Podcasts about gzt

  • 5PODCASTS
  • 62EPISODES
  • 12mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Aug 3, 2024LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about gzt

Latest podcast episodes about gzt

Yeni Şafak Podcast
ERSİN ÇELİK - Heniyye'nin Son Yolculuğundaki Işaretler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 3, 2024 4:56


Hamas'ın Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye'yi uğurlamak için Katar'a akın edenler arasındaydım. Yeni Şafak, İnternet Servisi, TVNET, GZT ekipleri ve yabancı diller muhabirimiz ile Albayrak Medya'dan 7 arkadaş gittik. Açıkçası habercilik yapmakta zorlandık. Çünkü güvenlik önlemleri üst düzeydeydi ve gazetecileri cami içerisine hatta avluya kadar bile sokmadılar. Zaten bir tek Katar TV yayın yaptı. Ben ve muhabirimiz Burak Doğan ise bir yolunu bulup camiye girmeyi başardık. Sanırım içeride bizden başka gazeteci yoktu. Dünyanın en büyük camileri arasında gösterilen Doha'daki Muhammed bin Abdülvehhab Camisi'ni dolduran kalabalığın çok daha fazlası avludaydı. Sıcaklık dışarıda 45, hissedilen ise 50 dereceydi. İsmail Heniyye'nin cenazesi önceki gün öğleden sonra ulaşmıştı Katar'a. Aynı saatlerde dünyanın her tarafından Müslümanlar ülkeye akın ettiler. İsmail Heniyye'nin eşi, evlatları, torunları, dava arkadaşları, Hamas'ın üst düzey kadrosu ve neredeyse tüm teşkilatı cenaze namazında hazır bulundu. Filistin davasına gönül veren, ortak olan, Heniyye'nin mücadelesini omuzlayan tanıdık bildik kim varsa Abdülvehhab Camisi'ndeydi. Türkiye ise TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un öncülüğünde kalabalık bir heyetle katıldı cenazeye. Katar'ın ev sahipliği ve Türkiye'nin siyasi iradesi Şehit İsmail Heniyye'nin son yolculuğunda vücut bulmuştu. Bu vefa ve duruş dünyanın geri kalanına ve Filistin davasından sapanlara da açık mesajdı. Caminin içerisindeki havayı gözlemledim bir süre. Türkiye'den gelen heyetle konuştum. Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez Hoca'yı gördüm, yanına gittim. Dünya Müslüman Âlimler Birliği heyetinin arasındaydı. Geceden gelmiş ve İsmail Heniyye'nin ailesi tarafından misafir edilmiş. TBMM Filistin Dostluk Grubu Başkanı Hasan Turan ile yan yana oturduk. Dostluk grubunun değişik partilerden 21 üyesi varmış, tamamını davet etmişler. Büyük çoğunluğu gelmiş. Cuma hutbesinde imam Filistin davasının önemine değindi. Katar Emiri Temim bin Hamed es-Sani ve TBMM Başkanı Kurtulmuş namazı en ön safta kıldılar. Namazdan sonra cemaate hitap eden Dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri Ali Karadaği Hoca, Filistin davasını anlatırken dünyadaki bütün yöneticilerin, âlimlerin ve halkların sorumluluklarını hatırlattı. Cenaze namazından önce ise Hamas'ın dava arkadaşı halefi ve şimdi geçici selefi Halid Meşal, hem can yoldaşını toprağa vermenin hüznüyle hem de Filistin davasının omuzlarına yüklediği iradeyle kararlı ve zaman zaman hiddetli bir konuşma yaptı. Hamas'ın kurucuları Şeyh Ahmet Yasin ile Abdülaziz er-Rantisi'nin şehadetlerini hatırlattı ve İsrail'in suikastlarla kendilerini asla yıldıramayacağının altını bir kez daha çizdi. Meşal, şehadetlerin kendilerini yıldıramayacağını, davalarından geri alım attıramayacağını, tam tersine şehitlerin kanlarının Filistin'in özgürleşmesine vesile olacağını söyledi. Cenaze namazı kılınırken caminin havası büyük bir hüzne boğuldu. Sadece imamın tekbirleri ve cemaatin hıçkırıkları duyuluyordu. Ağlamayan yok gibiydi. Adlarının anılması dahi İsrail'e büyük korku salan Hamas'ın o dağ gibi liderlerini de ancak İsmail Heniyye gibi bir yoldaşın yoksunluğu böylesine ciğerden ağlatabilirdi. Sonra dakikalarca süren tekbirler. Arka saflardaki Filistinli gençler, öfkelerinin asla dinmeyeceğini uzun süre beyan ettiler.

Yeni Şafak Podcast
YAŞAR SÜNGÜ - Bir şairden iktisat dersleri

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 20, 2024 5:10


Erzurum'un elektriği, okulu ve yolu olmayan bir dağ köyünde, 9 çocuklu bir ailede doğdu. İlk ve ortaokulu akrabalarının yanında okudu. Babası yıllar boyunca karlar üzerinde sırtında taşıdı. Kurt sürüsünün içinde kaldılar, birçok tehlike atlattılar. Tek amacı okumaktı. Ortaokul ikinci sınıfta çalışmaya başladı. Okuma hayatı boyunca ayakkabı boyacılığı, bulaşıkçılık, inşaatçılık ve fırıncılık yaptı. Ortaokulu ve liseyi birincilikle bitirdi. Üniversitedeyken yüz gecesini Erzurum Tren Garının banklarında geçirdi. Şiirlerini burada yazdı. 1990 yılında Türkiye Diyanet Vakfı ‘N'at-ı Şerif Büyük Ödülü'nü kazandıran ‘Yağmur' şiirini yazdı. 2001'de profesör oldu, danışmanlık şirketi kurdu. SPK üyesi ve Merkez Bankası Meclis Üyesi olarak görev yaptı. Şiir yazmayı hiç bırakmadı. Kim bu adam; Nurullah Genç. 5 yıl önce GZT'de yayınlanan sohbetin başında Nuriye Çakmak Çelik şairimizi böyle anlatmış. Hafta içinde Vav TV'de yüzler ve izler programının konuğuydu Nurullah Genç. 2 saatin nasıl geçtiğini anlayamadık. İzleyenlerin sohbetten büyük keyif aldığına eminim. Nurullah Genç'in hikayesi 2 saatte bitmedi ve bu hafta hikâye kaldığı yerden devam edecek. Geçen haftayı kaçıranlar bu haftaki sohbeti kaçırmasın. Şairin iktisat, ekonomi ve para konusunda ezber bozan düşünceleri var. ** Nurullah Genç'in sohbetin ortalarında anlattığı oduncu hikayesi verimli çalışmanın, başarının en kısa hikayesidir; Hattat İsmail Efendi dedelerinden kalan mirasla geçimini sağlayan ve hattatlıkla sadece meşgul olma amacıyla ilgilenen bir insandır. Bir gün arkadaşı şöyle der: Üstat böylesine büyük hattat olmayı nasıl becerdin, nasıl başardın bunu sırrı nerede saklı. Hattat İsmail Efendi, “Beni bir oduncu böyle başarılı bir hattat yaptı” der ve anlatmaya başlar; Akşam bahçemde kırılacak büyük büyük ağır kütükler var ve bekliyorum ki oduncu gelsin. O gün de ikindiden sonra hiçbir oduncu bizim sokaktan geçmiyor. Oduncu demek de zaten iri yarı, pazısı kuvvetli, güçlü adam demektir. İki balta asar iki omzuna sokakta gür bir sesle "oduncu” diye bağırır. Odun kırmanın saati bir altındır. Akşam oldu bugün oduncu geçmedi derken kısık bir ses duydum; Baktım ki bir oduncu.

Yeni Şafak Podcast
İSMAİL KILIÇARSLAN - Bu Da Bizim Mutluluğumuz

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 10, 2024 5:47


Türkiye'nin en büyük medya gruplarından biri olan, çalışmaya başladığım ilk günden beri de bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyduğum Albayrak Medya Grubu'nun sosyal sorumluluk projelerinden birini daha hayata geçirdiğini mutlulukla beyan etmek üzere kaleme alıyorum bugün yazımı. Önce biraz geriden alayım her zamanki gibi. Albayrak Medya Grubu'nun Türkiye'nin en önemli “bütünleşik medya markalaması” olduğuna hiç şüphe yok. Grubun amiral gemisi Yeni Şafak'a yıllar içerisinde öyle önemli markalar eklendi, bu markalarla öyle önemli sonuçlar elde edildi ki hani anlatmakla bitmez denilecek bir “medya başarısı” elde edildi. TVNET televizyonunun kurulması ve “ciddi bir haber mecrası” olarak kurumsallığını tamamlamasının ardından neredeyse paralel bir ilerlemeyle hem büyük bir dergi açılımı hem de taraflı-tarafsız herkesin “abi, siz ne yaptınız öyle” diyeceği bir dijital medya açılımı gerçekleştirdi grup. Cins'ten Derin Tarih'e, Post Öykü'den Skyroad'a, Bilge Minik'ten Genç Motto'ya kadar genişleyen dergi açılımı ile birlikte medya bölümlerinde ders olarak okutulacak denli başarılı bir dijital medya açılımı da gerçekleştirildi. Bugün hem Yeni Şafak dijital hem de GZT ve tüm alt markaları “kendi mecralarının yıldızları” olarak yol alıyor. Tabii burada, kuruluşunun bir parçası olmaktan da büyük mutluluk duyduğum, kısa sürede Türkiye'nin en saygın yayınevlerinden biri haline gelen ve en son Londra yapılanmasını da tamamlayarak uluslararası açılımını da tamamlayan Ketebe Yayınları'na “pozitif ayrımcılık” yapacağım izninizle. Koca koca bankaların, koca koca kurumların “nasılsa parayla oluyor bu işler” yanılgısına düşerek ellerine yüzlerine bulaştırdığı yayıncılık işini, Ketebe, “bu iş birikimle, ilgiyle, çabayla yapılır” diyerek ortaya koyuyor. Ben bir şey kaçırmadıysam grubun son medya açılımı TVNET Radyo oldu. “Bir şey kaçırmadıysam” diyorum çünkü o arada yeni bir dergi çıkarmış, yeni bir dijital medya mecrasını hayata geçirmiş olabiliriz yani. Bu hususta bir not daha bırakmam lazım buraya. Albayrak Medya Grubu tüm markalarını aynı zamanda “Yeni Şafak kafası” diyebileceğimiz bir zihinsel anlam dünyasının içinden sunuyor. Bu iç tutarlılık zaten beraberinde hem söylem birliğini hem de kaliteyi getiriyor bence. Gelelim “bu da bizim mutluluğumuz” dediğim yere. Efendim, geçtiğimiz cumartesi, Albayrak Medya Grubu'nun Osman Turhan kaptanlığında yoluna devam eden şahane çocuk dergisi Bilge Çocuk “Uzayda Hayat Kısa Hikâye Yarışması”nın final törenini tam altı bin çocuğun katılımıyla Vialand Tema Parkı'nda düzenledi. Ne yalan söyleyeyim, program görüntülerini görünce hem son anda bir işim çıkıp da programa gidemediğim için üzüldüm hem de o güzel etkinliği, o şahane atmosferi görünce “senelerdir fırsat bulup da hayata geçiremediğimiz Bi Cins Festival işini “nasıl yapsak da yapsak” dedim kendi kendime. Gıpta ettim bildiğiniz.

Yeni Şafak Podcast
İSMAİL KILIÇARSLAN - ÇOK YAŞA YENİ ŞAFAK

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 23, 2024 5:48


sevinçliyiz. Gazetemiz, “Türkiye'nin Birikimi” Yeni Şafak tam 30 yaşına girdi çünkü. Bu 30 yılın 12 yılına fiilen şahitlik eden bir köşe yazarı olarak, cümlenin gerçek anlamıyla “burada, bu gazetede olmaktan gurur duyuyorum.” Bu gururun pek çok nedeni var ama birkaçını burada sıralamak isterim. Öncelikle Yeni Şafak, yayın çizgisini 30 yıldır “ana cadde”den hiç çıkarmayan bir gazete. Ne demek bu? Türkiye'nin en geniş kesimini temsil eden “dindar, mütedeyyin ve ötekileştirilmiş halk”ın sözcülüğünü yapmaktan da, Türkiye'den yana olmaktan da hiç vazgeçmemiş demek. Diğer yandan da, verdiği kavganın aslında ne olduğunun da hep ayırdında olmuş. O kavga bir yandan muazzam bir kimlik kavgasıdır, bir yandan da Türkiye'nin “Türkiye” olarak kalmasının kavgası. 28 Şubat'ın karanlık dehlizlerinde de, 2002-2010 arası süregiden vesayet rejiminde de, 17-25 Aralık süreciyle başlayan ve 15 Temmuz'a taşınan FETÖ ihaneti serüveninde de Yeni Şafak hep “hakikatin hatırı âlâdır” demenin bir yolunu bularak ve sürekli “tarihin doğru tarafında durarak” bir sergüzeşt yürüttü. Gazetemizi, daha doğrusu TVNET'ten GZT'ye, Cins'ten Nihayet'e, ismini saydığım ya da sayamadığım tüm Albayrak Medya'nın bütün medya kuruluşlarını “yandaş medya” parantezine alıp “etki alanı daraltması” uygulamak isteyenlerin atladığı yalın gerçek şu: Yeni Şafak, herhangi bir iktidara göre hizalanan bir gazete değil. Temsil ettiği değerleri temsil ettiğini düşündüğü iktidarları destekleyen bir gazete. Bu iki destek biçiminin arasındaki ince fark aslında Yeni Şafak'ın durduğu yeri göstermesi bakımından çok kritik. Yeni Şafak'ın asıl etki alanı da tam olarak bu kritik farktan kaynaklanıyor. İlkelerinin dışına taşmadan yayıncılık yapmayı sürdürmek Yeni Şafak'ı Yeni Şafak yapan şeyin adı bana kalırsa. Bir de işin şurasını anlatmam lazım. Benim 12 yıllık köşe yazarlığı hayatımda birlikte çalıştığım iki genel yayın yönetmeni oldu gazetede. Geçmişte İbrahim Karagül ve şimdi de Hüseyin Likoğlu. İki genel yayın yönetmenimden de herhangi bir yazımla ilgili herhangi bir müdahale gördüğümü, bana “bunu yayınlayamayız” dediklerini hiç hatırlamıyorum. Yeni Şafak'ta yazmak benim açımdan hep “dilediğimi yazmak” anlamına geldi. Tabii, “dilediğimi yazmak” aynı zamanda başımı da gönlümce belaya sokmam manasına geldi. Hem Türkiye'deki muhalefet kanadından, hem de iktidarın içindeki bazı isimlerden gelen tepkileri (dikkat isterim: “baskı” demedim. Gördüğüm kadarıyla Yeni Şafak'a baskı yapabilecek babayiğit daha anasının karnından doğmadı çünkü) her seferinde yazarlarının lehine olacak şekilde bertaraf ettiler. Eminim ki bazı tepkileri Hüseyin Likoğlu ağabey bana ulaşmasına bile izin vermeden bertaraf ediyordur. Bundan o kadar eminim ki. Bir yazar daha ne ister ki? Burada bir parantez daha açmam icap eder.

Yeni Şafak Podcast
Ali Saydam - 85 yıllık ‘dezenformasyon' stratejisi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 20, 2023 5:18


GZT'nin YouTube kanalında müthiş bir çalışma yayınlandı; adı “İsrail'in 85 yıllık planı: Adım adım anlatım”. Editör Nazif Menteş'in araştırmasıyla hazırlanan videoda İsrail'in medya aracılığıyla yürüttüğü dezenformasyonun, deyim yerindeyse ‘şifreleri' çözülüyor. Menteş, bu şifrelerin aslında 19 yıl önce, 2004'te yayınlanan “İsrail'in Halkla İlişkiler Stratejisi” başlıklı bir makalede ortaya konulduğunun altını çizmiş ve pek çok kaynaktan yararlanmış. Yani, yeni bir şey yok. İsrail bunu hep yapıyor. İsrail'in bu dezenformasyon stratejisini, oradan oraya geçerek, 7 adımda yönettiği tespit ediliyor. İlk Adım: “Herhangi bir ölüm haberi duymadık, araştıracağız” açıklaması... 7 hamlenin ilki; 17 Ekim'de el-Ehli Baptist Hastanesi'ni vuran İsrail'in ‘burayı biz vurmadık' deyişine fazlasıyla benziyor. Amaç; tüm dünyadan binlerce insana “İsrail'in bu işte parmağı yok” dedirtmek... Malumunuz, kısa zamanda “Takke düşüyor, kel görünüyor”. İkinci adım: “İnsanlar öldü, ancak bunu Filistin yaptı.” Hastane saldırısının ardından ortaya atılan “Hamas yaptı, işte videosu” denilerek dolaşıma sokulan gönderilerin farklı tarihlere ve farklı konumlara ait olduğu analistler tarafından ispatlandı. O hâlde yeni taktik devreye sokulmalıydı... Üçüncü adım: “Evet, biz vurduk; ancak onlar sivil değil, teröristti...” Saldırıyı Hamas yapmış gibi göstermek için hazırlanan videolar deşifre olduktan hemen sonra bu kez İsrail “Hastanenin garajında teröristler vardı” iddiasıyla, bombalanan noktanın kasıtlı olarak seçildiğini, siviller zarar görmesin diye garajın vurulduğu dillendirmeye başladı. Tabii yüzlerce sivilin öldürüldüğü Birleşmiş Milletler raporlarına dahi girince, ağız değiştirmek bir kez daha şart olmuştu... 4. adım: “Öldürdüklerimiz sivildi; ancak teröristler onları canlı kalkan olarak kullanıyordu...” İsrail Ordu Sözcüsü “Hastanedeki insanlar Hamas unsurlarını saklamak için çaba sarf ediyordu” dedi. Fakat BBC bile “Hamas izine rastlayamadık” açıklaması yapmıştı. Yani bu adım da boşa atılmış gibi görünüyordu... 5. adım: “Bölgede hiç savaşçı olmadığını kabul ediyoruz. Sivilleri yanlışlıkla vurduk. Ancak savaştığımız insanlar sivilleri bilerek öldürüyor.” Biz ulvi bir amaç için savaşıyoruz, arada böyle ‘zayiat' olabiliyor tabii, anlamında okunması planlanan bu söylem, İsrail'in eylemini mazur ve makul gösterme niyetiyle ortaya atılıyor... 6. adım: “Siz asıl kendinize bakın.” Netanyahu basına yaptığı açıklamalarda 16. yüzyıla kadar giden atıflarda bulunarak “Siz yapınca tamam da biz yapınca mı sorun” demeye getiriyor. O da tam istenen sonucu vermezse, başka bir planları daha var elbette... 7. adım: “Sen Yahudi karşıtı mısın?” İsrail, ne zaman dara düşse hemen antisemitizm, ırkçılık, Hitler soykırımı gibi konuları masaya getirir, ‘ısı kalkanı' gibi kullanır. İsrail'in PR stratejisinin şifreleri deşifre olduysa... Yalan oldukları sonradan ortaya çıkmasına rağmen 7 adım, temcit pilavı gibi ısıtılıp sunuluyorsa... Peki İsrail neden bu yoldan vazgeçmiyor? Yanıt çok basit; bazı çevreler bu tezleri ‘satmaya' ve ‘satın almaya' hazır da ondan... Peki, Filistin tezleri ne olacak? Türkiye'den başka ağırlığını koyan kaç ülke var sizce?.. Günün sözü “Propagandada kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın etkisi artar.” Joseph Goebbels Nazi Almanyası Propaganda Bakanı Gözümüze takılanlar...

Shifting Perspectives on Autism
Alicia Trautwein- Insider Secrets to Creating a Self-Care Routine that actually works!

Shifting Perspectives on Autism

Play Episode Listen Later Mar 2, 2023 60:43


Alicia Trautwein is a St. Louis-based motivational speaker, founder of The Mom Kind, autism advocate, and autistic mother of three autistic children. Trautwein speaks on topics close to her heart like LGBTQIA+ rights, antibullying, autism acceptance, and mental health advocacy. Here at Neuroshifts we are huge advocates of self-care. We love to bring on special guests who have first hand experiences in the journey through Neurodiversity and who love to promote the importance of self-care.  Join this special episode of GZT where Alicia will be giving you all the insider secrets to creating a self-care routine that actually works.

Yeni Şafak Podcast
Ersin Çelik - "Kendisi Türk Öyle Mi, Bizim Gibi Türk?"

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 14, 2021 5:12


Önce, şair ve düşünür Yavuz Bülent Bakiler'in iki yıl önce 'Doğduğum Ev' serisi için GZT.com'a verdiği röportajdan alıntı yapmak istiyorum: “Babamın almış olduğu dergilerden Türkiye dışındaki Türklerden haberdar oldum. O dergileri okuyarak, o dergilerdeki yazıları, şiirleri okuyarak onlara karşı çok yakın bir ilgi duydum. O duyguyu, o fikri, konuşmalarımda ifade ettim. Ama o dönemler bizim Milli İstihbarat Teşkilatı'nda, Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımıza bir ilgi duymayı çok büyük bir suçmuş gibi görüyorlar ve gösteriyorlardı. O bakımdan benimle ilgili Milli İstihbarat Raporu'nda Türkiye dışındaki Türklere çok yakın bir ilgi duyduğumu, Turancı olduğumu belirtmişler. Doğru. Moskova'da da aynı suçlamayla açılmış bir dosyamın olduğunu Azerbaycan'a gittiğim zaman öğrendim. Ruslar da bunu böyle tutmuşlar. Bu yakınlık çeşitli makamlarda büyük bir suç gibi görülüyordu bir zamanlar. O bakımdan Milli İstihbarat'ın tutmuş olduğu rapor bazı yetkili kişilerin mesela Kenan Evren'in önüne konulduğu zaman onları çok korkutuyordu. O bakımdan beni devlet hizmetinde geri hizmetlere çektiler ve beni cezalandırmak yoluna gittiler.”

Nurse Educator Tips for Teaching
Promoting Military Student Success through Faculty Green Zone Training

Nurse Educator Tips for Teaching

Play Episode Listen Later Oct 20, 2021 15:02


Green Zone Training (GZT) is a program to help educators, administrators, and staff better understand the military student experience and learning more about their unique characteristics and academic needs. This podcast with Dr. Janice Hawkins discusses the implementation of GZT in a large university and school of nursing.

Aposto! Altı Otuz
30 Temmuz Cuma | Türkiye yangınları

Aposto! Altı Otuz

Play Episode Listen Later Jul 30, 2021 12:00


Manavgat'ta başlayan orman yangınları artarak devam ediyor, TCMB enflasyon tahminini güncelledi. Bugünün bülteni Papara'nın destekleriyle ulaşıyor. Fotoğraf: GZT

GZT Podcast
"Bill Gates insanlara çip takacak" iddiasının aslı ne?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Dec 7, 2020 4:58


Bugün internet “komplo teorisi” olarak adlandırılan bu tarz videolarla dolu ve aklınıza hayalinize gelmeyecek konular hakkında aklınıza hayalinize gelmeyecek bağlantılar sıralanmaktalar. Aslında ben böyle videoları epey seviyorum ve gülerek izliyorum ancak emin olun, GZT hakkında hazırladığımız bu mizanseni dahi ciddiye alacak insanlar var. Propaganda serisi ismini ana akım medyanın propagandacı yayın çizgisinden almakta. Yayınlarımda ağırlıklı olarak ana akım medyanın gerçek gazeteciliğe açtığı savaşı işlemekteyim. Bu içeriklerime de haklı olarak şöyle bir yorum geliyor: Ana akım medyaya güvenmeyelim de bu tarz komplo teorilerine mi güvenelim. Gerçekten neye güvenelim? Ne komplo teorisi ve ne gerçek gazetecilik?

GZT Podcast
Anlaştık Mı- Maske Takma

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Jun 23, 2020 20:28


48 ilde hayatın tüm alanlarında, 33 ilde ise alışveriş merkezi, market, restoran, kafe ve kuaför gibi insanların toplu halde bulunduğu iş yerlerinde takılması zorunlu hale getirilen maskeler, sosyal medyayı ikiye böldü. Bir kısım maske takılmalı derken diğer kesim ise maske takılmamasını talep ediyor. GZT editörleri Hikmet Yalçınkaya ve Murat Soydan maske konusunu yeni formatımız 'Anlaştık mı?' da ele alıyor.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 29 - Serdar Tuncer - Sevgiliyi bekler gibi

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 22, 2020 9:03


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 29 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 22 Mayıs 2020 Cuma. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Serdar Tuncer'in, 14 Haz 2018'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Sevgiliyi bekler gibi” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Serdar Tuncer. Bir bekleyen ve beklenenden söz ettiğimiz vakit, bir malum ve bir meçhulü dile getirmiş oluruz. Malum olan, bekleyenin varlığı ve beklemekte olduğudur. Zira bekleyenin var olmadığı yerde beklenen diye bir şey yahut kimsenin varlığından söz etmek imkânsızlaşır. Hülasa bekleyen yoksa beklenen yoktur. Tam aksini iddia ederek beklenen yoksa bekleyen de yoktur diyebilirsiniz. Bu da yanlış bir düşünce olmaz sanırım. Beklenen ve bekleyeni insan olarak düşündüğümüzde ikisinin varlığı birbirini anlamlı kılmaktadır denilebilir. Böylesi bir durumda bekleyenin adı üstüne beklemekte olduğunu bilmiş oluruz ancak bilmediğimiz şey, beklenenin gelip gelmeyeceğidir. Bu durumun galiba bir tek istisnası var: Müslüman ve Ramazan. Ramazan, Müslüman için özlenen ve beklenendir. Gelişiyle memnun, gidişiyle mahzun edendir. Ramazan Müslümana sevgilidir. Ramazan-ı Şerif alıp başını giderken iftar sevinçlerimize tarifsiz bir hüznü katık eyledik. Gidiyor ve biliyoruz ki tekrar gelecek. Hatta nazenin zatların zarif ifadesi ile bizi öylesine özleyecek ki seneye on gün daha erken gelecek. Bilmediğimiz şu, o geldiğinde biz burada olacak mıyız? Bunu bilme imkânımızın olmaması bir Ramazan-ı Şerif'e daha kavuşmak için niyaz etmemize mani değil. Duamız odur ki bir sonraki Ramazan-ı şerif nazlı nazlı göz kırptığında, sağlık ve huzur içinde hamd ederek gelişine sevinenlerden olalım. Ramazan ayı beklenen, Müslüman bekleyense şayet, şöyle bir tarif yapmak galiba haddi aşmak olmaz: Müslüman daha arife gününe kavuştuğu an bir sonraki Ramazan-ı Şerif'i bekleyen kişidir. Bekleyen ve beklenen arasındaki irtibat Ramazan ayı ve Müslüman söz konusu olduğunda işte böylece tam tersine dönüyor. Beklenen mutlaka gelecek de bekleyen için iki meçhul söz konusu: Birincisi gerçekten beklemekte midir, ikincisi beklenen geldiğinde burada olacak mıdır? İkinci sorunun cevabını bilme imkânımız yok ama ilki için bir şeyler yapabiliriz. Önümüzdeki Ramazanı beklemeye başlamalıyız ki Müslümanlığımızın şahidi olsun. Göçersek gideni beklerken göçenlerden olalım, kalırsak gelenin beklerken bulduklarından. Bekliyorum demek, dil ile olmaz, kalbimizden, gözlerimizden en çok da halimizden o bekleyiş ve hasret süzülmeli. Cemil Meriç gittiği için üzülen sevdiğine “üzülme” diyordu, “ne ben gidiyorum; ne sen kalıyorsun, sen biraz benimle geliyorsun ben biraz seninle kalıyorum, ayrılmıyoruz.” Ramazan biraz bizimle kalmalı gitse bile. Biz biraz Ramazan'la gitmeliyiz kalsak bile. Diyeceksiniz ki bu nasıl olacak? Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Serdar Tuncer'in, 14 Haz 2018'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Sevgiliyi bekler gibi” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 28 - Faruk Beşer - Ramazan'da neleri değiştirebiliriz

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 21, 2020 6:15


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 28 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 21 Mayıs 2020 Perşembe. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Faruk Beşer'in, 29 Haziran 2014'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazanda neleri değiştirebiliriz?” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Faruk Beşer. "İki günü eşit olan aldanmıştır", diye bir hadis naklederler. Bu söz hadis, yani Hz. Peygamber"in sözü değildir, Hasan Basrî"nin sözüdür. Ama yine de bir gerçeği ifade eder. Sürekli bir değişimi ve gelişimi, her gün bir öncekine göre daha iyi bir yerde olmamız gerektiğini anlatır. Gerçekten de İslam"dan İslam"a, imandan imana fark vardır. Bütün insanlara göre düşündüğümüzde bu böyle olduğu gibi, hayat serencamımızı göz önüne getirdiğimizde de kendimiz için de böyledir. Mesela imanda ve ameldeki farklı derecelerde olma bakımından, bir Ebubekir"le bizim gibi sıradan bir müslüman arasında belki binlerce derece fark vardır. Dikkatli bir şekilde imanını ve İslam"ını sürekli geliştiren bir insanın kendi içinde de yirmi otuz yıl önceki haliyle şimdiki arasında binlerce derece fark oluşur. Bu fark bazen kötüye de gidebilir. Zaman zaman tökezlemeler olsa bile, önemli olan bu vektörün devamlı yükselmesidir. Allah (cc), peygamberler arasında bile pek çok dereceler yarattığını söyler (2/253). O, insanları farklı derecelerde yarattığı gibi (6/83), her bir insan da kendi amelleriyle farklı derecelere ulaşır (6/132, 46/19). Demek ki, derece almak için amelin önemi var. Ahirette ise insanlar arasındaki bu derece farkı çok daha büyük olacaktır (17/21). Dünyada en büyük derece yükselmesini sağlayan amel, ilimdir (58/11). İlim bilginin amele dönüşen düzeyidir. Her bir derece yeni bir hissediştir. Tıpkı bilgi felsefesinde dendiği gibi; her bilgi yeni bir oluştur, her oluş da yeni bir bilgidir. İnsan hayatındaki bu dereceleri, kazandığımız puanlar olarak görebiliriz. Puanlar arttıkça, yükselme hızı da artar. İnsanın en önemli hedefi, Allah katındaki değerini ve derecesini sürekli artırmak olmalıdır. Ve Allah katındaki değer "takva" iledir. Takva, müminin Allah"ın emir ve yasaklarına uymak, yani O"na karşı saygılı olmak suretiyle, kendisini kötü sonuçlardan korumasıdır. Kısaca korunma, diye de anlatılır. İşte Ramazan, derece yükselten puanların on kat, yüz kat, bin kat verildiği bir mevsimdir. Uyanık olanlar bir Ramazan"da, başkasının bir ömür boyu aldığı dereceden daha çoğunu alablir. Ramazan, hayatımızda bazı değişiklikleri çok kolay yapabileceğimiz ve derecemizi katlayarak yükseltebileceğimiz bir imkândır. Bu değişiklikler neler olabilir? Aklıma gelenler şunlar: Ramazan Kuran ayı olduğuna göre, Kuranı Kerim"le ilgimizi çoğaltabiliriz. Daha çok okuyarak, okumasını bilmiyorsak öğrenerek, biliyorsak daha güzel öğrenerek, öğreterek, meal ve tefsirlerden anlamını okuyarak ve belki de en önemlisi, artık bundan sonra haftalık sürekli bir Kuranı Kerim dersi başlatarak. Elbette bunların hepsi, onu daha iyi yaşamak için olmalıdır... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Faruk Beşer'in, 29 Haziran 2014'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazanda neleri değiştirebiliriz?” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 27 - Rasim Özdenören - Aradaki Günler

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 20, 2020 5:16


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 27 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 20 Mayıs 2020 Çarşamba. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Rasim Özdenören'in, 11 Ekim 2007'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Aradaki Günler” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Rasim Özdenören. Oruç günleri rutini parçalayıp attı. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Kalıplaşmış günlerin belli bir gündüzü ve belli bir gecesi vardı. O geceler ve o gündüzler arkada, geride bırakıldı. Şimdi artık ne o eski gündüzlerdeyiz, ne o eski gecelerde… Bir yeme tarzımız bulunuyordu. Sabahleyin kalktığımızda soframızın hazır olmasını bekliyorduk. Ama oruçlu günler, birden, bizim o sefil alışkanlığımızı parçalayıp attı. Artık sabahleyin bir sofraya uyanmayı aklımızdan geçirmez olduk. Suyu bıraktık. Yemeyi unuttuk. Veya şöyle: Bunların hepsi hayatımızda geçerliğini sürdürüyor; ama hiçbiri artık eskisi gibi değil. Kahvaltı iptal edilmiş, öğle yemeği iptal edilmiş. Onların yerine peki?.. Hiç! Onların yerine ikame edilen hiçbir şey yoktur! Günler yavaş yavaş geçip gittikçe, bir de bakıyorsunuz ki, böyle de yaşanabilirmiş. Böylesi de mümkünmüş. Ancak o mümkünün denenebilmesi insanın kendiliğinden becerebileceği, üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Bir zamanlar derdim ki: “Beni bu saatte aç bırakmaya kimsenin gücü yetmez!” Öyleydi. Yoksulluğun gücünden başka hangi erk beni lokmamı ağzıma götürmekten men edebilirdi? Şunu da söylerdim kendi kendime: Gecenin bu saatinde hangi erk beni yemek yemeye çağırıyor? Hangi devlet gücü beni, gecenin bir vaktinde bu sofraya konuk ediyor? Ve ben nasıl oluyor da, bu çağrıya seve isteye uymak istiyorum? Gerçekten düşünülünce, bir tür cinnet halini yaşadığımız hayal edilebilirdi. Bir sırrın Allah'la paylaşılması Bir sırrı Allah'la paylaşıyorsun. O sırrı ikinizden başka bilen hiç kimse yok şu yeryüzünde… Oruç da zaten böyle bir anlam içeriyor gibime geliyordu. Bir sırrın Allah'la paylaşılması… Bunun, insanı ne kerte yüceltebileceğinin takdirini herkesin kendi bilincine terk ediyorum. Ancak alışılmışın, kalıplaşmış olanın sürgit devam etmesini beklemeye hakkımızın olmadığını bilmemiz gerekiyor. Çünkü o öylece devam ederse, bu kez, farkında olmadan, parçalanmış olan eski rutinin yerine bir başkasını ikame etmiş oluruz. Bu da, rutinin parçalanmışlığını öldürür. Böyle olmaması için parçalanmış olan kalıbın tam kıvamında bırakılması gerekir: Ne daha fazlasına tahammül etmeliyiz, ne daha azına göz yummalıyız. Olması gereken, gerektiği kıvamda bırakılmalıdır. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Rasim Özdenören'in, 11 Ekim 2007'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Aradaki Günler” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 26 - Prof. Dr. Ali Erbaş - Bir Ömre Bedel Kadir Gecesi

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 19, 2020 7:52


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 26 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 19 Mayıs 2020 Salı. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, 13 Tem 2015'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Bir ömre bedel Kadir Gecesi” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Ali Erbaş. Önce başlığı izahla başlayalım yazımıza. Allah Teala Kur'an'da bin aydan hayırlı olduğunu bildiriyor Kadir gecesinin. Bin ay yaklaşık seksen yıl, seksen yıl ise bir ömürdür. Bunun için Kadir gecesinde yapılan ibadet ve taatler seksen yıllık bir ömür boyunca yapılanlara bedeldir. Gün olarak hesaplarsak 30.000 güne bedeldir. Kesretten kinaye olduğunu düşünsek bile bu geceyi hakkıyla değerlendirebilen en az 30.000 geceyi değerlendirmiş sayılabilmektedir. Büyük bir umut kapısı aralanıyor umutsuzluğa kapılmak üzere olanlara, Allah'ın rahmetinin bolluğu, genişliği hatırlatılıyor. Önemli bir ayrıcalıktır bu durum Kadir gecesi için. Zira ne Kur'an'da ne Sünnet'te diğer mübarek gün ve gecelerle ilgili böyle bir tanımlama yapılmamaktadır. Hatta İslam'ın dışındaki inançlarda da fazilet ve kıymeti bu kadar büyük, derecesi bu kadar yüksek bir zaman diliminden bahsedilmez. Bu ne muhteşem bir fırsattır ve bu fırsatı değerlendirebilenler için ne büyük bir müjdedir. Sûre, konu bütünlüğü açısından da ilginçtir, farklı konulara geçmeden sadece Kadir gecesini ve onun özelliklerini anlatmaktadır. Nedir bu gecenin kadr u kıymetini yücelten, Kur'an penceresinden bakarak izah etmeye çalışalım: “Şüphesiz Biz onu (Kur'ân'ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir” (Kadr, 1-5). Bakara 185. ayetten hareketle Kadir gecesinin ramazan içerisinde bir gece olduğu kesindir, ancak ramazanın hangi gecesine rastladığı Kur'an'da bildirilmemektedir. Yani Kur'an'ın Peygamberimizin kalbine indirilmeye başlandığı gecedir ki, ilk geldiği rivayet edilen Alak suresinin ilk ayetleriyle bu gecede inmeye başlamıştır Kur'an. Kimi rivayetlerde Ramazan'ın son on gününde aranması tavsiye edilir, kimi rivayetlerde ramazanın 21. gecesi olduğu belirtilir, belki de rivayetlerin en kuvvetlisi ramazanın 27. gecesine işaret ettiği için İslam dünyasında asırlardan beri 27. gece Kadir gecesi olarak idrak edilmektedir. Sûrenin son ayeti şöyle bitiyor: “O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir selamdır, esenliktir, kurtuluştur”. Mademki Kadir gecesi bir ömre bedeldir, öyleyse son nefesimize kadar selamı, esenliği, vicdan huzurunu, aile mutluluğunu, toplumsal barışı, kurtuluşu, ibadet ve güzel ahlakla bezenmiş bir hayatı vs. kendisinde barındıran bir ömre sahip olabilmenin provasını yapalım bu gece. Her Kadir gecesinde de kendimizi bu ölçülere göre test ederek Kur'an ve Sünnet merkezli bir hayata uyup uymadığı noktasında Müslümanlığımızın sağlamasını yapalım. Kadir gecenizi tebrik ediyorum. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, 13 Tem 2015'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Bir ömre bedel Kadir Gecesi” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 25 - Sezai Karakoç - Oruç Ülkesi

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 18, 2020 6:14


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 25 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 18 Mayıs 2020 Pazartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Üstad Sezai Karakoç'un, “Oruç Ülkesi” başlıklı yazısı. Bakalım ne demiş Üstad Sezai Karakoç. Oruç metafizik âleme açılan pencerelerin ortamıdır mümin için. Fizik karartıların gönül ışığıyla silinişi. Öteleri görüş ve ötelere eriş, maddi perdelerin inceltile inceltile öteyi gösterir hale getirilişi. Oruç, yaşadığımız günlük ve gündelik hayatı adeta bir rüyaya çeviren mutluluk anahtarı. Kanatlanan gün demek oruç ayının gündüzü. Yerçekiminin etkisinin kayboluşu sanki benliğimiz ve eşyamız üzerinde. Namazla, duayla birleşince oruç, büsbütün renklenmiş ve güçlenmiş olarak bizi, fizikötesi donanımların yıldızlı harmanisine bürür. Kalbimiz, İslâm ın kişi için tayin ettiği edimlerle mümin kalbi haline gelir. Oruçla, namazla, hac ve zekâtla, kalb, kalb olur. İnanç, kalbde bu tür tecrübelerin tekrarıyla kökleşir. İnançtan davranışa, davranıştan inanca sürekli bir akış, oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerin sağladığı bir kan dolaşımıdır. Sebepsiz değildir oruç, sebepsiz değildir namaz. Mümin kişiliğinin oluşması için temeltaşlarıdır. Bina, ruh binası bunlarla kuruludur. Maneviyatın kalesi, bunlarla yıkılmaz olur, pekişir. Zaman, insanı hep ölüme doğru götürürken, Ramazan gelir, diriliş ayı başlar. Oruç ayı insanı ölüme değil, diriliş aydınlığına götürür. Ab-ı hayatta yıkanmaya, çiğ tanesinde göğü seyretmeye ve gökkuşağının altından geçmeye. Oruçsuzluk ne büyük bir boşluk olurdur, oruç zorunlu olmasaydı mümin için. Tek kişiyle başlar ve biterdi o. Oysa, Ramazan da tüm Müslümanların bir ay oruç tutması, orucu toplum olayı haline getiriyor. Somut halegeliyor toplum ortasında oruç anıtı. Tabiatı daha iyi hissetmek ve dinlemek, onun söylemek istediğini daha iyi anlamak için oruç mucizesine sahiptir Müslüman. Kavramların yeniden yoklanması, tanımların yeniden yapılması için çıkarılmış bir davetiye gibidir oruç gündüzleri ve geceleri. Ve her yıl zayıflayan toplumun din bağı, yeniden güçlenir onunla. Dinin kası ve damarları çalışır hale gelir. Oruç, insanı, yeniden varolma, yeniden yapılanma, yoğrulma yolunda bir ay süren bir çileye tâbi tutar. Riyazetlerin en güzeli, en ilâhisi, en içlisidir o. Oruç, ruhun, madde üzerindeki zaferini ilân için verdiği bir savaşın adıdır. Zorludur bu savaş. Sonunda, hasat derlenir bu iradenin savrulduğu harmandan. Hırsla, ihtirasla dünyaya bağlanmanın, adeta ahireti unutmanın mevsimlerinin geçtiğini, din gününün geldiğini ilân eden bir sancaktır çekilmiş insanlık ufku burçlarına oruç. Oruç, dereceler halinde, belli sürelerde dünyanın tatil edilmesi demektir insan için. Ve ahiretin örtülerinin kat kat açılması demek. Süreklice bir gidiş geliş, bir med cezir dünya ile ahiret arasında. İnsan, bu gidiş gelişledir ki en büyük ilerlemesini yapacaktır ruh ve maneviyat alanında. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün Üstad Sezai Karakoç'un, “Oruç Ülkesi” başlıklı yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 24 - Dursun Gürlek - Ramazan Medeniyeti

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 17, 2020 8:24


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 24 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 17 Mayıs 2020 Pazar. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Dursun Gürlek'in, 05 May 2019'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan medeniyeti” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Dursun Gürlek. Yazılarından birinde Ramazan medeniyetinden söz eden merhum Prof. Süheyl Ünver, bu mübarek ayın özelliklerini ve güzelliklerini, nev'i şahsına münhasır bir üslupla anlatıyor. Hocamızın verdiği bilgilerden, naklettiği anekdotlardan anlaşıldığına göre, Türk milleti her anlamıyla bir ibadet ayı olan Ramazan'ı büyük bir coşkuyla karşılıyor. İnsanlar oruçlarını aşkla, şevkle tutuyorlar. Günler öncesinden başladıkları Ramazan hazırlıklarına neredeyse bir kutsiyet, bir ulviyet izafe ediyorlar. On bir ayın sultanı, arkasında hüzün tabloları bırakarak sona ererken de, “Allah'a şükürler olsun, önümüzdeki Ramazan'a on bir ay kaldı” diye ayrı bir sevinç gösterisinde bulunuyorlar. Böylece gelecek yılın Ramazan'ına da bir an önce kavuşmanın hasretini çekiyorlar. Önümüzdeki Ramazan'ı da görmeden ölmeyelim diye içlerindeki o güzel temennileri dile getiriyorlar. Hatta 29 günlük Ramazanlarda “Eyvah, bir günümüzü çaldılar!” diye hoş serzenişlerde bile bulunuyorlar.... Podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Dursun Gürlek'in, 05 May 2019'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan medeniyeti” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 23 - Faruk Beşer - Ramazan ve dua ufku...

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 15, 2020 7:00


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 23 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 16 Mayıs 2020 Cumartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Faruk Beşer'in, 24 Haziran 2016'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan ve dua ufku” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Faruk Beşer. Ramazanla tam alakalı olması sebebiyle duanın ruhuna dair bir şeyler yazmak, belki otuz yıldan beri tuttuğum notları birleştirip paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi Allah (cc) Bakara Suresinde orucun farz kılındığını ve Ramazan Ayının önemini, Kuranıkerim'in onda indirilmiş olmasından aldığını beyan ettikten sonra şöyle buyurur: “Kullarım sana beni sorarlarsa, ben çok yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm. O halde onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana inansınlar ki, doğru yolda olabilsinler” (Bakara 2/186). Ayeti kerimenin bağlamı gösteriyor ki, duanın Ramazanla özel bir ilişkisi vardır. Bu sebeple Ramazanda yapılan dualar kabule çok daha yakındır. Hatta bendeniz hep şöyle düşünürüm; Ramazanın her gecesinde ve özellikle de son on günü gecelerinde ihlasla ve bilinçle tekrarlanan bir duanın reddedilmesi düşünülemez. Yeter ki, hayırlı bir şey istenmiş olsun. Çünkü böyle bir duanın Kadir Gecesine denk gelme ihtimali yüzde yüze yakındır. Bu ayette Allah (cc), dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini söylüyor. İcabet etme, cevap verme, gereğini yapma demektir. Yani icabet, dua edenin istediği şeyin her zaman tam istediği gibi verilmesi anlamına gelmez. Ama duaya mutlaka bir cevap verileceğini, takdim edilen bir dilekçe gibi işleme konup gereğinin kesin yapılacağını anlatır. Allah duada istenen şeyi ya olduğu gibi kabul edip verir, ya onunla dua edenin bir günahını siler, ya da ona bir derece verir. Bunların her biri duaya icabet sayılır. Çünkü dua edenin Allah'tan istediği şey bazen onun hayrına olmayabilir. Zararına olacak bir şey için Allah, madem sen istedin al sana, deyip onu kötü duruma itmez. Ayrıca Allah'ın 'yakın' olması sebebiyle dua edenin duada sesini yükseltmesi Allah'a karşı sui-edep sayılmıştır. Secili, kafiyeli, tumturaklı ifadelerle dua etme samimiyete ve ihlasa aykırıdır. Mümin inandığı ve içinden geldiği gibi dua eder. Gözlerimiz yaşlı, boynumuz bükük, kalbimiz kırık huzuruna geldik, sana ellerimizi açtık, gibi yalan ve çocuk kandırırcasına dualar mürailikten ve insanın kendini aldatmasından başka bir şey sayılmaz. Sahabi diyor ki, Resulüllah'la beraber bir yolculukta idik. Tekbir getirirken seslerini yükseltenler oldu. Bunun üzerine Resulüllah şöyle buyurdu: “Sakin olun, çünkü siz sağır ya da uzakta olan birisine seslenmiyorsunuz, yakın ve sizinle beraber olan ve her şeyi duyan birisinden istiyorsunuz. Sizin dua ettiğiniz zat size bineğinizin boynundan daha yakındır” (Buhari, Müslim)... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Faruk Beşer'in, 24 Haziran 2016'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan ve dua ufku” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 22 - Hayrettin Karaman - Oruç Ahlakı

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 14, 2020 4:43


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 22 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 15 Mayıs 2020 Cuma. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Hayrettin Karaman'ın, 02 Ağustos 2013'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Oruç Ahlakı” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Hayrettin Karaman. Orucun bir terbiye vasıtası olduğunu, insanın alışkanlıklara, gazap, şehvet gibi saptırıcı, günaha itici faktörlere karşı güç ve hakimiyet kazanması hedefine yönelik bulunduğunu biliyoruz. Oruç tutan Müslüman yalnızca yeme, içme ve birleşmeyi terketmekle kalır; dilini, kalbini, gözünü, elini, hasılı bütün duygu, düşünce ve uzuvlarını ibadet için seferber etmez ve özellikle günahtan men etmezse orucu çok eksik kalacak, şekilden ibaret olacak, ruh ve manasından soyulmuş bulunacaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir kutsî (öznesi Allah olan, Allah''ın buyurduğu) hadîslerinde şöyle diyorlar: "İnsanoğlunun her amel ve ibâdeti kendisi içindir, yalnız oruç müstesna; çünkü o, benim içindir, onun özel ödülünü de ben vereceğim. Oruç (koruyucu) bir kalkandır. Oruç günü olunca kimse kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, cahilce davranmasın. Birisi sataşır veya bulaşırsa, "Ben oruçluyum, ben oruç tutmaktayım!" desin. Bu ve benzeri hadîslerle orucun amacı göz önüne alındığında kâmil bir orucun, yalnızca yeme içme ve cinsel teması terk etmekten ibaret olmadığı, oruç tutan müminin her an Allah şuuru içinde bulunması gerektiği, her zaman ayıp ve günah olan davranışlardan, oruçlu iken daha çok, daha titizlikle uzak kalmanın kaçınılmaz olduğu, orucun insanı âdeta melekleşmeye doğru götürmesi icabettiği ortaya çıkmaktadır. Güzel ahlâkın, insanı insan yapan erdemlerin oruç sâyesinde güçlenmesine, daha şuurlu ve güçlü bir nitelikte yaşanmasına "oruç ahlâkı" diyoruz. Bu yönüyle oruç aynı zamanda iyi bir "ahlâk eğitimi aracı" olmaktadır. Bir başka hadîste "Nice oruçlu vardır ki, orucundan kendisinde kalan yalnızca açlıktır, nice gece boyu namaz kılan vardır ki, namazından yanına kalan sadece uykusuzluktur" buyuruluyor. Bütün ibâdetler gibi orucun da - kula, insanlara ait- faydaları, maddî ve manevî güzel sonuçları vardır. Bunları hâsıl etmeyen bir oruç, aç ve mahrûm kalmaktan ibaret kalır. Bu böyle olmakla beraber, orucun mânâ ve hikmetini kendinde gerçekleştiremeyen insanların onu bırakmaları da gerekmez; çünkü her ava çıkan av yapamazsa da, ava çıkmayı terk edip evinde oturanın av yapma ihtimâli hiç yoktur. Sonuç ne olursa olsun oruç tutmak, ancak bu ibâdeti yaparken şekil yanında öze de yönelmek, orucun maddî ve manevî bereketini elde etmeye çalışmak, özellikle oruç ahlâkına sahip olmak için çaba göstermek tercih edilecek en doğru yoldur. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Hayrettin Karaman'ın, 02 Ağustos 2013'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Oruç Ahlakı” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 21 - Yusuf Kaplan - Ramazan Medeniyeti

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 14, 2020 5:47


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 21 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 14 Mayıs 2020 Perşembe. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Yusuf Kaplan'ın, 04 Haz 2017'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan Medeniyeti” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Yusuf Kaplan. Medeniyet, hayata bütüncül bakış ve akıştır. Hayatı hakikatin ışığında hem bir bütün olarak kavramak hem de yaşamaktır medeniyet. Bizde bir medeniyet fikri olmadığını söylemiştim. Medeniyet'ten anladığımız şey, yalnızca sivilizasyon dolayısıyla Batı uygarlığı. Biz İslâm medeniyetinden sözettiğimizde bile, bizde bize özgü bir medeniyet fikri olmadığı için, yalnızca Batı uygarlığını eksene alarak konuşmuş oluyoruz. Bu, gerçekten büyük bir entelektüel körleşme ve zihnî köleleşme. Komediye dönüşen ürpertici bir trajedi! Bendeniz bize özgü bir medeniyet tasavvuru geliştiriyor ve bunu bütün insanlık tarihine uyarlıyorum yaklaşık 20 yıldır. Özlü bir şekilde şöyle formüle ediyorum: Mekke + Medine = Medeniyet. İslâm'ın bütün ibadetleri, sanat türleri, hayat dünyası, bilimleri bu formülü hem yansıtır hem de yansıtıcısıdır. İşte bu anlamda Ramazan da bir medeniyettir; İslâm'ın Mekke sürecinde hayat buluşu'nun, Medine sürecinde hayat oluşu'nun ve medeniyet sürecine ulaşarak herkese, bütün varlığa ve tabiata hayat sunuşu'nun gerçeğe dönüştüğü bir hakikat medeniyeti ve mevsimidir Ramazan medeniyeti. Sünnet-i Seniyye anahtarıyla çıkılan bir Fütûhât-ı Medeniyye yolculuğu... Burada daha önce yayımladığım bu yazımı, gözden geçirerek ve geliştirerek sizlerle yeniden paylaşıyorum... İSLÂM'IN ÖZÜ, ÖZETİ VE ÖZETLENİŞİ Ramazan, İslâm'ın özü ve özeti bir mevsim. Ramazan'da İslâm'ın Müslümanlardan talep ettiği bütün ilkeler hayat buluyor. Dolayısıyla Ramazan'da İslâm'ın özetlenmesi, olağan bir iş'le, olağanüstü bir işleme dönüşüyor. Bu, özetlerken özü özümsemenin kazandırdığı bir özellik. Fenomenolojinin izah edebileceği olağanüstü bir durum: Yaşanan tecrübeyi olağanüstü kılan fenomen, doğrudan oruç üzerinde yoğunlaşılıyor olmasıdır: Bir ibadet üzerinden İslâm'ın insandan talep ettiği bütün emirler, ilkeler, tasavvurlar, tahayyüller eş zamanlı olarak harekete ve hayata geçiriliyor. Yani biz, oruç tutmakla sadece oruç tutmuş olmuyoruz; orucun bizi tutmasına, tutup kaldırmasına, başka bir düzleme taşımasına da tanıklık etmiş oluyoruz: Böylelikle varlığa, topluma, tabiata ve hakikate dâir bütünlüklü bir anlam haritasını ve anlamlandırma pratiklerini de aynı ânda hayata ve hareke geçirmiş oluyoruz. ALELADE'DEN FEVKALADE'YE BİR FETİH VE BÜTÜNLEŞME YOLCULUĞU Ramazan'ın en önemli özelliği insanı bütün tabiatlarla ve bütün hakikatlerle buluşturuyor olmasıdır. Yine fenomenolojinin izah edebileceği bir harikulâdelik de burada gizli. İnsan, Ramazan'da oruç tutarken hem bizzat tabiatı tecrübe ederek keşfediyor; hava'nın, su'yun, gece'nin gündüzün rengini, kokusunu, dokusunu bilfiil soluyor. Ramazan orucu, bir ay boyunca tabiatla kurduğumuz ilişkiyi altüst ediyor ve tabiatla doğrudan, doğrudan olduğu için de doğurgan, yaşayarak, organik bir ilişkikurmamıza imkân tanıyor. Böylelikle hem tabiatın keşfedilmemiş kıtalarını, bizzat hava'yı, eşyayı bambaşka bir hâlet-i ruhiye ile soluyarak keşfedebilme imkânına kavuşuyoruz; hem de bir yandan eşyanın hakîkatini, öte yandan da insanın kendi hakîkatini -zaaflarını ve erdemlerini- keşfetmesi sürecini bilfiil yaşıyoruz. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Yusuf Kaplan'ın, 04 Haz 2017'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan Medeniyeti” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 20 - Mahmud Erol Kılıç - Son 10 Gün

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 12, 2020 6:07


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 20 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 13 Mayıs Çarşamba. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Mahmud Erol Kılıç'ın, 03 Haz 2018'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Son 10 Gün” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Mahmud Erol Kılıç. Selam sana ey oruç ayı! Selam sana ey kıyam ayı! Selam sana ey lütuf ayı! Selam sana ey yılın bütün aylarının efendisi! Selam sana ey hataları ve günahları silip yok eden! Selam sana ey gecelerin ve gündüzlerin en mübareği! Selam sana ey kölelerin ve hizmetçilerin baharı! (İbn Arabi). O gece çok yağmur yağmıştı. Mescidin tavanı ottan hasırla örülü olduğu için zemine sular akmıştı. Mescidde itikafta olan Hz. Peygamber'in yüzünden çamura bulanmış yağmur suları akıyordu. “Bana bu gece, Kadir Gecesi, gösterildi ve sonra unutturuldu. Ben kendimi yağmur suyunun ve çamurunun olduğu bir seher vakti secde eder buldum. Size tavsiyem son 10 günde onu arayın, özellikle tekli günlerde” dedi (Buhari). Bu madde âlemi içerisinde, geldiğimiz yer olan ruhani âleme olan özlemimizin yoğunlaştığı zamanlar ve mekanlar bulunur. Tavaf, Arafat böylesi mekanlara örnek teşkil ederken Üç Aylar, Ramazan, Cuma v.s zamanlara tekabül eder. Ramazan demeyin zira o Allah'ın isimlerindendir fakat Ramazan Ayı deyin der İbn Arabi. Ondan dolayı da arifler “O'nu görüp oruç tutun ve O'nu görüp iftar edin” sözünden kinaye yaparlar. İşte o ayın özünde, çekirdeğinde bin aydan daha hayırlı denilen Kadir Gecesi bulunur. O ayın içinde (13'ünde) İncil nazil olmuştur. Yine o ayın içersinde Furkan nazil olmuştur. Böylece o ay diğer her şeyden ayrılır. Allah'ın ayı, Ramazan. Yine ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Son 10 güne girdik. Kesret çarşısında satılan elbiseler, ayakkabılar için “Son 10 Gün İndirimi” diye ilanlar verirler, insanlar oraya üşüşürler. Ramazan'ın son 10 gününde yapılan indirimlerden ise haberimiz yok. Hz. Peygamber son 10 günde eşine, çocuğuna, dostuna veda eder kesret aleminden çekilirmiş. Kimsenin kendisini rahatsız etmesini istemezmiş. Kutsal bir geri çekiliş. İçe çekiliş. Aşırı sosyalleşmenin, aşırı politikleşmenin altında ezilen özünü, cevherini özgür kılmak için alnını yağmur suları ile bulanmış toprağa sürermiş... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Mahmud Erol Kılıç'ın, 03 Haz 2018'de Yeni Şafak Gazetesi'nde “Son 10 Gün” başlıklığyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 19 - Mehmet Yaşar Kandemir - Efendimizin Ramazan Hayatı

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 12, 2020 12:49


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 19 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 12 Mayıs Salı. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Yaşar Kandemir'in, Altınoluk Dergisi'nin 1991 yılının Nisan ayında yayınlanan 62. sayısında yer alan “Efendimizin Ramazan Hayatı” başlıklı yazısı. Bakalım ne demiş Yaşar Kandemir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) Ramazan ayını hasretle beklerdi. Üç aylara kavuşunca sevinir; Receb ayında -her zamankinden çok- oruç tutardı. Şa'bân ayının ise tamamına yakınını oruçla geçirir ve: “Ramazan ayına hürmeten şaban ayında oruç tutmak daha faziletlidir.” buyururdu. Fakat ramazanı karşılamak maksadıyla bir iki gün öncesinden oruç tutmayı doğru bulmazdı. Yolunu gözlediği sevgiliye, ramazana kavuşunca, vuslatın verdiği haz ve neşeyle mübarek ayın feyzini coşkuyla anlatırdı. Şöyle buyururdu: * “Ramazan gelince, cennet kapıları ardına kadar açılır; cehennem kapıları kapanır; şeytanlar zararsız hâle getirilir.” * “Cennetin sekiz kapısı vardır. Bunlardan birinin adı Reyyân'dır. O kapıdan sadece oruçlular girecektir. Oruçluların sonuncusu da içeri girince Reyyân Kapısı kapanacak. Bu kapıdan girenlere bir içki ikrâm edilecek; onu içen bir daha susuzluk çekmeyecek.” Sevgili Efendimiz bu cihâna bedel müjdeleri, orucun ihlâs ve samimiyetle tutulması için söylerdi. Cenâb-ı Mevlâ'nın yüce katına sunulacak bu kıymetli ibadetin, yüz ağartacak mükemmellikte olmasını isterdi. Sahur vakti, seher vakti Sahur vaktine ayrı bir değer verirdi: “Aman sahura kalkmayı ihmâl etmeyin; zira sahur yemeği mübarek bir gıdadır” derdi. Nitekim Mescid-i Nebevî'nin sofasında yatıp kalkan fakir sahabîlerden ve İslâm'a ilk giren bahtiyarlardan biri olan İrbâz ibni Sâriye'yi bir gece sahura çağırırken: – “Mübarek gıdaya buyur!” demişti. Bir başka zaman sahur yapmanın önemini şöyle anlatmıştı: “Sahur yemeği bereketlidir. Yemezlik etmeyin. Bir yudum suyla bile olsa sahur yapın. Zira Allah Teâlâ ve melekleri sahur yapanlara rahmet yağdırır.” Cihan Güneşi Efendimizin sahura neden bu kadar değer verdiği gayet açıktır. Zira sahur vakti, seher vaktidir. İlâhî rahmet ve bereketin sağanak sağanak yağdığı zamandır. Allah'a gönül verenlerin ibadet, dua ve zikirleriyle gergef gergef işlediği mübarek bir zaman dilimidir. Müminler hiç değilse mübarek ramazan ayı boyunca bu kıymetli vakti değerlendirmeye çalışmalıdır. Gönül derinliklerinden kaynayıp gelen bir coşkuyla Cenâb-ı Hakk'a niyaz edenler gibi boyun büküp arz-ı hâl etmelidir; zira bu feyizli zamanda uyanık olmanın büyük bir manası vardır. Sahura kalkan mü'minler o mütevazi boyun büküşleriyle sanki şöyle derler... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Yaşar Kandemir'in, Altınoluk Dergisi'nin 1991 yılının Nisan ayında yayınlanan 62. sayısında yer alan “Efendimizin Ramazan Hayatı” başlıklı yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 18 - Faruk Beşer - Oruç Muhasebesi

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 11, 2020 6:47


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 18 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 11 Mayıs Pazartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Faruk Beşer'in, 31 Mayıs 2019 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi'nde “Oruç Muhasebesi” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Faruk Beşer. Gazali'nin İhya'sından ‘Orucun sırları' bahsini Ramazanın sonuna doğru bir kez daha okudum. Araya bazı açıklayıcı cümleler de koyarak onun söylediklerini özetlemek istiyorum. Eminim ki, onun söyledikleri bizim söyleyeceklerimizden daha faydalıdır. Hadisi şerifte sabır imanın yarısıdır, denmiş, oruç da sabrın yarısıdır buyurulmuştur. Buna göre oruç başlı başına imanın dörtte birine denk demektir. Kuranıkerim ifadesiyle ‘sadece sabırlılar ecirlerini hesapsız olarak alacaklardır' (Zümer 10) buyrulduğuna göre oruçlunun ecrinin/ücretinin ne kadar büyük olduğu anlaşılmış olur.' Buna rağmen ne yazık ki, bugün oruç tutabilecek pek çok mümin sırf tembellik, belki biraz da iman zaafı sebebiyle oruç tutmadı. Buna karşılık oruç tutmama özrü bulunan pek çok insan da özrüne rağmen oruçtan mahrum kalmayı büyük bir kayıp saydı ve oruç tutu. Şu kuralı bir kez daha hatırlayalım: Bir mümin mazereti yokken oruç tutmazsa, İslam'ın en temel ibadetlerinden birini terk etmiş olmakla büyük bir günah işlemiş olur. Ama oruç tutmamayı açıktan yapar ve bunu herkese göstermekte bir sakınca görmezse bu hali bir bakıma orucu hafife alma ve meydan okuma anlamına gelebileceği için küfre kadar gidebilir. Görünen o ki, bu durum gittikçe daha büyük bir fitne ve musibet halini aldı. Oysa müminin oruca ve oruç tutanlara saygı için açıktan oruç yememesi bile ona bir sevap ve değer kazandırır. Zamanımızın en büyük musibetlerinden biri, haddinden fazla yemek yemedir. Bunu bir hadisi şerife dayanarak bazılarının normalin yedi kat fazlasını yedikleri şeklinde anlayabiliriz Gazali orucu üçe ayırır: ‘1.Avamın orucu, 2.Havassın/seçkinlerin orucu, 3.Havassın da havasının/seçkinlerin de seçkinlerinin orucu. Avamın orucu yemeden içmeden ve cinsel ilişkiden kendisini tutmadan ibarettir. Havassın orucu; buna ilave olarak gözünü kulağını, dilini elini ve diğer organlarını da her türlü günahtan korumadır. Havassın da havasının orucu; bunlarla beraber kalbini dahi her türlü kötü düşüncelerden koruyup onu sadece Allah'ı düşünmekle meşgul etmedir. Bu dereceye yükselmiş insanlar başka düşüncelere daldıklarında oruçlarının bozulduğunu var sayarlar'. Bir önceki yazımızda Müslümanların derecelerinden söz etmiştik. Gazali'nin bu söyledikleri onu çok daha güzel açıklamaktadır. ‘Beş şey orucu bozar: Yalan gıybet, nemime/laf taşıma, yalan yere yemin etme, şehvetle bir harama bakma' anlamındaki hadisi şerifi de böyle sevabın gitmesi şeklinde anlamak gerekir. Bunları yapan mümin orucunu tutmuş ve oruç onun üzerinden düşmüş olur ama sevabı kalmaz, havas için bu oruç, oruç sayılmaz. Bunların orucu bozması, orucun sevabını gidermesi anlamındadır. Hatta gıybetin yapıldığı bir ortamda susmak bile haramdır, çünkü susan da onu konuşan gibi olmuş olur. Bu sebeple ‘nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından kendilerine kalan sadece açlık ve susuzluktur' buyrulmuştur.... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Faruk Beşer'in, 31 Mayıs 2019 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi'nde “Oruç Muhasebesi” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 17 - Samiha Ayverdi - Bir kısa Ramazan alıntısı...

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 9, 2020 5:10


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 17 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 10 Mayıs Pazar. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Samiha Ayverdi'nin, İbrahim Efendi Konağı kitabı 102-104 sayfalarından ufak bir alıntı. Bakalım ne demiş Samiha Ayverdi. “İstanbul şehrinde ramazan, toplar, davullar ve manilerle karşılanmadan çok evvel hazırlığı başlardı. Çamaşır yıkanır, ütü yapılır, tahtalar fırçalanır, evler temizlenir, kilerler elden geçer, iftarlıklar sahurluklar raflara dizilir; çarşı pazar işleri, biçki dikiş meseleleri bir düzene bağlanırdı. İbrahim Efendi'nin konağında da ramazana giriş, şehrin mutad görenek ve geleneğine uygun çizgiler içinde cereyan ederdi. Sıra sıra beş altı leğenin başında güle şakalaşa köpüklü sularda güreşen genç halayıklar, sabahın erken saatlerinde başladıkları çamaşırı akşama doğru bitirip işten çıkınca, çamaşıra girmemiş kapı yoldaşları onları bir tarafa çekerek günlük işlere sokmaz, sıcak su içinde pembeleşip yumuşayan ellerine, mevsimine göre şerbet, limonata vererek ya da önlerine tepsi tepsi kuru yemiş getirerek ikram ederlerdi. Ertesi gün üç dört masada birden başlayan ütü, geç vakitlere kadar devam eder; bir yanda da önünde dikiş sepetiyle oturan yardımcı bir kalfa, eksik düğmeleri, sökükleri, yırtıkları diker, bu iş de bittikten sonra, sıra çamaşırların aynlıp yerlerine yerleştirilmelerine gelir, böylelikle de çamaşır faslı tamam olmuş olurdu. Kiler işine gelince, evin temizliği kadar belki daha da teferruatlı ve müşkül iş, zahire deposu kadar zengin olan kilerin temizliğiydi. Zira kiler denen o uçsuz bucaksız taş odalarda neler yoktu? Bir zamanlar Varna'dan Köstence'den çekimlerle gelen yağların, pekmezlerin yerine, şimdi Halep'in, Trabzon'un, Vakfıkebir'in fıçı fıçı yağları. Balkan kaşerleri, kızanlık tulum peynirleri, kazeviler dolusu Mısır pirinçleri, dağlar gibi yığılmış kelle şekerler, çuvallarla sabunlar, hevenk hevenk tavanda asılı kışlık soğanlar, siyah ve yeşil zeytin fıçıları; eskiden Kazan'dan Eflak ve Boğdan'dan gelen zahireler yerine şimdi Suriye'nin Trablusgarp'ın, Bağdat'ın ve Anadolu vilayetlerinin türlü türlü mahsulleri hep bu kilerlerin, sanki ot gibi kendi kendine üreyip tükenmek bilmeyen muhteviyatı arasında idi. Sandık odalarının yonca, çiçek ve sabun kokusuna karşılık, kilere başımızı uzattığımız zaman genzimiz yağ, peynir, pastırma, sucuk, turşu ve salamura karışımı bir kokuyla gıdıklanır, biraz da yanar gibi olurdu. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Samiha Ayverdi'nin, İbrahim Efendi Konağı kitabı 102-104 sayfalarından ufak bir alıntı paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 16 - İsmet Özel - Medeniyet ve Ramazan'a dair

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 8, 2020 5:13


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 16 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 09 Mayıs Cumartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız İsmet Özel'in, 30 Ağustos 1978'de Yeni Devir Gazetesi'nde, “Medeniyet ve Ramazan'a dair” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş İsmet Özel. Ramazan Müslüman için bir yoğunluk dönemidir. Bütün bir yıl özlemi çekilen bir zaman parçası olması düşünülür Ramazan'ın. Ama yaşadığımız medeni çerçeve bize Ramazan'ı ne zihni melekelerimiz ne yoğunlaşmış İslâmi titizliğimiz açısından gerçek anlamıyla yaşatmıyor. Hayatımıza Müslümanca ihsaslarımızı körletecek unsurlar sokmuş medeniyet. En çok Ramazan aylarında hissediliyor bu. Birkaç mahya, teravih namazları, pide güllaç gibi bazı işaretleri var günümüz Ramazanı'nın. Lâkin bu işaretler, bilhassa büyük şehirlerde, köşeye sıkıştırılmış bir geleneğin işaretlerinden öte bir etkinliğe sahip değil. Ramazan, günümüz Müslümanları tarafından birçok şeyi yeni baştan düşünme için bir fırsat olarak değerlendirilmiyor; gelen ve geçen bir “ay” o da, üstelik ne zaman gelip ne zaman gittiğinde bile ortak görüş sahibi değil Müslümanlar. Ramazanlarımızın İslâmı açıdan yetersiz donatımda bulunuşu Bir yanda medeniyet, bir yanda Müslümanlar var. Her ikisi de Ramazan için müsbet hali canlı tutmuyorlar. Belki Müslümanlar kabahati medeniyete yüklüyor; ama gerçekten öyle mi? Yaşadığımız hayat bu, öyleyse içinde bulunduğumuz durum kaçınılmazdır; madem İslâm dışı ve düşmanı bir medeni yapı içindeyiz, bunun kaçınılmaz sonucu Ramazanlarımızın İslâmı açıdan yetersiz donatımda bulunuşudur, diyebilir miyiz? Diyemeyiz, bana kalırsa. Sağlıklı bir İslâm cemaati meydana getirmek ve bu vasıtayla Ramazan'ı ve bütün zamanları İslamca en uygun, en yeterli biçimde kullanmak için Müslümanlar dışındaki bazı insanlar özel ortam hazırlığı yapmayacaklar elbet. Müslümanlar kendileri o ortamı doğuracaklar, besleyecekler ve hâkim kılacaklar zamana ve mekâna. Ramazan geldi diye hepimize ferdî endişelerimizin ötesinde bir canlanma doğdu mu? Zamanı ve mekânı biz Müslümanlar kendi ölçülerimizle bir anlama kavuşturduk mu? Yani, bugünkü medeniyetin “zaman” anlayışının sınırlarını yarıp, bunu İslâmi bir temelde yeniden edindik mi? Zamanı kullanırken bizim Müslüman olarak herhangi bir kâfirden farkımız yoksa, elbet Ramazan'ı bir yoğunluk dönemi, İslâmi titizliğin bir bahçesi olarak kavrayamaz, yaşayamayız. Bakın ne dedim? Zamanı kullanmak! Bu ibarede modern çağın endişelerinin kokusunu duymuyor musunuz? Müslüman zamanı kullanır mı acaba, yoksa zaman içinde bir durum ve tavır mı alır? Sözgelimi, ikindi vaktinin bir bölümünü namaz kılmak için mi kullanıyorsunuz, yoksa ikindi girince namaz kılmayı mı düşünüyorsunuz? Ve mekân... Kılık kıyafetlerimizden el hareketlerimize kadar kapladığımız yerde takındığımız tavır. Bütün bunlar Müslümanca bir hayatın kasıtlı sonuçları mı, yoksa bizi mecbur tuttukları bir mekânı biz kendimizinmiş gibi kabul ederek mi yaşıyoruz? Ramazan geldi diye hepimize ferdî endişelerimizin ötesinde bir canlanma doğdu mu? Samimiyetle cevap verin. Kendi yüreğimizi bir başka yüreğe açarak başlattığımız bir zaman, ve bu yüreklerin bir konaklama yeri olacak bir mekân... Ramazan'ı folklorik hüviyetinden kurtarmak ve onu Müslümanların anlamıyla zenginleştirmek elimizdedir, şartların elverişsizliği bazı şeylerden kaçmak için bahane olarak kullanılsa bile... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle İsmet Özel'in, 30 Ağustos 1978'de Yeni Devir Gazetesi'nde, “Medeniyet ve Ramazan'a dair” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 15 - Sezai Karakoç - Oruç da acıkır...

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 7, 2020 6:06


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 15 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 08 Mayıs Cuma. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Üstad Sezai Karakoç'un, Sütun' adlı kitabında yer alan 'Oruç da Acıkır' başlıklı yazısı. Bakalım ne demiş Sezai Karakoç. Oruç, hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak geldi. Mademki geldi, onu iyi tanımak gerek. Oruç, boş bir çerçeve olarak veya bir mevsim gibi sadece tabiatın bir parçası olarak gelmedi. Tarihin bir parçası olarak geldi. Dolu geldi. Kendindekini boşaltacak. Giderken de dolu gidecek. Dolu gitmeli. Her yılın orucu, büyük "oruç kitabı"na, sabırla ve meleklerin üslubuyla işlenmiş bir sayfa, bir yaprak gibi eklenir. Taşların, ağaç kovuklarının, toz zerrelerinin bile, en keskin bir hafızayla şahitlik yapacağı büyük Hesap Gününde, şüphesiz, "oruç kitabı", en büyük şahitler arasında, dosyasında en çok belge bulunduran suç ve sevap araştırıcıları arasında görünecektir. Demek ki, oruç, çağımıza, göklere mahsus nişanlarla donanmış büyük ve yetkili bir şahit olarak geliyor ve geldi. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç da susar, oruç da acıkır. Çünkü: Oruç da canlıdır. Sizin gibi. Hatta sizden fazla. Çünkü: Onda, ölümün eriteceği et ve kemik de yok. İnsan, sağken bile ölüme karışıktır. Biz, hayatla ölümün karıştığı bir terkibiz. Sağken, hayat ölüme baskındır ve ölümü kullanır. Sonra yaşlandıkça, ölüm güçleri yavaş yavaş artar ve ölüm yüzdesi, hayat yüzdesinin üstüne çıkar bir gün. İşte o gün ölmüşüzdür, ölüm hayatı kullanmaya başlamıştır. Toplum yaşayışında da böyle. Ecel olarak gelen ölüm, bu hayat-ölüm çatışmasını kesin bir sonuca bağlar. Ama oruç yüzde yüz diri, saf olarak diridir. Net diridir, insan gibi brüt değildir. Bizden daha canlı, bizden daha cıvıl cıvıl olan bu gök varlığı orucun susadığı su, acıktığı yemek nedir öyleyse? Şairin, şair için dediği: Cins şaire mahsus yiyecekler. Deniz yosunları mavilik medüzaları tarzında, Oruca, gök şahidi oruca mahsus besinler, Yükseltilen dualar, derinleşen secdeler, Kur'an sesiyle aydınlanan ikindiler, Allah adıyla diriltilen geceler. diyebiliriz belki. Evet. Oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur'an sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah adının yükseltilmesi, yani cihattır. Ve orucun da iftarı vardır. Oruç müminin kalbinde iftar eder. Onun sofrasında, işte saydığımız, göğe mahsus yiyecekler bulunur. Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir Yalnız, insan orucu özlemez, oruç ise insanı özler. Ramazan ayı gelince sıla-ı rahim edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir. Oruç geldi, öyleyse oruca yemek taşımalı, su sunmalı, orucun lambasını yakmalı, örtüler atmalı üzerine ki geldiğinden daha zengin gitsin. Verdiğinden daha çok alsın. Yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyler bulunsun. Çağımız Müslümanlarının portresini eski çağ müminlerinin portrelerinin yanına çizecek ya, bizim öyle bir portremizi çizsin ki, ilerde gün olur ki, o portreyi bize gösterirler, utanmayalım o zaman ondan. Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Üstad Sezai Karakoç'un, Sütun' adlı kitabında yer alan 'Oruç da Acıkır' başlıklı yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 14 - Zekeriya Kurşun - Ramazan kültürü: Eski ve yeni kavramlar

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 6, 2020 7:32


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 14 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 07 Mayıs Perşembe. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Zekeriya Kurşun'un, 11 Haz 2018'de, Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan kültürü: Eski ve yeni kavramlar” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Zekeriya Kurşun. İbadet ayı olan Ramazan, orucu ile insanı ve insanlığı keşfettirir. Hidayet kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu ay olması hasebi ile de “akletmek, düşünmek ve keşfetmek” için o yüce kitabı, usulünce daha fazla okutur ve anlamaya sevk eder. Ramazan, aynı zamanda mutlak bir paylaşım ayıdır. İnsandaki ihtirası törpüler, imkanı ve gücü oranında başkaları ile maddi ve manevi paylaşımı öğretir. Sonunda, kültürümüzde, bu kutlu günler bir kere daha yaşanır mı bilinmez diye, “İnşallah bizden hoşnut olmuştur” duasıyla uğurlanır. Ramazan aynı zamanda bir kültür ayıdır. Bütün Müslüman toplumlarda -ibadet hariç- farklı geçer Ramazanlar. Mesela Türkler, İslamiyet'i benimsedikten sonra, ibadetlerini İslami kuralların öngördüğü şekilde yaparken; gündelik hayatta yer alan bir de dini, özellikle de Ramazan kültürü geliştirmişlerdir. Ama ne kadar iç içe olursa olsun, zorunlu ibadet ile, bunun yanında gelişen dinî kültürü birbirine karıştırmamışlardır. Bunun en bariz örneği, herkese açık olan cami ile farklı meşreplere hitap eden tekkenin ayrı tutulmasıdır. Türk kültüründe, Hz. Peygamber'i anlatan en etkileyici metinlerinden olan Süleyman Çelebi'nin mevlidi, genellikle camilerde; musıkişinas mevlithanlar tarafından okunmasına rağmen; hiçbir zaman Kur'an'ın yerine konulmamıştır. Son yıllarda ülkemizde yeni bir Ramazan kültürünün geliştiğinde şüphe yoktur. Elbette yeni bir çağda, yeni bir yaşama tarzı ve yeni ihtiyaçlar ile gelişmeliydi Ramazan kültürü. Öyle de oldu. Çarşı, pazarlar, cadde ve sokaklar, salonlar, alanlar, yeni imkan ve anlayışlar ile Ramazan'ı yaşıyor. Bütün bunlar, bir gün ya kalıcı olup kültürel bir mirasa dönüşecek veya yeni şeyler ile yer değiştirip, unutulacaktır. Gelecek nesillerden beklenen ise bu deneyimlere ibadet değil, kültür tarihinin bir öğesi olarak bakmalarıdır. Peki biz geçmişten gelen birikime nasıl bakıyoruz? ESKİ KAVRAMLAR Günümüzde maalesef Ramazan kültürü konusunda bilgi ve kavram karmaşası yaşanmaktadır. Bu yüzden herkes bid'atını, hurafesini ve hatta keşif ve icadını eski kavramlara; özellikle Osmanlı dönemine dayandırmayı marifet saymaktadır. Oysa şimdilerde bilinmeyen bazı Ramazan kavramlarını gözden geçirip, bugünkü uygulamalar ile kıyaslayarak, bunların eskiyi ihya mı, yeniden inşa mı olduğunu anlamak mümkündür. Osmanlı asırlarında Ramazan ayının girmesi müneccimbaşının hesapları ile takip edilirdi. Ayı görmek (ru'yet-i hilal) mümkün olmazsa; hesap devreye girerdi. Ramazan'ın girdiğine şüphe kalmayınca da kadı ilamı ile ilan edilir ve meşihat tezkeresiyle kayıt altına alınırdı. Nitekim, Kadir Gecesi'nin ilanı, bir Osmanlı kültürü olarak Hırka-i Şerif ziyaretinin başlatılması da bu hesaba bağlıydı. ... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Zekeriya Kurşun'un, 11 Haz 2018'de, Yeni Şafak Gazetesi'nde “Ramazan kültürü: Eski ve yeni kavramlar” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 13 - Yusuf Kaplan - Ramazan'ın atları ve okları...

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 5, 2020 7:42


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat dergisinin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 13 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 06 Mayıs Çarşamba. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Yusuf Kaplan'ın, 27 May 2019'da, Yenişafak Gazetesi'nde “Ramazan'ın atları ve okları” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Yusuf Kaplan. Kutlu Kitabımız'da “Ramazan” ya da “Ramazan orucu” gibi isimlendirmeler yapılmaz. Oruç âyetinde doğrudan “Ramazan ayı / şehr-i Ramazan” nitelemesi yapılır. Ramazan ayı, benzersizliğini ve bu benzersizliğinden kaynaklanan “gücünü” sadece oruç tutanlara değil, oruç tutmayanlara da hissettiren, gösteren çok katmanlı bir varoluş iklimidir. RAHMET KANATLARI VE BÜTÜNLEŞME MEVSİMİ Bu açıdan Ramazan ayının bahşettiği iklimi ve havayı, oruç tutan-tutmayan, inanan-inanmayan herkes farklı ölçülerde de olsa bizatihî solur, yaşar, tecrübe eder... Ramazan'ın havasını ve oluşturduğu biliş, oluş ve varoluş, diriliş ve arınış yolculuğunu yalnızca insanlar yaşamaz iliklerine kadar; bütün varlıklar da yaşar kendilerince... Ramazan'ın bütün varlığı kucaklayan varedici ve diriltici mevsimi, Rahman'ın rahmet kanatlarını bütün varlıklar üzerine gerdiği bir bütünleşme mevsimidir aynı zamanda. SADECE KEŞİF DEĞİL, MÜKÂŞEFE YOLCULUĞU... Bu ayın gelişi de, gidişi de, etkisini belirgin bir şekilde herkese hissettirir. Bu iklimin tıpkı her iklim gibi bir başı ve sonu var; bu iklimde yapılan oruç tutma amelinin de bir başı ve sonu var. Ama bu kutlu ayda görünüş itibariyle bir başı, başlangıcı olsa da, gerçekte sonu olmayan bambaşka bir fenomenle karşı karşıyayız: Bu fenomen, bu kutlu ayın kanatlandırıcı bir yolculuk ayı, bir keşf, bir varoluş, bir diriliş, kısacası, bir mükâşefe yolculuğu mevsimi olmasıdır. İnsanoğlunun dünyadaki ömrü boyunca süren, hatta öldükten sonra da başka merhaleler kazanarak devam eden, Ramazan ayını benzersiz kılan belki de en önemli özelliklerinden biri işte bu çok katmanlı, çok boyutlu, çok sonuçlu yolculuk: Bu dünya hayatı boyunca bitmeyen, sonraki hayatımızda da sürgit devam eden hakikat yolculuğu... RAMAZAN'IN BEYAZ ATLARI... İnsan, Ramazan ayının başlamasıyla birlikte adeta bir beyaz ata biner ve bu beyaz atla tarifsiz haritalar çizer, tarifi imkânsız varoluş ve diriliş coğrafyalarında, biliş ve oluş kıtalarında, varlığın, hakikatin ve varoluşun mânâ sırlarında ve sınırlarında dolaşır, derûnî bir keşf ve mükâşefe yolculuğuna çıkar... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Gerçek Hayat dergisinin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Yusuf Kaplan'ın, 27 May 2019'da, Yenişafak Gazetesi'nde “Ramazan'ın atları ve okları” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 12 - Faruk Beşer - Ramazanda Bunları Tekrar Hatırlayalım...

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 4, 2020 6:59


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 12 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 05 Mayıs Salı. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Faruk Beşer'in, 05 Haziran 2016'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Ramazanda bunları tekrar hatırlayalım” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Faruk Beşer. Ramazanlar, cumalar ve bayramlar ümmetin içtima anlarıdır. Böyle münasebetlerle ümmet, kavimler üstü birlik ve beraberliğini yeniden hatırlar. Onun için, hata ihtimaline rağmen önemli olan aynı günde oruca başlamak, aynı günde bayram etmektir diyoruz. Orucun bütün dinlerde bulunduğunu bize Kuranıkerim haber veriyor. Bu onun din için vazgeçilmez bir esas olduğunu da gösterir. Orucun asıl amacı takvadır. Takva korunma demektir. Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederek kulun kendisini cehennemden koruması takvadır. Allah, 'oruç size, takvalı olasınız diye farz kılındı' buyurur. O halde oruç sadece Allah'a saygı olarak, sadece O emrettiği için, yani sadece O'nun için tutulur. Bununla birlikte biz biliyoruz ki, Allah'ın bize emrettiği ibadetlerin dünyaya bakan faydaları da vardır, ama ibadetler bunlar için yapılmaz. Bunlar adeta yanında bir adet bedava verilen peşin faydalardır. Ama 'takvalı olasınız/korunasınız' ifadesi daha dünyada iken bile bazı kötülüklerden korunmayı da ifade eder. Bu ayda daha çok vermeyi öğrenirsek her şeyden önce nefsimizin cimriliğinden korunmuş oluruz. Sünnet ölçüleriyle yemeyi öğrenirsek hastalıklardan korunmuş oluruz. Orucumuzun sevabını yiyip bitirdiğini öğrenirsek gıybetten korunmuş oluruz. Böylece toplumumuzdaki bireyler birbirlerini kötü tanımaktan, hasetten fesattan, kısaca ahlaki rezilliklerden korunmuş olurlar. Bu korunmalar da takvadır, korunmadır. Bu sebeple Ramazan orucu için, kulun bir bakıma fabrika ayarlarına geri dönmesidir diyebiliriz. Çünkü sene boyunca yememizde, içmemizde, ibadetlerimizde, kardeşlerimizle olan ilişkilerimizde anayoldan çıkmış ve ahlakımızı, yani Allah'ın bizi yarattığı ve görmek istediği hali değiştirmiş olabiliriz. Bilinçli bir oruç bizi tekrar, olmamız gereken yere getirir... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Faruk Beşer'in, 05 Haziran 2016'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Ramazanda bunları tekrar hatırlayalım” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 11 - Nureddin Yıldız - Ramazan ayı ne değildir?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 3, 2020 13:44


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Postöykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 11 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 04 Mayıs Pazartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Nureddin Yıldız'ın, kendi sitesinde, “Ramazan ayı ne değildir?” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Nureddin Yıldız. 1- İftar Ayı Değildir Ramazan ayı, dünya nimetlerini elinin altında bulundurduğu hâlde, Rabb'inin emri olduğu için yemeyen-içmeyen, şehvetlere karşı sabır imtihanını kazanmaya gayret eden mü'minlerin ayıdır. Abartılı bir israf şovuna dönüşen iftar sofraları Rabbani niteliği olmayan sofralardır. Bir saat sonraki teravih namazını kılmakta zorlanacak hâle getiren bir iftar sofrası Ramazana ait değildir. Ramazandan önce mü'minlerin kerih gördüğü müsrif harcamaları Ramazanın gölgesinde mübahlaştırmak hatalıdır. Ramazan bir açlık terbiyesi iken, onu açlık edebiyatına dönüştüremeyiz. Dün alkol tüketilen otellerde bugün iftar sofralarının kurulması, bunun adının da Allah rızası için iftar vermek olması en azından gülünçtür. Müslümanlar iftarlarına sahip çıkmalıdır. İçilip içilmeyeceği, yenilip yenilmeyeceği şüpheli olan şeylerle iftar sofrasına nasıl oturulur? İftarımızın, birilerinin bütçelerini doldurmalarına alet edilmesinden, Ramazan gününde yemek yenmesi kadar tiksinmeli ve buna karşı tepkili olmalıyız. Sahur ayıdır, oruç ayıdır. Bizim iftara gösterdiğimiz hassasiyet sahurdadır. Orucun başlangıcı sahur yemeği, bitişi iftardır. Bitişi olan iftara gösterilen ilgi, başı olan sahura gösterilmiyorsa bunun anlattığı şey hoş değildir. Oruç ayı Ramazan, iftar ayına dönüşmemelidir. İftar, kelime anlamı ile dahi yanlış kullanılmaktadır. İftar sadece açış yapma anlamındadır. 2- İsraf Ayı Değildir Mal ve vakit israfı zamanların hiçbirinde hoş değildir şüphesiz. Hele hele Ramazan ayı mal ve vakit israfı için asla uygun değildir. Tüketilemeyip atılan gıdalar, bir selamlaşma- hatır sorma bahanesi ile tüketilen saatler, ömürler Ramazanın heder edildiğini gösterir. Mutfak masraflarının -yenen yemek öğününün ikiye düşmesine rağmen- artması neyin göstergesi olabilir? Gece yarım saat azaltılmış uykudan ötürü saatlerce uyku ilave etmek, gündüzleri uyku ile çarçur etmek Ramazanla çelişen şeylerdir. Malda ve vakitte israf varken Ramazan, dibi delik bir kovaya dönebilir. Zühd ve bereket ayıdır. Gıda tüketimini, ikinci dereceden olan ihtiyaçlar listesini azaltma, ahiret âlemine hazırlanma zamanıdır. Malımız ve zamanımız bereketlenmelidir. Önceki on bir ayda yapamadıklarımızı, yapabilme imkânı ve vakti oluşturmalıyız. Kadınlarımızın en mübarek günleri mutfaklarda ve bulaşık yıkamada geçmemelidir. Mü'min bir erkek sıcak bir pide kuyruğunda vakit harcamamalıdır. Malımız, vaktimiz, ibadetimiz, şuurumuz, uhuvvetimiz bereketlenmelidir. Ramazan ayına başlangıçtaki kimliğimiz ve değerimiz değişmiş olarak Ramazandan çıkmalıyız... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Nureddin Yıldız'ın, kendi sitesinde, “Ramazan ayı ne değildir?” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
ABD'nin en güvenilir insanı: Dr. Anthony Fauci

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 3, 2020 4:34


ABD salgının gölgesinde, şiddetli bir savaşa şahitlik ediyor: Meritokrasi post-gerçekliğe karşı. Meritokrasiye kısaca liyakatla iş yapmak diyebiliriz. Meritokratik rejimlerde işin uzmanları neyi nasıl yapılacağına karar veriyor. Post-gerçeklik ise çoğumuzun bir süredir aşina olduğu bir konsept. Post-gerçeklik çağında gerçek olana ulaşmak için nesnel kriterlere başvurulmuyor veya gerçek olmayan şeyler önümüze gerçek ve doğru olan gibi sunuluyor. Post-gerçeklikte insanların hislerine hitap ediliyor ve gücü elinde bulunduran post-gerçekliği yönetiyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın post-gerçeklik içerisinde iş gördüğünü söylemek makul. Uzun zamandır da sosyal bilimciler tarafından kabul gören bir fikir. Trump'ın özellikle koronavirüs süresince absürd ve doğru olmayan bilgiler paylaştığına sık sık şahit olduk. Peki bu savaşta, Trump post-gerçekliği temsil ediyorsa, meritokrasinin kalesi kim? GZT olarak tanıştıralım: Dr. Anthony Fauci.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 10 - Muhammed Emin Yıldırım - Peygamberimizin Dilinden Ramazan

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 2, 2020 9:41


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 10 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 03 Mayıs Pazar. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Muhammed Emin Yıldırım'ın, siyer.org internet sitesinde, “Peygamberimizin Dilinden Ramazan” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Muhammed Emin Yıldırım. Hadisçi Muhammed İbni İshak İbni Huzeyme (311/923), Ramazanın fazileti ile ilgili olarak “eğer haber sahihse” kaydıyla Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh'ın şöyle dediğini nakletmektedir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem bize Şa'bân ayının son günü bir hutbe irâd etti ve şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde “bin aydan daha hayırlı olan” Kadir Gecesi'nin bulunduğu bir aydır. Bu ay, Allah Teâlâ'nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nâfile olarak meşru' kıldığı (mübârek) bir aydır. Bu ayda kim bir hayr işlerse başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı edâ eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır. Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır. Bu ay, müminin rızkının arttığı bir aydır. Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. İftar ettirdiği Müslüman'ın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da ayrıca sevap kazanır.” -Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir, dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem; “Allah Teâlâ bu sevabı bir oruçluyu bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir.” buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti: “Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafifletirse Allah onu bağışlar ve cehennemden âzâd eder. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnud edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnud edecek iki işiniz; ‘lâ ilâhe illallah' diyerek Allah'ın birliğine şehâdet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah'tan cenneti isteyip cehennemden kurtulmayı dilemenizdir. Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.” [1] Birkaç Nokta Peygamber Efendimizin hutbesi-eğer yansıtabildiysek- pek açık ve nettir. Ancak biz yine de dikkatimizi çeken birkaç nokta üzerinde bilhassa durmakta yarar görmekteyiz. Gerçek İstikbal Peygamber Efendimiz, Ramazan-ı şerîfi müminlerin ferdî hayatları ve âhirete yönelik olarak kendilerine kazandıracağı neticeler açısından tanıtmıştır. Çünkü her Müslüman, kavuştuğu Ramazan ayından mutlaka kendisi için bir şeyler bekleyecektir. Bu beklentiler de elbette onun dünya hayatı ile ilgili olduğu kadar hatta belki de daha çok âhiret hayatına yönelik olacaktır. Çünkü mümin için gerçek istikbal, âhirettir. Öte yandan bilinen bir gerçektir ki, kişileri fert fert iyileşmeye teşvik etmek, toplumu belli bir iyileşmeye sevk etmektir. Çünkü cemiyetler fertlerden teşekkül etmektedir. Çünkü sevinçler ve güzellikler paylaşıldıkça büyür. Ramazan sevinci de paylaşıldığı ölçüde toplumu bürür. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Postöykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Muhammed Emin Yıldırım'ın, siyer.org internet sitesinde, “Peygamberimizin Dilinden Ramazan” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 09 - Bilal Kemikli - Ramazan Kültürümüz

GZT Podcast

Play Episode Listen Later May 2, 2020 15:56


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 9 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 02 Mayıs Cumartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Bilal Kemikli'nin, Somuncu Baba Dergisi'nin 95. sayısında, “Ramazan Kültürümüz” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Bilal Kemikli. Merhum Süheyl Ünver¸ Bir Ramazan Binbir İstanbul (Haz. İsmail Kara¸ Kitabevi¸ İstanbul¸ 1997) adıyla kitaplaşan Ramazan yazılarından birinde “Ramazan Medeniyeti” başlığını kullanmaktadır. Onun “Ramazan Medeniyeti” kavramıyla bize söylemek istediği önemli bir husus var; o da şudur: On bir ayın sultanı olarak tavsif edilen Ramazan ayı¸ sadece ibadet mevsimi değildir. Aynı zamanda bu aya mahsus inanç ve ibâdetlerin sosyal ve kültürel hayatı beslediğini¸ böylece kendisine mahsus bir edebî ve estetik alan inşâ ettiğini görüyoruz. İşte merhum Ünver'in işaret ettiği medeniyet olgusu da burada başlıyor. Ramazan¸ içinde İslâm'ın beş esasından biri olan oruç ibadetinin tutulduğu ay olması itibariyle şehr-i siyamdır. Kur'an'ın insanlık âlemine sunulması hasebiyle Kur'an ayı ve İslâm'ın doğuş mevsimidir. Bin aydan daha hayırlı olarak kabul edilen Kadir gecesi dolayısıyla zamanın çoğaldığı¸ bereketlendiği rahmet¸ mağfiret ve esenlik ayıdır. Zekât ve fitre gibi malî ibadetlerin eda edildiği bir malî-muhasebe ayıdır. İftar sofralarında eşi-dostu¸ fakiri ve zengini bir araya getirmesi bakımından bir kavuşma¸ özveri ve fedakârlık ayıdır. Teravih namazı ile bir yöneliş¸ okunan mukabele ve dualarla bir münacaat ayıdır. Bütün bu yönleriyle Ramazan bir ibâdet mevsimidir. Ancak bedenî¸ malî ve zihnî tarafları olan bu ibadetlerin Müslümanın¸ akıl ve gönül dünyasında derin tesirler icrâ etmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla onun hayatı anlamlandırmasında¸ sosyal ve kültürel izdüşümleriyle kedisini bulmasında ve muhayyilesinin tabii yansıması olan estetik duruşunda bu tesiri görmek kaçınılmazdır. Sosyologların öteden beri tartışageldikleri¸ dinin kültürün bir unsuru mu¸ yoksa bizatihi kültürü meydana getiren¸ yoğuran bir temel mi olduğu hususu; Ramazan nokta-i nazarından bakıldığında¸ daha sahih bir çözümlemeye gidilir. Burada kültür analizi yapacak değiliz. Ancak şu kadarını söylemek mümkündür; milletimiz için din¸ sadece bir kısım amelî ve ahlâkî ilkeler bütünü değildir. Aynı zamanda asırlardır millî örfü ve geleneği yoğuran bir iksirdir. Din kültürel hayatı doğrudan doğruya tesiri altına alarak edebiyat¸ sanat ve bilimde muhkem bir nüfuza kavuşmuştur. Gerçekten de Ramazan ayında teşekkül eden rûhî hayat¸ klasik şiirimizden tekke şiirine¸ anonim ürünlerden çağdaş edebiyatımıza uzanan bir Ramazan Edebiyatının doğmasına imkân vermiştir.... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Bilal Kemikli'nin, Somuncu Baba Dergisi'nin 95. sayısında, “Ramazan Kültürümüz” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 08 - İsmail Kara - Hangi Ramazan'ı yaşıyoruz?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 30, 2020 13:29


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 8 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 01 Mayıs Cuma. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız İsmail Kara'nın, Dergah Dergisi'nde, “Hangi Ramazan'ı yaşıyoruz?” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş İsmail Kara. Müslüman toplumlar için Ramazan ayının öneminden bahsetmek malumu ilâmdan öte bir anlam taşımaz aslında. Farz olan ana ibadetlerden biri olarak orucun tutulduğu Ramazan ayı bütün İslâm tarihi boyunca aranan, arzulanan, beklenen, yaşanan, uğurlanan ve ardından hatırlanan bereketli, zevkli bir zaman dilimi olagelmiştir. Hâlâ mahyalarda gördüğümüz, teravih ilâhilerinde duyduğumuz “Merhaba ey şehr-i Ramazan”, “Elveda ey mâh-ı gufran” ibareleri muteber bir misafiri ağırlama zevkleri ve iştiyakları ile uğurlama tahassür ve hüzünlerini ilân ve ihsas eder. Bununla beraber Ramazan ve oruçla irtibatlandırılabilecek unsurların zamana, mekâna, döneme, coğrafyaya, dile, kültüre, iklime, insana… göre farklı şekiller ve renklere büründüğü, değer olarak iniş çıkışlar yaşadığı da bir vakıadır. Türkiye'de ve Türkçede olduğu gibi her Müslüman toplumun tarih içinde oluşmuş bir Ramazan kültürü ve edebiyatından, hatta Ramazan-oruç literatüründen bahsedilebilir. Hiç düşündünüz mü, “Papaza kızıp oruç bozmak” deyimi Türkçeden başka bir dilde var mı acaba? “Diş kirası”, “cerre çıkmak” “orucu sakatlamak”, “bayramda borç ödeyecek olana Ramazan kısa gelir”, “arifeyi gösterip bayramı göstermemek” gibileri de öyle… Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle İsmail Kara'nın, Dergah Dergisi'nde, “Hangi Ramazan'ı yaşıyoruz?” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 07 - Mustafa Kutlu - Niçin eski ramazanlar?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 29, 2020 5:02


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 7 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 30 Nisan Perşembe. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Mustafa Kutlu'nun, 05 Oca 2000'de Yenişafak Gazetesi'nde, “Niçin eski ramazanlar?” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Mustafa Kutlu. Şimdilerde yaşadığımız zaman içinde bayramlar nasıl tatil ile bir izdivaç yaptı ise, Ramazan da o zaman kavrayışımızın dışına çıktı Eski ramazanların şimdikilerden daha feyizli, daha bereketli, daha renkli, daha tatlı, daha sıcak, daha mânalı olduğu söylenip duruyor. Çokluk genç insanların kendilerinden yaşlı kişilere yönelttikleri sorular bu cevapla son buluyor. Eski ramazanlar bambaşkaydı... Şu meseleye eğilelim hele, neyin nesidir? Efendim birincisi insan çocukluğuna doğru gidiyor eskiyi düşünürken, yani o kaybolmuş cennete gidiyor. Son iyi şeylerin yaşandığı bölge ve zamandır çocukluk, orada kötü şey nadirattandır. Top sesini beklemek, sıcak bir pidenin buğusuna sarılarak eve doğru koşmak, sahur yemeklerinin büyülü atmosferine sokulmak, bir yarım gün oruç tutarak ödüllere kavuşmak vb. İkincisi Osmanlı döneminden tevarüs ettiğimiz bir duygudur. Bilindiği gibi o günlerde yaşanan hayatın bütün unsurları dinî bir hüviyet taşıyordu. Zamanı ve mekânı kapsayan din, günlük hayatımızın yegane rehberi ve ressamı idi. Zamanın ritmi bu günlerin hızını tatmamıştı. Ağır akan bir ırmak gibiydi. Bakırköy''den kalkıp Beşiktaş''a gece yatısına misafir gidecek bir aile günler öncesinden hazırlığa başlar, o seyahat sanki aylarca sürmüş gibi anlatılırdı. Ramazan işte bu ağır akan nehri hızlandıran, renklendiren, heyecana garkeden bir ay idi. Bugünün saati günün her vaktini tek renge boyar. Tıpkı takım elbise giyip kravat takmış insanlar gibi. Oysa fecirle kuşluğun, öğle ile ikindinin, akşam ile yatsının saatleri birbirinden farklıdır. Aylar dahi öyledir. Ramazan o eski kavrayışımızda (yani yaşayışımızda) senenin en mânalı ayı idi. Onbir ayın sultanı.... Şimdilerde yaşadığımız zaman içinde bayramlar nasıl tatil ile bir izdivaç yaptı ise, Ramazan da o zaman kavrayışımızın dışına çıktı. Üçüncüsü eski Ramazanlarda (Osmanlı dönemi) gerçekten kandiller, mahyalar, davullar, iftarlar, karagözler, orta oyunları vb. ile bir bayram havası hissedilir. Mahalle hayatının, komşuluk ilişkilerinin, alış-verişin canlandığı bir zamandır. Şimdi hayatımız başka unsurlarla kilitli. Trafik, ulaşım, mesai, geçim, tüketim, vardiye, nöbet, ücret, zam, enflasyon, borsa, dolar, televizyon, vb. Sayacağımız ve hayatımızı dolduran daha binlerce unsur dinî bir renk taşımıyor. Biz bunlarla kol kola yaşarken, ansızın Ramazan geliveriyor. Ve çârnâçar onu da aramıza alıyoruz. Mahallenin ve cemaatın parçalara bölünüp ufalanmasından sonra geçip giden hayatımız da bütünlüğünü kaybetmiştir. Ve bu her geçen gün artan bir hüzündür. Açıkcası artık ne doğana gerektiği gibi sevinebiliyoruz, ne de ölene üzülmek için vaktimiz var. Bir cenaze çıkan evden üç gün sonra kahkahalar duyulmaya başlıyor. Hesap makinaları ve bilgisayarlar âşık olmayı bile şarta-şurta bağlamıştır. Herşey değişiyor, hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor. Tamam.. Teknoloji insanoğlunu esir aldı. Buna da peki.. Peki de Ramazan ne olacak? Çok şükür onu yaşamaya çalışıyoruz. Bizden sonra gelen nesiller de bize soracak? Eski Ramazanlar nasıldı, diye... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Mustafa Kutlu'nun, 05 Oca 2000'de Yenişafak Gazetesi'nde, “Niçin eski ramazanlar?” ismiyle yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 06 - Hayrettin Karaman - Ramazan Kültürü

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 28, 2020 4:25


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 6 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 29 Nisan Çarşamba. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Hayrettin Karaman'ın, 26 Eyl 2006'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Ramazan kültürü” başlığıyla yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Hayrettin Karaman. Ramazan bir ibâdet ayıdır, bu ayı çeşitli ibâdetlerle geçiren Müslümanlar ülkelere, bölgelere ve alt kültürlere göre değişiklik gösteren Ramazan kültürleri de oluşturmuşlardır. Osmanlı döneminde Ramazan''ın, edebiyat, sanat, günlük hayat, mutfak, eğlence hayatını etkilediği ve bu alanlara damgasını vurduğu bilinmektedir. Osmanlı Ramazan kültürü bütün boyutlarıyla alındığında ancak kitaplara sığacak hacimdedir. Ramazan''a mahsus ekmekler, başta güllâç olmak üzere tatlılar, iftar sofrasını süsleyen iftariyeler, büyüklerin konaklarında verilen diş kiralı ziyafetler dillere destandır. Minarelerde mahyalar kurulur, kandiller yakılır, hattâ uçurulurdu. Daha ziyade gece bekçileri davul çalarak ve mâni söyleyerek halkı sahura uyandırırlardı. Yeni Câmî direk ister Söylemeye yürek ister Benim karnım toktur amma Arkadaşım börek ister Kabilinden zarif mâniler defterler dolduracak kadar zengindir. Belli bir zamandan itibaren iftar ve imsak topları da meşhur olmuştur. Benim çocukluğumun geçtiği Çorum''da önce fişek atılır, hemen arkasından top gürlerdi. Biz çocuklar bu ilânı büyük bir merakla ve bıkmadan her akşam bekler ve izlerdik. Sesi güzel müezzinler şehrin uygun câmîlerinden, zikir, salavât, dua gibi metinlerden oluşan ve adına “temcîd” denilen metinleri okuyarak da halkı sahur için uyandırırlardı. Bu o kadar yaygın hale gelmişti ki, sahur yerine temcid, sahurda yenilen pilava da temcid pilavı denir olmuştu. İstanbul birçok şeyin olduğu gibi en zengin Ramazan kültürünün de merkezi idi. Burada yapılan belli câmîlerin avlularında sergiler ve Direklerarası gezintileri hâlâ anlatılır. Sergilerde, çeşitli ülkelerden getirilmiş baharat, şeker, şekerleme, tesbih, ağızlık gibi şeyler sergilenir ve satılırdı. Şehzadebaşı''ndaki Direklerarası''nda, ikindi ile akşam arasında, çoğu yaya bazıları arabalı genç kadın ve erkekler bir aşağı bir yukarı gezinti yaparlardı. Akşam ezanından önce Ayasofya ve Eyüp câmîlerine gelenler burada, türbedarların verdikleri su ile iftar ederler, akşam namazını kıldıktan sonra çevredeki aşçı dükkanlarından birine giderek yemek yerlerdi. Çağdaş hayat, şartları değiştirdi, yeni şartlarda yeni Ramazan kültürü unsurları bulunup hayata geçirilebilirdi, fakat bu yapılamadı, eskiler eksik gedik tekrarlanıyor. Bugünün Müslümanları hocalar kadar sanatçılara da muhtaç durumdadırlar; edebiyat, mûsikî, eğlendirici gösteri ve oyunlar, giyim kuşam biçimi (moda) alanlarında yetişmiş sanatçılarımız çoğaldıkça ve halkımızın dîne yönelişi, din eğitimi yoğunlaştıkça yeni Ramazan kültürleri de oluşacaktır. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Post Öykü'nün sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Hayrettin Karaman'ın, 26 Eyl 2006'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Ramazan kültürü” başlığıyla yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın. Hazırlayan ve sunan Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 05 - Rasim Özdenören - Oruç, yüksek anlamlı bir eylemsizlik halidir

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 27, 2020 4:51


Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 5 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 28 Nisan Salı. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Rasim Özdenören'in, 21 Nisan 2019'da Dünyabizim.com da, “Oruç, yüksek anlamlı bir eylemsizlik halidir” ismiyle yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Rasim Özdenören. Oruç, yüksek anlamlı bir eylemsizlik halidir. Ancak oruçtaki eylemsizlik orucun özgül eyleminin ta kendisidir. Oruç, insan olmanın en temel sınav biçimlerinden biridir. Sınavda olmak bir eylem üzerinde olmayı tazammun eder. Sınav, insanın varlık hikmetinin hedefinde yer alır ve yalnızca insan olmanın bir varlık tarzını oluşturur. Öteki mahlûkat arasında sınavla karşı karşıya bırakılan yoktur. Çünkü mahlûkat arasından yalnızca insan seçme mecburiyetiyle yükümlü tutulmuştur. Oruç halinde seçme durumu insanın, kendini eylemekten alıkoymasıyla tezahür eder: bir şeyi yapabilecekken yapmamak, yiyebilecekken yememek... Bunlar, dıştan eylemsizlik gibi görünen halin eylem olarak tezahür etmesidir: Orucun özgül eyleme hali tam da budur. Eylemekten vazgeçilen haller bizatihi haram olduğu için onlardan sarfınazar ediliyor değil; eylemekten vazgeçilen haller helal olmasına rağmen onlardan sarfınazar edilmektedir. Bu durum takva olgusuyla ilgilidir. Hz. Ali'nin şöyle söylediği nakledilir: “Dünya beni haramından men etti, ben onun helalinden de geçtim.” Takvalı davranış, helal veya mubah olan bir şeyden gönüllü olarak sarfınazar etmeyi tazammun ediyor. Ramazan ayı içinde gerçekleştirilen ve farzı kifaye hükmünde olan itikâf hali, sıradan bir oruçlu insan için, aslında, bir bakıma, gündelik olandan sakınıp orucun farklı düzlemine girmesiyle kendiliğinden ve tümüyle bir itikâf hali mesabesine intikal etmiş olur. Bu yönüyle de, oruçlu insan ve Ramazan orucunu tutmaya niyetlenmiş kimse, niyeti üzere sabit durduğu sürece, aynı zamanda ve kendiliğinden zikir halinde de bulunmuş olur. Nasıl ki, Ramazan içinde itikâfa çekilmiş olan kimse bu dünya hayatından el çekmiş oluyorsa, gündelik hayatından oruç hayatına giren kimse de, bir bu haliyle, itikâftaymış gibi olur. İslâm'ın öngördüğü ibadetlerin tümü, insanı Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmaya yöneltir. Öteki ibadetler kendiliğinde aleni iken, oruç, mahiyeti icabı gizli bir ibadettir. Hadis-i Şerif: “Sizden biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şayet biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum' desin” (Riyazüs-salihin ve Tercemesi II, DİB Y. Ank. 1971, s. 502). Burada, kişi, oruçluyken mukabele etmekten sakındırılmak suretiyle, takvaya uygun bir davranış düzlemine çekilmiş oluyor. Böylece oruç insana Allah Resulünün ahlâkı ile ahlâklanmasının yolunu açıyor. Onun derin anlamı da bu noktada temerküz ediyor. Bu hedefe yaklaşan Müslüman için, sıradan insanın gündelik yaşantı tarzı da aşılmış oluyor. Orucun, insanı bir küreden başka bir küreye sıçrattığını görüyoruz. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Rasim Özdenören'in, 21 Nisan 2019'da Dünyabizim.com da, “Oruç, yüksek anlamlı bir eylemsizlik halidir” ismiyle yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın. Hazırlayan ve sunan Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 04 - Yusuf Kaplan - Bir Ramazan Medeniyeti Senfonisi

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 26, 2020 6:46


RAMAZAN YAZILARI BÖLÜM 04 Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 4 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 27 Nisan Pazartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Yusuf Kaplan'ın, 10 Ekim 2006'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Bir Ramazan Medeniyeti Senfonisi” ismiyle yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Yusuf Kaplan. Düşündük mü hiç: Ramazanları sadece insanlar mı neşeyle, coşkuyla karşılar, solur ve yaşar? Bence hayır. İslâm''ın hediyesi olan rahmet, bereket, mağfiret ve kardeşlik iklimi ramazanları sadece insanlar değil, bütün varlıklar aynı coşkuyla karşılar, aynı heyecanla solur, kutlar ve yaşarlar. Ramazan, kâinattaki bütün varlıkların hem kendileriyle, hem de birbirleriyle “kendilerince konuştukları”, dile geldikleri, herkesin, her varlığın aynı “kozmik dans”a, müziğe kendi diliyle, kendi şarkısıyla katıldığı bir senfoni''dir; büyük bir aşk ve bütünleşme senfonisi: Bütün varlıkların birbirlerinin varlıklarını, kokularını, renklerini hissettikleri, Ramazan''a kadar farkedemedikleri gerçekliklerini farkettikleri; bütün varlıkların kendi dilleriyle Yaratıcı''ya yöneldikleri kudsî bir aşk, hürriyet ve coşku senfonisi. İnsan ancak Allah''a bağlandığı zaman hür olduğunu, varolabildiğini, diğer insanları, varlıkları hatırlayabildiğini, onlarla “aynı dil”i konuşabildiğini, sorunlarını paylaşabildiğini, sorunlarına sahip çıkıldığını, Allah''ın rahmet, mağfiret ve sevgisine mazhar olabildiğini fiilen ve de en çok bu ilâhî senfoninin görkemli bir şekilde “sahnelendiği” Ramazan''da anlayabiliyor. Ramazan, hem insanların, hem de bütün varlıkların bir anda harekete geçtikleri; neşe, coşku, aşk ve heyecanla doldukları, donandıkları; Yaratıcı''yla bütünleştikleri, sadece O''na boyun eğerek özgürleştikleri büyük bir senfoni armağan ediyor bize. Oruçlu insanın ontolojik olarak sadece KENDİ hayatı, kendi hayatının akışı değil; aynı zamanda diğer insanlarla, doğayla, nesnelerle kurduğu ilişkisi, iletişimi ve etkileşimi görünür, hissedilir biçimde değişiyor. Ramazan, hayatın koordinatlarına müdahale ediyor ve kendi kurallarına göre yeniden belirliyor hayatımızın koordinatlarını. Dünyayla, insanlarla kurduğumuz ilişki biçimi bir anda değişiyor: Mekânı ve zamanı farklı şekillerde algılamaya başlıyoruz: Topraktan bir kutsallık fışkırıyor sanki: Toprakla, doğayla, havayla ve zengin-fakir tüm müminlerle bütünleştiğimizi hissediyoruz. Oruçlu hâlimizle toprağı, doğayı, havayı başka türlü soluyarak ve koklayarak varlığını fark ediyor ve meleksileşerek aşkın bir düzleme geçiyoruz. ... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Lokma Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Yusuf Kaplan'ın, 10 Ekim 2006'da Yenişafak Gazetesi'nde, “Bir Ramazan Medeniyeti Senfonisi” ismiyle yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın. Hazırlayan ve sunan Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 03 - Muhammed Emin Yıldırım - Asr-ı Saadet'te Ramazan Nasıl Yaşanırdı?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 25, 2020 15:59


RAMAZAN YAZILARI BÖLÜM 03 Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 3 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 26 Nisan Pazar. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Muhammed Emin Yıldırım'ın, 28 Haziran 2014'de www.siyer.org adresinde, “Asr-ı Saadet'te Ramazan Nasıl Yaşanırdı?” ismiyle yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Muhammed Emin Yıldırım. Vahyin ilk muhatapları olan Sahabe neslinin hayatlarının her tablosu, bizler için çok önemlidir. Çünkü onlar bizlerin Müslümanlığımızın aynalarıdır. Biz ideal mümin duruşunun nasıl olması gerektiğini ancak onların hayatlarına bakarak öğrenebiliriz. İşte aramızdaki bu önemli bağdan dolayı o bahtiyarlar topluluğu bizlerin kökleri, her zaman ve mekânın yegâne rehberleridirler. Kur'an'ın doğrudan muhatapları olan o ayrıcalıklı nesil, vahyin hayatları dirilten tüm mesajlarını ilk kez duyanlar ve bu mesajları ilk kez hayatlarında uygulayanlardı. Kur'an ile çok canlı ilişkileri olan o nesil her gün: “Bugün Allah bize ne söyleyecek?” heyecanı ile yaşıyorlardı. İşte bu heyecanı en üst düzeyde yaşadıkları bir zaman dilimi olan Hicretin 2. yılında, Ramazan ayının tamamının oruçlu geçirilmesi emrine muhatap oldular. Nübüvvetin geride kalan 15 yılından sonra böyle bir emre muhatap olan Sahabe nesli, büyük bir coşku ve heyecan ile öteden beri kutsal saydıkları bu aya, daha da önem vermeye başladılar. Bu bahtiyarlar topluluğunun muallimi olan Efendimiz (sas) oruçla birlikte birçok güzel ibadeti de bu güzide neslin gündemine taşıdı. Önce Ramazan gecelerinin ziyneti teravih namazları ile tanıştılar. Allah Resulü (sas) birkaç gece mescidde kıldığı bu namazları, ümmetinden bazılarının farz gibi algılamamaları için evine taşımasına rağmen, Sahabe oruçla birlikte öğrendiği teravih namazlarını hiçbir zaman gündeminden düşürmemiş, Hz. Ömer ile birlikte de yeniden cemaatle eda etmeye başlamışlardı. Oruç ve Ramazan gecelerinin ziyneti olan teravih namazları, Medine'de ki bu ilk neslin büyük bir coşku ve heyecan ile ihya etmeye çalıştıkları bir ibadete dönüşmüştü. Oruç ve teravih namazlarının yanında Sahabe nesli Bakara Sûresi'nin 185.ayetinden Ramazan'ı on bir aya sultan eden en önemli sebebin ne olduğunu öğrenmişlerdi. Bu sebep ayetinde açıkça belirttiği gibi Kur'an'ın bu ayda nazil olmaya başlamasıydı. Yani bu ay vahyin doğum ayı idi. Öyle ise bu ay Kur'an'ın şanına yakışır bir biçimde ihya edilmeliydi. Sahabe nesli bunu bildikleri için, bu ay bol bol Kur'an okur, onun ayetleri üzerinde tefekkür eder; “Rabbim bana ne diyor? Ne demek istiyor? Neleri benden istiyor?” sorularına cevaplar bulmaya çalışırlardı. Bizim mukabele dediğimiz, ama sadece yüzünden okuduğumuz Kur'an'ı, onlar yüzünden okumakla kalmaz birde o ayetler üzerinde anlama, kavrama ve yaşama maksadı ile ciddi bir zihni çaba verirlerdi. Allah'ın ne dediğini Kur'an'ın lafızları ve manasının içerisinde, ne demek istediğini ise maksat da ararlardı. ... Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Cins Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Muhammed Emin Yıldırım'ın, 28 Haziran 2014'de www.siyer.org adresinde, “Asr-ı Saadet'te Ramazan Nasıl Yaşanırdı?” ismiyle yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın. Hazırlayan ve sunan Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 02 - Fatma Barbarosoğlu - Yine yeni bir Ramazan

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 24, 2020 3:08


RAMAZAN YAZILARI BÖLÜM 02 Herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 2 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 25 Nisan Cumartesi. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturuyoruz. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Bugünkü yazımız Fatma Barbarosoğlu'nun, 10 aralık 1999'da Yenişafak gazetesinde, “Yine yeni bir Ramazan” ismiyle yayınlanan yazısı. Bakalım ne demiş Fatma Barbarosoğlu. Yeni bir ramazan geldi. Yine geldi Çünkü hayattayız. Çünkü 11 ay doyurduğumuz bedenimizin içinde, mahpus yaşayan ruhumuz, katık istiyor. Herşeyi unutup sadece birkul olarak; Kul olmayı, kısacık gün içinde yudum yudum ruhda tadarak hissetmemiz için, Yeni bir Ramazan. Yeni bir ramazan nefsin imtihana çekilmesi için. Yeni bir ramazan Allah''ta kendini unutup bütün bağlardan azat olmak için. İçimiz şükür ile dolmazsa yaşadıklarımızın tanığı sabır olmazsa, Gelen ramazanlar bize değildir. Bize değildir çünkü ruhumuz cilasızdır. Cilasızdır ruh, kötülüğü kendinden bilmeyince, kainattaki her kusur için kendinde mesuliyet hissetmeyince. Ne kötü ne bulanıktır cilasız ruha düşen resimler. Geçmiş zaman velilerinin dilinde ve gönünde kaldıysa, ruhuna derman için bedenine dert arayanlar Bize değildir gelen ramazanlar! Yeni bir ramazan geldiyse ve yine geldiyse Şükür ki belleğimiz yerinde olduğu içindir. Ve yalnız hatırlayarak ve hatırda tutarak insan kalacağımız içindir. Dünü unutmayınız, çünkü adımız insan Yarından umut kesmeyiz, çünkü adımız insan Biliriz şükrümüzün edası yoktur Yine bir ramazan, yeni bir ramazan. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Ketebe Yayınları'nın sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle Fatma Barbarosoğlu'nun, 10 aralık 1999'da Yenişafak gazetesinde, “Yine yeni bir Ramazan” ismiyle yayınlanan yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, hoşçakalın. Hazırlayan ve sunan Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Ramazan Yazıları 01 - Mustafa Kutlu - Oruç

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Apr 23, 2020 5:19


Efendim herkese merhabalar. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinliyorsunuz. Bugün hicri takvime göre 1 Ramazan 1441 Miladi takvime göre ise 24 Nisan Cuma, yani onbir ayın sultanı Ramazan ayının ilk günü. Ramazan ayı boyunca muhtelif yazarlardan en güzel ramazan yazılarını sizlerle buluşturacağız. Ramazan ayının Alem-i İslam'a ve bütün dünyaya sağlık, sıhhat, esenlik ve güzellikler bahşetmesini diliyoruz. Ilk yazımız kalbin sesi Mustafa Kutlu'nun, Arkakapak Yazıları kitabında, “Oruç” ismiyle neşrettiği yazısı. Bakalım ne demiş Mustafa Kutlu. Fırından çıkan sıcak pidelerin buğusu kavrulmuş susam kokusuna karışıyor. Hangi mevsimde olursak olalım marulun, kıvırcık salatanın, bir deste maydanozun yeşilinden fışkıran dirilik ve ferahlık içimize yayılıyor. Dedeler ceplerinde şekerlemeler ile torunlarını kucaklıyorlar. Akşamın pembe lacivert tülü büyük bir sükûnet ile insanların, bütün dünyanın üzerine iniyor. Melekler saf saf iniyorlar. Cennet kapıları açılıyor. Rahmet ve merhamet ve bereket her yandan kuşatıyor bizi. İnsanlar birbirlerine sevgi ile bakıyorlar. Zenginler zenginliklerinden soyunuyor, yoksulların yoksulluğu kayboluyor. Kalbimizin paslı kilidi açılıyor. Bize selam veren bir kişiyi kardeş biliyoruz. Kimse sesini sertleştirmiyor. Yüzlerde nur, gönüllerde karşı konulmaz bir incelik, bir rikkat. Açlık bizi doyuruyor. En çok kıymet verdiğimiz şeyleri başkaları ile paylaşmaktan sonsuz bir haz duyuyoruz. Bize yük olan her unsur, her tasa, her ihtiras tasını tarağını toplayıp savuşuyor. Kapımız ve soframız açık. Derdimizi ve sevincimizi söylemekten hoşnutuz. Sabır bizi coşturuyor. Kalbin ırmakları dolu dizgin. Merhamet sağanak gibi boşalıyor. Hizmetten, hürmetten, ibadetten yeryüzünde oluşumuzun derinliklerinden, sebeplerden ve sonuçlardan geçiyoruz. Bir imtihan içinden yüz akı ile çıkıyoruz. İçimizde kurulan kürsü bizi hesaba çekiyor. Ağlıyor ve tövbe ediyoruz. Tövbe suları sonsuz çağlayanların şırıltısını, aydınlığını, engin ufukların parıltısını taşıyıp duruyor işte. Bu taşı bu yoldan niçin kaldırmadım ben, bu çiçeğe bu hafta niçin su vermedim ben, şu çocuğun yanağına bir öpücük niçin kondurmadım ben, komşumun kapısını bir kez olsun çalmadım mı ben, alnımı secdeye bir kez olsun koymadım mı ben? Derken ben. Benlikten sıyrılıyor. Benlikten sıyrılırken, çiçek açmış badem dalının, kelebek kanadının, su sesinin ve yıldız parıltısının, dostun ve akrabanın, ayak bastığımız toprağın, buğdayın ve zencefilin, yani akşam ezanı ile yeryüzüne yağmur gibi dökülen varoluşun sırlarını fark ediyor. Bizi bu menzile eriştiren kılavuza binlerce teşekkür. Bize bu basireti bağışlayan güce sonsuz secde. Bu sırada çocuk sıcak pidenin buğusuna sarılmış olarak gülümsüyor. Baba işinden dönüyor, eve yaklaştıkça göğsünde bir genişlik. Anne yeşil salatanın üzerine birkaç zeytin bırakıyor. Paydos. Ses kesiliyor. Rüzgâr duruyor. Güneş dağların ardına çekiliyor. Kuzeyde bir yıldız göz kırpıyor. Nefesimizi tutuyoruz. Kuşlar kanatlarını kapatıyorlar. Çekiç örsün kenarında bekliyor. Dalgalar diniyor. Sükut... Sükut... Ve ağızları misk gibi kokanlar ve o gün insanlara gülden ağır bir söz söylememiş olanlar ve o gün almayı değil hep vermeyi düşünenler ve o gün "sabredenlere hesapsız ecirler verilecektir" müjdesi ile müjdelenmiş olanlar meleklerle birlikte iftar sofrasına oturuyorlar. Allah'ım, şükürler olsun oruçluyuz... Mustafa Kutlu, Arkakapak Yazıları, “Oruç”, s. 47. Gzt podcast ekibinin hazırladığı, Nihayet Dergi'nin sponsoru olduğu “Ramazan Yazıları” podcast'ini dinlediniz. Bugün sizlerle kalbin sesi Mustafa Kutlu'nun, Arkakapak Yazıları kitabında, “Oruç” ismiyle neşrettiği yazısını paylaştık. Bir sonraki podcastimizde görüşmek dileğiyle, esen kalın. Hazırlayan ve sunan: Muhammed Safa Ulusoy

GZT Podcast
Koronavirüs Silikon Vadisi'ne bulaştı mı?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 10, 2020 15:59


Koronavirüs Silikon Vadisi'ne bulaştı mı? by GZT

GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 10 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 10, 2020 31:29


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 10 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 9 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 9, 2020 30:50


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 9 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 6 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 6, 2020 32:59


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 6 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 5 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 5, 2020 30:39


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 5 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 4 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 4, 2020 24:24


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 4 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 3 Mart

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Mar 3, 2020 21:10


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 3 Mart by GZT

mart sabah eski gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 28 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 28, 2020 21:54


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 28 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 27 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 27, 2020 20:23


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 27 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 26 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 26, 2020 21:10


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 26 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 25 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 25, 2020 20:45


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 25 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 24 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 24, 2020 21:02


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 24 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 21 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 21, 2020 20:25


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 21 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 20 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 20, 2020 21:08


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 20 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 19 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 19, 2020 20:43


Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 19 Şubat by GZT

sabah eski ubat gazeteler gzt
GZT Podcast
Sabah Şerifleri | Eski Gazeteler | 18 Şubat

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 18, 2020 17:38


Mikrofonda Hikmet ve Nazif var. Eski gazetelerde hangi haberlerin yer aldığını, nelerin konuşulduğunu o günün en önemli gündem maddelerini merak ettik ve incelemeye başladık. Bazen 1929'lar bazen ise 1942'lere ait gazeteler düştü önümüze; Viyana'da binlerce silahın bulunmasından, Beşiktaşın hiç yenilmeden şampiyonluğuna kadar birçok merak uyandırıcı haber bu yolculukta bize eşlik etti. Türkiye ve dünyada o gün konuşulan olaylar bugün unutulmuş olsa da İstanbul Üniversitesi'nin 'Gazeteden Tarihe Bakış' projesiyle açılan bu arşiv bir döneme ışık tutmayı amaçlıyor. Biz de GZT olarak bu haberleri okuyor, Spotify, YouTube ve diğer sosyal medya hesaplarımızdan sizlere konuk oluyoruz.

GZT Podcast
Sosyal medyada neden linç yiyoruz? (Çağımızın belası #sosyallinç)

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 14, 2020 21:14


Sosyal medyaya şöyle bir göz attığınızda sosyal linçle karşılaşmamanız neredeyse imkansız. GZT Editörü Duygu Göktürk gitgide daha fazla karşımıza çıkan sosyal linci sordu; konunun farklı boyutları ve farklı muhatapları ile görüştü. Uzun araştırmalar ve görüşmeler ile hazırladığımız Ciddi Mesele ilk bölümü ile karşınızda. Peki kimler hangi soruları yanıtladı? Spiker Beste Uyanık Kapukaya uğradığı sosyal linci ilk kez GZT ile paylaştı. Sosyal linci bir şerbete benzeten Uyanık, kendisi hakkında yapılan yorumları büyük bir üzüntü içinde okuduğunu dile getirdi. #besteuyanık Uzman Psikolog Doğan Yılmaz sosyal lincin #psikolojik boyutlarına değindi. Yılmaz'ın, 'Neden sosyal medya lincine dahil oluyoruz?' sorusuna verdiği yanıtlar konuyu farklı boyutlarıyla ele almamızı sağladı. Akademisyen-Yazar Prof. Dr. Uğur Batı, yaptığı araştırmalar ve bu araştırmaların sosyal medyadaki karşılıklarını bize anlattı. #Manipülasyona değinen Batı, editörümüze küçük bir de test yaptı. AREDA Survey Genel Müdürü Yusuf Akın, kanıtlarla konuştu. Biz de sizler için sosyal medyadaki lincin en güncel verilerini derledik. Av. Ceyda Cimilli Akaydın sosyal medya lincine uğradığımızda neler yapmamız gerektiğini anlattı. Her sosyal medya kullanıcısının dikkat etmesi gereken noktalara değindi. MNG Holding Yönetim Hizmetleri CEO'su Dr. Aydoğan Süer ise sadece kişilerin değil markaların ve kurumların da lince uğrayabileceğini söyledi. Peki nedir bu sosyal medya linci? Hangi durumlar suç kapsamına girer? Sosyal medya lincine uğradığımızda neler yapmalıyız?

GZT Podcast
Doğu Türkistan: Neler oluyor? Tanıklar anlatıyor…

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 13, 2020 6:25


GZT, Uygur Türkleri'ne karşı #Çin'in uyguladığı zulmü 'İçerisi' ve 'Dışarısı' ile mini belgeselde gözler önüne seriyor. Çin hükümetinin Uygur Türklerine karşı uyguladığı politikaları tanıklar anlatıyor. Dr. Ferhat Kurban Tanrıdağlı: Uygurlar Türkiye'den 5 bin km ötede Türk adıyla devlet kuracak kadar Türk şuuru olan bir toplum. Zahide Ruizi: Biz Türk milletinden başka hiç kimsenin yardımını istemiyoruz.

GZT Podcast
Doğu Türkistan: Toplama kampının tanıkları anlatıyor…

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 13, 2020 8:57


GZT, Uygur Türkleri'ne karşı #Çin'in uyguladığı zulmü 'İçerisi' ve 'Dışarısı' ile mini belgeselde gözler önüne seriyor. Özellikle Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de yaşananlar yaşananları gözler önüne seriyor. Katliamı olayın tanıklarından dinleyerek Doğu Türkistan'da neler oluyor sorusunu cevaplandırmaya çalıştık. DOĞU TÜRKİSTAN'DA NELER OLUYOR? Zahide Ruizi: Yani haberler geliyor. Çok işkence var içeride diyor. Kadınlar çırılçıplak orada diyor. Erkeklerle beraber diyor. Yiyecek yok diyor. DOĞU TÜRKİSTAN NEREDE? Gülbahar Celilova: Orada 14 yaşından 80 yaşına kadar bayanlar gördüm. Hepsinin ayaklarında 5 kiloluk zincirler vardı. Niye pranga taktılar dedim, biz de bilmiyoruz bizi de buraya kapattılar dediler https://www.youtube.com/watch?v=cDUN2CHpGGA&t=58s

GZT Podcast
ABD medyası aslında ne yapıyor?

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 11, 2020 7:46


Hemen hemen hepimiz, çocukluğumuzda izlediğimiz pek çok çizgi filmde, büyüdüğümüzde ise çok sayıda filmde Warner Bros logosuyla karşılaştık. Buna ek olarak dünyaca ünlü haber kanalı CNN'i, en meşhur bilim dergisi (Popular Science) popilır sayns'ı da hatırlamayan, tanımayan yoktur. Peki, bu 3 farklı markanın da tek bir şirkete ait olduğunu biliyor muydunuz? Bu yayın GZT bünyesindeki ilk yayınım, bu sebeple biraz da programın ismini neden “Propaganda” koyduğumuzu açıklayan bir konuyu işlemek istedim. ABD merkezli uluslararası medyayı domine eden ve adeta bir oligarşiye dönüşen 5 dev medya şirketini tanıtmaya çalışacağım. İlk yayınım olduğunu belirtmişken; içeriklerimi ve kanalda bulunan diğer içerikleri düzenli takip etmek için GZT'ye, sağ alttaki butondan abone olmanızı da hatırlarmak isterim. Propaganda yayıncılığı tarih boyunca her ideolojik diktatörlüğün en güçlü silahlarından biriydi. Sovyet Rusya'sında kurulan ve amacı komünist rejimin propagandasını yapmak olan gazetenin adı “Pravda”ydı, yani Türkçe ismiyle: “Gerçek”. Dönemin komünist rejiminde yaşayan insanlar tüm gündemi “Gerçek” ismiyle çıkan ve rejimin onaylamadığı hiçbir haberi yayınlayamayan bir gazeteden okumaktaydı. Yine de o dönemin insanları için bizden daha şanslılardı diyebiliriz. Çünkü yapılan şey çok açıktı ve okuyucular çok büyük oranla okudukları şeyin yalan olduğunu biliyorlardı. Sadece bunu yüksek sesle dile getirmiyorlardı. İkinci Dünya Savaşı ve arkasından gelen soğuk savaş ile iki diktatöryal düzen, Naziler ve Sovyetler yıkıldı. Ancak yeni, tırnak içinde özgür dünya bu iki diktatörlüğü tamamen de yıkmadı. Propaganda metotlarını kendisi için sağ bıraktık, tabi yeni bir forma sokarak. Geçmiş diktatörlüklerin baskı ile uyguladı propaganda, liberal-özgür dünyada yerini çok daha zekice kurgulanmış bir kavrama, “eğlenceli propaganda”ya bıraktı. Filmlerden, dizilerden, müziklerden, dijital oyunlardan, kitaplardan, dergilerden ve gazetelerden oluşan bir “popüler kültür” bu propagandanın aracı oldu. Halk, kazandığı parasını propagandaya maruz kalmak için harcadığı ölçüde bu propagandayı sevmek konusunda eğitildi. Propaganda artık diktatörlüklerde bulunan zorlayıcı veya otoriter bir iletişim biçimi değil, eğlence ve zevkle eşanlamlı hale geldi. Bunu büyük oranda sağlayan ise, kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi oldu. Uluslararası medyayı domine eden medya şirketleri, 1980'lerde başlayan bir satın alma ve ortaklaşma süreci ardından, sadece 20 yılda 50'den 5'e düştü. İşte o 5 şirket ve sahip oldukları medya markaları:

GZT Podcast
İstanbul'da Deprem: Depremde ne yapılmalı?| Hemen Anlatalım

GZT Podcast

Play Episode Listen Later Feb 7, 2020 2:36


Marmara Denizi, İstanbul, Silivri açıklarında 4.6 şiddetinde deprem meydana geldi. İstanbul'da meydana gelen deprem vatandaşları korkuturken, 'deprem anında ne yapılmalı?' sorusu bir kez daha gündeme geldi. GZT ekibi, TEKNOFEST İstanbul'da depremi test etmişti. Deprem simülasyonuna katılan GZT editörleri, yapay deprem yaşadı ve risk altındaki bölgelerde yaşayan vatandaşların deprem anında neler yapmaları gerektiğini deneyimledi. İşte madde madde İstanbul depremine ilişkin son yaşanan gelişmeler: -Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Türkiye saati ile 11.00'de merkez üssü Marmara Denizi Silivri açıkları olan 4.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. -İstanbul ve çevre illerde hissedilen yerin 5,36 kilometre derininde oluşan depremin en yakın yerleşim birimi olan Silivri'ye bağlı Muratköy'e uzaklığının 20 kilometre 52 metre olduğu belirlendi. -İstanbul Valiliğinden Silivri açıklarında meydana gelen depreme ilişkin açıklama yapıldı. Açıklamada,"Marmara Denizi Silivri Marmara Ereğlisi açıklarında, bugün saat 11.00'de 4.6 Mw şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir. Deprem sonrasında ilimizdeki AFAD, AKOM, 112, 155, 156 ihbar hatlarına şu ana kadar herhangi bir hasar ihbarı yapılmamıştır" denildi. -İstanbul genelinde ve çevre illerde de hissedilen deprem nedeniyle vatandaşlar panik yaşadı. Deprem nedeni ile okullarda bulunan öğrencilerin okulların bahçelerine çıkarıldı. #Deprem #İstanbul #Marmara