muhakkak bilmekteyiz. Bizim yanımızda, (her şeyi) muhafaza eden bir kitap vardır. 5 Doğrusu hak kendilerine gelince, onu yalanladılar. Onlar şimdi karma karışık bir işin içindedirler. 6 Üstlerindeki gökyüzüne bakmıyorlar mı? Biz onu nasıl bina edip süslemişiz. Onda hiçbir çatlak da yoktu. 7 Yeryüzünü nasıl yaydık, ona dağları bıraktık. Orada her sınıftan iç açıcı bitkiler bitirdik. 8 Allah'a yönelen her kulun basiretini açmak ve öğüt almak için (bunları yarattık). 9 Gökyüzünden bereketli su indirdik ve onunla bahçeler ve biçilen taneler bitirdik. 10 Tomurcukları dizilmiş yüksek hurmalar (bitirdik). 11 Kullara rızk olsun diye, o su ile Biz, ölü bir ülkeye can verdik. İşte (kabirden) çıkış da böyledir. 12 Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) da yalanlamıştı. 13 Ad (kavmi), Firavun ve Lût'un kardeşleri (kavmi) de (yalanlamıştı.) 14 Eyke halkı, Tûbba kavmi. Hepsi peygamberleri yalanladılar da azabım hak oldu. 15 Biz, ilk yaratışda yorulduk mu (ki yeniden yaratamayalım?) Hayır, onlar bu yeni yaratıştan şüphe içindedirler. 16 And olsun insanı biz yarattık. Nefsinin ona vereceği vesveseyi biz biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. 17 Sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek) vardır. 18 Söylediği her sözde muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır. 19 (Bir gün) ölüm sarhoşluğu gerçek olarak gelir. "İşte senin kaçıp durduğun şey (inkâr ettiğin) bu" (denir). 20 Sur'a üfürülmüştür. İşte bu da azap günüdür. 21 Herkes beraberinde (mahşere) sevk eden (Melek) ve şahitle gelir. 22 And olsun sen (dünyada iken) bundan gaflette idin. Şimdi perdeni açtık. Bugün gözün çok keskindir. 23 Arkadaşı: "İşte benim yanımdaki (amel defteri) hazırdır" dedi. 24 (İki meleğe şu emir verilir:) Her inatçı inkârcıyı Cehenneme atın. 25 Hayrı engelleyeni, haddi aşanı, şüpheciyi (atın Cehenneme). 26 Allah ile beraber başka ilâh edineni, onu şiddetli azaba atın. 27 (Şeytan) der ki: "Rabbimiz onu ben azdırmadım. Ancak o derin bir sapıklığın içindeydi". 28 O esnada (Allah) buyurur: "Huzurumda çekişmeyin. Ben size tehdidimi göndermiştim." 29 "Huzurumda söz değiştirilmez. Ben kullarıma zulmedici değilim." 30 O gün biz Cehenneme; "doldun mu?" deriz. O da "Daha var mı?" der. 31 Cennet, mûttakilere uzak olmadan, yaklaştırılmıştır. 32 İşte bu(Rabbine) dönen,(Allah'ın hadlerini) koruyan herkes için vad ettiğimiz(Cennet) tir. 33 Görmediği halde Rahmân (olan Allah) dan korkan ve (Allah'a) yönelmiş bir kalple gelen (ler içindir). 34 Oraya (Cennete) selâmla girin. İşte bu ebedilik günüdür. 35 Orada onlar için diledikleri vardır. Yanımızda daha fazlası vardır. 36 Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, onlar bunlardan kuvvetçe daha güçlü idiler. (ölümden kurtulmak için) ülkeleri delik deşik ettiler.(Ölümden) kurtuluş yeri var mıdır? 37 Şüphesiz bunda kalbi olan veya kulak veren ve görenler için öğüt vardır. 38 And olsun biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. 39 Söylediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. 40 Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkasında O'nu tesbih et. 41 Bağıranın (İsrafil'in) yakın bir yerden bağıracağı günde, iyi dinle. 42 O gün gerçek "Sayhayı" işitecekler. İşte bu, (kabirden) çıkış günüdür. 43 Şüphesiz biz diriltiriz, Biz öldürürüz ve dönüş Bizedir. 44 O gün yeryüzü onlardan çabucak ayrılır. İşte bu haşir'dir. Bu Bize çok kolaydır. 45 Biz onların ne söylediklerini iyi biliriz. Sen onlar üzerine zorba değilsin. Tehdidimden korkanlara, Kur'ân'la öğüt ver. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/028-kaf-suresi-tefsiri-mahmut-toptas
Sadece bizi mutlu eden şeyleri yapsaydık mutlu olur muyduk ? Ya da mutlu olmak için mutsuzluğa mı ihtiyacımız var ? Bu bölümde hem biraz dertleşeceğiz,hem de bir kuramdan bahsedeceğiz. Gecenin gündüzle,soğuğun sıcakla,aydınlığın karanlıkla olan dansından.. Sezonun son bölümü yayında.. *Bir de duyurumuz var. Bir sezonu daha geride bıraktık ve yeni sezon için hazırlanmaya başladık. Hatırlarsanız her yeni sezona bir önceki sezon neler anlattığımızı anlatan bir "Promo" bölümü ile giriş yapıyoruz. Ama bu sefer girişi beraber yapalım istedik ve "sizlerin sesi ile" başlayalım diye düşündük. Gelin sizde "neydibu ?" nun bir parçası olun ve beraber üretelim.Bu sefer neler olup bittiğini siz anlatın. 4. sezonda dinlediğiniz bölümleri şöyle bir düşünün. İçlerinden beğenilerinizi,eleştirilerinizi,sizi etkileyen kısımlarını,neler hissettiğinizi ya da eklemek istediğiniz ne varsa bir dakikalık ses kaydınızı, neydibuemail@gmail.com adresine gönderin ve bir sonraki bölüm bizim bölümümüz olsun. Support the show İnstagram --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/stbss/message
Muhammed b. FazI, Hasan (r.a.)'den naklen anlatılır: Ashâb (r.a.e.), aralarında konuşuyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) yanlarına geldi ve şöyle buyurdu: “Ben geldim. Size Kadir Gecesi'ni bildirmek istiyorum. Kadir gecesi hakkında bilmeden konuşacağınızdan korkmuştum. Belki hayırdır. Onu Ramazan'ın son on gününde arayınız. Kalan dokuzda, yedide, beşte, üçte, bir de son gecede. O gecenin alâmetleri şunlardır: Aydınlık, rahat bir gecedir. Ne sıcaktır ne de soğuk. O gecenin sabahında güneş parlak doğmaz. Bir kimse inanarak, sorumluluğunu idrâk ederek ve sevâbını yalnız Allâh (c.c.)'dan umarak o geceyi ihyâ ederse, Allâhü Teâlâ, onun geçmiş günâhlarını bağışlar.” Bir kişi, sevâba ve Resûlullâh (s.a.v.)'in anlattığı fazîletli hâllere kavuşmak isterse, bu mübârek aya son derece saygı göstermelidir. Ayrıca bu ayda dilini yalandan, gıybetten ve boş sözlerden korumalıdır. Duygularını da, hatâlardan, yanlış hareketlerden muhâfaza etmelidir. Kalbini ise kıskançlıktan, müslümanlara düşmanlık duygusu beslemekten alıkoymalıdır. Bu anlatılanları yaptıktan sonra da yaptığı ibâdetlerin Allâh (c.c.) katında kabul olup olmayacağına dair sürekli düşünmeli ve korkmalıdır. Ebû Zer (r.a.) anlatır: “Resûlullâh (s.a.v.) ile oruç tuttuk. Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesi kalktı, namaz kıldı. Gecenin üçte biri böyle bitti. Ramazan ayının yirmi dördüncü gecesi bize görünmedi. Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi olunca geldi, bize namaz kıldırdı. Ve gecenin yarısı böyle geçti. Bu arada şöyle dedik: “Bu gecemizi nafile ibâdetle geçirsek.” Şöyle buyurdu: “Bir kimse, evine gider, sonra gelir imâma uyup sabah namazını kılarsa bütün geceyi ibâdetle geçirmiş olur.” Yirmi altıncı gece bize fazladan namaz kıldırmadı. Yirmi yedinci gece kalktı, ehlini de topladı, bize namaz kıldırdı. O kadar çok kıldırdı ki, sahur yaptırmayacağından korktuk.” (Ebu'l-Leys Semerkandî, Tenbîhü'l Gâfilîn, s.375-376)
Bu bölümde vampirlerin izini sürüyor, vampir inanışlarının ilk nerede, nasıl ve neden ortaya çıktığını öğreniyoruz. Lamaştu ve Vlad Dracula bu bölümde sizleri bekliyor. Görüş, öneri, ekstra içerikler ve anketler için Instagram'da "@korkununanatomisi" sayfasına gelin! Dinlemek istediğiniz başka korku yazarları veya konular için de yazabilirsiniz. İçerik uyarısı: ölüm, kan, hastalık. Kaynak: Barb Karg, Arjean Spaite, Rick Sutherland, “Her Yönüyle Vampir”, 2011, Arkadaş Yayınevi. Gülay Er Pasin, “Vampirin Kültür Tarihi”, 2013, Ayrıntı Yayınevi. Matthew Beresford “İfritlerden Dracula'ya Modern Vampir Mitinin Doğuşu”, 2008, Doğan Kitap. Porfiri hastalığı https://www.queensu.ca/gazette/stories/vampire-myths-originated-real-blood-disorder#:~:text=Porphyria%20is%20an%20inherited%20blood,origin%20of%20the%20vampire%20myth Brooklyn Museum, "Alukah". https://www.brooklynmuseum.org/eascfa/dinner_party/heritage_floor/alukah Matthew Wills, “Do Vampires Really Exist?”, JStor, 2021. https://daily.jstor.org/do-vampires-really-exist/#:~:text=Jean%2DJacques%20Rousseau%20wrote%2C%20%E2%80%9C,superiors%20to%20investigate%20the%20rumors Jure Grando https://en.wikipedia.org/wiki/Jure_Grando#:~:text=Jure%20Grando%20Alilovi%C4%87%20or%20Giure,a%20vampire%20and%20a%20warlock FlutTV, “VAMPİR - Böyle Buyurdu Kültür - Prof. Nevzat Kaya - B08” https://www.youtube.com/watch?v=O_10GSjKDOY SonGulyabani-MehmetBerkYaltırık, “Dracula Efsanesi 1: Vlad'ın Kökleri ve Eflak'ta Türkler #tarih” https://www.youtube.com/watch?v=9axbwmzy7cE&t=159s https://radyu.yasar.edu.tr
Gurmelik Denemeleri'nin 2023'teki ilk bölümü, hafta sonlarını dışarıda geçirmek isteyenlere sesleniyor. Bengü ve Müjdat'ın bu bölümdeki menüsünde; gece saatlerinde ve genellikle alkol sonrasında yenilen yemekler bulunmakta. Islak hamburger, pilav, işkembe çorbası ve daha niceleri; bölümde ağız sulandıran lezzetler oldu. Yemek yemeyi hobiden daha fazlası olarak görenlerin programı Gurmelik Denemeleri'nin 36. bölümü yayında!
Yazar ve yayıncı Erol Kılınç Bey'in Rahmet-i Rahman'a kavuştuğunu Timaş Yayınevi'nde Osman Okçu Bey'den öğrendim ve Allah'tan rahmet niyazında bulundum. Daha sonra Yeni Şafak'taki ölüm haberini de okuyunca, ikinci bir defa mekânı cennet olsun diye dua ettim. Erol Bey'le birkaç defa Ötüken Yayınevi'nde karşılaştım. Bazen de kendisini akşamları Ümraniye minibüs kuyruğunda görüyor ve selam veriyordum. Merhumla fazla ünsiyetim ve ülfetim olmadı ama kültür dünyamıza yaptığı hizmetleri dostlarından duydukça takdir ediyordum. Bu ciddi ve çalışkan adam özellikle Ziya Nur Aksun'un eserlerinin yayımında büyük rol oynadı. Daha sonra “Damla Damla Yaşadıklarım” adıyla yayımladığı hatıratını ben de büyük bir ilgiyle okudum. Erol Bey, adı geçen kitabında “Marmaratörlüğüm” başlığıyla bir bölüm açıyor ve Marmara Kıraathanesi'nin renkli simalarından biri olan merhum tarihçimiz Ziya Nur Aksun'u ilgi çekici anekdotlarla anlatıyor. Her ikisine de, bir kere daha rahmet niyazında bulunarak, bu bölümü Ziya Nur'a olan muhabbetinizin tazelenmesi için aşağıya iktibas ediyorum. Erol Kılınç söze şöyle başlıyor: “Ziya Nur'u Marmara Kıraathanesi'nde tanıdım. Soyadının “Aksun” olduğunu da yıllar sonra öğrendim. Marmara'daki sohbet halkasına dâhil olduğumda, konuşulan mevzular hakkında tarihten verdiği örneklerle o günkü olayları değerlendirmesi, ilk dikkatimi çeken nokta olmuştu. Evet, tarih ibret alınmak için değil miydi? Madem siyasetle uğraşılıyor, o halde ülkenin, milletin geçmişinden çıkarılan ibretlerle, geçmişteki uygulamalarından edinilen tecrübeyle günümüzün meselelerine çözümler getirilmesi veya o tecrübeler ışığında politikalar geliştirilmesi, dünyanın en tutarlı mantıki çıkarımlarından biridir. Yalnız, bu adamın siyasi yönü yoktu. CHP ve sol karşıtlığı netti, ama sağ partilerden herhangi birine taraftar olduğuna dair net bir belirti görememiştim. Doğrusu bu da beni etkileyen bir özelliğiydi. Çünkü Ziya Bey konuşurken devlet diyor, devlet telakkisi diyor, tarihi seyirden bahsediyor; bir takım fikri züppelikler karşısında bunları tartışmaya bile değer görmeyerek, sigarasından bir nefes çekip, kaşının birini kaldırıp, “S... et hazret, bunlar boş şeyler!” deyip -şayet Emin Hoca da yanındaysa- “Patlat bir gazel üstad!” deyip konuyu “iplemediğini” etrafındakilere tavrıyla gösteriyordu. Sürekli düşünüyordu; sürekli günün siyasi olaylarıyla Osmanlı tarihinin muhtelif safahatı arasında paralellikler kuruyordu. Hadiseleri anlamaya; ahalinin geçmişteki ahaliyle arasındaki benzer tavır ve reaksiyonları kavramaya, görmeye ve göstermeye çalışıyordu. İnsanlar akan zaman içinde değişseler de maşeri vicdandaki toplumsal değerlerin değişmeden kaldığına, bu değerlerin, anlayışın yeni nesillerle devam ettiğine inanıyordu. Muhafazakâr yapıda dindar bir adam olmasına rağmen felsefe ve hukuk bahislerinde de, uluslararası diplomasi konularında da “behre” sahibiydi. Bu adam Ankara Hukuk'ta okumuştu. Vaktiyle Osman Yüksel Serdengeçti'leri falan orada tanımış, görüşmüştü. O zamanlar Nur cemaatinin ön sıralarında da görev yapmış biriydi. Ama Nurcular onu reddetmeseler de bir türlü benimseyemiyorlardı. Çünkü düşünce istiklaline sahip bir zattı, kendi kozası içinde ipeğini ördüğü için olsa gerek, kimse de ona dışlayıcı bir laf söylemiyordu. Karaköy'de bir matbaası vardı. Öğleden sonra iş yerine gelir, akşama kadar çalışır, akşam belli bir saatten sonra da Marmara mesaisi başlardı. Gecenin 24.00'üne kadar sohbet, çay faslı sürer, sonra Kadıköy'e geçer, oradaki evinde sabah namazına kadar okur veya yazar, sabah namazını eda ettikten sonra uykuya yönelir, öğle vakti kalkıp yeni güne başlardı. Evinde 7 bin kadar kitap bulunduğunu, bunların büyük kısmının Osmanlı tarihiyle ilgili olduğunu bir Osmanlı tarihi yazmaya başladığını öğrenmiştim.
Eski zamanlarda, ülkenin birinde çok çalışkan ancak yoksul bir aile yaşarmış. Ailenin durumunu bilen prens Onlar'a bir arsa vermiş ki bir ev yapsınlar ve yuvalansınlar. Gel gör ki, yoksul ailenin arsası kibirli ve zengin adamın evinin hemen yanındaymış. Yoksul adam, temel atmak için derince ve genişçe bir çukur kazmış. Gecenin karanlığında zengin adamın ineği bu çukura düşüp ölmüş. Bunun üzerine, zengin adam yoksul aileyi Prens'e şikayet etmiş. Prens, yoksul adama inanıyormuş, lakin ne karar vereceğini bilememiş. Prens, adamlara üç soru sormaya karar vermiş. Soruların üçünü de doğru cevaplayan kazanacakmış...
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Harun Reşid ve Bahçıvan'ın kıssasını anlatıyor... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı: Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta erenlere gönül verenleri sevenler. Bir de men dakka dukka sözünün ne anlama geldiğini bilenler. Men dakka dukka, Arapça bir tabir. Kapı çalanın kapısı çalınır demek. Yani insan ettiğini bulur. Eden bulur. Bu manaya geliyor. İyilik yapıyorsan iyilik bulursun, kötülük yapıyorsan kötülük bulursun. Belki şimdi aklınıza bir soru gelecek "Tamam iyi diyorsun da Serdar Tuncer, nice insanlar görüyoruz, kötülük de yapıyorlar, fakat başlarına kötülük filan geldiği yok. Ya da devletler var, yemedikleri nane yok afedersiniz ama gayet işleri yolunda. Hiç kimsenin de onlara edebildiği yok. Bu nasıl olacak?" diye sorular gelebilir akıllara. Bu sorunun cevabını verelim, burada dursun. Rahmetli babaannemin okuması yazması yoktu. Dedem de öyleydi kargacık burgacık okur yazardı. Babaannem çok güzel hikayeler anlatır; dedem de çok güzel şiirler okurdu. Gecenin bir yarısı sobayı yakmış, alev gibi kızaracak o kor haline gelecek, dedem ısınacak. Tabi ben de salonda yatıyorum. Bazen o sıcaktan uyanırdı. Döner bana bakardı. - Kuzum uyandın mı? - Uyandım Dede... Devamı videoda.... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Bu video 26/02/2017 tarihinde yayınlanan "SİZ NEREDESİNİZ EY MÜ'MİNLER!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hakkın Hatırı, Münazara Adabı ve İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri Değişik vesilelerle hep tekerrür ettiği gibi, bir kere daha tekrar etmek istiyorum, mazur görürseniz: Ebu Hanife, gecenin yarısına kadar talebeleriyle bazı meseleleri müzakere edermiş. Bizdeki münazara âdâbına göre; yoksa televizyonlardaki birbirine karşı saygısızlık yapma tartışması değil. Münazaranın âdâbı vardır, o mevzuda yazılmış kitaplar vardır: İnsanlar birbirlerine karşı hakikati nasıl savunacaklar? Herkes kendi düşüncesini nasıl ortaya koyacak? Nasıl ifade edecek onu? Geriye dönmesini nasıl yapacak? İleriye adım atmasını nasıl yapacak? Orada karşı tarafın duygu ve düşüncesine nasıl saygılı olacak? Kendi duygu ve düşüncelerine nasıl saygı toplayacak? Buna dair kitaplar yazılmış. Televizyonlardaki o tartışmalar, oradaki o tartışmalar, vahşîce boğuşmalar gibi bir şey. Öyle değil, “münazara âdâbı”na göre… Ebu Hanife hazretleri, münazara âdâbına göre, gecenin yarısına kadar münazara yapıyor. Muhammed İbn Hasan eş-Şeybânî hazretleriyle, İmam Yusuf hazretleriyle, Züfer hazretleriyle… Beş bin tane, derslerine devam eden insan var. Birisi, mübalağa mı yaptı, bilemiyorum; yapabilir, çağımız, mübalağa çağı: “Elli bin tane, derslerini dinleyen insan vardı; kitaplara bakarak, derse iştirak ederek, onun mütalaalarını müzakere eden insanlar vardı.” demişti. “Elli bin” olmasın, “beş bin” bile olsa, öyle entelektüel, öyle kapasiteli, öyle yürekli, öyle hakşinâs insanın bulunması çok önemli; demek ki, o dönem, hakikaten bir “altın çağ”. Gecenin yarısına kadar müzakere ediyor. Ve sonra talebeler diyorlar ki: “Üstadım!” Ne diyorlarsa, “Ey büyük müctehid! Ey babayiğit adam!” Ne diyorlarsa, nasıl hitap ediyorlarsa o gün. “Senin dediğin gibiymiş bu!” diyorlar. Talebesiyle, meseleyi müzakere ediyor. Hazret, gittikten sonra, bir daha temel kaynaklara müracaat ediyor; Kitap, Sünnet, Sahabe ve Tâbiîn'in kavilleri… Kendisi Tâbiîn'den değil; bazıları onun bir sahabî gördüğünden bahsederek, onu da Tâbiîn'den sayarlar; oysaki kendi, Tebe-i Tâbiîn'den, üçüncü sınıftan. Seleflerinin mütalaalarına, müzakerelerine, yorumlarına başvuruyor. Sabah namazına geldiğinde… Nasıl hitap ediyorsa onu da bilmiyorum, “Çocuklar!” mı diyor; yoksa Kıtmîr'in beraber ders müzakere ettiği ders arkadaşlarına dediği gibi, “Ali Hoca, Veli Hoca!” dediği gibi, öyle mi diyor, bilemiyorum. Ben, efendiler efendisi o insanın, kendi talebelerine seslenirken bile, efendiliğini koruduğuna inanarak, mutlaka onları tazimle yâd ettiğine inanıyorum. Nasıl diyordu, belki “Ey Ebu Yusuf Efendi! Ey Muhammed Efendi! Ey Züfer Efendi!” Paşazade çünkü, o da; “Ey Züfer Efendi!..” “Ben sabaha kadar, o dediğimiz meseleyi bir kere daha gözden geçirdim, sonra gördüm ki, benim değil de, sizin dediğiniz doğruymuş!” Hakk'ın hatırı, âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemelidir. İlle de “Benim dediğim dedik. Benim dediğime uyulmadığı takdirde, herkes yok edilmelidir, zindanlara atılmalıdır; taziplere, tehcirlere, tehditlere, tevkiflere maruz bırakılmalıdır!” Bu, Firavunların düşüncesi… Bu, zâlimlerin, gaddarların, hattârların, müfsitlerin düşüncesi!.. Ebu Hanife'nin düşüncesi, Râşit Halifeler'in düşüncesi, Efendimiz'in düşüncesi ise, meşveret yörüngeli. Ümmetine fikir soruyor, onlar bir şey söyleyince, dikkate alıyor. Geçen sohbette zikredildiği üzere, Selmân-ı Fârisî'nin mütalaasına uyarak, “Hendek!” diyor. Sahabesiyle meşveret ediyor; Uhud savaşında, dışarıya çıkıyor. Her şeyi O'ndan öğrendikleri bir insan… Onların düşüncelerine saygının gereği, “küçüklük” demiyor. Her şeyi O'ndan öğreniyorlar ama meşverette onların dediklerine uyuyor; Uhud'da dışarıya çıkıyor, yoksa Efendimiz'in kendi düşünceleri, içeride kalıp tabya savaşı vermek, müdafaa savaşı vermek istikametindeydi.
Turkish Stories for Learner Turkish AFETLER 17 AĞUSTOS 1999 ADAPAZARI DEPREMİ Hep aynı rüyayı görüyordum: Ailecek Türkiye'deki evimizdeyiz. Kocam, kızım ve oğlum... Gecenin derin sessizliğinde çıt yok. Birden yer gök sarsılıyor, evimiz yıkıldı yıkılacak... Telaşla dışarı fırlıyoruz, avluda bulunan araba garajına sığınıyoruz. Büyük bir gürültüyle yıkılıyor evimiz... Toz duman, çığlıklar... Bir kâbustan uyanır gibi yataktan doğruluyorum. Soluk soluğa, yüzüm terler içinde, etrafıma bakınıyorum. Aynı rüyayı üç kez görmüştüm. İkisini Almanya'da; üçüncüsünü ise Adapazarı'ndaki evimizde... Bir gün kocama anlattım. Dinledi “Hayır olsun!” dedi. Derken dünya işleri, vatanıma kavuşmanın heyecanı, neşesi rüyayı bana unutturdu. 1999 yılının temmuz ayıydı. Havalar öylesine sıcaktı ki! İnsanı bayıltan bir sıcaklıktı bu. Hani gölgeler de olmasa, kesin ölebilirdi insan, diye düşünüyordum. Yıllardır Almanya'dayız. Bu yüzden her temmuz ayında yollara düşüyor ve memleketimize geliyoruz. Bu yıl da Adapazarı'ndayız. Bazen rüyam geliyordu aklıma, dalıp gidiyordum. Ağustos ayının 16'sıydı. Unutmuştuk Almanya'yı... Memleketimizde, eş dost arasında çok güzel günler geçiriyorduk. Görülmedik bir yazdı. O ne sıcaktı! Giderek artıyordu sıcaklıklar... Bir ay önceki güneş tutulmasından sonra komşularımız havanın çok sıcak olduğunu söylüyordu. Gece saat 12:00'yi geçmiş olmalıydı. Sokaklarda kimseler yoktu. Uzaklardan acayip gürültüler ve köpek ulumaları geliyordu. Zamanla onların sesi de kesildi. Erken kalkmak için uyumalıydım. Ama gözümde uyku yoktu. Birden gördüğüm o kâbus gibi rüya aklıma geldi. Evet, evimiz yıkılmıştı. Ailecek dışarı fırlamıştık... Bu rüyayı zihnimden atmaya çalıştım. Hatırlamak istemedim. Yerimden kalktım. Yan odaya geçtim. En iyisi, uyumaktı. Yatağa girdim. Hafiften dalmışım. Derken, büyük bir gürültüyle uyandım. Önce rüya görüyorum sandım. Yine aynı kâbus diye düşündüm. Her şey sarsılıyordu. Yerimden zorlukla doğruldum. Ayakta duramıyordum. Evin içindeki eşyalar devriliyor, sallanıyordu. Deprem olmuştu. Eşyalar yerle bir olmuştu. Her yer darmadağınıktı. Evdekilere seslendim: “Haydi balkona!” diye bağırdım ve yürüdüm; ister istemez onlar da arkamdan koştular. Balkonun kapısını açınca şaşkınlıktan donakaldım. Hemen önümüzde bahçe vardı. Oysa evimiz zemin katta değil ikinci kattaydı. Nasıl bahçede olabilirdik! Hep birlikte balkondan bahçeye geçtik... Manzara korkunçtu. Apartmanın iki katı yere çökmüş, bizim balkonumuz da bahçe ile eşit seviyeye gelmişti. Dehşet içinde etrafımıza bakındık. Her taraf zifirî karanlıktı. İniltiler, feryatlar, uğultular duyuluyordu. Sabah, gün doğduğunda, o acı gerçeği öğrendik. Adapazarı'nda, Gölcük'te, İzmit'te ve İstanbul'da binlerce ev yıkılmış, on binlerce insan ölmüştü. Memleketimiz, tarihin en büyük depremlerinden birini yaşamıştı. Hâlâ şaşkınlıkla düşünüyorum: Almanya'da iken gördüğüm kâbus gibi rüya, aynen gerçekleşmişti.
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan seksenbeşinci bölüm sizlerle. Bu yeni bölüme de haber turumuzla başladık. Ed Sheeran'ın “Shape Of You”su hakkındaki davanın sonucu, Elon Musk'ın Twitter hisselerini satın alması ve 90'ların popüler grubu KLF'le ilgili belgesel hakkında konuştuk. Vizyonda olduğu beş haftada 5 milyon izleyiciyi geçen ve 1989'den bu yana en çok izlenen 10. Türkçe film oluşunu değerlendirdik. Gösterimi sürüyor ve bu sebeple daha üst sıraları zorlayacak. Ardından, TikTok'a geçtik. TikTok çok büyük sıkıntılar yaşayan Abercrombie & Fitch markasına hayat öpücüğü verdi. Bir marka yere çakıldığı zaman geri dönüş yapması çok zordur ama Abercrombie & Fitch bunu TikTok'u da kullanarak başardı. Pazarlama yöneticileri markanın TikTok'ta halihazırda bir miktar aktiviteye sahip olduğunu görünce hemen burada daha çok hareket oluşmasını sağlamışlar. Markanın hikayesini başından sonuna kadar konuştuk. Sonrasında, 3 Nisan 2022'de sahiplerini bulan Grammy Ödülleri'ni değerlendirdik. Gecenin kazananlarını, performanslarını, sürprizlerini özetledik. Neyse ki, Oscar Ödülleri'nin aksine Grammy Ödülleri kavgasız, gürültüsüz geçti. Bu bölümde de bir değil iki kez “Bi de buna bak” dedik. Önce eski formatına ve ayına geri dönen ve 41. kez sinemaseverlerle buluşan İstanbul Film Festivali'ni konuştuk. Ardından Prince'in 11 yaşında çekilen ve yeni ortaya çıkarılan videosu için “Bi de buna bak” dedik. Haftanın istek parçası içinse 1993 yılına gittik. Seçtiğimiz parçayı söyleyen grubun en önemli çağı aslında 80'lerdir ama 90'larda da çok iyi işler çıkardılar. Çok farklı hissiyatlar uyandırabilen bu parçayı hep birlikte hatırlayalım istedik.
Serdar Tuncer ile “Biri Bir Gün” kendine has tarzıyla kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde Serdar Tuncer Allah'la aldanan aldanmaz hikayesini anlatıyor. Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer bu hafta Allah'la aldanan aldanmaz hikayesini anlatıyor. Serdar Tuncer'in Biri Bir Gün'de anlattığı hikaye; Eski zamanlarda Bağdat'ta kendi halinde fakir, salih bir dokumacı yaşardı. Kurban bayramının birkaç hafta öncesiydi. Şehrin ileri gelenleri hac için hazırlık yapmaktaydılar. Onların bu tatlı telaşını gören fakir dokumacının içine bir ateştir düşüverdi. Hacca gitmek istiyordu ama ne parası vardı, ne yol azığı. Gönlünü yakıp kavuran bir sevda... Bütün sermayesi buncağızdan ibaretti. Hani bir dem gelir, kulda kendi benliğinden eser kalmaz, içinden biri seslenir ya ötelere. Geri dönmez o anda dilekler, uzaklar yakın olur, imkansız diye bir şey kalmaz ya... İşte öyle bir vakitte hacca niyetlendi dokumacı. Gecenin bir yarısı gözyaşları içinde açtı ellerini: - Ya Rabbi, nasip et ben de geleyim. Kullarının malı-mülkü var, benim senden gayrı kimsem yok. Sana sığındım, sana dayandım. Sen de beni nimetlendirip bana ihsan eyle... Sabah olunca yol için hazırlıklarını yaptı, yenice yola çıkmış olan hac kafilesinin ardına düştü. Yaklaşıp selam verdi yolculara. Onu görünce şaşırdılar. İçlerinden bir hoca yanına gelip, perişan haline bakarak: - Ne o komşu, sende mi hacca gidiyorsun, dedi dudak bükerek. Sevinç içindeydi dokumacı. Bayram sabahına uyanmış çocuklar kadar mutluydu. - İnşallah hocam, dedi; Beytullah'ı tavaf etmeye, Ravza'ya yüz sürmeye gidiyorum. Rabbim nasip ederse... Bu sözler üzerine arkadaşlarına bakıp güldü hoca. Niyeti dokumacıyla eğlenmekti: - Komşu, Allah mübarek etsin, ama bakıyorum da ne bineğin var, ne yol azığın. Bari cebinde birkaç bin akçen var mı? Bayramın ne olduğunu bile bilmeyen çocuklar kadar saftı dokumacı: - Allah bana yeter, beni yedirir. Bütün alem onun elinden rızıklanmıyor mu? Kafiledekiler gülüştüler, hoca arkadaşlarının yanına döndü. Nihayet uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra mübarek topraklara ayak bastılar. Tavaflarını yaptılar, Arafat'ta vakfeye durdular, hac görevini bitirip, gerisin geri memleketlerine doğru yola koyuldular. Hac boyunca dokumacı ve kafiledekiler birbirlerini görmemişlerdi. Dokumacı kafileye yetiştiğinde, onu ilk hoca fark etti. Arkadaşlarını eğlendirmek maksadıyla yanına yaklaşıp; - Komşu, dedi, haccını ifa ettin mi sen de? Bizimki aynı safiyetle cevap verdi: - Şükürler olsun hocam, günahıma isyanıma bakmadı Rabbim. Fakir kuluna da nasip etti hacı olmayı. - Hacı oldum diyorsun ama, hüccetini aldın mı bari, berat verdiler mi sana da? - Yoo, berat ne ola ki? Nasıl verirler? - Amma yaptın be komşu! Kim Beytullah'a yüz sürerse ona bir berat verirler. Cehennemden azat olduğunun nişanesidir o. Yoksa sen bunu hiç duymadın mı? Bak, işte bizim beratımız... Hocanın cümlesi yarım kalmıştı. Dokumacı birden feryat ederek Mekke'ye geri koşmaya başladı. Ne hüccetten haberi vardı, ne berat almıştı. Koşuyor, ağlıyor, inliyordu. Nihayet Mescid-i Haram'in kapısından içeri girdiğinde perişan haldeydi. Kabe'nin kapısına varıp yapıştı, eşiğe yüzünü sürüp yalvarmaya başladı:
Gecenin sessizliği her yeri kaplamıştı.Meriç nehri, üstüne karabasan gibiçöken karanlıktan silkinip kurtulmak istercesine şahlanarak akıyordu. Telaşlı ve endişeli insanların sesleri geliyordu yer yer uzaklardan. Meriç nehrine doğruyaklaşan bu insanlar herhalde onun koyduğusınırı, onun karanlıktan silkinişi gibi aşıp geçmek istiyorlardı. Yanıp sönen ateş böceklerinihatırlatan cep telefonlarından başka bir ışıkyoktu çevrede.Sesler yaklaştı ve Meriç kıyısında daha dabelirgin hale geldi. Bunlar şişme bir bot ile bucoşkun nehri geçmeye gelmiş insanlardı. Belkide Meriç gibi, zulmetlerden kurtulmaya çalışaninsanlar…Meriç'in üstüne gece karanlığı nasıl çökmüşse, vatanın, milletin üstüne de öyle bir zulmetçökmüştü. Hürriyet ve adalet ra�lara kaldırılmış, �ikirler zincire vurulmuş, duygular, pranga mahkûmu gibi haset ve kıskançlıktan dolayızindanlara tıkılmıştı.Onlar nasıl Meriç gibi silkinmesinler, nasılbu esaret bağlarını koparıp atmasınlardı? Özlerinde nur denizleri bulunan bu insanlar, bu nurdenizinden kalem ve soluklarına çektikleri aydınlık huzmeleriyle dünyanın dört bir tarafında, başkalarının gönül atlaslarına mutluluk güneşi, huzur yıldızı ve umut ayını örmek, nakışnakış dokumak istiyorlardı. Geceyi iyi bilirdionlar. Karanlıkta kalmak kadar zor bir şey yoktu. İşte başka gönüllerdeki bu nefes aldırmayanelemi ve ızdırabı dindirmek, zulmetin korkusundan perişan olmuş insanlığı bu zalim küfürve ilhat pençesinden kurtarmak içindi bu geceyolculuğu, hürriyete kanatlanma, çileli hicret,mukaddes göç…Meriç, Rila dağından çıkmış, Maritsa isminden sıyrılmış, Evros adından istifa etmiş,Ege'nin Saroz körfezine doğru çatallanıp dökülmek için her zaman olduğu gibi namına layıkbir şekilde akıyordu coşkun sularıyla. Siyah biryaban atının şahlanışını hatırlatıyordu onun bugeceki durumu. Ağzından beyaz köpükler saçan bir yaban atı…İşte bu gün dokuz kişinin bulunduğu bubotta, beş ferdiyle Akçabay ailesi vardı. Botabinerlerken endişe ve sevinç dolu bakışlar dikkatten kaçmıyordu. Yüzler bir umut ışığıyla aydınlanıyor ve bir korku gölgesiyle kırış kırış hüzünlü hal alıyordu. Bota ilk binen boylu poslu,kumral tenli, saçları koyu sarı, renkli gözlü, iriburnuyla vakur bir aslan çehresini hatırlatan,dolgun yüzlü Murat bey oldu. Sonra babasınınelinden tuttuğu ince kumral çehreli, koyu sarısaçları başın sağ üst ucunda kudretten burmalı, yedi yaşında Ahmet Esat. Ardından abisinegöre yüzü daha geniş, ama burnu daha küçükve sevimli, kumral saçlarını ortadan ayıracakkadar olgunluğa özenen, sarışına yakın beyazçehreli beş yaşındaki Mesut. Onların ardındanda eşinin yardımıyla bota binen karakaşlı, karagözlü, iri gözlük camlarının ardında umut dolubakışları dikkati çeken, değirmi çehreli, hanımhanımcık bir kadın olan Hatice öğretmen. Onunkucağında ise abilerine nazaran daha yuvarlakçehreli ve iri gözlü, düz koyu sarı saçları olanbir yaşındaki mis kokulu, nur topu bebek BekirAras…Yolcular tamam olunca bot hareket etti. Gecenin zi�iri karanlığında Meriç'in köpüklü sularında ellerde cılız meşale ışıklarını hatırlatancep telefonlarının aydınlığında ilerlemeye başladılar…ecenin sessizliği her yeri kaplamıştı.Meriç nehri, üstüne karabasan gibiçöken karanlıktan silkinip kurtulmak istercesine şahlanarak akıyordu. Telaşlı ve endişeli insanların sesleri gelir.