POPULARITY
Bugün 28 Ekim 2024 #doğatakvimi
Can Leman Duisburg'da doğdu. Düsseldorf'ta yaşıyor. 34 yaşındaki müzisyen Alman ve Türklerden oluşan bir ekiple, Türkçe, Yunanca, İngilizce ve Almanca şarkılar söylüyor. Yaptığı müzikle kültürleri birleştirmek istiyor. Yakında Essen, Köln ve Düsseldorf'ta üç konser verecek olan sanatçı, podcast Cosmo Türkçe'ye konuk oldu. Mikrofonda Ceyhun Kara ve Serap Doğan var. Von Ceyhun Kara.
Çocukluğumdan beri duyarım; argoda ‘taş kafa' ya da ‘beyinsiz' yerine kullanılır: “NATO kafa, NATO mermer!” Uzun yıllar, bu deyişin NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı) ile ne ilgisi olabilir diye düşünüp durmuştum. Yine de NATO sözcüğünün pejoratif anlamda kullanılması hiç rahatsız etmiyordu… Öyle ya, NATO'ya, CENTO'ya ve ABD dümen suyunda hareket eden bilumum uluslararası kuruluşa karşıydık!.. Hele de NATO'ya! Tabii şimdi ‘arama motorları' imdada yetişiveriyor… Efendim, Yunanca'dan geliyormuş. Orijinali; “Na to kefali, na to mermari” (İşte kafa, işte mermer) imiş… Bu sözü ilk defa bir Yunanlı milletvekilinin Parlamento'da kullandığı iddia ediliyor. Trakya üzerinden de bize, NATO diye intikal etmiş… Bu gerçeği bilmeme rağmen, ne zaman “Nato kafa, nato mermer!” sözünü duysam, olayı NATO'ya bağlamak gelir içimden… NATO'ya hâlâ inanan bir beyin, ancak mermer gibi taşlaşmış, kıvrımsız ve lobsuz olabilirdi çünkü… Geçmişe oranla sanki bu sefer durum farklı… Türkiye, “NATO Liderler Zirvesi”ne çok daha farklı bir algıyla katılıyor. Genellikle ülkemiz aleyhine yanlı analizlerine rastladığım Alman vakfı SWP'de (Stiftung Wissenschaft und Politik - Bilim ve Siyaset Vakfı) yayınlanan bir makaleye göz atalım isterseniz… 4 Temmuz'da Yaşar Aydın imzasıyla yayınlanan yazıda; NATO meselesine ‘Türkiye'nin Avrupa için önemi' açısından yaklaşılıyor. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan'ın Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika, İran, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri'nin ortak olduğu BRICS'e bizim de her an üye olabileceğimiz açıklamasına dikkat çekilmiş. Gelin buna bir de Astana'daki “24'üncü Devlet Başkanları Zirvesi” vesilesiyle Türkiye'nin “Şanghay İşbirliği Örgütü”ne katılabileceğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ima edilmesini, Türk Devletleri Teşkilatı'nın hızla gelişmesini, ülkemizin “İslam İşbirliği Teşkilatı”nı sürekli motive ederek harekete geçirmeye çalışmasını ekleyin…
#acıtatlımayhoş Kuşkonmaz kelimesine, Türkçe'de 1680 yılına ait kayıtlarda rastlıyoruz. Latince ve Yunanca'da "asparagus" denilen kuşkonmaz, İngiltere'de ise "serçe otu" deniyor. Peki ne ilgisi var? Aylin Öney Tan'la bir tutam tarif biraz da tarih
#acıtatlımayhoş Kuşkonmaz kelimesine, Türkçe'de 1680 yılına ait kayıtlarda rastlıyoruz. Latince ve Yunanca'da "asparagus" denilen kuşkonmaz, İngiltere'de ise "serçe otu" deniyor. Peki ne ilgisi var? Aylin Öney Tan'la bir tutam tarif biraz da tarih
Yunanca yumurta sarısı demek olan "lekithos" kelimesinden gelen ve içerdiği fosfolipitler sayesinde yaşlanma karşıtı, kronik hastalık önleyici etkisi olan bu madde nedir?
Bugün 24 Ekim 2023 Salı #doğatakvimi
Kitap Kulübünde 26 Temmuz Çarşamba akşamı 31. buluşmamızda Ursula Le Guin'in Mülksüzler adlı kitabını konuştuk. Yine bu kayıtta katılımcılarımızın kitaba ilişkin görüşlerine yer veriyorum.Ursula LeGuin Amerikalı bir romancı. 1974'te yazdığı Mülksüzler yazdığı yedinci bilim kurgu romanı.Anarres ve Urras isimli İki gezegenli bir sistemde geçen olayları anlatıyor. Kitabın sonsözünde Bülent Somay'ın açıklamasından öğreniyoruz ki LeGuin'in Anarres adını Yunanca'daki Anarşi :başsızlık ve Latince'deki res: nesne kelimelerinin çağrışımından türetmiş. Urras'ı ise USA ve USSR kısaltmalarının yanı sıra Almanca'daki Ur kaynak, başlangıç anlamındaki öntakıdan, yani Anarres'e giden göçmenlerin geldiği yer olarak tasvir etmiş.Bunu şimdi söylemesem de kitabı eğer okumadıysanız, okurken LeGuin'in birbirinin gezegeni ve ayı olarak betimlenen Urras ve Anarres yoluyla insanlık tarihini anlattığı hissine kapılacaktınız. Fakat yine farkedeceksiniz ki, LeGuin tek taraflı bir güzelleme yapmıyor, iki gezegenin de iyi ve kötü taraflarını gözler önüne seriyor, Bu klasik anlamda bir ütopya değil, o yüzden kitabın iç kapağındaki alt başlık “ikircikli bir ütopya”.Kitabın tasvir ettiği dünyaları ve yerleri anlamak başta biraz gayret gerektirse de, sebat ederseniz kitap sizi sarıyor.Bu bölümde söz alan üyelerimiz: (02:10) Yavuz Abut , (07:02) Kadir İleri, (08:33) Aycan Acar Şahin, (10:08) Bahar Faikoğlu, (12:51) Elif Ceylan, (16:00) Ömer Tural, (18:04) Suat Soy, (21:21) Talha Çelik, (23:03) Yavuz Abut, (24:41) Bahar Faikoğlu, (25:19) Suat SoySupport the show
Halk tababetinde şevketibostanın böbrek için şifalı olduğu söylenir. Aylin Öney Tan, Girit'ten otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit'te beni en heyecanlandıran yemeklerden biri kuzu etli şevket-i bostan yemeği oldu. Tıpatıp bizim Ayvalık ve İzmir civarında pişirildiği gibi pişirilmişti. Girit'te de kuzu etli veya oğlak etiyle sıcak yemek olarak ama zeytinyağıyla yapılıyor. Zaten yemeklerde sıcak soğuk ayırt etmeksizin sadece zeytinyağı kullanıyorlar. Girit'in zeytinyağları meşhur. Şevket-i bostan ise sadece lezzetli bir sebze değil, bir şifa kaynağı olarak da önemli. Halk tıbbında böbreklere iyi geldiği söylenir. Bundan esinlenerek 1934 yılında Manisa'da Dr. Cemil Fevzi Şener böbrek taşlarını düşüren Lityazol adını verdiği bir ilaç icat etmiş. Zaten ondan sonra da Lityazol Cemil olarak anılagelmiş. Ben bu hikâyeyi anlatınca sempozyum düzenleyicilerinden Mariana Kavroulaki hemen “litos” sözcüğünün Yunanca “taş” demek olduğunu söyledi. Meğerse Manisalı Lityazol Cemil aslen Rodos göçmeniymiş.
Halk tababetinde şevketibostanın böbrek için şifalı olduğu söylenir. Aylin Öney Tan, Girit'ten otları anlatıyor. #acıtatlımayhoş Girit'te beni en heyecanlandıran yemeklerden biri kuzu etli şevket-i bostan yemeği oldu. Tıpatıp bizim Ayvalık ve İzmir civarında pişirildiği gibi pişirilmişti. Girit'te de kuzu etli veya oğlak etiyle sıcak yemek olarak ama zeytinyağıyla yapılıyor. Zaten yemeklerde sıcak soğuk ayırt etmeksizin sadece zeytinyağı kullanıyorlar. Girit'in zeytinyağları meşhur. Şevket-i bostan ise sadece lezzetli bir sebze değil, bir şifa kaynağı olarak da önemli. Halk tıbbında böbreklere iyi geldiği söylenir. Bundan esinlenerek 1934 yılında Manisa'da Dr. Cemil Fevzi Şener böbrek taşlarını düşüren Lityazol adını verdiği bir ilaç icat etmiş. Zaten ondan sonra da Lityazol Cemil olarak anılagelmiş. Ben bu hikâyeyi anlatınca sempozyum düzenleyicilerinden Mariana Kavroulaki hemen “litos” sözcüğünün Yunanca “taş” demek olduğunu söyledi. Meğerse Manisalı Lityazol Cemil aslen Rodos göçmeniymiş.
En çok istenen ülkelerden biri olan Kore'ye gidiyoruz. Bugüne kadar yaptıklarını anlatmamın en uzun sürdüğü İdil Ayral ve Miray Kuzucu ile iki kısım halinde yayınladığım Kore serisinin ilk bölümünde Kore'ye nasıl gitmeye karar verdiklerini ve Kore öncesi Barselona ve Milano'daki deneyimlerini konuştuk. Bu ikinci kısımda ise tamamen Kore'yi konuşuyoruz. Kore öncesi İdil Barselona'da, Miray Milano'da yaklaşık beşer sene yaşamış. İdil, İTÜ mimarlık mezunu, sonrasında da yine İTÜ'de mimarlık tarihi masterı yapmış ve bir yandan da İstanbul'da mimar olarak çalışmış. İdil çok yönlü birisi - okurken bir yandan profesyonel olarak şarkıcılık yapmış ve hala da devam ediyor. Bir yandan da Sadri Alışık Kültür Merkezi'nde oyunculuk eğitimi almış. 2012 senesinde akademik hayatı başlıyor ve FSM Üniversitesi'nde Mimarlık bölümünde okutman olarak çalışırken bir yandan da ODTÜ'de yine mimarlık tarihi üzerine doktoraya başlıyor ama 2013'te yurtdışı hayalini gerçekleştirmeye karar veriyor. İdil, "hiç aklımda yokken ilginç bir şekilde gittim" dediği Barselona'da Pompeu Fabra Üniversitesi'nde 5 sene boyunca Humanities ve Tarih bölümünde doktora yapıyor. Hem İspanyolca hem de tarihi orjiinal metinleri okuyabilmek için Katalanca öğreniyor. Bir yandan da Letgo'da iletişim uzmanı olarak tam zamanlı çalışıyor ve bir yandan da Katalan müzisyenlerle Anadolu ezgilerinden oluşan Türkçe, Yunanca, Ermenice, Kürtçe şarkılarla bir repertuvar oluşturduğu grup kurup farklı yerlerde ve festivallerde sahne alıyor. İdil'in Kore macerası, 2014'te bir Kore dizisi izlemesiyle başlıyor, 2015-16 ve 17'de dört kez Kore'ye ziyarete gidiyor ve son gidişinde akademik alanda iş bulmak için görüşmeler yapıyor ve sonunda 2019'da Seoul Üniversitesi Şehir Planlaması bölümünde visiting professor olarak işe başlıyor. 3 sene boyunca orada çalıştıktan sonra bir sene de bir mimarlık ofisinde ekip yöneticisi olarak 60 Koreli arasında tek yabancı olarak çalışıyor. Korece öğrenip bir yandan da bir acapella grubunda yine şarkıcılık yapmaya da devam ediyor ve hem birçok yerde sahne almış, tv programlarına çıkmış hem de ödüller kazanmış. Şimdi de Utah Üniversitesi'nin Kore'deki Asya Kampüsünde Şehir Ekolojisi bölümünde asistan profesör olarak Songdo şehrine taşınmaya hazırlanıyor. Miray Kuzucu ise Alman Lisesi ve Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon ile Reklamcılık çift dal mezunu. Üniversitede ilk seneden itibaren film setlerinde çalışıyor ve mezun olduktan sonra da buna devam ediyor ama daha farklı bir alana kaymak istemesi ile moda fotoğrafçılığına geçmek istiyor ve Kore Sineması'nın etkisiyle 2012'de Kore planları başlıyor. Kore'de istediği alanda İngilizce master programı olmaması nedeniyle Milano'ya başvuruyor ama Kore planı aslında hep aklında kalmaya devam etmiş. Milano'da master yaptıktan sonra Coccinelle markasında çalışmaya başlıyor ve ayrıca videographer ile fotoğrafçı olarak Vogue İtalya ile çalışıyor. İtalya'da 4 yıl çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönüyor ve çalışırken biriktiriği para ile Kore'ye gidip Yonsei Üniversitesi'nde Korece kurusunda başlıyor. YouTube kanalım Meraki'deki son bölüm konuklarımdan Tutu ile festival giyim markası Toomuch'ı kuruyor. bu marka için birçok etkinlik ve parti organize ediyor, Dazed Korea ile fotoğrafçı ve videographer olarak çalışmaya başlııyor ve son üç senedir aynı şekilde Modelsdirectors'da çalışıyor. Kore'de 6 senenin sonunda Nisan 2023'te de Türkiye'ye kesin dönüş kararı veriyor. Uygun kur ve düşük gönderim ücretiyle yurt dışı para transferlerinizi kolayca yapabileceğiniz TransferGo uygulamasını http://bit.ly/bigidenesoralim'dan indirip inceleyebilirsiniz.
En çok istenen ülkelerden biri olan Kore'nin kapılarını bu bölümde aralıyoruz. Bugüne kadar yaptıklarını anlatmamın en uzun sürdüğü İdil Ayral ve Miray Kuzucu ile iki kısım halinde yayınladığım Kore serisinin bu ilk bölümünde Kore'ye nasıl gitmeye karar verdiklerini ve Kore öncesi Barselona ve Milano'daki deneyimlerini konuştuk. İkinci kısımda ise tamamen Kore'yi konuşuyoruz. Kore öncesi İdil Barselona'da, Miray Milano'da yaklaşık beşer sene yaşamış. İdil, İTÜ mimarlık mezunu, sonrasında da yine İTÜ'de mimarlık tarihi masterı yapmış ve bir yandan da İstanbul'da mimar olarak çalışmış. İdil çok yönlü birisi - okurken bir yandan profesyonel olarak şarkıcılık yapmış ve hala da devam ediyor. Bir yandan da Sadri Alışık Kültür Merkezi'nde oyunculuk eğitimi almış. 2012 senesinde akademik hayatı başlıyor ve FSM Üniversitesi'nde Mimarlık bölümünde okutman olarak çalışırken bir yandan da ODTÜ'de yine mimarlık tarihi üzerine doktoraya başlıyor ama 2013'te yurtdışı hayalini gerçekleştirmeye karar veriyor. İdil, "hiç aklımda yokken ilginç bir şekilde gittim" dediği Barselona'da Pompeu Fabra Üniversitesi'nde 5 sene boyunca Humanities ve Tarih bölümünde doktora yapıyor. Hem İspanyolca hem de tarihi orjiinal metinleri okuyabilmek için Katalanca öğreniyor. Bir yandan da Letgo'da iletişim uzmanı olarak tam zamanlı çalışıyor ve bir yandan da Katalan müzisyenlerle Anadolu ezgilerinden oluşan Türkçe, Yunanca, Ermenice, Kürtçe şarkılarla bir repertuvar oluşturduğu grup kurup farklı yerlerde ve festivallerde sahne alıyor. İdil'in Kore macerası ise 2014'te bir Kore dizisi izlemesiyle başlıyor, 2015-16 ve 17'de dört kez Kore'ye ziyarete gidiyor ve son gidişinde akademik alanda iş bulmak içn görüşmeler yapıyor ve sonunda 2019'da Seoul Üniversitesi Şehir Planlaması bölümünde visiting professor olarak işe başlıyor. 3 sene boyunca orada çalıştıktan sonra bir sene de bir mimarlık ofisinde ekip yöneticisi olarak 60 Koreli arasında tek yabancı olarak çalışıyor. Korece öğrenip bir yandan da bir acapella grubunda yine şarkıcılık yapmaya da devam ediyor ve hem birçok yerde sahne almış, tv programlarına çıkmış hem de ödüller kazanmış. Şimdi de Utah Üniversitesi'nin Kore'deki Asya Kampüsünde Şehir Ekolojisi bölümünde asistan profesör olarak Songdo şehrine taşınmaya hazırlanıyor. Miray Kuzucu ise Alman Lisesi ve Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon ile Reklamcılık çift dal mezunu. Üniversitede ilk seneden itibaren film setlerinde çalışıyor ve mezun olduktan sonra da buna devam ediyor ama daha farklı bir alana kaymak istemesi ile moda fotoğrafçılığına geçmek istiyor ve Kore sinemasının etkisiyle 2012'de Kore planları başlıyor. Kore'de istediği alanda İngilizce master programı olmaması nedeniyle Milano'ya başvuruyor ama Kore planı aslında hep aklında kalmaya devam etmiş. Milano'da maser yaptıktan sonra Coccinelle markasında çalışmaya başlıyor ve ayrıca videographer ile fotoğrafçı olarak Vogue İtalya ile çalışıyor. İtalya'da 4 yıl çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönüyor ve çalışırken biriktiriği para ile Kore'ye gidip Yonsei Üniversitesi'nde Korece kurusunda başlıyor. YouTube kanalım Meraki'deki son bölüm konuklarımdan Tutu ile festival giyim markası Toomuch'ı kuruyor. bu marka için birçok etkinlik ve parti organize ediyor, Dazed Korea ile fotoğrafçı ve videographer olarak çalışmaya başlııyor ve son üç senedir aynı şekilde Modelsdirectors'da çalışıyor. Kore'de 6 senenin sonunda Nisan 2023'te de Türkiye'ye kesin dönüş kararı veriyor Uygun kur ve düşük gönderim ücretiyle yurt dışı para transferlerinizi kolayca yapabileceğiniz TransferGo uygulamasını http://bit.ly/bigidenesoralim'dan indirip inceleyebilirsiniz.
Metrodan çıktım. Yürüyen merdivenlere doğru yürüyordum. Derken, arkadan gelen birisi ayağıma bastı. Dönüp bakınca “Affedersiniz efendim!” dedi. Bu iki kelimelik cümleyi mahcubane ve öyle içten söyledi ki, şu zat, bir kere daha ayağıma bassa da yine “efendice” özür dilese diye içimden geçirdim. Böyle özür dilenmesi gereken durumlarda “affedersiniz” kelimesi artık pek fazla kullanılmıyor, sadece Fransızcadan gelen “pardon” sözüyle yetiniliyor. Yani demek istiyorum ki, pardon çıkalı eşeklerin sayısı da bir hayli çoğaldı. Ama olsun. Hiç özür dilemeyip de bön bön insanın yüzüne bakanları görünce pardon diyenlere de minnet duymaya başlıyoruz. İfade ettiği mânânın son derece geniş kapsamlı olması dolayısıyla kültür tarihini ve irfan meclislerini süsleyen “Efendi” kelimesi üzerinde biraz durmak istiyorum. Edebiyat tarihçiliğinin yanı sıra İstanbul efendisi olarak da bilinen ve tanınan merhum Nihat Sami Banarlı, “Türkçenin Sırları” isimli eserinde efendiliğin ne anlama geldiğini ve bu sıfatın kimleri güzelleştirdiğini nev'i şahsına münhasır bir üslupla dile getiriyor. Osmanlı Türkçesini zenginleştiren ve imparatorluk dili yapan sebeplerden biri de her lisandan kelime almış olmasıdır. Evet bu güzel Türkçeyi sadece Arapçadan, Farsçadan gelen kelimeler teşkil etmiyor; onların arasında Yunanca, Latince, İtalyanca, hatta Ermenice kelimeler de bulunuyor. İslami Türk zevki ve kültürü bu kelimeleri fethettiği ülkelerden çok kere çiçek derler gibi derledi, kendi zevk ve mânâ bahçelerinde yetiştirdi ve lisanımıza yerleştirdi. İşte efendi kelimesi de böyledir. Türkçede; efendi, efendim, efendimiz, efendi hazretleri, beyefendi, hanımefendi gibi her haliyle efendilik ifade eden bu söz, hatta efendi millet deyiminde bütün Türk milletinin asil unvanı oldu. Kelimenin aslı, eski Yunanca da authemtes ve Rum telaffuzunda aftendis'dir. Başlangıçta mutlak hâkim demek veya bir kölenin yahut da bir cariyenin sahibi olan kimse demekti.
Dilin nesneleri, varolan şeyleri adlı adınca isimlendirme kapasitesi, yatkınlığı konusunda yapılan tartışmalar bir noktadan sonra o dil adına belli bir milliyetçiliğin konusu olur. Almanlar kendi dillerinin bu vasfa daha fazla sahip olduğunda iddia sahibi olsalar da çok iyi bir Alman olarak filozof Martin Heidegger dilin bu özelliğine en fazla sahip olanın eski Yunanca olduğunu söyler. Bir Logos olarak dil, aslından uzaklaşmadan, insan varoluşunun en sahih haliyle kendini bulduğu dil olarak Yunanca yoğun güzellemeler konu olur Heidegger'de. Aslında belki dillerin tamamında bu logos özelliği şu veya bu şekilde vardır. İbranice için de mesela güçlü vurgularla ve örneklemelerle sıkça yapılmaktadır. Arapçanın dil olarak fonetiği ile gerçeklik arasındaki mütekabiliyetin neredeyse birebir olduğuna ve asla tesadüfi olmadığına dair çok geniş bir literatür vardır. Bundan hareketle kesinlikle diyebiliriz ki, Heidegger Arapça biliyor olsaydı bu özelliği göreceği en iyi dil olarak Yunancada fazla oyalanmazdı. Bu da belki bir nasip işidir. Arapça kelime olarak kendisi bile gerçekliği en iyi tabir etmekten gelir ve harf harf, kelime kelime gerçekliği fonetik düzeyden başlayarak ibare eden bir dil.
Bi' De Buradan Bak yine çok çarpıcı, yine çok gerçekçi! Savaş Şafak Barkçin, Bi' De Buradan Bak programında, tarihte iz bırakan olayları, kendine has üslubu ve tüm gerçeklikleriyle enine boyuna anlatıyor... Savaş Şafak Barkçin yeni bölümde başlıca şunları söyledi: İngiliz Kraliçesi 70 senelik bir hükümranlıktan sonra geçen ay öldü. Tabi baya bir ağıtlar, merasimler... Kadıncağızı bir türlü gömemediler çünkü kraliyetin usülleri İngiltere'de ve diğer ülkelerde oldukça gözetiliyor. Bizim tabi İngiltere olsun, diğer monarşiler olsun, tarihteki kraliyet aileleri olsun çok fazla bir bilgimiz yok ama ilk baştan başlayalım; Monarşi ne demek? Monarşi, kelime anlamı olarak tabi eski Yunanca; Mono ve Arke'den geliyor. Mono, kendi başına demek, tek yani ve Arke'de yönetmek demek. Zaten onu biliyoruz. Monarşi diyoruz Fransızca telaffuzunu kullanıyoruz, İngilizler Monarki derler. Aynı kelime. Benzeri kelimeleri de biliyoruz. Anarşi mesela. O da başsızlık demek yani yönetim olmayan yere deniliyor. Hiyerarşi diyoruz bu da ilginç bir kelime çünkü orada ki Hiyeros yine eski Yunanca'da aslında kutsal demek. Peki o zaman hiyerarşi ne oluyor? Aslında klisede ki silsileye benzer, ast üst ilişkilere benzer bir ilişkinin kurulup yönetimin öyle yapılması manasına geliyor. Bunlar ilginç kavramlar. Kavramların içine girdikçe aslında bugünkü İngiltere'yi ve İngiltere'yi öğrendikçe bugünkü batıyı çok daha iyi anlamış olacağız... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Akademi kavramı, bilimle ilgili birçok kavram gibi eski Yunanca'dan, Atina yakınlarındaki Akademeia isimli bir zeytinlikten alır. Eski Yunan'ın en büyük filozoflarından biri olan Platon'un felsefe derslerini verdiği yerdir bu zeytinlik. Kökeni bilgelik sevgisi olan felsefenin böylece başkalarına sistemli olarak, ders verilerek öğretildiği ilk yer olduğu düşünülüyor. Öyle midir gerçekten? O zamanlar dünyanın başka yerlerinde hiç mi yok böylesi yerler Hint'te, Çin'de, Mısır'da? Bu soruları atlıyoruz. Aslında İncir ağacı altında tefekküre dalmış Budha'nın etrafındaki insanlarla ilişkisi üzerine muhtemelen bu bağlamda yeterince durulmamıştır. Bir kez Avrupa-merkezci tarih anlayışıyla başka birçok şey gibi hakikat
Antep fıstığına eskiden Şam fıstığı denirdi. Fıstık Şam'a kadar uzanan bir coğrafyada yetişiyor, Osmanlı döneminde şimdiki gibi arada sınır olmadığı için Şam vilayetinden gelen fıstık olarak öyle adlandırılmış. İran'da da fıstık çok önemli. Fıstık kelimesi bize Arapçadan “fustuk” sözcüğünden geçmiş, köken olarak Orta Farsça “pistak” kelimesinden gelme. Dünya dillerine Yunanca “pistakion” sözcüğü üzerinden geçmiş. İran fıstığı ile Siirt fıstığı benziyor ikisi de tombul ve yedikçe yedirten bir lezzete sahip. Antep fıstığı ile Sicilya'nın ünlü yemyeşil Bronte fıstıkları benzeşiyor. Hepsi de ülke mutfaklarında tatlılardan tuzlulara bin bir farklı şekilde kullanılıyorlar.
Antep fıstığına eskiden Şam fıstığı denirdi. Fıstık Şam'a kadar uzanan bir coğrafyada yetişiyor, Osmanlı döneminde şimdiki gibi arada sınır olmadığı için Şam vilayetinden gelen fıstık olarak öyle adlandırılmış. İran'da da fıstık çok önemli. Fıstık kelimesi bize Arapçadan “fustuk” sözcüğünden geçmiş, köken olarak Orta Farsça “pistak” kelimesinden gelme. Dünya dillerine Yunanca “pistakion” sözcüğü üzerinden geçmiş. İran fıstığı ile Siirt fıstığı benziyor ikisi de tombul ve yedikçe yedirten bir lezzete sahip. Antep fıstığı ile Sicilya'nın ünlü yemyeşil Bronte fıstıkları benzeşiyor. Hepsi de ülke mutfaklarında tatlılardan tuzlulara bin bir farklı şekilde kullanılıyorlar.
Bölüm 93: Yunanca ve Türkçedeki benzer kelimeler, bizi batı kültüründen ayıran ilginç özelliklerimiz, küfür kültürü ve kafirler... Protokol ne demektir, nereden gelir? Hz. Muhammed'in ve Santana'nın protokol hikayeleri... Her yaz yaşadığımız orman yangınları felaketinde "protokollerimizin" yapmadıkları... Yangına sebep olan şey kültür mü, cehalet mi? Ali İsmet ve Murat bu bölümde bu konuları hayatın içinden örneklerle yorumluyorlar. Canlı Yayın Tarihi: 5 Ağustos 2021
Yunanca, Tourkia ismi (Yunanca: Τουρκία) ilk defa Bizans imparatoru VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 905-959) yazdırdığı De Administrando Imperio kitabında geçmektedir. Fakat kitapta "Türkler" derken Macarlar kastedilmiştir. Benzer olarak Hazar Kağanlığı'na da Bizans kaynaklarında Tourkia denilmiştir. Bizanslılar ancak 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra "Türklerin" Anadolu'da yaşadığı yerlere Tourkia demeye başlamıştır. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un (hd 1081-1118) Haçlı komutanlarından Flandre Kontu Robert'e yazdığı mektupla başlayan sayısız yazışmanın sonucu ortaya çıkan "Türk" imgesi ise şöyledir: "Türkler dinsiz ve insansal yönden hoşgörüsüz, kaba, hoyrat, yıkıcı, vicdansız, acımasız, ahlak kuralları gözetmez, iğrenç eylemleri sonucu en korkunç günahları işlemeye yatkın, ancak gözüpek kişilerdir."
Haftanın son iş gününden günaydın! Dünya'dan ipuçları ile başlıyoruz:-Sırbistan, Türkiye ile kimlikle geçiş uygulamasına ilişkin kararı yürürlüğe koydu.-Rusya, ithal ikamesi için Belarus'a 1.5 milyar dolar tahsis edecek.-Volkswagen, Nijniy Novgorod'daki çalışanlarına işten ayrılmaları için 6 maaş teklif etti.-Cumhurbaşkanı Erdoğan, Twitter hesabından Yunanca yaptığı paylaşımda, Atina'yı uyardı.
“İnsan sevilmekten çok, anlaşılmak istiyordu belki de.”George Orwell Bu 14 Mart arifesinde yazmaya karar verdim bu yazıyı. İnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri olan hekimliğe, 21. yüzyılın dünyasında hangi pencereden bakılıyor? Hekimin toplumdaki rolü nedir, hekim-hasta ilişkisi üzerine modeller ve son yıllarda ülkemizde yapılan bazı çalışmalar ışığında “hasta gözünden hekim” imajına değinmeye çalışacağım. Doktor, Tabip, Hekim, İatro, Atasagun İlk olarak mesleğimizi tanımlayan bu kelimelerin kökenlerine değinelim1. Bu isimler arasında en sık kullanılanlardan biri Latince “docere” kelimesinden köken alan doktor'dur. Docere “öğretmek” anlamına gelmektedir. Tabip ise Arapça kökenli bir kelime olup tıbbı uygulayan kişi anlamına gelir. Hekim kelimesi de yine Arapça kökenli olup; hakem, hakim kelimeleri gibi h,k,m seslerinden köken alır. Daha güçlü bir anlam taşıyan hekim kelimesi, sağlıkla ilgili konularda yargıya varabilen demektir. Bizim kendisine iatrojenik kelimesi içerisinde aşina olduğumuz iatro ise eski Yunanca'da iyileştirici anlamında kullanılmıştır. Günümüzde kullanımını yitirmiş olan atasagun ise Türkçe kökenli bir sözcük olup “çok saygın kişi” anlamına gelmektedir. Tüm bu tanımlamalar hekimin toplumsal rolüne ve yerine de ayna tutmakta, hekimlerin sağlık konularını öğreten, uygulayan, bu konuda son kararı veren ve şifa dağıtan olarak toplumda saygı duyulan bireyler olduğunu göstermektedir. Hekimliğin tarihsel gelişimi Hekimliğin tarihi insanoğlu kadar eskidir. Milattan önceki çağlarda deneme yanılma yöntemi ile insan doğayı tanımış; fizyolojik farklılıklardan kaynaklı erkeklerin daha çok avcı, kadınların daha çok toplayıcı olmasından mütevellit, kadınların tıbbi bilgilerinin daha iyi olduğu düşünülür. Belki de “koca karı ilacı” tanımı da buradan gelir2. Tıp ile ilgili en eski bilgilerin M.Ö. 3000'lerde Sümerliler döneminde yazıldığı gözlenir. Mezopotamya'da hekimlerin büyücülerden sonra en itibarlı ikinci meslek grubu oldukları ve bir prens kadar maaş aldıkları bilinmektedir2. Uygarlık gelişiminin en önemli toplumlarından olan eski Mısır'da, tıbbın en gelişmiş olduğu şehrin totemi yılan olan Teb şehri olması, Arapçadaki “tıp” kelimesinin ve yılan simgesinin kökeninin burası olduğunu düşündürür. Eski uygarlıklarda tıp ve din her zaman iç içe olmuştur. Antik Yunanda otuzdan fazla sağlıkla ilgili tanrı bulunmakla birlikte Asklepios mitolojide hekim olarak adı geçen ilk tanrıdır2. Tıbbın hurafelerden uzak, kanıta dayalı ve profesyonel biçimde ilk ele alınması ise Hipokrat ile başlar. Bu dönemlerde toplumsal sınıflaşma kavramı ile sağlık ve hekime ulaşmak üst sınıfların faydalanabildiği bir ayrıcalık olmuştur3. Orta çağa geldiğimizde bilimin Avrupa'da en karanlık çağıdır diyebiliriz. Feodal toplumlarda sağlık sorunları dini kurumlarca çözülmeye çalışılmıştır. Ancak aynı dönemde İslam dünyasında tıp, İslam tarihinin en parlak dönemini yaşamaktaydı. Batıda kilisenin üstlendiği iyileştirme rolü, veba salgını ile etkisini yitirecekti. Köklü tıp okullarının temelleri de bu dönemde atıldı. Rönesans sonrasında hız kazanan bilimsel gelişimlere, son yüzyılda teknolojinin de katkısıyla, günümüzde tıp muazzam bir noktaya gelmiştir. Tıpta gelişmeler olumlu yönde devam ederken, maalesef ki sağlık hizmetinin sunumu kapitalizmden payını almıştır. Sağlığı her zaman müşterisi olan bir pazar olarak tanımlayan, “kar” odaklı kapitalist düzende, nitelikli sağlık hizmetine ulaşım her geçen gün zorlaşmaktadır3. Yine yeni düzende hekim, hasta ile ilgili tüm süreçlere tek başına karar veren tam hâkimiyet pozisyonundan, sağlık sunumunun bir parçası olan daha edilgen bir pozisyona geçmiştir3. Hekimin 7 temel rolü Hekimin en temel rolü tabi ki hasta bakmak ve iyileştirmektir, ancak hekimin sahip olması gereken roller sadece bu başlığa indirgenemez. Kanada modeli olarak tanımlanan modelle, hekimin merkezi rolünü tanımlayan yan rolleri şu şekilde tanımlanmıştır4:
Yunanca “yuvaya dönüş” (nostos) ve “acı / sancı” (algia) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan, 17. yüzyılda İsviçreli bir tıp doktoru tarafından icat edilen bir kavram. Ona göre sılaya özlemden doğan ve ruhu tahrip eden bir “hastalık”, askerlerin, sürgünlerin, göçmenlerin şiddetle yaşadığı, eve, tanıdık bir çevreye duyulan özlem, melankoli. Ünlü yazar Milan Kundera; “ doyurulamamış dönüş arzusundan kaynaklanan bir keder” olarak yorumlamıştır. Bir depresyon türü, bir ruhsal problem olduğu kanaatiyle çok sayıda psikoloji temelli araştırmaya konu olmuştur aynı zamanda. Diğer yandan insanın, yaşadığı psikolojik sıkıntılarını aşmak için iyi anıları tutup kötü anıları unutmaya meyilli olduğuna dair izahatlar yapılmıştır ki buna göre geçmişe olan özlem, geçmişteki güzel zamanları hatırlama çabasından doğan problem çözme isteğinin tezahürüdür. Her ne kadar bu minvalde yaklaşım ve yorumlar üretilmiş olsa da zaman içerisinde dönüşerek günlük hayatımıza “geçmişin herhangi bir parçasını anımsama, o parçayı zihinde geçici de olsa yeniden canlandırma” olarak girmiştir nostalji kavramı. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Yandex Çeviri çevrimdışı çalışır ve görseldeki metinleri de çevirir • Çevrimiçi modda 80'tan fazla farklı dilden çeviri yapılabiliyor • Türkçe, İngilizce ve Rusça'dan çift yönlü çeviriler web bağlantısı olmadığında bile yapılabiliyor. • Sesli metin girişi ve metin seslendirme özellikleri. • Çevirilerin dışında kullanım örneklerini de içeren sözcük önerileri. • Çevrimiçi modda fotoğraftaki metni otomatik tanıyıp çevirmeyi sağlayan Görsel Çeviri özelliği. Bu özellik Türkçe'nin yanı sıra İngilizce, Almanca, Çekçe, Çince, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Lehçe, Portekizce, Rusça ve Ukraynaca olmak üzere 12 dil için çalışır. • Web sitelerinin metin içeriğinin uygulama üzerinden çevrilmesi. • Başka uygulamalarda içerik menüsü üzerinden metinler çevirme özelliği (Android 6.0 tabanlı cihazlarda kullanılabiliyor). • Küçük ama yararlı özellikler: Hızlı metin girişi için otomatik öneriler, otomatik dil belirlemesi, yapılan çevirileri favorilere ekleme özelliği, geçmiş çeviri kayıtları. • Android Wear desteği: Söylediğiniz bir sözcüğün veya cümlenin çevirisini hemen saatinizin ekranında görme olanağı. Dil listesi: Afrikaans dili, Almanca, Amharca, Arapça, Arnavutça, Azerice, Baskça, Başkurtça, Belarusça, Bengalce, Boşnakça, Bulgarca, Cava, Çekçe, Çince, Danca, Elfçe (Sindarin dili), Endonezce, Ermenice, Dağlık Mari (Çirmiş) dili, Esperanto, Estonca, Farsça, Fince, Fransızca, Galce, Galiçyaca, Guceratça, Gürcüce, Haiti Kreyolu, Hintçe, Hırvatça, Hollandaca, İbranice, İngilizce, İrlandaca, İspanyolca, İsveççe, İskoçça, İtalyanca, İzlandaca, Japonca, Kannada dili, Katalanca, Kazakça, Kırgızca, Korece, Xhosa dili, Latince, Lehçe, Letonca, Litvanca, Lüksemburgca, Macarca, Makedonca, Malayca, Malayalamca, Malgaşça, Maltaca, Maori, Marathi, Ova Mari (Çirmiş) dili, Moğolca, Nepali, Norveççe, Özbekçe, Pencapça, Papiamento, Portekizce, Rumence, Rusça, Sebuanca, Seylanca, Sırpça, Slovakça, Slovence, Svahili dili, Sundaca, Tacikçe, Tagalogca, Tamilce, Tatarca, Tayca, Teluguca, Türkçe, Udmurtça, Ukraynaca, Urduca, Vietnamca, Yidiş, Yunanca.
PDF ve DRM-free eBooks destekleyen Text-to-speech okuma aracı. Legere Reader, mobil ve tablet cihazlar için erişilebilir bir okuma aracıdır. Gelişmiş metinden konuşmaya ve son derece yapılandırılabilir bir ekran düzeniyle, tamamen işitselden tamamen görsele ve her ikisinin de senkronize kombinasyonuna kadar her okuma stiline uyacak şekilde uyarlanabilir. Görme engelliler, belgelerin en sevdikleri seslerle okunmasını duyma becerisinden faydalanacaktır; öğrenciler ve disleksi olan diğerleri, metin ve sesi bütünleştiren senkronize okuma yeteneğini takdir edeceklerdir; ve belgelerini kendi yöntemleriyle duymak veya okumak isteyen herkes, görsel ve sesli yeteneklerinin yapılandırılabilirliğinden yararlanacaktır. Legere Reader, PDF, DRM'siz EPUB ve DAISY e-Kitapları ve daha fazlasını okumayı destekler. DropBox, Box ve OneDrive gibi dosya paylaşım uygulamalarından veya doğrudan yerel cihazınızdan dosya yükleyebilir. Bookshare kitap paylaşım hizmeti ile doğrudan entegrasyona sahiptir. ÖZELLİKLERİ Ses Okuma - Oynat-duraklat düğmesi, hareketler veya uzaktan kumanda ile belgeleri müzik gibi dinleyin - Ekranı kilitlediğinizde okumaya devam eder - Sesi ve okuma hızını (dakikada 50-700 kelime) anında değiştirin - Her belge için kullanılan ses ve konuşma hızını hatırlar Görsel Okuma - PDF belgeleri için orijinal düzen ve salt metin görünümü arasında geçiş yapın - Senkronize kelime ve satır vurgulama - Azaltılmış metin alanı ve otomatik kaydırmayla odağı iyileştirin - OpenDyslexia yazı tipi dahil özelleştirilebilir yazı tipi - Az gören kullanıcılar için 80 noktaya kadar yazı tipi boyutu - Ayarlanabilir kenar boşluğu, satır aralığı ve karakter aralığı - 3 tamamen özelleştirilebilir renk teması İçerik Almak - PDF'ye dönüştürülen ve içe aktarılan Word .doc dosyaları - Word .docx, RTF, .mobi ePub'a dönüştürülür ve ePub olarak içe aktarılır - PDF, Düz metin ve HTML dosyalarından metin çıkarma - DRM'siz ePub ve DAISY kitaplarından metin çıkarma - DAISY sesli kitapları ve sıkıştırılmış MP3 dosyaları olarak sesli kitaplar - PDF belgelerini orijinal düzende saklayın ve görüntüleyin - Dropbox, Box ve OneDrive veya desteklenen dosyaları paylaşabilen herhangi bir uygulama - Kitap Paylaşımı ve Gutenberg - Dosyaları indirmek için yerleşik Web Tarayıcısı - İçeriği düzenlemek için klasörler - Tam metni, vurguları ve notları dışa aktarın Gezinme - Cümle, paragraf, sayfa, bölüm, vurgular, yer imleri, 15, 30 ve 60 saniye ile gezinme - Durduğunuz konuşmayı ve görsel konumu hatırlar - Yer imi, metin vurgulama ve not alma - Tam metin araması Sesler - Cihazdaki herhangi bir yerleşik ses - Uygulama içi satın alma yoluyla sunulan Acapela 24 dilinden premium sesler - Diller: İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Mandarin Çincesi, Japonca, İsveççe, Danca, Norveççe, Fince, Felemenkçe, Portekizce, Rusça, Çekçe, Katalanca, Lehçe, Türkçe, Yunanca, Arapça, Romence, İzlandaca ve Galce. Önemli notlar: - DRM korumalı kitapları iBooks, Kindle ve Nook'tan yüklemek mümkün değildir. - Yerleşik sesler için kelime düzeyinde vurgulama desteklenmez
Halim Bulutoğlu ile Akillas Millas'ın bir kültür mirası derleyicisi, kolleksiyoneri olarak önemini konuşuyoruz. Akillas Millas İstanbullu ve Adalı; çok sayıda eseri yanısıra, Adalarla ilgili de çok sayıda kitabı var ve bunlardan Büyükada ve Heybeliada monografileri Adalı Yayınları tarafından Yunanca'dan çevrilerek yayımlandı.
Halim Bulutoğlu ile Akillas Millas'ın bir kültür mirası derleyicisi, kolleksiyoneri olarak önemini konuşuyoruz. Akillas Millas İstanbullu ve Adalı; çok sayıda eseri yanısıra, Adalarla ilgili de çok sayıda kitabı var ve bunlardan Büyükada ve Heybeliada monografileri Adalı Yayınları tarafından Yunanca'dan çevrilerek yayımlandı.
Metin, ses, resim ve konuşmaları 70+ dile çevirin Microsoft Çevirmen 70'ı aşkın dilde çeviri yapan bedava bir uygulamadır.Yazıları, sohbetleri, sesleri ve resimleri tercüme eder. Dahası, yolculuğa çıkmadan önce çevrimdışı çeviriler için dilleri indirebilirsiniz! • Çevrimiçi ve çevrimdışı 70'ın üzerinde dilde metin çevirisi. • Fotoğraflar ve ekran resimlerindeki yazıları çevirme yeteneği. • Konuşmaları çevirmek için ses çevirisi ve iki dilli sohbeti çevirebilmek için bölünmüş ekran işlevi. • Çok kişili sohbet çevirisi – Aygıtlarınızı birbirine bağlayıp 100 kadar kişi ile çeşitli dillerde sohbet edin. • Onaylanmış çeviriler için konuşma ve telaffuz kılavuzları yolculukta gerekebilecek önemli cümleleri öğrenmenize yardım eder. • Bir kelimenin farklı çeviri ve anlamlarına bakıp kendinizi daha iyi ifade edin. • İnternet bağlantınız olmayacaksa, çevrimdışı kullanım için dilleri indirin. • Tercüme edilen cümlenizin nasıl okunduğu öğrenmek için çalıp dinleyin. • Çeviriyi telaffuz etmenize yardım etmesi için harf çevirisine (telaffuz kılavuzu) bakın (Çince için Pinyin desteği dahil) • Çevirinizi başka uygulamalar ile paylaşın. • Sıkça kullandığınız çevirileri kaydedin. • İçerik menüsü çevirisiyle başka uygulamalarda metin çevirisi yapın. Çevirmen şu dilleri desteklemektedir: Afrikaans, Arapça, Bengalce, Boşnakça (Latin), Bulgarca, Kantonca (Geleneksel), Katalanca, Çince (Kolaylaştrılmış), Çince(Geleneksel), Hırvatça, Çekçe, Danca, Flemenkçe, İngilizce, Estonca, Fijice, Filipince, Fince, Fransızca, Almanca, Yunanca, Haiti Kreyolu, İbranice, Hintçe, Hmong Dili, Macarca, Endonezce, İtalyanca, Japonca, Svahili, Korece, Letonca, Litvanca, Malagaşça, Malayce, Maltaca, Maori, Norveççe, Farsça, Lehçe, Portekizce, Quer'etaro Otomi, Rumence, Rusça, Sırpça (Kiril), Sırpça (Latin), Slovakça, Slovence, İspanyolca, İsveççe, Tahiti dili, Tayca, Türkçe, Ukraynaca, Urduca, Vietnamca, Galce, and Yukatek Maya dili. Microsoft Çevirmen, Office, Bing, Skype, İnternet Explorer'ın yanı sıra Yelp, eBay, WeChat ve daha birçok ortak tarafında kullanılan son teknoloji ile desteklenmektedir. *Bazı özellikleri her dilde mevcut olmayabilir.
Kıraathane Kitap Şenliği'ne Türkiye dışından İspanyolca, İtalyanca, Yunanca, İngilizce yayın yapan sekiz yayınevi katılıyor. Minneapolis'ten Yeni Delhi'ye, Ciudad de México'dan Londra'ya, Roma'dan Atina'ya, New York'tan İstanbul'a uzanan bir buluşma!Uzak kentlerden bize katılan yayıncı konuklarımızla bu kez İstanbul'da yüz yüze gelemiyoruz ama seneye daha sağlıklı günlerde yapmak istediğimiz tam da bu. Kıraathane'nin ev sahipliğinde gerçekleşen bu akşamki programda Europa Editions, Seagull Press, Editorial Sexto Piso, Edizioni e/o, To Rodakio, New Directions, Graywolf Press gibi hepsi bağımsız, hepsi kendi dilinde ve coğrafi alanında çok etkin yayıncılık yapan dostlarımızla pandemi sonrasında dünyada yayıncılığı enine boyuna konuşuyoruz.Kırathane'den Thomas Roueché moderatörlüğündeki buluşmaya katılan yayıncılar: Leonella Basiglini, Barbara Epler, Julia Tsiakiris, Diego Rabasa, Ethan Nosowsky, Bishan Samaddar.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Diyabet ile idrar bağlantısı çok eskilerden beri bilinmektedir. “Çok fazla idrar boşaltma” ile karakterize edilen bir hastalık, antik çağda MÖ 1500'lerdeki Mısır el yazmalarında bile yerini bulur. Karıncaları cezbettiği için Hintli doktorlar buna madhumeha (bal idrarı) adını verirler. “Kayserili Arete” olarak da bilinen Kapadokyalı Aretaeus, MS 1. Yüzyılda; “…içeceklerin hiçbir önemli kısmı vücut tarafından emilmezken, etin büyük bir kısmı idrarla sıvılaştırılır.” diye gözlemlerini aktarır ve “diyabet” (Yunanca, "sifon") kelimesini literatüre kazandırır. “Mellitus” (Latince, "bal gibi tatlı") teriminin eklenmesi için aradan yüzlerce yıl geçmesi gerekir. Hastalığı, idrarın tatsız olduğu diğer diyabet hastalığından (insipidus) ayırt etmek için 1798'de İngiliz Genel Cerrahı John Rollo “Diyabetes Mellitus” terimini oluşturur. Ortada test imkanı olmayınca, iş doktorlara düşer. Mesela Londralı bir doktor olan Willis, yüzlerce yıldır uygulanan bir yöntemin iyice duyulmasına yol açar; hastalarının “idrarının tadına bakma”sıyla meşhur olur. İdrar şekerli ise hasta Diyabetli tanısı alır, dosya kapanır. Neyse ki ilerleyen yıllarda teknoloji aşama aşama gelişir, doktorlar glukometre, diller test strip'i olmaktan kurtulur. Sürekli Kan Şekeri Takibi Nasıl Mümkün Oldu? İdrarda glukoz miktarını belirleme girişimleri, insülinin keşfinden daha öncesine, 1800'lerin ortalarına kadar uzanır. 1883'de George Oliver yatak başı idrarda glukoz ölçümünü tanımlar. Stanley Benedict, bu yöntemi 1908'de modifiye eder ve bakır reaktifi ile idrar glukozu ölçümü yapılır. Bu yöntem 50 yılı aşkın süre bazı modifikasyonlara uğrayarak kullanılmaya devam eder. Yöntemin en büyük zorluğu ısıtma işlemi gerektirmesidir. Ancak 1945'te modifiye bakır reaktif tabletleri içeren Clinitest (Ames, Elkhart, ABD)'in piyasaya çıkması ile işler biraz kolaylaşır. Bu testte glukoz oksitlenir ve “glukozüri miktarının, ısıtılan çözeltinin rengiyle orantılı olduğu” prensibiyle sonuç elde edilir. Aynı yıllarda benzer yöntemle idrarda keton da bakılmaya başlanır. İdrarda Glokuz ölçüm sistemi Clinitest (1950'ler) 1950'lerin ortalarında, glukoz oksidaz içeren “kuru strip”ler geliştirilir. 1957'de Miles-Ames laboratuvarı, idrar glukozu için daldır ve ölç (dipstick) denilen Clinistix adındaki stripleri geliştirir. Ancak bu yöntemin birçok kısıtlılığı vardır. Bir kere örneğin alım şeklinden ve örnek miktarından fazlasıyla etkilenir. Sonra glukozun saptanabilmesi için “bir hayli” yüksek olması gerekir. 1965 yılında Ames firması ilk kan şekeri test stripini geliştirir: Dextrostix adı verilen bu strip, üzerine bir damla kan damlatılması 60 saniye sonra yıkanması ile çalışır; ortaya çıkan renk şişe üzerindeki bir tabloyla karşılaştırılarak sonuç elde edilir. Haliyle bu strip, ev kullanımı için değil, doktor muayenehaneleri için üretilmiştir ve “Göz var izan var” prensibine dayandığı için sonuçları birazcık “göreceli”dir. İlk glukometre 1970'lerde Dextrostix ile kullanılır, ancak sonuçlar hala istenildiği düzeyde tutarlı değildir. 1970'lerin ortalarında, hastaların evde kan şekeri takiplerini yapabilmeleri fikri iyiden iyiye düşünülmeye başlar. Hem teknoloji elverişlidir, hem de hastalığın matematiği enikonu ortaya çıkar. 1977'de Glikozile Hemoglobin (HbA1c) ölçümü ile ilgili çalışmalar başlar. Uzun süreli kan şekeri kontrolünün iyi olmasının, diyabete bağlı komplikasyonların önlenmesinde çok önemli olduğu barizdir; ancak sıkı glisemik kontrol, beraberinde ölümcül bir risk de taşımaktadır: Hipoglisemi. Çare sık kan şekeri takibi ve buna izin verecek cihazlardır şüphesiz. Ames firmasının parmak ucu kan şekeri ölçüm cihazı (1990'lar) 1980'de Dextrometer piyasaya sürülür; bu glukometrede de Dextrostix kullanılmakta, ama artık sonuçlar dijital ekranda görünmektedir. 1980'lerde sektör çığ gibi büyür; giderek daha başarılı, daha ucuz, kullanımı daha kolay glukometre ve stripler kullanılmaya başlar. İmkanların genişlemesiyle bakım kalitesi de artar; hastaların kan şekeri ta...
Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by skypeturkish.com Bugün 29 Ekim 2021 Cuma. Basit Türkçe ile Haberler'in bu haftaki bölümüne hoş geldiniz. Türkiye Cumhuriyeti 98 Yaşında! Mustafa Kemal Atatürk 98 yıl önce bugün, 29 Ekim 1923'te, Ankara'da Türkiye'nin artık bir cumhuriyet olduğunu ilan etti. Bu nedenle Türkiye'deki insanlar her yıl 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nı kutlar. Her yıl 29 Ekim'de birçok insan Ankara'da Anıtkabir'i ziyaret eder. Anıtkabir, Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonra Atatürk için yapılmış bir anıt. Bugün Türkiye'nin her yerinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bugün ayrıca İstanbul Taksim Meydanı'nda yeniden inşa edilen Atatürk Kültür Merkezi açılıyor. Facebook Adını Meta Olarak Değiştirdi Facebook, kurumsal adını 'Meta' olarak değiştireceğini açıkladı. Açıklamada Meta adının şirketin yaptığı işleri daha iyi anlattığı belirtildi. Facebook'un patronu Mark Zuckerberg'e göre şirketin şimdiki adı, yaptıkları ve yapmayı planladıkları şeyleri açıklamak için yeterli değil. Bu sebeple değişmesi gerekiyor. Bu değişim Facebook, Instagram ve Whatsapp gibi platformlarda olmayacak. Bu uygulamaların sahibi olan şirketin adı değişiyor. Meta kelimesi, Yunanca "ileri" anlamına geliyor. 2015'te Google, kurumsal yeniden yapılanmaya giderek şirketin adını Alphabet olarak değiştirdi. Ancak bu isim pek yaygın değil. Before we continue, here are our usual reminders: Please share our episodes with other Turkish learners and follow our show on your podcast platform. For the best private Turkish lessons out there that you can take literally anywhere in the world on Skype or Zoom, please visit skypeturkish.com. Maybe you already understand Turkish but you want to practice your conversational skills. Or maybe you can talk fluently, but you want to be able to understand the grammar behind it and write! We know that your needs are different, and the best way to improve your level can be an online private lesson. In any case, just take a look at skypeturkish.com! G20 Liderleri Roma'da Toplanıyor G20'nin liderler zirvesi yarın İtalya'nın başkenti Roma'da başlıyor. G20, dünyanın en büyük 20 ekonomisinin oluşturduğu uluslararası bir forum. Liderler zirvesi iki gün sürecek. Liderler toplantılarda koronavirüs ile mücadele, pandemi sonrası ekonomik kalkınma ve iklim krizi konularına odaklanacak. Zirveye, devlet liderleri ve uluslararası kurumların temsilcileri katılıyor. Geçen yıl Suudi Arabistan'da yapılması planlanan G20 liderler zirvesi pandemi nedeniyle ertelendi. G20 ülkeleri arasında Türkiye de var. New York'ta Bazı Okullarda Squid Game Kostümleri Yasaklandı ABD'nin New York eyaletinde üç ilkokul bazı Cadılar Bayramı kostümlerini yasakladı. Bu kostümler, Netflix'in popüler dizisi Squid Game'e ait. Okul yönetimleri öğrencilerin ailelerine e-postalar gönderdi. Bu e-postalarda diziye ait kostümlerin şiddet mesajı verdiğini söyledi. Okul yöneticileri bu şiddet mesajları nedeniyle bu kostümleri yasakladı. Güney Kore yapımı dizide yetişkinler, çocuk oyunları oynuyor ama oyunlarda kaybedenler ölüyor. Dizi, birçok toplumsal konuyu bu oyunlar üzerinden anlatıyor. Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Türkiye'nin hemen karşı kıyısına, Midilli Adası'na gidiyoruz ve bir tesadüf eseri Yunanistan macerası başlayan Nazlı Lazari konuğum. Bir akşam YouTube'da müzik dinlerken karşısına çıkan önerilerle Yunan müzikleri dinlemeye başlayan ve sonrasında Yunanca öğrenmeye karar veren Nazlı Hanım'ın Yunanistan macerası bu şekilde başlıyor ve 11 seneye yayılıyor. 2019'dan beri de Yunan eşinin yanına taşındığı Midilli Adası'nda yaşıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler mezunu bir akademisyen olan Nazlı Hanım'ın çalışma alanı da Yunanistan ve Türkiye Siyaseti ile Türk-Yunan İlişkileri. Bir yıl dil eğitimi için Yanya'da ve bir süre araştırma için de Atina'da da yaşayan Nazlı Hanım ile Midilli'deki hayatı ve genel olarak Yunanistan'ı konuştuk. Kendisi ayrıca @yunanistandannotlar hesabında ve blogunda Yunanistan'da hayata dair çok güzel paylaşımlar da yapıyor, meraklı olanlar incelesin derim. Uygun kur ve düşük gönderim ücretiyle yurt dışı para transferlerinizi kolayca yapabileceğiniz TransferGo uygulamasını http://bit.ly/bigidenesoralim 'dan indirip inceleyebilirsiniz.
Yunanca “Olimpiyat” kelimesi, sanıldığı gibi oyunların şerefine yapıldığı Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus'un oturduğu Olimpos Dağı'ndan değil, muhtemelen Olimpia Şehir Devleti'nden geliyor. Olimpia'daki ilk atletizm müsabakalarının kaç yılında yapıldığı konusunda pek çok rivayet var. MÖ. 1. yüzyıl tarihçisi Diodorus'un belirttiğine göre 117. Olimpiyat'tan üç yıl sonra bir güneş tutulması meydana gelmişti. Bu tutulma, eğer MÖ 310 yılındaki güneş tutulması ise, ilk olimpiyatın MÖ 776'da başladığı hesaplanıyor. Bazı araştırmacılar ise, MÖ 9. yüzyıl yazarı Homeros'un Illiada adlı destanındaki atlet tasvirlerinden hareket ederek, olimpiyatları çok daha önceye götürüyorlar. MÖ 586 yılından itibaren Olimpia'dan başka Pythia, Nemea, Isthmia, Elis ve Pisa şehir devletlerinde de yapılan olimpiyatların ilk altı yüzyılında yarışmalara sadece Yunanca konuşan özgür ve genç erkekler' katılabilirmiş, ancak MS 2. Yüzyılda Yunan yarımadasının Romalıların eline geçmesinden sonra yarışmalara Yunan olmayanların katılmasına da izin verilmiş.
Poetik ve Politik'in 12. bölümünde Besim Dellaloğlu ve Edgar Şar dil kavramını, dilin yüzyıllar boyunca yaşadığı serüveni, “ulusal dili”, Latince'yi, Yunanca'yı, Arapça'yı, Osmanlıca'yı, harf devrimini ve Türkçe'yi konuştu.
Yetim Kalmış Konu Atipik Geçici İskemik Atak Apopleksi İnme tarihinin ana hatları genellikle Greko-Romen uygarlığı ile başlar. 1 "Tıbbın babası" olan Hipokrat inmeyi ilk olarak 2.400 yıldan daha uzun bir süre önce fark etti. Yunanca bir terim olan "şiddetli aciz kalma" anlamına gelen apopleksi (ἀποπληξία ) adını verdi. Apopleksi: İnme ve serebrovasküler kanama için kullanılan bir terim olup, genellikle bilinç kaybı ve vücudun çeşitli bölgelerinde felç ile ilişkilendirilirdi. Antik çağlarda, felç geçiren kişinin tanrılar tarafından vurulduğuna inanıyordu. 2 Hipokrat'tan yüzyıllar sonra, 1600'lerde, Jacob Wepfer adlı bir doktor, apopleksi nedeniyle ölen insanların beyinlerindeki kan akışını bir şeyin bozduğunu fark etti. Bu vakaların bazılarında kanama bazılarında ise arterler tıkalıydı. 3 "Tıp tarihi sahnesindeki gerçek kahramanlar hastalıklardır".Fransız tıp tarihçisi Charles Daremberg Geçici İskemik Atak (TIA) "Geçici iskemik atak" terimi ilk olarak 1950'lerin başında, nörolojik işlevin geçici bir odak kaybının genellikle inmelerden önce geldiğinin kabul edilmesine dayanarak tanıtıldı.4 Karotis arter patolojileri olan hastalarda bu ilk tanımlamadan sonraki yıllarda, çeşitli gruplar ve komiteler Geçici iskemik atakları ortak kararla 24 saatten az sürdüğü şeklinde tanımladı.5 1988'de önerilen Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre, TIA (Geçici iskemik atak), görünür bir nonvasküler neden olmaksızın, 24 saatten daha kısa süren, fokal veya global serebral fonksiyon bozukluğunun hızla gelişen klinik belirtileri olarak tanımlanmaktadır. 6 Günümüzde ise TIA zamana dayalı ve doku hasarına dayalı tanımlara sahiptir. Geleneksel zamana dayalı tanımda başlangıçta, kan akışında geçici bir azalmanın neden olduğu, 24 saatten daha kısa süren fokal nörolojik semptomun ve / veya bulguların aniden ortaya çıkması olarak tanımlandı. Zaman sınırı, enfarktüs olmaksızın iskemiyi enfarktüsten ayırması için amaçlanmıştı. Ancak, TIA'nın bu klasik, zamana dayalı tanımı birkaç nedenden dolayı yetersizdir. Bunların en önemlisi, fokal geçici nörolojik semptomlar bir saatten az sürse bile kalıcı doku hasarı (yani enfarktüs) riski vardır. TIA'nın doku temelli tanımında ise; akut enfarktüs olmaksızın fokal beyin, omurilik veya retinal iskeminin neden olduğu geçici bir nörolojik işlev bozukluğu ifade eder. 7 TIA'nın bu tanımına uygun olarak, iskemik stroke , nöropatolojik, nörogörüntülemeye ve / veya kalıcı yaralanmanın klinik kanıtlarına dayanan, iskemiye atfedilebilen merkezi sinir sistemi dokusunun bir enfarktüsü olarak tanımlanır. 8 1875 Woodcut Alphonse Neuville Duke Orleans Apoplexy Tanı TIA tanısı, geçici atağın klinik özelliklerine, genellikle hasta ve tanıklar tarafından anlatılan öyküye ve nörogörüntüleme bulgularına dayanır. 9 Tipik TIA Aşağıdakilerden ≥ 1 olmak üzere, tek bir vasküler bölgede lokalize olabilen geçici, fokal nörolojik semptomlarla karakterizedir: Geçici monoküler körlük (amaurosis fugax)Afazi veya dizartriHemianopiHemiparezi / hemisensoriyel kayıp Bununla birlikte, tipik TIA ile uyumlu olaylar bazen nöbet, migren, intraserebral kanama ve diğerleri gibi iskemik olmayan mekanizmalar nedeniyle meydana gelebilir. TIA teşhisinde önemli bir sorun, beyin görüntülemesi normal olduğunda semptomların iskemiden kaynaklanıp kaynaklanmadığının nasıl belirleneceğidir. Klinik özellikler etiyoloji için kesin olmamakla birlikte, atak tipik bir TIA ile tutarlı olduğunda (yani, tek bir vasküler bölgede lokalize olan geçici, fokal nörolojik semptomlara sahip olan) iskemik hareket en olası nedendir.5,7 Atipik TIA Yukarıda bahsettiğimiz Tipik TIA tanımına uymayan ancak bize kuvvetle bir iskemik atağın olduğu düşündüren atipik/fikir birliğine varılmamış geçici semptomların klinik özellikleri 10 11: Semptomların kademeli olarak artması (beş dakikadan fazla) Orta hattı geçmeden vücudun bir bölümünden diğerine semptomların yer değişimiSemptomların bir türden diğerine ilerleme...
Covid-19 salgını sırasında stetoskop gerekli mi? Yoksa hastalara ve kendimize yaptığımız kötülük mü? Herkese merhaba, ülkemizde günlük covid-19 vaka sayılarının 60.000’i geçtiği bu tam kapanma döneminde tartışmaların devam ettiği bir konu ile yeniden beraberiz. Doktorların boyunlarından düşürmediği, tıp öğrencilerinin gözleri gibi baktığı fizik muayenenin enstrümanı niteliğindeki bir cihaz olan stetoskop acaba artık gereksiz bir alet mi? Hatta kendimize ve hastalarımıza yaptığımız bir kötülük mü? Stetoskop bir dinleme cihazı olsa da aslında "toraksa bakmak" anlamına gelir. Yunanca bir kelime olan stetoskop; stetos (göğüs) ve skopein (bakmak) kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Tarihçesine bakacak olursak, 1816 yılında Rene Theophile Hyacinthe Laennec, kağıdı rulo yaparak bir ucunu hastanın kalbine diğer ucunu kulağına dayayıp kalp seslerini dinledi. Kısa süre sonra rulo kağıdın yerini bir tüp aldı ve bu da stetoskopun başlangıcı oldu.1 Resim-1: Laënnec'in stetoskopu: ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi Roguin A. Rene Theophile Hyacinthe Laennec (1781-1826): The Man Behind the Stethoscope. Clinical Medicine & Research Resim-2: Rene Theophile Hyacinthe Laënnec'in portresi (1781–1826) Roguin A. Rene Theophile Hyacinthe Laennec (1781-1826): The Man Behind the Stethoscope. Clinical Medicine & Research Resim-3: Laënnec ve Stetoskop. Resim Robert A. Thom (1915–1979), c. 1960.Roguin A. Rene Theophile Hyacinthe Laennec (1781-1826): The Man Behind the Stethoscope. Clinical Medicine & Research Günümüzde hasta bakımı sırasında stetoskop olmadan eğitim gören bir hekime rastlamak nadirdir. Stetoskoplar klinisyenlerde o kadar yaygın hale geldi ki, varlıkları hastanın güven algısı üzerinde bir etkiye sahip gibi görünüyor. Peki "21. yüzyılda stetoskopun yararı hala risklerinden ağır mı basıyor?" Mevcut COVID-19 salgını bu soruyu daha da popüler hale getiriyor. COVID-19 salgını ile beraber, stetoskopun üç yönlü rolü sorgulanıyor. Steteskop bir teşhis aracı mı ? Hasta-hekim bağlantısının sembolü mü? Yoksa bulaşıcı hastalıklar için olası bir vektör mü? Resim-4: Stetoskopun üç yönlü rolü. Stetoskop, tıpta üç rolün kesişme noktasında yer alır: teşhis aracı; hekimler ve hastalar arasındaki bağlantı; ve bulaşıcı hastalıklar için potansiyel bir vektör. Vasudevan RS, Bin Thani K, Aljawder D, Maisel S, Maisel AS. The stethoscope: a potential vector for COVID-19? European Heart Journal COVID-19 pandemisi ile doktorlar, hastalarda hava yolu yönetimi sırasında personelin güvenliğini sağlama ihtiyacını vurguladılar. Sonra, "COVID-19 salgını: daha az stetoskop, daha fazla ultrason" başlıklı makale yayınladı. Bunda yanlış bir şey yok. Ancak bu bakış açısı, doktorları stetoskoplarını bırakmaları konusunda yanıltabilir. Birçok sağlık çalışanı salgın sırasında enfekte oldu, bu yüzden hastalara yaklaşmaktan korktular. Aynı zamanda sağlık personelinin koruyucu kıyafet giydikten sonra geleneksel stetoskopları kullanması pratik değil. Bu konudaki farklı görüşlere bakacak olursak, Zhu ve arkadaşlarının görüşleri şu şekilde:2 İlk olarak, hastanede kalış sırasında çapraz enfeksiyon riski olduğundan, COVID-19 hastalarına ailelerinin eşlik etmesine izin verilmez. Aynı zamanda, hastalar daha yüksek ölüm oranı nedeniyle genellikle bu hastalıktan korkarlar. Bu nedenle daha insancıl bakıma ihtiyaçları vardır. Stetoskop, doktor ve hasta arasında bir köprü görevi görebilir. Bu nedenle bir teşhis aletinden daha fazlasıdır. Bu zamanda hastalarımızla etkileşime girmeye, geçmişlerini, yaşam tarzlarını ve vücutlarını dinlememize izin verir. Oskültasyon, doktorlar ve hastalar arasındaki mesafeyi kısaltabilir, bu da onların güvenini kazanmayı ve daha iyi bir doktor-hasta ilişkisi kurmayı kolaylaştırır. Yatakbaşı ultrason ile değerlendirilme süresi ve şekli göz önüne alındığında uygulama yapan doktora COVID-19 bulaşma riski daha fazla olabilir. Virüs ayrıca doktor tarafından yatak başı ultrason muayenesine ihtiyaç duyan bir sonraki hastaya da t...
2 Nisanda dünya genelinde Otizm Farkındalık Günü kutlandı. Ancak ne yazık ki, bir çok alanda olduğu gibi, konu Otizmli bireyler olduğu zaman da “1 gün hatırlama, 364 gün kulağımızın üstüne yatma” gerçeği geçerli. Kendisi de otizmli bir evlat babası olan iş insanı ve yazar Ömer Ekinci, Otizm Farkındalık Günü’nde yaptığı şu paylaşımla gerçekleri bütün yalınlığı ile vurguladı: https://twitter.com/omerekinci/status/1377950365593825286 Peki “yılda 1 gün ile içimizi rahatlatmamak” için Acil Tıp hekimleri olarak ne yapabiliriz? Elbette bireysel olarak yapabileceklerimizin sınırı yok, ancak otizmli bireylerin Acil Servise başvuruları sırasında nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda biraz daha fazla bilgi sahibi olmamız, güzel bir başlangıç olabilir. Önceleri Otizm, Yunanca “autos” (kendi) ve Latince “ismus” (takı eki) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Bu etimolojik köken, ilk zamanlarda Otizm’in gerçeklikle ilişki kurma bozukluğu olarak görülmesinin ve hatta çocukluk çağı şizofrenisi gibi yanlış bir şekilde tanımlanmasının da ipuçlarını vermektedir1. 1960'larda ve 1970'lerde “zihinsel kusurlar” için “hizmet” veren kurumların kapatılması ve konuşma terapisi hizmetlerindeki ilerleme, bebeklerde ve çocuklarda otizm konusunda yeni bir anlayışın ortaya çıkmasını sağladı. 1960'ların ortalarından itibaren; o zamana kadar otizm kavramı ile tanımlanan şeyin 180 derece aksine dönüldü ve otizm bilinçdışı sembolik yaşamın tamamen yokluğu şeklinde tanımlanmaya başladı2. Toplumsal Hayat Otizmli bireylerin iletişimde çeşitli zorluklar yaşamaları, normal olarak tanımladığının dışında her davranış şekline durdurulamaz bir kin ve öfke ile yaklaşan kitlelerin tepkilerini çekmekte; bu durum, eğitimden ulaşıma, komşuluk ilişkilerinden sosyal hayata kadar otizmli bireylerin kendilerinin ve yakınlarının yaşamları boyunca “etiketlenmelerine” ve çok sayıda problemle karşılaşmalarına sebep olmaktadır. Otizmli bireylerin ailelerinin yüksek düzeyde strese maruz kaldıkları çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir1. Toplumun genel bakışı ve tutumu; otizmli bireye acıma, dışlama, ondan uzaklaşma ve ona zarar verme gibi geniş bir olumsuz davranışlar spektrumunda değişmektedir. Neden Dikkat Etmeliyiz? Araştırmalar, Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan çocukların acil servis ziyaretlerinin yüzde 30 daha yüksek olduğunu ve OSB'li 15 ila 18 yaş arasındaki gençlerde bu oranın daha da artarak, yüzde 70’e çıktığını gösteriyor. Tanı almış yetişkinlerin ise Acil Servis başvuruları, OSB'si olmayan yetişkinlere göre iki kat daha fazla. Yine OSB'si olan çocukların psikiyatrik sorunlar nedeniyle Acil Servise başvuru olasılığı, OSB'si olmayan çocukların tam dokuz katı3. Bir başka sistematik inceleme ise; 0-17 yaş arası OSB’li çocukların Acil Servise başvurma olasılığının, 30 kat daha fazla olduğunu, OSB'li çocukların acil servise tekrar başvuru ve hastaneye yatış oranlarının daha yüksek olduğunu göstermekte4. Dil ve öğrenme sorunları nedeniyle, OSB’li çocuklar, hastane prosedürlerini ve tıbbi testleri anlamakta güçlük çekebilirler ve bu durum halihazırda yüksek olan stres seviyelerini artırabilir. Yine acil servis personeli genellikle OSB'si olan hastalara yaklaşımla ilgili yeterince bilgi sahibi değildir5. Çok sayıda tıbbi durum nedeniyle OSB'de erken mortalite belirgin şekilde artmıştır. Bu durum OSB'de çeşitli hastalıklara yatkınlığının artmasının yanı sıra, sağlık sistemi içinde komorbid hastalıkların yetersiz farkındalığı, teşhisi ve tedavisini de gösterebilecek olması nedeniyle önemlidir. Yapılan nüfus bazlı bir kohort çalışmasında, incelenen tüm hastalıklara bağlı ölüm riskinin normal nüfusa göre arttığı gösterilmiştir6. Otizmli bireylerin genel sağlık durumlarına yönelik yapılan bir çalışmada; tüm önemli psikiyatrik bozuklukların, bağışıklık sistemi bozukluklarının, epilepsi, obezite, dislipidemi, hipertansiyon ve diyabet dahil olmak üzere neredeyse tüm tıbbi durumların, suisid girişiminin,
Sizin son zamanlarda uyguladığınız DİATİAO hangisidir? Diyet sözcüğü, Yunanca "diatia" yani yaşam tarzı sözcüğünden gelmektedir. "Diatiao" sözcüğü yine Yunancada, belli bir yaşam tarzını benimsemek ve belli bir tarzda beslenmek anlamında kullanılır. Sonra Fransızcaya "diete" olarak geçmiştir. Peki günümüzde pek popüler ketojenik diyete nasıl geldik? Nasıl "ketozis" olacaksınız? Ketojenik diyet listesinde neler var? Hepsi ve daha fazlası bu bölümde!
Buket Kitapçı Bayrı Sunucu: Can Gümüş | Bu bölümde Dr. Buket Kitapçı Bayrı ile 2019'da Brill yayınevinden çıkan Warriors, Martyrs, and Dervishes. Moving Frontiers, Shifting Identities in the Land of Rome (13th-15th Centuries) başlıklı kitabı üzerine söyleşiyoruz. Bayrı bu çalışmasında, orta çağ Anadolu'sunda Türkçe yazılmış Battalname ve Danişmendname gibi kahramanları savaşçı ve Saltukname gibi kahramanı Abdalan-ı Rum'u dervişi olan epiklerin yanı sıra 13. ve 15. yüzyıllar arasında Bizanslılar tarafından yazılmış Yunanca şehitlik hikayelerini de incelenmektedir. Kitabın başlığı kahramanlara hikayelerde biçilen savaşçı, şehit ve derviş gibi temel rol kimliklerine gönderme yapar. Ancak kitap savaş, ölüm ve tasavvuftan ziyade bu hikayeleri birleştiren ana mekân Diyar-ı Rum'un tasvirini, sınırlarını ve algılanışını; karakterlerin bu mekândaki hareketlerini, bu mekânın Rum/Romalı, Müslüman ve Hıristiyan gibi kimlikleri belirlenmesindeki rolünü, yazar, bani ve dinleyici/okuyucu ilişkisi çerçevesinde tartışmaktadır. Bayrı'nın çalışması, yemek, aşk ve seyahat gibi başlığın okuyucuda hemen çağrışım yapmadığı ancak hikayelerde kimlikleri tanımlamada etkin olan konuları da inceler. « Click for More »
Buket Kitapçı Bayrı Sunucu: Can Gümüş | Bu bölümde Dr. Buket Kitapçı Bayrı ile 2019’da Brill yayınevinden çıkan Warriors, Martyrs, and Dervishes. Moving Frontiers, Shifting Identities in the Land of Rome (13th-15th Centuries) başlıklı kitabı üzerine söyleşiyoruz. Bayrı bu çalışmasında, orta çağ Anadolu’sunda Türkçe yazılmış Battalname ve Danişmendname gibi kahramanları savaşçı ve Saltukname gibi kahramanı Abdalan-ı Rum’u dervişi olan epiklerin yanı sıra 13. ve 15. yüzyıllar arasında Bizanslılar tarafından yazılmış Yunanca şehitlik hikayelerini de incelenmektedir. Kitabın başlığı kahramanlara hikayelerde biçilen savaşçı, şehit ve derviş gibi temel rol kimliklerine gönderme yapar. Ancak kitap savaş, ölüm ve tasavvuftan ziyade bu hikayeleri birleştiren ana mekân Diyar-ı Rum’un tasvirini, sınırlarını ve algılanışını; karakterlerin bu mekândaki hareketlerini, bu mekânın Rum/Romalı, Müslüman ve Hıristiyan gibi kimlikleri belirlenmesindeki rolünü, yazar, bani ve dinleyici/okuyucu ilişkisi çerçevesinde tartışmaktadır. Bayrı’nın çalışması, yemek, aşk ve seyahat gibi başlığın okuyucuda hemen çağrışım yapmadığı ancak hikayelerde kimlikleri tanımlamada etkin olan konuları da inceler. « Click for More »
Buket Kitapçı Bayrı Sunucu: Can Gümüş | Bu bölümde Dr. Buket Kitapçı Bayrı ile 2019’da Brill yayınevinden çıkan Warriors, Martyrs, and Dervishes. Moving Frontiers, Shifting Identities in the Land of Rome (13th-15th Centuries) başlıklı kitabı üzerine söyleşiyoruz. Bayrı bu çalışmasında, orta çağ Anadolu’sunda Türkçe yazılmış Battalname ve Danişmendname gibi kahramanları savaşçı ve Saltukname gibi kahramanı Abdalan-ı Rum’u dervişi olan epiklerin yanı sıra 13. ve 15. yüzyıllar arasında Bizanslılar tarafından yazılmış Yunanca şehitlik hikayelerini de incelenmektedir. Kitabın başlığı kahramanlara hikayelerde biçilen savaşçı, şehit ve derviş gibi temel rol kimliklerine gönderme yapar. Ancak kitap savaş, ölüm ve tasavvuftan ziyade bu hikayeleri birleştiren ana mekân Diyar-ı Rum’un tasvirini, sınırlarını ve algılanışını; karakterlerin bu mekândaki hareketlerini, bu mekânın Rum/Romalı, Müslüman ve Hıristiyan gibi kimlikleri belirlenmesindeki rolünü, yazar, bani ve dinleyici/okuyucu ilişkisi çerçevesinde tartışmaktadır. Bayrı’nın çalışması, yemek, aşk ve seyahat gibi başlığın okuyucuda hemen çağrışım yapmadığı ancak hikayelerde kimlikleri tanımlamada etkin olan konuları da inceler. « Click for More »
Pırasa deyip geçmeyin! Köftes de prasa, Albondigas de prasa. Köfte, Farsça'dan geliyor, İspanyolca “albondigas” ise “köfte” demek ve Arapça “al-bunduk”tan geliyor; bunduk yani “küçük yuvarlak, misket” anlamında. Türkçe'deki fındık da bu kelimeden geliyor. Ve pırasa kelimesi de Yunanca'dan dilimize girmiş. Çufletos ise “düdük” demek. Pırasa dolması yani Sefarad mutfağındaki adıyla “Çufletikos” da, “küçük düdük” demek. Bugünkü İspanyolca'daki “azerlos çufletos” deyimi ise “çok zor, zahmetli bir işi başarmak” anlamı taşıyor. İşte Çufletikos yani Pırasa Dolması'nın hikayesi bu kelimelerden geliyor, düdük gibi değil, zor bir iş. “Bu hafta pırasa sevmeyenlere bile pırasayı sevdireceğiz” diyen Aylin Öney Tan bu hafta kelimelerle oynayarak pırasa köfteki ve pırasa dolmasını anlatıyor. İyi dinlemeler
PIRASA DEYİP GEÇMEYİN! - Köftes de prasa, Albondigas de prasa. Köfte, Farsça’dan geliyor, İspanyolca “albondigas” ise “köfte” demek ve Arapça “al-bunduk”tan geliyor; bunduk yani “küçük yuvarlak, misket” anlamında. Türkçe’deki fındık da bu kelimeden geliyor. Ve pırasa kelimesi de Yunanca’dan dilimize girmiş. - Çufletos ise “düdük” demek. Pırasa dolması yani Sefarad mutfağındaki adıyla “Çufletikos” da, “küçük düdük” demek. Bugünkü İspanyolca’daki “azerlos çufletos” deyimi ise “çok zor, zahmetli bir işi başarmak” anlamı taşıyor. İşte Çufletikos yani Pırasa Dolması’nın hikayesi bu kelimelerden geliyor, düdük gibi değil, zor bir iş. “Bu hafta pırasa sevmeyenlere bile pırasayı sevdireceğiz” diyen Aylin Öney Tan bu hafta kelimelerle oynayarak pırasa köfteki ve pırasa dolmasını anlatıyor. İyi dinlemeler
Agora'da Evren Dede'nin konuğu Gazete 360 Genel Yayın Yönetmeni Aysu Basri oldu. Programda Gezici Kamuoyu Araştırma Şirketi'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili anketi ele alınıyor.
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Guardian gazetesine verdiği röportaj sonrasında Türkiye’den gelen sert tepkileri ve yaşanan gelişmeleri Gazete 360 Genel Yayın Yönetmeni Aysu Basri Agora Podcast Programı’nda Evren Dede’ye değerlendirdi.Kuzey Kıbrıs lideri Akıncı, İngiliz gazetesine verdiği bir mülakatta, Kıbrıs’ta iki toplumun federal bir 'çatı' altında birleşmesi gerektiğini ve federal çözüm içeren bir anlaşmaya tez zamanda ulaşılmaz ise adadaki Türk ve Rum toplumlarının bölünmüşlüğünün kalıcı hale geleceğini ifade etmişti.Akıncı ayrıca federal çözüm anlaşmasında uzlaşılmaz ise gazetecinin Kırım örneği sorusu üzerine “Ada'nın kuzeyinin artan bir şekilde Ankara'ya bağımlı hale geleceği ve neticede pratikte bir Türk şehri haline gelerek yutulabileceği" ifadelerini kullanmıştı. Akıncı’nın bu ifadelerine karşı Türkiye’den çok sert tepkiler geldi.İşte Aysu Basri’nin konuk olduğu Agora podcast programından satır başlıkları:Aysu Basri: Kıbrıslı Türkler Türkiye’den muhafazakar siyasetin gelmesini istemiyorAysu Basri: 26 Nisan cumhurbaşkanlığı seçiminde Rauf Denktaş benzeri aday yokAysu Basri: İlhak konusunda Cumhurbaşkanı Akıncı’nın aslında yeni bir şey söylediği yokAysu Basri: Hatay veta Kırım modeli ifadesi, Kıbrıs Türklerinin siyasi söylemi değildir Aysu Basri: Kıbrıs’ta bir seçim süreci yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu seçimi de alabileceği görülüyorAysu Basri: Akıncı ile Erdoğan arasında fikir ayrılığı olduğu biliniyor. Seçim ortamında bu ayrılık tekrar gündeme geliyorAysu Basri: Yapılan bütün kamuoyu yoklamaları Kıbrıslı Türklerin ilhak istemediğini gösteriyorAysu Basri: Türkiye Kıbrıs’ta bir lider değişikliği istiyor. Lider değişikliğiyle birlikte de adada daha muhafazakar bir siyaset yürütmek istiyorAysu Basri: Türkiye sayın Akıncı ile yapamayacağını gözlemlemiş, dolayısıyla da burada bir lider değişikliği talebi varAysu Basri: Kıbrıslı Türkler için Türkiye’nin yeri çok ayrı ama bu bağlılık kendini yok etmek anlamında değilAysu Basri: Kıbrıslı Türkler kendi kurumlarını tartışmasız şekilde kendileri yönetmek istiyor
Agora podcast programında Evren Dede'nin konuğu Selanik'teki akıl hastanesinde otuz yılın üstünde görev yapmış ve bölüm başkanlığı üstlenmiş emekli psikiyatrist Dr. İbram Onsunoğlu oldu.Dr. Onsunoğlu'nun Türk-Yunan ilişkilerini ve Yunan medeniyetini konuştuğu podcast programından satış başlıkları:Onsunoğlu: "Türkiye ile savaş kaçınılmazdır doktrini" eskiden beri Yunanistan'da yinelenen bir doktrindir.Onsunoğlu: Eski Yunan medeniyeti, Yunanlar Hristiyan olduktan sonra bütün haşmetini kaybettiOnsunoğlu: Bizans zamanında Hristiyanlık resmi din kabul edildikten sonra Yunan ne var ise kovuşturulduOnsunoğlu: Milli tarihler hep yapmacıktır ve olumsuz yanları göstermezlerOnsunoğlu: Yunanistan'daki yozlaşma ve Ortadoğulu hale giriş Hristiyan olmakla başladıOnsunoğlu: Dinler kendi başlarına kurulduğu şekliyle belki ideal, fakat her zaman Allah ile kul arasına arabulucu girince suistimal başlamışOnsunoğlu: Eski Yunanda da kadınlar ikinci plandaydıOnsunoğlu: Yunanistan'da kilisenin gücü hem Bizans'tan hem de Osmanlı'dan kaynaklanıyorOnsunoğlu: Yunanlar acaba Türkiye ile savaş çıkar mı diye düşünüyorOnsunoğlu: Yunanistan'da politikacılar dindar değil, dinci hiç değilOnsunoğlu: Kıbrıs'taki Ortodoks kilisesi, Yunanistan'daki kiliseden daha güçlüdürOnsunoğlu: Çipras da "ateistim" diye ortaya çıktı, sonra da dini ayinlerde en önde yer almaya başladıOnsunoğlu: Önümüzdeki birkaç yıl ne Erdoğan Yunanistan'ı ne de Miçotakis Türkiye'yi ziyaret etmeyecekOnsunoğlu: Türkiye'nin 'ben senden büyüğüm' hatırlatmasını Yunanistan sindiremiyorOnsunoğlu: Yunanistan'da yavaş yavaş Türkiye ile savaş çıkar hazırlığına gidiliyorİşte
Kıbrıs'tan Avrupa Parlamentosu'na seçilen ilk Türk Milletvekili olan Niyazi Kızılyürek, Agora'da kendine gelen eleştirilere yanıt verdi.Kıbrıslı türkler ile Kıbrıs'a Türkeye'den gelenler arasında iki topluluk oluşuyor. Türkiye'den adaya gelenler Kıbrıslı Türklerin çok çok üstünde. Toplumsal mühendislik yapılmasına karşıyım. Niyazi Kızılyürek Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıs'a Türkeye'den gelenler arasında iki topluluk oluşuyor.Niyazi Kızılyürek: Türkiye'den adaya gelenler Kıbrıslı Türklerin çok üstünde. Toplumsal mühendislik yapılmasına karşıyımNiyazi Kızılyürek: Doğu Akdeniz'deki enerji rekabetinde Türkiye'yi dışlayarak bir ittifak yapılması yanlıştırNiyazi Kızılyürek: Biz herhangi bir devletin kimlik dayatmasına karşıyızNiyazi Kızılyürek: Kıbrıs Ortodoks Kilisesi'nin dayatmaya çalıştığı din kimliğine de her zaman itiraz ettikNiyazi Kızılyürek: Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türkiye'yi dışlayarak İsrail ile işbirliği yapması yanlıştır. Filler kapıştığı zaman çimenler ezilirNiyazi Kızılyürek: Kıbrıs Türkleri Mustafa Kemal Atattürk'ün reformalarını ilk benimseyen topluluklardandırNiyazi Kızılyürek: Türkiye'nin yapması gereken şey Kıbrıs'ın kuzeyine nüfus yığmak değildirNiyazi Kızılyürek: Din ile sorunumuz yok ancak Kıbrıslı Türklerin dini bütün olmadığından bahseden Türkiyeli siyasetçiler varNiyazi Kızılyürek: Kıbrıslı Türklerin seküler ortamına karşı Türkiye'den gelen bir kültür savaşı yapılıyorNiyazi Kızılyürek: Kıbrıs Türk toplumu ancak federal bir devlet ile varlığını koruyabilirNiyazi Kızılyürek: Ekonomik olarak Kıbrıs Türk toplumu yolun souna geldiNiyazi Kızılyürek:Kıbrıslı Türklerin kurumları özelleştirilerek Türkiye sermasinin eline geçti
17 Kasım'dan bizlere miras bırakılan o meşhur slogan şöyledir: Ekmek, Eğitim, ÖzgürükYunanistan, Papadopulos darbesiyle askeri yönetim altına girmiştir. Cunta rejimi 6. yılını doldurmak üzeredir. Halk ama bilhassa gençler şiddetle karşıdır askeri rejime. 14 Kasım 1973’te Atina Politeknik Üniversitesi öğrencileri boykota başlar. Okulda müthiş bir anti cunta, anti Amerikan, anti emperyalist bir kampanya başlatırlar. Laboratuvarlardan aşırdıkları malzemelerle bir radyo bile kurarlar. Radyodan hiç durmadan Atinalılara ve askerlere seslenirler. Askeri rejimin hemen sonlandırılması talebinde bulunurlar. Gösterileri üç gün üç gece sürer. Öğrenciler, Yunanistan’ın askeri rejime tepkisinin sembolü olur. Yüz binlerce Yunan, öğrencilere destek olmak için üniversitenin önüne gelir. Askeri yönetim paniklemeye başlar. 17 Kasım sabahı, özerk statüde olduğu için polis giremeyen kampüse tankları yollar. Öğrenciler, etraflarını saran askerlere “kardeşine silah mı doğrultacaksın?” diyerek emre itaatsizlik çağrısında bulunurlar.İşte her Yunanın ezbere bildiği o an gelmiştir. Sabah saat üçte, Atina’nın elektrikleri kesilir ve bir tank, okulun demir kapısını kırarak içeri girer. Korkunç bir kargaşa başlar. İnsanların bazısı tank altında kalır, bazısı askerin silahıyla vurulur, bazısı çıkan kargaşada ezilir, bazıları da çapraz ateş içinde kalır.Toplamda 24 kişi hayatını kaybeder. Yüzlerce insan da yaralanır. Resmi kayıtlara göre ölenlerin hiçbiri üniversite öğrencisi değildir, öğrencileri desteklemeye gelen halktan kişilerdir.17 Kasım Direnişi günü cuntaya karşı direne bir Türk de vardır. Yarım saatlik podcast yayınımızda o Türkün kendi sesinden 17 Kasım Direnişi'ni, direniş esnasında tutuklanışını ve yaşadıklarını dinleyeceksiniz. 17 Kasım'ın bizlere miras bırakılan o meşhur sloganıyla başladık, öyle bitirelim: Ekmek, Eğitim, Özgürük
Metoklopramid, bulantı-kusmanın kontrolünde yaygın olarak kullanılan, dopamin reseptör antagonisti bir ilaçtır. Kullanımında birçok hususu dikkat etmek gerekirken bu yazıda akatizi ile olan ilişkisine, bu yan etkinin önlenmesi için alınması gereken önlemlere ve kısaca da akatizinin yönetimine yer verilmiştir. Metoklopramid ve Etki Mekanizması Bulantı ve kusma, migren ataklarında, ameliyat sonrasında, kanser kemoterapisi sırasında, tıbbi olarak açıklanamayan karın semptomları (“dispepsi”) veya diyabetik gastroparezi gibi durumlarda akut olarak ortaya çıkabilen şikayetlerdir. Çözüm olarak, hem genel uygulamada hem de hastanede anti-emetik ilaçlar sıklıkla reçete edilmektedir. Bu anti-emetiklerden biri olan metoklopramid ile birkaç on yıl boyunca geniş tecrübe kazanılmış, bu süre zarfında, genel olarak etkili ve güvenli olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, bazen ciddi psikomotor yan etkilerinin ortaya çıkması, metoklopramidin periferik ve merkezi olarak etkili bir dopamin antagonisti olması ile ilişkilidir (1). Metoklopramid, prokinetik, serotonin 5-HT4 reseptör agonisti, dopamin-2 reseptör antagonisti olarak görev yapan, apomorfinin santral ve periferik etkilerini inhibe eden ve sıklıkla kullanılan, etkili bir antiemetiktir (2). Endikasyonları ve Yan etkileri Kemoterapi kaynaklı bulantı ve kusmanın profilaksisi, diyabetik gastroperezi, bulantı kusma endikasyonları arasındadır (Tablo 1) ve akut gerilim tipi baş ağrısı, radyasyon tedavisi kaynaklı, gebelik, vertigo bulantı/kusmaları, akut şiddetli migren, hıçkırık gibi birçok endikasyon dışı kullanımı da mevcuttur (2). Etkisi intravenöz verildiğinde 1–3 dakikada, oral verildiğinde 30–60 dakikada ortaya çıkmaktadır. Yarılanma ömrü ise doza bağlı olarak 5-6 saattir. 10 mg’dan daha yüksek metoklopramid dozlarının hızlı IV uygulamaktan kaçınmak, her endikasyona özgü renal ve maksimum doz ayarlamalarına dikkat etmek gerekmektedir. Kanada'da, metoklopramid ürün bilgisi, sisplatin kemoterapisi ile bağlantılı gecikmiş emezis profilaksisi için kullanılması dışında toplam günlük metoklopramid dozunu 0,5 mg/kg ile sınırlandırmaktadır (2). Parkinsonizm, tardif diskinezi (siyah kutu uyarısı), malign nöroleptik sendrom, akatizi ve akut distonik reaksiyon metoklopramid kullanımına bağlı en sık görülen ekstrapiramidal yan etkilerdir (2) (3). Ayrıca az sayıda olgu olsa da okulojirik kriz yan etkisi de vardır (4). Genellikle normal yetişkin dozunda (30 ila 40 mg / gün) kullanımın ilk 24 ila 48 saat içinde akut distonik reaksiyonlar olarak görülen ekstrapiramidal semptomlara neden olabilir (2). 2019 American Geriatrics Society Beers Criteria® Yaşlılarda Olası Uygunsuz İlaç Kullanım Kılavuzuna göre; yaşlılarda metoklopramid kullanımı, “Ekstrapiramidal etkilere (Tardif diskinezi) neden olabilir. Uzun süre maruz kalmış ve düşkün yaşlılarda risk daha yüksek olabilir. “Nadir olgular haricinde kullanım süresi 12 haftayı geçmeyen gastroparezi olmadıkça kullanımından kaçınınız“ uyarı ve önerileri bulunmaktadır (12). Tablo 1: Metoklopramidin endikasyonları Metoklopramid, yetişkinlerde aşağıdaki durumlarda endikedir: Cerrahi sonrası bulantı ve kusmanın önlenmesinde, Bulantı ve kusmanın (akut migrenin indüklediği bulantı ve kusma dahil) semptomatik tedavisinde Radyoterapinin indüklediği bulantı ve kusmanın önlenmesinde (13). Akatizi ve Akatiziye Neden Olan İlaçlar Akatizi, eski Yunanca kökenli bir terimdir; oturmama veya oturamama anlamına gelmektedir. Akatizi içsel bir huzursuzluk duygusunun eşlik ettiği karşı konulamaz hareket etme ihtiyacı ile karakterizedir. Tedaviyi güçleştirmesi açısından önemli bir durumdur. Daha da önemlisi hastalarda saldırganlık ve intihar davranışlarına kadar gidebilecek sonuçlara yol açabilir. Akatizi genellikle tipik antipsikotiklere bağlı bir yan etki olarak kabul edilmekteyse de yeni kuşak antipsikotikler (prevalansı tipik antipsikotiklerden daha az), metoklopramide ve antidepresanlara bağlı olarak da ...
Batı Trakya'nın Bilinmeyen Tarihi adlı programın 10'uncu bölümünde psikiyatri uzmanı emekli doktor İbram Onsunoğlu, Batı Trakyalı azınlık milletvekillerinin Kemalist - İslamcı ayrımıyla başlayan ve günümüze uzanan sürecin son bölümünü gazeteci Evren Dede'ye anlattı. Bir önceki bölümün devamı niteliğindeki programda günümüze kadar azınlık milletvekillerinden örneklerle yaşananlar aktarılıyor. Eskiden halk meclisinde azınlık milletvekillerinden hesap sorulurduMuncura’nın milletvekili seçilmesi aslında bir ayaklanmaydıBütün küçük esnaf ve köylüler, Koca Kapı aleyhinde olmasına rağmen Muncura’yı desteklemiş ve milletvekili seçmiştirKendisinin planlamadığı azınlıktaki bir ayaklanmanın önderi olmuştur Ahmet MuncuraAzınlıkta kim eleştirilecek Koca Kapı karar verir1980 darbesinde tüm dernekler kapatıldı, tek kapatılmayan Batı Trakyalıların derneğiydi! Çünkü devletin derneğiydiAzınlıktaki kurulu düzene karşı bir isyandı buMilletvekillerinden çok şey beklemiyoruz fakat milletvekilleri hiçbir şey vermiyorMilletvekillerine gereğinden fazla önem veriyoruz, değmez
Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının resmen tanındığı ve ülkenin kuruluş vesikası sayılan taşıyan Lozan Antlaşması 96 yaşında. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan antlaşması ile ilgili son günlerde yeniden gündeme gelen tartışma konuşarını Agora podcast programında Türk-Yunan ilişkileri uzmanı Herkül Millas ile konuştuk.Millas: Lozan’ın asıl sorumlusu Mustafa Kemal’i eleştirmeye cesaret edemeyenler İnönü’yü eleştiriyor“Mustafa Kemal’i eleştirmeye cesaret edemeyenler İnönü’yü eleştiriyor”“Bir kere ikiyüzlülük var: Eleştireceksen doğrudan Mustafa Kemal’i eleştir”“Türkiye Lozan’da bütün istediklerini alamadı ise masada karşı taraftakiler de alamadı”“Lozan’ın gizli maddeleri var iddiası saçma sapan laflardır. Sır falan yok”“Lozan Antlaşması’nın öyle 100 yıl süresi yoktur”“1989’da bir kitabım çıkmıştı ‘Tencere Dibin Kara.’ Orada bu konuya değinmiştim…”
Batı Trakya'nın Bilinmeyen Tarihi adlı programın 8'inci bölümünde psikiyatri uzmanı emekli doktor İbram Onsunoğlu, azınlığın en önemli kuruluşlarından sayılan Yüksek Kurulu kimin kurduğunu ve kimlerin kapattığını gazeteci Evren Dede'ye anlattı. - Batı Trakya'da Yüksek Kurulu kim kurmuştu?- İlk Yüksek Kurul Toplantısı iki azınlık milletvekilini hain ilan etmek için yapılmıştı- İskeçe dönüşü 'Bırak bakalım polis bize ne yapacak' diyordum- Batı Trakya'da azınlığı azınlık yönetmelidir- Koca Kapı'ya "azınlığı bu şekilde kullanmaya hakkınız yok" diyebilecek iki yüz kişi cezalandırıldı- Irkçı 19. madde kaldırılsın diye biz uğraşırken Batı Trakyalı Koca Kapı çalışanı "Türkiye'nin elinden bir kozu aldınız" demiştir- Koyun sürüsü gibi idare ediliyoruz- Hangi olayda azınlığa saygı var ki bunda olsun- Batı Trakya'da azınlık işine maaş girdi mertlik bozuldu- Azınlık sorunu elimizden çıktı, ben ona hayıflanıyorum
Gazeteci Evren Dede sol hükümet SYRIZA’nın kaybettiği ve iktidarı sağ Yeni Demokrasi’ye kaptırdığı Yunanistan’daki 7 Temmuz erken genel seçim sonuçlarını Selanik Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde bölüm başkanlığı yapmış emekli psikiyatrist İbram Onsunoğlu, Türk-Yunan ilişkileri uzmanı akademisyen Dimostenis Yağcıoğlu, ANTARSYA Partisi parlamenter adayı Mustafa Çolak ve erken genel seçimde KİNAL-PASOK Partisi İskeçe Milletvekili seçilen Psikiyatrist Burhan Baran ile konuştu. Kaçırmayın.İşte podcast programından satır başları:İbram Onsunoğlu: SYRIZA bir sükut-u hayaldi. Ancak yine de kaybetmesine ben sevinmiyorum!Dimostenis Yağcıoğlu: Hükümete gelen Yeni Demokrasi partisinden bir şey beklemiyorumÇolak: Yeni Demokrasi, merkez sağ değil, aşırı sağ bir partidirBaran: Yeni Demokrasi partisi geçmişin hatalarından ders alıp aynı hatalara düşmemeliOnsunoğlu: Türk-Yunan ilişkilerinde müzmin gerilim devam edecek Dimostenis Yağcıoğlu: Eski Türk-Yunan poltikisasına devam edilecekÇolak: "Başka altenatif yok" diyen SYRIZA halk karşıtı politikaları topluma kabul ettirdiBaran: Yunanistan arkasında "dayısı" var ise her şeyi yapabilecek bir ülkedirOnsunoğlu: Sevdiğim birçok aydın Varufakis'i destekliyorYağcıoğlu: Neonazi Altın Şafak partisi aşırı sağcı seçmenler için cazibesini yitirdiÇolak: Neonazi Altın Şafak'ın süren davasında mahkum olmasını istiyoruzBaran: Yunanistan'da kötü dönem bitti ancak iyi dönem geldi mi bilemiyorumOnsunoğlu: Türkiye ile Yunanistan arasında bir anlaşma olur ümidimi yitirmiş bulunuyorumYağcıoğlu: Yunanistan'da iktidar değişim süreci demokrasinin yerleştiğini gösteren bir şekilde meydana geldiÇolak: Varufakis'in MERA25 partisi SYRIZA'nın mücadeleci ve popülist söylemlerinin devamı pozisyonundaBaran: İskeçe ili tarihte ilk defa iki azınlık milletvekili çıkardı
Batı Trakya'nın Bilinmeyen Tarihi adlı programın 7'inci bölümünde psikiyatri uzmanı doktor İbram Onsunoğlu, Gümülcine Hastanesi'nde yatan çoban Hasan Ali'nin 27 Ocak 1990 tarihinde aynı revirde yatan bir başka hasta Angelos Solakidis'e saldırdığı ve öldürdüğü iddia edilen olayların bilinmeyen gerçeklerini anlattı. Çoban Hasan Ali, gümrük memuru Angelos Solakidis'i öldürdü mü? Onsunoğlu'nun o döneme ışık tutan açıklamalarını kaçırmayın.
Kıbrıs'ta Türk tarafının gündeme getirdiği Maraş'ın tekrar açılması konusunu Doğu Akdeniz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı olan Kıbrıslı Türk akademisyen Profesör Dr. Ahmet Sözen ile konuştuk.Profesör Dr. Ahmet Sözen'in açıklamalarını dinlemek için ▶️ tuşuna basın
Batı Trakya'nın Bilinmeyen Tarihi adlı programın 6'ıncı bölümünde psikiyatri uzmanı doktor İbram Onsunoğlu, Trakya Üniversitesi'ne verilmesi gerekçesiyle zorla kamulaştırılan Yaka tarlaları nedeniyle başlatılan Yaka Direnişi'nin nasıl sonlandırıldığını anlattı. Batı Trakya'da Yaka Direnişi'nde son perde...Onsunoğlu: Adım adım Yönetimin maskesini düşürmeye gidiyorduk Onsunoğlu: Eşekçili'den çekilip Gümülcine'ye yürüyüş yapacaktıkOnsunoğlu: Beni asfalyaya çağırıp tehdit ettiler. General senin ayaklarını kıracağım dediOnsunoğlu: Hatipoğlu yağcılık çekerek müftüyü parmaklarında oynatıyorduOnsunoğlu: Eşekçili'de üç polis otobüsü ağaçların arasında gizliydiOnsunoğlu: Gümülcine'de valiliğin önünde bağıracaktık: Kamulaştırılan topraklarımızı geri istiyoruz!Onsunoğlu: Azınlık köylüsünün karşısına coplu polisleri diktiler ve önlerinde beni tehdit eden general...Onsunoğlu: Hatipoğlu "provokasyon, provokasyon..." diye bağırıyordu, şu nedenle...Onsunoğlu: Yasayı Yunan polisi çiğniyordu, azınlık köylüleri değil...Onsunoğlu: Ben duvara çıkarken arkamdan general polislere emretti: Vurun, ateş edin!Onsunoğlu: Yaka Direnişi, "takım" söz verdiği halde hiçbir yerde tartışılmadıOnsunoğlu: Gittik Atina'ya Dışişleri Bakanıyla görüştük. Bakan Kapsis "Siz ne arıyorsunuz burada" diye rol yaptıOnsunoğlu: Ben bir tütün koçanı için Atina'da Dışişleri Bakanı ile görüşüldüğünü bilirimOnsunoğlu: Batı Trakya'da azınlık köylerinin yollarına asfalt yapılmıyorduOnsunoğlu: Azınlıktan birileri Atina'da garanti vermiş, "Yaka Direnişi yürüyüş yapılmadan bitecek" diye...Onsunoğlu: Baskılar karşısında azınlık köylüsü Yunan devletine üniversite için 500 dönüm hibe etmeye karar vermişti, 3500 dönüm gasp ettilerOnsunoğlu: Batı Trakya'da bir Türkün bir Rumu öldürmesi olayı neydi? Neler yaşandı?
Yunanistan’da SYRIZA hükümetinin 26 Mayıs 2019 tarihinde yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde aldığı ağır mağlubiyeti Türk-Yunan ilişkileri uzmanı akademisyen Herkül Millas ve ANTARSYA Partisi AP adayı Mustafa Çolak AGORA'da Evren Dede'ye yorumladı.
Yunanistan’da SYRIZA hükümetinin 26 Mayıs 2019 tarihinde yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde aldığı ağır mağlubiyeti Türk-Yunan ilişkileri uzmanı akademisyen Herkül Millas ve ANTARSYA Partisi AP adayı Mustafa Çolak AGORA'da Evren Dede'ye yorumladılar.
Eulalia adı nereden geliyor? Compu, Ayhan ve Josefine Eulalia’nın anlamını araştırırlar, ve birkaç yanıt bulurlar. Baykuşun varlığından haberdar olan bir ispanyol iş arkadaşları da onlara yardımcı olur. Baykuş Eulalia, adının ne anlama geldiğini öğrenmek ister. Radio D çalışanları işe koyulurlar ve Eulalia’nın Yunanca’ya dayandığını bulurlar. Ispanyol redaksiyonunda çalışan Carlos da bu konuda ilginç bilgiler verir. Carlos aynı adı taşıyan bir azize tanıyordur. Redaksiyonda yine yanıtsız birçok soru var. Bu, soru zamirli ve soru zamirsiz soru cümlelerine göz atmak için iyi bir vesile. Soru cümlesinin vurgusu da önemli.