Podcasts about memleketin

  • 21PODCASTS
  • 51EPISODES
  • 13mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Apr 14, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about memleketin

Latest podcast episodes about memleketin

Yeni Şafak Podcast
İhsan Aktaş - CHP yolsuzlukla suçlanan bir başkandan kahraman çıkarmaya çalışıyor

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 14, 2025 5:28


Memleketin uluslararası alanda onlarca meselesi var. Antalya Diplomasi Forumu'nda küresel meselelerin konuşulduğu ve birçok alanda Türkiye ile kesişen konuların gündeme geldiği bir süreç yaşanıyor. Ulus devletlerin merkezileşmesi konusunda örneklik teşkil eden Türkiye, özellikle Avrupa devletleri tarafından dikkatle izlenirken; dünyada olup biteni umursamayan bir ana muhalefet partisiyle karşı karşıyayız.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Sınıfın yanında DİP'in saflarında buluşalım, hürriyeti hep birlikte kazanalım! (Nisan 2025)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Apr 8, 2025 4:24


Ekrem İmamoğlu'na ve CHP'ye yöneltilen, hukuki kılıfa sokulmuş siyasi operasyon sonucunda yüz binlerce insan istibdad rejiminin bu saldırısına karşı sokaklara döküldü. CHP'nin çağrısı ile eylemlerin merkezi olarak belirlenen Saraçhane'de bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önü günler boyu süren kitlesel eylemlere sahne oldu. Ancak kısa süre içerisinde başta gençler olmak üzere hürriyet sevdalısı yüz binlerin mücadele azmi, Saraçhane'de CHP'nin çizdiği sınırları aşabileceğini gösterdi. Bir yandan istibdad rejimi, yargıyı istediği gibi kullanarak, sandıktaki en büyük rakibine siyasi operasyon yaparak cezaevine gönderiyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyım atama tehdidini elinde siyasi bir koz olarak tutuyor. CHP ile DEM Parti arasında yapılan “kent uzlaşısı” adıyla bilinen ittifakı terörizm diyerek yaftalıyor. Kolluk kuvvetlerini ve yargıyı kendi emir eri gibi kullanarak hem eylem yapan vatandaşlara gazla, copla saldırıyor hem de yargıya doğrudan talimat vererek yüzlerce eylemciyi hukuken hiçbir açıklaması olmayan bir şekilde tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderiyor. Öbür yandan Saraçhane Meydanı'nda otobüsün üzerine çıkmış Mansur Yavaş, Kürt halkına hakaret ediyor, Özgür Özel, İBB'ye kayyım atanmamasını kitle eylemlerinin sonlandırılmasını gerekçelendirmek için bir zafer olarak öne sürüyor, ısrarla bütün gençleri ve eylemcileri CHP'nin işaret ettiği eylemlerin dışına çıkmamaya çağırıyor! İstibdada karşı hürriyet için sokağa çıkan yüz binler, bir kez daha CHP'den ilacı değil, sadece ağrı kesiciyi buluyor! Bu yüzdendir ki gençler kaplarına sığmıyor, bu yüzdendir ki meydanlarda toplanan yüz binler “Mitinge değil eyleme geldik!” sloganını kendi sloganları haline getiriyor.Hürriyet sevdalısı gençler; sizleri ne polis şiddeti ne de talimatla çalışan mahkemelerin tutuklamaları yıldırabilir. Bu memleketin tarihi nice büyük gençlik mücadeleleri ile doludur. Dönüp bakın geçmişe! Bu ülkenin gençleri Amerikan 6. Filosunu denize mi dökmedi, Amerikan üslerini mi basmadı, üniversiteler mi işgal etmedi, Gezi ile başlayan halk isyanında milyonlar olup Erdoğan'ı mı titretmedi!Önümüz 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü. İşte hürriyetin de zaferin de anahtarı burada! İstibdad rejiminin karşısına cesaretle dikilen gençler, uzatın ellerinizi bulunduğu her yeri eylem alanına çeviren, kaymakamlık binasının içinde dahi hakları için eylem yapan gıda işçilerine! Omuz verin grev yasaklarını yırtıp atan, Cumhurbaşkanı kararnamelerini tanımayıp ölmek var dönmek yok diyerek işine ve aşına grevle sahip çıkan yiğit metal işçilerine! Kulak verin yerin yüzlerce metre altından yeryüzüne hakları için yürüyen madencilere, kelle koltukta çalışıp patronlara direnen tersane işçilerine! Bugünün öğrencileri, yarının emekçileri sakın unutmayın; her kim ki ekonomi bakanı Mehmet Şimşek'i ve onun Orta Vadeli Programı'nı savunuyorsa, bilin ki o işçi düşmanıdır, bizim dostumuz değildir! Memleketin mücadeleci işçileri, anayasal haklarımızı, sizin en temel haklarınızı, sendikalaşmayı, grevi, gösteri ve yürüyüşü patronlara meze yapan bu istibdad rejimine karşı hürriyet için, hürriyet sevdalısı gençlere sahip çıkın! Emperyalist şirketlere ve yerli patronlara hediye üstüne hediye verip, işçinin karşısına barikat kuran bu rejim, bugün aynı barikatı gençlere karşı kuruyor.İşçilerin, emekçilerin ve gençlerin ortak kurtuluşu yolunda ilerlemek için bugün parolamız 1 Mayıs! 1 Mayıs'ta hep birlikte işçi sınıfının saflarında buluşalım. Devrimci İşçi Partisi, gençliği işçi sınıfının saflarına katılmaya çağırıyor! Gençliğin azmini ve cesaretini, üretimden gelen gücü elinde tutan, bu ülkenin grevci işçileri ile buluşturalım. Gelin bu 1 Mayıs'ta, “İş, Aş, Hürriyet” sloganlarını hep birlikte haykıralım!

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - O esnada memleketin bir başka yerinde

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 29, 2025 4:30


Hayır. Mübarek ayda erkek erkeğe öpüşmeyi marifet sayanların, Şehzadebaşı Camii şerifinde mezar taşı kıranların, cami duvarına işeyenlerin, cami bahçesinde iki bira çakanların, teravih namazı boyunca davul zurna çalanların, polise asit atanların, İsrail lehine boykot listesi açıklayanların olduğu “yer”den söz etmeyeceğim. O yerin “karşıtı” olan bir başka yerden de söz edecek değilim. Çünkü anlatacağım “yer”, aslına bakılırsa herhangi bir başka yerin karşıtı olma pozisyonuna geçerse değerini kaybeder.

NTVRadyo
Köşedeki Kitapçı - Seda Özen Bilgili & A.M. Ollikainen & Prof.Dr. İlyas Kemaloğlu

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Mar 7, 2025 5:20


#KöşedekiKitapçı'da

prof seda kitap memleketin
Yeni Şafak Podcast
MEHMET ŞEKER - Yalan Haber

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 30, 2024 2:45


“Bakan Mehmet Şimşek istifa etti” diye yalan haber yayarak birileri malı götürmüş. Yıllar önce, mesleğin ilk yıllarında, hiç araştırmaya gerek kalmadan tespit ettiğim bir gerçeği burada tekrar etmek durumundayım. Mal hiç ortada kalmaz. Mutlaka birileri götürür. Ve bu ülkede yalan haber hiç bitmez. Biri bitse, bini gelir. Mal kalmasa bile yalan devam eder. SICAK ETKİSİ Sıcaklarda yangınlar ve kazalar artıyor. Orman yangını, fabrika yangını, ev ve iş yeri yangını çoğaldı. Direksiyona geçenlerin bazıları çıldırmış gibi araba sürüyor. Kavga, dövüş ve saldırılar da tam gaz. O saldırıların bir kısmı silahlı. Sopa, bıçak, tabanca, vs. Trafikte küçük bir el hareketiyle çözülecek sorunlar, farklı bir el hareketi ve kötü sözle tartışmaya yol açıyor. Tartışma kavgaya, kavga dövüşe dönüyor. Sonrası kimi ölü, kimi yaralı. Bu sıcaklar bize iyi gelmedi. Bir an önce bitsin de biraz sakinlesin ortalık. Mevsim değişince sıcaklık biter bitmesine de… Ya bu arızaların sebebi o değil de başka bir şey ise? O zaman, saldırganlığı sıcağa bağlayanlar kış gelince de soğuk havayı bahane edecektir. “Çok kar yağdı, fena soğuk oldu, o yüzden vurdum” diye kendini savunan da çıkarsa şaşırmayalım. Ayar bozuldu gördüğümüz kadarıyla. Memleketin çivisi çıkmış olmasın. TÜRKİYE DEVREYE GİRSİNMİŞ Birkaç gün öncesinde dikkat çekici bir haber gördük. Filistin'de çözüm bulunması için ABD'li yetkililer düşünmüş taşınmış ve bir fikre varmışlar. Dediler ki ABD Türkiye'nin devreye girmesini istiyor. Ankara Büyükelçisi Flake açıklama yaptı: “Türkiye gerilimi azaltabilir.” Büyükelçinin adındaki L harfi bazen fazlalık gibi geliyor.

Yeni Şafak Podcast
YUSUF KAPLAN - Çorum kampımız da rüya gibi geçti “beşinci mevsim” gibi… (1)

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 25, 2024 4:54


MTO, seyir hâlinde… Ama hiçbir şeyi seyretmemek, sessiz kalmamak için hareket hâlinde… Medeniyetimizin yeniden ihyası, inşası ve insanlığa yitirdiği yitik cennete ulaştıracak hakikat ışığını yeniden ulaştırma kaygısı, çabası ve derdi ile kamplarda… MTO Akademik Yaz Kamplarımız için şehir şehir, köy köy, belde belde, bölge bölge yol alıyor bütün MTO kamplarına katılacak, makale sunacak talebelerimiz…. Memleketin damarlarında MTO kanı dolaşıyor, taze kan aşılamak, ruh aşısı yapmak, sahipsiz ülkemizi, mazlum medeniyet coğrafyamızı, cehennem çukuruna doğru sürüklenen dünyamızı hakikat medeniyetinin zamanları ve mekânları, çağları ve dünyaları aşan, bizi hem kendi hakikatimizle, özümüzle buluşturan hem de ilâhî hakikate ulaştıran uzun soluklu tohumlarını yeşertmek, beş yıldır ektiğimiz tohumlarını meyvelerini görmek, tadmak için… Yollardayız… Yola çıkmış durumdayız… Nefes alıyoruz demektir bu. Yoldayız, nefes veriyoruz demektir bu da. Yol olacak, tarihin akışını değiştirecek altın vuruşun kıvılcımını çakacak alperenler, akıncılar ve dervişlerle sefer hâlindeyiz. En büyük zaferin sefer olduğu bilinciyle yollardayız… Karış karış Anadolu'ya hakikat medeniyetinin tohumlarını yeniden ekmek, mayasını yeniden karmak ve diriltici bir ruh atılımına karınca kaderince öncülük yapmak derdi, kaygısı ve tasasıyla… yollardayız… Birbirinden güzel sekiz akademik kamp planladık bu yaz. Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları bizim kamp mevsimimiz. “Beşinci mevsim.” Çorum Hitit Üniversitesi rektörü Ali Osman Öztürk hocamızın Han Sohbetleri programında yaptığım ve pürdikkat dinlenen yaklaşık iki saat süren konferanstan sonra yaptığı kısa ama özlü konuşmada yaptığı tarif bu oldu MTO için. “MTO ile yeni bir rüzgâr, yeni bir hava estirdiniz, yeni, taze bir ruh iklimi inşa ettiniz karış karış bütün Anadolu'da ve 60'a yakın ülkede sevgili Yusuf Kaplan Hocam. Bir beşinci mevsim oldu bu bizim için, herkes için… Taze bir ışık… Aşk ile yoğrulan, çıkılan ve yakılan bir hakikat medeniyeti ışığı.” Böyle tarif etmişti MTO'muzu. Beşinci yılında MTO'yu, hayal edilmesi bile hayal uzun soluklu bir yolculuğa çıktı. Medeniyetimizi yeniden inşa edecek, ihya edecek inanmış ve adanmış, her alanda öncü olacak, birinci sınıf akademisyenler, sanatçılar ve düşünürler olarak yetişecek ama hepsinden önemlisi de güzel Müslümanlar olarak önümüzü açacak şafak yağmurları'nın yetiştirilmesi yolculuğu bu.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Emekçi halkın etinden et kopartma ittifakı! (Temmuz 2024)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jul 14, 2024 5:36


Mehmet Şimşek'in, nam-ı diğer İngiliz Mehmet'in yaptığı açıklamalar insanı hayrete düşürüyor. Memleketin gerçeklerinden tamamen habersiz bir uzaylı gibi konuşuyor. Türkiye'de asgari ücret düşük değil diyor. Açlık sınırının asgari ücreti sollayıp geçtiği, asgari ücretin büyük şehirde kirayı bile karşılayamaz hâle gelmeye başladığı bir Türkiye'de bunu söylüyor. Yurtdışı çıkış harcına yaptığı zammı izah ederken “imkânı olan yurtdışına çıkabiliyor zaten biz de imkânı olandan vergi alacağız” diyor. İnsanlarımızın eğitim, aile ziyareti şu ya da bu sebeple yurtdışına imkânlarını zorlayarak, çoğu zaman da borçlanarak çıktığı bir ülkede bunu söylüyor. Vergide adaleti sağlayacağız diyor ama imkânları derya deniz olan Koçların, Sabancıların, yerli yabancı tekellerin, işçinin ödediği gelir vergisinden daha az oranda vergi ödediği ülkede, bu adaletsizliği gidermekten bahsetmiyor. EYT'yi muhalefetin popülist iteklemesiyle çıkardık diyor. Milyonlarca insan sanki yıllarca alınteri dökmemiş, emekliliği hak edecek sigorta primlerini fazlasıyla ödememiş gibi, işçinin hakkı olanı sanki kendi verdikleri bir lütufmuş gibi sunuyor. Gıda arzını arttırarak enflasyonu düşüreceğiz diyor. Bunun için üretimi desteklemek yerine, siloları ithal buğdayla doldurup yerli üreticiyi eziyor. Çiftçiyi perişan ediyor ama hayat pahalılığı hız kesmeden artmaya devam ediyor. Uluslararası olarak hazırlanan ve kara para aklayan ülkeleri gösteren gri listeden çıkmayı bir zafer olarak sunuyor ama ülkeyi nasıl bir kara para cennetine dönüştürdüklerinden bahsetmiyor. Nasrettin Hoca'nın eşeğini kaybedip bulma fıkrasını anlatıyor. Ama emekçi halkımızın gülecek hali kalmadı! Mehmet Şimşek sanki uzaylı gibi konuşuyor dedik ama ne Mehmet Şimşek uzaylı ne de ülkeyi uzaylılar istila etmiş ve yönetiyor. Memleket sermayenin ve emperyalizmin istilası altında. Mehmet Şimşek ve onu görevlendiren Erdoğan, uzaydan değil yerli ve yabancı tekellerin yönetim ofislerinden, Londra, Frankfurt ve New York finans merkezlerinden ısmarlanan bir kemer sıkma programını uyguluyor. Bu program öncelikle işçi sınıfını hedef alıyor ama halka halka genişliyor, kamu emekçisini, küçük esnafı, yoksul köylüyü, memleketin doktorunu, mühendisini, avukatını, kısacası halkın ezici çoğunluğunu bir ekonomik cendereye sokuyor. Kemer sıkmayan sadece büyük patronlar! Tam tersine onlar kemerlerini gevşetiyorlar çünkü emekçi halkın kanını emerek büyüttükleri göbekleri pantolonlarına sığmıyor! Burada da toplumsal öfkeyi yatıştırmak üzere CHP devreye giriyor. Erdoğan'ın son yerel seçim hezimetinden sonra partide ve kabinede büyük revizyon yapılacağı konuşuluyordu. Birkaç il başkanlığı ve üç bakanlıkla sınırlı kaldı. Ama herkes şunu kaçırıyor: Erdoğan esas büyük revizyonu CHP'yi iktidara gizli ortak haline getirerek yaptı. Biz bu bakanlığa “narkoz bakanlığı” adını takalım. Bu dönemin en kritik bakanlığı bu! Erdoğan ve Şimşek, Orta Vadeli Programla halkın etinden et koparırken CHP'nin işi siyasi narkoz vererek toplumsal tepkiyi uyuşturmak! Sermaye sınıfı nasıl da ayrı gayrı demeden birleşiyor! Birbirine etmediği hakareti bırakmayan AKP ve CHP nasıl da para babalarından talimat geldiğinde, mesele sermayenin çıkarları olduğunda el ele veriyor! O halde bizim de düzen siyasetinin tuzaklarına düşmemek ve emekçi halkın birliğini sağlamak için mücadele etmemiz, safları sıklaştırmamız gerekiyor. Gaz alma mitinglerinden uzak durup sendika ve konfederasyon ayrımı yapmadan, Birleşik İşçi Cephesi'ni inşa ederek işçi sınıfının tüm güçlerini meydana indirmek, işçi sınıfının örgütlü gücünün etrafında kamu emekçilerini, küçük esnafı, yoksul köylüyü, memleketin doktorunu, mühendisini, avukatını, aydınını, sanatçısını birleştirmek gerekiyor. Düzen muhalefetinin narkozunun etkisinden sıyrılıp uyanık kalmak gerekiyor. Uyanık duran, fitneyi, bölünmeyi reddeden, birleşen ve gücünün farkına varan emekçi halkı istibdadın sopasıyla korkutamazsınız! Ekmek ve hürriyet için ayağa kalktığında halkın coşkun akan selini durduramazsınız!

Yeni Şafak Podcast
MUSTAFA KUTLU - Arslanın Ağzı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 26, 2024 3:08


Üniversitede sınıf arkadaşıydık. Sadece merhabamız yoktu, bayağı hukukumuz vardı. Nasılsa yolda rastlaştık. “Ne var bunda” demeyin. Adam müsteşar... Çok iyi bildiğiniz gibi “iş arslanın ağzında”. Bir yere 46 kişi alınacak, neredeyse 46 bin kişi müracaat ediyor. Bizim oğlan askerden geldi, aylardır işsiz. Şuna başvurduk, buna başvurduk. I, ıh... Tık yok... Oğlan ha bire sağa-sola hâl tercümesi yazıp yolluyor (şimdilerde sivi deniyor). Ama gittikçe de başı önüne düşmekte, hatta omuzlarının arasında neredeyse kaybolacak. Oğlanın gözümüzün önünde böylesine eriyip gitmesi kahrediyor hepimizi. İşte bu hâllerle eski arkadaşı görüverdim. Ne de olsa ayaküstü bir konuşma bu. Ancak hâl-hatır sorulur o kadar. Önce gerçekten sıcak bir kucaklaşma. Sonra “Ya, görüşemedik, seneler oldu” faslı. Daha sonra “Ee... Ne yapıyorsun bakalım?..” Dedim ya ayaküstü. Adam az sonra çekip gidecek. Bunca yıl semtine uğramamışız, bu kadar makam-mevki sahibi olmuş, telefon açıp bir tebrik bile etmemişiz. Bunları bir yana koydum. Gözümü karartıp makinalı tüfek gibi konuşmaya başladım. — Memleketin,piyasanın vaziyeti malum. Seni bilmem ama biz geçim derdindeyiz. Kızı kocaya verdik, dişten tırnaktan artırıp oğlanı okuttuk. Ona da bir istikbal olsun hani. Askerliğini yaptı, e tabii evlenip yuva kuracak. Bu zamanda kolay mı, kaç zamandır iş arıyoruz, iş arslanın ağzında. Ben kendimi kaybetmişim galiba. Oracıkta dikiliyoruz. Gelip geçenler, trafik, hatta belki ne bileyim iyi duysun diye kulağına eğilip bağıra-çağıra dert yanıyor da olabilirim. Herif “Nereden çıktı şimdi bu eski arkadaş” diyordur içinden. Neden sonra fark ettim, sıkıntıyla etrafına bakıyor. Hık, mık ediyor. Galiba özel şoförü gelmiş, önü ilikli bekliyor, konuşmamız (yani benim konuşmam) bitsin diye bekliyor. Belki bir şeyler diyecek ama ben fırsat vermiyorum. Finale doğru sesimde dramatik bir ton: — Sen şimdi usule aykırıdır falan dersin. Aklından torpil-morpil geçer. Hani arkadaşız ya [Ne arkadaşı oğlum, aradan otuz sene geçmiş], bir kayırma, himaye geçer, devlette böyledir bu işler... — Belki de “Hay, hay” diyeceksin eski mebuslar gibi cebinden bir Yenice paketi çıkarıp arkasına isim-adres-telefon numarası kaydederek “Bu işi olmuş bil” diyeceksin. Arabana atlayıp gideceksin, giderken o Yenice paketini açıp içindeki son sigarayı yaktıktan sonra paketi savurup camdan atacaksın [Yahu koca müsteşar böyle görgüsüzlük yapar mı? Hem Tekel'de Yenice diye bir sigara mı var?]. Bütün bunları bir bir sıralayıp içimi boşalttıktan sonra sözümü şöyle bağladım: — İster yap, ister yapma, senin bileceğin bir iş. Kapında benim gibi binlerce adam bekliyor. Ama hani, mektep arkadaşıyız, aramızda bir hukuk var. Hem sen meşgul adamsın, ben de seni çok tuttum ayaküstü, kusura kalma. [Böyle mi dedim acaba?] O ayrılmadan, ben atılıp iki yanağından öptüm. “Hadi eyvallah” deyip yürüdüm. Müsteşar beyi konuşturmadım. Gıkını bile çıkaramadı. İyi mi ettim acaba? İş arslanın ağzında.

Mevlana Takvimi
ÇANAKKALE SAVAŞLARI - 18 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 18, 2024 2:04


Çanakkale savaşları, İslâm-Türk tarihinin şeref levhalarından biridir. Bu başarı, yalnız Osmanlı kuvvetlerinindir. Deniz yönünün kapalı ve demiryolunun Sırbistan toprağında kesik olmasından ötürü müttefiklerimizin Avusturya ve Almanya'nın Çanakkale'ye kattıkları kuvvet çok azdır. Nisan ayındaki ilk çıkartmalarla Seddülbahir'den son müttefik kuvvetleri çekilene kadar geçen 259 günlük zaman zarfında Gelibolu yarımadasına yarım milyon insan gönderilmiş ve bunun fazlası kayıp hanesine yazılmıştı. Türk kayıtlarına göre kayıp miktari 521.000 idi ki bu rakam müttefik kayıplarından sadece 1000 eksikti. İlk bombardımandan (19 Şubat 1915) itibaren 324 gün ve çıkarma gününe göre de tam 259 gün devam ederek neticesinde Osmanlı ordusunun ölümsüz bir zaferiyle kapanan I. Dünya Savaşının bu, en kanlı sahnesine ordumuzun en kiymetli ve en büyük kısmı iştirak etmiş ve ecdattan miras harp kabiliyetimizin en açık ve en kapsamlı eser ve semereleri burada inkişaf eylemiştir. Rakamlardan anlaşılacağı üzere Çanakkale bize çok ağıra mal olmuştur. Memleketin uğradığı zararlar ise çok daha acı tablolar ortaya koymuştur. Bizimle kıyaslanamayacak kadar geniş imkanlara sahip olan müttefik kuvvetlerin zayiatı yanında, bir tek devletin, Türkiye'nin kaybı gerçekten korkunç bir rakama ulaşmıştı. Üstelik bu savaşta verdiğimiz şehitlerin büyük bir kısmını, memleketin münevver sınıfını meydana getiren yedek subaylar teşkil ediyordu. Verdiğimiz on binlerce münevver şehîd, memleketimiz için ileri tarihlerde bile yerinin doldurulmasi imkânsız ağır bir kayıp oldu. O kadar ki Çanakkale'de yedek subay zayiatı akıllara durgunluk verecek bir dereceyi bulmuş, Doğu Batı kültürlerini toplayan bütün bir genç nesil imha edilmiştir. II. Abdülhamid Hân'in açmış olduğu yüksek mekteplerden mezun olan imânlı ve kültürlü binlerce genç Çanakkale'de şehit olmuşlardır. (Milli Gençlik Mecmuası, Nisan 1977, s.148-151)

Yeni Şafak Podcast
İHSAN AKTAŞ - Siyasi Atmosferi Okuma Kılavuzu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 5, 2024 6:09


Her seçimin bir ruhu vardır ve bu ruhun da bir atmosferi. Bir yönüyle seçimler bu atmosferle başlar ve küçük değişikliklerle aynı atmosferle son bulur. 2019 yerel seçimine giderken muhalefet partileri çok önemli bir ittifak kurmuşlardı. Memleketin yedi partisi tek çatı altında toplanmıştı. Önlerine de bir amaç koymuşlardı: ‘Yerel yönetimlerde başarılı olacağız ve bu başarıyla birlikte Recep Tayyip Erdoğan'ı 2023 genel seçimlerinde yeneceğiz.' Millet İttifakı yerel seçimlerde başarılı oldu ama o hayal ettikleri, büyük ideal olarak ortaya koydukları Recep Tayyip Erdoğan'ı yenme başarısını gösteremediler. Çünkü genel seçime giderken kurguladıkları ekonomik model, siyasi söylem ya da yönetim anlayışı bütünlüğü sergileyemediler. AK Parti'ye karşı bir alternatif üretmek yerine ağır bir dille muhalefet ettiler. Toplumun bu temelsiz muhalefete karnı toktu. Toplum bir bakıma muhalefete şunu sordu: ‘Siz bizim durumumuzu tarif etmeye çalışıyorsunuz, biz aslında kendi durumumuzun farkındayız. Peki alternatif olarak siz bize ne sunuyorsunuz? Yani halka sunduğunuz şey nedir?' Muhalefet, halkın bu sorusuna cevap veremedi. Bir yönüyle hükümet karşısında iddia ettikleri, eleştirdikleri bir konuyu ertesi hafta unuttular. Yeni yeni iddialarla bir bardak suda fırtına kopararak muhalefet dili oluşturmaya çalıştılar. 2023 seçimleri bittiğinde Cumhur İttifakı galip gelmiş ve yedi partiden oluşan Millet İttifakı bütünüyle yenilmişti. O günkü atmosfer, muhalefet partilerinin her birinin kendilerini sorgulama sürecini başlattı ve bir yönüyle muhalefet partileri kendilerini sorguladılar. Özellikle DEM Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi birbirine yakın durmakla beraber diğer partilerin her biri kendi başının çaresine bakmanın yollarını aramaya başladı. Bugünkü seçim atmosferine bakacak olursak, seçmenler yerel seçim olması hasebiyle seçim sürecini çok fazla önemsemiyor. Muhtemelen seçim havası oluşmadan bu süreç bitmiş olacak. Türkiye'de seçim atmosferini, muhalefetin ağır bir dille yaptığı eleştiriler oluşturuyordu. Bu eleştirilere karşı da hükümet daha çok hizmetlerle ve rasyonel tutumuyla cevap veriyordu. Bugün siyasal ortama bakıldığı zaman muhalefetin bir eleştiri gücü yok. Peki seçim atmosferi nasıl oluşuyor diye bakacak olursak, öncelikli olarak önceki seçimlerle ilgili bütün muhalif duruşların aksine biz bazı iddiaları araştırma konusu yaptık. Araştırmalarda millet sorunun farkındaydı ama sorun çözme konusunda hükümeti daha yetkin görüyordu. İkincisi muhalefet partilerinin yedi başlı oluşu, dağınık görüntüsüne karşılık Cumhur İttifakı'nda Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ve MHP desteğinde önemli bir dirilik havası vardı. Bugün muhalefet partilerin sessizliği, bir muhalefet kültürü ortaya koyamamaları aynı zamanda iktidarı rahatlatan bir unsura dönüştü. Diğer taraftan emekliler meselesi muhtemeldir ki bu seçimde en etkili unsur gibi gözüküyor. Her ne kadar bir genel seçime gitmiyor olsak da gerek iktidar gerekse de muhalefet partilerin tamamının sosyal destekler ve emeklilere vurgu yapması, bu durumu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Kısa Dalga Podcast
Banu Güven anlatıyor: Gerçek bir Kızıl Goncalar hikayesi

Kısa Dalga Podcast

Play Episode Listen Later Jan 8, 2024 13:09


Kısa Dalga'daki ilk yazımın konusunu seçerken, “Memleketin en can alıcı, herkesi ilgilendiren, sadece bugünü değil, geleceğimizi de belirleyen meselesi nedir” diye düşündüm durdum. Tarikatlarla, cemaatlerle el ele vererek kurulan AKP iktidarının, dindar nesil yetiştirmek için, özellikle de kız çocukları ve kadınlar üzerinden yürüttüğü toplum mühendisliği süregelen bir konu olsa da, güncelliği nedeniyle de, diğer meseleleri geride bıraktı. Kızıl Goncalar dizisinin daha ilk haftadan ratinglerinde ilk üçe girmesi tesadüf değil. Dizinin iki bölümünü de bir oturuşta izledim. Türkiye'nin ideolojik fay hattının üzerine kurulmuş bir senaryo çıktı karşıma. Kolu devletin hemen her kademesine uzanan tarikat / cemaat dünyasının karşısında, Kemalist mesajların özellikle doğrudan ve öğretici bir üslupla verilmesi, bana bilinçli bir tercih gibi geldi. Kemalist ailenin tek liberal ferdinin gördüğü muamele, karikatürize edilmiş hissi yarattı. Zaman zaman kulağa zorlama gelen diyaloglar da vardı, ama bu da bilinçli bir tercih gibi geldi bana. Diziyi benzerlerinden ayıran en önemli taraf ise, bizi, dışarıdan görmesi mümkün olmayan bir hayatın içine sokması. Dizideki tarikat ve senaryo kurmaca olsa da, gördüklerimizdeki gerçeklik payı çok büyük.

Yeni Şafak Podcast
YAHYA BOSTAN - A'DAN Z'YE SOKAK KÖPEKLERİ DÜZENLEMESİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 22, 2023 5:02


Memleketin başı sahipsiz köpeklerle dertte. Kamuoyunda bu konuda ciddi bir hassasiyet var. Siyaset de bu hassasiyetin ve büyüyen tehlikenin farkında. Bu yüzden yeni bir düzenleme yapılıyor. Eli kulağında. Yakında TBMM'ye gelecek. Düzenlemede neler var, TBMM'ye ne zaman gelecek, hangi adımlar atılacak, bu soruların yanıtını aradım. Aldığım cevapları paylaşacağım ancak önce bazı hususların altını çizmem gerekiyor. EKOLOJİYE BALANS AYARI Sahipsiz köpek popülasyonu ile ilgili muhtelif rakamlar var. Kimi Türkiye'de 2,8 milyon sahipsiz köpeğin olduğunu söylüyor. Kimi bu rakamı 8 milyona taşıyor. Geleceğe ilişkin öngörüler ise kaygı verici. Eğer bir adım atılmazsa sahipsiz hayvan sayısının katlanarak artacağı yazılıp çiziliyor. Son tahlilde sokaklar tekinsiz. Popülasyon bu şekilde artarsa kimsenin sokağa çıkamayacağı günlerin bizi beklediğini kabul etmek gerekiyor. Sahipsiz köpekler sadece insan hayatını ilgilendirmiyor. Soruna vakıf bir dostum sahipsiz köpeklerin ekolojik denge için de büyük bir tehdit olduğunu söyledi. Sahipsiz köpekler, -özellikle kırsalda- aç kaldıklarında, geyik, karaca, tilki yavrusu ve benzeri hayvanlara saldırabiliyor. Diğer türlerin yaşamını tehdit ediyor. Bu da ekolojik dengeye yansıyor şüphesiz. Artan köpek popülasyonu dengeyi bozdu. Balans ayarı gerekiyor. SORUNUN İKİ TEMEL KAYNAĞI Sorunun iki temel kaynağı var. Bir. Sahipsiz köpeklerle ilgili tedbir alması gereken yerel yönetimler, bütçe, kaynak gibi sebeplerle sorumluluk üstlenmekten kaçınıyor. Kiminin gücü de artan popülasyonu yönetmeye yetmiyor. Bu yüzden sıradışı yöntemler tercih edenler de oluyor. Ankara'da karşılaştığım bir ilçe belediye başkanı “Çevre il, ilçelerden hayvanları getirip bizim bölgemize bırakıyorlar” diye serzenişte bulunmuştu. İki. Kimi hayvan hakları aktivistlerinin bilinçsiz, uzlaşmaz, akıl dışı tutumu sorunu bu noktaya getiren ikinci sebep. Sorunun çözümü için adım atan kurumlar hedef gösterildi. Soruna işaret edenler bağırıp çağırarak yıldırıldı. Konunun rasyonel düzlemde tartışılmasının önüne geçildi. Yerel yönetimler de bu aktivistlerden -ve aktivist lobisinden- çekindi. “Başımıza iş açmayalım” diyerek adım atmadı. Karşı karşıya olduğumuz tabloyla ilgili bu hatalara imza atan aktivistler de takkeyi önüne koyup düşünmeli. Geldiğimiz noktada sahipsiz köpekler konusunda büyük bir öfke var. Ancak burada duralım ve bir soluk alalım. Köpekler düşmanımız değil. Sosyal medyada sahipsiz hayvanları şeytanlaştırarak bir sonuca varamayız. Bu soruna yaklaşırken akli, insani ve vicdani perspektifi kaybetmemek gerekiyor. Bize yakışan bu olur.

Banu Avar ile Yorum
“Emperyalizm ekonomik bağımsızlığa düşmandır!” - Banu AVAR

Banu Avar ile Yorum

Play Episode Listen Later Jun 4, 2023 4:46


“Emperyalizm ekonomik bağımsızlığa düşmandır!” - Banu AVAR Youtube'dan İzleyin: https://youtu.be/kzAGErQElOQ Attila İlhan, Mustafa Kemal Atatürk'ü belki de en iyi anlamış ve anlatmış fikir ve sanat adamlarından biriydi. Atatürk'ün batıya bakışını ve emperyalizmin hedeflerini ortaya koyuşunu defalarca özetlemiştir. Gerçi bu konuda kulağı tıkalı olanlara ulaşabilmiş midir kuşkulu ama defalarca belgelerle bu konunun üzerinde durmuştur. 15 HAZİRAN Attila İlhan'ın doğum günü. Onu 2005'te bence vakitsiz kaybettik, fikirleri romanları ve şiirleriyle yaşıyor ve benim gibi onu çok seven ve sayanlar fikirlerini okumaya  tartışmaya ve yaymaya devam ediyor. Doğum günü yaklaşırken ben de onun yazılarından örnekler sunmaya devam edeceğim. Bir yazısında ‘Atatürk, Emperyalizmin her şeyden önce altyapıya yani ekonomik bağımsızlığa musallat olduğunu saptamıştır' diyor ve devam ediyor: “Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınmasını kamu sektörü öncülüğünde bağımsız bir sanayileşmeye bağlamıştır.” Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresi'ndeki sözlerine dikkat çekiyor: “Efendiler bu kadar kesin bir zaferden sonra bile bizi barışa kavuşmaktan engelleyen nedenler. Doğrudan doğruya ekonomik nedenlerdir, ekonomik düşüncelerdir . Çünkü bu ulus ekonomik egemenliğini sağlarsa öylesine güçlü bir temel üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacak ki artık onu yerinden oynatmak mümkün olamayacaktır. İşte düşmanlarımızın rıza gösteremedikleri budur.” Attila abi,  demokratik bir devrimden doğan Türkiye Cumhuriyeti'ni ve önderini anlattığı 'Hangi Atatürk' kitabında Atatürk'ün bağımsızlığı ve özgürlük idealini şöyle anlatıyor: “Atatürk, yeni devleti demiryollarından başlayıp deniz yollarına, madenlerin işletmesinden ilk sanayi girişimlerine kadar her alanda bir kamu iktisadi teşebbüsleri şebekesine yöneltmişti.” KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ ŞEBEKESİ. İnsan bu tanımı duyarken bile ürperiyor. Bir de gerçekleştirilmesini, buna tanık olanları, benim ailem gibi devlet demiryollarında deniz yollarında çalışma gururu yaşayanları düşünün. Bu girişimler özgürlük ve bağımsızlığın teminatıydı! Tarih 1 Kasım 1933 Meclis açılış konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk ‘Memleketin temel sanayisinin kurulması bitmedikçe yürek istirahati duymamıza imkan yoktur' diyor. Attila İlhan, Atatürk'ün Fransız gazeteci Maurice Pernot'ya 1923'te verdiği demeci hatırlatıyor. Fransız gazeteci Mustafa Kemal'e yabancı düşmanlığı konusunu açıyor. Gazi Paşa da adama gereken cevabı şöyle veriyor: “Eğer ecnebi düşmanlığından, o kadar pahalı elde edilen bir bağımsızlığa gölge düşürebilecek herşeyden nefret etmek anlamı çıkarılırsa evet bizim ecnebi düşmanı olduğumuz söylenebilir. Evvelce Türkiye'deki ecnebi girişimleri ve amaçlarının içimizde uyandırdığı kaygılar tümüyle ortadan kalkmış değildir. Eğer ihtiyatlı hareket ediyorsak, aşırı derecede kuşkulu davranıyorsak, bize çok pahalıya malolan özgürlüğümüzü kaybetme korkumuzdandır.” Ne yazık ki özgürlük ve bağımsızlığımızı kaybetme korkumuzu bile elimizden alma girişimleri toplumun belli kesiminde başarılı oldu. Özellikle de komprador aydın kesiminde... O da ne demek mi? Konuya bir sonraki bölümde Attila abinin sözleriyle devam edeceğiz.

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Evet, siz SİHA diyorsunuz biz soğan diyoruz!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later May 7, 2023 5:31


İstibdad cephesi seçimleri soğan ve patates diyenlerle vatan diyenler arasındaymış gibi göstermeye çalışıyor. Vatanı patatesle soğanla mı savunacağız diyorlar. Siz soğan diyorsunuz biz SİHA diyoruz, tank diyoruz diye akıllarınca maytap geçiyorlar. Bağımsızlıktan dem vuruyorlar. Bize diz çöktüremeyecekler edebiyatı tam gaz gidiyor. Bir dakika orada durun! Diz çöktüremeyecekler mi? Yani Erdoğan emperyalizmin karşısında diz çökmedi öyle mi? Hemen Türkiye'de milli egemenliğin ayaklar altına alındığı tartışmasız örnekleri hatırlayalım. Rahip Brunson olayı! Darbeci dediler. Erdoğan “bu can bu tende kaldıkça vermem” dedi Trump'ın bir tweeti ile ilk uçakla Washington'a gönderdiler. Mavi Marmara ihaneti! Siyonistler Gazze'ye giden Mavi Marmara yardım gemisine uluslararası sularda saldırarak 10 Türkiye vatandaşını katletti. 20 milyon Amerikan doları karşılığında İsrail'le anlaşan Erdoğan'ın talimatıyla dava düşürüldü, katiller aklandı. Anlaşma metninde Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak zikredilmesi de bu rezilliğe tuz biber ekti. Suudi Arabistan'ın İstanbul Levent'teki konsolosluğunda Cemal Kaşıkçı katledildi. Bu dava da ücreti mukabilinde derdest edilip katil Suud rejiminin mahkemelerine havale edildi. Son olarak 15 Temmuz'un baş sorumlusu ilan edilen, Libya'da Türkiye'nin askerlerini vuran, Hulusi Akar'ın yeri ve zamanı geldiğinde intikam alacağız dediği Birleşik Arap Emirlikleri de yine dolar karşılığı aklanıp paklandı. Varlık Fonu dükkân sizin denerek eski darbeci yeni dost olan emir hazretlerine sunuldu. Diz çöktüremedikleri halimiz buysa! Şimdi gelelim bu konunun patates ve soğanla ilgisine… Türkiye'nin kendi mahkemeleri üzerinde bile egemenlik kuramadığı bu zillet tablosuna milli savaş uçağımız, uçak gemimiz, tankımız olmadığı için mi maruz kaldık? Hayır! Erdoğan, asker ve sivil müttefikleriyle birlikte iktidara tutunmak, istibdad rejimini finanse etmek için ülkenin döviz rezervlerini har vurup harman savurduğu için, Merkez Bankası net rezervleri eksi 10 milyar dolara düştüğü, SWAP hariç rezervler eksi 60 milyar dolara dayandığı, cari açıkta rekor kırdığımız için istibdad rejimi ekonomiyi adeta bir eroinman gibi dolara bağımlı kıldığı, dolarizasyonun yüzde 70'lere dayandığı, Türk lirasının değeri yerlerde süründüğü için bu durumdayız. Ve evet! Soğan da bu yüzden 30 liraları gördü. Çünkü süper zeka ürünü ekonomi modelleri yabancı sermayeye Türkiye'nin işçisini ucuz emek olarak sunmaya, memleketin birikimlerini Varlık Fonu aracılığıyla bunlar yetmediğinde mahkemeleri bile elinde dolarıyla gelene peşkeş çekmekten başka bir şey değildi. Modelleri safkan kapitalistti! Milli Muharip Uçağın İngiliz projesi olduğunu, Bayraktarlara İngiliz savunma bakanlığının himaye ettiğini, TOGG'un İtalyan arabası olduğunu, Altay tankının henüz yürüyemediğini, İspanyol malı çakma uçak gemisinin makine sistemlerinin arızalı olduğunu, Karadeniz'e bile çıkamadan Sarayburnu'na geri getirilip demir attığını, aslında bir çıkarma gemisi olduğu halde içine yeni nesil tankların giremediğini falan bunların hepsini boş verelim. Arızası düzeltilir, eksiği tamamlanır. Uçurulur yürütülür diyelim. Emperyalizmin dolar silahını hangisiyle vuracaksınız? Memleketin boynuna zincir vuran emperyalist para babaları, petrol şeyhleri, Siyonist katiller sarayda ağırlanıyor, önlerine ziyafet sofraları kuruluyor, tören kıtalarıyla karşılanıyor. Emekçi halkım soğan patates fiyatından şikâyet edince, geçinemiyorum diye feryat edince vatan haini oluyor öyle mi? Gerekirse soğan ekmek de yeriz ama emperyalizme karşı gerçekten direneceksek. Ama hem elinde dolarla kapıya gelene kul köle olacaksınız, hem saraylarda ejder meyveleriyle, manda yoğurtlarıyla sefa süreceksiniz hem de halka soğan ekmek yiyin ama bizi destekleyin diyeceksiniz… Öyle bir dünya yok. Böyle bir dünya olmadığını da er ya da geç göreceksiniz. İşçi sınıfı er ya da geç düzen siyasetinden koparak Türküyle Kürdüyle ayrı gayrı demeden birleşecek ve hesabını kendi soracak.

Mevlana Takvimi
ÇANAKKALE DESTÂNI - 18 MART 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 18, 2023 2:41


Sultân II. Abdülhamîd Hân'ın önceden aldığı tedbîrler ve onun eğittiği askerlerle Haçlı'ya karşı kazanılan ve Türk târihinin dönüm noktasını teşkîl eden bir mübârek zaferdir. Çanakkale Savaşları 8,5 ay sürdü. Memleketin en hassâs yerine yöneltilen taarruz kırıldı. Çanakkale Muhârebeleri, Osmânlı Devleti'nin dört sene harbe dayanmasına, bu yüzden Çarlık Rusyası'nın yıkılmasına sebeb oldu. Bu başarı yalnız Osmânlı kuvvetlerinindir. İlk bombardımandan itibâren 324 gün ve çıkarma gününe göre de tam 259 gün devam ederek neticesinde Osmânlı Ordusu'nun ölümsüz bir zaferiyle kapanan I. Dünya Savaşı'nın bu en kanlı sahnesine ordumuzun en kıymetli ve en büyük kısmı iştirâk etmiş ve semereleri burada inkişâf eylemiştir. Türklerin resmî kayıtlara göre kayıp mikdârı 251.000, müttefiklerin ise 252.000 idi. Türkler, 2200 yıllık târihlerinin en büyük topyekün felâketine ma'rûz kaldılar. Bu savaş sonunda Türkiye'nin hiçbir zaman istilâ görmemiş en değerli toprakları, Anadolu'nun içlerine kadar tahrîp edildi. Türk ekonomisi, savaştan tam bir yıkım hâlinde çıktı. Asrın başlarında 50-100 bin nüfûsa erişmiş Anadolu şehirlerinde nüfûs, yarımın çok aşağılarına düştü. Birinci Cihan Harbi, Türk milletinin askerlik değerini ve manevî gücünü bir defa daha ortaya çıkarmaktan da geri kalmadı. Çanakkale zaferi, Türklerin büyüklük çağlarında kazandıkları zaferlerden biri gibi değerlidir. 4 yıl boyunca Türkler, dünyanın birbirine hiç benzemeyen ülkelerinde Çanakkale'de, Kafkasya'da, Galiçya'da (Polonya), Makedonya'da, Dobruca'da, Yemen'de, Hicaz'da, Libya'da, Sina'da, Filistin'de, Irak'ta, İran'da vuruştular. Teçhizat eksik ve mahrumiyet büyüktü. Savaştan çıkan dört devletin uğradığı muamele hakaretâmizdi. Türkler, baş kaldırdı. Almanlar, Avusturya-Macaristân ve Bulgaristan baş eğdi. (Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c.11, s.248)

Gerçek gazetesi
Başyazı: 2023'ün seçimi: Bugün hemen şimdi! (Ocak 2023)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 16, 2023 3:36


2023'ün seçimi: Bugün hemen şimdi! 2022 yılının son günlerinde milyonlarca işçinin beklediği asgari ücret masasından bir kez daha açlık ücreti çıktı. Ya ne çıkacaktı? Yıllardır patronla hükümetin bir olup yönettiği Türk-İş'in de figüranlık rolü oynadığı bu filmi bin kere de izlesek son sahne değişmedi, değişmeyecek! Ama hava dönüyor, işçiden esiyor artık yel! Yazılan senaryoları yırtıp atan, tarihini ve geleceğini kendi yazan bir işçi mücadelesi yükseliyor. 2022'yi, sadece patronun sefalet dayatmasını değil istibdadın grev yasağını da ayağının altına alarak, grev hakkını grev yaparak kazanan Bekaert işçilerinin zaferiyle kapattık. 2023'ü kazanmak için gideceğimiz yolu biliyoruz! Asgari ücret her geçen gün hayat pahalılığı karşısında eriyip giderken Bekaert işçisinin yaktığı çoban ateşi MESS fabrikalarından başlayarak açlık ve sefalet dayatmasını reddeden işçilerin mücadelesiyle harlanacaktır. Türkiye'de grev hakkını fiili grevle yasalara yazdıran Kavel işçilerinin mirasçısı Bekaert işçisi bugün de yolu açıyor. Bu yoldan ayrı gayrı demeden sendika ayrımı, sendikalı sendikasız, işçi memur ayrımı gözetmeden tüm işçi sınıfı el ele omuz omuza yürümelidir. 2022'nin sonunda DİSK'li Bekaert işçilerinin Körfez'den yükselttiği sesin ilk yankısı Trakya'dan Türk-İş'li işçilerden geldi. Çerkezköy'de Petrol-İş'li Elba Bant işçileri grev pankartını asar asmaz patronu dize getirdi. MESS fabrikalarında DİSK Birleşik Metal'li işçiler birer ikişer ayağa kalkıyor. Eller şaltere uzanıyor. 2022 sonunda grev ateşini yakan Türk-İş üyesi Selüloz-İş'li Kartonsan işçileri ateşi harlıyor mücadeleyi yükseltiyor. Ayrı gayrı yok! Birleşik İşçi Cephesi var! Bu daha başlangıç! Açlık ve sefalet dayatmasına karşı mücadele ateşi tüm işçi sınıfını sarmalı. Metal işçilerinin Erdoğan'ın grev yasağını reddettiği gibi kamu emekçileri de Erdoğan'ın gönlünden kopan yüzde 30'luk sadakayı da elinin tersiyle itmeli ve mücadeleye katılmalıdır. Metal işçilerinin Kavel'i, maden işçilerinin Zonguldak yürüyüşü, gıda işçilerinin Tekel direnişi gibi kamu emekçilerinin de tarihinde büyük öğretmen grevleri, Kızılay direnişleri vardır. Doktoru, mühendisi, avukatı, öğrencisi… Memleketin geleceğinden kaygı duyan kim varsa sınıf mücadelesinin etrafında kenetlenmeli bilgisini, birikimini, enerjisini bu mücadeleye katmalıdır. Sınıfımızı bilirsek saflarımızı sıklaştırırsak geleceğe umutla ve özgüvenle bakarız. “Durun”, “Bekleyin”, “Seçimlere kadar dişinizi sıkın” diyen kim varsa onlara kulaklarımızı tıkamalıyız. Açlığı, sefaleti bugün yaşayan işçi-emekçi hakkını istemek için neden seçimleri beklesin? Emekçi halk, esaretine son vermek için bugün mücadeleye atılmak, Bekaert işçileri gibi zincirlerini kırmak varken neden patron partilerinin gelecekteki vaatlerine bel bağlasın? Asgari ücret masası gibi düzen siyaseti masasından da emekçi halkın payına esaretten ve sefaletten başka bir şey düşmez. Erdoğan kazansa, seçimleri kazanmak için ülkeyi boğazına kadar içine batırdığı borçları emekçi halka ödetecek. Öbürleri gelse enkaz devraldık diyerek yine aynısını yapacak. Bugün dişimizi sıkarsak seçimden sonra kemer sıkmak zorunda kalırız! Bugün yumruğumuzu sıkar ve mücadeleye atılırsak patronların açlık ve sefalet dayatmasına mahkûm, iktidarın sadakasına muhtaç olmayız. Biz seçimimizi bugün doğru yaparsak yarın sandıktan ne çıkarsa çıksın geleceği biz yazarız. Örgütlü ve onurlu bir mücadeleyle ekmek ve hürriyet kavgasını zafere taşırız!

Yeni Şafak Podcast
İhsan Aktaş - “Ağam sen çubuk tüttür, biz memleketin işlerini yaparız”

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 5, 2022 4:59


C umhuriyet ilân edilince, kültürümüz ve davranışlarımız bir gecede değişmedi. Padişah gönderildi, fakat sabahtan akşama kadar eleştirdikleri padişah gibi -başına buyruk- davranma kültürü CHP kadroları tarafından miras olarak alındı. Tek Parti döneminde, hesap vermeden ve hiç hesap vermeyecekmiş gibi memleketi yönettiler. Türkiye, etiketinde solcu yazarların düşük gelirli halktan oy alamadığı, “nefret söylemiyle” kendi halkına hakaret ettiği ve ötekileştirdiği ülkedir. Uzun uzun örnek vermeye gerek yok sanırım. Sinemada, edebiyatta ve mizah dergilerinde dindar, muhafazakâr ve taşralı insanların nasıl şeytanlaştırıldıkları herkesin malumudur. Genelde aydınlar, özelde solcu sanatçılar hâlâ sebebini anlayamıyorlar: Halk dizilerine reyting veriyor, fakat -ne yaparlarsa yapsınlar- partilerine oy vermiyor. Ne ilginçtir ki televizyon dizilerinde her zaman işe yarayan matematik, siyasette işlerine yaramıyor. Gerçekler ile hayalleri birbirine karıştıranın halk olmadığı ortada. Türkiye'nin elitlerinin, kendi ürettikleri bir kültür olmadı.

Dünden Bugüne
Kimse Memleketin Yerlisi Değil

Dünden Bugüne

Play Episode Listen Later Nov 19, 2022 40:10


Osmanlıda Nüfus Hareketleri

osmanl kimse memleketin
Gerçek gazetesi
Ertuğrul Oruç: Türk Tabipleri Birliği memleketin yüz akıdır, savunulması memleket meselesidir

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Nov 17, 2022 4:15


Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı verdiği bir beyanat sonrası iktidarın hedefi haline gelmişti. Medyada linç kampanyası başlatılmış ve hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla jet hızıyla soruşturma açılmıştı. Bu olaylar olduğu sırada yurtdışında olan Fincancı, ülkeye döndükten birkaç gün sonra ise gözaltına alınarak tutuklandı. Savcılık ayrıca TTB Merkez Konseyi'nin tamamının görevden alınması için başvuruda bulunduğunu açıkladı. Elbette, Fincancı gerekçe gösterilerek esas yapılmak istenen TTB'nin susturulması. TTB herhangi bir meslek örgütü değil. Meslek örgütleri, çok eski zamanlardan beri, o mesleğe mensup kişilerin çıkarlarını korumayı esas amaç olarak belirlemiştir. Çıkış noktası budur. Kamunun çıkarı daha sonra gelir. Ancak TTB, dünyadaki pek çok hekim örgütünün aksine, yalnızca hekimlerin mesleki çıkarlarını korumayı amaç edinmemiştir. TTB için öncelikli olan halkın sağlık hakkıdır. Ayrıca TTB, salt bir sağlık meslek örgütü de değildir. Sağlığı yalnızca sağlık hizmetlerinden ibaret görmemiştir. Ülkenin siyasal ve sosyal şartlarının da sağlığı etkilediğini her fırsatta dile getirmiş ve bu şartların iyileştirilmesi yönünde her zaman mücadele etmiştir. Bu anlamıyla da dünyadaki ender örneklerden biridir. Bu toprakların bugüne kadar gördüğü en toplumcu sağlık sistemi yapılanması olan “Sağlık Ocakları sistemi” daha sonra TTB Başkanlığı yapacak olan Nusret Fişek'in eseridir. Memleketin en ücra köşesinden şehir merkezlerine doğru basamaklı şekilde planlanan bu sistemde, koruyucu ve tedavi edici hizmetler ücretsiz ve bütünlüklü bir şekilde verilmekteydi. Bulunduğu bölgenin insanlarını tanıyan, sağlık sorunlarına hâkim, hastalıktan korunmayı önceleyen yapısı ile örnek bir sağlık modeliydi. TTB, iktidarların sağlığı piyasalaştırmak için çalıştırmak istemediği ve değiştirmek için elinden geleni yaptığı sağlık ocağı sisteminin her daim yılmaz savunucusu olmuştur. Bugün de sağlık ocağı sisteminin tasfiyesi sonrası getirilen ve bu alanda sağlıkta piyasalaşmayı temsil eden aile hekimliği sistemine karşı mücadele etmektedir. TTB; 1970'lerde mücadeleyi yükselten işçi sınıfı ile beraber alanlardaydı; 1980 darbesinin getirdiği anti-demokratik uygulamaların ve 90'larda yükselen Kürt özgürlük hareketine karşı her türlü baskının karşısındaydı; kamu emekçilerinin sendikal hakkının tanınması mücadelesindeydi; 2000'lerde AKP'nin Sağlıkta Dönüşüm Programı'na karşı yapılan eylemlerdeydi; Koronavirüs pandemisinde halkın doğru bilgiye ulaşmasında kilit rol oynadı; ekonomik krizle beraber hekimlerin kötüleşen çalışma şartları ve eriyen özlük hakları karşısında “emek bizim, söz bizim” diyerek mücadele alanlarındaydı. Bunlar bir çırpıda sayabildiklerimiz. Herhalde bu kadarı bile iktidarın, neden TTB'yi hedef tahtasına koyduğunun göstergesi olsa gerek. Mevcut iktidar ne TTB'ye ne de Fincancı'ya ilk kez saldırıyor. Ancak ilk kez bir TTB Merkez Konseyi başkanı tutuklanıyor, savcılık Merkez Konseyi'nin görevden alınması için somut girişimde bulunuyor. Fincancı'nın ev aramasının görüntüleri fonda gergin bir müzikle basına servis ediliyor. Bunlar TTB'ye yönelik bu seferki saldırının diğerlerinden farklı bir nitelik taşıdığını gösteriyor. İktidar TTB'ye saldırarak, kendisinin çizdiği sınırlarda hareket etmeyen tüm kitle örgütlerine gözdağı vermeyi, halkı susturmayı ve sindirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlamda Fincancı'nın özgürlüğüne kavuşması ve TTB'nin bu saldırıya karşı savunulması, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikaların toptan savunulmasının ön koşulu haline gelmiştir. Eğer bu mevzi yitirilecek olursa gerisi gelecektir. Bunun olmaması için TTB çizgisindeki tabip odaları başta olmak üzere işçi sınıfının ve ezilenlerin yanında olan örgütlerle beraber ortak bir çatı oluşturulmalı, bir mücadele hattı belirlenip bu saldırı mutlaka bertaraf edilmelidir.

Medyascope.tv Podcast
Elif Gökçe Aras yazdı: Memleketin mahalleri

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Nov 10, 2022 12:59


Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Elif Gökçe Aras'ın "Memleketin mahalleri" başlıklı yazısını Özge Elvan sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Emekçi halkın direndiği yerde istibdadın orman kanunları hüküm süremez!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Aug 24, 2022 5:17


Türkiye'nin baskıcı ve keyfi bir yönetim olan istibdad rejimi ile idare edildiğini söylüyoruz. Bu rejim, sermaye sınıfına ve bu sömürücü sınıfın çıkarlarına dayanıyor. Hiç de söylendiği gibi milletin bekası için falan değil düpedüz bir avuç parababası, sermayedar ve tefecinin çıkarları için halkın ensesinde boza pişiriliyor. Örnekler saymakla bitmez. Ancak son dönemin birkaç olayını hatırlayalım. Ordu Sefaköy'de bulunan tek içme suyu ve tarımda kullandığı su kaynağının bir alabalık çiftliğine peşkeş çekilmesine karşı köylüler eylem yapınca jandarmanın sopasıyla karşılaşıyor. Bir basın emekçisi olayı görüntülemek isterken o da jandarma şiddetinden nasip alıyor ve basın özgürlüğü yok mu sorusuna “şu anda yok” cevabını alıyor. Kendine “kanun ordusu” diyen jandarmaya “hangi kanunda var bu” deyince de “kanunu aşağıda gösteririm” tehdidiyle karşılaşıyor. Günler sonra Erdoğan Ordu'ya geldi. Fındık taban fiyatlarını açıkladığı bir miting yaptı. Çiftçinin, iki-üç misline katlanan gübre, mazot ve girdi fiyatları karşısında en az 84 lira olmasını istediği fiyatı 54 lira olarak açıkladı. Erdoğan'a ve istibdad medyasına bakarsanız bu fiyat yüzleri güldürmüştü. Ama kimin? Çiftçinin yüzü gülmüyordu. Gülerek hatta sırıtarak ellerini ovuşturanlar ise fındık piyasasında alım tekelini elinde tutan meşhur uluslararası gıda endüstrisi şirketleri. Erdoğan aynı mitingde Ordu Fatsa'nın geçmişteki solcu, sosyalist Belediye Başkanı Terzi Fikri'yi de terörist ilân etmekten geri durmadı. Kelimesi kelimesine darbeci Kenan Evren'in sözleriyle konuştu. Terör dehşete düşürerek yıldırmak manasına gelir. Sonra Terzi Fikri'nin bir köylü mitingindeki konuşması düştü medyaya: “Bu soygun ve sömürü düzeninin beyleri, ağababaları, faizcileri, karaborsacıları bizleri yıllar boyu kendilerine köle etmişlerdir…” diyordu. Bu sözlerden kimin dehşete düşeceği belli, bu sözlerin sahibine terörist diyenin fındığın para etmemesinden, hayat pahalılığından, faizciden şikâyet eden köylüyü susturmak istediği de açık. Dediğimiz gibi örnekler saymakla bitmez. Ama bu devran dönecek. Öyle geçmişte çok gördüğümüz türden sermaye partilerinin miadını dolduranın gittiği taze olanın iktidarı devraldığı türden bir değişim dönüşümden bahsetmiyoruz. Cumhur İttifakı'nın gitmesinden, Millet İttifakı'nın gelmesinden, MÜSİAD'a karşı TÜSİAD'dan, birinin mafyasına karşı öbürünün çetesinden vs. medet ummuyoruz. Biz sermayenin orman kanunlarının karşısına sınıf mücadelesinin kanunlarıyla çıkacak olan işçi sınıfının iş, aş, hürriyet için yükselen mücadelesinden bahsediyoruz. Bu mücadele büyümeli, miting, yürüyüş, işgal, grev, direniş ve her türlü sınıf mücadelesiyle emekçi halk birleşmelidir! Sokakta da, işyerinde de, sandıkta da emekçi halkın sermayeden, emperyalizmden ve devletten bağımsız siyaseti kurulmalıdır. Memleketin başına diktatör seçmekle, istibdadın zincirlediği meclise figüran göndermekle değil, orman kanununa son verecek devrimci bir seferberlikle zincirsiz bir Kurucu Meclis'le hürriyete yürünecektir!

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Genelkurmay Başkanı'ndan tekke ve zaviyelere uzanan kimi yollar

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 6, 2022 5:10


B enim gibi gençliği o berbat 90'larda heba olmuş kuşaktansanız memleketin sinir uçlarıyla oynamanın ne korkunç sonuçlar doğuracağını ne yazık ki çok ama çok iyi bilirsiniz demektir. Madımak'tan Başbağlar'a, Müslüm Gündüz'den Ali Kalkancı'ya, Susurluk'tan Akyazı'ya, yakılan köylerden asker tarafından brifing verilen medyacılara kadar 90'lar dibine kadar berbat yıllardı. Gençliği 90'larda heba olan biri olarak dün, “bu şahane bir şey yahu” dediğim bir an yaşadım. Onunla başlayayım. Dün, görev süresinin uzatılması vesilesiyle Genelkurmay Başkanı'nın ismini öğrenmiş oldum. Yazıda tekrar adını verebilmek için Google araması yaptım. Paşanın adı Yaşar Güler imiş. Gençliğim, isimlerini mıh gibi beyninize çakan Genelkurmay Başkanları'nın memlekete ayar üzerine ayar vermesiyle geçti ve ben 46 yaşıma geldiğimde görev süresi dolmuş Genelkurmay Başkanı'nın adını görev süresinin uzatılması vesilesiyle tesadüfen, haberlere bakarken öğrendim. Bu, memleketin sinir uçlarının, en azından bir kısmının epeyce normalleştiği anlamına gelir mi? Evet ve elbette. Şurası kesin: Türkiye'nin sinir uçları ile oynamak eskisi kadar kolay değil ve fakat hepten de imkânsız değil hâlâ. Zannediyorum üç büyük fay hattı kaldı geriye. Bunlardan ilki hemen hepimizin bir ucundan müdahil olmak zorunda kaldığı “yaşam tarzı” tartışması... Kabaca “sekülerler ile muhafazakârlar” diye ortadan ikiye ayrıldık. Bana sorarsanız gereksiz, saçma sapan bir ayrılık bu ama yine bana sorarsanız memlekette politikacılar bu ayrımı “çok bereketli bir saha” olarak gördükleri için hemen hepimiz bu sanal, suni tartışmanın zokasını yutuyoruz. Tabii ve elbette kendi yaşam tarzımıza bir saldırı, bir aşağılama olduğunda kendimi tutamıyor ve gerekeni söylüyorum. Mecburen bu tartışmanın bir tarafında yer alıyorum fakat içten içe bu tartışmanın sadece politik zeminin işine yaradığını da biliyorum. İkinci kritik sinir ucu mesele ise mülteciler. Artık iş sokakta turistlere hakaret etmeye, dayak atmaya kadar vardı. Bilhassa “yerli Jirinovski” performansıyla sürekli yalan haber yayan o parti lideri var ya. Çok tehlikeli bir şey yaptığını bile bile toplumu dört bir yanından geriyor. Son yalanını gördünüz değil mi? Alacak-verecek davasına Türklerden dayak yiyen bir adamın Suriyelilerden meydan dayağı yediğini iddia etti. Her gün bir yalan patlatarak yoluna devam ediyor. Göreceksiniz, işi “İstanbul Boğazı'na atom bombası atalım” diyen Jirinovski'nin söylemlerine kadar ilerletecek. Ne yazık ki bu alanı kaşıyanlar başarılı da oluyorlar mülteci düşmanlığı meselesinde. Hemen her gün bir mevzi kaybediyoruz. Şurasını akıldan çıkarmamak lazım mülteci düşmanlığında: Mülteci düşmanlığı kısa sürede yabancıya, ardından da “öteki”ne her türlü düşmanlığa kadar ilerler. 90'lar boyunca Kürtlere “kara kafa” diyerek Kürtleri ikinci, üçüncü sınıf insan görenlerin hortladığı zemin de işte bu zemindir. Yabancıya düşmanlıkla başlayıp komşuya, kardeşe düşmanlık zeminine kadar ilerler bu mesele. Üstünlük söylemi ırkçılığa, ırkçılık söylemi faşizme kadar ilerlediğinde her şey için çok geç olabilir. Gelelim son sinir ucuna. Memleketin değişmeyen sinir ucu olarak Alevi-Sünni meselesine yani... Cemevlerine yapılan saldırılarla bir kez daha gördük ki bu sinir ucu hala dipdiri yerinde duruyor. Şuna inancım tam: Aleviler ile Sünniler arasındaki gerginliklerin bütünü mutlak surette bir “güç odağı”nın işine yaradığı için harlanır. Bu güç odağı ister derin devlet olsun ister bir terör örgütü, sonuç değişmez. Hiçbir kavga nedeni olmayan iki sosyolojik grubun birbirine düşürülmesinin sonuçlarını geçmişte çok ağır ödedik, olası bir gerginlikte aynı fatura yeniden konulur önümüze.

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Ne yersin kozumu?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 25, 2022 5:33


T ürkü, “aşığı kül eyler sendeki ziya” dizesine gelip dayanınca gülümserdi her seferinde. O eski, yaralı, uzakta kalmış geçmişe yaslanır ve genişletirdi gülümsemesini. Sonra üzülürdü, ama hatırlamazdı neye üzüldüğünü. İhsan, yurtdışında iyi bir eğitim almış, akademide çabucak yükselmiş, kendisine denk gördüğü bir başka akademisyenle mantık evliliği yapmıştı. Sevmişti de onu çok. Hoş, hala da çok severdi. “Hayatımın fırsatıydı” diye tanımladığı o fırsat karşısına çıktığında yine de kurulu düzenini, verili hayatını değiştirmek fikri ona çok uzak gelmişti. Fakat teklif de reddedilecek gibi değildi. Memleketin en büyük gruplarından biri “gel, bütün işletmelerimizin başına geç” demişti zira. Üniversitedeki küçücük odasından, Boğaz gören kocaman bir yönetici odasına ilk geçtiğinde “bu iş tamam” demişti kendi kendine. O iş de tamam olmuştu aslında.

Yeni Şafak Podcast
Erdal Hoş - Erken bir şampiyonluk yazısı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 21, 2022 2:35


Öncelikle yanıltıcı başlık için özür dileyerek başlayayım. Bu haftaki yazının konusu Trabzonspor değil Sakaryaspor... Bitime üç hafta kala artık şampiyonluk ve 1. Lig için gün sayan Sakaryaspor'a ve Adapazarı'na bir vefa yazısıdır bu. Çocukluğum ve ergenliğimin geçtiği bir şehre teşekkür yazısı... Bir bakıma beni hayata hazırlayan bir şehir oldu Sakarya. Dörtyol sanayide çay ocağında çalıştım, Kayrancık Köyü'nde süpürge tohumlarını biriktirip ilk bisikletimi aldım. Fındık, patates ve kabak tarlalarında yevmiyecilik yaptım. Şimdiki stadın olduğu yerde inekleri otlattım. Babamı kaybettiğimizde Trabzon'a dönme fikrime annem şöyle karşı çıkmıştı “Burası fakir dostu bir şehir burada kalalım”. Rahmetli büyükannem bir keresinde, “Allah razı olsun Adapazarı'ndan ve Gazeller mahallesinden” demişti, “Yetimlerimizi sakladı, besledi, gözümüz arkada kalmadı.” Memleketin dört bir yanından gelenler için hep böyle oldu Sakarya; aynı anda hem gurbet hem sıla olabilen nadir şehirlerden biri... Şimdilerde ne köydeki lojman, ne altı sene yatılı okuduğum Arifiye Öğretmen Lisesi ne de rahmetli babamla ilk maça gittiğim Atatürk Stadı kaldı. Ama hala mahallem yerinde ve ben de Sakarya Üniversitesi'nde görev yapıyorum. Hem geçmişim hem şimdi aşkına 1461 Trabzon'un başkanı çok kıymetli spor ve iş insanı Celil Hekimoğlu'na şöyle demiştim yarışın kızıştığı zamanda; “Başkanım sizin 1. Lig'e çıkmanızın Trabzon futbolu hatta Trabzonspor için ne kadar kıymetli ve önemli olduğunun farkındayım ama Sakarya şehri bir play-off daha kaldıramaz. O yüzden umarım Sakarya direkt çıkar, siz sonra gelirsiniz.” İlk istediğim oldu, inşallah ikincisi de olur. Hatta yüzsüzlük olmayacaksa bir isteğim de şu anda ikamet ettiğim Kocaelispor'un da düşmemesi. Sakarya ve Kocaeli'nin olduğu bir ligin tadı başka olacak. İki şehrin rekabeti bol atışmalı, bol gerilimli ama asla şiddet içermeyen bir atmosfer oluşturacak, inanıyor ve istiyorum...

Gerçek gazetesi
DİP Bildirisi: Dipten gelen dalga 1 Mayıs'a! İşçiler emekçiler sınıf siyasetine!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Apr 20, 2022 5:48


Dipten gelen dalga 1 Mayıs'a! İşçiler emekçiler sınıf siyasetine! 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik dayanışma ve mücadele günüdür. 1 Mayıs'a geçtiğimiz aylarda metalden petrokimyaya, tekstilden tersanelere, kuryelerden sağlık emekçilerine kadar hemen her sektörde işçilerin-emekçilerin grevlerini, direnişlerini, mücadelelerini arkamıza alarak gidiyoruz. Çağrımız dipten gelen ve yükselen bu sınıf mücadelesi dalgasını 1 Mayıs'a taşımak ve işçi bayramımızı, işçi sınıfımızın hem kendi sorunlarını çözmesine hem de sınıf siyasetini yükselterek memleketin kaderinde söz sahibi olmasına vesile kılmak içindir! Hak verilmez alınır! Hayat pahalılığı her geçen gün artarken iktidar ve sermaye mevcut koşullarda geçinmeye çalışmamızı istiyor. Biz ise emekçi halkımızı örgütlenerek ve mücadele ederek koşulları değiştirmeye çağırıyoruz! İşsize iş! Herkese aş! Bu düzen sürekli işsiz yaratıyor. İşsizi çalışana tehdit olarak gösterip herkesi daha fazla ve daha ucuza çalıştırıyor. Sermaye ve iktidar milyonları açlık sınırının altındaki ücretlere mahkûm ederken, zengin daha zengin olmaya devam ediyor. Emekçi halka hürriyet! Gücünü sermayenin çıkarlarını korumak, emperyalizme hizmet etmek, ülkeyi yerli yabancı tekeller için bir ucuz emek cenneti haline getirmek için kullanan iktidarla da aynı gemide değiliz. “Milletin bekası” diyerek sermayenin ve emperyalizmin çıkarını milliyetçilik kılıfına sokan iktidarın sözlerine karnımız tok! Emekçi halkın bekası hürriyettedir! NATO'dan çık! NATO'yu yık! Memleketin kaderi emperyalist zincirlere vurulmuş, ekonominin damarlarında dolar zehri dolaşıyor. Dünya bir büyük savaşa doğru giderken Türkiye'nin NATO üyeliği bir güvence değil en büyük güvenlik tehdidi olarak karşımızda duruyor. NATO emekçi halkımızın kanlısıdır. NATO mahsulü kontrgerilla Kemal Türkler'ler gibi sendikacıların ve nice mücadeleci işçi öncüsünün, hürriyet isteyen nice gazetecinin, aydının, devrimcinin katilidir. 1 Mayıs 77'nin failidir, Maraş, Çorum, Gazi, Sivas katliamlarının arkasındaki güçtür! Unutmuyoruz unutturmayacağız! Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği! Sömürücü azınlık emekçi halkı bin parçaya bölmeden yönetemez. Bu yüzden kapitalist sınıflar, milliyetçiliği, mezhepçiliği ve her türlü ayrımcılığı kullanarak kardeş kavgasını körüklemektedir. İşçi sınıfının çıkarı ve çözümü ise eşitlikten yanadır. İşçiler emekçiler partiye, sınıf siyasetine, devrime! İşçi sınıfımızın milletin kaderini eline alacak basireti ve ülkenin kötü gidişatına son verecek gücü vardır. İş ki örgütlü olalım ve örgütlü mücadele edelim. Sendikalarımıza sahip çıkalım, denetleyelim ve sınıf örgütleri olarak mücadelenin hizmetine sokalım. İşçi sınıfının kurtuluşu sınıf partisindedir!

Geyik Muhabbeti
Açlık ve yüzsüzlük: Nebati ve Albayrak!

Geyik Muhabbeti

Play Episode Listen Later Mar 7, 2022 3:49


Memleketin iki yanı var. Açlık bir yanda duruyor… Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, ışık saçmaya devam ediyor: “Türkiye ekonomik modeli dünyaya örnek olacak” diyor. Yağ kuyruklarını provokasyona bağlıyor. Ondan önceki bakan damat Berat Albayrak şimdi tüy dikiyor. Burası Çok Önemli isimli kitabı bu hafta raflarda.

venezuela aday buras ondan albayrak memleketin abdulkadir selvi okullar ne zaman venezuela maske cumhur ittifaku
Gerçek gazetesi
Başyazı: Grevcilerin çoban ateşinin etrafında kenetlenelim! (Ocak 2022)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 11, 2022 3:22


Başyazı: Grevcilerin çoban ateşinin etrafında kenetlenelim! İşçi sınıfı ve emekçi halk olarak birliğimizle, örgütlülüğümüzle, üretimden gelen gücümüzle almadığımız ve korumadığımız haklar bir anda tırpanlanabiliyor, ücret zamları eriyip gidiyor, iktidar ve sermaye her daim kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alıyor. Grev hakkı işte bu yüzden çok önemli. Hatta işçi ve emekçi için hakların en önemlisi. Hak almanın, hakkını savunmanın tek güvencesi. O kadar ki grev hakkı da ancak grevle kazanılabilmiştir. Dünyada da bu böyle Türkiye'de de… Türkiye'de Kavel işçileri 1963'te yaptıkları fiili işgal ve grevle bu hakkı ülkenin yasalarına yazdırdılar. 12 Eylül'ün işçi düşmanı sermaye dostu askeri diktatörlüğü en önce bu hakkımıza saldırdı, AKP'li yıllarda Erdoğan grev yasaklarında rekor kırdı. Şimdi bu en önemli hakkı yeniden ve yine grev yaparak kazanmanın zamanıdır! Geçtiğimiz yıl grev ateşini yakanlardan Bel Karper ve Bakırköy Belediyesi işçileri grevlerini yeni yıla taşıdılar. Onlar sadece kendi sözleşmeleri için grevde değiller, tüm işçi sınıfının hakkı için çoban ateşini yaktılar, öncü bir mücadele veriyorlar. Metal işçileri MESS'e karşı 14 Ocak'ta grev kararı aldı. En büyük patron örgütüyle işçi sınıfımızın en öncü ve örgütlü kesimini oluşturan metal işçileri karşı karşıya. Patronlar arkalarına iktidarı aldılar. Grev yasaklarına bel bağlıyorlar. Biz ise emekçi halk olarak metal işçilerinin etrafında kenetlenmeliyiz. Bu grev hepimizin grevidir! MESS ve istibdad rejimi el ele vermiş karşımızdadır. Bakmayın patronların şikâyet ettiklerine, işçiye karşı hep baskıcı ve keyfî yönetimden yana oldular. Yarın da işçi şalteri indirir indirmez iktidarın kapısına koşacaklar. Bu yüzden metal işçileri MESS'i ezdiğinde, ya da farklı sektörlerden greve çıkan hangi fabrika olursa olsun işçiler üretimden gelen güçleriyle sermayeye galebe çaldığında emekçi halkın istibdada karşı zaferi de yakınlaşacaktır! Kamu emekçisi de sendika hakkını fiilen sendikasını kurarak kazanmıştır. Toplu görüşme tiyatrosunda belirlenen sefalet zamlarına, iktidarların kamu emekçisinin hakkına sadaka muamelesi yapmasına dur demenin yolu toplu görüşmeyi fiili grevle toplu sözleşmeye çevirmekten geçecektir. Zamlar eriyip gidecek emekçinin elinde üretimden gelen gücü kalacaktır. Yılda bir zam yapılıyor ücretler 365 gün enflasyon karşısında eriyor ise işçinin emekçinin de her an elinde olan bir mücadele aracına ihtiyacı vardır. Bu araç grevdir! Yasal grevdir, fiili grevdir, işgalli grevdir! Koşullar neyi gerektiriyorsa o şekilde işçinin emekçinin meşru şekilde üretimden gelen gücünü kullanmasıdır! Grev hakkı EYT'yi, 3600 ek göstergeyi seçim pazarlığı olmaktan çıkaracaktır. Hak sahibi hakkını bileğinin gücüyle alacaktır. İşçi emekçi grev dediğinde siyasetin de çehresi değişir. Türkiye'nin dört bir yanı grevlerle kaplandığında sermayenin düşman kardeşleri Cumhur ve Millet İttifaklarının dışında işçinin emekçinin ittifakı ve gücü kendini gösterecektir. Memleketin kaderi parababasının, tefecinin, müteahhidin, çetelerin ve emperyalistlerin elinden kurtarılacak, adım adım memleketin gerçek sahibi emekçi halkın eline geçecektir. Gelin ekmek ve hürriyet için örgütlenelim ve mücadele edelim. Her fabrika bir Kavel olsun! Grevlerin çoban ateşi etrafında kenetlenelim! Kavel işçileri başta olmak üzere bedel ödeyerek mücadele eden tüm işçi ve emekçilerin mirasına, sınıfımızın kazanımlarına, haklarımıza sahip çıkalım ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakalım!

Yeni Şafak Podcast
Ersin Çelik - "Memleketin İmanı Gidiyordu!"

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Sep 26, 2021 6:12


Merhum Ali Ulvi Kurucu'nun Türkiye'nin en çileli yıllarına ışık tutan ve beş ciltle nihayete eren hatıratını okurken beni sarsan iki bölüm olmuştu. Birincisi Medine-i Münevvere yolculuğu için ayrıldıkları Konya'da ilk durakları olan İstanbul'da kapısına kilit vurulmuş Ayasofya ile karşılaştıkları an diğeri de aşağıda alıntıladığım Merhum Celalettin Ökten Hoca'nın ilk imam hatip mektebinin açılması için çıktığı yolu, çektiği çileyi aktardığı sayfalardır... Belki 20 defa okumuşumdur ve çevremde onlarca kişiye de okutmuşumdur. Bugünlerde bir şekilde yeniden gündeme gelen İmam Hatip okulları üzerine söylenecek söz bence bu hatırattır. Daha fazla uzatmadan, Ali Ulvi Kurucu'nun hatıratının ikinci cildinden, -sadeleştirerek- sözü Celalettin Ökten Hoca'ya bırakıyorum: “Memleketimizde 1940'lı yıllarda, halkın ağzında dolaşan bir söz vardı: “Cenazelerimizi yıkayacak imam kalmayacak!” Bu söylentide doğruluk payı vardı. Bazı köylerde imam olmadığı ve ölenlerin yıkanıp gömülmesi için yakın köylerden imam gelmesinin beklendiği bilinen bir şeydi. Zaman geçtikçe, bu halin daha kötüleşeceği de belli idi... Hâlbuki asıl tehlike bu değildi... Cenazenin üzerine bir teneke su atarsın yahut bir havuza, bir göle batırırsın yıkarsın... Avam: “Cenazemizi yıkayacak hoca kalmadı.” der; hocalığı, cenaze namazından ibaret bilir... Fakat asıl tehlike şu idi ki: Milletin imanını yıkayacak, ruhunu yıkayacak, aklını yıkayacak hoca kalmamıştı; kalmayacaktı... Memleketin imanını yıkayan, koruyan, Mustafa Sabri Efendiler, Hamdi Efendiler, Naim Beyler, Akif Beyler, Ferid Beyler, İzmirli İsmail Hakkı Beyler gitmişti... Memleketin imanı gidiyordu. Memleket, sade cehaletin değil, küfrün istilâsına giriyor; küfrün silindiri altında eziliyor, eriyordu... Ne yapıp edip, küfrün kalesinde bir delik açmak için, bir İmam Hatip Okulu'nun açılmasına arkadaşlarla karar verdik... Elimde baston, rahatsız halimle trene bindim Ankara'ya gittim. O günün Maarif Vekili olan Tevfik İleri merhum, talebelerimden idi. Terbiyeli bir talebe idi. Beni unutmamıştı... Daha önce de onun tavassutu ile Başbakan Adnan Menderes‘in oğullarına Kur'ân-ı Kerîm okutmak, dinî bilgiler öğretmek için beni tâyin etmişlerdi. O işin de tek âmili Tevfik İleri idi. Adnan Bey'in oğullarının İstanbul'da olduğu günlerde, Hâriciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu‘nun evine gider, çocuklara ders verirdim. Bunu herkes de bilmez.

Yeni Şafak Podcast
Yusuf Kaplan - Ülkeleri Dize Getirmenin Postmodern Yöntemi: Asimetrik Savaş ve Asimetrik Darbe

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 1, 2021 4:41


Aynı anda ülkenin dört bir tarafında onlarca, hatta yüzlerce yangın patlatılıyor! Yetmiyor, yeniden yangınlar dur durak demeden zuhur ediyor! Memleketin ciğerleri sökülüyor üç dört boyunca! Ama televizyonlar, gazeteler, yorumcular hatta bazı siyasîler, bu yangınların sabotaj olmadığını söylüyorlar! Aklımızla oynuyorlar yani! FONLANAN SOSYAL MEDYALARA HÜKÜMETİ DEVİRECEK MUHALEFET ROLÜ MÜ VERİLDİ? Tamam, yangın mevsimi bu mevsim. Tamam, dünyanın her yerinde yangınlar oluyor bu mevsimde. Ama sanki bir anda düğmeye basılmışçasına koordineli bir şekilde ülkenin yangın çıkmayan orman bölgesi kalmıyor neredeyse! Ve birileri bunun sabotaj olmadığını söylüyorlar! Sabotaj değilse, ihmal vardır diyesi geliyor insanın ama bu kadar ihmal olur mu? İhmal neden sadece bir günde ve ülkenin her yerinde yangın patlak vermesine yol açsın ki! Pazartesi hiç yangın yok, Salı yok, Çarşamba yok ama Perşembe her yer yanıyor! Cuma günü de yangınlar bütün hızıyla devam ediyor... Hiç ara vermeden sürüyor günlerce... Yangının terör örgütleri ya da düşman ülkeler tarafından -örgütler kullanılarak- gerçekleştirildiği o kadar aşikâr ki! Terör örgütü elebaşlarının yangını bir savaş taktiği ve silahı olarak kullandıklarına dair hem açıklamaları hem de talimatları var! Ama hâlâ yangının sabotaj olmadığını, terörle ilgisinin bulunmadığını söyleyip duruyorlar bazı dışarıdan fonlanan etkili sosyal medya mecraları. Yabacı ülkeler ve “görevli” vakıfları tarafından fonlanan bazı güçlü sosyal medya mecraları hem yangını hem de başka meseleleri ülkede kaos oluşturacak şekilde sunuyorlar topluma! Ülkede muhalefeti bu dışarından fonlanan sosyal medya organları üstleniyor gibi! Bunun için fonlanıyor olmasınlar sakın!

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Memleketin Kayıp Çocukları

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 23, 2021 5:56


Hakan Arslanbenzer'in kavramsallaştırmasını ödünç alarak başlayayım: Dünyada hakim kültürel hegemonyanın bize “kültürel iktidar” olarak görünen yüzü aslında bir çeşit distribütörlükten, bir çeşit komiserlikten ibaret. Yani aslında Türkiye'de “kültürel iktidar” ne sağda ne de solda. Sadece, bir yanda Türkiye'de kültürü “milli bir mesele” olarak ilerletmek isteyen insanlar ve gruplar var. Bir yanda da Dubai'de, Brüksel'de, Paris'te, New York'ta, Londra'da dal budak salmış küresel kültür hegemonyasının komiserliğini, temsilciliğini yapmanın derdinde insanlar ve gruplar var. Basit örnek vermek gerekirse “ispatlanmamış bir suç üzerinden” Hasan Ali Toptaş'ı yok etmeye uğraşanlarla “ispatlanmış bir adi suça rağmen” Emrah Serbes'i var etmeye devam edenler aynı komiserler. Fakat bugün konumuz bu değil. Konumuz başka. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ya bizzat kendi eliyle yahut da vakıflar, STK'lar eliyle Somali'de, Bosna'da, Londra'da, Aştana'da herhangi bir medya kuruluşunu destekliyorsa bunun benim açımdan tek bir anlamı vardır: Türkiye, kendi çıkarları, hedefleri, gelecek projeksiyonu gereği bazı medya kuruluşlarını destekleyerek “etki alanı”nı artırmaya çalışmaktadır. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Devletler, hele büyük amaçları olan devletler “etki alanları”nı artırmak için bir sürü enstrüman kullanabilirler ve medya yoluyla devşirilen güç de bu enstrümanlara dahildir. Söz gelimi Somali'de bir medya kuruluşunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin desteklediği bir vakıftan, bir STK'dan, bir düşünce kuruluşundan destek alması ya “açık bilgi” olarak orta yerdedir ya da “kapalı bilgi”dir. Bu bilginin, açık olması da kapalı olması da fark etmez aslında. Aklı başında hiç kimse, Somali'de Türkiye'den destek alan bir medya kuruluşunun “tam bağımsız, aşırı objektif bir medya kuruluşu” olduğunu söylemez, söyleyemez. Çünkü belli bir şeydir ki bu medya kuruluşu Türkiye lehinedir, Türkiye'den yanadır. En azından kendisini destekleyen vakfın, STK'nın, kuruluşun kırmızı çizgilerinin içindedir. Bunları böyle “101” düzeyinde anlatmaktan nefret ediyorum ama yapacak bir şey yok. Böylece anlatmak zorundayım ki mesele de anlaşılsın, derdim de...

KronosPod
Peker'in güvenliği, memleketin huzuru

KronosPod

Play Episode Listen Later Jun 14, 2021 20:00


- Sedat Peker paylaşımda bulundu, Türkiye huzur içinde uyudu- Ömer Murat, kınamak ve anlamak bağlamında hesaplaşmaktan söz ediyor...

murat peker memleketin
Peki Sonra?
Bugün Memleketin Meselesi Nedir? Sedat Peker mi?! | Ertuğrul Özkök

Peki Sonra?

Play Episode Listen Later Jun 1, 2021 47:30


Bugünkü güncel sohbetimizin konuğu deneyimli gazeteci ve yazar Ertuğrul Özkök oldu. Türk medya tarihinin belki de en çok tartışılan ve uzun yıllar boyunca popülerliğini hiç kaybetmeyen tek gazetecisi belki de kendisidir. Sayın Özkök'ün yaptığı açıklamalardan satır başları: -Bugün nedir memleketin meselesi? Sedat Peker mi yani memleketin meselesi bugün? Türkiye'nin çok ciddi sorunları var. Ülkenin meselesi artık geçmişte idam edilen başbakanın idam edilmesi, Sedat Peker veya başka bir şey değil. Türkiye'nin çocukları yurt dışına gidiyor. İşte bunlar Türkiye'nin meseleleri. -Özgür çalışabilen, demokratik kurallar çerçevesinde özgürlüklerini kullanabilen, sorumluluk sahibi bir medya herkes için iyisidir. -Liderlik vasıflarına sahip olma bakımından bence Tayyip Erdoğan dünya çapında büyük bir lider. Ve takdir ettiğim bir tarafı var; birlikte çalıştığı insanlarla ilgili sorumluklarını yüklenmesini biliyor. -Çocukluğumdan beri hiçbir zaman kitlelerin alkışını ve onayını alayım duygusuyla olmadım, hep yalnız gittim. Benim günde konuştuğum insan sayısı 3-4'ü geçmez. Ben okuyan seyreden bir insanım ve dünyayı öyle takip ediyorum. Ben bireylerin gücüne inanırım!

Mevlana Takvimi
ÇANAKKALE DESTÂNI - 18 MART 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Mar 18, 2021 2:36


Sultân II. Abdülhamîd Hân'ın önceden aldığı tedbîrler ve O'nun eğittiği askerlerle Haçlı'ya karşı kazanılan ve Türk târihinin dönüm noktasını teşkîl eden bir mübârek zaferdir. Çanakkale Savaşları 8,5 ay sürdü. Memleketin en hassâs yerine yöneltilen taarruz kırıldı. Çanakkale Muhârebeleri, Osmânlı Devleti'nin dört sene harbe dayanmasına, bu yüzden Çarlık Rusyası'nın yıkılmasına sebeb oldu. Bu başarı yalnız Osmânlı kuvvetlerinindir. İlk bombardımandan i'tibâren 324 gün ve çıkarma gününe göre de tam 259 gün devam ederek neticesinde Osmânlı Ordusu'nun ölümsüz bir zaferiyle kapanan I. Dünya Savaşı'nın bu en kanlı sahnesine ordumuzun en kıymetli ve en büyük kısmı iştirâk etmiş ve semereleri burada inkişâf eylemiştir. Türklerin resmî kayıtlara göre kayıp mikdârı 251.000, müttefiklerin ise 252.000 idi. Türkler, 2200 yıllık târihlerinin en büyük topyekün felâketine ma'rûz kaldılar. Bu savaş sonunda Türkiye'nin hiçbir zaman istilâ görmemiş en değerli toprakları, Anadolu'nun içlerine kadar tahrîp edildi. Türk ekonomisi, savaştan tam bir yıkım hâlinde çıktı. Asrın başlarında 50-100 bin nüfûsa erişmiş Anadolu şehirlerinde nüfûs, yarısının çok aşağılarına düştü. Birinci Cihan Harbi, Türk milletinin askerlik değerini ve manevî gücünü bir defa daha ortaya çıkarmaktan da geri kalmadı. Çanakkale zaferi, Türklerin büyüklük çağlarında kazandıkları zaferlerden biri gibi değerlidir. 4 yıl boyunca Türkler, dünyanın birbirine hiç benzemeyen ülkelerinde Çanakkale'de, Kafkasya'da, Galiçya'da (Polonya), Makedonya'da, Dobruca'da, Yemen'de, Hicaz'da, Libya'da, Sina'da, Filistin'de, Irak'ta, İran'da vuruştular. Teçhizat eksik ve mahrumiyet büyüktü. Savaştan çıkan dört devletin uğradığı muamele hakaretâmizdi. Türkler, baş kaldırdı. Almanlar, Avusturya-Macaristân ve Bulgaristan baş eğdi. (Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c.11, s.248)

42 Dakika
TTürkiye’de Çağdaşlaşmanın Tarihi: Birinci Dünya Savaşı

42 Dakika

Play Episode Listen Later Feb 21, 2021 33:09


Masamızda arkadaşımız Behçet (Güçer), rahmetli Galatasaray Müdürü yerinden fırlayarak:“Mahvolduk” dedi.Almanların yanında Birinci Dünya Savaşı’na girmiştik. Memleketin sivil aydın takımı harbe karşıydı. Biraz akıllıca olanların hiçbirinden iyi bir şey yapmış olduğumuzu duymadım.Evinizde bir Türkiye haritası varsa açınız. Anadolu demiryollarının bir ucu Ankara’da bir ucu Adana sınırındadır. Ulukışla’dan Erzurum’a ancak karadan gidilebilir. Düzenli bir yol da yok. O kadar ki Ulukışla’dan Erzurum’a kadar ordunun ihtiyaçları önce öküz ve kağnı arabaları, sonra at ve eşek, nihayet insan kolları ile taşınacak. Toros ve Amonosları karadan aşarak Halep’e vardığımızda Suriye’nin dar hattı ile karşılaşırız. Lübnan ve Filistin halkı ile, eğer cephe açılacak olursa, bütün orduyu Halep’in sancaklarından bu dar hatla besleyeceksiniz. Irak’a doğru ulaştırma daha güç.Ne harp okulundan çıkmanıza ne kurmay subay olmanıza lüzüm var. Bir ortaokullu sivil olarak düşünün. Erzurum ötesinde Rusya devleti ile, Irak ve Tih çöllerinde denizler egemeni İngiltere devleti ile dövüşmeye karar verir misiniz?Bu bizim ortaokul aklına göre bile bir delilik. Büyük hayaller ve ancak bu hayallerle ölçülebilecek bir hesapsızlıkla varımıza yoğumuza zar atmıştık.42 Dakika’nın yeni bölümünde 1914’e dönüyoruz.  Instagram: 42Dakika

Bahar Solukları
Sevgi Akarçeşme - Ne olacak bu memleketin hali? Cidden...Türkiye düzelir mi?

Bahar Solukları

Play Episode Listen Later Jan 17, 2021 14:01


Sevgi Akarçeşme - Ne olacak bu memleketin hali? Cidden...Türkiye düzelir mi? by Bahar Solukları

KronosPod
Memleketin ve iktidarın hukuk ihtiyacı aynı mı?

KronosPod

Play Episode Listen Later Dec 11, 2020 15:00


Kimin hukuka ihtiyacı olduğundan Adalet Bakanlığının cezaevlerindeki sorumluluğuna, Avrupa Birliğiyle gerileyen ilişkilerden yaptırımlarla hedeflenenlere...

Banu Avar ile Yorum
#3 - Millet Mektepleri ve Piyasa Ekonomisi

Banu Avar ile Yorum

Play Episode Listen Later Nov 23, 2020 12:03


24 Kasım "Millet Mektepleri" seferberliğinin başlatıldığı gün. Mustafa Kemal Atatürk "Memleketin refahı 2 orduya bağlıdır" demişti, "Asker ordusu ve irfan ordusu..." Ne yazık ki vefatından sonra, tanzimatçı yönetimler Milli Eğitimin "milli"sini tuz buz etti. Fotoğraf: 1928 yılında babam küçük öğrencileriyle çocuk bahçesinde...

Hizmetten
M.Fethullah Gülen Hocaefendi | Altın Nesil | Ağlayan İki Göz(Çorum-1977)

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 22, 2020 1:47


Nebiler nebisinin sahih bir hadisi vardır. Şöyle buyurur: Allah'ın binlerce salat ve selamı onun üzerine olsun, ruhu bizimle beraber bulunsun. Ben önceleri bu hadisin manasını önceleri düşünürken, pek münasebet kuramazdım.Birbirinden ayrı söz gibi gelirdi.Mesela şöyle buyuruyor. "İki göz vardır ki cehennemi görmez, ateşe değmez." Bunlardan birisi Allah korkusundan Allah'a karşı olan saygısından, ağlayan gözdür. İkincisi de düşmana karşı savaşan, düşmanlardan gelen tehlikeleri görüp gözeten rabıta yapan gözdür." Memleketin düşmanın sızabileceği deliklerini gözeten, rabıtayla bunu kastediyorum. Önce müünasebet bulamazdım fakat şimdi anlıyorum ki: Allah korkusundan ağlayan göz içe doğru bir fethin neticesidir.Sınırda nöbet bekleyen gözde dışa doğru bir fethin neticesidir.Bu iki fethi, Altın Nesil yaptığı zaman Fatih Nesli olacaktır.

Gerçeğe Yolculuk
613) Türkiye: Ne Olacak Bu Memleketin Hali?

Gerçeğe Yolculuk

Play Episode Listen Later Sep 30, 2020 5:01


Felsefeden yola çıkarak Türkiye'nin güncel durumunu ve siyasetini anlamaya çalışalım. Dünya Tarihi içinde Türkiye'nin yeri neresidir? Osmanlı'dan aldığımız karakterler nelerdir? İslam kültürünün Dünya kültüründeki önemi nedir? Ve daha da önemlisi gelecekte bizi neler bekliyor? Mutlak Felsefe Şeması: http://bit.ly/ansiklopedi Facebook Grubumuz : https://www.facebook.com/groups/gercegeyolculuk/ Bu videoyu beğendiyseniz şunlar da ilginizi çekebilir: Devlet : https://youtu.be/syeKQ6lH-GA Tarih : https://youtu.be/m3TDh1vgmL4 Osmanlı Uygarlığı : https://youtu.be/KXvlligVuao Gerçeklik Nedir? : https://youtu.be/Ll998IISxnE Felsefe Yapma! : https://youtu.be/PMC7QH9CYD0 Nereden Başlamalı?: https://youtu.be/yLQ4X5RzTDA Mutlak İdealizm : https://youtu.be/Wbpm7WBKl_o

Mevlana Takvimi
ŞÂHİTLİĞİ KABUL EDİLMEYEN PADİŞÂH - 20 EYLÜL 2020 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Sep 20, 2020 2:28


Osmanlı pâdişâhlarının dördüncüsü olan I. Bâyezîd Hân'a cesâret ve gözü pekliğiyle ün yaptığı için “Yıldırım” lakâbı verilmiştir. Yıldırım Bâyezîd, çevik, atılgan, cesûr, zamânının hâdiselerini kavramış iyi bir kumandan ve iyi bir sultandı. Âni olaylar karşısında soğukkanlılığını muhâfaza ederek karârını verir ve ordusunu süratle istediği yere sevk ederdi. Bu yüzden düşmanları çok ihtiyatlı davranırlardı. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla geçirmiş Türklüğün ve İslâmiyet'in Rumeli'de yerleşmesini sağlamıştır. Adâleti çok meşhurdu. Her gün belirli bir zamanda herkesin kendisini görebileceği bir yere gelir ve dört bir yandan gelen tebaasının şikâyet ve arzûlarını dinler, haksızlığa uğrayanların haklarını derhâl iâde ederdi. Kâdıların hükümlerine kesinlikle karışmaz ve kimseyi de karıştırmazdı. Âlimlerin sohbetlerinde bulunur, onların Allâhü Te'âlâ'nın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla başla kabul ederdi. Evliyâya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafında ilim yuvaları kurdu. Memleketin her tarafında câmi, mescit, dârüşşifâ, medrese, imâret ve misâfirhâneler yaptırdı. Bunlardan en meşhuru Bursa'da yaptırdığı Ulu Câmi'dir. Ayrıca bütün bu imâretler için geniş vakıflar kurdu. Yıldırım Bâyezîd Hân'ın bir mahkemede şâhidlik etmesi gerekiyordu. Pâdişâh mahkemeye geldi ve herkes gibi o da ellerini önünde bağlayarak ayakta bekledi. Devrin Bursa Kâdısı Molla Şemsüddîn Fenârî, dik dik Pâdişâh'ı süzdükten sonra şu hükmü verdi: “Senin şâhidliğin geçersizdir. Zira sen namazlarını cemâatle kılmıyorsun. Elinde imkân bulunduğu hâlde namâzlarını cemâatle kılmayan biri, yalancı şâhidlik edebilir demektir.” Bu ithâm karşısında herkes Yıldırım Bâyezîd'in hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti. Bu olaydan sonra sarayın yanı başına bir câmi yaptırdı. Namâzlarını cemâatle kılmaya başladı. (Rehber Ansiklopedisi, 2.c., 281-283.s.)

Gerçek gazetesi
Başyazı: Memleketin kaderi işçi sınıfının kaderiyle birdir (Haziran 2020)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jun 12, 2020 3:20


Gerçek gazetesi Haziran 2020 tarihli 129. sayısının "Memleketin kaderi işçi sınıfının kaderiyle birdir" başlıklı başyazısı. Gerçek'i takip edebileceğiniz diğer platformlar: Facebook /gercekgazetesi.net Instagram /gercekgazetesi Twitter /gercekgazetesi Youtube /GercekGazetesiVideo Memleketin kaderi işçi sınıfının kaderiyle birdir 60'lı yıllar işçi sınıfının yükselen bir mücadele ile adım adım bağımsızlığını ilan ettiği bir dönem olmuştur. Demirel'in AP'sinden, İnönü'nün CHP'sinden, burjuva partilerinin her türlüsünden ayrı olan Türkiye İşçi Partisi kurulmuştur. Amerikan parası ve eğitimi ile işçiyi zincire vuran sınıf işbirlikçi Türk-İş'ten ayrılan sınıf mücadeleci sendikacılar DİSK'i kurmuştur. İşçiler haklarını iktidardan dilenerek değil, direnerek almış; Saraçhane Meydanı'nı yüz bin kişiyle doldurmuş, Kavel'de grev hakkını grev yaparak kazanmıştır. Birileri sendika seçme hakkını bahşetsin diye beklememiş, Derby fabrikası işgalinde fabrikaya referandum sandığını getirterek sendikal hürriyeti fethetmiştir. İşçi sınıfının “işgal, grev, direniş” yıllarıdır. Nihayet 15-16 Haziran 1970, işçi sınıfının ülke sahnesine en görkemli şekilde çıktığı ve masaya yumruğunu vurduğu gündür. “DİSK'in çanına ot tıkamak” için Demirel'in AP'si ile İnönü'nün CHP'si birlikte yasa teklifi hazırlar. DİSK'li işçiler yanlarına Türk-İş'li, sendikasız, hatta işsiz sınıf kardeşlerini alır… Burjuvazi bir yanda işçi sınıfı bir yandadır. İşçi sınıfı ayaklanır, burjuvazi sıkıyönetim ilân eder. Bedeller ödenir, şehitler verilir… Gerçekleri bilelim! Bu ülkede halkın karşısına dizilen tankların üzerine 15 Temmuz'dan yarım asır önce işçiler çıkmıştır! Nihayetinde o günlerde işçi sınıfı kaderini eline almış, DİSK'i kurtarmıştır. 15-16 Haziran bize sermaye sınıfının ve siyasetinin ulusun ve tarihin sırtında bir yük olduğunu, işçi sınıfının Türkiye'de artık kötü gidişatı değiştirecek tek güç olduğunu anlatır. Geçen yarım yüzyılda işçi sınıfı bu gücünü yitirmemiş bilakis arttırmıştır. Özellikle yaşadığımız salgın günlerinde hastanelerden fabrikalara, tarlalardan her türlü nakliyeye işçi sınıfı olmadan hayatın olmayacağı hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmıştır. Üretim, dağıtım, sağlık, her şey işçinin emekçinin elindedir. Güç işçidedir, emekçidedir! Ama düzen değişmemiştir çünkü aynı işçi sınıfı 15-16 Haziran'ın yolundan ayrılmıştır. Sınıf mücadelesinde birleşeceği yerde memleketle, mezheple, inançla, kimlikle, hatta futbol takımıyla bile bölünmüştür. Kendi partisinin değil sermayenin sağlı-sollu partilerinin peşinden koşmuştur. Sermaye ise ne zaman krizlerin faturasını halka ödetmek gerekse, ne zaman milletin birikimlerini yağmalamak istese, ne zaman emperyalistler onları hizmete çağırsa kendi aralarında birlik olmuşlardır. 15-16 Haziran işte bu gidişata dur demektir. İşçi sınıfına ve emekçi halka kendi kaderini kendi eline alma çağrısıdır. İşçi sınıfının sermayeye karşı birleşik bir cephe kurmasının, sendikalarını bürokrasiden kurtarmasının, emperyalizmin zincirlerini kırmasının tek yolunu anlatmaktadır. İşçi sınıfı 50 yıl önce bu yola girmiştir. Bu yoldan geri dönüş yoktur. Memleketin kaderi işçi sınıfının kaderiyle birdir artık. Devrimci İşçi Partisi bunun bilincindedir ve bu bilinçle tüm işçi sınıfını, 15-16 Haziran'da girdiğimiz bu yolu tamamlamaya, sermayeden, onun her renkten partilerinden, siyasi iktidardan ve emperyalizmden bağımsız bir örgütlenme ve mücadeleye çağırmaktadır.

Ahval
Gökhan Bacık: Türkiye yazılı hukuk ve fiili iki rejim arasında melez durumda

Ahval

Play Episode Listen Later May 13, 2020 23:17


Memleketin geldiği nokta gerçekten ürpertici, insanlar komşularını öldürmek için liste hazırladıklarını, silah zulaladıklarını televizyonda anlatıyor; sosyal medya videolarında paylaşıyor. Türkiye’de mezarlar tahrip ediliyor, Kürtçe harfler var olduğu gerekçesiyle mezar taşları kırılıyor… Gidişat nereye, Gökhan Bacık’a sorduk:

Farklı Kaydet.
Popüler Kültür - Çekme Kaset #22 | Normal People, Aşk 101, After Life, Upload, Mücbir Sebepler

Farklı Kaydet.

Play Episode Listen Later May 11, 2020 43:14


Karantinada hangi dizileri izliyorsunuz? Çetin Cem Yılmaz, bu bölümde Normal People, Aşk 101, After Life, Upload, Hunters, Never Have I Ever ve diğerleri üzerine konuşuyor. Memleketin karantina fenomeni Mücbir Sebepler üzerine de birkaç kelam etmeden duramıyor.

TKP'nin Sesi
TKP'nin Sesi: 17 Ocak 2020 - Cuma

TKP'nin Sesi

Play Episode Listen Later Jan 16, 2020 19:00


Komünist şair Nâzım Hikmet’in 118. doğum yıldönümü geçtiğimiz hafta lise ve üniversitelerde coşkuyla kutlandı. Memleketin eşitlik ve özgürlük mücadelesinin en önemli simgelerinden biri olan Nâzım mücadelesi ve sanatını yaşamıyla birleştirmişti. TKP’nin Sesi’nde bugün, Türkiye’de ve dünyada emekçi sınıfların eşitlik ve özgürlük tutkusunun moral kaynaklarından biri olan partili şairimizi mücadelesinden kopuk bir şair olarak tanıtma ve ehlileştirme çabasında olanlara yanıt veriliyor.

TKP'nin Sesi
TKP'nin Sesi: 24 Aralık 2019 - Salı

TKP'nin Sesi

Play Episode Listen Later Dec 23, 2019 10:32


Memleketin gündeminde gene yolsuzluklar var. Cem Uzan’ın Türkiye’ye dönme olasılığından, Simit Sarayı ve Next Level’a kadar pek çoğunun yanında öne çıkan hikâyelerden biri de CHP eski milletvekili Sinan Aygün hakkındaki rant iddiaları. TKP’nin Sesi’nde bugün, rüşvet alan, veren, halkın parasını cebine indirenler konu ediliyor. Zenginlerin kayıkçı döğüşüne karşı emekçiler komünist partide örgütlenmeye davet ediliyor.

Günlük Doz: Gündem Bülten, Haber, Tartışmalı Konular
Ne olacak memleketin hali derken, içecek rakı paramız yok! Var mı? Podcast 13. Bölüm

Günlük Doz: Gündem Bülten, Haber, Tartışmalı Konular

Play Episode Listen Later Dec 17, 2019 17:33


Vahşi bir doğada kaplanla, ceylan gibiyiz.. Hiç bir kuralın olmadığı, güçlünün güçsüzü yediği bir dünya. İklimler değişti, sular zehirlendi, güneş kanser yapıyor.. Hala uyanacak gücü bulabilen var mı? Nerde okudum bilmiyorum, birahaneleri olmayan ülkelerin, entellektüel düşüncesi gelişmezmiş. Bizim içtiğimiz 70'lik rakının 60cl'i devletin. Buyrun sohbete. Sevgiyle kalın. Beğeni Yapmayı Abone Olmayı Yorum Yapmayı UNUTMUYORUZ:) --- Send in a voice message: https://anchor.fm/tonguc/message

Yerli Müzik
Bölüm 3: Saykodelik Yıllar: Arabesk, Pop, Politik Müzik El Ele

Yerli Müzik

Play Episode Listen Later Dec 19, 2018 75:40


Bölüm III: Saykodelik Yıllar: Arabesk, Pop, Politik Müzik El Ele Cuma, 04.05.2018, 19:30 ‘70’li yıllar, pop müziğin Türkiye'de popüler olduğu yıllar. Bir yandan üzerine Türkçe söz yazılan yabancı şarkılar, diğer yandan bestecilerin özgün çalışmaları… Halk müziğinin alaturkayla karıştığı, arabeskin ortaya çıktığı, politik müziğin yükseldiği dönem de bu. Memleketin en saykodelik dönemi! ----------------- Part III: Psychedelic 70s - Political Pop & Arabesk Friday, 04.05.2018 at 19:30 Pop music in Turkey was very popular in the 70s. On the one hand you had foreign songs with Turkish lyrics, and on the other, original music productions. This is the period in which folk music mixed with Alaturca, Arabesk appeared and political music became popular... Turkey’s most colourful period!

girişimci muhabbeti
#171 Opsgenie $295 milyona satildi! memleketin hali ve girisimci nasil hayatta kalir?

girişimci muhabbeti

Play Episode Listen Later Sep 6, 2018 53:16


Samican, Findik'in saglik durumlari yuzunden bu bolumde aramizda degil. Findik'a acil sifalar diliyoruz. Opsgenie ile 160. bolumde beraberdik, bugun satis haberi geldi. Cok mutluyuz. Hepimiz icin ilham verici bir olay. Tekrar cok tebrik ediyoruz.https://www.atlassian.com/blog/announcements/introducing-jira-ops-incident-management-platformTuna 2 hafta sonra tatilden donup, yogun is hayatina donuyor. Bu donemde ogrendigi, Turkiye'nin icinde bulundugu durumla ilgili birkac ilginc bilgi paylasiyor.Son olarak, slack grubunda bulunan Hamza Uzumcu'nun yazdigi tartismalar yaratan medium yazisindan bahsediyoruz. Okumanizi tavsiye ediyoruz. https://medium.com/@hamzauzumcu/giri%C5%9Fimciler-yurt-d%C4%B1%C5%9F%C4%B1ndan-nas%C4%B1l-%C3%B6deme-al%C4%B1r-c885a2003b5d

Yerli Müzik
Bölüm 2: Anadolu-Pop’tan Türkçe söyleyen Avrupalılara

Yerli Müzik

Play Episode Listen Later Apr 25, 2018 53:15


Bölüm 2: Anadolu-Pop’tan Türkçe söyleyen Avrupalılara Kentlinin köyü tanıdığı, köylünün gözünü kente diktiği bir dönem: ‘60’lı yıllar… Müzikteki karşılığı, Anadolu-pop. Memleketin kabuğunu kırması, Batı’ya meyletmesiyle birlikte ortalığı kırık Türkçeleriyle şarkı söyleyen yabancı şarkıcılar dolduruyor ve bu dönemde pop bir daha çıkmamak üzere hayatımıza giriyor. bi'bak'ta gerçekleşen 13.04.2018 tarihli etkinliğin kaydıdır. ----------------- Part II: From Anatolian Pop to Europeans Flirting with Turkish In the 60’s, villagers started to meet and desire the city. This was reflected in music, in what would come to be called Anatolian Pop. Emerging in Turkey and leaning towards the West, Anatolian Pop filled the country with foreign musicians singing in broken Turkish. In this period, pop entered our lives, and was never to leave it again. For English and German subtitles, please visit here: https://vimeo.com/266269408