POPULARITY
Müslüman müslümanın derdiyle dertlenmeli onun sıkıntılarına ortak olmalıdır. Gazze, Doğu Türkistan, Arakan, Somali ve daha pek çok yerde müslümanlar zor durumdadır Teknolojinin getirdiği kolaylıklarla oralara yardım etmek daha kolay hale gelmiş durumda. Önceden aylarca süren yolculuklar şimdi birkaç saatte yapılabilmektedir. Arakan'a gidenler, gitmeden önce bildiklerinin, gittikten sonra öğrendikleri yanında bir hiç olduğunu anlatmaktadır. Zorunlu göç ve katliamlar yüzünden ne ev kalmış, ne de aileler… Bugün Arakan'da yapılanlar, dün de Avrupa'nın ortasında Srebrenica'da yüzbinlerce müslümana yapılmıştı. Yani dünyanın neresinde olursa olsun, zulme hep müslümanlar muhatap olmaktadır. İnsan hakları savunucuları için “insan”ın ne anlama geldiği meselesi kritik bir sorudur. Nedense müslümanlara yapılan katliamlara, zulümlere, haksızlıklara uluslararası insan hakları savunucularının sesi çıkmadığı bir gerçektir. Tabii bu yaşananlarda sorumluluğu olan bir grup insan daha var: Müslümanlar. Zulüm coğrafyalarındaki katliamlara İslâm toplumları kayıtsız kaldıkça bu insanlık ayıbının sonu gelmeyeceğe benzemektedir. 1912'de Balkan savaşları esnasında, dünyanın her tarafındaki Müslümanlar gibi, Arakanlı Müslümanlar da para toplayarak Osmanlı Ordusu'na yardım etmişlerdi. II. Abdülhamid Han döneminde Osmanlı'nın Asya'daki faaliyetleri neticesinde, padişah Hindistan, Çin ve Myanmar Müslümanları arasında popüler olmuştu. 1897'de Türk-Yunan Savaşı çıkınca, Myanmarlıların dahil olduğu Asya'daki Müslümanlar hemen yardım toplayarak Türkiye'ye gönderdiler. Arakanlı Müslümanlara borcumuzu ödeyelim. Geçmişte her zaman yanımızda yer alan ve fakir hâllerine bakmadan bize yardım eden Arakanlı Müslümanların imdadına koşmalı ve onlara olan borcumuzu ödemeliyiz. Binlerce masum Arakanlı Müslüman'ın, cunta yönetimi ve Budist putperestler tarafından alçakça şehit edilmesi ve açlıktan ölmesi karşısında seyirci kalamayız. (Hasan Celal Güzel, 12.08.2012 Tarihli Köşe Yazısı)
Siyonist işgalci İsrail'in Gazze'de bütün dünyanın şahitliğinde irtikap ettiği soykırım vahşeti 288. gününe ulaştı. Bütün insanlığın gözü önünde cereyan ediyor olduğu için dünyanın başka yerlerinde cereyan eden başka soykırımları veya Islamofobik katliam ve zulümleri doğal olarak kenarda bıraksa da unutturmamalı. Bugün dünyada sistematik katliamlara, soykırımlara, apertheid uygulamalara maruz kalan topluluklara dair bir liste yapmak istesek neredeyse tamamının kurbanlarının Müslümanlar olduğu bir tablo ile karşı karşıya kalırız. Filistin'de ABD'nin ve Avrupa'nın sınırsız desteğiyle Arap ülkelerinin de sınırsız lakaytlığı ile 75 yıldır uygulanan sistematik işgal ve soykırımın geldiği nokta ortada. Gazze'de bu 75 yıllık, hatta 108 yıllık (Balfour deklarasyonu ile) siyonist düzenin bütün foyaları da ifşa oluyor. Myanmar'da zaten bulundukları ülkede sayıları azınlığa düşürülmüş mazlum ve güçsüz bir halk yıllardır Budist din adamlarının da kışkırtmaları ve gözetimiyle en vahşi, en acımasız katliamlara, tehcire ve toplama kamplarında işkencelere, aşağılık muamelelere maruz bırakılıyor. Bugün Hindistan'da iktidardaki Bharatiya Janata Partisi (BJP)'nin seçimleri tekrar kazanmasıyla birlikte, ana paramiliter hareket olan Rashtriya Swayamsewak Sangh (RSS) arasındaki ortak siyasi-paramiliter işbirliği altında çok agresif bir “Hindistan'ın Hinduizasyonu” siyaseti izlenmekte ve bu siyasetin asıl hedefi Müslümanlar olmaktadır. Müslümanlara karşı ayırımcılıkların belli bir felsefe ve plan dâhilinde olduğu ülkede yaşanan süreç -“Hindistan'ın Nazileştirilmesi” olarak ifade ediliyor ve bu konuda uygulanan politikalar Nazi uygulamalarıyla birebir karşılaştırılabiliyor. Keşmir'de yaşananlara değinmiyoruz bile. Bir de Doğu Türkistan var, bütün dünya Müslümanlarının kanayan, acıtan, hüzünlendiren başka bir yarası. Çin devletinin Müslümanlar için hiç de hayırlı olmayan mevcut dünya düzeni içindeki farklı tutumu Müslümanlara karşı bir farklılık oluşturmuyor. Burada da Müslümanlara yönelik 75 yıldır devam eden sistematik ayırımcılık, asimilasyon, katliamlar, zulüm ve baskılar son zamanlarda daha da artmış durumda. Gazze'deki soykırım anında belgelenen, konuyla ilgili bütün verileri anlık kayda alınan, tarihteki ve günümüzdeki birçok yerdeki soykırımlara nazaran en fazla belgelenen bir soykırım. İsrail'in pervasızlığı, sırtını dayadığı dünya düzenine olan aşırı güveni dolayısıyla çoğu kez bir şey gizlemeye ihtiyaç bile hissetmiyor. Nasıl olsa sırası geldiğinde bütün belgeleri bir yana itip istediği hükmü verebilecek bir iktidar şımarıklığı. Doğu Türkistan'da ise yaşanan zulümlerin ciddi belgelenmeye ihtiyacı var, çünkü Çin burada olup bitenlerin dünyaya olduğu gibi yansımasını istemiyor veya istediği gibi yansımasına çok önem veriyor. O yüzden en büyük baskısı basın ve yayın üzerine. Aliya İzzetbegoviç, soykırımları unutturmamayı tavsiye ediyordu çünkü, “unutulan soykırım tekrarlanırdı”. Oysa unutturmamak için önce kaydedilmesi, duyurulması, insanların şahitliğine sunulması gerekiyor. Doğu Türkistan'da yaşanan sistematik asimilasyon, baskı ve zulümler Çin hükümeti ne kadar aksini söylese de dünyanın her tarafından duyuluyor. Çin'in veya onu savunanların sarıldıkları en büyük argüman bu duyumların Çin'in yükselişini tehdit olarak gören ABD ve Batı merkezli bir propaganda endüstrisinin yansımaları olduğudur. Çin'e karşı böyle bir mekanizmanın çalıştığı elbette doğrudur ama Doğu Türkistan'daki baskı ve Islamofobik politikaların gözardı edilemeyecek canlı şahitleri ve kurbanları da var. Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği ( www.ethrw.org ) 2024 yılına ait raporunu geçtiğimiz hafta içinde kamuoyuyla paylaştı.
Bu defa tezahür ettirme sürecinden önce gelen istemek eylemine odaklanıyoruz. İsteklerimizin kaynağında ne var? İçsel ve dışsal motivasyonları öz belirleme teorisi ve Budist psikoloji ekseninde incelediğimiz bu bölümde, yaşamınıza bir de bu perspektiften bakmanız kendinizle daha dürüst bir yerden bağlantı kurmanızı sağlayabilir.
Her yönden kuşatıldık. Hristiyan, Musevi, Siyonist, Budist, Hindu, Şamanist, ateist ve daha nicesi Müslüman düşmanlığında ittifak ettiler, güç birliği yaptılar. Şair Fuzuli'nin asırlar önce kim bilir hangi iç sıkıntısıyla yazdığı “Derd çok hemderd yok düşman kavî tâli' zebun” (Dert çok, derdi paylaşan yok, düşman güçlü, talih zayıf) dizeleri bugün ümmet-i İslâm'ın ortak sesi oldu. Evet, düşman güçlü, hem de çok güçlü. Çok paraları var… Afrika'nın elmaslarını, Amerika'nın altınlarını, Ortadoğu'nun petrolünü çaldılar. Ekmeği de emeği de sömürdüler. Ticaret yollarını tuttular. Yoksul bıraktılar, borç verdiler, faizle, tefecilikle daha da çok kazandılar. Dilediklerini büyütüyor, dilediklerini yok ediyorlar. Hırsla üretiyor, azgınlıkla tüketiyorlar. Hesabı bilinmez hazinelerin üzerinde oturuyor, suyun başında duruyor, paralarıyla köleler, ülkeler, zalim diktatörler satın alıyorlar. Çok güçlü silahları var… Karada, denizde, havada ölüm yağdıran, yenilmez gibi görünen orduları var. Bir düğmeye basıp insanlığı tümden yok edecek bombaları var. Bilimde çok güçlüler… İnsanlığın birikimini şeytanca hedefleri için tutsak ettiler. Üniversitelerinde sömürmenin ve öldürmenin ilmini çoğaltıyorlar. Dünyanın her yanından zeki çocukları devşirip, dönüştürüp yıkıcı emellerine alet ediyorlar. Hikmete açılan tüm kapıları kapatıyor, kendi şahsi çıkarlarına hizmet etmeyen bilgiyi bilgiden saymıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlere tahammülleri yok. Bilgiyi de, bilimi de, akademiyi de esir almış durumdalar. Kültürde çok baskınlar… Kendi dillerini, inançlarını, yaşam tarzlarını, alışkanlıklarını, müziklerini, filmlerini bütün dünyaya dayatıyorlar. Televizyonları, radyoları, gazeteleri, kitapları, internet içerikleriyle en ücraya kadar ulaşıyor, beşikteki bebeklerimize, okuldaki çocuklarımıza kadar kültürlerini enjekte ediyor, bozuyor, çürütüyor, saptırıyor, kendilerine benzetiyorlar. Enformasyonda güçlüler… Bütün kaynakları kontrol ediyor, haberleri süzgeçlerinden geçiriyor, bazen sağır, kör, dilsiz oluyor, bazen pireyi deve yapıyorlar. Kurnazlar. Hem para kazanıyor, hem istihbarat topluyor, hem dönüştürüyor, etkiliyor, algıyla oynayabiliyorlar. Bir o kadar da zalimler… Gözlerini kırpmadan öldürüyor, toplu halde yok ediyor, soyları kırıyor, eziyor, işkence ediyorlar. Merhametleri, acımaları yok. İlkeleri, sınırları yok. Medeniyet görüntüsü altında her türlü barbarlığı büyütüp üzerimize boca ediyorlar.
Çok tuhaf bir düzleme ilerledi gözümüzün önünde Ümit Özdağ ve onun Nazi yavruları. “Mülteci düşmanlığı” ile başlattıkları siyasal yürüyüşlerini önce “soykırım planı yapılan telegram grupları” kurarak berkittiler. Ardından, mülteci düşmanlığı üzerinden asıl dertleri olan Arap düşmanlığının “asıl mihveri” haline geldiler. 7 Ekim'de başlayan süreçte gördük ki Ümit Özdağ ve onun Nazi yavrularının asıl meselelerinden biri de Siyonizm destekçiliği imiş. Aksa Tufanı'ndan önce Türk ırkçılığı ve mülteci düşmanlığı yapan bazı Zafer Partili hesaplar 7 Ekim sonrası süreçte İsrail yanlısı bir dönüşüm yaşadılar gözümüzün önünde. “Bak bak İsrail askerleri nasıl da güzel katliam yapıyor, Arap çocukları nasıl da öldürüyor” tadına eriştiler sonunda. Öyle lanetli bir ecza ki Ümit Özdağ ve onun Nazi yavrularının geliştirdiği ecza, bir yandan hayranı oldukları Hitler'in Nasyonal Sosyalist Partisi'nin tüzüğünü Türkiye'ye uyarlamaya uğraşıyorlar, bir yandan Siyonist İsrail'i destekliyorlar, bir yandan Suriye'deki Nusayri diktasını ve onun yerli işbirlikçilerini şakşaklıyorlar. “Siyasi parti değil, açık hava tımarhanesi” desek sezadır. Gördünüz değil mi son numaralarını? Bozkurt işareti yapan bir takım Zafer Partili eblehler “Ben Türküm, benim Filistin diye bir davam yok” paylaşımları yapıyorlar sosyal medyada. Eblehlikleri iki bakımdan. Birincisi “Türklük” denilen mefhumu hiç anlamamış olduklarını gösterir bu güruhun. Mazlumun, mağdurun, zulme maruz kalanın yanında olmayana Türk değil “gavur” derler malum. İkincisi de insan eğer Türk ise mecburen Filistin diye bir davası olur. Çünkü bu geri zekâlı Siyonistlerin “Vadedilmiş Topraklar” diye isimlendirdikleri “Büyük İsrail” projelerinde Türkiye'nin 22 ili ve Kıbrıs da var çünkü. “Filistin Davası” bir bakıma bunun için de biz Türklerin öncelikli davasıdır. Tabii bunlar insan olmadığı için bu eblehlere “Ulan düşük zekalı yurdum ırkçıları. Filistin'i savunmak, İsrail'e karşı koymak için Türk, Moğol, Fin, Bulgar olmaya gerek olmadığı gibi Müslüman, Yahudi, Budist, ateist olmaya da gerek yok. İnsan olmak yeterli” demenin lüzumunu görmüyorum. Fakat tabii, Zafer Partisi'nin Samandağ ilçe başkanı olacak Suphi Yıldız ve benzerlerinin körüklemeye çalıştığı “Filistin davasını gütmeyelim, İsrail'e destek olalım” propagandasının başta Suriye Nusayri dikta yönetimi olmak üzere kime nasıl yaradığını da görmezden gelemiyoruz. Bu, burada bir dursun.
Geçtiğimiz pazar (1 Ekim), kuşluk vakti Tahran'dan çıkıp batıya doğru yöneldik. Şehrin daha güneş doğmadan başlayan ve sonraki birkaç saat boyunca devam eden kilit trafiğinden biraz olsun kurtulmayı amaçlamıştık, ancak yine de Kerac'a kadar yoğunluk sürdü. Hepimizin şikâyetçi olduğu İstanbul trafiği, Tahran'ınkiyle kıyas edildiğinde, bir Anadolu kasabasının telaşesi mesabesinde kalıyor. Gerçeğini varın siz düşünün. Üç buçuk saatlik bir yolculuğun sonunda, Sultâniye uzaktan göründü. Burası, İlhanlıların çılgın hükümdarı Olcaytu'nun (1282-1316) başkentiydi ve onun inşa ettirdiği devasa kümbetle meşhurdu. Budist bir babayla Hristiyan bir annenin oğlu olan Olcaytu 1291'e kadar Budist, 1295'e kadar da Hristiyan olarak yaşamıştı. Sonrasında “Muhammed Hüdâbende” adını alarak Sünnî Müslümanlığa geçiş yapan hükümdar, 1310'da Şiîliğe yönelmiş, ömrünü de müfrit bir Şiî olarak tamamlamıştı. Iraklı meşhur Şiî din adamı Allâme Hillî'nin (1250-1325) tesiri altında kalan Olcaytu, Şia'nın On İki İmam'ına ait kabirleri Sultâniye'ye taşıtıp hepsini aynı kubbe altına gömdürmek gibi fikirleri de olan sıra dışı bir yöneticiydi. 1304'ten itibaren 12 yıl tahtta kalan Olcaytu, Kuzey İran havalisine Şiîliğin yayılması için olağanüstü gayret sarf etmişti. 1302-1312 arasında inşa ettirilen Sultâniye Kümbeti, 49 metre yüksekliğinde 200 tonluk dev bir kubbeyi taşıyor. Floransa Katedrali ve Ayasofya'dan sonra dünyanın üçüncü büyük briket kubbesi olan yapının türbe kısmına 1316'daki ölümünden sonra Olcaytu da defnedilmiş. Ancak kabri bugün mevcut değil. Kendisinin ölümüyle başlayan kaos ve karmaşa ortamında, mezarı da bilinmeyen bir yere taşınmış. Vaktiyle Tebrîz'le yarışacak kadar gelişen ve büyüyen Sultâniye, bugün küçük bir kasaba görünümünde. Sultâniye'den sonra Kazvîn'e geçtik. Selçukluların imar ettiği bu güzel şehir, Şah Abbâs 1598'de devletin başkentini İsfahân'a nakledene kadar Safevî payitahtıydı. Semerkand tadı veren cuma camiinde namazlarımızı kıldık. Ancak bu ihtişamlı mekân, İran devlet aklının, ibadet hayatının merkezine türbeleri ve Hüseyniye adı verilen özel mabetleri yerleştirme siyasetinin doğrudan bir sonucu olarak, terk edilmiş haldeydi. Kazvîn'i Kadîm Tahran Kapısı'ndan terk ederek, kuzeye, Elbruz Dağları'na yöneldik. İstikametimiz, İslâm tarihinin en dehşetli terör örgütü Haşhâşîlerin vaktiyle yuvalandığı Alamut Kalesi'ydi.
Kurban, tarih boyunca her yerde ve her zaman var olmuş bir ibadet, bir ritüel, bir kültürel gelenek. Ama bu tarihsel ve toplumsal tezahürlerindeki çeşitliliğe bakan sosyolog ve antropologlar büyük ihtimalle insanların birbirlerinden görerek, taklit ederek kurbanı benimsedikleri sonucunu çıkarmaya çok eğilimlidirler. Bu eğilime göre kurbanın devamlılığı onun işlevselliğiyle ilgilidir. Tıpkı genel olarak din kurumu gibi. Birçok yerde hurafelere dayanıyor olsa da, çok çeşitlense de, din, toplumsal dayanışmayı sağlayıcı bir ideoloji olarak gördüğü işlevle zamana ve değişime direnmektedir. Kurbanın da bir şekilde yerine getirdiği toplumsal veya psikolojik bir telafi, dayanışma veya ikame işleviyle her yerde karşımıza çıktığını varsayabiliriz. Terry Eagleton'dan özetle aktardığımız bakış açısı, Marksizmin dini ihmal ettiği kadar kurbanı da ihmal etmiş olmanın onda ciddi bir eksiklik olarak kabul edilmesi gerektiğini anlatıyor. Eagleton Yunan filozoflarından Aydınlanma ve modern filozoflara kadar, Yahudi ve Hıristiyanlıktan Hindu ve Budist felsefe ve pratiklere kadar kurbanın izini sürerek zihinlere yansıyan anlamlarını çözümlemeye çalışır. Bu anlamlar arasında birbiriyle taban tabana zıt yaklaşımlar ve işlevler de sözkonusudur. Kurban heryerde var olsa bile heryerde aynı şekilde anlaşılıp aynı şekilde uygulanmamıştır. Bundan da doğal bir şey olamaz aslında. Genel olarak bir din savunması yapılamayacağı gibi genel olarak bir kurban savunması da yapılamaz herhalde. Kurban kavramının kendisi zaten bir tercihtir. Bir şeye yaklaşırken sonsuz sayıda birçok şeye uzaklaşmaktır. Çünkü sosyal hayatımızda da yaptığımız her tercih bizi tercih ettiğimiz şey dolayısıyla bir şeye yaklaştırırken bunun bedeli sonsuz sayıda başka şeye uzaklaşmaktır. İslam'ın kurban anlayışı yaptığımız tercihlerle Allah'a yaklaşmaktır, dolayısıyla Allah'a yaklaştığımız ölçüde, yaklaştığımız konularda başka nesnelere, ideallere, amaçlara, dostluklara, sevgilere de, kulluklara da uzaklaşmaktır. İslam Hz. Adem'den beri insanlara sunulduğu her dönemde insanlar tarafından aynı şekilde anlaşılmamış, İslam'ın teklifleri herkes tarafından aynı şekilde kabul edilmemiştir ki, tarih boyunca kurbanın herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmasını bekleyelim. İslam'ın verdiği bilgiye göre insanlık tarihinde ilk kurban tecrübesi Hz. Adem'in iki çocuğu, aynı ailede, aynı bilgileri, eğitimleri alan iki insan daha bilginin kaynağında kurban davranışı konusunda birbirlerinden ayrışmışlardır. Birisi açıkça Allah'a karşı hesaplar yapmış, kurban eylemini bir aşk ile yaklaşmanın bir vesilesi olarak görmek yerine bir şekilde geçiştirilmesi gereken bir ödev, ödenmesi gereken bir borç olarak görerek en değersiz varlıklarını sunmuş. Diğeri ise büyük bir imanla, iman ettiğine aşkla bağlı bir mümin olarak geçiştirmek değil, bir aşığına yaklaşmanın, ona sevgisini, bağlılığını samimiyetle ifadenin bir yolu olarak en değerli varlığını kurban olarak sunmuştur. Sevgi ile yaklaşmak ile korkudan dolayı, mecburiyetten bir şeyi yapmak zorunda kalmak arasındaki fark, kurban pratiklerinde de kendini kaçınılmaz olarak ortaya koyar. İbrahim'in yaşadığı büyük imtihanın bir boyutu iki sevgi arasında kalmakla ilgili bir şeydi. “Allah sevgisinin yanında başka sevgiler” ile “Allah için sevmek” arasındaki dengenin kurulmasına dönük bir ders vardı kurbanda.
Budist psikoloji, insanların temelde iyi olduğu fikrine dayanır, ve dünyayı da iyi bir yer olarak deneyimlemenin mümkün oluşundan bahseder. Basic Goodness (temel iyilik) olarak geçen bu kavrama bakıyoruz.
Vis daugiau žmonių knygas skaito angliškai. Kaip ši tendencija veikia knygų rinką Nyderlanduose ir Lietuvoje.Seimas šiuos metus yra paskalbęs Klaipėdos krašto metais. LRT šiai progai rengia istorinių pasakojimų ciklą „Lietuvos kelias į Klaipėdą“. Pirmasis ciklo epizodas.Budistų šventykla Debesų gatvėje, ir šiandien tebenaudojamos Kipro Petrausko plaukų žnyplės, vienam architektui dedikuojami pasivaikščiojimai – tai iniciatyvos „Gražinkime Kauną“ teminių ekskursijų objektai. Pokalbis su miesto gidais.Šią savaitę teatrologė, literatūrologė profesorė Irena Veisaitė būtų minėjusi savo 95-ąjį gimtadienį. Ją prisimina istorikas Aurimu Švedas ir literatūrologas Mindaugas Kvietkauskas.Istoriko Domo Boguševičiaus komentaras apie tai, kad norėdami sėkmingos švietimo politikos turime turėti ją komentuojančių, analizuojančių ir kritikuojančių intelektualų. Komentaro autorius dairosi, ar tokių turime.Kas įdomaus įvyko pasaulio kultūroje šią savaitę? Įteikti „Auskiniai gaubliai“, karikatūros Prancūzijos spaudoje kelia tarptautinę įtampą, Luvro muziejus stengiasi mažinti lankytojų srautus ir naujus archeologinius atradimus Romoje.Pokalbis su menininku Žygimantu Kudirka apie tai, kaip menas pajaučia ateitį ir kaip kūrėjai kuria mąstydami apie rytojų.Ved. Dovydas Kiauleikis
Son altı ayda uluslararası basında yer alan haberlere göre, Hindistan'da iktidar partisinin iki üst düzey yetkilisinin İslam dininin Peygamberi Hz. Muhammed'e yönelik aşağılayıcı ifadeleri üzerine, İslami İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi bazı ülkeler açıklamalarda bulunmuş ve söz konusu yetkililerin ifadelerini kınamıştır. Bu bağlamda, sözkonusu ülkelerin bazılarının ayrıca Hindistan'ın Büyükelçilerini davet ederek, bu ifadeleri protesto ettiği not edilmektedir. Dahası, İİT'nin ve Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği'nin (UMAB) bahsekonu küçültücü ifadeleri kınadığı da bildirilmektedir ... Makale Bağlantısı : https://avim.org.tr/tr/Yorum/PAPA-FRANCIS-ILE-ROPORTAJ-HRISTIYAN-BIRLIGI-UMUDUYLA-BUDIST-SAMAN-VE-MUSLUMANLARA-YONELIK-AYRIMCILIK Telegram Kanalı: https://t.me/avimtr Twitter: https://twitter.com/AVIMorgtr Linkedin: https://www.linkedin.com/company/avimorgtr/ VKontakte: https://vk.com/public202374482 Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCcIfEGNM3308QoLbCDJIFuw Dailmotion: https://www.dailymotion.com/dm_0ea263f63bb5aee7d8770d1ec13cfe8b Instgram: https://www.instagram.com/avimorgtr/IntroductionIntroduction YaaY: https://yaay.com.tr/AVIM
15 Ekim'de aramızdan ayrılan Savaş Çağman için özel arşiv yayını. Ural-Altay şiirinden Rumeli türkülerine, punk kantodan Budist deyişlere Çağman'ın zengin anlam dünyasından sesler ve şarkılarla.
başlık bilerek saçmalıyor, podcast'leri bilen biliyor. iyi dinlemeler.... --- Send in a voice message: https://anchor.fm/tonguc/message
"Karşılaştırmalı Mistisizmler" serimizin ikinci konuşması. Bu programda,, Budist düşüncenin belki de en temel düşünce metni olan, Nagarjuna'nın (M.S. 1.-2. yüzyıllar) Orta'nın İncelemesi adlı yapıtına göz atacağız. (Kitabın çevirisi, Türkçe'de 2016'da, Monokl Yayınları'nca basılmıştı.)
Târih ve toplum, çift taraflı değerlendirme ve ilişkilendirmeleri gerektiriyor. Kutuplaşmalara takılı kalmak son derecede aldatıcı neticeler verebiliyor. Evet, kutuplaşmalar târihin satha vuran, ayrışmalı görüntülerle yüklü. Mesele şu; bu görüntülerle mi iktifâ edeceğiz; değilse daha derinlerde yatan akış veyâ geçişlere mi bakacağız ? Elbette kolay olan ilki. Meselâ II.Genel Savaş sonrası kurulan dünyâya “Kapitalist blok -Sosyalist blok” ayırımı üzerinden bakmak son derecede rahatlatıcıdır. Bu iki kamp, 20.Asır târihinin siyâsal-ideolojik düzlemde satha vurmasını anlatıyor. Ama, yapılan daha derin çalışmalar, bu dünyânın aslında kapitalist temelli tek bir dünyâ içindeki bir işbölümünü ifâde etmiş olduğunu ortaya koyuyor. Bugün, bir zamanların Sovyet kampının, kapitalist şekillenmenin türlerinden birisi olan devlet kapitalizmini yansıtmış olduğunu biliyoruz. Bu da siyâsal-ideolojik kavgaların zihnimizdeki harâretini düşüren, onları basitleştiren, hattâ nihâî kertede manâsızlaştıran bir netice veriyor. Siyâset, medeniyetin yüksek tansiyonlu, âteşin hâlini veriyor. Modern dünyâda ideolojiler, siyâsetin fırınlarına bol bol odun taşımış, bu harâreti arttırmıştı. İdeolojiler sönümlendikten sonra, onun yerini yaşama tarzlarıyla ölçülen kültürel açılımlar aldı. Pek çok çevre, ideolojilerin sönümlenmesini bir rahatlama olarak algıladı. Lâkin öyle olmadı, Ama gördük ki, kültürel kavgalar, içerdiği husûsî yanıcı kimyalarla, siyâsal fırınların harâretini daha da arttırdı. Ama kültürel dünyâların biraz daha derinlerine indiğimizde, onlara ister çeşitlilik ve zenginlik olarak, ister yol açtığı kutuplaşmalar olarak bakalım, algıladığımız kültürel dünyâlarımızın tek tip bir kültürel yapı veyâ koda isâbet ettiğini görüyoruz. Hindistan'daki McDonald's'da elbette inek etinden yapılan bir fast food yiyemeyiz; Pakistan'daki McDonald's'da domuz etinden yapılan bir mâmul bulamayacağımız gibi. McDonalds üzerinden domuz eti-inek eti kavgasını istediğimiz kadar yapabiliriz. Ama nihâyetinde tüketeceğimiz fast food temelli bir McDonald's mönüsü olacaktır. Gâliba kültürel kavgalar sâbit bir kodun içinde cereyan ediyor. Kabın içine akıtacağımız sıvının rengi üzerinden hummalı kavgalar yapıyoruz. Hiç kimsenin o kabı veyâ kodu tartıştığı yok. Berlin Duvarı'nın yıkıldığı günleri tâkiben yaşananlar, bir zamanlar ideolojiler üzerinden baskılanan kültürel stokları açığa çıkardı. Hayâtın her alanı kültürelleşti. Bu sathî görüntünün büyüsüne kapıldık. Muazzam bir çeşitlilik, renklilik her yeri kapladı. Çok az çevre, Amerikan mahreçli bir kültür kodunun, tüketim kapitalizmi üzerinden bunları kuşattığını fark edebildi. O cümbüş içinde en büyük darbeyi dinlerin, inançların aldığını anlamadık. Dinlerin canlanması olarak postmodern sosyoloji kitaplarına giren ve sivil bir başarı olarak kutlanan olgunun aslında kültürel canlanmanın bir fonksiyonu olduğu da gözlerden kaçtı. Metafizik kopuş daha eskiydi. Bu defa kopuş ontolojik ve târihseldi. Kültürel bir olgu mertebesine indirgenmiş olan dinî hayâtlar veyâ inanç dünyâlarındaki canlanmanın aldatıcı olduğunu çok, ama çok sonraları kavrayabildik. Kültürelleşme târihsel bir zeminde yaşanmıyor, hızla, fasılasız anların tüketildiği güncel bir düzleme kayıyordu. Hâsılı ontolojik, metafizik ve tarihsel kopuşlar eş anlı olarak yaşanıyordu. Postmodern dünyânın kodları, Hindu, Budist, Hristiyan, Yahudî, Müslüman coğrafyalarında eş derecede işlemeye başladı. Daha açık ortaya koyalım; postmodern dünyâda açığa çıkan dinsel-kültürel renk cümbüşü, onu kırmaya muktedir olan “fazlalıklarından arındırılmış” hâlleriyle tüketim prizmasından geçerek târihsel zemine tek renk olarak düşüyordu.
Filmlerde ve dizilerde gördüğümüz budist rahipler, ruhsal dinginliği ve barışı öğütlüyor olabilir. Ancak gerçek hayatta işler böyle yürümüyor. Mynmar'ın Arakan bölgesinde yaşayan müslümanlar, bunun birinci elden tanığı... Yıllardır süren sistematik saldırılarla Budist çeteler, bölgede yaşayan müslümanları hedef alarak, tüm dünyanın gözü önünde sistematik bir soykırım politikası yürütüyor. İşte bu müslümanlar yakın zaman önce ünlü sosyal medya platformu Facebook'a dava açtı. 150 milyar dolarlık tazminat talep edilen davada platform, müslüman karşıtı soykırımı, ayrımcılığı ve nefreti körüklemekle suçlanıyor. Peki Facebook bunu nasıl yaptı? Propaganda'nın bu bölümünde, Facebook'un bir karanlık yüzünü daha konuştuk...
In this episode we interview Tanou Reginald who understands what it means to live a life of peace and mindfulness. Growing up in Austria Tanou loved the outdoors, but sensed that something was missing, finding it a challenge to get past some of the negativity that surrounded him. He soon learned about the Budist culture that practiced mindfulness and self awareness. After leaving for monasteries around Asia he realized this was exactly what he was missing. Now Tanou is able to live everyday with a sense of awareness that many of us are unable to do. He even took this new knowledge to winter sports, where he taught athletes these same practices, helping them with their performance. If you've ever wondered how mindfulness can go so much deeper than the mind, then this one's for you! Tweet us and let us know what you think of this episode! @illuminecollect
Tayland'da yaşayan ve çalışmalarını sürdüren sanatçı Pratchaya Phinthong, 17. İstanbul Bienali kapsamında, yaşamının büyük çoğunluğunu Tayland'ın etnik olarak Laolardan oluşan İsan bölgesinin yerel dili ve edebiyatına adamış ve bu konuda önde gelen otoritelerden biri olarak kabul edilen babası Preecha Phinthong'un mirasını korumak ve paylaşmak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Radyo Bienal'in bu bölümü, Preecha Phingtong'un modernleşme ve milliyetçilik gibi süreçlerin marjinalleştirdiği bu zengin kültür üzerine yazdığı The Glossary of Ancient Isan Proverbs [Eski İsan Atasözleri Sözlüğü] kitabından bir seçkiyle dinleyicilerle buluşuyor. Sanatçının annesi tarafından seçilen ve sorapanya olarak adlandırılan bir tür Budist efsunun eşlik ettiği bu seçki, akademisyen Ajarn Chairat Polmuk tarafından seslendiriliyor ve Türkiye'de yaşayan iki İsan kadın tarafından yorumlanıyor. Ayrıca Oda Projesi, “Kamusal alanda görünmez olduğunuzu düşündüğünüz/sandığınız/istediğiniz zamanlar oluyor mu?” sorusuna yanıt ararken, “Venüslü Kadınların Serüvenleri” kaldığı yerden devam ediyor.
WEEK 25- D&C 64-66: Its the small and simple things that make the greatest difference. We will look at 2 stories that show us the importance of staying on the straight and narrow path. Link 1:https://abn.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/1984/04/small-acts-lead-to-great-consequences?lang=engLink 2: https://abn.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/1990/04/small-and-simple-things?lang=engfor questions or comments please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
https://www.youtube.com/watch?v=nMkVSWrstl0 Sekizinci Söz’deki, ölüm gerçeği karşısında hayatın anlamını sorgulatan temsili hikâyecik, Üstad Bediüzzaman tarafından “Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan güzel ve parlak bir temsil” olarak tarif edilir. Aynı meselin izlerini Budist kaynaklarında ve Hıristiyan gelenekteki Barlaam ve Josaphat adlı eserde de bulmak mümkündür. Tolstoy’un İtiraflarım adlı eserinde de yer alan bu metaforik hikâye, 1997 yapımı Anna Karenina filminde de başlangıç fragmanı olarak da kullanılmıştır. … Sözler, Fihrist, Sekizinci Söz: اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ ve اِنَّ الدّٖينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan) güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu ispat etmekle ve şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulümattan kurtarmak çarelerini göstermekle beraber, gayet latîf ve güzel bir muvazene ile fâsık olan bedbaht adamın müthiş vaziyetini, salih olan bahtiyar adamın saadetli vaziyetini gösteriyor. SEKİZİNCİ SÖZ Şu dünya ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini; ve eğer din-i hak olmazsa dünya bir zindan olması; ve dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu; ve şu âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümâttan kurtaran Yâ Allah ve Lâ ilâhe illâllah olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Eski zamanda, iki kardeş uzun bir seyahate beraber gidiyorlar. Git gide ta yol ikileşti. O iki yol başında ciddî bir adamı gördüler. …
Kalmuk kelimesinin kökeni, kalanlar anlamına gelir. Dünya Hali'nde bu hafta Kalmukya var. Avrupa'nın tek Budist halkı.. Dünyanın satranç merkezlerinden biri. Burası Avrupa'nın insan yapımı tek çölü. Ülkenin kick boksçu bir lideri var. Batu Khasikov, moğolca konuşan bir Budist. Bir dönemin Kalmukya lideri İlyumzhinov ise ; evindeyken uzaylılar tarafından kaçırıldığını, uzay gemisi ile başka bir gezegene götürüldüğünü iddia etmişti. Sonra, budistleri birleştirmeyi amaçlayan mobil bir uygulama için kolları sıvadı ve Dalai Lama'nın doğum gününde tanıttı. Derya Acemoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Dünya Hali'ni dinleyin.
WEEK 11 - D&C 23-26: Do we understand how to access the powers of heaven for healing and miracles in our lives? We can experience great things if we have greater faith.link: https://www.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/2010/04/healing-the-sick?lang=engfor questions or comments please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
WEEK 10: D&C 20-22, Justification and Sanctification are the 2 words that cause pondering for me when I read these revelations. What do they mean and how can it change us?link: https://www.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/2011/10/the-divine-gift-of-repentance?lang=englink: https://www.churchofjesuschrist.org/study/liahona/2020/11/57holland?lang=engfor questions or comment please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Mindfulness ile Hayatı Başka Türlü Yaşamak Mindfulness ve Şefkat uygulamalarıyla en az 2500 yıldır Budist öğretmenler, Zen ustaları ve yogiler hayatın içinde farklı bir biçimde mevcut olmaktan ve tüm insanlığın ortak yarası olan varoluş sancısından özgürleşmekten bahsediyorlar. Pekiyi, bu acının kaynağı nedir? Bahsettikleri bu doygun ve tamamlanma hissiyle dolu hayatı gerçekten bu uygulamalarla yaşamamız mümkün mü? Zihnimizi ve kalbimizi tanıyarak; kendimizle ve dünyamızla farklı bir temas kurabilir miyiz? Ayrılıktan bir olmaya nasıl gideceğiz? Bu uygulamalar ile bize neler anlatılıyor ve uyguladığımızda süper kahraman mı olacağız? Birçok soru sordum ama bunların hepsine bu eğitimde kısa kısa değineceğiz ve elbette biraz Mindfulness pratiği yapacağız. Sizi aramızda görmekten büyük keyif duyacağım. Farklı farklı gruplara Mindfulness'ı birçok kez anlattım ve anlattıkça benim için de zenginleşiyor. Umarım sizin de hayatınızda bir ışık yakar ve farklı bir şekilde yaşamanın mevcut olduğunu beraber deneyimleriz. Eğitimin Konu Başlıkları: • Mindfulness ve Mindfulness'ın temelleri nedir? • Oryantasyon, sinir sistemi ve Mindfulness ilişkisi nedir? Kısa bir pratik (yanınızda zeytin getirmeniz rica olunur) • Zihnin olma ve yapma hâlleri • Bir kuşun iki kanadı: Mindfulness ve Şefkat • Mindfulness Pratiği • Paylaşım / Soru & Cevap HANDE AKMEHMETOĞLU Mindfulness ve Yoga Eğitmeni Değer Katan Eğitimlerimizi paylaştığımız whatsapp duyuru listemize kayıt olmak için: http://bit.ly/DKE-3 Haydi birlikte daha çok insana değer katalım.✌ Güncel eğitimlerimize ise buradan ulaşabilirsin; https://bit.ly/ValoremTeam #HandeAkmehmetoğlu #mindfulness #meditation #breathawareness #lovingkindness #compassion #joy #equanimity #positivepsychology #mbct #mbsr #nervoussystem #polyvagaltheory #socialbaselinetheory #mindfulnessturkiye #handeakmehmetoglu #KişiselGelişim #LinkedinLive
Week 2: Joseph Smith History 1:1-26, The first vision teaches us a great deal about God, his perfect Son and how the communicate with us. God also teaches us when he wants us to do in our life, when he uttered 7 simple words. link:https://www.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/2008/04/my-words-never-cease?lang=engfor questions or comments please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Günsu Engin'in YouTube ve Zoom üzerinden yaptığı "Tetikte Dinginlik" isimli meditasyon buluşmalarındaki konuşmaların ses kayıtlarını içerir. Mindfulness, Budist psikoloji, bilgelik, şefkat, farkındalık, spiritüel materyalizm, özgürleşme, polyvagal teori, insan hakları, etik... kısaca insanı hakikatine yaklaştıran konulardır. *Buluşmalardaki meditasyonları da uygulamak isterseniz YouTube kanalını ziyaret edebilirsiniz: www.youtube.com/gunsuengin
Week 51 - Moroni 10. The last chapter in the Book of Mormon we are taught that we all have Spiritual gifts. Do you know what your Gifts are? Or how to obtain more gifts? This is subject of this podcast today.link: https://www.churchofjesuschrist.org/study/general-conference/2017/10/i-have-a-work-for-thee?lang=engfor questions or comments please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
Beklenen gün geldi! Haftalardır etrafında dönüp durup durduğumuz meditasyon mevzusu üzerine, olayın derinliklerine indiğimiz bir bölüm hazırladık. Meditopia'yı bu linkten indirerek 7 gün yerine 30 günlük deneme süresini başlatabilirsiniz (Bölümde kod demişiz ama herhangi bir koda ihtiyacınız yok): https://app.adjust.com/rb3b5xd- Linke tıkla ve Meditopia uygulamasının anasayfasına git- İsim ve kart bilgilerini vererek üye ol (merak etme, kartından para çekilmeyecek)- Uygulamada bazen yanlışlıkla 7 gün deneme süren olduğunu söyleyen bir uyarı görebilirsin, o uyarıya kulak asma.- 30 günlük deneme sürenin tadını çıkar! 30 günün sonunda ücretsiz üyeliğini iptal etmezsen otomatik olarak üyeliğini yenilemek istediğini varsayacağız. Uygulamayı ücretsiz kullanmaya devam etmek için 30 günün sonunda aboneliğini iptal etmeyi unutma.Ego Ölümü ve Benlik Yanılgısı konulu Patreon bölümü: https://www.patreon.com/posts/patreon-ozel-ego-43244977(02:49) Meditasyonun anlatılmazlığı(06:14) Mindfulness ve meditasyon farkı(08:45) Meditasyon nasıl yapılır?(11:34) Meditasyonun mantığı(13:31) Budist keşişlerin olayı nedir?(16:43) İkilem: Kendini geliştirmek için meditasyon yapmak(21:53) İşin bilimi: Meditasyon beyni nasıl değiştiriyor?(27:52) Aydınlanma nedir, nasıl aydınlanılır?TWITTER & INSTAGRAM: @bumuyanipodcast DESTEK: https://patreon.com/bumuyani MAIL: bumuyanipodcast@gmail.com WEB: https://bumuyanipodcast.com
WEEK 44- Mormon 1-6: Revised : Mormon is a 15 year old young man, and yet he is a "sober" young man and also he has experiences that we could only dream of. What could we learn from this 15 year old?for questions or comment please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
WEEK 43- Mormon 1-6: Mormon is a 15 year old young man, and yet he is a "sober" young man and also he has experiences that we could only dream of. What could we learn from this 15 year old?for questions or comment please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
WEEK 35- Helaman 7-12: Nephi is given a great blessing, the Sealing power. We learn in these chapters how he receives is and why and also what he does with it. It may not be what you think. In fact it is the opposite of what the world tells us we need to be. for questions or comments please email us at Comefollowmelesson@gmail.com
Yaşam için edindiğimiz farkındalıklar hayatı bize zorlaştırdığında ne yapmamız gerekir? Detaycılık ve farkındalıkla yaşayabilmek üzerine konuştuk.
Mükemmeliyetçilik hangi sınırlar dahilinde faydalıdır? Detaycılık ile mükemmeliyetçilik arasında bir bağ var mıdır?
Fikirlerimizi sunarken neden sinirleniyoruz? Fikirlerimizin ikincil kazançları bizde nasıl kişiselleştirmeler yaratıyor?
Hayatı anlamaya çalışırken şüpheci olmak bize fayda mı sağlar zarar mı?
İlişkilerimizde neden şüpheye düşüyoruz? Bu durumun nasıl etkileri oluyor?
Amanda Alexander is a successful actress bringing up her family and a practising Budist.I talk to her about her life and her career, the sacrifices she has made and how her beliefs have helped her.Amander creates characters, writes childrens stories, and has even appeared in Doctor Who!
Felsefe neden Doğu'da değil de Batı'da başladı? Doğu düşünce tarihi içindeki önemli figürler olan Konfüçyus, Tao ya da Sanchaya'yı felsefe tarihinin içine dahil edebilir miyiz? Yoksa Brahma'nın peşinden giden bir Budist din ile mi ilişkilendirmeliyiz? Felsefenin mutlak olarak ihtiyaç duyduğu özgürlük topraklarını Antik Doğu'da bulabilip bulamayacağımızı sorgulayacağız. Ansiklopedik Felsefe Şeması: http://bit.ly/ansiklopedi Facebook Grubumuz : https://www.facebook.com/groups/gercegeyolculuk/ Bu videoyu beğendiyseniz sosyal medyanızda paylaşarak katkıda bulunabilirsiniz. Ayrıca şunlar da ilginizi çekebilir: Felsefe : https://youtu.be/4xDLNvxKY2Q Thales : https://youtu.be/TPa9LgfeEes Dünya Tarihi : https://youtu.be/9Q574BSAs70 Gerçeklik Nedir? : https://youtu.be/Ll998IISxnE Felsefe Yapma! : https://youtu.be/PMC7QH9CYD0 Nereden Başlamalı?: https://youtu.be/yLQ4X5RzTDA Mutlak İdealizm : https://youtu.be/Wbpm7WBKl_o Kaynakça : http://bit.ly/felsefikaynakca
Laura shares about joining her friend’s family on a trip to Burma. Hear about a city on stilts, singing Christmas carols in a Budist temple, bartering for souvenirs, demonstrating exercises to middle school boys, and eating appetizers like they’re the main course.Wish You Were HereLaura: Mordor (Tongariro), New ZealandCheryl: St Peter’s Basilica Rome, ItalyRyan: Three Sisters, Australia Follow us on Twitter & Instagram: @tmwypodcastLeave us a voicemail (or text message): (406)763-8699Email: tmwypodcast@gmail.com
وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ ﴿١١٦﴾ “Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” (En’am 116) Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin'in, Japonya'nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada gayrı müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için (Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde insanların çoğu yalan söyler diyor! İnsanların çoğu gusül almıyorlar, o zaman doğru olan bu mu diyeceksin? Neden gusül alırız? “Âyetin Makabli İle Münasebeti Bil ki Allah Teâlâ, kâfirlerin şüphelerine cevap verip, sonra da Hz. Muhammed'in peygamberliğinin doğruluğunu delillerle açıklayınca bu şüphelerin zail olmasından ve hüccetlerin ortaya çıkmasından sonra, aklı olanın, cahillerin sözlerine iltifat etmemesi ve onların yalan yanlış sözleri sebebi ile kalelerinin ve akıllarının karışmaması gerektiğini beyan ederek, "Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar" buyurmuştur. İşte bu ifade, yeryüzündeki insanların çoğunun dalâlette olduklarını gösterir. Çünkü başkasını saptıranda, mutlaka bir sapıklığın (dalâletin) bulunması gerekir. Dalâletin Nevileri: Bil ki, sapmak ve saptırmak mutlaka şu üç şeyin birisinde olur: a) Ulûhiyyetle ilgili konularda... Çünkü ulûhiyyet ile ilgili meselelerde, doğru tek, yanlış ise sayısızdır. Ulûhiyyet hususundaki sayısız yanlışlardan birisi de, şirk koşmaktır. Bu şirk, ya zındıkların (mecûsîlerin) dediği şekilde olur. Allah Teâlâ bu çeşit şirki, "(Onlar) cinleri O'na ortak saydılar" (En'âm, 100) âyeti ile haber vermiştir. Yahut, yıldıza tapanların dediği şekilde, yahut da putperestlerin dediği şekilde olur. b) Nübüvvet ile ilgili konularda... Bu, ya mutlak olarak nübüvveti inkâr edenlerin dediği şekilde; yahut âhireti (öldükten sonra dirilmeyi) inkâr edenlerin dediği şekilde, veyahut da sadece Hz. Muhammed'in nübüvvetini inkâr edenlerin dediği şekilde olur. Bu kısma âhiret ile ilgili konular da dahildir. c) Allah'ın hükümleriyle ilgili konularda... Bunlar pek çoktur. Çünkü mesela kâfirler, "bahire", sâibe" ve "vasile" dedikleri hayvanları haram, ama "meyte" (lâşe)'yi helâl sayıyorlardı. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ, "Onların bâtıla hak, hakka da bâtıl hükmü vermeleri gibi, inandıkları şeyler hususunda, yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, onlar seni Allah yolundan, yani doğru ve hak yoldan saptırırlar" buyurmuştur.
Twenty episodes! Yeah, guys! This week Tom Goss and I sit down and talk dads, wacky thoughts on religion, I talk about visiting the Capri Sun factory, and Tom performs comedy at a Budist temple, and we learn why having mean friends can be a good thing. Follow Tom! https://www.instagram.com/gossgoss6/ Follow the Mean Boys! http://meanboyspodcast.com/the-boys-1/ Follow Me! https://twitter.com/DaveApkarian Contact Me! saddadpodcast@gmail.com
Mis últimos días en la isla. Reflexiono sobre la subida al Khao Temple y sobre cómo será mi regreso a Barcelona.
In this episode of the Divine Mercy Podcast, I relate an email exchange I had with one of the listeners. She was baptized Catholic but is now a Budist. The title of the show will make sense when you have listened to it. I look forward to feedback.Music on this podcast:Eric Vardeman - Make Yourself KnownTheme music provided by:Megan Pettengill - Main ThemeChants of the Russian Orthodox Church - Examination of ConscienceElizabeth Wolff - Reading from the Diary of St. FaustinaPodcasts and Websites on this podcast:podcast alleydigg.com