POPULARITY
Suriye'de Beşşâr Esed döneminin müftüsü Şeyh Ahmed Bedruddîn Hassûn, 25 Mart Salı günü ailesiyle birlikte Ürdün'e gitmek üzereyken Şam Havaalanı'nda tutuklandı. 2005-2021 yılları arasında müftülük vazifesini deruhte eden Hassûn, 2024'ün sonunda Baas rejiminin düşmesinin ardından sessizliğe gömülmüştü. Bir süre Şam'da gizlendikten sonra memleketi Halep'e geçen Hassûn, son olarak 17 Şubat günü Suriyeli gençlerin evine yaptığı baskınla gündeme gelmişti. Hassûn'un yargılanmasını isteyen gençler, ikametgâhının önünde protesto gösterisi düzenlemişti.
İnsan şöyle etrafına ve dışarıya doğru açılarak nihayet İslâm coğrafyasının tamamına baktığında, bazen bütün umudunu yitirecek hale gelebiliyor. Sanki her şey sürekli kötüye gidiyormuş ve buna karşılık hiçbir şey de yapılamıyormuş gibi bir his, bütün benliği sarabiliyor. Böyle zamanlarda ben, her şeye rağmen heyecanını koruyan, ıslah iradesini muhafaza eden ve ümitsizliğe düşmemek için birbirine sımsıkı tutunan insanların arasına koşuyorum. Onlarla beraber olduğumda tazeleniyorum, yola devam etme iradem çelikleşiyor ve gönül dünyam istikbale dair müjdelerle doluyor. Ağustos ayı içinde, Türkiye'mizin üç farklı şehrinde parçası olduğum üç ayrı buluşma, bende yine aynı duyguları uyandırdı: 18 Ağustos Pazar sabahı, İslâm Toplumu Millî Görüş (IGMG) Gençlik-Üniversiteliler birimi tarafından her yıl düzenlenen yaz atölyelerinin beşincisine katılmak üzere Bursa'daydım. Kalabalık ve meraklı bir dinleyici kitlesiyle, Uludağ Üniversitesi'nde sabah saat 09.00'dan öğlen 12.00'ye kadar Suriye ve Lübnan'ı konuştuk. Bilâdüşşâm'ın bu iki mühim ülkesine dair yaptığım sunumların ardından, genç arkadaşların sorularını cevapladım. Suriye ve Lübnan deyince, Filistin başta olmak üzere etrafındaki coğrafyayı da konuşmadan geçemezdik elbette. Böylece Bilâdüşşâm'ın tamamına uzandık. IGMG'nin yaz kampları, Avrupa'nın farklı bölgelerinde yaşayan genç Müslümanların bir araya geldiği ve çeşitli alanlarda eğitim aldığı sıkı bir program. Sorulan soruların kalitesi de katılımcıların ufkundaki derinliği açıkça gösteriyordu zaten. 21 Ağustos Çarşamba günü, Ramazan Kayan Hocam'ın nazik davetiyle, İnsan ve Değer Hareketi'nin “İslâmî Hareketlerin Paradigma Arayışı Sempozyumu” için Malatya'ya geçtim. “İslâm Dünyası ve Müslümanların Durumu” başlığıyla, dört gün sürecek olan sempozyumun ilk konuşmasını ben yaptım. Kadınlı-erkekli farklı yaşlardan yüzlerce katılımcının heyecanı, yaz sıcağına rağmen salonu doldurmakta gösterdikleri samimiyet ve seçilen konuların çeşitliliği yanında, İnsan ve Değer Hareketi yönetiminin “ümmet” çizgisinde gösterdiği sebat, insanın içinde bahar uyandıracak cinstendi. Malatya, Türkiye'de İslâmî hareketlerin tarihi açısından müstesna bir yere sahip. Havaalanı yolunda, Malatya'nın geçmişine doğru yolculuğa çıkarken, rahmetli İsmail Hatip Erzen'i (1882-1968) anmadan edemedik. Siirtli bir ulema ailesine mensup olan Erzen, İslâmî ilimler eğitimini Ezher'de tamamlamış, Türkiye'nin farklı il ve ilçelerinde müftülük yaptıktan sonra, nihayet 1951'de Malatya'ya tayin edilmiş. 1960'a kadar süren Malatya Müftülüğü sırasında, kendisini tanıyan herkesin ilmine, takvasına, ihlasına ve tevazuuna şehadet ettiği Erzen Hoca şehirde ciddi bir İslâmî uyanışa vesile olmuş. Erzen'i rahmetle anarken, “İyi yetişmiş bir kişi bile, bir beldenin çehresini değiştirebilir” düsturunu tekrar hatırladık.
Osman Aydın, inanmış, güzel işler yapan bir iş adamı. İnsanın, toprağın ve tabiatın bozulmaması için çırpınıyor. Üçüne de inanarak ve kendini adayarak el atıyor. Her sene dertli, idealist iş adamlarını bir araya getiriyor Çamlıca'da. Bu yılki toplantıya beni konuşmacı olarak davet etmiş ve “Hocam, neslimizi kurtaracak en kalıcı, en sahici, en güzel işlerden birini siz yapıyorsunuz. Ülke nasıl geleceğe emin adımlarla yürür, çocuklarımızı nasıl yeniden Gazalî gibi, Sinan gibi, Fatih gibi büyük rüyaları ve hayalleri olan güzel insanlar olarak yetiştiririz, bize bu konuda sarsıcı, hepimizi kış uykusundan uyandırıcı bir konuşma yapsanız,” demişti. “Elbette, seve seve” diye cevap vermiştim. Mustafa Yılmaz Ağabey'le gitmiştik o iftara ve yine onunla dönmüştük. Osman Bey birkaç hafta sonra telefonla aradı ve “Hocam, bende yakın tarihimize dâir, İslâm'ın bin yıl sancaktarlığını yapmış bu ülkede İslâm'ın nasıl altının oyulduğuna dâir çok önemli, tarihî belgeler, arşivler var, onları en iyi sen değerlendirirsin. Sana gönderiyorum. Gazetenizin sahipleri Albayraklara da söyledim, en iyi Yusuf Hoca değerlendirir onları, dediler” dedi ve Mustafa Yılmaz Ağabey'le gönderdi bana o arşivleri. Muazzam bir hazine. Bu hazineden okumaları zaman zaman yapıyorum burada yakın tarihimize dâir, bunu hatırlatmak isterim. O gün Osman Bey bir şey daha söyledi bana: “Hocam 7 / 24 saat sizinleyiz. Bundan böyle ulaşım sorununuz olmayacak. O iş bende! Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, haber verin, yeter!” O gün bugündür Osman Bey'in yönlendirmesiyle Mustafa Ağabey'le yolculuk yapıyoruz. ERZURUM'UN HÜZNÜ… Geçen hafta perşembe günü Erzincan Kampımız var'dı. Erzincan'da iki akademik kamp yaptık: Kudüs Araştırmaları Kampı ile Oryantalizm ve Kolonyalizm Araştırmaları Kampı. Yalnız Erzincan'dan önce Bingöl'e uğrayacağız. MTO'muzun demirbaşlarından, emektarlarından, daha şimdiden MTO'ya çok hizmet eden Fatma Zehra Kurtaran ile Ensar Eyüp kardeşimin düğünleri var. Aynı gün Bingöl'den Erzincan'a, kampımıza döneceğiz. Bingöl uçağında yer yok. Erzurum'a ineceğiz. Oradan Bingöl'e geçeceğiz. Gece saat 03.30'da Mustafa Yılmaz Ağabey beni aldı. Arabaya bindim, yönetim ekibimizden Zeynep Rana'yı, ardından da Asaf'ı alacağız. Rana'nın telefonunu çaldırmaya çalıştım, çalmadı. Benim telefon kapatılmış, iyi mi! Allah Allah, olacak iş mi bu şimdi! Bu saatte, bu vakitte! Mustafa Ağabey'in telefonundan Rana'yı aradık, Üsküdar'dan aldık onu. Ardından Eyüpsultan'dan Asaf Bayram'ı aldık. İstanbul Havaalanı'na koyulduk yola. Bomboş yollar! Yollar bizim yani. Havaalanına vardık, vaktinden önce. Asaf, “hocam sizin şu telefonunuzu açtıralım,” dedi. Hemen oracıkta açtırdı, sağ olsun. İki gün hastanede kaldığımda da yanımdan ayrılmamıştı Asaf. Zor gün dostu o. Tam bir derviş üstelik de. Erzurum'a indik sabaha karşı. Bingöl'den MTO temsilcimiz Bilal Arslan ve “demirbaşımız” Seyfullah Yiğit aradılar. Kahvaltı ve dinlenmek için yer ayarlamışlar, kısa bir planlama yaptık telefonla.
Bu bölümde havaalanında işinize yarayacak farklı İngilizce ifadeleri inceliyoruz.Tüm ifadelerin yazılı olduğu ücretsiz PDF dosyasına ulaşmak için buraya tıklayın.PDF dosyasını www.englishwithsera.com web adresimdeki Podcast sekmesinin altından da indirebilirsiniz.31 Temmuz Çarşamba akşamı başlayacak Kelime Çalışmaları derslerim hakkında bilgi almak ve kayıt olmak için buraya tıklayın.englishwithsera.com/kelimecalismalari
Sabah, çok erken bir saatte evden çıkıyoruz. Eşim bırakıyor Sabiha Gökçen'e. Yollar bizim: Bomboş. Nefes alıp verinceye kadar havaalanında buluyoruz kendimizi. İstanbul'u yaşanmaz kılan, çirkinleştiren, trafiği: Bu trafik olmasa İstanbul 30-40 milyonu bulur. Trafiğin çekilmez olması, İstanbul'un nüfusunun kontrolden çıkmasını önlüyor bir bakıma. İstanbul, “altın yumurtlayan tavuk” olarak görülmüş, özellikle Menderes'li yıllarda: Türkiye'de hızlı bir endüstrileşme hâdisesi yaşanınca herkes gözünü İstanbul'a dikmiş: İkinci Dünya Savaşı'nın savaşa girmememize rağmen halkın açlık ve kıtlıkla kıran kırana boğuştuğu, Millî Şef İnönü'nün milletin iki hayvanından birini vergi olarak zorla elinden aldığı, İslâm'la ilgili her şeyin izinin silindiği, ölüleri kaldıracak imamların kalmadığı, evlerde bile Kur'ân öğretilmesinin yasaklandığı CHP Faşizminin millete kan kusturduğu yıllar… Havaalanına bomboş yollarda anında damlayıveriyoruz. Anadolu Jet'in AJet'e dönüştürülen ama bir kaç saatlik rötara “bana mısın?” demeyen vurdumduymazlığı nasılsa geç kalkar diyerek havaalanında güvenliklerden geçerken koşuşturmamızı engelliyor. Rahat geçiyorum güvenliklerden. Yarım saat rötarlı kalkıyor sadece. Beni karşılayacak Gülşen Hanım'ın kardeşi Uğur Boz kardeşe ve ille de geleceğiz diye tutturan MTO Gaziantep'imizin kurucu temsilcisi Gökçe Bilge Törer ve değerli eşi Selim Bey kardeşime uçağımızın yarım saat rötarlı kalkacağını haber veriyorum. Yarım saate şükür yine de, diyorum. Havaalanından Orkide Pastanesi'ne geçiyoruz. Güzel bir kahvaltı geliyor ama sabah sabah koyu bir sigara bırakma muhabbetine dalıyoruz. Beni “yahu bu Yusuf Kaplan'ın sesi değil mi?” diyerek sesimden tanıyan pastanenin sahibi Hakan Açıkgöz'ün “bizim yanımıza gelmek istediği” bilgisi geliyor. Buyursun, diyoruz. Orkide Gaziantep'in en temiz pastanelerinden biriymiş, Cumhuriyet tarihi boyunca insanların buluşup muhabbet ettikleri ve Gaziantep'in kültüründe yeri olan bir mekânmış. Hakan Bey, dedelerinin babalarından beri bu işi yaptıklarını söylüyor. Mekân çok büyük, masalar da tıkış tıkış yerleştirilmemiş. Hakan Bey “fazla etkileşimi önlemek için masaları birbirine yakınlaştırmadık” deyince takdir ediyorum. Ama insanlara güler yüzle nazik bir şekilde hizmet verdiklerini ilâve ediyor Hakan Bey. TAHMAZOĞLU'NUN GAZİANTEP'E KİMLİĞİNİ VE KARAKTERİNİ KAZANDIRAN ESERLERİ Şahinbey Belediye Başkanımız Mehmet Tahmazoğlu ile görüşüyoruz. Gaziantep dışındaymış “Cuma'ya yetiştirim, Millet Camii'nde buluşuruz hocam” diyor.
Dün bütün dünya bir kıyamet senaryosu denemesine sahne oldu adeta: Başta havaalanları olmak üzere, bazı bankalar, özel şirketler ve devlet daireleri siber saldırıya uğradı ve sistemleri çöktü. DÜNYA, BİR “SİBER KIYAMET” DENEMESİ Mİ YAŞADI? Havaalanlarında uçaklarına binmeyi bekleyen yolcular, kelimenin tam anlamıyla birdenbire “havalarını aldılar”. Çünkü neredeyse bütün büyük havaalanlarında yaşanan bu sıkıntı, yolcuların perişan olmasına yol açtı. Küçük havaalanları görece biraz daha az etkilendiler ya da hiç etkilenmediler bu siber saldırı'dan. İstanbul Havalimanı 84 seferi iptal ettiği, sonradan bunların çoğunu geç de olsa uyguladı ve THY bütün yolcuları teker teker arayarak uçuşlarının saatlerini haber verdi yolculara. Türk Hava Yolları, teknik olarak bu tür saldırılara karşı önceden çok iyi önlemler aldığı için gelen büyük saldırıyı göğsünde göğüsledi ve teknik altyapısını yeniden işler hâle getirmeyi başardı. Oysa sağlam teknolojinin en önde gelen ülkesi Almanya'nın Berlin Havaalanı çöktü. Londra'da ve belli başlı Batı başkentlerindeki havaalanları da kıyamet provasını yaşadı! Bu arada Sabiha Gökçen siber saldırıya uğramadı ya da hiç etkilenmedi ve Havaalanı'nda hiçbir sefer iptal edilmedi. Bütün bu sistemleri işleten Bill Gates'in Microsoft şirketine bağlı Growstrike şirketi, bu siber saldırının sorumlusuydu ve şirket borsada % 18 değer kaybetmiş bir günde! Bu, şirketin iflası anlamına gelir! Tabii Growstrike çökerken, başka şirketler semirdi yine bir günde! Kapitalizm vahşî canavar çünkü: Darwinizm'in en acımasız şekilde işlediği alan, insanî olan ne varsa hepsini hayatımızdan çekip alan bu karteller, tekeller, kapitalist sistemin dişlileri son derece büyük ağababaları, küçük olan işletmelere aslâ hayat hakkı tanımayan haydutlar! “Dünya siber kıyamet denemesi mi yaşadı? Siber kıyamet kapıda mı?” gibi sorular etrafında bu önemli meseleyi yarınki yazımda mercek altına inceleyeceğim. TÜRK EKONOMİSİ BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞMADAN TÜRKİYE BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞAMAZ! Bendeniz bugünkü yazımda gözardı edilen hayatî bir meselemizi, bir STK'mız üzerinde gündeme getirmek istiyorum. Ama önce ekonomimiz hakkında bazı önemsediğim tespitler yapmakta yarar görüyorum: Türkiye, son 20 yılda ekonomik hacim bakımından tahmin edilemeyecek kadar büyüdü. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasına girmeyi başardı. Fakat Türkiye'nin büyüyen ekonomisi, hem ülkenin sosyal yapısının ve kültürel dokusunun delik deşik edilmesine yol açtı; hem de büyüyen, palazlanan, semirenler Anadolu çocukları değil küresel kapitalist sisteme göbeğinden bağlı, Türkiye'nin değil zorba kapitalist sistemin çıkarlarının sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapan bu ülkenin her şeyine yabancı, bu ülkeyi vareden bütün değerleri, tarihî birikimi ve medeniyet ruhunu yerle bir eden ülkenin altını oyan, vatansız, ilkesiz, ülkesiz, sömürgen ve semirgen ekonomik elitler şebekesiydi! Türkiye'nin ekonomik olarak büyümesi, tam bir ham hayalden ibaret! Büyüyen Türk
Tam 32 yıl önce, 5 Nisan 1992'de Sırpların Saraybosna'ya başlattığı kuşatma, sonraki 1.425 gün boyunca aralıksız devam etmiş, nihayet 29 Şubat 1996'da bittiğinde ardında harabeye dönmüş bir şehir, beş binden fazla sivil kurban ve satırlara sığmaz insanî trajediler bırakmıştı. Bugün Saraybosna'yı ziyaret ettiğinizde, Sırp keskin nişancıların sokaklarda insan avına çıktığı o vahşi kuşatmadan geriye pek iz kalmamış gibidir. Başçarşı hareketli ve cıvıl cıvıldır. Pastane, kahvehane ve börekçiler tıka basa doludur. Milyaçka sakince akarken, Begova Camii şehrin kalbinde huşû içinde nöbet tutmaya devam eder. Fakat… Sokak aralarını yavaş yavaş ve dikkatli nazarlar eşliğinde adımladığınızda, Saraybosna'nın yaralarından hâlâ kan sızdığını görürsünüz. Pek çok acı hatıra, mazinin karanlıklarından çıkar gelir, ayaklarını sürüyerek karşınıza dikilir. Bunlardan biri, 8 Ocak 1993 günü, dönemin Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı Hakkı Turayliç'in katledilmesidir: Savaştan önce Yugoslavya'nın en büyük şirketlerinden Energoinvest'in yöneticiliğini yapan Hakkı Turayliç, başbakan yardımcılığı görevini 15 Haziran 1992'de üstlenmişti. Tam da Saraybosna kuşatması giderek yoğunlaşırken. Özellikle ekonomi alanında gelecek vadeden Turayliç, Aliya İzetbegoviç'in en güvendiği isimlerden biriydi. İstikbalde, bağımsız Bosna Hersek'in yapacağı ekonomik atılımlar, Turayliç'e emanet edilecekti. Hakkı Turayliç, 8 Ocak günü, Türkiye Cumhuriyeti adına Bosna Hersek'i ziyaret eden Devlet Bakanı Orhan Sefa Kilercioğlu'yla görüşmek üzere Saraybosna Havaalanı'na gitti. Türk heyet, Bosna hükümetiyle ülkeye yapılacak gıda, tıbbî malzeme ve giyecek yardımlarını koordine etmek için gelmişti ancak BM yetkilileri güvenlik gerekçesiyle Bakan Kilercioğlu ve beraberindekilerin Saraybosna şehir merkezine gitmelerine izin vermemişti. Bunun üzerine Hakkı Turayliç, BM tarafından hazırlanan araç konvoyuyla havaalanına geçerek resmî görüşmeleri gerçekleştirmişti. Havaalanının çevresi de kuşatma altındaydı ancak BM bayraklı araç ve konvoyların geçişine müsaade ediliyordu. Görüşmenin ardından, Başbakan Yardımcısı Turayliç havaalanından şehir merkezine dönmek üzere ayrıldıktan hemen sonra, 40 kadar Sırp askeri Sierra 4 geçidinde BM flamalı konvoyu aniden durdurdu. Yaklaşık iki saat devam eden müzakere ve tartışmalar sırasında, yakınlardaki BM karargâhının Fransız komutanı Albay Patrice Sartre de duruma müdâhil olmak zorunda kalmıştı. Sartre, içlerinde Türk askerlerinin gizlendiğini ve onların bu şekilde Saraybosna'ya sokulmak istendiğini iddia ederek zırhlı araçları aramak isteyen Sırplara dil döküyor, geçişe müsaade etmelerini sağlamaya çalışıyordu. Birden Turayliç'in arka koltuğun dip köşesinde oturduğu aracın kapısı açıldı, Sırp milislerden biri Sartre'ı kenara itip araca doğru yöneldi ve Turayliç'e yedi el ateş etti. Cinayeti engellemeyen ve askerlerine karşı ateş emri de vermeyen Sartre'ın yaptığı tek şey “Stop! Stop!” diye mırıldanmak olmuştu. Sırp askerleri dışarıda saldırmaya hazır beklerken, Turayliç'in bindiği aracın kapısının niçin açıldığı ve kilitli tutulmadığı bugün hâlâ meçhul.
Gören anlar. Bu aslında deve değil, piredir der. Hörgücü bile yoktur nitekim. Deve hörgüçsüz olmaz. Yine de alışkın olduğumuz bir durumdur bu. Deyim hâline gelmiştir. Abartı, mübalağa der geçeriz. Fazla büyütüldüğünü ima ederiz. Fakat bununla yetinmeyip daha ileri gidenler vardır. Sineğin kanatlarını kırarlar ve bit yaparlar. Kanat kırmakla sinekten bit olmayacağını düşünen yanılır. Saray, palas olur. Palas zaten saraydır. Hırsızlığın adı intihal. Mahkeme karar verir. Mine G. Kırıkkanat'ın “Sinek Sarayı” isimli romanı, bir başkasında “Bit Palas” olmuştur. Temyiz yolu açık olsa da pek temiz görünmemektedir. * Alıntı ile çalıntı arasındaki fark, bir ç'den ötedir. (Bunu en iyi Behzat Ç ile sevenleri bilir.) Bilenlerle bilmeyenler karışır ve bir bildiri yayınlanır. Ne anlama geldiğini yazar şöyle izah eder: “Mahkemenin gerekçeli intihal kararını takiben 124 yazarın ‘İntihalin suç sayılması yaratıcılığımıza tehdittir' anafikriyle temyiz mahkemesini etkilemek için imzaladıkları bildiri, işte bu anlamda evrensel bir utanç anıtıdır.” İntihalin intihara çok yakın olması yalnızca şekil bakımından mıdır? Bir yazar için şekilden ileri olsa gerek. Sağlık olsun deyip işimize mi bakalım? Elif demedim, be demedim. Gız ben sana ne demedim? Guş ganedi galem olsa… İSTANBUL TRAFİĞİ KİLİT Murat Kurum'un İstanbul için hazırladığı projeleri gördük. Bu vuruş, hiç de kör vuruşuna benzemiyor demiş ya adam, tıpkı onun gibi, Murat Bey'in heyecanla anlattıklarının, üç beş günlük bir hazırlığın ürünü olmadığı belli. Açıklanan her bir kalem üzerinde titizlikle çalışıldığını tahmin etmek zor değil. Her konunun üzerine ciddiyetle eğilerek kafa yorulmuş. Çözülmez sanılan problemlere ekibiyle beraber çareler üretmiş. Devasa boyutlara ulaşmış konular var. Biri deprem tehlikesi, diğeri trafik. İstanbul halkına sorunca deprem riski ikinci sırada yer buluyor, trafik en başa geçiyor. * Havaalanı trafiği Yeşilköy'den uzaklaştırıldı. Buna rağmen yoğunluk var. Murat Kurum'un açıkladığı projelerden biri İstanbul otogarını Esenler'den İhsaniye'ye taşımak. Esenler otogarı 32 yıl önce açıldı. Öncesinde Topkapı'daydı. Giriş çıkış imkânsız hâle gelmişti. Bugün Esenler de ihtiyacı karşılamaktan uzak. Orası açılırken “Şehir bu hızla büyümeye devam ederse, bir sonraki İstanbul otogarının Çorlu'ya yapılması gerekir” yazmıştık. Maalesef artık bu mübalağa olmaktan çıktı. İstanbul halkının işe gelip giderken yolda harcadığı zaman, dayanılmaz seviyeye ulaştı artık. Şehir içindeki cadde ve sokakların, araçlar için otopark olmaktan çıkarılması, çok katlı otoparkların yapılması, raylı sistemin yaygınlaştırılması gerekir. Aksi hâlde günün birinde bütün araçlar yollarda kıpırdayamaz duruma gelecek ve herkes arabasını kaldığı yerde bırakıp gideceği yere yürümek zorunda kalacak.
Learn how to talk about checking-in at the airport. Plus, find out tips for a comfortable flight. - Havaalanında check-in süreci hakkında bilmeniz gereken İngilizce terimleri SBS Learn English'in bu bölümünde bulacaksınız. Ayrıca Rahat bir yolculuğun püf noktalarını anlatacağız.
atı'nın bütün dünya üzerinde ahlâkî üstünlüğünü kaybettiğini kanıtlayan örnekleri tekrar tekrar görüyoruz. Bu sefer Filistinlilerin şahsında bütün insanlığı tehdit ediyorlar. Vahşî, barbar, gayr-i medenî ve demokrasi düşmanı gibi döneme göre değişen kavramlardan birini Batı medeniyetinin yayılmacılığı bağlamında yeniden piyasaya sürdüler ve yüzyıllardır yaptıkları gibi “yerliler” karşısında gerçek kimliklerini ortaya çıkardılar. Önlerine çıkan herkesi “mekân”dan temizleyerek ilerlemektedirler. İngiltere, ABD ve Fransa'nın herhangi bir şarta bağlı kalmaksızın İsrail'i desteklediklerini tekrar tekrar ilan etmesi bütün insanlık için önemli bir sorundur. Fransa'nın İslam coğrafyasında Anglosaksonlarla birlik olup “Yahudi devleti”ne karşılıksız destek verdiğini açıklaması geleceğe dair çok önemli işaretler olarak görülmelidir. Geriye bu işaretlerin değerlendirilmesi kalıyor. Filistin'de yaşanan büyük felaketin sorumluları birinci derecede bu ülkelerdir. Almanlar da kayıt şartsız destek vermekte bir sakınca görmedi. Onlar da Anglosaksonların peşinden gitmek istediklerini bütün dünyaya gösteriyor. Alman Başbakanı'nın İsrail havaalanında “yerlerde yuvarlanarak” kendini ve Alman milletini aşağılamak pahasına Filistinlilere yapılan zulmü desteklemesi salt Hitler döneminin günahı ile izah edilemez. Ne yazık ki Batı dünyasında diğer coğrafyalara karşı takınılan tutum bakımından devletlerin takip ettiği siyasetle sınırlı olmayan bir soruna odaklanmak zorundayız. Görebildiğimiz kadarıyla ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde aydınlar ve genel olarak halk Batı'nın ahlâkî üstünlüğünün kaybıyla ilgili herhangi bir sorumluluk üstlenmeye eğilimli değildir. Daha önce Sartre için söylediklerimizi bu kez genelleştirerek söyleyebiliriz. Kolonyal bir ideoloji olarak ortaya çıkan Siyonizm karşısında seslerini yükseltmemeleri süregiden katliamlara destek anlamına gelir. Bu da ahlâkî üstünlüğün kaybının nerelere uzandığını gösterir. Kolonyal bir ideoloji olan Siyonizm'e boyun eğmektedirler. Eleştirel tutum Siyonizm gündeme gelince rafa kaldırılıyor. İngiltere ve ABD Batı dünyasını peşine takarak yüzyıllardır Kuzey Amerika'da uyguladıkları sistemi Filistin'e tatbik etmektedir. Bugün Filistin'de insanı insan olmaktan utandıran İsrail saldırılarının sorumluları birinci dereceden İngiltere, ABD ve Fransa'dır. Almanlar da onların peşi sıra gitmektedir. Bu gerçeği tekrar tekrar vurgulamak zorundayız. Onlar İsraillilere savunma hakkı diyerek Filistin'in her halükarda Yahudilerin iskânına açılmasını kastetmektedir. Batı dünyası Filistin'i yeni müstemleke toprağı olarak görmekte ve Batılı milletlerin yerleşimine uygun hâle getirmektedir. Bu sebeple İsrail'in bütün suçlarına ortak olmakta çok hevesli görünüyorlar. Alman Başbakanı'nın İsrail havaalanında yerlerde yuvarlanma görüntüleri başkaca bir anlama gelmez. İsrail'in insanlığa karşı işlediği suç Batı dünyası için kara bir lekedir ve bu durum herhangi bir ülkenin ya da milletin her an Batı ülkelerinin saldırısına açık olduğunu gösterir. Artık bütün dünyanın Batı sorunu vardır. Bu, çok katmanlı bir sorundur ve Batı dünyasının tehditleri karşısında önlem almamanın faturası ileride çok daha ağırlaşacaktır. Bugün Filistin'de önce bir hastanenin bombalanması ve daha sonra enkazı kaldırmak için koşanların bombalanması tehdidin boyutlarını görmek için yeterlidir.
İnsanoğlu kendisini ölümsüzlüğe ulaştıracak teknolojilere ne kadar uzak? İsrail'in Hamas'a karşı yürüttüğü savaşın ekonomisine maliyeti ne kadar? Havaalanına girişte sıra beklememek mümkün mü? Bu bölüm Mey | Diageo hakkında reklam içermektedir. Mey | Diageo ile birlikte ulaşıyor: Mey | Diageo'nun Alpagut Bağları'nda bağ bozumu heyecanı devam ediyor.
Dünyanın en büyük teknoloji festivali TEKNOFEST, İzmir Çiğli Havaalanı'nda ziyaretçilerini ağırlıyor. Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) Yönetim Kurulu Başkanı Elvan Kuzucu Hıdır'la, ayakları yerden kesen festivali konuştuk.
İlginç bir tevafuk eseri, her sene 15 Temmuz'da Kudüs'e yolum düşüyor. Bilerek ve kasten ayarlamasam da, denk geliyor. Ve her seferinde, 15 Temmuz'un bütün anlamlarını iliklerime kadar hissettirecek hadiselere şahitlik ediyorum. Bu hadiselerin en akılda kalanı ise, herhalde 2017'de yaşadıklarımızdı: Hiç unutmuyorum, 13 Temmuz Perşembe günü otelimize yerleştiğimizde, çoktan akşam olmuştu. Havaalanındaki işlemler çok uzamış, böylece en azından akşam namazına Mescid-i Aksâ'ya yetişme düşüncemiz de gerçekleşmemişti. Kafilemizde önceki geceyi tamamen uykusuz geçirenler, yolculuk hali sebebiyle yeterince dinlenemeyenler ve hafif hasta olanlar vs. vardı. Akşam hemen istirahate çekildik. Geceler kısa olunca, yorgunluk sebebiyle sabah namazı için Mescid-i Aksâ'ya çok azımız çıkabildi. Şu düşüncenin rahatlığındaydık hepimiz: “Zaten üç tam gün buradayız. Kahvaltıdan sonra da Kudüs'ü adım adım dolaşacağız. Güzelce dinlenelim, zinde olalım.” Sabah namazından sonra, kahvaltı edilirken bir haber geldi: Mescid-i Aksâ'nın girişlerinde nöbet tutan İsrail işgal askerlerinden ikisi, Bâbu'l-Hutta'nın önünde üç Filistinli tarafından vurularak öldürülmüştü. Askerlere saldırı girişimleri zaman zaman oluyordu, ama ölümlü hadise pek nadirdi. Olaydan sonra İsrail önce Mescid-i Aksâ'nın, ardından da bütün Kudüs'ün kapılarını giriş çıkışlara kapatmıştı. Hatta şehrin kuzeyinde, Müslüman mahallelerinin arasından geçen Kanuni Sultan Süleyman ve Salahaddin caddeleri de abluka altına alınmıştı. İster turist, ister yerli halktan olsun, hiç kimse Kudüs'ün çevresine dahi yaklaştırılmıyordu. Kafile olarak tam da Kudüs sokaklarına dağılacağımız bir zamanda yaşanan bu gelişme hakikaten can sıkıcıydı. İçimizden sadece birkaç kişi Mescid-i Aksâ'yı görmüş, diğerlerine yollar kapanmıştı. “Belki açılır” diye diye, öğleye kadar bekledik. Ama sonra, 1967'deki işgalden beri ilk kez, Mescid-i Aksâ'nın ibadete kapatıldığını, içeride cuma namazı bile kılınmayacağını duyurdular. Ne yapacağımızı düşünürken, Arap arkadaşların yönlendirmesiyle Batı Şeria'nın Erîha şehrine geçtik. Kafiledeki birçok arkadaşımızın gözlerinin dolduğunu söylememe bile gerek yok. Mescid-i Aksâ'ya niyetlenirken, Erîha'da, herhangi bir tarihî özelliği bulunmayan, yeni inşa edilmiş bir camide namazlarımızı kıldık, Kudüs'e döndük.
MALAWİ Addis Ababa Havaaalanı'na iniyoruz yaklaşık 6 saatlik yolculuktan sonra. Havaalanı, Afrika'nın en büyük havaalanlarından biri. Ama bakımsız ve çok kalabalık. New York'un meşhur Kennedy Havaalanı ile Paris'in Orly Havaalanı'nı hatırlattı bana. Üç havaalanının ortak yanlarından biri de insanların çoğunun zenci olması. Kennedy Havaalanı tıkış tıkıştır. Amerika'da olduğunuzu unutursunuz bir an. Bakımsızlık, yoğun kalabalık, aksayan hizmetler, sizin Afrika'da bir yerde olduğunuzu sanmanıza yol açar. Bunları Afrika'nın mazlum insanlarını aşağılamak ya da küçük görmek için yazamıyorum, elbette ki. Ne münasebet! Afrika'ya ayak bastığınızda ilk hissettiğiniz, iliklerinize kadar yaşadığınız duygu, koskoca kıtanın nasıl aşağılık bir şekilde yağmalandığı... Kanının emildiği... İliklerine kadar sömürüldüğü... Hadım edildiği... Avrupa'nın ve Amerika'nın refah içinde yüzüyor olmasını Afrika, Latin Amerika ve Asya kıtalarını yani bütün dünyayı sömürüp semirmelerine borçlu olduğu... yakıcı gerçeği! Addis Ababa Havaalanı'nda iğreniyorum bu emperyalistlerden bir kez daha! Havaalanının orasında burasında tek tük rastladığımız ama kibrinden burnundan kıl aldırmayan, bağıra çağıra, böğüre geğire konuşan, sesleri bütün havaalanında yankılanan Batılı emperyalistlerin şımarık çocuklarını görünce her şeyinden iğreniyorum bu aşağılık Batılı emperyalistlerin! İstanbul Havaalanı›na benzeyen tek yanı, büyüklüğü Addis Ababa Havaalanı'nın. Şu net ama: İstanbul Havaalanı mücevher gibi. Muazzam bir eser. Emperyalizmin izlerine rastlayamazsınız. Addis Ababa'da, Kennedy veya Orly Havaalanı'nda ya da İngilizlerin Heathrew Havaalanı'nda her karesinde emperyalizmin izleri vardır, her köşesine emperyalizmin havası sinmiştir. İnsanların yüzlerine baktığınızda derilerinin renklerinden ötürü nasıl itilip kakıldıklarını, kendilerine insan muamelesi yapılmadığını haykırır sanki insanların yüzleri size. Ama İstanbul Havaalanı öyle mi? Burası tam bir kültürler, inançlar, farklılıklar panayırı gibidir. İnsanların yüzlerinde nefret değil merak duygusu hâkimdir. Yüzleri güler insanların. Osmanlı'nın çocuklarının ülkesine ayak basmıştır herkes yolcu da olsa. Güvendesiniz demektir. İçinizi huzur kaplar. Emperyaliste rastlayamazsınız İstanbul Havaalanı'nda. Emperyalist kuyruğunu kıvırır saklar! Burada kültürlerin zenginliği ve çeşitliliği geçit resmi yapar... Özel bölmelerinde, lounge'larda, sınıf farkı belli eder kendini. Üst sınıflar, yer içerler. Sınıf farkı rahatsız eder bizleri, biz Türkleri. Ama bu farklılık, sömürünün ve semirmenin eseri ve göstergesi değildir. Dünyanın üst sınıflarının buluştukları yerdir belki en fazla. Emperyalizm havası esmez burada. Dünyanın aristokrasisi ve biraz da burjuvazisi bakar birbirine burada, göz atar. Addis Ababa da, İstanbul Havaalanı gibi Afrika'da “hub” işlevi gören bir kaç havaalanından biri. Bakımsız, havasız, albenisiz. Devâsâ bir hangarı andırıyor. Ama Havaalanının her bir köşesi zulüm, işkence, yağma, sömürü, hâsılı, emperyalizm kokuyor! İnsanın suratı asılıyor, öfke doluyor... Arefe günü olduğu için, Havaalanı Müslüman kaynıyor. Kamerunluların çoğunlukta olduğu bir alana geçiyoruz. Yere seccademizi serip namaz kılacağız Hikmet Hocam'la... Sarının tonlarına boyanan giysisiyle Kamerunlu bir Hanım Etiyopya Havayolları'nın battaniyesini sermiş namaz kılıyor. Onun namazını tamamlayıp kalkmasını bekliyoruz... Biz de bir şey serip namaz kılalım derken namaz kıldığı battaniyeyi bize uzatıyor Hanım teyze. Yüzümüz gülüyor. Teşekkür ederek namazımızı eda ediyoruz oracıkta. Uçakta uçağın uçuş güzergâhını veren haritadaki küçük ama anlamlı bir ayrıntı dikkatimi çekiyor: iki tür mesafe birimi veriliyor, malum her yerde: km ve mil. Kilometre verilirken, Metrik birim, denmiş. Mil verilirken, Emperyal birim, denmiş!
Bu masallar yapay zekaya yazdırılıp seslendirilmiştir. Siz de ücretsiz olarak bir çocuğa özel masal yazdırın: https://s.cagrisarigoz.com/masal Duru’nun San Francisco Macerası Bölüm 1: Yolculuk Başlasın Bir gün, Duru’nun teyzesi Refika ve eniştesi Yunus, San Francisco’ya tatil yapmaya karar verdiler. Duru ve kuzeni Neva da bu tatil için heyecanlıydılar. İkisi de daha önce San Francisco’yu görmemişlerdi ve keşfetmek için sabırsızlanıyorlardı. Duru, teyzesinin pasaportunu kontrol ederken, Neva da bavullarını toparlamaya yardım etti. Her şey hazır olduğunda, havaalanına doğru yola çıkacaklardı. Havaalanında, Duru ve Neva uçakta neler yapacaklarını düşünmeye başladılar. Duru, San Francisco hakkında kitaplar okumayı ve şehrin haritasını incelemeyi planlıyordu. Neva ise boyama kitaplarıyla ve bulmacalarla vakit geçirecekti. Uçak yolculuğu 12 saat süreceğinden, ikisi de eğlenceli şeyler yaparak zaman geçirmeyi düşünüyorlardı. Uçak yolculuğunda Duru ve Neva, San Francisco hakkında birçok şey öğrendiler. Çok geçmeden, şehirde neler yapacaklarını ve göreceklerini konuşmaya başladılar. Teyzesi Refika ve Eniştesi Yunus, Duru ve Neva’nın heyecanlarını paylaşıyor ve onlara eşlik etmek için sabırsızlanıyorlardı. Bölüm 2: San Francisco’yu Keşfetmek San Francisco’ya vardıklarında, teyze Refika ve enişte Yunus, Duru ve Neva’ya ilk olarak şehrin ünlü köprüsü olan Golden Gate Köprüsü’nü göstereceklerini söylediler. Hep birlikte köprünün etrafında dolaştılar ve fotoğraf çektirdiler. Duru ve Neva, köprünün ne kadar büyük ve güzel olduğuna hayran kaldılar. Daha sonra, teyze Refika ve enişte Yunus, Duru ve Neva’yı şehirdeki ünlü bir park olan Golden Gate Park’a götürdüler. Parkta Duru ve Neva, kuğuları izlediler, çiçekleri kokladılar ve güzel doğayı keşfettiler. Ayrıca parkta bir göl ve çeşitli oyun alanları da vardı. Duru ve Neva, gölde kayıkla gezmeye ve oyun alanlarında eğlenmeye karar verdiler. San Francisco’yu keşfetmeye devam eden Duru ve Neva, şehrin meşhur dik yokuşlarını ve güzel evlerini gördüler. Teyze Refika ve enişte Yunus, onlara şehrin tarihi ve kültürel önemi hakkında bilgi verdi. İkisi de San Francisco’nun ne kadar güzel ve ilginç bir şehir olduğunu düşünerek, burada daha fazla zaman geçirmek istediklerini söylediler. Bölüm 3: Büyük Macera San Francisco’yu keşfetmeye devam eden Duru ve Neva, şehrin ünlü adası Alcatraz’a gitmeye karar verdiler. Alcatraz, eskiden bir hapishane olarak kullanılmış ve ünlü suçlulara ev sahipliği yapmıştı. Şimdi ise turistler için bir müze olarak hizmet veriyordu. Duru ve Neva, Alcatraz’a gitmek için feribotla yolculuk yapmayı çok heyecanlı buluyorlardı. Teyze Refika ve enişte Yunus da onlarla birlikte feribota bindi. Yolculuk sırasında, Duru ve Neva denizde yaşayan kuşları ve fokları izlediler. Feribot, Alcatraz Adası’na yaklaştıkça, adanın büyüklüğüne ve güzelliğine hayran kaldılar. Alcatraz Adası’nda, Duru ve Neva hapishane hücrelerini, yemekhaneyi ve diğer bölgeleri gezdiler. Adadaki rehberler, eski mahkumların hikayelerini ve adanın tarihini anlattı. Duru ve Neva, bu hikayeleri dinlemekten çok etkilendiler ve adanın gizemli atmosferini hissettiler. San Francisco’yu keşfetmek için geçirdikleri günlerin sonunda, Duru ve Neva’nın tatilleri sona erdi. İkisi de San Francisco’yu çok sevmişlerdi ve tekrar gelmek istediklerini söylediler. Bu güzel şehirde yaşadıkları macera dolu günleri asla unutmayacaklardı. Öğretici Yön: Bu masalın öğretici yönü, çocuklara farklı kültürleri ve şehirleri keşfetmenin ne kadar eğlenceli ve heyecan verici olabileceğini göstermektir. Duru ve Neva’nın San Francisco’da yaşadıkları macera, çocukların kendi yaşamlarında da yeni yerler keşfetmeye ve yeni deneyimler yaşamaya hevesli olmalarını teşvik eder.
Kobraların gündeminde bu hafta; büyük aile yürüyüşü'ne yaptığı çağrı nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan Ersin Çelik, iltica başvurularında rekor kıran ve Demokrasi Zirvesi'ne çağrılmayan Türkiye, rekor hata payıyla Çanakkale Köprüsü, Atatürk Havaalanı pistine inşa edilen cami, haftanın cezalarını dağıtan RTÜK, Selahattin Demirtaş ile tartışan Ebubekir Şahin, cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını açıklayan HDP, itirazlarıyla haftaya damga vuran İyi Partili Ağıralioğlu, Ak Parti ile uyuyup uyanan Ahmet Hakan, yeni yazılarıyla Hilal Kaplan, Engin Ardıç, 42 hükümet gören Mehmet Barlas, Ak Partiye katıldıklarını açıklayan Yeniden Refah ve Hüdapar, milletvekili olması planlanan bakanlar, milletvekili adayı avına çıkan partiler, 6284 ve Özlem Zengin, iktidar olmayı hayal eden Doğu Perinçek, bol bol konuşan ve hayal okyanusundan bizlere seslenen Muharrem İnce, HDP ile görüşen ve hafta boyunca açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu ve yeni aldığı airfryer, Kılıçdaroğlu'na seslenen bakan Nebati, deprem bölgesinden son haberler, vatandaşa kızan Soylu, Kızılay'ın devam eden skandalları, evrak bölümünde yangın çıkan Afad, depremzedelere uyarılarda bulunan Emine Erdoğan var. Cumhurbaşkanı köşesinde; Hatay, fay hattı üstüne yapılan konutlar, vizeli İstanbul var. Yoğun gündemin konuşulduğu yeni bölüm yayında! http://kreosus.com/kobrakobrapodcast Twitter: http://twitter.com/kobrapod Instagram: http://instagram.com/
Kobraların gündeminde bu hafta; büyük aile yürüyüşü'ne yaptığı çağrı nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan Ersin Çelik, iltica başvurularında rekor kıran ve Demokrasi Zirvesi'ne çağrılmayan Türkiye, rekor hata payıyla Çanakkale Köprüsü, Atatürk Havaalanı pistine inşa edilen cami, haftanın cezalarını dağıtan RTÜK, Selahattin Demirtaş ile tartışan Ebubekir Şahin, cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını açıklayan HDP, itirazlarıyla haftaya damga vuran İyi Partili Ağıralioğlu, Ak Parti ile uyuyup uyanan Ahmet Hakan, yeni yazılarıyla Hilal Kaplan, Engin Ardıç, 42 hükümet gören Mehmet Barlas, Ak Partiye katıldıklarını açıklayan Yeniden Refah ve Hüdapar, milletvekili olması planlanan bakanlar, milletvekili adayı avına çıkan partiler, 6284 ve Özlem Zengin, iktidar olmayı hayal eden Doğu Perinçek, bol bol konuşan ve hayal okyanusundan bizlere seslenen Muharrem İnce, HDP ile görüşen ve hafta boyunca açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu ve yeni aldığı airfryer, Kılıçdaroğlu'na seslenen bakan Nebati, deprem bölgesinden son haberler, vatandaşa kızan Soylu, Kızılay'ın devam eden skandalları, evrak bölümünde yangın çıkan Afad, depremzedelere uyarılarda bulunan Emine Erdoğan var. Cumhurbaşkanı köşesinde; Hatay, fay hattı üstüne yapılan konutlar, vizeli İstanbul var. Yoğun gündemin konuşulduğu yeni bölüm yayında!
ABD'de Sivil Havacılık Dairesi'nin pilotlara güvenlik verisi ileten sistemde oluşan arıza nedeniyle tüm iç hat uçuşları durduruldu. Başkan Biden, binden fazla uçuşun iptal olduğu binlercesinin ertelendiği gelişmenin soruşturulması emrini verdi. Dünya Bankası 2023 küresel büyüme tahminini düşürdü. Resesyon tehlikesinin devam ettiğine işaret edildi. ABD'nin önde gelen yatırım bankalarından Goldman Sachs 2008 krizinden beri en büyük işten çıkarma operasyonunda 3 bin 200 kişinin işine son veriyor. ABD ve Japonya arasında yeni askeri işbirliği kapsamında Japon dışişleri ve savunma bakanları Washington'da. Can kaybının 17'ye yükseldiği California'da fırtına serisinin 10 gün daha sürmesi bekleniyor. Ayrıntılar Stüdyo VOA yayınında
Havaalanına yakın bir hastanede ya da şehrin tek Acil'inde mi çalışıyorsunuz? Ya da güvenlik güçlerinin adli vakaları sıklıkla getirdiği acil sizin hastanenizin acili mi? Bunlara cevabınız hayır bile olsa, karşınıza hasta olarak gelebilecek bir konuyu anlatmak istedim. Hekimlikte bir seneyi doldurmama rağmen toplamda 4 vaka ile karşılaştım bile... Bu yazımda; Türkçe karşılıkları tam olarak kendi anlamını karşılamasa da, “Body Packing", "Body Stuffing, "Body Pushing” kavramlarından ve bu hastaları nasıl yönetilmesi gerektiğinden bahsettim. Body Packing (Vücudu paketle doldurmak), gönüllü olarak veya zorla, genellikle kullanıcı olmayan kişi tarafından, planlı bir şekilde birçok uyuşturucu paketinin çoğunlukla ağız boşluğundan olmak üzere, vücut boşlukları yoluyla vücutta taşınması işlemine verilen isimdir. Uyuşturucunun, ülke sınırları dışında veya içinde taşınması amacıyla yapılır. Bu narkotik paketler genellikle 50-100 adet arasında olup, boyutları genellikle 1,5x 5cm'dir. Toplamda ağırlıkları ise 1 kiloya kadar ulaşabilir. Latex, alüminyum folyo, kondom gibi malzemeler ile paketlenmiş haldedir. Kokain ve eroin sıklıkla kullanılan maddeler olsa da metamfetamin, ektazi, oksikodon, esrar, sentetik kannobinoid reseptör antagonisti de kullanılabilmektedir. Kuryenin yutma işlemi bittikten sonra varış yerine kadar bulantısı olmaması için antiemetik ve bağırsak hareketliliğini de azaltmak için antimolite ajanları ise sıklıkla kullanır. Body Packing terimi tıbbi literatüre 1973 yılında girmiştir. Body Stuffing (Vücuda paket almak, tıkmak) ise genellikle uyuşturucuyu önceden de kullanan kişi tarafından bir tutuklanma veya baskın durumundan hemen önce daha küçük boyutlarda ve daha az miktarda hızlıca uyuşturucunun yutulmasıdır. Çoğunlukla plansız bir şekilde yapılır, bu yüzden uyuşturucunun etrafındaki koruyucu ambalajı incedir. Hatta bazen koruyucu paketsiz bile yutabilmektedirler. Genellikle sayısı 15 adete varabilen 0.5x2-cm boyutundaki paketleri yutarlar. Yine en sık kokain ve eroin kullanılır. Body Packing'e kelime anlamı olarak da benzer olsa da paket sayısı, paket boyutu ve yapılış amaçları açısından ayrılmaktadır. Body Pushing (Vücut boşluklarından paketi ittirme), uyuşturucu içeren küçük paketlerin vücut boşluklarından itilerek stok yapılması, daha sonra tekrar kullanılması veya tekrar satma amacıyla genellikle uyuştucu kullanan kişiler tarafından yapılmaktadır. Vajina, Rektum hatta dış kulak yoluna bile koyulabilmektedir. Diğer durumlara göre çok daha az rastlarız çünkü bunu yapan kişiler genellikle tecrübelilerdir ve paketleri vücut boşluğunda fazla kalmadan çıkarırlar. Bu üç durumda da risk ve komplikasyonlar farklı olmaktadır. Türkçe çevirileri tam karşılığını vermediği için izninizle yazımda bundan sonra İngilizce terim olarak bahsedeceğim. HASTANEYE BAŞVURU Başvuruların çoğunluğunu asemptomatik hastalar oluşturmaktadır. Havalanında verilen bir ihbar veya kuryenin itirafı üzerine polis memuru tarafından gözlem için getirilmektedir. Çalıştığınız yer havaalanına yakın veya polislerin adli vakalar için getirdiği hastanelerden birisiyle bu vakalarla karşılaşma olasılığınız bu yüzden artmaktadır. Başvuru anında semptomatik hastalar çok daha az görülmektedir.Genelde takiplerinde semptom gösterme olasılıkları daha çoktur. Paketin vücut içinde yırtılması sonucu ilaç toksisitesi gösteren hastalar, gastrointestinal obstrüksiyon veya perforasyonu ile gelen başvurular olabilmektedir. Anamnezi detaylı almak çok önemlidir. Ama çoğu zaman, karşımızdaki kişi hikaye vermek, hikayeyi detaylandırmak konusunda zorluk çıkarabilir ve dil bariyeri, sorunu daha da artırabilir. Anamnezi alırken özellikle sormamız gereken önemli sorular: Hangi narkotikten kaç paket aldığı (Bu sorunun cevabını genelde taşıyıcı biliyordur çünkü paketleri teslim ederken doğru sayıdaki uyuşturucuyu teslim etmesi gerekmektedir.)Paketi sarmak için kullanılan ürün ve kaç katmanlı olduğu ( tek katlı olanlarda rüptür riski fazla iken çok k...
ünya garip bir biçimde dönüyor. Sadece güneşin etrafında değil, sadece kendi ekseni etrafında da değil, üzerinde yaşayan insanların etrafında da o insanların kendi eksenleri etrafındaki hareketleriyle de dönüyor. Tekdüze bir gidişi yok, döndükçe kendi içindeki eğrilikleri, büğrülükleriyle, yokuşları ve inişleriyle de bize ebedi olmadığı ve bu dünyada hiçbir şeye dayanılamayacağını anlatıyor sanki. Bu dünya üzerinde sergilenen muazzam teknolojik gelişmelere, bilim seviyesindeki gelişmelere bakarak bu istikamette bir de herşeyin daha iyi olacağı beklentisine giriyorsanız, dünya hemen başka bir yüzünü göstermeye çok hazır: Bu bilim ve teknolojideki gelişmelerin insanın birçok alanda çok daha fazla zayıflaması, gerilemesi, cahilleşmesi pahasına olduğu gerçeğiyle yüzleşmeniz için bir Covid19 salgınının yaşattıkları yetmiş olmalı. Bu esnada insanların bütün müktesebatının nasıl iptal olabildiğini hep birlikte yaşadık, herkesle birlikte yaşadık, hiçbir ayırım ve imtiyaz hissetmeksizin yaşadık. Bu kadar kalabalığa rağmen ne kadar yalnızç olduğumuzu, bu kadar varlığa karşın ne kadar fakir olduğumuzu ve bu kadar güce ve imkana rağmen ne kadar aciz olduğumuzu yaşayarak gördük. Gördük de ne oldu? Bu bilgi bizde nasıl bir bilinç uyanışına yol açtı? Açtı mı? Ne kadar sürdü bu bilinçlenme? Pandeminin etkileri yavaş yavaş hayatımızdan çekildikçe tekrar aynı istiğnaya, aynı kibre, aynı güç ve varlık sarhoşluğuna kapılmaya başladık. Hala bu dünya bizim zannediyoruz, hala birşeyler bizim zannediyor ve bunu başkalarından sakınmayı uyanıklık zannetmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Türkiye bir yandan gerçekten büyük bir atılımın içinde. Bu onun tarihsel, coğrafi ve kültürel varlığının yüklediği bir rolün kaçınılmaz bir ifası. Bu Türkiye'yi şimdi gerçekten Türkiye'den büyük kılıyor. Bu bir böbürlenme ve kibir vesilesi değil, daha ziyade bir sorumluluk yüklüyor olmalı aslında. Elhak, Türkiye bu sorumluluğu son yıllarda fazlasıyla yerine getiriyor. Bir yandan çok geniş gönül coğrafyasında mazlumların umudu, hayali ve ideali. Bu yüklediği sorumluluk kadar ona büyük güç de veriyor. Türkiye son yıllarda en çok ziyaret edilen, edilmek istenen ülke durumunda. Bunu Türkiye'ye İslam dünyasından ve aslında başka coğrafyalardan gelen turizm dalgalarında da izlemek mümkün. Bu turizm sadece sahillere gelmiyor, kültüre, kimliğe, bilime, irfana, sağlığa, siyasete ve ticarete de geliyor. Kendine özgü güzergahında büyüyen Türkiye'nin böyle bir ilgiye cazibe oluşturması da kaçınılmaz bir sonuç. Türkiye'de bugünlerde gördüğümüz dünyanın her yanından, her kavminden, her dilinden insanın rengarenk varlığı Türkiye'nin bu artan cazibesinin, gücünün ve işleyen etkinliğinin göstergesidir. BU insan varlığı Türkiye'ye bir katkı, Türkiye'nin açılımına bir katılımdır. TÜRKİYE İÇİN TÜRKİYE'DEN BÜYÜK İNSAN KAYNAĞI Bayram öncesinde Havaalanında karşılaştığım TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Temel Kotil beni Pakistan Teknoloji Üniversitesi'nin rektörü ve bilim adamlarıyla tanıştırırken yüzünde adeta güneşler açıyordu. Kendileriyle yaptığı görüşme ve toplantılarda vardıkları işbirliği noktasını büyük bir heyecanla anlatıyordu. Aynı gün Türkiye'yi ziyaret etmekte olan Malezya Başbakanı'nın heyetiyle yaptığı görüşmeleri ve Malezyalı bilim adamlarıyla olan ortak çalışmalarını anlatıyordu. Şu anda insan kaynağı olarak Türkiye'nin gelişen insan varlığını sonuna kadar değerlendirdiğini ama bununla yetinmediklerini, birçok ülkede kurdukları ofislerle birçok ülkenin yetişmiş insan kaynağını da yapmakta oldukları çalışmalara entegre ettiklerini anlatıyordu. Mesafeleri aşmış, özellikle İslam dünyasının bütün yetişmiş insan varlığına erişimi mümkün hale getiren şey Türkiye'nin son zamanlarda yaşamış olduğu büyük açılım. Sadece bu durum üzerine Türkiye'nin sosyolojisini yapmak isteyenlerin ulaşabileceği çok ciddi çıkarımlar olmalı
Başı sonu belli olmayan kuyruklar, iptal edilen uçuşlar ve çaresiz yolcular... Almanya'daki Düsseldorf ve KölnBonn gibi bir çok havaalanında kaos yaşanıyor. Güvenlik kontrolü ve bagaj işlemlerinde büyük personel darlığı çekiliyor. Tatilciler bezgin. Hükümet harekete geçti. Yaz dönemi için Türkiye'den toplam 2.000 işçi getirilecek. Von Celik Akpinar.
P akistan uçağımız, iki saate yakın geç kalktı. Havaalanında mihmandarımız Pakistan İstanbul Başkonsolusu danışmanı Buhara kökenli Pakistanlı Waqar Badshah ile sohbete daldık, sohbetin, muhabbetin belini kırdık! Waqar, Mehmet Bulut Hoca'dan Türkiye'de doktora yapmış biri. Halen İbn Haldun Üniversitesi'nde görev yapıyor, başkonsolosluk danışmanlığının dışında. Waqar'ı çok sevdim: Hem çok çalışkan, hem acayip yetenekli hem de eli her yere değebilen, üstelik de herkesle herkesin kalbini fethedecek bir dille ve üslupla ilişki ve iletişim kurmasını bilen çok güzel bir insan. Bu tür yetenekli, gayretli ve bakışıyla kalpleri fetheden güzel insanlara ne kadar çok ihtiyacımız var şu çivisi çıkmış dünyada! İslâm dünyasının yapay olarak çizilen sınırlarını, Waqar gibi güzel, öncü insanlarla aşabiliriz ve yepyeni taptaze ufuklara taşıyabiliriz. Pakistan seyahatimizi organize
Şiir dinletisi, konferans, imza günü gibi muhtelif sebeplerle takribi yirmi beş senedir Anadolu başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına gidiyorum. Bazen bir vakfın yahut derneğin, bazen bir Valiliğin yahut belediyenin, bazen de bir Üniversitenin yahut şahsın organize ettiği programlar bunlar. Davet edenler farklı olsa da hepsinde aynı olan ve asla şaşmayan bir şey daima dikkatimi çeker: Organizasyonun başındaki insan nasılsa ekibi de öyledir. Yıllar içinde basiret ve ferasete denk düşen öylesi gözlemler biriktirdik ki anlatamam. Havaalanında bizi karşılayan kişinin kıyafetinden, üslubundan, karşılama biçiminden; nasıl bir program olacağını, nasıl bir salonda yapılacağını, nasıl bir otelde konaklanacağını, nerede yemek yiyeceğimizi, programdaki seyirci katılımının hangi seviyede olacağını, katılımcı profilini anlayabiliyoruz desem inanır mısınız? Hatta daha ötesini söyleyeyim. O ilk merhaba dediğimiz kişiden hareketle organizasyonun en başındaki kişinin kültürünü, üslubunu, bazen memleketini, sivildeki mesleğini anlıyoruz. Yanıldığımız olmuyor mu? Oluyor elbet, her meselede olduğu gibi burada da canım istisnalar sevgili kaideleri kuvvetlendirmek için varlar! O ilk kişiden hareketle doğru tespit yapmakta yanılmışsak, program öncesi yenilen yemek, salondaki seyircinin ahvali, organizasyon sahibinin program içinde yaptığı konuşma, salona geliş gidişi gibi hususlar, ev sahiplerimize dair doğru ipuçları vermeye devam ediyor. Üniversitede isek rektöre bakıp eğitimin kalitesini, yerel yönetimlerin misafiri isek Başkana bakıp bir dahaki seçimi görüp göremeyeceğini, Valilik davet etmişse ortama bakıp Vali Beyin bir sonraki durağını, şahıs organizasyonu ise bu kişinin programı hangi niyetle yaptığın anlayacak çapta kanaatlerimiz oluşuyor gayrı ihtiyari. Yanış anlaşılmasın, derdimiz eksik kusur aramak değil; hata ve kusurun yapandan ziyade görene ait olduğunu bilecek kadar diz kırmışlığımız var zira, irfan meclislerinde. Arkadaşlar da bu tespitlere zamanla alıştılar, hatta kendi içimizde eğlenceli bir oyun bile geliştirdik. Kuliste oturuyoruz bir gün, Kültür Müdürü selam vermek için içeri girdi, merhabalaştık çıktı. O çıkınca yanımdaki arkadaşa dedim ki: Müdür Bey görevde yeni, İmam Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmenliği yapmış, Erzurumlu. Yok artık dedi arkadaşım, sorup gelmesini rica ettim. Gitti geldi, yüzünde şaşkın bir ifade, hacım bu kadar da olmaz, dedi. Nereden anladığımı anlattım sonra. Keramet değil, teknik bir mesele. Tecrübe ve gözlem. Araba sürerken, yemek yerken, yürürken, otururken, uçakta, parkta, Kafede, aklınıza gelebilecek hemen her yerde sıradışı bir tepki, ilginç bir kahkaha, garip bir ses tonu, absürt bir şoförlük, gereksiz bir şov dikkatimi çekerse hemen o insanı dikkatle süzerim. Boyu posu, yüz hatları, kıyafeti, bakışları gibi bütün ufak detaylara dikkat kesilirim. Bunu böyle yapangiller familyasına kaydederim. Daha sonra benzer bir durumla karşılaşacak olursam o kişiye meslek, memleket, kıyafet, yüz hattı biçer sonra dönüp bakarım yüzüne, yanılmamışsam mutlu olurum kendimce. Anlamsız ve garip bir oyun bu. Yapayım diye yapılmıyor üstelik; yıllar içinde, göre ede, gide gele kendiliğinden oluşan ilginç bir iç mekanizma. Bu anlamsız gibi gözüken oyun, bu kabiliyetmiş gibi duran tecrübe ne işe yarar peki? Arz edeyim.
Konuğumuz Prof. Dr. Haluk Gerçek ile bir ulaşım altyapısı olarak ekonomik ömrünü tamamlamamış olan, tam tersine kapatılmadan önce, 2017 yılında, dünyanın en fazla yolcu taşıyan 17'nci havaalanıyken Atatürk Havaalanı'nın gerek ekonomik gerekse de ulaşım politikası açısından yıkım kararının sonuçlarını konuşuyoruz.
Konuğumuz Prof. Dr. Haluk Gerçek ile bir ulaşım altyapısı olarak ekonomik ömrünü tamamlamamış olan, tam tersine kapatılmadan önce, 2017 yılında, dünyanın en fazla yolcu taşıyan 17'nci havaalanıyken Atatürk Havaalanı'nın gerek ekonomik gerekse de ulaşım politikası açısından yıkım kararının sonuçlarını konuşuyoruz.
Kobraların gündeminde bu hafta; çok konuşulan Macaristan seçimleri, üstündeki otel zarar eden Yassıada, ilk ramazan dayağı, Soylu'nun paylaştığı hırsızlık verileri, yollara çıkacak olan Togg'un test sürüşü, Ağrı'da yapılan sahur partisi, yepyeni köşe yazılarıyla Mehmet Barlas, Hacı Yakışıklı, Cem Küçük, hiç kullanılmayan Balıkesir Havaalanı ve kobraların yeni projesi, ekonomik açıklamalarıyla AKP'ye gönül verenler, açıklanan enflasyon ve yapılan fiyat güncellemeleri, ulaşıma zam yapan İBB, zam kelimesi yerine kullanılabilecek kelimeler, yardım göndereceğimiz Libya var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise, Kılıçdaroğlu'na açılan 1 milyon liralık dava, hayallerimiz, umutlarımız, sahip olduklarımız ve saç saça baş başa kavgalar var. Yeni bölüm yayında!
Kobraların gündeminde bu hafta; çok konuşulan Macaristan seçimleri, üstündeki otel zarar eden Yassıada, ilk ramazan dayağı, Soylu'nun paylaştığı hırsızlık verileri, yollara çıkacak olan Togg'un test sürüşü, Ağrı'da yapılan sahur partisi, yepyeni köşe yazılarıyla Mehmet Barlas, Hacı Yakışıklı, Cem Küçük, hiç kullanılmayan Balıkesir Havaalanı ve kobraların yeni projesi, ekonomik açıklamalarıyla AKP'ye gönül verenler, açıklanan enflasyon ve yapılan fiyat güncellemeleri, ulaşıma zam yapan İBB, zam kelimesi yerine kullanılabilecek kelimeler, yardım göndereceğimiz Libya var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise, Kılıçdaroğlu'na açılan 1 milyon liralık dava, hayallerimiz, umutlarımız, sahip olduklarımız ve saç saça baş başa kavgalar var. Yeni bölüm yayında!
Kobraların gündeminde bu hafta; Oscar gecesine attığı tokatla damga vuran Will Smith ve geceyi yorumlayan ülkemiz ünlüleri, mücevher kadını olduğunu açıklayan Seda Sayan, ilginç ramazan açıklamasıyla Demet Akalın, iklim elçisi plaketi alırken yaptığı konuşmayla gündeme gelen Beren Saat, Türkiye Aile Yapısı bültenini yayınlayan Tüik, muhalefetin birleştiğinden haberi olmayan halk, muhalefetin reddilen 83 önergesi, Atatürk Havaalanı'nı yeniden gündeme getiren Ekrem İmamoğlu, çiftçilere seslenen Binali Yıldırım, 21 ayrı idari görev yapan işkolik bey, ilginç köşe yazısıyla Abdülkadir Selvi, Çanakkale Köprüsü ile ilgili bilgiler veren Adil Karaislamoğlu, yepyeni komplo teorileriyle Abdurrahman Dilipak, yepyeni Resmi Gazete haberleri, 2023 mesajlarını veren Bahçeli, yeni doğalgaz zamları, internet zammı, cumhurbaşkanı köşesinde; ekonomist olarak farkını ortaya koyan Erdoğan, kestane balı, manda yoğurdu, Çanakkale Köprüsü ve aromalı kahveler var. Yeni bölüm yayında!
Kobraların gündeminde bu hafta; Oscar gecesine attığı tokatla damga vuran Will Smith ve geceyi yorumlayan ülkemiz ünlüleri, mücevher kadını olduğunu açıklayan Seda Sayan, ilginç ramazan açıklamasıyla Demet Akalın, iklim elçisi plaketi alırken yaptığı konuşmayla gündeme gelen Beren Saat, Türkiye Aile Yapısı bültenini yayınlayan Tüik, muhalefetin birleştiğinden haberi olmayan halk, muhalefetin reddilen 83 önergesi, Atatürk Havaalanı'nı yeniden gündeme getiren Ekrem İmamoğlu, çiftçilere seslenen Binali Yıldırım, 21 ayrı idari görev yapan işkolik bey, ilginç köşe yazısıyla Abdülkadir Selvi, Çanakkale Köprüsü ile ilgili bilgiler veren Adil Karaislamoğlu, yepyeni komplo teorileriyle Abdurrahman Dilipak, yepyeni Resmi Gazete haberleri, 2023 mesajlarını veren Bahçeli, yeni doğalgaz zamları, internet zammı, cumhurbaşkanı köşesinde; ekonomist olarak farkını ortaya koyan Erdoğan, kestane balı, manda yoğurdu, Çanakkale Köprüsü ve aromalı kahveler var. Yeni bölüm yayında!
Sesli Köşe-Alev Coşkun-'Kâbil Havaalanı'ndaki ısrar neden?'
Kabil Havaalanını SADAT Mı Yönetecek? | Erk Acarer Ile Haber Peşinde Bölüm 2 by Artı TV
Kabil Havaalanını Korumanın Türkiye'ye Ne Faydası Var? | Çetele 2 by Artı TV
Kabil Havaalanı işletme görevi ile ilgili görüşmeler sürüyor. Bu konuda çeşitli bilgiler yayımlanıyor. Batılı bazı kalemler Türkiye'nin Afganistan yolu ile bölgede başka amaçlarının olabileceğini yazıyor. Türkiye'de muhalefet ise ne işimiz var Afganistan'da demeye çalıştı, şimdi sessiz. İşte tam bu ortamda konu daha fazla önem kazanıyor.
Afganistan'da Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinden sonra Batılı ülkelerin kendi vatandaşlarını ve tehdit altındaki Afganları Kabil havaalanından tahliyesi sürüyor. Havaalanında kaos hakim ve durum tehlikeli. Taliban tahliyelerin 31 Ağustos'a kadar bitirilmesi için ultimatom verdi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas havaalanının ilerde de çalışabilmesi ve tahliyeler için Türkiye ve ABD ile görüşmelerin yapıldığını açıkladı. Türkiye yeni koşullara göre havaalanı konusunda karar vereceğini bildirmişti. BUgün toplanan G7 zirvesinde de konu ele alınıyor. Audio : Elmas Topcu'nun haberi
"Geçen yaz pandemi nedeniyle tatil yapamayanlar bu yaz daha rahat bir ortam olduğu için özellikle Türkiye'ye tatil planı yaptılar. Haftasonu KRV'de Düsseldorf havalalnında Pegasus yolcuları büyük bir eziyet yaşadı. Pandemi nedeniyle ek belgeler ve önlemler nedeniyle kontuarlarda uzun kuyruklar oluştu. Check ın işlemi firmada hastalıklar nedeniyle personel sıkıntısı yaşandı ve sonunda uçaklar kalkamadı, yolcular başka havaalanlarına sevkedildi. Köln Bonn havaalanında saatlerce bekleyen yolcularla Serap Doğan konuştuı. Audio : Havaalanından izlenimler"
Altefdört Podcast Sunar...Elalem Ne Der ®
6 MART 2021 Herkese Merhaba bugün 6 Mart 2021 Tarihte bugün yaşanan olaylar arasında; Mehmet Emin Resulzade'nin vefatı, Dev-Sol operasyonu, Gümrük Birliği Antlaşması ve daha pek çok önemli konumuz var hazırsanız başlayalım. DÜNYA TARİHİNDE BUGÜN YAŞANALAR 1714 - İngiliz mühendis Henry Mill, daktilo makinesinin patentini aldı. 1853 - Giuseppe Verdi'nin La Traviata operası, Venedik'te ilk kez sahnelendi. 1869 - Dimitri Mendeleyev, ilk periyodik tabloyu açıkladı. 1899 - Bayer, aspirini ticari bir marka olarak kayıt altına aldı. 1902 - Real Madrid Futbol Kulübü kuruldu. 1946 - İlk başarılı yüksek hızlı elektronik bilgisayar "Eniac", ABD'de kullanıma girdi. "Eniac", elektronik-dijital bilgisayara giden yolda atılmış büyük adımlardan biri olarak 1955'e kadar kullanıldı. TÜRKİYE TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR 1948 - Anadolu Ajansı'nda 1925'te şirket kurucuları arasında yer alan ve Başyazarı olan ünlü şair, yazar ve gazeteci Kemalettin Kamu, 47 yaşında Ankara'da öldü. 1995 Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Antlaşması imzalandı. 1961 - İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Türkiye üzerinden geçerken Ankara'ya uğradı. Esenboğa Havaalanı'nda Devlet ve Hükûmet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel tarafından karşılanan II. Elizabeth, Gürsel ile 40 dakika görüştükten sonra, Türkiye'den ayrıldı. Gazetecilerin ısrarlı sorularına Cemal Gürsel şu yanıtı verdi: "İngiltere kraliçesi ile ne konuşulursa onları konuştuk. Gazetecileri enterese edecek hiçbir şey de konuşulmadı. Ötesini siz de biliyorsunuz" dedi. 1970 - İstanbul'da Sultanahmet İktisadi ve Ticaret Akademisi'nde bir konferans veren Amerikalı Profesörün üzerine bir torba un dökülerek başına da yumurta atıldı. "Kahrolsun Amerikan Uşakları", "Yankee go home" diye atılan sloganlar sonucu, Amerikalı profesör konferansı yarıda bıraktı. 1970 - Türkiye'nin 32. Hükümeti, Süleyman Demirel'in Başbakanlığında kuruldu. 1972 - TBMM Adalet Komisyonu; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam cezalarını onayladı. 1974 - Hilâfetin kaldırılışının 50. yılı dolayısıyla, PTT tarafından çıkarılması kararlaştırılan seri pulların basımı, Millî Selamet Partili Bakanların önerisi üzerine durduruldu. 1984 - 60 bin öğrenciyi kapsayan öğrenci affı, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından onaylandı. 1986 - Basın tarafından "Basına Sansür Yasası" olarak tanımlanan "Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Yasası", TBMM'de kabul edildi. 1993 - Dev-Sol davası sanıklarından Latife Ereren, muhbir olduğu iddiasıyla Bayrampaşa Cezaevi'nde örgüt üyesi arkadaşları tarafından öldürüldü. BUGÜN DOĞANLAR 1927 - Kolombiyalı yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez, dünyaya geldi. BUGÜN ÖLENLER 1920- Yazar Ömer Seyfettin, vefat etti. 1988 - Türk ses sanatçısı Mediha Demirkıran, hayatını kaybetti.
6 ŞUBAT TARİHTE BUGÜNDÜNYA TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR1933 İngiltere'den Güney Afrika'ya ilk duraksız uçuş yapıldı.1936 Kış Olimpiyat Oyunları, Garmisch-Partenkirchen'de (Almanya) başladı. Türkiye ilk kez katıldı.1952 II. Elizabeth, babasının ölümü üzerine Birleşik Krallık Kraliçesi oldu.TÜRKİYE TARİHİNDE BUGÜN YAŞANANLAR1920 Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde, Mondros Mütarekesi'ne karşı direnme yanlısı Felah-ı Vatan Grubu kuruldu.1921 Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesi, günlük olarak çıkmaya başladı.1935 İki kadın, Nezihe Muhittin ve Şaziye Berrin genel seçimlerde bağımsız olarak aday oldular.1953 Basın suçlarına sadece sivil mahkemelerin bakmasını öngören kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. Kanun gereği, gazeteciler artık Askeri Mahkemelerde yargılanmayacaklar.1953 TBMM, 8 Kasım 1877'de Aziziye Tabyası'nı kahramanca savunan Nene Hatun'a (Kırkköz) Vatani Hizmet Tertibi'nden maaş bağladı.1958 Münih Havaalanı pistinde uçak kazası: İngiltere'nin Manchester United takımından yedi futbolcu ve sekiz gazeteci öldü.1967 Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın Batman Rafinerisi'nde grev başladı. Greve, Türkiye Petro Kimya Lastik İşçileri Sendikası (PETROL-İŞ) üyesi 1900 işçi katıldı.1998 Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan açıklamada, Türkiye'nin nüfusunun 62 milyon 610 bin 252 olduğu bildirildi.2008 TBMM'de saat 15:00 itibarıyla, ilk resmi başörtüsü serbestliği için tartışmaları ve oylaması yapıldı. BUGÜN DOĞANLAR1945 Jamaikalı raggae şarkıcısı Bob Marley dünyaya geldi.BUGÜN ÖLENLER1521 Canberdi Gazâlî Asi Şam Beylerbeyi hayatını kaybetti.2002 Türk siyasetçi Osman Bölükbaşı hayata veda etti.2013 Türk tiyatro oyuncusu Macide Tanır hayatını kaybetti.
Pilotlar yanlış meydana indi. Yolculara ne oldu? Pilotlar işten atılırlar mı? Pilotlar uçmaya devam mı ederler ? Merhabalar, Ben Kaptan Baha. 1994 yılından bu yana uçan bir pilotum. Halen Amerika'daki bir şirkette Boeing 747 pilotu olarak uçuyorum. Sizleri havacılık açısından bilgilendirmek, uçuş ve eğitim deneyimlerinden sizleri yararlandırmak için açtığım YouTube kanalında havacılık konusunda videolar çekiyorum. Kanalıma abone olmayı ve videoları paylaşmayı unutmayın. Ayrıca sosyal medyadaki diğer sayfalarımı da takip edin ki, anında koyduğum fotoğraflardan sizler de yararlanın; uçuşlarımı takip edin.
PKK lideri Abdullah’ın Suriye’den çıkarıldığı 9 Ekim’in perde arkasında neler yaşandığını, o süreci Gazeteci Perwer Yaş ile konuştuk.
PKK lideri Abdullah’ın Suriye’den çıkarıldığı 9 Ekim’in perde arkasında neler yaşandığını, o süreci Gazeteci Perwer Yaş ile konuştuk.
Seit über 45 Jahren ist Köln Radyosu die erste Adresse für türkisches Radio in Deutschland: Aktuelle Berichte aus Deutschland und der Türkei, mit der gewohnten Zuverlässigkeit und Objektivität. Informationen vom Tag gepaart mit der vielfältigen Musik aus der Türkei ist genau die richtige Mischung für Ihren Feierabend am Radio.
K. Çaydamlı : 'Sizi cepten ararlar gecenin bi saati. 'Kapıda kaldım, anahtarımı unutmuşum, anahtarım içeride kaldı. Çok yalnızım, kapıyı açacak kimse de yok. Anahtarımın olduğu başka birisi de yok. O kadar yalnızım ki anahtarımı verdiğim birisi de yok. Anahtarım olan birisi vardı ama şu an onu aramaktansa sokakta yatmayı tercih ediyorum. Sizi aramak durumunda kaldım bu saatte. Lütfen yardımcı olabilir misiniz?' Çilingirlik yaptığım yıllarda senden seken telefonlar içerisinde öylesi öykülerle, öylesi hayatlarla, öylesi hikayelerle karşılaştım ki. Çok acayip, beni de çok etkileyen bir şeydi. Büyük bir telaşla aradı. 'Çok acil bir durumum var ve içeriye girmem lazım. Evime giremiyorum, evime girmem lazım. Arayabileceğim kimse yok. Eve girmem, acilen giyinmem ve hızla çıkmam lazım' dedi. 'Çok uzak bir noktadasınız. Tamam yardımcı olayım ama çok masraflı olur sizin için. Benim kaşem ayrı, buradan oraya gelmek ciddi şeyler' dedim. 'Ben öyle bir durumdayım ki bunu karşılamak zorundayım' dedi. Gerek kadının ses tonu, gerekse benim aldığım aile terbiyesi, belki de o sesten çıkıp bana saplanan 'punktum', belki geçmişimdeki çocukluğumdaki bir travmaya dokunmuş olması. Bilinçsiz biçimde, düşünmeden kabul etmeme sebep oldu. Hızla havaalanına hareket ettim. Havaalanına giderken de çok sık olmamakla birlikte kullandığım bir özel hava şirketini arayıp uçağı hazır etmelerini söyledim. Yaklaşık dört-dört buçuk saatlik uçuş sonrası..' M. Avunduk: 'Hangi şirketmiş bu?' K. Çaydamlı: 'Bizim şirket.' M. Avunduk: 'Hayır yani başkasının uçağına mı biniyorsun diyecektim?' K. Çaydamlı: 'Uçak konusunda çok hassasımdır. İndim. Çok da bilmediğim bir coğrafya, çok da bilmediğim bir lisan konuşuluyor. Fransızca. Çatpat ingilizcemle münasebet kurmaya çalışıyorum fakat kapı-duvar durumu var. Sonunda haritayı çıkarttım, haritadan işaret ettim. Anlaştık. Takımlarımı çıkarttım. Maymuncukları yani. Aslında o kadar kolay ki o kapıyı açmak. Bir an. Bir an kadar hızlı, bir an kadar algılanamayacak. Bir anı kadar da uzak aslında bir taraftan kapıyı açamayan için. O kadar uzak. Kapıyı açan için ise bir 'ı' harfinin eksikliği kadar hızlı bir şey. Elinde hissedersin bazı şeyleri. Mesela bir balık yakalarsın. Canlıdır elinde ve birden bırakır kendini. Ona hiç bakmadan hissedersin aslında artık ölü olduğunu. Ya da bir kedi yavrusu bulursun, annesi ölmüştür. Daha gözleri açılmamıştır. Yaşatmaya çalışırsın. Süt yaparsın, sulandırırsın, biberonla-damlalıkla ağzına verirsin. Gittikçe karnı şişer. Pamuk alırsın, ıslatırsın, poposuna-pipisine sürtersin. Çünkü annesi gözü açılmamış yavrunun dışkılamasını öyle sağlar. Asla senin verdiğin besin yeterli olmaz, yaptığın bakım yeterli olmaz ve bir gün yine garip ve yetersiz sıvıyla beslemeye çalışırken birden soğuduğunu hissedersin. Çok kırılırsın. Çok kırılırsın. Bir çilingirin açtığı kapı da böyledir aslında. Bir anda açılır ve birazdan öyle bir para isteyeceksindir ki bu kadar çabuk açılan bir kapı için para istemek utanç vericidir. Çünkü orada, o büyük telaş içerisinde evine girmeye uğraşan kadının her şeyi, her bedeli karşılayacak acizliği bir anda sorgulamaya dönüşebilir. Dolayısıyla açmakta zorlanıyormuş gibi davranırsın. Belki boştadır artık kilit elinin altında ve yeterince uğraştıktan sonra, uğraşıyormuş gibi yaptıktan sonra bırakır paranı ist.. Bunu yapamadım. Para ödemedi. Öyle bir bakıyordu ki. Açtım, içeri girdi büyük bir telaşla. Kapıda öyle kalakaldım. Bu da garip bir şey. Bir taraftan senin; yani bir yabancının, ama büyük bir iyilik yapmış yabancının orada olduğunun farkında olması, bir taraftan da öyle bir telaş içinde sana ilgi gösterememesi. Aslında o elektriği hissetmen, senin orada biraz naçar kalmış olman ama hiç de öyle olmaman. Telaşlı koşuşturma arasında hep dönüp gelen bakışları hissetmenden dolayı bir şey isteyemedim. Giyindi, inanılmaz güzelleşti.'
31 Aralık 2020'de sahte ballardan kurtulmuş olacak mıyız?... Havaalanında soygun yaparak ne kadar para çalınabilir?... Türkiye'de kişi başına düşen uyku saati ortalaması ne kadar?... Yaşınızın kaç olduğu önemli değil, artık siz de profesyonel bir sporcu olabilirsiniz. Emir Salih Babamgül'ün hazırlayıp sunduğu Ne Haber'in yeni bölümü her çarşamba 16.00'da; tekrarı her cuma 20.00'de radYU'da. https://radyu.yasar.edu.tr
İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü'nün komutanı Kasım Süleymani 3 Ocak 2020'de Bağdat Havaalanında Pentagon tarafından öldürüldü. Süreci bir dakikada anlattık.
anayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank yerli otomobile dair paylaşımlarıyla gündeme geldi. Tıpkı Kanal İstanbul, İstanbul Havaalanı, insansız hava savunma araçları vd. olduğu gibi söz konusu olan projelerin ülkeye ne kattığı, emekçi halka nasıl bir yarar sağladığı değil. TKP’nin Sesi’nde bugün, 17 yıllık iktidarı boyunca sanayinin milli gelir içindeki payını azaltıp memleketi daha da dışa bağımlı hale getiren AKP’nin yerli ve yabancı büyük sermayeye peşkeş çektiği maden yatakları, limanlar, elektrik santralleri ve kamuya ait yüzlerce tesis gündeme getiriliyor.
Ornitolog Ergün Bacak ile şu sıralar Adalar üzerinden gözlemleyebileceğiniz kuş göçlerini, yollarını, onları tehdit eden faktörleri, nereden nereye kaç günlük bir yolculuk yaparak gittiklerini, iklim değişikliği etkilerini, 3. Köprü bağlantı yolları ve 3.Havaalanı ve göç yolu üzerindeki riskleri, kuş ticaretini konuştuk.
THY daha nerelere uçacak?Star Alliance nedir? Ne işe yarar?Havaalanı nasıl taşınır?Drone ile insan taşıyacaklar mı?Bizdeki 737 Max'ler ne olacak?Overbooking yüzünden kapıda kalır mıyız?Cevapları burada!
Ekonomi&Ekoloji: 12 Haziran 2014 Geçtiğimiz haftasonu temeli atılan 3. Havaalanı projesini, projenin yaratacağı ekolojik ve sosyal etkileri ve projenin yürütülmesinde izlenen yolu, hukuksuzlukları konuştuk.
Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam 6 Haziran 2014 Yarın temeli atılacak olan ve İstanbul'un kuzeyindeki ekolojik yaşama büyük bir sekte vuracak olan İstanbul'un 3. Havaalanı projesini ve İstanbul'un mega projelereine karşı devam eden mücadeleyi, hukuki durumu, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi'inden ve Kuzey Ormanları Savunması'ndan Çare Olgun Çalışkan'la konuştuk.
Metropolitika: 23 Ekim 2013 26-27 Ekim'de İstanbul'da yapılacak olan Çılgın Projeler Konferansı'ndan yola çıkarak, Kanal İstanbul, 3. Köprü ve 3. Havaalanı vb. 'çılgın projeleri', kentsel ekonomiyi kontrol altında tutmaya yönelik politikaları konuştuk.
Metropolitika: 31 Temmuz 2013 Bu hafta Metropolitika'da Korhan Gümüş, Ayşim Türkmen ve epeydir programın sürekli konuğu haline gelen Murat Güvenç, kentte olup bitenleri, kentsel mekânın politikayla, üretim ilişkileriyle, sınıfsal çelişkilerle ve demokrasi mücadelesiyle doğrudan bağlantısını konuştular. Doğal olarak da, konuyla doğrudan ilgili olan, Gezi Parkı, Taksim Meydanı, araç tüneli, Yedikule Bostanları, Yenikapı Meydan Projesi, Dolmabahçe Stadı'nın yıkılması, Yassıada'nın ve Sivriada'nın imara açılması, 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul projeleri gibi güncel konular programın kapsama alanındaydı.