Podcasts about ekim'den

  • 11PODCASTS
  • 62EPISODES
  • 8mAVG DURATION
  • 5WEEKLY NEW EPISODES
  • Feb 13, 2024LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about ekim'den

Latest podcast episodes about ekim'den

Yeni Şafak Podcast
Ömer Lekesiz - Gazze, hareket ve hafıza

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 13, 2024 5:21


HAMAS'ın Gazze'deki ABD-İsrail ablukasını yarma harekatının yüz otuzuncu günündeyiz. Batılı ülkelerin desteğinde ABD-İsrail güçlerinin Gazze'de katlettiği insan sayısı otuz bine ulaştı. Uzunluğu 41, genişliği 6- 12 km. olan 360 km karelik Gazze'nin bu dar alanında yıllardır ABD-İsrail'in en ağır kuşatması altında yaşayan yaklaşık üç milyon kişi, HAMAS harekatının başladığı 7 Ekim'den beri, toplanma kamplarının birinden diğerine sığınarak yaşamaya çalışıyor. ABD-İsrail bombalarıyla sağlam bir tek binanın bırakılmadığı, hastanelerin, sağlık merkezlerinin, sığınma yerleri olan camilerin, kiliselerin özellikle seçilerek yıkıldıkları Gazze'de açlık acıyı da aşmış durumda. Yardımların eriştirilebildiği Refah kapısı ise ABD-İsrail canavarınca tutulduğu için, ilaç bulmaktan, tedavi olmaktan vaz geçmiş bulunan halk, hayvan yeminden yapılan ekmeklerle beslenmeye çalışıyor. Mazlumların imdat çığlıkları ABD'nin Gazze'ye sevk ettiği keskin nişancıların katliamlarıyla kesiliyor. Bundan on beş günce, ABD-İsrail saldırılarından kaçmak için yola çıkan beş kişilik bir aile ateş altında kalaınca, aile fertlerinden altı yaşındaki Hind Receb'in imdat çağrısıyla onları bulmak için (ABD-İsrail güçlerinin bilgisi dahilinde) yola çıkarılan ambulanstaki Kızılay elemanlarından Yusuf Zeyno ve Ahmed Medhun da Hind ve ailesiyle birlikte katledildiler. Güvenli bölge denilerek Refah kapısına zorla sürülenlerin üzerine önceki gün ABD-İsrail savaş uçakları, topları ve savaş gemileri gece boyunca ölüm ve yıkım yağdırdı. Bu tekli ve toplu vahşetin ve yüz otuz gündür yaşanan binlerce örneğinin dünya diliyle izahı, dünya menfaatleriyle, iktidar hırslarıyla gerekçelendirilmesi nasıl mümkün olabilir? Ama ne yazık ki aklın ve vicdanın mümkün görmediği şeyler ABD-İsrail tarafından tarihi yalanlar eşliğinde mümkün kılınmak isteniliyor. “Gazze'de bir soykırım yaşanıyor, İsrail'in sahibi olarak ABD bu konuda ne düşünüyor” diye sorulduğunda, “Evet insanlar ölüyor ama bunun soykırım olduğunu gösteren bir delil yok; İsrail'in kendini savunma hakkı vardır; ABD'nin sınırsız desteği sürecektir.” şeklindeki söz klişesi yüz otuz gündür vicdan sahiplerinin ikrah ettikleri bir nakarat olarak tekrarlanıyor.

Yeni Şafak Podcast
KADİR ÜSTÜN - BÖLGESEL SAVAŞTA YENİ TIRMANIŞ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 6, 2024 5:16


Ürdün'deki üç Amerikan askerinin İran yanlısı milisler tarafından İHA saldırısıyla öldürülmesi şiddeti giderek artan bölgesel savaşta yeni bir tırmanış başlattı. 7 Ekim'den beri bölgesel savaş kaygılarının artık anlamsızlaştığını yazmıştık. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Gazze'deki savaşı bölgeye yayma ve ABD'yi İran'la çatışmanın içine çekmeye çalıştığını da belirtmiştik. Ürdün saldırısıyla bu çabaların kısmen başarıya ulaştığını söylemek mümkün. Son bir haftadır ABD'nin bölgede farklı hedeflere yaptığı askeri operasyonlar buna işaret ediyor. Seçim senesinde İran karşısında zayıf görünmeye tahammülü olmayan Başkan Biden'ın bir yandan da bu tırmanışı kontrol altına tutmak istediği açık. “İRAN'A SALDIR!” ÇAĞRILARI Ürdün saldırısının hemen sonrasında Cumhuriyetçi siyasetçiler ‘sert cevap' çağrısında bulunurken bazıları da Biden'a İran'ı doğrudan hedef alma konusunda baskı yapmaya çalıştı. Senato Azınlık lideri Mitch McConnell sadece vekillerini değil İranlı sponsorlarına ağır maliyet ödetmek gerektiğini söylerken, Senatör Lindsey Graham de İran'ın içinde sonuç alıcı şekilde hedeflerin vurulması çaprısı yaptı. Senatör Tom Cotton hem Ortadoğu'da hem İran'da saldırı çağrısı yaparken bunu yapmadığı takdirde Biden'ın başkomutanlığı haketmeyen bir korkak olduğunun tescilleneceğini söyledi. Senatör John Cornyn de İran'ın Devrim Muhafızları'nın ve Kudüs Gücü'nün hedef alınarak Tahran'ın vurulması gerektiğini söyledi. Başkan Biden saldırıya ABD'nin seçeceği hedeflere gene kendi seçeceği bir zamanda karşılık vereceğini söylemesine rağmen siyasilerin ve kamuoyu baskısının etkisiyle geçen hafta Irak ve Suriye'de 85 farklı hedefi vurduğunu açıkladı. Beyaz Saray Ürdün saldırısına cevaplarının bu saldırılardan ibaret olmayacağını ve haftalar hatta aylarca sürebileceğini söyledi. Yönetim bu açıklamlarla İran'ı hedef almadığı ve dolayısıyla caydırıcı bir cevap veremediği eleştirilerinin önünü almaya çalıştı. ‘Ortadoğu veya dünyanın herhangi başka bir yerinde' savaş istemediğini ancak Amerikalılara saldırılara cevap vereceğini söyleyen yönetim, bu söylemine rağmen uzun vadeli bölgesel bir savaşın içinde olduğunu kabullenmiş görünüyor.

Yeni Şafak Podcast
TURGAY YERLİKAYA - Birleşmiş Milletler'e İsrail Baskısı Ve Batı'nın Desteği

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 4, 2024 5:57


İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de gerçekleştirdiği terör politikalarına yönelik uluslararası bir müdahalenin mümkün olmaması, her geçen gün derinleşerek farklı yönleriyle müşahede ettiğimiz bir trajediyi ortaya çıkartmaktadır. Küresel ölçekteki kitlesel protestoların güçlü etkisine rağmen özellikle ABD ve Avrupa'nın koşulsuz desteği, Netanyahu'nun saldırgan politikalarını sürdürmede etkili olmaktadır. Son dönemde İsrail'in Gazze'ye yönelik ortaya koyduğu askeri politikaların istenilen sonuçları vermemesi, iç kamuoyunda Netanyahu'ya yönelik eleştirileri artırmaktadır. Bu eleştirilerin geldiği nokta, bugün seçim yapılsa iktidarın değişeceğini gösteren çok güçlü kamuoyu araştırmaları desteklenmektedir. Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanı'na açılan davada ortaya çıkan ara kararlar da Netanyahu'nun daha fazla sıkışmasına neden olmaktadır. Öyle ki son günlerde İsrail'in çatışmayı bölgeye yaymak suretiyle azalan kamuoyu desteğini artırmaya dönük bir çaba içerisinde olduğu görülmektedir. Benzer bir çaba da Batı Kamuoyunda İsrail'i aklayacak argümanlar üretme ve Hamas'ı şeytanlaştırma söylemi üzerinden görülmektedir. Özellikle hükümet sözcüsü Eylon Levy'nin Batı başkentlerindeki yoğun medya diplomasisi ve görünürlüğü bu çabanın en somut göstergesidir. Son günlerde dikkat çeken diğer bir husus da İsrail'in Birleşmiş Milletler ile girdiği diyalog. Özellikle Nakba sonrası yaşanan demografik müdahalelerin yarattığı tahribatı engellenmeye dönük kurulan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) yönelik baskı, Gazze'de her geçen artan trajedinin derinleşmesine neden olmaktadır. Yaklaşık 6 milyon Filistinli mülteciye yardım amacıyla kurulan söz konusu kurum gıda, eğitim ve barınma gibi konularda ciddi faaliyetler icra etmektedir. İsrail'in baskısı nedeniyle bölgede temel ihtiyaç maddelerine yönelik erişim neredeyse imkânsız hale gelmekte ve soykırımı mümkün hale getirecek ortam teşekkül ettirilmektedir.

Yeni Şafak Podcast
KADİR ÜSTÜN - ÜRDÜN SALDIRISI VE BİDEN'IN TERCİHLERİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 30, 2024 5:22


Ürdün'deki bir Amerikan üssüne düzenlenen saldırıda üç askerin hayatını kaybetmesi hâlihazırda devam eden ‘düşük yoğunluklu' bölgesel savaşın şiddetinin artacağının habercisi görünüyor. Amerikan basını 17 Ekim'den beri bölgedeki Amerikan güçlerine 165 civarında saldırı olduğunu ancak Ürdün saldırısına kadar can kaybı yaşanmadığını haberleştirdi. Irak İslami Direnişi örgütünün İsrail'in Gazze'deki saldırılarına cevap olarak gerçekleştirdiğini açıkladığı İHA saldırısı, metodu, gerçekleştirildiği yer ve ölümcül sonucu itibariyle bölgesel çatışmada yeni bir aşama anlamına geliyor. İsrail'in Gazze operasyonlarının devamı ve Hizbullah'a karşı saldırılarının artması Amerikan güçlerinin de daha fazla doğrudan hedef alınması sonucunu doğurarak bölgesel çatışmanın şiddetlenmesini sağlayacaktır. İHA saldırısının Amerikan üssünün hava savunma sistemlerine yakalanmaması bölgedeki İran yanlısı milis gruplarının hem düşük maliyetli hem de oldukça sofistike yöntemler kullanabildiğini gösteriyor. Saldırıyı gerçekleştiren İHA'nın üsse dönmekte olan bir Amerikan İHA'sını takip ettiği için düşman olarak algılanmadığı belirtiliyor. Ayrıca İHA'nın çok alçaktan uçması hava savunma sistemine yakalanmadan saldırıyı gerçekleştirmesini sağlamış görünüyor. Amerikan güçlerinin bu kadar düşük maliyetli operasyonlar karşısında savunmasız kalabileceğini gösteren saldırı, İran yanlısı grupların asimetrik yöntemlere daha da ağırlık vermesi sonucunu getirebilir. SERT CEVAP BASKISI Başkan Biden Ürdün saldırısına sert cevap verileceğini ancak bunun ne zaman ve nerde olacağına kendilerinin karar vereceğini söyledi. Saldırının Ürdün'de gerçekleşmesi İran yanlısı grupların bölgedeki Amerikan güçlerinin hepsine ulaşabileceği mesajını taşıyor. Bu tür gruplar birkaç aydır Irak ve Suriye'de saldırılarına devam ediyordu ancak bunlar bir ağır yaralı dışında ölümcül sonuçlar doğurmamıştı. Bu yüzden de Amerika'nın verdiği cevaplar daha düşük seviyeli olmuştu. Ürdün saldırısı sonrasında ise Biden'a şiddetli bir cevap verme baskısı oluşmuş durumda.

Yeni Şafak Podcast
Yaşar Süngü - İsrail sözlüğe ‘hırsız' olarak geçti

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 24, 2024 4:57


israil, 7 Ekim'den bu yana 65 bin tonu geçen patlayıcı atmış. Nereye? Sivillerin üstüne. Bu ABD'nin Japonya'nın Hiroşima kentine attığı üç nükleer bombanın ağırlığından daha fazla. Ama ölümü göze alıp vatanını terk etmeyen bu insanlar Gazze'de evsiz barksız, susuz, yiyeceksiz, okulsuz hastanesiz bombalar altında naylon çadırlarda kışın getirdiği zorluklara rağmen direniyor.  Popüler çevrimiçi sözlük Urban Dictionary, ‘Israeled' kelimesini ‘başkasına ait bir şeyi kendininmiş gibi sahiplenmek' tanımıyla sözlüğe eklemiş. Çok isabetli ama eksik. ABD ve İngiltere'yi de hırsızlar çetesine eklemesi gerekiyor.  Sadece merhamet sahibi halkların sahip çıktığı Gazze 7 Ekim'den bu yana yani 3.5 aydan beri bombardıman altında yok edilirken neden susmamalı neden çocuk katili sponsorları küresel markaları boykot etmeliyiz? "Boykota neden ara veremeyiz?" sorusunun cevabı çok açık;  Gazze'de soykırım tüm şiddetiyle devam ederken, yardım tırlarının ulaşması engellenirken, bebekler donarak ve açlıktan hayatını kaybederken, İsrail her gün iki anne ve iki çocuk öldürürken, dünyanın vicdan sahibi insanları olarak boykota ara veremeyiz.

Yeni Şafak Podcast
Gökhan Özcan - Utanç

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 22, 2024 4:40


Son birkaç gündür Türkiye Futbol Federasyonu'nun mcdonald's (baş harfler yine küçük) ile imzaladığı sponsorluk anlaşması tartışma gündeminde... Elbette haklı bir tartışma bu; Gazze'de insanlığın tarihi boyunca gördüğü en vahşi soykırım gerçek- leştirilirken, bu cürümü işleyen siyonist/terörist devlet israil ile beraber görünmekte, kol kola girmekten sakınca görmeyen bir küresel markanın milli takımlar sponsoru olması eleştiriyi dibine kadar hak eden bir durum... Hatta ben kişisel olarak yazının başlığına da konumladığım gibi utanç duyuyorum bundan. Söz konusu şirketin markalarına karşı bütün dünyada uygulanan boykotun yol açtığı zararları giderebilmek için son günlerde yaptığı açıklamalardan da zerre kadar etkilenmiyorum. Yapılan sponsorluk sözleşmesinin dört yıldan beri zaten uygulanmakta olduğunu ve TFF'nin kamuoyuna yansıyan imza töreni fotoğrafının Haziran 2023 tarihinde çekildiğini ben de dün Ersin Çelik dostumuzun bu anlaşmayı çok yönlü biçimde eleştiren yazısında okudum. Doğrusunu isterseniz törenin 7 Ekim'den önce yapılmış olması, benim bu kahır verici anlaşmadan duyduğum utancı azaltmadı. Sadece mcdonalds'ın milli takımlarımızın sponsoru olduğundan haberdar olmadığım için kendimi kınadım. Bu benim eksiğim, bundan haberdar olmam ve bu anlaşmanın yapıldığı ilk tarihte, yani dört yıl önce eleştiri konusu etmem gerekirdi. Bu sponsorluğun benim gibi insanları haberdar kılacak kadar etkin ve görünür kılınamamış olması teselli edici bir şey mi, o da tartışılır. Gazze'de bu vahşet yaşanmasaydı da mcdonald's markasının milli takımlarımızın sponsoru olması son derece sıkıntılı... Sadece siyonist dünya ile ilgili sermaye ilişkileri bakımından değil, daha fazlası var. Dünyada sportif faaliyetlerle kendini aklamaması gereken markaların başında mcdonald's geliyor çünkü. Neden? Çünkü günümüzde yanlış beslenmenin ve fast food kültürünün sembolü bu marka... Obezliğin temel müsebbiplerinden de biri... Üstelik bilinmeyen şeyler de değil bunlar! İnternet üzerinde bununla ilgili onlarca bilimsel çalışma bulabilirsiniz. Ama daha pratik bir yol izleyip, yine bir Amerikalı, Morgan Spurlock tarafından çekilen ‘Super Size Me-Şişir Beni' belgeselini izlemek yeterli olacaktır. ‘Şişir Beni' belgeseli kendini kobay olarak kullanan yönetmenin bir ay boyunca sadece mcdonal's ürünleri tüketerek yaptığı feci deneyi anlatıyor. Deneyin başında kapsamlı bir doktor kontrolünden geçen ve herhangi bir sağlık sorunu olmadığı tespit edilen 32 yaşındaki Spurlock, sadece mcdonald's menülerinden beslendiği ilk üç haftanın sonunda kalbinde ritim bozukluğu yaşamaya başladı. Doktorların uyarılarına rağmen deneyi sürdürdü. Bir ay dolduğunda Spurlock tam 13 kilo almıştı. Vücut yağ oranı yüzde 60'ın üstünde artmış, karaciğeri ciddi şekilde zarar görmüş, kalp krizi görme riski katlanmıştı. Sadece bir ayda, hatta ondan daha kısa bir sürede... Sonrasında Spurlock'un bu deney sırasında aldığı kiloları vermek için tam 14 ay sıkı bir vegan diyeti yapması gerekti.

Yeni Şafak Podcast
Bülent Orakoğlu - Epstein MOSSAD merkezli küresel şantaj şebekesinin karanlık ağları...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 16, 2024 5:32


ABD'de pedofili ve fuhuş ağı oluşturmaktan yargılanırken hapishanede ölü bulunan Jeffrey Epstein davasında açılan dosyalar, kirli ilişkiler ağını gözler önüne serdi. 150 milyar dolarlık istismar endüstrisi kuran MOSSAD ajanı Epstein'ın, ABD başkanlarının da aralarında bulunduğu ünlü kişilerin görüntülerini çekip şantaj yaptığı belirlendi. Yıllardır terör devleti İsrail ve Batılı ülkelerin desteği ile faaliyet yürüten uluslararası karanlık ağlar bir bir ifşa oluyor. Çok sayıda siyaset, medya, sanat ve iş dünyasından ismin de karıştığı Epstein MOSSAD merkezli şantaj şebekesinin özellikle çocuklar üzerinden sergilenen sapık ilişki ağını gün yüzüne çıkardı. New York Polis Teşkilatı eski Toplum Koordinatörü Erhan Yıldırım, suçun küresel nitelik arz ettiğini ve MOSSAD merkezli ağın özellikle savaş, deprem ve fakirliği kullanarak her yıl binlerce çocuğu kaçırıp kirli emellerine alet ettiğini söyledi. HER YIL BİNLERCE ÇOCUK HANGİ ÜLKELERDEN KAÇIRILIYOR? BM verilerine göre son 10 yıllık dönemde çocuk kaçırma oranının en yüksek olduğu ülkeler Suriye, Irak, Somali, Kongo, Burkina Faso ve Çad olarak sıralanıyor. Suriye merkezli İnsan Hakları Ağı, savaş sebebiyle Suriye içerisinde kaçırılan binlerce çocuk olduğu bilgisini paylaştı. Kurum yöneticilerinden Abdullah Bessam “Biz kurum olarak kız- erkek karışık 3.105 çocuğun kaçırıldığını tespit edebildik. Bu sayı sadece bizim tüm kaydedebildiğimiz. Hiçbir kayıt alınamayan binlerce çocuktan hiçbir iz kalmadı. Özellikle Batı ülkelerine göçen ailelerin birçoğu çocuğunu kaybetti” dedi. Başta Almanya olmak üzere Avrupa, Avustralya ve ABD'de kaybolan Suriyeli çocuk sayısının 40 bini aştığı belirlendi. Irak makamları ise son 10 yılda kaçırılan çocuk sayısının 35 binden fazla olduğunu belirtiyor. Gazetemize bilgi veren Filistinli yetkililer sadece 7 Ekim'den bu yana kaybolan, hiçbir izine ulaşılamayan çocuk sayısının 2 bini aştığını ifade etti. Uluslararası araştırmalar, kaçırılan çocuklardan yalnızca 4'te birinin evlatlık edinmek isteyen ailelere verildiğini geri kalanların pedofili sapkınlığı, organ ticareti ve gençlik iksiri olarak görülen kanları için istismar edildiğini rapor ediyor. SON GAZZE SOYKIRIMINA KARŞI BATI'DA OLUŞAN SİYONİST DESTEKÇİSİ TUTUM ULUSLARASI ŞANTAJIN AÇIK BİR GÖSTERGESİ? Gazze katliamına batılı ülkelerin verdiği desteğe vurgu yapan New York Polis Teşkilatı eski Toplum Koordinatörü Erhan Yıldırım “Bunlar daha kirli ağın en küçük parçası. MOSSAD yıllardır bu ve benzeri sapkınlıklar üzerinden olağanüstü bir şantaj aparatı kurdu. Dünya siyasetine yön veren birçok kişi bu tuzağa düştü. Son Gazze faciasına karşı Batı'da oluşan Siyonist destekçisi tutum şantajın açık bir göstergesi. Birçok Batılı yönetici ya da kritik mevki işgal eden şahıs bu suç dosyalarında yer alıyor. Şu ana dek 900 sayfalık bir rapor hazırlandı. Epstein'de işlenen suçlara karışan 3 bin kişinin görüntü ve bilgi dosyası kayıp. Şu an bunlara ulaşılmaya çalışılıyor. Olayın görünen yüzü eski bir İsrail askeri ve istihbaratçısı olan Jeffrey Epstein, ancak asıl aktör, Siyonist medya patronu Rupert Maxwel'dir. Ehud Barak ve MOSSAD projenin bir diğer arka plan unsurları” dedi. Çocuk ticaretinin 150 milyar dolarlık endüstri boyutu kazandığını hatırlatan Yıldırım, bu noktada ilginç bir bilgi daha verdi ve Epstein skandalı ile ilgili ilk sızıntının CIA ya da FBI'den değil Pentagon'dan geldiğini ve Arie Ben Menahşe adlı MOSSAD ajanının da skandalı doğruladığını kaydetti. Yıldırım “Buna gerekçe olarak da İsrail odaklı askerî yapılanma ve stratejiden Pentagon içerisinde ciddi rahatsızlık duyuluyor. ABD'yi bu bataklıktan kurtarmak isteyen irade bu sapkın ağı patlattı” diye konuştu.

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı'ndaki sınavı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 15, 2024 6:04


7 Ekim sonrasında başlayan İsrail saldırılarının bilançosu gün geçtikçe ağırlaşıyor. On binlerce masum çocuk ve kadının katledildiği, BM yerleşkeleri başta olmak üzere hastane ve okulların bombalandığı bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Yüzün üzerinde gazetecinin katledildiği bu ağır koşullara ek olarak, denizden ve karadan sıkıştırılarak temel gıda maddelerinden yoksun bırakılan bir topluluğun yaşam mücadelesine tanık oluyoruz. Her türden trajedinin yaşandığı Gazze ve diğer işgal topraklarındaki bu ağır koşulların yarattığı kriz, insanlık tarihi açısından büyük bir buhrana işaret etmektedir. Mevcut güç ilişkilerinden kaynaklı dünya sisteminin yarattığı bu kaotik durumun, BM ya da herhangi bir diğer otorite tarafından çözümü oldukça güç. Hem bölgesel hem de küresel aktörlerin duruma yönelik tavırları, İsrail'e yönelik herhangi bir yaptırımın gündeme gelmesine imkan tanımamaktadır. Koşulların sadece 7 Ekim'den bu yana değil neredeyse yüz yıldır sürdüğü dikkate alındığında, Filistinliler aleyhine işleyen bir sistemin varlığı daha net biçimde görülecektir. Nitekim İsrail'in BM nezdinde defaatle kınamaya maruz kalan ülke olmasına rağmen yaptırım gücü olan herhangi bir müeyyideye tabi tutulamaması, günümüzde İsrail sorunu olarak adlandırılan küresel bir fenomenin doğmasına neden olmuştur. GÜNEY AFRIKA VE ULUSLARARASI ADALET DIVANI 7 Ekim sonrasında yaşanan bu trajedinin her geçen gün ağırlığını artırması, küresel protesto ve barış gösterileri açısından önemli meydan okumalara sahne oldu. Batılı hükümetlerin aksine bölge halklarının İsrail'e yönelik tavırları, İsrail'in uluslararası alandaki itibarı açısından da önemli eleştirileri gündeme getirdi. Tam bu esnada Güney Afrika'nın İsrail'i soykırım yapmakla itham etmesi, ve hukuki argümanları oldukça güçlü olan bir başvuruyla konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıması, dünya kamuoyunda bir heyecan yarattı. Söz konusu girişimin Güney Afrika'dan geliyor olması oldukça sembolik bir öneme sahiptir. Öyle ki Güney Afrika'nın nüfusunun oldukça küçük bir kısmı Müslüman olmasına rağmen Filistin ile ilgili böyle bir duyarlılık göstermesi, dünya kamuoyunda daha fazla yankı uyandırdı. Bir diğer husus da Apartheid tecrübesini iliklerine kadar hisseden Güney Afrika'nın benzer bir trajediye maruz bırakılan Filistin halkıyla özdeşlik kurması ve onların sorununu uluslararası bir gündem haline getirmesi.

Yeni Şafak Podcast
Yahya Bostan - Blinken ziyaretinden notlar: Ankara faturayı kime kesti?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 12, 2024 5:05


ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın İstanbul (ve bölge) ziyareti önemliydi. Üzerinde durulmayı hak ediyor. Sebebi Gazze konusunda yeni bir arayışın başlamış olması. Bu arayışın ne olduğunu, Blinken'ın İstanbul'a ne amaçla, hangi dosyayla geldiğini, Ankara'nın konuya yaklaşımını -hatta ne yanıt verildiğini- hepsini konuşacağız ama önce bazı noktaların altını çizmem gerekiyor. Gazze'den korkunç görüntü ve fotoğraflar gelmeye devam ediyor. Bölgede sivillerin doğrudan hedef alındığı, son yüzyılın en kirli saldırısı devam ediyor. İsrail geçtiğimiz hafta -tam da Blinken'ın ziyareti öncesinde- Gazze'ye yönelik hava ve kara saldırılarında yavaşlamaya gideceğini açıkladı. Bunun bir sebebi Güney Afrika'nın açtığı soykırım davasıdır. Netanyahu paniklemiştir. Diğer sebep Tel Aviv'in Hamas'ı ortadan kaldıramayacağını anlamasıdır. ABD de bu noktaya gelmiştir. Bu yüzden çatışmaların sona ereceği, Hamas'ın oyun dışı bırakılacağı, “savaş sonrası Gazze” için çalışmalar hız kazandı. Blinken bölgeye bu yüzden geldi. İsrail, bir yandan da çatışmayı bölgeye yayacak adımlar atıyor. Lübnan'da Hamas ve Hizbullah'ın üst düzey isimlerine suikastler düzenliyor (İran'da DEAŞ'ın düzenlediği terör saldırısını da buna ekleyelim.) 7 Ekim'den hemen sonra söylediğimiz gibi, İsrail'in Gazze'den sonraki hedefi Lübnan ve Suriye'nin güneyinde tampon bölge oluşturmak. İsrail bu kapsamda, Hizbullah'ı açıkça tahrik ediyor. Hizbullah yanıt vermezse bu kez muhtemelen kendisi Lübnan'ın güneyine girecek. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın “İsraillilerin Lübnanla savaşa girmemek için kendilerini zor tuttuklarını düşünüyorum” vurgusunu not edelim. ABD ise Hizbullah'ın çatışma yaşanmadan Litani nehrinin kuzeyine çekilmesi için İran'la arka kapıdan görüşüyor (Bakınız, Terör Saldırısı ve ABD-İran anlaşması, 29 Aralık 2023). Blinken bu konjonktürde Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bölge ülkelerini ziyaret etti. İstanbul'da yapılan görüşmelerin perde arkasından ve yapılan resmi açıklamalardan anladığım kadarıyla gelinen noktada son durum şu üç başlıkta özetlenebilir: Bir. ABD Gazze'de çatışmalar bittiğinde sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin zemin yokluyor. Muhataplarının gündemine “Gazze'yi kim yönetecek?” sorusunu getiriyor. ABD Gazze'yi El Fetih'in yönetmesini istiyor. (Bunu mümkünse Abbas'sız yapmak istiyorlar.) ABD'nin Gazze'nin kuzeyine BM misyonu sokulması konusunda İsrail'i ikna ettiği de söyleniyor. Ve burası önemli: Yunan medyasına yansıyan bilgilere göre Blinken Yunanistan'da, Türkiye'nin Gazze'de garantör olabileceğini söylemiş. O halde süreç Ankara'nın en başta dile getirdiği garantörlük modeline evrilebilir. İki. ABD meşruiyet sorununun farkında. Hamas'ın son olaylar nedeniyle sadece Gazze'de değil Batı Şeria'da da artan popülaritesini görüyorlar. ABD, Hamas'ı oyun dışı bıraktıktan sonra yerine koyacağı aktörün (İsrail ve Mısır'la iyi geçinecek bir aktör) meşruiyetinin nasıl sağlanacağını kara kara düşünüyor. “Hamas'sız bir Filistin'de meşruiyeti nasıl sağlarız” sorusunu muhataplarına soruyorlar. Ankara'nın bu konudaki tavrı net: Filistinlilerin oyuyla işbaşına gelmiş, toplumsal tabanı olan bir aktörün varlığının reddedilmesi söz konusu olamaz. Peki, Hamas'sız bir Gazze ile ilgili Washington'un Ankara'dan bir beklentisi var mı? Bu soruyu sorduğum kaynaklar “Bizi ikna edeceklerini zaten düşünmemişlerdir. Bizden bir beklentileri yok. Zemin yokluyorlar. Bu konu daha çok Körfez ülkelerini ilgilendiriyor” yanıtını veriyor. Amerikalıların Gazze'nin geleceğine ilişkin Türkiye politikası şu: Ankara projemizi desteklemezse de engel olmasın yeter.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Gazze penceresinden Amerikan üniversitesinin hazin durumu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 10, 2024 6:07


İsrail'in Gazze'de soykırım boyutlarına varan barbarca saldırılarına ABD'de Biden yönetiminin verdiği koşulsuz desteğe en büyük itiraz, her gün farklı zeminlerde protestolar düzenleyen ABD halkından geliyor. Aslında Aksa Tufanı ABD halkına vergilerinin nereye gittiğine dair skandal boyutlarındaki gerçekleri de gün yüzüne çıkarmış oldu. Geçtiğimiz yıllarda tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle baş başa kalan ABD'nin İsrail'e her yıl akıttığı yardımların boyutları bilinmeyen bir sır değildi ama, İsrail'in soykırımcı saldırganlığı karşısında iyice göze batmaya başladı. 7 Ekim'den çok öncelerinden itibaren zaten başlamış olan bir uyanış konusuydu aslında ABD'nin İsrail politikalarına karşı. Bu politikalarda sergilediği aşırı istisnacılık. Bu istisnacılık bir şekilde Yahudilerin yaşama veya kendilerini savunma hakkı adına tolere edilebiliyordu. Ancak kendini savunmak için on bine yakın bebeğin-çocuğun öldürülmesini hiçbir akıl anlayamaz hiçbir vicdan kabul edemez. Bu kadar çocuk-bebek ölümü karşısında ateşkes bile isteyememek bir yana, ateşkes isteklerini de reddeden ABD, İsrail'e apaçık işgalci saldırganlığı ve haksızlığına tonlarca para ve silah akıtarak destek vermeye devam ediyor. Kendi vergileriyle bu suçların işlendiğini gören ABD halkı Biden'ı ortaya çıkıp konuştuğu veya göründüğü her yerde protesto ediyor. Tren istasyonlarında, uçaklarda, sokaklarda, Beyaz Saray'ın önünde. En son bir kilise ziyaretinde karşılaştığı protestoyu muhtemelen Biden da beklemiyordu ama bu da oldu. Protestocular konuşmak için kürsüye çıkan Biden'ı İsrail'e verdiği destek dolayısıyla dakikalarca protesto ederek “hemen şimdi ateşkes” çağrısında bulundular. İsrail'in vahşi saldırganlığının yol açtığı korkunç sonuçlar bütün dünyanın gözü önünde cereyan ederken bu cani barbarlığı eleştirmeyi veya protesto etmeyi anti-semitizm olarak nitelemesi akla ziyan bir şey olmalı. Semitizm çocukları öldürmekse bırakın herkes anti-semit olsun. Semitizm okulları, mabetleri, hastaneleri, çocuk doğum kliniklerini bombalayıp canice öldürmekse kimsenin anti-semit olmasını engelleyemezsiniz. Aslında böyle bir anda anti-semitizm ithamına bir savunma argümanı olarak başvurmak inanılması zor, akla ziyan bir pişkinlik. Politikacıların artık bu argümana başvurmaları çok zor oluyor ama gel gör ki Amerika'daki efsanevi üniversitelerde hala bu argüman her yerden daha fazla geçiyor. Geçiyor, çünkü üniversitelerin yönetiminde şimdiye kadar kendini çok iyi gizlemiş son derece baskıcı bir faşizan iktidar var. Hem bu faşizan iktidar hem de bu iktidarın hangi yollarla gizlenebildiği yine Aksa Tufanı'nın artçı dalgalarıyla kendini göstermiş oldu.

Yeni Şafak Podcast
Selçuk Türkyılmaz - Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'na Gazze başvurusu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 7, 2024 5:05


İsrail, Gazze Savaşı'nda bütün insanlığa karşı ağır bir suç işleyerek tarihe geçti. Kuşkusuz bu bir soykırımdı. İsrail, Gazze'de ve Filistin'in bütününde işlediği suçun yanında büyük bir yıkıma da yol açtı. Gazze'de taş üstünde taş kalmadı. Batı Şeria'da da Filistinlilerin evleri sistemli bir şekilde yıkılıyor. Bu, tam anlamıyla bütünlüklü bir siyasetin hayata geçirildiği anlamına gelmektedir. İsrail, bütün Filistinlileri mülksüzleştiriyor. Bu da İsrail'i Batı Avrupa'nın ve özellikle de Anglosakson kolonyalizminin uzantısı hâline getiriyor. Fakat bütün bunlara rağmen İsrail, 7 Ekim'den sonra ilan ettiği hedeflerine ulaşamadı ve büyük bir itibar kaybına uğradı. İsrailli yöneticilerin “cinnet” hâline sürüklenmesinin sebebi de budur. İsrailli temsilcilerin 7 Ekim'den sonraki açık beyanları bu cinnet hâlinin göstergesidir. İsrail'in Gazze'de ve Filistin genelinde sergilediği vahşet bütün dünyada tepkiye neden oldu. Çünkü vahşet neredeyse bütün dünyaya rağmen sergilenmektedir. Sadece İngiltere, ABD, Almanya, Fransa ve Hollanda gibi eski kolonyalist devletler İsrail'in vahşetini açıkça destekliyor. Bu, Avrupa ülkelerinin Yahudilere borcu olarak yorumlanamaz. Nitekim kolonyalist devletlerin İsrail'e desteğinin Avrupa dışındaki dünyada tepki uyandırmasının sebebini de bu destekte aramak gerekir. Aradaki bağ, kolonyal tarihin mirasıdır. Bu çerçevede özellikle eski müstemleke ülkelerinde Avrupa ve İsrail'e yönelik öfkenin gittikçe artması oldukça önemlidir. Öfkenin sözde kalmaması üzerinde durmamız gerekiyor. Filistin'i fiilen destekleyen ülkelerden biri Güney Afrika'dır. Güney Afrika, İsrail'in işlediği suçları Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı. Peki, niçin Güney Afrika? Bilindiği gibi Güney Afrika'da bugün İsrail'in Filistin'de uyguladığı sistemin benzeri hayata geçirilmişti. Sistem Güney Afrika'da azınlık olarak yaşayan Avrupa milletlerinin üstünlüğüne dayalıydı ve ırk ayrımı temeli üzerine kurulmuştu. Beyaz azınlık kavramını özellikle kullanmak istemedim. Azınlık olarak yaşayan Avrupalı milletlerin ayrıcalıklarına göre tanzim edilmiş sistem İngilizlerin eseriydi. Yeni kuşaklara Cecil Rhodes gibi İngiltere'nin menfur tarihini temsil eden şahısların çok daha iyi anlatılması gerekir. Ancak bu bilgi ile Güney Afrika'nın Filistinlilere desteği daha iyi anlaşılabilir. Mareşal Jan Smuts yönetimindeki Güney Afrika müstemleke yönetimi, İsrail'i fiilen tanıyan ilk hükûmetlerden biriydi. Üstelik Jan Smuts, Siyonist ideolojinin önde gelen temsilcilerinden Chaim Weizmann ile şahsen dosttu. 1960'larda Güney Afrika'da yaşayan 120.000 civarındaki Yahudi toplumunun büyük çoğunluğu Siyonist ideolojiye bağlıydı. Kaynaklara göre bunların çoğu Balfour Deklarasyonu'ndan sonraki yıllarda Siyonist harekete düzenli mali destek sağlamıştı. Bu mali destek, kesintiye uğramadan, İsrail kurulduktan sonra da devam etti. İsrail, 1970'lerin ikinci yarısından sonra Güney Afrika apartheid rejimi ile bağlarını korudu. Apartheid rejimi yalnızlaştıkça İsrail, Güney Afrika müstemleke yönetimi ile ilişkilerini geliştirdi.

Yeni Şafak Podcast
YASİN AKTAY - DÜNYANIN EN FAZLA BELGELENEN SOYKIRIMI

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 7, 2024 6:25


Gazze'de İsrail'in irtikap ettiği soykırım suçu bütün hızıyla ve bütün barbarlığıyla devam ederken bu hafta Perşembe ve Cuma günü bu insanlık suçu Lahey'de Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) görülmeye başlıyor. Böylece dünya soykırım tarihinde de bir ilk yaşanmış olacak. Soykırım devam ederken, hatta hiç hız kesmeden olanca vahşiliğiyle işlenmeye devam ederken bir yandan da yargı sürecinin devam ediyor olması. Soykırım ve yargılamasının aynı anda devam etmesi, neresinden bakılırsa tuhaf bir şey aslında. Uluslararası Adalet Divanı'na götürülen bir soykırım şikayetinin bu kadar hızlı bir biçimde görülmeye başlaması biraz da işlenen suçun yıkıcı etkisinin, suçüstü halinin çok açık olması ve onu durdurmak için hiçbir etkili önlemin alınamıyor olması. Önlem alabilecek durumda olanlar da bu soykırım suçunun ortağı çünkü. Herkes biliyor ki, ABD'den başka şu anda İsrail'i alenen irtikap ettiği insanlık suçlarından alıkoyabilecek bir güç yok, ama o güç de şu anda İsrail'in ateşkese yanaşmasını bile istemiyor. İsrail'i bu suçları işlemeye bizzat kendisi tahrik ve teşvik ediyor, saldırganlığında her türlü yardım ve yataklığı yapıyor. UAD işin bu kısmını da görecek mi, ne kadar görüp ne kadar yargılayabilecek? Bu sorudan önce tabi UAD'nin gerçekten de adil bir yargılamayı yapıp yapamayacağı sorusudur. ABD'nin yardım ve yataklığını yaptığı soykırıma karşı Avrupa'dan da siyasi düzeyde hiçbir ciddi itiraz görülmedi şimdiye kadar. Bilakis hala Gazze'ye destek olanlara, İsrail'i kınayan veya eleştiren ifadelerde bulunanlara karşı Avrupa medyasında, akademisinde ve sokaklarında ciddi kısıtlamalar sözkonusu. Şimdiye kadar davası güdülmüş Avrupa Değerleri adına ne varsa İsrail karşısında feda edilmiş durumda. Böyle bir ortamda Güney Afrika'nın başvurusuyla, kural gereği harekete geçmiş olan Uluslararası Adalet Divanı'nın Avrupa'nın ortasında bu davayı nasıl görüp yöneteceği Avrupa için gerçek anlamda ileri seviye bir imtihan konusu olacaktır. Aslında UAD'de bu sürecin başlamış olmasının kendisi başlı başına önemli olsa da yetki ve etkileri bakımından çok büyük kısıtlılıkları var. Mesela savaş suçları veya insanlığa karşı suçlarla itham edilen kişileri yargılama yetkisi bulunmuyor ve bir ceza mahkemesi olmadığı için yargılama başlatabilecek bir savcısı da olmuyor. Divan'ın kendi inisiyatifiyle bir uyuşmazlığı ele alma yetkisi de bulunmuyor ve Divan, bir uyuşmazlığa ancak bir veya daha fazla devletin talebi üzerine ele alabiliyor. Ayrıca uyuşmazlığa taraf olan devletlerin de Divan'ın yargı yetkisini kabul etmiş olmaları, başka bir deyişle UAD'nin söz konusu uyuşmazlığı ele almasına rıza göstermeleri gerekiyor. İsrail'in UAD'de Güney Afrika'nın başvurusuyla başlamış olan bu sürece katılmaya razı olması sadece Divan'ın kararlarını bağlayıcı görmesinden kaynaklanmıyor. İsrail bu tür uluslararası kurumlara taraf olsa da bağlayıcılıklarını tanıma küstahlığını sergilemekten hiç çekinmiyor. Bu konuda her zaman ABD'ye güvenerek tepe tepe kullandığı bir istisnailiği var. Buna rağmen UAD'nına katılmayı kabul etmesi o zemini yine küstahça ve şımarıkça bir meydan okuma yeri olarak değerlendirme isteğinden. Ama 7 Ekim'den beri İsrail'den görmeye alışık olduğumuz bu şımarıklıklar ne onun ne de onun efendilerinin, hamilerinin istediği sonucu ve fırsatı vermiyor. Varlığını ve haksız meşruiyetini bir soykırım iddiasına dayandırmış olan İsrail ilk defa resmen bir soykırım iddiasıyla yüzleşmek zorunda kalıyor ve neticesi ne olursa olsun bu ilk defa kayıtlara geçmiş olacak.

Yeni Şafak Podcast
Selçuk Türkyılmaz - Gazzeliler alıştığımız dünyayı temelinden sarstı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 25, 2023 4:51


İsrail'in Gazze'de ve Filistin'in her tarafında 7 Ekim'den sonra işlediği bütün suçlar tahmin edilmeyen gelişmelere yol açtı. Batı Avrupa'nın ve hususî olarak da Anglosaksonların kolonyal tarihi belki de ilk defa Avrupadışının tarih görüşüne uygun olarak gündeme geldi. Bunun da bir sonucu olarak Avrupa ülkelerinde ve ABD'de Anglosaksonların İsrail'in savaş suçlarından sorumlu olduğu görüldü. İngiltere ve ABD'nin bu gelişmeler karşısında nasıl bir tavır takınacağıyla ilgili tahminde bulunmak çok da zor değil. Zira en azından 1990'lardan sonra Müslüman imajına vurulan darbe ile Batı dünyasında İslam'a dair olumlu değişimin önünü alabildiler. Fakat bunları bir kenara bırakarak son dönemde İslam'ı keşfettiğini söyleyen insanların beyanları üzerinde durmamız gerekiyor. İngiltere, ABD ve İsrail vahşetinin Gazze'de korkunç boyutlara ulaşmasından sonra Avrupa sokaklarında kimi Müslüman olduğunu ilan ediyor kimi İslam hakkındaki fikirlerinin değiştiğini söylüyor kimi de Gazzelilerin kendilerini özgürleştirdiğini haykırıyor. Bu hakikaten görülmüş bir şey değildir. Doğu, Arap, Müslüman ve Filistinli imajının oryantalist resimlere uygunluğunun sorgulanmadığı bir siyasî ve entelektüel düzlemde bu değişim tahlil edilmelidir. Batı Avrupa ülkeleri kolonyalist yayılmacılığın zirveye ulaştığı on dokuzuncu yüzyılda uygarlaştırma misyonunu tamamlamak için “hayırsever yüce gönüllülük” esasına dayalı cemiyetler kurmuşlardı. Doğu'yu medenileştirmek istiyorlardı. Doğu'yu medenileştirme düşüncesi ise kolonyalist bir ideolojiydi. Bu ideolojinin en güçlü temsilcileri arasında Rudyard Kipling gibi meşhur edebiyatçılar vardı. Ne yazık ki bu ideolojinin yansımaları üzerine çalışılmamıştır. Bu sebeple kolonyalist ideolojinin nüfuz alanları ve Batı merkezli düşünceleri sarsılmaz bir inanç olarak benimseyen çevreler bütün yönleri ile ortaya çıkarılmamıştır. Oysa gelişip yaygınlaşan hayranlık ve gönüllü değişim arzusu hiçbir zaman haklı gerekçelerle izah edilememiştir. Bu çerçevede müstemleke zihniyeti gibi olumsuz nitelemeler de hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Hatta Batı'nın bütün insanlığı kuşatacak hakkaniyetli bir yaklaşıma sahip olmadığı yönündeki düşünceler ilk dönemlerden itibaren dile getirilmişti. Fakat 1990'larda ABD liberalizmi yeni bir yüzle Avrupa dışının karşısına çıktı ve medenileştirme misyonuna yeniden hayat verdi. Tahribat eskiye göre çok daha fazlaydı.

Yeni Şafak Podcast
ABDULLAH MURADOĞLU - GAZZE'Yİ 'TEST ALANI' YAPMIŞLAR!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 23, 2023 4:49


Dünyanın en büyük silah harcaması yapan ülkesi ABD. Kişi başına düşen silah sayısında da ABD yine dünya birincisi. “Soğuk Savaş” döneminin 1990'ların başında son bulmasından itibaren en fazla konuşulan konular arasında “silahsızlanma” geliyordu. Dünya barışına giden yolun silahsızlanmadan geçtiğinden söz edilirdi. Kısa sürdü, devamı gelmedi verilen sözlerin. 1961 yılında Başkanlığa veda konuşmasında ABD Başkanı Dwight Eisenhower dallanıp budaklanmaya başlayan Amerikan savunma sanayisinin özel çıkarlara dayalı nüfuz kazanma hırsının gelecekte büyük bir tehlike olabileceği uyarısında bulunmuştu. Meşhur “Amerikan Askerî-Endüstriyel Kompleksi” kavramı Eisenhower'ın bu veda konuşmasından türetilmişti. ABD'de en güçlü lobi “silah lobisi”. Nüfuz gücü sıralamasında bu lobiyi “İsrail Lobisi” takip ediyor. “Neoconlar”, “Hıristiyan-Siyonistler” ve “liberal enternasyonalistler” bu iki lobinin çıkarlarının çakışma noktasında çok önemli rol oynuyorlar. “Amerikan Askerî-Endüstriyel Kompleksi” hiç şüphesiz çatışmalardan, savaşlardan, “sonsuz savaşlar”dan besleniyor. ABD Başkanı Biden neredeyse 900 milyar Dolar'ı bulan 2024 yılı Savunma Bütçesi'ni Cuma günü imzaladı. Her yıl savunma harcamaları artırılıyor. “Soğuk Savaş” döneminde savunma harcamaları “Sovyetler Birliği” gerekçe gösterilerek yapılır idi. ABD'nin Yeni Soğuk Savaş'ında Sovyetler Birliği'nin yerini “Çin” aldı. Artık her harcamanın içinde “Çin” bir şekilde yer alıyor. 12 Aralık günü ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesinin bir alt komitesinde gerçekleşen oturumun konusuysa “F-35 Uçağı Programının Güncellenmesi” hakkındaydı. Oturumda, Pentagon'da bu programın yürütülmesinden sorumlu generallerden 4 ana başlıkta bilgi isteniyordu. Başlıklardan ikisi, “Teknik Yenileme-3 donanımı ve Blok 4 yazılım geliştirme, test, üretim ve sahaya sürme” ile “Küresel F-35 kuruluşundaki tüm uçak müşterileri için uçak kullanılabilirliğini ve tam görev kabiliyet oranlarını artırmak” idi Amerikan savunma yayınlarına yansıyan bilgilere göre Komite üyeleri İsrail'in F-35'lerinin Gazze'de nasıl bir performans sergilediğini de öğrenmek istemişler. General Michael Schmidt, ABD'nin, 7 Ekim'den sonra İsrail'in kullandığı F-35'lere yeni uygulamalarla ilgili donanım desteğini hızlıca tedarik ettiklerini belirterek, “İsrailli kullanıcılar olağanüstü görev kabiliyeti oranlarına ulaşıyor ve uçak dayanıklılığını kanıtlıyor. Çok şey öğreniyoruz ve öğrendiklerimizi dünya genelinde filo hazırlığını arttırmak için uygulayacağız” demiş.

Yeni Şafak Podcast
AYDIN ÜNAL - CUMA HUTBESİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 22, 2023 6:41


Muhterem Mü'minler, Hepimiz ölümlüyüz; vakti geldiğinde hepimiz emaneti sahibine teslim edeceğiz. Sonra yeniden diriltilecek, dünyada yaptık-larımızdan ve yapmadık-larımızdan, iyiliklerimizden, kötülük-lerimizden ve ihmalleri-mizden tek tek hesaba çekileceğiz. Allah Teâlâ buyuruyor ki: Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla iyiliğe ulaşamazsınız. Muhterem Cemaat, Bundan yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı Ordusu Filistin'den çekilmek zorunda kaldı ve ilk kıblemiz, Hazreti Peygamber'in Mirac'a yükseldiği, çevresi mübarek kılınmış Mescid-i Aksa hazin bir esaret altına girdi. İslam ümmetinin kalbine saplanan bu hançer yetmezmiş gibi, Filistinli kardeşlerimizin toprakları üzerinde kurulan Siyonist İsrail devleti coğrafyamızda, memleketlerimizde, bizim ve kardeşlerimizin topraklarında 1948'den bu yana aralıksız terör estiriyor. 7 Ekim'den bu yana ise, 77 gündür, İsrail terör devleti Gazze'deki kardeşlerimize havadan tonlarca bomba atmak suretiyle apaçık soykırım uyguluyor. Gazze'deki manzarayı kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Ey Müslümanlar, Ey Cemaat, Gazze'de halen devam eden manzara kuşkusuz çok acı ancak o manzarayı daha da acı hale getiren sayıları 2 milyarı bulan İslam dünyasının sessiz, tepkisiz, hareketsiz biçimde soykırımı izliyor olmasıdır. Yaralıların şifa için sığındıkları hastaneleri bombalıyorlar. Ambulansları, doktorları hedef alıyorlar. 2,5 milyon insanı, sığındıkları daracık toprak parçasında açlığa, susuzluğa mahkum ediyorlar. Evlerini, okullarını, üniversitelerini, camilerini yıkıyorlar. Yaşlıları, kadınları katlediyorlar. Bebekleri ya Hu, bebekleri kuvözlerde öldürüyorlar. Tarih böyle bir katliam, böyle bir zulüm, böyle bir soykırıma şahit olmamıştır. Her şey ama her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor. O bombalar gözlerimizin önünde kardeşlerimizin üzerine yağıyor. O kurşunlar canlı yayınlarda masumların gövdesine saplanıyorlar. 2 milyar Müslüman, bu pervasızlığı, bu şımarıklığı, bu gaddarlığı, bu zalimliği, bu hadsizliği, hudutsuzluğu ve hukuksuzluğu sadece izliyor. “Ölenler Arap” diye kararmış vicdanını rahatlatanlar var. “Ölenler Gazzeli, Filistinli” diye hastalıklı kalbiyle insanlığa sırtını dönenler var. “Ölenler HAMAS'lı” diye kirlenmiş zihinleriyle acıya kılıf uyduranlar var. “Toprak sattılar”, “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” yalanlarına sarılıp vahşete bahane bulanlar var. Hayır! Gazze'de öldürülenler ne Arap'tır, ne Filistinlidir. Gazze'de öldürülen insandır. Gazze'de öldürülen Müslümandır. Gazze'de seni, beni katlediyorlar. Gazze'de insanlık onurunu, şerefi, haysiyeti, hakkı, adaleti, insana ait ne kadar değer varsa onu öldürüyorlar.

Yeni Şafak Podcast
İSMAİL KILIÇARSLAN - GAZZE'NİN GREV KIRICILARI

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 22, 2023 6:11


Türkiye'deki Gazze duyarlılığını ortadan kaldırmak, kamuoyunun soykırım gündemini devreden çıkartmak ve büyük oranda etkili olan boykotu kırmak için ciddi ciddi uğraş veren kesimler var. Bu kes-imleri sayıp dökmek, tarihe not düşmek istiyorum bugünkü yazımda. İlk kesim şüphe yok ki Türkiye'de “ferahfeza” bir yayılım alanı bulan, tabiri caizse ellerini kollarını sal-laya sallaya diledikleri operasyonu çekebilen İrancılar ve onların doğal tarlası haline gelen Saadet Partisi. Gazze'yi derhal bir “iç politika meselesi” haline getirecek bütün argümanlarla çullandılar Türkiye'deki Gazze duyarlılığının üzerine. İpe sapa gelmez yöntemler kullanarak, türlü iftiralar atarak ve en önemlisi Gazze'yi sadece kendi duyarlılıkları sayarak yaptılar bunu. İncirlik eyleminde bir çuval incirin berbat olmasının ardında da bunlar var, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın almadığı halde İsrail'den onur madalyası aldığına dair iftiralarda da bunlar var, bebek katili İran rejiminin Gazze ve Filistin me-selesinde inisiyatif kullandığı yönündeki berbat iletişim kampanyasının altında da bunlar var. Seneler içerisinde Saadet Partisi'nin İran rejiminin arka bahçesi haline gelmesini/getirilmesini büyük bir üzüntü ve öfkeyle izlerken bugünlerin geleceğini biliyorduk aslında. İran, Suriye'de on binlerce çocuğumuzu katlederken İran'ı açıktan destekleyen bu “sürülmüş tarla mahsulleri”, bugün de Gazze'yi “iç politika enstrümanı” haline getirerek alçakça, aşağılıkça bir ihanet içerisindeler Filistin davasına karşı. İkinci kesim yine şüphe yok ki Ümit Özdağ ve etrafında toplanan Nazi yavrularıdır. Bilhassa boykot kırıcılık görevini üstlenmiş görünen, Arap düşmanlığı pazarlayarak doğrudan İsrail'in halkla ilişkiler kampanyasını yürüten, sosyal medyadaki etkili hesaplarını derhal İsrail destekçisi hesaplar haline dö-nüştüren bu kütle, artık hiç şüphem yok ki, doğrudan Mossad tarafından “etki ajanlığı” hususunda sevk ve idare edilen bir kütledir. Bir yandan da bu kütlenin yöneticisi Ümit Özdağ, görevini layıkıyla yerine getirmediği için azar falan işitmiş olmalı ki, akla hayale gelmeyecek bir öfkeye tutulmuş halde dört bir yana saldırmakla meşgul görünüyor. En son gazetemizin yazarı, birlikte Siyaseten'i yaptığımız Aydın Ünal ağabeyi hedef gösterdi. Bence Aydın ağabeyin “inşallah Ümit Özdağ, bu etrafındaki kütleyi iyice marjinalize eder de Kamalizm denilen illetli düşünce de iyice marjinalize olup gündemimizden düşer” dediği için kudurmuş görünüyor Özdağ. Fakat asıl sebebin başka olduğunu düşünüyorum. 7 Ekim'den bu yana bıkmadan, usanmadan Gazze gündemini diri tutan üç isimle, yani Aydın abi, Ersin Çelik ve benimle hesap görmeye çalışıyor Özdağ. Onun bir hesabı varsa şüphe yok ki Allah'ın da bir hesabı var. 28 Şubat'ta Özdağ'ın ağababa-larından korkmadık ki bu “başarısız 28 Şubat hortlağı”ndan korkalım.

Yeni Şafak Podcast
TAMER KORKMAZ - "ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!"

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 19, 2023 4:31


Hamas'tan değil, İsrail Ordusu'nun bizi öldürebileceğinden korktuk! Sonradan da ‘Hamas öldürdü' diyeceklerdi...”  -Esir takasında serbest bırakılan İsrailli esirlerden biri söyledi, bunları! İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesinin 8 Aralık 2023 tarihli haberidir. SADECE BİRKAÇ GÜN SONRA İsrail askerleri, Gazze'de ellerinde beyaz bayrak salladıkları halde üç İsrailli rehineyi öldürdü! (16 Aralık)  Siyonist İsrail'in Genelkurmay Başkanı Herzl Halevi şöyle itiraf etti: “Bundan biz sorumluyuz. O insanlar, ‘Biz rehineyiz' demek için her şeyi yaptı. Buna rağmen beyaz bayrak sallayanların üzerine ateş açıldı.”  İsrail terör devleti, Gazze Savaşı'nı güya “rehineleri kurtarmak için” başlatmıştı, ya! Hamas'n elinde esir tutuldukları yerden bir şekilde kaçan İsrailli üç rehine... Tam “Kurtulduk!” dedikleri anda... -Kendilerini, İsrail Ordusu'nun elinden kurtaramadılar! FİLİSTİNLİ ESİRLERE KATLİAM İsrail'in, Gazze şeridindeki bir gözaltı merkezinde haftalarca esir tuttuğu... Yüzlerce Filistinli masumun “büyük çoğunluğunun öldürüldüğü” ortaya çıktı! (Haaretz'teki bu haber, Aydınlık'ın 19 Aralık 2023'teki nüshasında yer aldı.) VİDEODAKİ FEVERAN Kassam Tugayları'nın rehin tuttuğu yaşlı esirler, İsrail hükümetine “görüntülü mesaj” göndererek aynen şöyle dediler: “İsrail Ordusu'nun kurbanı olmak istemiyoruz!” (AA'nın haberi)  Üç yaşlı İsrailli esirden biri olan yetmiş dokuz yaşındaki Haiem Bery, şöyle feveran ediyordu: “Biz İsrail'in kuruluşunun temelini atan nesiliz. İsrail Ordusu'nu başlatanlar bizdik. Neden terk edildiğimizi anlamıyorum...” SOYKIRIM SÜRÜYOR Enkaz altından halen çıkarılamayanlar hariç yaklaşık 9 bini çocuk 20 bin Filistinli masumu katleden Soykırımcı İsrail... -Rehine durumundaki vatandaşlarını öldürmekten bile geri durmuyor! MADEM ÖYLE, İŞTE BÖYLE 2023'ün Ocak ayından itibaren, Filistin Bayrağı taşıyanlar... İsrail'in Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in aşağılık talimatıyla gözaltına alınıyorlardı. Bu yasağa karşılık, Filistin bayrağının renklerini taşıyan karpuz görseli, direnişin sembollerinden biri oldu!  7 Ekim'den bu yana dünyanın dört bir yanında, sayısız ülkede Filistin Bayrakları dalgalanıyor! Gazze'deki soykırım, işgalci İsrail'in gerçek yüzünü “cümle âleme” gösterdi... New York'taki asırlık Queensboro Köprüsü'nün kulesine bile Filistin Bayrağı dikildi, yahu... -Yasakçı Yankiler çıldırdı ve bayrağı kaldırdılar!

Yeni Şafak Podcast
GÖKHAN ÖZCAN - DÜNYANIN HAYRET MAKAMI

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 17, 2023 4:08


Şeyh-i Ekber İbn Arabi (ks), Efendimiz'in (s.a.v.) “Allah'ım hayretimi arttır” diyerek dua ettiğine dair bir hadis-i şerif aktarır. Hadisçilerden bu rivayete şerh koyanlar olmuştur. Fakir, kulun Allah'la ilgili tefekkürüne kattığı derinlik bakımından çok etkileyici bulurum bu hadis-i şerifi. Biz günlük hayatta daha ziyade ‘şaşırmak' ile ilgili bir durum olarak kullanıyoruz ‘hayret' kelimesini. Tasavvufta burada bizi ilgilendiren kısmıyla marifete muktedir olamamaktan doğan şaşkınlık olarak tarif ediliyor buna karşılık. Yani kendi kelimelerimle ve elbette acziyetimle izaha çalışırsam; kulların Allah'ın kavranamaz ve kuşatılamaz kudreti ve büyüklüğü karşısındaki aczini keşfetmesi, bunun etkisiyle idraklerinin bir nevi hoşlukla kamaşması gibi bir şey söyleyebilirim. Bu kelime ile ilgili en rahat irtibat kurabildiğim durumlar hidayet hikâyeleri oluyor hep. İslam'ın kusursuzluğu ile ilk kez karşılaşan insanların yaşadığı anlık ‘aydınlanma' hâlinin izahı herhalde hayret duygusu ile mümkündür diye düşünürüm. Bizler Müslüman bir çevrede doğup büyüdüğümüz için bir parça kanıksıyoruz maalesef bazı şeyleri. Hayret duygumuz zayıflıyor biraz. Oysa bizim çevremizde de Allah'ın yolumuza bıraktığı fevkalâdelikler, hayreti mucip büyüklü küçüklü mucizeler, gönlümüzü kamaştırması gereken ulvi işaretler var. Ama belki o bahse zihnimiz bir tür alışkanlık kesbettiğinden, belki her şeyi bilimsel formülasyonlar ve sebep sonuç ezberleriyle anlamaya mecbur ve mahkûm edildiğimizden göremiyor, atlıyoruz bu işaretleri. 7 Ekim'den bu yana Gazze'de yaşananlar, çeşitli mecralardan bize ulaşan haber ve videolarla yeni hayret hikâyeleri ulaştırıyor bize. Bunların bir kısmı da hidayet hikâyesine dönüşüyor kısa süre içinde. Gazzeli kardeşlerimizin, belki de daha önce kimselerin yaşamadığı zorluklar, kimselerin bu derecede maruz kalmadığı zulümler karşısındaki yıkılmaz imanı, dünyanın her yerinde insanları derinden etkiler hale geldi. Modern insanın hiç bilmediği, hiç hissetmediği bir teslimiyet ve güven var Gazze'nin yiğit insanlarının her sözünde, her bakışında, yıkıntıların arasında dimdik yürüyüşlerinde, davalarına sadakatlerinde, asla geri adım atmayışlarında, tükenmeyen cesaretlerinde. Bu yüzyıl sıradan insanlar için korkuların, vehimlerin, tedirginliklerin, güvensizliklerin, inanç erozyonlarının zirve yaptığı bir yüzyıl... Dünyayı kendi hükümleri altında tutmak isteyenler korkularla çevirdiler etrafımızı. Her şeyden korkuyor ve onların çareymiş gibi önümüze uzattığı kementlere uzatıyoruz boyunlarımızı. Bu sebeple ki Gazze'den can can bütün dünyaya yansıyan bu korkusuzluk hissi, bu kaybolmayan güven, en kahredici durumlarda bile asla kalplerden çıkmayan iman, fazlasıyla etkiliyor korkular arasında bunalan, boğulan insanları. Onların bize ulaşan görüntülerinde ve sözlerinde o hoş idrak kamaşmasının (güneşe yakalanmış bir çift gözün yaşadığı gibi bir kamaşma), o deruni hayret duygusunun izlerini görüyorum. Adeta gözlerinden perdeler kalkmış, içlerinin derinliklerinde bilmeden özlemini duydukları hakikatlerle yüz yüze kalmış gibi bu insanlar. Bunun da etkisiyle yaşadıklarını gözyaşları içinde büyük bir açıklık ve samimiyetle anlatıyor, ellerine Filistin bayraklarını alıp aynı samimiyetle meydanlara koşuyor, onlardan bu hakikatleri gizleyen karanlık güç simsarlarını protesto ediyorlar. Bunu yapan kendi devletleri, hükümetleri, orduları bile olsa... Bu konuda söyleyeceklerim bitmedi, işin zülfüyâre dokunan tarafları da var ki, onlara da inşallah bir sonraki yazıda değinelim.

Yeni Şafak Podcast
TURGAY YERLİKAYA - NİMBUS PROJESİ VE İSRAİL'İN TEKNOLOJİK TERÖRÜ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 17, 2023 6:10


İsrail'in son yıllarda uydu ve uzay teknolojileri üzerinden askeri kapasitesini tahkim etme çabası, dünya kamuoyunda yakından takip ediliyor. 2021 yılında Google ve Amazon ile imzalanan Nimbus Projesi, bu alanda en fazla öne çıkan çalışmalardan birisidir. Özellikle bulut sistemi ve yapay zeka teknolojileri üzerinden daha etkili bir strateji izlemesini mümkün kılan bu proje, İsrail'in Gazze'deki yıkıcı faaliyetlerinde kullanılmaktadır. Örneğin İsrail bu projeyle, yerleşimci adı altında yürüttüğü işgal ve genişleme politikalarını güçlendirmekte ve uydu teknolojileri üzerinden ciddi bir gözetleme (surveilence) faaliyeti icra etmektedir. Öyle ki İsrail Savunma Güçleri Gazze'deki hedeflerini daha etkili biçimde vurmak için bu teknolojiden faydalanmakta ve savaştaki tahribat gücünü bu yolla artırmaktadır. İsrail'in küresel teknoloji şirketleri ile imzaladığı Nimbus projesinin ayrıntılarına dair çok fazla somut veri bulunmasa da Google ve Amazon çalışanlarının bu projeye yönelik eleştirileri, anlaşmanın ne denli ciddi riskler üretebileceğini göstermektedir. Bugün Türkiye kamuoyunda yoğun biçimde tartışılan ve haberleştirilen bu konunun dünya kamuoyundaki bilinirliği 2021 yılının sonuna kadar geri götürülebilir. 2021 yılının Eylül ayında Google ve Amazondaki yüzlerce çalışanın “Google ve Amazonun vicdanlı çalışanları” başlığıyla isimsiz bir bildiri yayınlamaları sonrasında başlayan bu tartışmalar, İsrail'in bu alandaki kapasite artırımının boyutlarını göstermesi açısından dikkate değer. Nitekim söz konusu bildiride, çalışanlar tarafından insanlığın gelişimi ve yararına geliştirilen teknolojilerin İsrail'e satılması ahlaki açıdan doğru bulunmamış ve İsrail'in bu teknoloji ile neler yapabileceğine dair ipuçları verilmiştir. Çalışanlara göre İsrail Savunma Güçleri Nimbus projesi ile Filistinliler hakkında daha fazla veri toplamakta onların gözetlenmesini mümkün kılmaktadır. Bulut teknolojisi üzerinden bu olanakları İsrail için mümkün kılan Nimbus projesine yönelik hem Amazon hem de Google bünyesinde çalışanların söyledikleri, tehdidin boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. 7 EKIM SONRASI YENIDEN NIMBUS TARTIŞMALARI Nimbus projesinin 7 Ekim sonrasında yeniden gündeme getirilmesinin sebebi İsrail'in Hamas'ı gerekçe göstererek yaptığı katliamlardır. 7 Ekim'den bu yana çocuk ve kadınlar başta olmak binlerce sivilin katledilmesi sonrasında, İsrail'e yönelik eleştiriler artmış ve İsrail'in savaş suçu işlediği yönünde eleştirel bir küresel kamuoyu oluşmuştur. Özellikle birkaç hafta önce verilen “insani ara” sonrasında, Gazze'deki yıkım ve tahribatın bilançosu net biçimde görülmüş ve İsrail'in sivil katliamlar yaptığı bütün belgeleriyle ortaya koyulmuştur. Tam bu sırada İsrail, Gospel adını verdiği teknoloji ile Gazze'de hedef tespitinde titiz davranıldığını ve sivillerin hedef alınmadığını iddia etmiştir. İsrail'in uluslararası kamuoyunu ikna etmek amacıyla yaptığı bu açıklamanın gerçekçi bulunmadığı aksine söz konusu teknoloji aracılığıyla katliamların bir üst seviyeye çıktığına dikkat çekilmiştir. İkna olmayan geniş kitleler adına Google'ın San Francisco'daki binasının önünde toplanan bazı eski çalışanların da bulunduğu bir topluluk, Google markasının karakterlerini kullanarak “genocide” yazılı kefenleri giymişler ve şirketin İsrail ile yaptığı Nimbus projesinin tehlikelerine dikkat çekmişlerdir.

Bir bakışta
İsrail'in hiçe saydığı “savaş ahlakı” neyi anlatıyor?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Dec 15, 2023 23:21


Yazar Demet Tezcan ile, 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye saldırı düzenleyen İsrail'in sivilleri bombalamasını, çocukları hedef almasını ve İsrail vatandaşlarının alaycılığını konuştuk.

Yeni Şafak Podcast
TURGAY YERLİKAYA - ABD'DE AKADEMİK ÖZGÜRLÜKLER VE İSRAİL LOBİSİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 13, 2023 6:11


Hiç kuşkusuz İsrail'in 7 Ekim'den bu yana en büyük destekçilerinden birisi de ABD'dir. Hatırlayalım ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ateşkes ile ilgili tasarılarda ret oyu kullanmış ve savaşın en büyük destekçisi olmuştur. ABD'nin yanı sıra Avrupalı devletlerin de İsrail'den yana tavır takınmaları, Batılı hükümetlere yönelik eleştiri dalgasının yükselmesine neden olmuştur. Protesto kültürü açısından renkli deneyimlere sahne olan ABD'de özellikle üniversitelerdeki gösteriler hem devlet hem de İsrail tarafından yakından izlenmektedir. İsrail'e yönelik eleştirel dalganın yükseldiği ve protestoların kendi hükümetleri açısından da bir risk ürettiğini düşünen ABD'de, Siyonizm karşıtlığını antisemitizmle bir tutan karar Temsilciler Meclisinde onaylandı. Bu karar Siyonizme yönelik eleştirileri doğrudan Yahudi karşıtlığı ile eşleştirecek ve bu alandaki protestoların hukuki bir müeyyideyle sonuçlanmasının yolunu açacaktır. Benzer bir süreç yönetimi de son dönemde protestoların yoğunlaştığı üniversitelerdeki öğrenciler ve üniversite yönetimine yönelik baskılarda görülebilmektedir. Örneğin İsrail lobisi, Harvard'da İsrail karşıtı bir bildiri hazırladıkları gerekçesiyle 39 öğrencinin okuldan atılmasını talep etti. Bazı üniversitelerde de bağışçılar, okul yönetimlerini tehdit ederek gösterilerin devam etmesi durumunda okula yaptıkları bağışları kesme tehdidinde bulundular. Protestoların artmasının ardından Harvard, Pensilvanya ve MIT rektörleri ABD Kongresinde bir komisyonun karşısına getirtilerek adeta günah çıkartmaları istenmiştir. Özellikle Cumhuriyetçi senatörler ve İsrail lobisinin baskılarına maruz kalan rektörlerin yoğun bir psikolojik kuşatma altında oldukları bir gerçek. Öyle ki Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill bağışçılar ve lobiden gelen baskılar sonucunda istifa kararı alarak durumun ne denli sürdürülemez olduğunu ortaya koymuştur. Magill'in istifasının ardından Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Elise Stefanik'in sosyal medya paylaşımında “biri gitti ikisi kaldı” diyerek diğer rektörlerden de istifa beklediğini ifade etmesi, okullara yönelik baskının ne düzeyde olduğunu göstermektedir. Antisemitizm kartını kullanan İsrail'in, lobileri aracılığıyla ABD'deki protestoları etkisizleştirmeye çalışması söz konusu İsrail olduğunda akademik özgürlüklerin ne denli ağır bir baskı altında olduğunu da bizlere göstermektedir.

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - İZLENİMLER

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 12, 2023 4:56


İsrail'in Gazze'de yeni bir soykırım süreci başlattığı 7 Ekim'den bu yana Türkiye'nin dört bir yanına seyahatlerim daha da yoğunlaştı. Konferanslar, seminerler, özel istişare toplantıları, kitap kritik oturumları, dersler... Bunlara, İstanbul'da zaten rutin bir şekilde devam eden, bazen günde 3-4 ayrı programı bulan yoğunlukları da ilave etmeliyim. Çok farklı sosyal dinamiklere sahip ortamlara birbirine yakın zamanlarda ve sıklıkla girip çıktıkça, hem ülkenin Filistin gündemine hem de insanımızın meseleye yaklaşım tarzına dair çarpıcı gözlemler birikti zihnimde. Bilhassa siyasetçilerin ve karar vericilerin de faydalanabileceği bir “panoramik fotoğraf” olarak, bunları arz etmek istiyorum: Evvela: Türkiye'nin hangi şehri olursa olsun, Filistin duyarlılığı konusunda gözle görülür bir dikkat ve özen var. Hatta bazı salon toplantılarında “90'ların havası”nı ve samimiyetini tattığımı bile söyleyebilirim. Ancak bu durumla eş zamanlı olarak, özellikle sosyal medya üzerinden pompalanan bazı olumsuz propagandalar, Müslüman ailelerin çocuklarına dahi sirayet etmiş durumda. İslâmî ve insanî hassasiyeti yüksek nice ailede, ayrışmalar artık “ideolojik kamplaşma”ya doğru ilerliyor. İçinden geçtiğimiz süreç orta vadede önemli kırılmalara dönüşecek gibi görünüyor. Bundan sonraki sınavlarımızdan biri, gelecek nesillerimizi istikamette tutma kavgası... Gençlere ulaşmak, herkeste ortak kaygı. Ancak bunun hangi yöntemle yapılacağı ve söz konusu ulaşma eyleminde hangi materyallerin / vesilelerin kullanılacağı konusunda zihinler karışık ve biraz da çaresiz. Sadece “Filistinliler topraklarını sattılar ve İsrail kuruldu” iftirasına inanan Müslüman bir genci ikna edecek sağlam deliller bulmak için arşivleri ve akademik tez yığınlarının tozlu sayfalarını eşelemek durumunda kalmamız bile, eksik bıraktığımız noktaları gözler önüne seriyor. Her çevrede, “okuma ve anlama seferberliği” başlatıldığı göze çarpıyor. Buradaki temel problem ise, okunacak sahih metin ve konuşacak / dinlenecek doğru kişi eksikliği. Gençler artık romantizme, hamasete, geleceğe dair ucu-bucağı belirsiz vaatlere veya kimi bağladığı belli olmayan sözlerin ulu-orta verilmesine doymuş durumda. Somut, uygulanabilir, günümüzün gerçekleriyle uyumlu, salonlardan dışarı çıkıp hayata karışıldığında da izlenebilecek yol haritaları... Herkesin peşine düştüğü şey bu. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, verilen tepkiler veya dâhil olunan polemikler, “sözün tesiri”ni doğrudan etkiliyor. İnsanların bakışlarında, “söz-eylem tutarlılığı” konusunda açık beklentiler fark ediliyor. Söylediği gibi yaşamayan, yaşamadığı şeyleri söyleyen, gündemin iğvasına aşırı şekilde angaje olmuş, kendine ait bir gündeme sahip olmak yerine sadece “karşı cenah”la çene yarışına tutuşan kişiler, “kanaat önderi” olarak değil, “sosyal medya ünlüsü” olarak görülüyor. Gerçekten, ciddiyetle ve derinlemesine okuyan gençler, bu ikisi arasındaki farkı hemen fark ediyor. En üzücü olan ise, yorucu tartışmaların ortasında dengede kalmaya çalışan samimi gençlerin hissettiği sahipsizlik... Bu gençlerimize kucak açmak borcumuz var.

Yeni Şafak Podcast
Aydın Ünal - Filistin davası her şeyin üzerindedir

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 11, 2023 4:10


Türkiye'de genel olarak solcuların, Kemalistlerin, ulusalcıların, PKK sempatizanlarının, Fetullahçıların ve onların türevlerinin İslam'dan ve Müslümanlardan nefret etmek gibi bir ortak noktaları var. Dünyanın neresinde bir Müslüman ile gayrimüslim karşı karşıya gelse, mahiyetine hiç bakmadan ve tereddüt etmeden Müslümanın karşısındakini tutuyor ve destekliyorlar. Bu otomatik tavır İsrail-Filistin çatışmasında da aşırı dinci, yobaz, Siyonist İsrail'in yanında saf tutmak olarak tecelli ediyor. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana hız verdiği soykırımı meşrulaştırmak için bu kesimde yoğun bir gayret var. Gayret göstermeyenler de susarak soykırımı onaylıyorlar. Bir de “grev kırıcılar” gibi “boykot kırıcılar” var: Boykotu küçümseyerek, “bir işe yaramayacağını” söyleyerek, dalga geçerek, hatta doğrudan boykot edilen markaları kullanıp bunları yayarak İsrail'e destek çıkıyorlar. Son günlerde bir de “siz kahveyi, hamburgeri, deterjanı boykot ederken içinizden bazıları İsrail'le ticaret yaparak milyon dolarlar kazanıyor” korosu çıktı sahneye... Eee? Yani? Bırakalım mı boykotu? “Yenildik” mi diyelim? Size mi karışalım? Delirten yağmur suyundan biz de mi içelim? Ne demek istiyorsunuz? Filistin orada tek başına, yapayalnız direnirken, sadece sesimizle, sözümüzle, dualarımızla ve boykotumuzla destek verebildiğimiz bu davaya, bu direnişe biz de mi sırtımızı dönelim? İsrail-Filistin savaşı bizim için savaşlardan bir savaş değil. Biz meseleyi güç meselesi, egemenlik meselesi, toprak meselesi olarak görmüyoruz. Hatta meseleyi sadece insani ve milli bir mesele olarak da görmüyoruz. Bizim için mesele en başta “Kudüs'ün özgürlüğü” meselesidir. Bizim için mesele, emperyalizmin, kapitalizmin Müslümanların bağrına sapladığı İsrail

Yeni Şafak Podcast
SELÇUK TÜRKYILMAZ - AMERİKA VE İSRAİL NİÇİN DİN SAVAŞI SÖYLEMİNE SARILIYOR?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 10, 2023 5:05


ABD Temsilciler Meclisi, Siyonizm karşıtlığı antisemitizmdir yargısını karara bağladı. Bu, çok da şaşırtıcı bir gelişme değildir. Çünkü ABD, 7 Ekim'den sonra da Filistinlilere yönelik soykırımı desteklemeye devam etti ve İsrail'in insanlık karşısında işlenen suçlar kapsamına giren eylemlerini sürdürmesi için ne gerekiyorsa yaptı. Kısacası ABD ortaya çıkan tablodan en az İsrail kadar sorumludur. Üstelik bu, onların geleneksel politikasıdır. ABD'nin İsrail'e verdiği koşulsuz desteğe ortak olan bir diğer ülke de İngiltere'dir. Her iki ülkenin yüz yıl önce Filistin'de yeni bir koloni kurmaya azmetmiş olmaları bugün İsrail'in soykırım suçlarına niçin ortak oldukları sorusuna açıklık getirir. ABD ve İngiltere kolonyal yayılmacılık bakımından diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha katı politikalar takip etmişti. Bu bakımdan İsrail olayını anlamak için İngiltere ve ABD'nin kolonyal tarihinden başka kaynaklara yönelmek anlamlı değildir. Yahudi tarihi ve ilahiyatı gibi kaynaklar dikkat dağıtmaktan başka bir işe yaramaz. ABD'nin Siyonizm karşıtlığını antisemitizm olarak karara bağlamasını Kuzey Amerika yerlilerine karşı sergilediği vahşetin yansıması olarak görmemiz gerekir. O zaman da dönemsel ihtiyaçlara göre hukuk geliştirmişlerdi. Sadece ABD ve İngiltere'nin ve dolayısıyla İsrail'in eylemlerine odaklanmak Filistin'de ortaya çıkan durumu anlamamız açısından yeterli değildir. Filistinlilerin Gazze'de gösterdiği insanüstü direnci de anlamaya çalışmamız gerekiyor. Filistinliler Gazze'deki direniş ile belki de tarihte ilk defa Batı Avrupa ve ABD emperyalizmine, Batı dışından güçlü bir eleştirinin yükselmesine yol açtılar. Bugün dünyanın her bir tarafında Filistinlilerin açtığı yolda kendini bulmaya çalışan milyonları görebiliyoruz. Bunu bir ilk olarak değerlendirmemizi garip karşılayanlar olabilir. Hâlbuki daha önce bütün dünyayı etkileyen eleştirel fikirler de Batı'da üretilmişti. Bunlar Avrupamerkezci bakışı kaçınılmaz kılan ideolojilerdi. Bugün birbirine zıt ideolojik grupların Avrupa'da ortaya çıkan fikirleri içselleştirmek bakımından farklı olmadıklarını daha iyi görebiliyoruz. Özellikle içeridekilerin Avrupa dışından yükselen yeni fikirler karşısında ortak tavır belirlemeleri son derece anlamlıdır. Entelektüel kaynaklara sırt çevirmek istemedikleri açıkça görülüyor.

Yeni Şafak Podcast
TURGAY YERLİKAYA - İSRAİL TERÖRÜ "KAYIT ALTINDA"

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 10, 2023 6:25


1948'e kadar devlet dışı aktörler 1948 sonrasında da doğrudan devlet aygıtı eliyle yürütülen politikaların Filistin topraklarında ne tür maliyetler ürettiği ortada. İsrail Devletinin kurulmasının ardından sistematik ve bilinçli bir hal alan Filistin'i yok etme projesi, bugün bütün çıplaklığıyla devam etmektedir. 7 Ekim sonrasında İsrail'in hemen hiçbir kural ve kaideyi dikkate almaksızın yaptığı saldırılarla ortaya çıkan ağır bilanço, yok etme projesinin en şiddetli aşamalarından birisi olarak dikkat çekmektedir. O tarihten bu yana ortaya çıkan bilançoya bakıldığında, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 15 binin üzerinde insanın katledildiği bilinmektedir. Öyle ki savaşın ortasında kalan Birleşmiş Milletler personelleri, sivil toplum gönüllüleri ve gazeteciler de İsrail'in doğrudan hedefi olmakta ve katliamlardan paylarını almaktadırlar. Yerel otorite ve sivil toplum kaynaklarının aktardığı bilgilere bakıldığında, 7 Ekim'den bu yana yetmişten fazla gazetecinin öldürüldüğü ifade edilmektedir. İSRAIL'I NE DURDURUR Uluslararası birçok çağrıya rağmen bu tutumundan geri adım atmayan İsrail, ABD'nin de desteğiyle soykırıma devam etmektedir. İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere birçok ülkeden yapılan ateşkes çağrılarını da dikkate almayan İsrail devletinin nasıl durdurulacağı önemli bir soru işareti. Birkaç gün önce BM Genel Sekreteri Guterres, BM Şartı'nın 99. maddesini işleterek Güvenlik Konseyine mektup göndermiş ve ateşkes talebinde bulunmuştur. 2017'de göreve başlamasının ardından ilk kez bu yetkisini kullanan Guterres'in çağrısı, BM Güvenlik Konseyinde tartışılmış ve ABD'nin vetosuyla reddedilmiştir. Hiç kuşkusuz, gücün hukukuyla uluslararası ilkeleri yok sayan İsrail'in ABD ve İngiltere tarafından destekleniyor olması, BM'nin etki gücü ve varlığını da sorunsallaştırmaktadır. Tüm bu girişimlere rağmen İsrail'in söz konusu terör ve tedhiş politikalarının nasıl durdurulacağı önemli bir konu. Cari durumda, İsrail'i durdurabilecek bir ülke ya da kurumun söz konusu olmaması, daha gerçekçi gündemlerin konu edilmesini beraberinde getirmektedir. O sebeple ki saldırılardan bu yana dünyanın hemen her yerinde protestoların yapılması birtakım kazanımlara da vesile olmuştur. Birinci ve en önemli kazanım, günümüze kadar bölgesel ve dini motivasyonlar üzerinden sahiplenilen Filistin davası, bugün dünyanın ortak bir meselesi olmuş ve küresel bir sorun olarak kabul edilmiştir. İkinci konu ise kurumsal akla karşı ortaya çıkan protestolar sonucunda örgütlenen bilinçli kitlelerin boykot duyarlılığıdır. Neo-liberal piyasa aklının egemen olduğu günümüz dünyasında ekonomik araçların öneminin farkında olmak ve bunlar üzerinden bir karşı kamuoyu yaratmak, hiç kuşkusuz önemli sonuçlar doğuracaktır.

Yeni Şafak Podcast
Fatma Barbarosoğlu - Sağırlar susuyor, konuşanlar köpekleri hatırlıyor...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 8, 2023 6:23


Çağımız, aşırı duygusallığın teşvik edildiği, ama herkesin kendisine şefkatli, kendisine merhametli olmayı seçtiği bir ŞİDDET çağı. Başkasının acısı ile dertlenme, en uzaktakini kalbinin içinde dinlendirme, yani empati, yani bir başkasıyla yekdil olmak, hemdil olmak bahsinde kim kime yakındır bilmek gerekiyor. Bilip kaydını tutmalı, tutulan kayıt silinmesin diye tekrar tekrar hafızada korunmaya alınmalıdır. Empati kurmak, yekdil olmak, hemdil olmak üzerine fikrimizi yormak, kalbimizi berraklaştırmak için geçen haftanın çok konuşulan “o ödül töreni”ni seçtim. İsrail, 7 Ekim'den bu yana hız kesmeden, ara vermeden Gazze'de soykırımına devam ediyor. Binlerce çocuk öldürüldü. Binlerce insan sakat kaldı. Şimdi hayatta olanlar aç, susuz ve sağlıksız. Savaş muhabirleri bölgeden haber verirken canını verdi. 49. Altın Kelebek Pantene ödül töreninde sunucu Cem Davran ve en iyi müzik grubu ödülünü alan Madrigal'in bateristi Sanlı Akgün dışında, ödül alan sanatçıların tek bir atıfla dahi Filistinli çocukları görmeyen hâli, kalbi olanları kalbinden vurdu. (Çocuk oyuncu Ada'nın avucunda çizili olan mavi-yeşil dünya ve “çocukların ölmediği dünyada ödül almak isterdim” konuşmasını ayrı bir yere koyuyorum.) Diğerleri, öldürülen binlerce çocuk için gözyaşı döken, “Ben İsrailli değilim, ben Filistinli değilim, ama ben tanığım” diyerek katliamı gözyaşları ile lanetleyen Batılı meslektaşlarına inat, sustular. Susuşun en koyu karanlığında sustular. İçlerinden biri, evde arkadaşına emanet ettiği köpeği Loli'den uzun uzun bahsedip yetkilileri sokak köpeklerinin hayatını korumaya davet eden bir konuşma yaptı. Böylece, öncelikler sıralaması, empati bahsi, hayatın değeri üzerine hiç kafa yormamış insanlarla ortak bir paydada buluşmamızın imkânsız olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleşmiş olduk. Katledilen Filistinli çocukları görmeyen, görse dahi bağlı olduğu ajans tarafından “Sakın bu konulara girme!” ihtarına maruz kaldığı için susmayı tercih eden, susmak zorunda kalan... Bakınız empatinin sınırlarını zorluyor, zorluyorum. Ve fakat... Sokak köpekleri için belediyeleri görev yapmaya çağıran KADIN komedyen E.E.'nin, sokaklardaki başıboş köpeklerin öldürdüğü, yaraladığı çocukları, gençleri görmemesi karşısında donuyorum. İliğime kemiğime kadar ürperiyorum. Bir hayatı değerli kılan nedir? Kişilerin öncelikler sıralamasını belirleyen nedir? Bazı hayatlar bazı hayatlardan daha mı önemlidir? Bir köpeğin hayatı bir çocuğun hayıtından daha mı değerlidir? Bir yıl önce, 10 yaşındaki Mete Durna, evlerinin önünde oynarken “kulağı küpeli” bir köpeğin saldırısına uğradı ve hayatını kaybetti. Mete Durna'nın annesi, ödüllü komedyen kadının, sokak köpekleri için yardım isteyen konuşmasını izlerken ne hissetmiştir?

Yeni Şafak Podcast
Ayşe Böhürler - Eğer öleceksem, umut vermeli, destan olmalı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 8, 2023 5:49


Her ölüm elbette çok acı, büyük üzüntü veriyor. Ancak bazı ölümler acıyı insanın kalbine çiviyle çakıyor. Gazzeli yazar, şair Rıfat el-Arir'in ölümü bende o etkiyi yarattı. Gazze İslâm Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı ve yaratıcı yazarlık profesörü, aktivist, “Sayılardan İbaret Değiliz” projesinin kurucusu, “Gazze Cevap Yazıyor” kitabının editörü. TEDx'deki harika konuşması ve 7 Ekim'den bu yana Gazze'den paylaşımlarıyla tanıdığım ve derin muhabbet duyduğum genç bir akademisyen olan Prof. Arir, İsrail tarafından düzenlenen bombardımanda erkek kardeşi, kız kardeşi ve dört çocuğu ile birlikte öldürüldü. Kasım ayında yazdığı “Eğer benim ölmem gerekiyorsa, Sen yaşamalısın hikâyemi anlatmak için” dizesiyle dünyanın kalbine saplanan hançer gibi bir vasiyet ve miras bıraktı. İsmini kalbimize adeta çiviledi. Instagram'da hakkında pek çok yorum vardı. Bir tanesi film yapımcısı olan Dan Cohen'e ait. Diyor ki Cohen, “Gazze Ölüyor belgeselini yaparken kendisini üniversitede ziyaret ettim. Öğrencilerine Yahudilik ve Siyonizm arasındaki farkı öğretiyor, İngiliz edebiyatı ve şiiri kullanarak bu iki olayı birleştirmeye çalışan Siyonist propagandaya karşı bir bilinç veriyordu. Şok edici İsrail suçları hakkında tanıklık eden mahallesindeki yaşlılara ulaşmama yardım etti. Son görüşmemizde ona Gazze'de geçirdiğim zamanı Nazilerin Varşova Gettosu'nu belgeliyor gibi hissettiğimi söylemiştim. Yazılarının gelecekte bir ‘Siyonizm Kurbanları Müzesi'nde yer alacağına söz verdim. Refaat Gazze ve Filistin hakkında iyi ve saf olan her şeyi kucakladı. Unutulmayacak mirası nesiller boyu yaşayacak ...” Bir Siyonizm Mağdurları Müzesi kurulacaksa eğer Rıfat orada bizim mihmandarımız olacak. 21.yüzyılın bu büyük katliamı Arir ile edebiyat tarihine kazınacak. Ülkemdeki edebiyat öğretmenlerine buradan seslenmek istiyorum. Lütfen öğrencilerinize bugünü ve bu şiiri anlatın. Ve Rıfat el- Arir ismini onlara öğretin. İsrail'in elinden düşürdüğü kalemi yerde kalmasın! Mücadelesi bir destan olsun! Eğer benim ölmem gerekiyorsa, Sen yaşamalısın, hikâyemi anlatmak için Ve benden kalanları satıp Bir parça kumaş satın almak için Ve bir parça ip, beyaz uzun kuyruklu bir uçurtma yapmak için, Ki Gazze'deki bir çocuk, Cennetin gözlerinin içine bakarken, Ateşe bırakılmış babasını beklerken Henüz kimseyle vedalaşmamışken - Kendi etiyle bile, Kendisiyle bile – Görmeli bu uçurtmayı Bana yaptığın o uçurtmayı, yükseklerde uçarken Bir an bir melek olduğunu düşünmeli onun Sevgiyi geri getiren Eğer ölmem gerekiyorsa Umut vermeli Destan olmalı

Yeni Şafak Podcast
Yaşar Süngü - Tel Aviv Borsası ne biliyordu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 6, 2023 4:30


New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Robert J. Jackson Jr. ve Columbia Hukuk Fakültesi'nden Prof. Joshua Mitts adlı araştırmacılar, 7 Ekim'den önceki haftalarda İsrail hisse senetlerinde açığa satışlarda keskin bir artış olduğunu tespit etmiş.  Bulgulara göre, söz konusu açıktan satışlar, Gazze Şeridi'nde İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalardan önceki günlerde ve Kovid-19 salgınının ortaya çıkmasından önce gerçekleşen satışlardan daha büyük.  Araştırmacılar, saldırı öncesinde Tel Aviv Borsası'nda işlem gören onlarca şirkette ciddi açığa satış tespit ettiklerini belirtiyor.  Çalışma, 14 Eylül ile 5 Ekim tarihleri arasında Bank Leumi'de 4,43 milyon hisse tutarında kısa pozisyon oluşturulduğunu gösteriyor.  Hamas saldırısından sonra bu konumu inşa edenler 3,2 milyar NIS kar elde etti. Araştırmacılar, ABD borsalarında işlem gören İsrailli şirketlerin hisselerindeki kısa pozisyonlarda kümülatif bir artış görmediklerini ancak vadesi 7 Ekim'den kısa bir süre sonra olan bu tür hisse senetlerindeki opsiyon ticaretinde keskin ve alışılmadık bir artış tespit ettiklerini yazıyor. Bu ne anlama geliyor? Birileri 7 ekimde Hamas'ın israile operasyon yapacağını bildiği için hisselerini erkenden satmış hisseler düşünce ucuz fiyattan alıp 3.2 milyar kar etmişler. CNN yayınına katılan Netanyahu'nun başdanışmanı Mark Regev'in sunucunun 7 Ekim sorusu karşısında adeta dili tutuldu. “Haberi olup olmadığını bilmiyorum, herkes gibi ona da bilgi verilmiştir.” Dedi. “Muhtemelen biliyorlardı ama böyle büyük bir katliam ve soykırımı planladıkları için kendi vatandaşlarının ölmesine ve rehin alınmasına göz yumdular.” Diye düşünen çok sayıda askeri ve siyasi uzman var.  Şöyle bir iddia da var; İsrail ve Amerikan silah şirketlerinin, sivillere ve nüfusun yoğun olduğu bölgelerde modern ve geliştirilmiş ağır silahları test ettiği söyleniyor. Hedef tespit, bomba seçimi, denetim ve değerlendirme, Batılı uzmanların yanı sıra İsrail ve Amerikan silah şirketlerinin katılımıyla yapılıyor. Yıkım ve delme için kullanılan bombalar demiri erittiği gibi binaları da yok edip toprağı deliyor. Bu ağır bombardımanlardan dolayı vurulan binalarda canlı namına ne varsa eriyerek yok ediliyor.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Parçalanan bebeklerin uyandıramadığı vicdanlar da var

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 6, 2023 5:09


Gazze'den harekete geçen Aksa Tufanı insanlığın vicdanını ve bilincini körelten bütün örtüleri de önüne katarak silip süpürüyor diyoruz ya. Aslında 7 Ekim'den bu yana şahit olduklarımız dünyanın modern zamanlarda aşina olduğu bütün gerçeklik algılarını, felsefi tasavvurlarını, hatta teolojik mülahazalarını yıkmaya çoktan yeter de artar bile. Medya üzerinden işletilen bütün kavram ve tasavvurlar 7 Ekim'den sonra tersine dönmeye ve işletilmeye başladı. İsrail'in kimseyi “terörist” olarak yaftalamaya hiçbir hakkının olmadığı çok açık artık. İsrail'in kendisi bir teröristtir. İsrail bir devlet de değil, sadece işgalci bir terör yapısıdır ve gücünü de devlet olmaktan veya arkasındaki bir halkın desteğinden almamaktadır. Bilakis gücünü ve cüretini arkasındaki ABD'nin ve Avrupa'nın sınırsız desteğinden ve Arap ülkelerinin sınırsız lakaytlıklarından almaktadır. İsrail'in “kendini savunma hakkı” son derece küstahça yutturulmaya çalışılan bir hikâye. İsrail'in kendini savunma hakkından çok daha haklı olan insanların kendilerini gerçek bir tehdit olan İsrail terörüne karşı savunma haklarıdır. Kendini savunma hakkı adına hiçbir ülkeye, hiçbir güce kendisinden fiziksel olarak çok daha zayıf olan insanlara karşı katliam yapma hakkı vermez. Bunun karşılaştırması bile akla, mantığa, vicdana ve izana aykırıdır. Bu durumda hiçbir kimseye böyle bir argüman öne sürme hakkı tanınmaz. Böyle bir durumdaki birinin veya bir ülkenin böyle bir argümana sarılması karşısında bütün insanlık aklı ve vicdanı harekete geçer ve bunu şiddetle reddeder. Ama İsrail bu absürt ötesi hakkı öne sürmeye cüret edebiliyor, çünkü bu cüretkarlığını besleyen bir dünya ordusu var. İmha edici gücü olanın herşeyi yapma hakkını kendinde görmesi kimseye gerçek bir güç üretmez. Güç adaletle beraber işlediği taktirde güç olur. Adaletin gücü karşısında eğilen insanlar zaten bir aşağılanma da hissetmezler. Aslında bu sözleri İsrail'e hitaben söylemenin de bir anlamı yoktur. İsrail saldırganlığını ve ihlallerini izah etme ihtiyacı hissetmediği bir üstünlük duygusunun, hatta teo-filozofisinin şımarıklığı içinde azgın bir güçtür. Ona bir laf anlatmanın zaten imkanı yoktur.

Yeni Şafak Podcast
Samed Karagöz - İsrail Gazze'yi ele geçiremeyecek

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 6, 2023 2:44


İsrail'in Gazze'de uyguladığı vahşet bitmek bilmiyor. Verilen kısa “insani ara”dan sonra İsrail'in saldırıları olduğu gibi devam ediyor. İsrail, sadece Gazze'de yaşayan Müslümanlara değil Gazze'yi Gazze yapan her şeyi adeta haritadan silmek için çaba sarf ediyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin yöneticileri de olan biteni, halklarının karşı çıkmasına, yüzbinlerce insanın bir araya gelip protestolar düzenlemesine rağmen, sadece izliyor hatta İsrail'in yanında duruyor. Geçtiğimiz günlerde İsrail'in 7 Ekim'den bu yana 2. Dünya Savaşı sırasında öldürülen gazeteci sayısından daha fazla gazeteciyi öldürdüğü açıklandı. Gazze'yi Gazze yapan her şey dedim, bunu biraz açmak gerek. İsrail bilinçli bir şekilde Gazze'nin tarihini yok etmeye çalışıyor. 15. yüzyıldan kalma İbn Osman Camii'ni bombalarken de aynı motivasyon ve vahşilikle hareket ediyor. Unesco Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan Anthedon Limanı'nı veya 5. yüzyıldan kalma bir Bizans kilisesini bombalarken de, kütüphaneleri ve diğer kültür merkezleri, müzelere saldırırken de hep aynı hedef doğrultusunda hareket ediyor. Gazze'nin Yahudilik dışındaki tüm tarihini silmek. Çünkü İsrail'in nihai hedefinin Gazze'de İsrailli olmayan kimseyi bırakmamak ve burayı fiilen işgal etmek. Ama inanıyorum ki İsrail bunu gerçekleştiremeyecek. BIR ÖDÜL TÖRENININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERI Sosyal medyada önüme düşmese Altın Kelebek Ödülleri gündemimde olmazdı. Sosyal medyanın iyilikleri ve kötülükleri işte. Gereksiz şeyleri de önümüze düşürebiliyor. Kimin hangi ödülü alacağı önceden belli olan ve ödül alanların salonu hızlıca terk ettikleri törenden birkaç kısa video sosyal medyada çokça paylaşıldı. Evde onu bekleyen köpeğine selam gönderen kişi, Cem Davran'ın cesur çıkışı, Madrigal grubunun üyesinin Gazze'de ölen çocuklardan bahsetmesi. Ödül konuşmalarıyla alakalı genel tavrım şudur: Ödül alınan yer mesaj verilecek yer değildir. Bir sanatçı, oyuncu, yönetmen vs vs eğer gerçekten etkili bir mesaj vermek istiyorsa bunu eserleriyle yapması gerekir. Sokak hayvanlarının içinde bulunduğu durumla alakalı bir derdi varsa kişinin bunu eserine yansıtmalı, Gazze'de yaşananlarla alakalı sesini yükseltmek istiyorsa bunu sadece ödül töreninde yapmamalı, buna dair izleri eserlerinde ve günlük hayatında görmeliyiz. Biliyorum birçok kişi bana kızacak ama benim düşüncem bu yönde. THE WEEKND'DEN ANLAMLI BAĞIŞ Şarkıcı The Weeknd Gazze'ye 2,5 milyon dolarlık bir yardımda bulunacağını açıkladı. Bu son derece önemli bir adım. Kanadalı bir şarkıcının Amerikan müzik endüstrisini karşısına alarak böyle bir hamle yapması son derece cesur bir yaklaşım. İnanıyorum ki bu bağışların sadece maddi karşılığı değil, Batı kamuoyunda oluşturacakları dalga da kayda değer olacaktır.

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - Siyasetin gündemi: Yerel seçimler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 4, 2023 5:09


7 Ekim'den bu yana dünya gündeminin önemli bir başlığı olan Gazze konusu hiç kuşkusuz Türkiye'nin de farklı motivas-yonlarla ana gündem maddelerinden biri. Türkiye'nin kültürel ortamı içerisinde her ne kadar bazı yaralı bilinçler üzerinden paranteze alınmaya çalışılsa da hem iktidar hem de maşeri vicdanın öncelikleri arasında. Türkiye'nin gönül coğrafyasına yönelik öncelikleri aynı motivasyonla takip edilirken iç politika ile ilgili konular da günbegün ağırlığını artırmaktadır. 31 Martta yapılacak yerel seçimler bu açıdan Türkiye'nin önemli gündem maddelerinden birisi. Yerel seçimler öncesinde ittifak ya da işbirliklerinin mümkün olup olamayacağı, tarafların hangi adaylarla ön plana çıkacağı ve nasıl bir yerel seçim stratejisi izleneceği konuları temel tartışma başlıkları olarak dikkat çekmektedir. Bu sebeple yerel seçimler öncesinde ortaya çıkan tablo ittifak ve olası işbirlikleri açısından bazı noktaların tartışılması gerekliliğini gündeme getirmektedir. CUMHUR İTTIFAKININ AVANTAJI Hem iktidar hem de muhalefet açısından bakıldığında dikkate değer farklılıklar göze çarpmaktadır. 14 Mayıs sonrasında parlamento aritmetiği açısından üstünlüğü elde eden, 28 Mayıs'ta da ittifakın adayı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazanmasını sağlayan Cumhur ittifakı, yerel seçimler öncesinde psikolojik iktidarı elinde bulundurmaktadır. İttifakın iki ana bileşeninin 14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrasında yakaladıkları ivmeyi yerel seçimlerde sürdürme kararlılığı, kendileri açısından önemli bir avantaj. Seçimler öncesinde yakalanan senkronizasyonun 31 Martta sürdürülecek olması, Cumhur ittifakının özellikle İstanbul'un yeniden alınması kararlığına büyük katkı sağlayacaktır. İstanbul özelinde gündeme gelen aday adayları listesinin hayli zengin bir portföy sunması ise Cumhur ittifakı açısından bir diğer avantaj olarak ön plana çıkmaktadır. AK Parti ve MHP açısından en önemli meydan okuma ise iki parti arasında rekabetin yaşanacağı illerdeki süreç yönetimi ile ilgili olacaktır. 2019'da bu açıdan iyi bir sınav veren AK Parti ve MHP'nin büyükşehirlerdeki performansı ittifak açısından belirleyici olacaktır. MUHALEFETIN İMKÂN VE SINIRLILIKLARI Cumhur ittifakına karşı hem parlamento hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mağlubiyet yaşayan Millet ittifakının yerel seçimler öncesindeki performansı hayli tartışmalı. Seçimler sonrasında dağılan bu ittifakın yeniden bir araya gelme ihtimalinin tartışıldığı bugünlerde, muhalefet açısından tablo çok da iç açıcı değil. Seçimler öncesinde Millet ittifakının kurucu unsuru olan CHP'deki kadro değişimi bir heyecan yaratmış durumda. Bu heyecanın devam ettirilmesi ve özellikle İstanbul ve Ankara'nın yeniden kazanılması CHP'nin en büyük önceliği. Fakat buradaki temel sorun, 2019'da tesis edilen ittifak ruhunun yeniden nasıl kurulacağı. CHP açısından bir diğer sorun değişimin aktörel düzeyde kalması. Yani değişim olarak tarif edilen durumun sadece parti ve Genel Başkanlık değişimi ile sınırlı tutulmasıdır. Hâlbuki değişim, partinin politik kimliği ve Türkiye siyasetinde yeni bir ivme yaratacağı beklentilerini gündeme getirmişti. Bu anlamda bakıldığında CHP'nin yeni bir siyaset yerine var olan alışkanlıkları sürdürdüğü ve statükoyu devam ettirdiği eleştirileri ön plana çıkmaktadır. Özgür Özel'in özellikle Kürt ve Alevi vatandaşlarla ilgili çıkışları ise zamanlaması açısından dikkat çekici. Türkiye'nin iki önemli sorununda önemli mesafeler kat edildiği gerçeğini bir kenara bırakarak, Kürtler ve Alevileri daha az eşit pozisyonda değerlendiren Özel'in bu açıklamaları ile neyi murat ettiği merak konusu. Kimlik ve inanç alanı gibi netameli konularda retorik düzeyde kalan çıkışların, Türkiye siyasetine ne tür bir katkı sağlayacağı ise tartışmalı.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - İsrail'in deve kuşu propagandası

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 2, 2023 5:47


İsrail terör devleti 7 Ekim'den itibaren tarihinde biriktirdiği bütün propaganda sermayesini son kuruşuna kadar tüketmek zorunda kaldı. Aksa Tufanı İsrail'in şimdiye kadar tepe tepe kullandığı Holokost sermayesini ona en aptal ve en savurgan şekilde harcatmış oldu. Soykırım kurbanlığı tekelini elinden aldı. Şimdi İsrail soykırımın kurbanı değil bizatihi en vahşi faili olma özelliğiyle bütün dünyaya tekrar görünmüş oldu. Üstelik bu görüntü öyle propaganda illüzyonlarıyla gerçekleşen bir görüntü değil. Suçüstü, bütün dünyanın şahitliği altında, herkese görünen, görünmeden kalamayan, kendiliğinden herkesin gözüne batan gerçekliğiyle bir görüntü. Oysa İsrail kendi mazlumluk propagandasını yapmak için, bu topraklarda tek hak sahibi, tek varis olduğunu kanıtlamak için yüzyıldır çalışıyordu. Bu toprakların kendisine Tanrı tarafından vaat edilmiş olduğu hikayesinin elbette kimseyi bağlayan, haklı görülebilecek bir tarafı yok. Belki Siyonint ve Evangelist dostları ve parayla, makamla ikna ettiği köleleri nezdinde bu asıl sebebin bir geçerliliği olabilirdi. Ama yaşadığımız dünyada iyi-kötü geçerli olan hukuk mantığıyla bunu anlatmanın bir yolu yok. Bu durumda devreye dünyada asırlardır maruz kaldığı zulüm ve takibat dolayısıyla bir yurda en insani vaziyette sığınma hakkıyla ilgili edebiyat devreye giriyor ve yese de yemese de yutsa da yutmasa da bu hikaye etrafında kendi meşruiyetini sağlamaya çalışıyordu. Her iki hikayenin aslında hiçbir temeli ve haklılığı olamazdı. Bir toprağa ihtiyacı varsa, Amerika'nın devasa boş arazileri vardı, Yahudileri çok sevenler o toprakları versinlerdi. Onları soykırıma tabi tutan Avrupalılar kendi topraklarından aynı ölçekte bir yer verselerdi, dünya için o kadar büyük bir musibet olmazdı. Kendileri için de bu kadar külfete sebep olmazdı. Haçlı ordularının son kumandasını elinde tutan İngiltere Kudüs'ü Selahaddin'den 720 sene sonra tekrar ele geçirmişken, bütün haçlı seferlerinin sebebi olan Kudüs'ü almışken onu en az Müslümanlardan nefret ettikleri kadar nefret ettikleri Yahudilere neden altın tepsiyle sunup geri çekildiler? Sadece bu soru üzerinden gidildiğinde muallaktaki birçok soru zihinlerimizde delirip canlanır. Şimdilik geçelim. İsrail bir hikayedir. Varlığı bir hikâye, güçlü yenilmez ordusu bir hikâye, mazlumluğu ve savunma hakkı bambaşka bir hikâye. Bütün bu hikâye yoğun propagandalarla sürdürülür insanların yüreklerine yeri geldiğinde korku, yeri geldiğinde acıma duygusu yeri geldiğinde ise ırkçılıktan ibaret bir dindarlık salınıyor. Tabi bütün bunlardan anlamayanlara Evangelist dostlarına güvenilerek yapılan tehditler işliyor. Bebek katili, soykırımcı Netanyahu'nun Müslümanlara yaptığı bütün bu katliamlara ses çıkarma ihtimali bulunan Arap ülkelerine “oturun oturduğunuz yerde, koltuklarınızı korumak istiyorsanız susun!” yollu ihtarı İsrail'in propaganda makinasını işleten farklı yakıtları da işaret ediyor. İkna edicilik asla bir mantığa, bir delile, bir rasyonaliteye ihtiyaç duymaz. Eninde sonunda herkes İsrail'in söylediğini kabul etmek zorunda olacaktır, ama severek, ama buğzederek. Son savaşta bütün dünyada kendisiyle ilgili algıları kontrol etmiş olduğunu düşünüyor olması zannedildiğinden çok daha fazla bir özgüvene dayanıyor. Dünyanın her tarafında meydanlara dökülmüş vicdan sahibi insanların sesleri belli ki çok da önemli görülmüyor. Onların ikna edebileceği asıl karar sahibi insanlar yok. Kendi kendilerine bağırıp çağırıyor gibi görünüyor İsrail'e belli ki. Nasılsa o halkların liderleri çantada keklik gibi. Arap halkları İsrail'i bir kaşık suda boğacak kadar nefret ediyorlar, ne önemi var, liderleri çantada pişmiş keklik. Baksanıza dökülen Müslüman ve Arap kanı, çiğnenen Müslüman ve Arap onuru ve onlar Netanhayu'nun bir sözüyle hepsi hizaya geliyor ve hiçbirinde Netanyahu'nun bu sözünün kendileri için kastettiği rezil gerçeği yalanlama arzusu, onun yakıştırdığı pozisyona itiraz arzusu bile oluşmuyor.

Yeni Şafak Podcast
TURGAY YERLİKAYA - İSRAİL'İN DEVLET PROPAGANDASI ELON MUSK'IN İSRAİL ZİYARETİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 29, 2023 6:55


Geçtiğimiz hafta “Elon Musk ve İsrail Lobisi” başlıklı yazıda, İsrail lobisinin bütün baskılarına rağmen X platformunun pozitif ayrışmasına değinmiştim. Söz konusu yazıda, Musk'ın Facebook, Youtube ve Instagram gibi platformlara kıyasla, X'i farklı ses ve kimliklere açtığı ve özellikle Filistin'in halkının yaşadığı trajedinin duyurulmasına imkan tanıdığını ifade etmiştim. Fakat bugünlerde, kısmi farklılaşma eğilimleri ve otonom tavrı ile ön plana çıkan Musk'ın bu politikasını ne kadar sürdüreceği önemli bir tartışma konusu. Nitekim davet üzerine İsrail'e giden Musk'ın Başbakan Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Herzog ile görüşmelerindeki söylemi ve tavrı, bu konuda bir pozisyon değişikliğine mi gidildiği sorusunu sordurdu. Hatırlayacak olursak Musk, 7 Ekim'den bu yana İsrail ile ilgili taleplere karşılık vermemiş ve İsrail lobisinin hedefi olmuştur. Bir yandan İsrail devlet yetkililerinin diğer yandan da lobi destekli kuruluşların hedefinde olan Musk'ın İsrail gezisi, yakın dönemde değişebilecek bir X politikasına dair ipuçlarını barındırmaktadır. X'in küresel ölçekteki etkisini dikkate alan İsrail devletinin bir biçimde kendi propagandasına hizmet eden bu gezi, medya-siyaset ilişkileri açısından önemli notlar içeren tarihi bir an olarak hafızalardaki yerini alacaktır. MUSK'IN İSRAIL GEZISI Musk'ın İsrail'e yapacağı ziyaret öncesinde lobinin de etkisiyle X'e karşı yaptırım çağrıları dile getirilmekteydi. Özellikle Beyaz Saray'ın Musk'ı antisemitik olmak ve ırkçılığın teşvik edilmesinde rol oynamakla suçlaması X'e karşı kurumsal baskı oluşmasına neden olmuştur. Aynı günlerde “Media Matters for America” antisemitizmle ilgili bir rapor yayınlamış ve raporda X'in antisemitizmin yaygınlaşmasında doğrudan etkili olduğu ifade edilmiştir. Benzer bir baskı da antisemitizm ile aşırıcılık konularında çalışmalar yapan “Anti-Defamation League” dan gelmiş ve Musk'ın X'i satın almasından bu yana antisemitizmin yaygınlaştığı ifade edilmiştir. Beyaz Saray'ı destekleyen bu rapor ve açıklamaların sonucunda geniş ölçekte boykota maruz bırakılan X'in Apple, Disney, Comcast, Lionsgate ve Warner Brothers gibi şirketler tarafından reklam ambargosuna tabi tutulması, Musk'ın nasıl bir baskı yaşadığını bütün boyutlarıyla göstermektedir.

Yeni Şafak Podcast
ABDULLAH MURADOĞLU - BATI MEDYALARININ SEFALETİ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 26, 2023 5:17


İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırıma dair bilgiler ABD başta olmak üzere Batı dünyasının ana akım medya organlarında sadece çarpıtılarak yer buluyor. Batı medyalarının içine düştüğü bu rezilliğin tarihi epeyce gerilere gidiyor. Filistin asıllı Amerikalı bilim adamlarından Prof. Edward Said 1981'de yayınladığı, dilimize de “Haberlerin Ağında İslam” veya “Medyada İslam/ Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?” başlıklarıyla çevrilen kitabında bu rezilliği derinlemesine bir şekilde inceleyerek dünya kamuoyuna arz etmiş idi. Batı medyalarının öteden beri “Filistin meselesi”nde İsrail'in yalanlarını yansıtmakta çok daha ileri gittikleriyse, aşikâr. 7 Ekim'den bu yana Batı ana akım medyaları İsrail'in uzantısı gibi hareket ettiler. Böylece İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarına, soykırım suçlarına da iştirak etmiş oldular. Olayları gerçeklere uygun şekilde yansıtmaya çalışan gazetecilereyse “suçlu” muamelesi yaptılar, haberlere de, haber diline de iğrenç sansürler uyguladılar. En son, İngiltere merkezli yarı-resmi haber yayımcısı “BBC”de çalışan bir grup gazeteci “El Cezire” kanalına gönderdikleri mektupta kurumun “katliam” ve “vahşet “gibi terimleri sadece “Hamas” için kullandığını, “Hamas”ın bölgede şiddetin tek kışkırtıcı ve faili olarak gösterildiğinden şikâyet ediyorlardı. Geçtiğimiz Ekim ayı ortalarında, “BBC”nin Kuzey Afrika haberlerine imza atan kıdemli muhabirlerinden Bassam Bounenni kurumun İsrail'in dümen suyunda haber yapmasına tahammül edemeyerek istifa etmişti. 18 Ekim'de “X” hesabından yayınladığı mesajında “meslekî vicdanımın gereği olarak BBC'den istifamı sundum” demişti. BBC'nin iki yüzlü yaklaşımı Avustralya ve Yeni Zelanda dahil olmak üzere İngilizce konuşan “Anglosfer” dünyasının diğer ülkeleri için de geçerli tabii. “Yeni Zelanda Radyosu(RNZ)” izleyicilerin değerli zamanlarını çalacağı gerekçesiyle Filistinli bir konuğun sözlerini yayınlamama kararı aldığını duyurmuştu. “BBC” gibi uluslararası haber ajanslarıyla çalışan “Anglosfer”in diğer medya kuruluşları, soykırıma “soykırım” dememek için direniyorlar. Bu kuruluşlar İsrail'in yalanlarını gerçek haber gibi yansıtmak içinse adeta yarış halindeler. İsrail'in bariz yalanlarından birisi Gazze'deki hastanelerin Hamas'ın karargâhları olduğu şeklindeydi. Biden Yönetimi de, Batı dünyasının yönetimleri de, medyaları da ciddi hiç bir kaynağa dayanmaksızın, İsrail'in hastaneleri yok etmeye yönelik yalanını da desteklediler. Meşhur polisiye yazarlarından Eric Ambler'in “Dimitrios'un Maskesi” romanında gazeteci Marukakis, hikayenin baş kahramanı Charles latimer'e yazdığı bir mektupta, “Yalanları destekleyecek olaylar yoksa, olaylar yaratılır” diye bir cümle kullanmıştı. İsrail de başta “El Şifa” olmak üzere Gazze'deki hastanelere ilişkin kurgulanmış görüntülere başvuruyordu.

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - “Bir sabah gelecek kardan aydınlık”

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 26, 2023 4:31


Haberi okuyanlarınız vardır. Saraybosna'nın SDP'den yani Sosyal Demokrat Parti'den seçilen Belediye Başkanı Benjamina Karic Siyonistlerin hedefinde. Gazze'deki sivil ölümlerini kınayan ve belediye binasına İsrail bayrağının yansıtılmasını reddeden Karic'e Siyonist işadamı Amir Gross Kabiri, bir İsrail bayrağı ve bir not gönderdi. Notta “asla unutmayacağız ve affetmeyeceğiz” yazıyordu. Zannediyorum sırada Gazze'deki Siyonist işgale karşı çıkıp onu kınayan insanların yataklarına kesilmiş at kafası falan koymak var bu teröristler açısından. Karic'in sosyal demokrat olmasını vurgulamamın iki nedeni var. Birincisi, terörist İsrail asla kendisine şirk koşulmasını istemediği için değil Gazze'deki soykırım için İsrail'i doğrudan suçlayıp hedef alanları, “Hamas suçlu ama İsrail'in yaptıkları da hoş değil” diyenleri bile “yok etme, susturma, itibarsızlaştırma” listesine alıyor. İsrail'e karşı çıkanların Müslüman, Hristiyan, Yahudi, sağcı, solcu olmasını hiç mesele etmiyor. İkincisi de şu: Allah'a şükürler olsun ki dünyada sosyal demokrat siyaset geleneğinin içinde “fikir namusuna düşkün” insanların sayısı fazla da bizim Türkiye'deki gibi “aman bana ne” demiyor insanlar. Tehditleri de göze alarak doğru bildiklerini yapıp Gazze'nin yanında yer alıyorlar. Burada birkaç gün önce Barselona kent konseyinde muhteşem bir konuşma yapan Ada Colau'nun o şahane cümlesini hatırlayalım: “İnsan hakları görmezden gelinerek değil, taraf tutarak savunulur.” Şimdi bunu böylece yazdım ya. Bizim Türkiye'nin vasat altı sekülerleri mail kutumu, sosyal medyamı falan “çok seviyorsan Gazze'ye gidip savaşsana” mesajlarıyla dolduracaklar yine. 7 Ekim'den bu yana “kendilerini bir şekilde rahatlatma” konusunda destan yazıyor bizim nato kafa nato mermer sekülerler. Öne sürdükleri temel argüman ise şöyle: “Konuşup duruyorsunuz ama sizi hiç cephede görmüyoruz.” Bizi de kendileri gibi hafızasız sandıkları için bu cümledeki aptalca hatayı fark etmeyiz sanıyorlar. Aslında nasıl derler “çok da iyi biliyorlar” da bilmezden geliyorlar. 1980 yılında başlayan Afganistan cihadında yüzlerce Türkiyeli Müslümanın önce Rusya'yla, ardından ABD ile yapılan savaşta şehit olduğunu bilmezden geliyorlar. 1992'de başlayan Bosna cihadında yüzlerce Türkiyeli Müslümanın şehit olduğunu bilmezden geliyorlar. 1994'te başlayan Çeçen cihadında yüzlerce Türkiyeli Müslümanın şehit olduğunu bilmezden geliyorlar. 2010'da başlayan Suriye cihadında bilhassa Türkmenlerin cephesi olan Türkmen Dağı'nda, Alpaslan Tugayları'nın safında savaşan yüzlerce Türkiyeli Müslümanın şehit olduğunu bilmezden geliyorlar. Dahası, ellerindeki ABD yapımı silahlarla bu kardeşlerimizin bazılarını şehit edenlerin “maaşa bağlanmış” PKK'lılar, DHKP-C'liler olduğunu da saklamaya çalışıyorlar. Emperyalizmin mayın eşekliğini yapma işinin kendilerinde, insanların izzet ve şerefi için dövüşmenin Müslümanlarda olduğunu da gizlemek istiyorlar herkesten. Türkiye'de Müslümanlar, benim hatırladığım son 40 yılda, dünyanın hiçbir bölgesinde hiçbir cihattan kaçmadılar. “Canlarını Allah'a satmak” konusunda hiçbir korkaklık göstermediler.

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Aksa Tufanı karşısında “çökmüş” felsefeye “yapıbozumu” daha ne yapar?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 20, 2023 6:24


İsrailli askeri sözcünün Şifa hastanesinde Hamas'ın ayak izlerini göstermeye çalışmasının Siyonist propagandayı bütün dünya nezdinde nasıl gülünç duruma düşürdüğünü izledik. Aslında sadece bu değil, 7 Ekim'den beri İsrail'in yapmaya çalıştığı her şey, kendini savunmak için attığı her adım, söylediği her söz, gösterdiği her görüntü sadece onun haksızlığını, suçluluğunu, vahşiliğini daha da gösteriyor. Dünyanın başında ne kadar iğrenç bir belanın ne kadar büyük bir tehlikenin ve nasıl yüzsüz bir yalan olduğunu şimdiye kadar bilmeyen öğrenmiş oluyor. Çaldığı mızrakları sığdırabileceği mızrak bulamıyor diyoruz. Bunu biz zaten biliyor ve görüyoruz ama bir yandan da bütün dünyada 7 Ekim'den beri İsrail'e karşı yükselen isyanlardan, protestolardan, halk gösterilerinden, vicdan ayaklanmalarından da görüyoruz. Aksa Tufanı her yerden esiyor, her yeri etkiliyor. Filistin, Hamas, ve İsrail hakkındaki algıları değiştiriyor, sinmiş yürekleri uyarıyor, kurumuş vicdanları suluyor ve yepyeni bir dünyanın kurulması için gerekli bütün şartları hazırlıyor. Bu esnada özellikle Batı'da halklarla yönetimler arasında ne kadar büyük bir mesafenin olduğunu da görmüş oluyoruz. Böyle bir cümleyi genellikle Arap toplumları için kurmaya çok alışığız halbuki. Arap ülkelerinde devlet ile halk arasında çok büyük bir mesafe olduğunu söylemek sıradan bir tespit. Devletler kendi halklarını temsil etmiyor, adeta başka ülkeler adına kendi halklarını yönetiyor. Kendi halklarına karşı işgalci bir mesafeyle, duygu ve bakışla yaklaşıyorlar. Orduları başka ülkelere karşı ülke savunması için hazırlanan aygıtlar değil, bizzat kendi halklarına karşı rejimleri koruyan gözetleme ve baskılama aygıtları gibi çalışıyor. Arap ülkeleri için yaptığımız bu tasvirleri şimdi Avrupa ülkeleri için özellikle İsrail-Filistin meselesi bağlamında daha rahat söyleyebiliyoruz. Bütün ABD ve Avrupa kentleri haklarıyla birlikte İsrail'in işlediği insanlık suçlarına karşı Filistin ile dayanışma için ayakta. Ama halklarının bu vicdani ayaklanmalarından İsrail'in çuvallara sığdıramadığı mızraklarını gören halklarının apaçık şahitliğine kendi yöneticileri olabildiğince lakayt kalmaya devam ediyor. O zaman İsrail'in şu anda çocukları bile kandıramayacak pespayelikteki propagandasının muhatabının kimler olduğunu anlıyoruz. Bu propaganda İsrail'in elinde oyuncak olmuş liderlere ihtiyaç halinde tekrarlayacakları ezberler veriyor. Bu ezberlerin ikna edici olmasına gerek görülmemesi İsrail'in kendi kuklalarına karşı da ne kadar saygısız olduğunu gösteriyor. Zaten öyle de olması normal değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan'la basın toplantısında, Erdoğan'ın gözün, vicdanın, aklın, izanın sesi olan konuşmalarına karşılık Almanya Cumhurbaşkanının bütün bu sözleri bile duymamış gibi söyleyebildiği tek şey “İsrail'in kendini savunma hakkı” oldu. 43 gündür bütün gücüyle çoluk çocuğu, kadını yaşlıyı, hastayı sığınmacıyı planlayarak, hedef gözeterek katletmenin “kendini savunmayla” nasıl izah edilebileceği gibi basit bir soruya bile muhatap kılmadan kendini. Aydınlanmayı “Kendi aklını kullanmaya cesaret etmek” diye tarif etmiş olan Immanuel Kant'ın mirasından bugünün Almanyasının başındaki insana kalan miras bu kadar: Aklını İsrail'in beşinci sınıf propaganda aygıtın teslim etmiş olmak. Erdoğan bu olayı onun nezdinde bütün Avrupa'ya karşı “İsrail'e bir borçluluk hali” ile ifade etti. Kuşkusuz bu ifadenin başlıbaşına “yapıbozumcu” bir etkisi olacaktır. Avrupa ve bilhassa Almanya'nın İsrail karşısındaki borçluluk durumu kural tanımaz bir tefecinin eline düşmüş çaresiz müflislerin durumunu andırıyor. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi bu durum bu borcun da ötesine geçmiş durumda. Bu kadar gerçek karşısında bile kendi aklını kendi kullanma cesaretinden kendi eliyle vazgeçmiş olmak, aklı baştan alan bazı dogmatik ezberlere takılmış kalmakla ilgili. Sıradan insanların veya kendi vatandaşlarının gözlerini açmakta olan onca gerçek bilhassa yöneticilerin ve ülkenin filozoflarına görünmüyor bile.

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - Holokostun yükü ve entelektüel sefalet

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 20, 2023 5:09


Balfour Deklarasyonu ile temelleri atılan İsrail devletinin terör ve tedhiş eylemleri çok ciddi insani krizlere neden olmuştur. Teşekkül safhasında Yahudi terör örgütleri ile başlayan söz konusu tedhiş politikası 1948 yılında İsrail devletinin kurulması sonrasında kurumsal ve sistematik bir hal almıştır. 7 Ekim sonrasında başlayan ve farklı gerekçeler üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılan bu şiddet sarmalının on yıllara sari bir politika olduğu ortada. Fakat bugünkü temel farklılık bütün bu şiddet sarmalına rağmen Batının İsrail'e yönelik koşulsuz desteğinin neden ve hangi gerekçelerle sürdürüldüğü. 7 Ekim'den bu güne kadar ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin desteği ile hiçbir sınır tanımayan İsrail'in nerede ve nasıl durdurulacağı ile ilgili tartışmalar sürmekte. Gazze gündemiyle toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Zirvesi'nde petrol kullanımı, hava sahasının kapatılması ve diplomatik ilişkilerin dondurulması gibi önerilerin BAE ve Suudi Arabistan tarafından reddedilmesi, teşkilata yönelik beklentilerin karşılıksız kalmasına neden olmuştur. Diğer yandan da ateşkes önerilerinin BM Güvenlik Konseyi'nde Batılı devletlerin vetolarıyla engellenmesi, sorunun çözümü adına önem atfedilen kurumların işlevsiz hale geldiğini göstermektedir. İrlanda, İskoçya ve İspanya gibi devletleri paranteze aldığımızda Batılı devletlerin bütün unsurlarıyla soykırıma destek verdikleri açıkça görülmektedir. ÇÖZÜM İÇİN ALTERNATİF KANALLAR Diplomatik kanalların işlevsiz kaldığı bu günlerde, İsrail'in uyguladığı sistematik şiddet ve soykırımı mahkum edebilecek iki temel enstrüman karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, özellikle Batı'da devlet aklının karşısında konumlanan ve ciddi bir eleştirel kamuoyu yaratan protestolar ve bu durumun karar alıcılar üzerinde oluşturduğu baskı. Nitekim son günlerde oluşan baskı sonucunda, sorunun çözülmesine yönelik söylemler dile getirilmekte. İkinci enstrüman ise özellikle sivil inisiyatifler ve STK'lar aracılığıyla oluşan boykotun küreselleşmesi sonucunda bazı adımların atılması. Öyle ki boykot listesinde yer alan bazı şirketler, tepkiler sonucunda tutumunu gözden geçirmiş, kimi kurumlar da Filistin'e mali destek gibi seçenekleri gündeme getirmişlerdir. Her iki enstrüman da İsrail ve destekçisi küresel güçler açısından en caydırıcı unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, söz konusu çabaların daha geniş kitleler tarafından sahiplenilmesi ve İsrail ile destekçisi devletlere yönelik eleştirilerin sürdürülmesi sorunun çözümü anlamında oldukça önemlidir.

bu bat abd bae ekim yahudi almanya fakat stk filistin gazze birincisi turgay filistin'e stk'lar ekim'den
Yeni Şafak Podcast
Gökhan Özcan - Çaresizsek, ‘çare'yi birlikte arayalım!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 20, 2023 4:10


Bir önceki yazıda, on yıl önce yayınlanan yazımdan hareketle geçen zaman içinde Filistin meselesinde hiçbir mevzi kazanamadığı-mızdan dem vurmuş, topu bu yazıya atmıştım. Bu yazıda geçmişe yazıklanmak yerine direkt olarak konuya girip, on yıl sonra yine bugünkü aciz halimizde olmamak ve bugünkü gibi kahrolmamak için neler yapabileceğimize dair somut, uygulanabilir ve acizane çok elzem bulduğum öneri notları düşmek istiyorum buraya. Buraya not ettiğim her cümlenin tartışmaya ya da geliştirilmeye açık olduğunu özellikle vurgulayarak... 7 Ekim'den itibaren yaşadığımız kahredici tablolar, israil'in kural tanımaz, insanlıktan uzak ve küstahça gaddarlığı, başta batılı yönetimler olmak üzere bir çok ülke yönetiminin bu terör devletine payanda olan işbirlikçi tavrı bütün dünya halklarında önce bir infiale, sonra da büyük bir uyanışa sebep oldu. Bu yeryüzünden bu kötülükleri silip atmak, insanlığı bu safralardan arındırmak için önemli bir fırsat sunuyor bize. Kendini bu akıl almaz kötülük ittifakı karşısında çaresiz hisseden herkesin, çareyi kendi zihninden ve parmak uçlarından üretmek için harekete geçmesi ve durmaması gerekiyor. Dijital teknolojiler konusunda pek çok itiraz ve çekincelerim var; bunları tartışmaya da devam edeceğim. Ancak madem bugün küresel medya kötülerin etkisi ve baskısı altında, elimizde başka bir imkan kalmamış demektir. Sosyal medyanın bu sorumluluğu yüreğinde hisseden her insan tarafından kötüleri afişe etmek ve mazlumlara sahip çıkmak adına en etkili biçimde kullanılması gerekiyor. Kasıtlı yalanların dosdoğru bilgilerle alaşağı edilmesi, yanlışın yerine keder veriyor da olsa apaçık doğrularla değiştirilmesi gerekiyor. Bu insan olanın, elinde imkan bulunan herkesin boynuna borç bir yükümlülüktür. Tarafsız olmak gibi bir seçenek yok, tarafsızım diyenleri ben kendi adıma otomatik olarak kötülerin cephesine yazıyorum. Bu sosyal mecraların yerli malı olmadığının farkındayım, şu ana kadar twitter dışındaki hemen her platform belli ölçüde sansür uyguluyor. Öncelikle teknoloji alanında faaliyet gösteren herkesin bu sosyal medya tekellerini kurmak üzere kafa yorması, mümkünse yerli yazılımlar üzerinde çalışması lazım... Bu son derece stratejik bir konu; ülkelerin savunma stratejileri arasına alınması gereken bir konu... Şu günlerde bu mecraların merkezlerinin insanlığın vicdani ortak kanaatlerine aykırı davranabildiğini yaşayıp görüyoruz. Bu merkezlerin karar mekanizmaları bize açıkça yalan söyleyebiliyor, çocukları öldüren bir vahşiliği örtbas etmeye ve kendini savunma kılıfına büründürmeye çalışabiliyor. Aşikar ki, o karar mekanizmalarında bize, yani ‹insan›a, ‹insanlık›a dost olmayan zihniyetler hakim durumda... Demek ki yapılacak olan, geniş zamanda o mecraları tamamen terk etmek, ille de bir sosyal mecra ihtiyacı (!) varsa (vakit öldürmek üzere kurgulanmamış olmak kaydıyla) yeni ve dost sosyal mecralar ortaya çıkarılmalıdır. Bu sosyal medya bahsini ileride yeniden dönmek üzere bu kadar vurgulayıp geçiyorum.

Yeni Şafak Podcast
Mehmet Akif Soysal - İngiltere'de Filistin protestosu kabine değişikliğine sebep oldu!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 16, 2023 2:57


GAzze katliamının ilk günlerinden beri Avrupa'da hususan İngiltere'de yaşananlar fazlasıyla ilgimi çekti. Zira Avrupa'da hükümetler kitlesel ölümler yaratan siyonizme destek verirken halkların bu adaletsizliğe baş kaldırışı vardı. İngiltere'de ise sanki bunun da üzerinde bir şeyler yaşanıyordu. 10 Kasım itibarıyla geldiğimiz İngiltere'de 11 Kasım'da yapılan Gazze yürüyüşüne katıldık. Açıkçası böylesi mahşerî bir kalabalığı beklemiyordum. Yüzbinlerle dolu Hyde Park'a akın akın gelenlere Green Park'ta toplananlar eklenince olağanüstü bir kalabalık ile Londra merkezde yürüş yapıldı. Baştan sona barışçıl şekilde gerçekleşen yürüyüşe çevrenin de ilgisi yüksekti. İşin ilginç tarafı yürüyüş yapanların arasında göçmen olmayan beyaz ırktan onbinlerce insan vardı. Müslüman da olmayan bu insanları vicdanları buraya getirmişti. Hepsi üzgün, hepsi kırgındı. Şunu da söylemek gerek: Bu yürüyüşler 14 Ekim'den beri her cumartesi yapılıyor, bıkmadan, usanmadan. Hiçbir siyasi parti liderliğinde de değil ve bir konuşma yapılmıyor. Sadece bayraklar elde ve sloganlar eşliğinde yürüyüş yapılıyor. Çok yoğun çalışan Londralıların kıymet verdiği cumartesi tatilinde... Resmi açıklamalara göre, 11 Kasım yürüyüşü çatışmaların başlamasından bu yana Londra'da düzenlenen en büyük yürüyüş. Polis, Hyde Park'tan yaklaşık 3 mil (5 kilometre) ötedeki ABD Büyükelçiliği'ne kadar şehir boyunca yılan gibi kıvrılan yürüyüşe yaklaşık 300.000 kişinin katıldığını tahmin ediyor. İngilterede İçişleri Bakanı'nın görevine son verildi! İşin daha da ilginç tarafı İngiltere'de geçen haftasonu yapılan yürüyüş akabinde yürüyüşü “Nefret” yürüyüşü diye ifade eden aşırı sağcı İçişleri Bakanı Brawerman'ın görevine Başbakan Rishi Sunak'ın son vermesi oldu. Filistin yanlısı gösterilerle ilgili olarak Londra polisini taraf tutmakla suçlayıp hedef alan ve suçlamalarıyla tepkiye yol açan İçişleri Bakanı Suella Braverman görevden alınırken yerine Dışişleri Bakanı James Cleverly atandı. Eski İngiltere Başbakanı David Cameron ise yeni Dışişleri Bakanı oldu. Brawerman'ın görevden alınması büyük bir süpriz ve sevinçle karşılandı. Gelişmelerle ilgili açıklama yapan İskoçya Bölgesel Başbakanı Hamza Yusuf, “Suella Braverman kadar kamu görevine uygun olmayan biri hiç olmamıştı” ifadesini kullandı. Savaşı Durdur Koalisyonu'nun açıklamasında ise “Suella gitti. Bu ülkede barış ve adalete inanan herkes için büyük bir zafer. Sokakta olmak sonuçlarını veriyor” ifadeleri kullanıldı. Koalisyon'un Başkan Yardımcısı Chris Nineham da, “Sokaktaki hareketin zaferi. Toplu eylemler ve protestolar için, ‘A noktasından B noktasına yürüme' ya da ‘Hiçbir şeyi değiştirmez' diyenleri dinlemeyin” ifadelerini kullandı. Kimse kusura bakmasın İngiltere'de Gazze katliamı için var olan şuur, çaba halk olarak bizde var mı diye sormak içimden gelmiyor, niye mi diyeceksiniz ya cevabım hayır olursa... Ne yazık ki bizim toplumumuzda rehavet, nasıl olsa Erdoğan yapar rahatlığı artık hakim. Evet Erdoğan yapar, peki sen ne yaparsın?

Gerçek gazetesi
Sungur Savran: Filistin'in sömürgeci İsrail'e isyan hakkı yok mu?

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Nov 15, 2023 5:11


7 Ekim'den bu yana Türkiye'de yüzünü Batı dünyasına dönmüş eğitimli katmanlar ve bunların sola yatkın kesimleri, Hamas'ın İsrail'e karşı başlattığı el Aksa Tufanı eyleminin, sivilleri de hedef alan aşırı şiddete dayandığı için desteklenemeyeceğini savunuyor. İsrail'in Gazze'ye bir aydır uyguladığı ağır çekim soykırımın barbarlığı bunların artık ilk günlerdeki gibi yüksek sesle konuşmasını olanaksızlaştırdı ama emin olabiliriz ki bu koşullar değiştiğinde benzeri homurtular yeniden artacaktır. Kalıcı bir sorunla karşı karşıyayız, deşmemek olmaz. Bu kesimler Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran. Bu demokrasinin o ülkelerde nasıl kurulmuş olduğunu da az çok biliyorlar. Bu kesimlerin yücelttiği burjuva cumhuriyetinin Fransa'da kalıcı olarak kuruluşu neredeyse yüz yıla yayılan dört devrim sayesinde olmuştur (1789, 1830, 1848, 1871). Devrim diyen neredeyse kaçınılmaz olarak şiddet demiş olur. Hiçbir toplumun hâkim sınıfları iktidarı güle oynaya yeni birtakım güçlere teslim etmeyecektir. Biliniyor ki, bu dört devrimin ilki, 1789 ila 1815 arasında sadece Fransa'yı değil Rusya'ya kadar bütün Avrupa'yı sarsan ve bütün dünyada burjuvazinin çağını açan Büyük Fransız Devrimi'dir. Bu devrimin en yerleşik sembolü nedir? Giyotin! Fransız devrimi önce eski rejimin kralının kellesini kesmiş, ardından devrimciler birbirlerine düşerek tam bir terör rejimi kurmuştur. Daha ileriki bir aşamada ise ünlü general Napolyon Bonapart kırda toprak köleliğini ortadan kaldıran Fransız devrimini süngüyle Rusya sınırlarına kadar taşımıştır. Bu çeyrek yüzyılda yaşanan şiddetin, yitirilen canların haddi hesabı yoktur. Yani cumhuriyet ve demokrasi Avrupa'ya okyanuslar kadar çok kan akıtılarak gelmiştir. Amerika da farklı değildir. 18. yüzyıl ortasına kadar Kuzey Amerika, İngiliz sömürgesiydi. Bu sömürgelerden 13 tanesi 1770'li yıllarda bağımsızlığını ilan etti. Elbette İngiltere bu verimli sömürgelerinin bağımsızlığını bir asilzade selamıyla kabul etmedi. Bağımsızlık, modern tarihin gördüğü en şiddetli, en gaddar savaşlarından biri sonunda kazanıldı. Buna Amerikan devrimi dendi. Amerika bugün bir burjuva demokrasisi yaşıyorsa bunu, devrimcilerinin sömürgeciye karşı gereken her yöntemi kullanmasına borçludur. Amerika ve Avrupa bunu kendileri de gayet iyi biliyorlar, ama bu toplumların yöneticileri, bugün işçi ve emekçiler ayaklandığında veya ezilmiş halklar emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı isyan ettiğinde hemen “terör”, “vahşet”, “insanlık suçu” diye haykırmaya başlıyorlar. Onları anlamak mümkün: Bu ülkelerin hâkim sınıfı burjuvazi, işçi sınıfının sömürülmesine dayanan kapitalizmden ve 19. yüzyılın sonlarında yerleşen emperyalist dünya sisteminden büyük fayda elde ediyor. Bu sisteme her meydan okuyuş karşısında bütün propaganda silahlarını kullanmaları anlaşılır. Peki, Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'nın demokrasisine hayran eğitimli katmanlarına ve onların solcu kesimlerine ne oluyor? Onlar neden mesela Filistin'de Hamas, sömürgeci Siyonist İsrail devletine kayıplar yaşattığında birden Amerika-Avrupa hâkim sınıflar korosuna katılıyor? Birdenbire Filistin halkının çok gaddar bir yerleşimci sömürge yönetiminin zulmünü tam 75 yıldır yaşamakta olduğunu görmezlikten geliyor? Bu katmanlar Türkiye'nin Batı sistemiyle bütünleşmesinden büyük çıkar sağlıyor da ondan. Kimi doğrudan sermaye ve ticaret yoluyla, kimi parasını oralarda tutarak, kimi ev alarak, kimi vatandaşlık satın alarak, kimi burs ya da derneğine “fon” bekleyerek, kimi her ne sanat ya da bilim icra ediyorsa orada şöhret olma hayaliyle yaşadığı için. İşte bu yüzden bundan yaklaşık 70 yıl önce Türkiye'yi NATO denen korsanlar örgütüne bağladılar. Bu yüzden NATO'nun ve emperyalizmin çıkarına dokunan her mücadeleye karşı olmak için bir kulp bulurlar. Bunların ikiyüzlü dünyalarında Güney Afrika'nın ilk siyahi cumhurbaşkanı Nelson Mandela çok olumlu bir yere sahiptir. Güney Afrika'daki o çok sınırlı kurtuluşun kökünde şiddet yatıyorsa aynı şeyi Filistin'den esirgemek kimin haddine düşmüş?

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - İsrail sorunu ve diplomasi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 13, 2023 5:18


Bir gün Hitler'e sorulur; “Almanya'nın sınırları nerede başlar, nerede biter” diye. Hitler cevaben; “Almanya'nın sınırları askerlerimin gidebileceği yer kadardır” der. Katı bir ideolojik görünüme sahip olan ve liderin merkezde olduğu Nasyonal Sosyalist Almanya'nın irredantist bir politika izlemesinin 2. Dünya Savaşı'nda ne tür hezimetlere yol açtığı ortada. Son günlerde İsrail terörünün ve İsrail eliyle yürütülen sistematik soykırımın Nazi Almanya'sı ile benzerlikleri üzerine çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Bu tartışmalarda çok fazla dikkat çekilmeyen bir konu ise Almanya'nın o dönemki yayılmacı politikalarının dünya siyasetinde ortaya çıkarttığı sorunlar. Bu nedenle o döneme ve işgalci siyasetin yarattığı krizlere odaklanarak karşılaştırma yapmak İsrail sorununun anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır. 7 Ekim'den bu yana İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarının kesintisiz biçimde sürdürülmesi yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Özellikle son dönemde, İsrail'in sadece Filistin değil bölgesel açıdan da bir tehdit olduğu gerçeği sıklıkla dile getirilmektedir. Nitekim İsrail'in vadedilmiş topraklar üzerinden kurguladığı ve teolojik gerekçelerle şekillendirdiği işgal siyaseti, bölge ülkeleri açısından önemli riskler içermektedir. Bu konunun son dönemde sıklıkla gündem olmasını önemseyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı öncesindeki uyarıları çarpıcı idi. Erdoğan'ın “Ülkemiz topraklarını da içeren vadedilmiş topraklar hezeyanıyla nükleer silah kullanma tehditleriyle sabrımızı zorluyorlar” şeklindeki ifadeleri, 1930'larda başlayan ve Yahudi terör örgütleri marifetiyle sürdürülen terör ve tehdiş siyasetinin, bugünkü konumuna ilişkin ciddi uyarılar barındırmaktadır. Tahrif edilmiş bir dini metinden hareketle kendi eylemlerine meşruiyet kazandırmaya çalışan devlet aklının bugünkü konumu, bir İsrail sorunu olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerektiğini göstermektedir. Son dönemdeki gelişmeler ve İsrail'e yönelik güçlü bir yaptırımın söz konusu olmaması bölge ülkelerinin üzerinde düşünmesi gereken bir konu. Öyle ki binlerce yıllık Filistin toprağının terör ve işgal siyasetiyle tedrici olarak el değiştirmesi, İsrail'in bütün bölge açısından benzer tehditleri üretebileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. CINNET HALI

Medyascope.tv Podcast
Gazze'de "insani ara" ilan edilecek mi? & İsrail-Hamas savaşı ne zaman sona erecek?

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Nov 9, 2023 32:55


Hamas'ın 7 Ekim saldırısıyla başlayan ve İsrail'in verdiği yanıt ile büyüyen savaşta 32 günü geride bıraktık. İsrail günlerdir abluka ve bombardıman altında tuttuğu Gazze'nin kent merkezine girdiklerini açıkladı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), 7 Ekim'den itibaren Hamas militanlarıyla sürdürdüğü “karmaşık ve zor” çatışmada Gazze'nin “önemli merkezlerinde” savaştıklarını açıkladı. ABD Dışişleri, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Gazze'de tüm güvenliği sağlama vaadine, “Gazze'nin yeniden işgalini desteklemiyoruz. Gazze Filistin toprağıdır, öyle de kalacaktır” yanıtını verdi. Peki ABD, İsrail'e desteğini ne zaman kesecek? ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ikinci Ortadoğu gezisinden de sonuçsuz döndü. Rehineler ve insani ateşkes konusunda ilerleme kaydedilmezken, Blinken'ın bölgeye ziyareti sırasında Gazze'ye giden yardım tırlarının sayısı da azaldı. Blinken'ın Türkiye temasları sonuç verdi mi? Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun bugün yayımladığı yıllık ilerleme raporunda Türkiye'deki demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler bulunduğu belirtilerek, demokratik gerilemenin devam ettiği vurgulandı ve “Cumhurbaşkanlığı sisteminin yapısal eksiklikleri devam etmektedir” denildi. Senem Görür Yücel ve Ömer Taşpınar, Transatlantik'te değerlendiriyor.

Yeni Şafak Podcast
Tamer Korkmaz - Haçlı-Siyonist Katiller Birliği'ni bundan sonra ne bekliyor?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 8, 2023 4:03


Bebek katillerinin hamisi Yüzsüz Blinken, haliyle Ankara'da yüz bulamadı. Amerikan Dışişleri Bakanı'na bir nevi “Haydi, ikile!” dendi.  Daha ilk günden “Yahudi” olduğunu vurgulayıp, mazlumlara karşı gardını alacaksın... İsrail'in soykırımını tüm hücrelerinle destekleyeceksin... Sonra, Ankara'da sarılma atraksiyonu ile “Türkiye'yi de kafalıyoruz” algısına oynayacaksın... -Seni gidi şarlatan: Yok, öyle!  Hakan Fidan'ın, madrabaz Blinken'ın sarılma girişiminden kaçınması mı; Yunan medyasına bile dert oldu: “Ankara'da hiç de hoş karşılanmadı... Amerikalılar, Türklerin hakaretlerini sineye çekiyor!” diye zırlıyorlar.  Şimdilik “Bu daha ne ki? Daha neler göreceksiniz!” diyelim ve devam edelim. SOYKIRIMIN SUÇ ORTAKLARI Açık Hava Hapishanesi Gazze'yi toplu mezarlığa çeviren İsrail terör devletinin katlettiği masumların sayısı 10 bini aştı.  7 Ekim'den bu yana, İsrail'in Gazze saldırılarında... 620 gündür süren Ukrayna-Rusya Savaşı'ndan daha fazla sivil katledildi!  Haydut ABD'nin başını çektiği Batılı devletlerin, Siyonistlerin gerçekleştirdiği soykırımın suç ortağı olduğu tescillendi. Batı Cephesi; İşgalci İsrail'i daha fazla sivili, masumu, bebeği, çocuğu ve kadını katletmesi için teşvik etti/halen ediyor.  Bebek Katili Binyamin Netanyahu, Tel Aviv'de Batılı diplomatlara... “Zaferden başka seçeneğimiz yok. Bizim savaşımız sizin savaşınızdır” diye seslendi!  Aynen İşbirlikçi Mahmud Abbas gibi ‘Abbas Yolcu' durumundaki Netanyahu... İşte bu lafıyla; hem yaşananın bir “din savaşı” olduğunu, hem de suç ortaklığını ilan ve itiraf etmiş oldu.  Alayını, finalde “zafer” değil, ibretlik bir yenilgi ve büyük hüsran bekliyor! SAHADAKİ DEVASA BOZGUN İşgalci İsrail'e karşı vatanını savunan Hamas'ın “Aksa Tufanı Operasyonu” bir ayını geride bıraktı. -İsrail kara harekâtında muazzam bir bozgun yaşıyor!  Çok büyük kayıplar vermeye devam ediyorlar... Bu kapı gibi gerçeğin üzeri -sadece dünya basınında değil- medyamızda da itina ile örtülüyor. “İsrail'in yenilmezliği” putu, şimdiden parça-pinçik oldu!

Yeni Şafak Podcast
Yasin Aktay - Siirt Kısa Film Festivalinde “Kalbimiz Gazze”

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 8, 2023 5:50


Hamas'ın siyasi liderlerinden Halit Meşal katıldığı bir programda Siyonist işgal gücüne karşı 7 Ekim'de başlatılan Aksa Tufanının sadece askeri boyutla sınırlı kalmadığını, yanısıra toplumsal, siyasi, ekonomik- yardımlaşma ve bilhassa medya ve iletişim alanında da estiğini ve İsrail'i kökten salladığını anlatıyordu. Her birinin nasıl gerçekleştiğini tüm detaylarıyla anlatıyor ama en önemli boyut olarak medya-iletişim ve algılar alanında cereyan ettiğini anlatıyordu. İsrail'in on yıllardır bütün dünya medyasında emrinde çalıştırdığı paralı veya parasız ordularıyla işledikleri bütün algılar Aksa Tufanının ilk ve artçı dalgalarının önünde hallaç pamuğu gibi savruldu. Yenilmez denilen İsrail ordusu birkaç saat içinde, rivayetlere göre planlananın da üçte birlik bir süre içinde çöktü. Onsuz yaprak kımıldamaz denilen MOSSAD'ın istihbaratı, aşılmaz duvarlarını parçalayıp içeriye dalan Kassam Tugaylarını çıkarken bile göremedi, duyamadı. Kassam Tugayları resmen İsrail'in ve arkasındaki CIA istihbarat kapasitesiyle göstere göstere dalgalarını bir güzel geçtiler ve MOSSAD-CIA efsanesini yerin dibine geçirdiler. İsrail'in yıllardır zihinlere özenle, haber ajanlarının dilliyle, edebiyatıyla, haberleriyle, bütün propaganda aygıtlarının ve bilhassa sinema filmlerinin marifetiyle kazıdığı algılar 7 Ekim'den itibaren tamamen tersyüz oldu. Halit Meşal'in deyimiyle Aksa Tufanı bu propagandalarla işlenmiş İsrail imajını önüne katıp süpürmüş oldu. Bu da Hamas durup dururken neden böyle bir saldırıya geçti diyenlere gelsin. Geçtiğimiz hafta Siirt'te yıllardır yapılmakta olan Uluslararası Kısa Film Festivalinin altıncısı düzenlendi. Her yıl tam bir festival havasında düzenlenen etkinliğin hazırlıkları bütün hızıyla devam ederken Aksa Tufanı kopmuş, ardından İsrail'in bütün vahşetini ve zulmünü sergilediği katliamları başlamıştı. Bu havada şenlik, şölen, festival yapılabilir miydi? Festival neresinden bakarsanız bir miktar eğlence de içerirdi. Festivalin baştan beri organizatörü olan sinema emekçisi ve Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği başkanı Baran Mayda festivali iptal etme veya erteleme fikriyle bana geldiğinde ilk tepkim “biz neden iptal edelim, İsrail soykırımından vazgeçsin” dedim. O andan itibaren bu yılki festivalin konseptini değiştirip Gazze ile dayanışma vesilesine dönüştürme fikri çok daha isabetli geldi. Ne de olsa İsrail bugünkü iğrenç bir kibir olarak dışa vuran üstünlükçü iddialarını geçmişinde iddia ettiği bir mazlumluktan besleyip durmuş ve bunu da en iyi sinema filmleriyle gerçekleştirmiştir. Bugün Hollywood'un en başarılı sinema klasikleri arasına girmiş olan Holokost temalı filmler İsrail'in bugünkü haksız imtiyazlarını besleyen duygusal-imgesel altyapıları oluşturmuş, oluşturmaya da devam etmektedir. Sinema yoluyla, sanat yoluyla insanların gözlerini boyamıştır İsrail. Tıpkı Firavun'un sihirbazlarının yaptıkları illüzyonlarla halkın gözünü boyadıkları gibi. Firavun ve sihirbazları aslında her türlü iktidar idelojisi için muhteşem bir metafordur. Kur'an-ı Kerim'de Firavun'un sihirbazlarına atfedilen bu özellik İsrail örneğinde sinema üzerinden çok yaygın ve etkili bir biçimde yapılmaktadır.

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Küresel kuşatmaya karşı küresel İntifada!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 4, 2023 4:58


İki fotoğraftan bahsedeyim size. İkisi de “işte o an” diyebileceğimiz iki fotoğraf. İlk fotoğrafta 9 Kasım 2000 günü İsrailli teröristler tarafından şehit edilen 14 yaşındaki Faris Avde var. Elindeki taşı, terörist İsrail'in tankına fırlatıyor. Yakın-uzak görsel hafızamızın en etkileyici fotoğraflarından biri. Diğer fotoğraf iki gün önce çekildi. Hamas'ın bir aslanı, tünelden çıkıp koşa koşa terörist İsrail'in tankının üzerine çıplak elleriyle bir bomba koyuyor ve bum, İsrail tankı havaya, İsrailli köpekler cehenneme! “Kalkın kalkın, kuzular aslan olana kadar” cümlesi çınlıyor kulağımda nicedir. Bunun iki nedeni var. İlki, Hamas'ın aslanlarının kara savaşında İsrailli teröristleri ağlatan bir performans göstermeleri. Ben yazıyı yazarken İsrail terör örgütü, Hamas'ın, 338 askerlerinin leşini yere serdiğini kabul etmek zorunda kaldı. Adamımız Ebu Ubeyde'nin “her seferinde doğru çıkan” açıklamalarını dikkate alarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki İsrail terör örgütünün korkaklar topluluğu ordusunun sözcüsü 338 diyorsa bu rakamı rahatlıkla 1.000 ve üzeri olarak değerlendirebiliriz. Yani şu: Fosfor ve misket bombaları kullanmak da dâhil olmak üzere Gazze'de havadan soykırım yapmaya uğraşan terör örgütü İsrail, karadan her denemesinde karşısında iyi eğitimli, savaşmasını çok iyi bilen, üstelik kendi savunma teknolojisi ile mücehhez bir topluluk buluyor. Hamas, Gazze'ye karadan saldıran İsrailli teröristlere bedel ödetiyor. Her ne kadar İsrail medyaya “askeri cenaze törenlerini yayınlama” konusunda sert bir sansür uyguluyor olsa da mızrak çuvala sığmıyor. Siyonist teröristler, tam da öngördüğümüz gibi, her gün leşlerini, o leşleri güçlükle kabul eden toprağa veriyorlar. Ne diyelim, beter olsunlar. Burada kritik mesele şu: Şehidimiz Faris, tanka taş atmaya cesaret etmeseydi iki gün önce Hamas'ın aslanları çıplak elleriyle bir İsrail tankını havaya uçuracak cesareti bulamayacaklardı belki de. “Kuzuların aslan olma süreci” çünkü bu. Yenile yenile yenmeyi, direne direne dik durmayı öğrenmiş izzetli bir halk Filistin halkı. Göreceksiniz, bundan sonrası daha aydınlık olacak onlar için. İkinci nedene gelince... 7 Ekim'den bu yana yazıyorum bunu. İsrail'in kudurmuş şekilde soykırım uygulamaya çabalaması dünyada İsrail konusunda “tarafsız insan” bırakmadı. Ya İsrail isimli terör örgütünden yana nesebi gayrı sahihler var yahut “bu kadar da olmaz” diyerek Filistin'den yana olanlar. Batı başkentlerinin çoğunda Filistin yanlısı gösteri yapmak yasak olduğu halde insanlar çıkıyor meydanlara ve “katil İsrail” diyorlar.

Yeni Şafak Podcast
Yahya Bostan - Garantörlük teklifi ve karşı senaryolar

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 3, 2023 4:31


7 Ekim'de başlayan krizin ardından İsrail'in (ve İsrail'i desteklemeyi dini bir vecibe olarak gören Amerikan elitinin) ne yapmaya çalıştığı, nasıl bir planı olduğu, çatışmanın bölgeye yayılıp yayılmayacağı merak ediliyor. Kamuya açık mesajlara bakılırsa ABD çatışmanın bölgeye yayılmaması için çaba harcıyor. Bölgeye savaş gemilerini göndermesi bu sebepleymiş. İran ve Hizbullah'la temas kurup “Savaşa müdahil olmayın” mesajı da göndermiş. ABD'nin “Çatışma yayılmasın” politikası İsrail Gazze'yi işgal edene ya da “sorunsuz hale” getirinceye kadar sürecektir. Çünkü çatışmaların yayılması, Gazze ile başlayan uzun soluklu planın akamete uğraması anlamına gelir. İsrail aşama aşama gitmek istiyor. Nihai kertede hedeflerini, yani o uzun soluklu planı daha önce yazmıştım: Gazze'yi işgal/ilhak etmek, Filistin Devleti'ni ortadan kaldırmak, ardından Lübnan ve Suriye'nin güneyinde tampon bölgeler oluşturmak. Bu yüzden Gazze konusunu çatışmalar yayılmadan halletmeye bakacaklar. Hamas'ı karada yenebilirlerse -bu büyük bir soru işareti- Gazze ile ilgili ne yapacakları konusunda kafaları net değil. Birçok senaryo gündeme geliyor. Tüm senaryoların ortak noktası Hamas'ın ortadan kaldırılması ve İsrail'in güvenliğinin bir şekilde sağlanması üzerine kurulu. İlk günlerde konuşulan senaryoları şöyle özetleyebiliriz: Bir. Gazze'nin işgal/ilhakı. İki. Bu olmazsa Filistin devletinin Gazze'yi yönetmesi. (İsrail buna kesin bir dille karşı çıkıyor.) Üç. Gazze'nin Mısır ve İsrail'le iyi geçinecek bir aktöre emanet edilmesi (Muhammed Dahlan'ın adı dillendirildi). İsrail'in istediği opsiyonun Gazze'nin işgal ve ilhakı olduğunu biliyoruz. İsrail bunun için 2,2 milyon Gazzeliyi Mısır'daki Sina çölüne sürmek istiyor. Geçtiğimiz haftalarda Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'nin itirazları üzerine kamuya mal olmuş bir bilgiydi bu. İsrail İstihbarat Bakanlığı'na ait bir belgenin sızmasıyla detayları ortaya çıktı. Mısır hükümetine 7 Ekim'den önce de teklif edildiği anlaşılan, yani en baştan planlanan kurguya göre Sina çölünde çadır kentler, daha sonra kalıcı konutlar inşa edilmek isteniyor. İsrail'in amacı terör ve dehşet ortamı yaratarak Gazzelileri topraklarından çıkarmak ve buraya sürmek. Eşine az rastlanır bir cinnet haliyle sivillerin öldürülmesi, büyük bir terör ortamı yaratılması, hastanelerin, mülteci kamplarının vurulması, Gazzelilere “güneye gidin” baskısı bu yüzden. İsrail'in Gazze'deki saldırılarını destekleyen ABD'nin zorunlu sürgün planına karşı çıktığı söyleniyor. Hatta Biden ile Sisi bu konuda anlaşmış. İsrail ise Mısır'ı ikna etmek için uluslararası borçlarını kapatmayı vadediyor.

Bir bakışta
İsrail'in hedef gözetmeksizin yaptığı saldırılar Gazze'deki çocukları nasıl etkiliyor?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Nov 2, 2023 13:16


İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik hedef gözetmeyen saldırıları, çok sayıda kadın ve çocuğun hayatını kaybetmesine sebep oldu. Rakamlar 7 Ekim'den bu yana hayatını kaybedenlerin yarısının kadın ve çocuk olduğunu gösteriyor. Söz konusu saldırılıların bölgedeki kadın ve çocukları nasıl etkilediğini, Yazar Peren Birsaygılı Mut ile konuştuk.

Yeni Şafak Podcast
Samed Karagöz - 29 Ekim'in ardından

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 2, 2023 3:36


29 Ekim coşkusu geride kaldı. 100 yılda bir karşılaşabileceğimiz bir dönemden geçiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılını idrak ediyoruz. 100 yıl münasebetiyle o kadar çok etkinlik yapıldı ki saymak mümkün değil. Tabii ki hepsinin merkezinde İstanbul Boğazı'nda yapılan gösteriler vardı. Cumhur, Cumhuriyet'i büyük bir coşkuyla kutladı. Sahil şeridinde adım atacak yer yok. Kadın-erkek, çocuk-yaşlı, 7'den 70'e her kesimden insanımız kutlamalara iştirak etti. 29 Ekim coşkusunun yaşandığı yerlerden biri de başkent Ankara'ydı. Anıtkabir'e 1 milyon 200 bin kişi ziyarete gitti. Devletin birçok kurumu etkinliklerle birlikte kalıcı eserler de ortaya koydu. Şu an çok farkında olmasak da birçok yerde 100. yıl adı da eserler için kullanılıyor. Peki özel sektör neler yaptı? Özellikle kültür ve sanat alanında kalıcı hangi eserler ortaya konuldu? Burada biraz durup düşünmek gerekiyor. Örneğin 50. yıl kutlamaları için Koç Grubu bugün hâlâ yoğun bir şekilde kullanılan ve ülkemizin önemli mimari eserlerinden de sayılan Atatürk Kitaplığı'nı yaptırmıştı. 100. yıl için benzer bir kalıcı eser hediye ettiler mi? İş Bankası uzun yıllardır restorasyonu devam eden Resim ve Heykel Müzesi'ni açtı. Hiç şüphesiz bu 100. yıla yakışan bir açılış. Gazi Mustafa Kemal tarafından kurulan İş Bankası koleksiyonunda yer alan 2700 eserden oluşan hayli önemli bir koleksiyona sahip. Bu koleksiyondan 600'a yakın eser İstiklal Caddesi'nde yer alan müzede 29 Ekim'den itibaren sanatseverlerle buluştu. Açılan sergiler arasında en dikkatimi çeken iki tanesinden kısaca bahsetmek istiyorum. İlki Bedri Baykam küratörlüğünde düzenlenen 100 yıl Perspektifinde Sanat başlığını taşıyan sergi. Sergi iki farklı mekanda: Taksim metro girişinde yer alan Taksim Sanat ve Piramid Sanat. Geniş bir yelpazeden eserler yer alıyor. Fikir çok güzel. Ama günümüz sanatına gelince 100. yıla özel eserlerin üretilip yer alması bence olmasa daha iyi olurmuş. Eserleri ya da sanatçıları beğenmediğim için söylemiyorum bunu. Sadece var olan eserlerden bir seçki ortaya koymanın daha dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Diğer sergi ise İzmir FolkartGallery'deki Karanlıkta Akan Bir Yıldız: Mustafa Kemal Atatürk. Sergi 31 Mart'a kadar İzmir'de daha sonra Ankara ve İstanbul'a da gelecek. Sergide yaklaşık 150 adet daha önce yayımlanmamış fotoğraf ve Atatürk'ün kişisel eşyaları yer alıyor. Atatürk için düzenlenen en kapsamlı sergilerden birisi. Hem özel sektörün hem de devlet kurumlarının bence yapması gereken 100. yılı önümüzdeki bir yıl boyunca çeşitli etkinliklerle, yayınlarla, faaliyetlerle süslemek olmalı. Böylece kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet her kesimden her yaştan insana daha fazla temas edebilir. İLHAMI ATALAY'A DAIR

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - İsrail-Filistin çatışmasında basın özgürlüğü ihlalleri

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 2, 2023 4:48


Edward Said 1981 yılında kaleme aldığı “Covering Islam” kitabında, her Amerikan muhabiri ve basın mensubunun ABD'nin çıkarı doğrultunda hareket ettiğini yazar. Özellikle ABD dış politikası söz konusu olduğunda Birleşik Devletlerin çıkarını her şeyin üstünde tutan habercilik anlayışı sergilenmektedir. Said'e göre; ABD'nin çıkarını tehdit eden herhangi bir olayda, milli kimlik ve sadakat duygusu, basın özgürlüğü olgusunun önüne geçmektedir. Son yıllarda ABD'nin basın özgürlüğü performansı açısından önemli bir gösterge sayılan Julian Assange tecrübesi, ABD'nin kendi çıkarına halel getirebilecek bir eylemin nasıl bir sonuçla karşılaşabileceğini göstermesi açısından önemli bir örnektir. Hatırlayacak olursak Julian Assange, ABD'nin Irak ve Afganistan'da işlediği suçları belgeleyerek kamuoyuyla paylaşmış ve ardından hayatını olumsuz etkileyen bir süreç başlamıştır. Assange, yaklaşık yedi yıl boyunca Londra'daki Ekvador Büyükelçiliği'nde kalmış ve 2019 yılında İngiliz polisi tarafından gözaltına alınarak tutuklanmıştır. 2022'de ABD'ye iadesi onaylanan Assange'ın Birleşik Devletler'de hangi sonla karşılaşacağı ise sır olmasa gerek. İSRAİL'IN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALLERI 7 Ekim'den bu yana ABD desteğiyle işgal ve terör eylemlerini sürdüren İsrail'in basın özgürlüğü alanında da ciddi ihlallere imza attığı ortada. On yıllardır ABD dış politikasını İsrail lehine manipüle eden İsrail lobisinin, ABD medyasındaki etki gücü bilinmektedir. 7 Ekim'den bu yana ABD basınındaki görece ve az sayıdaki farklı sesleri paranteze aldığımızda, genellikle İsrail lehine bir yayın pratiğinin ortaya koyulduğu görülebilmektedir. Söz konusu medyada, İsrail'in uluslararası hukuku yoka sayan adımları İsrail lehine meşrulaştırılmakta ve günün sonunda İsrail'i haklı gösterecek bir yayıncılık sergilenmektedir. Son günlerde daha rafine bir hal alan bu tutum sadece ABD basını değil Kıta Avrupası ve İngiliz basınında da yoğun biçimde gözlemlenmektedir. Hatta yeterince İsrail yanlısı bulunmayan BBC, İsrail Cumhurbaşkanı tarafından İngiltere Başbakanına şikayet edilmiştir. Hatırlayalım; Cumhurbaşkanı Herzog basın toplantısında Sunak'a, BBC'nin haber ve yorumlarında Hamas'ı terör örgütü olarak tanıması gerektiği yönünde bir talepte bulunmuştur. BBC'nin İsrail'in saldırılarını kınamak bir yana söz konusu saldırılardaki özneyi gizleme ya da öznesizleştirme pratiği, buradaki rolünün ne olduğunu da göstermektedir. Hastane ve mülteci kamplarının ardından BBC'nin yaptığı haberlere bakıldığında, İsrail'in buradaki etki gücü açık biçimde görülecektir. Benzer biçimde bölgedeki haber akışını Batılı medya platformlarının aksine daha objektif biçimde ortaya koyan ve İsrail terörünü bütün dünyaya duyuran El Cezire'nin Netenyahu'nun hedefinde olduğu bilinen bir gerçek. Netanyahu, geçtiğimiz günlerde Katar'a bu konuda bir uyarıda bulunmuş ve doğrudan El Cezire'yi hedef almıştır. Nitekim bu telkin ve taleplerin ardından İsrail, son günlerde bölgedeki gazetecileri tehdit etmiş ve birçok gazeteci ve ailesini öldürmüştür. Birkaç gün önce El Cezire'nin Gazze büro şefi Vail El-Dahdouh'un ailesinin hedef alınması ve akabinde katledilmeleri İsrail tehdidinin geldiği noktayı bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Bir bakışta
İsrail saldırılarında hayatını kaybeden gazeteci sayısı 34'e yükseldi

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Oct 30, 2023 20:32


7 Ekim'den bu yana İsrail'in abluka altında Gazze Şeridi'ye yönelik yoğun saldırıları sürüyor. Filistin Sağlık Bakanlığı, bu saldırılarda 34 gazetecinin de öldürüldüğünü açıkladı. Bölgedeki son durumu ve gazetecilerin çalışma koşullarını Anadolu Ajansı Kudüs Muhabiri Mücahit Aydemir anlattı. 

NTVRadyo
5'te Beş - 25 Ekim 2023 (119)

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Oct 25, 2023 20:33


“İnsanlık öldü” 7 Ekim'den bu yana 5 binden fazla kişi öldü. Yüzde 62'si kadın ve çocuk. İnsani krizi dindirecek ihtiyaç günde 500 tır. Ama günlük giden tır sayısı ortalama 20. İnsani yardımlar için nasıl müzakere yürütülüyor, BM hangi noktalara devreye giriyor? Yardımların koordinasyonu nasıl yapılıyor? Küresel gösteriler baskı kurar, BM'yi karar almaya zorlar mı? Eski Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Müdürü ve Basın Sözcüsü, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, süreçleri NTV'de anlatıyor

Bir bakışta
2. Büyük Taarruz Uluslararası Kısa Film Festivalinde neler olacak?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Sep 25, 2023 17:52


Bu yıl ikincisi düzenlenen Afyonkarahisar Büyük Taarruz Uluslararası Kısa Film Festivali'nin teması “29 Ekim'den 15 Temmuz'a Zor Zamanda Direnmek” olarak belirlendi. Festival Direktörü ve Gazeteci Sevda Dursun ile konuştuk.

SEYİR HALİ
Ankara'da 65 yaş üstü ücretsiz taşımada sona gelindi

SEYİR HALİ

Play Episode Listen Later Sep 21, 2023 116:28


Ali Çağatay, Seyir Hali programında günün öne çıkan başlıklarını ele aldı. Ankara'da 65 yaş üstü yolcuların halk otobüslerini ücretsiz kullanamayacağı ve bu kararın 15 Ekim'den itibaren tüm Türkiye'de geçerli olacağı haberini duyuran Ali Çağatay, “Biliyorsunuz halk otobüsleri devlet içinde devlet. Oysa halk otobüsleri bir amme, kamu hizmeti veriyor. Toplu taşıma gibi kamusal bir alanda faaliyet gösteren şirketlerin çıkıp böyle yeniçeri gibi ‘Biz bundan kelli artık bedava yolcu taşımayacağız' deme hakları yok” yorumunu yaptı

Yeni Şafak Podcast
ERSİN ÇELİK - ‘Punto ittifakı'nın kenar boşluğu

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 6, 2022 5:01


Altılı masadan nihayet ortak bir karar çıktığını öğrendik. Masa adına yayınlanacak bildirilerin; yazı fontu, puntosu, kâğıttaki kenar boşlukları ve kullanılacak dil, çalışma grubu tarafından belirlenmiş. Ali Babacan açıkladı. 2 Ekim'den sonra kurulan altılı masa ortak çalışma ekibi işe yazı puntolarını belirleyerek başlamış. Şunu anlıyoruz ki; altılı masanın ortak Cumhurbaşkanı adayının ilan edileceği bildirinin çıktı alınacağı kâğıdın kenar boşlukları artık hazırmış. Altı siyasi parti liderinin her şeye rağmen amaç uğruna bir araya gelme motivasyonunu da destekliyor punto ittifakı. Saadet Partisi'nden bir kaynağıma, “Tebrik ederim, kâğıt kenar boşluğunu belirlemek için çalışma grubu oluşturmuşsunuz” dedim. Biraz daha takıldım tabii. “Yazabilirsin” diyerek içini döktü.

alt masa punto ekim biraz ali babacan ittifak saadet partisi ekim'den
SBS Turkish - SBS Türkçe
Zorunlu izalasyon tarihe karışıyor

SBS Turkish - SBS Türkçe

Play Episode Listen Later Sep 30, 2022 4:49


İki yıllık salgının en uzun önlemi ve zorunlu izalasyon ödeneği, 14 Ekim'den itibaren uygulamadan kalkacak.

ekim zorunlu ekim'den
HABERTURK.COM
Berber ve kuaförler haftada 1 gün kapanacak!

HABERTURK.COM

Play Episode Listen Later Aug 20, 2022 1:32


Ticaret Bakanlığı, 1 Ekim'den itibaren tüm berber, kuaför ve güzellik salonlarının haftanın bir günü kapalı olması yönünde karar aldı. Ticaret Bakanlığı'nın, İçişleri Bakanlığı aracılığıyla 81 il valiliğine gönderdiği karara göre, berber, kuaför v...

Medyascope.tv Podcast
Salgında son durum: Vaka sayıları, okullar, aşılama - Konuk: Prof. Dr. Pınar Saip

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Nov 2, 2021 21:06


26 Ekim'den bugüne (2 Kasım) Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 182 bin 198 koronavirüs vakası ve 1484 can kaybı var. Gülçin Karabağ, konuğu İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ile vaka ve ölüm sayıları, aşılama oranı ve okullardaki durum olmak üzere Türkiye'de koronavirüs salgınındaki son durumu değerlendirdi.

Mundo Sabah Bülteni
☕ Alman Merkez Bankası'nda İstifa, BTC'de Rekor

Mundo Sabah Bülteni

Play Episode Listen Later Oct 21, 2021 6:09


Perşembe sabahından günaydın! İşte gündemden öne çıkanlar:-ABD‘nin Suriye-Irak sınırındaki El Tanf üssüne drone ile saldırı düzenledi.-Rusya, Covid-19 vakalarındaki artış nedeniyle işyerleri 30 Ekim'den itibaren bir hafta kapanacak.-Nijerya, Türkiye ile enerji, savunma sanayi, madencilik ve hidrokarbon gibi alanlarda 7 anlaşma imzaladı. -İran ile Türkiye iç güvenlik alanında iş birliğini öngören mutabakat zaptı imzaladı.-ABD'li bilim insanları, nükleer silahların kullanılması dünyada iklim değişikliklerine yol açacağını söyledi.--Not: Test dışında şimdiye kadar nükleer silah kullanmış tek ülke ABD.-SİHA Aksungur'un ilk teslimatı Deniz Kuvvetleri'ne yapıldı. Aksungur havada 50 saat kalabiliyor.-Bitcoin, tarihi zirvesini aşarak 66 bin dolar seviyesinin üzerinde yeni bir rekor kırdı.-Tesla, üçüncü çeyrekte rekor kar ile tüm zamanların en yüksek gelir seviyesine ulaştı.Güne başlama şarkı listesi sizi web sitesinde bekliyor. Keyifli bültenler.Devamını okumak ve bültene ücretsiz abone olmak için: www.mundo.report

Mundo Sabah Bülteni

Günaydın! Kısa kısa, sıcak haberler ile başlayalım.-Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin yaptığı açıklamaya göre, 11 gündür devam etmekte olan Milas yangını kontrol altına alındı.-Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılan açıklamaya göre, 2021 YKS sınavı sonuçlarına mahsusen, merkezi ve ek yerleştirme sonucunda boş kalan kontenjanlar için “ikinci ek yerleştirme” yapılacak.-Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ülkemizde iki doz aşı yaptıranların sayısının 30 milyona ulaştığını, ilk doz aşıyı yaptıran kişilerin sayısının ise 42 milyonu aştığını duyurdu.-Almanya, aşı yaptırmayan vatandaşlardan kapalı alanlara girerken test sonucu şartı aranacak. Ayrıca, 11 Ekim'den sonra aşı yaptırmayanlar için Covid-19 testi hizmeti ücretsiz değil,15 Euro ücretle sağlanacak.-Afganistan‘da, Taliban, son 5 günde ülkenin farklı bölgelerindeki toplam 8 vilayet merkezini Afgan hükümet güçlerinden aldı.-Türkiye Futbol Federasyonu, aşı takvimini tamamlamış kişilerin stadyumlara seyirci olarak girebileceğini açıkladı.Günün tavsiye müziği, geçtiğimiz yıl çokça vakit geçirdiğimiz evlerimiz için gelsin. [ Edward Sharpe & The Magnetic Zeros – Home ]

Medyascope.tv Podcast
"6.9 ve sonrası" İzmir: 30 Ekim'den bugüne

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Aug 8, 2021 13:26


İzmir'de 30 Ekim 2020 tarihinde 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Özellikle Bayraklı bölgesinde pek çok yıkıma neden olan, 250 binden fazla kişinin etkilendiği depremde 119 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 80 bin yerleşim yeri boşaltılmıştı. Geçen dokuz ayın ardından depremzedeler birçok mağduriyet ile karşı karşıya. Son olarak 31 Temmuz'da Gündoğdu Meydanı'nda eylem düzenleyen depremzedelerin, devletin verdiği yüksek faizli kredi yerine düşük faizli ve uzun döneme yayılan ödemeli krediden, Bayraklı'daki konteyner kentte yaşayanların geleceğine kadar pek çok talebi bulunuyor.

5 Dakikada Teknoloji Gündemi
149- Inodash Product Hunt'ta oylarınızı bekliyor, Akbank sistemleri düzelmeye başladı, WhatsApp'tan çoklu cihaz desteği, 7 inç ekranlı Nintendo Switch OLED modeli -08/07/2021- 5DTG-

5 Dakikada Teknoloji Gündemi

Play Episode Listen Later Jul 7, 2021 7:27


Mail bültenimize abone olmak için tıklayın. 5 Dakikada Teknoloji Gündemi Tarih: 8 Temmuz 2021 Erken aşamda startup fikrilerinizi valide edebileceğiniz ürünümüz Inodash Product Hunt'ta oylarınızı bekliyor. Nvidia , Birleşik Krallık'taki en güçlü süper bilgisayar olan 100 milyon dolarlık Cambridge-1'i piyasaya sürüyor. 7 inç ekranlı Nintendo Switch OLED modeli, 8 Ekim'den itibaren 350 dolardan satışa sunulacak Roblox, online konserler için Sony Music Entertainment ile iş birliğine gitti WhatsApp yakında çoklu cihaz desteği için genel beta testine başlayacak. Birleşik Arap Emirlikleri merkezli bulut mutfak platformu Kitopi, 415 milyon dolar Seri C yatırımı aldı. 36 saattir ulaşılamayan Akbank sistemleri düzelmeye başladı. Bölümde Bahsettiklerimiz ve Kapanış

Tekno-N
Tekno - N, 02 Mart 2021

Tekno-N

Play Episode Listen Later Mar 2, 2021 5:28


Amerikalı E-Spor takımlarından Team 33, Fortnite ekibi için tarihin en genç oyuncusu ile kontrat imzaladı. Peki rekorlar kitabına göre profesyonel sözleşmeye imza atan en ufak oyuncu kim? Kontrolü Çinli Geely'de olan İsveçli Volvo, 2030'dan itibaren sadece elektrikli otomobil satacaklarını duyurdu. Peki dünyada elektrikli otomobil gelişmeleri ne durumda? Facebook'un haberler ayağı Almanya'da Mayıs ayında faaliyete geçiyor. Ancak ülkenin en yüksek tirajlı medya kuruluşlarından Axel Springer bu anlaşmada yer almayacak. Google'un video oyun alanında büyük oyuncu olmak için adım attığı Stadia girişiminde firma umduğunu bulamadı. Covid19 salgını, süreci nasıl etkiledi? Apple hisseleri 12 Ekim'den bu yana gördüğü en büyük sıçramayı yaşadı. Bu yükselişin temel sebebi ne olabilir? Rusya Federal Bilgi Teknolojileri ve Kitle İletişim Denetleme Kurumu (Roskomnadzor), sosyal medya sitesi Twitter'ı Rusya'nın yasalarını kasıtlı bir şekilde ihlal etmekle suçladı. Peki neden? Rus yasalarına göre Twitter ceza alabilir mi? Doğuş Yayın Grubu Dijital Medya Direktörü Can Birsay, NTVRadyo'da Tekno - N'de dijital dünyada ve teknolojide günlük hayatımıza dokunan gelişmeleri en basit şekliyle aktarıyor.