POPULARITY
Kitap Kulübümüzün 52inci buluşmasında Whitney Goodman'ın “Toksik Olumlama” adlı kitabını konuştuk.Kitabın alt başlığı içeriği hakkında daha iyi fikir veriyor; Mutlu Olmakla Kafayı Bozmuş Bir Dünyada Kendin Olmak.Mutlu olmaya o kadar takıntılı hale gelmişiz ki, mutluluğa engel teşkil ettiğini düşündüğümüz her şeyden kaçınmaya çalışıyoruz. Buna kendi hislerimiz de dahil, başkalarının hissettikleri de.Olumlu bakmanın, sonuçları da olumlu etkileyeceği kabulü içimize işlemiş. Doğrusu ben de buna samimi olarak inanlardanım. Goodman ise bunun bazı koşullara bağlı olduğunu anlatıyor ve dengeye dikkat çekiyor. Ne zaman olumlu bakmak zorlayıcıysa orada biraz düşünmek lazım, ne hissettiğimizi dinlemek ve izin vermek lazım. Çünkü hislerimizi çalıştığımızda onlardan öğreneceklerimiz var.Kitapta ilgimi çeken ve işime gelen bir tespit de “yüksek özgüvenli insanlarda olumlu düşünmenin işe yaradığı, aksi halde ters tepebileceği”. Yüksek özgüvenin neye dayandığı da önemli tabii. Ben kendi adıma benimkinin altının boş olmadığını ümit ediyorum.Kitapta bana yeni bir kapı açan bir diğer ifade ise “aynı anda hem hislerinizi onaylamak hem de minnet duymak için alan açabilirsiniz”. Yani canınızı sıkan bir şey olduğunda minnet duyma baskısına teslim olup hissettiklerinizi bastırmamanız, kendinizi suçlamamanız lazım.Kulağıma küpe olan bir tavsiye de, ki bu benim çok düştüğüm bir tuzak; karşıdakini kendim gibi düşünmek ve ona nasihata girişmek. Yani bana şöyle düşünmek iyi gelirdi deyip ona bana iyi geleceğini düşündüğüm sözler söylemek. Oysa karşıdakinin ihtiyacını anlamaya odaklanmalı, sadece içini dökmek istiyor olabilir, bir tavsiyeye hazır olmayabilir. Yani varsaymamak ve kahramanlığa soyunmamak gerek,Sonuç olarak kitap ölçüsüz bir şekilde olumluluk yaymanın, hisleri bastırmanın yarardan çok zarar getirebileceğini, bu baskıyı kurduğumuz insanları incitebileceğini söylüyor. Söz alan arkadaşlar kitaba çok yüksek puan vermeseler de belli açılardan aydınlanma yaşadıklarını söylediler. Bence de kulak vermeye değer görüşler var kitapta.Bu bölümde görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım:(02:34) Müge İrfanoğlu, (05:01) Uğur İyidoğan, (06:22) Halime Özben Hacı, (09:10) Müge İrfanoğlu, (10:12) Elif Burcu Yılmaz, (12:55) Mehpare Şayan Kileci, (13:48) Suat Soy, (17:03) Uğur İyidoğan, (19:55) Ayşen Uslu, (21:37) Yasemin Karakaya ve (29:32) Ömer TuralSupport the show
Kitap Kulübü'müzün 49uncu buluşmasında Yuval Noah Harari'nin “Neksus:Taş Devri'nden Yapay Zeka'ya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi” adlı kitabını konuştuk.Önce şu temel soruyu sormama izin verin: Daha çok bilginin bizi önünde sonunda doğruya ve iyiye götüreceğine mi inanıyorsunuz, yoksa daha fazla bilginin güç olduğuna, bunun da önünde sonunda balyoz gibi kullanılacağına mı inanıyorsunuz?Kitabın arka kapağındaki 6 cümlelik tanıtım yazısı hem kitabın hem de medeniyet tarihimizin iyi bir özetini oluşturuyor: Hikayeler bizi birleştirdi. Kitaplar düşüncelerimizi ve mitolojilerimizi yaydı. İnternet bize sonsuz bilgiyi vaat etti. Algoritma sırlarımızı öğrendi. Sonra da bizi birbirimize düşman etti. Peki yapay zeka ne yapacak?Öncelikle sürprizi bozma pahasına söyleyelim, kitapta bunun net bir yanıtı yok. Daha doğrusu senaryolar var. Teknolojinin deterministik olmadığını, yani bize bir kader dayatmadığını, sonucu seçimlerimizin belirleyeceğini söylüyor.Harari'nin önceki kitaplarından, insanlığın büyük işbirliği ağları kurarak muazzam bir güç elde ettiği anlatısını biliyoruz. Ancak internet ve özellikle de sosyal medya sayesinde bu ağların bizi yanıltıcı bilgilere ve yanlış yönlendirmelere de açık hale getirdiğini, dolayısıyla da bunun yanlış bilgilere dayalı tehlikeli hareketlere de zemin hazırlayabileceğine dikkat çekiyor. Kitapta bir çok yerde demokratik ve totaliter yönetimlerin karşılaştırması ve tanımlaması yapılırken Türkiye'nin yeri ve halleri de gözünüzde canlanıyor. Kitap, yapay zekânın yükselişiyle birlikte, bilgi ağlarının doğasında temel bir değişimin meydana geldiğini savunuyor. Harari, yapay zekanın sadece verimliliği artırmakla kalmayıp, insan özerkliğini tehdit eden ve insan olmanın anlamını yeniden tanımlayabilecek riskler barındıran bir güç olduğunu belirtiyor. Yapay zekanın veya algoritmanın bir çok gündelik konuda bizim yerimize karar aldığını kondurmasak da artık biliyoruz. Bu gidişle çok daha hayati konularda karar almayı bırakmamız işten bile değil, son kararın bir insanda olduğu (ya da öyle göründüğü) durumlar dahil.Toplantıya katılan arkadaşlarda benzer ve farklılaşan izlenimler bırakmış kitap. Yeni bir şey söylemediğine dair hayal kırıklığı, bazılarımızı çok düşündürerek sayfalarca notlar aldırmış. Hemen herkesin hem fikir olduğu ise Harari'nin iyi bir hikaye anlatıcısı olduğu ve kitabın kolayca okunduğu, daha önce duymadığımız hikayelerle bezenmiş olduğu. Bence okunmaya değer bir kitap, çünkü medeniyetimiz için bir yol ayrımında olduğumuz noktada bir kroki niteliği taşıyor.Bu bölümde görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım:(03:11) Alim Küçükpehlivan, (07:30) Murat Yaman, (10:33) Uğur İyidoğan, (14:11) Gökberk Bilgin, (17:43) Suat Soy, (19:55) Hatice Ergüven Doydum, (23:17) Yasemin Karakaya, (27:20) Halime Özben Hacı, (29:14) Aydan İrem Sungur, (31:54) Erkil Bağlan, (36:33) Dilek Geçit, (37:27) Bahadir Balibaşa ve (42:32) Yavuz AbutSupport the show
Kitap Kulübü'müzün 48inci buluşmasında Haruki Murakami'nin “Ortadan Kaybolan Fil” adlı kitabını konuştuk.Murakami 1949 Kyoto doğumlu. Çocukluğundan itibaren Batı kültürünün etkisi altında bir yaşam sürüyor. Avrupalı yazar ve müzisyenleri takip ediyor, Rus edebiyatı ve müziği de dahil. Gençliğinde bir plak dükkanında çalışıyor, sonra eşiyle birlikte açtıkları “Peter Cat” adında bir kafe ve caz kulübü işletmeciliği yapıyor. 1986-1995 yılları arasında ise Amerika'da yaşıyor. Aynı zamanda bir koşu meraklısı, 1996'da Japonya'da 100kmlik ilk ultramaratonunu koşuyor.Yani oldukça sıra dışı bir kişilik. Ülkesinde, Amerikan kültürünün etkisi altında kaldığı ve aşırı Batıcı olduğu eleştirilerine maruz kalıyor, fakat yine de Japonya'nın XX. yüzyıldaki en büyük yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. İsmi son on yıldır Nobel'le de anılıyor ama kendisinin ifadelerinden de ödüllere mesafeli olduğunu öğreniyoruz.Kitap yazarın erken dönem hikayelerinden bir seçki sunuyor. Hayal ile gerçeklik arasındaki sınırları bulanık üslubu ile Japon modern hayatından insan manzaralarını işliyor. Kendine has bir mizah anlayışı ve derinlikli bir anlatımı var. Ama açık söylemek gerekirse konuları işleyiş tarzı bazılarımız tarafından cinsiyetçi ve rahatsız edici bulunmuş. Cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığı kendisine yöneltilen eleştirilerden. Murakami bunu reddediyor ve karakterlerini öykünün ihtiyaçlarına göre oluşturduğunu sosyal bir eleştiri amacı gütmediğini ifade ediyor röportajlarında.Benim de okuduğum ilk Murakami eseri, özellikle romanlarını okumuş olanların, yazar ve eserleri hakkında daha olumlu bir izlenime sahip olduklarını anlıyorum konuşmalarımızdan. Murakami okumaya başlamak için çok uygun bir eser olmayabilir doğrusu.Bu bölümde görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım(02:24) Feyza Demir, (05:48) Elif Burcu Yılmaz, (07:18) Elif Ceylan, (09:22) Uğur İyidoğan, (11:11) Aydan İrem Sungur, (13:30) Olcay Çat, (16:07) Ömer Tural, (19:46) Halime Özben Hacı, (22:00) Olcay Çat, (23:20) Hatice Engin, (24:44) Mürsel Çavuş, (28:33) Suat Soy, (29:54) Mustafa Pancarcı, (31:30) Feyza Demir, (32:23) Mürsel Çavuş, (33:10) Mete YurtseverSupport the show
Kitap Kulübü'müzün 47inci buluşmasında Thomas Curran'ın “Mükemmellik Tuzağı” adlı kitabını konuştuk.Curran mükemmellik arayışımızın içinde bulunduğumuz sınırsız büyümeye dayalı kapitalist sistemin bir tuzağı olduğunu söylüyor. Bunun giderek daha büyük bir sorun olduğunu ve bizi bunalıma ittiğini kendimizden ve çevremizden görüyoruz.Mükemmeliyetçiliği başarılı olmanın ön şartı olarak alıyoruz ve bunu olumluyoruz. Başarılı örnekler bize öyle sunuluyor. Ronaldo çok çalışıyor, aşırı disiplinli. Steve Jobs kan kusturuyormuş çalışanlarına her detay için. O dergi kapağındaki CEO, meğer biz yatakta gözümüzü ovuştururken, sporunu, yogasını yapmış, kitabını okumuş, duşunu almış ve maillerini cevaplamış oluyormuş kahvesini yudumlarken. Yeterince başarılı olamadığımızı düşünüyorsak mükemmel olamamaktan kaynaklandığına yani bizim suçlu olduğumuza kanaat getiriyoruz. Survivorship bias'i (sağkalım yanılgısını) kaçırıyoruz. Gördüğümüz örnekler sadece en tepeye çıkanlar. Çok çalışmasına rağmen bu seviyeye gelemeyen onca insanı göz ardı ediyoruz.Benim çok beğendiğim bir tespit de mükemmelliği üçe ayırması ve bu tanımlarla kendimin bir mükemmeliyetçi olmadığımın farkına vardırması. Birinci tip mükemmeliyetçilik insanın kendi içinden gelen, ikinci tip başkalarının beklentilerinden öyle olması gerektiğini düşündüren, üçüncüsü ise kendi kusurlarına kör olup başkalarının mükemmel olmalarını beklemekten ötürü bir mükemmeliyetçilik (yani kendine değil başkasına müslüman bir yaklaşım).Benim derdim ise yüksek standartlara sahip olmak. Yani yaptığım bir şeyin mükemmel olmasını beklemiyorum ama beni tatmin edecek kadar iyi olmalı. Ne farkı var demeyin, ben bu podcasti yapabiliyorsam mükemmel olduğunu düşünmüyorum ama bence yeterince iyi. Mükemmellik takıntısı olanların ise sanırım pek azı bunu hayata geçirebiliyorlar.Peki ne yapalım? Bence kitabı okuyun, hatta önce sohbetimizi dinleyin. O denli dertliyiz ki hepimiz bu bölümü bir saate ancak toparlayabildim.(02:28) Yavuz Abut, (07:03) Halime Özben Hacı, (10:20) Elif Burcu Yılmaz, (13:51) Müge İrfanoğlu, (18:33) Uğur İyidoğan, (20:55) Alimurtaza Rutçi, (25:16) Öngün Şumnulu, (30:25) Mustafa Pancarcı, (33:02) Suat Soy, (36:41) Feyza Demir, (39:56) Belgin Elmas, (43:54) Alimurtaza Rutçi, (46:20) Aydan İrem Sungur ve (48:44) Yasemin KarakayaSupport the show
Send us a textKitap Kulübü'müzün 45inci buluşmasında Mustafa Suleyman'ın Yaklaşan Dalga adlı kitabını konuştuk.Mustafa Suleyman ilk anda kulağa geldiği gibi bir Türk değil, Suriyeli bir baba ve İngiliz anneden 1982 yılında Londra'da dünyaya geliyor. (Tatlıses'e nispet yaparcasına) Oxford Üniversitesi'ni bırakıp bir arkadaşıyla zamanın ilerisinde bir Yapay Zeka şirketi olan DeepMind'ı kuruyor. Dört yıl sonra 2014'te Google'a satıyorlar ve 10 yıl boyunca Google'ın yapay zeka birimini yönetiyor. Bu yıl Mart ayında ise yeni kurulan Microsoft AI'ın başına geçti. Yani yazar yapay zeka konusunda konuşacak en yetkili ve etkili ağızlardan biri.Açıkçası kitabı okumadan önce yapay zeka konusunda biraz daha iyimser bir bakış açısına sahiptim, kitapla tedirginliğim arttı diyebilirim.Bir yanda ömür uzatan, tamamen bireyselleşen sağlık hizmetleri, enerjinin bedava hatta sonsuz hale gelmesi diğer yanda neyin gerçek neyin sahte olduğunu kontrol edemeyeceğimiz bilgiye, güvene ve sosyal uyuma temel oluşturan enformasyon sisteminin çökmesi tehlikesi.Tarihte hep olmaz denilen şeylerin kaçınılmaz hale geldiğine şahit oluyoruz. 20 yüzyılın başında doğan, köyde odun ateşinde ısınıp, at arabası ile yolculuk eden bir çocuğun, yaşamının sonunda atomun parçalanmasıyla ısınan bir evde oturup uçağa bindiğini düşündüğünüzde çocuklarımızın nasıl yaşayacağını tahmin etmemiz mümkün olmuyor.Kitap yaklaşan dalganın dizginlenmesini zorlaştıran 4 faktörü açıklıyor:Asimetri: Yapay zekanın gelişimi, insan kapasitelerinin çok ötesine geçerek, bir çeşit bilgi asimetrisi yaratıyor. Bu durum, yapay zekayı anlama ve kontrol etme yeteneğimizi sınırlayarak riskleri yönetmeyi zorlaştırıyor.Hiper Evrilme: Yapay zeka sistemleri, kendi kendilerini geliştirme ve optimize etme yeteneğine sahip hale geliyor. Bu hiper evrilme süreci, sistemlerin davranışlarının tahmin edilemez hale gelmesine ve kontrolün kaybedilme riskini artırmasına neden oluyor.Otonomi: Yapay zeka sistemlerinin karar verme yetenekleri arttıkça, insan müdahalesi olmadan kendi başlarına hareket etme eğilimi gösteriyorlar. Bu otonomi, sistemlerin istenmeyen sonuçlara yol açma olasılığını yükseltiyor. (tahmin edilemezlik: Otonominin doğası budur)Her Yerde Kullanım: Yapay zeka, günlük hayatımızın her alanına entegre oluyor. Bu yaygın kullanım, potansiyel risklerin etki alanını genişleterek, daha büyük çaplı sorunlara yol açma ihtimalini artırıyor.Suleyman, bu riskleri yönetmek için, yapay zeka geliştirme süreçlerinde etik ilkelerin benimsenmesi, düzenleyici çerçevelerin oluşturulması ve sürekli olarak yeni risklerin değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.Biz de toplantıda Suleyman'ın açık sözlülüğü karşısında hem şaşırdık hem ürperdik. Hakkımızda hayırlısı olsun diye bağladık.Bu bölümde söz verdiğim arkadaşlarım: (03:24) Yavuz Abut, (08:19) Halime Özben Hacı, (12:04) Aydan İrem Sungur, (15:02) Suat Soy, (20:01) Mustafa Pancarcı, (22:06) Bengü İlhan, (24:05) Sena Taşcı, (26:09) Mürsel Çavuş ve (27:36) Yavuz Abut.Support the show
Çiğdem Aydoğdu'nun hazırlayıp sunduğu Turizm Gündemi programına Kişisel Gelişim Uzmanı Halime Alan konuk oldu.
Çiğdem Aydoğdu'nun hazırlayıp sunduğu Turizm Gündemi programına Kişisel Gelişim Uzmanı Halime Alan konuk oldu.
B.T. har den seneste uge afdækket, at danske muslimer i en række lukkede Facebook-grupper rådgiver hinanden i, hvordan de kan leve efter Sharia i Danmark.Eksemplerne er mildest talt bekymrende, og vi dykker ned i dem med en, der ved en hel del om det dansk-islamiske parallelsamfund - og selv har mærket det på egen krop. Vært: Joachim B. Olsen, debatredaktør og politisk kommentator på B.T. Gæst: Halime Oguz, tidligere medlem af folketinget for SF, nuværende kandidat for partiet Medtilrettelægger: Maria Asmine Dam Producer: Jens Marrot og Maria Asmine Dam Er du tvivl om, hvad du skal mene om aktuelle emner, så tilmeld dig nyhedsbrevet Borgerlig Tabloid fra Joachim B. Olsen - så får du borgerlig argumenter direkte i din indbakke: https://www.bt.dk/debat/borgerlig-tabloid-faa-borgerlighed-direkte-i-din-indbakkeSee omnystudio.com/listener for privacy information.
Send us a textKitap Kulübü'müzün 44. buluşmasında Liu Cixin'in “Üç Cisim Problemi” adlı eserini konuştuk. Bu roman bir üçlemenin ilk kitabı.Çin Kültür Devrimi sırasında yaşanan trajik olaylar sonucu insanlıktan soğuyan bir astrofizikçi olan Ye Wenjie, dünya dışı bir uygarlık ile iletişime geçer. Trisolaris adlı uzak bir gezegenden gelen bir mesajla, dünya'yı işgal etmek isteyen Trisolarisliler için gizlice çalışmaya başlar. Bu sırada, dünyanın çeşitli yerlerindeki bilim insanlarının gizemli ölümleri ve dünya hükümetlerinin ortak bir tehditle karşı karşıya gelmesi, bir uzaylı istilasının yaklaşmakta olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Roman, insanlığın varoluşsal bir tehdit karşısında birleşip mücadele etmesini ve bilimsel keşiflerin insanlık tarihindeki yerini sorgular.Açıkçası ben bilim kurgu tarafında çok fazla teknik bilgiyle okuyucuyu ikna etmeye çalışmasını anlamlı veya yararlı bulmadım. Özünde dünyayı biz mi yok edelim, bıraksınlar uzaylılar mı yok etsin gibi bir yere giden bu konu hakkında ben de Linkedin'de bir anket yapmıştım.Uzaylılar gelse de bizi kötü yöneticilerden kurtarsa mı diyorsunuz, bizi bıraksın gezegeni kurtarsınlar mı diyorsunuz, yoksa gelsinler de ne olacaksa olsun mu diyorsunuz, aman gelmesinler biz böyle iyiyiz mi diyorsunuz. Hemen hepsi yakın oylar almıştı gezegeni kurtarmak biraz önde olsa da.Ama neticede yanıt verenlerin 3/4'ü uzaylılar gelsinler görüşünde, bu da yeterince hareketli bir hayatımız yokmuş gibi biraz heyecan aramamızla mı alakalı, yoksa bizim de Ye Wenjie gibi insanlıktan ümidi kesmemizle mi alakalı bilmiyorum.Bol miktarda spoiler içeriyor yine bu bölüm. Hatta bir arkadaşımız üç kitabı da okumuş, Netflix ve orijinal Çin dizisini de izlemiş, o nedenle onun yorumlarına da bölümün sonunda bulabilirsiniz.Bu bölümde görüşlerine yer verdiğim arkadaşlarım (02:15) Aycan Acar Şahin, (04:28) Aydan İrem Sungur, (06:28) Halime Özben Hacı, (08:20) Aycan Acar Şahin, (09:38) Mete Yurtsever, (14:37) Dilek Geçit, (15:44) Mete Yurtsever, (16:40) Halime Özben HacıSupport the show
Sızlanmak, şikayet etmek genelde duygularımızla başa çıkma yollarından birisi. Özellikle hayal kırıklığı yaşadığımızda, başarısızlığı deneyimlediğimizde, cesaretimizi kaybettiğimizde ya da istediklerimiz gerçekleşmediği zaman kendimizi sızlanırken bulabiliyoruz. Ama dozu önemli! Sızlanmak maliyetsizdir, güvenli bir alandır ve dikkat çekicidir. Sorumluluğu almamamızı sağlar, hataları kapatır ve sonunda da alışkanlıklarımızdan biri haline gelebilir. Sabit bir zihinle büyüme, gelişme zihni arasındaki farkları birlikte irdeliyoruz. Hep birlikte düşünelim. Instagram: instagram.com/iyikipodcast/
Send us a Text Message.Kitap Kulübü'müzün 41. buluşmasında Kai-Fu Lee ve Chen Qiufan'ın Yapay Zeka 2041 adlı kitabını konuştuk.Kitabın alışılmışın dışında bir yapısı var, yapay zeka sayesinde 2041 yılında gerçekleşebilecek 10 kurgu hikayeden ve her hikayenin ardından da günümüzde yapılan bu alandaki çalışmaların analiz edildiği bölümlerden oluşuyor. Kurgu hikayeleri zamanında Google ve Baidu'da çalışmış olan yazar Chen Qiufan yazmış. Teknik analizleri de bilgisayar mühendisi, teknoloji yatırımcısı ve iş insanı Kai-Fu Lee kaleme almış.Hikayeler sosyal ilişkiler, yapay zeka ile üretilen gerçek görünümlü videolar ve onun yaratacağı sorunlar, kişisel eğitim ve öğrenim, sağlık, oyun ve eğlence, otonom ulaşım, otonom silahlar, kariyer ve işgücü, mutluluk ve yine yapay zekanın yol açacağı düşünülen bolluk ve buna bağlı ekonomik düzen gibi oldukça kapsamlı ve farklı konular hakkında. Kitap ilk olarak 2021 sonunda yayınlanmış, geçen yıl Türkçe'ye kazandırılmış. Yapay zekada gelişmeler aylık hatta haftalık olarak değişim gösterebiliyor, ama kitabın sorduğu sorular bence halen geçerli. Hatta bana şöyle geliyor, gelişen sadece yapay zeka teknolojisi, biz sosyal, hukuki, politik olarak hemen hemen hiçbir telaş içinde gibi görünmüyoruz. Her büyük değişimde olduğu gibi sanırım burada da kayıplar yaşandığı zaman geriden gelip boşlukları doldurma yoluna gideceğiz. Kimse olacakları öngöremiyor, yaşayıp ona göre vaziyet alacağız.Açıkçası ben uzun vadede iyimserim, daha iyi bir planlamayla israfın azalması, doğayı korumada, enerji ve sağlık alanında temel bilimlerin daha iyi anlaşılarak bazı icatların yapılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Ama kısa vadede özellikle iklim değişiklikleri ile de çakışacak insanı boşa çıkaracak yeniliklerin bir nevi “mükemmel kasırga” oluşturabileceğini ve insanlığın yine büyük bir sınav geçireceğine inanıyorum. İlginç zamanlarda yaşıyoruz, daha ilginç zamanlar önümüzde.Bu bölümde sözlerine yer verebildiğim arkadaşlarım(02:30) Yavuz Abut, (06:04) Müge İrfanoğlu, (09:18) Mustafa Pancarcı, (11:27) Müge İrfanoğlu, (12:26) Ömer Tural, (16:10) Olcay Çat, (18:55) Mete Yurtsever, (19:46) Suat Soy, (23:33) Yavuz Abut, (28:35) Halime Özben Hacı, (30:40) Mete Yurtsever, (31:43) Müge İrfanoğlu, (32:18) Suat Soy, (33:20) Mete Yurtsever ve (34:43) Özden KarakaşSupport the Show.
Kitap Kulübü'müzün 40. buluşmasında Audrey Magee'nin Koloni adlı kitabını konuştuk.Kitap, bir İngiliz ressam ve bir Fransız dilbilimcinin isimsiz bir adaya gelmelerini ve onların kişisel arayışlarını anlatıyor. Aposto'nun incelemesinde “Koloni, politik ve sosyal yönleri zengin, zekice yazılmış ve okuyuculara düşündürücü bir deneyim sunan, akıcı bir kurgu bütününe sahip” diyor.Yazarın kaleminden adadaki hayatı izlerken paralelinde Kuzey İrlanda'da gerçekleşen terör eylemlerinin birer paragraf haberlerini okuyorsunuz. Bunlar 1969-1998 yılları arasında 30 yıl süren, Kuzey İrlanda ve çeşitli zamanlarda İrlanda Cumhuriyeti, İngiltere ve Ana kara Avrupa'ya yayılan etnik milliyetçi çatışmalar.Kitap Kuzey İrlanda sorununu işliyor gibi görünse de hemen dünyanın her yerinde yaşanan etnik sorunlar, sömürgecilik, göç gibi konular zihninizde canlanıyor. Dilin kültür üzerindeki etkisini sorguluyorsunuz. Bu coğrafyada çoğumuz bir yerlerden geldik, batıdan veya doğudan ama çoğumuzun ailesinde başka bir dil var, büyük annelerinde veya büyük büyük annelerinde. O durumda empati yapmak biraz daha kolaylaşıyor.Kitapta bir de adada kalmak adadan ayrılmak konusu işleniyor. Bunu bir metafor gibi de düşünebiliriz, her türlü kalış-terk ediş için. Sevgili Yasemin Kaya'nın toplantımız sonrasında paylaştığı Dalai Lama'nın sözlerini alıntılamak istiyorum bu noktada “Sevdiklerinize uçmaları için kanatlar, geri dönebilmeleri için kökler verin; ve de yanınızda kalmaları için nedenler.”Bu bölümde sözlerine yer verebildiğim arkadaşlarım sırayla(02:13) Mürsel Çavuş, (07:35) Aycan Acar Şahin, (09:48) Ersin Polat, (13:55) Halime Özben Hacı, (16:50) Müge İrfanoğlu, (20:12) Yasemin Kaya, (24:05) Meral Kuzu, (27:38) Aslınur Gürocak, (30:10) Ayşenur Sarıkaya ve (34:11) Dilek GeçitSupport the Show.
Yerel seçimlere doğru gündem, adayların kim olacağına kilitlendi. Partililiğin, kişilerin ve vaatlerin öne çıktığı yarışta, kent sorunları ne yazık ki ikinci planda kalıyor. Oysa bu seçimde, daha yaşanabilir, güvenli, sağlıklı, afetlere hazırlıklı ve kendi kendine yeten şehirlerde yaşamayı oylayacağız. Yerel politikalar; mülksüzleştirmeden halk sağlığına, göçten afet riskleri yönetimine, iklim mücadelesinden ekonomik yeterliliğe, hayatımızı doğrudan etkileyecek kararlarda önemli rol oynuyor. İstanbul'dan Cizre'ye, Hatay'dan Kahramanmaraş'a, Samsun'dan Antalya'ya, Erzincan'dan Bodrum'a, her kentte önemli alanlar farklı gerekçelerle devlete veya sermayeye devredilirken vatandaşı bekleyen tehlikeler ne? Yerel yönetimlerin sorumlulukları neler, üzerlerine düşeni yapıyorlar mı? Büyükşehirlerden ilçe ve köylere, çözüm bekleyen en büyük sorunlar hangileri? Başta deprem tehlikesi olmak üzere “afet riski, kamu yararı, ekolojik turizm, ekonomik kalkınma” gibi gerekçelerle çıkarılan yasal değişiklikler, verilen izinler, kentleri ve geleceğimizi nasıl etkileyecek? “%100 YEREL” podcast serisinde Mehveş Evin bu sorulara, konunun uzmanları ve yereldeki paydaşlarla yanıt arıyor. İlk programda Muğla Çevre Platformu Marmaris sözcüsü Halime Şaman, susuzluktan tarım alanlarının işgaline, Muğla'nın kritik sorunlarını anlatıyor.
Halime Yıldız, badminton tutkusunu anlattı, Barış Bayraktar da havaalanı görevlilerinden ‘sandalyelerine özen' istedi. İki Milli sporcunun konuk olduğu #Engelsiz NTVRadyo'da.
Kitap Kulübümüzde Ekim ayında 34'üncü buluşmamızda Johann Hari'nin “Çalınan Dikkat” adlı kitabını konuştuk. Bu bölümde her zaman olduğu gibi katılımcılarımızın kitaba ilişkin görüşlerine yer veriyorum.Hepimizin hayatında hedefleri var. Bugünkü hayatımızdan daha iyi bir hayata geçmek istiyoruz. Dolayısıyla dikkatimizi, bizi olmak istediğimiz kişiye dönüştürecek uğraşılara yöneltmek, çağımızın en büyük zorluğu. Çünkü içinde bulunduğumuz sistem dikkatimizi çalma üstüne kurulu. Zaman gerçekten para demek ve bunu bizden daha iyi dikkatimizi çalanlar biliyor.8 Mayıs'ta yayınladığım 172'inci bölüm “Dikkatinizi Nasıl Kontrol Eder ve Hayatınızı Seçersiniz?” başlığını taşıyordu. Nir Eyal'ın Pür Dikkat adlı kitabıyla yine kitap kulübümüzde okuduğumuz Cal Newport'un aynı isimli kitabını karşılaştırmış ve özetlemiştim. Cal Newport dikkatimizi toplamamız için taktikler verirken sosyal medyayı şeytanlaştırıyordu, Nir Eyal ise bu sistemle daha barışık yaşamak ama teknolojiyi lehimize kullanmak gibi bir bakış açısı getiriyordu. Johann Hari ise eleştirilerini sisteme yöneltiyor ve sistemi sorgulamadan ve değiştirmeden sorunu çözemeyeceğimizi vurguluyor.Kitapta bu dertten muzdarip olan Johann Hari'nin kişisel arayışına eşlik ediyoruz, tıpkı bir gazetecinin bir vakayı incelemesi gibi bir akış var. Gerçekten de 12 ülkede onlarca şehirde bu alanda çalışan uzmanlarla konuşuyor. Hem içten hem sürükleyici bir anlatımı var.Bu buluşmaya dair güzel de bir sürpriz yaşadık. Üyelerimizden Sevgili Cem Çağatay Karaali kendisine bir mesaj atıp toplantımıza davet etmişti. Bu çağrımıza küçük bir notla ve bir video mesajıyla dönmesi ise bizi çok mutlu etti. Onun kitaptaki içten tavrının gerçek olduğunu görmek de çok güzeldi. Kitabı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyoruz. Ve önce Johann Hari'nin bu kısa mesajıyla kayda başlıyoruz.Bu bölümde söz alan üyelerimiz ise sırasıyla (02:40) Johann Hari (03:37) Yavuz Abut, (07:41) Dilek Geçit, (11:13) Aycan Acar Şahin, (14:25) Müge İrfanoğlu, (18:04) Hatice Ergüven Doydum, (20:47) Alim Küçükpehlivan, (25:00) Suat Soy, (27:02) Halime Özben Hacı, (29:40) Cem Çağatay Karaali, (33:36) Elif Bahadır, (37:02) Elif Ceylan, (40:02) Ersin Polat, (44:25) Olcay Çat, (45:35) Ömer Tural, (47:52) Aydan İrem Sungur ve (50:44) Belgin ElmasSupport the show
Türk basınının cesur kalemi, Ahmet Kekeç'in vefatının üzerinden 3 yıl geçti. Bir gazeteci olarak tanınsa da aynı zamanda bir edebiyatçı olan Kekeç'i, vefat yıldönümünde Gazeteci ve Akademisyen Dr. Halime Kökçe'ye sorduk.
"Hvad havde du regnet med?" Var reaktionen fra politiet, da Yaqoub offentligt kritiserede nogle af de farligste mennesker i landet.Halime har endnu værre oplevelser med ordensmagten.Debattører med indvandrerbaggrund er særligt udsatte, med trusler og chikane fra både danske racister og radikale islamister.I studiet:Halime Oguz, forhenværende MFer, SFYaqoub Ali, eks-islamist og foredragsholderNiels Jespersen, chefredaktør
SLAPP'in üçüncü bölümünde, dünyada SLAPP denildiğinde ilk akla gelen yargısal işlem olan tazminat davalarına odaklanıyoruz. Bu bölüm için SLAPP'lere maruz kalan hak savunucularından Halime Şaman ile görüştük.
SLAPP'in dördüncü bölümünde SLAPP'lerin hak savunucuları üzerindeki etkilerini konuşuyoruz. Bu bölümde, SLAPP'lere maruz kalan hak savunucularından Halime Şaman, Birhan Erkutlu ve Erdoğan Atmış deneyimleri ile bize eşlik ediyor.
Ekoloji Birliği eş sözcüleri Halime Şaman ve Güner Yanlıç'la depremin sebep olabileceği ekolojik krizleri ve bu krizlere karşı alınması gereken önlemleri konuştuk.
Geçtiğimiz hafta, Ocak ayının son Çarşamba günü Kitap Kulübümüzün 25inci buluşmasında Andrew Sobel ve Jerold Panas'ın Güçlü Sorular adlı kitabını konuştuk. Bu bölümde her zaman olduğu gibi katılımcılarımızın kitaba ilişkin görüşlerine yer veriyorum.Kitabın iç kapağında şöyle bir sunum yazısı var. “yeni ve heyecan verici ilişkiler kurmak, kariyerlerinde yükselmek ve etrafındaki herkesi motive etmek isteyen kadın-erkek herkese; bu kitap size adanmıştır. Siz de bizim gibi bazen soruların cevaplardan daha önemli olduğuna inanıyorsanız, kariyerinizde ve hayatınızda başarıya ulaşmak için doğru yoldasınız demektir.Açıkçası hepimiz iyi soruların gücünü veya güçlü soruların etkisini tecrübe etmişizdir. Liderler de böyle sorular sorar, ebeveynler de, koçlar da. Bu kitap da 250'den fazla soruyu barındıran bir soru bankasını bizimle paylaşıyor. Bunların bir kısmını da bir hikaye bağlamında vermiş, bu hikayeler çok yapay bulanlarımız da oldu ama sonuçta herkes kendi sorularını şekillendirmek için bunun faydalı bir referans kitabı olabileceğini belirtti.Bu bölümde görüşlerini paylaşan üyelerimiz sırasıyla:(02:03) Dilek Sena Çekin, (04:35) Selma Çelik, (05:34) Yavuz Abut, (09:45) Aycan Acar Şahin, (11:26) Alim Küçükpehlivan, (13:43) Hatice Ergüven Doydum, (15:32) Gülenay Işık, (17:42) Yasemin Parlak Demir, (21:18) Işık Ceren Alpago, (23:22) Şehmus Oran, (25:53) Berrin Alpaslan, (27:30) Halime Özben, (28:43) Talha Çelik, (29:40) Elmas Akbulut, (31:56) Betül Emre, (34:55) Aydan İrem Sungur ve (36:45) Şehmus Oran ve (37:57) Mürsel Çavuş.
Geçtiğimiz hafta, Kasım ayının son Çarşamba günü Kitap Kulübümüzün 23üncü buluşmasında Carol Tavris & Elliot Aronson'dan Hatalar Psikolojisi'ni konuştuk. Bu bölümde her zaman olduğu gibi katılımcılarımızın kitaba ilişkin görüşlerine yer veriyorum. Tavris ve Aronson sosyal psikoloji alanında çalışan bilim insanları. Kitabın orijinal adı “Mistakes were made” (but not by me) Bu politikacıların sorumluluk almadan yaptıkları itiraflara gönderme yapıyor. Yani bazı hatalar yapıldı ama yani ben yapmadım, benim kabahatim, ihmalim yok. Bunu Nixon, Reagan, Clinton, Kissenger, Bush gibi politikacılardan örnekler vererek anlatıyor. Kitabın tamamı aslında bilişsel uyumsuzluk adı verilen Amerikalı sosyal psikolog Leon Festinger'in teorisi hakkında. Ki Aronson da onun öğrencisi. Bilişsel uyumsuzluk, bireyin inanç, davranış, söylem, değer ve fikirleri arasında bir çelişkiyle karşı karşıya kaldığı durumlarda ortaya çıkıyor. Kitapta çok çarpıcı bir tespit var. Tutarsız davranan bazı insanların bizi kandırmaya çalıştığı yanılgısına düşebiliyoruz, aslında onlar kendilerini kandırıyorlar. Kitabın arka yazılarından biri bunu güzel özetliyor. “Sevgililerin, avukatların, doktorların, politikacıların; herkesin kendi kendini nasıl kandırdığına dair etkileyici bir çalışma… Sunduğu bilimsel kanıtlar, gerçekçi ve sağduyulu cazibesi nedeniyle, Hatalar Psikolojisi oldukça inandırıcı. Bu kitabı okuyarak, liderlerimizin, sevdiklerimizin ve -dürüst davranırsak- kendimizin davranışlarını anlayabiliriz; insanın doğasının bazı şaşırtıcı gizemleri daha açık görünmeye başlayabilir. Kitabın sonunda hatalı adımlarımızı kabul etmekten kaçınmamızı sağlayan yöntemler, çok daha aşina hale geliyor. Biz -ve bizi yönetenlerle bize yol gösterenler- yalnızca “Ben bir hata yaptım, özür dilerim” demenin gücünü ve değerini bir anlasak, bizim ve herkesin hayatının ne kadar olumlu bir yönde etkileneceğinin farkına varırız.” Evet dilerseniz şimdi sohbetimize kulak verelim. Söz alan arkadaşlar sırasıya (02:42) Aycan Acar Şahin, (05:12) Yavuz Abut, (06:43) Halime Özben Hacı, (09:21) Yavuz Abut, (10:15) Aycan Acar Şahin, (11:07) Yasemin Parlak Demir, (12:51) Selim Uysal, (14:18) Alim Küçükpehlivan, (16:42) Betül Emre, (17:50) Yasemin Parlak Demir, (19:21) Yavuz Abut
Malûm ola ki, Baki' denilen yer sur (kale duvarları) dışında mübarek bir yerdir ki, vasfa gelmez. Medine kalesinin Bab-ı Cum'a tarafındadır. Bütün mevtaları o kapıdan çıkarırlar. İşte Baki' dedikleri yer surların dışında etrafı duvarla çevrili bir mezarlıktır, içinde başka başka kubbeler, türbeler, kapılar vardır. Asıl Baki' mezarlığının dört beş yerde kapısı vardır. Rivayete göre yalnız Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)'den yetmiş bin kişi gömülüdür bu kabristanda. Hele şehidlerin adedi hiç belli değildir. Orada taaffün (kokuşma) olmaz. Hem, ilk büyüklerden öyle rivayet olunmuş ki, yarın mahşer günü hesapsız ve azapsız gül sepeti silkeler gibi, Baki' kabristanında yatan mü'minleri Cennete silkeleseler gerektir. O mübarek mahalle defnolunmak, değme bir kişiye mukadder olmaz. Eğer olursa bundan büyük saadet olmaz. Baki'deki kubbelerin altında yatan yüce zatlar: Hz. Osman (r.a.), Cennetü'l Baki'de müstakil bir kubbededir. Onun karşısında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in süt annesi Halime hatun validemiz bir kubbe altındadır. Baki'nin ortasında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in amcası Hz. Abbas (r.a.) yatar. Yine ortalarında Hz.Hasan, Hz. İmam Bakır, İmam Zeyne'l-Âbidin (r.a.e.) yatarlar. Yine rivayete göre Hz.Fatımatü'z Zehra (r.anhâ) da onlarla aynı kubbe altındadır. Abdullah bin Mes'ud, Osman bin Maz'un (Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in süt kardeşi) (r.a.e.), Peygamberimiz (s.a.v.)'in oğlu Hz. İbrahim bir kubbe altındadır. Hz.Ukayl ibn-i Ebî Talib (Hz. Ali (k.v.)'nin kardeşi) (r.a.) bir kubbededir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in kızları Rukiyye, Zeyneb, Ümmü Gülsüm (r.a.e.) ile Peygamber (s.a.v.) zevcelerinden yedisi, bir kubbe altındadır. İmam-ı Malik (r.a.) bir kubbededir. Hz. Ömer (r.a.)'in oğlu Abdullah (r.a.) bir kubbededir. Bunlar Baki' kabristanı içindedirler. Hariçte Baki' ile Kale kapısı arasında iki kubbe daha vardır. Birisi Sa'd bin Mu'az ve öteki Ebû Said el-Hudri (r.a.e.) hazretlerine aittir. (Derviş Ahmet Peşkarî, Tayyibetü'l Ezkâr, s.49-51)
Tørklæde-kommissionen går op i limningen, og virkelighedens repræsentanter i studiet forsøger at få fat i kommissionsmedlem Halime Oguz, ligesom vi prøver at få fat i SF's folketingsmedlem Halime Oguz. Vi vender ugens 'fluffy finansiering', og så mindes vi politikernes minder om Sovjetunionens nu afdøde sidste kommunistleder, Mikhail Gorbatjov. Værter: Brian Weichardt, Emma Buus og James Kristoffer Miles. Produceret og klippet af: Rasmus Søgaard. Lyddesign: Søren Gregersen. Programansvarlig: Sofie Rye.
Hurdemock királytól elcsalták a Kristályt, mely harminc éve szolgálta a békét országában, igaz nem épp becsületes módon. Marwick fia, Nadran különös küldeménnyel indul Bolgotába Heimlich Királyhoz, de útközben megváltozik terve. Halime a varázslónő mindent megtesz annak érdekében, hogy ez a terv kudarcba fulladjon. A két harcos és a lány küldetése, valamint szőlőszemek és buborékok... Mese nem csak felnőtteknek! --- Szerző: C. C. Brown [Braun Krisztina] | Főcím: Halime | Alcím: Sensara utolsó élete | A hangoskönyv megjelenése: Magánkiadás, Pécs, 2022 | ISBN 978-615-81221-4-6 | A hangoskönyvet a szerző Braun Krisztina megbízásából szerkesztette és felolvasta: Ambrus Attila József | Licenc: CC-BY-NC-ND 4.0 | A CD borítót készítette: Ambrus-Kéri Noel | A felvétel 2022. júniusában készült. | Lejátszási hossz: 2 óra 20 perc | Bitráta: 192 kbps / 44 kHz /mono | Youtube: https://youtu.be/ewJg7LJy4fU | A hangoskönyv változtatás nélkül szabadon letölthető és megosztható. #ccbrown #braunkrisztina #ambrusaalkotoistudioja
Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı. Mescit mümin, minber mümin.. Taşardı kubbelerden Tekbir, Dolardı kubbelere "amin"! Ve mübarek geceler, dualarımız, Geri gelmeyen dualardı. Geceler ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı! Kapına gelenler ya MUHAMMED, - Uzaktan, yakından - Mümin döndüler kapından! Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İki dünyada aziz ümmet, MUHAMMED ümmetiydi. Konsun yine pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler.. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi.. Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi.. Nerde kaldın ey RESUL, Nerde kaldın ey NEBİ? Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED; Çağlar ne çağlardı: Daha dünyaya gelmeden Müminlerin vardı.. Ve bir gün ki gaflet Çöller kadardı, Halime'nin kucağında Abdullah'ın yetimi, Amine'nin emaneti ağlardı! Hatice'nin goncası, Aişe'nin gülüydün. Ümmetin gözbebeği, Göklerin RESULÜYDÜN.. Elçi geldin, elçiler gönderdin. Ruhunu ALLAH'a, Elini ümmetine verdin. Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin. Biz bu dünyadan nereye Göçelim, ya MUHAMMED? Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet Altın devrini yaşıyor.. Diller, sayfalar, satırlar "Ebu Leheb öldü"diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor! Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız; Ne adlar ezberledi, ey NEBİ, Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız! Kabe'ne siyahlar Yakışmamıştı, ya MUHAMMED, Bugünkü kadar! Haset gururla savaşta; Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi.. Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği. İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi! Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına! Şu gördüğün duvarlar ki Kimi Taif'tir, kimi Hayber'dir. Fethedemedik ya MUHAMMED, Senelerdir. Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi.. Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi. Günahın kursağında Haramların peteği! Bayram yaptı yabanlar; Semave'yi boşaltıp Save'yi dolduranlar. Atını hendeklerden-bir atlayışla- Aşırdı aşıranlar. Ağlasın Yesrib, Ağlasın Selman'lar! Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı. Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ, Yabanların gözünde kalacaktı! Konsun yine pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Ne oldu, ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar taşlar, Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar! Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin, Yollar gideceklerindir. Şu tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir. Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi. Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu, cinlerin mi; Perilerin yurdu mu? Şu yuva-ki bilinmez, Kuşları hüdhüd müdür, Güvercin mi kumru mu? Kuşlarını bir sabah, Medine'ye uçurdu mu? Ey Abva'da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın En güzel gülü; Hatıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü! Dinleyene, halâ, Çöller ses verir: "Yaleyl! " susar, Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir. Sen de, bir hac günü, Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir; Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir! Ebubekir'de nur, Osman'da nurlar. Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; Ali'nin önünde kapılar açılır, Ali'nin önünde eğilir surlar. Bedir'de, Uhud'da, Hayber'de Hakk'ın yiğitleri, şehit olurlar. Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı; Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı. Konsun-yine-pervazlara Güvercinler; "Hu hu"lara karışsın Aminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Ya MUHAMMED, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Adem oğullarına! Yüreklerden taşsın Yine, imanlar! Itri, bestelesin Tekbir'ini; Evliya okusun Kur'an'lar! Ve Kur'an'ı göz nuruyla çoğaltsın Kayışzade Osman'lar! Naatını Galip yazsın, Mev
40 medlemmer af SFU Ungdom har underskrevet en kronik, hvor de kritiserer SF's integrationspolitik. De nævner folketingsmedlemmet Halime Oguz som en af grundene til, at det er gået for vidt. Jeg taler med forperson for SFU Anna Kjær om kritikken. Og hun holder sig ikke tilbage. SF er gået for vidt. Og så skal vi tale om FN's Internationale dag mod islamofobi. Klummeskribent og borgerlige debattør Christian Marcussen er i studiet. Han er ikke særlig imponeret. Faktisk er han bekymret for hvad det kan ende med at betyder for ytringsfriheden.Vært: Ali Aminali
Malûm ola ki, Baki' denilen yer sur (kale duvarları) dışında mübarek bir yerdir ki, vasfa gelmez. Medine kalesinin Bab-ı Cum'a tarafındadır. Bütün mevtaları o kapıdan çıkarırlar. İşte Baki' dedikleri yer surların dışında etrafı duvarla çevrili bir mezarlıktır, içinde başka başka kubbeler, türbeler, kapılar vardır. Asıl Baki' mezarlığının dört beş yerde kapısı vardır. Rivayete göre yalnız Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)'den yetmiş bin kişi gömülüdür bu kabristanda. Hele şehidlerin adedi hiç belli değildir. Orada taaffün (kokuşma) olmaz. Hem, ilk büyüklerden öyle rivayet olunmuş ki, yarın mahşer günü hesapsız ve azapsız gül sepeti silkeler gibi, Baki' kabristanında yatan mü'minleri Cennete silkeleseler gerektir. O mübarek mahalle defnolunmak, değme bir kişiye mukadder olmaz. Eğer olursa bundan büyük saadet olmaz. Baki'deki kubbelerin altında yatan yüce zatlar: Hz. Osman (r.a.), Cennetü'l Baki'de müstakil bir kubbededir. Onun karşısında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in süt annesi Halime hatun validemiz bir kubbe altındadır. Baki'nin ortasında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in amcası Hz. Abbas (r.a.) yatar. Yine ortalarında Hz.Hasan, Hz. İmam Bakır, İmam Zeyne'l-Âbidin (r.a.e.) yatarlar. Yine rivayete göre Hz.Fatımatü'z Zehra (r.anhâ) da onlarla aynı kubbe altındadır. Abdullah bin Mes'ud, Osman bin Maz'un (Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in süt kardeşi) (r.a.e.), Peygamberimiz (s.a.v.)'in oğlu Hz. İbrahim bir kubbe altındadır. Hz.Ukayl ibn-i Ebî Talib (Hz. Ali (k.v.)'nin kardeşi) (r.a.) bir kubbededir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in kızları Rukiyye, Zeyneb, Ümmü Gülsüm (r.a.e.) ile Peygamber (s.a.v.) zevcelerinden yedisi, bir kubbe altındadır. İmam-ı Malik (r.a.) bir kubbededir. Hz. Ömer (r.a.)'in oğlu Abdullah (r.a.) bir kubbededir. Bunlar Baki' kabristanı içindedirler. Hariçte Baki' ile Kale kapısı arasında iki kubbe daha vardır. Birisi Sa'd bin Mu'az ve öteki Ebû Said el-Hudri (r.a.e.) hazretlerine aittir. (Derviş Ahmet Peşkarî, Tayyibetü'l Ezkâr, s.49-51)
Negativ social kontrol er arvesyndens genindførelse, nu med muslimsk fortegn. Muslimer ser sig selv som en gruppe - i modsætning til danskerne - og derfor bliver de, der stikker ud, forsøgt presset tilbage i folden gennem deres familie. Det mener Halime Oguz, integrationsordfører for Socialistisk Folkeparti. Hun mener, at venstrefløjen gør minoritetsetniske unge en bjørnetjeneste, og at vi skal gøre op minoriteter som helhed. Derfor har Ali Aminali inviteret hende i studiet i denne udgave af Alis Fædreland. Vært: Ali Aminali.Producer og tilrettelæggere: Josephine Romby og Theis Eriksen.
Albanka Halime Djemali prihaja iz Makedonije, v Sloveniji živi 5 let, natančneje v Novem mestu, kjer je zaposlena v Društvu za razvijanje prostovoljnega dela. Pri njej je zanimivo, da je praktično iz popolnega nepoznavanja slovenščine in tukajšnje kulture v tako kratkem času prišla do redne zaposlitve kot kulturna mediatorka. Zdaj nudi jezikovno in vsesplošno pomoč predvsem Albanskim družinam, ki tukaj živijo tudi že deset let in več.
I anledningen af det genopstandne Folkemøde på Bornholm genopliver vi også programmets politisk-musikalske tradition. Efter østtysk forbillede kalder vi den for ”Festivalen for den Politiske Sang”. I denne sidste time vil to folketingspolitikere spille og tale om politisk musik som vi hver især har valgt. I år med MF'erne Birgitte Bergmann, K og Halime Oguz fra SF. See omnystudio.com/listener for privacy information.
Biten Hayatlar - Bahara Doğru 2. Bölüm | Halime Gülsu by Bahar Solukları
Biten Hayatlar - Bahara Doğru 2. Bölüm | Halime Gülsu by Bahar Solukları
Ela S. seslendirdi. Yalnız Yürümeyeceksin platformuna gönderildi "İnsanlar kapalı halime daha çok alışmasın diye kendimi eve kapattığım oldu" hikayesinin seslendirilmesinden.
15 yaşıma zaman makinesiyle gitsem kendime ne tavsiyelerde bulunurdum. Ben o halimle konuştum, siz şahit olacaksınız ve belki isterseniz siz de dikkate alacaksınız.
Mustafa Kabakçıoğlu Gümüşhane zindanından Rabbine yürüdü.. Vefat ettiği yer tecrit odasıydı. Merdiven altına serilmiş eski bir yatak, boyaları yer yer dökülmüş duvarlar, soğuk ve soluk rengiyle buz gibi zemin, beyaz bir masa ve Mustafa'nın tabutu olan beyaz bir sandalye.. Boynu bükük kalan Kur'an | İsmet Macit 2 En çok dikkati çeken ise masanın üzerindeki Kur'an-Kerim'di. Hastaydı komiser Mustafa ve tecrit odasında kalacaktı. Yanına birkaç parça eşya alacaktı ama her şeyden önce Kur'an'ını bağrına basıp odasına yürüdüğü belliydi. İşte o odada, yanıbaşında Kur'an'ı beyaz sandalye üzerine gözlerini sonsuzluğa dikmiş şekilde kavuştu Rabbine. Boynu bükük kalan Kur'an | İsmet Macit 3 Şafak Türküsü'nde Ahmet Kaya'nın “…Geride masa üzerinde boynu bükük kağıt kalem” dediği gibi komiser Mustafa'nın okuduğu Kur'an yetim kalmıştı adeta masa üzerinde.. 17-25 Aralık'tan sonra vatan evlatları bir bir tutuklanırken başka bir komiser “hatmim yarım kaldı” diye ağlıyordu. Ve benim sevgili ülkem.. işte bu insan güzellerini incittiniz. Ömrünü ülkesine ve insanlığa vakfetmiş , rüşvete bulaşmamış, meslek hayatı başarılarla dolu bu yiğitler çakallara boğdurulurken sen seyrettin. On yıllardır gözyaşlarıyla sulanarak büyütülen çiçek bahçesini; kinleri, hasetleri ve kıskançlıkları yüzünden tarumar eden, postallarıyla laleleri, gülleri, krizantemleri çiğneyen, ellerindeki demir sopalarla çemenzârı harabeye çeviren zalimleri seyrettin, bakıp geçtin… Boynu bükük kalan Kur'an | İsmet Macit 4 Şehrin öte yakasından koşup gelen ve “Rabbim Allah dediği için mi bunlara eziyet ediyorsunuz” diyerek acı bir çığlık koparan Habib-i Neccar olmak varken üç kuruşluk dünya menfaati için sattın kardeşlerini.. Zulüm gören, acı çeken, ülkesini terketmek zorunda kalan, zindanlarda ölüme terkedilen senin akrabandı, komşundu, arkadaşındı.. Hz Hüseyin'in yanında Hür bin Adam olmak varken sen, az bir menfaat karşılığı Hz Müslim bin Akil'in Ubeydullah canisi tarafından idamını mezar taşları sessizliği ile seyreden Kufeli olmayı yeğledin! Hz Hüseyin'in üzerine 4 bin kişilik ordusuyla yürüyen Ömer ibni Sa'd'ın askerleri arasındaydın. Şemirler yürürken masumların üzerine Fırat olup kurumuş dudaklara bir damla su götürmek varken sen çöl ateşi olmayı tercih ettin. Çarmıha gerilmek istenen Hz İsa'yı kurtarmak varken sen işlemediği suç kalmamış olan Barabbas'ı tercih ettin.. Suç örgütünün alçaklıklarına gözlerini kaparken masumlara yapılanlara sessiz kalarak bağırlarına hançer soktun! Dün Halime bacılar, Halil İbrahimler, Zeki Komiserler, Sabri Abiler sıcak girdikleri zindandan soğuk cenazeler olarak çıktılar. Bugün ise Mustafa Komiser izbe bir zindan karanlığında öldürüldü.. Yazdığı dilekçe ve hatıralarında “…bize bu zulmü yapanlara şahsi haklarımı helal etmiyorum” diyordu. Bu sitemler seni titretmeli değil miydi? Ahirete, haşre, mahşere, hesaba, inanıyorsan Mustafaların, zaliminlerin pençelerinde can vermeleri ve inlemeleri bir bıçak gibi yüreğine saplanmalı değil miydi? Mustafa Komiser ardında gözü yaşlı bir eş ve üç evlat bırakarak er-geç herkesin gideceği ahiret yurduna göçtü…Şimdi ona zulmedenler ve bu zulme susarak destek verenler düşünsün! Birgün mutlaka zalimin sesi soluğu kesilecek, Allah'ın adil ismi tecelli edecek ve hukuk içinde Mustafa'ların intikamı alınacaktır. Rabbim Mustafa Komiseri şehitler zümresine yazsın. Kederli ailesine sabr-ı cemil lütfetsin… Hizmetten | İsmet Macit
Ece Birleşik Arap Emirlikleri’ne beyin göçü yapan arkadaşı Nadine’le konuşuyo, Halime’nin yeni şarkısını dinliyo, ilkokul arkadaşı Burçin’le yıllar sonra ilk kez konuşuyo. Ege Öztokat, Nadine Nasser, Hilal Geçgin Intro: “Little Lily Swing” by Tri-Tachyon (freemusicarchive.org/music/Tri-Tach…tle_Lily_Swing) (CC BY 4.0, creativecommons.org/licenses/by/4.0/)
Halime Toros'un, Garip Hikâyeler Kitabı adlı eserinden iki öyküyü Nisan Kumru'nun seslendirmesi ile dinleyin. Hece Yayınları
As Ertugrul sweeps across the landscape of Pakistani entertainment scene, apart from success, it also managed to instigate some hilarious reaction in different sections of the society! In this bonus episode of the Pakistani Stories, we discuss the broader debate about the cultural 'invasion' and of course our moral policing!
Bienvenue dans ce nouvel épisode du podcast L'Afropolitaine. Pour cet épisode, c'est Halime que je vous invite à découvrir. Halime est une jeune femme photographe dans le milieu audiovisuel. A la tête d'une agence de production audiovisuelle Born to create, Halime accompagne ses clients et les aide à construire leur image sur les différents réseaux sociaux. Ensemble, nous évoquons le rôle, la place et la condition de l'ainé(e) au sein des familles afropéennes et du travail remarquable que ses parents ont effectué dans le but de lui assurer un avenir meilleur, en dépit de tous leurs sacrifices. N'hésitez pas à nous faire part de vos avis, de vos ressentis, à PARTAGER et à nous laisser vos ETOILES, si cet épisode vous a plu! Pour en savoir un peu plus sur les activités d'Halime, je vous invite à la suivre sur les réseaux sociaux: Instagram: @halimetaboye; @borntocreate_agency Vous pouvez également nous suivre et retrouver toutes les actualités de L'Afropolitaine sur les réseaux sociaux: Instagram: @lafropolitaine Facebook: @LAfropolitaine Youtube : L'Afropolitaine Podcast Très belle écoute!
Halime Şan'ın yüreğinden, Hilal Bulut'un sesinden "Ben Engelli Annesiyim Engel Tanımayan" yazısı. Halime hanım bir özel gereksinimli çocuk sahibi annenin hissettikleri, yaşadıklarını çok güzel ifade etmiş.
Ece tuhaf bi “eczacı”dan ilaç alıy0, sonra tvhaf bi kitapçıda *cadı avları* ile ilgili nutvk dinliy0,. En sevdiği şarkıcı Halime’nin yeni şarkısını dinliy0. Sonra eski sevgilisi ve yeni 5evgilisiyle tatsız bi karşılşma yaşıy0. Ege Öztokat, Nagihan Demirsu, Hilal Geçgin, Merve, Feriyan Işık Müzik: “Little Lily Swing” by Tri-Tachyon (http://freemusicarchive.org/music/Tri-Tachyon/Little_Lily_Swing/Tri-Tachyon_-_01_-_Little_Lily_Swing) (CC BY 4.0, https://creativecommons.org/licenses/by/4.0/)
X AVENGERS SPOILERLARI İÇERİR: ENDGAME, INFINITY WAR, CAPTAIN MARVEL! X Ece en sevdiGi şarkıcı Halime’nin "Thor'un Göbeği" şarkı5ını dinl3r. Avengers'ı anlamaz. Marvel’a dil uz
Two dead after Japan mass stabbing A man with a knife in each hand went on a rampage in Japan, killing two, including a 12-year-old schoolgirl. The attack took place in the south of Tokyo and injured more than a dozen people, mostly elementary schoolgirls. The attacker then stabbed himself in the neck and died in the hospital. Trump's visit gives Japan brief reprieve on trade US President Donald Trump has wrapped up his four-day state visit to Japan with promises on trade deals. Pointing to the United States’ continuing trade imbalance with Japan, Trump said a deal was expected soon. The president also wished troops aboard a US Navy ship “Happy Memorial Day” after coming under fire at home for skipping events for fallen troops. Israel inches closer to snap election with overnight vote Israel has edged closer to snap polls as a bill to dissolve parliament passed its first reading. Prime Minister Benjamin Netanyahu has struggled to form a government six weeks after winning the April ballot. Later on Tuesday, a committee will meet to prepare the bill for its second and third readings after which it will become law. Austrian chancellor loses no-confidence showdown Austria's Chancellor Sebastian Kurz lost a no-confidence vote in parliament, removing him and his cabinet from office over a corruption scandal. President Alexander Van der Bellen assured the country a new government will be appointed soon. Kurz has vowed he and his centre-right People's Party will return to power with increased strength. Two rare white tiger cubs find new home in Nicaragua And finally, Two white tiger cubs have been taken to their new home at the Nicaragua National Zoo. The siblings, named Osman and Halime, are five months old and the only cats of their kind in Central America, the zoo director said. White lions and tigers are extremely rare, with only a few hundred remaining worldwide.
Op til folketingsvalget inviterer Henrik Marstal en række debattører, aktivister og måske kommende kollegaer med på scenen til en samtale hvor de politiske visioner kommer i spil. Aftenens gæster er Jacob Mchangama, direktør i tænketanken Justitia, og Halime Oguz, folketingskandidat for SF. Arrangementet er en del af Platformen Talerum, og er optaget live med publikum på Huset KBH.
Op til folketingsvalget inviterer Henrik Marstal en række debattører, aktivister og måske kommende kollegaer med på scenen til en samtale hvor de politiske visioner kommer i spil. Aftenens gæster er Halime Oguz, folketingskandidat for SF, og Helena G. Rasmussen, næstforkvinde i Dansk Kvindesamfund. Dette arrangement er en del af Platformen Talerum, og er optaget live med publikum på Huset KBH.
İstanbul Gaziosmanpa'sa kentsel dönüşümün 2013 yılından beri mahalleliyi evlerinden etmeye başladığı, bugünlerdeyse etkisini iyice hissetmeye başlayan mahalleliyle yaşadıklarını konuştuk. Korkmaz Aslan ve Halime İncedal, belediye eliyle evlerinden çıkarılmaları için yaşatılan psikolojik ve fiziksel yıldırma sürecini anlatıyor.
İstanbul Gaziosmanpa'sa kentsel dönüşümün 2013 yılından beri mahalleliyi evlerinden etmeye başladığı, bugünlerdeyse etkisini iyice hissetmeye başlayan mahalleliyle yaşadıklarını konuştuk. Korkmaz Aslan ve Halime İncedal, belediye eliyle evlerinden çıkarılmaları için yaşatılan psikolojik ve fiziksel yıldırma sürecini anlatıyor.