POPULARITY
Bir “akademisyen” aleyhimde atmış tutmuş, bir sürü yalan, iftira, yakıştırma… Bunlarla uğraşacak değilim. Bunu vesile kılarak 39 yıl önce çıkarmaya başladığımız ve dört yıl kadar devam eden NESİL dergimiz hakkındaki ifadesini nakledip, bu dergiyi Hatırat'ımdan alarak tanıtacağım: “… birinci grubun (Beni ve arkadaşlarımı kastediyor) ‘Nesil' adı verilen çapı, çerçevesi belirsiz garip bir oluşum etrafında kümelenmiş olduğunu fark ettik…”
Yıllık bazdaki enflasyon rakamları önemli midir?.. Birkaç açıdan çok önemlidirler. Birincisi ve en önemlisi; başta memur maaşları olmak üzere tüm çalışan dünyasının emekleri karşılığında aldıkları aylık ücretin artışında yıllık enflasyon rakamları dikkate alınır. İkincisi; eğilimi gösterir. Yani, enflasyonla mücadelede olumlu adımlar atılıyor mu, atılmıyor mu; trend artış yönünde mi, azalış yönünde mi… Bunlarla ilgili fikir verir…
Prof. Dr. Köni'ye göre başkan yardımcılığı döneminde öne çıkmayan Kamala Harris'in, başkan adaylığı için ortaya koyduğu net bir politika yok. Seçimlerde “swing state” olarak bilinen eyaletlerin kilit rol oynayacağını belirten Köni, bu noktada ABD'nin aldığı göçler ile değişen sosyal yapısının etkili olacağını söyledi.
Müslümanların her açıdan çok üzücü bir bölünmüşlük içerisinde oldukları ortadadır. Böyle olmasaydı, Gazze'de aylardır masum Müslümanlar katliama tâbi tutulurken, iki milyarlık bir bünye bu kadar aciz kalır mıydı? Peki, neler yapabiliriz de, Müslümanlarda birlik şuurunu güçlendirebiliriz? Öncelikle şunu ifade edelim ki, sorun çok kapsamlı ve karmaşıktır. Dolayısıyla bu mesele, birkaç altın tavsiye ile hallolacak basitlikte değildir. Ancak Müslümanların birliğini ve dirliğini dert edinen kimselere düşen vazife, bu konuda fikir ve proje üretmenin gayreti içinde olmaktır. Bu meseleyi çocukluğundan itibaren dert edinen bir kardeşiniz olarak, naçizane bir kaç tespit ve önerimi özetle dikkatlerinize arz etmek isterim. Müslümanların siyâsî ve ictimâî birliğinin, dinî ve fikrî birliğe bağlı olduğuna inandığım için, bendenizin önerileri sivil dinî alanla alakalı olacaktır. 1. Evvelâ Müslümanlar olarak, “tevhîd” inancının mahiyetini iyi idrak etmemiz gerekiyor. “Tevhîd”e inandığını söyleyen kişi, özünde samimi ise; asla ikilik peşinde koşamaz. Zira “tevhîd” öyle güçlü bir inanç ve kavramdır ki, ona samimiyetle inanan kişide muazzam bir “Bir” tasavvuru oluşur. “Bir”i seven, her konuda “bir”liği sever. Bütünüyle kâinatta “bir”lik görür. Gönül ve zihin dünyasında ulaştığı “bir”lik şuurunu, hayatın her boyutunda yaşamaya ve yaşatmaya çalışır. İnsanların görüş ve yaşayışlarındaki farklılığı da müsamahayla karşılar. İkilik peşinde koşanlara acır. Şu halde, hepimizin “tevhîd” inancımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Dinî eğitim veren kurumlarımızda, “tevhîd” inancının Yaratan'a ve yaratılanlara karşı nasıl bir şuur oluşturması, ne tür bir kalp ve akıl inşa etmesi gerektiğini iyi işlememiz gerekiyor. “Tevhîd”i, ahlâk hâline getirmemiz lâzım geliyor. “Tevhîd”i içselleştiremeyen, ittihadı gerçekleştiremez. 2. Ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin; insanın fıtratı, eşya ve hadisatı anlama ve yorumlamanın zorluğu ve dolayısıyla çeşitliliği nedeniyle dinî meselelerde ihtilaflar var olmaya devam edecektir. Hikmetli Kitab'ımızda “İnsanlar ihtilaf etmeye devam edeceklerdir.” (Hûd 11/118) buyurulur. O halde, sorun ihtilafta değil, ihtilafın nasıl yönetildiğinde ve hangi boyutlara taşındığındadır. Dinin esasına müteallik olmayan meselelerde farklı düşünmek, zenginliktir. Mizaçları ve kültürleri birbirinden farklı olan insanların, bu zengin yorum birikimi içerisinden kendilerine uygun olanı seçebilmeleri, İslâm'ın evrenselliğini sağlayan büyük bir imkândır. Ancak dindeki ihtilafları, kendileri için taraftar toplama vesilesi edinen; dolayısıyla kendi mezhep ve meşrebinde aşırıya gidip, başkalarını tahkir, tadlil ya da tekfir etmek suretiyle taraftarlarını fanatikleştirenler, İslâm'ın ve Müslümanların en büyük sorunudurlar. Bunlarla, en uygun yöntemle mücadele etmek, Müslümanların temel vazifelerindendir. Bu iş için, 1918'de kurulan Dâru'l-Hikmeti'l-İslâmiyye benzeri sivil bir ilmî müessese kurulabilir. 3. Topluma yön verenler, liderlerdir. Bir lider, bir toplumu ıslah etmeye de ifsat etmeye de kâfidir. Hele de, sosyal medya aracılığıyla insanlara ulaşmanın son derece kolay olduğu dijital çağda; insanları etkileme potansiyeline sahip kişilerin, toplumları olumlu ya da olumsuz olarak yönlendirme imkânı son derece kolaydır. Maalesef bu sebeple insanlar; narsist kişilik bozukluğu olan, elifi görse mertek zannedecek kadar cahil ya da bilgisi arttıkça egosu azan, popülaritesi arttıkça iyice zıvanadan çıkan nice kimselerin menfi tesirlerine maruz kalmaktadırlar. Günümüzde, Müslümanların en büyük sorunlarından birisi; belki de birincisi, müspet manada liderlik yapacak din âlimlerinin kemiyet ve keyfiyetçe yetersiz kalmalarıdır.
Bu bölümde Sude Alkış ile kendini tanıma yolculuğunun ve büyümenin sancılarından bahsediyoruz. Bunlarla ve bunu göz önünde yaşamakla Sude ve Ece'nin nasıl baş ettiklerini, ne gibi yollar denediklerini içtenlikle paylaştıkları bir bölüm. Bölümün sponsoru Hiwell'den ilk terapi seasında 10% indirim kullanmak için buraya tıkla ve 10yoldayiz indirim kodunu kullan! Desté kartlarını incelemek, satış kanallarını görmek için web sitesine uğra thisisdeste.com. Intagram'dan takip etmek için tıkla @thisisdeste Desté'nin uygulamasını indirmek için tıkla. Flov Studio Online'da düzenli olarak yenileri eklenen yüzlerce yoga ve meditasyon dersini sınırsız izlemek ve ay ritüellerine katılmak için flovstudio.com
Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi üyelerinin İsrail ve ABD tarafından baskıya maruz kaldıklarını bütün dünya ile beraber takip ediyoruz. İngiltere'nin de iki mahkemenin üyelerinin aldığı kararlardan memnun olmadığı anlaşılıyor. Onlar da mahkeme üyelerini tehdit etmekten geri durmuyorlar. Özellikle ABD ve İngiltere cenahının tehditleri İsrail'e göre çok daha önemlidir. İsrail, mahkeme üyelerini tehdit ederken çok kapalı olmayan imalarla her türlü rezilliğe imza atabileceğini gösteriyor. Rezillik bakımından İngiltere ve ABD'nin İsrail'den aşağı kalır tarafı yok. Fakat sıra İngiltere ve ABD'yi temsil eden kişi ve kurumların tutumlarını yorumlamaya geldiğinde çoğu kimse anlaşılır bir yorum ortaya koyamıyor. Zira bunlar II. Dünya Savaşı'ndan sonraki sistemin kurucularıydı. Şimdi o sistemin temel dayanakları çöküyor. Bu olayların ne kadar önemli olduğunu gösterir. Uluslararası sistem açısından Gazze öncesi ve sonrası arasındaki gözle görülür farkları tanımlarken “çelişki” gibi “ötekiler”in benimsediği kavramlar artık önemini yitirdi. UCM'nin Rusya ve Afrika ülkeleri için kurulduğu, dolayısıyla bu mahkeme üyelerinin kuruluş amacından sapmaması gerektiği ifade edildiğinde ortaya çıkan durumun “çelişki” kavramıyla tanımlanamayacağı çok açıktır. Söz konusu kurumların kolonyal ve emperyal doğasının doğru tanımlanması gerekir. İspanya, İrlanda ve Norveç'in Filistin'i tanımak için harekete geçmesi de uluslararası mahkeme üyelerinin kararları gibi geleneksel kalıpların dışında kalan gelişmelerdir. Bu üç ülke eşzamanlı olarak Filistin'i toprak bütünlüğüne sahip olması gerekli bir ülke olarak tanıyacaklarını duyurdular. Daha düne kadar bu ülkelerin böyle bir karar alması ve dünyaya ilan etmesi düşünülemezdi. Bu da doğal olarak İspanya, İrlanda ve Norveç'i aynı karede buluşturan ortak özelliğin ne olduğu sorusunu akla getiriyor. Bunlarla birlikte diğer daha başka Avrupa ülkelerinin de Filistin'i tanıyacağı gündeme geldi. Bu gelişmeleri Avrupa ve ABD karşıtlığına indirgemenin kolay olmayacağını en baştan söylememiz gerekir. Fakat İngiltere, ABD ve İsrail'in açık bir şekilde aynı kategoride yer aldıklarından hiç kimsenin şüphesi yok. Almanya bu birliğe destek vermekte
Malum, tüm seçimlerin ekonomi üzerine bir yükü olduğu aşikardır. Bu yükler de bazen popülist politikaların, bazen de dedikodu kanalının yoğun çalışması üzerinden oluverir. Bazen de her ikisi. 2024 Yerel seçimlerinde kanaatimce dedikodu kanalı daha yoğun çalışmaktadır. Daha geçen 8 Mart gecesi uluslararası derecelendirme kuruluşlarından Fitch Türkiye'nin notunu arttırdı. Öncelikle şunu yinelemekte fayda görüyorum; not indirimleri ve artışlarının ekonomi kadar politik saikler ile yapıldığı, ileriye dönük bazen tahmin, bazen de temenni (çokça temenni) içerdiği, bazen gerçeklikten uzak olarak sistemin sopası olarak kullanıldığına çokça şahit olduk. Bu nedenle nasıl ki Cumhurbaşkanımız “Dünya beşten büyüktür” ifadesini icat ederek dünyanın aklına mıh gibi çaktı ve BM'nin işlevsizliğini karşı çıkılamaz şekilde tüm dünyaya kabul ettirdi, kredi derecelendirme kuruluşları da aynı hikâye! BM ne kadar adil, şeffaf, iş görürse uluslararası derecelendirme kuruluşları da o kadar iş görüyor desek gerisini siz anlarsınız. Ancak neticede uluslararası risk algısını onların notları belirliyor. Yani ekonomide yazdığınız başarılar onların verdiği notlar ile kabul görüyor ve faydaya yani finansal maliyetin düşmesine, yatırımcıların gelmesine neden oluyor. Gezi parkı olaylarından sonra düşürülen notların üzerinden 12 yıl sonra gelen not artışının ABD ile aramızın nispeten düzelmesi; NATO genişleme sürecine onay vermemiz, F16 anlaşmalarının ardından gelmesi tesadüf olamaz. Bunlarla beraber Türkiye'nin notunun neden yükseltildiği, yani gerekçeleri nelerdi irdelenmesi gerekir kanaatindeyim. Zira bu bilgiler seçim sonrası karşımıza çıkacak manzaraya dair bilgiler sunabilir. • Yerel seçimlerin etkisini “Orta Derece'de” öneme sahip diye ifade ederken Mart 2024 yerel seçimlerinden çıkacak sonucun politika değişikliğine yol açmayacağı beklentisinde • Rezervlerin görece azalmasına neden olarak; vadesi dolan kur korumalı mevduattan doğan talep ve dış ödemelerde mevsimsellikten kaynaklanan artış ile seçim belirsizliğini göstermiş.
YRP lideri Fatih Erbakan Parti tabanının dörtte üçünün AK Parti ile ittifak istemediği nedeni ile 31 Mart yerel seçimlerine Türkiye genelinde kendi partisi ile bağımsız olarak gireceklerini açıklamıştı. Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan partisinin oy oranının %20 civarında olduğunu iddia ederek AK Parti'den ayrıldıktan sonra siyaseten güçlü bir rüzgar'ı arkalarına aldıklarını da iddia etmişti. Erbakan'a göre Cumhur İttifak'ından ayrıldıkları 3 Şubat'tan 22 Şubat'a kadar geçen bir zaman içinde partilerine 30 bin kayıt yapıldığı YRP halkın gösterdiği bu teveccüh devam ettiği taktirde 300 bin olan üye sayısının 6 ay içinde 500 bine çıkarak, Türkiye'nin 3'üncü partisi olacağı iddiasını ortaya atmıştı. YRP LİDERİ ERBAKAN VAN MİTİNGİNDE NEDEN ÜLKEMİZİN GÜVENLİĞİ İLE DİREKT İLGİLİ KAYYIMLARI HEDEF ALDI? YRP lideri Fatih Erbakan neden Van Mitinginde Milli Güvenliğimizi aleni tehdit eden terörist unsurlarla cansiperane mücadele için İçişleri Bakanlığınca atanan Kayyımları hedef aldı. Fatih Erbakan Van Mitinginde devlet ve millet düşmanlarını sevindiren ancak ülke genelinde tepki uyandıran ifadeler kullandı. Belediye seçimlerinde iddialı olduklarını söyleyen Erbakan, “Milletimiz Batı illerinde rantçı belediyecilikten bıkmış. Doğu illerinde kayyum belediyeciliğinden bıkmış, örgütçü belediyecilikten bıkmış, istediği hizmeti alamıyor." diyerek, kayyımları eleştirince tepki çekti. Erbakan'ın konuşmasına yapılan yorumlarda, "CHP'li seçmene yaranabilmek için şimdi de kayyımları hedef alıyor" denildi. Bu ifadeler de özellikle kayyım atamalarının Türkiye'nin Güneydoğusu başta olmak üzere Terörizmin önlenmesini göz ardı eden Erbakan bu tavrı ile dünyada yedi düvel ile mücadelede eden Türkiye'yi idare etmesi için kendisinin daha epey pişmesi tecrübe kazanması gerektiğini ortaya koydu. Göründüğü kadarıyla Fatih Erbakan'ın Kayyım konusunda yanlış bilgilendirildiği çok açık! Bugüne kadar Kayyım konusunda eski HDP yeni adı ile PKK'nın siyasi uzantısı DEM Parti ile aynı söylemleri savunan bir Fatih Erbakan'ı asla bir kefeye koymam. Ancak Şanlıurfa'da eski AK PARTİ adayı Zeynel Abidin Beyazgül'ün yeniden aday olması üzerine kazanma şansı olmayan muhalefet çok önceden planlanan Örtülü ittifak senaryosunu devreye soktu. Bu senaryonun içinde CHP,YRP adayı Kasım Gülpınar ve DEM parti vardı. Burada önemli olan YRP lideri Fatih Erbakan'ın bu senaryodan haberi olup olmadığıdır. Bu köşe yazımın yayınlanması sonrasında YRP liderinden bir açıklama gelmemesi durumunda haberi olduğunu varsayacağım. Zira CHP ile DEM parti arasında açıktan ve örtülü iş birliği artık bilinen bir gerçek olduğuna göre YRP lideri Erbakan'ın İstanbul ve Ankara'da İmamoğlu ve Mansur Yavaş kazanacağını ilan etmesi bana göre doğru bir tespit olmamıştır. Gerek CHP gerekse İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın PKK'nın siyasi uzantısı olan DEM Parti ile ittifak yapmadan kazanmaları mümkün değildir. YRP ADAYI KASIM GÜLPINAR'DAN SKANDAL AÇIKLAMA CHP'nin Türkiye genelinde tüm illerde belediye başkan adayı belirlemesine karşın Şanlıurfa'da aday çıkarmaması gözleri bu kente çevirirken DEM Parti! İle kurulan ‘' Gizli ve kirli ittifak''ın şifreleri de ortaya çıkmaya başladı. CHP aday göstermeyerek DEM partinin kazanmasına zemin hazırlamak isterken, AK Parti'den istifa ederek Yeniden Refah Partisi'nden aday olan Kasım Gürpınar'ın da sözde kızgınlıkla yerseniz DEM Partiye çalışmak istediği, sosyal medyaya düşen bir ses kaydıyla ortaya çıktı. Gülpınar bu kayıtta ‘'HDP'lilerle çalışmazsam en adiyim. Bunlarla hesaplaşmam lazım' 'ifadesini kullandığı ortaya çıktı.
Sevgili Tartan Kafalar dinleyicisi, Bu bölümde; haz ve mutluluk arasındaki farkı, haz odaklı bir yaşamın ne kadar sürdürülebilir olduğunu ya da hazsız bir yaşamın mümkün olup olmadığını ölçüp tarttık. Bunlarla da yetinmeyip; Aristippos ve Epiküros'tan, Beat Kuşağından, Bir Rüya İçin Ağıt filminden, Freud'dan ve daha nicelerinden bahsettik. :) Keyifli dinlemeler! #podcast #Hedonizm #Hedonism #Haz #Mutluluk #libido #libidinalimgeler #Aristippos #Epiküros #Stoacılık #BirRüyaİçinAğıt #Freud #CharlesManson
Bitcoin'e dokunan bilgilendirici, eğlenceli ve orijinal içeriklerin konuşulduğu; finansal ve ekonomik gelişmelerin yorumlandığı Murat Tufan ile Cafe Bitcoin'in bu bölüm konuğu Prof. Dr. Hüseyin Selimler oldu. Cafe Bitcoin'in yeni bölümünde yüksek enflasyon sebebiyle yatırımcıların finansal tercihlerinin etkilenmesi ve halka arzlara olan ilginin artması tartışıldı. Bunlarla birlikte yatırımcıların yeni nesil finansal araçlara ve #Bitcoin'e yönelmesinin değerlendirildiği kapsamlı bir sohbet sizleri bekliyor! Murat Tufan'ın keyifli ve bilgilendirici soruları, Prof. Dr. Hüseyin Selimler'in bilgilendirici yorumları ile karşınızda!
Bitcoin'e dokunan bilgilendirici, eğlenceli ve orijinal içeriklerin konuşulduğu; finansal ve ekonomik gelişmelerin yorumlandığı Murat Tufan ile Cafe Bitcoin'in bu bölüm konuğu Dr. Berra Doğaner oldu. Cafe Bitcoin'in yeni bölümünde borsada artan yatırımcı sayısı ve yatırımcıların halka arzlara olan ilgilerinin artması tartışıldı. Bunlarla birlikte #Bitcoin'in ve blokzinciri teknolojisinin değerlendirildiği kapsamlı bir sohbet sizleri bekliyor!
Her zaman olan bir kez daha oldu. “Kürtleri temsil ediyoruz” yalanıyla buldukları her iktidar ocağının kucağına oturan emperyalizmin mayın eşekleri bir kez daha derin bir hayal kırıklığı ve panik havasıyla “foşik TC bizi vuruyor, emperyalist efendilerimiz imdada yetişmiyor” türküsü çığırmaya başladılar. Bence bu emperyalizmin mayın eşeklerinin çok iyi anlayıp bile isteye safa yattıkları yer şurası. Gölgesinde serinledikleri emperyalist efendiler bu aptallara bir ülke armağan etmenin derdinde değiller. Hiçbir zaman olmadılar. Türkiye'yi, Irak'ı, Suriye'yi ve nispeten İran'ı “istim üzerinde” ve “karışıklığa hazır” tutmanın bir yolu olarak bu aptallara mayın eşekliği yaptırıyorlar. Bir gram fazlası değil. Zaten Kürdün çocuğunu kandırıp emperyalizmin askeri haline getiren, bundan da neredeyse sadistik bir zevk alan bu aptallar sürüsünün hak ettiği de bir gram fazlası değil. Bunlarla işi bittiğinde bir sümük mendili gibi kenara atıyor bunları emperyalistler ve bunlar da başlıyor yeniden o berbat türküye: “Foşik T.C bizi vuruyor.” Aslına bakarsanız PKK'ya da, harf azgını PKK uzantısı örgütlere de, “PKK'nın siyasi yapılanması” YSP'ye de başından beri “aklı eren herkes” ilgili uyarıları yaptı, yapmaya da devam ediyor. “Ne Türkiye, ne Suriye, ne de bölgede çıkarı dışında hiçbir insani ilke tanımayan emperyalistler sizin hayalini kurduğunuz şeyin gerçekleşmesine izin vermez” denildi bunlara. “Bugün yaptığın terör, ortaya koyduğun tedhiş, öldürdüğün masum insanlar... Hiçbiri yanına kalmaz” da denildi. Dinlemediler. Her zaman yaptıklarını yapıp, Kürdün ölmesinden yahut ölüme gönderilmesinden hayvani bir çıkar, korkunç bir gelir, muazzam bir iktidar devşirmeye giriştiler. Hatırlayın, dünya kamuoyunu gaza getirip “Arap öldürmek isteyen” sadist ruhlu, hastalıklı Avrupalı tiplerin tamamını Suriye'ye davet edip onlara “canlı hedefe ateş edebilecekleri bir poligon” yarattılar Rojova'da. “Yapmayın”ı duymadılar, “etmeyin”i dinlemediler. “Bugün öldürttüğünüz bu insanlar, emperyalist efendileriniz ve yanınızda güya özgürlük savaşçısı gibi takılan bu sadist ruhlu pislikler sizi yalnız bıraktığında size cehennemi yaşatırlar” denilmedi mi bunlara? Denildi. Geçtik “aklı eren insanlar”ın uyarılarını, bir Kürt kadının “hani bizim öldürülmemize izin vermeyecektin, neredesin gavat Amerika?” seslenişi bile akıllarını başlarına almalarına yetmedi Şimdi Türkiye “üçüncü taraflar karışmasın” diyerek balyoz gibi indi ya PKK'nın tepesine. Bu mayın eşekleri bütün umutlarını Amerika'nın Türkiye'yi ekarte etmesine bağlamış durumdalar. Bir de İHA düşürülünce bu mayın eşekleri “aha Amerika foşik TC'ye savaş açacak” havasına girdiler bile. Bitmek tükenmek bilmez şekilde “başkasının gücünden medet ummaya” devam ediyorlar. Türkçede bu şaşkınlık ve eziklik psikolojisine çok uygun gerdekli merdekli bir deyim var ama yazamam buraya. Şurası çok net, çok kesin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kamuoyuna ilan ettiği şekliyle Tel Rifat'ta, Cizire'de, Derik'te 30 hedefi yerle bir etmiş durumda. Bu operasyonların ne kadar süreceği, kaç hedefin daha yerle bir edilip kaç mayın eşeğinin daha canının cehenneme gönderileceği ise başkasının değil, sadece Türkiye'nin bileceği, karar vereceği bir iş. Dengeleri gözetip operasyonları kısa kesmek de uhdesinde, “dengelerin canı cehenneme” deyip terörün bütün bileşenlerini dilediği gibi yok etmek de uhdesinde Türkiye'nin. Türkiye ve ordusu bu operasyonu dilediği gibi yürütedursun, biz bu esnada “bir ağlamadığı kalan” Sezai Temelli'nin şu açıklamasını okuyalım dilerseniz: “Bu saldırıları bir kez de ben kınamak istiyorum. Sivil ölümlerine yol açan bu saldırılar bizzat Dışişleri Bakanlığı tarafından tescillendi. Her yeri hedef alacağız dedi. Dolayısıyla burada sivilleri kadınları çocukları gözetmeyen bir saldırı stratejisini izleyeceklerini söylediler. Olan Kürt halkına, Kürt çocuklarına oluyor çünkü hedef Irak ve Suriye Kürdistan'ıdır.”
Bitcoin'e dokunan bilgilendirici, eğlenceli ve orijinal içeriklerin konuşulduğu; finansal ve ekonomik gelişmelerin yorumlandığı Murat Tufan ile Cafe Bitcoin'in bu bölüm konuğu Info Yatırım Stratejisti Çağlar Toros oldu. Bitcoin hakkında ilgi çekici bilgilere yer verilen bu bölümde, Türk yatırımcısının yüksek enflasyona karşı hangi yatırım araçlarını tercih ettiklerinin yanı sıra Bitcoin alım satımında dikkat edilmesi gereken başlıklar konuşuldu. Bunlarla birlikte yeni neslin Bitcoin'e bakışından ve günümüz enflasyon politikalarının sonuçlarından bahsedildi.
Bitcoin'e dokunan bilgilendirici, eğlenceli ve orijinal içeriklerin konuşulduğu; finansal ve ekonomik gelişmelerin yorumlandığı Murat Tufan ile Cafe Bitcoin'in bu bölüm konuğu Piri Reis Üniversitesi Ekonomi ve Finans Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu oldu. Bitcoin hakkında ilgi çekici bilgilere yer verilen bu bölümde, insan doğasında yaşanan değişimin ekonomiye ve finansal araçlara olası etkileri konuşuldu. Aynı zamanda güncel ekonomi politikaları ve finansal politikaların insanların ruh halini etkilemesine değinildi. Bunlarla birlikte Bitcoin'in, paranın evrimsel sürecinin son durağı olduğundan bahsedildi.
Don Kişot'un Maceraları Don Kişot ve silâhtarı Sanşo Pansa'nın karşısına otuz kırk kadar yel değirmeni çıktı. Don Kişot bunları görür görmez silâhtarına dedi ki: -Talih bize istediğimizden fazla yardım ediyor. Çünkü önümüzde otuz kırk kadar korkunç dev var. Bunlarla kavgaya tutuşacağım ve hep- sinin canını çıkartacağım. Onları yok ettikten sonra elimize geçecek mirasları ile zengin olacağız. Devlerle savaşmak ve bunları yeryüzünden kaldırmak insanlığa hizmet etmektir. Sanşo Pansa hayretle sordu: -Hangi devler? -İşte şu karşımızda gördüğün uzun kollu şeyler. Bunların bazen iki fersah uzunluğunda kolları vardır. Sanşo: -Aman efendim, bunlar dev değildir. Yel değirmenleridir. Kolları dediğiniz şeyler de yel değirmenlerinin kanatlarıdır. Bu kanatlar rüzgârla dönerek değirmen taşını çevirir ve buğday öğütülür. -Anlaşılıyor ki, Sanşo senin serüven işlerine hiç aklın ermiyor: Bunlar devdir, dev! Sen korkuyorsan oradan çekil, şu karşıki tepeye çık. Ben bu korkunç devlerle çarpışacağım! Atı Rossinante'ı mahmuzladı ve ileri atıldı. Sanşo'nun bunların dev olmayıp yel değirmeni olduğuna dair bağırıp çağırmasına hiç kulak asmıyor, yel değirmenlerini hâlâ dev görüyordu. Bir yandan da şöyle bağırıyordu: -Kaçmayınız alçak yaratıklar!... Size saldıran tek başına bir şövalyedir!... O sırada bir rüzgâr esti. Değirmenlerin kanatları dönmeye başladı. Don Kişot: -Nafile, dedi. Kollarınızı Briyare devi gibi de oynatsanız gene elimden kurtulamazsınız. Bunu da dedikten sonra kalkanını göğsüne tuttu. Mızrağını tarttı ve Rossinante'ı dört nala sürerek ilk önüne gelen değirmenin kanatlarına mızrağını sapladı. Kanat hızla dönmekte olduğundan mızrak kırıldı ve at da, atlı da havalanarak beş on adım ileriye yuvarlandı... Sanşo, eşeğinin bütün hızıyla efendisinin yardımına koştu. Yanına gelince düşüşün şiddetinden ne kendisinin ne de Rossinante'ın kımıldayacak hâlde olmadıklarını gördü. -İlahi sen bilirsin! dedi. Bunların yel değir-meni olduğunu size söylememiş miydim? Fakat bir kere aklınıza koyduğumuz şeyden şaşmıyorsunuz ki... Don Kişot cevap olarak: -Sus, dostum Sanşo! dedi. Savaş demek düşmanının aldatmak demektir. Şimdi işi anladım. Amansız düşmanın Freston haini bu devleri, beni onlara karşı zaferden yoksun etsin diye, hemen yel değirmenine çeviriverdi. Fakat bütün bu hilelerin, keskin kılıcımın karşısında hiç etkisi olamaz!... Sanşo Pansa: Allah akıl versin! Diyerek Don Kişot'u güç-lüklerle yerden kaldırdı. Topallamaya başlayan Rossinante'a bindirdi ve yola düzüldüler. Niyetleri Lapice limanına gitmekti. Çünkü Don Kişot diyordu ki, o limanda herhâlde insanın karşısına hesapsız macera çıkar. Fakat mızrağını kaybettiğine de canı sıkılıyordu. Biraz sonra, gene okuduğu hikâyelerden aklına şu olay geldi: Perez de Vargas adlı ünlü bir şövalyenin bir kavgada kılıcı kırılmıştı. Kılıçsız kalınca bir meşe ağacını kökünden çıkararak o günkü savaşta kılıç gibi kullanmıştı. Önüne gelene koca ağacı öyle bir yapıştırıyordu ki, her vurduğu adam yamyassı eziliyordu. Don Kişot da öyle yapacak, mızrak yerine ilk rast geldiği bir meşe veya kavak ağacını sökecek, mızrak gibi kullanacaktı. Sanşo'ya dedi ki: -Göreceksin benim buluşum olan bu mızrağı nasıl kullanacağım. Asıl mızraktan daha korkunç olacak. Onu yiyen bir daha güneşin doğduğunu göremeyecek!... Bir aralık Sanşo, Don Kişot'un beygir üzerinde eğri oturduğunun farkına vardı. Don Ki- Şot'un biraz önceki yuvarlanmada epeyce incindiği belliydi. Kendisine sorunca: -Evet, dedi. Sol böğrüm müthiş ağrıyor. Fakat bundan daha fazla da ağrısa şövalyelik gereği hiç belli etmem. Şövalyeliğin kurallarından biri de ağrıdan, sızıdan şikâyet etmemektir. Sanşo cevap olarak dedi ki: -Yok! Ben bu işe gelemem. Şövalyelerin emri altındaki silâhtarlar da ağrıdan sızıdan şikâyet ederler mi etmezler mi, bilmem; fakat benim bir tarafım ağrısa dayanamam. Avazım çıktığı kadar bağırırım, haberiniz olsun... Böyle konuşa konuşa akşam ettiler. Ortalık kararmaya başlayınca nerede konaklayacaklarını düşünmeye başladılar. O geceyi ormanda bir ağacın kovuğunda geçirmekten başka çare yoktu. Onlar da öyle yaptılar. Sabah olunca Don Kişot meşe ağacından kalınca bir dal kesti ve kırılan mızrağının demirini ucuna takarak yeni bir mızrak yaptı. Sonra yine yola koyuldular. Yolda Don Kişot Sanşo'ya şövalyelik kurallarını açıklıyordu: -Beni ne zaman kavgaya tutuşmuş görürsen, ilk işin kavga ettiğim adamların şövalye olup olmadıklarını anlamak olacaktır. Şövalye değillerse bana yardım edebilirsin. Yok eğer kendim gibi soylu şövalyelerle boy ölçüşüyorsam sakın işimize karışma!... Böyle konuşurlarken karşıdan bir kafile göründü. Önde katır üzerinde iki rahip geliyordu. Arkalarında bir araba, arabanın etrafında birkaç atlı ve yayan kimseler vardı. Don Kişot'un gözleri parladı: -İşte dedi. Hayatımın en önemli serüvenlerinden biri karşımıza çıktı. Bu arabanın içindeki prensesi bu herifler kaçırıyorlar. Şimdi hemen üzerlerine saldırıp zavallı prensesi bu alçakların elinden kurtaracağım!... Sanşo hayretle Don Kişot'un yüzüne bakarak: -Ne diyorsunuz, efendim, dedi. Önden gelenler iki rahiptir. Hiç onlar kız kaçırırlar mı? Don Kişot bir yandan kendine çeki düzen verirken, diğer yandan Sanşo'ya dedi ki: -Senin bu serüven işlerine hiç aklın ermiyor... Ben ne söylediğimi bilirim. Prensesi arabaya koymuşlar, kaçırıyorlar. Cervantes, Don Kişot, İstanbul, (1966, s.36-39)
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz on altıncı bölüm sizlerle. Kaydımız çok dinamik oldu, hemen başta bir bilgi tazelemesi yaptık. Bakalım hatırlayabilecek misiniz? Ay takvimine göre 22 Ocak Pazar günü başlayan yeni yılı konuştuk. Dünya nüfusunun çeyreğinden fazlası yeni yıla 22 gün sonra giriyor ve bu yeni yıl tavşan yılı olarak anılıyor. Ardından nefis öneriler yaptık. Yılın hemen başında zevkle dinleyeceğinizi düşündüğümüz bir albüm, zevkle izleyeceğinizi düşündüğümüz bir film ve bir dizi önerdik. Bunlarla ilgili görüşlerinizi merak ediyoruz. Sonrasında bir sinema güncellememiz oldu. Evet, üzerinden biraz geçmiş olsa da, kısaca Altın Küre Ödülleri'ne değindik ve 2023'te sinemalarda gösterime girecek filmlerden biraz konuştuk. 2023'te büyük stüdyolar yine kıran kırana bir mücadele içine girecekler. Seyircinin, sinema için ayırdığı bütçeden pay kapmaya çalışacaklar. Çok film var listede, biz sizin için en popüler 10 tanesini saydık. Bu bölümde sıradışı bir “Bi de Buna Bak” önerimiz oldu. Kulüp ortamını sevenler için ilginç bir alternatif. Klostrofobiniz olmaması şartıyla...
Kula ölüm geldiği zaman İblis, yetmiş bin şeytân ve yavrusuna, onun yanına gidip, hîle ile onun îmânını almalarını söyler. Eğer o kul, Ehl-i Sünnet ve'l Cemâat mezhebi üzere ise, Allâhü Teâlâ her şeytâna karşılık on melek gönderir. Onun îmânını korurlar. Böylece, ruhu, Allâhü Teâlâ'nın rızâsına uygun olarak çıkar. Mes'ûd olur! Eğer bid'at sahibi veya sapıklardan ise, son nefes korkusu ve şakî olarak can vermesi çok kuvvetli ihtimâl olur. İmânsız gidebilir. Sultân-ül ârifîn (k.s.)'dan Resûlullâh (s.a.v.)'in: “Lâ ilâhe illallâh Cennetin anahtarıdır” hadîs-i şerîfinin manâsını sorduklarında: “Evet, böyledir. Ama bu anahtara dört diş lâzımdır. Yalan ve gıybet söylemeyen dil, çirkin arzulardan temiz bir gönül, haram ve şübheliden arınmış mide, riyâ ve bid'âtten uzak amel” cevâbını verdi. Cehenneme girersen, ateşine dayanamazsın. İyilik yapmada ve iyiliği istemede öyle ol ki, başkası bir iyilik yapınca, senin yaptığını sansınlar; kötülük yapmada ve istemede öyle ol ki, sen kötülük yapsan, başkası yaptı sansınlar. Zünnûn-i Mısrî (r.âleyh)'den, “Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır?” diye sorduklarında: “Beş şey yapmalıdır. Helâl yemek, Kur'ân-ı Kerîm okumak, sâlihlerle (velîlerle) sohbet, gece ibâdet, seher vaktinde ağlamak” buyurdu. “Bunlarla olmazsa; bozuk kalbi ne ile düzeltmek lâzımdır?” dediklerinde, “Açmadan oruç tutmakla, bu da olmazsa, kuru ekmekle iftar edip, yemek yememekle” buyurdu. “Bununla da olmazsa, başka ne yapmalıdır?” dediklerinde, “Bir iş daha kalıyor ki, o terk edilmezse, gönül salâha kavuşur, düzelir” buyurdu. “O şey nedir?” dediklerinde: “Yetimleri, kimsesizleri, kalbi kırık olanları okşamalı, gönüllerini almalıdır. Böylece onların duâsı bereketi ile Allâhü Teâlâ onun kalbini tekrar düzeltir. (Muhammed Rebhami, Riyâdü'n-Nâsihîn, s.195-238)
Çift Forvet'in Socrates Podcasts'teki ilk bölümünde Umut Nayir, Ümraniyespor teknik direktörü Recep Uçar'ı konuk ediyor. İkili, alışkın olunmayan biçimde kış mevsiminde oynanan Dünya Kupası'nın sezonlarına devam eden takımlar ve oyuncularda yaratabileceği etkileri, farklı ya da trend olan formasyonların beraberinde getirdiklerini, teknik ve fizik kapasitenin videolu analizlerle taktiksel yönden desteklenmesiyle beraber futbola kattıklarını, maçın başlamasıyla rakibe göre değişebilen planları ve birçok takımın yakındığı hakem hatalarını konuşuyor. Bunlarla beraber; Ümraniyespor'a fikstürün getirdikleri, Türkiye'de lig kalitesinin artması ve bunu sağlayan faktörler, yerli teknik direktörlerin yurt dışında görev yapamamasıyla gelen yerellik ve bu durumun sebeplerinin farklı tarafları, ülkemizdeki proje takımların yaşadıkları süreçler ve çok daha fazlası Çift Forvet'te sizlerle.
8 Aralık 2022 07:07 'de İkizler burcunun 16° 'inde bir dolunay gerçekleşecek. İkizler Hava elementi, değişken bir burçtur. Bu nedenle daha çok iletişimle ilgilidir. Şimdilerde bu burçta geri hareket eden bir Mars var ve bu dolunay ile tam kavuşum yapıyor. Dolunay zamanında sözel tartışmaları tetikleyebilecek bir etki var. Eğer halihazırda bir gerilim varsa bu dolunay zamanında sözel bir tartışmaya dönebilir.İkizler Burcunda Mars Retrosuİkizler Burcunda Mars Retrosu Dolunaya eşlik ediyor. İkizler çoğunlukla kardeş, kuzen, komşu gibi hergün irtibat halinde olduğunuz yakın çevreyi anlatır. Bunlarla olan gerilimleri dolunay öncesi çözmeye çalışın. En azından gerilimi arttırmamak iyi olacaktır. Sosyal medya üzerinden sözel saldırılar, kişisel bilgi güvenliğini tehdit eden durumlar, bilgi hırsızlıkları bu dolunay zamanında en çok duyacağımız konular olacaktır.Mars retrosu malesef spor yaralanmalarını arttırabilir. Bu süreçte spora başlamışsanız veya geri dönmüşseniz bedeninizi zorlamayın. Özellikle kollar ve omuzlar bu dönemde hassas.Eğer araç kullanıyorsanız dolunay zamanında yolda sakin kalmaya özen gösterin. Özellikle yorgunluk nedeniyle dikkat dağınıklığı kazalara sebebiyet verebilir.Bu dolunay 6. Menzil 'de gerçekleşiyor. 6. Menzil: al-Han'a 4° 17' İkizler ile 17° 8'İkizler | Uygun: Aşk ve ilişkiler, ticaret, iş birlikleri, sosyal ve politik yaşam | Uygun Değil: Tarım ve tedaviDolunaydan Etkilenen Burçlar 2022İkizler ve Yay burçları bu dolunaydan direk etki alacaktır. Başak ve Balık burçları da bu dolunay zamanında onları harekete geçirecek etkiler alabilirler. Bu dolunaydan destekleyici etkiler alacak olanlar Terazi ve Kova burçları olacaktır. Doğum haritanızda özellikle değişken burçların 13° - 19° derecelerinde göstergeleriniz varsa direk etkiler alabilirsiniz. Haritanızın nasıl etkiler alacağını merak ediyorsanız Yeniay / Dolunay Yorumlama programını alarak öğrenebilirsiniz. Bu programda basit tablolar sayesinde astroloji bilmeden de yorum yapabilirsiniz. Dolunay burç yorumları blogda https://www.astrokronos.com/post/dolunayDolunay'ın Burcunuza Etkisi 'ni burcunuza ve yükselen burcunuza göre okuyun. Eğer yükseleninizi bilmiyorsanız Yükselen Burç Hesaplama sayfasından öğrenebilirsiniz. https://www.astrokronos.com/yukselen-burc-hesaplama
Kurgu yapmak gerçeklikteki bir eksiklikten değil, kalp, ruh, akıl ve nefsin akıl ile hayalin sınırsızlığından kaynaklanmaktadır. Aynı durum ilahî kelâm ile şiir için de geçerlidir. Şeriat, hakikat ve hikmet yönünden kurguya tabi olmayan İlahî kelâmda, Sahibinin / Yaratıcısının eksiklikten münezzeh olması itibariyle hiçbir eksiklik yoktur. Hayata mahsus hâllerin kurgu yoluyla ayrıntılı bir surete taşınması da yine insandaki bir eksiklikten değil, onun merak, mükemmeliyet ve ebediyet arzusu, vecd, zevk duyma... gibi kalp, ruh, akıl ve nefsinde yerleşik olan güçlerin genişliğinden kaynaklanır. Öyle ki, bu hakikatlerdeki ilahî genişlik nedeniyle kurgunun bile birçok hâlin ifadesi için yetersiz kaldığı görülür. Zira şiirde bizzat nefsin kendisini ve kurguya esas niteliklerini aşan, aciz bırakan mucizevi bir yön vardır; bu yönün tam olarak kavranamayışı, felsefecilerin çoğunun şiirin şeklî esaslarıyla ve buna tabi olarak şiirsel formların çeşitleriyle oyalanmalarına sebep olur. Bu bağlamda okurlarımızı, İbn Sînâ ile Fârabî'nin görüşleri için, İbn Sînâ ve Fârâbî'nin Poetikaları – Aristoteles'in Poetikasının İslam Dünyasında Yansımaları adlı kitaba (İnceleme-çeviri: Ayşe Taşkent) yönlendirerek zikrettiğimiz ilk iki yönü, hevesi hevânın işe koyulması veya onun kalp, akıl ve nefisteki etkisinin gerçekleşmeye durması şeklindeki tespitimize dair örneklendirme vaadimizle birlikte işleyelim: Demiştik ki, ahlak yönünden Fıkh'ın olumsuzladığı hevâ ve heves, sanatçının şeriatta musır olması şartıyla hak ettiği ilmin ve doğru ilişkilendirildiği hâlin içinden geçerek sanat amelinin dinamiği hâline gelir. Önce ilim yönünden bakarsak: Örneğin sevme özelliğiyle yaratıldığımız malumdur. Sevgimizi ise çok ve az nitelemeleriyle dile dökeriz ama bu nitelemeler sayıya girmediği için “Ne kadar?” sorusu muallakta kalır. Dolayısıyla sevginin künhüne vakıf olabilmek için özel bir eğitim ve terbiye gerekir. Diğer bir husus acıyı hissedişimizdir. Acı da aynı nitelemeler yoluyla dile girebilmesinin ötesinde, yer ve bağlantılı olduğu hislerin niteliği nedeniyle sorunlu hâle gelir. Beden şey yani salt nesne olmak bakımından acıyı hissedemeyeceğine göre sadece acıyı ileten olmalıdır. Buna göre fiziksel acının sinirler yoluyla hissedildiği yere(?) iletildiğini söylememiz kolaydır. Ancak onu bedende olduğu sanılan fakat özel bir yere de izafe edilemeyen kalp / gönül / ruh / can... ile tahdit etmemiz zordur. Zorluk imkânın tükenmesi olmadığına göre sevgiyi ve acıyı layıkıyla bilmenin mutlaka bir yolu olmalıdır ki, bu yolu göstermesi de ancak şiiriyle şairden beklenilebilir. Bir şairden hâl düzeyinde talep edilebilecek şey de, bizi kendi hâliyle hâllendirmesi, diğer bir söyleyişle kendi hâllerinin mekanı olan kalbinden / ruhundan / aklından / nefsinden bunların bizdekilerine köprüler kurmasıdır. Amel meselesine gelince: Şairin, gerek aklının fazlalığından, zekasının parlaklığından, dili kullanmadaki yetkinliğinden, gerekse Rahman'ın, meleğin ya da şeytanın onun kalbine atmış olabilecekleri şeylerin kelimeler olarak önce özel dil, eda ve tutum içinde harekete geçmesi ve bu hareketinin okuruna veya dinleyicisine bir zevk ve vecd hareketi olarak intikali söz konusu şiir-amel ilişkisinin bir neticesi olmakla izah edilir. Bunlarla ilgili olarak İbnü'l-Fâriz'in (v. 1235) Kasîde-i Tâiyye'sinden (Saîdüddin Fergânî, Müntehal Medârik, trc.: Mustafa Yalçınkaya) ilgili beş beytin tercümesini nakledebiliriz:
Metaverse, siyah sıvı, black goo, grafen, geçiş kapıları şeytan, iblis buradaki yaşamımız, ayın karanlık yüzü gibi Reptilyanlar, anunnakiler, daha önceki zamanlarda çıkan kalıntılar, insan iskeletleri, insana benzer iskeletler, tarihi eserler, piramitler, yıldız takımlarıyla ilgili onların yeryüzüne yansımaları, küresel ısınmalar, corona virüs gibi hastalıklar, daha önceki deli dana hastalığı gibi sarp virüsü gibi yani tüm bunlarla ne oluyor, ne yapıyoruz? Hiç düşündük mü? Metaverse derken bunun anlamını hiç düşündük mü? Bunlarla ilgili biraz sohbet edelim. #synergykendiyas #wetaworlds #siyahsıvı #grafen #geçişkapıları #şeytan #anunnakiler #reptilianlar #metaverse Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
İş, hayatimizin neresinde duruyor? Kaça bölünüyoruz? Yeni mezun halimizden bugüne kadar mobing, manipülasyon, mükemmeliyetçilik ve daha birçok dert kariyer yolunda bizimleydi. Bunlarla başa çıkabildik mi? İş hayatını konuştuğumuz yeni bölüm yayında! İyi dinlemeler. Bizi takip edin: instagram:https://www.instagram.com/lafimiolurpodcast/ twitter: https://twitter.com/OlurLaf
anırsın dünyanın yerçekimi artmış gibi bir ağırlık... Göç, küresel ısınma, artan işsizlik ve kaotik başka ne varsa... Tüm bunların ortasında Türkiye, krizleri çözme kabiliyetini tek başına üzerinde topluyor. Bu elbette bir liderlik meselesi... Liderin kendi karakteri kadar devletinin karakteri ve medeniyetinin değerlerinin de rolü var. Belki uzun zaman sonra bu zincirdeki uyum bağlantılanıyor. Bu da dünyayı bağlantılıyor. Tıpkı ecdat yadigârı Mostar Köprüsü'nü yeniden imar eder gibi. Türkiye artık sadece Türkler için değil, tüm dünya için bambaşka bir hikâye. Herkes buna alışmalı; sevinenler vakarla, öfkelenenler sükûtla. Tercihler de artık kanıksanması gereken bu başka Türkiye'ye uygun olarak yapmalı. Financial Times gibi yayın organlarının pişirdiği sistematik baskı hazırlığının da Rusya'yı değil, bu hikâyeyi bozmak için Türkiye'yi hedef aldığı üzerinde mutabık kalınmalı. İçeriden bu baskı destek bulamamalı. Çünkü FT'ye servis eder gibi önce yurtiçinde benzer spekülasyonların işlendiğini biliyoruz. Rusya'ya yaptırımlara Türkiye'nin taraf olmasını istemek Rusya'nın aleyhine düşünülmüş bir yaklaşım gerçekten değildir. Bundan murat Türkiye'nin zararını dilemektir. Ancak kimse unutmamalıdır ki Türkiye taraf olursa dünyada barış imkânı kalmayacağı gibi barıştan söz etmek de mümkün olmayacaktır. Yani Türkiye'ye yaptırım baskısı yapmak dünyanın da aleyhinedir. Türkiye'nin duruşu kadar ekonomisinin gücü de dünya barışı için önemlidir. Türkiye üretim gücüyle ve dünyanın neredeyse tamamına ihraç ettiği ürünleriyle tedarik zincirindeki kırılmaların en çok yoksullara zararının dokunduğu dünyada belli oranda önemli rol oynuyor. Dünya ihracatından aldığı payın giderek artması bunu gösterir. Yaptırımlara taraf olmak bu dinamikleri de bozacaktır. Sanki biz sürünüyoruz, Türkiye de sürünsen der gibi bir istek Batı'dan gelen. Putin Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısındaki konuşmasında diyor ki; gübre yaptırımları AB üyeleri için kaldırıldı, az gelişmiş veya gelişen ekonomiler için kaldırılmadı. Yani Batı kendinden başka kimseyi düşünmüyor. FT'nin kendisi yazıyor gübre fiyatları sürdürülemez seviyelerde diye. Tahıl koridoru dahi Afrika için açılmışken Afrika'nın gözyaşlarının arkasından sinsi bir yılan gibi çıkıp tahılın çoğunu aldıklarını da biliyoruz. Doğu kafasıyla bakınca gerçekten iğrenç. Batı kafasıyla bakınca her şey olması gerektiği gibi. Bunlarla yaptırımlarda falan kol kola girmek mi, hadi canım sen de, demekten başka ne denir ki? Net hata noksan gelişiminin, yastıkaltı varlıkların enflasyon karşısında gelir takviyesi olarak çıkarılması, muhasebedeki dönemsellik, sınır ticareti, turistlerin cebinde gelen paralar vesaire olduğunu herkes biliyor. Hatta Türkiye'den bir araştırmacının yabancı öğrenciler kaynaklı 500 milyon ila 1 milyar dolar arası giriş olduğunu tespit edebilen bir yayını da var. Financial Times'ın Türkiye'yi gayrimeşru gösterme çabası, oligarklarla ilişkilendirme gayreti yazının diline bakarak gerçekten kötü niyetli. Oligarkların iş yapış biçimini en iyi Batı ekonomileri bilir. Türkiye çalışıyor, üretiyor, oligarklar değil, Avrupalılar Türkiye'ye akıyor. Yazın manşetinizden kazlar Türkiye'ye uçmayın, ekonomilerine destek vermeyin, diye. Türkiye de kurtulsun çoğu kalite fukarası insanlarınıza geri duramadığı misafirperverliğini göstermekten. Şirketleriniz geliyormuş. Alıkoyamıyorsanız, gelsinler.
Dünyanın havası sizce nasıl? Ya sizin havanız ne alemde? Son yıllarda normallerin ötesinde seyreden mevsimsel olaylar hepimizi ne kadar şaşırtıyor değil mi? Bir yağmur yağıyor AFAD uyarı mesajları atıyor yüreğimiz ağzımıza geliyor, Haziran ayındayız hala kışlık yorganlar üstümüzde. Bunlarla baş etmeye çalışırken bir de giderek artan pahalılık her alanda ve hepimize artık darallar getirdi. Evet, bu yayınımızda havamızı bozan mevzuları konuştuk ama neşemizden hiçbir şey kaybetmeden. Hadi şimdi oynat tuşuna basın ve sohbetimize dahil olun
Çocuklarım için aldığım malları sağlığımda mı çocuklarımın üzerine yapmam gerekiyor? Ya da ergenliğe geldikten sonra mı yapmam gerekiyor? Bu konuda nasıl davranmalıyız? Bu sohbetimizde bu soruları cevaplandıralım inşallah #synergykendiyas #mal #miras #çocukhakkı #mirasdevri Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikToc: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=09
"Binlerce yıl önce aralarında bazı insanların insanlar gibi yaşadığı mermerler bile, kendilerini asırlarca örtüp koruyan anlayışlı toprağın altından çıkarıldıklarına küsmüşçesine, kararıp kirleniyordu." (sf. 93) Çocukluğunun bir kısmını geçirdiği Çirkince'ye gitmek ister sonra. O dönem zeytin ağaçlarıyla, yeşilliklerle dolu, son derece şirin ve huzurlu bir yer olarak aklında kalan bu kasabaya vardığında gördükleri korkunçtur. Eski canlılığı, yeşilliği kalmamış, çirkin ve yaşanmaz bir kasaba halini almıştır. Bir kahveye oturur. Kahveciyi tanır. Onunla kasabanın hali hakkında konuşmaya başlar. "Bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!" (sf. 104) Kahveci ise bu serzenişe sert ama doğru bir yanıt verir: "Bizim ne kabahatimiz var be? (...) Buraya getirip oturttukları mübadillerin de kabahati yoktu. İskeçe'nin, Kavala'nın tütüncüleri... zeytinden, incirden ne anlasınlar? Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış.(...) Rumeli'nde koca çiftlik bırakan adama yüz ağaç zeytin düşmedi de, köyünde bir baskısı olan burda üç fabrikaya sahip çıktı. Senin anlayacağın, hakkı olan alamadı, hakkı olamayan binlerce aldı. Ama onlara yaradı mı? Ne gezer!... Anafor malın kıymetini bilmediler, yok fiyatına elden çıkardılar.(...) Para da, devlet de ağaların elinde. Bunlarla baş olur mu?.. Patronlar istemedikçe, kimse ağacının meyvesini toplatacak işçi bulamaz. Çoluk çocuk kendisi toplasa, yağını çıkartacak fabrika bulamaz.(...) Eskiden burada oturan herkesin kendine göre malı vardı. İncirden, zeytinden ne alırsa burda yer, burda bırakırdı. (...) Şimdi buraların sahibi olan beyler, ne alıyorlarsa başka yere götürüyorlar. Apartman dikiyor, köşk alıyorlar.(...) Cennet gibi yerler virane oldu diyene gavurda keramet, Müslümanda keramet arama! Eskiden buraların sahipleri burada yaşar, burada işlerdi. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış.(...) Bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar, dağlar, üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı... İşte o kadar..." (sf. 104-105) ~ 1947 yılında yayımlanan Sabahattin Ali'nin birkaç kısa öyküsünden ve “büyüklere masallar” şeklinde tabir edilebilecek masallarından oluşan Sırça Köşk, dönemin devlet yönetimine ve düzenine eleştirel bir bakış sunmaktadır. Kitap, bir dönem yasaklı kitaplar arasında bulunmuştur. • Sırça Köşk kitabı içerisinde; Portakal, Beyaz Bir Gemi, Katil Osman, Böbrek, Cigara, Millet Yutmuyor, Bahtiyar Köpek, Çilli, Dekolman, Hakkımızı Yedirmeyiz, Cankurtaran, Çirkince ve Kurtla Kuzu adında hikayeler yer alıyor. Bu hikayeler Anadolu yaşamını, o dönemdeki Anadolu insanını tüm gerçekliği ile aktarıyor. Birbirinden farklı içeriklere sahip olan bu hikayeler Sabahattin Ali'nin duyguyu ve insanı anlatma gücü ile birleşince oldukça etkileyici bir hale geliyor. Sırça Köşk içerisinde yer alan hikayeler 1944 ve 1947 yılları arasında birbirinden farklı zamanlarda kaleme alınıyor. Sırça Köşk kitabı içerisinde yer alan masallar ise; Bir Aşk Masalı, Devlerin Ölümü, Koyun Masalı ve Sırça Köşk eserlerinden oluşuyor. Bu masalların içerisinde en çok beğenilen ve ses getiren ise Sırça Köşk oluyor. Kitap içerisinde yer alan masallar da 1945 ve 1946 yılları arasında yazılıyor. Daha sonra tüm bu hikaye ve masallar birleştirilerek bir kitap halini alıyor. ~ Tüm Videolar: https://bit.ly/2EyYErA Abone Olmayı Unutmayınız: https://bit.ly/2IObl6a ~ Sosyal Medya Hesaplarım: https://facebook.com/muhammetkalemm https://instagram.com/MuhammetKalemm https://twitter.com/MuhammetKalemm #SesliKitap #SabahattinAli #SırçaKöşk
Ruşen Çakır, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ikinci sınıf öğrencisi Enes Kara‘nın intihar etmesi üzerinden muhafazakâr ailelerin çocuklarının endişelerini ele aldı. Enes Kara gibi pek çok gence seçenekler sunulması gerektiğini söyleyen Çakır, “Kendilerine yeni bir gelecek inşa etmek isteyenlerin önünde, aileleri ve dini kullanarak ülkeyi yönetenler var. Bunlarla mücadele edenler büyük ölçüde yalnız kalıyorlar. Bu yalnızlığı aşabilmek için Türkiye'de çok ciddi bir sivil toplum duyarlılığı oluşması lazım ama biz olayları hâlâ kutuplaşma ekseninden görmeye, ortadaki alanda kendi başlarının çaresine bakmaya çalışan insanlara ise burun kıvırmaya devam ediyoruz” dedi.
Türkiye'de aktif 30 tarikat ve cemaat bulunuyor. Bunlarla organik bağı olan vatandaş sayısı 2,6 milyon. Başlıca gelir kaynakları, bünyelerindeki işletmeler ve bağışlar olan bu oluşumların "şirketleştiği" görüşü hâkim.
“Soracaklar, haklılar da haklı olduklarını düşünüyorlar da” diye başladı. “Ama” dedi “bilmezler ki” dedi “Allah'u Teâlâ daha önceki zamanlarda kullar yarattı. Yarattığı kulların, neler yapacağını da ezelden zaten biliyor idi. Bunlarla ilgili uyarıcılar her zaman gönderdi. Önceki yarattığı kullara da gönderdi. #synergykendiyas #cin #can #cinlerinmülkiyethakları #sağlıklıolmak #kul #uyarıcı #namaz Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikToc: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=09
İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Meşrû'ât, ya'nî ibâdetler, ya'nî müslimânlara yapılması emr olunan şeyler, dört kısmdır: Farz, vâcib, sünnet, nâfile. Allahü teâlânın açık olarak bildirdiği emrlerine (Farz) denir. Açık olmayıp, zan ederek anlaşılan emrlerine (Vâcib) denir. Farz veyâ vâcib olmayıp, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kendiliğinden emr etdiği veyâ yapdığı ibâdetlere (Sünnet) denir. Bunları devâmlı yaparak, nâdiren terk etmiş ve terk edenlere birşey dememiş ise, (Sünnet-i hüdâ) veyâ (Müekked sünnet) denir. Bunlar, islâm dîninin şi'ârıdır. [Ya'nî, bu dîne mahsûsdurlar. Başka dinlerde yokdurlar.] Vâcibleri terk edeni görünce, terk etmesine mâni' olurdu. Kendisi ara sıra terk etmiş ise, (Sünnet-i gayr-ı müekkede) denir. Müekked sünneti, özrsüz olarak devâmlı terk etmek mekrûh olur. Küçük günâh olur. Allahü teâlâ, bütün ibâdetlere sevâb vereceğini va'd etdi. Söz verdi. Fekat, ibâdete sevâb verilmesi için, niyyet etmek lâzımdır. Niyyet, emre itâ'at ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapdığını kalbinden geçirmek demekdir. [Bu üç kısm ibâdeti belli zemânlarda yapmağa (Edâ etmek) denir. Zemânında yapmayıp, zemân geçdikden sonra yapmağa (Kazâ etmek) denir. Edâ veyâ kazâ etdikden sonra, kendiliğinden tekrâr yapmağa (Nâfile ibâdet) denir.] Farzları ve vâcibleri nâfile olarak yapmak, müekked sünnetleri yapmakdan dahâ çok sevâb olur. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yapdığı şeylere (Sünnet-i zevâid) denir. Elbiseleri, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmağa sağdan başlaması böyledir. Bunları yapanlara da sevâb verilir. Bunlara sevâb verilmesi için, niyyet etmek lâzım değildir. Niyyet edilirse, sevâbları çoğalır. Zevâid sünnetleri ve nâfile ibâdetleri terk etmek mekrûh olmaz.)] Bunlarla berâber, âdete bağlı şeylerde de Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi' olmak, dünyâda ve âhıretde, insana çok şey kazandırır ve çeşidli se'âdetlere yol açar. Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 52
Tropikleşen Türkiye, yaz kuraklıkları, artan orman yangınları... Bunlarla beraber bizi bekleyen tarımsal, ekolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlar... Hükümetlerarası görüşmeler ve iklim diplomasisi başarısız oldu. Önümüzde son bir şans var, o da Kasım ayındaki Glasgow toplantısı. İklimbilimci Prof. Dr. Murat Türkeş'i dinlemeye devam ediyoruz.
Men-E-Men Podcast'in ellialtıncı bölümüyle geri geldik. Yazdan aklımızda kalan üç şeyden söz ettik. Bu fırsatla sizi Marla'yla tanıştıracağız. Sonrasında spora geçtik, 2021 yazı pandemiye rağmen sporla dolu bir yazdı. Avrupa Futbol Şampiyonası bilançomuzu, Tokyo Olimpiyatları'nı ve Paralimpik Oyunlar'ı konuştuk. Müziğin önemli kaybı Charlie Watts ve zaman kaybı Kanye West bu kayıtta bir arada. Şimdiden ipucu verelim, yakında bazı bölümlerimiz değişime uğrayacak. Bunlarla ilgili detayları önümüzdeki bölümlerde vereceğiz. Değişim öncesi klasikleşmiş halleriyle “BDBB – Bi de Buna Bak!” köşemiz ve istek parçamız da bu bölümde sizleri bekliyor. “Bi de Buna Bak!” önerilerimizin linkleri şu şekilde: Kamasi Washington – “My Friend of Misery” (The Metallica Blacklist Albümünden) https://www.youtube.com/watch?v=ZVQjApBIl5M Ferhan Şensoy – Podcast – Soru Cevap https://open.spotify.com/show/5SdclRtJZvv0Ic4Me6HfN2 Haftanın istek parçasında bu bölümde 80'lere geri dönüş yaptık. İsmine bakınca bir motivasyon parçası gibi duran ama aslında aşk şarkısı olan bir klasik...
#mizan #hocaefendi #fethullahgulen Bu video 06/08/2017 tarihinde yayınlanan "SÜFYÂNİYET ÇAĞI, TOPLUMSAL CİNNET VE HUKUK MÜCADELESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Yayının tamamını buradan izleyebilirsiniz:https://herkul.org/bamteli/bamteli-su... Yalan söyleyenleri, iftira edenleri Allah'a bırakın. Cenâb-ı Hak, فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ “O halde, bu şerefli Söz'ü yalanlayanla Beni başbaşa bırak. Öylelerini bilmedikleri, farkına varmadıkları yerden derece derece helâke sürükleyeceğiz.” (Kalem, 68/44) buyuruyor; “O yalan söyleyenleri Bana bırak!” diyor Allah Rasûlü'ne. Yalan söyleyenleri, iftira edenleri, tezviratta bulunanları, insanları karalamaya çalışanları… Utanmadan “Okudum!” diyenleri, okumadıkları halde; her şeyi çarpıtanları, altını-üstünü kesip biçip şekillendirenleri… Bunlarla dine hizmet eden insanları itibarsızlaştırmayı hedef alanları, bırakın Allah'a!.. اَللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِهِمْ “Allah'ım onları Sana havale ediyoruz!” deyin, bırakın Allah'a!.. O (celle celâluhu) görüyor. Siz, sabrınızla test ediliyorsunuz; yani, sizi size gösteriyor; yoksa O (celle celâluhu) biliyor; Semî', Basîr, Karîb… Cenab-ı Hak, وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16) diyor. وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Yine, وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ “Nerede olursanız olun, O (celle celâluhu), sizinle beraberdir!” (Hadîd, 57/4) buyuruyor. Kur'an-ı Kerim, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللهَ مَعَنَا “Hiç tasalanma, Allah bizimle beraberdir!” (Tevbe, 9/40) dediğini anlatıyor. Mekan mı nispet ediliyor Allah'a?!. Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor: لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللهَ مَعَنَا Keza, وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ Mekan mı isnad ediliyor? Ama gel gör ki, diplomalı cahiller, nâdânlar meseleleri çarpıtıp bir camiayı karalamaya çalışıyorlar. Hizmet edemediklerinden dolayı, “Neden onlar hizmet ediyor, biz edemiyoruz?!.” dercesine bir haset sergiliyorlar. Antrparantez: Haset ve çekememezlik öldürücü bir marazdır; başkalarının yaptıklarını yapamayanlar, küfür ölçüsünde cinayetlere girerler. Bunun kestirmeden ifadesi şudur, birine göre: “Hased, bazen küfrün yaptırtmadığını yaptırtır!” Onun içindir ki, Hak dostu, “Ben, hâsidden daha ziyade mazluma benzeyen bir zâlim görmüş değilim!” diyor. Kim söylüyor bunu? Tâbiîn'in büyüğü, Hasan Basri Hazretleri. “Ben, hâsidden (hased edenden) daha ziyade mazluma benzeyen bir zâlim görmedim!” Hazreti Pîr, izah sadedinde, hasedin evvela hâsidi/hased edeni yakıp bitireceğini belirtiyor; “Hased ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, o hased, hased edeni yakar.” diyor. Kendisinin yapmadığı/yapamadığı şey biri tarafından yapılıyorsa, hasetçi bir kere daha yanar, bir kere daha yanar. Biliyor musunuz, bu yalanlar, tezvirler ve İbn Selûl'lerin direktifleri ile iş yapanlar var ya!.. Bunların topu birden hayatlarında beş tane insana kendi değerlerimizi anlatamamış ve sevdirememişlerdir. Burada yemin edebilirim. Onlar (tarafımızdan kaleme alınmış olan kitapların hepsini, Din İşleri Yüksek Kurulu olarak dikkatlice okuduklarını söyleyip tenkit edenler) yetmiş kitabı okuduklarına yemin edemezler, çünkü yalan. Ama ben yetmiş defa yemin edebilirim; beş tane insana Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-enâm'ı (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevdirememişlerdir; “Edille-i şer'iyye-i asliye”yi sevdirememişlerdir; “Edille-i şer'iyye-i fer'iyye”yi -geleneklerimizi, an'anelerimizi, din tarafından belki bir yönüyle elenen/elenerek bize kadar gelen, intikal eden örflerimizi ve âdetlerimizi- sevdirememişlerdir. Mübarek ülkemizi, analarla dolu o mübarek ülkenin güzelliğini -ütopyalarda olduğu gibi- beş tane insana sevdirememişlerdir. Bundan dolayı hased ile yanıyor ve kavruluyorlar. Nezaketim müsaade etseydi, “geberiyorlar” derdim. Fakat size saygısızlık olur diye, kendi küstahlığımı burada perde altına alıyorum; onu dememişim kabul edin. Ölüyorlar…
Gelin, dün sabah kaldığımız yerden devam edelim ve bu kez de Taliban denen terör örgütünün ve benzerlerinin tarihi gelişimine biraz bakalım. Elbette işin Türkiye boyutunu da atlamadan...
Muhammed aleyhisselâmın bin mu'cizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mu'cizelerin en kıymetlisi, edebli olması ve güzel huyları idi. Ebû Sa'îd-i Hudrî “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetcisi ile birlikde yirdi. Hizmetcisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakîrle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selâm verirdi. Bunlarla müsâfeha etmek için, mubârek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beği, siyâhı ve beyâzı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafîf, aşağı görmezdi. Akşamdan sabâha ve sabâhdan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fekat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fekat, alçak tabî'atli değildi. Heybetli idi. Ya'nî saygı ve korku hâsıl ederdi. Fekat, kaba değildi. Nâzik idi. Cömerd idi. Fekat, isrâf etmez, fâidesiz yere birşey vermezdi. Herkese acır idi. Mubârek başı hep önüne eğik idi. Kimseden birşey beklemezdi. Se'âdet, huzûr isteyen, Onun gibi olmalıdır.) Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 383
“Biz İslamiyetin cemiyetimizde tatbikatına, ne kadar zevk ve incelik katmışız. …o kadar güçlü ve üzerlerinde asırların bize mal ettiği kuvvetli bir ananemiz vardır ki başka memleketlerin aşırma ve muzır olanlarına ihtiyacımız yoktur. Bunlarla bir millet olmuşuz ve bunların muhafazasıyla mevcudiyetimizi ve şahsiyetimizi koruyabiliriz. İşte bunlardan biri de bütün dünyanın hayran kaldığı mahyadır…” Prof. Dr. Süheyl ÜNVER, Tarih Dünyası, Sayı 6, İstanbul 1950, S. 236-241. Gönlümüzü ve ruhumuzu şenlendiren Ramazan'da şehirlerin semâları yine yıldızlarla aydınlandı. Yaklaşık 50 yıldır mahya sanatıyla uğraşan Kahraman Yıldız, bu yıl da camileri mahyalarla donattı. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Bu video 19/08/2018 tarihinde yayınlanan "Allah'ın (c.c) yardımı ve sihirbaz cellat" isimli Bamtelinden alınmıştır. Tamamını buradan izleyebilirsiniz: http://herkul.org/bamteli/bamteli-all... Hizmet'e dair gelişmelerden haberdar olmak için https://hizmetten.com/ internet sitemizi ziyaret etmeyi unutmayın. Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: https://www.youtube.com/channel/UCVgC... “Sizden evvelkilerin başlarına gelenler başınıza gelmeden, Cennet'e gireceğinizi mi sanıyorsunuz?!.” مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا Değişik sıkıntılar, baskılar, tazyikler, tagallüpler, tahakkümler, tasallutlar, saldırmalar, hazımsızlıklar, yapılan şeyleri yıkmalar, tahripler, karşı çıkmalar, güzergâh emniyetini tehlikeye atmalar, pozitif bütün şeylere karşı ilân-ı harp etmeler… Bunlarla yüzleşmeden, karşı karşıya gelmeden, Cennet'e gireceğinizi mi sanıyorsunuz?!. وَزُلْزِلُوا “Sarsıldılar!” diyor; adeta fay kırılmalarına maruz kaldılar; kırılmaları kırılmalar takip etti. Fiil kipinin esprisi, muttasıl kırılmalara dikkati çekiyor. وَزُلْزِلُوا Sürekli… Meçhul fiil olduğundan dolayı da “Allah, sarstı, zelzele verdi, fayı kırdı!” demiyor, “Sarsıldılar!” diyor; fiil, nâib-i fâile nisbet ediliyor. Öyle bir sarsıldılar ki; حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ Bırakın başkalarını, Peygamber ve hemen arkasındakiler, yani Bû-Bekr u Ömer u Osman u Ali, Talha vu Zübeyr u Sa'd u Saîd… Bunlar bile مَتَى نَصْرُ اللهِ dediler: “Yâ Rab! Nusretin ne zaman?!.” Oysaki onlar, öylesine “Tevekkül”, “Teslim”, “Tefviz” ve “Sika”ya kilitlenmişlerdi ki, her şeyi Allah'tan biliyor, Allah'a güveniyor ve Allah'a dayanıyorlardı. Bir gün Cenâb-ı Hakk'ın onlara yardım edeceğine inançları tamdı. Ama can gırtlağa gelmişti ve öyle sıkışmışlardı ki, onlar bile o Akrabü'l-mukarrabîn ile مَتَى نَصْرُ اللهِ “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?!.” dediler. Sebepler bilkülliye sukût etmişti; kullanacak hiçbir sebep kalmamıştı. Şerirler, şirret kılıçlarını kullanıyor, salya atan dilleri ile onların üzerine gidiyor, her yerde onların aleyhinde havayı bozuyor ve zihinleri bulandırıyorlardı. Nöron kirletmesine kendilerini adamış/vakfetmişlerdi. Şimdilerde, devletin imkânları ile bugün bir yerde, ertesi gün başka bir yerde, daha ertesi gün daha başka bir yerde bir yalan ile, “Size bir hava meydanı!”, “Size bir liman!”, “Size bir yol!”, “Size bir saray!”, “Size bir restorasyon!” yalanları ile, iftiraları ile, kandırmaları ile yapıldığı gibi, bütün yolları kesiyorlardı. Hayır adına koşturan o insanları engellemek, tökezlemelerini sağlamak için -veya “tökezlemelerine sebebiyet vermek için” demek, kelimenin nüansı açısından daha doğru- ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı, maalesef. Dolayısıyla, bunlara maruz kalanlar مَتَى نَصْرُ اللهِ dediler. “Allah'ım! Yardımın ne zaman? Artık bittik!..” demekti bu, “Bittik!..” İşte o zaman, أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ “İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.” Başa gelenler öylesine zirve yaptığı zaman.. doruğa ulaştığı zaman.. iş gidip “gayretullah” çeperine dokunduğu zaman… İşte o zaman, أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ “Allah'ın nusreti yakındır!” Allah, yakın zamanda onlara nusret ediyor; size de nusret etsin inşâallahu teâlâ!
Bilgi-Veri-Hikmet nedir? Bunlarla nasıl başedilir? Müdahil olmanın maliyeti Dunbar sayısı Notre Dame Katedrali yandı bitti kül oldu mu? Millet ne hayatlar yaşıyor be! Başkalarının hayatını yaşamak Stoacılık Bilişsel Devrim de Sanayi Devrimi kadar zehirli mi? Sosyal Medya zehirlenmesi Linç platformları blackstart.io @BlackStartio
Hristiyanlık, Roma dünyasında doğmuştu, Bizans ile İstanbul'da 1000 yıl daha egemenliğini sürdürdü ve ertesinde de medeniyet meşalesinin taşıyıcılığını İslam'a ve Türkler'e devretti. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi ile bağnazlaşmış Bizans Hıristiyanlığı tarihten sökülüp atılırken, Yavuz Sultan Selim'in Ortadoğu fetihleri ile Halifeliğin ve İslam'ın başkenti İstanbul olacaktır. Bu sırada Avrupa'da ise Germanik barbarlık ve karanlık çağlar hüküm sürmekteydi. Bizans Hıristiyanlığının yıkılışı ile birlikte saf, kültürsüz Germanik halkların belirlenimi Hıristiyan ilkenin taşıyıcıları olmak haline geldi. Bu yozlaşmış Hristiyanlık için bir yeniden doğuş anlamına geliyordu. Avrupa'nın yeni dili eski Roma dili ile Germanik dilin içiçe geçmesinden oluşur. Bu halkları Romanik olarak bir arada toplayabiliriz ve İtalya, İspanya, Portekiz ve Fransa'yı bunun altına alabiliriz. Bunlarla karşıtlık içinde az ya da çok Almanca konuşan üç ulus ise özlerine kesintisiz bir bağlılık tonunu sürdürmüşlerdir: Almanya'nın kendisi, İskandinavya, ve İngiltere. Haçlı Seferleri hemen dolaysızca Batının kendisinde başladı. Binlerce Yahudi kılıçtan geçirildi ve mülkleri yağmalandı- ve bu korkunç açılış ile Hıristiyan halk yürüyüşe geçti. Hristiyanlık boş Mezarı buldu— dünyasalın ve ilksiz-sonsuzun birliğini değil, ve bu nedenle Kutsal Ülkeyi yitirdi Ansiklopedik Felsefe Şeması http://bit.ly/ansiklopedi Facebook Grubumuz https://www.facebook.com/groups/gercegeyolculuk/ Bu videoyu beğendiyseniz sosyal medyanızda paylaşarak katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca şunlar da ilginizi çekebilir: Tarih Nedir https://youtu.be/m3TDh1vgmL4 Doğu Nedir https://youtu.be/dJrVW1WEcBQ Roma İmparatorluğu https://youtu.be/PJv0JflDPUU Gerçeklik Nedir https://youtu.be/Ll998IISxnE Felsefe Nedir https://youtu.be/PMC7QH9CYD0 Nereden Başlamalı https://youtu.be/yLQ4X5RzTDA Spekülatif Felsefe https://youtu.be/Wbpm7WBKl_o Kaynakça http://bit.ly/felsefikaynakca
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Câfer (r.a.e.) beraberce hacca gittiler. Ağırlıkları kendilerinden daha önce gittiği için acıktılar ve susadılar. Çadırında oturan bir kocakarının yanından geçtiler. Kadına, “Su var mı?” diye sorunca “Evet, var!” cevâbını aldılar. Bunun üzerine develerini çöktürdüler. Çadırın bir tarafında kadının zayıf bir koyunu vardı. Sonra kadına dediler ki: “Yemek var mı?” Kadın “Hayır! Bu koyundan başka yiyecek bir madde yok! Fakat bu koyunu biriniz kessin ki size yiyecek hazırlayayım!” dedi. Onlardan biri koyunu kesti, yüzdü. Kadın onlara yemek hazırladı. Giderken kadına dediler ki: “Sağ sâlim Medine'ye döndüğümüz zaman yanımıza gel, sana iyilik yapacağız!” Sonra gittiler. Hanımın kocası gelince, ona olanları anlattı. Bunun üzerine kocası öfkelendi kızdı. Bir müddet sonra, zaruret o karı-kocayı Medine'ye gelmeye zorladı. Bir gün kadın, Medine'nin bir sokağından geçti. O anda Hz. Hasan (r.a.) kapısında duruyordu. Kadını tanıdı. Kadına dedi ki: “Ey Allâh (c.c.)'un sevgili kulu! Beni tanıdın mı?” Kadın: “Hayır! Seni tanımıyorum!” deyince, Hz. Hasan (r.a.): “Ben filan filan günde senin misafirin olmadım mı?” dedi. Kadın: “Annem babam sana feda olsun! Sen o musun?” dedi. Sonra Hz. Hasan (r.a.) zekât koyunlarından kadın için bin koyun satın alınmasını emretti. Bunlarla beraber kadına bin dinar verdi ve kadını hizmetçisiyle beraber kardeşi Hz. Hüseyin (r.a.)'e gönderdi. Hz. Hüseyin kadına: “Ağabeyim sana ne kadar verdi?” diye sordu. Kadın “Bin koyun, bin dinar!” dedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.) de kadına o kadar verilmesini emretti. Sonra kadını hizmetçisiyle beraber Abdullah b. Câfer (r.a.)'e gönderdi. Abdullah (r.a.) kadına iki bin koyun, iki bin dinar verilmesini emretti. Kadın kocasına dört bin koyun ve dört bin dinarla döndü! (İmâm-ı Gazâli, İhyâ'u Ulûm'id-din, 3.c., 535.s.)
Hasan Basrî (r.a.) şöyle demiştir: “Manevî tadı üç şeyde arayınız. Eğer onu bulursanız size ne mutlu! Onu korumaya çalışınız. Ama eğer onu bulamazsanız biliniz ki, râhmet kapıları size kapatılmıştır. Bu tadı arayacağınız yerler şunlardır: 1. Kur'an tilâvet ederken, 2. Zikrederken, 3. Secde ederken.” Bir diğeri buna, “Sadaka verirken ve seher vakti ibâdet ederken” kısmını ilave etmiştir. Kur'ân'ı yüzünden okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir. Denilir ki, Kur'ân'a bakarak onu hatmetmek, ezbere olan yedi hatme bedeldir. Çünkü mushafa bakmak da bir ibâdettir. Sahabe ve Tâbiun (r.a.e.)'den birçokları Kur'ân'ı yüzünden okurlardı. Mushaf'a bakmadan, evlerinden çıkmazlardı. Onlar böyle yapmayı kendileri için müstehap görüyorlardı. Nitekim Hz. Osman Zinnûreyn (r.a.), Mushaf'ı devamlı elinde bulundurup okuduğundan dolayı elinde iki Mushaf eskitmiştir. (Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb) Zünnûn-i Mısrî (r.a.)'e, “Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır?” diye sorduklarında: “Beş şey yapmalıdır: Helâl yemek, Kur'ân-ı Kerîm okumak, sâlihlerle (velîlerle) sohbet, gece ibâdet, seher vaktinde ağlamak” buyurdu. “Bunlarla olmazsa bozuk kalbi ne ile düzeltmek lâzımdır?” dediklerinde: “Açmadan oruç tutmakla, bu da olmazsa, kuru ekmekle iftar edip, yemek yememekle.” buyurdu. “Bununla da olmazsa, başka ne yapmalıdır?” dediklerinde: “Bir iş daha kalıyor ki, o terk edilmezse, gönül salâha kavuşur, düzelir” buyurdu. “O şey nedir?” dediklerinde: “Yetimleri, kimsesizleri, kalbi kırık olanları okşamalı, gönüllerini almalıdır. Böylece onların duâsı bereketi ile Allâhü Te'âlâ onun kalbini tekrar düzeltir. **(Mevlana Muhammed Rebhamî, _Riyadü'n-Nasihîn_, s.228)**
Ehl-i Sünnet olmayan fırkalar Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilen nassları kendilerince tevil ederek, dolaylı şekilde yorumlayarak, mânâsı açık olmayan nassları da Sünnet-i Nebeviye ve Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)'in bildirdiği esaslara uymayarak, kendi akıllarınca yorumlamak suretiyle Ehl-i Sünnet'ten ayrılmışlardır. İmâm Rabbânî (k.s.) şöyle buyuruyor: “Ey kıymetli Nakîb! Vaazların hulâsası ve nasîhatlerin özü, dindâr ve Şerîata sıkı sıkıya bağlı kimselere karışmak ve gönül huzûrunu onlarla berâber olmakta bulmaktır. Dindâr ve Şerî'at'a sıkı sıkıya bağlı olmaktan her biri de hak olan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâ'at yoluna girmeye bağlıdır ki, diğer İslâmî ama birçok yanıyla O (s.a.v.)'i anlamaktan ve O (s.a.v.)'den uzak olan sapık fırkalar arasında kurtulan fırka onlardır. Ehl-i Sünnet'in imâmları olan şu büyüklere uymadan kurtulmak imkânsızdır. Onların görüşlerine uymadan felâha ermek mümkün değildir. Naklî, aklî ve keşfî deliller bu anlatılan mânâya şahittir. Bunun hiçbir şekilde böyle olmama ihtimâli de yoktur. Bu sebeble, bir şahsın, hardal tanesi miktârınca, azıcık da olsa şu büyüklerin sırât-ı müstakîm olan yollarından çıktığı bilinirse, onunla sohbeti (berâberliği ve konuşmayı) öldürücü bir zehiri içmek olarak itikâd etmen, onunla oturup kalkmayı da zehirli yılanla oturup kalkmak olarak görmen lâzımdır. Onlar Ehl-i Sünnet imâmları hakkında kıskançlık, hüzün ve tasaları olmayan ilim talebeleri de -hangi fırkadan olurlarsa olsunlar- din hırsızlarıdır, dîninizden çalan kimselerdir. Bunlarla berâber olmaktan ve konuşmaktan sakınmak dahî, (dînin) zarûriyyâtındandır, mutlaka bulunması ve uyulması gereken îcâblarındandır. Dinde meydana gelen bu fitne ve fesâdların tamâmı, dünya malı toplamakta âhiretlerini hebâ eden şu topluluğun hayırsızlığındandır. Onlar doğru yol mukâbilinde sapıklığı satın alıp da ticâretleri kâr getirmeyen ve doğruya varmayan kimselerdir.” **(İmâm-ı Rabbânî, _Mektûbât_, c.1, s.185, 113. Mektûb)**
Hulusi ağabey, Hz. Üstad ile az görüşen talebelerdendir. Sayılı görüşmeleri için şu değerlendirmeyi yapar: “O anda öyle bir hâl içinegiriyordum ki tarif edemem. Üstad ile çok azgörüştüğümüz halde o kadar lezzet aldım kitarife sığmaz. İlk intibalarımı ömrüm oldukçaanlatsam yine de bitiremem. Beni öyle bir çektiçevirdi ki başka hiçbir şeye meylimiz kalmadı.Neyi vardıysa bana söyledi. O Allah vergisidir.Bazısı senelerce gider, bazısı kısa zaman içindegörüşür, fevkalâde alır. Cenab-ı Hak bize nasipetti. Hayatımda ilk defa birine, ‘Üstad' dedim,hata etmedim, isabet ettim.”“Barla'da, Üstad Hazretleri cehri okunannamazlarda, bilhassa sabah namazlarındaKur'ân-ı Kerimin ‘Elhamdülillah' ile başlayansurelerini okurdu. Kur'ân okuyuşu bambaşkaydı. Kur'ân'ın hakikatlerini duyarak ve yaşayarak okurdu. Kur'ân'ın İlahî sadası bütünruhunu kaplardı. Onun okuyuşu hafız ve hocalara hiç benzemezdi. Tecvid-i maneviye ile, yaniKur'ân'ın mânâsına uygun olarak okurdu.”Hulusi ağabey, bir mektubunda Üstad'a“Beni de Nur şakirtleri içinde Ashab-ı Kehf'inKıtmir'i gibi kabul buyurun” der. Cevabî mektubunda Üstad ise, “İnşallah sen bu zamandaAshab-ı Kehf'in birincilerindensin” der.İlk görüşmeden sonra Üstad'ın “Uzaklığınalameti olan mektuplaşmak âdetim değil, fakatsen yaz!” demesini bir emir telakki eden Hulusi ağabeyin sorulu mektupları Mektubat'ındoğmasına vesile olur. Bu hususta şöyle der:“Bazı sualleri başkaları bana sorardı. Ben deÜstad Hazretlerine sorardım. Mesela, ‘Ceddidûimânekün bi lâ ilâhe illallah' hadisini, Rüşdiyehocalarından Arapgirli İbrahim Efendi banasormuştu. Ben de 1932'de Elaziz'den Barla'yamektup yazarak Üstad'dan sormuştum.”Şimdi Tunceli ilinin bulunduğu bölgenineski adı olan Dersim'de bazı aşiret ağaları malve namuslarının tehlikede olduğunu ileri sürerek isyan etmişlerdi. 1935'lerde başlayan olaylar, hükümet tarafından çok kanlı bir şekildebastırılır. Bazılarının hatasıyla yüzlerce masumun hayatına kıyılır, dehşetli zulümler işlenir.O sırada Sivas'ta komuta kursunda bulunanHulusi ağabey, oradan Elazığ'a getirtilerek Tunceli'deki olayları bastırmaya memur edilir. Bugörevi almaktan büyük bir ıstırap duyan ağabeyimiz gelişen olayları şöyle anlatır: “1938'debizi Dersim İsyanını bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri de bazı dağ köylerinin oyıl vergilerini vermemiş olmalarıydı. Bize verilen emir tek kelimeyle ‘imha' idi. ‘Canlı bir şeybırakmayın. Genç ihtiyar, çocuk kadın demedenimha edin!' deniyordu. “Ben kıta komutanıydım. En çetin ve zor vazifeyi bize verdiler; ‘Senpiyadesin, seni topla takviye etmek gerekir'dediler. Âmirlerimiz ‘Bunları imha edin!' diyordu. Hâlbuki ben o zamana kadar bütün cephelerde, silahlı düşmanla savaşmıştım. Bir asker,silahsız masum insanları nasıl öldürebilir? Buyüzden müthiş bir hüzün ve ıstırap içindeydim.Çok üzüntülüydüm. Çünkü Çanakkale'de Fransız ve İngilizlerle, Kafkaslarda Ruslarla çarpıştık. Fakat bunlar kim? Çapulcu değil, muharipdeğil ki? Bunlarla yapacağımız muharebede ikitaraf için ölüm tehlikesi var. Bir yara alıp ölürsek ne sayılacağız?