Podcasts about patronlar

  • 23PODCASTS
  • 53EPISODES
  • 22mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Dec 24, 2024LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about patronlar

Latest podcast episodes about patronlar

Merak Listesi
264- Sugar Mommy Arıyorum & İyileşme Merakı & merak listesi'nin geleceği

Merak Listesi

Play Episode Listen Later Dec 24, 2024 11:54


İçerik üretmek iyileşmemi kolaylaştıran bir şey... 2025 yılı "İyileşme Merakı" üzerine olacak. Nedeni ve nasılını anlattım. 2025 yılı iyileşme sürecimizi sürekli kılabileceğimiz bir yıl olsun istiyorum. merak listesi'ne devam edeceğim ancak bazı değişiklikler var. Önce sugar mommy arıyorum. Var mı ilgilenen? Şaka şaka böyle bir arayışım yok. Ancak patronlar arıyorum.  Patreon'da destek olan kişiler için pek çok yeni içerik fırsatı olacak.  Her hafta, aşağıdakilerden birine veya daha fazlasından oluşan özel içeriklere erişin:

Gerçek gazetesi
Başyazı: Onurlu gelecek için onurlu yürüyüş (Ekim 2024)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Oct 11, 2024 4:35


Yazın çiftçilerin traktör motorlarının gürültüsünün kapladığı yollarda işçilerin ayak sesleri duyuluyor şimdi! Fernas maden işçileri çalışırken ölmek istemiyoruz diyerek Soma'dan Ankara'ya yüzlerce kilometreyi yürüyerek ovaları geçiyor tepeleri aşıyor. Sendikalı oldukları için işten atılan Eker işçileri işe geri dönmek ve sendika hakkını savunmak için Kemalpaşa'dan Bursa'ya yolları arşınlıyor. İktidarın kemer sıkma politikası yüzünden eğitim-öğretim yılına pislik içindeki okullarda giren eğitim emekçileri, öğrenciler, veliler eğitimden tasarruf olmaz diyerek yürüyor. Aylardır verdikleri mücadeleyle direnişin simgesi haline gelen Polonez işçileri direnişlerini büyütüyor, Anayasal hakları için yollara düşüyor. Elba Bant, As Plastik, MKB Rondo, Tarkett Zemin, Mersen işçileri grev çadırlarından iş, aş, hürriyet yürüyüşüne katılıyor ve güç katıyor. Onlar öncüler. Yolu açıyorlar. Yürüyen işçiler haykırıyor: “Ankara Ankara duy sesimizi!” “Bu gelen işçinin ayak sesleri!”. Ankara işçilerin ayak seslerini duymuyor mu? Ankara'nın gözü Amerikan dolarında, kulağı İngiliz Mehmet'te… İngiliz Mehmet Ankara'da emperyalist sermayenin ısmarladığı işçi düşmanı Orta Vadeli Program'ın kerametlerini anlatıyor. Ankara yollarında “madende can güvenliğimiz yok” diyerek yürüyen Fernas işçilerinin patronu AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu, İngiliz Mehmet'in yanında oturmuş “Sayın Şimşek'in Orta Vadeli Programı, ekonomiye ve piyasalara güven veriyor” diye konuşuyor. Necip Fazılcıların iktidarında işçiler “öz vatanında parya” muamelesi görürken 1.500 kilometre ötedeki Ürdünlü Siniora Food (Polonez) patronu, 2.000 kilometre ötedeki Avusturyalı Rondo patronu, 3.000 kilometre ötedeki Fransız Andros (Eker) ve Mersen patronu Ankara'nın tepelerine bir telefon kadar yakın. İşte Ankara'nın ülkeyi yönetirken kurduğu düzen bu! Sermayenin önünü açan, işçinin emekçinin, ezilenin ensesinde boza pişiren, Anayasa'nın dahi halı niyetine sermayenin ayaklarının altına serildiği, Anayasal haklarını savunan işçinin, polisin jandarmanın postallarıyla tekmelendiği bir istibdad rejimi bu… Elbette ki bu düzenin sahipleri, işçinin ayak sesini duymazlıktan gelecek. Ama işçi, emekçi, köylü bu sesi duymalı. Öncü olan ve yolu açan işçilerin ardında bu hak yürüyüşüne katılmalı. Elbette ki bu düzenin sahipleri, işçinin emekçinin karşısına barikatlar kuracak. Yürüyenler artmalı ayaklar yere daha sert vurmalı. Barikatlar aşılmalı. Elbette ki bu düzenin sahibi bir avuç azınlık, biz emekçi çoğunluğu ırkçılıkla, mezhepçilikle, her türlü ayrımcılıkla bin parçaya bölmeye çalışacak. Patronların kartellerine ve paranın kalleşliğine karşı işçilerin birliği ve halkların kardeşliği ile çıkmalı! Ayrı gayrı bitmeli. Ayşe ile Zeynep, Baran ile Alperen el ele vermeli, omuz omuza yürümeli! Elbette bu düzenin sahipleri, aramızdan kendine işbirlikçiler bulacak. İçimizden çıkanları bize karşı kullanmaya çalışacak. Her şeye rağmen işçi-emekçi, sendikasına üye olmalı, sahip çıkmalı, denetlemeli! Gerektiğinde sendika başkanını da önüne katıp yürümeli! Türk-İş'i, DİSK'i, Hak-İş'i, Kamu-Sen'i, KESK'i, Kamu-İş'i, memleketin mühendis, mimar, tabip odaları, baroları ayrı ayrı değil birlikte meydanlara inmeli! Birleşik İşçi Cephesi ile genel greve, genel direnişe gitmeli! Böylece iş, aş, hürriyet haykırışını, duymayan kulaklara duyurabilir, görmeyen gözlere gösterebiliriz! Böylece işçi düşmanı Orta Vadeli Program'ı çöpe atabilir, İngiliz Mehmet'i “Go Home” diyerek Londra'ya evine gönderebiliriz. Böylece krizin faturasını, krizi yaratan patronlar sınıfına ödetebiliriz. Böylece memleketin boynundaki emperyalist zincirleri kırabiliriz. Böylece işimize, aşımıza sahip çıkabilir, hürriyete kavuşabiliriz. Grevci, direnişçi işçilerin haykırdığı gibi ancak böyle bir mücadele ile çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakabiliriz!

Gerçek gazetesi
Ertuğrul Oruç: Halkın sağlığı da örgütlenmeye bağlı

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Sep 18, 2024 4:34


Çalışma şartları ve ücretler, patronlarla işçiler arasında her daim başlıca mücadele konuları olmuştur. Patronlar kârlarına kâr katmak için ücretleri baskılamaya çalışırken, işçilerin çalışma şartlarını iyileştirmeyi yalnızca bir gider kalemi olarak görür. İşçiler için ücret yaşam şartlarını belirleyen en önemli unsurken; çalışma şartları çalışırken ölmemenin, sakatlanmamanın ve hastalanmamanın teminatıdır. Ancak ne ücret düzeyi ne de çalışma şartları, yalnızca işçileri ilgilendiren meselelerdir. Bunlar, halk sağlığının da meselesidir. Piyasa koşullarında asgari ücret, asgari ücretten fazla alan çalışanların ücretleri üzerinde çok önemli bir belirleyendir. Tüm ücretler, asgari ücrete yaklaşma eğilimindedir. Bir kişi beslenme, barınma, sosyalleşme gibi ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli bir ücrete ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçların ne ölçüde karşılandığı, doğrudan kişinin sağlıklı olup olmamasını belirler. Yeterli beslenemeyen, kötü konutlarda barınmak zorunda kalan, yalnızca evden işe işten eve giden bir kişi, doktor hastalık tanısı koymadı diye sağlıklı kabul edilemez. Dolayısıyla çalışanların büyük çoğunluğunun asgari ücret ve ona yakın bir ücret aldığı Türkiye'de asgari ücret açlık sınırı düzeyinde hatta bunun altında belirlendiyse, Türkiye toplumunun sağlık düzeyinin kötü etkileneceği baştan bellidir. Bu bakış açısıyla baktığımızda sorun, her bir çalışanın kendi sorunu olmaktan çıkar, toplumsallaşmış olur. Keza aynı mantığı çalışma şartları için de yürütebiliriz. Peki, işçilerin ve emekçilerin ücret düzeyinde ve çalışma şartlarında iyileştirme nasıl sağlanır? Kanunların kendi başına sağlamadığı açık. Devlet, patronların temsilciliğine soyunup haklarını isteyen işçilere barikat kuruyor. Patrona kanunda yazılı hakları dahi uygulatmıyor. O hâlde doğru cevap patronları caydıracak bir şey olmalı. Onun adı da örgütlenmektir. Yakın zaman önce asgari ücret düzeyinde ücret alan ve kötü çalışma koşullarında çalışan Polonez Et fabrikası işçileri, “böyle gelmiş ama böyle gitmez” diyerek haklarını almak için Türk-İş'e bağlı Tekgıda-İş sendikasında örgütlendiler. Patronun cevabı ise anayasada yazan haklarını kullanan 146 işçiyi işten atmak oldu. Attığı işçilerin yerlerine de üretimi devam ettirebilmek ve sendikalaşmayı engellemek için işi bilmeyen, hijyen eğitimi almamış taşeron işçileri aldı. Ürettiği gıdaları ise resmî olarak bildirmediği depolarda sakladığı işçilerce tespit edildi. Hem üretim hattında hijyenik olmayan üretim yapıldığının hem de depolamanın uygun olmadığının denetlenip tespit edilmesi için Tekgıda-İş şikâyette bulundu. Peki denetimden sorumlu kimdi? Esasında kanun her türlü sorumluluğu patrona veriyor. Peki patronu kim denetleyecek? Kanun, Çalışma Bakanlığı diyor. Peki, işçilerin hijyen eğitimini kim vermekle yükümlü? Millî Eğitim Bakanlığı. Peki belediyelerin bir yetkisi var mı? Eh, çevre sağlığı anlamında olabilir deniyor. Ha bir de Tarım Bakanlığı var. Onu da atlamayalım denetlemesi gerekenler arasında. Bunca denetleyici mercii var, var olmasına ama denetim mekanizması çalıştırılmıyor. Polonez işçileri aylardır direniyor, mücadele ediyor. Ama yalnızca kendileri için mücadele etmiyorlar. Kendileriyle benzer kötü şartlarda çalışan işçilerin örgütlenmelerine örnek olacak bir mücadele sergiliyorlar. Ama yaptıkları bununla da sınırlı değil. Kanunlarda yazan ama pratikte uygulanmayan anayasal hakların ve halk sağlığı tedbirlerinin uygulanması için de mücadele ediyorlar. Hem hijyen şartlarını sağlama çabalarıyla halk sağlığına katkıda bulunurken hem de sendikalı olup genel ücret düzeyini yükseltme ve çalışma şartlarını iyileştirme çabalarıyla halk sağlığına dolaylı katkı sunmuş oluyorlar. Basın açıklamasında söylediğimiz gibi: Polonez işçileri kazanırsa Halk Sağlığı da kazanacaktır.

Gerçek gazetesi
CHP'nin erken seçim söylemi arkasında hangi bit yeniği var?

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Aug 14, 2024 4:47


31 Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından AKP tam bir hezimete uğramıştı ama kazanan tarafta da biz yoktuk. Birinci parti CHP olmuştu ve ilk andan itibaren seçim zaferini emekçi halkın değil sermaye düzeninin çıkarları doğrultusunda değerlendirdi. Devrimci İşçi Partisi seçimin ardından yaptığı “Rant kavgası neticelendi! Hezimet de zafer de bizim değil!” başlıklı açıklamada bu durumu şöyle açıklıyordu: “Bir an için kazanan tarafta işçi sınıfının temsilcileri olduğunu hayal edelim. Bu durumda şunları demez miydik? Ey Erdoğan! Bu şekilde ülkeyi yönetemezsin! Devletin bütçesini yerli ve yabancı tefecilere faiz ödemek için harcayamazsın! Patronların ve emperyalist finans merkezlerinin ısmarlamasıyla atadığın Mehmet Şimşek'in işçi düşmanı kemer sıkma programını rafa kaldıracaksın! Sosyal güvenlik, emeklilik haklarımıza dokunamazsın! Kıdem tazminatı hakkımızı elimizden almayı aklından bile geçiremezsin! NATO'cu dış politikana, İncirlik'te Siyonistlere silah taşınmasına aracılık etmene, Kürecik üssüyle İsrail'e kalkan olmana, limanlardan Gazze'deki soykırımına mal taşımana rızamız yok! Hükümet istifa! Erken seçime! Ama nerede? Özgür Özel bunun yerine seçim akşamı çıktı, centilmenlik şovları yaptı. Çünkü yukarıda saydığımız tüm başlıklarda CHP, Erdoğan ve AKP ile aynı doğrultudaki politikaları savunuyordu.” Özgür Özel erken seçim diyerek muhalefetin dozunu mu arttırıyor yoksa gaz mı alıyor? Geçen zaman zarfında Özgür Özel sıklıkla “erken seçim” lafını kullanmaya başladı. Hatta “geçim yoksa seçim var” gibi bir slogan da ortaya attı. Bir seferinde mecliste yine ekonomik sorunlara değindikten sonra “geçim yoksa çok yakında seçim var” dedi. Tüm bunlar CHP'nin, emekçi halka bedel ödetecek kemer sıktırma programını uygulaması için Erdoğan ve Mehmet Şimşek'e açtığı seçimsiz dönem kredisi politikasından vazgeçtiğine mi işaret ediyor? Yoksa oyunun içinde başka bir oyun mu var? Evet gerçekte bir oyun var! Bu oyunun adı “normalleşme”. Normalleşme adı altında AKP ve CHP sermayenin çıkarları doğrultusunda bir ittifak kurmuş durumda. Biz buna “emekçi halkın etinden et koparma ittifakı” diyoruz. Çünkü Erdoğan ve AKP, ekonominin başına İngiliz Mehmet'i geçirerek emekçi halka vergilerle ve zamlarla kemer sıktırıyor ayrıca işçi sınıfının kazanılmış haklarına da göz dikiyor. İktidar bunu yaparken, CHP'ye de emekçi halkta biriken öfkenin gazını almak, emekçi halkın etinden et koparılırken anestezi vererek acıları hissettirmemek, uyuşturmak düşüyor. CHP, adeta gizli bir anestezi bakanlığı ile iktidara ortak olmuş durumdadır. Dikkat edin erken seçim diyor ama sürekli 2-3 sene sonra CHP'nin iktidar olacağı bir Türkiye'den bahsediyor. Madem erken seçimden bahsediyorsun neden CHP'nin olası iktidarı için 2-3 sene sonraya randevu veriyorsun? CHP, Erdoğan'a ve sermayenin istibdadına koltuk değnekliği yapmaya devam ediyor Özgür Özel'in en erken verdiği tarih 1,5 sene! Yani İngiliz Mehmet'in ekonomi programıyla halkın etinden et koparıldıktan, kıdem tazminatı dâhil, sosyal güvenlik ve emeklilik hakları dâhil pek çok hak gasbedildikten sonra… Yani sermayenin ve emperyalizmin işi görüldükten sonra! Halka bu darbeyi vurduktan sonra Erdoğan çok fazla yıpranmış, sermayenin ve emperyalizmin işine yaramaz hâle gelirse diye CHP yedek lastik olarak bekliyor. Yok sermaye ve emperyalizm Erdoğan'la devam etmek isterse o zaman da CHP yine görevini yapmış olacak. Nedeni açık! Erdoğan'ın bir sonraki dönem tekrar aday olabilmesi için Anayasa gereği erken seçim yapılması gerekiyor da ondan! Özetle Özgür Özel seçimsiz dört sene derken de erken seçim derken de sermayenin ve emperyalizmin sözünü söylüyor. Selefi Kılıçdaroğlu gibi Erdoğan'a ve sermayenin istibdadına koltuk değnekliği yapıyor.

Yeni Şafak Podcast
YUSUF DİNÇ - Çift maaş meselesi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 8, 2024 6:54


Bürokratların birden fazla yerden daha doğrusu asli görevlerine ek olarak dahil oldukları kamu nitelikli şirketlerin yönetim kurullarından alacağı ücretlerin miktarı, vergilendirmesi ve diğer standartlarına dair sair hususların yasalaştırılması gündeme geldi. Aslında bürokratlar için “ilave görev almalarına ve kaç tane ilave görev alırlarsa alsınlar bunların sadece birinden gelir elde etmelerine,” izin verecek şekilde yapılmış düzenlemeler zaten yeri geldiğinde var. Bu başlıktaki yeni teklif standartlaşma getiriyor. Meselenin izahı da biliniyor; bürokratlar iyi yetişmiş kişilerden seçiliyor ve kamunun sunduğu ücretler bu kalibredeki kimseler için karşılaştırıldığında yetersiz kalıyor. Evet, taşınan sorumlulukla alınan ücret denk değil. Ama bu işin çözümü ek gelir imkânı sunmak da değildir, diye düşünüyorum. Asıl çözüm, üst düzey bürokratların ücretlerini tatmin edici seviyelerde ayarlayıp ek görev almalarını kamuda ücretler üzerinden gerekçelendirmemek veya ihtiyaç bırakmamaktır. Ve hatta ücret ayarını iyi yapıp ek görev almalarının önünü de kapamaktır. Bu devletin maliyesiyle, üretimiyle, kotardığı işlerle, şerefiyle dünyada dengi yok… Abur cubur ülkeler şu tartışmaları uzaktan izleseler ne düşünürler? Bürokratlar kapasitelerinin ve verdikleri emeğin karşılığını bihakkın almalılar. Ama böyle paralel yöntemlerle almaya ilk başta kendileri karşı çıkmalılar. Hükümetin iyi niyeti belli. Fakat gerçekten çare bu değil. 100'se 100, 300'se 300, 500'se 500, herkes bıraksın artık ajitasyonu. Kiliseden mülhem bu ajitasyon kültürü nasıl gelip yerleşti bu milletin kaderine anlamak mümkün değil. Bakış açılarımızı çarpıtan şey ajitasyon… KÖK MAAŞ MESELESİ Emeklilerin en azından bir bölümü için az da olsa iyi bir haber nihayet geldi. Detayları belli olmasa da 10 bin liranın altında emekli maaşı alanların durumunun iyileştirileceği anlaşılıyor. Aslında emekliler içinde bir gruba her odaklanıldığı seferde başka yerler, başka gruplar patlıyor. SGK'nın kaçınılmaz hale gelen reform ihtiyacının gerisinde de yıllar içinde yapılagelen grup bazında iyileştirme amaçlı müdahalelerin doğurduğu yeni sorunların etkili olduğu biliniyor. SGK'da reform artık yapısal reform başlığının en üst başlıklarından birisi durumunda. EYT'den sonra başlayan 7 bin günü dolduran ücretlilerin işten ayrılıp kayıtdışı alanlara veya başka girişimlere yönlenmesi eğilimi hala devam ediyor. Bunu SGK'nın emeklilik sistemine tepki olarak yapıyorlar. Ödemeye devam etmeleri halinde emekli maaşlarının düşebileceğine dair haklı endişeler taşıyorlar. EYT'lilerin sırtlarında taşıyor gibi hissediyorlar. Belli ki bu mekanizma böyle çalışmaz. Prim-maaş dengesi hala kusurlu… Patronlar emekli, patron çocukları EYT'li, çalışma yaşamından çok daha uzun süre maaş alan milyonlar var, onların varisleri var, var oğlu var… SGK reformunun tam zamanı değilse nedir acaba?

Sapien Podcast
Patronlar neleri bilmenizi istemiyor? | Emre Alkin'le Ben Nası Büyük Adam Olucam

Sapien Podcast

Play Episode Listen Later Jun 28, 2024 14:05


Bu bölümde Profesör Doktor Emre Alkin, ekonomiyi gençler için anlaşılır hale getiriyor ve iş dünyasının kapılarını aralıyor!

SEYİR HALİ
Türkiye'deki kahve zincirlerinin patronları kimler?

SEYİR HALİ

Play Episode Listen Later Jun 10, 2024 112:57


Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Renault'da bir işçi çıkartmadan çok daha fazlası: “Uyanın, değişin, değiştirin!”

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 10, 2024 5:40


Aralık ayında Renault fabrikasında bir işçi işten atıldı. Basında haber olmadı. Ama Renault bir süredir bu olayla çalkalanıyor. Levent Turgut. 25 yıl Oyak-Renault fabrikasına hizmet etmiş bir işçi. Fabrikadan birçok ödüller almış. Fabrika yönetimi tarafından da el üstünde tutulan, parmakla gösterilen bir kişi. Kimseyle bir sorunu yok. Neden işten atılmış olabilir ki? Binlerce işçinin çalıştığı fabrikada hemen hemen tüm işçiler tarafından tanınıyor ve çok seviliyor. Liderlik özelliklerine sahip, herkesin derdini dinleyen, sözü de dinlenen birisi… Türk Metal'i bilenler Türk Metal'li fabrikada çalışmış olanlar sanırım anlamaya başlıyordur. Renault'daki son sendika seçimlerinde mevcut yapıya muhalif işçilerin başkan adayı oluyor. Seçimi mevcut yapı kazanıyor ama düşüncelerini ve eleştirilerini söylemeye, fabrikadaki işçilerin duygularına tercüman olmaya devam ediyor. Kendisine beyaz yakaya geçmesi için teklifte bulunuyorlar. Kesinlikle kabul etmiyor. İşyerinde ve sendikada yanlış giden şeyleri düzeltmeye kararlı. Ona güvenen insanları yüz üstü bırakmak istemiyor. MESS sözleşmesi süreci devam ederken, Türk Metal göstermelik eylemlere başlıyor, gelenek olduğu üzere sendika yöneticilerine konfetiler patlatılan yalakalık törenleri tertipleniyor. Levent Turgut “değişim şart” diyerek bir kez daha öne çıkıyor: “Uyanın, değişin, değiştirin!” Bir hafta sonra bir SMS ile “aidiyet duygusunu yitirdiği” gerekçesi ile işten çıkartılıyor. Türk Metal'i bilenler ve Türk Metal'li fabrikada çalışmış olanlar artık “çok bile kalmış” diyorlardır. Bilmeyenler ve tanımayanlar ise hâlâ “sendika ve patron karşıt taraflar değil mi” neden sendikayı eleştirdiği için patron yaptırım uyguluyor diye soracaktır. Sormalıdır da! Cevabını bilenler de sormalıdır. Kimse bu düzene alışmamalıdır. Sormalıdır. Sorgulamalıdır. Levent Turgut atıldıktan sonraki bir paylaşımında soruyor: “Eğer beni işten çıkaran insan kaynakları ise sendika onlardan hesap sormalıydı. Ya da beni işten çıkaran sendikaysa insan kaynakları hadi ordan demeliydi. İkisi de olmadı. Sizce suçlu kim?” 43 yıl geriye gidelim! Evet! Suçluyu orada bulacağız. 12 Eylül 1980'de darbe olur. Bu darbe darbeci general Kenan Evren'in sözleriyle güya “kaybolan devlet düzenini yeniden tesis etmek üçün” yapılmıştır. Gerçekte ise 12 Eylül'ün anlamını dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin söylemiştir: “Şimdiye kadar hep işçiler güldü, artık biz güleceğiz!” 1980'den önce DİSK ve Maden-İş vardır. Bu sendika Kavel'de grev hakkını fiili “yasadışı” grevle kazanmıştır! Grev hakkını yasalara bileğinin gücüyle kazanarak yazdırmıştır. Bu sendikanın efsane lideri Kemal Türkler vardır. Maden-İş'te grevlerde, direnişlerde işçinin sevgisini ve güvenini kazanan işçilerden oluşan sendika kadroları ve yöneticileri vardır. Maden-İş “DGM'yi ezdik sıra MESS'te” diyerek ekmek ve hürriyet mücadelesine öncülük etmiş işçiyi güldürmüştür. 2015'te metalde esen fiili grev ve işgal fırtınası bu düzeni derinden sarsmıştı. O fırtınanın arka planında Türk Metal'e isyan bayrağını çekerek Maden-İş'in bugün devamı olan DİSK Birleşik Metal'e geçişlerin olduğu Bosch fabrikası ile MESS sürecinde Türk Metal sözleşmeye imza atarken Birleşik Metal'in greve çıkması, grev yasaklanmasına rağmen kazanımlar elde etmesi vardı. Birleşik Metal'in grevci fabrikaları ateşse Türk Metal'in örgütlü olduğu Renault gibi fabrikalar ise barut gibidir. Patronların ve sendika ağalarının korkusu ikisi bir araya gelmesin diyedir. Ama nafile Levent Turgut'lar bitmez, işçinin birliği ve mücadelesi engellenemez! Metal işçisi ayrı gayrı demeden birleştiğinde, grev hakkını grevle kazandığında sadece MESS'i değil, sefaleti dayatan 12 Eylül düzenini de ezip geçecektir. Ve o zaman hep birlikte şöyle diyeceğiz: “Şimdiye kadar hep patronlar güldü artık gülme sırası bizde!”

Gerçek gazetesi
DİP Bildirisi: Gücümüzü gerçeklerden ve işçi sınıfından alalım! Yerel yönetimleri değil işçi sınıfını kazanmaya odaklanalım!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 10, 2024 9:02


Türkiye'de siyasetin seçimlerden ibaret olmadığı açıktır. Sosyalistler genel seçimle yerel seçimler arasındaki 10 aylık süreye düzen partileri gibi genel seçimden çıkıp yerel seçimlere hazırlanma dönemi olarak bakamazlar. Tam tersine hayat işçi sınıfı ve emekçi halkın hâkim sınıflarla siyasi olarak karşı karşıya geldiği dolaysız mücadelelerle doludur. Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, genel ya da yerel fark etmeksizin her seçimde hatta her önemli siyasal olayda işçi sınıfına dayanan, devletten, sermayeden ve emperyalizmden bağımsız bir kutup inşası şarttır. Devrimci İşçi Partisi yaklaşan yerel seçimleri bu perspektifle ele almaktadır. Genel seçimlerden sonra ilk işi halkın üzerindeki vergi yükünü arttırmak olan iktidar, kemer sıkma programını yerel seçimleri gözeten biçimde temposunu ayarlayarak uyguluyor. Gündemdeki asgari ücret zammı ne olursa olsun bu ücretin er ya da geç tekrar açlık sınırının altına düşeceğini ve işçi sınıfının daha büyük bir kesiminin asgari ücretli haline geleceğini biliyoruz. İşçi sınıfının bu açlık zincirini kırmasının tek yolu örgütlü mücadeledir. İşçi sınıfının örgütlü kesimleri açısından ise stratejik önemde bir muharebe yaklaşıyor. Bu muharebe alanı işçi sınıfının ve sermayenin en örgütlü kesimlerini karşı karşıya getiren MESS sözleşmesidir. Patronlar bir yandan sefalet dayatmasını sürdürürken bir yandan da işçi sınıfının kazanılmış haklarına göz dikerek bir savaş ilan etmiştir. Metal işçileri de grev hazırlıklarına girişerek bu daveti kabul etmiştir. Erdoğan'ın yeni iktidarı eskiden olduğu gibi bir MESS hükümeti olduğunu göstermeye, sınıf muharebesinde patronlar safında yer almaya hazırlanmaktadır. İşte sömüren ve sömürülen sınıfların dolaysız biçimde karşı karşıya geleceği, işçi sınıfının yine dolaysız biçimde karşısında istibdad rejimini bulacağı bu muharebe, Türkiye siyasetinde bir ekmek ve hürriyet mücadelesini birleştirecek ve işçi sınıfını bağımsız bir siyasal kutup haline getirecek bir dinamiğe sahiptir. Bu muharebede metal işçilerinin, yasaklara karşı grev hakkını grev yaparak savunması ve zafer elde etmesi sadece açlık ve sefalet dayatmasının kırılması anlamına gelmeyecek, aynı zamanda yerel seçimler de dâhil olmak üzere Türkiye siyasetinde işçi sınıfının, tüm emekçi halkın ve ezilenlerin etrafında birleşeceği bağımsız bir kutup olarak yükselmesinin koşullarını destekleyecektir. Tüm bu sebeplerle Devrimci İşçi Partisi tüm dikkatini bu önemli sınıf muharebesine odaklamış ve tüm sosyalist hareketi de dikkatini buraya yöneltmeye, yerel seçimlerde bağımsız bir sınıf kutbu yaratmak için sınıf mücadelesinin zaferi için çalışmaya çağırmaktadır...

Gerçek gazetesi
Başyazı: İşçilerin birliği sermayenin iki paralık düzenini yenecek! [Ocak 2024]

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 10, 2024 5:33


2023'ü asgari ücret gündemiyle bitirdik. 2024'ü MESS grevleri gündemiyle açıyoruz. Sınıf kavgası durmaksızın devam ediyor. “Algı operasyonları” da bu kavganın bir parçası ve sermayenin en çok kullandığı yöntem. Örneğin asgari ücretin 2 lirası en çok tartışılan, insanların en çok sinirine dokunan konulardan biriydi. Çarşıda pazarda fiyat etiketlerinde 99 rakamını görmeye alışmış olan herkes asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan da aynı mesajı aldı. Ama asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan çok daha büyük algı operasyonları var. Patronlar sendikası TİSK'in Başkanı Özgür Burak Akkol asgari ücretin 17.002 lira olarak açıklandığı toplantıda “imkânı ve gücü olan işverenlerimizi bunun üzerinde ücretler vermeye de teşvik ediyoruz” dedi. Ama sadece günler sonra TİSK'e bağlı Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) grup sözleşmesi kapsamında metal işçilerine asgari ücretin sadece yüzde 5 üstüne çıkan bir teklif verdi. İmkân da güç de MESS patronlarında fazlasıyla var! Bu şirketler içinde net kârlarını yüzde 100'den daha az arttıran yok! Türkiye'nin ilk 500 şirketinin toplam kâr artışı yüzde 245! Ama verdikleri yine asgari ücret. Hesap ortada! “İmkânı olanın” bize lütufta bulunmasını bekleyecek değiliz! Hak verilmez alınır! Metal işçisi bu kârları ekonomi bültenlerinden görmedi. Kendilerine sefalet zammı dayatanlara her gün neler kazandırdıklarını gayet iyi biliyorlar. O kârlar her gün her vardiyada bantlarda, tezgahlarda onların ellerinin arasından geçti. Şimdi işçiler MESS dayatmasına hayır diyor. Greve hazırlanıyor. İşçiler “açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz” diyor. Greve çıktıklarında kendilerine dayatılan sefalet ücretini almayacak, patronların başına çalacaklar. Bileklerinin gücüne değil iktidarın bu grevleri “millî güvenlik gerekçesi” ile yasaklayacak olmasına güveniyorlar. “Fabrikalar durursa ekonomi batar, vatan millet tehlikeye düşer” diye propaganda yapacak olan istibdad medyasına güveniyorlar. Oysa aynı fabrikaların birçoğu, Covid salgınını, tedarik zincirlerini bahane edip yeri geliyor günlerce hatta haftalarca üretimi durdurabiliyor. Bu dönemlerde işçilerden ücret ve yıllık izin kesintileri yapıyor. İşten çıkartma tehditleri hiç bitmiyor. Kâr edemediklerinden değil daha fazla kâr etmek ve esnek çalışmayı fiilen dayatmak için. Nitekim artan kârlardan da görüyoruz bu durumu. Peki patronlar çarkları durdurduğunda Erdoğan'dan “ekonomi batacak” ya da “bu millî güvenliğe aykırıdır” lafını duyan oldu mu? İstibdadın medyasından bu yönde bir eleştiri duyan okuyan var mı? “İstediğimiz asgari ücret olmazsa işten çıkartma yaparız” diyen yani tüm milleti üretim ve yatırım yapmamakla tehdit eden patronlara her gün vatan millet edebiyatı yapanlardan bir tane laf eden çıktı mı? Patronların imkânı da gücü de var. Para onlarda, devlet arkalarında ve bu gücü işçinin hakkını vermek için değil, işçinin hakkını gasbetmek için kullanıyorlar. Yani düpedüz sınıf kavgası veriyorlar. Ama bu kavgada işçi sınıfının imkân ve gücü daha fazla. 1 Mayıslardan Tekel direnişlerine meydanlara indiğinde memleketin gerçek sahiplerinin kim olduğunu dosta düşmana gösteren, 15-16 Haziran'lardan Zonguldak madencilerinin eylemlerine yollara düştüğünde tüm ülkeyi sarsan, Kavel'lerden Bekaert'lere grev yasaklarını grevle aşan, sefalet çekse de, tezgahlarda ömür çürütse de, iş cinayetlerinde can verse de sınıf olarak bileği bükülemeyen işçi sınıfımız sermayenin iki paralık düzeninden güçlüdür. Yeter ki bu gücü kullanmak üzere birleşsin. Birleşik Metal-İş'in grev kararı ve kararlılığı ayrı gayrı demeden tüm sendikalara yayılsın. Her fabrika Kavel olsun! Yeter ki işçisiyle, kamu çalışanıyla, köylüsüyle, küçük esnafıyla tüm emekçi halk grevleri sahiplensin! 2024'te bu iki paralık düzenin barikatlarını aşalım! Ekmek ve hürriyet kazansın!

Gerçek gazetesi
Başyazı: Onların cumhuriyeti bizim cumhuriyetimiz (Ekim 2023)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Oct 7, 2023 4:21


Cumhuriyetin 100. yılındayız. Her şeyden önce bir devrimin 100. yıl dönümüdür. Bu ülke 1908 Hürriyet Devrimi'nin ve 1918-1923 arasında bir devrim (ihtilal) olarak Millî Mücadele'nin sonucunda kurulmuştur. Arkasında 1917'de Ekim devrimi ile kurulan Sovyetlerin sadece tüfekle, mermiyle, altınla verdiği destek değil, aynı zamanda dünya çapında yarattığı devrimci iklim de vardır. Ama Cumhuriyetin 100. yılı kutlamalarına bakın. “Devrim” kelimesi yasaklanmış gibidir. “Böyle gelmiş böyle gider” diyenlerin unutturmaya çalıştığı bir şeydir bu. Kimdir bu devrimi unutturmaya çalışanlar? Cumhuriyetin kaymağını yiyenler… Koçlar, Sabancılar, Ülkerler, Limaklar, Cengizler ve onların emperyalist ortakları… Bir devrim sayesinde, daha doğrusu bir devrime çöreklenerek iktidara geçen ve devrimin en büyük düşmanı olan sınıf! Burjuvazi! Patronlar sınıfı! Peki, 100 yıl sonra yok mudur bu devrimin sahibi? 100 yıl boyunca cumhuriyeti emeğiyle, alın teriyle sırtında taşıyanlar var. “Böyle gelmiş ama böyle gitmez” diyenler. Padişahın kulu olmaktan çıkıp vatandaş olanlar ve bugün de patronların kölesi olmayı reddedenler. Devrimin meşru mirasçısı olan, önümüzdeki yüzyıla umudu taşıyacak olan sınıf! Proletarya! İşçi sınıfı! Sınıflardan ayrı, sınıf mücadelesinden azade bir cumhuriyet yoktur, olamaz. Erdoğan çıkmış “Türkiye yüzyılı” diyor. Hangi Türkiye'nin yüzyılı? Hayat pahalılığı içinde her gün yoksullaşan milyonların, asgari ücretle ev geçindirmeye çalışan işçilerin, tefecinin eline düşmüş yoksul köylünün, siftah yapamadan kepenk kapatan küçük esnafın Türkiye'si mi? Her geçen gün daha da semiren, kâr rekorları kıran bir avuç patronun ve para babasının Türkiye'si mi? Erdoğan hakkını arayan kim varsa terörist ilan ederek, grevleri yasaklayarak, cumhuriyetin birikimlerini özelleştirerek, kalanları Varlık Fonu'nda toplayıp haraç mezat satışa çıkararak, NATO'ya ve emperyalizme hizmetkâr olarak, cumhuriyetin şehirlerini sermayeye rant kapısı, emekçi halka tabutluk yaparak ve daha nice icraatıyla bu sorunun cevabını çoktan patronlar sınıfından yana vermiş durumda. CHP de farklı bir cevap vermiyor. CHP ideolojisinde sınıfların çatışmadığı, birbirini tamamladığı ve birlikte yükselecekleri iddia edilir. Ama CHP de AKP gibi ve iktidar olmuş diğer tüm partiler gibi sadece patronlar sınıfını yükseltmiştir. CHP'nin altı okundan biri devrimciliktir ama işi gücü karşı-devrimciliktir. CHP laiklik konusunda bile patronlar sınıfının çıkarlarında Erdoğan'la buluşuyor. CHP'yi, altı okundan biri laiklik diye laikliğin bekçisi zannedenleri de daha çok hayal kırıklıkları bekliyor. 100 yıl önce patronlar sınıfı, Türkiye'nin Batı kapitalizmi ile bütünleşmesinde laikliği savunmuştu. Ama artık aynı Batı emperyalizmi Müslümanları hâkimiyeti altında tutmak için Türkiye'den laiklik kadar dincilik yapmasını da bekliyor. Kılıçdaroğlu yanına siyasal İslamcı Davutoğlu'nu, Karamollaoğlu'nu, Babacan'ı oy kazanmak için değil, patronların ve emperyalizmin rızasını kazanmak için alıyor. AKP ve CHP'nin yanına tüm diğer düzen partilerini de koyabiliriz ve hepsi patronların Türkiye'sinin partileri olarak aynı kefededir. Cumhuriyetin yeni yüzyılında terazinin karşı kefesinde işçi sınıfının ağırlığını koymasının zamanı çoktan gelmiştir. Cumhuriyeti sırtında taşıyanların cumhuriyetin kaymağını yiyenlerle hesabı vardır. Böyle gelmişse de böyle gitmeyecektir. İşçi sınıfının cumhuriyetinde, Türk ve Kürt, yerli ve göçmen, erkek ve kadın, Sünni ve Alevi eşit olacak! İşçi sınıfı cumhuriyeti NATO'dan çıkacak, emperyalist zincirleri kıracak, dünya halklarıyla bütünleşecek! Zengini daha zengin yoksulu daha yoksul kılan kapitalist düzen bitecek. Fabrikalar bankalar devletin, devlet işçinin olacak!

Gerçek gazetesi
Başyazı: Bu düzenden alacaklıyız! Haklarımızı vermeyecekler alacağız! (Temmuz 2023)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jul 9, 2023 4:45


Erdoğan'ın seçime giderken ülkeyi bir borç batağına soktuğunu seçimlerden sonra da alacaklıların kapıya dayanacağını söylemiştik. Teker teker gelmeye başladılar. İlk gelen NATO oldu. Daha resmi sonuçlar bile açıklanmadan NATO'nun istediği asker gücü Kosova'ya yollandı. Ardından uçaklar Almanya'daki NATO tatbikatına gönderildi. Hükümet açıklandı. Hazine ve Maliye, Batı emperyalizminin gözdesi İngiliz Mehmet'e, Merkez Bankası Amerikan bankalarından transfer edilen Gaye Erkan'a teslim edildi. İngiliz Mehmet ilk ziyaretini TÜSİAD'a yaptı. İşçisine lira ödeyip malını dövizle satan büyük patronlar adına Tuncay Özilhan ve turizm patronları değersiz Türk lirası istedi. Merkez Bankası kuru baskılamasın dedi. Dolar kuru 26'yı geçti. Patronların kasaları doldu. Alacaklılar Erdoğan'ın yeni iktidar döneminde istediklerini bir bir alıyorlar. Peki ya emekçi halk? Emekçi halkın payına hayat pahalılığı ve işsizlik düşüyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) yayınladığı endekse göre Türkiye 149 ülke içinde işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. Asgari ücret zamları senede iki defa yapılıyor artık. Ama asgari ücret bir türlü açlık sınırını aşmıyor. Giderek daha fazla işçi asgari ücretli haline geliyor. Kamu emekçilerine ve emeklilere yapılan zamlar da aynı şekilde yapıldığı gibi enflasyon karşısında eriyor, buhar olup uçuyor. Elinde paranın gücünü bulunduranlar hükümetten istediklerini alırken işçi ve emekçinin haklarını savunabilmesinin tek yolu örgütlü olmaktan ve üretimden gelen gücünü kullanmaktan geçiyor.

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Hep patronlar güldü, gülme sırası bizde

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Apr 11, 2023 6:08


Erdoğan milyonları açlık sınırının altındaki ücretlere mahkûm etti. Ülkeyi ağır bir borç batağına soktu. Seçimlere kadar bir kriz yaşanmasın diye de para basmaya, kredi musluklarını açmaya devam ediyor. Sorunları erteledikçe büyütüyor. Adeta seçimden sonra tufan diyor. Yani hastaya aspirin veriyor. Ateş düşüyor düşmesine de bu sefer de beyin kanaması tehlikesi beliriyor. Enflasyon yavaş yavaş yoksullaştırır. Halk için işsizlik beyin kanaması gibidir. Erdoğan bir şekilde iktidarı elinde tutarsa seçim sonrasına ertelenen tüm faturayı halka ödetmeye, işçiyi, emekçiyi, yoksulu bayıltana kadar kemer sıktırmaya hazırlanıyor. Malum bu düzende patronlar kemer sıkmaz, işten çıkarma yapar. Bu da bir işsizlik dalgasını beraberinde getirir. Emperyalistler de tek kuruşunu bırakmazlar. Erdoğan, halka kemer sıktırırken emperyalist tefecilere milyarlarca dolar borç faizini tıkır tıkır ödeyecektir. Emperyalistleri bugüne kadar hiç üzmedi. Yine üzmeyecek. Emekçi halktan itiraz eden olursa da terörist ilan ederek istibdadın sopasını başına indirecek. O halde Erdoğan'a oy yok! Ama Kılıçdaroğlu da aynı şeyi yapacak. Erdoğan'ın vatan, millet, bayrak, ezan diye yaptığının aynısını enkaz devraldık edebiyatıyla yapacak. Esnek çalışmayı dayatan hatta kıdem tazminatı hakkına bile göz koymaya cüret eden bir kemer sıkma programını Millet İttifakı'nın mutabakat metnine aldılar. Kemer sıkma programı demiyorlar adına. Sermaye için güven ortamı diyorlar. Kılıçdaroğlu'na bakarsanız Erdoğan'ın Türkiye'yi Anonim Şirket gibi yönetmesine karşı. Ama yanına Erdoğan'ın CEO'su Babacan'ı almış! Erdoğan gibi Kılıçdaroğlu da para için Londra'nın kapısında. (Merak etmeyin Erdoğan da Körfez'in parasını Londra üzerinden getiriyor!) Emperyalistlere sadece faizleri tıkır tıkır ödemeyi değil daha fazla daha fazla borçlanmayı vadediyor. Kısacası Kılıçdaroğlu sermayeye ve emperyalizme Erdoğan'ın son kullanma tarihi bitti, taze mal geldi diyor! Onlara da oy yok! Cevabını bulmak isteyen o dönemin işçi mücadelelerini anlatan kitapları okuyabilir. Gerçek gazetesinde defalarca yazdık onlara bakabilir. Ya da isteyen artık filmini de izleyebilir. Zafer Aydın, Cihangir Köse ve Nesrin Uçar'ın “İşçilerin Haziran'ı” isimli belgeseli 1 Nisan günü galasını yaptı. Belgesel, 15-16 Haziran 1970'teki işçi ayaklanmasını, işçilerin günlerce İstanbul'u ve Kocaeli'ni zapt ederek fiilen kapatılmak istenen DİSK'e sahip çıktıklarını anlatıyor. Sadece şu kadarını söyleyelim. 15-16 Haziran'ın ardından 12 Mart darbesi oldu, her türlü baskı yaşandı ama işçi sınıfı örgütlü gücünü 70'li yıllara taşıdı. Bunda en büyük pay eninde sonunda DİSK'in kapanmasına engel olmuş olan 15-16 Haziran işçi ayaklanmasındadır. O gün bugün ANAP'ı, SHP'si, DYP'si, DSP'si, ANAP'ı, AKP'si birbiri ardına geldi gitti, gülen hep patronlar oldu. Gülme sırası bize gelecekse yol belli… İşçi sınıfına örgüt gerek, parti gerek, yeni 15-16 Haziranlar gerek! Anketlere bakıp papatya falı açmaya gerek yok. Geleceğe umutla bakmak isteyen işçi mücadelelerine baksın. Son dönemde Erdoğan'ın grev yasağına grev yaparak çöpe atan metal işçileri ne kadar ücret alıyor? Ben yazmayayım araştırın sorun. Atla deve değil. Emeklerinin karşılığı da değil. Ama açlık sınırında da değil! Göreceksiniz ki örgütlü olursak “kırk satır mı kırk katır mı” seçimi yapmak zorunda kalmayız. Gelin seçimimizi 14 Mayıs'tan önce hemen şimdi mücadeleden ve örgütlenmeden yana yapalım. 1 Mayıs'ta meydanlarda buluşalım! Çünkü “hürriyet işçilerle gelecek!”

Hayat Kaçık Bir Uykudur
#196 Patreon Özel: Astroarkeoloji

Hayat Kaçık Bir Uykudur

Play Episode Listen Later Apr 9, 2023 24:00


Arkeoloji ve Astronomi bir araya gelip astroarkeoloji bilim dalını oluşturabilir mi? Mısır piramitleri, Stonehenge, Maya tapınakları, Göbeklitepe gibi geçmişe ait önemli tarihi yapılar uzay ve gökyüzü ile ne kadar bağlantılı? Kafamızda deli sorulara vesile olan Patronlarımızdan Esim'in katkıları ile yeni bölüm yayında! Keyifli dinlemeler! Support the showBize ulaşmak için: Twitter @hkbu_podcast İnstagram @hkbu.podcast Facebook hkbupodcast.com hkbu.podcast@gmail.com Bizimle yolculuğa devam ettiğin için teşekkürler!

4th Down
#25 NFL'de off-season startı ve draft çılgınlığına giriş, scouting combine notları, Cardinals ve Colts'daki yeni patronlar

4th Down

Play Episode Listen Later Mar 8, 2023 90:42


NFL'de off-season ve draft çılgınlığının açılışını yapıyoruz. NFL draftı nasıl bu kadar popüler ve aylarca gündemi meşgul eden bir olaya dönüştü? NFL Scouting Combine'dan takımların beklentileri, bu sezonki organizasyondan öne çıkan notlar (10:05) 2023 NFL draft sınıfının öne çıkan özellikleri, bu draft sınıfının takımların kadro inşa stratejilerine potansiyel etkileri (52:05) Yeni head coachlarına en son karar veren iki takımdan beklentiler: Arizona Cardinals ve Jonathan Gannon (1:14:15), Indianapolis Colts ve Shane Steichen (1:21:24) Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan

Marksist.org yazar ve konuklarının sunumları
Faruk Sevim ile İşçilerin Gündemi #66

Marksist.org yazar ve konuklarının sunumları

Play Episode Listen Later Feb 19, 2023 26:02


Marksist.org yazarlarından Faruk Sevim, güncel sınıf mücadelelerini ve işçilerin taleplerini anlatıyor. - Büyük bir deprem yaşadık, sivil toplumun dayanışması sürüyor. - AKP-MHP koalisyonu ve kamu kurumları çok yetersiz. - Tüm sorumlular istifa etmeli. - Bilim insanları Maraş'ta deprem olacağını 3 yıl önce söyledi. - Deprem konusunda planı olmayana oy vermeyelim. - Patronlar depremi öne sürerek zam taleplerini bastırıyor. - Acilen servet vergisi konulmalıdır.

Gerçek gazetesi
Yılmaz Tan: Hepimiz aynı gemideysek, acele etmek lazım!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 25, 2023 6:23


Bir burjuva ideolojisi olarak liberalizmin tüm teorik cephaneliği temelde şu iddiaya dayanır: “Ancak sermaye birikimi hızlanırsa, kârlılık yükselirse, rekabet gücü artarsa, iş ve aş da artar; emeği ile geçinenler daha çok istihdam edilir, ücretleri daha çok artar.” Bu iddia “burjuvazi için iyi olan tüm toplum için de iyidir” demenin de başka bir yoludur. Sanki sermaye büyüdükçe ve kârlılığı artınca herkes iş ve aş bulacak, patronlar ücretleri kendiliğinden artıracak sanırsınız. Ne zaman ki emekçiler onca büyümeye, üretim artışına rağmen hayat pahalılığı altında mevcut ücretlerle geçinememeye başlar; yaşanabilir ücret ve daha iyi çalışma koşulları talep eder, o zaman burjuvazi emekçilerin önünü “ama hepimiz aynı gemideyiz” diyerek kesmeye çalışır. Geçtiğimiz ay gerçekleşen asgari ücret pazarlıklarında da patron tarafının temsilcisi TİSK'in başkanı “işçi-işveren ayrımına inanmadıklarını” belirterek şöyle diyor: “Biz ayrı gemilerde değiliz. İşçi, işvereni şikâyet etmiyor, işveren, işçiyi şikâyet etmiyor, devlet arkamızda”. Burjuva basınından bir köşe yazarı da “gemi” benzetmesiyle patronların avukatlığına soyunuyor: “İşverenin işyerini bir gemiye benzetecek olursak öncelikle bu geminin batmamasını sağlamak lazım. Eğer gemi su alırsa ve sonunda batarsa, gemidekiler de az bir zaman farkıyla da olsa batar. Onun için öncelikle işverenin işyerinin korunması ve kurtarılması gerekir”. Gemi neden su alır, geminin batmasından kim sorumludur, gemi batacak olursa herkes mi bedelini öder? Bu sorular karşısında burjuvazinin cevabı açıktır: Bu toplum olabileceklerin en iyisidir; başka alternatifi de yoktur. İşler yolunda gidiyorsa bu burjuvazi sayesindedir, işler yolunda gitmiyorsa hep başkaları (hükümetlerin kötü ekonomi yönetimi, paylarına düşene razı olmayan işçiler vb.) sorumludur; dolayısıyla bedeli asla kendileri ödememelidir. Burjuvazi kapitalizmin en ileri düzeydeki ülkeleri de dahil işçi sınıfının isyan etmesinden, emekçilerin yükselen grev dalgasından korkuyor ve sert önlemler almaya çalışıyor. Kısa bir süre önce ABD'nin “demokrat” başkanı Biden 100 bin demiryolu işçisinin grev hakkını bizdeki “milli güvenlik” gerekçesine benzer gerekçelerle yasakladı. (Gerçek, 14.12.2022) Hayat pahalılığı yüzünden ücretleri düşen İngiltere kamu emekçilerinin greve çıkmaları karşısında da Başbakan Sunak bunları önlemek için “katı yasalar” çıkarmaya dönük adımlar atıyor. İşte tam da bu koşullar altında yeni yılda emekçilerin mücadelesine ışık tutması bakımından biz şu noktanın altını çizmek istiyoruz: Bu derinleşen bunalım koşullarında emekçiler için gerek sendikalarda gerekse de siyasette örgütlenmek can alıcı önem taşıyor. Zira şayet “aynı gemideysek” vay halimize! İkinci tarihsel kanıtımız ise, madem “gemi” benzetmesinden gidiyoruz, 1912 yılında dönemin en gelişkin yolcu gemisi Titanik'in buzullara çarpıp battığı faciada hayatını kaybedenlerin sınıfsal dağılımı. Buna göre batan gemide ölen yolcuların yüzde 45'i mürettebattan, yani geminin işçilerinden yüzde 35'i 3. sınıf yolculardan, yüzde 11'i 2. sınıf yolculardan ve sadece yüzde 9'u 1. sınıf yolculardan oluşuyordu! Olgular açık; velev ki aynı gemideyiz, o zaman aman dikkat! Patronların insafına kalmak istemiyorsak, acele etmeli, hızla örgütlenme mücadelesi vermeliyiz. Zira, “kaptan köşkü”nde onlar oturmaya devam ediyor.

Gerçek gazetesi
Başyazı: İktidar korku yayıyor çünkü halktan ödü kopuyor! (Kasım 2022)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Nov 9, 2022 3:00


İktidar korku yayıyor çünkü halktan ödü kopuyor! İşçi sınıfının en önemli sloganlarındandır: Hak verilmez alınır! Haklar gibi hürriyetler de verilmez alınır. Hürriyet, onun uğruna mücadele eden halk tarafından söke söke kazanılmak zorundadır. İktidarın “dezenformasyonla mücadele” adı altında getirdiği sansür yasası sosyal medyada baskı ve korku yaratmayı, halkı ve basını susturmayı amaçlıyor. Düşüncesini ifade ettiği için hapse atılan tabipler birliği başkanı, konserleri yasaklanan şarkıcılar, işinden atılan TRT spikeri ve daha pek çok olayla birlikte halk arasında yayılan bir tweet yüzünden sabaha karşı kapıma gelirler mi korkusu… İşte baskıcı ve keyfî istibdad rejiminin istediği tam da bu! Ancak korkutmaya çalışanlar aslında esas korkanlar. Büyüdükçe büyüyor istibdadın hürriyet korkusu! O halde neden korkalım, neden susalım? Tam tersine korkunun da istibdadın da üstüne üstüne yürümeliyiz. Ama tek tek değil. Bireysel değil. Örgütlenerek ve örgütlü davranarak! Örneğin sendikaya üye olanı işten atıyorlar ama ne kadar çok sendikalaşan işçi var! Sendika hakkını işgal, grev, direnişle söke söke alıyorlar. Patronlar işçileri tek tek yakaladığında asla acımıyor. Ama işçi bir disiplin içinde sendikalaşıp patronun karşısına birlik olup çıktığında diz çöken değil, diz çöktüren oluyor! Örgütsüz olan yıl sonunda asgari ücret ne olacak diye beklerken örgütlü olan sözleşme masasına zam, ikramiye, sosyal haklar ve çalışma koşulları ile ilgili taleplerini koyup bunları alabiliyor. Sansür yasasıyla, baskılarla, keyfi soruşturmalarla korku ve terör havası estirmeye çalışanlara da aynı şekilde cevap verilmeli. Emekçi halk tek tek değil toplu ve örgütlü şekilde sesini yükseltmeli! Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü gasbetmeye çalışanlara daha çok konuşarak, itiraz ederek ama en çok da örgütlenerek cevap vermeli! Tweet de atmalı ama esas kol kola girip, omuz omuza verip adım atmalı! Meydanlar işçilerle emekçilerle dolmalı! Emekçi halk, retweet yapar gibi bir yanda Cumhur diğer yanda Millet ittifaklarının düzen siyasetinin laflarını birbirine söyleyip bölünmek yerine ekmek ve hürriyet çatısı altında birleşmeli, emperyalizmden, sermayeden ve devletten bağımsız kendi sözünü ve siyasetini yükseltmeli! Bunu yaptığımızda düzen siyasetinin önümüze getirdiği, gündem saptırmaktan, halkın kapitalist düzene öfkesini başka alanlara yöneltmekten başka bir amacı olmayan kılık kıyafet meseleleriyle oyalanmak yerine halkın gerçek hürriyet talebi gündeme hâkim olacaktır. Aynı örgütlü işçinin asgari ücreti elinin tersiyle itip masaya kendi taleplerini koyması gibi… Düzen partilerinin içinden istibdad rejimine başkan, zincirli meclise figüran milletvekili seçmek değil zincirsiz bir Kurucu Meclisle düzeni değiştirmek! Hürriyeti kazanmak!

SEYİR HALİ
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası: Öğretmenler asgariyle çalıştırılıyor, patron kar alanı görüyor

SEYİR HALİ

Play Episode Listen Later Aug 31, 2022 110:08


Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Başkanı Edebali, “Patronlar yaz ayları boyunca öğretmene maaş ve sigorta primi ödemek istemiyorlar. Eylül'de tekrar işe alacaklarını söylüyorlar. Bu, işe alınsa dahi kıdem hakkının gasp edilmesine neden oluyor. Özel öğretim kurumlarında arkadaşlarımızın çoğu asgari ücretle çalıştırılıyor” diye değerlendirdi.

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Alın teri kurumadan adalet!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Aug 21, 2022 5:49


Çalışma Bakanı Vedat Bilgin asgari ücret tartışmaları sırasında düşük ücretleri yukarı çekmenin sendikalaşma ile mümkün olduğunu söylemişti. Sadece asgari ücret cenderesinden kurtulmak değil, belirli bir iş güvencesine kavuşmak, çalışma koşullarının nispeten daha insani hale getirilmesini sağlamak da ancak örgütlenmekle mümkün. Olaya ters taraftan bakarsak da sermayenin işçiyi daha yoğun çalıştırarak, emeği daha fazla sömürerek kâr etmesi, sürekli işten atılma tehdidi altında açlık sınırındaki ücretlere, köleliğe benzer çalışma koşullarına razı etmesi için de işçinin örgütlülüğünü kırması sendikalaşmayı engellemesi lazım. Bu sınıf çatışmasının bir orta yolu yok. İşçiler sendikalaşmak için savaşır gibi örgütleniyor. Gizlilik içinde her an nereden saldırı gelecek diye etraflarını kollayarak ilerlemek zorundalar. Yüzde 50+1 üye sayısına ulaşmadan sendikal faaliyet tespit edilirse patron işten çıkarmaya girişiyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde bunu âdet haline getirmiş olanlardan biri Sütaş'ın önünde işten atmaları protesto eden Tek Gıda-İş üyesi işçilerle birlikteydik. Tüm bu işten çıkarmalar haksız ve yasadışı. Ancak işçi hakkını mahkemede aradığında sonuç almak için aylar yıllar geçiyor. İşe iade kararı verildiğinde ise patrona tazminat verip işe başlatmama serbestliği tanınmış durumda. İşçiler bir şekilde gerekli üye çoğunluğunu elde ettiklerinde Çalışma Bakanlığı bu durumu resmi bir yazıyla tespit ediyor. Bu belge geldiğinde ister istemez patronlar sendikal faaliyetten haberdar olmuş oluyor. Yine işçi çıkarmaya girişiyorlar. Örneğin en son Dilovası'ndaki Asen Metal fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi tam 84 işçiyi işten çıkardı patron. Bu çıkarmalar da haksız ve yasadışı. İşten çıkarmanın yanında mutlaka sendikal yetkiye itiraz davası da açıyorlar. İşe iade davaları da sendikal yetki davası da yine yıllar sürüyor. Patronlar mahkemeler daha uzun sürsün diye başka ildeki yetkisiz mahkemelere başvurmayı da âdet haline getirdiler. İstatistiklere göre davaların sonuçlanma süresi ortalama 602 gün! Oysa biliyor musunuz, yasada bu davaların yerel mahkemede en fazla 2 ay, yüksek mahkemede de yine 2 ayda tamamlanması zorunluluğu var. Mahkemelerin hepsi işçiler ve sendika lehine sonuçlansa da yıllar geçtikten sonra o fabrikalarda baskı, mobbing ve ardı kesilmeyen işten çıkarmalarla tek bir sendika üyesi kalmıyor. Anayasada ve kanunlarda güya sendika hakkı var. Sendika üyeliği güya e-devletten bir tuşa basmak kadar kolay. Ama gerçek öyle değil. İstatistiklere göre bir yetki için gerekli üye sayısına ulaşan fabrikaların sadece 4'te 1'inde toplu sözleşme yapılabiliyor. Yani Türkiye'de sendika hakkı fiilen yoktur. Her hak gibi sendika hakkı da işçiler tarafından söke söke alınmaktadır. Sendikalı olmak, insanca koşullarda çalışmak, açlık ve sefalet ücretlerine mahkûm olmamak bir tuş kadar yakın değil ne yazık ki… Bu yolda direniş var, grev var, işgal var! Son dönemde bu yola girenlerden Birleşik Metal-İş'li Smart Solar işçilerinin mücadelesinde yer aldık. Patron diğer patronların izinden gidip işçileri yıldırmaya çalışıp, öncü bir işçiyi işten atınca şalterler indi, fabrika işgal edildi. Atılan işçi geri alındı ve patron sendikayı muhatap almak zorunda kaldı. Ama baskı zulüm bitmedi. Sömürü düzeni yine patronun imdadına koştu, 27 Temmuz'daki dava yine ertelendi. Beklenmedik bir şey değildi elbette ama işçiler bu sefer beklemedi. Smart Solar işçileri yanlarında Asen Metal işçileri ve İzmitli, Gebzeli işçilerle mahkemenin de kapısına dayandı. Alın teri kurumadan adalet istiyoruz, dedi. Hak verilmez alınır! Dediğimiz gibi adalet de bekleyerek gelmeyecek onu da işçiler getirecek.

Fularsız Entellik
Flynn Etkisi: Önce Akıllandık, Şimdi Aptallaşıyoruz

Fularsız Entellik

Play Episode Listen Later Aug 18, 2022 35:05


Selam Fularsızlar. Geldik bu serinin en başında "Aptallaşıyor muyuz" diye sormama sebep olan şeye. Son 100 yıldır IQ testi performansında sürekli bir artış var. Gerçekten de dedelerimizden ninelerimizden daha mı zekiyiz? Ve bu artışın son yıllarda durması, hatta gerilemesi (Anti-Flynn) ne anlama geliyor? İlginizi çekerse kaynaklar kısmındaki linklere bakmayı unutmayın.(Bunca bölümdür devam etmemi sağlayan tek şey, Patreon'dan irili ufaklı destek veren sizin gibi dinleyiciler. Bu destek doğrudan bana geliyor, normal reklam gelirleri ise yapımcımla paylaşılıyor. Yok kalsın diyorsanız, buyrun buradan yakın: Safsatalar Ansiklopedisi Kısaltılmış Edisyon).----------------------------------------------------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell hakkında daha detaylı bilgi almak ve fular100 kodu ile %20 indirimden faydalanmak için tıklayın.----------------------------------------------------.Bölümler:(00:05) Flynn Etkisi'ne giriş.(03:05) Robert Plomin'in "default" pozisyonu.(03:50) Singapurlular bu kadar zeki olmamalıydılar.(05:10) James Flynn.(06:30) Niye daha önce farkedilmedi?(07:35) İdamların bozulması.(08:20) Heterosis.(10:00) Beslenme ve Hollanda Kıtlığı.(12:15) Eğitim ve Türkiye'de okullaşma.(13:55) Soyut mantığın ve analojilerin gelişimi.(18:30) İşlerin soyutlaşması.(19:00) Eğlencenin soyutlaşması.(21:55) "Everything Bad is Good For You".(23:40) Endüstriyel Devrim'in yankıları.(25:00) Gelişme genel zekada mı?(29:15) Flynn Etkisinin tersine dönmesi.(32:00) Sonraki bölüm.(32:40) Patronlar, patronlarımız.(33:10) After Credits: Jensen vs Flynn.Kaynaklar:Zekanın Yükselişi ve Çöküşü: Flynn, Anti-Flynn ve Zekanın GeleceğiThe Flynn Effect: A Meta-analysisWhy our IQ levels are higher than our grandparents' | James FlynnDünyada ve Türkiye'de Yükseköğretim Okullaşma Oranları ve GelişmelerWhy has TV storytelling become so complex?Is the World's Memory Span Increasing or Decreasing?The rise and fall of the Flynn Effect as a reason to expect a narrowing of the Black–White IQ gapModernity Made Us SmarterNorwegian IQ scores are falling – but genes are not to blameDO NON-G GAINS FROM THE FLYNN EFFECT MATTER? YES AND NOArthur Jensen and John Stuart MillKitap: Are We Getting Smarter?Kitap: Everything Bad Is Good for You: How Today's Popular Culture Is Actually Making Us SmarterJohnny Carson.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Gerçek gazetesi
15-16 Haziran'ın 52. yıldönümü: İş, aş, hürriyet işçilerle gelecek!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jun 7, 2022 3:49


15-16 Haziran'ın 52. yılı: İş, aş, hürriyet işçilerle gelecek! Devrimci İşçi Partisi son dönemde üç sloganı ön plana çıkarıyor: “İş, aş, hürriyet!” “Hak verilmez, alınır!” ve “İşgal, grev, direniş!” Bu üç slogan 15-16 Haziran'ın mücadeleci işçilerinin ruhunu yansıtmaktadır. Patronlar ve onların siyasetçileri işçilerin sendikal hürriyetlerini gasbetmeye çalışınca “Hak verilmez, alınır!” diyerek işgal, grev, direniş yapan ve en önemlisi hürriyet olmadan işin de aşın da olmayacağını bilen işçilerin mücadelesidir 15-16 Haziran. 1960'lı yılların Türkiyesine işçi sınıfı damgasını vurmuştu. 1961 Saraçhane mitingi ve sonrasında 1963'te gerçekleşen fiili Kavel grevi ile toplu sözleşme ve grev hakkını söke söke kazanan mücadeleci işçiler 1967 yılında DİSK çatısı altında birleşiyorlardı. 1968 yılında Derby ile başlayan işgal dalgası bazıları Singer, Demirdöküm, Gamak ve Sungurlar olmak üzere birçok fabrikada 1970'e kadar devam etti. İşçi sınıfı hakkını işgalle, grevle, direnişle söke söke alıyor ve bu durum patronları ve onların siyasi temsilcilerini rahatsız ediyordu. Süleyman Demirel'in başında olduğu AP (Adalet Partisi) hükümeti bu gidişatı durdurmak üzere 1970'in Haziran ayında Sendikalar Kanunu'nda değişiklik yapmayı teklif etti ve bu değişiklik CHP'nin de desteğiyle kanunlaştı. Tamamıyla DİSK'in tasfiyesi anlamına gelen bu yasa, işçiler arasında büyük bir tepkiyle karşılandı. 14 Haziran'da DİSK, Genel Temsilciler Meclisi'ni topladı ve İstanbul'un çeşitli noktalarından merkeze doğru kısa yürüyüşler yapma kararı aldı. DİSK'in bu kararı sonucunda 15 Haziran'da başlayan eylemler Türk-İş'e üye işçilerin de yoğun katılımıyla bir anda iki güne yayılan büyük bir ayaklanmaya dönüştü. İlk gün fabrikalarda ayrı ayrı gerçekleşen eylemler 16 Haziran'da sokaklarda birleşiyor ve işçi sınıfı önüne geçen barikatları bir bir aşarak gücünü gösteriyordu. Şehrin önemli bölümlerini işçilerin ele geçirmesi üzerine hükümet çareyi sıkıyönetim ilan etmekte buldu. DİSK yönetiminin de çabaları sonucunda ayaklanma geri çekilirken eylemlerde 4 kişi ölmüş yüzlerce kişi tutuklanmıştı. İşçi sınıfının gücünü kısa süreliğine de olsa gören devlet eylemlerden sonra yasayı iptal etmek zorunda kaldı. 15-16 Haziran işçi ayaklanması bugün de işçilere yol gösteriyor! 15-16 Haziran işine, aşına, hürriyetine sahip çıkan bunları söke söke alan işçilerin mücadelesidir. 15-16 Haziran ve onun arkasında yatan mücadele tarihi bugün sahip olduğumuz hiçbir hakkın bize birileri tarafından bahşedilmediğini, tam tersine işçilerin bu hakları canları pahasına söke söke aldıklarını gösteriyor. 1960'lı yıllarda grevlerde, direnişlerde, işgallerde eğitim gören ve bilinçlenen işçi sınıfı kendi göbeğini kendi kesmesi gerektiğini biliyordu. Hakkını almak için seçimlerden medet ummuyor, kendi örgütlü gücüne güveniyor ve sınıf mücadelesinin esas yöntemleri olan kitle mitingleri ve grevler aracılığıyla taleplerini dile getiriyordu. Bugün yasal olarak güvence altında olan sendikalaşma ve grev hakkı gibi birçok hakkımız patronların istibdadı tarafından fiilen gasbedilmiş durumda. Memlekette sendikalı olan işçi işten atılıyor, sendikal yetki tespiti davaları seneler sürüyor, grevler yasaklanıyor. Fakat işçiler Türkiye'nin dört bir yanında bu haksız düzene karşı mücadele ediyor. Bu açıdan bakıldığında 15-16 Haziran hâlâ günceldir. Bugün işçi sınıfı olarak gasbedilmiş olan sendikalaşma ve grev hakkımızı 15-16 Haziran'ın mücadeleci işçileri gibi “Hak verilmez, alınır!” diyerek işgalle, grevle, direnişle söke söke yeniden kazanmak zorundayız.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Bizi bizden başka koruyacak, memlekete işçi sınıfından başka sahip çıkacak yok! (Haziran 2022)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jun 4, 2022 3:22


Bizi bizden başka koruyacak, memlekete işçi sınıfından başka sahip çıkacak yok! Kamudan ihale kapan müteahhitlere bizzat devletin kendisi, köprüyse geçiş garantisi, hastaneyse hasta garantisi, havalimanıysa yolcu garantisi veriyor. Bankadan kredi alan patrona Kredi Garanti Fonu'yla devlet kefil oluyor. Türk lirası döviz karşısında değer kaybetmeye başlayınca para babalarına kur koruması getirdiler. Kur koruması yetmedi, bu sefer para babaları için enflasyon korumalı süper bono çıkarmayı gündeme getirdiler. Garantiler, korumalar bitmek bilmiyor. Devletin hazine bakanı emperyalist sermayeye “bunlar da yetmezse bize gelin bürokrasiyi aşarız, yasa, anayasa tanımayız, arkamızda reis var dükkân sizin” diyor! Bol keseden verilen garantilerin kaynağı devlet hazinesi! Devlet hazinesinin gelir kaynağı ise vergiler. Her gün patronların vergi borçları siliniyor. Patronlara yeni vergi muafiyetleri getiriliyor. Ama borcunu ödeyemeyen köylünün traktörüne haciz geliyor, işçinin emekçinin maaşından, daha para bankaya yatmadan gelir vergisi kesiliyor. Çarşıda pazarda aldığımız her şey üzerinden KDV ödüyoruz. Yani işçiden emekçiden köylüden patronlara ve para babalarına sürekli kaynak aktarılıyor. Özetle devlet bir avuç patronu ve para babasını şefkatli kolları arasına almış koruyup kolluyor. Ya biz işçiler, emekçiler! Enflasyon bizi eziyor. Esas enflasyon koruması işçi ücretlerine lazım. Ücretlere her ay enflasyon oranında, TÜİK'in yalandan enflasyonu değil, fiyat denetim komiteleri tarafından belirlenecek gerçek enflasyon oranında otomatik zam istiyoruz. Yani işçiye emekçiye enflasyon koruması talep ediyoruz. Patronların bir dediğini iki etmeyen iktidar, işçinin emekçinin karşısında üç maymunu oynuyor. Açlık sınırı resmi rakamlarla 6 bini aşmış, ev sahipleri kira arttırmak ya da evden çıkarmak için kapıya dayanmış, hükümet asgari ücret zammı için dahi halen Aralık ayını işaret ediyor. İşçiye emekçiye ücret zammı verirsek enflasyon azıtır, ülke batar diyorlar. Yalanın en büyüğüdür bu! Esas patronları ve para babalarını koruyup kollayan politikalarla enflasyonu azdıran da hazineyi boşaltan da ülkeyi batıran da sizsiniz. Vatan, millet, Sakarya edebiyatını da bırakın artık. Hakkını arayan halka karşı aslan kesilip, elinde dolar olan kim varsa kapısında el pençe divan hallerinizi herkes görüyor. Demek ki işçi ve emekçi kimseden medet ummadan işine, aşına kendisi sahip çıkacak! Memlekete de işçi sınıfı ve emekçi halk sahip çıkacak. Eylemse eylem, grevse grev, direnişse direniş… Haklar söke söke alınacak! Yerli, göçmen, sendikalı, sendikasız, şu partiye bu partiye oy vermiş bakmadan, ayrı gayrı demeden işçiler birleşecek! Ve en önemlisi siyasette işçi sınıfının seçeneği yaratılacak! İşçi emekçi safını bilecek, safları sıklaştıracak! Başka yolu yok!

Hayat Okulu
Neoliberal Sömürü Safsatadan İbarettir

Hayat Okulu

Play Episode Listen Later May 23, 2022 9:22


Patronlar, neoliberaller, iş sahipleri, fabrika sahipleri, işçinin emekçinin üzerinden para kazanıp onları sömürüyor! Dünyanın geldiği bu noktada, sömürgecilerin (!) ve dünyanın en büyük firmalarının dünyaya sağladığı faydalar, herkesin bu sayede daha çok kazanması, teknoloji öğrenmesi ve zenginleşmesi gerçekleri göz önüne alındığında, yukardaki söyleme inanmak artık mümkün mü?

neoliberal patronlar
Yeni Şafak Podcast
Yaşar Süngü - Onlara maraba, bize küçük patronlar lazım

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 8, 2022 4:43


Dünya genelinde en kaliteli hububat ve bakliyat Türkiye'de üretiliyor. Fakat kıymet bilmediğimiz için bazı çeşitleri dışarıdan ithal etmek zorunda kalıyoruz. Eksikliklerimizi gidermek için zihniyet değişimi ile birlikte üniversitelerde yapılan çalışmaların arttırılması gerekiyor. Türkiye'de 1980'lerden itibaren bakliyat ve hububata ciddi bir devlet katkısı oldu. 1980'lerden 94 yılına kadar ekim alanları genişledi. İnsanlar kentlere gelmeden kıraç bölge ve köylerde hayatlarını bir şekilde sürdürüyorlardı. 1994 yılında başlayan yanlış destekler ve denetimsizlik yüzünden toprak sahipleri tembelliğe teşvik edildi. Köyden kente göçün önü açıldı. Buna Doğu ve Güneydoğudaki terörün artması da eklenince köylerin boşalmasıyla tarım ve hayvancılık geriledi. Köydeki ya da kırsaldaki nüfus oranlarının azalması, yaşlanması ve eğitimin özellikle taşımalı modelde yaygınlaşması ve öğrencilerin illere geçmesi ile aileleri de onlarla köyden kente taşınınca köyde üreten kimse kalmadı. «« Kırsal bölgelerde toprakların miras yoluyla bölünmesi yüzünden göçün arttığı iddiasının kocaman bir yalan olduğunu şehirlerde yarım dönümlük bahçesinde sebze yetiştirerek geçimini sağlayan insanlar ispatladı. Köyden şehirlere göçün sebebi miras yoluyla toprakların bölünmesi değil, ürünün para etmemesi ve üretimin yerine toprak sahibinin desteklenmesiydi. 1990'larda tarım yerine teknoloji ve sanayiye yönelim modaydı. En verimli toprakların olduğu alanlar sanayi bölgeleri yapıldı. Örneğin Sakarya'nın mısır ve patates tarlalarına otomobil fabrikaları kurulunca gençler kendi tarlasının üzerine kurulan fabrikanın işçisi oldu. «« Türkiye'nin bereketli toprakları işlenirse, bu topraklarda yetiştirilen hububat, sebze ve meyve tek başına dünyanın birçok ülkesinin gıda ihtiyacını karşılar. Konya, dünyanın 'tahıl ambarı'dır. Buğday üretimindeki birinciliğinin yanı sıra şeker pancarı ve kuru fasulye üretiminde önde gelir. Türkiye'nin havuç ihtiyacının yarısından fazlasını Konya'nın Meram ilçesindeki çiftçi üretir. Doğu Karadeniz'de Rize, Trabzon, Artvin ile Giresun dünyanın ihtiyacı olan çayı tek başına karşılayabilir. Antalya bölgesi, meyve ve sebze üretiminde 'Dünya'nın kalbi'dir. Bölgede dünyaya yetecek kadar domates ve sebze meyve yetiştirilir. Dünyanın soğan, patates, karpuz, pamuk ihtiyacını tek başına Adana karşılayabilir. Ordu ve Giresun dünyanın fındık merkezidir. Dünyanın kayısı ihtiyacına Malatya, ayçiçeği ihtiyacına Trakya bölgesi yeter.

Hayata Dair Sohbetler
Hayır Diyebilme Sanatı

Hayata Dair Sohbetler

Play Episode Listen Later May 6, 2022 26:00


Bölüm 76: Hayır yerine kullanılabilecek cümleler... Zaman yönetiminde hayır diyebilmenin önemi... Socrates maaşına nasıl zam istiyordu? Çocuğun her dediğine evet demek... Patronların yüzü neden asık? Nabza göre şerbetçilik... Hem iş hayatında hem de sosyal yaşantımızda bazen kimseyi kırmamak için bazen de kaybetme korkusuyla istemediğimiz şeyleri yapmak veya onaylamak zorunda kalabiliyoruz. Oysa kendinden ödün vermek ileride daha büyük mutsuzluklara ve sorunlara yol açabiliyor. Nasıl hayır deriz, neden hayır diyebilmeliyiz? Youtube Yayın Tarihi: 16 Mayıs 2021

Gerçek gazetesi
Armağan Tulun: Hak verilmez alınır! Mücadeleyle, örgütlü güçle!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Apr 15, 2022 4:37


Hak verilmez alınır! Mücadeleyle, örgütlü güçle! Asgari ücret zammından sonra özellikle Ocak Şubat dönemi işçi sınıfı mücadeleleri açısından bir yükselişe sahne oldu. Bu dönem şirketlerin kendi zamlarını açıkladıkları aylar olduğu için, işçiler üretimden gelen güçlerini kullanarak patronlarla ücret pazarlığına girişti, bir bilek güreşine tutuştu. Günler içinde dalgalar halinde eylemler farklı sektörlere yayıldı. Çünkü işçi sınıfı içinde farklı bölükler birbirinden görüyor, birbirinin deneyiminden öğreniyor. Bir fabrikada, işyerinde patronlar düşük zamlarla krizin faturasını işçiye kesmeye mi kalktı, işçiler de bunu kabul etmeyerek birlikte hareket edip fiili eylemlerle, üretimden gelen güçlerini kullanarak talep ettikleri ücreti patrondan söke söke aldı mı, o zaman kendilerine dayatılan sefalet ücretini kabul etmek istemeyen biz de varız diyor. Aynı yolu tutuyor. “Hak verilmez alınır” gerçeğini görüp hakkını almak için mücadeleye girişiyor. Bu eylemlerin temel talebi ücret artışı ise, tetikleyicisi de her gün gelen zamlar, enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ücretlerin günden güne biraz daha erimesiydi. Enflasyon artmaya devam ediyor, çarşı pazar her gün biraz daha el yakıyor, mutfaktaki sönmeyen yangın doğalgaza, elektriğe yapılan zamlarla bütün evi sarmış durumda. Hâl böyle olunca, asgari ücrete yıl ortasında zam yapılması ihtimali konuşulmaya başladı. Bugün içinde yaşadığımız ekonomik ortamda asgari ücrete zam yapılması bir zorunluluktur. Ayrıca mesele sadece asgari ücretle çalışanlarla da sınırlı değil. Ücret zammı, geçinemiyoruz diyerek meydanları dolduran kamu emekçilerinin de talebi, işçi sınıfının diğer kesimlerinin de beklentisi. Ama beklemekle olmuyor, talep etmek, taleplerimiz etrafında mücadele etmek gerekiyor. İşçi havzalarında herkesin çalışmak istediği, “oranın şartları çok iyi” dediği fabrikalar vardır. Bakın, hepsi de sendikalı, örgütlü fabrikalardır. Ama hepsinin asıl ortak noktası patronları silkeleyen, işçinin gücünü patronlara gösteren mücadelelerin yaşandığı işyerleri olmalarıdır. Mesela Tuzla'da HT Solar fabrikasında parmakla gösterilecek bir sözleşme imzalanıyorsa, en düşük ücret 9 bin lirayı geçiyorsa bu patronun cömertliğinden değil fabrikaya sendikayı 3 günlük işgalle sokan, birliğini koruyan, üretimden gelen gücünü kullanmasını bilen işçilerle karşı karşıya olduğunu bilmesindendir. MESS sözleşmesine baktığınızda dahi zam oranları istendiği kadar olmasa da örgütsüz fabrikalara göre bu fabrikaların ne kadar avantajlı olduğu ortadadır. Hiçbir şey olmasa bugün milyonlarca asgari ücretli hükümetten ikinci bir zam beklerken sendikalı ve toplu sözleşmeli işyerlerinde işçiler yıl içinde enflasyon zamları almaktadır. Bu haklar da verilmedi alındı. Koçlar, Sabancılar, Renaultlar, Mercedesler çok mu cömert? Tam tersine hangi hakkı nasıl tırpanlarız nereden nasıl kesinti yaparız diye gözlerini açmış fırsat kolluyor hepsi. Ama 2015 yılının işgalli grevlerinin anısı hâlâ taze. Patronlar da Türk Metal'in sendikacıları da işçinin karşısında bir şekilde ayağını denk almak zorunda. İşçi sınıfı mücadele ettiğinde ve o mücadeleyi örgütlü bir şekilde verdiğinde, asgari ücret ne kadar olacak, yıl ortasında zam yapılacak mı, ne kadara çıkacak diye kimsenin iki dudağı arasından çıkacak sözü beklemek zorunda kalmaz. İşyerlerinde patronlara taleplerimizi dayatan ve kazanan örgütlü güçtür. Asgari ücretin açlık ücreti olmasına karşı hükümete taleplerimizi dayatmak için, EYT'ye, 3600 ek göstergeye kalıcı ve gerçek çözümler bulmak için çok daha örgütlü olmak ve mücadeleyi büyütmek gerektiği, işçi, kamu emekçisi, emekli, işsiz el ele vermek gerektiği açıktır. Ne demiştik? Hak verilmez alınır! Mücadeleyle, örgütlü güçle! Dipten gelen dalganın bentleri yıkıp aşmasıyla, sektörleri aşan tüm sınıfı kapsayan, işyerlerinden meydanlara taşan bir mücadeleyle, sendikal alandan siyasal alana doğru yükselen bir sınıf örgütlenmesiyle!

Muhammet KALEM
9 • Sırça Köşk " Çirkince" - Sabahattin Ali • SESLİ KİTAP

Muhammet KALEM

Play Episode Listen Later Apr 9, 2022 31:50


"Binlerce yıl önce aralarında bazı insanların insanlar gibi yaşadığı mermerler bile, kendilerini asırlarca örtüp koruyan anlayışlı toprağın altından çıkarıldıklarına küsmüşçesine, kararıp kirleniyordu." (sf. 93) Çocukluğunun bir kısmını geçirdiği Çirkince'ye gitmek ister sonra. O dönem zeytin ağaçlarıyla, yeşilliklerle dolu, son derece şirin ve huzurlu bir yer olarak aklında kalan bu kasabaya vardığında gördükleri korkunçtur. Eski canlılığı, yeşilliği kalmamış, çirkin ve yaşanmaz bir kasaba halini almıştır. Bir kahveye oturur. Kahveciyi tanır. Onunla kasabanın hali hakkında konuşmaya başlar. "Bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!" (sf. 104) Kahveci ise bu serzenişe sert ama doğru bir yanıt verir: "Bizim ne kabahatimiz var be? (...) Buraya getirip oturttukları mübadillerin de kabahati yoktu. İskeçe'nin, Kavala'nın tütüncüleri... zeytinden, incirden ne anlasınlar? Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış.(...) Rumeli'nde koca çiftlik bırakan adama yüz ağaç zeytin düşmedi de, köyünde bir baskısı olan burda üç fabrikaya sahip çıktı. Senin anlayacağın, hakkı olan alamadı, hakkı olamayan binlerce aldı. Ama onlara yaradı mı? Ne gezer!... Anafor malın kıymetini bilmediler, yok fiyatına elden çıkardılar.(...) Para da, devlet de ağaların elinde. Bunlarla baş olur mu?.. Patronlar istemedikçe, kimse ağacının meyvesini toplatacak işçi bulamaz. Çoluk çocuk kendisi toplasa, yağını çıkartacak fabrika bulamaz.(...) Eskiden burada oturan herkesin kendine göre malı vardı. İncirden, zeytinden ne alırsa burda yer, burda bırakırdı. (...) Şimdi buraların sahibi olan beyler, ne alıyorlarsa başka yere götürüyorlar. Apartman dikiyor, köşk alıyorlar.(...) Cennet gibi yerler virane oldu diyene gavurda keramet, Müslümanda keramet arama! Eskiden buraların sahipleri burada yaşar, burada işlerdi. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış.(...) Bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar, dağlar, üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı... İşte o kadar..." (sf. 104-105) ~ 1947 yılında yayımlanan Sabahattin Ali'nin birkaç kısa öyküsünden ve “büyüklere masallar” şeklinde tabir edilebilecek masallarından oluşan Sırça Köşk, dönemin devlet yönetimine ve düzenine eleştirel bir bakış sunmaktadır. Kitap, bir dönem yasaklı kitaplar arasında bulunmuştur. • Sırça Köşk kitabı içerisinde; Portakal, Beyaz Bir Gemi, Katil Osman, Böbrek, Cigara, Millet Yutmuyor, Bahtiyar Köpek, Çilli, Dekolman, Hakkımızı Yedirmeyiz, Cankurtaran, Çirkince ve Kurtla Kuzu adında hikayeler yer alıyor. Bu hikayeler Anadolu yaşamını, o dönemdeki Anadolu insanını tüm gerçekliği ile aktarıyor. Birbirinden farklı içeriklere sahip olan bu hikayeler Sabahattin Ali'nin duyguyu ve insanı anlatma gücü ile birleşince oldukça etkileyici bir hale geliyor. Sırça Köşk içerisinde yer alan hikayeler 1944 ve 1947 yılları arasında birbirinden farklı zamanlarda kaleme alınıyor. Sırça Köşk kitabı içerisinde yer alan masallar ise; Bir Aşk Masalı, Devlerin Ölümü, Koyun Masalı ve Sırça Köşk eserlerinden oluşuyor. Bu masalların içerisinde en çok beğenilen ve ses getiren ise Sırça Köşk oluyor. Kitap içerisinde yer alan masallar da 1945 ve 1946 yılları arasında yazılıyor. Daha sonra tüm bu hikaye ve masallar birleştirilerek bir kitap halini alıyor. ~ Tüm Videolar: https://bit.ly/2EyYErA Abone Olmayı Unutmayınız: https://bit.ly/2IObl6a ~ Sosyal Medya Hesaplarım: https://facebook.com/muhammetkalemm https://instagram.com/MuhammetKalemm https://twitter.com/MuhammetKalemm #SesliKitap #SabahattinAli #SırçaKöşk

Merak Listesi
119- Öğrenme Çevikliği - Mine Öztürk

Merak Listesi

Play Episode Listen Later Apr 6, 2022 32:32


“Sorulara sahip olmak çok güzel, cevaplara sahip olduğunuz zaman hareket etme yeri kalmıyor.” Öğrenme çevikliği, sürekli öğrenen olmak isteyen herkesin dikkat etmesi ve sahip olması gereken bir özellik. Yeni bir durum, değişen durum veya karşılaşılan zorlu anlara hızla uyum sağlamamızı sağlıyor. Peki öğrenme çevikliği nedir ve nasıl bu becerimizi geliştiririz? Bu soruları ve daha fazlasını yakın zamanda tez çalışmasını öğrenme çevikliği alanında tamamlayan eğitmen, koç ve örgütsel psikolog Mine Öztürk'e sordum. Yorumlarınızı bekliyorum! -- Destek olmak için-> https://www.patreon.com/meraklistesi Merak bülteni: https://www.getrevue.co/profile/meraklistesi Instagram: https://www.instagram.com/kupelicagri -- Bölüm Akışı: (1:47) Mine Öztürk kimdir? (3:47) 5 kelime ile Mine (4:56) Mine'nin merak tanımı (5:50) Merak ettiklerini öğrenmeye nasıl dönüştürüyor (7:00) Tezini neden öğrenme çevikliği üzerine seçtin? (9:30) Öğrenme çevikliğinin iş tatmini ve iş performasına etkisi (11:10) Öğrenme çevikliği nedir? (12:20) Öğrenme çevikliğinin 5 bileşeni (16:34) Geleceğin meslekleri değişiyor ve bu konuda öğrenme çevikliği nasıl bir öneme sahip? (21:00) Öğrenme çevikliğini nasıl geliştirebiliriz? (25:10) Farkındalığın bir sonraki aşaması: Kabul (26:37) Öğrendiği ile kalmayarak başkalarına da katkı sunmak (27:40) Son dönemde Mine'yi etkileyen bir farkındalık anı (29:00) Bölümü dinleyenler hangi soru ya da düşünce ile buradan ayrılsınlar? (31:45) Patronlarıma teşekkürler

#EGTyayın
| Eğitimin Patronları | Şule Yurcu | 5 Nisan 2022 |

#EGTyayın

Play Episode Listen Later Apr 5, 2022 62:52


Sosyal Medya Hesaplarımız: Web Sitemiz: https://www.egitimveegitim.com/​​​ Twitter: https://twitter.com/EgitimveEgitim ​​​ İnstagram: https://www.instagram.com/egitimveegitim Facebook: https://www.facebook.com/egitimveegitim Yeni videolar kaçırmamak için

nisan sosyal medya hesaplar patronlar
Merak Listesi
118- Kabul Etmek

Merak Listesi

Play Episode Listen Later Mar 30, 2022 19:57


“Yarının endişesi bugünün coşkusunu yiyor.” Bu bölümde olanı olduğu gibi kabul etmek üzerine öğrendiklerimi ve öğrenmeye çalıştıklarımı paylaşacağım. Kötü olanları kabulden yola çıkacağım ancak daha çok iyi olan şeyleri kabul etmekte zorlanma halimi ve nedenini sorgulayacağım. Başımıza gelen iyi şeyleri, kabul etmek yerine neden kötü şeyler gelecek diye bu anların keyfini kaçırıyoruz? Ne dersiniz? Hazırsanız başlayalım mı? -- Destek olmak için-> https://www.patreon.com/meraklistesi  Merak bülteni: https://www.getrevue.co/profile/meraklistesi Instagram: https://www.instagram.com/kupelicagri -- Bölüm akışı: (2:00) Yeni bir süreç başladı! (3:01) Patronlarıma teşekkür! Kahve ısmarlamak için tıklayın! (4:18) Bölümün soruları (5:10) “İnsan olarak hissettiğimiz en korkunç, zor duygunun ne olduğunu sorarsanız, neşe diyebilirim." (6:05) Diğer ayakkabı tekinin düşmesi nedir? (6:55) Endişenin bizi kötü şeylere karşı hazırlayacağına inanıyoruz (8:23) Mutlu anları kabul etmemizi engelleyen 5 batıl inanç (10:40) Beklentilerimizi Sıfırlayalım mı? (13:00) Olumlu olan şeyler her şeyi tedavi eder (14:50) Yarının endişesi bugünün coşkusunu yiyor (15:40) Joseph Campbell'in bir guru ile anısı -- Can'ın podcasti: Naçizane Öneri

Bugünün Ötesi
Metaverse'te Arsa Alınır Mı?

Bugünün Ötesi

Play Episode Listen Later Jan 16, 2022 32:52


Bugünün Ötesi podcast serisinin yeni bölümünde Özcan Yazıcı ve Dağhan Uzgur, Dünya'da ve Türkiye'de ön plana çıkan güncel konuları analiz ediyor, ‘Bugünün Ötesi'ni yorumluyor.•Türkler'in arsa merakı Metaverse'e sıçradı. Peki Metaverse'te arsa alınır mı?•TÜSİAD "Oyunun kuralları değil, kendisi değişti" temalı "Dijital Türkiye Konferansı" düzenledi. Patronlar dijitalleşmede geç mi kaldı?•İthal girdili ve montaja dayalı “yerli telefon” girişimi bir yıl olmadan çöktü. Oppo 500 kişiyi işten çıkarttı. Şimdi ne olacak?Bugünün Ötesi” podcast'ini Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, Deezer gibi podcast platformlarından takip edebilir ve dinleyebilirsiniz.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Grevcilerin çoban ateşinin etrafında kenetlenelim! (Ocak 2022)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 11, 2022 3:22


Başyazı: Grevcilerin çoban ateşinin etrafında kenetlenelim! İşçi sınıfı ve emekçi halk olarak birliğimizle, örgütlülüğümüzle, üretimden gelen gücümüzle almadığımız ve korumadığımız haklar bir anda tırpanlanabiliyor, ücret zamları eriyip gidiyor, iktidar ve sermaye her daim kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alıyor. Grev hakkı işte bu yüzden çok önemli. Hatta işçi ve emekçi için hakların en önemlisi. Hak almanın, hakkını savunmanın tek güvencesi. O kadar ki grev hakkı da ancak grevle kazanılabilmiştir. Dünyada da bu böyle Türkiye'de de… Türkiye'de Kavel işçileri 1963'te yaptıkları fiili işgal ve grevle bu hakkı ülkenin yasalarına yazdırdılar. 12 Eylül'ün işçi düşmanı sermaye dostu askeri diktatörlüğü en önce bu hakkımıza saldırdı, AKP'li yıllarda Erdoğan grev yasaklarında rekor kırdı. Şimdi bu en önemli hakkı yeniden ve yine grev yaparak kazanmanın zamanıdır! Geçtiğimiz yıl grev ateşini yakanlardan Bel Karper ve Bakırköy Belediyesi işçileri grevlerini yeni yıla taşıdılar. Onlar sadece kendi sözleşmeleri için grevde değiller, tüm işçi sınıfının hakkı için çoban ateşini yaktılar, öncü bir mücadele veriyorlar. Metal işçileri MESS'e karşı 14 Ocak'ta grev kararı aldı. En büyük patron örgütüyle işçi sınıfımızın en öncü ve örgütlü kesimini oluşturan metal işçileri karşı karşıya. Patronlar arkalarına iktidarı aldılar. Grev yasaklarına bel bağlıyorlar. Biz ise emekçi halk olarak metal işçilerinin etrafında kenetlenmeliyiz. Bu grev hepimizin grevidir! MESS ve istibdad rejimi el ele vermiş karşımızdadır. Bakmayın patronların şikâyet ettiklerine, işçiye karşı hep baskıcı ve keyfî yönetimden yana oldular. Yarın da işçi şalteri indirir indirmez iktidarın kapısına koşacaklar. Bu yüzden metal işçileri MESS'i ezdiğinde, ya da farklı sektörlerden greve çıkan hangi fabrika olursa olsun işçiler üretimden gelen güçleriyle sermayeye galebe çaldığında emekçi halkın istibdada karşı zaferi de yakınlaşacaktır! Kamu emekçisi de sendika hakkını fiilen sendikasını kurarak kazanmıştır. Toplu görüşme tiyatrosunda belirlenen sefalet zamlarına, iktidarların kamu emekçisinin hakkına sadaka muamelesi yapmasına dur demenin yolu toplu görüşmeyi fiili grevle toplu sözleşmeye çevirmekten geçecektir. Zamlar eriyip gidecek emekçinin elinde üretimden gelen gücü kalacaktır. Yılda bir zam yapılıyor ücretler 365 gün enflasyon karşısında eriyor ise işçinin emekçinin de her an elinde olan bir mücadele aracına ihtiyacı vardır. Bu araç grevdir! Yasal grevdir, fiili grevdir, işgalli grevdir! Koşullar neyi gerektiriyorsa o şekilde işçinin emekçinin meşru şekilde üretimden gelen gücünü kullanmasıdır! Grev hakkı EYT'yi, 3600 ek göstergeyi seçim pazarlığı olmaktan çıkaracaktır. Hak sahibi hakkını bileğinin gücüyle alacaktır. İşçi emekçi grev dediğinde siyasetin de çehresi değişir. Türkiye'nin dört bir yanı grevlerle kaplandığında sermayenin düşman kardeşleri Cumhur ve Millet İttifaklarının dışında işçinin emekçinin ittifakı ve gücü kendini gösterecektir. Memleketin kaderi parababasının, tefecinin, müteahhidin, çetelerin ve emperyalistlerin elinden kurtarılacak, adım adım memleketin gerçek sahibi emekçi halkın eline geçecektir. Gelin ekmek ve hürriyet için örgütlenelim ve mücadele edelim. Her fabrika bir Kavel olsun! Grevlerin çoban ateşi etrafında kenetlenelim! Kavel işçileri başta olmak üzere bedel ödeyerek mücadele eden tüm işçi ve emekçilerin mirasına, sınıfımızın kazanımlarına, haklarımıza sahip çıkalım ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakalım!

Gerçek gazetesi
Yılmaz Tan: Patronlar ödesin!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jan 11, 2022 5:08


Patronlar ödesin! Geride bıraktığımız 2021 yılında egemen sınıflar ve hükümetleri ne iklim krizine ne yoksulluğa çözüm bulabildi ne de salgını kontrol altına alabildi. Koronavirüs salgınından dolayı dünyada 5 milyonu, sadece ABD'de 800 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Salgın çeşitli varyantlarıyla yayılmaya devam ediyor, insanlar ölümüne çalıştırılıyor. Küresel gıda fiyatları bu yıl içinde son 10 yılın zirvesine tırmanırken, dünya çapında 811 milyon insanın açlık çektiği ve 41 milyon kişinin açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Buna karşılık madalyonun öbür yüzünde milyarder iş adamları uzaya yolculuk yapmak için birbirleriyle rekabet ediyor, ölümsüzlük peşinde yaşlanmayı geciktiren teknolojilere yatırım yapıyorlar. Almanya Kalkınma Bakanı Gerd Müller açlığı “inanılmaz bir skandal” diye nitelendirerek, “Açlık cinayettir. Çünkü dünyadaki tüm insanları doyuracak bilgiye de teknolojiye de sahibiz.” demiş. Alman bakan herhalde kapitalizmin yaşama değil kâra öncelik veren bir sistem olduğunu, toplumsal ihtiyaçlar karşısında kayıtsız kalan, akıldışı bir işleyişe dayandığını unutmuşa benziyor. Bu akıldışı işleyiş kendini bilmez bazı patronların açgözlülüğünden, ahlâk dışı davranışlarından, risk iştahlarından ya da hükümetlerin yanlış politikalarından kaynaklanmıyor; her ne kadar bunlar da bir ölçüde rol oynasalar da. Bu işleyişin ürettiği zenginleşmenin asıl kökeni, bizatihi emekçi sınıfların ağır çalışma koşulları altındaki sömürüsünde ve kamu kaynaklarının yoğun devlet desteği ve güvencesi altında patronlara aktarılmasında yatıyor. Bu sistemde bırakın sadece işini kaybetme riskini, hayatını kaybetme riskini emekçiler üstlenirken, patronlar hem emekçilerin yarattığı değere el koyuyorlar hem de bir şekilde kendilerini güvenceye alıyorlar. Bu savımızı ortaya koyan çarpıcı bir örnek olarak kapitalizmin en gelişkin olduğu ABD'den, dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Amazon'u ele alalım. Başta e-ticaret olmak üzere birçok alanda dev bir tekel (dünya çapında 1.3 milyon çalışanı var) olan bu firmanın sahibi Jeff Bezos bilindiği üzere dünyanın en zenginleri arasında yer alıyor. Yakın dönemde Bezos'un uzay yolculuğu (geçenlerde roketle yaptığı 11 dakikalık yolculuğun maliyetinin 5.5 milyar dolar olduğu belirtiliyor) ve insan ömrünü uzatmaya dönük araştırmalara yatırım yaptığı biliniyor. 205 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin kişileri arasında yer alan ve yıllarca vergi kaçırdığı ortaya çıkan (şirketin genel merkezinin bulunduğu ABD'de sadece yüzde 1.2 vergi ödediği belirtiliyor) Bezos'un uzay yolculuğunun ardından, “Her Amazon çalışanına ve müşterisine teşekkür ederim. Çünkü bu maliyeti siz ödediniz.” demesi aslında bu zenginliğin kaynağının nereden geldiğinin de bir itirafı niteliğinde. Emekçilerin alınteri ile sağlanan bu zenginliğin artmasında (ABD) devlet(inin) desteğinin (yeni teknolojiye dönük araştırmalar için verilen teşvikler, kamu kaynaklarına dayalı fonlar, ihalelerde verilen güvenceler, iflasın eşiğine gelen şirketlerin kamu kaynaklarıyla kurtarılması vb.) rolü de azımsanmayacak boyutlarda. Geçtiğimiz ay yaklaşık 1.3 milyon Amazon çalışanı, 20 ülkede, “Kara Cuma” adı verilen alışveriş çılgınlığının tavan yaptığı günde, çeşitli sendikaların, konfederasyonların, çevre ve insan hakları örgütlerinin bir araya geldiği bir koalisyon çatısı altında, “Amazon Ödesin” şiarıyla greve çıktı. 39 kuruluşun imzaladığı metinde Amazon işçileri “pandemi, Amazon'un kârını işçilerin, toplumun ve gezegenimizin önüne nasıl koyduğunu ortaya çıkardı” diyor ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sendikal faaliyetlere katılanlara işten atma tehdidinin son bulmasını, yöneticilerin işçi haklarını kabul etmesini, toplu sözleşme hakkının tanınmasını talep ediyorlar. Bu ve bunu takip edecek grevlerin zaferle sonuçlandırılması tüm dünyada farklı sektörlerde çalışan emekçiler için de önemli bir kazanım olacaktır.

AkademikLink
İşsizlik Sorunu ve Şerefsiz Patronlar!

AkademikLink

Play Episode Listen Later Nov 24, 2021 12:44


İşsizlik gençlerimiz için en önemli problemlerden birisi ve maalesef ülke olarak buna bir çözüm bulamadık. İşsizlik beraberinde de bundan yararlanmak isteyen bir dolu çakal şirketi ve patronu getiriyor. İşte bu videomuzda kariyer basamakları tırmanmak için çabalayan pırıl pırıl insanlarımızın hayalleri ile oynayan şerefsiz patronları ele aldık... Mutsuz seyirler...

mutsuz patronlar
Söhbətgah
Söhbətgah | Niyə bəzi xalqlar varlı, digərləri kasıbdır? | Sakit Səmədov

Söhbətgah

Play Episode Listen Later Nov 21, 2021 81:26


Bu dəfə @Söhbətgah-da qonağımız iqtisadçı Sakit Səmədov-dur. Onunla biznesdən, sahibkar kimi düşünməkdən, iqtisadi nizam-intizamdan, bəzi xalqların niyə varlı, digərlərinin niyə kasıb olmasından danışdıq. Şərhlərdə fikirlərinizi mütləq bölüşün və kanalımıza abunə olmağı, paylaşmağı, hər kəsə tövsiyə etməyi unutmayın.Söhbətgahın sevimli patronu Kamil Niftalieve xüsusi təşəkkürlər. Patronlarımız Joshgun Najafov, Faiq Hacıbalayev, Möhtəşəm Möhtəşəm və Rashad Karimova minnətdarıq

Yön Radyo
Alpaslan Savaş: Patronların yeni keşfi ‘esnaf işçilik'

Yön Radyo

Play Episode Listen Later Nov 18, 2021 3:57


Alpaslan Savaş: Patronların yeni keşfi ‘esnaf işçilik'

yeni sava patronlar
Gerçek gazetesi
Başyazı: Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanı (Kasım 2021)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Nov 8, 2021 3:38


Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanı Kasım'da mecliste bütçe tartışmaları… Aralık'ta asgari ücret pazarlıkları… İki perdeli tiyatro. Başı da sonu da belli. 3600 ek gösterge bu yılın bütçesinde yok. EYT'lilerde bilmem kaçıncı kez Erdoğan talimat verdi ama yine somut bir adım yok. Seçime kadar beklentileri yükseltmek derdindeler. Asgari ücrette de en fazla pansuman yaparlar. Gerçek enflasyonun yüzde 44 olduğu yerde TÜİK yüzde 19 resmi enflasyon açıklarken yapacakları zam oranının işçinin kaybını dahi karşılamayacağı belli. İktidardakilerin işçinin emekçinin derdine derman olmak gibi bir dertleri yok. Niyetleri olsa Demirören'den 750 milyon dolar kredi borcunu tahsil ederler, patronların vergi borçlarını silmekten vazgeçerler, devlet bütçesinden müteahhitlerin kasasına giden hortumu keserler. Yabancı sermayeye, gelin burada işçi çok ucuz diye reklam kampanyası yapmazlar. Erdoğan esiyor gürlüyor ama patronlara hiç dokunmuyor! Patronlar dokunsanız ağlayacak haldeler. İstanbul Sanayi Odası Başkanı bir demeç vermiş dokunmadan ağlamış: “Huzur ve sadakatle çalıştırdığımız işçiyle aramıza enflasyon girebiliyor. Son günlerde sanayicinin çok kazandığı ve bu kazancı da çalışanla paylaşması gerektiğine dair bir söylem dolaşıyor. Bu söylem çok tehlikeli.” Patronlar biliyor, Erdoğan zengini sever… Zenginin halinden anlar. Erdoğan ve iktidarı, ekonomide pansumanla, din ve inanç sömürüsüyle, hamasetle oy peşinde. Yıllarca halktan alıp patronları ve yandaşlarını besledi ve hâlâ halktan kendisine sadakat beklemekte. Sınıf mücadelesinin yükselmesi en büyük korkuları. Bu yüzden tüm söylem ve eylemleriyle kardeş kavgasını körüklemekte. Oysa kardeş kavgasını önlemenin tek yolu sınıf mücadelesini yükseltmekte. Patronlar da Erdoğan gibi işçiden emekçiden sadakat bekleme yüzsüzlüğünde. İşçi emekçi için ise artık bıçak kemikte. Yaraların pansumanla kapanacak durumu yok. Kimsenin iktidarın vaatlerine kanacak da patronların timsah gözyaşlarına acıyacak da hali yok. “Çalıştırdığımız işçiyle aramıza enflasyon girdi” diyen İSO başkanını korkutan dalga dipten yüzeye çıkıyor. Direnişlerden grevlerden yükselen sloganlar arşa çıkıyor: İşçiler açken patronlara huzur yok! Patronların iktidarı için de öyle… TÜSİAD'ı, MÜSİAD'ı TOBB'u hepsi bir yandan ağlıyor bir yandan da muhalefete mesaj verip Erdoğan'a aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyorlar. Kılıçdaroğlu da 29 Ekim filmi yayınlıyor. Vehbi Koç'un Ankara ahalisinin çatılarındaki kiremitleri ucuza toplayıp meclisi kazıklayarak zengin olma hikayesini milli kahramanlık olarak pazarlayıp selamını çakıyor. Değil mi ki onlar da zengini sevenlerden, zenginin halinden anlayanlardandır… Hem çalıyorlar hem de minnet bekliyorlar. İşçi ve emekçinin, patronlardan, patronların iktidarından ve dahası patronların muhalefetinden de bekleyeceği bir şey yoktur. İşçiden emekçiden patronlara da patron partilerine de sadakat beklemeyin boşuna. İşçi emekçi çoluğuna çocuğuna, ailesine, komşusuna, birlikte çalıştığı iş arkadaşına sadakat gösterecek! Sınıfını bilecek sınıfına sahip çıkacak. Sömürücüler, parababaları, asalaklar sizden bir şey bekleyen sizin gibi olsun! Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanıdır. Hakkımızı söke söke alacağız! Direnişse direniş! İşgalse işgal! Grevse grev! Siyasetse siyaset: Sınıf siyaseti!

Marksist.org yazar ve konuklarının sunumları
Faruk Sevim ile İşçilerin Gündemi #44

Marksist.org yazar ve konuklarının sunumları

Play Episode Listen Later Nov 8, 2021 20:06


Marksist.org yazarlarından Faruk Sevim, güncel sınıf mücadelelerini ve işçilerin taleplerini anlatıyor. -Ekonomik krizde fatura emekçi halka çıkıyor -Enflasyon, işçinin, emekçinin parasının cebinden çalınması demektir -Patronlar krizde daha da zenginleşti -Gıda fiyatları el yakıyor -Ekonomik krizin birinci sorumlusu Erdoğan'dır -Bu hükümet TL'deki erimeyi durduramaz, ekonomiyi emekçiler lehine düzeltemez -Bakırköy Belediyesi işçileri grevde: 'Her şeye zam var işçiye yok!' -1280 günlük mücadelenin ardından: Tek Gıda-İş Cargill'de yetkiyi aldı -TTB eylemde: 5 dakikada hekimlik yapılmaz, sağlık olmaz -Metal işçileri 2 gündür eylemde: "Geçinemiyoruz, yeter artık"

Medyascope.tv Podcast
Ceren Sözeri ve Can Ertuna ile Gündem: Medya (10) – Enerji şirketi sahibi medya patronları ve çevre haberciliği

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Sep 9, 2021 34:00


“Gündem: Medya” programının 10. bölümünde Ceren Sözeri ve Can Ertuna, aşağıdaki soru ve konuları ele aldı: 1- Enerji şirketi sahibi medya patronları ve çevre haberciliği 2- Siyaset ve ekonomiden bağımsız çevre haberciliği olur mu? 3- Akbelen Ormanı mücadelesi ve haberler 4- Her gazeteci bir gün “iklim muhabiri” mi olacak?

Gerçek gazetesi
DİP Bildirisi: Asgari ücretli vergi dilimine giriyor patronların milyarlarca vergi borcu siliniyor!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Aug 14, 2021 3:43


DİP Bildirisi: Asgari ücretli vergi dilimine giriyor patronların milyarlarca vergi borcu siliniyor! Asgari ücretli vergi dilimine giriyor patronların milyarlarca vergi borcu siliniyor: Yoksuldan alıp zengine veren vergi zulmüne son! Yoksulluk sınırının altındaki ücretler vergiden muaf tutulsun! Kapitalistlerin ödediği vergiler arttırılsın! Parababalarına servet vergisi! İktidar ekonomik krizin ve pandeminin faturalarını vergi yoluyla işçilerin sırtına yüklemeye devam ediyor. Alışılmış şekilde açlık sınırının altına düşen asgari ücrete çalışan emekçiler bile Ağustos ayı itibarıyla bir üst vergi dilimine geçtiler. Her ne kadar en düşük net ücret 2825 lira 90 kuruşun altına düşmese de hem fazla mesai ücretleri hiç oluyor hem de evli ve çocuk sahibi asgari ücretli emekçilerin AGİ farkları fiilen kaybolmuş oluyor. Halihazırda enflasyon karşısında eriyen alım gücü bir de vergi yükü eklenince iyice yok oluyor. Ekmeğini alınteriyle kazanan emekçiler yılın en az iki ayını devlete çalışıyor. Patronlar ise birçok muafiyetten yararlanarak, vergi borçlarını iktidara sildirerek, hiçbir zaman doğru dürüst vergi ödemiyorlar. Yetmiyor ücretlerimizden yapılan kesintilerle ve devlet payı adı altında yine emekçi halktan toplanan vergilerle oluşturulan işsizlik sigortası fonunu destek ve teşvik adı altında yağmalıyorlar. İktidar yoksuldan alıp zengine vermeye devam ediyor! İktidar yoksulun cebindeki üç kuruş parayı alıp zenginlere veriyor. Bir yanda Doğan Holding'i satın almak için devletin Ziraat Bankası'ndan çektiği 750 milyon dolarlık kredinin bir kuruşunu ödemeden zenginleşen Demirören, öte yanda maaşı eline geçmeden vergi adı altında maaşının önemli bir kısmına el konulan milyonlarca emekçi. Bir yanda son 15 yılda 2 milyar liralık vergi borcu silinen Cengiz Holding, öte yanda “kasada para yok” diyerek emeklilik hakkı gasp edilen milyonlarca EYT'li… Sadece 2021 bütçesinde “ulaştırma projelerine ilişkin trafik garantileri ve katkı ödemeleri” için 15 milyar lira; şehir hastanelerinde kira ve hizmet bedeli için 16,4 milyar lira, toplamda 31,4 milyar lira ayrılmış durumda. Bu paranın kaynağının büyük çoğunluğunu da yine emekçi halkın ödediği vergiler oluşturuyor. İşçinin emekçinin daha ücreti hesabına yatmadan kesilen “gelir vergisi tevkifatı”, şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin neredeyse iki katı! En zenginin de en yoksulun da aynı oranda ödediği KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler devlet bütçesinin esas gelir kalemi olmaya devam ediyor. İşçi ve emekçi kardeş! Birlik ol! Örgütlen! Ayrı gayrı yok! Birleşik İşçi Cephesi var! Yaşadığımız vergi zulmünün sebebi siyasi iktidardır. İstibdad rejimi, yani patronların hizmetkârı olan baskıcı ve keyfi yönetim, milleti vergilerle soyup patronları ihya etmeye “devletin bekası” diyor! Bu yalanlara karnımız tok! Artık siyasette de işçi ve emekçinin yumruğunu masaya vurmak zorundayız. Bunun için de ayrı gayrı demeden, sendika ayrımı yapmadan, sendikalı sendikasız tüm işçi ve emekçilerle bir birleşik işçi cephesi inşa etmeliyiz! Milyonlarca işçi ve emekçi ailesi olarak bizler açlık sınırında yaşarken bizim vergilerimizle patronların sefa sürmesine müsaade etmeyeceğiz! Devletin görevi halkına asgari geçim koşullarını sağlamaktır; sermayeye vergi indirimi ve muafiyetler getirip yoksulluk sınırının altında yaşayan emekçi halktan vergi toplamak değildir! Yoksulluk sınırının altındaki ücretler vergiden muaf tutulsun! Temel ihtiyaçlarda KDV gibi dolaylı vergiler kaldırılsın! İşçiye emekçiye değil patronlara vergi! Şirketlerin vergi borcunun silinmesine hayır! Şirketlerden alınan kurumlar vergisi arttırılsın! Büyük servet sahiplerine artan oranda servet vergisi getirilsin! Vergi yüzsüzlerinin, kamu bankalarını soyanların şirketleri işçi denetiminde kamulaştırılsın!

Gerçek gazetesi
Sungur Savran: Küba'da işçi devletini savunalım, bürokrasiden kurtaralım

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Aug 14, 2021 4:26


Küba'da işçi devletini savunalım, bürokrasiden kurtaralım “İşçi devleti”. Söylemesi bile güzel. Düşünsenize tarih boyunca hep mülk sahibi sınıflar devleti ellerinde tutmuş. “Köleci devlet” diyoruz: Köle sahiplerinin elinde onlar için çalışmış. “Feodal devlet” diyoruz: Derebeyleri, büyük feodal toprak sahipleri uğruna uğraşmış didinmiş. Sonra günümüze geliyoruz “burjuva devleti” diyoruz: Patronların, para babalarının, kapitalistlerin devleti. Ama tarihte ne “çiftçi devleti” olmuş, ne “maraba devleti”, ne de başkası. İşte tarihte ilk kez, ezilen sömürülen sınıflar arasında en güçlüsü, en heybetlisi işçi sınıfı bunu başarmış, eli nasırlı bir devlet kurmuş. Marksist bir önderlikle yönetici sınıf haline yükselmiş işçi sınıfı. Önce Sovyetler Birliği'nde, sonra Çin'de, sonra başka yerlerde. Ama 20. yüzyılda bir dizi gelişme bu rejimlerin yenilmesiyle, o ülkelerde kapitalistlerin yeniden hâkim sınıf haline gelmesiyle sonuçlanmış. Nedenini başka zaman konuşuruz. Bir yer hariç, Küba. O yumuşak huylu ada insanları hâlâ kapitalist şirketlerin sultasında değil, bütün üretim araçlarının toplumun ortak mülkiyetinde olduğu, kâra göre değil ihtiyaca göre merkezî planlamayla yürüyen ekonomik ilişkiler içinde yaşıyor. 20. yüzyılda dünyanın en güçlü işçi devleti olan Sovyetler Birliği 1991'de dağılalı bu yıl tam 30 yıl oldu. Küba hâlâ direniyor. İşte bu ülkede geçtiğimiz 11 Temmuz günü hiç yaşanmamış bir şey yaşandı. Ülkenin bazı kentlerinde yoksul, emekçi halk sokağa çıktı ve hem sorunlarını haykırdı hem de rejime meydan okudu. Sorunları gerçekten büyüktü: Küba başta salgınla en iyi başa çıkan ülkelerden biriyken şimdi virüs o toplumu da pençesine almıştı. Tabii salgından korunmak için kapanma başlamış, bu sefer ekonomi zayıflamıştı. Ülkenin ihtiyacı olan dövizin önemli bölümünü getiren turizmdi ama turizm aynı zamanda virüs getiriyordu, bu yüzden oteller kapanmıştı. Bu sefer döviz yokluğu dolayısıyla gıda ve ilaç kıtlığı yaşanmaya başlanmıştı. Küba devletinin bir işçi devleti olarak bu sorunları çözmesi gerekir, hatta hiç yaşanmamalıydı bunlar. Ama bütünü kapitalist olan bir dünyada küçük (12 milyon nüfuslu) bir ada devletinin olanaklarının sınırlı olduğu da unutulmamalı. Üstüne üstlük, kapitalizmin baş muhafızı Amerika, Küba'da işçi devletini boğmak için ülkeye ekonomik ambargo uyguluyor. Bu yıl ambargonun 60. yıldönümü! Bu da Küba'nın ekonomik zorluklarının ana kaynaklarından biri. Ne yapmak gerek? Sağlam kayayı korumak, onun üzerinde işçi devletini güçlendirmek, ama bu asalak tabakadan kurtulmak gerek. Yoksa kaya kaypak oluyor, işçi devleti elden gidiyor. İşçi sınıfı bu zor işi başarmak zorunda. Yani işçi devletini ve onun sağladığı ekonomik olanakları koruyacak ama bürokrasiden kurtulacak yolu da bulacak. Bunun için Küba işçilerinin dünya işçilerinin desteğine de ihtiyacı var. O dayanışmayı göstermeliyiz. Ama Küba işçilerine verilecek en büyük destek dünyanın başka ülkelerinde yeni işçi devletlerinin kurulmasıdır. Ardı ardına birçok ülkede işçi devletleri kurulur ve bunlar gerçek bir dayanışma ve işbirliğine girerlerse işte asıl o zaman Küba'daki işçi devleti kurtulur. Demek ki en önemli görevimiz Türkiye'yi de sermayenin hâkimiyetinden kurtarmak, kendimizi kurtarırken bütün ülkelerin işçilerin kurtuluşuna da katkıda bulunmaktır.

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: Sendikaların işi kısa çalışmayı ve ücretsiz izni uzatmak değil işçi mücadelesini savunmaktır!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Jul 13, 2021 5:04


Sendikaların işi kısa çalışmayı ve ücretsiz izni uzatmak değil işçi mücadelesini savunmaktır! Pandemi dolayısıyla uygulanan kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamaları 1 Temmuz'da kalktı. Kısa çalışmada ve ücretsiz izinde olan toplam 2,5 milyona yakın işçi ve emekçi işsizler ordusuna katılmayı bekliyor. Patronlar işçi ücretlerini, İşsizlik Sigortası Fonu'na yıkarak, milyonlarca işçiyi ücretsiz izin adı altında kıdem ve ihbar tazminatsız işten çıkararak bu uygulamalardan epey faydalandılar. En çok da bu uygulamaları sendikalaşmayı kırmak, işyerlerinde hakkını arayan işçileri yıldırmak için kullandılar. En son TOBB'un nasıl Erdoğan'ın kapısına dayandığını ve son bir uzatma aldığını hatırlıyoruz. Ancak gelinen aşamada deniz bitti. Yağmaladıkları fonda nakit olarak geriye en son 17 milyardan daha az kaldı. Bu rakam da patronların bu fondan her yıl aldıkları teşvik ve destek ödemelerine anca yetiyor. Patronların üzüntüsünü anlamak gayet kolay. İyi de kısa çalışma ve ücretsiz izin bitti diye karalar bağlayan sendikalarımıza ne oluyor? Bir de “işten çıkartma yasağı” uzatılsın demiyorlar mı? Ne “işten çıkartma yasağı”! Öyle bir şey hiç olmadı. O işin etiketiydi. Milyonlarca işçi kıdemsiz, ihbarsız kapı önüne kondu. İşsizlik Sigortası Fonu'ndan günlük 47 lirayla yaşamaya mahkûm edildi. Pek çoğu dayanamadı. Kıdemini ihbarını yakıp daha kötü koşullarda da olsa tam maaş veren bir işe geçmek zorunda kaldı. Sendikalaşan işçileri kıydılar bu uygulamayla. Kalanlara gözdağı verdiler. 25/2 ve Kod29'dan iftirayla işten çıkartmalar zaten aynı hızla devam etti. Bu mu “işten çıkartma yasağı”? El insaf! Bugün Türkiye'de işten çıkartmakta caydırıcı olan tek yasa maddesi kıdem tazminatıdır. İşten çıkartmayı engelleyebilecek tek güç ise işçinin örgütlülüğüdür. Sendikalar kıdem tazminatına sahip çıkmakla, işçiyi örgütlemekle ve iş güvencesini fiili mücadele ile savunmakla mükelleftir. Hem mücadeleyle hak almalı hem de her kazanımla birlikte sınıf bilincini yükseltmeli, mücadeleyi yeni işyerlerine taşımalıyız. İşçi sendikaya üye oluyor, mahkemeleri yıllarca bekliyor, kapı önüne konduğunda direniyor. Kimse nerde o eski işçiler, 80 öncesi başkaydı falan demesin! Bu direnişlerde bir slogan atılıyor: “Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz”! Bu slogan patrona “bizi açlıkla terbiye edemezsin” demek için atılıyor! Sendika maddi destek vermese de acı acına direniriz demek değil bu! Kaldı ki onu da yapıyor işçiler! Ama sendikanın görevi işçi aidatlarıyla oluşan grev, eğitim, örgütlenme fonlarını bu mücadelelere aktarmak, işçinin direncini hem maddi olarak ama daha önemlisi de manevi olarak arttırmaktır! Bu konuda Tek Gıda-İş'in gösterdiği pratiği olumlu bir örnek olarak zikretmek lazım. Bu örnekler artmalı. Bazı işkollarındaki sendikalarımızın maddi gücü yok. O işkollarında da konfederasyonlar devreye girmeli. Hatta konfederasyonlar arası dayanışma ve işbirliği mekanizmaları kurulmalı. Kimse bahane üretmesin. Hele ki işçiyi açlıkla sınamayı, yorulsun da direnişi kendisi bıraksın diye düşünen var ise iki elimiz yakasından düşmez, kusura bakmasın. Karar alın uygulayın. Tüzük elvermiyorsa tüzüğü değiştirin. İşçi verdiği mücadeleyi kazanacak; direnişini, grevini başarıya ulaştıracak, iş güvencesiyle fabrikasında çalışacak ki sendikaların milyonlar harcayıp yaptırdığı sosyal tesislerden faydalansın, tatilini yapsın, sendikal eğitimini görsün! Sendikalar heybetleriyle işçiye güven versin, patronun da dizlerini titretsin! Bildiğimiz yol budur, sınıf sendikacılığı yoludur!

Yön Radyo
Sesli Köşe-Alpaslan Savaş-'Bu patronlar mı işçileri "ahlâksız" diye fişlemişti?'

Yön Radyo

Play Episode Listen Later Apr 22, 2021 4:08


Sesli Köşe-Alpaslan Savaş-'Bu patronlar mı işçileri "ahlâksız" diye fişlemişti?'

Karar TV Podcast
Yalçın Doğan: İktidar Önce Patronları Kendine Bağladı | Bi'Karar Ver

Karar TV Podcast

Play Episode Listen Later Apr 13, 2021 93:50


Elif Çakır ve Yıldıray Oğur, gündemin nabzını Bi'Karar Ver'de tutuyor. Programa bu defa gazeteci - yazar Yalçın Doğan konuk oldu. Doğan, iktidarın önce patronları kendine bağladığını daha sonra gazete ve televizyonların iktidar yanlısı yayınlar yapmaya başladığını söyledi.

Gerçek gazetesi
Armağan Tulun - En eski yöntem

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Feb 22, 2021 3:22


En eski yöntem Kadınların kurtuluş mücadelesinin tarihine emekçi kadınlar tarafından yazılan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınların erkek egemen kapitalist sistem koşullarında maruz kaldıkları ayrımcılığa, şiddete, baskı ve tahakküme karşı bir mücadele günü. Patronların süslü laflarla, sermayenin kadın düşmanı yanını gizlemek için söyledikleri “bizim için her gün 8 Mart” sözleri yalan ama kadınların her gün erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı verdikleri mücadele gerçek. 8 Mart bir mücadele günü ve onlar için değil ama bizim için her gün 8 Mart. O yüzden de mücadele tek güne sığmıyor. Koronavirüs vakalarının resmi olarak açıklanması bakımından 2020 8 Mart'ı neredeyse bir milad. İlk vaka 11 Mart'ta açıklanmıştı. Aradan geçen zamana bakınca evet, salgın emekçi kadınlar açısından yaşamı çok daha zor bir hâle getirdi ama bununla birlikte kadınlar erkek egemenliğinin kendilerine yönelttiği birçok saldırıyı püskürttü, mücadelelerde ön plana çıktı. Bu koşullar altında dahi yeni kazanımlar elde etmenin elimizde olduğunu gösteren örnekler yarattı. İstibdad rejimi, kadına yönelik şiddete karşı mücadelede hükümetlere belli yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmayı düşündüğünü ağzına aldı, kadınlar meydanlara döküldü. Petrol-İş'in, Birleşik Metal-İş'in, Teksif'in ve bir dizi başka sendikanın örgütlü olduğu fabrikalar mücadele mevzileri olarak yükseldi. Emekçi kadınlar, mücadelede öne çıktı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde, yine fabrikalarda kendi vardiyalarında işçiler erkek egemenliğine, şiddete, tacize, tecavüze karşı en yaygın sesi yükseltti. Koronavirüs salgını koşullarında işçileri ölümüne çalıştıran Vestel'de, işçi düşmanı 25/2'den işten çıkarma tehdidine rağmen sesini yükselten, birbirine sahip çıkan işçiler arasında yine emekçi kadınlar en öndeydi. Deriteks sendikasında örgütlendikleri için SF Trade tekstilden atılan dört işçi kadın direnişçi, salgın nedeniyle fiili olarak direnişe ara vermek zorunda kaldı ama her fırsatta kararlılıklarını, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini gösterdi. Ağustos sonunda gerçekleşen CPS Otomotiv grevinde de, bugün hâlâ hakları için sürdürdükleri mücadelede de işçi kadınlar en öndeydi. Geçtiğimiz yıl 8 Mart'ı asgari ücretle ve sendikasız şekilde geçiren Tuzla'daki Chen Solar fabrikası, bu yıl sendikalı ve biri kadın üç temsilcisinin önderliğinde 8 Mart'a hazırlanıyor. Patronun, sendikalaşmayı ücretsiz izin dayatması ile engelleme girişimine, üretimi durdurarak cevap vermiş olmanın deneyimi ile… Kadınlar mücadele ediyor, kararlılıkla haklarını savunuyor ve örgütlü güçle kazanıyor. Koronavirüs salgınının ardından hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deniyor. Ortalıkta “yeni normal” diye bir laf dolaşıyor. Oysa Koronavirüs koşullarında sadece emekçi kadınların öne çıktığı mücadelelerin değil, tüm işçi sınıfı mücadelelerinin bize gösterdiği, kazanılan hakların, hakkımızı da, sağlığımızı da, yaşamımızı da, geleceğimizi de savunmanın “en eski” yöntemlerle mümkün olduğu. Bu yıl 8 Mart'ı örgütlerken de dönemin koşullarına uygun yeni yöntemler bulmaya çalışmak yerine, fabrikaları, iş yerlerini merkeze alan bir çizgi benimseyelim. 8 Mart'ı tarihimize yazan kadınların mücadelesindeki daha iyi ücretler, çalışma ve yaşam koşullarını temsil eden ekmek ve gülün birliğinin yanına hürriyeti de ekleyelim. Emekçi kadınları ekmek, gül ve hürriyet mücadelesinde en öne çağıracak, bu zeminde birleştirecek bir 8 Mart için seferber olalım.

Gerçek gazetesi
Başyazı: Sermayeye ve emperyalizme reform, emekçi halka acı reçete (Şubat / 2021)

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Feb 9, 2021 4:20


Başyazı: Sermayeye ve emperyalizme reform, emekçi halka acı reçete Aylardır Erdoğan'ın reform vaadi konuşuluyor. Bu vaadin içeriğini halk öğrenmiş değil. Çünkü adı “reform” konmuş olan bu politikalar dışarıda emperyalist merkezlerle içeride de sermayenin örgütleriyle müzakere ediliyor. Reform için AKP iktidarının görüşmediği patron örgütü kalmadı. Artık iyice ayıp olacağını düşünmüş olacaklar ki sonunda Türk-İş başkanını da saraya çağırdılar. Ergün Atalay o görüşmede bir rapor sunmuş, özellikle de ücretsiz izin uygulamasının sendikalaşmaya karşı suistimal edildiğini söylemiş. Erdoğan'ın ne dediğini açıklamıyorlar ama biz Karaman'da sendika üyesi oldukları için ücretsiz izne çıkarılan Türk-İş üyesi Döhler işçilerinin üzerine polisi salmasından ne yaptığını görüyoruz. İşçiye reva görülen bu muamele, Amerikan ve Avrupalı emperyalist sermayeye Türkiye'yi ucuz işçi cenneti olarak pazarlama vaadinin, yani ekonomide reform sürecinin bir parçası. Hâlihazırda yabancı sermayeli şirketler Systemair HSK (İsveç), Baldur (İspanya), Döhler (Almanya) Erdoğan'ın lütfu olarak ücretsiz izin saldırısını sürdürüyor. MESS'e bağlı General Electric (ABD) ve Schneider (Fransa) işçilere karşı Erdoğan'ın grev yasağı tehdidini arkasına alarak sefalet zamları dayatıyor. Cargill'de 1.000 gündür haklılıklarını mahkemelerde de kanıtlamış olan ülkenin işçilerine karşı Amerikan sermayesinin yanında yer alan iktidar bu tutumuna reform sürecinde de işçileri gözaltına aldırarak devam ediyor. Patronların, Erdoğan'ın istibdadını arkasına alarak işçi sınıfının örgütlenmesine yaptığı saldırılar, emekçi halkın geneline yönelik daha büyük saldırıların habercisidir. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD ve TESK'ten oluşan patronlar koalisyonu ortak bildirilerinde “öncelik fiyat istikrarı olmalı” diyerek bu saldırının planını iktidarın eline veriyor. Kulağa hoş gelen “fiyat istikrarı” kavramı zehirli bir şekerdir. Nasıl patronlar “yapısal reform” dediğinde aslında “işçinin kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesini” ve “esnek çalışma dayatmalarını” kastediyorsa, “fiyat istikrarı” da iktidara “yüksek faiz politikasına, borçlanmaya ve yerli yabancı tefecilere faiz ödemeye devam et, işsizlik sorunuyla uğraşma” demektir. Patronlar bunu ücretsiz izinlerle birlikte işsizler ordusunun 10 milyona dayandığı, çalışmaya hazır nüfus içinde dört kişiden birinin işsiz olduğu bir ortamda söylüyor. “Fiyat istikrarı” deyince hiç değilse pahalılık olmayacak diye düşünmeyin. Patronlar aynı bildirilerinde fiyatların piyasada serbestçe belirlenmesini şart koşuyor. Yani gıda fiyatları emekçi halkın mutfağını yangın yerine çevirmişken “bırak yansın” diyorlar! İşte Erdoğan ve AKP'nin sermayenin çıkarlarına ve emperyalizme hizmette reform siyasetinin iç yüzü budur. Reform dedikleri emekçi halka dayatılacak acı reçetenin renkli ambalajıdır. Oysa acı reçeteyi hak eden, krizin faturasını ödemesi gereken krizi yaratan patronlardır. Ekmek ve hürriyet isteyen emekçi halk kendi taleplerini kendi gücüyle elde etmek zorundadır. Bunun için mahallelerden okullara, iş yerlerine ve fabrikalara her düzeyde örgütlenmekten başka yol yok. İstibdadın sermaye ve emperyalizme dost, emekçi halka düşman reformlarına karşı işçi sınıfının öncülüğünde devrimci bir sınıf siyaseti gerek. Devrimci İşçi Partisi, ekmek ve hürriyet için işçileri, emekçileri, kadınları ve gençleri işte bu siyasete ve örgütlenmeye çağırıyor!

Gerçek gazetesi
Levent Dölek: İşçi aidatları işçi direnişlerine!

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Feb 7, 2021 5:07


İşçi aidatları işçi direnişlerine! Asgari ücret gündemi geldi geçti, 10 milyondan fazla insan Ocak ayında 2.651 lira olarak belirlenen, açlık sınırının da altında kalan (net asgari ücret AGİ hariç 2.557 lira 90 kuruş) ücretlerle baş başa kaldı. İktidarı ve patronları ikna ederek bu açlık dayatmasından kurtulmanın bir yolu yoktu. Yine örgütlenmekten başka bir yol yok. Mesela 2020'de asgari ücretle çalışan Chen Solar işçileri 2021'de imzaladıkları toplu sözleşmeyle ücretlerini 3.500 liraya çıkartıp pek çok sosyal ve sendikal hak elde ettiler. Tabii ki bu kolay olmadı. Chen Solar patronu sendikalaşmayı öğrenir öğrenmez, yeni dönemde patronlara Erdoğan'ın lütfu olarak sunulan ücretsiz izin saldırısıyla öncü işçileri biçmeye yeltendi. İşçilerin üretimi durdurarak cevap vermesi ve sınıf dayanışması ile bu saldırı püskürtüldü ve patron masaya oturtuldu. Chen Solar olumlu örneklerden… Ancak Cargill'de, Döhler'de, Migros Depo'da, Systemair HSK'da ve daha pek çok yerde işçilerin açlık dayatmasına karşı girdikleri örgütlenme mücadelesi işten atmalarla karşılaşıyor ve mücadele fabrika önlerindeki direnişlerle devam ediyor. Sendika üyeliği anayasal bir hak, ama patronlara sendikal yetkiye itiraz olanağı verilmiş. Patronların itirazı sonucu değiştirmiyor ama mahkemeler yıllarca sürüyor. Zamanın yıpratıcılığına ekonomik zorlukların yıldırıcı etkisi ekleniyor. Tüm bu zorluklar aşıldığında dahi iş bitmiyor. Baldur Süspansiyon'da olduğu gibi mücadele grev biçiminde devam etmek zorunda kalıyor. Bu direnişler ve grevler asla o iş yerlerindeki işçilerin derdi olarak görülemez. Bu direniş alanlarında işçi sınıfının kavgası veriliyor. Açlık dayatması olan asgari ücrete, insanlık dışı çalışma koşullarına karşı işçi sınıfının topyekûn savaşının ön safları buralar. Bu apaçık gerçeğe itiraz edecek olabilir mi? Peki bu ön saflarda verilen kavgada sendikalar üzerine düşeni yapıyor mu? Dayanışma çok önemli. Dayanışmanın manevi boyutu, mücadele eden işçilerin yalnız olmadığını görmesi, sınıf kardeşlerinden ve toplumdan moral güç alması en önemli direnç unsuru. Ama bu yetmiyor ve asla yetmez de… Direnen, greve çıkan işçilere verilecek maddi destek de son derece önemli ve belirleyici. Sendikaların grev ve örgütlenme fonlarında milyonlarca lira atıl şekilde tutuluyor. Bu paraları bürokratlar yiye yiye bitiremez. Ama yine de muslukları sıkı sıkıya kapatıyorlar. Çünkü örgütlenen, direnen, bilinçlenen işçi, sendikasını da denetler. Hesap sorar. İşte bürokratların istemediği budur. Elbette ki her sendikanın kaynakları aynı derecede geniş değil. Özellikle iş kolu barajları yüzünden toplu sözleşme yetkisi olmayan küçük sendikaların durumu çok vahim. En basit örgütlenme faaliyetlerini bile zor finanse edebiliyorlar. Ama konfederasyonlar neden var ki? Sadece basın açıklaması yapıp, hükümetten randevu almak, başkanlarını emekli olunca milletvekili yapmak için midir bu konfederasyonlar? Eğer bir grev ya da direniş tüm sınıfın çıkarlarının müdafaa edildiği bir mevzi ise o halde iş kolu, sektör, sendika ayrımı olmadan tüm maddi manevi gücün bu kavga için seferber edilmesi gerekmez mi? Eğer patronların ve istibdadın işçi sınıfına reva gördüğü açlık ve sefalete karşı örgütlenerek cevap veriyorsak; bu uğurda mücadele ediyor ve direniyorsak; mutlaka aynı zamanda sendika bürokrasisine karşı da mücadele etmeliyiz. “Sendikaya üye ol! Sahip çık! Denetle!” diyoruz. Bizim işçimiz gururludur, istemez. Bizim işçimiz “açlıktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz” sloganı atar grev direniş meydanında. Hayır işçi kardeşim… Hakkın olmayan bir şeyi talep etmiyorsun. Dahası kendin için bireysel bir istekte de bulunmuyorsun. Ön cephede savaşan bir askerin ihtiyacı olanları, daha iyi savaşmak ve bu savaşı kazanmak için istiyorsun. Üstelik istediğin şey bürokratların malı da değil işçi sınıfının birikimidir. Sormaya bile gerek yok; direnişlere ve grevlere gidecek her kuruş işçi sınıfının helalidir.

Günlük Doz: Gündem Bülten, Haber, Tartışmalı Konular
Avrupa'lı Patronlar Asgari Ücretin Üzerinde Ödeyebilirken, Bizimkiler Neden Ödeyemiyor?

Günlük Doz: Gündem Bülten, Haber, Tartışmalı Konular

Play Episode Listen Later Dec 29, 2020 7:25


Asgari ücret üzerine konuşurken aklıma geldi, neden bizim işverenimiz asgari ücret üzerinde ödeme yapamıyor? Az mı kazanıyor? Zarar mı eder? Sorun ne? 00:00 5. Handikap 02:40 Bonus Konu Bonus içerik: Bir insanın gelirini belirleyen şeyler kültürü, mezuniyeti, kabiliyeti vs belirleyebilir ok; ama az kazanan herkes de kültürsüz, okumamış, kabiliyetsiz değildir; NEDEN? Gündemdeki ilginç haberler, tartışma yaratan konular, ve enteresan olaylar üzerine kendi üslubumda yorumladığım videolar yayınlıyorum. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/tonguc/message

Gerçek gazetesi
Başyazı: Aralık/2020

Gerçek gazetesi

Play Episode Listen Later Dec 8, 2020 3:37


Ekmek ve hürriyet barikatın ardında Merkez Bankasında dövizler suyunu çekip, Türk parası pul olunca, yabancı sermaye haydi bana eyvallah deyip ülkeden kaçmaya başlayınca, Erdoğan düğmeye bastı faizleri artırdı. Bir sermaye partisinin lideri olarak sınıfsal karakterinin gereğini yaptı. Bu, yerli ve yabancı sermayenin isteğiydi. Millet İttifakı'nın da ısrarla savunduğu bir politikaydı. Ancak sermaye bu adımları yeterli görmüyor. Devamının gelmesini, faiz artışının faturasının emekçi halka kesilmesini istiyor. Erdoğan, “acı reçete” diyerek sermayenin çıkarları için siyasi sorumluluk yüklenmeye de hazır olduğunu söylüyor. Ama bu da yetmiyor. Yerli ve yabancı sermaye garanti istiyor. İMF'ye gidin diyor. Erdoğan ise şimdilik garanti benim diyor. İstibdad rejiminin sermayenin çıkarlarını koruyacağına dair teminat veriyor, garanti makamı olarak da “yerli İMF” olarak sarayı gösteriyor. İşçinin hukuktan beklentisi, sendikalaştığında Anayasa'ya, İş Kanunu'na, Ceza Kanunu'na, İLO sözleşmelerine aykırı şekilde işten atılmamak, ücretsiz izne çıkartılmamak. Patrona, işçiye iftira atma özgürlüğü tanıyan İş Kanunun 25/2 maddesinin kaldırılması. Hileli iflas eden şirketin alacaklıları arasında sıranın devletin, bankaların ardından en sonda kendilerine gelmemesi, maaşını, tazminat hakkını namerde yedirmemek! Patronun vergileri silinirken, açlık sınırının altındaki maaşının altıncı aydan sonra vergi dilimiyle dilim dilim doğranmaması! Patronlar kâr etsin diye toplu taşımada, fabrika tezgâhında Korona olmamak, ailesine sevdiklerine hastalık bulaştırmamak! Halk, ekmek ve hürriyet istiyor! Para babaları faizle kasalarını doldururken siftah yapamayan esnaf kepenk kapatıyorsa, köylü tefecinin insafına terk ediliyorsa, mafya babaları at oynatırken, tehditler savururken, vatandaşlar sokak röportajında konuştuğu için, sosyal medyada paylaşım yaptığı için baskı görüyor içeri atılıyorsa, yerli ve yabancı sermayenin önüne kırmızı halılar seriliyor işçinin karşısına barikatlar dikiliyorsa, ortada reform falan yoktur sermayenin halka karşı darbesi vardır. O hâlde emekçi halk ekmek ve hürriyet için kendi göbeğini kendi kesecektir. Gebze'de metal işçisinin, Ermenek'te Soma'da maden işçisinin yaptığı gibi barikatların üstüne üstüne yürüyeceğiz! Ama mücadeleyi büyüterek, ayrı gayrı demeden birleşerek, metal işçisinin, maden işçisinin yanına tekstil işçisini, kamu emekçisini katarak, her barikatta her kavgada en öne çıkan emekçi kadınları izleyerek daha güçlü yükleneceğiz! Halkı, sermayenin, emperyalizmin, istibdadın barikatlarının karşısında emeğin öncülüğünde birleşmeye çağırıyoruz. Ekmek ve hürriyet için gelin hep birlikte yüklenelim ve barikatı aşalım!

CAHİL KÖPEKLER
Cahil Köpekler 10. Podcast (Sezon Finali Yıldırım)

CAHİL KÖPEKLER

Play Episode Listen Later Jun 5, 2020 38:02


- Normaleşme cehalet midir? (konuşmadık) - 2. Dalga mı? Cehaletin dalgası mı? - Cehaletin dalgası BÜYÜK mü olur? (Blacked sponsorluğunda) - Bugüne kadar ne konuştuk vizyonumuz misyonumuz. - Patronlar dünyası müzikleri ve kapanış - (hidden track)

evrensel podcast
İşveren önlem almıyorsa işçiler ne yapabilir?

evrensel podcast

Play Episode Listen Later Apr 19, 2020 30:25


• İşten atmalar gerçekten yasaklandı mı? • #Ücretsizizin düzenlemesi ne anlama geliyor? • Patronlar istedikleri zaman işçileri ücretsiz izne çıkarabilecekler mi? • Ücretsiz izne çıkarılan işçilere nakdi ücret desteği yeterli mi? • Kısa çalışma ödeneği ne zaman ve nasıl ödenecek? Tutarı ne olacak? • İşçi sağlığının korunması için hangi önlemlerin alınması gerekiyor? • İşveren önlem almıyorsa işçiler ne yapabilir? #Sendika uzmanı Onur Bakır, #GündemÖzel'de Cihan Çelik'in sorularını yanıtladı https://evrn.sl/AsbUTs?a=c17dd

cihan sendika patronlar
d12Macera
71: Cadılar ve Patronları

d12Macera

Play Episode Listen Later Oct 3, 2019 92:21


Twitch'te yayınladığımız Pathfinder 2 oyunumuz ve Advanced Player's Guide kitabıyla hayatımıza girmiş, Pathfinder'ın en kendine has sınıflarından Witch hakkında konuştuk. Bölüm 71: Cadılar ve Patronları…