Municipality and town in Tolima Department, Colombia
POPULARITY
Northern Territory farmers are already picking green (unripe) mangoes and sending them to market. But the NT fruits are facing increased competition from Vietnamese imports.
Ramazan bitti. İşte bugün bir solukta bayrama kavuştuk. Dualarımıza karşılık beklediğimiz bu kutlu günde Türkistan'dan Gazze'ye tüm mazlumların kutlu bir milletin adaletine kavuşmasını, tüm zalimlerin dersini aynı millet elinden almasını diliyorum. Başka da ne ister insan; sadece Ramazanın o bitimsiz lezzetine tekrar tekrar kavuşmak...
Selefi Salihin'in güzel bir ahlâkı sık sık dostlarının, arkadaşlarının durumlarını sormaları idi. Dostlarının hatırlarını lâf olsun diye sormuyorlar; onlara yiyecek, giyecek, para yardımında bulunmak için hatır soruyorlar, borçlarını üstlenmek, sıkıntılarına ortak olmak hususunda samimî bir tavır sergiliyorlardı. Bu ahlâka sahip kişiler günümüzde parmakla gösterilecek kadar azdır. Halk, tamamıyla ters bir tavır içine girmiştir. Âdet yerini bulsun diye hatırlar sorulmaktadır. Dahası birisi kardeşinin yanından geçerken “Nasılsın?” diye hatır soruyor ama cevâbını almadan çekip gidiyor, hatırı sorulan da hatırını soranın samimî olmadığını bildiğinden cevâp verme zahmetine katlanmıyor. İşte bu noktada Ali el-Havvâs (r.âleyh) şöyle diyordu: “Eğer biriniz kardeşine yardım etme, sıkıntılarına ortak olma, hiç değilse kendisine duâ etme niyet ve kararlılığında değilse, onun hatırını sormasın, çünkü bu samimiyetsizliği yüzünden münâfık olur.” Hâtem el-Asam (r.âleyh) de şöyle diyordu: “Kardeşine “Nasıl sabahladın?” diye hatır sorduğunda, o da sana, “Falan şeye ihtiyacım var” der de, sen onun bu sözlerini duymazlıktan gelerek ihtiyacını görmezsen, onun hatırını sormakla kendisiyle dalga geçmiş olursun. Maalesef günümüzde genellikle sergilenen tavır budur.” Efendim Ali el-Havvâs (r.âleyh)'den dinlemiştim şöyle diyordu: “Geçmiş büyükler, birbirlerinin hatırlarını sorarlarken, Allâh (c.c.)'a şükürler sunmakta gaflete düşenleri uyarma amacıyla sorarlardı. Böylece kendileri sevâp kazândıkları gibi bu suretle hatırını sordukları kişinin sevâp kazânmasına da vesile olurlardı.” (İmâm Şa'rânî, Tenbihü'l-Muğterrin Tercümesi s.253)
Eski İstanbul kırâathânelerinin bir çoğu aynı zamanda ilim ve kültür merkezi olma özelliğini taşıyordu. Bunlardan biri de Çemberlitaş'ta, Karababa Sokağı'nın başında bulunan Diyarbakır Kırâathânesi idi. Büyük kitabiyat bilgini ve Millet Kütüphanesi'nin kurucusu merhum Ali Emiri Efendi bu kahvehânenin en başta gelen müşterilerindendi. Kilisli Muallim Rıfat Bilge'nin “Divânü Lügati't – Türk ve Ali Emîri Efendi” başlıklı yazısında belirttiğine göre, kitapların efendisi her akşam buraya gelir, gece yarısına kadar oturur, dostlarıyla görüşür konuşur, sonra da Parmakkapı'daki evine giderdi. Ali Emiri Efendi, hiç evlenmemişti. Dolayısıyla evinin kapısını kendisi kilitliyor, yine kendisi açıyordu. Bütün hayatını kitaba ve okumaya vermişti. Her türlü kitabı okumakla beraber, daha çok Osmanlı tarihi ile meşgul oluyordu. Hafızası son derece kuvvetliydi. Ezberimde yüz bin Türkçe beyit var, diye zaman zaman övünmekten kendini alamıyordu. Aziz dostu Muallim Rıfat Bilge bu hususla ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Ben bu ciheti nezâketle bir kere tecrübe ettim. Herhangi bir şâirin bir gazelinden, bir mısra seçtim. ‘Acaba şu mısra kimindir?' diye sordum. Güldü. Beni imtihan mı etmek istiyorsun? Falanındır, sonu şudur, tamamı şöyledir deyip ezbere okudu.”
In this series, Falan will align her social media marketing content with her podcast in 5 min weekly episodes. Learn how to sell literally anything with this 5 min condensed podcast. Follow Falan online. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Luis Ferro, colaborador da Asociación Codeseda Viva. A asociación é a promotora dos premios "Abadesa Mariana" que premian a divulgación do "Camiño da Geira e dos Arrieiros" que pasa pola Estrada. E Xesús Palmou galardoado desta edición falan do Camiño da Geira e da importancia que terá para a Estrada e a comarca. D. Xesús Palmou: "Estes premios son importantes porque recoñecen a labor que fan determinadas persoas ou colectivos na promoción e investigación, para dar a coñecer esta ruta xacobea". D. Luís Ferro: "Seguimos coa colaboración portuguesa porque é moi importante e de moito interés". Galardoados V Premios ABADESA MARIANA: Asociación Peregrinus Dezae de Lalín Naceu no 2022 para ofrecer información aos peregrinos do Camiño de Inverno e do Sanabrés que vagaban desorientados pola capital dezana en busca de información. Este colectivo que realiza un labor altruísta de apoio aos peregrinos, axuda tamén aos doutros Camiños e o pasado mes de xaneiro non dubidou en achegar en coche ata A Estrada para que puidese continuar o seu roteiro a un peregrino do Camiño dá Geira e dous Arrieiros que se perdeu e acabara na comarca dezana. José Balboa Rodríguez Un home comprometido cos camiños xacobeos e co Camiño dá Geira en particular. O ano pasado rehabilitou en Beariz unha pequena vivenda de dous pisos e máis de 200 anos de antigüidade para ofrecer un teito aos peregrinos. Leva por nome Repouso do Camiñante e funciona como albergue de donativo. Silvia Pampín Xornalista que exerceu durante dúas décadas a profesión na Estrada— recibe o premio por seguir de cerca os avances na investigación e o recoñecemento do Camiño dá Geira, contribuíndo á súa difusión. Máis Información CODESEDA VIVA: ✔️Páxina Web: https://codeseda.com/ ✔️Facebook: https://www.facebook.com/codesedacom ✔️Twitter: https://twitter.com/Codeseda ✔️Instagram: https://www.instagram.com/codeseda_com_galicia/ Máis Información ACADEMIA XACOBEA: ✔️Páxina Web: http://academiaxacobea.gal/ ✔️Facebook: https://www.facebook.com/academiaxacobea ️Se che gustan os contidos "SUSCRÍBETE" ao podcast Máis Información: ✔️Facebook: https://www.facebook.com/PabloChichas ✔️Twitter: https://twitter.com/pablochichas ✔️Instagram: https://www.instagram.com/pablochichas/ ✔️Clubhouse: @pablochichas ✔️Twich: https://www.twitch.tv/pablochichas
Vardı, hani bir vecizede vardı: “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur!” Bence dünyaya ait hiçbir meseleyi dert edinmemek lazım; nasıl olsa gelip-geçicidir bunlar. Onlara ehemmiyet verir, onları gözünüzde büyütürseniz, onların altında kalır ezilirsiniz. Elden geldiğince o mevzuda temkinli olmalı ve görmezden gelmeli onları. Karakterlerinin gereğini yapıyor… كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ “Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır.” (İsrâ, 17/84) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez.” (Mâide, 5/105) “Kendinize bakın!” diyor Kur'an-ı kerim. Kendi kusurlarınızı görmeye çalışın. Falan size zulmettiği zaman bile, “Acaba biz, Rabbimize karşı vazife ve sorumluluklarımızın hangisinde kusur yaptık ki, Cenâb-ı Hak, birilerini bize musallat etti!” Şu virüsü musallat eder Allah, zelzeleyi musallat eder, fay kırılmasını musallat eder, çekirgeyi musallat eder, güvercini musallat eder, eder eder, Allah celle celâluhu. Ancak Allah'ın (celle celâluhu) “imhal”leri vardır; “ihmal”leri değil, “imhal”leri vardır. Mehil verir, Erhamü'r-Râhimîn'dir O (celle celâluhu), Rabbü'l-âlemîn'dir. Herkes böyle bir kusur işlediğinde onu hemen cezalandırırsa, yeryüzünde yine Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerde farklı ifadelerle beyan buyurduğu gibi yürüyen bir tane canlı kalmaz. Evet, çünkü herkes şöyle-böyle bir günah işler, bir zulümde bulunur. Dolayısıyla Allah onu cezalandırınca, o gider; şunu cezalandırınca, o gider; bunu cezalandırınca, o gider; hiç kimse kalmaz. Oysaki öyle değil. Allah'ın (celle celâluhu) imhalleri vardır ki insan kendine gelsin, aklını başına alsın, o kusurdan vazgeçsin, sevaba yönelsin, arınmaya koşsun, Allah (celle celâluhu) da onu bağışlasın, affetsin. اَللَّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنَّا، يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ * اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا، يَا غَفَّارُ، يَا سَتَّارُ، اِغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا كُلَّهَا، وَاسْتُرْ عُيُوبَنَا كُلَّهَا “Allahım, şüphesiz Sen affetmek şanından olan Afüvv, ikram u ihsan denince akla gelen yegâne Kerim'sin; affetmeyi çok seversin. Bizi affeyle, ey Erhamerrahimîn. Bizi yarlığa, merhamet buyur bize. Ey Gaffâr, ey Settâr, günahlarımızın tamamını mağfiret buyur; bütün ayıplarımızı setreyle.” Böyle mübarek aylarda, insanlık için, kendiniz için bu türlü tazarru ve niyazlarda bulunma mevzuu çok önemli bir şey. Allah, ona denk getirdi; hem Ramazan'ın sevabı, hem orucun sevabı, hem geceleri kalkıp ihya etmenin sevabı.. unutulmuş teheccüdleri kılmanın sevabı.. secdeyi derinlemesine duymanın, hadiste buyurulduğu üzere O'na (celle celâluhu) en yakın olma hâlini duymanın sevabı… Hakikaten başınızı yere koyduğunuzda, O'na en yakın olduğunuzu hissederek, “Allah'ım! Ne olur şunu lütfeyle, bunu lütfeyle!” deme mevzuu, Cenâb-ı Hakk'ın ayrı bir lütfu, ayrı bir ihsanı oluyor size. Bela ve musibetleri asla başkalarına fatura etmemeliyiz; bilakis kendimizden bilip hemen istiğfar ve tevbeye yönelmeliyiz!.. Bu arada, “Falanlar filanlara zulmetmişlerdi de, filanlar haksızlıkta bulunmuşlardı da, dolayısıyla onların bu zulümlerinden dolayı geldi!” gibi düşünce ve sözler ile bunları başkalarına fatura etmek suretiyle işin içinden sıyrılmaya çalışmamak lazım. Bu türlü bela ve musibetlerde antrparantez arz ediyorum elden geldiğince, insan, her şeyi kendinden bilmeli.
*Şeytan, en olumlu işlerin içine girdiler yaparak onu bulandırmaya/karartmaya çalışır. Ehl-i dünya da bazen “girdi” bazen de “çıktı” yapmak suretiyle insanları aldatmaktadır. Siz güzel bir söz söylemiş, güzel bir tevcihte bulunmuşsunuzdur; fakat, başından sonundan onları biraz kırpınca kuyruğu gitmiş, kulakları kesilmiş, dudağı burnu koparılmış bir şey kalır ortada. (09:15) *Aramızda “Haziran Fırtınası” şeklinde maruf bulunan, “bant furyası” ya da “intikam almak için fırsat kollayan kimselere sünuh eden mevsim” de denebilecek olan günlerde girdili çıktılı montajların en çirkinleri hazırlanmıştı. Mesela; C, birilerinin nazarında çizgisi olmayan, istediği gibi yaşayan kafirin teki; fakat sen diyorsun ki “Arkadaş, ‘C kafirdir' diyemezsiniz!” Sadece oradan o “diyemezsiniz”i kırptığında ne kalıyor geriye?!. “Falan kafirdir” kalıyor. (10:10) *Yine mesela bazı gazetecilerle otururken elektronik levhada bir cümle çıkıyor: “Bazen güç ve kuvvet insanı kör ve sağır hale getirebilir.” Tam o esnada gazetecilerden biri soruyor, “O ne demek?” Siz de “Bazen güç ve kuvvet insanı başkalarını hesaba katmaz hale getirebilir.” diyorsunuz. Fakat, onlar kendi duygu ve düşüncelerine göre, hakaret sayılabilecek bir tabirle, bunu ifade edince, karşı taraf “Nasıl böyle bir şey der?” diyor. Oysa ki siz belli bir cümleye bağlı olarak, farklı bir münasebetle, konjonktür farklılığı içinde bir şey söylüyorsunuz ama o şeyin yeri değiştirilince, konjonktür kayması olunca, atmosfer farklılaşınca o mesele farklı manalara geliyor. O mesele o farklı manalarla sunulunca bir sürü gönlü yıkmış oluyorsunuz. (12:00) *Biri hakkında kötü düşüncelere sahip olmaya “sû-i zan” denir. Cenâb-ı Hak, bir ayet-i kerimede, sû-i zannın çirkinliğini ifade sadedinde, “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı (ism) günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucurât Sûresi, 49/12) buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki Nur Müellifi, dört büyük hastalığı sayarken, yeis, ucb ve gurur ile beraber sû-i zannı da zikretmiş ve insanın hüsn-ü zanna memur olduğunu belirtmiştir. Bu video 20/10/2013 tarihinde yayınlanan “Girdili-Çıktılı Aktarmalar ve Suizan Virüsü” isimli bamtelinden alınmıştır.
Neste episodio Malva e Duarte NON falan de música. Propóñense falar de música, iso si. Pero acaban falando de fundamentalismo e trauma relixioso. Entramos na era das tanxentes das tanxentes.
Esta semana Duarte marcha de vacacións, pero non vos preocupedes, que ven Helena (@cousasrarismas) a ocupar o seu lugar! Nunha conversa máis longa do que debería sobre monolingües, Love Actually e o os beneficios de ter amigues desempregades, un non pode evitar pensar que en vez de “Malva e Helena falan de tanxentes” este episodio igual debería chamarse: Malva e Helena esquecen que están nun podcast e non unha chamada de teléfono.
İbadetlerdeki ihmaller ve işlenen günahlar değişik musibetlere davetiyedir!.. *Hazreti Bediüzzaman meseleye öyle bakıyor ve özellikle Sünuhat Risalesi'nde bu husus üzerinde genişçe duruyor. Şöyle diyor: “Zira yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay, oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik; O da bizden müterakim zekâtı aldı.” *Belli günahlar, kaht kelimesiyle ifade edilen kıtlık, kuraklık, susuzluk, yağmurun kesilmesi ve açlık gibi değişik musibetlere davetiye mahiyetindedir. Şu anda İslam dünyasında da böyle musibetler yaşanıyor. Merceğe veya teleskoba lüzum yok; kendi ülkenize baktığınız zaman her gün değişik yerlerde farklı felaketler olduğunu göreceksiniz. Aslında yağmur, kar, dolu hep gökten geliyor ve rahmet olarak iniyor; fakat masiyetlerimiz onlara kendi renklerini ve boyalarını çalıyor; dolayısıyla bu nimetler rahmet iken nıkmet haline dönüşüyor ve değişik felaketlere sebebiyet veriyor. Ayrıca, zelzeleler oluyor, yoksulluklar yaşanıyor, toplumda herc ü merc meydana geliyor ve değişik fitneler başgösteriyor. Kısacası, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), âhir zamanın ve kıyamete yaklaşmanın alameti olarak ifade buyurduğu, hadis kitaplarında Kitâbü'l-fiten ve'l-melâhim bölümlerinde haber verilen hemen her hadise İslam dünyasında cereyan ediyor. En büyük musibet, musibetin musibet olduğunu görememektir!.. *Bu musibetlerden daha büyük bir musibet varsa, o da bu musibetlerden bir ders çıkarmama musibetidir. Zelzele, sel, tsunami birer musibettir. İnsanların birbirine düşmeleri ve birbirine güve olmaları da bir musibettir. Fakat bunlardan daha büyük bir musibet vardır o da musibetlerin musibet olduğunu görmeme musibetidir. *Namazın terkedilmesinin çağırdığı bir çeşit musibet vardır. Allah (celle celaluhu) boş yere yatırtır kaldırtır sizi, Cihan Harbi'nde olduğu gibi. Cepheden cepheye koşturur durursunuz “musibetleri bastıracağız” diye. Her bastırma hareketiniz değişik komplikasyonlara sebebiyet verir, yeni musibetler hortlar ondan. “Falan musibeti bastıralım!” dersiniz. Bastırma esnasındaki yanlış tavır, davranış ve günahlarınızdan dolayı o bastırma işi kine nefrete dönüşür, daha büyük bir musibet haline gelir ve siz kendinizi bir musibetler sarmalı içinde bulursunuz. Yirmi sene, otuz sene, kırk sene mücadele edersiniz ona karşı fakat Allah sizi yatıp kalkmaya mahkûm etmiştir, çünkü namazınız namaz değildir. Bu video 13/12/2015 tarihinde yayınlanan “İbadetlerin İhmali ve Savaş Endişesi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
In this short episode Falan explains how she will no longer prioritize this podcast but rather focus on her business. She also explains how constantly hitting rock bottom prepares you for bigger things you have manifested. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Aslında Nebati'nin yolcularla tartışması Türkiye'nin genel durumunu özetliyor. Neye itiraz etsen "Sen bize karşısın" diye bas bas bağırıyor yönetenler... Jenerik müziği: Rahman Altın
Bu video 20/04/2020 tarihinde yayınlanan “ZULÜM, SALGIN ve RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/zulum-... Günümüzde içinde bulunduğumuz bir kısım dâhiyeler, belâlar, musibetler… Hani başta birilerinin zulmüne maruz kalma, haksızlıklara maruz kalma… Bunları görmezden gelmek çok zordur. Ama elden geldiğince görmezden gelmeye çalışmalı; meseleyi Allah'a havale etmeli. Allah, âdil-i mutlaktır. Böyle, “Falan size şunu yaptı, filan size bunu yaptı!” Kalkıp böyle herkese kendinize göre bir ceza vermeye kalkarsanız, yerinde olmaz o bir kere, siz o cezayı veremezsiniz. Bazen o ceza, o kadar büyüktür ki, siz onu vermeye kalktığınız zaman, daire-i Ulûhiyete müdahale etmiş olursunuz, saygısızlıkta bulunmuş olursunuz. Bir de insanî kıvamınız açısından, insanî ufkunuz açısından o cezayı veremezsiniz. Herkes karakterinin gereğini sergiler. Karakteri kötülüklere açık bir insana, zorla iyilik yaptırtamazsınız; bir kere yaptırtsanız bile, bir başka zaman yine karşınıza kötülük duyguları ile çıkar; bir defasında belki insanca davranır, on defa karakterine göre hareket eder. Dolayısıyla, o türlü şeyler ile meşgul olduğunuz zaman, meşgul olacağınız şeyleri ihmal etmiş olursunuz. Bu türlü böyle dünyaya ait dertler olan şeyler ile çok meşgul olmamalı. Vardı, hani bir vecizede vardı: “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur!” Bence dünyaya ait hiçbir meseleyi dert edinmemek lazım; nasıl olsa gelip-geçicidir bunlar. Onlara ehemmiyet verir, onları gözünüzde büyütürseniz, onların altında kalır ezilirsiniz. Elden geldiğince o mevzuda temkinli olmalı ve görmezden gelmeli onları. Karakterlerinin gereğini yapıyor… كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ “Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır.” (İsrâ, 17/84) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez.” (Mâide, 5/105) “Kendinize bakın!” diyor Kur'an-ı kerim. Kendi kusurlarınızı görmeye çalışın. Falan size zulmettiği zaman bile, “Acaba biz, Rabbimize karşı vazife ve sorumluluklarımızın hangisinde kusur yaptık ki, Cenâb-ı Hak, birilerini bize musallat etti!” Şu virüsü musallat eder Allah, zelzeleyi musallat eder, fay kırılmasını musallat eder, çekirgeyi musallat eder, güvercini musallat eder, eder eder, Allah celle celâluhu. Ancak Allah'ın (celle celâluhu) “imhal”leri vardır; “ihmal”leri değil, “imhal”leri vardır. Mehil verir, Erhamü'r-Râhimîn'dir O (celle celâluhu), Rabbü'l-âlemîn'dir. Herkes böyle bir kusur işlediğinde onu hemen cezalandırırsa, yeryüzünde -yine Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerde farklı ifadelerle beyan buyurduğu gibi- yürüyen bir tane canlı kalmaz. Evet, çünkü herkes şöyle-böyle bir günah işler, bir zulümde bulunur. Dolayısıyla Allah onu cezalandırınca, o gider; şunu cezalandırınca, o gider; bunu cezalandırınca, o gider; hiç kimse kalmaz. Oysaki öyle değil. Allah'ın (celle celâluhu) imhalleri vardır ki insan kendine gelsin, aklını başına alsın, o kusurdan vazgeçsin, sevaba yönelsin, arınmaya koşsun, Allah (celle celâluhu) da onu bağışlasın, affetsin. اَللَّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنَّا، يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ * اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا، يَا غَفَّارُ، يَا سَتَّارُ، اِغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا كُلَّهَا، وَاسْتُرْ عُيُوبَنَا كُلَّهَا “Allahım, şüphesiz Sen affetmek şanından olan Afüvv, ikram u ihsan denince akla gelen yegâne Kerim'sin; affetmeyi çok seversin. Bizi affeyle, ey Erhamerrahimîn. Bizi yarlığa, merhamet buyur bize. Ey Gaffâr, ey Settâr, günahlarımızın tamamını mağfiret buyur; bütün ayıplarımızı setreyle.
In this episode Falan explains why she had to save herself from her family problems drowning her. You don't owe anybody anything! --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Bu video 03/05/2019 tarihinde yayınlanan “RAHMET, ÜMİT VE BEREKET AYI RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Bir delikanlı, çiçeği burnunda, görkemli, gösterişli; Hazreti İbn Abbas gibi, Mus'ab İbn Umeyr gibi. Geçerken daha panjurlar açılıyor, o güzelliği görmek için herkes ona bakıyor: “Yahu şuna bakın! Sanki yerde gezen bir melek!” Mus'ab İbn Umeyr de öyle idi; hayatının baharında Uhud'da, Allah Rasûlü'nün önünde, önce sağ kolu, sonra sol kolu ve bir kalkan kılıca karşı “Bir boynum kalmıştı, son; onu vur!..” Rasûlullah'ın önünde kalkan olmak üzere… Jalûziler sıyrılıyor, ona bakıyorlar; böyle bir delikanlı… Mescid-i Nebeviye giderken, Hazreti Ömer döneminde, birinin kapısının önünden geçiyor. Bir fettan, gönlünü ona kaptırmış. Takılıyor ona, değişik argümanları değerlendiriyor, fakat bir türlü istediğine eremiyor. Ağ atıyor ama avını avlayamıyor. Bir sürü, değişik ağlar atıyor, değişik yöntemler kullanıyor Nihayet, herhalde nefs-i emmâre veya şeytanın ona tasallutu neticesinde O da bir sahabî olabilir; Allah, lisanımızı günahtan korusun! bir felaket varmış gibi kapının arkasında bir çığlık koparıyor. Delikanlı, “Acaba ne var ki, yangın mı var?!” filan diye kapıyı tıklatıyor. “İmdada koşayım!” diye içeriye girince, kapı “Tık!” diye kapanıyor. Bu defa Zeliha'nın Hazreti Yusuf'a teklif ettiği teklif ediliyor orada. Birden bire o gencin diline şu ayet-i kerime vird-i zebân ediliyor: إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ “Onlar ki takva dairesi içinde yaşarlar; kendilerine şeytandan bir tayf, bir vesvese geldiği zaman hemen Allah'ı hatırlar ve gözlerini hakka açarlar.” (A'râf, 7/201) İttikâ… Kendileri takva dairesi içinde, Allah'ın himayesine girmiş… “Şeytandan bir şeytanî tayf, bir dalga, bir esinti geldiği zaman, Biz, onun gözünü açarız!” Kadının zorlamaları karşısında, genç kendini dinleyince bakıyor ki, dilinde hep o ayet; hep o ayeti tekrar edip duruyor, hep o ayeti tekrar edip duruyor. Ve kalbi dayanamıyor, düşüyor ve ölüyor orada. Tabiî kadın kapıyı açıyor; arkadaşları, camiye gidip gelen bu insanı tanıyanlar, “Aman, bir yabancının evinde öldü. Ayıp olur; Emîru'l-mü'minîn görmesin bunu!” diyorlar. İlk saflarda duran birisi idi. Hazreti Ömer de orada yoklama yapmasını çok iyi bilirdi. Arkasında bin insan namaz kılıyor ise, biri var mı, yok mu, onu bilecek kadar mahrutî bir bakışa sahip idi. Ömer'e kurban olayım, radıyallâhu anh!.. Evet, “Aman duymasın, ayıp olur; bir yabancının evinde vefat etti..” deyip gizlice götürüyor, namazını kılıyor ve gömüyorlar. Hazreti Ömer efendimiz, işte o mahrutî bakış ile yaptığı yoklamalarında, onu göremeyince durduğu yerde, “Falan nerede?” diyor. Kem-küm ediyorlar önce; sonra da “Ya Emire'l-mü'minîn! Başına böyle bir şey geldi, ölü bulduk. Hem biz hicap ettik, hem de sizi mahcup etmemek için gizlice götürdük. Gömdük onu…” diyorlar. “Beni, mezarına götürün!” diyor. Mezarının başına dikiliyor: وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ “Buna karşılık, Rabbisinin (Rab olarak) Makamı'ndan korkan ve (Âhiret'te de) O'nun huzuruna çıkacak olmanın endişesiyle yaşayan için iki cennet vardır.” (Rahmân, 55/46) ayetini okuyor. “Allah mehâfeti ile, mehâbeti ile, korkusu ile hareket edene, iki cennet vardır, bir cennet değil. Arzı, tûlü (genişliği, uzunluğu) gökler genişliğinde cennetler vardır.” Birdenbire mezardan ortalığı lerzeye getirecek bir ses duyuluyor: “Yâ Emire'l-mü'minîn! Ben, onun iki katını buldum!” Allah, seni Cennetü'l-Firdevs ile sevindirsin! Ve bizi de sizin kıtmîrleriniz olarak orada haşr ü neşr eylesin!..
In this episode Falan discusses the burnout she experienced with her family life. Most people experience burnout in work but Falan loves work, it's her happy place. Setting boundaries allows for everyone involved to have structure. Follow for more tips by subscribing to the newsletter on LinkedIn or www.FalanBlake.com --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Here Falan shares 10 warning signs to know when you are burned out in business, work or life. It happens to the best of us. On Wednesday's full episode Falan will share 10 actionable steps to resolve burnout. Sign up for Falan's Newsletter at www.FalanBlake.com To get the full written article on Burnout or add Falan on LinkedIn. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
* ( Explicit Language in this episode) Falan talks about putting herself first and recalling her energy from those who appeared to not appreciate her kindness. In this episode she tells her listeners that it's ok to be selfish! Take a few moments out of your day to truly put yourself first. Follow Falan on social media. While she is no longer directly active on most of her profiles, you can still see her content daily. Subscribe to her newsletter www.FalanBlake.com --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Falan Blake returns from yet another hiatus to bring us season 6 with 2 episodes a week. Sundays and Wednesdays Falan will try to accomodate guests periodically as well as recording " A Day In the Life Of". In this episode Falan explains her sudden departure from ALL social media and how she plans to bring us all 2 shows a week with her extra time. Follow Falan's newsletter at www.FalanBlake.com --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/askfalan/message
Bu video 24/01/2016 tarihinde yayınlanan “ŞEFKAT YÂ HÛ!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Mesleğimizin Esası Şefkattir *İlahî ahlakla ahlaklanmalı; şefkatli ve merhametli olmalı. Aksi halde, “Madem O Şefik, Refîk, Latîf, Rahmân, Rahîm… Neden O'nun o geniş dairedeki tecellilerinden hissenize düşeni alma gayreti içinde değilsiniz?!.” derler. *Aslında bizim mesleğimizin esası şefkattir. Bu hizmet-i imaniye ve Kur'aniye içinde bulunanların hareket güzergâhları tefekkür ve ufukları da şefkattir. Ancak bu iki esas çizgi korunduğu takdirde acz, fakr, şevk ve şükür anlaşılır. *Esasen tedebbür, tezekkür ve tefekkür, İslam dünyasının yitikleri haline gelmiş. Düşüncesizlik marazına müptela İslam dünyası, korkunç bir şefkatsizlik içinde bulunuyor; tabir-i diğerle, merhametsizlik akıntısına kendisini kaptırmış gidiyor. Yalan bir lafz-ı kâfir; büyük günahları mahzursuz görmek de küfürdür. *Bediüzzaman hazretleri, “Yalan bir lâfz-ı kâfirdir.” der. İnsan bir kere yalan söylerse, günah-ı kebâir işlemiş olur. Tevbe edince, Allah yarlığar onu, affeder. İki kere yaparsa, Allah affeder; elverir ki kendisine dönsün. Fakat şayet bu işi mahzursuz gibi yapıyorsa, o kâfir olur!.. Bile bile iftira ediyorsa, kâfir olur; bile bile isnatta bulunuyorsa, kâfir olur; isterse Müslüman geçinsin, kâfir olur. Kebâiri mahzursuz görmek küfürdür. *Onca zulüm işleniyor ama bütün bunlar karşısında zerre kadar insanî duygu ve düşünce seslendirilmiyor. Bir tepki yok. Peygamber'e hakaret ediliyor, “gurura kapıldı” deniliyor, bir tepki yok. Kur'an'a “gırgır” deniliyor, bir tepki yok. “Falan, Allah'ın vasıflarını hâiz!” deniyor, bir tepki yok. Oysa bu türlü şeyler karşısında sükût dilsiz şeytanlıktır. Ziya Paşa'nın dediği gibi, “Yuf bu türlü ruhları taşıyan insanlara!..”
Bu video 08/05/2016 tarihinde yayınlanan “Islah Yolu ve Güzergâhtaki Gulyabânîle” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Başkalarına kulluktan sıyrılmanın tek yolu, Allah'a kul olmaktan geçer. Bakmayın bazı kimselerin yalan yanlış namaz kılmalarına!.. İnsan, Allah'a kulluktan kopunca, saltanata kul olur, debdebeye kul olur, tûl-i emele kul olur, tevehhüm-i ebediyete kul olur, bohemce yaşamaya kul olur, parayla pulla oynamaya kul olur, âlemin kendisini alkışlamasına kul olur, parmakla gösterilmeye kul olur, kendisine ayağa kalkmaya kul olur… Böylece, kendisi için elli tane put oluşturur; Lât'lar, Menât'lar, Uzza'lar, Nâile'ler, İsaf'lar, Zeus'ler, Afrodit'ler geride kalır. *Böyle kopuklar dengeli de düşünemezler. Belki bulundukları yeri de teminat altına alamazlar. Bir dönemde bir şey yaparlar ama hep günü kurtarma derdinde oldukları için fiyaskolar yaşarlar. Mesela, bir mesâvîye göz yumarlar; diyelim ki, bir şekavet şebekesiyle, Allah belası bir terör örgütüyle muvakkaten bir anlaşmaya girerler. O terör örgütü, onların ülkelerinin dört bir yanını, kendi ifadeleriyle, cephanelik stokları haline getirirken ya görmüyorlardır -o zaman kör gözlerine sokulsun- veya görüyor, bilerek o meseleye müsamaha ediyorlardır. Bakın neleri kaybettiriyorlar!.. Bir tarafta o şehitlerin şehadetinin, öbür tarafta da bir sürü insanı daha düşman haline getirme ve mağduriyete uğratmanın arkasında ya korkunç bir gaflet, ciddi istihbarat zaafı ve umursamazlık veyahut da o günü gün etme hesabına, onlarla iyi geçinme adına, “Varsın onlar da değişik yerleri cephane stokları yapsınlar!” mülahazası vardır. Birincisi olursa, gaflettir, denaettir, şenaattir, fezaattir; ikincisi ise hıyanettir, alçaklıktır. *Sadece bugüne takılan insanların hali budur. Onlar hem bugünü kaybederler hem de yarını kaybederler. Bugünü kaybederler; zannediyorlar ki bu işler böyle devam edecek. Hayır, maşerî vicdanda temerküz ve tahaşşüt eden çok ciddi bir metafizik gerilim vardır ki, hafizanallah, indirdiği tokatla -yeniçeri tokadı gibi- onları yerle bir eder. Gider böylece dünya; onların sevdalısı oldukları dünya, aşığı oldukları dünya, taptıkları dünya, putperestlik ettikleri dünya ellerinden gidiverir. Ahireti zaten çoktan kaybetmişlerdir. Münafıkların kaybettikleri gibi… Onlar da camiye geliyorlardı, namaz kılıyorlardı, oruç tutuyor görünüyorlardı. Fakat “Kalblerinde bir maraz vardı da Allah marazlarını artırmıştı.” Her hıyanetleri, her nifakları, her dünyaperestlikleri onların iç marazlarını artırıyordu.
Bu video 03/04/2016 tarihinde yayınlanan “Huzurun Üç Şartı ve Dip Dalga” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Ötede boş ve manasız “keşke”lerle kıvranmamanın yolu burada istikamet üzere yaşamaktan geçer. *Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلاً يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَاناً خَلِيلاً لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولاً “O gün zalim, parmaklarını ısırır der ki: Eyvah! Keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur'ân'dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır.” (Furkan, 25/27-29) İnsanın ötede boş ve manasız “keşke, keşke”lerle feryad ü figan etmemesi burada istikamet üzere yaşamasına bağlıdır. *Falan filanın “güft u gû”suna takılmadan, “paralel” demesine bakmadan, “terör örgütü” iftirasına aldırmadan bize düşen vazifeyi kusursuz, arızasız yerine getirmeye çalışmamız lazım. *Şayet günümüzün zalimlerinin ve yandaşlarının dediklerine kulak verirseniz, Hakk'a karşı vazife ve sorumluluklarınızı hakkıyla eda etmekten geri kalırsınız. *Ben ilgili haberlere bakmadım ama Kıtmir'in giydiği şu cübbeyi bile bilmem kimin elbiselerinin rengine benziyormuş ve bir mesajmış diye yorumlamışlar. Bu türlü işaretlerle böyle içtihatta bulunma dehası!.. Ebu Hanife olsaydı bu dönemde, onların dizlerinin dibine oturur ve derdi ki: “Ben bu meselenin temel esprisini anlamadım, bana da öğretin bunu, ben de böyle içtihat yapayım!” Böyle ahmak-ı humeka bir kısım müçtehitler, olmayacak şeylerden olmayacak manalar çıkarıyorlar. Ağaç yaprağının dökülüp gübre olmasından bir mana, cübbeden bir mana, elini hareket ettirmenden bir mana… Millet aklını böylesine kaybetmişse, zannediyorum bunları tedavi edecek tımarhanelerle bunların hakkından gelemezsiniz.
Seçim Günlüğü programında her hafta siyasetin sıcak gündemini, haftanın önemli olaylarını ve tartışılanları Gülener Kırnalı soruyor, araştırmacı ve siyasi iletişim uzmanı Dr. İbrahim Uslu yorumluyor. İlk olarak Kılıçdaroğlu-Akşener görüşmesini değerlendiren Uslu, masanın dağılmayacağını söyledi. Erdoğan'ın açıkladığı EYT düzenlemesini değerlendiren Uslu, seçim ekonomisi hamlelerinin oy oranlarında önemli bir değişiklik yaratmayacağına dair görüşünü korudu. Uslu, son olarak erken seçim ihtimallerini masaya yatırdı ve seçimin büyük ihtimalle Nisan sonu Mayıs başında olacağını söyledi. #seçim #ekonomi #erdoğan #eyt #kılıçdaroğlu #imamoğlu #akşener
Hayat bir kez daha hatırlattı bu sabah kendini, hepimiz uykunun sıcak kollarındayken üstelik... #deprem #düzce Jenerik müziği: Rahman Altın
Paradokslar. https://www.instagram.com/odadaki_fil/ https://www.instagram.com/mesutbahtiyar/ https://www.instagram.com/deomnibusrebus/
Bu video 28/08/2016 tarihinde yayınlanan "EZİYETLER, HÜZÜN VE İLAHÎ EMİRLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://herkul.org/bamteli/bamteli-ez... “Sen afv yolunu tut.” وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ “Örf ile emret!” (A'râf, 7/199) Yani, onların da yadırgamayacağı, aklın da maruf bulacağı, aynı zamanda vicdan-ı selim'in “evet!” diyeceği, hiss-i selim'in “evet!” diyeceği şeyleri onlara söyle!.. وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ “Kendini bilmez cahillerden de sarf-ı nazar eyle!..” Burada عَن, bu'd-i mücâvezet içindir, “i'râz et, yüz çevir!” demektir. Câhillerden, elden geldiğince, sarf-ı nazar edin!.. Çünkü, sürekli onlara döner, onlara bakar, onlara kulak verir, onları dinler, hep bir şeyleri onlarda okumaya çalışırsanız, çok rahatsız edici şeyler gelir çarpar size.. onlardan gelen şimşekler, çarpar. Dolayısıyla da, esas konsantre olmanız gereken meseleye konsantre olamazsınız.. hizmetinizde aksamalara sebebiyet verirsiniz. Onun için Hazret-i Pîr-i Mugân, “Çoktan beri elime gazete almıyorum, başkalarından duydum!” diyor Lahikalar'da. Neden? Çünkü o dönemde de, aynen zift medyası gibi, hep iftiralar, tezvirler savuruyorlar. Onlarla meşgul olunca, Kur'an-ı Kerim'in içine, deryalara derinlemesine dalan bir dalgıç gibi, dalıp da oradan inci-mercan çıkarmak mümkün olmaz. Benim kafam, sokakta ayağa düşmüş laflarla meşgul olduğu takdirde, ben konsantre olmam gereken hususlara yoğunlaşamam; im'ân-ı nazarda bulunmam gerekli olan şeyler -bir yönüyle- tâlî derecede kalır. Oysa iki elimiz var, dört elimiz dahi olsa, esas, sarılıp ikame etmeye çalıştığımız dâvâya yetmez! Diyor ya: “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!” Önemli ölçüler bunlar. Bu açıdan da, “Falan şöyle demiş! Filan böyle demiş!” Bütün bunlar güft ü gû'dan ibarettir. (Daha “dırdır”ı tekrar etmem, sizi rahatsız eder; “güft ü gû” da Farsça; o da aynı manaya geliyor, Türkçemize geçmiş; “güft ü gû”, “dedikodu”.) Böyle dedikodularla iştigal ederseniz, zihin dünyanız, düşünce dünyanız, tefekkür dünyanız, bunlarla işgale uğrar; dolayısıyla yapmanız gerekli olan şeylerde değil de sermayeyi orada kullanmış olursunuz. Bir-iki insan, elden geldiğince tashih adına, tavzih adına, tekzip adına, tazminat adına, o türlü densizce lafları, güft ü gû'yu takibe vazifelendirilebilir; onlar takip ederler tâ umumun hakkı yenmesin.. kuzu-koyun kurda kaptırılmasın.. ve bu arada “ezhân-ı nezîhe” de onların telvisâtıyla kirlenmesin. Bu maksatlarla bir-iki insan meşgul olabilir. Aksi halde, herkes televizyonda, İnternet'te, şimdi telefonlarda, o türlü levsiyâta dalarsa, zannediyorum, nezîhata dalmaya fırsat kalmaz.. nezîhâtın hakkı, nazîfâtın hakkı çiğnenmiş olur. Ona meydan vermemek için, وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ “Cahilin cehlinden i'râz et!” (A'râf, 7/199) deniyor. Evet, anonim bir söz vardır; çok eskiden, tâ on sekiz yaşımdayken, bir daktilocudan duymuştum. Eskiden avukatların yerinde onlar dilekçe filan yazarlardı. Bir süre Artova'da kalmıştım, orada böyle bir dava vekili vardı, görüşüyordum, ondan kulağımda kalmış; o levhalara da yazdım onu, kendi elimle: “Câhil ile etme ülfet, aklının miktarı yok / Sırtı çullu, kendi merkep, boynunun yuları yok!” Sâdi-i Şirâzî de Gülistan'ında der ki: “Sohbet-i bâ nâdan, alâmet-i nâdânist.” Yani; câhillerle sohbet etmek, câhillik alametidir. Yine Türk şiirimiz içinde vardır: “Nâdan ile sohbet, zordur, bilene / Zira nâdan, söyler ne gelirse diline!” Câhillerinin laflarının durumu bu ise, bunlarla meşgul olmak, füzûliyatla iştigal sayılır.
SORU: Affınızı istirham ederek, “Maslahat var!” dendiği için soracağız: Risale-i Nur'larıtaban oluşturmak ve insan kazanmak maksadıyla bir araç olarak kullandığınız, bunun içinde senelerdir Hazreti Üstad'ın adını bile tasrih etmeyip onu “Pîr-i Muğân, Şem'-i Tâbân, fikir yapıcı” gibi sıfatlarla andığınız şeklinde iddialar ileri sürülüyor. Bu konudaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz? CEVAP: Evvela, “üstad” dediğim de az değildir sizin içinizde; “üstad” dediğim binlercedir, binlerceyi geçmiştir, zamanla. Fakat umumî bir cemaatte, başka mizaçta-meşrepte olan insanların bulunduğu bir yerde, onların da hissiyatları gözetilmiştir; pek çok büyük insanın yaşadığı, hepsine saygı duyulduğu ve benim de hepsine karşı saygı duyduğum hakikatin yansıtılmıştır. Esad Efendi'den Sâmi Efendi'ye kadar saygı duydum; birini görmedim, diğerini görüp elini öptüm ve aynı zamanda ondan mektuplar aldım. Görmediklerime tâzimât u tekrimâtımı ulaştırdım. Fakat insan psikolojisi olarak meşrepleri, mizaçları, mezâkları nazar-ı itibara aldım; onların yanında mutlaka “Üstad Bedîüzzaman Hazretleri” demekle, “Acaba o büyük zâta karşı onların içinde bir antipatiye sebebiyet verir miyim?” mülahazasını taşıdım. Evet, böyle bir meselede samimi bir mülahaza araştırmaları lazım, buna bakmaları iktiza eder. “İmana dair küçük bir meselenin inkişafı, benim nazarımda yüzlerce ruhanî zevke ve keramete müreccahtır.” Nitekim hiç öyle demediğim halde, altı sene kürsüsüne çıkıp vaaz ettiğim camide problem yapılmıştı. Orada aynı zamanda bir idare kurulu da vardı, çalışan memurlar da vardı, ayrı meşrepten insanlar vardı. Hazreti Bedîüzzaman'ın adını zikretmiyor, dolaylı yollardan, mesela “Çok büyük bir Zât, mühim bir Zât diyor ki: Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır.” demek suretiyle anlatacaklarımı anlatıyordum. Böyle bir alıntı ile, kapalı, adını söylemeden kendisinden bahsettiğimde bile idarehanede aynen mesele şöyle müzakere edildi: “Falan efendi hazretlerinden, filan efendi hazretlerinden hiç bahis yok; sadece sözü evirip çevirip getirip falana bağlama gibi bir mülahaza peşinde bu adam! Böyle bir darlığın mahkumu!..” Bunlar bizzat yaşadığım şeyler.
Alevleri göklere yükselmiş yangında iman yanıyor, gelecek nesiller yanıyor, ümit dünyası yanıyor!.. SORU: Hocam, tazarru ve niyazlarınızda farklı cereyanları da sayarak, “Falan cemaat, meşâyih ve hulefası” diye tek tek anarak herkese dua ettiğinizi biliyoruz? CEVAP: Estağfirullah… Bazı şeyleri söylemek doğru değil; ancak mecbur kalınca da bazı şeyleri söylüyorsunuz. Duamda aklıma gelen herkesi sayıyorum; Akşemseddin Hazretleri'nden Zenbilli Hazretleri'ne kadar. Şeyh-i Tâğî'den… Hem önce sadece adlarını diyordum, nedense zühulüm benim. “Şeyh-i Tâğî Hazretleri” diyordum, “Pîr-i Küfrevî” diyordum, “Alvar İmamı” diyordum, “Oğlu Mehmet Efendi, Vehbi Efendi” diyordum, “Seyfeddin Efendi” diyordum. Ve torunları, benim hocam Sâdî Efendi, makamı cennet olsun; ne kimseye ders vermişti ne de hilafet almıştı ama kâmil bir insandı; onu bile onların arasında sayıyorum. Sivaslı İhramcı İsmail Efendi'yi saymadığım yok. Darendeli Hulusî Efendi'yi saymadığım yok. Ketencizâde'yi saymadığım yok. Aklıma kim gelirse, onları… Hazreti Üftâde'yi, Aziz Mahmud Hazretleri'ni saymadığım yok. Mustafa Bekrî Sıddikî'yi… Hususiyle başta Abdulkadir Geylanî, Şâh-ı Nakşibendî Hazretleri… Bütün o bilinen, hususiyle tasarrufu geçerli dört tane zattan bahsediliyor; hani bir beşincisi olarak da Marufu'l-Kerhî Hazretleri'ni ilave ediyorlar; onları.. Necmeddin-i Kübrâ Hazretleri'ni, Mevlanâ Celaleddin Hazretleri'ni, Sultanu'l-ulemâ Sadreddin Konevî Hazretleri'ni sayıyorum. Ve son zamanlarda ilave ettiğim şey: “Yâ Rabbi, el-Kulûbu'd-Dâria'da isimleri geçen, Mecmuatü'l-Ahzab'ta isimleri geçen başka veliler vardır; bir şeyde daha kusur etmişim yâ Rabbi. Benim kusuruma bakma, bağışla beni.
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dünya çapındaki Hizmet faaliyetlerinde sevk-i ilahiyi ve Allah'ın inayetini görmezden gelerek muvaffakiyetleri sebeplere ve bazı şahıslara vermek ancak gafillerin işi olabilir. Ben o talebelerin yemeklerinden birine bir kaşık çalmadım. Banyolarında, “suları bana haram olur” diye, banyo yapmadım. Abdest alırken, onların bastıkları terliklere ayağımı basmadım. Altı seneye yakın orada günde altı saat derse girdim, beş kuruş para almadım. Mütalaada başlarında bulundum, beş kuruş almadım. “Haram olur” diye almadım. Ağzıma koymadım; eminim, arpa kadar şeyi ağzıma koymadım. Orada yetişen bazı arkadaşların gerçekten adanmışlık ruhuna kendilerini adayacaklarını, yaşatmak için yaşama duygusuna bağlanacaklarını, hiç hesap edemezdim ben. Bir gün geldi, arkadaşlar Bozyaka'nın avlusundan arabalarla Türkiye'nin değişik yerlerine gitmeye başladılar. İki araba.. “Aman, ne büyük fütuhat!” falan diyorduk. Antep'e gidiyor, onlara diyorlardı ki: “Yurt yapın da içine talebe koyun! Dört başı mamur insan yetişsin. Sigara içmesinler, uyuşturucu kullanmasınlar, beş vakit namazlarını kılsınlar, kimsenin ırzında-namusunda gözleri olmasın. Mesâvîye karşı, me'âsîye karşı mesafeli dursunlar; Hazreti Gazzalî'nin ifadesiyle “münciyât”a açık bulunsunlar, “mühlikât ve mûbikât”a karşı da bütün kapılarını kapasın, arkasına da sürgüler sürsünler!..” Bu mülahaza ile iki araba, üç araba gidiyorlardı; “Aman ne büyük iş!” diyorduk ona. Aklımız ancak o kadarına eriyordu. Sadece Türkiye'nin içinde böyle birkaç yere giden insanlar, gün geldi “Daha uzak yerlere de gidebiliriz!” dediler. Bir gün, Rus İmparatorluğu yıkıldı; “Yahu onlar (Türkî Cumhuriyetlerin halkı) bizim Asya'dan kardeşlerimiz; biz oradan gelmişiz, Oğuz boylarındanız biz. Atalarımız, o Devlet-i Aliyye'yi kuranlar da oradan gelmiş. Gidip onlara karşı vefa borcumuzu edâ edelim!..” dedik. Denedik yani. Üç beş tane insan, kuralarını çektiler, dünyanın değişik yerine gittiler. Coğrafyada o yerlerin nerede olduğunu Kıtmîr, bilmiyordu. (Yine “Kıtmîr” diyorum ben, onlara rağmen.) Kıtmîr bilmiyordu, gidecek insanlar da bilmiyorlardı. Belki hava meydanında “Falan yere nereden gidilir?” diyorlardı. Öyle çantalarını ellerine aldı, öyle gittiler. Bir yerde, iki yerde bu iş tutunca, “Yahu oluyormuş!” dediler. Onlar da ifade ediyor bunu her yerde. Alkışlarla Pennsylvania'ya selam gönderenlerin, buraya kadar gelenlerin, tebrik edenlerin sayısı az değildir, yüzlerce… Otuz sene bu meseleyi öyle görmüş insanların, bugün kalkıp aleyhte bulunmalarına, “aldanmışız!” demelerine karşılık “ahmaklık etmişler” derim ben; “ahmaklık etmişler!..” Bütün dünya aptal da sadece onlar akıllı değil. İki-üç senedir tahribatlarına rağmen, herkes “Yeni okul açın!” diyor. Bu sene onların tahribat adına gelip-gittikleri yerler, on beş tane okul ruhsatı veriyorlar, on beş tane. Bunların hiç biri bizim aklımızın köşesinden geçmezdi. Ben size yemin ederim, rüyasını bile görmemiştim ben bunların.
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hırsızlıklarını, haramiliklerini, korkunç cürümlerini perdelemek için isnat ve iftiralarla Hizmet Hareketi'ni ve onun temsilcilerini/gönüllülerini karalamaya çalışıyorlar. Câmi'nin sözüyle ifade edildiği gibi, “Yâ Rasûlallah! Ashâb-ı Kehf'in köpeği, Ashâb-ı Kehf ile beraber, onların faziletlerinden dolayı Cennet'e girecekmiş. Ne olaydı, Ashâb-ı Kehf'in köpeği gibi, ben de Senin Ashâbının arasında Cennet'e girseydim. Onun Cennet'e, benim Cehennem'e gitmem nasıl revâ olur? O, Ashâb-ı Kehf'in köpeği ise, ben de Senin Ashâbının köpeğiyim!..” demişim. Hazreti Bediüzzaman da, Molla Câmi'den alarak bunu, kendisi için kullanmıştır. Başka büyükler de kendileri için kullanmışlardır: O devâsa, Everest Tepesi gibi insan Abdulkadir Geylâni hazretleri kendisi için kullanmıştır; Mustafa Bekrî Sıddikî hazretleri kendisi için kullanmıştır; Necmeddin-i Kübrâ hazretleri kendisi için kullanmıştır; Muhammed Bahâuddin Nakşibendi hazretleri kendisi için kullanmıştır. Bizim gibi o kapının halâıkı, kapıkulu, tasmalı kölelerinin başka şey söylemeleri mümkün değildir ve söylememişlerdir. Söylemek şöyle dursun, delaletin hiçbir veçhiyle, ne “dâll bi'd-dalâle” ile, ne “dâll bi'l-iktizâ” ile ne “dâll bi'iltizam” ile, ne “dâll bi'l-işâret” ile, delaletin hiçbir şekliyle o mevzuya imâ eder bir şeyde bulunmamışlardır. Dolayısıyla çok ciddî bir hıyanet içindeler: Bir hareketi karalama adına, bir yönüyle o hareketin içinde bulunan bir Kıtmîr'i karalamak suretiyle, genelde “dine hizmet hareketi”ni, “millî mefkûreye hizmet” hareketini, “geleneklerimizi dünyaya duyurma hareketi”ni, “dünyadan alacağımızı alma adına olan hareket”i, “dünyaya vereceğimiz şeyleri verme hareketi”ni karalama hesabına, onun içinde -bir yönüyle- ilk defa göze batan bir insanı karalamak -o suretle esasen hareketi karalamak- gibi bir “hıyanet”, bir “denâet”, bir “şenâet”, bir “aşağılık kompleksi” içindedirler. Nedir bunların arkasındaki dertleri? Hırsızlıkları ortaya çıktı; gündem değiştirmek suretiyle onu unuttursunlar. Diplomasız önemli makamları işgal ettiklerinden dolayı, gündemi değiştirmek için -esasen- bu türlü şeyleri ortaya attılar. Hatta ihtilal ve inkılap senaryoları yaptılar. Belliydi; bütün dünya -aynı zamanda- meseleyi görüyor. Nasıl bir ihtilal, nasıl bir inkılap, nasıl bir darbedir ki bu, evvela elde etmeleri gerekli olan insanlar yerine halkın üzerine yürüyorlar?!. Böyle ahmakça bir şey olamaz! Dünyada aklı başında olan insanlar, herkes, bu meselenin onların dediği şekilde kabul edilmesini akılsızlık gibi, cinnet gibi görüyorlar, bir yönüyle hezeyan olarak kabul ediyorlar. Dünyanın değişik yerlerinde bir sürü mecmuada, bir sürü gazetede de çıktı bu. Fakat dert nedir esasen? Kendi mesâvilerini, me'âsilerini unutturmak.
Bu video 06/11/2016 tarihinde yayınlanan " DEFİNEYE MÂLİK VİRÂNELER VE ÇAĞIN GARABETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Harabât ehline hor bakmayın; defineye mâlik virâneler var!..” Nice derbeder gibi görünen kimseler vardır ki, onların içleri define doludur. Bu hakikati İbrahim Hakkı Hazretleri bir şiirinde şöyle ifade eder: “Harabât ehline hor bakma Şâkir / Defineye mâlik viraneler var!..” Bu da bizdeki hüsn-ü zannın blokajlarından birisi sayılır. Falanı derbeder, perişan, yıkık-dökük, sürüm sürüm görünce, hemen onun hakkında olumsuz bir hükme varma!.. “Hakkı, gel, sırrını eyleme zâhir, Olayım der isen, bu yolda mâhir, Harabât ehline hor bakma Şâkir, (büyük oğlu) Defineye mâlik virâneler var!..” Hazreti Hızır ile Hazreti Musa kıssasında da defineye mâlik bir viraneden bahsedilir. Antakya'da olduğu söylenir, Allahu a'lem. Hızır ile Musa (aleyhimesselam) sergüzeştisi içinde, vak'ayı noktalayan husus, mâil-i inhidam olan bir duvarın düzeltilmesi. O mâil-i inhidam duvarın altında babaları tarafından saklanmış hazine var. “Harabât ehline hor bakma Şâkir / Defineye mâlik virâneler var!..” Derbeder, perişan, mukassî gördüğünüz nice kimseler vardır ki, hiç belli değil, bakarsınız bin velinin kalbî ve ruhî hayatını, sırrî hayatını, hafâ-ahfâya ait ufkunu, vicdanının enginliğinde taşıyor. Rasat ediyor edilmezleri; görüyor görülmezleri; duyuyor duyulmazları; biliyor ufkumuzun idrakinden âciz olduğu şeyleri… Evet, biz, مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ يَا مَعْرُوفُ “Ey bütün mahlûkat tarafından bilinen Rabbimiz, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık!..” diyeduralım.. مَا عَبَدْنَاكَ حَقَّ عِبَادَتِكَ يَا مَعْبُودُ “Ey ibadete layık yegâne Ma'bud, Sana hakkıyla ibadet edemedik!..” diyeduralım.. مَا حَمِدْنَاكَ حَقَّ حَمْدِكَ يَا مَحْمُودُ “Ey herkes tarafından hamd u sena ile yâd edilen Mabud-u Mutlak, Sana hakkıyla hamd edemedik.” diyeduralım.. مَا شَكَرْنَاكَ حَقَّ شُكْرِكَ يَا مَشْكُورُ “Ey her dilde meşkûr olan Rabbimiz, Sana gereğince şükredemedik!..” diyeduralım.. مَا سَبَّحْنَاكَ حَقَّ تَسْبِيحِكَ يَا سُبْحَانُ “Ey yerde ve gökte her varlık tarafından adı anılan ve tesbih edilen Rabbimiz, şanına lâyık zikr u tesbihi yapamadık!” diyeduralım.. مَا قَدَرْنَاكَ حَقَّ قَدْرِكَ يَا اَللهُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ، يَا اَللهُ اْلأَحَدُ الصَّمَدُ، يَا اَللهُ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ “Ey Hayy, Kayyûm, Ehad, Samed, Rahman, Rahim Allah'ımız, zâtını, esma ve sıfatını, nimet ve lütuflarını hakkıyla takdir edemedik!..” diyeduralım. (Antrparantez; Zâtî ismini, izafeten çok defa bu kelimelerle yeniden isimlendirdiğinden dolayı, onları betahsis zikrettim, zikrediyorum.) “Biz O'nu (celle celaluhu) hakkıyla takdir edemedik!..” diyeduralım… Çokları -bir yönüyle- o takdirin, o tahmîdin, o teşekkürün, o irfanın çağlayanları içinde sonsuza doğru bir yelken açmışlar ki, deryaya varacakları mukadder, tebahhur edecekleri (yani “fenâfillah-bekâbillah” olacakları) mukadder, rahmete dönüşmeleri mukadder, başımızdan aşağıya rahmet gibi sağanak sağanak boşalacakları mukadder. Bazıları da öyle…
Bu video 14/11/2016 tarihinde yayınlanan " YOLDA DÖKÜLENLER VE İNSANÎ DAVRANIŞLAR MANZUMESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hadis-i şeriflerde, namazda yapılmaması gerekenler değişik hayvan teşbihleriyle anlatılmıştır; zira, namaz, insanî tavırlar manzumesidir. Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in değişik vesilelerle işaret buyurduğu gibi; namaz, bir yönüyle insanî tavırları ortaya koyma ameliyesidir. İnsan kendini dinlediği, iç dünyasını doğru okuduğu, iç âleminin anatomisini doğru okuduğu zaman.. yani fizyolojisinin anatomisini değil de daha ziyade metafizyolojisinin (bu tabir yok ama olsun, terminolojiye koyun bunu da) metafizyolojisinin anatomisini okuduğu zaman bunu görecektir. O çok önemlidir ve esasen küfür -bir yönüyle- o zift kaynağından (insanın kendisini doğru okuyamamasından) kaynaklanmaktadır, taklit o zift kaynağından kaynaklanmaktadır. Onun için Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendileri nasıl kılmışlarsa, namazı öyle tarif buyuruyor. Mesela ayakta dururken nelere dikkat etmek lazım geldiğini anlatıyor. Hatta dikkatinizi dağıtacak şekilde, çok şekilli, resimli urbalar filan giyme mevzuuna da değiniyor. O bile kafayı dağıttığından, konsantrasyona mani. Çünkü madem benim mahiyetimde O'na teveccühü iktiza edecek bir dinamizm var, esasen beni O'na yönlendiriyor; öyleyse başka şeyler araya girdiği zaman konsantrasyon bozuluyor. Dolayısıyla -efendim- “Falan şeye, filan şeye bakmak suretiyle, halının nakışlarına dalmak suretiyle, duvarlardaki renklere/şekillere dalmak suretiyle, resimler/şekiller/hatlar arasında münasebetler kurmak suretiyle dağınıklığa düşmemek lazım!” deniyor. Dağınıklığa düşmeme… O da ayrı bir konu; belki o mevzuda ona dense dense “hevâîler gibi” denebilir. Hevâî olmama, konsantrasyona bağlı. Hevâîlik; nizamsız, intizamsız, âhenksiz yaşama.. yolsuz, yöntemsiz yaşama.. yolsuzluk yapma, yolsuzluk… Hevâî bunların hepsi; çalan, çırpan, eden, eyleyen, hepsi yolsuz adamlar bunlar. Yolları olmadığından dolayı, yolsuzların varacağı yer de bellidir.
Bu video 20/11/2016 tarihinde yayınlanan " YOLDA DÖKÜLENLER VE İNSANÎ DAVRANIŞLAR MANZUMESİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Baş-ayak aynı yerde, öper alnı seccâde / İşte insanı kurbete taşıyan cadde.” Namazın içinde, namaza dalmanın ve adeta namazlaşmanın bazı rükünleri unutturmasına “kutsal nisyan” denir. Ha, kitaplarda böyle bir şey yok fakat Nebi'nin nisyanına “me'âlîye inhimakına bağlı olması” itibariyle, biz öyle diyoruz. 2-Mübarek nisyan/sehiv: Hazreti Ömer'in nisyanı gibi. O da oluyor. “Yâ Emire'l-mü'minîn, namazı şöyle kılacaktık ama böyle kıldırdınız!” diyorlar. “Falan yere asker sevk ediyordum.” diyor. Namazda i'lâ-i kelimetullah adına nisyan. 3-Nisyan-ı (/sehv-i) süfehâ: Bizim gibi ümmîlere (ama sizi katmayayım, nemelazım, belki sizler âlisiniz, Allah bilir; benim gibi ümmilere) gelince, bizim nisyanımız, “nisyân-ı süfehâ”dır. Dünyaya ait, mâsivâya ait şeyler kalbimizi alıp götürdüğünden dolayı, kararttığından dolayı, namazda, namaz dışı şeylere dalarız. Onun için namazda, namaz içi şeylere dalmak suretiyle insan bir şeyi unutuyorsa, o nisyana “kutsal nisyan” diyoruz. Başını secdeye koyduğu zaman, etraftakiler endişe ediyorlar, kaldırmıyor başını bir türlü. Antiparantez arz edeyim: Biri, camide imam ise, umum cemaate namaz kıldırıyorsa, orada Peygamber Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا، وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyici olup sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz.” beyanına uygunluk içinde hareket etmesi lazım. Ama kendi kendinize namaz kılarken, her rüknü özene bezene, uzun uzun yapabilirsiniz. Öyle kılıyorlardı, namazlaşıyorlardı. Secdeye gittikleri zaman, etraftakiler “Acaba öldü mü?!” diyorlardı. İhtimal, yarım saat secdede duruyorlardı. Zannediyorum, böyle bir insan, o türlü cevher adalarına, mercan adalarına dalınca, diğer şeyleri de unutuyor orada. Bir yönüyle o deyişten o deyişe, o deyişten o deyişe, o deyişten o deyişe; bir musikişinasın “ney”i ile veya başka enstrümanı ile makamdan makama, makamdan makama, makamdan makama geçmesi ve kendisine bir zevk zemzemesi yaşatması gibi, o da kutsal bir zevk zemzemesi yaşıyor orada. Secdeye başını koyuyor, bir daha kaldırmak istemiyor başını. أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ فَهُوَ سَاجِدٌ Secde, Allah'a en yakın olduğun hal ise, niye o yakın hali bırakıyorsun ki?!. Amma yapacağın başka şeyler var; bir kere daha o yakınlık, bir kere daha o yakınlık, bir kere daha o yakınlık… “Hel min mezid!” (Daha Yok mu?) yolcusuna düşen şey, sürekli o yakınlığa ait argümanları kullanmaktır. أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ فَهُوَ سَاجِدٌ Başını bir daha koyuyor. Öyle bir “kıyam”laşma, öyle bir “rükû”laşma, öyle bir “kavme”leşme, öyle bir “secde”leşme, öyle bir “celse”leşme, öyle bir “tahiyyât”. O da Miraç'ta İnsanlığın İftihar Tablosu'nun, Cenâb-ı Hakk'a tazimât u tekrimâtını arz etmesi, Zat-ı Zü'l-celâlin de ona mukabelede bulunması, اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ demesi.. O'nun da, aldığı o selam ile orada bile ümmetini yâd etmesi. Bu mülahazalarla çok derin bir muhâvere ufkuna ulaşma namazda oluyor. Onun için “namazı iyi bil ki, o mü'minin miracıdır.” “Namaz, dinin direğidir, nurudur / Sefine-i dini (din gemisini) namaz yürütür / Cümle ibadetin, namaz piridir / Namazsız-niyazsız İslam olur mu?!” Ama namaz, “namaz” olması lazım ki, namaz kılan da “Müslüman” olsun.
Bu video 01/01/2017 tarihinde yayınlanan " CEBR-İ LÜTFÎ VE HASANÎ RUH" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer efendilerimizin halife tayininde birbirini tercih etme tavrı îsâr ve istiğnanın güzel bir misalidir. Özür dilerim; bir imamete geçme mevzuunda bile, “Falan kardeşim varken, bu hak ona daha fazla düşüyor!” demek lazımdır. Oysaki o da o hakkı ona vermiş; “O, benden daha elyak!” demiş. Sen de diyorsun ki “O benden daha elyak!..” Muhtarlıkta “O, benden daha elyak!”; müdürlükte “O, benden daha elyak!”; kaymakamlıkta “O, benden daha lâyık/elyak!” Tafdil sigasıyla diyorum, “çok daha layık” manasına “elyak”. Efendim, valilikte “O, benden daha elyak!”; milletvekilliğinde “O, benden daha elyak!”; devlet başkanlığında, “Yahu bana Çankaya'nın yolu göründü veya bir sarayın yolu göründü; fakat falan olsaydı, daha iyi olurdu. O, benden daha elyak!” Mülahazayı çevirip şöyle de diyebiliriz: “Benim intihabıma bedel, falan seçilseydi, o benim yerimde olsaydı, ülkemin çehresi çok farklı olacaktı! Benim ülkem böyle problemler sarmalı içinde bulunmayacaktı. Demek ki ben, meseleyi yüzüme-gözüme bulaştırdım! Bazı şeyleri yemeye-içmeye durdum, önlüğümü kirlettim.. çocuklar gibi, önlüğümü kirlettim.. ve gelecek nesiller tarafından önlüğü kirli bir insan olarak yâd edileceğim! Keşke îsâr ruhuyla hareket edip de “Falan olsaydı!” deseydim, “Falan!..” Kim yani?!. Kulübesini değiştirmeyen bir insan.. yeme-içmesini değiştirmeyen bir insan.. halkın orta sınıfının -en fazla, orta sınıfının- hayat standartları içinde geçimini temine çalışan bir insan… “Öyle birini yerime intihap etseydim!.. Îsâr ruhuyla, Hazreti Ebu Bekir ile Hazreti Ömer arasındaki müdaveleye benzer bir müdavelede bulunsaydım!” Orada ilk defa eli sıkılan kim? Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer'in elini sıkıyor; “Bu babayiğide ben biat ediyorum!” Açık.. Ashab-ı re'yin huzurunda.. Sâbikûn-u evvelûn, o ilk Muhacirler, o ilk Ensar, gökteki meleklere denk insanlar… Onlar, bu iki insanın gözünün içine bakıyorlar. “O, Hazreti Ömer'e biat ettiyse, demek Ömer'e biat etmek lazım!” Neden? “Çünkü Hazreti Ebu Bekir öyle bir insan ki, biz onun Efendimiz'in hayatındayken bile yanıldığına şahit olmadık!” Hazreti Ebu Bekir, onun elini sıkınca, birden gözler Hazreti Ömer'in üzerine dönüyor. O, ondan evvel davranıyor: “Allah Rasûlü'ne en önce inanan, Sevr sultanlığında O'na refakat eden, falan yerde filan yerde O'nunla beraber bulunan Ebu Bekir'in olduğu yerde Ömer'e biat edilmez, ben Ebu Bekir'e biat ediyorum!” İnsanca davranış, bu!.. Gerçek îsâr ruhuyla hareket etmek, bu!.. Ve böyle olduğu zaman, nizâ' olmuyor.. böyle olduğu zaman, münakaşa olmuyor.. böyle olduğu zaman, küfür sıfatı “hazımsızlık” hortlamıyor, “hased” hortlamıyor, ülke sarmallar içinde olmuyor, bela ve musibet sağanağına maruz kalmıyor, bir ülke bitirilmiyor, parçalanma sath-ı mâiline düşmüyor! Aksine öyle bir biat sonucunda, Güneydoğu'daki hadise gibi on bir hadise kısa sürede ve en az zayiatla hallediliyor.
Bu video 01/01/2017 tarihinde yayınlanan " CEBR-İ LÜTFÎ VE HASANÎ RUH" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer efendilerimizin halife tayininde birbirini tercih etme tavrı îsâr ve istiğnanın güzel bir misalidir. Özür dilerim; bir imamete geçme mevzuunda bile, “Falan kardeşim varken, bu hak ona daha fazla düşüyor!” demek lazımdır. Oysaki o da o hakkı ona vermiş; “O, benden daha elyak!” demiş. Sen de diyorsun ki “O benden daha elyak!..” Muhtarlıkta “O, benden daha elyak!”; müdürlükte “O, benden daha elyak!”; kaymakamlıkta “O, benden daha lâyık/elyak!” Tafdil sigasıyla diyorum, “çok daha layık” manasına “elyak”. Efendim, valilikte “O, benden daha elyak!”; milletvekilliğinde “O, benden daha elyak!”; devlet başkanlığında, “Yahu bana Çankaya'nın yolu göründü veya bir sarayın yolu göründü; fakat falan olsaydı, daha iyi olurdu. O, benden daha elyak!” Mülahazayı çevirip şöyle de diyebiliriz: “Benim intihabıma bedel, falan seçilseydi, o benim yerimde olsaydı, ülkemin çehresi çok farklı olacaktı! Benim ülkem böyle problemler sarmalı içinde bulunmayacaktı. Demek ki ben, meseleyi yüzüme-gözüme bulaştırdım! Bazı şeyleri yemeye-içmeye durdum, önlüğümü kirlettim.. çocuklar gibi, önlüğümü kirlettim.. ve gelecek nesiller tarafından önlüğü kirli bir insan olarak yâd edileceğim! Keşke îsâr ruhuyla hareket edip de “Falan olsaydı!” deseydim, “Falan!..” Kim yani?!. Kulübesini değiştirmeyen bir insan.. yeme-içmesini değiştirmeyen bir insan.. halkın orta sınıfının -en fazla, orta sınıfının- hayat standartları içinde geçimini temine çalışan bir insan… “Öyle birini yerime intihap etseydim!.. Îsâr ruhuyla, Hazreti Ebu Bekir ile Hazreti Ömer arasındaki müdaveleye benzer bir müdavelede bulunsaydım!” Orada ilk defa eli sıkılan kim? Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer'in elini sıkıyor; “Bu babayiğide ben biat ediyorum!” Açık.. Ashab-ı re'yin huzurunda.. Sâbikûn-u evvelûn, o ilk Muhacirler, o ilk Ensar, gökteki meleklere denk insanlar… Onlar, bu iki insanın gözünün içine bakıyorlar. “O, Hazreti Ömer'e biat ettiyse, demek Ömer'e biat etmek lazım!” Neden? “Çünkü Hazreti Ebu Bekir öyle bir insan ki, biz onun Efendimiz'in hayatındayken bile yanıldığına şahit olmadık!” Hazreti Ebu Bekir, onun elini sıkınca, birden gözler Hazreti Ömer'in üzerine dönüyor. O, ondan evvel davranıyor: “Allah Rasûlü'ne en önce inanan, Sevr sultanlığında O'na refakat eden, falan yerde filan yerde O'nunla beraber bulunan Ebu Bekir'in olduğu yerde Ömer'e biat edilmez, ben Ebu Bekir'e biat ediyorum!” İnsanca davranış, bu!.. Gerçek îsâr ruhuyla hareket etmek, bu!.. Ve böyle olduğu zaman, nizâ' olmuyor.. böyle olduğu zaman, münakaşa olmuyor.. böyle olduğu zaman, küfür sıfatı “hazımsızlık” hortlamıyor, “hased” hortlamıyor, ülke sarmallar içinde olmuyor, bela ve musibet sağanağına maruz kalmıyor, bir ülke bitirilmiyor, parçalanma sath-ı mâiline düşmüyor! Aksine öyle bir biat sonucunda, Güneydoğu'daki hadise gibi on bir hadise kısa sürede ve en az zayiatla hallediliyor.
Bu video 29/01/2017 tarihinde yayınlanan "HİZMET'İN ALTI ESASI" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Dünya”nın bir numaralı değer durumuna geçtiği.. insanların, enaniyetleri tarafından kündeye getirildiği, el-enseye getirildiği.. egoizmanın hâkim olduğu “enâniyet asrı”nda bu “terk”lere muvaffak olmak çok zor. Allah dostları, “benlik ve enâniyet asrı” demişler. Böyle bir asırda, Muhammed Bahâuddin Nakşibendi hazretlerinin ortaya koyduğu o dört esas çerçevesinde -ki, ben icmalini arz ettim; tafsili, bir kitap muhtevasında- yaşamak çok zor olduğundan, Bediüzzaman hazretleri bugünün insanın zaaflarını bilerek.. dünyayı ukbâya tercih etme zaafını.. şahsına çok önem verme zaafını.. enâniyet zaafını (…) nazar-ı itibara alarak diyor ki: “Der tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-i mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!” Tetimmesi, hâşiyesi de “tefekkür” ve “şefkat”. “Benim yolumda da dört şeye sarılmak lazımdır.” Orada “terk”, burada “sarılmak. “Lâzım-âmed” diyor, “lazımdır” o. - Acz-i Mutlak: Kendini acz-i mutlak içinde görmek; sa'yine, cehdine, gayretine güvenmemek. Onun Kader Risalesi'nde (Yirmi altıncı Söz'de) iradeye tanıdığı tarif çerçevesinde, aczini müdrik insan, meyelânına, meyelândaki tasarrufuna terettüp eden ne kadar başarı ve muvaffakiyet varsa, onlar karşısında “Allah, Allah! Benim gibi âciz, sinik, bir termit… Nasıl bu kubbeler yapılıyor böyle? Demek ki onları yapan, O (celle celâluhu)!” falan diyor. Eviriyor, çeviriyor, “ene”nin boynunu kırıyor; “elif”iyle uğraşıyor, “nun”uyla uğraşıyor, ondan bir “Hüve” çıkarıyor, “Hû” diyor. Evet, acz-i mutlak; “benim gibi bir âciz-i mutlak”, “Bizim gibi birer âciz-i mutlak”, “cemaat gibi âciz-i mutlak”. Allah (celle celâluhu) eğer yüz yetmiş, yüz seksen ülkede okul açma, “edille-i şer'iyye-i asliye”ye dair değerleri, “edille-i şer'iyye-i fer'iyye”ye dair değerleri bayraklaştırıp “Beğenirseniz, hani bunlardan alacağınız şeyler olabilir!” mülahazasıyla dünyanın dört bir yanına açılma imkânı vermişse, bu O'ndandır. Eskilerin ifadesiyle, “şedd-i rihâl” eden, ağlayan annesini-babasını arkada bırakan, eşini ağlayarak arkada bırakan, çocuklarını ağlayarak arkada bırakan ve bu yüksek mülahaza, bu gâye-i hayal ile dünyanın dört bir yanına açılan insanlara Cenâb-ı Hak büyük işler yaptırmış. O açılmaları Allah, devam ettirsin! Falanın filanın o mevzuda “hır hır”ına, “dır dır”ına bakmadan, “i'lâ-i kelimetullah” ve “i'lâ-i hakâik” yolunda yürümeye Cenâb-ı Hak muvaffak kılsın ve onda sâbit-kadem eylesin!..
Bu video 29/01/2017 tarihinde yayınlanan "HİZMET'İN ALTI ESASI" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Terk-i ukbâ; yaptığı ibadet u tâati cennet, havuzlar, kevserler, akan ırmaklar gibi uhrevî mükâfata bağlı yapmayı da gönülden terk etmek. Terk edilecek şeyleri terk etmezseniz şayet, elde etmek istediğiniz şeyleri elde edemezsiniz; tutmak istediğiniz şeyleri tutamaz ve tutunmak istediğiniz şeylere tutunamazsınız. Terk-i dünya ve terk-i ukbâ… Nedir esas hedef?!. اَلْإِخْلاَصَ، وَرِضَاكَ، وَخَالِصَ الْعِشْقِ وَاْلاِشْتِيَاق İhlas, Allah rızası, hâlis aşk u iştiyak. Menkıbe… İbrahim Ethem hazretleri, tacını-tahtını terk etmiş. Efendim, tâçdâr, çullu sultan, çullara bürünmüş. Mücâvir olmuş; Kâbe'yi tavaf etmekle, esasen, orada doygunluk peşinde koşuyor, itminan peşinde koşuyor. O sene nasılsa, evlâdı da hacca gelmiş. Aradan kaç sene geçmişse, hâlâ unutmamış çehresini. Evlâdını görünce, evlâdı ona koşuyor, sarılıyor. (Menkıbe… Olmuş da olabilir, olmamış da olabilir. Fakat ifade ettiği mana önemlidir. Menkıbelerin aslı değil, faslına bakmak lazım.) Çocuğunu bağrına basınca, az kalb kayması yaşıyor, “Evladım!” diye. O anda, kendi duyabileceği şekilde, kendisinin irtibatlı olduğu frekansla hemen bir sinyal alıyor: “Ey İbrahim! Bir kalbde iki sultan olmaz!..” Hemen, “Allahım! Sen'in muhabbetinin yanında kalbime oturanı al!..” diyor. Oğlu, metâfta, dizlerinin dibine yığılıyor. Böyle bir terk-i ukbâ… Terk-i dünya, terk-i ukbâ ve üçüncüsü; “terk-i hestî”: Terk-i hestî”, kendini terk etmek, kendi ile çok meşgul olmamak. Dünya adına belalar ve musibetler sağanak sağanak başından aşağıya yağdığı zaman, sadece çevresine bakacak, “Acaba bir başkasının başına da bir dolu düştü mü?!.” diye bakınacak ve işte o zaman “Oofff!” diyecek kadar… Öyle bir terk-i hestî, kendini terk etmek. Kendi evini yangın almış, cayır cayır yanıyor; bir insan olarak orada bir ihtizaz sergileyebilir. “Ben usanmam gözümün nuru cefadan, amma / Ne kadar olsa, cefadan usanır, candır bu!..” (Keçecizade İzzet Molla) Evinin yandığını gören, eşyasının yandığını gören bir insanın, hafif bir sarsıntı geçirmesi, gayet normaldir. Amma, öyle değil!.. O yangını, “Yangın/ateş, nereye düşerse düşsün, beni yakar!” mülahazasıyla karşılamak fazilettir; bunun, mesleğinizde de bir esas olması lazımdır. “Ateş, düştüğü yeri yakar!” düşüncesi, bencilce bir mülahazadır. “Ateş, nereye düşerse düşsün, beni yakar!” Falanın evine, filanın devletine, falanın saltanatına… Hepsi benim bağrıma düşmüş gibi beni yakar. Öylesine kendinden sıyrılma!.. Öylesine “başka”laşma, umumileşme!.. Öylesine umumun canı olma, umumun sinir sistemi olma!.. Kime dokunulursa, âdeta kendi sinir sistemine dokunulmuş gibi, içine kan damlayacak şekilde, bir “terk-i hestî”. Üç tane büyük terk; dünya, ukbâ ve kendini terk. Sonra da “terk-i terk”: “Terki terk”, bütün bu terkleri de terk etme, unutma onları. Ona gelip diyorlar ki; “Yahu dünya senin umurunda değil!” “Farkında değilim, onu umurumda zannediyorum.” “Yahu, sen hiç, اَللَّهُمَّ أَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ falan demiyorsun; hep diyorsun ki, اَللَّهُمَّ اَلْإِخْلاَصَ، وَرِضَاكَ، وَخَالِصَ الْعِشْقِ وَاْلاِشْتِيَاق وَمَعِيَّتَكَ، وَمَعِيَّةَ رَسُولِكَ “Allahım, her amelimde ihlaslı olmayı, rızana ermeyi, Sana halis aşk u iştiyakla teveccühte bulunmayı ve maiyetini, Rasûl-i Ekrem'inle beraberliği istiyorum!..” Fakat öyle bir terk-i terk ki, o, “Allah Allah, öyle mi, siz öyle mi görüyorsunuz?!.” falan, diyecek kadar, kendinde değil; o kadar. Muhammed Bahâuddin Nakşibendi'nin yolu… Kimlere kalmış bu yol, yolu yürüme… Hazreti Pîr'in nasıl ızdırap içinde olduğunu anlayabilirsiniz: “Ben nasıl bir yol bıraktım arkada? Kimlere kaldı o mübarek yol, güzergâh, şehrâh; şimdi kimlerin ümidine metruk?!.” Evet, “terk-i terk”; öyle bir terk edecek ki, ona dünyayı, ukbâyı, aynı zamanda cennet arzusunu terk ettiğini hatırlattıkları zaman, hatırlamayacak onları. Öyle bir şey.
Bu video 19/02/2017 tarihinde yayınlanan "DERİN VE CANLI MÜSLÜMANLIK" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Günümüzün cahil ve laubali teologlarını değil, her konuda kılı kırk yararak eserler yazmış ve örnek bir hayat ortaya koymuş selef-i sâlihîni takip etmek lazım!.. Gece, teheccüdü kaçırdığından dolayı, gündüz onu kaza ederken, “Bu esas, gece namazıydı ve berzah hayatını aydınlatacak bir projektör idi; ben nasıl oldu da bu geceyi böyle ölü geçirdim?!.” diye ağlayan/üzülen kaç insan vardır, o camileri lebâleb dolduran insanlar içinde?!. Bırakın onları, kaç imam vardır, kaç müezzin vardır, kaç vaiz vardır, kaç merkez teşkilatındaki ekâbir vardır, kaç Horasanlı Taylasanlı vardır?!. “Evvâbin'i kılamadım! Cebren li'n-noksan; farzımda, revâtibimde kusur etmiş olurum. Onu da kılayım ben!..” diyen kaç insan vardır?!. Kütüb-i fıkhiye'de anlatılan esaslar bunlar. Ezbere bir şey değil ki, alın bakın. Burada bunların hepsi de yine müşterek “Fethü bâbi'l-İnaye” ile beraber müzakere edildi. Yirmi eser var mıydı? Belki, yirmi ayrı fıkıh kitabı mütalaa edildi. Ben en âli mektepte meseleye bu şekilde yaklaşıldığını bilmiyorum; çünkü oralarda bile iş, geçiştirmeye bağlanmış. “Fihriste bak, işle, fişle, doktora yap, doçentlik yap, profesör ol; tamam, allâme-i cihansın!” O değil!.. O, müktesebatın bütününe vâkıf olma, esastır. O, Kütüb-i Sitte'yi birkaç defa baştan sona okumamışsa; “Falan şöyle diyor, filan böyle diyor!” Ben ona katiyen hadisçi demem. Efendim, o olsa olsa, “hüdeys”çi olur; muhaddis değil, “müheydis”!.. Yok öyle bir kelime. Evet.. Derin olma mecburiyetindeyiz. Dürer'e bakın, Gurer'e bakın; Fatih döneminde yazılan eserler. Yine o döneme ait İbrahim Halebî'nin “Mülteka'l-Ebhur”una bakın; sadece namaza müteallik, Haleb-i Sağîr'ine bakın. Belli bir dönemde yazılmış (Nuru'l-Îzâh şerhi) Merâki'l-Felâh'a bakın; onun haşiyesi, Tahtâvî'ye bakın… Onlara göre bir Müslümanlık… Selef-i sâlihînin dediği şeyleri süzmüş, değerlendirmiş, takdirlerde-tercihlerde bulunmuş, ortaya koymuşlar; “Müslümanlık budur!” demişler.
Bu video 05/03/2017 tarihinde yayınlanan "DİKENLİĞE DÜŞEN GÜLLER VE İNLEYEN BÜLBÜLLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Varsın birileri Ebu Cehil, Utbe, Şeybe şeytanlığı irtikâp etsinler; siz dünya çapında Muhacir ve Ensar kardeşliği örgülemeye bakın!.. Hatta şu Hıristiyan dünyada!.. Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde işinden atılan insanlar var. Ne “Aralık”tan haberi var, onu duymuş… “Aralık”ı soruyorlar: “Aralık'ta ne olmuştu ki?!.” diyor. “Aralık'tan sonra Ocak gelmişti, Ocak da yılbaşı demekti!” desen, “Hâ, bak ben bunu bilmiyordum!..” diyecek neredeyse. “Temmuz”; Temmuz'u duymamış yani adam; “Temmuz'da ne olmuştu ki?” diyor. Fakat orada şeytanî bir mülahaza ile, şeytanî bir fişleme ile, şeytanî bir hıyanet ile -kimsenin bir şeyden haberi yok- “Sen, artık azledildin!” diyorlar. Yüzlerce insan; birden bire kendini boşlukta hissediyor. O, boşlukta hissediyor; Müslüman görünen o insanlar, onu o duruma düşürüyorlar; fakat beri tarafta, “Hazreti Mesih!” diyen, “Hazreti Musa!” diyen, “Hazreti İbrahim!” diyen insanlar, diyorlar ki: “Arkadaş! Seni mahrum ettiler. Falan yerde benim bir yazlık evim var, orada oturabilirsin, kira vermeden. Biliyorum, gelirin de yok senin; Allah'ın izniyle, ben sana o mevzuda da yetecek kadar bir şey temin etmeye çalışırım!” Bunların sayısı da hiç az değil. Mesele yeni duyuluyor; mazlumiyet ve mağduriyet, kendine ait çizgileriyle yeni duyuluyor, yeni hissediliyor. Fakat duyan ve hissedenler, farklı dinde, farklı kültür ortamında neş'et etmiş olmalarına rağmen, zalimin zulmü karşısında, fâsıkın fıskı karşısında, müfsidin ifsadı karşısında, o mazlum ve mağdur insanlara sahip çıkıyorlar. Hatta biri diyor ki: “İnsanlar ailelerini gönderdiler, bana verdikleri evin temizliğini onlar yaptılar. Çok hicap duydum. Üst seviyede insanların eşleri idi; bana verdikleri evin temizliğini yaptılar, hicap duydum. ‘O da ne demek!' dediler, ‘Siz, bizim misafirimizsiniz!' dediler.” Onlar Muhacir ve Ensar kardeşliği yaptılar; birileri de orada Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Velid İbn Muğîre şeytanlığı irtikâp ediyorlar. Dünyanın değişik yerlerinde -zannediyorum- bu Muhacir ve Ensâr kardeşliği de sürüp gidecek. Şimdi o arkadaşın, dün dediği ülkede de o işi gerçekleştirmişler. Adını söylemiyorum, çünkü nerede işler rayında giderse, orada işi rayından çıkarmak için -trenin tekerlerinin önüne kaysın diye bir şey koymak gibi- mutlaka yirmi defa telefon ediyorlar. Yirmi defa “bukeyn” (bakancık) gönderiyorlar oraya. Allah cezalarını versin!.. Gönderiyor ve kafa karıştırıyorlar. Bir ülkede yine yetkililer direnmiş, dayanmışlar. (Şeytanî komplo peşinde olanlar) dedikleri yapılmadığından dolayı, her gün bir kere, iki kere telefon ediyorlar o devletin başındaki adama. O adam da sizin yetiştiğiniz kültür ortamında yetişmemiş. İşin nezaketine binaen “kültür ortamı” diyorum. Farklı anlayışı var, farklı inanışı var. “Bir daha bu adamların telefonuna çıkmayacağım ben! Telefonu her açışlarında aynı şeyleri mırıldanıyorlar, aynı şeyleri…” diyor.
Baroyeca Gold & Silver Inc. is a Canada-based mineral exploration and evaluation company. The Company is focused on high-grade silver and gold projects located in Colombia. It has a 100% interest in a mineral property located in Colombia, South America such as the Santa Barbara Property and the Atocha Property. The Santa Barbara Property consists of approximately 110.86 hectares located in the Municipality of San Martin de Loba, in Bolivar Department, Colombia. The Atocha Property consists of approximately 2,585.94 hectares, located in the Municipality of Falan, in Tolima Department, Colombia.
Bu video 19/03/2017 tarihinde yayınlanan "UKBÂ BUUDLU HAYAT" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dünyada malı mülkü kaybetmek “küçük iflas” sayılır; asıl korkulması ve tedbir alınması gereken husus, ahirette müflis olmaktır. Birileri sizi böyle tanımamış, böyle bilememişler. Gezdikleri her yerde, âdeta salya atıyor gibi, hakkınızda hiç de numarası-drobu uymayan şeyler söyleyip duruyorlar. “Terör” mü desek bunlara, “firak-ı dâlle” mi desek, “dinden dönmüşler” mi desek?!. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الأَمْرِ “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Rasûl'üne ve sizden olan ulûlemre de itaat edin.” (Nisa, 4/59) fehvasınca, kendilerini de “Ulû'l-emr” gördüklerinden dolayı mutlak itaat istiyorlar. Oysaki ulû'l-emr, “ulemâ-i benâm”dır; dünyayı-ukbâyı mahrutî görüşle aynı noktada gören/değerlendiren ufuk insanlardır. Kendini öyle gören zavallı!.. Kendini öyle görmenin esiri/zebûnu olmuş ve kendini “görülme”ye kurban etmiş zavallı!.. Allah'ın o kadar teveccühüne rağmen, hayatını bir müflis olarak yaşamış; öbür tarafta da müflis, hadisin ifadesiyle. “Müflis kime derler?” buyuruyor Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem). Ashâb-ı Kiram da dünyadaki iflasa göre tarifini söylüyorlar. Hani, imkânları olur, parası olur, malı olur, mülkü olur; fakat beceremez onu, dolayısıyla kaybeder her şeyi ve iflas eder, iflas bayrağı çeker. Efendimiz, onu “küçük iflas” görüyor; ona “küçük iflas” demiyor ama “küçük iflas” görüyor onu. “Müflis”, çok önemli şeylerle öbür tarafa gider: Falanın hakkını yemiş, filana zulmetmiş, filan hakkında iftirada bulunmuş, falan hakkında yalan söylemiş… Mesâvî-i ahlak adına neler varsa, hepsini yapmış; kendisini “mühlikât”, “mûbikât” akıntısına salmış ve öbür tarafa “müflis” olarak çıkmış. Varlıkla gitmiş öbür tarafa, dünya kadar varlığı var, Karun kadar serveti var; fakat almışlar sevabını/hasenâtını elinden, vermişler hakkını yediği kimselere; yüklemişler onun vebâlini ve günahını da onun sırtına. Kendi günahıyla beraber, bir de başkalarının günahını sırtlanmış. İşte asıl müflis, budur. Evet, hadisi açtım biraz ama ifade buyurulan mazmun ve mantûkun açılımı idi bu.
Season 6 airs with a happy Falan who shares the insights on how she recovered from losing her path last year. A year ago this week was a devastation to her business investments and experiencing cyberstalking. Falan talks about her re-branded business, what she is working on this summer and how you can achieve building out your business as well. In this episode, Falan shares her new social media personal branding accounts and how you can book her for a business consultation. --- This episode is sponsored by · Anchor: The easiest way to make a podcast. https://anchor.fm/app --- Send in a voice message: https://anchor.fm/askfalan/message
Bu video 30/04/2017 tarihinde yayınlanan "ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, SÖNDÜRÜLEMEZ!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Öyle şirk ifadelerine ve çirkin laflara göz yumdular ki, sonunda “Falanların eşleri bize helaldir!” diyebilen ahlaksız vandallar türedi!.. Geriye dönüyorum: İmtihan. وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ Öldürürler; nefislere de tecavüz ederler. İslam hukukunda ve aynı zamanda Modern Hukuk'ta “usûl-i hamse” (canı, dini, namusu, aklı, nesli korumak) esastır; “hürriyet” ile beraber, “usul-i sitte” esastır. -Bilmiyorum, usûl ilmini biliyorlar mı?- Fakat وَالْأَنْفُسِ “Enfüs” kaydının da ifade ettiği üzere, nefislere/canlara da kastedebilirler. Bakın, bir vandal kalkıp bir şey dedi. Hani daha önce bir vandal, “Falan, Allah'ın evsâf-ı âliyesiyle muttasıf…” dedi. Yani, Sübutî sıfatlar; Hayat, İlim, Sem', Basar, Kudret, İrade, Kelam, Tekvin sıfatlarıyla muttasıf demek bu. “Allah'ın evsâfıyla muttasıf!” demek, ne demek bu?!. Zâtî sıfatlar: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdaniyet, Muhalefetün Li'l-havâdis, Kıyam binefsihi. Ef'âl sıfâtı: Halk, İbda', İnşâ, İhyâ, İmâte, Terzîk. “Bütün bu evsâf-ı âliye-i İlahîye ile ittisaf etmiş!” Buna sadece “küfür” denmez; buna, Ziya Gökalp'ın ifadesiyle, “mük'ab küfür” denir, “mük'ab”. Cephe hatırına kimse, “Yahu, sen biraz ayıp ettin, ileriye gittin!” demedi. Allah'a karşı mük'ab terbiyesizlik irtikâp edildiği halde, sesini kesen “dilsiz şeytan”lar!.. Dünyanın dört bir yanında dinlerini, diyanetlerini, iffetleriyle, ismetleriyle temsil eden insanlara karşı savaş ilan ediyor gibi, umumî harp ilan ediyor gibi, cihada gidiyor gibi yola çıkan insanlar!.. Onların, neyin peşinde oldukları belli!.. Efendim, biri öyle dedi; biri de “Bakara-Makara!” dedi. Gördünüz mü, o cepheden ona itiraz eden bir insan! Bir kişi kalktı sadece, bir câmi vaizi veya hatibi; sadece o, bu mevzuda bir şey söyledi. Belki bir-iki ceridede de çıktı. Fakat cephe hatırına Allah'a sövüldüğü zaman bile ses çıkarılmadı. Koskocaman bir yurdun masum çocukları tecavüze uğradığı halde, örtbas edildi. Efendim, uyuşturucu, onların kutsadığı mekteplere kadar indi; ilk mektep talebelerine kadar indi, seslerini çıkarmadılar. Bütün me'âsîye, mesâvîye “evet” dediler, “Olsun! Madem bizim cephemizde; biz affettik, Allah da affeder!” Allah'a inanıyorlar mı, bilmiyorum; tabiî onu, Allah bilir. Bakın bu denen şeylere!.. Daha neler dendi neler?!. “Elini sürmek ona, ibadettir!”; bu da ayrı bir küfür. Bütün bunlara karşı sessizlik, dilsiz şeytanlık ve sesini çıkarmayan insanların hali, bu mevzudaki cüretkâr bir kısım saygısız ve terbiyesizleri daha da cesaretlendirdi. “Bu, yurt dışına kaçan insanların veya bizim içeriye attığımız insanların kadınları/kızları bize helaldir!” dediler. Biri dedi; ser-münâfıktan hâr-münafığa kadar, kimse sesini çıkarmadı. Cesarete geldi, bir başkası da aynı şeyi söyledi. Kim bilir kapalı kapılar arkasında daha niceleri aynı şeyleri tekrar ediyorlar?!. Ne olursa olsun, sarsılma; “Gamı, tasayı bırak, iraden canlı ise / Ümit kaynağı ol, olabilirsen, herkese!”
This week in hot topics, Nay and Falan DeAnn recap the Oscars and give their opinions on the slap, plus they discuss Blac Chyna being a weekend parent and more of the week's entertainment stories. (58.51) In relationships, Janay asks what is your go to break up anthem? Falan DeAnn asks have you ever passed up a good man? (1.02.50) Nay and Falan DeAnn provide their latest movie/tv/books/music recommendations and reviews. (1.10.33) Falan highlights her missing person of the week, Crystal Montgomery. (1.12.11) In the Nerd Moment of the week, Nay talks when the Boys season 3 will premiere and gives an update about the Umbrella Academy season 3. Please be sure to subscribe/follow/download/share the Pretty Nerdz Podcast and provide your feedback, comments and topics you would like to hear the ladies touch on. website: www.prettynerdzpodcast.com The Pretty Nerdz podcast is also available on iTunes, Spotify, Google Play and SoundCloud. iTunes: itunes.apple.com/us/podcast/prett…ast/id1411139679 Spotify: open.spotify.com/show/7icNCCcWaf8UvVFhz0gGE9 SoundCloud: @pretty_nerdz_podcast Follow the show on Instagram @prettynerdzpodcast for exclusives and to submit questions, topics and comments as they will be featured on the show. Also be sure to follow the Pretty Nerdz themselves on instagram. Falan DeAnn @purplesatinkisses Nay @nay.lolo
How Falan Blake Scaled to $28k in Just 3 Months as a Google Ads Whisperer
This week in hot topics, Nay and Falan DeAnn talk Meg fighting with her label, Lil Baby not paying his female "friends", we give an update on Brittney Griner and more of the week's entertainment stories. (25.05) In relationships, Janay asks would you ever go to a sex club? Falan DeAnn asks when the right time is to introduce bae to your socials. (29.45) Nay and Falan DeAnn provide their latest movie/tv/books/music recommendations and reviews. (37.37) Falan highlights missing person, Unique Lucas. (39.30) In the Nerd Moment of the week, Nay talks Arrowverse renewals, the NFL entering the Metaverse, the Lord of the Rings tv show and DC Titans season 4 news. Please be sure to subscribe/follow/download/share the Pretty Nerdz Podcast and provide your feedback, comments and topics you would like to hear the ladies touch on. website: www.prettynerdzpodcast.com The Pretty Nerdz podcast is also available on iTunes, Spotify, Google Play and SoundCloud. iTunes: itunes.apple.com/us/podcast/prett…ast/id1411139679 Spotify: open.spotify.com/show/7icNCCcWaf8UvVFhz0gGE9 SoundCloud: @pretty_nerdz_podcast Follow the show on Instagram @prettynerdzpodcast for exclusives and to submit questions, topics and comments as they will be featured on the show. Also be sure to follow the Pretty Nerdz themselves on instagram. Falan DeAnn @purplesatinkisses Nay @nay.lolo
This week in hot topics, Nay and Falan DeAnn talk the passing of Traci Braxton, Tom Brady unretiring, Jussie going in and out of jail and more of the week's entertainment stories. (26.14) In relationships, Janay asks what sex tip would you give to the listeners? (28.17) Nay and Falan DeAnn provide their latest movie/tv/books/music recommendations and reviews including the Fresh Prince reboot and Upload season 2. (38.54) Falan highlights missing person, Alexis Ware. (40.44) In the Nerd Moment of the week, Nay talks MoonKnight and when the Batman will premiere on HBOMax. Please be sure to subscribe/follow/download/share the Pretty Nerdz Podcast and provide your feedback, comments and topics you would like to hear the ladies touch on. website: www.prettynerdzpodcast.com The Pretty Nerdz podcast is also available on iTunes, Spotify, Google Play and SoundCloud. iTunes: itunes.apple.com/us/podcast/prett…ast/id1411139679 Spotify: open.spotify.com/show/7icNCCcWaf8UvVFhz0gGE9 SoundCloud: @pretty_nerdz_podcast Follow the show on Instagram @prettynerdzpodcast for exclusives and to submit questions, topics and comments as they will be featured on the show. Also be sure to follow the Pretty Nerdz themselves on instagram. Falan DeAnn @purplesatinkisses Nay @nay.lolo
This week in hot topics, Nay and Falan DeAnn talk Brittney Griner being detained in Russia, the girls wanting a feature from Nicki, Diddy being called to the table about his treatment of his artist from Making the Band and more of the week's entertainment stories. (32.06) In relationships, Falan DeAnn asks would you be ok with your friend having your man in their Instagram close friends? Falan DeAnn also asks, would you date someone if you had a better car than them? Nay asks, what is one thing that must be present for you to define a relationship as love? (47.24) Nay and Falan DeAnn provide their latest movie/tv/books/music recommendations and reviews including Wizkid's latest album and Free Guy. (52.02) Falan highlights missing person, Charita Chambers. (54.26) In the Nerd Moment of the week, Nay talks the latest Fantastic Beast 3 trailer, and the Batman's opening weekend success. Please be sure to subscribe/follow/download/share the Pretty Nerdz Podcast and provide your feedback, comments and topics you would like to hear the ladies touch on. website: www.prettynerdzpodcast.com The Pretty Nerdz podcast is also available on iTunes, Spotify, Google Play and SoundCloud. iTunes: itunes.apple.com/us/podcast/prett…ast/id1411139679 Spotify: open.spotify.com/show/7icNCCcWaf8UvVFhz0gGE9 SoundCloud: @pretty_nerdz_podcast Follow the show on Instagram @prettynerdzpodcast for exclusives and to submit questions, topics and comments as they will be featured on the show. Also be sure to follow the Pretty Nerdz themselves on instagram. Falan DeAnn @purplesatinkisses Nay @nay.lolo