Podcasts about kur'an kerim'de

  • 10PODCASTS
  • 59EPISODES
  • 10mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Jan 14, 2024LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about kur'an kerim'de

Latest podcast episodes about kur'an kerim'de

Mevlana Takvimi
NEBİ (S.A.V.)'İN ALLÂH (C.C.) KATINDAKİ YERİ - 14 OCAK 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jan 14, 2024 2:57


Hâkk Teâlâ hazretleri Kur'an-ı Kerim'de; “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Allâh'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allâh'ın, gönüllerini takvâ konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Ey Resulüm! Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allâh, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Hucurât s. 2-5) buyurmaktadır. Resûlullâh (s.a.v.) öğle istirahâtinde iken Gatafanlar geldiler ve penceresinin arkasından “Ya Muhammed! Ya Muhammed!” diye bağırmaya başladılar. İşte onlar için Allâh (c.c.) “aklı ermeyen kimselerdir” buyuruyor. Cenâb-ı Hâkk, Nebi (s.a.v.)'e ne derece hürmet gösterilmesi gerektiğini şu ifadelerle de beyân buyurmuştur: “Ey inananlar! Peygamber'in sizi çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. Zira O'nun çağırmasına derhal koşmak gerekir, Peygamber çağırmasına aldırmazlık edilemez. İçinizden birbirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allâh gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nûr s. 63) buyrulmaktadır. Resûlullâh (s.a.v.) namaz kılmakta olan birisine seslendi. O kişi namazını bitirdikten sonra geldi ve “Ya Resûlullâh (s.a.v.), namaz kılıyordum.” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Nûr Sûresi 63. âyet-i kerimesini söyleyerek “Sen Allâh (c.c.)'ın bu hitabını duymadın mı?” buyurdular. O zât da affını talep etti. Yani namazdayken dâhi Resûlullâh (s.a.v.)'in çağrısına icabet etmek gerekmektedir. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.60-64)

Mevlana Takvimi
PEYGAMBER (S.A.V.)'E İTAAT ALLÂH (C.C.)'A İTAAT DEMEKTİR - 05 OCAK 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jan 5, 2024 2:35


Allâhü Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Onun (peygamberin) buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya can yakıcı bir azâba uğramaktan sakınsınlar.” (Nûr s. 63) “Kim peygambere itaat ederse Allâh (c.c.)'a itaat etmiş olur.” (Nisa s. 80) “Peygamber size neyi getirmişse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan kaçının.” (Haşr s. 7) Bu âyetler, Peygamber (s.a.v.)'in emir ve yasak ettiği her şeyin, hüküm itibarıyla Kur'an'ın getirdiklerine ek olarak, itaat edilmesi gereken hususlardan olduğunu göstermektedir. Sünnetin terkedilerek sadece Kur'ân'a uyulmasını yeren hadisler de vardır. Eğer sünnetin içeriği, Kitap'ta bulunsaydı, o takdirde Kitap ile âmel halinde sünnet hiçbir şekilde terkedilmiş olmazdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Çok geçmez sizden biri koltuğuna kurulur; kendisine benden bir hadis rivâyet edildiği zaman şöyle der: ‘Aramızda ve aranızda Allâh (c.c.)'un kitabı var. Onda helâl olarak bulduğumuzu helâl kabul eder, onda haram olarak bulduğumuz şeyi de haram sayarız.' Dikkat edin! Allâh (c.c.)'un Rasûlünün haram kıldığı da aynen Allâh (c.c.)'un haram kıldığı gibidir.” (Ebû Dâvûd) Başka bir rivâyet de şöyledir: “Sakın ola sizden birinizi koltuğuna kurulmuş (şöyle bir tavır sergilerken) görmeyeyim. Ona emrettiğim ya da yasakladığım şeylerden bir şey gelir de şöyle der: “Bilmiyorum (böyle bir şey yok). Biz Allâh (c.c.)'un kitabında bulduğumuz şeye uyarız.” (Ebû Dâvûd) Bu hadisler, sünnette, Kur'ân'da açıklanmayan bazı şeylerin bulunduğunu gösteren delillerdir. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.4, s.12-13)

Hizmetten
Ümmühât-ı hulukun dördüncüsü adalettir! | Mizan | M. Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jan 3, 2024 9:40


Ümmühât-ı hulukun dördüncüsü ise “adalet”tir. Dengeli olma, aşırılığa düşmeme, herkesin ve her şeyin hakkına riâyet etme, zulme girmeme mânâlarına gelen “adl” ve “adalet”, İslâm dininde ahlâkî ve hukukî yanlarıyla fevkalâde önemli bir esastır. (41:33) *“Mukabele-i bilmisil”de bulunmaya (bir davranışa aynıyla karşılık vermeye) din ruhsat tanımıştır. Fakat, öyle zaman olur ki, bir kötülüğe karşı siz de aynıyla mukabele ederseniz, çok daha olumsuz hadiselere sebebiyet verebilirsiniz. Bu açıdan, o ruhsatı günümüzün insanları kullanmamalıdır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de düşmana ancak yaptığı kadarıyla karşılık verilebileceği beyan buyurulduktan sonra, “Eğer sabrederseniz, bu, sabredenler için daha hayırlıdır” (Nahl Suresi, 16/126) denmekte ve inananlar sabra teşvik edilmektedir. (41:52) *İman ve Kur'an hizmetinin gönüllüleri her zaman şu ayetin ışığında hareket etmelidirler: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet Suresi, 41/34) (44:38) *“Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah'ı var / Bugün halka cevretmek kolay, yarın Hakk'ın divanı var.” demişler. Fakat bence size zulmedenlerin Hakk'ın divanında cezaya çarptırılmaları isteğinde de bulunmayın. Sizi karşı cepheden görüp 40-50 sene en olumlu işlerinizi dahi sorgulayan insan hakkında bile “Allah seni cehennemle cezalandırsın!” demeyin. İlle de bir şey diyecekseniz, “Allah benim kalbimi de senin kalbini de ıslah eylesin!” deyin. (45:37) *Sabrın, sabırdan daha ötesine sabredeceğimi bileceği ana kadar dişimi sıkıp sabredeceğim. Bu video 03/11/2013 tarihinde yayınlanan “Ahlakın Esasları: Hikmet, Şecaat, İffet ve Adalet” isimli bamtelinden alınmıştır.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Siyonizm: “Çocukları katletmeyi sevap addeden dindarlık”

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 13, 2023 6:05


Bir yandan İsrail'in Gazze'de her türlü insani değeri, duyguyu ve ilkeyi yok sayarak yürüttüğü barbarca katliamlara rağmen onu desteklemeye devam eden Batılı ülkeler bir yandan da yine Batılı ülkelerin başkentlerinin veya diğer şehirlerinin sokaklarında hem İsrail'in hem de kendi yöneticilerinin bu siyasetlerini protesto eden kitleler. Bu vicdan ayaklanması her geçen gün İslam ülkelerinden çok daha canlı bir şekilde kendini gösteriyor. Yine bir yandan Siyonist İsrail'in kundaktaki çocuklara büyük bir zevkle, hatta dindar bir coşkuyla kasteden bu soykırımcı saldırganlığı destekleyen Yahudiler, diğer yandan bu saldırganlığı dinlerinin en temel değerlerinin ihlali olarak gördüğü için Yahudilik adına isyan eden Yahudiler var. Bir yandan da düşmanın çoluk çocuğunu paramparça ederek öldürmeyi, hastanelerini, okullarını, mabetlerini, sivil silahlı ayırt etmeksizin dini efsanelerine referans vererek bombalayan Netanyahu var. Bu anlayışta yalnız da değil üstelik. Kan döktükçe iyice coşan Siyonist Yahudiler daha fazla kan dökmeye, Filistinlilerin kökünü kundaktaki bebeklerine kadar topyekûn kazımaya azmediyorlar. Bunu da kendilerine dinlerinin söylediğini iddia ediyorlar. Bu noktada dinlerinin aslında kendilerine ne dediğini tartışmak ne kadar doğru? Bu konuda tartışırsak kendi dinlerine kendilerinden daha iyi bilip onlara öğretebilir miyiz? Kuşkusuz din sözkonusu olduğunda onu çok farklı anlayan ve yorumlayan insanlar hep olacaktır. Metne bakarak bir dinin ne olduğuna her zaman karar vermek mümkün değil. Önemli olan o dinin belli bir tarihte ve belli bir bağlamda insanlar tarafından nasıl anlaşıldığı ve o anlayışın nasıl bir eyleme yol açtığıdır. Bugün Yahudiliği öyle anlayanlar da var böyle anlayanlar da var. Tıpkı Kur'an'ın ilk indiği zamanda olduğu gibi. Kur'an'ın bilhassa kavimlerle ilgili genellemeler yapmadığını, onların kötülüklerinden bahsettiğinde bile “içlerindeki iyiler” diye bir başlık açarak, onları hayırla yad ettiğini hatırlatmakta fayda vardır. Şimdi hem Müslümanların hem de bütün insanlığın maruz kaldığı Yahudi şiddeti belki bütün Yahudileri temsil etmiyor ama belli ki dinden referans buluyor kendine. Ya onlara destek veren Hıristiyanlar, aynı şeyi yine kendi dinlerine referansla yapmıyorlar mı? Bizim tarihselci ilahiyatçılarımızdan birkaçını onlara yollasak, Yahudiliğin veya Hıristiyanlığın bütün dini metinlerinin, buyruklarının aslında tarihsel olduğunu ve bugün insan katletmeyi emretmediğine ikna edebilirler mi? Peygamber Efendimiz kendi zamanındaki Yahudi ve Hıristiyanlara anladıkları dinin ne Yahudilikle ne Hıristiyanlıkla alakasının kalmamış olduğunu, onu fena halde yanlış anlamış olduklarını söylüyordu. Kur'an-ı Kerim'de kendilerine emanet edilmiş bir ilahi düsturu nasıl tanınmaz hale getirmiş olduklarına dair oldukça güçlü vurgular var. Tabii ki biz Müslümanlar bugün karşımızdaki Yahudi ve Hıristiyanların kendilerine gelen ve özü itibariyle İslam olan, Tevhidi, yani kula kulluk etmemeyi vaaz eden, insanlara merhameti, adaleti, ölçüyü ve saygıyı vaz eden dini ya çarpıttıklarını veya yanlış anladıklarını düşünüyoruz. Kur'an'ı Müslümanlara indirmiş olan yüce Allah daha önce de İsrailoğullarına Tevrat'ı ve İncil'i aynı dava ve içerikle yollamıştı. Kur'an'da Müslümanlara ne vaaz ettiyse Yahudi ve Hıristiyanlara da Tevrat ve İncil'de aynı şeyi vaaz etmişti. Kendilerine verilmiş olan emanet, kendilerini insanlar üzerinde imtiyazlı ve üstün kılmak için değil, Allah'ın adalet, merhamet ve barış ilkelerini tesis etmekte öncülük etmek içindi.

Yeni Şafak Podcast
Yusuf Dinç - Yahudilere neler haram, Müslümanlara neler helâl

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 7, 2023 5:47


Yahudilikte gıdalanma anlamında nelerin haram olduğuyla ilgili çoğu Müslüman bilgi sahibidir. Bunun da gerekçesi domuzun haram kategorisinde kesişim kümesinde yer almasıdır. Fakat Yahudilerde haram sınırı biraz daha geniştir. Çoğu haram ürün, kendi kendilerine haramlar koyup şirke girmeleri hasebiyle Allah'ın onlar için genişlettiği listeye dâhil olmuştur. Dikkat edin Yahudiler kendilerine haramlar koymuştur. Müslümanlara gelince kendilerine haramlar değil, helaller koymaları pratiğe dönüşmüştür, bunu tartışacağız. Yahudilere nelerin haram olduğuna tek tek girmeyeceğim. Zaten gerek yok amacım da bu değil. Çünkü değinmek istediğim konu bugün Filistin'de zulme taraf olan Yahudilere helal kılınan hoş ve iyi (tayyip) şeylerin harama dönüşmesidir. Elimizdeki kayıt bunu söylüyor. “Vay efendim, işte Yahudiler küfür içinde oldukları için zaten her şey haramdır. O yüzden de bu tartışmaya gerek yoktur,” gibi çıkışlar gelecekse bunları bir tarafa bırakıp devam ediyorum. Çünkü ilerlemeli ve helal şeylerin harama dönüşme gerekçelerini Yüce Allah'ımızın nasıl açıkladığını gündeme getirmeliyim. Bu kayıtlar Müslümanlar takkeyi önüne alıp düşünsün diye var. Kerim Kitabımızın Nisa Suresi 160 ve 161. Ayetlerinde Yüce Allah (C.c) şöyle buyuruyor; “Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de pek çok kimseyi Allah yolundan engellemeleri, kendilerine yasaklandığı halde faizi almaları ve haksızlıkla insanların mallarını yemeleri yüzünden önceden helâl kılınan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık ve içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık.” (Diyanet Ku'ran-ı Kerim Meali) Ey İsrail'deki Yahudiler, sizi ne çok tarif ediyor değil mi? Tefeciliğinizi, baskıcılığınızı, hırsızlığınızı birebir anlatıyor değil mi? Ey Yahudiler, burada tarif edilen tipte Yahudi olmayın. Ey Yahudiler, burada tarif edilen Yahudileri durdurun. Hatta ey Yahudiler, İslam'a gelin. Sizin için Kur'an-ı Kerim'de en güzel mükâfatlar vaat ediliyor. Yoksa acı bir azaba uğrarsınız. Ey zulme taraf olan Yahudiler, İslam'a gelin çağrısına kulak verin. Bir cenk başlıyorsa İslam'a davet edilmeniz de Müslümanların boynunun borcudur. “Yüce Allah yarattığı kuluna her şeyi haram etmez. Ayetlerdeki bağlam bazı kısmi haramları ifade eder,” gibi çıkışlar gelecekse onları da bir tarafa bırakıp Ayetlerin Müslümanları ilgilendiren yönüne devam ediyorum. Ey Müslümanlar, siz de bu ayetlerde tarif edilen tipte kimseler olmayın. Yahudiler gibi size de tayyip şeyler haram olur. Bilirim zulüm etmezsiniz de zulme sessiz de kalmayın, faiz de almayın. Enflasyon kadar falan deyip kendinize haramı helal kılmayın. Bu anlamda verilen fetvalara kanıp risk almayın. Veda Hutbesini okuyun. Peygamberimiz (S.A.S), amcası Abbas'ın anaparasını alabileceğini söyledi. Enflasyon-deflasyon kaydı düşmedi. Bilmediğiniz yola girmeyin. Allah ve resulü ile harp etmiş olursunuz. Sonra başka yollara da saparsınız her temiz şey, içtiğiniz soğuk su bile size haram olur. Bugünkü para sisteminin tutarsızlığı sizi faizciliğe sürüklemesin. Tutarsız para sistemini getirip faizciliği meşrulaştıran aynı zihniyettir. Ey Müslümanlar, müslim ve gayrimüslim insanları faiz belasından kurtarın. Alternatifleri bulun, geliştirin. Varsa iyileştirin. Müşkülü olanın ihtiyacını güzel bir borçla giderin. Müşkülü değil, ticareti olana gelince insanların parasıyla iş yapıp kâr edenlerden insanların hakkını alıp tevdi edin. Hak faiz değil, temiz olan kârdan anlaşılan bir paydır. Yoksa hafazanallah... Faizcilikle neşet etmiş İsrail'in ateşine de kendi ateşinize de odun taşırsınız. Sizden daha iyi bir kavim gelir de bu işi düzeltir tehdidine muhatap kalırsınız.

Hizmetten
Hoş gör! Hoş göremezsen bari nâhoş görme! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 11, 2023 9:32


*Vifak ve ittifak, sizin aranızda problemleri çoğaltmama adına da önemlidir. Çünkü insanın belli ölçüde bir enerji kapasitesi vardır. Onu dağıtacak olursanız, asıl vazifenizi gereğince eda edemezsiniz. Hazreti Pîr'in ifadesiyle, iki elimiz var; dört elimiz olsaydı dahi bu hizmete yetmezdi. Öyle dağılırsak, konsantre olamazsak, en basit işlerde bile başarı sergileyemeyiz, başarılı olamayız. Kendimiz, kendimiz olma çizgisinde kendimizi ifade edemediğimizden dolayı, başkalarına da bir şey anlatamayız. *Hazreti Üstad, “Vifak ve ittifak tevfîk-i ilâhinin en büyük vesilesidir.” diyor. Bir dua!.. Siz birleşirseniz, Allah da muvaffakiyetlerini sağanak sağanak başınızdan aşağıya yağdırır. “Hoş gör!.. Hoş göremezsen bari nâhoş görme!.. Nâhoş görsen de dillendirme!..” *Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) *Hoş gör!.. Hoş göremezsen bari nâhoş görme!.. Nâhoş görsen de dillendirme!.. En azından bu mertebelerden, bu yörüngelerden birinde yol almaya bakmak lazım. *Yanlış bulduğum bir Türk atasözü var: “Kendisine iyilik yaptığın insanın şerrinden sakın!” Belki gerçekten öyle namert insanlar, cibilliyeti bozuk olanlar bulunabilir. Ama o sözün yerine esasen sizin düşünce dünyanızı aksettiren şu söz daha uygun: “Şerrinden korktuğun, kötülüğünden endişe duyduğun kimseye dahi bir damlacık bile olsa iyilikte bulun.” (…) Endişe duyduğunuz insanların o endişe verici hislerini, gayzlarını, kinlerini, nefretlerini bu istikamette kırmaya çalışmak lazım. Böyle yapıldığı takdirde, siz karşınıza çıkacak problemleri de azaltmış olursunuz. Tabir-i diğerle, güzergâh emniyetini de sağlamış olursunuz. Bu video 02/08/2015 tarihinde yayınlanan “Yürekler Acısı Dünya ve Diriltici Ruh” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Hele bir “Allah” de yürekten, bak nasıl cevap veriyor! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 18, 2023 7:40


Günümüzün çoğu Müslümanları yüce dinimiz İslamiyet'e hüsuf küsuf yaşatıyorlar!.. *Peygamber Efendimiz ve selef-i salihîn tarafından ortaya konan hal ve temsil bugünün müminlerince de gerçekleştirilirse, Allah'ın izni ve inayetiyle, adeta bir yerde ütopik bir dünya oluşmuş gibi başkaları ona koşup gelecektir. Yoksa İslam'ın mübarek çehresine zift saçan şer odakları varken ve Müslümanlık çoklarınca kötü temsil ediliyorken kimsenin ona karşı imrenme duyması mümkün değildir. *Müslümanlığın aynası ve bir yönüyle temsilde onun figüranı olan bizler, onu mükemmeliyet içerisinde, gerektiği gibi temsil edemediğimizden ve hâl ile ortaya koyamadığımızdan dolayı, onun o dırahşan çehresini, pırıl pırıl güneşlerden aydın imrendiren çehresini karartmış oluyoruz. İslamiyet'e hüsûf ve küsûf (ay ve güneş tutulması gibi tutulma) yaşatıyoruz. İslamiyet ile insanlar arasında biz bulunduğumuzdan dolayı, bize bakıyor, bizimle İslamiyet'i değerlendiriyorlar. *Hakk'ı anlatmak ve i'lâ-yı kelimetullah mülahazası içinde yaşamak gibi bir mefkûre ve gâye-i hayal, insanın kendi benliğinden uzaklaşması ve bencilliğinden kurtulması için de çok önemlidir. Çünkü insan, bir gâyeyi bütün varlığıyla sahiplenirse, artık hareket, tavır ve davranışlarını o gâye istikametinde değerlendirmeye çalışır. Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder “Gâye-i hayâl olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.” Demek ki, benlikten tecerrüt etmenin, her şeyi bencilliğe bağlamaktan kurtulmanın yolu, O'na bağlanmak ve her şeyi O'nunla alakalı bir hususa bağlamaktır. “Sen Mevlâ'yı seven de Mevlâ seni sevmez mi?” *Şayet siz, “Allah'ın izniyle Nam-ı Celil-i Muhammedî'yi (sallallâhu aleyhi ve sellem) güneşin doğup battığı her yere ulaştıracağız. Bir stratejiye, bir plana, bir projeye mukabil on tane alternatif yol oluşturacağız. Oturup kalktığımız her yerde “bismillah” der gibi sohbet-i Canan deyip meseleleri O'nunla başlatıp O'nunla noktalayacağız.” mülahazasına bağlı olur ve o istikamette gayret gösterirseniz, Allah da (celle celaluhu) yolunuza su serpecektir. *Alvarlı Muhammed Lutfî Efendi hazretleri ne hoş söyler: “Sen Mevlâ'yı seven de / Mevlâ seni sevmez mi? / Rızasına iven de /Hak rızasın vermez mi? Sen Hakk'ın kapısında / Canlar feda eylesen / Emrince hizmet etsen / Allah ecrin vermez mi? Sular gibi çağlasan / Eyyub gibi ağlasan / Ciğergâhı dağlasan / Ahvalini sormaz mı? Derde dermandır bu dert / Dertliyi sever Samed / Derde dermandır Ehad / Fazlı seni bulmaz mı?” *Hele bir “Allah” de yürekten, bak nasıl cevap veriyor!.. Sen “Ya Rab!” deyince, “lebbeyk” diyor. Oysaki aşağıdan yukarıya doğru tazim ifadesi olarak, biz gönüllerimizin heyecanını bu kelimeyle O'na karşı ifade ediyoruz. Allah kuluna tenezzül tecelli dalga boyunda “lebbeyk” diyor. “Kulcağızım bir isteğin mi var?” Böyle bir Rab sizin o güzel isteklerinizi intizar buyuruyorsa şayet, hep O'na karşı dilekte bulunmak lazım. Zaten, bir hadis-i şerifte ifade edildiği üzere; bir kimse, Allah'tan bir şey istemezse, isteklerini Allah'a sunmazsa, gazab-ı ilahîye maruz kalır. Kur'an-ı Kerim'de de Hazreti Üstad'ın mealiyle “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” buyurulmaktadır; yani, ne yazarsınız ki duanız olmazsa?!. Bu video 23/08/2015 tarihinde yayınlanan “Hal ve Ümit” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Tebliğin Temsil ile Derinleştirilmesi | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 8, 2023 7:18


Peygamber Efendimiz'in Fetanetinin Bir Buudu: İnsanları Doğru Yerde İstihdam *Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) fetanetinin farklı bir derinliği de kimi nerede istihdam ettiyse o mevzuda milimi milimine isabet buyurmasıdır. Evet, O, tayin ve tavzifte bulunduğu insanlardan hiçbirini değiştirme lüzumu duymamıştır. Çünkü kimi nereye tayin etmişse o orada başarılı olmuştur. Bu da vazife verirken insanları çok iyi okumaya, çok iyi test etmeye ve karakterlerini çok iyi keşfetmeye bağlıdır. Günümüz şartları içinde kabiliyetlerin doğru okunması ve onların yerli yerinde istihdam edilmesi ise bir yönüyle müşterek akla ve kolektif şuura vâbeste bir durumdur. *Evet, Allah Rasûlü'nün gönderdiği insanlar hep başarıyla dönmüşlerdir. Bir kısım muvakkat hezimet türü sarsıntılar ve sürçmeler yaşanmışsa, O'nun dediğinin hilafına hareket edildiğinden dolayıdır. Örnek olarak, Uhud Savaşı'nda okçular tepesini terk eden insanların durumunu düşünebilirsiniz. Şu kadar var ki, Kur'an-ı Kerim'de ilahi af, mağfiret ve rahmete mazhar olduklarına işaret edilen o insanları suçlamaya kalkmamalısınız; onların zellelerini bir içtihad hatası olarak kabul etmelisiniz. *Allah Rasûlü, Yemen halkının İslam'a büyük hayırları dokunacağını biliyor; onlara ihtimam gösteriyordu. Bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimizin meclisinde herkes yerini almış otururken Cerîr İbni Abdullah el-Becelî hazretleri içeri girmişti. Hazreti Cerîr, kavminden 200 kişiyle birlikte Yemen'den Medine'ye gelerek müslüman olmuş saygıdeğer bir insandı. Genç, heybetli, güzel yüzlü ve imrendirici bir hâli vardı. Peygamberimizin huzuruna kim önce gelmiş ve nereye oturmuşsa orası onun hakkı idi; günümüzün nakil vasıtalarındaki numarasız koltuklarda olduğu gibi önce gelen arzu ettiği yere otururdu. Cerîr İbni Abdullah (radıyallahu anh) içeri girince oturacak yer bulamamıştı ve kendisine yer gösteren de olmamıştı. Bu durumu farkeden Peygamber Efendimiz, hemen cübbesini çıkarmış, künyesiyle ona seslenmiş “Ey Ebû Amr, al onu, üzerine otur!” demişti. Sonra da, çevresindekilere dönerek, “Bir topluluğun kerem ve şeref sahibi büyüğü yanınıza geldiği zaman, ona ikramda bulunun ve hürmet edin.” buyurmuştu. *İnsanlığın İftihar Tablosu, değişik dönemlerde Yemen'in farklı bölgelerine çok büyük sahabileri vazifelendirmişti. Onlardan biri de Muaz bin Cebel (radıyallahu anh) olmuştu. Sahiden onun Yemen'e gidişiyle alakalı hadisler dikkatlice mütalaa edildiğinde özellikle dört vasfın öne çıktığı görülür: Temsil, merak uyarma, meraka cevap verecek donanım ve üslupta tedricîlik.

bu yemen ras bir kur sonra cer evet kerim medine onlardan fethullah g becel kur'an kerim'de
Hizmetten
Tarih boyu diktatörlerin değişmeyen bahaneleri… | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 7, 2023 6:15


Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ Bu âyet-i kerime, Firavun ailesi içinde neş'et edip, Hazreti Musa'ya en kritik anda destek veren bir mü'minin (Mü'min-i âl-i firavn) adının verildiği Mü'min Sûresi'nde geçmektedir. Firavun'un “Bırakın, ben Musa'yı öldüreyim; varsın o da Rabb'ine yalvarsın. Doğrusu ben onun, sizin dininizi değiştirmesinden ve bu yerde, bu ülkede fesat çıkarmasından korkuyorum.” dediğini anlatmaktadır. *Mekke müşriklerinin Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) için, “Ailelerimizi bölüyor, bizi atalarımızın yolundan döndürmeye çalışıyor.” dedikleri gibi; Firavun da kendi kavmine, “Dininizi, sisteminizi değiştirmesinden, sizi birbirinize düşürüp, bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum.” diyor ve kendi müfsitliğini gizleme gayreti içinde, eskiden beri bütün tiranların, diktatörlerin, tağutların yaptığı gibi davranıyordu. *Evet hak karşısında yenilince ya kuvvete ya da demagojiye başvuran, dünyanın kaderine hâkim bütün mütekebbirler, despotlar gibi, Firavun da kuvvet gösterisinde bulunmak istiyor, bunun için halka sığınarak kamuoyu oluşturma gayretleriyle demagojiler yapıyor ve “Onun, dininizi/sisteminizi değiştirmesinden veya ülkede fesat çıkarmasından korkuyorum.” diyordu; diyor ve sanki o âna kadar her şey yolundaymış, toplum da müreffeh ve mesutmuş da Hazreti Musa her şeyi karıştırmış, halkı kargaşaya sürüklemiş gibi bir imaj uyarmaya çalışıyordu. Mütekebbir zorbalardan Rabbimize sığındık!.. *Firavun'un gittikçe çöküp, nihaî bir kaybetme noktasına doğru hızla ilerlemesine karşılık, Hazreti Musa fevkalâde rahattı ve Firavun'un tehditleri karşısında en ufak bir sarsıntı bile hissetmiyordu. Bu itibarla da hemen cevabını yapıştırmıştı: وَقَالَ مُوسَى إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ “Ben, hesap gününe inanmayan her mütekebbir (gururlu, kendini beğenmiş zorba)dan benim ve sizin Rabbinize sığındım.” (Mü'min, 40/27) diyerek, bir yandan Hakk'a güvenini ortaya koyarken diğer yandan da bütün insanların Rabbinin sadece Allah olduğunu bir defa daha ihtar etmişti. *Bu ayet-i kerimelerle, bir tarafta Firavun'un tiz perdeden atıp tutması, ölüm tehditleri savurması, ölüm tehditleri savururken de içten içe aklî, mantıkî ve kalbî tutarsızlıklarının şuurunda olarak tedirginliği, telaşı ortaya konuyor. Ayrıca, böyle bir tedirginlik ve telaş karşısında, daha evvel horlayıp hakir gördüğü teb'anın gücünü yanına almaya çalışması ve bu uğurda onların dinî hissiyatlarını istismar etmesi anlatılıyor. Dahası her devirde olduğu gibi, kendisi fesat çıkarıp dururken başkalarını fesatla karalaması, her fırsatta mü'minlere düşmanlık yapmasına mukabil dindarların dinin ruhunu değiştirdiklerinden ve değiştireceklerinden dem vurması nazara veriliyor. Diğer taraftan da bütün bunlara karşı Hazreti Musa'nın fevkalâde bir temkin içinde halka bedel Allah'a sığınması ve Firavun'un kibrini, gururunu onun yüzüne vurması hatırlatılıyor. Bu video 13/09/2015 tarihinde yayınlanan “Fitneler Asrı ve Sulh Çizgisi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

bu allah ayr kur hakk tarih rabb evet diktat kerim onun tamam dahas mekke fethullah g efendimiz rabbinin kur'an kerim'de
Hizmetten
KURBAN KESMEK FARZ OLMALI DEĞİL Mİ?

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jun 17, 2023 3:08


Kurban kesmek farz olmalı değil mi? 00:37 Farz esasen; delil kat'i, delalet de kat'i olursa farz olur 01:34 Kur'an-ı Kerim'de bulunan her mesele farz, vacip demek değildir 02:18 “Kur'an-ı Kerim'de bulunan bütün emirler esasen farzdır” hükmü çıkarılamaz.

kur kerim kurban farz kur'an kerim'de
Mevlana Takvimi
RESÛLULLÂH (S.A.V.)'E İTAAT ALLÂH (C.C.)'A İTAATTİR - 11 HAZİRAN 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 11, 2023 3:05


Bu dünyada maksat Allâh (c.c.)'un rızasını kazânma saadetine ermektir. Resûlullâh (s.a.v.)'in rızası, Allâh (c.c.)'un rızasına tabidir. Allâh (c.c.)'u razı eden şey, Resûlullâh (s.a.v.)'i de razı kılar. Allâh (c.c.)'un gazâbına sebep olan şey, Resûlullâh (s.a.v.)'in de gazâbına sebep olur. Resûlullâh (s.a.v.)'in sevmediğini, Allâh (c.c.) de sevmez. Allâhü Teâlâ'nın ve Resûlu (s.a.v.)'in rıza ve gazâpları birbirine bağlıdır. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de pek çok delil vardır. Resûlullâh (s.a.v.)'in ismi Allâh (c.c.)'un ismiyle beraber zikredilmektedir: “Kim peygambere itaat ederse, muhakkâk Allâh'a itaat etmiş olur, kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin.” (Nisâ s. 80) “Allâh'a ve Peygamber'e itaat edenler, işte bunlar, Allâh'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer arkadaş.” (Nisâ s. 69) “Kim Allâh'a ve Resûlüne itaat eder, yaptığı günâhlardan ötürü Allâh'tan korkar ve geri kalan ömründe de O'ndan sakınırsa, işte bunlar ebedi saadete kavuşanlardır.” (Nûr s. 52) “Kim Allâh'a ve Resûlüne itaat ederse, o gerçekten büyük bir zafere, cennete kavuşmuştur.” (Ahzab s. 71) “Kim Allâh'a ve Resûlüne itaat ederse, Allâh, onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu acıklı bir azâp ile azâplandırır.” (Fetih s. 17) “Ey müminler, münâfıklar rızanızı kazânmak için “biz münafık değiliz” diye Allâh'a yemin ederler. Eğer bunlar mü'min iseler, daha önce Allâh'ı ve Resûlü'nü razı etmeleri daha doğrudur. Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allâh'a ve Resûlü'ne karşı hududu aşarsa, içinde ebedi olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır, işte bu, en büyük perişanlıktır.” (Tevbe 62-63) Görüldüğü gibi, Allâh (c.c.)'na itaat, Resûlullâh (s.a.v.)'e itaattir ve Allâh (c.c.)'un sevgisi Resûlullâh (s.a.v.)'in sevgisine bağlıdır. (Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s.152-153)

Hizmetten
Bu musibetler onları yollarından alıkoyamadı! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jun 8, 2023 6:52


Bir cefâkeş aşıkem, ey Yâr, Senden dönmezem!..” *Unutmamamız gereken husus: Her zaman “Gelse Celâlinden cefa / Yahut Cemâlinden vefa / İkisi de cana safa.. / Lütfun da hoş, kahrın da hoş!..” deyip ilahî takdîri rıza ile karşılamak, ciddi bir metafizik gerilimle iradenin hakkını vermek, kavlî-fiilî duada ısrar etmek ve aktif sabrın gereğini sergilemektir. *Nahoş bir şey varsa, o da O'ndan gelen musibetlere karşı şikâyet tavrı içinde olmaktır. O, tecellileriyle esse savursa, ateşlere atsa kavursa, yine “Senden dönmezem!..” demelidir. “Bir cefâkeş aşıkem, ey Yâr Senden dönmezem / Hançer ile yüreğimi yar Senden dönmezem / Ger Zekeriya tek beni baştan ayağa yarsalar / Başıma koy erre Neccâr Senden dönmezem / Ger beni yandırsalar, toprağımı savursalar / Külüm oddan çağırsalar Settâr Senden dönmezem.” (Nesîmî) *Hakk'ın makbul ibâdı, Allah'la münasebetlerini başlarına gelen bela ve musibetlerle değerlendirmişlerdir. Nitekim Peygamberlik semasının güneşi Efendiler Efendisi de أَشَدُّ النَّاسِ بَلَاءً اَلْأَنْبِيَاءُ ثُمَّ الْأَمْثَلُ فَالْأَمْثَلُ “Belânın en zorlusuna maruz peygamberlerdir; sonra da derecesine göre diğer makbul insanlar.” buyurmuşlardır. *Bazen küfür, bazen ilhad, bazen zulüm, bazen makam tutkusu, bazen dünya sevgisi ve bazen de küfre eşdeğer hased ve kıskançlık sebebiyle muzır mahlûklar gerçekten inanmış insanlara musallat olurlar. “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!” *Kur'an-ı Kerim'de, iman kuvveti ve Allah'a teslimiyet sayesinde asla sarsıntı yaşamayan mü'minler sena edilmekte, ezcümle şöyle denmektedir: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ “Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!' dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbunallahu ve ni'me'l-vekil – Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!' demişlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/173) *Sonraki ayet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّهِ وَاللّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ “Sonra da, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'tan (önemli sonuçlara açık) bir nimet ve fazladan lütuflarla döndüler; Allah'ın rızası istikametinde hareket etti onlar. Allah, çok büyük fazl sahibidir (karşılıksız lütf u ihsanda bulunmada pek cömerttir).” (Âl-i İmrân, 3/174) *O mü'minler bela ve musibetlerin çehresinde, Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine bakışını okudular. Sağanak sağanak musibetlerin çehresinde Allah maiyyetini, inâyetini, riâyetini, kilâetini okudular ve teselli oldular. Bu açıdan da ne bela ve musibetlerin şiddeti, dehşeti, ürperticiliği ne de bazılarının çekememezliği, hazımsızlığı, sindirememesi onları yürüdükleri yoldan alıkoyabildi. Bu musibetler onları yollarından alıkoyamadı, günümüzün mü'minlerini de alıkoyamamalıdır. Bu video 06/12/2015 tarihinde yayınlanan “Sıra Bizde” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Ne diye zalimin işini kolaylaştırıyorsun? | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jun 2, 2023 8:38


Bir yerde Nemrutlar üzerinize geldiği zaman oradan çıkıp gidebilirsiniz; Hazreti İbrahim'in yoludur bu. Selefleriniz, seleflerinizin selefi öyle yapmıştır. “Orada duralım da bunlar bizi arama rahatsızlığına düşmesinler. Gidip boş evlere baskın yapmasınlar, şurayı burayı kurcalama zahmetine girmesinler. Veya ayaklarına gidip ‘Efendim beni arıyormuşsunuz, onun için geldim!..' diyelim!..” Bu doğru düşünce değildir. Mü'minin kendisine zulmeden birisinin işini kolaylaştırması Allah'a karşı terbiyesizliktir. Ne diye zalimin, hainin işini kolaylaştırıyorsun?!. *Hazreti İbrahim zalemenin, fecerenin, fesekanın, ehl-i nifakın baskılarından, tazyiklerinden dolayı ayrılıp gitmiş; başka yerlerde bağlar, bahçeler oluşturmuş; kurumaya yüz tutmuş ve dikenler tarafından işgal edilmiş yerleri bostan ve bağistan haline getirmiş; nice hâristanları gülistana çevirmiştir. Tarih boyu Firavunlar aksini iddia etseler de insanın kendi milleti için var olan müesseselere girmesine “sızma” değil, “hakkını arama” denir. *Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır, girer oraya. Bir insan kendi ülkesinde bir yere giriyorsa, hayatın değişik birimlerinde yer alıyorsa, buna “sızma” denmez. Buna sızma diyen kimseler, kendileri sızmışlardır da ondan dolayı öyle diyorlardır. “Âlemi nasıl bilirsin? Kendin gibi!..” Ona “sızma” denmez; ona,” hakkını arama” denir, ona “kendi olma” denir, ona “ülkesini yabancılara, sızmışlara kaptırmama” denir. *Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ Bu âyet-i kerime, Firavun ailesi içinde neş'et edip, Hazreti Musa'ya en kritik anda destek veren bir mü'minin (Mü'min-i âl-i firavn) adının verildiği Mü'min Sûresi'nde geçmektedir. Firavun'un “Bırakın, ben Musa'yı öldüreyim; varsın o da Rabb'ine yalvarsın. Doğrusu ben onun, sizin dininizi değiştirmesinden ve bu yerde, bu ülkede fesat çıkarmasından korkuyorum.” dediğini anlatmaktadır. *Mekke müşriklerinin Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) için, “Ailelerimizi bölüyor, bizi atalarımızın yolundan döndürmeye çalışıyor.” dedikleri gibi; Firavun da kendi kavmine, “Dininizi, sisteminizi değiştirmesinden, sizi birbirinize düşürüp, bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum.” diyor ve kendi müfsitliğini gizleme gayreti içinde, eskiden beri bütün tiranların, diktatörlerin, tağutların yaptığı gibi davranıyordu. *Evet, hak karşısında yenilince ya kuvvete ya da demagojiye başvuran, dünyanın kaderine hâkim bütün mütekebbirler, despotlar gibi, Firavun da kuvvet gösterisinde bulunmak istiyor, bunun için halka sığınarak kamuoyu oluşturma gayretleriyle demagojiler yapıyor ve “Onun, dininizi/sisteminizi değiştirmesinden veya ülkede fesat çıkarmasından korkuyorum.” diyordu; diyor ve sanki o âna kadar her şey yolundaymış, toplum da müreffeh ve mesutmuş da Hazreti Musa her şeyi karıştırmış, halkı kargaşaya sürüklemiş gibi bir imaj uyarmaya çalışıyordu. Günümüzdeki misallerine de bakarsanız, bütün tiranların aynı kuvvet, şiddet ve demogojiye sığındıklarını görürsünüz. Bu video 20/12/2015 tarihinde yayınlanan “Mihneti Zevk Edinmişlerin Yolu” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

bu allah bir ona kur buna tarih rabb evet yolu kerim onun tamam veya orada mekke fethullah g efendimiz kur'an kerim'de efendim
Hizmetten
Kur'an ile yeniden tanışmak lazım! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 4, 2023 9:40


Bu video 20/04/2020 tarihinde yayınlanan “ZULÜM, SALGIN ve RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/zulum-... Hani değişik vesileler ile arz etmişimdir: Doktor İkbal diyor ki: “Hep Kur'an-ı Kerim'i kemâl-i hassasiyetle okurdum.” Hakikaten de öyle okuyordur. Mesela İngiltere'de -zannediyorum- on altı sene kadar kalmış, teheccüdü bir kere kaçırmamış. Oysaki teheccüd, Türkiye'de unutulmuş; “teheccüd” diye bir namaz var mı, yok mu? Kaçırmamış onu orada. Hep Kur'an-ı Kerim'i okuyor, kemâl-i hassasiyetle. “Babam diyordu ki bana: Oğlum, Hazreti Muhammed'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) inmiş Kur'an'ı, O'na inmiş bir Kur'an gibi değil, sana inmiş bir Kur'an gibi oku!” Öyle diyor. Şimdi işin esası, o; hep kendini muhatap olarak ele alma orada… Ama her şeyiyle kendini muhatap olarak alma… “Efendimiz'e ne demiş ise Cenâb-ı Hak, bana diyor bunu; fakat zılliyet planında, izafi planda bana diyor Allah (celle celâluhu) bunu!” Buna kimsenin itiraz etmeye hakkı da yoktur. Bu, öteden beri de öyle anlaşılmıştır. Yeni bir “Kur'an Çağı” yaşanabilir ama İlahi Beyan'ı hallaç edip onda derinleşecek ruh insanlarına ihtiyaç var!.. Şimdi bunu sürekli seslendirmek suretiyle, esasen, yeniden bir “Kur'an Çağı” olabilir, Allah'ın izni-inayeti ile, Hazreti Pîr-i Mugân, Şem'-i Tâbân gibi, bir yönüyle, o Kur'an-ı Kerim'i o ölçüde hallaç ederek… -Üstad Necip Fazıl, “eşya ve hadiseleri hallaç etme” tabirini kullanırdı; “tekvinî emirleri hallaç etme” derdi.- Kur'an-ı Kerim'i bu şekilde hallaç etmek suretiyle… آمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ، وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى، وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ “Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâ'dan olduğuna iman ettim. İnandım: Öldükten sonra dirilmek haktır.” Bu hakikatlerin hepsi, Kur'an-ı Kerim'de var. Bunların hepsini üç tane hakikate ircâ edebilirsiniz. Nitekim etmişler; Gazzâlî de, Hazreti Pîr de ircâ ediyor aynı zamanda. Ama Kur'an-ı Kerim'i öyle duyma çok önemlidir. Duyurma da Kur'an-ı Kerim'i duyanların vazifesidir. İnsan duymuş ise şayet, duyuracaktır onu. “Nasıl oluyor da insanlar -böyle- gâfilâne davranıyor; buna bakmıyorlar?” diyecektir; Sahabe-i Kiram gibi, Tâbiîn-i Izâm gibi düşünecektir: “O Kur'an'ı Kerim ama gözyaşları nerede? Kalbin heyecanı nerede? Kalbin titremesi nerede?!.” Evet, insanlarda o duyguyu oluşturmak lazım. Ölü ruhların elinden alarak onu, hakikaten “Yahu bir kere daha duyayım!” diye namaza koşma ruhunu canlandırmak lazım. Kur'an'ı eline alma, öpme, başına koyma… Ondan sonra da saygı ile onun karşısında iki büklüm olma… Bu, zannediyorum, günümüzde bu mevzuda uzman insanların yapabileceği bir iş… Uzman dediğim, kitapların satırlarında düktor (!), dû-cent (!), dû-cennet (!), profesör değil. Esasen ruh insanları, kalb insanları, his insanları, şuur insanları… Zannediyorum işte bu mevzuda çok ciddî tembihe ihtiyaç var, ısrarla tembihe ihtiyaç var. Önceki senelerde Ramazan boyunca Kur'an-ı Kerim'i meali ile beraber okuyorduk; sabah-akşam okumak suretiyle bir cüz okunuyordu, hiç olmazsa ayda bir kere bir hatim oluyordu. Böyle işleye işleye, belki başkalarına on beş günde bir hatim yapma duygusu aşılanmış olurdu. Hiç olmazsa ayda bir, senede on iki defa Kur'an-ı Kerim'i hatmetme aşılanmış olurdu. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, “Nafile namazlarda Kur'an'a bakarak okumada mahzur yoktur.” diyor; onun özel fetvası, tercihi. Hani en azından Kur'an-ı Kerim'i öyle okuma… Hatta ondan evvel de bir mealine bakma, imkânı varsa; sonra namaz kılarken o ruhla okuma. Hani, mealini düşünerek okuma değil de en azından ondan anlayacağı şeyleri anlama mevzuu… Arkadaşlarımızın bazıları yapıyor, şu anda bunu yapıyorlar; yapmaya da devam etmek lazım.

Mevlana Takvimi
İFLÂS EDEN KİMDİR BİLİR MİSİNİZ? - 05 NİSAN 2023 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Apr 5, 2023 2:15


Kıyâmet gününde insan ilk önce Allâh (c.c.) hakkı, daha sonra da kul hakkından hesaba çekilecektir. Allâh (c.c.)'un kulları üzerindeki hakkı, onların dünyada iken mâsiyetler üzerinde ısrar etmesi ve Allâh (c.c.)'un yasalarına muhalefet etmeleridir. Kulların kullar üzerindeki hakları ise birbirlerine zulmetmeleri yahut birbirlerinin haklarını gasp etmeleridir. Bu hususta Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İflas eden kimdir bilir misiniz?” Sahabe-i kiram şöyle cevâp verdi: “Ey Allâh'ın Resûlü! İflâs eden kimse dinarı ve dirhemi kalmayan kimsedir.” Resûlullâh (s.a.v): “Hayır! Ümmetimden iflâs eden kimse odur ki, kıyâmet günü namazı, orucu, zekâtı güzel bir biçimde eda etmiş olarak gelir. Ancak falan kimseye sövmüş, falana iftira etmiş, falan kimsenin malını yemiş, falan kimsenin kanını akıtmıştır. Böylece herbirisine yaptığı hasenâtından karşılık olarak dağıtılır. Eğer o kimse hakkında hüküm verilmeden evvel hasenâtları biterse, diğerlerinin işlediği günâhlar da onun sırtına yüklenir ve böylece cehenneme atılır.” Yani insanların haklarına tecavüz etmekle iyilikleri yok olmuş, iflâs etmiştir. Allâh (c.c.) dilediği kimseyi getirir, başkalarının haklarını ondan alır ki cennetine koyabilsin. Allâh (c.c.) bizlere Kur'an-ı Kerim'de kıyâmet sahnelerini arz ederken, bu büyük günde meydana gelecek olan bazı hadiseleri bizlere ibret ve ders almamız için anlatmaktadır. Özellikle kıyâmet günü mahşer meydanında bulunan herkesin huzurunda bütün bu sahneler gerçekleşecektir. Herkese teşhir edilir biçimde aleni olacaktır. (İmâm Şarani, Ölüm-Kıyâmet-Ahiret, s.116-117)

bu res kur yani ancak herkese kerim mevlana ahiret kullar kur'an kerim'de sahabe
Hizmetten
Oruç, takvaya yürüme yolunda bir köprüdür. | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Mar 16, 2023 11:16


Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.

Hizmetten
İkbal cellatlığı yapanların vay haline | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 28, 2022 9:08


“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

Hizmetten
Bu apaçık bir zalim sıfatıdır | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 22, 2022 8:52


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

Hizmetten
Herkesin bozgunculuk yaptığı bu dönemde... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 21, 2022 8:45


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

Hizmetten
"Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız..." | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 20, 2022 7:06


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadâkatlerini ispat ettiler. Diğerleri de sıranın kendilerine gelmesini beklemektedirler. *Kur'an-ı Kerim'de iman kuvveti ve Allah'a teslimiyet sayesinde asla sarsıntı yaşamayan mü'minler sena edilmekte; ezcümle şöyle denmektedir: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ “Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!' dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbunallah ve ni'me'l-vekil – Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!' demişlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/173) *Kur'an-ı Kerim, kâmil mü'minlerin sadâkatini şu ilahî beyanla da adeta destanlaştırmaktadır: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً “Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadâkatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi; kimi de şehitliği (sıranın kendisine gelmesini) gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb, 33/23) *Evet, bazıları verdikleri sözün gereğini yerine getirdi, bazıları da beklemeye durdular: “Acaba bize ne zaman sıra gelir?!.” Ashâb-ı Kirâm dönemi itibarıyla, insanlar, Mus'ab bin Umeyr, Abdullah ibn-i Cahş, Sa'd ibn-i Rebi', Mikdat bin Amr gibi sahabîlerin, atlarını mahmuzlayıp adeta ateşin üzerine sürüyor gibi yiğitçe gittiklerini görünce “Acaba bize ne zaman sıra gelir?” dediler. Bu “Bize ne zaman sıra gelir?!.” düşüncesi, kıyamete kadar, o rehberlerin arkasında yürüdüğüne inanan insanların genel mülahazasıdır.

Hizmetten
“Bize ne zaman sıra gelir?" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 19, 2022 6:51


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadâkatlerini ispat ettiler. Diğerleri de sıranın kendilerine gelmesini beklemektedirler. *Kur'an-ı Kerim'de iman kuvveti ve Allah'a teslimiyet sayesinde asla sarsıntı yaşamayan mü'minler sena edilmekte; ezcümle şöyle denmektedir: الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ “Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!' dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbunallah ve ni'me'l-vekil – Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!' demişlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/173) *Kur'an-ı Kerim, kâmil mü'minlerin sadâkatini şu ilahî beyanla da adeta destanlaştırmaktadır: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً “Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadâkatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi; kimi de şehitliği (sıranın kendisine gelmesini) gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb, 33/23) *Evet, bazıları verdikleri sözün gereğini yerine getirdi, bazıları da beklemeye durdular: “Acaba bize ne zaman sıra gelir?!.” Ashâb-ı Kirâm dönemi itibarıyla, insanlar, Mus'ab bin Umeyr, Abdullah ibn-i Cahş, Sa'd ibn-i Rebi', Mikdat bin Amr gibi sahabîlerin, atlarını mahmuzlayıp adeta ateşin üzerine sürüyor gibi yiğitçe gittiklerini görünce “Acaba bize ne zaman sıra gelir?” dediler. Bu “Bize ne zaman sıra gelir?!.” düşüncesi, kıyamete kadar, o rehberlerin arkasında yürüdüğüne inanan insanların genel mülahazasıdır.

Hizmetten
Yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 13, 2022 6:17


“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

Hizmetten
Onlar sövmüşler, siz sövmeyin; onlar küfretmişler, etmeyin | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 2, 2022 11:04


Bu video 01/05/2016 tarihinde yayınlanan “RAHMÂN'IN KULLARI” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Amerika'nın göbeğinde düzenlediğiniz Uluslararası Dil ve Kültür Festivali'ne olan büyük ilgi de aleyhinizdeki cinnet hareketlerinin maşeri vicdan tarafından reddedildiğini gösterdi. *Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Ezcümle, şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) *Size bakan insanlar gerçek Müslümanlığı görmeliler. “Karınca basmaz efendiler.. sineğe dokunmaz efendiler.. arının ölümü karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayan insanlar.. bir yılanı öldürene karşı küs ilan eden insanlar; ekosistem karşısında bile bu kadar hassas davranan insanlar… Bunların insanlığa fenalık yapması, onlar için fena projeler oluşturması, onları realize peşinde koşturması kat'iyen mümkün değildir.” Bu hakikati anlamalılar. Arkadaşlarınız bunu belli ölçüde gösterdiler, sergilediler, ifade ettiler. İnşaallah bundan sonra da benlik girdaplarına takılmadan bu meseleyi ihlasla samimiyetle temsil ederler. *Onlar sövmüşler, siz sövmeyin; onlar küfretmişler, etmeyin; “paralel” demişler, demeyin; “sülük” demişler, demeyin!.. Bunların hiçbirisine maşerî vicdan dünyada inanmamıştır. Aklı başında olan insanlar, akıllarını peynirle yememişlerse, bunlara gülüp geçmişlerdir. Çünkü insanlık sizi süzdü, defaatle eleklerden geçirdi, sizi tam tanıdı. *Ben gitmedim, arkadaşların dar bir çerçevede ifade ettikleriyle haberdar oldum: Her şeye rağmen Amerika'nın göbeğindeki festivalde bile, insanlık bu meseleye karşı tavrını ortaya koydu. Neye rağmen? Paralar dökerek, buradaki bütün yabancı misyon şeflerini harekete geçirerek, “Aman buna mani olun, yaptırmayın!” demelerine rağmen!.. Maşerî vicdan bu türlü cinnet hareketlerini elinin tersiyle itti. “Hayır, bunlar insanlık adına çok önemli şeyler; biz bunların çehresinde insanlığı okuyoruz, bütün insanlığı kucaklamayı okuyoruz, kötülükleri iyilikle savma ahlak-ı âliye-yi İslamiye'sini okuyoruz.” dediler. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Gariplere Müjdeler olsun | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 1, 2022 9:20


Bu video 01/05/2016 tarihinde yayınlanan “RAHMÂN'IN KULLARI” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.”

Hizmetten
Sanki “Siyasî İslam!” deyince, her şey tamam oluyor | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 24, 2022 5:00


Bu video 28/08/2016 tarihinde yayınlanan "EZİYETLER, HÜZÜN VE İLAHÎ EMİRLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.ozgurherkul.org/tag/insi-... Kur'an-ı Kerim'de insî ve cinnî şeytanlara dikkat çekiliyor ve şeytanların kendi dostlarını fitledikleri ifade ediliyor. Şeytan, günümüzde, gemi azıya almış. Çünkü insî şeytanlardan ordular teşkil etmiş. Kullandığı argümanlar da İslamî argümanlar. Formalara bakınca, İslamî forma fakat oynadığı oyun, insanları şirazeden çıkarma istikametinde. Sanki “Siyasî İslam!” deyince, her şey tamam oluyor; ondan sonra başka yerde birileriyle -bağışlayın- bohemce bir hayatınız olabilir: “Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir! Öyleyse, irtikâpta bulunabilirsiniz.” Doğru, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir; kurban olayım o Gafûr'a, o Rahîm'e!.. Fakat, heyhat, bu hakikat nerelerde, nasıl suiistimal ediliyor?!. Hazreti Pîr de bu tehlikeye işaret ediyor; şeytanın önemli oyunlarından bir tanesi; size öyle fısıldar: “Allah Raûf'tur, Rahîm'dir.. Latîf'tir, Kerîm'dir, Rahmân'dır, Azîz'dir, Mu'iz'dir, Râfi'dir… Dolayısıyla endişe etmeyin günah işleseniz de!” der. Fakat günah uyuşturucu gibidir; insan bir kere o istikamette yola çıktı mı, açıldı mı, ilk adımı attı mı, o sonra atılacak adımların bir yönüyle dürtükleyici, zorlayıcı referansıdır. Neylersiniz ki, “Yahu yapılıyor böyle! İşte Allah Tevvâb'dır; tevbeleri kabul eden Zât-ı Akdes-i Ecell u A'lâ'dır. Niye bu kadar endişe duyuyorsunuz?!.” derler. Hatta bir de size sitem ederler: “Ne diye günah işleyen insana karşı böyle olumsuz şeyler söylüyorsunuz? Allah Tevvâb değil mi? Niye ümidini kırıyorsunuz? Neden onu ye'se atıyorsunuz!..” Bu da şeytanın kullandığı ayrı bir argümandır. En tehlikeli şeytan, Hazreti deme zelle yaşatan şeytan değildir, insan suretindeki şeytanlardır. Onlardan daha tehlikelisi de “Ben Müslümanım!” diyen fakat şeytanî yolda adım adım onu takip eden kimselerdir. Onun için “Şeyâtîne'l-insi ve'l-cinn” (En'âm, 6/112) denmiş, “insî ve cinnî şeytanlar.” O, cinnî.. “Mâricü'n-nâr”dan (Rahman, 55/15), “ateşin özü”nden yaratılmış. Dolayısıyla da herhalde “Ateş umurumda değil benim!” diyor. Amma oraya gittiğin zaman görürsün, seni kerata.. umurunda mı değil mi, anlarsın o zaman onu. Fakat arkasından sürüklenen sürüler, onlara ne demeli? Ne demeli?!. Asrı, Müslümanlık hesabına, şeytanın avenesi böyle kirletti. Bütün İslam dünyasında aynı kirliliğe şahit olmak mümkündür. Aynı sürçmelerin, -hayır estağfirullah, sürçme değil tepetaklak gitmelerin- her yerde olduğuna şahit olabilirsiniz. Belki başka şeyler değil de, -zannediyorum- Müslümanlığın yeniden gelip hayata hayat olması mevzuunda, bu türlü şeyleri görme, sizi inkisara uğratır, ümidinizi kırar. Öyle bir ümit inkisarı yaşadığından dolayı Akif: “Müslümanlık nerede, bizden geçmiş insanlık bile, lemi aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile, Kaç hakiki Müslüman gördüm, hep makberdedir, Müslümanlık bilmiyorum amma galiba göklerdedir.” diyor. Allah, inayetini bizlerle beraber eylesin. İnsî cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza buyursun; bizi Müslüman görünüp de şeytanın rolünü/senaryolarını oynayan kimselerden yapmasın. Senaryo, bir yönüyle Kur'an dayanaklı, Sünnet dayanaklı, öyle gösteriliyor; “Allah!” deniyor, “Peygamber!” deniyor Ama -bağışlayın, lütfen bağışlayın- her türlü “halt” yeniyor.

Hizmetten
Bazen bir muzdarrın duasıyla... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 13, 2022 3:36


Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. Hazreti Yunus (aleyhisselam) ve Izdırar Hali Vakıayı ifade etmeye gerek var mı? Yunus b. Mettâ, kendinden evvel gelmiş Hazreti Nuh aleyhisselam'ı biliyor, Hûd aleyhisselam'ı biliyor, Sâlih aleyhisselam'ı biliyor. Biliyor onları, onların başına gelen belaları da biliyor. Bela o kavimlerin başlarına geleceği zaman, Allah (celle celâluhu) o peygamberlere ayrılma izni veriyor. İşte Sodom-Gomorre'den Hazreti Lût aleyhisselam'ın ayrılması, Babil'den Hazreti İbrahim aleyhisselam'ın ayrılması. Ayrıca, Mısır'dan Hazreti Musa aleyhisselam'ın ayrılması ve aynı zamanda Nâsıra'da seyyidina Hazreti İsa aleyhisselam'ın saklanması; yine Hazreti Yahya aleyhisselam'ın saklanması, Hazreti Zekeriya aleyhisselam'ın saklanması ama onların yakalanması; seyyidina Hazreti Mesih'in aklımızın idrak edemeyeceği vücûd-u necm-i nûrânisi ve hâkânisiyle irtifâı söz konusu. Bunları bilen Yunus b. Mettâ, “Galiba kavmin başına bela gelince, ayrılma vakti de geliyor!” diye düşünüyor. Fakat bela geliyor ama bir de mukarrabîne göre orada dönüp bakmak “Yâ Rabbi, ayrılayım mı, ayrılmamayayım mı!” demek gerekiyor. Diğerleri ayrılma iznini/tezkeresini aldıktan sonra ayrılmışlar. İşte ondan dolayı, o, gemiye binmiş. Vakıa icmâlen Kur'an-ı Kerim'de anlatılıyor, (Sâffât sûresi:139-145). Gemide fırtınalar olmuş, tsunamiye maruz kalınmış. Orada ehl-i kalb birisi varmış; “Aramızda bir günahkâr var; kur'a çekelim, kime çıkarsa!..” demiş. Kur'a çekmişler. (O kur'a mur'a meselesi orada anlatılmıyor.) Sonra denize atmışlar, balık yutmuş. Şimdi, kuyunun dibine düşen Yusuf aleyhisselam ve balık tarafından yutulan Yunus b. Mettâ gibi.. esbâb bi'l-külliye sukût ettiğinden dolayı çâre yok.. öylesine ızdırar haliyle dua etmeli. أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ “Muztar dua ettiği zaman, onun duasına icabet eden, başındaki sıkıntıyı gideren kimdir?” (Neml, 27/62) Muzdarr kaldığı zaman, çaresiz kaldığı zaman, sebepler bütün bütün yok olduğu zaman, ona cevap verip de onu ızdırarlı halden kurtaran, keşfeden Allah'tan başka kimdir?!. Zât-ı Uluhiyet'in varlığına, bazı müfessirin-i kirâm bunu delil olarak getirirler. Çünkü o kadar çok vakıa vardır ki, ızdırar halinde inleyene icabet edildiğine dair. Süfyan b. Uyeyne'nin ifade buyurduğu gibi “Bazen bir muzdarrın duasıyla Allah, bütün bir ümmeti bağışlar!” O kadar çok emsâli vardır ki bunun! Dolayısıyla Hazreti Yunus da orada esbâb bi'l-külliyye sukût ettiğinden dolayı ızdırar haliyle dua ediyor.

Hizmetten
“Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 12, 2022 6:34


Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. “Geçmiş ümmetlerin başlarına gelenlere mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?” Cenâb-ı Hak, şöyle buyuruyor: أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللهِ أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?!. Evet, onlar öyle ezici mihnetlere, zorluklara dûçar oldular ve öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ve yanındakiler, ‘Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?' diyecek hale geldiler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214) Zannediyorum, en ağır olan da bu, Kur'an-ı Kerim'de. أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ Sizden evvelkilerin başlarına gelen şeyler, başınıza gelmeden, cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?!. مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ Türlü türlü baskılar, tazyikler, balyozlamalar, preslemeler ve aynı zamanda değişik zararlar, ızdırar etmeler karşısında, وَزُلْزِلُوا Sarsıldılar. Sarsılma, devrilme demek değildir. İnsanın, tabiatı icabı, bir yere kadar gücü-kuvveti vardır. Bir yerde belâ ve musibetlerin, esen fırtınaların, hortumların, tayfunların, tsunamilerin şiddetine göre bir insanın şöyle-böyle sendelemesi mukadderdir. Evet, وَزُلْزِلُوا diyor, aynı zamanda sarsıldılar onlar. Öyle ki, حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ta ki Rasûl şöyle dedi. Aslında Rasûller o türlü şeylerde şikâyete girmezler. Fakat himmetleri âli olan insanlar, bir yönüyle başkalarının ızdıraplarını kendi ruhlarında yaşadıklarından dolayı, arkalarındaki insanların immün sistemlerini gözetirler. Onun için, arkasındakilerin mukavemetleri açısından ilk önce “Rasûl” diyor. حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ya Râb!.. Fırtınalar böyle şiddetle eserse, böyle çınarlar bile devrilirse, selviler bile böyle devrilirse, toprak savrulursa, sular köpürür durursa şayet, herkes buna dayanamayabilir! Onun için, Peygamber öne alınıyor orada; حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Demek ki, her Peygamberin başına gelen bir şey olması itibariyle, oradaki harf-i tarifi “cins” için ele alacak olursanız, “bütün Peygamberler cinsi” dersiniz veya “istiğrak” için alacak olursanız, o mevzuda bütün Peygamberler, hatta belki verese-i enbiya dahi aynı şeyi söylediler şeklinde anlarsınız. “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” Sonra, وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ Onunla beraber olanlar bile. Bir “maiyyet”e mazhar olanlar. “Beyne-beyne” olanlar, Araf'ta duranlar, o türlü durumlarda hemen yeni bir yer, yeni bir yön seçer, hemen durumlarını belirlerler. İtiraf adı altında iftirada bulunur, münafıklık yaparlar. Villalar karşılığında dize gelirler, filolar karşısında dize gelirler. 5-10 lira karşısında dize gelirler. Fakat Nebi ile beraber olanlar, Nebi ile beraber dururlar; “maiyyet-i hâsse”ye mazhar olan insanlar da Nebi'nin dediğini derler: مَتَى نَصْرُ اللهِ Yâ Rabbi! Nusret edeceğin muhakkak da… İnanıyoruz, rahmetin gazabına sebkat etmiştir. Sen Rahman u Rahim'sin. Allah dedikten sonra “Rahman u Rahim” diyorsun, “Hayy u Kayyum” diyorsun. مَتَى نَصْرُ اللهِ Yardım ne zaman?!. Biliyoruz gelecek o ama ne zaman, merak ediyoruz!.. Tayfun, tayfun üstüne; fırtına, fırtına üstüne; tsunami, tsunami üstüne; her taraf işgale maruz kalıyor; “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?”

Hizmetten
“Yarası olan gocunuyor” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 1, 2022 7:34


Bu video 16/10/2016. tarihinde yayınlanan " İFTİRALAR, ZULÜMLER VE SON ARZUM" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Günahı umursamamak, en büyük günahtır!” Dünya muhabbeti istikametinde bir adım atınca, o bir adım, ikinci adımı atmanın zorlayıcı bir sebebi ve aynı zamanda bir referansıdır. Olumsuz şeylere doğru atılan her adım, ikinci yanlış adıma bir çağrıdır, bir davetiyedir. Bütün mesâvîde, bütün me'âsîde, Hazreti Gazzalî ifadesiyle, bütün “mûbikât”ta ve “mühlikât”ta, bu böyledir. Bir kere yalan söylersin, ağzın alışır, yine söylersin. Bu, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifteki mübârek beyanına uygun düşmektedir. Zaten, O'nun beyanına uygun düşmeyen şeyler merdûttur. Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselam) buyurur ki: “Her günah onu işleyenin kalbinde siyah bir nokta oluşturur, bir leke yapar. Eğer kul, tevbe edip vazgeçer, mağfiret dilenirse, kalbi yine parlar. Fakat tekrar günah işlerse, o lekeler artar, nihayet kalbini ele geçirir. İşte Kur'ân'da yüce Allah'ın zikrettiği “râne” budur: ‘Hayır hayır! Gerçek şu ki, onlar yapageldikleri o kötü işler yüzünden kalblerini is-pas sardı da (ondan dolayı inkâr yaşıyorlar.)' (Mutaffifîn, 83/14)” Evet, “İnsan, bir günah işlediğinde, bir hataya girdiğinde, kalbinde bir leke hâsıl olur.”. O “latife-i Rabbâniye”nin ufkunda bir kararma, bir yönüyle hakâik-i Esmâ'ya ve hakâik-i Sıfât'a nâzır o rasathanede bir küsûf, bir hüsûf yaşanmaya başlar. Hemen insan, istiğfar, tevbe, inâbe ve evbe ile Allah'a teveccüh etmezse, o kararma artar ve kalbi kuşatır. Derecesine göre, bizim gibi ümmîlerinkine “tevbe” deriz. Bir üstte o meseleyi duyarak, kalbi titreyerek, tepeden tırnağa ihtizaz yaşayarak yapanlarınkine de “inâbe” denir. Kur'an-ı Kerim, ona da çok yerde işaret buyuruyor; mesela, şöyle diyor: وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ “Rabbinize yönelip derin bir tevbe şuuru içinde O'na gönül verin.” (Zümer Sûresi, 39/54) Onun bir ileri seviyesine ise sofîler “evbe” diyorlar; ona da yine Kur'an-ı Kerim'de “evvâb” tabiriyle işaret ediliyor; mesela, نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ “O ne güzel kuldur! Çünkü o her zaman (Allah'a) rücûdaydı.” (Sâd Sûresi, 38/30, 44) İşte, o türlü mülahazaların üzerine dökülecek -kezzâb mı- hayır kevser gibi bir iksir, o olumsuz şeyleri yıkayacak, kalbi pîr u pâk edecek, aynı zamanda mele-i a'lânın sâkinlerince de imrenilir hâle getirecektir. Hatalar ve günahlar, insanın iradesinden korkmalı, tir tir titremeli; bir harama nazar, bir dilin dudağın o istikamette harekete geçmesi, bir kulağın mesmûât mevzuunda olumsuz şeylere dikkat kesilmesi… İnsan, iradesinin hakkını vererek, o olumsuzlukların ağızlarına “istiğfar” ile, “tevbe” ile, “inâbe” ile, “evbe” ile bir tokat indirmeli. Günah, otağını sizin kalbinizin bir yanına kurmak istediğinde, korka korka kurmalı; “Hemen arkadan istiğfar gelirse, her şeyi silip süpürüp götürecek ve bir kere de ben bu adamı aldatamayacağım artık!..” demeli. Günah/hata, tir tir titremeli, hakiki mü'minde.

bu allah bir kur esm olan rabb evet fakat kerim onun hemen tamam zaten olumsuz fethullah g yaras efendimiz kur'an kerim'de
Kur'an Mealleri
64. Tegabün (Aldanma) suresi KHMK Hasan Basri Çantay sesli meali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Oct 1, 2022 5:14


Teğabun Suresi (Arapça: سورة التغابن) adını, 9. ayette geçen kıyamet günü ve Yevmu't-Teğabun (pişmanlık günü) kelimesinden almıştır. Bu sure sözcük ve hacim bakımından geniş surelerdendir, evrensel ve genel duaya işaret eden, Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen surelerin altıncısıdır.Teğabun Suresi adını, 9. ayette geçen kıyamet günü ve Yevmu't-Teğabun (pişmanlık günü) kelimesinden almıştır. Teğabun kelimesi bu manasıyla Kur'an-ı Kerim'de bir defaya mahsus olmak üzere sadece bu surede geçmiştir. Ayetlerin sayısı noktasında kari ve müfessirler arasında hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan bu sure, 18 ayet, 242 kelime ve 1091 harften ibarettir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 64. iniş tertibine göre ise Kur'an'ın 108. suresi olan Teğabun Suresi Medeni'dir ve başka bir görüşe göre Mekki'dir; ancak Medeni olması meşhur ve sıhhate daha yakındır. Teğabun Suresi lafız ve hacim bakımından geniş surelerdendir ve diğer surelere göre Kur'an'ın kısa surelerinden olmakta ve 28. cüzün üçüncü hizbinde yer almaktadır. Evrensel ve genel duaya işaret eden ve Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen surelerin altıncısıdır. Konuları Mead ve ceza günü, insanın yaratılış meselesi ve Allah'ın insanı en iyi şekilde yaratması, Allah'a tevekkül, Allah yolunda borç verme ve Karzu'l-Hasene(karşılıksız borç verme)'nin sevilmesi gibi birkaç ahlaki ve toplumsal emir ve cimrilikten sakınma konuları Teğabun Suresi'nin işlediği temel konularından bazılarıdır.[1] Meşhur Ayetler إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ Mallarınız ve evlâtlarınız, bir sınamadır size ancak ve Allah katındaysa pek büyük bir mükâfat var. Allah Teâlâ on dördüncü ayet-i kerime de insanın eş ve çocuklarını düşman olarak tanıtıyor. Allah Teâlâ bu ayet-i kerime de insanın eş ve çocuklarını, insan için bir sınama vesilesi (fitne) olarak beyan etmektedir. [3] Fitne insanın müptela olduğu acılara, zorluklara, musibetlere ve sınanmaya sebep olacak şeylere denilmektedir. [4] Tefsir kitaplarında bahsedildiğine göre evlat ve mal insan için en önemli sınama vesilelerinin başında gelmektedir. [5] Neden mi? zira insanın evladına olan sevgisi ve dünya malının insan yanın da değerli olması, insanı ahret ve bu ikisi arasında (mal ve evlat) ikilemde bırakmaktadır. [6] Emirü'l-Müminin İmam Ali'den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Ya Rabbi fitne ve sınamadan sana sığınırız demeyin; zira her kes ona duçar olacaktır, aksine insanı saptıran fitnelerden Allah'a sığınırız diye dua edin. [7] إِن تُقْرِ‌ضُوا اللَّـهَ قَرْ‌ضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ Eğer Allah'a güzel bir tarzda borç verirseniz o, verdiğinizi kat-kat arttırır. (Ayet / 17) Karzu'l-Hasene Tefsir kitaplarında yazılanlara göre bu ayet-i kerimedeki Karzu'l-Hasene'den maksat; Allah yolunda infak etmektir. [8] Tefsir-i Tesnim, Karzu'l-Hasene'yi Kuran kültürü ve terimi açısından şöyle açıklamaktadır; İnsanın her hayır işi, Allah rızası için yapması, ibadet olabilir, infak olabilir yâda umuma faydalı bir iş olabilir. Öyleyse bu tanım, Fıkhi anlamda ki Karzu'l-Hasene'yi de kapsayacaktır. Bu tefsir kitabının açıklamalarına göre; Allah ‘‘hayırlı bir iş Allah katında muhafaza ediliyor'' diyeceğine, hayır işin kat-kat artacağını söylüyor. Bunu anlatabilmek için de Karzu'l-Hasene sözcüğünden istifade ediyor. Karzu'l-Hasene de verilen borç, sahibine geri verilmek üzere muhafaza edilmektedir. [9] Fazilet ve Özelliklikleri Allah Resulünden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Her kim Teğabün Suresi'ni okursa, ani ölümlerden âmânda olur. [10] İmam Sadık'tan (a.s) da şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim farz namazlarda Teğabün Suresi'ni okursa, Teğabün Suresi kıyamet günü ona şefaat edecektir. Kıyamet günü adil bir şahit gibi Allah katında Teğabün Suresi'ni okuyan şahsa, şahitlik edecektir ve Teğabün Suresi'ni okuyan şahsı, cennete dâhil edene kadar ondan ayrılmayacaktır. [11] İmam Bakır'dan (a.s) ş

sad bu allah neden kur bak emir bunu kerim kuran sesli evrensel suresi ayet fitne medeni tefsir hasan basri kur'an kerim'de
HABERTURK.COM
Şifa Duası

HABERTURK.COM

Play Episode Listen Later Sep 29, 2022 9:59


Sağlık, her şeyin başında gelir. Olası sağlık problemlerinde, doktora başvurulduktan sonra Yüce Allah'a sığınılır. Bir an önce derman bulmak için Kur'an-ı Kerim'de yer alan şifa duası ve hastalıktan kurtulma ayetleri ile Allah'a dua edilir. Bilind...

Hizmetten
“El-pençe divan durma”nın bir manası vardır" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 28, 2022 4:11


Bu video 23/10/2016 tarihinde yayınlanan " İRTİDAT, DİN ŞÛRASI (!) VE HİZMET HAREKETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Ezher Üniversitesi'nde “Sonsuz Nur”u Ders Kitabı Olarak Okutan Âlimin Hizmet Hakkındaki Çarpıtmalara Dair Verdiği Bir Misal Fethi Hicâzî, büyük Arap âlimi, birilerinin hakkında tenkitler hazırladığı “en-Nuru'l-Hâlid”i (Sonsuz Nur kitabını) Ezher Üniversitesi'nde ders olarak takrir ediyormuş. Geçen gün, onu eline alarak veya onların çıkardıkları şeyleri eline alarak, bir kısım densiz insanların uydurma ortaya attıkları, sizin hakkınızda söylenen nâ-sezâ, nâ-becâ şeylere cevap veriyor. Bir yabancı.. bilen, kitap okuyan birisi.. kitâbî, kitaptan haberi olan birisi.. okuduğu şeyleri sırtında “şey” gibi taşımış değil; okumuş, okuduğunu anlamış ve “Elimden bırakmıyorum!” demiş. Orada hoş bir misal verdi: Dedi ki: Böyle cümleleri sağından-solundan keser, biçer, yarısını söyler, yarısını söylemezseniz şayet, kendiniz komik duruma düşersiniz. Mesela, Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor: فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ “Yuf olsun, veyl olsun o namaz kılanlara!..” (Mâûn, 107/4) Şimdi meseleyi burada bıraktığınız zaman, “Namaz kılanlara veyl olsun!” Ama arkasını kesiyorsunuz. Devamında الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلاَتِهِمْ سَاهُونَ الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ “Namazlarını, namaz gibi kılmıyorlar; sehv ile, gafletle, uyuyarak, aradan çıkarma nev'inden, âlem görsün diye… İşte yuf olsun bunlara, veyl olsun bunlara; Cehennemin en derin deresi mekan olsun bunlara!..” (Mâûn, 107/5-6) deniyor. Bir sözü, bir cümleyi başından sonundan bir parça kopardığınızda aynı şey olur. Türk toplumunda yaygınca benzer bir vakıa vardır; bir hadise, bütün âlemin vird-i zebanıdır: Bir laubaliye demişler ki, “Niye namaz kılmıyorsun?!.” Cevap vermiş: “Ee niye kılayım ki?!. Cenâb-ı Hak, Kur'an'da buyuruyor ki: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَقْرَبُوا الصَّلاَةَ “Ey iman edenler, zinhar, namaza yaklaşmayın!..” (Nisâ, 4/43) (Efendim, bir de “len” ile deseydi, لَنْ تَقْرَبُوا الصَّلاَةَ “Asla, zinhar, ebediyyü'l-ebed namaza yaklaşmayın!”) “Ee onun gerisi de var!” diyorlar: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَقْرَبُوا الصَّلاَةَ وَأَنْتُمْ سُكَارَى حَتَّى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّى تَغْتَسِلُوا “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye, cünüp iken de -yoldan geçmeniz dışında- gusledinceye kadar mescide yaklaşmayın.” (Nisâ, 4/43) Aklınız başınızda değilse, sarhoş iseniz, kendinizi uyuşturmuş iseniz, namaza öyle yaklaşmayın! Namaz, Allah'a karşı şuurun remzi bir ibadettir. Namazlaşarak yapıldığı zaman ibadet olur. “El-pençe divan durma”nın bir manası vardır; “rükû”nun bir manası vardır; “kavme”nin bir manası vardır; “secde”ye kapanmanın bir manası, “ka'de”nin bir manası, “teşehhüd”ün bir manası vardır.. ve “teşehhüd”le âdetâ bir insan, namazını, miracın noktalanması gibi noktalar. “Namaz, mü'minin miracıdır, nurudur / Sefine-i dini, namaz yürütür.” İşte böyle… “Namazı öyle bil ki, o, mü'minin miracıdır!” diyor İmam Rabbânî Hazretleri. Ama لاَ تَقْرَبُوا الصَّلاَةَ deyince, “Ee gerisi yok mu bunun?!” diyorlar, وَأَنْتُمْ سُكَارَى ve devamını hatırlatıyorlar; o zaman laubali adam, “Hafız değilim!” diyor.

HABERTURK.COM
Şifa Duası

HABERTURK.COM

Play Episode Listen Later Sep 17, 2022 9:59


Sağlık, her şeyin başında gelir. Olası sağlık problemlerinde, doktora başvurulduktan sonra Yüce Allah'a sığınılır. Bir an önce derman bulmak için Kur'an-ı Kerim'de yer alan şifa duası ve hastalıktan kurtulma ayetleri ile Allah'a dua edilir. Bilind...

Hizmetten
“Yalana evet demeyin!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 17, 2022 4:41


Bu video 06/11/2016 tarihinde yayınlanan " DEFİNEYE MÂLİK VİRÂNELER VE ÇAĞIN GARABETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah'a kurbetin yolu kendi uzaklığımızı aşmamızdan geçer. Kudsî hadis olarak rivayet edilen bir mübarek söz: “Ey insanoğlu! Nefsini bilen Beni bilir. Beni bilen, Beni arar. Beni arayan, mutlaka Beni bulur. Ve Beni bulan, bütün arzularına ve dahasına nâil olur. Nâil olur ve Benden başkasını Bana tercih etmez!” Evet, hadis-i kudsî diye rivayet ediliyor; hadîs-i kudsî diye. Kur'an-ı Kerim'de bu meseleyi te'yid eden hususlar var; mesele pozitif yanıyla ele alınarak veya negatif yanıyla ele alınarak. Ezcümle, نَسُوا اللهَ فَأَنْسَاهُمْ أَنْفُسَهُمْ “Onlar Allah'ı unuttukları için, Allah da öz canlarını kendilerine unutturdu.” (Haşir, 59/19) Onlar, Allah'ı unuttular, göz ardı ettiler; Allah da onlara, unutma mukabelesinde bulundu. Buna “mukabele” denir, belagat ilmine göre; “müşâkele” de diyebilirsiniz. Onlar nasıl O'nu unuttular, O da öyle bir mukabelede bulundu. O'nu bilme, çok önemlidir. O'nu bilmeme, O'ndan kopma demektir; kendi uzaklığımızı hazırlama demektir. O, bize, şah damarından daha yakındır. Cismaniyetimiz, hayvaniyetimiz, beşerî garîzelerimiz ve hevâ-i nefsimiz açısından uzaklığı biz kendimiz icat ediyoruz. Aşmamız gerekli olan da “kendi uzaklığımız”dır. O, yakındır; o Yakın'a (celle celâluhu) yakın olmanın yolu, kendi uzaklığımızı aşmaktan geçer. Kendi uzaklığına takılan ne kadar çok insan var!.. Hüsn-ü zanna binaen, namazını kılan/kaçırmayan, orucunu tutan, hacca giden, yalan söylemeyen, iftira etmeyen, zulümde bulunmayan, irtikâpta bulunmayan, ihtilasta bulunmayan şahıslar hakkında “Bunlar, yakınlıklarını koruyan insanlar!” diye düşünmek lazım. Böyle düşünmek, حُسْنُ الظَّنِّ مِنْ حُسْنِ الْعِبَادَةِ “Hüsn-ü zan sahibi olması, kişinin kulluğunun güzelliğindendir.” fehvasınca, mü'minin hüsn-ü zannının gereğidir ve o en güzel bir ibadettir.

Yeni Şafak Podcast
Hayrettin Karaman - Allah'ın hükmü ve tefrikanın sebebi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Sep 17, 2022 4:05


Kur'an-ı Kerim'de, Allah'ın indirdiği (Peygamberine vahyettiği talimat) ile hükmetmeyenlerin, yani bunlara iman etmeyen ve hayatlarında uygulamayanların zâlim, fâsık ve kâfir oldukları ifade buyurulmuştur. Bu emir yalnızca toplumu ve devleti değil, ferdi de bağlamaktadır; Allah'ın dinini hayatın dışına atan toplum ve devlet, Allah karşısında ne kadar sorumlu ise aynı şeyi yapan fert de o kadar sorumludur. Devlet ve toplum hayatında dinin uygulanmasını talep edenler ve bütün dikkat ve mesailerini bu nokta üzerinde yoğunlaştıranlar kendi nefislerinde, ferdî hayatlarında, diğer insanlarla ilişkilerinde Allah'ın indirdiği ile hükmetmezlerse, devletin ve toplumun Müslüman olması onları kurtarmaz. Allah'ın indirdiği (hükmü ve talimatı) Kur'an-ı Kerim'de ve Sünnet'te yer alarak bize kadar ulaşmıştır ve insanlık yaşadığı müddetçe gelecek nesillere de ulaşacaktır. Ancak bu talimatı asırlar boyu gelip geçmiş bütün insanlar, ilişkiler, nesneler ve olaylara uygulamak istediğimizde

Hizmetten
"Mizanda teraziyi kıracak kadar ağır" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 11, 2022 4:06


Bu video 20/11/2016 tarihinde yayınlanan " YOLDA DÖKÜLENLER VE İNSANÎ DAVRANIŞLAR MANZUMESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dilde Hafif, Terazide Ağır, Rahman Nezdinde Sevimli İki Cümle “Baş-ayak aynı yerde, öper alnı seccâde / İşte insanı kurbete taşıyan cadde.” Rasûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurur: أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فَأَكْثِرُوا الدُّعَاءَ “Kulun Rabbisine en yakın olduğu an secde hâlidir; (secde ettiğinizde) duayı çoğaltın.” Kulluk şuuruyla başınızı yere koyduğunuz zaman, Allah'a kurbet hâsıl olur. İşte o ânı iyi değerlendirmek, Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ve Peygamber Efendimiz'den nakledilen niyazlarla Cenâb-ı Hakk'a yönelmek, ayet ve hadislerde geçmeyen duaları ise kelam-ı nefsî türünden mülahazalara emanet edip kalbin diliyle seslendirmek lazımdır. Hadis-i şerifleri nakleden ve râvî diye anılan zatlar hakkında, hadis rivayetine ehil olup olmadıklarını belirlemeye yönelik gerekli her türlü bilgiyi derleme, koruma ve değerlendirme ilmine “ricâl” de denir. Ricâl okurken görürsünüz: Bazı kimselerin ibadet alanındaki sergüzeştleriyle alakalı durumları ifade edilirken, “Öyle ayakta duruyordu ki, onu görenler ‘Galiba rükûu unuttu!' diyorlardı.” cümlesine yer verilir. Anlıyorsunuz manasını. Rükûa gidince de “Galiba bu adam, kavmeyi (doğrulup dimdik durmayı) unuttu!” falan diyorlar. Kim bilir, orada belki elli defa kelimelerin en güzelini tekrar ediyor. Buhari'nin son hadisidir, sahih, meşhur hadis: كَلِمَتَانِ خَفِيفَتَانِ عَلَى اللِّسَانِ، ثَقِيلَتَانِ فِي الْمِيزَانِ، حَبِيبَتَانِ إِلَى الرَّحْمَنِ: سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ، سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ “İki söz vardır ki, onlar dilde hafîf, mîzanda pek ağır, Rahmân nezdinde de çok sevimlidir. Bunlar: ‘Sübhânallahi ve bihamdihî, sübhânallahi'l-azîm' cümleleridir.”

Hizmetten
"Mizanda teraziyi kıracak kadar ağır" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 10, 2022 4:06


Bu video 20/11/2016 tarihinde yayınlanan " YOLDA DÖKÜLENLER VE İNSANÎ DAVRANIŞLAR MANZUMESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dilde Hafif, Terazide Ağır, Rahman Nezdinde Sevimli İki Cümle “Baş-ayak aynı yerde, öper alnı seccâde / İşte insanı kurbete taşıyan cadde.” Rasûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurur: أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فَأَكْثِرُوا الدُّعَاءَ “Kulun Rabbisine en yakın olduğu an secde hâlidir; (secde ettiğinizde) duayı çoğaltın.” Kulluk şuuruyla başınızı yere koyduğunuz zaman, Allah'a kurbet hâsıl olur. İşte o ânı iyi değerlendirmek, Kur'an-ı Kerim'de zikredilen ve Peygamber Efendimiz'den nakledilen niyazlarla Cenâb-ı Hakk'a yönelmek, ayet ve hadislerde geçmeyen duaları ise kelam-ı nefsî türünden mülahazalara emanet edip kalbin diliyle seslendirmek lazımdır. Hadis-i şerifleri nakleden ve râvî diye anılan zatlar hakkında, hadis rivayetine ehil olup olmadıklarını belirlemeye yönelik gerekli her türlü bilgiyi derleme, koruma ve değerlendirme ilmine “ricâl” de denir. Ricâl okurken görürsünüz: Bazı kimselerin ibadet alanındaki sergüzeştleriyle alakalı durumları ifade edilirken, “Öyle ayakta duruyordu ki, onu görenler ‘Galiba rükûu unuttu!' diyorlardı.” cümlesine yer verilir. Anlıyorsunuz manasını. Rükûa gidince de “Galiba bu adam, kavmeyi (doğrulup dimdik durmayı) unuttu!” falan diyorlar. Kim bilir, orada belki elli defa kelimelerin en güzelini tekrar ediyor. Buhari'nin son hadisidir, sahih, meşhur hadis: كَلِمَتَانِ خَفِيفَتَانِ عَلَى اللِّسَانِ، ثَقِيلَتَانِ فِي الْمِيزَانِ، حَبِيبَتَانِ إِلَى الرَّحْمَنِ: سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ، سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ “İki söz vardır ki, onlar dilde hafîf, mîzanda pek ağır, Rahmân nezdinde de çok sevimlidir. Bunlar: ‘Sübhânallahi ve bihamdihî, sübhânallahi'l-azîm' cümleleridir.”

Hizmetten
Neyi peylemek istiyorsunuz? | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Aug 1, 2022 3:25


Bu video 15/01/2017 tarihinde yayınlanan "KARANLIKLARIN SUİKAST PLANLARI VE HİZMET'E KUMPAS" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Ahdimi yerine getirin ki, Ben de size olan va'dimi yerine getireyim. Ve (kul olduğunuzun ve Benim kudretimin şuuru içinde) yalnızca Ben'den korkun.” Kur'an-ı Kerim'de, إِنَّ اللهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ “Allah, karşılığında kendilerine Cenneti vermek üzere mü'minlerden öz varlıklarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe, 9/111) buyuruluyor. “İştirâ” kelimesi, değişik yerlerde, farklı şekilde kullanılıyor. Kimileri “dalalet”i, sapıklığı, hileyi peyliyor; bir yönüyle, onun müşterisi oluyorlar. Kimilerine de Allah (celle celâluhu) karşılık olarak Cenneti verip onlardan canlarını ve mallarını satın alıyor. Bu ayet-i kerimedeki “Bâ” harfi, “bâ-i mukabele” oluyor. İsterseniz uzak bir ihtimal şart-ı âdî planında “bâ-i sebebiye” de diyebilirsiniz; o takdirde “bu sebeple” manasına gelir. بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ Fakat “sebebiye”den ziyade “mukabele” manası daha uygun görünüyor. Evet, “Allah (celle celâluhu), mü'minlerden nefislerini ve mallarını satın almıştır.” deniyor. Allah'ın onları satın alması demek, insanın, malını, canını, mamelekini, elinde olan her şeyi Allah yolunda harcaması demektir. Adeta, Allah (celle celâluhu) “Siz, şunu Bana verin, Ben de size şunu vereyim!” diyor. Bakara sûre-i celilesinin de hemen başında, İsrailoğulları'na يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ “Ey İsrail Oğulları! Size lütuf buyurduğum nimetimi hatırlayın. Ahdimi yerine getirin ki, Ben de size olan va'dimi yerine getireyim. Ve (kul olduğunuzun ve Benim kudretimin şuuru içinde) yalnızca Ben'den korkun.” (Bakara, 2/40) Burada da bir “mukabele” söz konusu. “Siz, verdiğiniz sözü yerine getirin, Ben de size öyle mukabelede bulunayım; Ben de size verdiğim sözü yerine getireyim!” Siz, bir adım atarsanız, kendi çerçeveniz, kendi darlığınız, kendi iradeniz, kendi gücünüz, kendi kuvvetinize göre bir adım atmış olursunuz. Fakat kime doğru bir adım atıyorsunuz? Kimin yaklaşmasını dileyip O'na çağrıda/davette bulunuyorsunuz? (Bazı şeyleri ifade etmede zorlanıyorum, “saygısızlık olur” diye, teemmül etmeden diyemiyorum.) Neyi peylemek istiyorsunuz?!. Allah'ın rızasını, Rıdvân'ını, Cenneti, ebediyeti peyleme gibi bir şey. Siz, Allah'ın önceden size verdiği şeyleri, yine O'nun yolunda kullanırsanız, Allah (celle celaluhu) da Zâtına muvafık şekilde mukabelede bulunacaktır. Siz kendi darlığınız içinde, imkânlarınız içinde, adımlarınızın vüs'ati içinde bir adım atmış olacaksınız, bir el uzatmış olacaksınız, bir bakışta bulunmuş olacaksınız, bir kulak kabartmış olacaksınız. Fakat Semî', Basîr, Kadîr, Muktedîr, Alîm, Mürîd olan Hazreti Allah, kendi azametine uygun bir kurbet ortaya koyacaktır, öyle bir yakınlık ortaya koyacak, öyle bir mukabelede bulunacaktır.

Hizmetten
Hakiki mü'min kimdir? | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jul 10, 2022 7:11


Canlı kalabilmenin yolu, öncelikle hal ve temsil ile sürekli hakikatlere tercüman olmak, sonra da gerektiğinde dil ile o hal ve temsilin şerhini yapmaya çalışmaktır. Evvelâ: Esasen her mü'min, inandığı şeyleri başkalarına duyurmak, hususiyle temsil ile meşherlerde sergilemek, hâl ile dünya meşherlerinde sergilemek suretiyle, kendini canlı tutar. Ele-âleme hayat nefhettiğiniz sürece canlılığınızı korumuş olursunuz. Mü'minin canlılığını muhafaza etmesi meselesi, esas, etrafa -bir yönüyle- hayat nefhetmesine bağlıdır, İsrâfîl gibi. Bunun heyecanını yaşama… “Benim, canlı kalmam lazım! Her zaman Allah'ı görüyor gibi ibadet yapmam lazım! Allah tarafından görülüyor olma mülahazasıyla asâ gibi iki büklüm yaşamam lazım!” Biraz evvelki mülahazalara bağlı, Allah'a karşı ubudiyeti aradan çıkarma, -efendim- sonra sıvışıp gitme şeklinde değil. “Keşke hiç bitmese, şu öğlen hiç bitmese!” Hadis-i şerifte buyurmuyor mu? “Kalbi, camiye muallak olan insan!” Öğleni kılıyor, “İkindi ne zaman gelecek? Ben, yeni bir irtibatla, salat-ı vüstâ ile bir irtibat daha tesis edeyim?!.” Dünya işlerine gidiyor; idareci ise, idaresinin başına gidiyor, masasının başına oturuyor ama kalbi, cami için çarpıyor: “Bir ezan okunsa da, yeniden, ezan ile bir konsantrasyona geçsem; bir kamet okunsa, yeni bir konsantrasyona geçsem; bir sünnet kılsam, bir kat daha konsantrasyonumu artırsam; bir farza dursam, Allah ile tam münasebete geçsem de bir kere daha o tadı tatsam!..” Öyle… Şimdi herkese bu duyguyu, bir yönüyle duyurma… Arz ettiğim gibi, meşher-i âlem çarşısında, memerr-i âlem çarşısında (âlemin gezip dolaştığı çarşıda) hâl ile, temsil ile sergileme… Halin/temsilin -bir yönüyle- net anlaşılmadığı yerlerde -esası odur- kavli devreye sokma… Yani “Niye bu insanlar, bu kadar ince?!. Neden gözler kontrol altında?!. Neden kulaklar, mesmû olmaması gerekli olan şeylere karşı kapalı?!. Neden dil, hep konuşulması gerekli olan şeyleri konuşuyor?!. Neden sükût, tefekkür; konuşma, hikmet?!.” Bu hususlarda, el-âleme, o temsilin dilinden anlamayan, hâlin dilinden anlamayanlara, sen, “İşte şunun için!” diyeceksin. Şimdi bu, esas o vazifeyi yapan, o misyonu edâ eden, o işin mücâhidi diyeyim, o işin mücâhedecisi olan o insanın canlı kalması adına, hep dipdiri kalması adına çok önemli bir faktör. #hocaefendi​ #fethullahgulen​ #mizan​ Bu video 19/02/2017 tarihinde yayınlanan "DERİN VE CANLI MÜSLÜMANLIK" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İkincisi: O mesaj size sunulmuş ve dünyanın her yerine o meseleyi ulaştırma, bir sorumluluk şeklinde size yüklenmiş mi, yüklenmemiş mi? Diyor mu, demiyor mu İnsanlığın İftihar Tablosu, sallallâhu aleyhi ve sellem: “Benim adım, Güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır!” Ve bu ümmet, mübarek ümmet, Kur'an-ı Kerim'de takdir edilirken, Siz, insanların iyiliğine olarak ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Usulünce iyilik, doğruluk ve güzelliği teşvik edip yayar, kötülük, yanlışlık ve çirkinliğin önünü almaya çalışırsınız; elbette Allah'a inanıyor (ve bunu da zaten inancınızdan dolayı ve onun gereği olarak yapıyorsunuz).” (Âl-i Imrân, 3/110) Evet… Münafıklar, kendilerine ait hususlarla anlatıldıktan sonra, mü'minlere gelince, onlar, bu evsafla anlatılıyorlar. Kaç yerde, hakkı/hakikati anlatma ve aynı zamanda münkerâttan insanları vazgeçirme meselesi, ciddî bir sorumluluk şeklinde, inanan insanlara birer vazife olarak tahmil ediliyor. Bu sorumluluğu yerine getireceksiniz. Bu, bir esas; bunlar, usûl. Ama bu mevzuda üsluba gelince, onu da o müctehidlerin o mevzuda ortaya koydukları temel disiplinlerle, her çağda gelen müceddidlerin ortaya koydukları disiplinlerle belirleyeceksiniz. Böylece siz, usulü, esası, “üslub”a fedâ etmeyeceksiniz. Usûlü/esası, deldirmeyeceksiniz, üslup hatasıyla. O da ayrı bir mesele. Ortak akla müracaat edeceksiniz; “Şöyle bir mesele var fakat insanların tepkisine de sebebiyet verebilir; ben bu meseleyi nasıl diyeyim, nasıl edeyim?!.” diyeceksiniz.

Yeni Şafak Podcast
Hasan Öztürk - Erdoğan: “15 Temmuz'un HTS kayıtları çıktığında kel görünecek”

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 30, 2022 5:50


Biz vatanımızda yokken olanlara dair kısa bir Z Raporu yazmayı uygun gördük. Zira, tam 7 günde Türkiye'de yaşananlar İskandinav ülkelerinde 7 yılda yaşanmayacak kadar yoğun. Bizim ülkemizin bir günü, birçok ülkenin yıllarından daha uzun ve daha yoğun. Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de diyor ya, “50 bin yıllık bir gün”, onun gibi bir başka memleket için yıllarca yaşanmayacak hadiseler Türkiye'de bir günde yaşanıyor. Zaman Türkiye'de başka türlü, Türkiye dışında başka türlü akıyor. KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER YAFTALAMAKTA

MyMecra Podcast
Şeytan da İnsanı Cennete Götürür - B55 - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Mar 23, 2022 19:07


Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de "Mağaraya Sığınan 3 Arkadaş" hikayesini anlatıyor. Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta darlık zamanında olduğu gibi genişlik zamanında da Rabb'ini anması gerektiğini bilenler... Sadece bilmem yeter mi? Yetmez. Bunun da hakkını verenler... Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam bir Hadis-i Şerif'lerinde buyuruyor ki; Genişlik zamanlarınızda yani rahat olduğunuz, keyfinizin gıcır olduğu her şeyin tamam olduğu, oh dediğiniz zamanlarda Allah'ı zikredin, Allah'ı anın. O anından kasıt nedir acaba? Namazınızı kılın, orucunuzu tutun, zekatınızı verin, tesbihatınızı yapın, emredilenleri yapın, Hakk'ı zikredin ki darlık zamanınızda da Allah sizi ansın. Allah kulunu nasıl anar? İşte dara düştüğü vakit imdadına yetişmesi Allah'ın kulunu anmasıdır. Bi' sıkıntısı, bi' haceti olupta el açtığında Mevla'nın onu lutfedivermesi Allah'ın kulunu anmasıdır. Allah'ta kulunu anar. "Siz beni anın ki bende sizi anayım!" Ayet-i Celile'si belki birazcıkta buna işaret etmektedir. Resul-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v) bir gün Sahabe-i Kiram Efedilerimiz ile otururken onlara bir menkıbe anlatıyor... Hani bazen kıssalardan örnek verdiğinizde, menakıbtan bir şey anlattığınızda bazı bu işi çok bilmeyenler dönerler ve şöyle derler; ya kardeşim hep mi kıssa, hep mi menkıbe bu ne böyle! Menkıbe dini, kıssa dini falan... Bu hoş bir yaklaşım değildir. Şundan dolayı değildir; Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de menkıbe anlatmaktadır, kıssa anlatmaktadır. Hz. Yusuf'unu anlatır, Hz. Musa'sını anlatır, Hz. İbrahim'ini anlatır... Şöyle kabaca bir hesapla baktığınız vakit belki Kur'an-ı Kerim'in %70'i kıssalardan oluşmaktadır. Dolayısıyla kıssa anlatan birisi Allah-u Teala'nın Kur'an-ı Mübin'inde yaptığını yapmaktadır. Ve Resul-ü Ekrem Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam zaman zaman Sahabe-i Kiram Efedilerimize zaman zaman bir kıssa ile bir menkıbe ile geçmiş ümmetlerden birinin başına gelen bir iş ile bir doğruyu tarif eder. Bu da şu demektir; Kıssa anlatan birisi sadece Allah-u Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de yaptığını değil aynı zamanda Resul-ü Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) yaptığı bir şeyi de yapmaktadır... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Var Olma Lüksü - V.O.L.
Dinler Ölüm Korkusunu Yenmek İçin Gerekli Midir? Ölüm Olgusu ve Ölümün Sosyolojik Etkileri | Türkçe Podcast

Var Olma Lüksü - V.O.L.

Play Episode Listen Later Jan 4, 2022 4:17


Din yapısı içinde de insan hayatında yerini bulan ölüm kavramı ilahi olarak adlandırılandinler için bir yok oluş veya son değil, yeni bir hayata açılan bir geçiş evresi mahiyetindedir. Bubağlamda İslam dini incelendiğinde de gerek bu dinin kutsal kitabı olan Kur'an – ı Kerim'de vegerekse Hz. Muhammed'in sözlerinde ölümün varlığının ve farklı bir aleme açılan bir kapıolduğunun sıkça işlendiğini görmek mümkündür. İnsan ve toplum yapısı açısından her dönemdevarlığı kabul edilen ölümün, içerik itibariyle olumsuz bir durum olarak karşılansa da, toplumsalanlamda birlik, bütünlük sağlama gibi işlevleri de olduğu görülmektedir. Özellikle ölen kişinin ardından yapılan uygulamalarda görülen bu durum normal veya normal dışı ölümlerde de ortayaçıkmakta ve toplumsal dayanışmanın sağlandığı bir yapı kazanmaktadır. Kaynak: Cem Zafer. (2019). Ölüm Olgusu ve Ölümün Sosyolojik Etkileri. Munzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 8(15), 64-82. Seslendiren: Amanov Shamsaddin (Duyuru: bu podcast kâr amacı gütmeyen içerikdir) Tags: psikoloji, felsefe, felsefeye giriş, türkçe podcast, turkce podcast, podcast türkiye, spotify türkçe, entelektüel içerikler, bilim, felsefe, sanat, var olma lüksü, VOL podcast, chartable turkey, turkey podcast chart, turkey podcast ranking, Amanov, Amanov Shamsaddin, Shamsaddin Amanov, kişilik gelişimi, kişisel gelişim, self-improvement, podcast show, sesli kitap, pdf kitap, ücretsiz sesli, dergipark, dinler gerekli midir, ateizm, ölüm korkusunu yenmek, irvin d. yalom, yeni podcast, ilahi, yok öyle kararlı şeyler, en iyi türkçe podcast, podcast olma, olma podcast, felsefenin kısa tarihi, sesli sözlük, podcast name generator, leblebi tozu, insancıl kitap, dergipark, komünist manifesto, sigmund freud kitapları, o tarz mı podcast, podcast türkçesi, jean paul sartre kitapları, felsefi sözler, podcast ekşi, ömer seyfettin kitapları, albert camus kitapları, en iyi podcastler, karl marx kitapları, homo faber, ivan ilyiçin ölümü, podcast öneri, podcast önerileri, harry potter kitap, kapital kitap, podcast önerileri ekşi, podcast nedir ekşi, filozof kitapları, Dilozof, Flu TV, Barış Özcan ile 111 Hz Podbee Media, Yalın Alpay, Avangart, omnibus emrah safa gürkan, entelektüel youtube kanalı, entelektüel podcast kanalı, podcast nasıl yapılır, felsefe kitapları, felsefe akım, felsefe din, felsefe bilim, felsefe nedir kısaca, felsefe soruları, antalya terapi psikiyatri, merdiven altı terapi podcast, immanuel kant kitapları, benliğini arayan çocuk, freud kitapları, odadaki fil podcast, sokratesin savunması, schopenhauer kitapları, sartre,edgar allan poe kitapları, cinsellik podcast, evrim teorisi, kısa hikayeler, şiir sevdalıları, ücretsiz podcast, organik beyinler podcast, oto.didakt | Ozlem Dinc, Klişel Gelişim - Kişisel Gelişim Klişeleri, Spiritüeller, Psikolog Tülay Kök, Psikoloji Sohbetleri, Flapstars, LARA'YLA Farkında ve Şefkatli Sohbetler, Hayat Okulu, Sınav Hattı, Reddit Zone, Kendine İyi Davran, Beyhan Budak podcast, Fularsız Entellik, Nilay Örnek, Storytel podcast, Biraz Konuşabilir miyiz?, Post-Truth Masallar, Binbir Gece Masalları, Podbee Media, Film Koması, En iyi 10 Türkçe podcast - Hürriyet, Türkçe Podcast - Google VOL, Hem Öğretici Hem Eğlenceli Türkçe Podcast, Podcast internetsiz çalışır mı?, Şu Anda En Popüler 100 Podcast – Türkiye – Podtail, Turkpodcast, Podcast nereden dinlenir?, Podcast nasıl yüklenir? yabancı podcast önerileri, podcast isim önerileri, Onedio Podcast, En Çok Dinlediğim 5 Türkçe Podcast | Podcast Önerileri, Keşfedilmesi Gereken Türkçe Podcast Önerileri, Podcast'ler Nereden Dinleniyor, En İyi Türkçe Podcast Yayınları, Faydasızlar - Türkçe Podcast, Bi' Gidene Soralım | Türkçe Podcast, Yarı Cahil Türkçe Podcast, Virgin Radio - Mesut Süre ile Rabarba, Medyascope Podcast, Mitolojik İnciler, ASKHOES, Biyografik Bilim, The Bırtcast, Unicornun Gozuyle, Cetin Cetintas, Can Çiftçi Can'landınız, Metro FM - Aragaz, Unsal Unlu --- Send in a voice message: https://anchor.fm/amanov-shamsaddin/message

Hizmetten
Çile kahramanları | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 22, 2021 4:35


#hocaefendi​ #fethullahgulen​ #mizan​ Bu video 09/07/2017 tarihinde yayınlanan "MUKADDES ÇİLE NÖBETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Çile kahramanlarının merkezini enbiyâ-i ızâm tutar; sağ ve sol cenahlarda ise asfiyâ ve evliya yerlerini alırlar. Evet, çekme mevzuu; enbiyâ-ı ızâm çekiyor. Ama Rasûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz, o en büyüklerin, Ulû'l-azim peygamberlerin en son çekeni. Ulû'l-azim peygamberlerin ilki -böyle biliyoruz- Hazreti Nuh (aleyhisselam). Kur'an, kronolojik sıralarken, o sıraya göre meseleyi takdim buyuruyor, “sunuyor” diyebilirsiniz. Evet, taşa tutulmuş o da; hatta menkıbelerde -Kur'an-ı Kerim'de o mesele yok da- bazen ip bağlamış, sürüklemişler. Sürekli kapıların tokmağına dokunmuş; لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، نُوحٌ نَجِيُّ اللهِ mı, رَسُولُ اللهِ mı, نَبِيُّ اللهِ mı demiş? Misyonunun gereği diyeceği şeyi demiş. Fakat her deyişinde, her edişinde, vahşice bir mukabele ile karşılaşmış.

bu ul kur evet fakat kerim tamam ekrem kahramanlar fethullah g efendimiz kur'an kerim'de
MyMecra Podcast
Allah Kimleri Sever? - B37 - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Nov 2, 2021 19:16


Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde dostluğu anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları söyledi; Efendim, Kemal-i hürmet ve muhabbetle arz-ı selam eyleriz. Sevgili dostlar... deyince dost nedir diye aklıma geliverdi... Veysel'e de rahmet olsun; Benim sadık yarim kara topraktır da hep dostluk işlenir... Çağırıram dost dost... Niyaz-i Mısri'de de vardır... Dost Farsça bir kelime. Arapça karşılığı aşağı yukarı Halil. Tabi Hazreti İbrahim'in (a.s) lakabı, daha doğrusu sıfatının izahı, halinin izahı bir kelime. Resulullah Hazretlerinin halinin izahı da Habib yani sevgili... Ha, bir takım kendini bilmezler Kur'an-ı Kerim'de Habibullah ifadesi yok diye Resulullah'a Habibullah demek caiz değildir filan gibilerinden ne diyim ipe sapa gelmez deyip geçiştireyim... öyle diyenler, öyle diyen beyinsizler var. Halbuki Kur'an-ı Kerim'in özellikle ayetlerin sonunda daha fazla geçer; Allah, ikram edenleri sever, cömertleri sever, kendisine tevekkül edenleri sever... gibi Allah'ın sevdiği şeyler bir çok ayette var. Keza kafiri sevmez, münafığı sevmez, cimriyi sevmez, kaba saba hareket edip gönül kıranları sevmez gibi... Yuhibbu veya Layuhibbu ile bir çok sıfatları Kur'an-ı Kerim'de görüyoruz. Bu sıfatların içinde Allah'ın sevmez dediği hiç bir sıfat ve hal Resulullah Efendimizde yok. Severim dediği her türlü sıfat ve hal de Resulullah Efendimizde var. Ona Habib demeyeceğiz de kime diyeceğiz?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Kur'an Mealleri
42. ŞÛRÂ (حمعسق) suresi (Arapça: سورة الشوری), Hasan Basri Çantay KHMK sesli meali Kur'an 

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Oct 30, 2021 16:37


 (Arapça: سورة الشوری) adını, 38. ayette geçen "Şura" kelimesinden almıştır. Şura kelimesi, müşavere etmek ve danışmak anlamlarına gelir. 53 ayetten oluşan sure, Mekke'de, Fussilet Suresi'nden sonra inmiştir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 42, iniş tarihi bakımından ise 62. suredir. “Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.(38)” Surenin bir diğer adı “ha-mim-ayn-sin-kaf”tır, zira bu mukatta harflerle başlamıştır (1 ve 2. Ayetler). Mukatta harflerle başlayan yirmi üçüncü suredir. Havamim surelerinin ise üçüncüsüdür. Ayet sayısı Kufe karilerine göre 53, bir grup başka kariye göre 50 ve başka bir grup kariye göre ise 56'dır, ancak birinci görüş daha meşhurdur. Mushaf'ta 42., nüzul sırasınds ise 62. suredir. Sure Mekke'de nazil oldu. Şura Suresi'nin iniş tarihi, Miraç'tan sonra ve Efendimiz'in (s.a.) Medine'ye Hicretinden kısa bir süre öncedir. Sure Mekkidir, ancak surenin 23-26 ve yine aynı şekilde 38,39 ve 40. Ayet-i kerimeleri Medenidir.Sure, 860 kelime ve 3521 harften oluşmaktadır.  Mesani surelerden ve bir hizipten biraz büyüktür. Allah Resulüne (s.a.a) vahyin nazil olması ve insanları Allah'a davet etme konusunda istikamet tavsiye edilmesi, semavi dinlerin vahdeti, Allah dininde anlaşmazlık ve ikilikten uzak durulması, başkalarının sürçmeleri durumunda af ve bağışta bulunulması, öfke ve sinirlere hâkim olunması, tevhit, mead, tövbe konuları, Allah'ın tövbeleri kabul edeceği ve Allah'ın salih kullar ve müminlere karşı lütuf ve rahmeti gibi ahlaki konularındandır Meşhur ayetleri Meveddet Ayeti ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ İşte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfâtını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir. (Şura Suresi / 23) Bu ayette Allah, Efendimiz'e (s.a.) şöyle buyurmaktadır: De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir. Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde Peygamber Efendimiz (s.a.a) tebliğine karşılık, hiçbir ücret talep etmemiştir, ancak risalet ve tebliğ ücreti olarak davetini kabul etmelerini vurgulamıştır. Ancak bu surede Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) risalet ve tebliğine karşılık, ücret tayin etmiştir. Diğer ayetleri de dikkate alacak olursak, bu ayet-i kerimenin de diğer ayetler gibi daveti kabul ve risalet doğrultusunda olduğunu anlayabiliriz. Başka bir deyimle istisna, istisnâ-i muttasıl değil, aksine istisnâ-i munkatı'dır.  Bazıları, Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliği döneminde, Mekke ahalisinin şöyle söylediğine inanmaktadır: Muhammed, sanki peygamberliğine karşı ücret istemektedir. Bu sözlerin ardından, Allah Teâlâ bu ayet-i kerimeyi nazil etti.  İmam Seccad (a.s) hakkında şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Kerbela vakıasından sonra, İmam Zeynelabidin'i (a.s) Şam'a götürdüklerinde, Şamlı bir adam İmam Seccad'a (a.s) şöyle söyledi: Allah'a şükürler olsun ki Rabbim sizi biçare etti. İmam Seccad (a.s) Şamlı adama, Şura Suresi 23. Ayet-i kerimeyi okuyarak, şu şekilde cevap verdi: el-Kurba (القربی) ‘‘yakınlar'' biziz Meşveret Ayeti 38 وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ Ve Rablerinin dâvetine icâbet edenlere ve namaz kılanlara ve işlerini, aralarında danışarak yapanlara ve onları rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını ayırıp yoksulları doyuranlara, hayra harcayanlara. (Şura Suresi / 38)Bu ayet-i kerime, müminlerin bazı sıfatlarına işaret etmektedir: Namaz ikame etmek, işlerinde meşveret etmek (danışmak) ve rızıklarından infak etmek. Ayet-i kerimede ki «و أمرهم شوری بینهم

bu allah muhammed kur yine arap onlar kerim namaz sesli sizden mekke suresi ayet kurba efendimiz hasan basri kur'an kerim'de rabbim mekke'de
MyMecra Podcast
Sahabeler Peygamberimizi Nasıl Sevdiler? - B33 - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Oct 14, 2021 20:15


Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde Peygamberimizin inceliğini, Tevhid dini islamı ve Sahabe-i Kiram efendilerimizi anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Şöyle bir sohbet edelim mi ne dersiniz? Diyeceksiniz ki biz size cevap veremiyoruz ki neden soruyorsunuz bunu? Cevap veriyorsunuz sevgili dostlar, veriyorsunuz... Nasıl cevap veriyorsunuz? Programı takip ederek çünkü ben o teknik işlere pek fazla akıl erdiremem daha doğrusu sevmediğim için akıl erdirmeyi istemem. Her şeyi ehli yapsın... Takip ediliyor yani söylediklerimizi dinlemeye layık buluyorsunuz bunun için hem teşekkür ediyorum hem de bu yakınlıktan dolayı ben de doğrusu çok rahat ediyorum. Aramızdaki ilişki netice itibari ile muhabbet ilişkisi... Hep arz ediyorum, muhabbet sohbet demek değil ama sohbet denilen yüce kurum birbirine muhabbeti olanlar arasında yapılır. Ötekilerin konuşmalarına yani birbirine muhabbeti olmayanların konuşmalarına sohbet denmez. Ders denir, konferans denir, daha ileri gidince münakaşa, münazara, kavga denir. Onun için sizin, benim sualime müspet cevap verdiğinizi kabul ederek şu bahsi konuşalım... Malum, tevhid dini olan islam kul bazında bir kişi ile başlamıştır. Tabi islam yanlış oldu Muhammedilik diyelim ona. Çünkü islam hazreti adem ile başlamıştır. Kur'an-ı Kerim'de havarilerin, bir çok Peygamberin ene evvelül müslimin, nahnül müslimin gibi ifadelerle müslüman olduklarının ifade edildiği ayet-i kerimeler var ama Muhammedilik ondan önce yoktu müslümanlar Hz. Muhammed (s.a.v) ile başladı... Böyle düşünenler var maalesef bunlar ayet-i kerimeleri bile anlamıyorlar. Hasılı, Muhammedilik bir kişi ile başladı, tevhid ile... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Yeni Şafak Podcast
FARUK BEŞER - Kur'an-ı Kerim'de adı geçen Samirî, gerçekten olağanüstü birisi miydi?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Oct 14, 2021 5:24


Geçenlerde Ömer Lekesiz ve arkasından Mehmet Göktaş Samirî kıssasının farklı iki yönüne işaret ettiler. Ömer Lekesiz meselenin sanatla ilginç bir alakasını kurdu ve sanatın suiistimal edildiğinde saptırıcı olabileceğine işaret etti. Mehmet Göktaş da Samirî'nin Hz. Musa ile beraberliğine ve bunca mucizeyi görmesine rağmen iman etmemesini, imanın ilahi inayetle alakasıyla ilişkilendirdi. Kısaca Firavun'un yanında Âsiye iman edebilir de Musa'nın (sa) yanında Samirî iman etmeyebilir. İkisi de güzel tespitlerdi.

ge hz faruk kerim mehmet g kur'an kerim'de birisi
Hizmetten
Başağa yürüyün! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 29, 2021 6:37


#hocaefendi​ #fethullahgulen​ #mizan​ Bu video 20/08/2017 tarihinde yayınlanan "EN FAZİLETLİ İBADETLERDEN: “İNTİZÂR-I FEREC”" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://herkul.org/bamteli/bamteli-en... İbadetlerin belki en faziletlilerindendir, intizâr-ı ferec.” Bir hazf-ı icaz var burada; yani, belki ibadetlerin en faziletlilerinden bir tanesi de “intizâr-ı ferec”dir. Kuyuya düşmekten, balık tarafından yutulmaktan, arkada Firavun ordularıyla karşı karşıya kalmaktan, kırk haramîlerin gelip sizi hac yolunda soymalarından… Bütün bunlardan sıyrılma adına -esasen- bir beklentiye girme, “intizâr”. Sarf iştikaklarına göre “intizâr” kelimesi, “ifti'âl” babından gelir. İfti'âl babı, mutavaat içindir; bir yönüyle “nazara / n-z-r” kelimesinden geliyor bu. Bakacaksınız, fakat o bakmayı/beklemeyi -esas- tabiatınıza mal edecek, tabiatınızın derinliği haline getireceksiniz. Öyle ki sürekli bir intizâr içinde, bir bekleme içinde, bir bakma içinde olacaksınız. Kur'an-ı Kerim'de değişik ayetlerde böyle bir intizâr nazara veriliyor; mesela وَانْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ “O halde bekleyin bakalım netice nasıl tezahür edecek; nitekim biz de beklemekteyiz.” (Hûd, 11/122) deniyor. Evet, siz bakın, bekleyin, intizâr edin; biz de intizâr ediyoruz!.. Evet, “İntizâr-ı ferec, ibadetlerin en faziletlilerindendir!” Şimdi meseleyi bu çerçevede ele aldığımız zaman, şu anda Müslümanların, İslam dünyasındaki bütün Müslümanların, maruz kaldıkları musibetler var. Sizleri de onlardan ayrı düşünmek doğru değil, sizin de maruz kaldığınız şeyler var. Kuyu dibine atılma gibi şeyler var. Farkı yok esasen… Balık tarafından yutulma gibi şeyler var. Karşıda bir deniz, arkada deniz gibi bir düşman durumuna maruz kalma gibi şeyler var. Bütün bunlar karşısında o beklemeyi, o gözetlemeyi tabiatınızın derinliği yaparak, onu içtenleştirmek -yalın Türkçe ile, içtenleştirmek- suretiyle hep oturup kalkıp onu vird-i zebân etme: “Allah'ım, Sen kadın-erkek bütün kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı ve sevdiklerimizi salıverirsen, bizim o mevzuda yapacağımız her şeyden, başkalarının serbest bırakmasından bizi müstağni kılmış olursun. Sen yap Allah'ım!..”

bu allah bal kar bir kur fark evet kerim tamam fethullah g sizleri sarf kur'an kerim'de
Kur'an Mealleri
39.Zümer Suresi (Arapça: سورة الزمر) Guraf suresi Hasan Basri Çantay KHMK sesli meali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Sep 15, 2021 37:35


Zümer Suresi (Arapça: سورة الزمر) adını 71 ve 73. âyet-i kerimelerde geçen "Zümer" kelimesinden almıştır. "Zümer", zümreler, gruplar anlamına gelmektedir. Bu sureye "Guraf" da denilmektedir. "Oda ve köşk" manasına gelen bu kelime, surenin 20. ayetinde geçmektedir. Sure, 75 ayettir.Mekke döneminin ortalarında, Sebe Suresi'nden sonra inmiştir. Allah'ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. ayetten itibaren, üç veya yedi ayetin, Medine döneminde indiği yönünde rivayetler bulunmaktadır. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 39, iniş tarihine göre ise 59. suredir. Tanıtım Zümer kelimesi, (Gruplar) Kur'an'da her ikisi de bu surede olmak üzere iki kez geçmiştir (71. ve 73. Ayetlerde). Bu ayetler cennetliklerin, cennete götürülmesine ve cehennemliklerin ise cehenneme sürülmesine değinmektedir. Surenin bir diğer adı ise oda, köşk ve stant anlamına gelen “Guraf”tır. Bu kelime, iki kez bu surenin 20. Ayetinde geçmiştir. Buradaki maksat, cennetteki köşk anlamındadır. Surenin bir diğer adı “Suretü'l-Arap”tır. Zira surenin 28. Ayetinde, Kur'an; Arap sıfatıyla vasıflandırılmıştır.[1] İçeriği Ayet sayısı 75, bazı karilere göre 73 ve başka bir grup kariye göre ise 72'dir, ancak birinci görüş daha doğrudur. Kelime sayısı 1.180, harf sayısı ise 4.871'dir. Mushaf'taki resmi sıralamaya göre otuz dokuzuncu,[2] iniş sırasına göre ise elli dokuzuncu suredir. Sure, Mekke'de nazil olmuştur. Hacim olarak, mesani surelerden ve yarım cüz kadardır.[3] Bu sure'de; Tevhidin eserleri, Allah'ın çocuk edinmekten tenzih edilmesi, halisçe ibadet edilmesi, insanların ihtiyaç ve ıstırar durumunda Allah'a yöneldiği, ancak genişliğe ve huzura çıkıldığında gaflete düşüldüğü, mead ve yeniden dirilme olayı, kıyametteki mümin ve kâfirlerin durumları, akıl edenlerle akıl etmeyenlerin bir olmadığı gibi konulara temas edilmiştir. [4] Tefsir خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ Üç karanlık içinde yaratıştan yaratışa düşürür (Zümer Suresi / 6) Üç Karanlıktan Maksat: Allame Tabatabai, el-Mizan Tefsirinde [6] Ayetullah Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune'de [7] Şu şekilde açıklamada bulunmuşlardır: Kur'an-ı Kerim'de yer alan şu ayet-i kerimeden de (فی بطون امهاتکم) ‘‘Sizi analarınızın karınlarında'' anlaşılacağı üzere üç karanlıktan maksat; hamilelik döneminde ki anne karnındaki, rahimdeki ve Amniyotik kese'deki (bebeğin içinde bulunduğu su kesesi) karanlıktır. Ancak bazı tefsirciler, üç karanlıktan maksadın; Amniyotik kese (bebeğin içinde bulunduğu su kesesi) olduğu yönünde yorumlar yapmışlardır. Cenin, Amniyotik kesenin içerisindedir. Amniyotik kese, cenini korumak için üç kat kalın zarla kaplıdır. [8] Bu ayet-i kerimeden, Kur'an-ı Kerim'in mucizelerinden biri olarak bahsedilmektedir. Meşhur Ayetler  Nesih Hattıyla Yazılmış Zümer Suresi 7. Ayet-i Kerimesi  Hâkim Ganam'ın Sülüs Hattıyla Yazmış Olduğu Zümer Suresi 53. Ayet-i Kerimesi وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ve hiçbir kimse, bir başkasının yükünü yüklenemez (Zümer Suresi / 7) Bu ayet-i kerime, İlahi adaleti anlatmaya çalışmaktadır yani; hiçbir kimse onu çok sevmesine rağmen, bir başkasının günahını üstlenmeye razı olamayacaktır. [9] الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar, onlar, öyle kişilerdir ki Allah, doğru yola sevk etmiştir onları ve onlardır aklı başında bulunanların ta kendileri. (Zümer Suresi / 17) Bu ayet-i kerime, Müslümanların farklı konularda özgürce düşünceye ve özgürce seçme hakkına sahip olduklarını beyan etmektedir. Ayet-i kerime, Müminlere başkalarının sözlerini mütalaa edip araştırma izni veriyor. İyice araştırdıktan sonra, seçmeleri gerektiğini belirtiyor. Bu ayet-i kerime, özgür düşünceyi teşvik ettiği için meşhur olmuştur. إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ Şüphe yok ki sen de öleceksin ve onlar da ölecekler. (Zümer Suresi / 30) Ayet-i kerime, Allah Resulü'ne (s.a.a) hitaptır; Bu ayet-i kerime, ölümün genel anla

bu allah tan yaz oda kur hatt ancak karanl arap kerim zira sizi sesli kelime mekke suresi ayet buradaki suret tefsir hasan basri kur'an kerim'de kur'an kerim'in mekke'de
Business Channel
KUR'AN-I KERİM'DE YARADILIŞ KISSASI

Business Channel

Play Episode Listen Later Sep 6, 2021 26:10


Business Channel Tv'de yayınlanan REZZAN YILDIZ'LA DİĞER BOYUT programı sizlerle... Rezzan Yıldız, bu hafta Kur'an-ı Kerim'de yaradılış kıssası, sabahları kalktığımızda ellerimizde kına gibi oluşan lekelerin nedenleri ve daha birçok konu hakkında tüm merak edilenleri değerli bilgilerinin ışığında bizler için anlattı. #kuranıkerim #leke #trend

kur kerim kur'an kerim'de
Hizmetten
“Allah'ım onları Sana havale ediyoruz!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 2, 2021 6:02


#mizan​ #hocaefendi​ #fethullahgulen​ Bu video 06/08/2017 tarihinde yayınlanan "SÜFYÂNİYET ÇAĞI, TOPLUMSAL CİNNET VE HUKUK MÜCADELESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Yayının tamamını buradan izleyebilirsiniz:https://herkul.org/bamteli/bamteli-su... Yalan söyleyenleri, iftira edenleri Allah'a bırakın. Cenâb-ı Hak, فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لاَ يَعْلَمُونَ “O halde, bu şerefli Söz'ü yalanlayanla Beni başbaşa bırak. Öylelerini bilmedikleri, farkına varmadıkları yerden derece derece helâke sürükleyeceğiz.” (Kalem, 68/44) buyuruyor; “O yalan söyleyenleri Bana bırak!” diyor Allah Rasûlü'ne. Yalan söyleyenleri, iftira edenleri, tezviratta bulunanları, insanları karalamaya çalışanları… Utanmadan “Okudum!” diyenleri, okumadıkları halde; her şeyi çarpıtanları, altını-üstünü kesip biçip şekillendirenleri… Bunlarla dine hizmet eden insanları itibarsızlaştırmayı hedef alanları, bırakın Allah'a!.. اَللَّهُمَّ عَلَيْكَ بِهِمْ “Allah'ım onları Sana havale ediyoruz!” deyin, bırakın Allah'a!.. O (celle celâluhu) görüyor. Siz, sabrınızla test ediliyorsunuz; yani, sizi size gösteriyor; yoksa O (celle celâluhu) biliyor; Semî', Basîr, Karîb… Cenab-ı Hak, وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16) diyor. وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Yine, وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ “Nerede olursanız olun, O (celle celâluhu), sizinle beraberdir!” (Hadîd, 57/4) buyuruyor. Kur'an-ı Kerim, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللهَ مَعَنَا “Hiç tasalanma, Allah bizimle beraberdir!” (Tevbe, 9/40) dediğini anlatıyor. Mekan mı nispet ediliyor Allah'a?!. Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor: لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللهَ مَعَنَا Keza, وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ Mekan mı isnad ediliyor? Ama gel gör ki, diplomalı cahiller, nâdânlar meseleleri çarpıtıp bir camiayı karalamaya çalışıyorlar. Hizmet edemediklerinden dolayı, “Neden onlar hizmet ediyor, biz edemiyoruz?!.” dercesine bir haset sergiliyorlar. Antrparantez: Haset ve çekememezlik öldürücü bir marazdır; başkalarının yaptıklarını yapamayanlar, küfür ölçüsünde cinayetlere girerler. Bunun kestirmeden ifadesi şudur, birine göre: “Hased, bazen küfrün yaptırtmadığını yaptırtır!” Onun içindir ki, Hak dostu, “Ben, hâsidden daha ziyade mazluma benzeyen bir zâlim görmüş değilim!” diyor. Kim söylüyor bunu? Tâbiîn'in büyüğü, Hasan Basri Hazretleri. “Ben, hâsidden (hased edenden) daha ziyade mazluma benzeyen bir zâlim görmedim!” Hazreti Pîr, izah sadedinde, hasedin evvela hâsidi/hased edeni yakıp bitireceğini belirtiyor; “Hased ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, o hased, hased edeni yakar.” diyor. Kendisinin yapmadığı/yapamadığı şey biri tarafından yapılıyorsa, hasetçi bir kere daha yanar, bir kere daha yanar. Biliyor musunuz, bu yalanlar, tezvirler ve İbn Selûl'lerin direktifleri ile iş yapanlar var ya!.. Bunların topu birden hayatlarında beş tane insana kendi değerlerimizi anlatamamış ve sevdirememişlerdir. Burada yemin edebilirim. Onlar (tarafımızdan kaleme alınmış olan kitapların hepsini, Din İşleri Yüksek Kurulu olarak dikkatlice okuduklarını söyleyip tenkit edenler) yetmiş kitabı okuduklarına yemin edemezler, çünkü yalan. Ama ben yetmiş defa yemin edebilirim; beş tane insana Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-enâm'ı (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevdirememişlerdir; “Edille-i şer'iyye-i asliye”yi sevdirememişlerdir; “Edille-i şer'iyye-i fer'iyye”yi -geleneklerimizi, an'anelerimizi, din tarafından belki bir yönüyle elenen/elenerek bize kadar gelen, intikal eden örflerimizi ve âdetlerimizi- sevdirememişlerdir. Mübarek ülkemizi, analarla dolu o mübarek ülkenin güzelliğini -ütopyalarda olduğu gibi- beş tane insana sevdirememişlerdir. Bundan dolayı hased ile yanıyor ve kavruluyorlar. Nezaketim müsaade etseydi, “geberiyorlar” derdim. Fakat size saygısızlık olur diye, kendi küstahlığımı burada perde altına alıyorum; onu dememişim kabul edin. Ölüyorlar…

Kur'an Mealleri
35. FATIR (Melaike) suresi Hasan Basri Çantay KHMK sesli meali s.433 cüz 23

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Jul 25, 2021 32:30


Fatır Suresi (Arapça: سورة فاطر) adını birinci ayette geçen "Fatır" kelimesinden alır. Fatır, Allah'ın sıfatlarından olup, "ilk olarak yaratan" anlamına gelir. Bu sure "Melâike Suresi" diye de anılır. Fatır, hamd ile başlayan beş sureden biridir. Sure 45 ayettir. Mekke'de ve Furkân Suresi'nden sonra inmiştir. Mekkidir. Nüzul Sırası 43 Sure Numarası 35 Cüz 22 Ayet Sayısı 45 Kelime Sayısı 780 Harf Sayısı 3228 Bu sure adını, birinci ayette geçen "Fatır" kelimesinden alır. Bu surenin bir diğer adı “Melaike” suresidir. [1]Zira birinci ayette meleklerden, onların misyon ve yaratılma gayesinden bahsedilmektedir. Bu ayet-i kerimede kullanılan "Fatır" sözcüğü, yerin ve göğün yaratıcısı ve Rabbi anlamına gelmektedir. [2]Bu ayette meleklerin “ecnehe” sahibi, yani, kanatlı oldukları zikredilmiştir.[3] Bu sure, hamd ile başlayan beş surenin sonuncusudur. Ayet: “el-Hamdulillah”, yani Allah'ın hamd ve şükrü ile başlamaktadır. Ayet sayısı 45, Şam ve Medine karilerine göre ise, 46'dır; ancak birinci görüş daha doğrudur. Sure, 780 kelime ve 3228 harften oluşmaktadır. Mushaf'taki resmi sırasına göre otuz beşinci[4] ve iniş sırasına göre ise, kırk üçüncü suredir. Mekki surelerdendir. Hacim olarak mesani surelerden ve bir hizip kadardır.[5] Bu sure, insanları dünya gururundan, şeytanın fitne ve vesveselerinden sakındırmakta; insanların fakir ve Allah'ın ise, zengin olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlara, veliyi nimetlerini tanımaları için verilen nimetler hatırlatılmakta ve "mead", "yeniden diriliş", "kıyamet sahneleri", "kâfirlerin pişmanlık ve nedametleri" ve "yeniden dünyaya dönmek isteyişleri" gibi konulara değinmektedir.[6] İslam Peygamberinin (s.a.a) İnsanları Hidayet Etme Çabası Yüce Allah, sekizinci ayet-i kerimede Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor." Bu ayeti kerimedeki kavram, Şuara Suresi üçüncü ayeti kerimesindeki kavramla aynıdır. [8] Yüce Allah, Şuara Suresi üçüncü ayeti kerimede şu şekilde buyuruyor: "Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye âdetâ." [Not 1] Kur'an-ı Kerim'de bu tabirin tekrar edilmesi, İslam Peygamberinin (s.a.a) risaletini yerine getirmek ve insanları hidayet etmek için ne kadar canı gönülden çaba harcadığını ortaya koymaktadır. [9] Hidayet ve Sapkınlık Allah'ın mı, Yoksa İnsanın mı Elindedir? Yüce Allah, sekizinci ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Hiç şüphe yok ki Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevk eder." Bu ayet-i kerimenin zahiri manasına göre, irade, ihtiyar insandan nefy edilmektedir. Ancak, Tabersi'nin ‘‘İhticac'' kitabında naklettiğine göre, İmam Hadi'nin (a.s) Ahvaz halkı için yazmış olduğu mektubunu iki farklı şekilde mana edebiliriz: 1-Eğer Yüce Allah istediği herkesi hidayet edecek ve saptıracak olursa, o halde cezalandırmanın ve mükâfatın ne anlamı var. Halbuki insanın yapmış olduğu tüm işlerin iyiyse mükâfatı, kötüyse de cezası bulunmaktadır. Öyleyse ikinci mana daha doğrudur. 2-Allah tarafından hidayet bulmak, yani "tanıtmak" manasına gelmektedir. Yani Yüce Allah hidayet yolunu insana göstermektedir. Aynı Fussilet Suresi 17. ayet-i kerimede buyurduğu gibi. [10] Oysa bu durumda karar verme mekanizması insanın kendi ihtiyarındadır. [11] Her halükarda bazı tefsirciler, hidayet ve dalaletin iki merhalesi olduğunu söylemekteler. Birinci merhalede Allah, insanı mecbur etmiyor; yani insan ihtiyar sahibidir. Ancak eğer insan delalet ve sapkınlığı seçerse, birtakım cezalandırılmaları ve sapkınlıkları da beraberinde getirecektir. Öyle ki ikinci dalalet ve sapkınlık, Allah'ın fermanı iledir. Aslına bakılırsa bu, gerçekte insanın itaatsizlik yaparak, hak yoldan ayrılmasından kaynaklanmaktadır. İşte bundan dolayı, bu ayetlerin asıl maksadı, yani ikinci dalalet ve sapkınlık Allah'ın ihtiyarındadır. Hidayette aynı şekildedir. [12]

Kur'an Mealleri
34. Sebe Suresi (Arapça: سورة سبأ) Hasan Basri Çantay KHMK sesli meali cüz 23 sayfa 427

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Jul 24, 2021 18:35


Sure adını, 15. ayette geçen "Sebe" kelimesinden almıştır. Sebe, Yemen'de bir bölge veya kabile ismidir. Mealin başında sebe hakkında izah verdır. Şam ve Türkiye'deki arapların kökeni gassanilere dayanır. Sure 54 ayettir. Mekke dönemi 2. yarısında ve Lokman Suresi'nden sonra inmiştir. Kur'an'da hamd ile başlayan beş suredendir. Hamd ile başlayan diğer sureler; Fatiha, En'am, Kehf ve Fâtır sureleridir.Sebe” sözcüğü Kur'an'da iki kez zikredilmiştir. Birinci kez Neml Suresi'nin 22. Ayetinde ve ikinci kez ise, bu surenin 15. ayetinde. Bu surenin bir diğer adı ise “Davud”tur. Zira ilahî mucize ve lütuflara müstahak olmuştur. Surenin 10 ve 11. ayetlerinde buna değinilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sadece 5 sure Allah'a hamd-ü sena ile başlamaktadır. Öyle ki bu beş sureden üçü; Sebe, Fatır ve En'am surelerinin, Allah'a hamd-ü sena ile başlaması; yer, gök ve diğer varlıkların yaratılmasından dolayıdır.[3] Bazıları, Allah-u Teâlâ'nın Ahzab Suresi'ni iyilik yapanın mükâfatının yaptığı iyilik doğrultusunda, günah işleyen günahkârında işlemiş olduğu günah doğrultusunda ve mükellef olmanın hedefini zikrederek başlamasından dolayı, Sebe Suresi'ni, nimete şükür ve sonsuz kudretini zikrederek başladığına inanmaktadır. [4] Buna rağmen bazı tefsirciler Sebe Suresi'nin, Lokman Suresi'nden sonra nazil olduğuna inanmaktadır. [5] Sebe Suresi, birçok farklı konuyu barındırmaktadır; ancak tüm bu konuları Tevhid, Nübüvvet ve Mead olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz.Sure'de Hz. Davud (a.s) ve mucizelerine, Hz. Süleyman'ın (a.s) hikayesine, görkem ve ihtişamına kısaca değinilmiştir. Sebe kavmi ve onların bahçelerine ve bu kavmin nimetlere şükür etmemesi ve itaatsizlikleri sonucunda hepsinin sele kapılmasına, inkârcıların Peygamberi (s.a.a) üzmesinden dolayı, Hz. Peygamber'in (s.a.a) üzülmemesine, mustazaf ve müstekbirlerin kıyamet günü münazara edeceklerine ve ayrıca bunun yanında mead ve kıyamet konuları bu surede ele alınmıştır.[8] Kıyamet gününde büyüklük taslayanların, zayıf sayılanlarla konuşması: Ayetlerin bir bölümünde zayıf sayılanların ve büyüklük taslayanların Mead hakkındaki konuşmaları nakledilmiştir. İlk başta zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanları kendilerini yanlış yönlendirdiklerini ve bu nedenden dolayı cehennemlik olduklarını söylemektedirler. ‘‘Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlar olurduk''. [9] Ancak büyüklük taslayanların şu cevabıyla karşılaşmaktadırlar: “Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz” derler. [10] Zayıf sayılanlar bu açıklamalar karşısında razı olmuyor ve işlemiş oldukları kendi cürümlerini bilmelerine rağmen, kendi suçlarında büyüklük taslayanların etkisi olduğunu düşünmekteler. Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: “Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz” derler.[11] mam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim, Hamd ile başlayan iki sureyi yani; Sebe ve Fatır surelerini gece okursa, tüm gece boyunca Allah'ın âmânı ve koruması altında olur. Eğer gündüz okursa, gün boyunca hiçbir zorluk ve meşakkat ona ulaşmaz. Dünya ve ahiret hayrından ona o kadar verirler ki gönlünden geçirmediği ve arzu etmediği şeylere de ulaşıverir. [15] İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sebe Suresi'ni okuyan herkes, kıyamet gününde tüm peygamberlerle beraber ve arkadaş olacaktır. [16]Hz. Davud'a (a.s) cömertlik verilmesi, dağlar ve kuşların onunla beraber Allah'ı tesbih etmesi, demiri yumuşatarak zırh yapması; 10 ve 11. ayet-i kerimeler. Rüzgârın Hz. Süleyman'ın (a.s) emrine verilmesi, bakırın eritilmesi, cinlerin Hz. Süleyman'dan (a.s) emir almaları, binalar ve kazanlar yapmaları, ağaç kurdunun Hz. Süleyman'ın (a.s) değneğini yemesinin ardından öldüğünün anlaşılması; 12-14. ayet-i kerimeler. Sebe bağları, nankörlük etmeleri ve Arîm seli, şehirlerinin birbirine bağlanması, şehirlerinin birbirinden ayrılması için dua etmeleri ve son olarak helak edilmeleri; 15-19. ayet-i kerimeler

sad fat bu allah baz hz kur sebe zay siz gece arap kerim birinci zira sesli peygamber hamd mekke suresi hasan basri peygamber'in kur'an kerim'de kur'an'da
Kur'an Mealleri
22. HACC Suresi Hasan Basri Çantay sesli meali. (KHMK)

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Jun 8, 2021 23:35


Hac Suresi (Arapça: سورة الحج), bazı ayetlerinde haccın hükümlerinden bahsedildiği için bu ismi almıştır. 25. ayet ve devamında Kâbe tavafı (hac) ve bununla ilgili bazı ritüellere (şe'âir) değinilmektedirİsimlendirilmesi Hac konusunun önemi, 25. ayetten 37. ayete kadar haccın hüküm ve meselelerine değinilmesi ve ayrıca haccın herkese farz oluşunun ilanı (27. ayette) gibi nedenlerden dolayı sureye bu adı vermişlerdir. Nüzul Sırası ve Yeri Sure, Medeni suredir. Hac Suresi, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Mekke'den Medine'ye hicretinin ilk yıllarında, yani Bedir savaşı öncesinde nazil olmuştur. [1] Mushaf'taki sıralamasına göre yirmi ikinci ve nüzul sırasına göre ise, yüz dördüncü suredir.[2] Ayet Sayısı ve Diğer Özellikleri Kufe karilerine göre ayet sayısı 78, Mekke karilerine göre 86, Basra karilerine göre 75 ve Şam karilerine göre ise, 74'tür. Lakin birinci görüş daha meşhur ve yaygındır. Kelime sayısı 1282 ve harf sayısı ise, 5315'dir. Secde tilavetinin olduğu on dört surenin altıncısıdır. 18 ve 77. ayetlerinde müstahap secdesi vardır. Hacim açısından mesani surelerden olup, nispeten orta büyüklüktedir. Kur'an'ın yaklaşık olarak yarım cüzüne sahiptir. Müstehap Secdeye Sahiptir Hac Suresi'nin 18 ve 77. ayet-i kerimeleri müstehap secdelere sahiptir. Kur'an-ı Kerim'de müstehap secdeye sahip olan 14 sureden altıncısıdır. Kavramlar Bu surenin birkaç fıkhi hükmü bulunmaktadır: haccın farz oluşu, hacda kurban kesme hükümleri, açıklanan istisnalar ve haramlar dışında hayvan etlerinin helal oluşu ve hacda Allah'ın evinin (Kâbe'nin) tavaf edilmesi. Fıkıhta müçtehitler tarafından kullanılan “La Herec” kuralı, bu surenin son ayetinden istihraç edilmiştir. Surenin başında herkes Allah'ın emirlerine uymaya çağırılmakta ve insanlar kıyamet sarsıntılarından korkutulmaktadır. Habersiz ve bilgisiz bir grubun Allah ile mücadeleye kalkışmalarından ve önlerine gelen her şeytana tabi olmalarından bahsedilmektedir. Allah yolundakiler ile tağut yolunda olanların her daim mücadele halinde oldukları; zorba kâfirlerin acizlik ve yetersizlikleri bir deyimle örneklendirilmektedir.[3] Bu sure birkaç fıkhi hükme sahiptir: Haccın farz oluşu, Hacda kurbanlığın hükümleri, eti helal olan hayvanlar, haram olanlar ve istisna olanlar hariç, Hac'da Allah'ın evini tavaf etmenin farz oluşu. Aynı zamanda bir fıkıh kuralı olan ‘‘La Herec'' kaidesi bu surenin son ayet-i kerimesinden istihraç edilmiştir. Surenin başlangıcında tüm insanlar Allah'a karşı itaatsizlikten kaçınmaya davet ediliyor. İnsanları kıyametin korkunç zelzele ve depreminden korkutuyor. Her serkeş şeytanı takip eden, bilinçsiz ve bilgisizce Allah hakkında mücadele eden bir gruba işaret ediyor. Biri Allah yolunda ve diğeri ise, tağut yolunda bir diğeriyle çatışma halinde olan iki grubun gerçek yüzünü resmederek, zorba kâfirlerin acizliği ve güçsüzlüğünü bir atasözü kalıbında beyan ediyor. Tarihi Rivayetler ve Öyküler Hz. İbrahim (a.s) ve Kâbe'nin perdedarlığı: ayet 26. Önceki peygamberlerin tekzip edilmesi ve kavimlerin azap edilmesi 42-45. ayet-i kerimeler. Fazilet ve Özellikleri Bu sure hakkında birçok fazilet nakledilmiştir. Onlardan birisi de Allah Resulü'nden (s.a.a) nakledilen şu hadis-i şeriftir: "Hac Suresi'ni okuyan herkes, aynı Hac ve umre yapmış kimse gibidir. Geçmişte ve gelecekte, hac ve umre yapmış ve yapacak olan kimselerin sevabı ona verilecektir." [5] Yine aynı şekilde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim, her üç günde bir Hac Suresi'ni okursa, o yıl içinde Allah'ın evini ziyaret etmeye nail olur; eğer Hac seferi sırasında dünyadan göçerse, cennete gider. [6] Ayatü'l Ahkâm Ayet SayısıAyetBabKonu5واحلت لکم الانعام الا ما یتلی علیکم26والبدن جعلناها لکم من شعائرالله28علی ما رزقهم من بهیمة الانعام فکلوا منها و..27-29واذن فی الناس بالحج یاتوک رجالا36والبدن..من شعائر الله... فکلوا منها واطعموا القانع و المعتر60ومن عاقب بمثل ما عوقب به ثم بغی علیه لینصرنه الله60-61واعدوا لهم ما استطعتم من قوة و من رباط الخیل77

sad ge bu allah hac kur ayat lakin arap kerim medine sesli kelime mekke onlardan suresi hasan basri kur'an kerim'de
BİR SORUN MU VAR?
EĞİTİMDE AHLAK

BİR SORUN MU VAR?

Play Episode Listen Later May 26, 2021 44:30


Eğitim alanındaki temel ahlaki kurallar nelerdir? Ahlakla bütünleşmeyen bilgi nelere yol açar? Kur'an-ı Kerim'de bize işaret edilen eğitim metodları nelerdir?

kur kerim ahlak kur'an kerim'de
Kur'an Mealleri
25. cüz HDKD meal okuma düz ESK Hak Dini Kur'an dili meali orjinali

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later May 1, 2021 51:40


Kur'an-ı Kerim'de 25 cüzün meali. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an dili adlı eserinin original mealinin takdimidir.

Hizmetten
Mevla görelim neyler... | M. Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Apr 20, 2021 4:02


Bu video 17/03/2019 tarihinde yayınlanan "MANEVÎ ORTAKLIK VE İLAHÎ MUKABELE“ isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamını buradan izleyebilirsiniz:http://herkul.org/bamteli/bamteli-man... Eltâf-ı İlahiye meltemleri öyle farklı eser ki!.. Bir de bakarsınız, kupkuru çöller, yarık yarık olmuş zemin, kuvve-i inbâtiyesini kaybetmiş toprak, karbondioksitsiz ağaçlar, birden bire bahar neşvesiyle, baharın Sabâ edasındaki makamıyla canlanır; bir haşr ü neşr olur. Haşir Risalesi'nde ve Âyetü'l-Kübrâ'da da bu bahardaki dirilişin öbür taraftaki ba's-ü ba'de'l-mevte bir örnek teşkil ettiği üzerinde ısrarla duruluyor. Allah'ın gücü, her şeye yeter; O, hiç umulmadık anda baharlar halk eder. Etrafı kar-kış bastırmış, her taraf buz bağlamış; kayan kayana, tekleyen tekleyene, düşen düşene… Fakat bir de bakarsınız ki, bir nevbahar, tatlı bir meltem esintisiyle her tarafı sarmış; o sizin “kar, buz” dediğiniz şeyler -aysbergler ölçüsünde bile olsa- bir bir eriyor, çağlayanlara dönüşüyor, sonra denizlere doğru akmaya başlıyor. Şimdiye kadar çend defa olmuş bu türlü şeyler. Bir kere olmuş ise, her zaman da olabilir. Olanlar, olacak şeylerin en inandırıcı referansıdır. Bir kuraklık dönemde Allah (celle celâluhu) size, hususiyle sizin önünüzdeki Pişdârınıza, -Makamı Cennet olsun.- Çağın Sözcüsü'ne kupkuru çöllerde bir bahar havasını estirtmedi mi?!. Sonra sizler, sizin arkadaşlarınız, daha büyükleriniz, dünyanın dört bir yanına açılarak her tarafa tohumlar saçmadınız mı? O tohumlar, çoğu yerde başağa yürümedi mi? Dikilen fideler, selviye dönüşmedi mi? Bundan sonra niye aynı şeyler olmasın ki?!. Onun için ye'se kapılmak, O'na karşı saygısızlığın ifadesi olur. Ümitsizlik, Allah'ın güç ve kuvveti mevzuunda tereddüt yaşamanın -esasen- hırıltılarıdır. وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Şey” kelimesi, “küll”e izafetle, tamlayan-tamlanan terkibi içinde “her fert” demektir; hiçbir fert yoktur ki, Allah'ın ona gücü yetmiş olmasın! Her ferde… Böyle buyuruyor Kur'an-ı Kerim'de, hem de kaç yerde, “tasrif” esasıyla/esprisiyle. “Buna doğru inanın!” diyor, “Buna bel bağlayın, itimâd edin! Kendinize güvenmeden daha ziyade, Allah'ın her şeyi yapacağına güvenin, itimâd edin!..” “Hakk'ın olıcak işler / Boştur gam u teşvişler / Ol, istediğini işler / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler..” “ Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: https://www.youtube.com/channel/UCVgC...

Mevlana Takvimi
ABDESTİN EDEPLERİ - 10 Şubat 2020 Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 10, 2020 2:09


Allâhü Te'âlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın)...” (Maide s. 6) On dört şey abdestin müstehap olan âdâbındandır: 1. Abdesti yüksekçe bir yerde bulunarak almak. (Camilerin musluklarında bu müstehap gerçekleşmiş bulunur.) 2. Abdest alırken kıbleye karşı bulunmak. 3. Kimseden yardım istememek. 4. Zaruret olmaksızın konuşmamak. 5. Kalb işi olan niyete dil işini de eklemek. 6. Salih seleflerden nakledilmiş olan duâları okumak. 7. Her uzvun yıkanması veya meshi duâsında niyetle beraber “Bismillah” demek. Niyetin kalp işi olduğu unutulmamalıdır. 8. Kulakların meshinde serçe parmaklarının uçlarını, meshe mübalâğa olmak üzere, kulağın içine sokmak. 9. Dar olmayan yüzüğü, yıkamada mübalâğa olmak üzere, oynatmak. 10. Mazmaza ve istinşakı sağ el ile yapmak. 11. Sümkürmeyi sol el ile yapmak. 12. Özür sahibi olmayan kimse vakit girmeden önce abdest almak. 13. Abdestin bitiminde kıbleye karşı ayakta durarak şehadet kelimesini okumak. 14. Oruçlu olmayan kimse abdestin artan suyundan bir damla içip: “Allahümmec'alnî minet-tevvâbin vec'alnî minel mütetahhirîn.” “Allâh'ım, beni tevbecilerden ve temizlenmişlerden eyle.” diye duâ etmesi. **(Hacı Mehmed Zihni, _Muhtasar Ni'met-i İslâm_, s.39-43)**

Çağlayan Dergisi
Çevreye Bakış / 2019 Haziran

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jun 5, 2019 9:17


İslâmî anlayışa göre insan, kâinatın küçükbir modeli olarak yaratılmıştır. Kâinattaki bütün nesne ve olayların küçük bir örneği insanda mevcuttur. İnsan kendini iyice incelerse, Allah'ın kâinatta yarattığı çok farklı, her biri birsanat eseri olan varlıkları daha iyi tanır ve onların hayatına saygı gösterir. Bediüzzaman SaidNursi Hazretlerine göre, insan kendi benliğininmahiyetini idrak ederse, onunla Allah'ın tabiattaki gizli hazinelerini keşfedebilir.2Allah (celle celâluhu), Kur'an-ı Kerim'deki çeşitli âyetlerde, bütün yaratıkların hayat haklarına saygı gösterilmesine, insanların dengelibir biçimde yaşamasına vurgu yapmaktadır.Çünkü bütün varlıklar, kendi dilleriyle O'naibadet etmektedirler. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: “Yedi gök, yer ve bunlarıniçindekiler O´nu tesbih etmektedir; O´nu övgü iletesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphe yok O,halîm olandır, bağışlayandır.”3 “Sakın dengeyibozmayın.”4

Çağlayan Dergisi
Tekvini Kanunlar / 2019 Şubat

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Feb 5, 2019 9:27


“Tefekkuh, işin özünü kavrama, illet-malûl,sebep-netice arasındaki münasebeti görme,kozaliteye göre düşünme demektir. Mülâhazalarınıgünübirlikçiliğe bağlayanlar, küllî bakıp,küllî düşünemeyenler, küll-cüz', yani bütün-parça arası gidip gelmesini bilemeyenler,neticeyi de göremezler.Kur'an-ı Kerim'de tefekkuhun yanı sıra, teakkul,tefekkür gibi kelimeler de geçer. Teakkul,aklı kullanma demektir. Kur'an-ı Kerim'de,felsefedeki gibi, başlı başına bir fakülte, âtıl birlatîfe olarak akla yer verilmez. Akıl, hep fiil olarakkullanılır. Tefekkür ise, bilme, bildiğini bilmeve bir de bilgiyi kullanma gibi üç buudlu birfaaliyettir. Tefekkürî bir bakış, aynı zamandatecessüsî bir bakıştır. Bunun zirvesi ise, te'vîl-iehâdîstir. Te'vîl-i ehâdîs, sadece rüya yorumudemek değildir. Hayatını şuurla yaşayan, herhadiseye sebep-netice çerçevesinde bakabilen,her şeyden bir manâ çıkarmasını bilen ilhamaaçık ruhlar, te'vil-i ehâdîsin üveykleridirler.Batı düşüncesinde tarihe ve hadiselere tekyönlü bir akış olarak bakılır; su akıp gittiği için,bir ırmakta ikinci defa yıkanılmaz denilir. Hadiselerakıp gitmektedir. Fakat ayniyete yakınbir misliyet içinde akıp gitmektedir. Bu bakımdan,her hadisenin bir de perde gerisi, hikmeti,birbiriyle münasebeti, sebep ve neticesi vardır.Meselâ, şu masada, kim nereye oturuyor, nasıldavranıyor, sürahiler, termoslar nasıl diziliyor,bunları tefahhus ve tecessüsle gözleyen, hayatınıduyarak yaşayan bir insan, bir-kaç günlükbir müşahedeyle, bunlardan bile yanıltmayacakmanâlar çıkarabilir ve kesin denebilecekneticelere varabilir. Bu da bir çeşit firâsettir.”Resûlü Ekrem'den (sallallâhu aleyhi ve sellem)mealen şöyle bir hadis-i şerif rivayet ediliyor:“Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah'ınnuruyla bakar.”Konumuzla alakalı başka bir hatıra şu şekilde:Vücutta D vitamininin üretilebilmesi için güneşışınlarına doğrudan maruz kalmak lazımdır.Bir camın arkasında saatlerce güneşte kalsanızbile vücutta D vitamini üretilemez. Öte yandan,kışın bile sadece yüzünüz doğrudan güneş ışınlarınamaruz kalsa, D vitamini üretilir. Özellikleosteoporoz denilen kemik erimesi yaşamamakiçin bu önemlidir. Bu meseleyi kendisine kısacaanlattıktan sonra, “Kısa süreli de olsa, bahçeyeçıkarsanız, kemikler için faydalı olur. Osteoporozunengellenmesi adına bir tedbir olur” demiştim.