POPULARITY
Tuana Kumaru, Instagram adıyla @fitwithtuana Acıbadem Üniversitesi İngilizce Beslenme ve Diyetetik 2. sınıf öğrencisi. Sevgili Tuana nın da dili Pandemi döneminde bozuk yeme davranışlarından yanmış. Diyetetiği daha lise başından beri kafasına koymuş ama yeme bozukluğu geçmişinin de olması ona bu bölüme daha bilinçli ve farklı bir bakış açısı ile yaklaşmasına sebep olmuş. Biz Sevgili Tuana ile ışık ışık bir sohbet yaptık. Geleceğe böyle bilinçli, donanımlı hazırlanan yeni bir neslin varlığını bilmek çok hoş gerçekten. Yolun açık olsun @fitwithtuana
Suriye'de, PKK/YPG'nin elinde tuttuğu bölgenin dışında tam olarak hâkimiyet sağlanmış durumda. Bu aşamadan itibaren hiçbir azınlığın Şam'a başkaldırabilmesi mümkün gözükmüyor. Şam'ın elinde hem örgütlü, silahlı güç var, hem de Suriye'nin çoğunluğu arkasında. Ortaya çıkabilecek bir krizde ordudan önce siviller devreye girebilir ki azınlıklar da bunun farkında.
Terör örgütü PKK/YPG'nin bir uçurumun dibine doğru hızla yuvarlandığı yönündeki değerlendirmeler geniş yelpazede tekrarlanıyor… Bunlar Türkiye'nin terörle mücadeledeki kararlığını göstermek adına zaman zaman yapılan açıklamalardan değil. Niteliğini farklı kılan, Suriye'deki değişim… Cumhurbaşkanı'nın pazartesi günkü açıklamalarından; “PKK ve uzantıları ya kendilerini tasfiye edecek ya da edilecek. Bu katil sürülerini bölgemiz için tehdit kaynağı olmaktan mutlaka çıkaracağız. PKK ve uzantıları için zaman kısalıyor, çember daralıyor. Yolun sonu görünüyor”…
“Son on yılda IŞİD'e karşı birlikte yürütülen savaş nedeniyle, Washington'ın Suriye Kürtlerine karşı yükümlülüğü var… Kürt halkına ihanet ederlerse, kimse ABD ile müttefik olmayacak… Bir ortağınız varsa, bu gerçekten değerlidir ve onu daha güçlü tutmalısınız!”
Zamanın birinde üç oğlu olan bir padişah ve O'nun sihirli aynası varmış. Sabahleyin uyandığında aynaya bakmadan yataktan kalmazmış. Çünkü o gün olacakları aynada görebilirmiş. Bir gün Padişah uyanıp odasından çıkmış. Ama o da ne! O sabah aynaya bakmadığını farketmiş ve hemen odasına dönmüş. Fakat bir de bakmış ki aynası her zamanki yerinde yok. Aramış taramış, fakat ayna yokmuş. Padişah durumu oğullarına anlatmış ve oğlanlar babalarına aynayı bulacaklarına dair söz verip yola çıkmışlar. Bir süre at üstünde yolculuk ettikten sonra bir üç yol ağzına gelmişler. Yolun ortasında bir dikilitaş varmış ve üstünde şu yazılıymış. "Sağ yol han yolu, orta yol hamam yolu, sol yol giden gelmez yolu". Aralarında bir süre tartışan oğlanların büyüğü han yoluna, ortancası hamam yoluna, küçük olanı ise giden gelmez yoluna gitmeye karar vermiş ve yola koyulmuşlar...
Sizi kutlu bir yolculuğa davet ediyoruz. Var mısınız? Bu yolculuğa önce tevbe ve istiğfarla, biraz da Kur'an okuyarak başlayacağız. Daha sonra yolun başında bizleri Şah-ı Nakşıbend hazretleri bekliyor olacak. Onunla birlikte oturup Kudsî bir evrad okuyacağız. Yolun az ilerisinde Abdulkadir Geylani, Seyyid Ahmed Bedevi, Cüneyd-i Bağdadi, İmam Busayri gibi büyüklerle beraber onların vird edindikleri salavat zincirine katılacağız. Devamında Hz. Ali'nin Ercuze Kasidesinde tarif ettiği Sekîne duasıyla biraz soluklandıktan sonra Veysel Karani ile birlikte Rabbimize içli, dokunaklı bir yakarışta bulunacağız. Sonra kaldığımız yerden, içinde ism-i azamı da barındıran iki büyük tesbihatla yola devam edeceğiz. Bir süre sonra Kur'an okurken şehid edilen Hz. Osman (ra) efendimizin tamamen Kur'an'dan iktibas ettiği cümlelerle Kur'an'ın sahibine münacatta bulunacağız. Ondan sonra hamd ve şükrü gayet azami bir tarzda dile getireceğiz. Bir noktada göklere ve yerlere adeta kuşbakışı nazar edeceğiz ve göklerin, yerlerin, ikisi arasındakilerin Allah Teala'nın isim ve sıfatlarına olan şehadetlerini görecek, duyacak, anlayacak ve hayranlıkla secdeye kapanacağız. Nihayet bir Hak dostunun hayatının en önemli manevi değişim sürecinde İlahi dergâhın önünde diz çöküp içini döktüğü dua ve münacatları kendi hissiyatımız haline getirmeye çalışacak ve o hislerle Rabbimize yakaracağız. Var mısınız bu kutlu yolculuğa? O hâlde buyurun: Büyük Cevşen'i tanıyalım. 00:00 Giriş 01:45 Büyük Cevşen Nedir? 04:23 İstiğfar ve Kur'an'dan Parçalar 04:58 Cevşen 05:19 Evrad-ı Kudsiyye 06:29 Delailün NUr 07:38 Sekine Duası 10:32 Münacat-ı Veysel Karani 11:55 Dua-i Tercüman-ı İsm-i Azam 12:23 Dua-i İsm-i Azam 13:19 Münacatü'l Kur'an 14:20 Tahmidiye Duası 15:35 Hülasatül Hülasa 16:34 Tazarru ve Niyaz 18:47 Son Bölüm ve Kısa Bir Açıklama
Yaş 35 olunca kırılganlığımızı biraz daha açıp ailesel süreçlere ve tabii ki doğum günümü kutlamaktan kaçmama neden olan sınırlayıcı inançlarıma dair bilinç akışı bir bölüm yaptım. Yaşlanınca insana duygusallaşır derlerdi de inanmazdım. İşin şakası bir yana merak edip iyileştiğimiz, çoşkulu ve bol heyecanlı bir yıl olsun! İyi ki doğmuşum! --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/meraklistesi/message
Çalar Saat, samimi ve dürüst habercilik anlayışıyla Türkiye'nin dört bir yanından derlediği haberleri izleyicilerle buluşturup ülkenin nabzını tutmaya devam ediyor. Türkiye'nin lider sabah haber programı Çalar Saat NOW'da! Facebook: https://www.facebook.com/nowhaber Twitter: http://www.twitter.com/NOWhaber Instagram: https://www.instagram.com/nowhaber.tr Podcast: https://anchor.fm/now-haber
Yerel seçimin ardından ilk kayyım uygulaması Hakkari'de yapıldı. ‘Normalleşme' havası bitti mi? Bundan sonra neler yaşanacak? İktidar ve muhalefet ne yapacak? Yolun sonu erken seçim olur mu? Bu koşullarda ‘daha özgürlükçü yeni anayasa' yapılabilir mi? Politik Duvar'da Nergis Demirkaya ve Barış Avşar, Gazete Duvar yazarı Hamza Aktan'la değerlendirdi.
Necip F. Bahadır | CHP yolun taşlarını döşüyor; erken seçim mi? | 5.6.2024 by Tr724
Aday gösterilmeyen herkes çekip giderse, partide kimse kalmaz. Özgür Bey'den bir özdeyiş bu. Doğru mu doğru. * İyi de CHP'den istifa edenler, niye o yolu seçiyor? Anlamakta zorlananların, şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekir. Kimini küstürür, kimini tahkir edip üzerseniz, başka türlü olmaz. Kimini de listeden atıp “ruhumda hicranını” söyletme hikâyesi ile baş başa bıraksanız, istifadan başka seçenek kalmaz. * Bunca yılın CHP'lisi Gürsel Tekin bile istifa etti. İsminin geçtiği yerlerde başkaları aday yapıldı. Oysa Özgür Bey severmiş onu. “Ne sevdiğin belli, ne sevmediğin…” * O bunun adamı, bu şunun adamı, beriki de benim adamım diye baktıkça, işler kolaylaşmaz. Aksine gittikçe zorlaşır. Bir yanda Özgür Bey, bir yanda Ekrem Bey… Öte yanda nostaljiye kapılmışların gönlündeki başkan Kemal Bey'in etkinliği devam ediyor. Allah'tan Baykal vefat etti. Artık partide Baykalcı kimse kalmamıştır. Adamlar paylaşılıyorsa, birlikte yürümek zor. Hatta imkânsız. Yolun bir yerinde maraza çıkar. “Eş başkanlık” yakıştırması, bir nükteden ibaretmiş gibi görünmüyor. * Atalardan bazıları “Kıratın yanında yatan, ya huyundan ya suyundan” demiş. Diğerleri de üzümlerin birbirine bakarak kararmasını örnek göstermişler. Eş başkanlığı vazgeçilmez bir uygulama olarak gören ve ondan hiç şaşmayanlarla bu kadar içli dışlı olursanız, elbette etkilenirsiniz. Gelinen mevki yadırganamaz bu durumda. Üzüm kararmıyorsa, cinsi kara olmadığındandır. Kınalı yapıncak nasıl kararsın? O zaman atın kır değil, doru olma ihtimalini de gözetmek gerekir. Netice, etkilenme var mı yok mu ona bakılacak.
Yolun yarısına gelince insan sormaya başlıyor; "Şimdiye dek ne yaptım? Ne kadar zamanım kaldı? Ne için yaşıyorum?" diye. Neyse ki bunları ilk soran ne sizsiniz, ne de Cahit Sıtkı Tarancı. Freud'dan Jung'a, Yalom'dan Spinelli'ye orta yaş krizi dosyası bu bölümde. La Roche Posay Retinol B3 serumu incelemek için: https://s.humanz.ai/retinolb3serum/316989
#faiz #enflasyon #ekonomiEkonomist Güldem Atabay Perspektif'in yeni bölümünde 'TL tahvillere yabancılar gerçekten gelir mi?' sorusunu mercek altına alıyor. Atabay, Deutsche Bank'ın konuya ilişkin analizini tartışıyor. Atabay sonrasında BP'nin Türkiye'den çıkma kararının siyasi boyutu olup olmadığını yanıtlıyor. QNB Finansbank'ın Türkiye'nin 2024 ve 2025 yılı için büyüme beklentilerini değerlendiren Atabay son olarak ABD'nin enflasyon verileri sonrası Fed'in oyun planının ne olabileceğini yanıtlıyor.İyi dinlemeler...
Stratejist Güzem Yılmaz Ertem, Moody's'in Türkiye değerlendirmesinin ne anlama geldiğini ve bundan sonra nelerin beklenmesi gerektiğini anlatıyor. Ertem ayrıca Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in geçtiğimiz hafta içerisinde yatırımcılara verdiği mesajları değerlendiriyor. Ertem son olarak yüksek enflasyon döneminde piyasaların beklentilerini ve bu dönemde enflasyondan korunmak için yeni enstrümanların gelip gelmeyeceğini tartışıyor. İyi dinlemeler...
"Yolun Başındayken" - ÇOCUĞUMLA BÜYÜYORUM (1.BÖLÜM) by
Papa İstanbul'un kuşatılması üzerine yardım olarak 3 tane büyük gemi göndermişti. Fâtih bu gemilerin boğazdan geçmesine izin vermek istemiyordu. Fakat rüzgarı da arkasına alan papa donanması Türk donanmasını atlatmıştı. Bu duruma Fâtih Sultan Mehmed Han atını denize sürecek kadar celallenmişti. Donanmasının muvaffakiyetsizliği üzerine Sultan Mehmed Han, Haliç'e kıyı olan İstanbul surlarının çok zayıf olduğunu bildiği için bu vaziyetten yararlanmak istedi. Böylece kara surlarında mukavemete devam eden kuvvetlerinin bir kısmını, Bizanslılar bu tarafa kaydırmaya mecbur kalacaklar ve kuvvet dengesi bozulacaktı. Bu sebeple tarihte eşine rastlanmayan ve bu âna kadar bir misâline teşebbüs dahi edilememiş, gemileri karadan yürütme işine karar verdi. Bu planını en yakınlarından bile gizleyip, kimseye sezdirmedi. O zaman bağ bahçelik ve çalılık olan yerleri süratle temizletti. Bu işte binlerce işçi çalıştırıldı. Yollar yapılıp, iri taşlar üzerine kalaslar döşenerek, don yağı, sadeyağ ve zeytinyağı ile yağlanarak, yolun iniş ve çıkışlı yerleri ayarlandı. İşin Özelliğine uygun palanga, bocurgat tespit malzemeleri yerleştirildi. Ayrıca her gemi için beşiğe benzer kızaklar hazırlatıldı. Yeteri kadar koşum hayvanı da icap eden yerlerde bulunduruluyordu. Donanmanın büyük bir kısmı 22 Nisan'da Tophane önlerine geldiğinde durum ancak anlaşılmıştı. Donanmanın karadan kat ettiği yolun güzergâhı Tophane-Kumbaracı Yokuşu - Tepebaşı-Asmalı Mescit - Kasımpaşa şeklinde tespit edilmişti. Yolun uzunluğu 1512 metre kadardı. Gemiler Kasımpaşa'dan Haliç'e ininceye kadar, Bizans ve Cenevizliler tarafından fark edilemedi. O devirde Bizans'ta hurafe o kadar yaygındı ki, sabaha karşı gemilerin süratle Haliç'e doğru geldiğini görenler; “Bu Müslümanlar bize sihir yapıyor.” diye seyre daldılar. Osmanlı donanmasından altmış yedi gemi İkinci Mehmed Hanın bu dâhiyane buluşu sayesinde Haliç'e girdi ve düşman donanmasına karşı büyük zafer kazandı. (Yeni Rehber Ansiklopedisi, c.10, s.227-238)
Bu masallar yapay zekaya yazdırılıp seslendirilmiştir. Siz de ücretsiz olarak bir çocuğa özel masal yazdırın: https://s.cagrisarigoz.com/masal Zeynep ve Sırlar Ormanı’nın Gizemi Bölüm 1: Mersin Mut’ta Sıradan Bir Gün Mersin Mut ilçesinde güneş yavaşça yükseliyor ve kuşlar, ağaçların arasında cıvıl cıvıl şarkılar söylüyordu. Bu güzel sabahın hemen başında, 11 yaşındaki Zeynep, sabahın sessizliğini evinin bahçesinde oynayan sevimli kedinin miyavlamasıyla keşfediyordu. Zeynep, annesi tarafından hazırlanan kahvaltıdan sonra, okula gitmek için arkadaşı Ecem’in evine gidiyordu. Yolun tam ortasında, köye yeni taşınan Elif ve İbrahim’i de alarak, okula doğru yola çıkıyorlardı. Mersin Mut’ta, çocukların en sevdiği park, Sırlar Ormanı olarak bilinen büyük ve esrarengiz bir yerdi. Bu ormana girilmesi yasak olmasına rağmen, çocuklar okuldan dönerken sık sık ormanın kenarında oynuyor ve orada geçirdikleri zamanın hikayelerini birbirlerine anlatıyorlardı. Bugün, Zeynep, Elif, İbrahim ve Ecem’in de başlarına, sıradan bir günlerinde hiç beklemedikleri olaylar yaşanacaktı. Bölüm 2: Sırlar Ormanı’nda Kaybolmak Okuldan dönen Zeynep, Elif, İbrahim ve Ecem, ormana girmeyi hiç düşünmemiş olsalar da, o gün ormanda oynamaya karar verdiler. Orada neler olduğunu merak etmişlerdi ve macera dolu bir öğleden sonra yaşamak istiyorlardı. Bu nedenle, okuldan eve dönen yolun dışına çıkarak, ormana adım attılar. Ağaçların gölgesinde serin bir esinti vardı ve kuşlar, dallarının arasında konuşmalarını sürdürüyorlardı. Her şey o kadar güzel görünüyordu ki, çocuklar ormanda geçirdikleri zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Güneş batmaya başladığında, Zeynep ve arkadaşları geri dönmeye karar verdiler. Ancak, ormanın içinde olduğu kadar, dönüş yolunu da unutmuşlardı. Başlangıçta, arkadaşlar birbirlerini şaka yaptıklarını düşündüler ve gülmeye başladılar. Ancak, her adım attıkça, yollarının ne kadar kaybolduğunu fark ettiklerinde, şakanın yerini endişeye bıraktığını anladılar. “Ne yapacağız şimdi?” diye sordu Elif, gözleri dolu dolu. “Biz eve nasıl döneceğiz?” İçlerinden en yaşlısı olan İbrahim, “Merak etmeyin” dedi. “Ormanı çok iyi bilen bir arkadaşım var, ona haber verebilirim.” İbrahim, ormanın derinliklerinde yaşayan bir ağaç perisi olan arkadaşı Ayşegül’ü çağırdı. Ayşegül, çocukların yardımına koşarak geldi ve onlara ormanın gizli yollarını gösterdi. Yavaş yavaş, çocuklar ormanın çıkışına doğru ilerlemeye başladılar. Ancak, Ayşegül’ün onlara yardım etmesi için bir şartı vardı: “Eğer size yardım edersem, bir daha ormana girmeyeceğinize söz vermelisiniz.” Çocuklar, söz vermekte hiç tereddüt etmediler. Ormanın gizemleri ne kadar cazip olsa da, yaşadıkları korku ve endişenin ağır basmasıyla ormana bir daha girmeme kararı aldılar. Bölüm 3: Karanlıkta Uyuyarak Öğrenilen Ders Ne yazık ki, Ayşegül’ün yardımına rağmen, ormanın çıkışına ulaşmak için çok geç kalmışlardı ve hava kararmıştı. Çocuklar, ormandan çıkıp eve dönmeye çalışırken, gece yırtıcı hayvanların gözleri önünde bir şeyler görmeye başladılar. İlk başta, bu gölgelerin kendi hayalleri olduğunu düşündüler, ancak sonra gerçek olduğunu ve tehlikeli olduğunu anladılar. İbrahim’in fikriyle, çocuklar ormanda güvende bir yere sığınarak orada kalmaya karar verdiler. İyi bir uyku alamamışlardı, ancak bu durum onları birbirlerine daha sıkı bağlamıştı. Gece, ormanda bir arada kalmak zorunda olan çocuklar, anne babalarının onlara söylediği sözlerin ne kadar önemli olduğunu anladılar. Keşke ormana hiç girmemiş olsalardı! Güneş doğduğunda, yorgun ve üzgün çocuklar, sonunda ormanın çıkışını buldular ve evlerine döndüler. Aileleri, onları endişeyle bekliyor ve neler olduğunu merak ediyordu. Zeynep, Elif, İbrahim ve Ecem, ailelerine yaşadıkları macerayı anlattı ve ormana
Gazeteci yazar Erk Acarer, #İnadına programında Sinan Ateş cinayetinin AKP ve MHP içindeki yansımalarını değerlendiriyor.
Bu video 10/04/2016 tarihinde yayınlanan “Meşru Siyaset ve Makyavelist Politikacılar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İsterlerse çarmıhlar hazırlasınlar; gayr-i meşru siyasetten ve makyavelist şerirlerden Allah'a sığınıp yolumuza devam edeceğiz!.. *Bu hadise bizim adalet ve hakkaniyet felsefemizin menkıbeleşmiş şeklidir. Biz buyduk. Bizi böyle olmaktan çıkaran, bizi şahıs, toplum ve millet deformasyonuna uğratan, küfre ait evsafı Müslümanlıkla karıştırıp çorba yapan, her şeyi karmakarışık hale getirip ciddi bir dejenerasyona sebebiyet veren gayr-i meşru siyaset olmuştur. Hazreti Üstad da “Eûzü billahi mine'ş-şeytâni ve's-siyâseti – Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.” diyerek işte o makyavelist siyaseti zemmetmiştir. *Cenâb-ı Hak, ferden, cemaaten ve milleten Raşit Halifeler'in yolunda yürümeye bizleri muvaffak eylesin. Yürüdüğünüz yol budur. Hiçbir şeyden endişe etmeyin Allah'ın izni ve inayetiyle. İsterlerse sizi çarmıhlara gersinler; isterlerse Ashab-ı Uhdud'un yaptığı gibi paramparça etsinler, çukurlara atsınlar, üzerinize diri diri toprak salsınlar!.. Yürüdüğünüz yolun doğruluğundan eminseniz -Emin misiniz?!.- hiç tereddüt etmeden, dine ve insanlığa hizmet etmeye bakın!.. *Birleri nasıl binler yaparız? İslam'ın bu güzel çehresini bütün dünyaya nasıl duyururuz? İnsanlığı muhtaç olduğu o hakikatle nasıl buluştururuz? Nasıl bütün gönüllere su serpmiş ve herkesi serinletmiş oluruz? İslam kevserini âleme nasıl içirmiş oluruz? İslam'ı gerçek ruhuyla bilmeyen, onu IŞİD'de okuyan, en-Nusra'da okuyan, Boko Haram'da okuyan, el-Kaide'de okuyan, Murabıtîn'de okuyan kimselerdeki yanlış telakkileri nasıl değiştirir; onun gerçek Muhammedî yüzünü, Ebu Bekrî yüzünü, Ömerî yüzünü, Osmanî yüzünü, Aliyyî yüzünü nasıl gösteririz? Sevilmesi gerekli olan bu ilahî sistemi, bu Allah vaz'ını insanlara nasıl sevdiririz? Neticede bazıları kabul eder, bazıları sempatiyle bakar, bazıları dost olur, bazıları ilişmemeyi şiar edinir. Böylece dünya huzur ve sükûnu teessüs eder Allah'ın izni ve inayetiyle. İşte sizi bekleyen budur ve üzerinde yoğunlaşmanız gerekli olan hususlar da bunlardır.
Yolun Kaderi veya Peygamber Yolu l Yoldaki Işıklar 34 by Çınar Medya
Şarkının orasına geldiğimizde yolu yarılamıştık. Azer'in “Şu yalan dünyanın dert sahnesinde / Oynadım oynadım rolüm bitmedi” dediği yerde yani. “Yolu yarılamak” deyimi üzerine düşünecek durumda değildim o esnada. Düşünecek durumda olsaydım, yola çıkmak için ilk adımı attığımda yolu da yarılamış olacağıma ikna ederdim kendimi. Hayır, yolla ilgili bir aforizmaya sığınmazdım. “Yoldaşın varsa yürümek de güzeldir” falan gibisinden yorgunluklara dönüp bakmazdı zihnim. Belli belirsiz bir çağrışım olarak “Yolda”yı getirirdim aklıma belki. 18 yaşında bir hevesle okuyup, hevesinin köpeği olmuş insandan bir yol olmayacağını anladığım o romanı yani. Yahut eli artırır ve Esed'in Mekke'ye Giden Yol'unu hatırlardım. Yanıldığı ve isabet ettiği yer şurasıydı rahmetlinin: Bütün yollar değil ama bütün yürüme biçimleri insanı Mekke'ye varmaya mecbur bırakırdı. Mekke'ye de zaten yürünerek değil, yürünerek gidilirdi. Yürümek, gerçekten yürümek insanı Mekke'ye götürür önünde sonunda ve insanın bir hikâyesi olacaksa bu olacaktır. Fakat dedim ya. Düşünecek durumda değildim o ara. Yürüyecek durumda da değildim aslına bakarsanız. Yolu yarılamak deyiminin beni koynuna alıp arsızca oyalamasına müsaade edemezdim. Bir yere yetişmem lazımdı çünkü. Bir yere varmayı hedeflemeden bir yere yetişmem lazımdı. “Niçin sustun?” dedi. “Dalmışım… Öyle” dedim. Burası da incelikli bir mevzudur biliyor musunuz? “Niçin sustun?” diyen birine vereceği cevabı iyi seçmeli insan. Sonunda kendinizi suskunluğunuzu izah edemediğiniz bir yerde bulma ihtimaliniz yüksektir çünkü. Ve “niçin sustun?” sorusuna verilebilecek en kötü ikinci cevap “sıkıldım” cevabıdır. Soruyu sorandan sıkılmanız söz konusu olmasa bile, ki benim durumumda söz konusu bile değildi, üzerine alınır bu sıkılmanızı. Kendisiyle ilişkilendirir bunu. Kırk altı yaşıma geldim, sıkılmanın asli duygum olduğunu henüz kimselere… Hocalara, dostlara, psikiyatristlere, kimselere anlatamadım. Nedensiz, dolaysız, gerekçesiz sıkılıyorum ben. Varım diye sıkılıyorum. Dünyaya fırlatıldım ve uykudayım diye sıkılıyorum. Uyanınca geçecek benim sıkıntım. Sen gözden kaçırmamışsındır “en kötü ikinci cevap” dediğimi ve en kötü cevabı bekliyorsundur şimdi. O cevap şudur: “Cevher olan susmaktır, konuşmak arazdır” demeyi dene. Hatta şu kelime oyunlarına bayılan filozoflar gibi yaparak el artır: “Susmak cevher, konuşmak arazdır, araz marazdır, marazi olanla arızi olanın birlikteliğinden faraza çıkar. Faraza farzdan eder insanı. İnsan farzı farz etmezse cevherini kaybedip araz olur.” Söylemiştim bunu sana: Susmak iyidir. Yolun yarısını da geçtik böylece. Susma gerekçemi de savuşturdum ama bir hedefim var. “Git ama gidince kalmış ol, çünkü kalırsan gitmiş olacaksın” demenin bir yolunu, yolun kalanında bulmak zorundayım. Yolun kalanının Sidretü'l-Münteha olduğunu bilecektir insan önünde sonunda.
Altılı masanın ikinci tur ikinci toplantısı DEVA Partisi'nin Ankara'daki genel merkezinde yapılacak. Toplantının ana gündem maddesi masanın seçim beyannamesi olacak.
Hilal zaten güneşten çıkar. Güneşten çıkar ama aydandır. Peki, ay güneşten hilal çıkarabilir mi? Bu sorunun cevabı; evet... Hilal sadece aydan olmaz. Geçtiğimiz günlerdeki tutulmada kâinatın böyle bir cilvesi olduğuna yeniden şahitlik ettik. Ya Türkiye güneşten hilal çıkarabilir mi? Anlaşılan o ki çıkaracak. Asrın yakışıklısı şehit Muhsin Yazıcıoğlu hilalin kalbinden gül çıkarmıştı. Tabii ki Büyük Birlik Partisi logosunu kastediyorum. Logoyu kastediyorum ama duruşu ve siyasetiyle Muhsin Yazıcıoğlu'nun benimsediği logonun altını doldurduğuna sanırım herkes şahittir. Şimdi bir de Türkiye Yüzyılı logosuyla tanışınca güneşten hilal çıktığını gördüm. Sanki 16 yıldızla beraber Türkiye, kısmi bir güneş tutulmasıyla hilallerin en parlağını çıkarmış. Elbette bu bir logo meselesi değil. Altyapısı da ortaya konmuş bir vizyon... Tüm bileşenleriyle dünyada ilk 10 arasına girmeyi hedefleyen ve tüm bileşenlere yapılmış bir çağrı. Türkiye böyle bir vizyondan vareste değildir. Arabistanlı Lawrence'a atfedilen bir sözde “Tanrı'nın adil olduğunu düşündükçe ülkem için endişeleniyorum” dediği kaydedilir. Açıkçası ben 'Tanrı'nın adil olduğunu düşündükçe ülkem ve insanlarımız için umutlanıyorum. Bu milletin bir duası var ve buna uygun olarak yapageldikleri var. Bugün krizlerin çözüm merkezi olmak âleme nizam vermek demek değil midir? 21. yüzyıldan Türkiye yüzyılı çıkarmak milli bir meseledir. Türkiye'nin yarınında var olmak isteyenler bu çağrıya kayıtsız kalamaz. Türkiye mutlaka hedeflerinin peşinde olacaktır. Bir yapı büyük vizyonlara yürürken bunu kavrayamayanlar, buna katkı veremeyenler sistem dışında kalır. Konum kaybeder. Mevcut konumunu korumak yahut daha iyi bir yerde olmak için bu makro vizyonla mikro vizyonların uyumlaştırılması gerekir. Mikroda fertler, işletmeler, sektörler ve endüstriler vizyonlarını Türkiye Yüzyılı'na göre konumlamalıdır. Mesela ilk 10 içine bir üniversite atılmalıdır, en az bir gazete uluslararası ölçekte takip edilir durumda olmalıdır, Türkçe kitaplar İngilizce'ye çevrilmelidir, belki Cumhuriyet Bayramı günü fabrika açılışı yapılan Togg F1 takımı kurmalıdır, ne bileyim mesela kanser ilacı çalışmalarında ön çekilmelidir, futbolda Dünya Kupası kaldırılmalıdır, terör bitirilmelidir, Türkiye'nin iradesiyle bölgesinde huzur temin edilmelidir, kısaca eğitim, sanayi, teknoloji, perakende ve akıllara gelen gelmeyen her alanda aktörler rollerini oynamalıdır. Türkiye, ilk 10'da olması gerekenlerin şimdilik küçük bir kısmına sahip, daha fazlasını veya geri kalanını yapacak iradesiyse mutlaka var. Hilalin en parlağını yakacak bu millet. Tüm gönül coğrafyası da bunu biliyor, umuyor ve diliyor. Yolun, bahtın açık olsun güzel Türkiye. İKINCI ARAÇ KIME GITMELI? Birinci Togg aracının sahibi belli. Herkes banttan inecek ikinci Togg aracının peşinde. Ben derim ki; ikinci araç Türkiye bugünlere gelsin diye fedakârlık yapanların hakkıdır. İkinci araç bir şehidimizin yakınına yahut bir gazimize gitmelidir
Sesli Köşe-Esfender Korkmaz-'Medyayı susturmak yolun sonu demektir'
Kayboldum. Bilmediğim bir şehirde yürürken yanlışlıkla kaybolduğumu ve yolumu sora sora bulmaya çabalarken olağanüstü güzellikte bir yere ulaştığımı anlatmamı bekleyeniniz varsa çok bekler. Benim hayatımda öyle hikâyeler hiç olmadı. Ben “kayboldum” dediğimde anlayın ki şu gerçek kaybolmaktan bahsediyorumdur. Yolun nereden gittiğini umursamadan, yolu umursamadan, yolun olduğu şehri umursamadan kaybolmak. “Yitmek” de denebilir gibi geldi size değil mi? Denemez. Yitmek başka bir şey... Ben size kaybolmaktan bahsediyorum. Kaybolma kastı gütmeden, kaybolmak için özel bir çaba harcamadan kayboldum ben. Hani, şu çokbilmiş seyahat yazarları, o mağrur anlatıcılar bize durmadan “bu şehrin sokaklarında kaybolmak eşsiz” diyerek pazarlarlar ya kentleri. Hele ona hiç denemez “kaybolmak.” Olsa olsa harflerine yetişemediğim o kuşaklardan birinin kullanmayı
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, parodi programı 'Güldür Güldür'de kendisinin canlandırıldığı bölümü sosyal medya hesabından “Keyifle izledim, güldüm ve eğlendim ama gözlerimdeki ışıltıyı göremedim” ifadeleriyle paylaşmıştı. Mizaha mizahla cevap vermenin ötesinde, siyasi mizah üretenlere cesaret de vermişti Bakan Nebati. Üstelik programın yayınlandığı kanal, öncesinde 'skeç yayından kaldırıldı' algısı oluşturup; sansürcü, baskıcı, tiplemesine bile tahammül edemeyen bir bakan portresi inşa etmiş ve bu etkileşimi de çok güzel reytinge çevirmişti. Bakan Nebati sosyal medyada günlerce linç edilmesine rağmen, ne Güldür Güldür'ün yapımcısına ne de yayıncısı Show TV'ye kamuoyu önünde sitem dahi etmedi. Kapalı kapılar ardında etmişse de hakkını aramıştır. Neden ve niye aramasın ki? CHP başta olmak üzere neredeyse tüm siyasi parti sözcüleri Bakan Nebati'yi bir kanalın yayına müdahale etmekle itham etti. Örneğin CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel “Mizahtan, güldürüden, eleştiriden korkan bir iktidar artık tükenmiştir, yolun sonundadır” açıklaması yapmıştı. Yolun sonunda karşımıza, mizahtan korkan iktidar değil de mizaha yön veren, sınır belirleyen bir ana muhalefet partisi ile karşılaştık.
Günlerdir tedirgin bir vaziyette gelecek iyi haberi bekliyorum. Salih'in zaten ağır olan yükünü daha da ağırlaştırmamak için elim telefona gitmiyor. Zaten beklemek ve dua etmekten başka yapacak bir şey olmadığını konuşmuştuk en son. Açıp tedirgin bir vaziyette interneti tarıyorum, yeni bir haber var mı diye. Saat başı, belki daha da sık... Nispeten daha iyi olduğu haberini aldığımız akşamın sabahında acı haber geliyor. Mevlana İdris, can arkadaşım, kardeşim, masal aleminin güngörmüş prensi, bizatihi şair, kendi yolunu açan, kendi yolundan giden, güzel gönüllü dostum emaneti sahibine götürmüş. Dünya ahalisi olarak gafiliz ya biz; bu haber bize acı haber gibi geliyor, içimizi yakıyor, gönlümüzü afallatıyor; ne diyeceğimizi bilemez, ne yana bakacağımızı,
Turkish Stories for Learner Turkish Fındık Türkiye'nin yün, pamuk ve ipek halılarının dünyaca ünlü olduğunu herkes bilir. Peki fındık halılarını biliyor musunuz? Bu soruyu ancak Karadeniz'e gidenler bilir. Bu yaz ağustos ayında Karadeniz'e gittim. Orada Türkiye'nin fındık halılarını gördüm. Ünye'ye yaklaştıkça yol boyu sağlı sollu dizilmiş kahverengi kümeler dikkatimi çekti. Bunların ne olduklarını önce anlayamadım. Daha sonra bu kümelerin, güneşte kurumaları için kaldırımlara serilmiş fındıklar olduğunu anladım. Yolun her iki yanında kilometrelerce uzayıp giden bu fındıklar, kaldırıma serilmiş halı görüntüsü oluşturuyordu. Rize'nin doğusuna kadar sadece kaldırımlara değil yol kenarındaki her yere serilmişti. 300 kilometre uzunluğundaki “fındık halı” Türkiye'deki fındık üretiminin sadece bir bölümüydü. Karadeniz'in doğusuna doğru ilerledikçe fındık bahçelerinden sırtında çuvallarla çıkan insanlar görülüyordu. Onlar, fındıkları kuruması için, açık alanlara sermeye götürüyorlardı. Şehirlerde, işleri fındık satın almak ya da satmak, fındık kırmak, fındık işlemek olan yüzlerce fabrika ve iş yeri vardı. Araştırmalar, Türkiye'de sekiz milyondan fazla kişinin geçimini, fındıktan sağladığını göstermektedir. Karadeniz fındığı, 85 ülkeye ihraç edilmektedir. Türkiye fındık üretiminde dünyada “1 numara” olarak kabul edilmektedir. Türkiye dünya fındığının yüzde yetmişinden fazlasını üretmektedir. Dünya fındık üretiminin yüzde otuzunu ise İtalya, Fransa, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri yapmaktadır. Fındık, 2400 yıllık bir tarihe sahiptir. Bölgenin ılıman iklimi ve Karadeniz Bölgesinde bulunan dağların yamaçları fındık ağaçları için en uygun ortamı oluşturmaktadır. Fındık ağaçları çiçeklerini kışın açar. Meyvesini ise ancak ağustos ayında verir. Fındık, tüm dünyada çikolata ürünleri, pasta, şekerleme ve kurabiyelerde kullanılmaktadır. Kendini Test Et. İnteraktif Videoları İzle - Takip et - Düşün - Bilmediğin kelimeleri araştır - sorulara cevap ver - Fındık: https://nilecenter.org/turkce-ogreniyorum-b1-ders-11/
Vygotsky ve Sosyokültürel Gelişim Kuramı Vygotsky bilşsel gelişim ile ilgili sosyal bir kuram oluşturmuş ve Piaget'in kuramına karşı çıkmıştır. Vygotsky bilişsel gelişimi açıklarken içselleştirme, yakınsak gelişim alanı ve destekleyici kavramlarını kullanır. Ona göre çocukta 2 yaşına kadar doğal çizgi hakim iken, ilerleyen yaş ile birlikte çevreden edindiği bilgi ve yaşantılar da bireyi etkilemektedir. Bilişsel gelişim bireyin içinde bulunduğu çevreden büyük oranda etkilenmektedir. Vygotsky' e göre bilişsel gelişimin kaynağı, kişisel psikolojik süreçler değil sosyal çevredir. 1) Vygotsky'nin Bilişsel Gelişim Dönemleri Vygotsky'ye göre bilişsel gelişim doğumdan yedi yaşına kadar dört dönemden geçmektedir. a) İlkel Dönem (0-2 yaş): Bebek doğadaki hayvanlara benzer zihinsel süreçlere sahiptir. Yaşamın ilk anından ikinci yılında dil gelişimi başlayana kadar sürer. Bu süreçte bebeğin öğrenmeleri koşullanma yolu ile gerçekleşir. b) Naif Psikoloji Dönemi (2-3 yaş): dil gelişiminin başlaması ile ortaya çıkar. Çocuk iletişim kurabilmek için dil kullanmayı öğrenir ancak daha simgesel yapının farkında değildir. c) Benmerkezci Konuşma Dönemi (3-6 yaş): çocuğun simgesel işlevi anlamasıyla ortaya çıkar. Çocuk artık dili problem çözmeye bir araç olarak kullanabilir. Yani bir problemi çözerken kendi kendine nasıl yapacağını anlatır. Benmerkezci konuşma 6-7 ‘li yaşlara kadar tam olarak içselleşmektedir. Merdivenleri inmeye çalışan çocuk kendi kendine “Dikkatli ol” der. d) İçeriye Büyüme Dönemi(6-7 yaş): Bu dönemle birlikte benmerkezci konuşma yerini içsel konuşmaya bırakır. Düşünce sesten soyutlaşır ve çocuk kendi kendine düşünmeye başlar. Vygotsky içsel konuşmayı şu şekilde tanımlar. Dışından konuşma, düşüncenin sözcüklere dönüştürülmesi, maddeleştirilmesi ve nesneleştirilmesidir. İçinden konuşma da ise süreç tam tersine döner ve konuşma içsel bir düşünceye dönüşür.
Doğaçlama bir yol hikayesi oldu. Büyük Iskender'den yola çıktık Hacca uğradık değişik yerler gezip gördük. Sonunda olayı medyaya ve diktatörlere getirdik. Yolculuk müthiş bir şey.. konunun özü bu. Iyi dinlemeler..
Yolun sonu; Putin'e elçi mi gönderdi Çıkış Yolu
Bu yolun dönüşü yok 8. Gün
Yolun sonuna geldin Reis, imzala şunu..! Tarık Toros Analiz 8 Ocak 2022
Ahmet Karabay | CNNTürk ve yolun son virajına girenler | 09.12.2021 by Tr724
Yolun sonu görünüyor… [Tuğba Demir]
Tuğba Demir | Yolun sonu görünüyor… | 25.11.2021 by Tr724
Sabah saat sekiz otuz. Önce Vatan, ardından Haliç, sonra Zincirlikuyu, oradan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nden, Altunizade'ye; Çamlıca'nın kıyısından Kadıköy Göztepe'ye... Direksiyonda bizim evin en küçüğü; puslu bir İstanbul sabahı. Yol boyu, gördüklerim nedeniyle kendimle konuşuyorum. Biraz cesaretlensem, kızımla da laflayacağım. Ama sabah mahmurluğu, trafik keşmekeşliği şimdilik yutkunmama neden oluyor. Vatan Caddesi'nde bugünlerde artık ağaçlar kuruyor. Yolun sağındaki ve solundaki yeşillik ise çoktan sarardı. Orta refüjde birkaç çiçek kaldı; boyunları bükük. Haliç artık her saat çift taraflı hiç olmadığı kadar kalabalık. Salimen geçmek için cambaz olmak gerek. Karmakarışık ve kuralsız. Zincirlikuyu'ya ulaştığınızda karşıya geçmek için sol şeridi kullanmamışsanız yandınız. Zira, sağdaki iki şerit hatta bazen sol şerit bile Maslak-Levent hattına dönecek olan araçlar tarafından kapatılmış. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nden geçerken, ufukta beliren Büyük Çamlıca Camii ve onun solundaki dev bayrak bugün yaşadıklarımızın simgesi niteliğinde. Mukaddesatımıza ilişkin iki sempol yan yana göz hizamızda öylece duruyor. Zamanın ruhu! “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli...”, “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal..!”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “Faiz düşerse enflasyon da düşer” tezi ile Merkez Bankası'ndan gelen faiz indirimleri sonrası piyasalarda çalkantılı dönem derinleşerek sürüyor.TÜİK verilerine göre ekimde yıllık tüketici enflasyonu yüzde 19,89'a yükseldi. Eylülde enflasyon yüzde 19,58 idi. Ekonomi Gündemi'nde Güldem Atabay ve Prof Eser Karakaş, son durum analizi yapıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “Faiz düşerse enflasyon da düşer” tezi ile Merkez Bankası'ndan gelen faiz indirimleri sonrası piyasalarda çalkantılı dönem derinleşerek sürüyor. TÜİK verilerine göre ekimde yıllık tüketici enflasyonu yüzde 19,89'a yükseldi. Eylülde enflasyon yüzde 19,58 idi. Ekonomi Gündemi'nde Güldem Atabay ve Prof Eser Karakaş, son durum analizi yapıyor.
NSW Sağlık Bakanlığı Covid 19 Modellemeleri sorumlusu Dr Yalçın Oytam, kısıtlamaların açılmasıyla beraber önümüzdeki günlerde bizi nelerin beklediğini SBS Türkçe'ye değerlendirdi.
Bir yanda Çin yasakları, diğer yanda Twitter entegrasyonu derken Bitcoin fiyatı düşe kalka ilerliyor. Bitcoin için Taproot güncellemesi de yaklaşırken son çeyreğin kritik olabileceği düşünülüyor. Bitcoin, yolun neresinde? Bitcoin 2140'ın bu bölümünde, Crypton Network kurucu ortağı Stratrade ile bu soruya yanıt aranıyor ve kripto paralarla ilgili daha fazlası konuşuluyor.
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Süleyman Seyfi Öğün, Avni Özgürel ve Taşansu Türker'in konuk olduğu #AkılOdası'nda bu hafta: ◾ #Türkiye-#ABD ilişkileri nereye gidiyor? ◾#Almanya'da son durum ne? ◾ İdlib krizi Türk-Rus ilişkilerini nasıl etkiler? ◾ Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ABD ziyareti sonrası önemli açıklamalar ◾ABD, iflasın eşiğinde Nedret Ersanel ile #AkılOdası her Salı ve Perşembe 20.45'de #TVNET'te.
Sesli Köşe-Mehmet Tezkan-'Erdoğan da farkında yolun sonuna geldi. Başka arayışlarda!..'
Efendimiz (s.a.v.)'in bizlere vasiyetlerinden birinde de, şer'î bir zaruret olmadan yollarda, cami ve mescidlerin önünde, evlerin dışarıyı gören açık yerinde, mescidlerin pencerelerinde ve benzeri yerlerde çökülüp oturulmaması buyurulmaktadır. Günümüzde birçok insanlar, bu ahde hıyanet etmektedir. Elinde sanatı olmayan, iş yapmayan, çalışmayan, bir ilim dalıyla uğraşmayan, ibâdet etmeyenlerin dükkânların önünde yollarda, mescid kapılarında tembel tembel oturup gelip geçenleri seyrettiklerini, ne iyiliği emrettiklerini ve ne de bir kötülüğü önlemeyi düşündüklerini görmekteyiz. Hatta çoğu defa oturdukları yerde önlerinden geçen bilginler, salih kişiler, sapıklar, zâlimler, cimriler gibi kimseler hakkında ve gıyabında dedikodu yaparlar, ileri geri konuşurlar ve söylemedikleri bir şeyi bırakmazlar. Cami ve mescidlerin önünden kalkıp gitmediklerinden böylece günâh üzerine günâh kazanmış olurlar. Şeyh Neccar oğlu Eminüddin (r.âleyh), bir dükkân veya bir mescidin kapısı önünde oturanlara şiddetle davranarak, “Mescidler insanların namaz kılmaları, Allâh (c.c.)'u anmaları ve insanların Allâh (c.c.)'un huzurunda bulunmaları için yapılmış özel binalardır. Allâh (c.c.)'un huzurunda, özel evinde oturmaya gücü yetmeyenler, çarşı ve pazara gitmelidir” derdi. İmâm Buhârî (r.âleyh) şu hadîsi anlatır: Resûlullâh (s.a.v.), “Sakın yollar üzerine oturmayın” buyurmuşlar. Efendimiz (s.a.v.)'in bu sözünü duyanlar, “Ey Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)! Bizler için bundan istiğna mümkün değil, yollar bizim toplantı mahallerimizdir, oralarda (işlerimizi) konuşuruz” derler. Efendimiz (s.a.v.) onlara, “Ola ki oturmak zorundaysanız, o takdirde yola hakkını veriniz” buyurur. Oradakiler Efendimiz (s.a.v.)'e, “Yolun ne gibi hakkı vardır?” diye sorarlar. Efendimiz (s.a.v.): “Kişinin gözünü yumması, gelene geçene bakmaması, yolda gidip gelenlere zarar vermemesi, selâmı selâmla karşılaması, iyiliği emretmesi ve kötülüğü yasaklamasıdır” buyururlar. Allâh (c.c.) en doğrusunu bilir. (İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.1005-1006)
ABD'nin önemli gazetelerinden Los Angeles Times'ta, 15 Şubat 1989 günü Afganistan hakkında bir makale yayınlanmıştı. “Sovyetler Afganistan'ı terk etti. Bu durum, Kabil'deki kuşatılmış kukla rejimin çöküşünü an meselesi haline getirdi” şeklinde başlayan makalede, Sovyetler Birliği'nin 1979-1989 arasında tam 10 yıl devam eden işgalinden sonra Afganistan'da ortaya çıkabilecek olan muhtemel senaryolar tasvir ediliyordu. “Bush yönetimi, Afgan halkına kendi kendini yönetme hakkının verilmesinde ve gelecekteki ekonomik desteklerin de ancak özgürce seçilmiş bir hükümet kanalıyla ulaştırılması konusunda inisiyatif almakta ısrarcı olmalı. Böyle yapılması durumunda, Pakistan ve İran'ın Afganistan'ın geleceğini tayin etme ve iç savaşı körükleme noktasındaki bariz teşebbüslerinin önü alınmış olur” diye devam eden makalede, şu vurgu bilhassa dikkat çekiciydi: “Afgan halkının, ABD'nin ülke siyasetini en ince ayrıntısına kadar denetlemesi diye bir isteği yok. Bunun yerine [...] kendi ülkesinin geleceğini kendisi planlamak istiyor.” Los Angeles Times'a bu değerlendirmeyi yapan kişi, Johns Hopkins Üniversitesi'nin antropoloji kürsüsünde görevli Afgan bir akademisyendi: Muhammed Eşref Gani Ahmedzay veya gelecekte meşhur olacağı kısa adıyla Eşref Gani. 1949'da Afganistan'ın Logar bölgesinde dünyaya gelen Gani, Beyrut Amerikan Üniversitesi ve ABD'deki okullarda yükseköğretimini tamamladıktan sonra, akademisyenlik kariyerine başlamış bir isimdi. 1991'de Johns Hopkins'ten ayrılarak Dünya Bankası'na geçen Eşref Gani, Asya ve Güney Asya ile ilgili projelerden sorumlu ekibin içindeydi. 2001'de ABD ve müttefikleri Afganistan'ı işgal ettiğinde ülkesine dönen Gani, yeni siyasî sürecin bir parçası oldu. 2002-2004'te maliye bakanlığı yaptı, 2004-2008 arasında ise Kabil Üniversitesi Rektörü'ydü. Rektörlük görevi sırasında kitap ve makale yazımına odaklanan Gani'nin, 2009 başında piyasaya çıkan bir kitabı “Çökmüş Devletleri Onarmak - Yeniden İnşa İçin Bir Taslak” adını taşıyordu. Gani, o zamana kadarki tecrübeleri ışığında, bir devletin çöküşten nasıl kurtarılacağını, bunun önlenmesi için nereden başlanacağını ve yapılması gerekenleri anlatıyordu. Bu yüzden, 2014'te Eşref Gani Afganistan Cumhurbaşkanlığı'na seçildiğinde, The New Yorker dergisi onu okurlarına tanıttığı makalenin spotuna “Çökmüş devletler konusunda uzman” notunu düşmüştü. Yolun sonunda, Eşref Gani'nin akademik ve teorik bilgileri sahanın çetin gerçekleri karşısında sınıfta kaldı ve kendisine sürgüne gitmek seçeneği düştü. 1989'da Kabil'deki çökmekte olan merkezî hükümeti “kukla rejim” olarak tanımlayan Gani'nin makalesi bol bol paylaşılıyor şimdilerde.
Canımıza yettiniz! Bilim dünyası, tıp camiası, üniversiteler, doktorlar, bu alandaki meslek örgütleri, onları denetleyenler aptal da bir siz mi akıllısınız?! Siz Nişantaşı'ndaki ofisinizde zencefille zerdeçalı karıştırırken onlar, bu illet virüsle hastanelerde, laboratuvarlarda mücadele ederken hayatlarını kaybediyorlar... Emeğe, bilime, hayatını kaybeden onca insana biraz saygınız olsun! Hiçbir somut bilgiye dayanmayan bu aşı karşıtlığı, bu ahmaklık artık yetti! “Virüsü baz istasyonları yayıyor”, “Çip takacaklar”, “Kısır olacaksınız” lafları ortada dolaşırken gülüp geçmemiz gereken yerde, kendimizi bunların ne denli saçma, bilimsellikten uzak, temelsiz iddialar olduğunu anlatmaya çalışırken bulmuştuk. Çünkü, yalanın, komplo teorilerinin yayılma hızı gerçeklerden çok daha fazlaydı... Dün Ahmet Hakan da yazmış... Akupunktur uzmanı, fitoterapi alanında yüksek lisans yapmış Dr. Ümit Aktaş “ABD'de ve Avrupa'da on binlerce insan aşıdan kaynaklanan
Kronos Haber'de öne çıkan başlıklar...
Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar, Ahval editörleri Ergun Babahan ve İlhan Tanır ile sıcak gündem başlıklarını değerlendirmeye devam ediyor.
Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar, Ahval editörleri Ergun Babahan ve İlhan Tanır ile sıcak gündem başlıklarını değerlendirmeye devam ediyor.
Avni Özgürel, Süleyman Seyfi Öğün ve Fahri Erenel'in konuk olduğu #AkılOdası'nda bu hafta: ◼ #Biden sözde #Ermeni soykırımını tanıdı ◼ Haziran'daki #NATO Zirvesi'nde ne konuşulacak? ◼ #ABD - #Türkiye ilişkileri nasıl devam edecek? ◼ #İngiltere #KKTC'yi bağımsız bir ülke olarak tanıyacak mı? #siyaset #politika #haber #gündem #analiz Nedret Ersanel ile #AkılOdası her Salı ve Perşembe 21.00'da #TVNET'te.
Sesli Köşe - Ergin Yıldızoğlu-'AKP: Yolun sonundan nereye doğru?'
Röportajda bahsettiğim Dr. Bahar Hanım'ın TEDx konuşması: http://bit.ly/3mPlTk8Dr. Bahar Eriş'in Instagram hesabı: https://bit.ly/3rzfixUBana ulaşmak isterseniz: https://www.instagram.com/kariyerkilavuzu/
Alper Ender Fırat | Yolun sonu! | 23.12.2020 by Tr724
Sezonun en ağır yenilgisini en hafif şekilde anlatmaya çalıştığımız yeni bölüm yayında! Yine alamadığımız ribauntları, kuramadığımız setleri, anlamadığımız molaları konuşuyoruz.
ruhun karanlık gecesi - oscura noche Kimse sana karanlık içerisindeki yolu yürürken ne yapman gerektiğini söyleyemez. Nitekim bugüne kadar tüm kutsal kitaplar ve metinler ne olduğunu ve ne olacağını söylemiştir. Yolun haritası ise hep ruhtadır ve gölgeler aynı görünse bile herkesin karanlığı kendisine hastır. O yol içerisinde inanç senin ışığındır. İnanç yemeğindir suyundur. Dardan geçmeden insan genişleyemez. Genişlemek ise umut hal ve durumuna denir. Karanlıktan geçmeyen insan daha sonra ışığın olduğunu bilebilir mi? Umut duygusunu anlamak için karanlığın içini tecrübe etmek gerekir. “Karanlık gizemin ormanlarında erenlere ayrılmış bir bir şey büyür; benzersiz bir şey.”
Türkiye'ye değer katan isimleri #TürkKahvesi'nde ağırlıyoruz. Konuklarımızın hem kendi hikayesini hem de ülkenin hikayesini konuşuyoruz. Bu hafta Ayşe Böhürler’in konuğu Prof. Dr. Cezmi Eraslan #TürkKahvesi her Pazar 11.10'da #TVNET'te.
Geleceği nasıl görüyoruz? Özgürlük tanımı hayalini kurduğumuz bu geleceğin ortak bir parçası mı? Eksik Olan’da, bu soruların cevabını sanatçı ve eğitmen Bager Akbay ile aradık.
Yolun sonunda bizi ne bekliyor? Dünyayı naslı koruyabiliriz? Yeni bir yaşam kimin armağanıdır?
Yolun sonunda bizi ne bekliyor? Dünyayı naslı koruyabiliriz? Yeni bir yaşam kimin armağanıdır?
Yine döndük dolandık, her sene olduğu gibi ağustos ayına girdik. Ağustos, nasıl söylesem en sevdiğim ay. Doğduğum ay, var olduğum, ve 9 ay öncesinde aşkla harmanlanıp şimdi atomların bir şekilde bir araya gelerek hücreleri, hücrelerin ise birleşerek beni var ettiği ay. İlk defa ağladığım, ilk defa nefes aldığım, gözlerimi ilk defa açtığım ay. Yaz ayı, hasat ayı, aslan burcu. Aslanın en sevdiğim hayvan olduğunu da söylememe gerek yok sanırım. Annemi de kaybettiğim ay, tam da doğum günümden 2 gün sonrasında. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/tonguc/message
Premier Ligin, unutulmayacak orta saha oyuncularından biri olan David Silva'ya veda podcasti. Yolun açık olsun Büyücü...
Dr. Şeyhmus Gökalp trafik kazası geçiren Demirtaş'ın ailesinin son durumunu anlatıyor: "Tüm seçmenlere geçmiş olsun. Aile görüşü için gitmişlerdi. Edirne'ye doğru giderken kaza gerçekleşti. Aileyi taşıyan aracın arka tekerleği patlıyor. Yolun sağı ve solundaki bariyerlere çarpıyor. Kimsenin bir şeyi yok diyebilmemiz için 72 saat geçmesi gerekiyor ve bunu bekliyoruz. Aile bireylerini bir hastanede toparlamayı daha uygun gördük. Yapılan şey eziyet ve aileye cezalandırmadır. Türkiye'de ne yazık ki ceza hukuku sisteminde mevcut verilen ceza ile yetinilmiyor ve fazladan cezalandırma yapılıyor. Umarım Adalet Bakanlığı ve yetkililer ellerini taşın altına koyar ve düzeltirler. Bu zalim bir davranış ve aileyi cezalandırmaktır.''
Toplumun dikte ettiği rollerin acısı üniversiteyi bitiren gençlerde çıkıyor. Yolun sonu buraya mı çıkıyordu diye haykıran onbinler duyuyor gibiyiz. Trump-Erdoğan görüşmesinin süresinden, gavurların Quarter-Life Crisis diye adlandırdığı, üniversiteden sonra ne yapacağını bilmemek sendromuna kadar konuştuk. HAP Sezon 2 ile sizlerle!
Ankara, salı günü önemli bir zirveye ev sahipliği yaptı.Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Suriye gündemiyle üçlü zirve gerçekleşti.Astana formatının devamı olarak görülen beşinci buluşmada, Erdoğan’ın köşeye sıkıştığı yorumları ağırlık kazanmış durumda.Ankara’daki üçlü zirve sonrası Erdoğan’ın pozisyonu, parlamentodaki çoğunluğunu yitiren ve üç oylamayı da kaybeden İngiltere Başbakanı Boris Johnson için Guardian’ın attığı “Cornered Johnson” (Köşeye sıkışmış Johnson) manşetini akıllara getirdi.Erdoğan’ın Suriye politikasında tümüyle yalnız kaldığı bir tabloda gercekleşen zirve, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine dair de ipuçları verdi.AhvalPod’da Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr. Kerim Has ile zirveden öne çıkan başlıkları ve Suriye’de bundan sonrası için olası gelişmeleri konuştuk.Zira, Putin, "İdlib'de Suriye ordusunu destekleyeceğiz" derken, Ruhani'den de tam destek aldı.Has, zirvedeki en net sonucun Suriye Anayasa Komisyonu konusunda varılan mutabakat olduğunu söylüyor. Ancak burada da 150 üyelik komisyonda işin zor kısmının bittiğini ama bu süreçte Ankara’ya da baskının artırılacağını düşündüğünü belirten Kerim Has, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yaptığı kısa değerlendirmede, Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmediğini söylediğine dikkat çekiyor.Ruhani’nin önceki zirvelere göre çok daha sert ifadeler kullandığını kaydeden Has, İran Cumhurbaşkanı’nın, “Dokuz seneden beri Suriye halkı teröristlerden eziyet çekmektedir, baskı görmektedir. Biliyoruz ki bu teröristler kim tarafından destekleniyor. Bazılarının peşinde olduğu yönetimi değiştirme yaklaşımlarının bu süreçte elde edilen tecrübeler ışığında artık geçerliliğini yitirdiğine inanıyoruz" sözlerinin manidar olduğunu vurguluyor:“Ruhani belki daha çok ABD’yi kastetti ama üzerine mesaj alması gereken herkese de gönderme yaptı.”“Türkiye, İdlib konusunda köşeye sıkıştırılmış bir pozisyonda bırakılmış gözüküyor” diyen Has, “Ankara’ya, ‘İdlib’de yolun sonunun görüldüğü ve kendisine bir çıkış bulması gerektiği’ mesajı verildi” görüşünü dile getiriyor.Has, Türkiye’nin her geçen gün daha da köşeye sıkışmış bir pozisyona gireceğini öngörüyor ve ekliyor:“Türk askeri Rus askerinin gözetimi altına girmişti. Bu son madde ile ileride olası zayiatın önlenmesi amaçlanmış. Zaman içerisinde Türk asker noktaları peyder pey Suriye rejim güçleri tarafından kuşatılacak. Bunlardan dolayı da her seferinde Erdoğan belki de Rusya’ya gitmek zorunda kalacak. İdlib meselesinden anladığımız, Erdoğan’ın Moskova ziyaretlerini sıklaştıracağı yolunda.”Ruhani’nin ilk defa bu kadar netlikte Adana mutabakatına atıf yapmasının da önemli olduğunu söyleyen Has, “Putin daha önce bunu gündeme getirmişti bildiğiniz üzere. Burada İran desteğini de almış olması önemli. Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda ABD ile iş tutması hem Moskova’da hem de Tahran’da rahatsızlık oluşturmuş gözüküyor. Putin, Ankara’ya bir anlamda Şam’la temas kurup Adana mutabakatını harekete geçirin mesajı vermiş oldu” diyor.Kerim Has, buradan çıkışın makul ve en kestirme yolunun bir an önce Şam’la doğrudan diyaloğu başlatmak olacağını düşünüyor. “Suriye’de Esad rejimine askeri lojistik verilmesi gerekecek” diyen Has, “Bu, Esad’a yönelik herhangi bir pozitif duygular beslediğim için değil… Ama neticede devletler çıkarlarına bakıyor. Ankara’nın çıkarlarını kişisel öfkelerinin önüne koyması gerekiyor. Burada, İdlib’deki radikal grupların silah bırakmaya zorlanması gerekiyor ve lojistik desteğin kesilmesi şart. Belki silah bırakma sonrası daha sofistike bir af çıkarma olabilir. Bunun da şartı bir an önce bu grupların silah bırakılmaya Türkiye’nin zorlayıcı bir rol oynaması gerekir” ifadesini kullanıyor.Tarafların Suriye’deki soruna bakış açısında ayrılıklarının devam ettiğini belirten Has, sözlerini şöyle sürdürüyor:“Erdoğan, yanında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yer alırken Putin’in yanında ise savunma bakanı, dışişleri bakanı ve Suriye konusuna hâkim olan yardımcısı yer aldı. Türkiye TOKİ derken Rusya tarafı ‘İdlib’i halletmemiz lazım, Şam’la diyalog şart’ diyor.”Son olarak Esad’la uzlaşı ihtimaline ilişkin Suriye hükümetinin Birleşmiş Milletler’e yolladığı mektubu değerlendiren Has, YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri için (SDG) “bölücü terör örgütü” ifadesini kullanılmasının önemli olduğunu ifade ediyor ve ekliyor:“Bir anlamda Esad yönetimi, Ankara’ya bu konuda işbirliğine açığız mesajı vermiş oluyor. Ama Esad yönetimi ile Ankara anlaşsa dahi YPG’nin bölgeden çıkarılması o kadar kolay değil. ABD desteği oldukça YPG varlığı devam edecektir. Bu başlı başına bölgedeki Kürt sorununu da çözmeyecektir. Bunlar, insani hukuk standartlarının hayata geçirilmesiyle olabilecek şeyler.”
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ersin Kalaycıoğlu, 16 Nisan referandumunda kabul edilen, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalktığı, gücün tek bir elde toplandığı 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin iki yıl sonra geldiği ve Türkiye'yi getirdiği noktayı yorumladı.
Bismillah. Kıymetli Kardeşlerimiz, Her hafta mutat olarak icra edilen, Riyâzu's-Sâlihin seminerimizde bu hafta,"Emr-i Bi'l-Ma'ruf Neyh-i Ani'l-Münker" bahsi ele alınarak, hadis-i şerifler şerh edildi. Şerh edilen hadis-i şeriflerin metinleri şöyle; Bu haftaki seminerlerimizde şerh edilen rivâyetleri indirmek için; http://shnsmn.co/rsrk200319 189. Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.” 190. Mü’minlerin annesi, Ümmü Seleme Hint Binti Ebû Ümeyye Huzeyfe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizin üzerinize birtakım emirler, yöneticiler tayin olunacaktır. Onların dine uygun olan işlerini iyi bulur, uygun olmayanlarını ise hoş karşılamaz, tenkit edersiniz. Kim hoş karşılamaz, kerih görürse günahdan korunmuş olur. Kim de tenkit eder, onların kötülüklerine engel olmaya çalışırsa, kurtuluşa erer. Fakat kim de razı ve hoşnut olur, onlara uyarsa isyan etmiş olur.” Bunun üzerine sahâbe-i kirâm: –Ya Resûlallah! Onlarla savaşmayalım mı? dediler. Peygamber Efendimiz: –“Aranızda namaz kıldıkları sürece hayır” buyurdu. 191. Mü’minlerin annesi, Ümmü’l-Hakem Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anhâ’nın anlattığına göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, korkudan titreyerek onun yanına girdi ve: “Allah’dan başka ilah yoktur. Yaklaşan şerden dolayı vay Arabın haline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı” buyurdu ve baş parmağı ile şehadet parmağını birleştirerek halka yaptı. Bunun üzerine ben: – Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: – “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu. 192. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: “Yol ve sokaklara oturmaktan sakınınız” buyurdu. Sahâbîler: - Ya Resûlallah! Bizim yol ve sokaklara oturmaktan vazgeçmemiz mümkün değil, çünkü lüzumlu işlerimizi orada konuşuyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: –“Vazgeçemiyorsanız ve mutlaka oturmak zorunda kalıyorsanız, o halde yolun hakkını veriniz” buyurdular. Bunun üzerine: - Yolun hakkı nedir ki, ya Resûlallah? diye sordular. Peygamberimiz: –“Gözü haramlardan korumak, gelip geçene eziyet vermemek, verilen selâma mukabelede bulunmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmek” buyurdular. Önceki haftalarda işlenen seminerlerimiz şurada; http://shnsmn.co/RiyazusSalihin Seminer yeri: Uluçınar Vakfı - Pendik. Seminer tarihi: 20 Mart 2019 19:00 İlginiz için teşekkür ederiz. Saygılarımızla, Sahn-ı Semân.
Yolun erkânı gözetilerek Muhammedî (sallallâhu aleyhi ve sellem) şehrahtagönül birliğiyle hareket edilirse, evvela esmâ-i ilâhiye celevâtı, sonra sıfât-ısübhâniye tecelliyâtı, sonra şuûnât-ı zâtiye mevâhibiyle mukabelede bulunurfazl-ı kerem sahibi Hazreti Zât-ı Ecell ü A'lâ.
Şehrin en kalabalîk caddesinde koştururcasînailerliyorduk. İnsanlar,iş çîkîşî evlerine dönüyorlardî. Buhîzlî akîş gözlerimi yoruyor, karîşançizgiler birbirine ekleniyordu. Yolun neresindeolduğumuzu, çevredeki binalardan anlîyordum.Akşam, şehrin ufkunu kîzîla çevirirkendolmuşu kaçîracak olmanîn telâşîyla ilerliyorduk.Hîzlî adîmlarîmîz, yüzümüzün kîzarîklîğî,kaşlarîmîzîn kîvrîmlarî telâşîmîzî ele veriyordu.Cadde uzun ve kalabalîk; vakit dar… Birtürlü dolmuş durağîna varamamîştîk. Hepsibizi bekliyormuş gibi yoldan birçok insan geçti,fakat bir sima dikkatimizi çekti. TülbendindeAnadolu'mun nakîşlarî, elinde sesine eşlik edentitremesi… Burnunun kîvrîmlarî, büyüyen küçülengözleriyle âdeta anacîğîm gibi bir teyzebelirdi yanîmîzda. Ne zaman fark ettim bu kadardetayî, bilemedim. Birkaç adîm bizimle birlikteyürüdü, durmayacağîmîzî anlamîş gibi attîkendini önümüze. Gitti geldi gözleri gözlerimeve şöyle dedi: “Allah size belâ, musibet vermeye.Çoluğunuz çocuğunuzla şâd olasîz. Daimbahtiyar olasîz.” Kelimeler sanki tepe oldu, aşamadîm.Yol durdu, sokak durdu… Dua büyüdügönlümde. Yanîmdaki öğrencilerim de durdu.Bu teyze sadaka istiyordu bizden. Ö kadar içten,o kadar bizden.“Bu Tacik teyze Türkçe dua etti. Gönlünüzdenne koparsa verin teyzeye.” “Hocam dolmuşukaçîracağîz.” “Bîrak evlâdîm şimdi dolmuşu.”-Zihnimde birkaç gün önce öğrencilere sadakaile ilgili söylediklerim. Önca sözün üstüne, dediğiniyapmamak korkuttu; durdurdu yolun ortasîndabeni. Teyzenin elleri titriyordu. Yüzünetam bakamadîm. Verdik gönlümüzden geldiğince.Yol yeniden hareketlendi, arabalar ve insanlaryürümeye, sesler tekrar duyulmaya başladî.Durağa geldiğimizde dolmuş kalkmîştî. Ön beşdakika sonra diğer dolmuş gelecekti. Bir öncekidolmuşu arzulamamîzîn sebebi daha geniş olmasîydî.“Kîsmet böyleymiş” deyip bir sonrakidolmuşa bindik.Kalabalîk kaybolmuş, şehir gürültüsüylegeride kalmîştî. Teyze ve duasî kalmîştîo tablodan zihnimde. Şehir görünmez olmuştu.Yolun az ilerisinde bir kalabalîk gördüm.Az sonra ne olduğunu daha net görmeye başlamîştîm.Yolun kenarînda bir dolmuş, üzerindedevrilen bir kamyon sebebiyle âdeta katlanmîşkâğît gibi olmuştu. Dikkatlice bakînca onun kaçîrdîğîmîzdolmuş olduğunu anladîm. “Hocam,bu bizim kaçîrdîğîmîz dolmuş.” “Hocam, iyi kikaçîrmîşîz dolmuşu.”Bizi durduran teyzeyi düşündümbir an; yüzünün kîvrîmlarînî, tülbendininnakîşlarînî, titreyen ellerine eşlik edenduasînî: “Allah size belâ, musibet vermeye. Çoluğunuzçocuğunuzla şâd olasîz. Daim bahtiyarolasîz.”
Konuğumuz Adem Çolak motosikleti ile Down Sendromlu kardeşi Erdem'in motivasyonu ve Türkiye Down Sendromu Derneği işbirliği ile tek başına, 30 Ağustos 2017’ de İstanbul'dan yola çıkarak, toplamda 19.000 km ve 100 gün süren İstanbul – Nordkapp (Norveç’in ve Avrupa’ nın en kuzey noktası) Down Sendromu Farkındalık turunu tamamladı. Burada yanında taşıdığı zeybek kostümü ile zeybek oyunu icra etti. 2018 Temmuz tarihi itibariyle de yaklaşık 120 gün ve 23.000 km sürecek Kuzey Asya üzerinden Japonya turuna aynı 2 farkındalık amacı ile çıkacak. Hedef Kushimoto, Ertuğrul Anıtı. Adem Çolak ile yaptığımız keyif ve macera dolu program bizce kaçmaz! @demiratliyoruk facebook, instagram ve youtube kanalları üzerinden Adem' i takip edebilirsiniz. Yolun açık, şansın bol olsun Adem! :)
Üzülme dostum! Üzülme sakınNasıl olsa Allah kuluna şah damarından daha yakınKalbini mi kırdılar parça parça?Kırarlarsa kırsınlar isterse paramparçaKırdıkları yıktıkları nedir ki fani dünyaŞah damarını kesemezler ya?İşte Gaybın Son Habercisinden en güzel haber“Rahman kırık kalplerle beraber”Varsın kıran onlar olsun, asla sen de kalp kırmaMukabele-i bilmisil zalim kuralına başvurmaSecde et ve yakınlaş, secde et ve yaklaşAş O'na olan uzaklığını, aşabildiğin kadar aşSecdelerinle dualarınla marifetullahta derinleş, O'nu tanıZira kulun Allaha en yakın olduğu an secde anıNe olursa olsun düştüysen az çok daraHaydi, durma secdelerinle O'nu araBir secde, bir secde daha, peş peşeBelki de dermandır secdeler bin bir derdeAlıp götürecektir derin gurbetiniDuyabildiğin ölçüde O'nun kurbetiniArtık miraç yolundasın, yakınma dostum!Yolun açık olsun, Allah seninle beraber
Güldürərək öyrədən podcast dadında Axtaran Adam bu bölüm uzun aradan sonra canlı yayım keyfi yaşadı, qonağımız Nicat Paşazadə ilə birgə. Bu bölüm nə düzgün bir suala cavab verə bildik, nə də danışa, ancaq güldük. Yolun yarsına çatmışdıq. Ciddiydik. Dedik bir bayram edək, deyək-gülək. Ciddiliyinizi qorumadan sizi də qulaqcıqlar arxasına alaq. Bizi digər sosial şəbəkələrdən dinləyin/izləyin/bəyənin: Twitter: https://twitter.com/radiotionfm Facebook: https://www.facebook.com/RadiotionFM Youtube: https://www.youtube.com/playlist?list=PLBG3Z4Tr-EqVk8VdiYPG_lnLvZauSy4s3 Soundcloud: https://soundcloud.com/radiotionfm Mixcloud: https://www.mixcloud.com/RadiotionFM/ Podcast: http://feeds.feedburner.com/AxtaranAdam Itunes: https://goo.gl/BWX5YU Stitcher: http://goo.gl/73s9A6
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِـعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً۟ Yolun doğrusu kendine apaçık belli olduktan sonra Resûlullah’a karşı çıkan ve müminlerin yolundan başkasını izleyen kimseyi saptığı yönde bırakırız ve onu cehenneme atarız. Orası varılacak ne kötü bir yerdir! (Nisâ Suresi - 115 . Ayet)
Bediuzzaman Said Nursi