POPULARITY
Yeni deneyler, okyanusun iklim değişikliğini yavaşlatmanın anahtarını elinde tutabileceğini öne sürüyor. Deniz karbondioksit giderimi Kuzey Amerika'dan Yeni Zelanda'ya kadar olan sularda test edildi, ancak bildirildiğine göre, teknolojinin tam potansiyeli henüz net değil.
19. yüzyılın başlarında ABD, Çeroki Kızılderililerini Mississippi Nehri'nin batısına sürgün etmişti. Kuzey Amerika'nın yerlileri bir kampta günlerce hapsedilmiş, sonra da sürgüne gönderilmişti. 1838'deki bu olay oldukça önemlidir. Aslında 13 koloninin kapladığı alanda Amerikalı yerliler “tehlike” oluşturmuyordu fakat “evcil” kabul edilenleri dahi tehlikeli bulmuşlardı. Cümledeki “evcil” uygarlaştırılmış anlamında kullanılmıştır. Daha sonra ressamlar bu hüzünlü olayı resmetti. Yerlilerin bu yürüyüşü Gözyaşı Yolu adıyla tarihe geçti. Çerokiler ve diğer Kuzey Amerika yerlileri vatanlarına dönme şansını hiçbir zaman bulamadı. “Öncüler” adıyla anılan ilk yerleşimciler Amerikalı yerlilerin tamamen öldürülmeleri gerektiğine inanıyordu. Tüm bunları düşündüğümüzde on beş ay sonra on binlerce Filistinlinin Gazze'nin kuzeyine doğru yürüyüşe geçmesi tarihî açıdan da önemlidir. Maşeri kalabalık insanı hayrete düşüren bir tablo oluşturdu.
Kalmia, ormangülü ve manolya türleri de dahil, Kuzey Amerika'ya özgü pek çok çiçekli ağaç ve çalıların ve kuş türlerinin keşfinde imzası olan Amerikalı doğa bilimciler, baba-oğul John ve William Bartram üzerine konuşuyoruz.
Acil tıbbın geniş kapsamı, güncel literatürü takip etmeyi sağlık profesyonelleri için bir zorluk haline getirmektedir. Acil tıbbın karşılaştığı çok çeşitli hastalık ve durumlar, sürekli olarak değişen tedavi yaklaşımlarını takip etmeyi gerektirir. Bu gerekliliği göz önünde bulunduran Acil Tıp Farmakoterapi Araştırma Ağı (EMPHARM-NET), her yıl önemli farmakoterapi ile ilgili literatürü gözden geçirmekte ve derlemektedir. Bu yazıda, EMPHARM-NET'in 2023 yılı boyunca acil tıpta farmakoterapi alanında yayımlanan en dikkat çekici çalışmaları derledikleri yazısını özetlemekteyiz.1 İleri okuma için makalenin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz. 2023 yılı, acil serviste farmakoterapinin önemli gelişmeler gösterdiği bir yıl olmuştur. Özellikle hızlı ardışık entübasyon, kardiyak arrest yönetimi ve travma sonrası majör kanamaların tedavisi gibi kritik konularda güncellemeler yapılmıştır. Ayrıca, iskemik inme tedavisinde kullanılan zaman ve tedavi modaliteleri, toplumsal kökenli pnömonide steroid kullanımı ve hedeflenen kan ürünlerinin uygulanması gibi çeşitli konularda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu yazı, acil serviste farmakoterapi alanında 2023 yılında yayımlanan en önemli 13 makaleyi, 6 rehberi ve 5 meta-analizi kapsamaktadır. Makaleler, modifiye bir Delphi yöntemi kullanılarak seçilmiş ve ilgili dergilerde yayımlanan makaleler GRADE sistemi aracılığıyla bağımsız olarak değerlendirilmiştir. GRADE 1A ve 1B olarak kabul edilen yayınlar, incelemeye dahil edilmek üzere grup tarafından yeniden incelenmiştir. Yazımızı iki bölümde sunacağız; bu ilk bölümde, farmakoterapinin toksikoloji, resüsitasyon ve nöroloji alanlarındaki 2023 yılı gelişmelerine odaklanacağız. İkinci bölümde ise pulmoner, travma, enfeksiyon hastalıkları ve diğer çeşitli konular üzerine odaklanacağız. 1. Toksikoloji 1.1. 2023 Amerikan Kalp Derneği zehirlenmeye bağlı kardiyak arrest veya yaşamı tehdit eden toksisitesi olan hastaların yönetimine odaklanmış güncelleme: kardiyopulmoner resüsitasyon ve acil kardiyovasküler bakım için Amerikan Kalp Derneği kılavuzlarında güncelleme2 ABD'de zehirlenme, kazara ölümlerin başlıca nedenidir. Kardiyovasküler kollaps yaşayan kritik durumdaki zehirlenmiş hastaların resüsitasyonu, standart prosedürlerden farklı olarak daha fazla antidot kullanımı ve venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonuna (VA-ECMO) odaklanmaktadır. Amerikan Kalp Derneği (AHA), beta-blokerler, benzodiazepinler, kalsiyum kanal blokerleri, kokain, siyanür, digoksin, opioidler ve diğer zehirlenmelere bağlı yaşamı tehdit eden durumlar için güncel tedavi önerileri sunmuştur. Özellikle, opioid aşırı dozlarına bağlı kardiyak arrest vakalarında odak noktasının nalokson yerine kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) olması gerektiği vurgulanmıştır. Beta-bloker ve kalsiyum kanal blokeri toksisitelerinde hipotansiyon için vazopressörler ve yüksek doz insülin önerilmekte, ancak intralipid emülsiyonun kullanılması tavsiye edilmemektedir. Ayrıca, kılavuzlar VA-ECMO'nun, zehirlenmeye bağlı kardiyojenik şok veya ritim bozukluğu yaşayan hastalar için uygun bir tedavi seçeneği olduğunu ve bu tedavinin erken aşamada değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu güncellemeyle ilgili detaylı bilgiye sitemizde yer alan yazı serisinden erişebilirsiniz. 1.2. ABD ve Kanada'da asetaminofen zehirlenmesinin yönetimi3 Asetaminofen aşırı dozu, Kuzey Amerika'da önemli bir morbidite ve mortalite kaynağıdır. Tedavi ile ilgili tartışmalar, Rumack-Matthew (RM) nomogramına uygunluk, kronik alımlarda risk değerlendirmesi ve uygun n-asetilsistein (NAC) dozu gibi konuları ele almak için dört klinik toksikoloji topluluğu bir fikir birliği bildirisi yayımlamıştır. Bildiri, 24 saat içinde potansiyel olarak toksik bir asetaminofen dozu alan herkesin RM nomogramı ile değerlendirilmesi gerektiğini ve ilk alımın başlangıç zamanını belirlediğini açıklığa kavuşturmaktadır. Ayrıca, asetaminofen seviyelerinin RM nomogramının tedavi eşiğinin iki katı olduğu durumlarda daha y...
Sadece işgal altındaki bölgelerde değil, bir zamanlar Filistinlilere ait bütün topraklarda Siyonist İsrailliler yerleşimci kolonyalist yayılmacılardı. Bunun ne anlama geldiğinin bilindiğini zannetmiyorum. Siyonist İsrail'le ilgili tartışmalara bakıldığında yanılmadığımız anlaşılıyor. Yerleşimci kolonyalizm bir kavramdır ve on dokuzuncu yüzyıl Avrupa yayılmacılığının devamı olarak görülmelidir. Daha da özelleştirdiğimizde yerleşimci kolonyalizm Anglosakson ve Fransız kolonyalizminin bir özelliğidir. Tamlamada geçen yerleşimci kavramının farklı anlamlara çekilmesinin tabiî sonucu, bu kavramın taşıdığı fikrin ve ideolojinin tartışılmamasıdır. Modern tarihin en önemli kavramlarından biri olarak yerleşimcilik, kolonyalizmin bir özelliğidir ve yerleşimcilerin yayılma sürecinde ortaya çıkan şiddeti ancak köle ticareti ile kıyaslayarak tasavvur edebiliriz. Ne yazık ki bu kavramın gösterdiği durum tasvir edilmediği için Türkiye'de tuhaf tepkiler ortaya çıktı. İşgal altındaki bölgelerde İsrail'in yayılmacı politikalarının asıl temsilcileri yerleşimcilerdir ve bu kavramı yok saydığımızda Siyonistlerin yayılmacı saldırganlığı belirsizlik içinde kaybolur. Kavrama itiraz edenlerin bunu bilmesi gerekir. Kolonyalizm bir yapıdır ve bütün yönleriyle ele alınmalıdır. Mevcut küresel sorunları da aynı bağlam içinde ele almak gerekir. Örneğin Anglosakson kolonyalizmi Hindistan örneği ile sınırlı tutulursa anlaşılmaz. Hatta Afrika örneği de tek başına Anglosakson kolonyalizmini açıklamak için yeterli değildir. İngilizler Kuzey Amerika'da koloniler kurduktan sonra tedricen yerliler aleyhine topraklarını genişlettiler. Anglosaksonlar toprağı tam manasıyla İngilizleştirmek için üstünde yaşayan yerlileri etnik temizliğe tabi tuttu. Böylelikle uzaktaki topraklarda yeni Avrupalar icat ettiler. Yerleşimci kolonyalizmi ve yerleşimcileri tasavvur edebilmek için ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda örneklerine bakmak gerekir. Bu bölgelerde tatbik edilen sistemi göstermek bakımından “sömürgecilik” kavramı yanlış ve yanıltıcıdır. ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda hiçbir zaman İngiltere'nin sömürgesi olmadı. Orada koloniler kurdular ve yayılmacı yerleşimcilerin şiddetiyle yerlilerin kökünü kazıdılar.
Kuzey Amerika'nın en yüksek binasının inşası için ABD'nin Oklahoma şehrinde sınırsız yükseklikte imar izni verildi. Meksika'da ilk ölümlü kuş gribi vakası görüldü. Everest'in zirvesinden tonlarca çöp toplandı. Bu bölüm Dardanel hakkında reklam içermektedir. 1984'ten beri Türkiye'yi konserve ton balığıyla buluşturan Dardanel'i buradan ziyaret edebilirsiniz. Dünya Okyanus Günü kutlu olsun! Aposto Gündem'e buradan ulaşabilirsiniz.
19.yüzyılın en önemli Amerikalı botanikçilerinden Asa Gray'i (1810-1888) konuşacağız
Kuzey Amerika'nın doğusuna özgü, nişastalı yumrularıyla ünlü yabani yam'ı (Dioscorea) konuşuyoruz
Teksas'tan Maine eyaletine milyonlarca Amerikalı güneş tutulmasını izliyor. Temsilciler Meclisi Başkanı Johnson Ukrayna yardımı için ne yapacak? Nikaragua'dan Lahey'de Almanya aleyhinde soykırıma destek davası. ABD İç Güvenlik Bakanı Mayorkas'ın azlinin Senato'da onaylanması beklenmiyor. Londra'da eylem yapan gençler, İngiliz hükümetinden İsrail'e silah satmayı durdurmasını istedi. OECD raporunun enflasyon raporunda Türkiye lider çıktı
Güney Afrika, muhtemel baskıları göze alarak İsrail'in ırk ayrımı temeli üzerinde şekillenen apartheid rejimini karşısına aldı. Güney Afrika, daha da ileri bir adım atarak İsrail'i Uluslararası Adalet Divanında soykırım suçundan yargılatmayı başardı. Güney Afrikalılar bu adımları atarken geçmişte kolonize edilmiş ülkelerin paylaştığı baskılara ve koloni tecrübelerinin ortaklığına dayandıklarını ifade etmişlerdi. Onları, Filistinlileri desteklemeye yönlendiren bu tecrübe idi. Kuşkusuz Güney Afrikalılar Filistinlileri desteklerken kimlerin karşılarına çıkabileceğini tahmin ediyorlardı. Güney Afrika'da 1990'lara kadar devam eden apartheid yönetimi doğrudan İngiltere'nin kolonyal mirasıydı. Aslında 1961'de sadece beyazların seçime katılmasıyla ortaya çıkan cumhuriyet sistemi esas alındığında benzerlikler görülebilir. Koloniyi yönetenler kraliçe ile aralarına mesafe koyduklarında Kuzey Amerika kolonileri gibi hareket etmişlerdi. Fakat Güney Afrika'nın asıl sahipleri Kuzey Amerika'nın asıl sahiplerinden farklı bir tarihî tecrübeye sahipti. Dolayısıyla 1990'larda Mandela önderliğinde kolonyal yönetimi tasfiye etmeyi başarabildiler. Filistin ile benzerlik tam da burada aranmalıdır. İsrail de bu şekilde bir koloni yapıdır. Filistinliler ve Güney Afrikalılar hem İngiltere ve ABD'yi hem de onların Afrika ile Asya'nın birleşme noktasındaki uzantısı olan İsrail'i karşılarına aldıklarını biliyorlardı.
To enjoy all 140+ episodes, please subscribe on https://anchor.fm/turkish-learners-network/subscribe Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by Turkish Learners Network Basit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz. — Bugün 16 Ocak 2024 Salı. Thank you for your patience during our December break. A warm welcome to all Turkish learners in 2024! We have exciting news – This season, we're releasing two episodes at once. The short version is available to everyone. The premium version is exclusive to our subscribers and comes in video format on Spotify. To kick things off, our first premium episode is accessible to all listeners. The full archive of more than 140 episodes is exclusive to our subscribers. Thanks for your ongoing support. Get ready for an amazing Turkish-learning journey with News in Simple Turkish! İzlanda'da Yanardağ Patlaması İzlanda'daki Grindavik kasabasında pazar günü bir yanardağ patladı. İzlanda Meteoroloji Ofisi, patlamanın pazar günü sabah saat 8'de başladığını açıkladı. Lavlar kasabaya ulaştı ve evleri yaktı. Bu, son bir ay içindeki ikinci yanardağ patlaması ve 2021'den beri beşinci volkanik olay. En son patlama, 18 Aralık'ta Reykjavik'in güneybatısında meydana gelmişti. Uzmanlar, yanardağın daha az aktif olduğunu söylüyor. Bu olumlu bir işaret. Lavların kasabaya ulaşmasını engellemek için bariyerler vardı. Ancak patlamanın etkisiyle lavlar bariyerleri aştı. Yine de, İzlanda Meteoroloji Ofisi'ne göre, bariyerler lavların çoğunu engelledi. Kasaba sakinleri, yoğun sismik aktivite nedeniyle pazartesi günü tahliye edildi. Bölgedeki havayolu trafiği etkilenmedi. İzlanda Cumhurbaşkanı, vatandaşlar için bir tehlike olmadığını, ancak altyapının tehlikede olabileceğini söyledi. Yetkililer, Svartsengi Jeotermal Tesisi'ni yakından takip ediyor. Bu tesis, 30 bin kişiye elektrik ve su sağlıyor. Kasım ayından beri bu tesisin korunması için bir duvar inşa ediliyordu. Mart 2021'e kadar Grindavik ve Reykjanes yarımadasında 800 yıldır patlama yaşanmamıştı. İzlanda, Kuzey Amerika ile Avrasya tektonik levhalarının ayrıldığı yerde bulunuyor. Levhalar ayrılınca magma yüzeye çıkıyor. Bu durum İzlanda'yı deprem ve volkan bölgesi yapıyor. İzlanda'da 33 aktif volkanik sistem bulunuyor. — Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
To enjoy all 140+ episodes, please subscribe on https://anchor.fm/turkish-learners-network/subscribe Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by Turkish Learners Network Basit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz. — Bugün 16 Ocak 2024 Salı. İzlanda'da Yanardağ Patlaması İzlanda'daki Grindavik kasabasında pazar günü bir yanardağ patladı. İzlanda Meteoroloji Ofisi, patlamanın pazar günü sabah saat 8'de başladığını açıkladı. Lavlar kasabaya ulaştı ve evleri yaktı. Bu, son bir ay içindeki ikinci yanardağ patlaması ve 2021'den beri beşinci volkanik olay. En son patlama, 18 Aralık'ta Reykjavik'in güneybatısında meydana gelmişti. Uzmanlar, yanardağın daha az aktif olduğunu söylüyor. Bu olumlu bir işaret. Lavların kasabaya ulaşmasını engellemek için bariyerler vardı. Ancak patlamanın etkisiyle lavlar bariyerleri aştı. Yine de, İzlanda Meteoroloji Ofisi'ne göre, bariyerler lavların çoğunu engelledi. Kasaba sakinleri, yoğun sismik aktivite nedeniyle pazartesi günü tahliye edildi. Bölgedeki havayolu trafiği etkilenmedi. İzlanda Cumhurbaşkanı, vatandaşlar için bir tehlike olmadığını, ancak altyapının tehlikede olabileceğini söyledi. Yetkililer, Svartsengi Jeotermal Tesisi'ni yakından takip ediyor. Bu tesis, 30 bin kişiye elektrik ve su sağlıyor. Kasım ayından beri bu tesisin korunması için bir duvar inşa ediliyordu. Mart 2021'e kadar Grindavik ve Reykjanes yarımadasında 800 yıldır patlama yaşanmamıştı. İzlanda, Kuzey Amerika ile Avrasya tektonik levhalarının ayrıldığı yerde bulunuyor. Levhalar ayrılınca magma yüzeye çıkıyor. Bu durum İzlanda'yı deprem ve volkan bölgesi yapıyor. İzlanda'da 33 aktif volkanik sistem bulunuyor. — Yapay Zeka Tüm İşleri Etkileyecek Uluslararası Para Fonu IMF'ye göre, yapay zeka dünya genelinde tüm işlerin yaklaşık yüzde 40'ını etkileyecek. IMF Başkanı Kristalina Georgieva, yapay zekanın eşitsizliği daha kötü yapabileceğini açıkladı. Bu nedenle sosyal gerilimler artabilir. IMF'nin analizinde yapay zekanın yaygınlaşmasının faydaları ve riskleri araştırıldı. Yapay zeka, gelişmiş ekonomilerdeki işlerin yüzde 60'ını etkileyecek. Bazı örneklerde yapay zeka üretkenliği artırmak için kullanılıyor. Ancak diğer durumlarda yapay zeka, birçok görevi insanlar yerine yapacak. Bu durum iş gücü talebini azaltabilir. İş gücü talebinin azalmasıyla insanların kazançları düşebilir. IMF'ye göre, yapay zeka teknolojisi düşük gelirli ülkelerdeki işlerin sadece yüzde 26'sını etkileyecek. Çünkü bu ülkelerde, yapay zekayı kullanmak için gereken altyapı yeterli değil. Bu ülkelerde yapay zekayı kullanabilecek kalifiye iş gücü de eksik. Bu nedenle yapay zeka ülkeler arasındaki eşitsizliği de kötüleştirebilir. Yapay zekayı iyi kullanan yüksek gelirli, genç çalışanlar aşırı ücret artışları görebilir. Aynı zamanda, daha düşük gelirli ve daha yaşlı işçiler geride kalabilir. Georgieva'ya göre, ülkeler kapsamlı sosyal güvenlik ağları oluşturmalı. Ayrıca, daha az eğitimli işçilere eğitim programları sunmalı. Böylece yapay zekaya geçiş daha kapsayıcı hale gelebilir ve geçim kaynakları korunabilir. IMF'nin analizi, Dünya Ekonomik Forumu öncesi İsviçre'nin Davos kentinde yayımlandı. Yapay zeka, ChatGPT gibi uygulamaların popülerliği nedeniyle daha çok tartışılıyor. Bazı yasal düzenlemeler de yapılıyor. Avrupa Birliği yetkilileri, geçen ay kapsamlı yapay zeka yasaları üzerinde anlaştı. Avrupa Parlamentosu, yakın zamanda yapay zeka yasasını tartışacak. — Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Sömürgecilik kavramının yanlışlığını göstermek için İsrail açıklayıcı bir örnektir. Eğer kolonyalizm, müstemlekecilik kavramıyla karşılanmaya devam edilseydi daha isabetli olurdu. Böylelikle fikir dünyamız muğlaklık ve anlam karmaşası üzerinden kolonize edilmezdi. Fikir dünyamızın kolonize edilmesi ile “zihnî sömürge” arasındaki farkın üzerinde de durmamız gerekiyor. Hem “sömürge” hem de “zihnî sömürge” kavramları Türkçeye mahsustur ve karşılığını bulmak kolay değildir. Eğer koloni kavramının Türkçedeki karşılığı doğru olsaydı İsrail'e sömürge dememiz gerekirdi. Hâlbuki İsrail, bir Anglosakson kolonisi olarak kuruldu ve bu durumu sömürge kavramıyla tanımlamak mümkün olmadığı için koloni kavramı kullanılamadı. Bu da İsrail'in Anglosakson kolonisi niteliğini gündemden düşürdü. Herhangi bir kimse İsrail'i sömürge olarak düşünemez. ABD kolonilerden oluştu ve hiçbir zaman sömürge olmadı. İngiltere emperyal merkezine bağlı vilayetler birleştiğinde ABD ortaya çıktı. Bu sebeple Kuzey Amerika'daki İngiliz kolonilerini birer sömürge olarak görmek gerçekliği belirsizliğe mahkûm etmektir. Eğer öyle olsaydı bu koloniler sömürge olmaktan kurtulmuş olurlardı. Tam aksine, vilayetler daha fazla toprağı kolonize etmek için emperyal merkezden bağımsızlığını ilan etti. ABD'de yaşayan yerleşimci kolonyalistler, İngiliz kolonyalizmini daha ileri bir seviyeye taşıdılar. Böylelikle “Vahşi Batı'yı uygarlaştırdılar.” Ne yazık ki aydınlarımız arasında, geçmişte ABD'nin İngiliz sömürgesi olduğunu düşüneneler vardı. Hâlâ böyle düşünmeye devam edenler var. Hâlbuki koloniciler bugün ABD ve Kanada'da yaşayanların atalarıydı. Hatta onlar yerleşimci kolonicilerdi. Yerleşimci kolonyalizm, kolonyalizmin bir çeşididir. İsrail'i de yerleşimci kolonyalist Anglosakson eyaleti olarak düşünmek gerekir. Bu, İsrail'in muhtemel adımlarını tahmin etmek açısından son derece önemlidir. Bu açıdan ABD, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya'nın tarihine yeniden bakmak gerekir. İsrail, ABD ve İngiltere'nin ne yapmak istediklerine dair bir fikir oluşturabilmek için bu, oldukça önemlidir. Zira İsrail Anglosakson kolonyalizminin bir uzantısıdır.
Gazzeliler ve elbette Filistinliler son dönemdeki insanüstü direniş ile nerdeyse bütün halkların ve milletlerin önüne İsrail ve genel olarak da Batı gerçeğini sermiş oldular. Artık bu gerçek ile nasıl boğuşacaklarına ve üstesinden gelip gelemeyeceklerine milletler ve halklar kendileri karar verecektir. Eğer bu gerçeğin kendilerine yansıyan yüzü ile Batılı milletler ve halklar da boğuşmak isterse hadiseler biraz daha farklı bir boyut kazanabilir ama bunun kolay olmadığını söylemeye gerek yok. Dünyanın en saygın üniversitelerinde dahi Filistinlilerin direnişi ile ortaya çıkan gerçekliğin üzerini örtmek için hiç alışık olunmayan baskı ve şiddet politikalarından medet ummaları gelecek hakkında birtakım ipuçları sunmaktadır. Görünmeyen yüz kendi içlerinde bile şaşkınlıkla karşılanacaktır. Filistinliler İsrail ile en azından 1948'den itibaren ama İngiliz müstemleke yönetimi ile 1922'den itibaren mücadele ettiği için bugünkü insanüstü direniş tesadüfî olarak ortaya çıkmış değildir. Fakat bu direniş son yıllara kadar sürmesine rağmen yaklaşık yüz yıllık dönemde İsrail ve Batı gerçekliğini gözler önüne serecek bir ortam oluşmamıştı. İsrail'in 19. yüzyıl kolonyalizminin bir mirası olarak Filistin'de uyguladığı yerleşimci yayılmacılık bugün ilk defa bütün boyutlarıyla ortaya çıkarıldı. Bunu başaran da Gazzelilerdir. Eğer bu direniş olmasaydı ne İngiltere ve Almanya İsrail'i bu kadar açıktan destekleyecekti ne de ABD silah ve mühimmat desteği ile savaşın doğrudan içinde yer aldığını gösterecekti. Elbette ortaya çıkan gerçeklik İsrail'e silah ve mühimmat desteğinden ibaret değildir. Kolonyalizmin diğer unsurları da Gazzelilerin direnişi ile birer birer açığa çıktı. İsraillilerin İngilizler gibi yerlilere karşı sistemli bir politika takip ettikleri ve öldürmekten zevk aldıkları gerçeği de bütün dünyanın gözleri önüne serildi. Ne yazık ki İsrailliler de öldürmekten zevk alıyor. Böylelikle Anglosakson müstemlekeciliği üzerine gerilmiş perde aralandı. Tarihin derinliklerine gömülmüş hakikatler yıllar sonra tekrar hatırlandı. Bilinenin aksine olmak üzere Anglosaksonlar farklı bölgelerdeki yerli halklara karşı çok daha acımasız politikalar takip etmiş fakat bunu gizlemeyi başarmışlardı. Artık Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda'da yaşayan yerli halkların esamisi de okunmuyor. Bu, uygulanan şiddetin boyutlarını zihnimizde canlandırabilmemiz açısından oldukça önemli bir veridir. Filistin'de de benzer bir politika takip ettiler fakat gerçeğin ortaya çıkmasına izin vermediler. Bugün de eskiden farklı olmayacak şekilde ABD ve İngiltere İsrail üzerinden sergiledikleri dehşet ile bütün dünyaya korku salmak istedi. Bunu bilerek yaptıkları çok açıktır. Fakat Gazzeliler diz çöküp teslim olmadığı için saldıkları korku kendilerine dönmeye başladı. Bu çok önemli bir gelişmedir. ABD Başkanı Joe Biden'ın son açıklamaları halkların ve milletlerin yüreğine saldıkları korkunun yön değiştirmekte olduğunun çok açık göstergesidir.
ABD Temsilciler Meclisi, Siyonizm karşıtlığı antisemitizmdir yargısını karara bağladı. Bu, çok da şaşırtıcı bir gelişme değildir. Çünkü ABD, 7 Ekim'den sonra da Filistinlilere yönelik soykırımı desteklemeye devam etti ve İsrail'in insanlık karşısında işlenen suçlar kapsamına giren eylemlerini sürdürmesi için ne gerekiyorsa yaptı. Kısacası ABD ortaya çıkan tablodan en az İsrail kadar sorumludur. Üstelik bu, onların geleneksel politikasıdır. ABD'nin İsrail'e verdiği koşulsuz desteğe ortak olan bir diğer ülke de İngiltere'dir. Her iki ülkenin yüz yıl önce Filistin'de yeni bir koloni kurmaya azmetmiş olmaları bugün İsrail'in soykırım suçlarına niçin ortak oldukları sorusuna açıklık getirir. ABD ve İngiltere kolonyal yayılmacılık bakımından diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha katı politikalar takip etmişti. Bu bakımdan İsrail olayını anlamak için İngiltere ve ABD'nin kolonyal tarihinden başka kaynaklara yönelmek anlamlı değildir. Yahudi tarihi ve ilahiyatı gibi kaynaklar dikkat dağıtmaktan başka bir işe yaramaz. ABD'nin Siyonizm karşıtlığını antisemitizm olarak karara bağlamasını Kuzey Amerika yerlilerine karşı sergilediği vahşetin yansıması olarak görmemiz gerekir. O zaman da dönemsel ihtiyaçlara göre hukuk geliştirmişlerdi. Sadece ABD ve İngiltere'nin ve dolayısıyla İsrail'in eylemlerine odaklanmak Filistin'de ortaya çıkan durumu anlamamız açısından yeterli değildir. Filistinlilerin Gazze'de gösterdiği insanüstü direnci de anlamaya çalışmamız gerekiyor. Filistinliler Gazze'deki direniş ile belki de tarihte ilk defa Batı Avrupa ve ABD emperyalizmine, Batı dışından güçlü bir eleştirinin yükselmesine yol açtılar. Bugün dünyanın her bir tarafında Filistinlilerin açtığı yolda kendini bulmaya çalışan milyonları görebiliyoruz. Bunu bir ilk olarak değerlendirmemizi garip karşılayanlar olabilir. Hâlbuki daha önce bütün dünyayı etkileyen eleştirel fikirler de Batı'da üretilmişti. Bunlar Avrupamerkezci bakışı kaçınılmaz kılan ideolojilerdi. Bugün birbirine zıt ideolojik grupların Avrupa'da ortaya çıkan fikirleri içselleştirmek bakımından farklı olmadıklarını daha iyi görebiliyoruz. Özellikle içeridekilerin Avrupa dışından yükselen yeni fikirler karşısında ortak tavır belirlemeleri son derece anlamlıdır. Entelektüel kaynaklara sırt çevirmek istemedikleri açıkça görülüyor.
Şu anda genel geçer olarak kabul edilen kıta sayısı 7'dir: Asya, Avrupa, Afrika, Avustralya, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Antarktika. Buna rağmen, kıta sayısı oldukça tartışmalı bir konudur ve hatta belki okulda veya çevrenizden farklı sayıda kıta olduğunu da duymuş olabilirsiniz. Bazı temel… Seslendiren: Can Demirci
İsrail bir Yahudi devleti midir yoksa kolonyalist bir yapı mıdır? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Soruyu her ikisi diye cevaplamak mümkün. Türkiye'de İsrail daha çok Yahudi devleti olarak tanımlanıyor ve faaliyetleri bu tanım üzerinden değerlendiriliyor. İsrail'in Yahudi devleti olarak tanımlanması, İsrail projesini yürütenler için oldukça kullanışlı bir tanımdır. Çünkü bu tanım özellikle İkinci Dünya Savaşı bağlamında Almanya merkezli dünyada Yahudilere yönelik soykırımcı siyasetin dışına çıkılmasına imkân vermemektedir. İsrail'in Filistin'de ya da diğer komşu devletlerle ilişkilerinde herhangi bir saldırgan tutumu değerlendirilirken konunun mutlaka antisemitizm ile ilişkilendirildiği bilinmektedir. Zaten bir kere o alana girilirse amaç kendiliğinden hâsıl oluyor ve İsrail'in insanlık karşısındaki suçları dahi gündemden düşüyor. Yahudi devleti bağlamından hareket edildiğinde din savaşları da aklîleşiyor. İsrail bir Yahudi devleti midir yoksa kolonyalist bir yapı mıdır sorusuna her ikisi şeklinde cevap vermek de konunun muğlaklaşmasına yol açar. Kayzer Wilhelm dahi İsrail'i kolonyal bir yapı olarak desteklemişti. Bu destek bugünkü Almanya'nın siyasetini anlamak açısından oldukça önemlidir. Hitler dönemi uygulamaları Almanya ve diğer kıta Avrupası devletlerinin İsrail'e desteğini açıklamak için elverişli bir zemin oluştursa da bu, İngiltere'nin pozisyonuna açıklık kazandırmaz. İngiltere için geçerli olan durum Hollanda'yı da kapsar. ABD'nin İsrail'e desteğini ise zaten Yahudilere yönelik soykırım suçlamalarıyla ilişkilendirmek mümkün değildir. Zaten İsrail'in Filistin'de Filistinlilere yönelik tüm politikası Anglosaksonların ve Avrupalıların Kuzey Amerika yerlilerine reva gördükleriyle birebir örtüşmektedir. Bu da Yahudi devleti fikrinin özellikle ortaya atıldığını gösterir. Yahudi devleti de ideolojik bir kavramdır ve Batı'nın on dokuzuncu yüzyılda icat ettiği uygarlaştırma misyonu ile eşanlamlıdır. Anglosaksonların Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda'daki takip ettiği yöntem İsrail'in siyasetini anlamak için oldukça önemlidir ve bu ikisi birebir örtüşmektedir. Bu da Yahudi devletini ideolojik bir kavram olarak görmemiz için yeterlidir.
Herkese merhaba! Geçtiğimiz aylarda Amerikan Kalp Cemiyeti (AHA) tarafından zehirlenmiş hastalarda hayatı tehdit eden toksisite veya kardiyak arrest yönetimine yönelik odaklanmış güncellenme yayınlanmıştı.1 Acilci.net ailesi olarak bu yazı serimizde bu güncellemeyi sizlere sunacağız. İlk yazımızda, güncellemenin Giriş bölümüne yer vereceğiz. Serinin devam eden yazıları ise spesifik olarak kritik zehirlenmelere yönelik konular ile devam edecek. Zehirlenmiş Hastalarda Hayatı Tehdit Eden Toksisite veya Kardiyak Arrest Yönetimine Dair Eve Götürülecek 10 Mesaj Zehirlenmeye bağlı kardiyak arrest ve yaşamı tehdit eden toksisitenin tedavisi, etkili temel ve ileri yaşam desteğinin yanı sıra çoğu zaman antidotlar ve venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonu (VA-ECMO) gibi çoğu klinisyenin sıklıkla kullanmadığı özel tedavileri gerektirir. Tıbbi toksikolog, klinik toksikolog veya bölgesel zehir merkezi ile zamanında konsültasyon, hızlı ve etkili tedaviyi kolaylaştırır. Opioid doz aşımı, Kuzey Amerika'da zehirlenmeye bağlı kardiyak arrestin önde gelen nedeni olmaya devam etmektedir. Nalokson uygulaması solunum durmasını tersine çevirerek kardiyak arreste ilerlemeyi önleyebilir. Hayatı tehdit eden β-bloker ve kalsiyum kanal bloker zehirlenmesi olan hastaların tedavisinde erken dönemde yüksek doz insülin tedavisi önerilmektedir. Sodyum bikarbonat uygulamasının eklendiği standart ileri yaşam desteği, kokain veya diğer sodyum kanal blokerlerinin neden olduğu hayatı tehdit eden disritmilerin tedavisi için uygundur. Siyanür zehirlenmesinden şüpheleniliyorsa doğrulama testini beklenmemelidir. Hemen hidroksokobalamin (tercih edilir) veya sodyum nitrit + sodyum tiyosülfat ile tedavisi uygulanmalıdır. Digoksin spesifik immün antikor fragmanlarının uygulanması, digoksin zehirlenmesinden kaynaklanan yaşamı tehdit eden aritmileri tersine çevirebilir. Özellikle bupivakainden kaynaklanan yaşamı tehdit eden lokal anestezik toksisitesinin resüsitasyonunda %20 intravenöz lipid emülsiyonunun kullanılması etkili olabilir. Sempatomimetik zehirlenmesinden dolayı şiddetli ajitasyonu olan hastalarda sedasyon uygulamasına ihtiyaç duyarlar. Böylece hipertermi ve asidozu yönetimine, rabdomiyoliz ve yaralanmayı önlenmesine ve yaşamı tehdit eden diğer durumların değerlendirilmesine olanak sağlanmış olur. Flumazenil, benzodiazepin zehirlenmesinden kaynaklanan merkezi sinir sistemini ve solunum depresyonunu tersine çevirir, ancak önemli riskler ve kontrendikasyonlar kullanımını sınırlar. VA ECMO, diğer tedavi önlemlerine dirençli kardiyojenik şok veya disritmileri olan hastalar için hayat kurtarıcı olabilir. Venoarteriyel ECMO uygulaması zaman aldığından diğer tedavilere iyi yanıt vermeyen hastalarda işleme erken başlanmalıdır. Önsöz Nisan 2021'de sona eren 12 aylık dönemde, Amerika Birleşik Devletleri'nde 100.000'den fazla kişi zehirlenme ve ilaç aşırı dozundan dolayı öldü ve bu sayı önceki yıla göre %28,5'lik bir artış gösterdi.2 Bu ölümlerin yüzde doksanı kasıtsızdı. Her ne kadar bu ölümlerin çoğunluğu (75.673) opioid doz aşımına atfedilmiş olsa da diğer toksinlerden kaynaklanan zehirlenmeler önemli sayıda can kaybına yol açmaya devam ediyor. Kardiyak arrest, dirençli şok veya kardiyak arrest tehdidi oluşturan diğer durumlar olarak tanımlanan kritik zehirlenmeli hastaların yönetimi, genellikle standart resüsitasyondan farklıdır. Örneğin hastalar, β-adrenerjik reseptör antagonisti (β-bloker) veya kalsiyum kanalı antagonisti (kalsiyum kanal blokeri [CCB]) zehirlenmesinden dolayı hipotansiyon geliştirebilirler. Bu durum sıklıkla atropine, standart vazopresörlere veya kalp pili uygulamasına yanıt vermez iken hedefe yönelik yüksek doz insülin gibi tedavilerden fayda görebilir. Siyanür zehirlenmesinin mitokondriyal inhibisyonu, kalp ve beyindeki hücresel adenozin trifosfat konsantrasyonlarını eski haline getirmek için hidroksokobalamin gibi spesifik antidotlar gerektirir. Zehirlenen hastalar,
7 Ekim'den bu yana Türkiye'de yüzünü Batı dünyasına dönmüş eğitimli katmanlar ve bunların sola yatkın kesimleri, Hamas'ın İsrail'e karşı başlattığı el Aksa Tufanı eyleminin, sivilleri de hedef alan aşırı şiddete dayandığı için desteklenemeyeceğini savunuyor. İsrail'in Gazze'ye bir aydır uyguladığı ağır çekim soykırımın barbarlığı bunların artık ilk günlerdeki gibi yüksek sesle konuşmasını olanaksızlaştırdı ama emin olabiliriz ki bu koşullar değiştiğinde benzeri homurtular yeniden artacaktır. Kalıcı bir sorunla karşı karşıyayız, deşmemek olmaz. Bu kesimler Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran. Bu demokrasinin o ülkelerde nasıl kurulmuş olduğunu da az çok biliyorlar. Bu kesimlerin yücelttiği burjuva cumhuriyetinin Fransa'da kalıcı olarak kuruluşu neredeyse yüz yıla yayılan dört devrim sayesinde olmuştur (1789, 1830, 1848, 1871). Devrim diyen neredeyse kaçınılmaz olarak şiddet demiş olur. Hiçbir toplumun hâkim sınıfları iktidarı güle oynaya yeni birtakım güçlere teslim etmeyecektir. Biliniyor ki, bu dört devrimin ilki, 1789 ila 1815 arasında sadece Fransa'yı değil Rusya'ya kadar bütün Avrupa'yı sarsan ve bütün dünyada burjuvazinin çağını açan Büyük Fransız Devrimi'dir. Bu devrimin en yerleşik sembolü nedir? Giyotin! Fransız devrimi önce eski rejimin kralının kellesini kesmiş, ardından devrimciler birbirlerine düşerek tam bir terör rejimi kurmuştur. Daha ileriki bir aşamada ise ünlü general Napolyon Bonapart kırda toprak köleliğini ortadan kaldıran Fransız devrimini süngüyle Rusya sınırlarına kadar taşımıştır. Bu çeyrek yüzyılda yaşanan şiddetin, yitirilen canların haddi hesabı yoktur. Yani cumhuriyet ve demokrasi Avrupa'ya okyanuslar kadar çok kan akıtılarak gelmiştir. Amerika da farklı değildir. 18. yüzyıl ortasına kadar Kuzey Amerika, İngiliz sömürgesiydi. Bu sömürgelerden 13 tanesi 1770'li yıllarda bağımsızlığını ilan etti. Elbette İngiltere bu verimli sömürgelerinin bağımsızlığını bir asilzade selamıyla kabul etmedi. Bağımsızlık, modern tarihin gördüğü en şiddetli, en gaddar savaşlarından biri sonunda kazanıldı. Buna Amerikan devrimi dendi. Amerika bugün bir burjuva demokrasisi yaşıyorsa bunu, devrimcilerinin sömürgeciye karşı gereken her yöntemi kullanmasına borçludur. Amerika ve Avrupa bunu kendileri de gayet iyi biliyorlar, ama bu toplumların yöneticileri, bugün işçi ve emekçiler ayaklandığında veya ezilmiş halklar emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı isyan ettiğinde hemen “terör”, “vahşet”, “insanlık suçu” diye haykırmaya başlıyorlar. Onları anlamak mümkün: Bu ülkelerin hâkim sınıfı burjuvazi, işçi sınıfının sömürülmesine dayanan kapitalizmden ve 19. yüzyılın sonlarında yerleşen emperyalist dünya sisteminden büyük fayda elde ediyor. Bu sisteme her meydan okuyuş karşısında bütün propaganda silahlarını kullanmaları anlaşılır. Peki, Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran eğitimli katmanlarına ve onların solcu kesimlerine ne oluyor? Onlar neden mesela Filistin'de Hamas, sömürgeci Siyonist İsrail devletine kayıplar yaşattığında birden Amerika-Avrupa hâkim sınıflar korosuna katılıyor? Birdenbire Filistin halkının çok gaddar bir yerleşimci sömürge yönetiminin zulmünü tam 75 yıldır yaşamakta olduğunu görmezlikten geliyor? Bu katmanlar Türkiye'nin Batı sistemiyle bütünleşmesinden büyük çıkar sağlıyor da ondan. Kimi doğrudan sermaye ve ticaret yoluyla, kimi parasını oralarda tutarak, kimi ev alarak, kimi vatandaşlık satın alarak, kimi burs ya da derneğine “fon” bekleyerek, kimi her ne sanat ya da bilim icra ediyorsa orada şöhret olma hayaliyle yaşadığı için. İşte bu yüzden bundan yaklaşık 70 yıl önce Türkiye'yi NATO denen korsanlar örgütüne bağladılar. Bu yüzden NATO'nun ve emperyalizmin çıkarına dokunan her mücadeleye karşı olmak için bir kulp bulurlar. Bunların ikiyüzlü dünyalarında Güney Afrika'nın ilk siyahi cumhurbaşkanı Nelson Mandela çok olumlu bir yere sahiptir. Güney Afrika'daki o çok sınırlı kurtuluşun kökünde şiddet yatıyorsa aynı şeyi Filistin'den esirgemek kimin haddine düşmüş?
Yemen'den Endonezya'ya kadar uzanan sahanın muhtemelen büyük bir okyanus ile kaplı olmasının da etkisiyle Filistin için sokaklara dökülen yüz binlerce insanın hangi saiklerle hareket ettiği üzerine çok da düşündüğümüzü zannetmiyorum. Eğer bu hareketlenme sadece okyanus bölgesiyle sınırlı kalsaydı ehemmiyeti üzerinde durmaya gerek kalmayabilirdi. Ne kadar geniş bir saha olsa da bölgesel bir olay denilip geçilebilirdi. Fakat aynı fikirlerin Batı başkentlerinde de yüz binleri sokaklara döktüğü görülüyor. İngiltere, ABD, Fransa ve Almanya'nın “vekil kolonisi” olarak hareket eden İsrail'in hususen Gazze'de ve umumen bütün Filistin'le birlikte Doğu Akdeniz'de tatbik ettiği soykırım ve büyük yıkım neredeyse dünyanın her bir bölgesinde büyük tepkilere yol açtı. Türkiye'de de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısıyla milyonlar meydanlarda toplandı. Bu kadar geniş bir sahada milyonların aynı fikir etrafında birleşmesini bir ilk olarak görebiliriz. Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Kuzey Amerika'ya ve oradan da Avrupa'dan tekrar Asya'ya milyonları aynı fikir etrafında bir araya getiren önemli olay Gazze'deki muazzam direniştir. Bugün bu direniş, geçmişten farklı olarak ilk defa bütün dünyaya yeni bir şey söylemeyi başardı. Zira İsrail'in yerleşimci müstemlekeciliği yaklaşık yüz yıldır sürekli olarak yayılmacı bir anlayışla yerli nüfus aleyhine genişlemişti ve İsrail her bir dönemde bugünkünden farklı bir politika takip etmemişti. Yerleşimci kolonyalist bir yapı olan İsrail, yaklaşık yüz yıldır ABD ve İngiltere'nin himayesinde (İngiltere'nin kurduğu rejimin adı manda ve himayedir) Filistin'de her türlü kötülüğü irtikâp etmekte bir sakınca görmemişti. Bu açıdan bugün dünyanın her yerinde Filistin lehine milyonların sokaklara dökülmesi ve meydanlarda toplanması bizi yeni fikri anlamaya zorlamaktadır. Kolonyalist bir ideoloji olan Siyonizm geride kalan bunca zamanda kendini Yahudi ilahiyatının bir meselesi olarak takdim etmeyi başarmıştı. Kuşkusuz bunda II. Dünya Savaşı'nın arifesinde Orta Avrupa'da yaşanan hadiseler büyük bir rol oynamıştı. Bu gerekçe ile Siyonist hareket Yahudi ilahiyatını merkeze alarak Filistin topraklarında yeni bir müstemleke- koloni devletin vahşetini gözlerden uzak tutmayı başardı. Hâlbuki daha ortaya çıktığı ilk dönemde bile Siyonizm'in kurucu babaları İsrail'i Avrupa'nın uzantısı koloni yapı olarak tasarlamıştı. Fakat özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yahudi ilahiyatı baskın bir ideolojik açıklamaya dönüştü. Bu anlatının Türkiye'deki etkisinin diğer ülkelere nazaran daha ağır olması üzerinde durmamız gerekir. Zira bu yeni koloni-müstemleke yapı kaybedilen Osmanlı toprakları üzerinde inşa edilmekteydi. Buna rağmen Türk kamuoyu da Yahudi ilahiyatına teslim oldu. Muhtemelen bu yöndeki propagandalar Türkiye'de çok güçlüydü. Bunun bir sonucu olarak bu son gelişmeler esnasında bile Ortadoğu'da teopolitik savaşlar gibi tuhaf başlıklar ortaya çıktı.
Dünya Bankası, ülkeleri gelir gruplarına göre sınıflandırırken, yüksek gelirli, orta gelirli ve düşük gelirli ülkeler olarak ayırmaktadır. Bu sınıflanma için de belli kişi başı gelir dilimlerini kullanmaktadır. Dünya Bankası'nın 1 Temmuz 2023 tarihinde açıkladığı yeni verilerine göre kişi başı geliri 1.135 doların altında olan ülkeler düşük gelirli ülkeler, 1.136- 13.845 dolar arası olan ülkeler ise orta gelirli ülkeler olarak belirlenmektedir. Bununla beraber orta gelirli ülkeler için belirlenen gelir aralığı geniş olduğu için 1.136 - 4.465 dolar arasında olan ülkeler alt orta gelirli ve 4.466- 13.845 dolar arasında olan ülkeler de üst orta gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Bununla beraber, 13.846 dolar ve daha yüksek olanlar ülkeler de yüksek gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. ÜLKE GELİR GRUPLARINDA YER ALAN ÜLKELER Yüksek gelirli ülkelere baktığımızda toplam olarak 83 ülke bu grupta yer alırken, 108 ülke orta gelirli ülkeler grubunda ve 26 ülke ise düşük gelirli ülkeler grubunda yer almaktadır. Yani ülkeler ağırlıklı olarak orta gelir grubunda yer almaktadır. Yüksek gelirli ülkelerin en fazla Avrupa'da olduğu görülürken, düşük gelirli ülkeler de Afrika kıtasında yer almaktadır. Avrupa'da düşük gelirli ülke yer almazken sahra altı Afrika'da da yüksek gelirli ülke bulunmamaktadır. Ayrıca, Kuzey Amerika'da da tüm ülkelerin yüksek gelirli ülkeler grubu içerisinde yer almaktadır. TÜRKİYE VE GELİR GRUBU Türkiye ise sahip olduğu 10.659 dolarlık kişi başı geliri ile üst orta gelir grubunda yer almaktadır. Yeni açıklanan Orta Vadeli programda Türkiye kişi başı gelirini 2025 yılında 13.717 dolara ve 2026 yılında 14.855 dolara yükselterek yüksek gelirli ülkeler grubunda yer alacağı beklenmektedir. Yüksek gelirli ülkeler grubuna girmek, ülkenin bulunduğu gelir sınıfın değişmesinin yanında ülke algısı, kredi derecelendirme notları, uluslararası yatırımcıların beklentileri ve en önemlisi de ülke risk priminin olumlu açıdan değişeceği açıktır. Bu göstergelerin değişmesi birçok makro ekonomik göstergede çarpan etkisi yaparak çok hızlı bir olumlu değişimi de beraberinde getireceği açıktır. Türkiye 2013 yılında yüksek gelirli ülkeler grubuna girmeye yakın iken, sonradan yaşanılan birçok olay nedeniyle yakalanmayan bu hedefin, yeni dönemde yakalanması için önemli fırsatlar olduğu da açıktır. Bu nedenle öncellikle yüksek gelirli ülkeler için belirlenen kişi başı gelire ulaşmak ana hedef olmalıdır.
İsrail'in Filistin topraklarında uyguladığı tarihte eşi benzeri görülmemiş soykırımı Avrupa devletlerinden İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda'nın açıktan desteklemesi şu ana kadar alıştığımız dünyanın yıkıldığının belgesidir. İtiraf edelim ki bu, çoğumuz için kaygı verici bir durumdur. Anılan devletlerin İsrail'e verdikleri destekle ilgili herhangi bir sınırlama olmadığı da kendi beyanlarıyla sabittir. Bu, onların İsrail'i İslam coğrafyasında bir koloni olarak inşa etmelerinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla Filistinlilere reva görülen soykırım onların eseridir ve hâlihazırda da İsrail'i teşvik etmektedirler. Bu da asıl sorumlunun ABD ile birlikte adı geçen Avrupa ülkeleri olduğunu gösterir. Onların İsrail'i desteklemekten vazgeçmeyecekleri çok açıktır. Batı ülkelerinin İsrail'e desteği sıradan bir hadise değildir. Bu durum, onların Yahudilerle ilgili geçmişte yaşadıkları tecrübelerin bir sonucu da değildir. İsrail, Batı ülkelerinin Yahudilere uyguladıkları baskının bedeli olmaktan ziyade İslam coğrafyasının merkezinde yeni bir koloni devlettir. Bu da İsrail'in ortaya çıkma sürecini 19. yüzyıl kolonyalizmi ile ilişkilendirmeyi zorunlu hâle getirir. 19. yüzyılda iyice gelişen yayılmacılık ideolojisi 20. yüzyılda İsrail'in varlığında şekillenmiştir. Bu açıdan İsrail'in varlığını izah etmek için Almanya'ya odaklanmak yanıltıcıdır. Anglosaksonların Kuzey Amerika'daki tarihi ile İsrail'in Filistin'deki varlığı birebir örtüşür. Bu da ABD tarihini yeni baştan değerlendirme mecburiyetini ortaya çıkarır. Bugün ABD'nin bağımsızlık savaşı gibi allanıp pullanmış hadiseleri başka bir bağlamda değerlendirmek zorundayız. 13 koloni, İngiltere'nin Kuzey Amerika'da eyaletleriydi. Bu yapıların formu değişti ve daha büyük bir eyalet ortaya çıktı. Yeni ve büyük eyaletin bir devlet olarak ortaya çıkmasını bağımsızlık savaşı ile taçlandırarak bir bakıma anti kolonyalist bir hareket algısına yol verildi. Hâlbuki birleşik eyaletler, Batı'ya doğru genişlemek istiyordu. Yani tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle o topraklarda yaşayan yerli ahaliyi topraklarından adeta jiletle kazıyacaklardı. Böylelikle uzak coğrafyalarda yeni Avrupalar icat edilecekti. ABD'nin dillerden düşürülmeyen o çok meşhur ilk dönem başkanlarının alamet-i farikası bu yeni Avrupaların icadı için yerli ahaliyi sistematik bir şekilde soykırıma tabi tutmaktır.
atı'nın bütün dünya üzerinde ahlâkî üstünlüğünü kaybettiğini kanıtlayan örnekleri tekrar tekrar görüyoruz. Bu sefer Filistinlilerin şahsında bütün insanlığı tehdit ediyorlar. Vahşî, barbar, gayr-i medenî ve demokrasi düşmanı gibi döneme göre değişen kavramlardan birini Batı medeniyetinin yayılmacılığı bağlamında yeniden piyasaya sürdüler ve yüzyıllardır yaptıkları gibi “yerliler” karşısında gerçek kimliklerini ortaya çıkardılar. Önlerine çıkan herkesi “mekân”dan temizleyerek ilerlemektedirler. İngiltere, ABD ve Fransa'nın herhangi bir şarta bağlı kalmaksızın İsrail'i desteklediklerini tekrar tekrar ilan etmesi bütün insanlık için önemli bir sorundur. Fransa'nın İslam coğrafyasında Anglosaksonlarla birlik olup “Yahudi devleti”ne karşılıksız destek verdiğini açıklaması geleceğe dair çok önemli işaretler olarak görülmelidir. Geriye bu işaretlerin değerlendirilmesi kalıyor. Filistin'de yaşanan büyük felaketin sorumluları birinci derecede bu ülkelerdir. Almanlar da kayıt şartsız destek vermekte bir sakınca görmedi. Onlar da Anglosaksonların peşinden gitmek istediklerini bütün dünyaya gösteriyor. Alman Başbakanı'nın İsrail havaalanında “yerlerde yuvarlanarak” kendini ve Alman milletini aşağılamak pahasına Filistinlilere yapılan zulmü desteklemesi salt Hitler döneminin günahı ile izah edilemez. Ne yazık ki Batı dünyasında diğer coğrafyalara karşı takınılan tutum bakımından devletlerin takip ettiği siyasetle sınırlı olmayan bir soruna odaklanmak zorundayız. Görebildiğimiz kadarıyla ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde aydınlar ve genel olarak halk Batı'nın ahlâkî üstünlüğünün kaybıyla ilgili herhangi bir sorumluluk üstlenmeye eğilimli değildir. Daha önce Sartre için söylediklerimizi bu kez genelleştirerek söyleyebiliriz. Kolonyal bir ideoloji olarak ortaya çıkan Siyonizm karşısında seslerini yükseltmemeleri süregiden katliamlara destek anlamına gelir. Bu da ahlâkî üstünlüğün kaybının nerelere uzandığını gösterir. Kolonyal bir ideoloji olan Siyonizm'e boyun eğmektedirler. Eleştirel tutum Siyonizm gündeme gelince rafa kaldırılıyor. İngiltere ve ABD Batı dünyasını peşine takarak yüzyıllardır Kuzey Amerika'da uyguladıkları sistemi Filistin'e tatbik etmektedir. Bugün Filistin'de insanı insan olmaktan utandıran İsrail saldırılarının sorumluları birinci dereceden İngiltere, ABD ve Fransa'dır. Almanlar da onların peşi sıra gitmektedir. Bu gerçeği tekrar tekrar vurgulamak zorundayız. Onlar İsraillilere savunma hakkı diyerek Filistin'in her halükarda Yahudilerin iskânına açılmasını kastetmektedir. Batı dünyası Filistin'i yeni müstemleke toprağı olarak görmekte ve Batılı milletlerin yerleşimine uygun hâle getirmektedir. Bu sebeple İsrail'in bütün suçlarına ortak olmakta çok hevesli görünüyorlar. Alman Başbakanı'nın İsrail havaalanında yerlerde yuvarlanma görüntüleri başkaca bir anlama gelmez. İsrail'in insanlığa karşı işlediği suç Batı dünyası için kara bir lekedir ve bu durum herhangi bir ülkenin ya da milletin her an Batı ülkelerinin saldırısına açık olduğunu gösterir. Artık bütün dünyanın Batı sorunu vardır. Bu, çok katmanlı bir sorundur ve Batı dünyasının tehditleri karşısında önlem almamanın faturası ileride çok daha ağırlaşacaktır. Bugün Filistin'de önce bir hastanenin bombalanması ve daha sonra enkazı kaldırmak için koşanların bombalanması tehdidin boyutlarını görmek için yeterlidir.
İrritabl-huzursuz bağırsak sendromu (IBS), en sık teşhis edilen gastrointestinal durumdur.1 İngiltere'de yapılan 10 yıllık bir çalışmada her 5 kişiden birinde IBS ile uyumlu semptomlar bildirilmiştir.2 IBS; bu tür semptomlara neden olacak başka bir hastalığın yokluğunda, ishal ya da kabızlık gibi değişen bağırsak alışkanlıkları ile karın ağrısı veya rahatsızlığının varlığı ile tanımlanan semptom temelli bir durumdur. Kadınlarda daha yaygın olarak karın ağrısı ve kabızlık bildirilirken, erkeklerde daha yaygın olarak ishali bildirilmiştir.3 Prevalansın ise yaşla birlikte azaldığı görülmektedir. Kuzey Amerika'da, IBS'nin nüfus prevalansı yaklaşık %12'dir. IBS en yaygın olarak Güney Amerika'da (%21,0) ve en az Güneydoğu Asya'da görülür (%7,0).4 Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve İsrail'de IBS semptomları kadınlarda erkeklere göre 1,5 ila 2 kat daha yaygınken, Asya'da daha fazla parite var gibi görünmektedir. Ülkemizde İzmir, Diyarbakır, Sivas ve Elazığ'da yapılan çalışmalarda ise IBS prevalansı %6.2 ile %19.1 arasında değiştiği bildirilmiştir.5,6 Tanım Roma IV kriterlerine göre; İrritabl barsak sendromu (IBS), son üç ayda ortalama haftada en az bir gün, belirtilen semptomlardan iki veya daha fazlasıyla birlikte tekrarlayan karın ağrısı olarak tanımlanır.7 Bu semptomlar; defakasyon ile ilişkili (sonrasında rahatlama), dışkılama sıklığında değişiklik dışkının biçimindeki/görünüşündeki bir değişiklik IBS'nin alt tipleri şu şekilde tanımlanmıştır:8 Baskın kabızlık ile IBS (IBS-C) – Hasta, anormal bağırsak hareketlerinin genellikle kabızlık olduğunu bildirir (BSFS'de tip 1 ve 2) Baskın ishalli IBS (IBS-D) – Hasta, anormal bağırsak hareketlerinin genellikle ishal olduğunu bildirir (BSFS'de tip 6 ve 7) Karışık bağırsak alışkanlıklarına sahip IBS (IBS-M) – Hasta, anormal bağırsak hareketlerinin genellikle hem kabızlık hem de ishal olduğunu bildirir (tüm anormal bağırsak hareketlerinin dörtte birinden fazlası kabızlık ve dörtte birinden fazlası ishaldir) Sınıflandırılmamış IBS – IBS için tanı kriterlerini karşılayan ancak diğer üç alt tipten birine doğru bir şekilde kategorize edilemeyen hastalar. Klinik IBS, kronik karın ağrısı ve değişken bağırsak alışkanlıkları ile süren bir sendromdur.9 Karın ağrısı çoğunluklar değişken yoğunlukta, yerlerde ve alevlenmelerle gelir. Karın ağrısı bazı hastalarda dışkılama ile hafiflerken, bazılarında artabilir.9,10 Yeme-içme, duygusal stres ağrıyı şiddetlendirebilir. İshal hafif-orta şiddette ve gevşek dışkı ile karakterizedir. Hareketlenme sıklıkla sabah saatlerinde ve yemeklerden sonra ortaya çıkar. Hastalarda kramp şeklinde karın ağrısı ve tenesmus izlenir. Kabız hastalarda da tenesmus yaygındır. Dışkı sert ve küçük silindirler şeklindedir. Tanı araçları IBS tanısı için belirli bir laboratuvar testi yoktur. Yapılan testlerin amacı alternatif tanıları dışlamaktır. Tam kan sayımı dışında hastalardan çölyak hastalığı için serolojik testler; enfeksiyon ya da giardia için gaita tahlili istenebilir.11 Ayrıca yaşa uygun olarak kolorektal kanseri ya da iltihabi bağırsak hastalıklarını dışlamak için kolonoskopi önerilebilir. Kabızlık ya da şiddetli karın ağrısı tarifleyen hastalarda batın görüntülemesi istenebilir. Tedavi Günlük yaşam kalitesini bozmayan ve aralıklı semptomları olan hastalarda öncelikle yaşam tarzı değişikliği ve diyet uygulanırken ilerlemiş ve yaşam kalitesini bozan olgularda farmakolojik tedaviler tercih edilir. Non-farmakolojik tedavi Hasta öncelikle hastalığı hakkında bilgilendirilmelidir. Malignite riskini arttırmasa dahi bu hastalığın kronik bir hastalık olduğu bilincine varmalı ve tedavi sürecinde istikrar sağlamalıdır.12 Hasta diyetine mutlaka dikkat etmelidir. Genel olarak gaz yapan gıdalardan uzak durmak, hatta bazı vakalarda diyetten laktozu çıkarmak yardımcı olabilir. Geleneksel bir IBS diyetinde; düzenli yemek düzeni, büyük öğünlerden kaçınma, yağ, çözünmeyen lifler,
ABD'nin Büyük Okyanus kıyısında, sel ve toprak kayması riski nedeniyle binlerce kişinin evlerinden tahliye edilmesinden bir gün sonra yoğun yağış ve rüzgar California'yı vurdu. ABD Başkanı, Meksika'da Kuzey Amerika liderler zirvesinde gündeminde neler var? Biden'ın başkan yardımcılığı dönemine ait gizli belgeler, bir dönem ofis olarak kullandığı Washington'daki bir düşünce kuruluşunda bulundu. İsveç'te konuşan Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell FED'in enflasyonla mücadele için bağımsız olması gerektiğini söyledi. ABD ile İsveç arasında askeri müzakerelere başlandığı açıklandı. NATO ve AB “işbirliğini güçlendirme” bildirisi imzaladı. Prens Harry'nin İngiltere ve dünyada merakla beklenen yeni kitabı ‘Yedek' piyasaya çıktı. Kitap, İngiltere de nasıl yankı buldu? Ayrıntılar Stüdyo VOA yayınında
Türkiye'nin 2022 yılı ihracat rakamı açıkladı. Türkiye'nin ihracatı 2022 yılında 254,2 milyar dolara yükseldi. Ekonomik büyümenin sürdürülmesi, istihdamın artışı, cari açığın finanse edilmesi, rekabet gücünün arttırılması ve ekonomide dışa açıklığın getireceği kazançlar açısından ihracat, çok önemli bir ekonomik büyüme modeli ve stratejisidir. İHRACAT NEDEN ÖNEMLİ? İhracat, ekonomik büyümenin sürdürülmesi ve ekonomik büyümenin en önemli ve istenilen kaynağı olması açısından önemli.1980'li yıllarda bir çok ülke ihracata dayalı ekonomik büyüme stratejisi ile yüksek ekonomik büyüme rakamlarına ve yüksek GSYH rakamlarına ulaştı. İhracata dayalı büyüme yaklaşımının benimsendiği bu modelde, ekonomik büyüme oranının sürdürülmesi ve hızlandırılması ihracatın artırılması gerekiyor. Özellikle Uzakdoğu Asya ülkelerinin ve içinde Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerde 1980'li yıllarda ihracata önemli teşvikler verilerek, ihracatın ekonomik büyümenin temel itici faktörü haline getirildi. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinde sürdürülebilir bir büyüme için artan ve çeşitlendirilmiş bir ihracat yapısı çok ama çok önemlidir. Diğer yandan, ihracat artışı gerçekleştiğinde ekonomide üretim faktörleri daha verimli kullanılacağı gibi, ölçek ekonomilerinden faydalanma açısından önemli imkanlar doğacaktır. Bu sayede ekonomilerin dışa açılması, rekabet gücü elde etmeleri ve üretim için yeni teknolojilerin sağlanması daha kolay olacaktır. Ayrıca, bir çok ekonomi için gerekli olan döviz ihtiyacının karşılanması, üretim için gerekli olan ara ve yatırım malları ihtiyacının ithalat ile sorunsuz karşılanması için ihracat hayati derecede önemli hale geliyor. En önemlisi de, ihracat artışı ile beraber ekonomik büyümede meydana gelen artış istihdamı arttıracağı gibi farklı ürünlerin üretimi için farklı meslekler olan ihtiyaç edeniyle de nitelikli işgücü için itici güç olacaktır. RAKAMLAR İLE İHRACAT Türkiye'nin ihracat gerçekleştirdiği ülke sayısı 200‘den fazla ülke ve bölge oldu. Yani dünyanın birçok ülkesine ihracat yapılmaktadır. Türkiye'nin en fazla ihracat gerçekleştirdiği ilk beş ülke Almanya, ABD, Irak, Birleşik Krallık ve İtalya oldu. Türkiye'nin birim ihracat değeri 2021 yılına göre yüzde 14,7 artırarak 1,44 dolara yükseldi. Sektörler bazında kimyevi maddeler ve mamulleri 33,5 milyar dolarla 2022'nin ihracat şampiyonu olurken, ihracatta önemli bir sektör olan otomotiv endüstrisi 31 milyar dolarla ikinci ve hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ise 21,2 milyar dolarla üçüncü sırada yer aldı. TL ile ihracat yapılan ülke ve bölge sayısı 197'ye ulaştı. İhracat bölgeleri açısından bakıldığında 2022 yılında Avrupa Birliğine (AB) olan ihracat yüzde 12 oranında artış gerçekleşirken, Yakın Doğu ve Orta Doğu ülkelerine ihracat yüzde 19,3, Kuzey Amerika ülkelerine olan ihracat artış oranı yüzde 17,1, AB dışı, Avrupa ülkelerine yüzde 16 ve Kuzey Afrika bölgesine olan ihracat artışı ise yüzde 9,8 oranında gerçekleşti. twitter.com/erdalkaragol
Şeytani varlıkları ve ürkütücü şehir efsanelerini paylaştığım serinin yeni bölümünde, Kuzey Amerika'dan yüz yıllar önce yayılan öyküsü günümüze kadar ulaşmış, insan etiyle beslenen yamyam yaratık WENDIGO'yu inceledim. İyi dinlemeler...Cem'den Dinle YouTube: https://www.youtube.com/c/CemdenDinleInstagram: cemdendinleİletişim & İşbirliği: cemdendinle@gmail.comFon Müziği / Music: Ghost – CO.AG Musichttps://www.youtube.com/channel/UCcavSftXHgxLBWwLDm_bNvA
Covid'in ikinci yılını devireceğimiz şu günlerde grip salgını da sağolsun kendini gösterdi. ÜSYE bulguları ile gelen hastalarda acaba Covid mi? Grip mi? dilemmasını yaşamak yetmezmiş gibi komşudan gelen Batı Nil Virüsü (BNV) ile ilişkilendirilmiş ölüm haberlerine "eyvah" demedim diyemeyeceğim. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ecdc)'nin geçen haftaki verilerine göre 1 Ocak 2022 - 21 Eylül 2022 tarihleri arasında AB ülkelerinde 1000'e yakın pozitif vakanın 231'i Yunanistan'da bildirilmiş ve ölüm bildirimlerinin(51) 28'i İtalya, 20'si Yunanistan'da gözlenmiş. Hal böyle olunca eskilerin meşhur sözü " Komşuda pişer bize de düşer" sözü aklıma geldi. Malum önümüz kış, sezon açıldı. ÜSYE bulguları ile gelen hastaların ayırcı tanısına Batı Nil Ateşi'ni de eklememiz gerekebileceğini düşünerek sizlere bu yazıyı hazırladım. Keyifli okumalar dilerim. EPİDEMİYOLOJİ Batı Nil Ateşi, Japon ensefalit virüs antijen kompleksinin bir üyesi olan Batı Nil (WN) virüsü, ilk olarak 1937'de Uganda'nın Batı Nil eyaletinde hastadan alınan bir kan örneğinden izole edilmiş. İlk zamanlarda halk sağlığı açısından önemsiz olduğu düşünülmüş, ta ki 99 yılında Amerikan'nın New York şehrinde 62 ensafalit vakası çıkana kadar.1 İlk çalışmalar, Kuzey Amerika görülen WN virüsünün Orta Doğu kökenli olduğunu öne sürerken, sonraki analizler WN suşlarının Kuzey Afrika'dan geldiğini göstermiş. Avrupa'da ise ilk büyük salgın 1996'da Romanya'da gözlendi. O zamandan beri, İspanya, İtalya, Yunanistan, Ukrayna ve Rusya Federasyonu'na (Volgograd, Astrakchan ve Rostov) kadar uzanan sporadik insan vakaları rapor edildi. 2010'dan 2018'e kadar, Avrupa Birliği ülkelerinde 110 ila 991 nöroinvaziv hastalık vakası bildirilmiş.2 BULAŞ WN virüsünün enfeksiyonları " Culex" isimli dişi sivrisinek ısırıklarından kaynaklanır. Asıl konak kuşlardır. Virüs, sinek-kuş-sinek döngüsü içinde korunur. İnsanlar, atlar ve diğer memeliler tesadüfi veya son konakçıdırlar. İnsan son konakçı olduğundan vektör aracılığıyla kişiden kişiye bulaş gözlenmez. Anneden çocuğa, plasenta ve anne sütü yoluyla geçiş gösteren çalışmalar bulunmaktadır.3 Bazı çalışmalarda organ nakli ve kan transfüzyonu sonrasında bulaş bildirilmiş.4,5 Batı Nil Virüsünün Yaşam Döngüsü PATOFİZYOLOJİ WN, Flavivirüs cinsi Flaviviridae ailesinden tek sarmallı RNA virüsüdür. Sivrisinek, viral yükünü konakçıya tükürüğü vasıtasıyla bulaştırır. WN virüsünün subkutan inokülasyonu takiben yayılımı üç fazda gerçekleşir. Erken fazda, dermal dendritik hücrelerde ve keratinositlerde viral replikasyonu gerçekleşir. Bu fazı, viseral organ yayılım fazı ve merkezi sinir sistemi fazı takip eder.6 KLİNİK Batı Nil (WN) virüsü ile enfekte olmuş kişilerin çoğu asemptomatiktir; semptomlar enfekte hastaların sadece yüzde 20 ila 40'ında görülür. Enfeksiyon için tipik inkübasyon periyodu 2 ila 14 gün arasında değişirken, immünsuprese konaklarda daha uzun kuluçka periyotları gözlemlenmiştir. Hastalık ani başlangıçlı ateş, baş ağrısı, halsizlik, sırt ağrısı, miyalji ve iştahsızlık ile karakterizedir. Gözlerde ağrı, farenjit, bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı da görülebilir. Tipik semptomlar 3-10 gün arası sürerken, şikayetlerinin 10 günden daha fazla sürdüğü vakalar da literatürde bildirilmiştir.7 Hastaların %25-50 sinde, bir haftadan kısa süren, göğüste, sırtta ve kollarda gözlenen makülopapüler karakterde, bazen kaşıntının da eşlik ettiği döküntü görülebilir.8,9 Batı Nil virüsü enfeksiyonu ile ilişkili yaygın makülopapüler döküntü9 WN virüsü nöroinvaziv hastalığı, ateşin eşlik ettiği, menenjit, ensefalit, felç gibi hastalık paternleri ile kendini gösterebilir. Ensefalit, ileri yaş gruplarında menenjitten daha sık gözlenirken, menenjit çocuklarda daha sık görülür. Nöroinvaziv hastalık rapor edilen grupta ölüm oranı yaklaşık yüzde 10 olarak bildirilmiş. Ölüm için risk faktörleri arasında; ileri yaş, erkek cinsiyet, şiddetli kas güçsüzlüğünun eşlik ettiği ensefalit, bilinç değişikliği,
Berk Karan-Özgür Ozan Erdoğan ikilisi bu bölümde Vuelta'nın ikinci hafta etaplarını, Wiebes'in güç gösterisini ve bisikletin Kuzey Amerika'ya dönüşünü değerlendiriyor.
Kanada Ulusal Savunma Bakanı Anita Anand, Kuzey Amerika kıta savunmasını modernize etmek için gelecek 6 yılda 4,9 milyar dolar harcayacaklarını bildirdi.
Son zamanlarda Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da Müslümanlara yönelik saldırıların yeniden arttığına dair haberler okuyoruz. Ne yazık ki bu saldırılar belirli aralıklarla ve düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Eğer bu saldırılar görüldüğü gibi belirli aralıklarla ve bir sistem dâhilinde yapılıyorsa muhakkak bir siyasetin yansıması olarak düşünülmelidir. En son saldırı Kanada'nın Toronto şehrinde bir camiye yönelik olarak teravih namazı çıkışında yapıldı. Saldırganların rastgele ateş ettiği bildiriliyor. Batı ülkelerinde Müslümanlara yönelik saldırılar, üzerinde düşünülmüş ve çerçevesi iyi çizilmiş bir siyasetin yansımasıdır. Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip siyasî partiler, Müslümanlara ne yapmalı sorusunu, siyasî bir mesele olarak ciddî biçimde tartışıyor. Marine Le Pen ile Emmanuel Macron arasında derece farkından bahsedilebilir
Savaş Şafak Barkçin Çağrışımlar'ın bu bölümünde "Amerika Nasıl Kuruldu?" başlığı üzerinde duruyor. Savaş Şafak Barkçin bu bölümde başlıca şunları anlattı; Serdar Tuncer: Geçen program çok kıymetli bir yerde kaldık ve dedik ki aman heba etmeyelim buradan sonrası mühim. Niye mühim? Bu meseleyi, konuştuğumuz mevzuyu anlayabilmek için buraya dair iyi bir kanaat sahibi olabilmek için belki yüzlerce, binlerce kitabı okumak, bunlardan bir tecrübe ortaya çıkarmak, bir kanaat, bir fikir haline getirmek, bütün bunlar lazım e hangi birimizin bunları okuyacak imkanı var, vakti var ya da oradan çıkacak fikri hangi birimiz doğru tespit edebileceğiz fakat hem okuduğuna, hem gördüğüne, hem yorumladığına, hem de oradan bir fikir ortaya çıkardığına itimat ettiğimiz bir hocamız var, Savaş Barkçin Abi. Dolayısıyla mevzu mühim diye o yarıdan devam ediyoruz, alakalısı buyursun... Peki, kuruluştaki Osmanlı tecrübesinden bahsettiniz, Amerika'da da benzer bir durum var dediniz ve kaldık, buyrun... Savaş Şafak Barkçin: Şimdi, tabi Amerika'nın daha farklı bir konumu var çünkü Amerika aslında laboratuvar gibi bir ülke. Neden? Çünkü o kıta güya keşfedildiğinde, güya... Serdar Tuncer: Niye güya? Savaş Şafak Barkçin: Çünkü üzerinde adamlar yaşıyor zaten. Batı onu keşfetti, orası zaten vardı. Üstelik bir de onları doğradılar, korkunç katliamlardır. Orada yaşayan yerlilerin katliamları vesaire korkunçtur yani Güney Amerika, Kuzey Amerika biraz bunları bilmek lazım. İngiliz sömürgesi olduğu için İngilizler oraya daha çok hakim oldu, Kuzey Amerika'yı kastediyorum dolayısıyla onlar oraya işte Afrika'dan, kendi sömürgelerinden bir sürü gariban zenciyi getirdiler, insan hüviyetinde bile değil mal hüviyetinde onları asırlarca sömürdüler. Bugünki zenginliklerinin çok önemli kaynağı o. Şimdi Amerika'nın farkı şuradan orada zaten yerleşik devletler, öteden beri gelen, birbiriyle işte alıp veren, birbiriyle savaşan medeniyetler, devletler diye bir şey yok. Orası güya tarihsiz bir yer, tabiki tarihli bir yer de öyle birbirleriye sürekli savaşan ve birbirleriye sürekli kaynaşan büyük medeniyetlerin çok olduğu bir yer değil... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Yeti, Wendigo, Karakoncolos Bl. I Soğuğun Üç Canavarı Korku sineması ve korku edebiyatı denince akla gelen ilk podcast Gerisi Hikaye'nin yeni bölümüne hoş geldiniz. Ciddiyeti elden bırakmayan en eğlenceli programda bu hafta üç canavar daha konuşmaya başlıyoruz. Bu haftanın konukları Yeti ve Wendigo olacak. Himalayalar'ın kar kaplı zirvelerinden Kuzey Amerika'nın çetin ormanlarına doğru buz gibi […] The post Yeti, Wendigo, Karakoncolos Bl. I- s09e08 – Gerisi Hikaye appeared first on Gerisi Hikaye Korku Konuşmaları.
Mert Aydın ve Alp Ulagay, dünya spor gündemini Londra'dan yorumluyor. 1. KISIM: MİLLİ SORUN: Çok zayıf ülkeler ve anlamsız maçlar. Bir fikstür reformu. Güney Amerika ve Kuzey Amerika konfederasyonlarının sorunu. / Türkiye Asya'da ne yapardı/ İngiltere'nin geleceği 2. KISIM: SACCHI VE MILAN: Sacchi'nin Immortals kitabi. 1988-1990 arasındaki Milan efsanesi. / Sacchi'nin üç Hollandalı'yı ikna etme süreci. Real ve Steaua'nın uğradığı hezimetler. / Barış Manço'nun efsane TV röportajı ve Van Basten-Gullit-Rijkaard
Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by skypeturkish.com Bugün 22 Ekim 2021 Cuma. Basit Türkçe ile Haberler'in bu haftaki bölümüne hoş geldiniz. Güney Kore İlk Yerli Roketi Nuri'yi Uzaya Gönderdi Güney Kore, ilk yerli roketini başarıyla fırlattı ve uzaya gönderdi. Bu proje 12 yıl sürdü. Güney Kore proje için 2 milyar dolar harcadı. Roketin adı Nuri. Nuri Korece "Dünya" anlamına geliyor. Nuri, başkent Seul'ün 500 kilometre güneyindeki Goheung Üssü'nden fırlatıldı. Roketin ağırlığı 200 ton, uzunluğu 47 metre. Nuri, içinde 1 buçuk ton ağırlığında bir uydu taşıyor. Bu uydu uzayda deneyler yapacak. Nuri ve uydusu yerden 800 kilometre mesafede yörüngeye oturacak. Nuri'nin 6 adet motoru var. Güney Kore böylece Dünya'nın yörüngesine başarıyla roket gönderen 7. (yedinci) ülke oldu. Diğer ülkeler ABD, Rusya, Çin, Japonya, Hindistan, İsrail ve İran. Güney Kore, 2030 yılına kadar Ay'a gözlem aracı yollamayı hedefliyor. Alec Baldwin Film Setinde Görüntü Yönetmeninin Ölümüne Neden Oldu Ünlü aktör Alec Baldwin, bir kovboy filminde hem başroldeydi hem de filmin prodüktörüydü. Film çekimi sırasında yanlışlıkla ateş açtı. Olay, ABD'nin New Mexico eyaletindeki "Rust" filminin çekimlerinde meydana geldi. Bu olayda görüntü yönetmeni Halyna Hutchins hayatını kaybetti. Yönetmen Joel Souza yaralandı. Joel Souza'nın tedavisi yoğun bakımda sürüyor. Polisler olaydan sonra Baldwin'i sorguladı. Ancak polis sözcüsü, resmi bir suçlama olmadığını söyledi. Before we continue, here are our usual reminders: Please share our episodes with other Turkish learners and follow our show on your podcast platform. For the best private Turkish lessons out there that you can take literally anywhere in the world on Skype or Zoom, please visit skypeturkish.com. Maybe you already understand Turkish but you want to practice your conversational skills. Or maybe you can talk fluently, but you want to be able to understand the grammar behind it and write! We know that your needs are different, and the best way to improve your level can be an online private lesson. In any case, just take a look at skypeturkish.com! ABD, Tayvan'ı Savunacak ABD Başkanı Joe Biden, bir soru üzerine "ABD'nin bu yönde bir taahhüdü bulunuyor" dedi. Çin Tayvan'a saldırırsa Tayvan'ı savunacaklarını söyledi. Açıklamanın ardından konuşan bir Beyaz Saray sözcüsü, politikada bir değişim olmadığını belirtti. ABD yönetimi, bu konuda bilinçli olarak muğlak açıklamalar yapıyordu. Muğlak; belirsiz, kesin olmayan demek. ABD'nin bu politikasına "stratejik muğlaklık" deniyordu. Vikingler Amerika Kıtasına Kristof Kolomb'dan 471 Yıl Önce Gitti Yeni bir araştırmaya göre, Vikingler Kristof Kolomb'dan 471 yıl önce Kuzey Amerika'da bir yerleşim kurdu. Bilim insanları yeni tekniklerle ağaç halkalarını inceledi. Bu incelemeler sonucunda, Vikinglerin Kanada'daki Newfoundland'da 1021 yılında bir yerleşim kurduklarını anladılar. Aslında Avrupa'dan bazı grupların Amerika kıtasına Kristof Kolomb'dan çok daha önce gittikleri zaten biliniyordu. Fakat bu kez araştırmacılar tam tarihi verebiliyorlar. Araştırmacılar Norveç'ten gelen Vikinglerin kurduğu yerleşimde kullanılmış üç ağaç parçası üzerinde çalıştılar. Bu üç tahta parçasının 1021 yılında kesildiğini keşfettiler. Bu araştırmayı Nature adlı bilim dergisinde yayımladılar. Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Medenî, yarı-medenî, vahşi kavramları 19. yüzyıldan kalmadır. 19. yüzyıla emperyal çağ da denilir. Avrupa kolonyalizmi bu yüzyılda zirveye ulaşmıştı. Kuzey Amerika'nın “vahşi” bölgeleri bu yüzyılda Avrupa milletlerinin iskânına açıldı. Britanya, Hindistan'a bu yüzyılda boyun eğdirdi. Afganistan bu yüzyılda egemenlik altına alınmak istendi. Çarlık Rusya'sı Türk coğrafyasında en geniş toprakları
Appsumo Marketplace üzerinde yer alan LTD (ömür boyu kampanya) ile $120,000 satış elde eden RADAAR'ın hikayesini, şirketin kurucusu ve CEO'su Mustafa Ercan Zırh ile konuştuk. Bölümden Notlar: Mustafa Ercan Zırh kimdir? Radaar'ın kuruluş hikayesi Radaar'ın diğer sosyal medya yönetim platformlarından farkı nedir? Fiyatlandırmadaki değişim nasıl gerçekleşiyor? İlk müşterileri edinme: Müşteriler Türkiye, Kuzey Amerika, İngiltere ağırlıklı AppSumo LTD süreci AppSumo Selected Deal vs. Marketplace Deal Product Hunt lansmanı hazırlık süreci İŞ İLANI: Inbound marketing, frontend, bizdev & satış elemanları, support arıyorlar. Başvuru için -> career@radaar.io Bölümden Kişiler/Linkler: Mustafa Ercan Zırh: https://www.linkedin.com/in/mustafa-ercan-z%C4%B1rh-6302025a/ RADAAR: https://www.radaar.io/ Radaar'ın yol haritası: https://product.radaar.io/roadmap Public roadmap, feedback aracı, vb. özellikler süren Frill: https://appsumo.com/products/frill/ Radaar'ın AppSumo LTD sürecinde edindiği deneyimler: AppSumo ile ilk iletişim nasıl gerçekleşti? Selected deal için görüşmeye nasıl başlandı? Selected deal oranları -> %30 Take rate; Marketplace -> 70-90% arası Marketplace'te 25 tane güzel review alma ve selected deal'a tekrar davet nasıl gerçekleşti FB LTD gruplarını nasıl kullandılar, 157 review'e kadar nasıl çıktılar? GB'da 300'e yakın grubun varlığı onları nasıl etkiledi? Başta gruplara girmekte zorlanıp, ardından grup adminlerine ulaşmaya nasıl başladılar? Slack gruplarına nasıl girdiler? Twitter otomasyonunu nasıl yaptılar? YouTube influencer'larına ulaşma hikayeleri LTD kuponu vererek ne sağladılar? LTD sonuçları: 3,054 deal satıldı- 400 küsür refound olmuş -> 2592 aktif kod var 3 ayda elde edilen net gelir $90,000; brüt $120,000 Kurdukları FB grubunda 500'e yakın üyeye ulaşma hikayeleri Marketplace gem -> Marketplace'de bulunan güzel ürünler için kullanılan bir terim Marketplace'te tavsiye edilen kalma süresi: 120 gün
Kölelik... Bir insanın başka birinin mülkü olarak kullanılması. Kuzey Amerika'da yaklaşık 250 yıl süre yasal bir çerçevesi bulunan ve hukuk kaidelerine uygun şekilde sürdürülen kölelik sistemini, bu sistemin dünya halkları ve evrensel hukuk üzerindeki etkisini Ahmet Yeşiltepe'den dinleyin. İç Savaş'tan hemen önce, 1860'da, Amerika'daki yaklaşık 4 milyon kölenin değeri 3,5 milyar doları aşıyordu ve bu o dönemde demiryolları, imalat sektörleri dahil Amerikan ekonomisinin tamamı içindeki en büyük mali varlıktı. ABD'nde kölelik sistemi 6 Aralık 1865'te resmi olarak tamamen kaldırıldı. Peki ya kapitalizmin bir ürünü olan ırkçılık?
Kölelik... Bir insanın başka birinin mülkü olarak kullanılması. Kuzey Amerika'da yaklaşık 250 yıl süre yasal bir çerçevesi bulunan ve hukuk kaidelerine uygun şekilde sürdürülen kölelik sistemini, bu sistemin dünya halkları ve evrensel hukuk üzerindeki etkisini Ahmet Yeşiltepe'den dinleyin. İç Savaş'tan hemen önce, 1860'da, Amerika'daki yaklaşık 4 milyon kölenin değeri 3,5 milyar doları aşıyordu ve bu o dönemde demiryolları, imalat sektörleri dahil Amerikan ekonomisinin tamamı içindeki en büyük mali varlıktı. ABD'nde kölelik sistemi 6 Aralık 1865'te resmi olarak tamamen kaldırıldı. Peki ya kapitalizmin bir ürünü olan ırkçılık?
Bölüm 7'ye Jack Ballers'ın (Mallers) ana akım medya röportajı ile başlayıp, El Salvador'u, Paraguay'ı, Çin'den Kuzey Amerika ve Kazakistan'a doğru olan büyük madenci göçünü, taproot'u ve taproot'un kilitlenmesinden sonra hızını alamayan Bitcoin geliştiricileri ve de onların sunduğu farklı BIP'leri konuştuk. Bize, https://twitter.com/YirmibirBitcoin ve de https://t.me/YirmibirBitcoin üzerinden ulaşabilirsiniz. Bölümde hakkında konuştuğumuz içerikler: https://bitbo.io/ sitesinden metrikleri paylaşıyoruz. 1) Giriş: https://twitter.com/DocumentingBTC/status/1408144323204497413?s=19 * Jack Mallers'ın röportajı 2) https://twitter.com/DocumentingBTC/status/1405592499394125832?s=19 * Paraguay Bitcoin ile ilgili yasa tasarısı haberi 3) https://www.forbes.com/sites/martinrivers/2021/06/17/el-salvador-can-pay-world-bank-in-bitcoin-according-to-charter/amp/?__twitter_impression=true * Dünya Bankasının Bitcoin ile ödeme alması gerekli açıklaması 4) https://twitter.com/PresidenciaSV/status/1408257603721904128 * Nayib Bukele'nin resmi devlet cüzdanı tanıtımı ve 30 dolar değerindeki Bitcoin airdroptan bahsetmesi 5) Bip 118 https://anyprevout.xyz/ 6) Bip 119 https://utxos.org/ 7) Bip 300 https://www.youtube.com/watch?v=oga8Pwbq9M0 8) https://twitter.com/AhmetBeyefendi/status/1408111073358712848?s=19 * 65 liralık bozuk paranın hurda olarak 100 liraya satılabilmesi Çıkış: https://twitter.com/justanothernod3?s=09 'un Rap şarkısı
Kerem Ali Boyla’dan sığırcık ya da diğer adıyla yıldızcık kuşunun hikayesini dinleyin. Her akşam üstü saatlerce gökyüzünde dans etme ritüelini, bunun bir hayatta kalma amacı olduğunu, kuşun bilim insanlarını şaşırtan özelliklerini anlatıyor. Mesela müthiş bir düzen içinde uçan sığırcıklar, birbirine çarpmadan, düzeni bozmadan nasıl uçabiliyor? Bilim insanları araştırmış; her bir sığırcık, kendisine en yakın 7 kuşa bakarak uçuşunu koordine ediyor. Çok kalabalık sürüde de aynı sistem işliyor. Buna “ölçek dışı koordinasyon” demişler. Ve bu, doğada çok az görülüyor. Ölçek dışı koordinasyon, aynı zamanda şu demek; bu sürünün lideri yok. O anda, en önde hangi kuş varsa, diğerleri ona göre hizalanıyor. Programdan bir not daha: Dünya üzerinde hemen tüm kıtalara yayılan sığırcık kuşu aslında bir Avrupa kuşu. ABD’ye gitmesi çok ilginç. New York’ta yaşayan Shakespeare hayranları, yazarın eserlerinde geçen İngiliz kuşlarını New York’a getirmeye karar vermişler. 1890 yılında Central Park’a çeşitli kuşlarla birlikte 100 tane de sığırcık getirmişler. Bugünkü tablo şöyle: Kuzey Amerika’da 200 milyon sığırcık yaşıyor, ülkenin en yaygın kuş türü. Baskın ve istilacı bir kuş olduğu için tarıma zarar veriyor, diğer kuş türlerini yuvasından ediyor. Şu anda yer yer sığırcıkların öldürülmesi kararı alınıyor.
Gurmelik Denemeleri'nin 10. bölümünde; Bengü ve Müjdat'ın yurt dışında yaşanan absürt ve bol lezzetli anıları gündeme geliyor. Toronto, Torino ve Brüksel'de yaşanan yutuş deneyimlerini aktaran ikili; Avrupa, Kuzey Amerika, Akdeniz ve Ortadoğu'ya bolca açıldı. Bu bölümün konuğu olan Burak Kılıç'ın yaşadığı Londra'da yaşanan Türk ve Dünya mutfağı deneyimleri ise, programa damgasını vuran yutuş anlarına sahne oldu. Acıktırmayı görev edinen Gurmelik Denemeleri'nin yeni bölümü yayında! --- Support this podcast: https://anchor.fm/bosyapma/support
Giriş Bal üreticiliği Karadeniz bölgesinde yaygın olarak yapılmaktadır. Özellikle karakovan balları bölge için hem lezzet hem de şifa kaynağı olarak görülmektedir. Ancak bu lezzet kovanda durduğu gibi durmaz. Yöre halkı bu bala ‘delibal’ ya da halk arasındaki tabirle ‘tutan bal’ der. Delibal zehirlenmesi Karadeniz kıyısında oldukça sık görülmektedir. Zehirlenme halk arasında orman gülü olarak bilinen Rhododendron bitki türlerinin özütünden yapılan ballardaki Grayanotoksin nedeniyle olmaktadır1. Toksin ihtiva eden türlerden mor çiçekli (Rhododendron ponticum) ve sarı çiçekli (Rhododendron luteum) olanlar Türkiye’de Doğu Karadeniz’in yüksek kesimlerinde geniş alanlarda yayılım gösterirler. R. ponticum Türkiye’de en sık görülen türdür ve halk arasında Komar çiçeği olarak bilinir. R. luteum Türkiye’de en sık görülen ikinci türdür ve halk arasında Zifin çiçeği olarak bilinir. R. Ponticum Türkiyedeki Dağılımı (Kaynak kitap: Orman gülleri ve Türkiye'deki doğal yayılışları, İÜ, 2004) R. Luteum Türkiyedeki Dağılımı (Kaynak kitap: Orman gülleri ve Türkiye'deki doğal yayılışları, İÜ, 2004) Delibal Tarihçesi Bu çiçeklerden elde edilen ballardaki toksinler ve etkileri tarihte oldukça ilginç hikayelerde kendini gösterme imkanı bulmuş ve bir derlemede de bildirilmiştir1. Bununla ilgili en eski kayıt M.Ö. 401 yılına dayanmaktadır. Sokrates’in de öğrencisi olan filozof, tarihçi ve aynı zamanda uzun yıllar Anadoluyu işgal etmiş Pers ordularında görev almış bir asker olan Ksenephon (M.Ö. 431-354) ‘Onbinlerin dönüşü/Anabasis’ isimli eserinde ki bu kitap yıllar sonra Büyük İskender’in İran seferlerinde faydalandığı bir rehber olacaktır, Persia dönüşü, Trabzon civarında başlarından geçen bir olayı şöyle anlatır: Colchianların dağına çıkıp yerlileri bozguna uğrattıktan sonra, Yunanlılar onların köylerinde kamp kurdular. Orada onlara garip gelen bir şey yoktu, ama arı kovanlarının çokluğu alışılmışın dışındaydı ve bu bal peteklerinden yiyen askerlerin hepsi şuurlarını kaybettiler, kustular ve ishal oldular. Ayrıca hiç birisi ayakta duramıyordu; sadece biraz yiyenler aşırı sarhoş, fazla yiyenler delirmiş gibi, bazıları ise ölüm derecesindeydi. Baldan yiyen askerlerin hepsi yere yığılıp kaldılar. Orada sanki büyük bir yenilgi olmuştu ve genel bir hüzün ve çöküntü hali vardı. Ertesi gün askerlerin hiçbiri ölmedi ve şuurlarını normale yakın şekilde geri kazandılar. Üçüncü ve dördüncü günde ise sanki bir beden eğitimi yapmışçasına ayağa kalktılar.Hastalığın klinik bulguları ve seyri belki de en güzel burada özetlenmişti… Yine de delibal ile ilgili en ilginç hikaye dünyanın ilk coğrafyacısı ve tarihçisi olarak bilinen Amasyalı Strabon (MÖ 64-MS 24)’un GEOGRAPHIKA isimli eserinde anlatılmaktadır. Kitapta henüz küçük yaşta öz annesi tarafından zehirlenmek istenen bu nedenle de zehir bilimine oldukça ilgi duyan, tarihteki ilk zehir bilimci ve biyolojik silahları kullanan kişi olan Pontus Kralı VI. Mithridates (d. MÖ 135 – ö. MÖ 63) ile ilgili anı şöyle anlatılmaktadır: Pontus Kralı VI. Mithridates, Roma İmparatorluğuna ait General Pompeyi’nin ordusu dağlık ülkeden geçerken, üç Roma bölüğünü imha etmiştir. Bunlar, ağaç dallarındaki peteklerden elde edilen deli balı kâselere koyup yol üzerine bıraktılar ve Romalı askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince, onlara saldırarak kolayca hepsini saf dışı ettiler. Bu şekilde kullanılan delibal, bazı tarihçiler tarafından tarihin ilk biyolojik silahı olarak değerlendirilir. Aristotales’e (MÖ 384-322) göre delibalın epilepsi tedavisinde kullanıldığı, Plinius (MS 23-78)’un da Pontus’u zehirli ballar diyarı olarak adlandırması işin tarihçesinin çok çok uzaklara dayandığını gösterir. Literatüre baktığımızda ise ilk bildirilen vakalar şu şekildedir: Ondokuzuncu yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika’da deli bal zehirlenme vakaları bildirilmiştir. Kebler, ABD’deki deli bal zehirlenmesi vakalarını literatüre kazandırmıştır2.British Medical Journal’ın 1999 yılında yeniden...
►►Haberler (Şubat) ile geri döndük. Yeni Covid-19 seyahat kuralları neler? Otel karantinası nedir? (Yakında yürürlüğe girmesi bekleniyor) Kanada'ya şimdi gelmek masraflı mı? Organ bağışı kanunu Kuzey Amerika'da bir ilk! Yeni Bölümde! ►Bize Destek Olmak İster Misiniz? : https://www.patreon.com/kanadageyikleri ►“Kanada Geyikleri bir Recro Digital Marketing projesidir.” Sosyal içerik platformumuz http://iyikigormusum.com 'u incelediniz mi?
Kuzey Amerika Gündemi - SORULAR ve CEVAPLAR I HARUN TOKAK I by Bahar Solukları
Nisan 1943 ‘ te Kuzey Amerika'da, Amerika özgür Fransız kuvvetlerinde müttefiklerle savaşmak için Cezayir'e gitmekte olan bir pilot. Uçak kabinindeki bir bölmede, içinde suluboya çizimleri olan bir defter.İşte o defter;Dünyada en çok basılan ve satılan 5 kitaptan biri olacak,Yaklaşık 301 dile ve lehçeye çevrilecek,Canlı sahnelere, filmlere, bale ve opera gösterilerine uyarlanacak, sadece kendine özgü bir müzesi, müzayedeleri ve sergileri olacak,-Yazarını ve kitaptaki o meşhur karakterini Fransa, resmi banknotlarına basacak. Peki neydi bu ? Kitabın ismi? Küçük Prens Support the show İnstagram .Music by:Kevin MacLeodLink: https://incompetech.filmmusic.io/song/4991-loopsterLicense: http://creativecommons.org/licenses/by/4.0/Bize yazın:neydibuemail@gmail.com --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/stbss/message
Deniz İgan Kimdir? Deniz İgan, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde almış ve bu süreçte stajını QNB Finansbank güvencesiyle oluşturulan Finansinvest adlı ticari bir kuruluşta yapmıştır. Bilkent'ten sonra akademik hayatına Princeton Üniversitesi'nde devam eden Deniz İgan, bu süreçte de araştırma ve öğretim asistanı olarak çalışmıştır. Doktora eğitimini tamamladıktan sonra kariyer yaşamına Ekonomist olarak Uluslararası Para Fonu'nda başlayan Deniz İgan, Dünya Ekonomik Görünümü ve Küresel Finansal İstikrar raporlarına katkıda bulunmuş ve çeşitli Kuzey Amerika, Asya, ve Avrupa ülke takımlarında yer almıştır. Yayınlanmış birçok bilimsel makaleleri bulunmakta olup finansal konulardaki uzmanlığı ile tanınmıştır; şimdilerde bölüm şefi olarak yaklaşık 15 yıldır kariyer hayatına burada (IMF) devam etmektedir.
Giriş Dünyanın dağlık bölgelerinde kar ve buz çığları sık görülmektedir. Pek çok ülkenin bildirim sistemlerindeki eksiklikler nedeniyle çığ ilişkili morbidite ve mortaliteyi tam tahmin etmek oldukça güçtür. Avrupa ve Kuzey Amerika, çığ ilişkili ölümleri bildirmede oldukça iyi bir sisteme sahiptir. Her yıl Kuzey Amerika ve Avrupa’da ortalama olarak 150 kadar çığ ilişkili ölüm gerçekleşmektedir. 1983 ve 2015 yılları arasındaki 31 kış sezonunda, Avrupa ve Kuzey Amerika’da 5123 çığ ilişkili ölüm rapor edilmiştir. Ortalama olarak her yıl gerçekleşen 165 ölümün 130’unun Avrupa ülkelerinden olduğu bildirilmiştir. Aynı dönemde, ortalama olarak her sene Amerika’da 24, Kanada’da ise 12 kişi çığ nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Belgelenen Kuzey Amerika ve Avrupa'daki çığ ölümlerinin çoğu, kar motosikletleri, kayakçılar, snowboardcular, dağcılar ve kar ayakkabıcıları gibi eğlence amaçlı aktivitelerde meydana gelmektedir. Yaralanma ve ölüm riskini azaltmanın ilk yöntemi çığdan kaçınma olmalıdır. Bir çığ olayı meydana gelirse, çığ altında kalan kişinin yakınındakilerin uyguladığı doğru resüsitasyon teknikleri ve ileri yaşam desteği, çığ ilişkili morbidite ve mortalitenin azalması için kritik öneme sahiptir. Bu sebeple Wilderness Medical Society tarafından, "Çığ İlişkili ve İlişkisiz Kar Altında Kalma Kazaları" ile ilgili kanıta dayalı öneriler geliştirmek için bir çalışma grubu oluşturularak bu kılavuz hazırlanmıştır. Öneri sınıfları ve kanıt düzeyleri yine American College of Chest Physicians şemasına göre belirlenmiştir1. Oldukça uzun olan bu kılavuzu2, çığ kazalarında mortalite ve morbiditeye neden olan patofizyoloji ve arama kurtarma tekniklerinden oluşan birinci kısım ve resüsitasyondan oluşan ikinci kısım olarak iki aşamada anlatmayı uygun bulduk. 1.PATOFİZYOLOJİ Çığ ilişkili olmayan derin kar altına gömülme durumunun patofizyolojisi de çığ gömülmesine benzer olarak birlikte anlatılmıştır. Çığ yaralanmalarının morbiditesi ve mortalitesi büyük ölçüde gömme süresine, hava yolunun açıklığına, hava cebi hacmine, gömülme derinliğine ve travmatik yaralanmalara bağlıdır. Hava cebi terimi, açık hava yolu ve ağız ve burun önündeki herhangi bir boşluk olarak tanımlanır. Yaralanmamış bir kurban için tam gömüldükten sonra (baş ve göğüs karın altında) hayatta kalma şansı yaklaşık % 50'dir. Yalnızca kısmen gömülmüşse (baş ve göğüs karın dışında), travma katkıda bulunan bir faktör değilse hayatta kalma şansı neredeyse % 100'dür. Asfiksi, çığ gömülmesi sırasında en yaygın ölüm nedenidir. Çığ ölümlerinin yaklaşık %75'i asfiksiye, % 25'i travmaya ve çok azı hipotermiye bağlıdır. 1.A. Asfiksi Çığa gömülme sırasında asfiksi 3 ana mekanizma ile gerçekleşir: üst solunum yolunun kar ile tıkanması, buz maskesi oluşumu ve verilen havanın yeniden solunması nedeniyle gelişen oksijen yoksunluğu. Çığ altında kalan hastalarda kar ile üst hava yolunun tamamen tıkanması sonucunda 10 dakika içinde hipoksi gerçekleşir. Asfiksi ise ilk 30 ile 60 dakikada gerçekleşir.Hava yolu açık ise, solunan havadaki su buharı yoğunlaşıp yüzün önündeki karda donarak hava akışını engelleyen bir “buz maskesi” meydana getirir. Çığa gömülme sırasında asfiksi başlıca ölüm nedeni olduğundan, kurtarılma zamanı hayatta kalmanın en önemli belirleyicisidir. Gömülü bir hastanın 30 dakikadan fazla bir süre sonra hayatta kalması için açık hava yolu ve bir hava cebi olması gerekir. Hava cebinin hacmi ne kadar büyükse, gömüldükten sonra olası hayatta kalma süresi o kadar uzun olur. Solunan hava %21 oksijen (O2) ve %0,03'ten az karbondioksit (CO2) içerir. Yeniden solunan havada ise yaklaşık %16 O2 ve %5 CO2 bulunur. Çığa gömülme sırasında verilen havanın yeniden solunması, solunan oksijen fraksiyonunda (FIO2) kademeli bir düşüşe ve solunan karbondioksit fraksiyonunda (FICO2) kademeli bir artışa neden olur. Hipoksi ve hiperkapni, yeterli bir hava cebi olmadığında asfiksi yoluyla ölüme neden olur. Daha büyük bir hava cebi,
Giriş Dünyanın dağlık bölgelerinde kar ve buz çığları sık görülmektedir. Pek çok ülkenin bildirim sistemlerindeki eksiklikler nedeniyle çığ ilişkili morbidite ve mortaliteyi tam tahmin etmek oldukça güçtür. Avrupa ve Kuzey Amerika, çığ ilişkili ölümleri bildirmede oldukça iyi bir sisteme sahiptir. Her yıl Kuzey Amerika ve Avrupa’da ortalama olarak 150 kadar çığ ilişkili ölüm gerçekleşmektedir. 1983 ve 2015 yılları arasındaki 31 kış sezonunda, Avrupa ve Kuzey Amerika’da 5123 çığ ilişkili ölüm rapor edilmiştir. Ortalama olarak her yıl gerçekleşen 165 ölümün 130’unun Avrupa ülkelerinden olduğu bildirilmiştir. Aynı dönemde, ortalama olarak her sene Amerika’da 24, Kanada’da ise 12 kişi çığ nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Belgelenen Kuzey Amerika ve Avrupa'daki çığ ölümlerinin çoğu, kar motosikletleri, kayakçılar, snowboardcular, dağcılar ve kar ayakkabıcıları gibi eğlence amaçlı aktivitelerde meydana gelmektedir. Yaralanma ve ölüm riskini azaltmanın ilk yöntemi çığdan kaçınma olmalıdır. Bir çığ olayı meydana gelirse, çığ altında kalan kişinin yakınındakilerin uyguladığı doğru resüsitasyon teknikleri ve ileri yaşam desteği, çığ ilişkili morbidite ve mortalitenin azalması için kritik öneme sahiptir. Bu sebeple Wilderness Medical Society tarafından, "Çığ İlişkili ve İlişkisiz Kar Altında Kalma Kazaları" ile ilgili kanıta dayalı öneriler geliştirmek için bir çalışma grubu oluşturularak bu kılavuz hazırlanmıştır. Öneri sınıfları ve kanıt düzeyleri yine American College of Chest Physicians şemasına göre belirlenmiştir1. Oldukça uzun olan bu kılavuzu2, çığ kazalarında mortalite ve morbiditeye neden olan patofizyoloji ve arama kurtarma tekniklerinden oluşan birinci kısım ve resüsitasyondan oluşan ikinci kısım olarak iki aşamada anlatmayı uygun bulduk. 1.PATOFİZYOLOJİ Çığ ilişkili olmayan derin kar altına gömülme durumunun patofizyolojisi de çığ gömülmesine benzer olarak birlikte anlatılmıştır. Çığ yaralanmalarının morbiditesi ve mortalitesi büyük ölçüde gömme süresine, hava yolunun açıklığına, hava cebi hacmine, gömülme derinliğine ve travmatik yaralanmalara bağlıdır. Hava cebi terimi, açık hava yolu ve ağız ve burun önündeki herhangi bir boşluk olarak tanımlanır. Yaralanmamış bir kurban için tam gömüldükten sonra (baş ve göğüs karın altında) hayatta kalma şansı yaklaşık % 50'dir. Yalnızca kısmen gömülmüşse (baş ve göğüs karın dışında), travma katkıda bulunan bir faktör değilse hayatta kalma şansı neredeyse % 100'dür. Asfiksi, çığ gömülmesi sırasında en yaygın ölüm nedenidir. Çığ ölümlerinin yaklaşık %75'i asfiksiye, % 25'i travmaya ve çok azı hipotermiye bağlıdır. 1.A. Asfiksi Çığa gömülme sırasında asfiksi 3 ana mekanizma ile gerçekleşir: üst solunum yolunun kar ile tıkanması, buz maskesi oluşumu ve verilen havanın yeniden solunması nedeniyle gelişen oksijen yoksunluğu. Çığ altında kalan hastalarda kar ile üst hava yolunun tamamen tıkanması sonucunda 10 dakika içinde hipoksi gerçekleşir. Asfiksi ise ilk 30 ile 60 dakikada gerçekleşir.Hava yolu açık ise, solunan havadaki su buharı yoğunlaşıp yüzün önündeki karda donarak hava akışını engelleyen bir “buz maskesi” meydana getirir. Çığa gömülme sırasında asfiksi başlıca ölüm nedeni olduğundan, kurtarılma zamanı hayatta kalmanın en önemli belirleyicisidir. Gömülü bir hastanın 30 dakikadan fazla bir süre sonra hayatta kalması için açık hava yolu ve bir hava cebi olması gerekir. Hava cebinin hacmi ne kadar büyükse, gömüldükten sonra olası hayatta kalma süresi o kadar uzun olur. Solunan hava %21 oksijen (O2) ve %0,03'ten az karbondioksit (CO2) içerir. Yeniden solunan havada ise yaklaşık %16 O2 ve %5 CO2 bulunur. Çığa gömülme sırasında verilen havanın yeniden solunması, solunan oksijen fraksiyonunda (FIO2) kademeli bir düşüşe ve solunan karbondioksit fraksiyonunda (FICO2) kademeli bir artışa neden olur. Hipoksi ve hiperkapni, yeterli bir hava cebi olmadığında asfiksi yoluyla ölüme neden olur. Daha büyük bir hava cebi,
İbrahim Güldiken, 2001 yılı Koç Üniversitesi İşletme & Ekonomi bölümleri mezunu. Mezun olduktan sonra bir süre Türkiye'de PwC şirketi bünyesinde çalıştıktan sonra Carnegie Mellon Üniversitesi'ne kabul alarak Amerika'ya giden İbrahim Bey, İşletme Yüksek Lisansı'nı burada tamamladı. Lafarge North America, Sikorsky Aircraft gibi çok büyük şirketlerde finans alanında yönetici pozisyonlarında çalıştı, daha sonrasında gayrimenkul yatırımlarına ve danışmanlık hizmetlerine yöneldi. Kendisi şu sıralar Koç Holding Kuzey Amerika yatırım temsilciliği görevini üstlenmekte, aynı zamanda Douglas Elliman Real Estate firması bünyesinde çalışmakta ve kendi danışmanlık şirketi IG Consulting ile danışmanlık vermeye devam etmekte. (00:31) - Üniversite Yılları Öncesi (03:25) - Koç Ünivesitesi Yılları (05:21) - Unutamadığı Hocaları Hakkında (06:57) - Kariyerinin İlk Basamağı (12:36) - Carnegie Mellon Mezuniyeti Sonrası (20:00) - Koç Topluluğuna Beslediği Duygular Hakkında (22:26) - Yatırımcılığın Dönemsel Değişimi
Helikopterden atılan Kürt köylüler, koronavirüs salgınında yeniden ağırlaşan tablo ve ekonomik krizinin giderek derinleşmesi, Ege ve Doğu Akdeniz’deki geri adımlar, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde öne çıkan gündem başlıklarından. Gidişat’ta Ergun Babahan ve Gökhan Bacık, Türkiye’nin sıcak gündeminin dışında Ahmet Kuru’nun İslam, Otoriterlik ve Geri Kalmışlık adlı kitabı üzerinden İslam toplumlarının gidişatını ele alıyorlar. Kitapta, İslam’ın geriye başlaması, ulemanın tüccarlar sınıfı desteğinden devlet desteğine bağımlı hâle gelmesine bağlanıyor. Ergun Babahan, “Ulemanın öne çıkışında ekonomik nedenler mi yoksa devletin Asya tipi askeriyeleştirilmiş üretim tarzına dönüşü mü etkili? İkincisi, Kuzey Amerika’da dahil İslam’ın daha özgür, liberal bir liberal yorumuna rastlamıyoruz. Senin görüşün neler? ” sorularını yöneltiyor. Kitaba yönelik bazı eleştiriler getiren Bacık, Kuru’nun daha liberal, piyasa merkezli bakmasının sol bakıştan sorgulanabileceğini belirtiyor. “İslam toplumlarının düzelme şansı yok” görüşünü dile getiren Bacık, şunları kaydediyor: “Müslüman toplumlarda bu konular, evrimsel ortaya çıkmış. Yani olaylara göre gelişmiş. Dolayısıyla bir toplantı yapılıp, ‘İslam’ın toprak rejimi budur’ denmemiş. Halife Ömer döneminde, özellikle Irak toprakları alınınca çok büyük bir arazi alınmış oluyor. O döneme kadar araziler, ganimet olarak dağıtılıyor. Fakat bu arazilerin büyüklüğü Ömer’i korkutuyor. Hatta İbn-i Haldun o dönemi anlatırken, Ömer’in, ‘Gelen vergileri nasıl yapacağız’ tartışması olunca bazılarının Bizans bazılarının da Pers divanı kurulması gerektiğini aktarıyor. O bağlamda Halife Ömer bir değişiklik yaparak, bu Irak arazilerinin devlete ait olduğunu iddia ediyor. Bu tartışmayı bir kısım uzman, ‘Ömer ne kadar ufku açık bir adam çünkü arazilerin dağıtılması hem peygamber uygulaması hem de Kur’an’da var’ diyor. Bir kısmı da özel mülkiyet ile devlet arasında ilişkiyi devlet lehine bozuyor eleştirisi getiriyor. Üç aşağı beş yukarı ben bu sistemin girintili ve çıkıntılı bir şekilde devam ettiğini düşünüyorum. 7. Yüzyılın sonu ve 8. Yüzyılın başında Horasan civarında Emevilerin yönetiminden mutsuz olan gruplar ortaya çıkıyor. Bunlar bir süre sonra Abbasi devrimini meydana getiriyorlar. İşte orada tartışmalardan bir tanesi toprak. Burada bir Pers modeli var. Bu İran’dan gelen sistem bir paradigma olarak ortaya çıkıyor. Mesela bunlardan biri tüccarların küçümsenmesi. Bugün Türkiye’yi örnek alacak olursak; devlet ekonomiyi ‘Sen arkadaşımsın, sen benim partilimsin’ diyerek dağıtıyor.”
Helikopterden atılan Kürt köylüler, koronavirüs salgınında yeniden ağırlaşan tablo ve ekonomik krizinin giderek derinleşmesi, Ege ve Doğu Akdeniz’deki geri adımlar, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde öne çıkan gündem başlıklarından. Gidişat’ta Ergun Babahan ve Gökhan Bacık, Türkiye’nin sıcak gündeminin dışında Ahmet Kuru’nun İslam, Otoriterlik ve Geri Kalmışlık adlı kitabı üzerinden İslam toplumlarının gidişatını ele alıyorlar. Kitapta, İslam’ın geriye başlaması, ulemanın tüccarlar sınıfı desteğinden devlet desteğine bağımlı hâle gelmesine bağlanıyor.Ergun Babahan, “Ulemanın öne çıkışında ekonomik nedenler mi yoksa devletin Asya tipi askeriyeleştirilmiş üretim tarzına dönüşü mü etkili? İkincisi, Kuzey Amerika’da dahil İslam’ın daha özgür, liberal bir liberal yorumuna rastlamıyoruz. Senin görüşün neler? ” sorularını yöneltiyor. Kitaba yönelik bazı eleştiriler getiren Bacık, Kuru’nun daha liberal, piyasa merkezli bakmasının sol bakıştan sorgulanabileceğini belirtiyor.“İslam toplumlarının düzelme şansı yok” görüşünü dile getiren Bacık, şunları kaydediyor:“Müslüman toplumlarda bu konular, evrimsel ortaya çıkmış. Yani olaylara göre gelişmiş. Dolayısıyla bir toplantı yapılıp, ‘İslam’ın toprak rejimi budur’ denmemiş. Halife Ömer döneminde, özellikle Irak toprakları alınınca çok büyük bir arazi alınmış oluyor. O döneme kadar araziler, ganimet olarak dağıtılıyor. Fakat bu arazilerin büyüklüğü Ömer’i korkutuyor. Hatta İbn-i Haldun o dönemi anlatırken, Ömer’in, ‘Gelen vergileri nasıl yapacağız’ tartışması olunca bazılarının Bizans bazılarının da Pers divanı kurulması gerektiğini aktarıyor. O bağlamda Halife Ömer bir değişiklik yaparak, bu Irak arazilerinin devlete ait olduğunu iddia ediyor. Bu tartışmayı bir kısım uzman, ‘Ömer ne kadar ufku açık bir adam çünkü arazilerin dağıtılması hem peygamber uygulaması hem de Kur’an’da var’ diyor. Bir kısmı da özel mülkiyet ile devlet arasında ilişkiyi devlet lehine bozuyor eleştirisi getiriyor. Üç aşağı beş yukarı ben bu sistemin girintili ve çıkıntılı bir şekilde devam ettiğini düşünüyorum. 7. Yüzyılın sonu ve 8. Yüzyılın başında Horasan civarında Emevilerin yönetiminden mutsuz olan gruplar ortaya çıkıyor. Bunlar bir süre sonra Abbasi devrimini meydana getiriyorlar. İşte orada tartışmalardan bir tanesi toprak. Burada bir Pers modeli var. Bu İran’dan gelen sistem bir paradigma olarak ortaya çıkıyor. Mesela bunlardan biri tüccarların küçümsenmesi.Bugün Türkiye’yi örnek alacak olursak; devlet ekonomiyi ‘Sen arkadaşımsın, sen benim partilimsin’ diyerek dağıtıyor.”
Hata nedir? Aynı hataları neden yapıyoruz? Acı bir bağımlılık mıdır? Kültürümüz neden mağduriyeti seviyor? Kuzey Amerika ve Türk Kültürü arasındaki farklar. Bir terapi şekli olarak film ve kitaplar... Klinik Psikolog Özge Orbay ile konuştuk... Instagram: @drozgeorbay #drozgeorbay
Bir ağaç türüdür. Dünya'nın en büyük ama en büyük canlısı Sekoya ağaçları bu gezegendeki en büyük canlılardır. 120 METRE BOYU VE 7 METRE ÇAPLARI VARDIR. WOWW.. Nasıl mı? Çiğdem Öztabak anlatıyor. Hadi dinle! Ana vatanları Kuzey Amerika'da bulunuyorlar. Gövdesi kızıl renkte, yaprakları çift sıra şeklindedir. Dev boylarına göre kozalakları küçüktür ve dalların ucunda bulunur. dünyanın kayda geçmiş en uzun gövdeli ağacı bu ağaçtır, 1000 yıldan fazla da yaşayabilirler. Dev boyutuna rağmen kökleri, toprağın fazla derinine kadar inemiyorlar. Enine doğru çok yayılmış olduğu için etrafında maalesef başka ağaçlardan hoşlanmıyorlar, çünkü diğer ağaçlarla yan yana oldukları zaman zayıflıyorlar ve ölmeye başlıyor çünkü toprağın içerisindeki mineralleri başka ağaçlarla paylaşamıyor. Orman yangınlarında da yok olmayan tek ağaç türü Sekoyalar. Gövdesinde yanmaz bir tabaka oluşuyor. Bir sekoyanın, doğal ortamı olan Kaliforniya'da hayatı boyunca on beş yangın geçirmesi son derece sıradan bir durum. yangın sonucu dış kabuklar yanıp döküldüğü için bir sekoyanın yaşını halkalarını sayarak öğrenmek de pek mümkün değil. Sekoya isminin, iri yarı bir kızıldereli liderinden alındığına dair söylentiler var. Ülkemizde Ankara'da Anıtkabir tepesindeki botanik bahçesinde varmış, giden gören olursa haber versin. :) Sen çok yaşa dünyanın en büyük canlısı Sekoya. En serisinin 4. bölümü burada bitti. Bir sonraki bölüm Dünyadaki en yüksek dağ hangisidir? Hoşçakal. #bilimpodcast #podcast #çocuklariçinpodcast #podcastyyayını
Kuzey Amerika flora ve faunasını resimleyen ilk doğa bilimci Mark Catesby’nin hayatını ve eserlerini mercek altına alıyoruz.
Amerika Açık'a hazırlanıyoruz. Kuzey Amerika'daki Masters turnuvalarını, dünya üzerinde kazanmadık turnuva bırakmayan ve Cincinnati'de Federer'i eleyen Djokovic'i, Amerika Açık'ın en büyük favorisi konumuna gelen Halep'i ve bu hafta Amerika Açık elemeleri oynayacak olan Çağla'yı konuştuk! Orijinal Yayın Tarihi: 21.08.2018 (Farklı Kaydet) Photo Credit: US Open Website
Bikem Ekberzade ile "doğayı tüketmeden doğayla var olan" Kuzey Amerika yerlilerinin "vizyonlarını keskinleştiren" kutsal çubuğu; kötülükleri uzaklaştırma, hem ruhsal hem bedensel olarak iyileşme adına seremonilerinde kullandıkları bitkileri konuşuyoruz..
Bu bölümde Netflix’in Kuzey Amerika gişe hasılatını, Airbnb’nin ise Hilton Oteli’nin gelirlerini geçmesini konuştuk. Dijitalleşmenin geleneksel rakiplere karşı başarısından bahsettik. Aynı zamanda da startuplarda demokratikleşme konularına değindik. Eren Bali’nin girişimleri olan Udemy ve Carbon Health , blockchain altyapısını kullanarak demokratik kredi skoru veren Colendi, yetenekli futbolcuları keşfeden Scoutium gibi girişimleri konuştuk. Uber’in Careem’i satın almasının detaylarına indik. İyi dinlemeler :) Bize sosyal medya kanallarımızdan geri bildirimde bulunmak için: https://twitter.com/podcastbosisler , https://instagram.com/podcastbosisler?utm_source=ig_profile_share&igshid=11kcrdrq2rk0f , https://medium.com/podcastbosisler
Microsoft'tan üstat Ali Akgün ile Kuzey Amerika analiz üçgenini oluşturup sipariş üzerine yazılımdan, milyarları etkileyen donanımları üretmeye kadar olan engin iş tecrübelerini konuştuk. 56K modemden fiberoptiğe yolculuk, bağlaşım ağlarında hız ve kapasite artışı. Dr. Moog'la olan anılar, sağ beyin—sol beyin ve doğru seçimler yapma sanatı.
KOKU'da bu hafta: Kokulu urunlerin kokulari, onlarin performanslarina iliskin mesajlar tasir mi?; Limon kokan bulasik deterjani yaglari daha mi iyi cozer?; Koku, islevsel urunlerin ayrilmaz parcasi midir yoksa sonradan mi ilistirilir?; IFF ve "mood-mapping" yontemi; Mandalina ve vanilya kokularinin bizlerde yol actigi farkli "duygu-durum"lari; Unilever'in Sunlight sabunu neden Kuzey Amerikaâda basarili olamadi?